ya işçi - yoksul köylü hükümeti, ya kıyamet! İSCİ KARDESLİĞİ . . . Sayı 34 • Ağustos - Eylül 2008 • 1 YTL İşçi Kardeşliği Partisi merkezi gazetesidir mazluma dini, milliyeti sorulmaz! barış, demokrasi, kardeşlik ve egemenlik için AKP Anayasası’na İşçi Kardeşliği Partisi Merkez Yürütme Kurulu İ şçi Kardeşliği Partisi kurulduğu günden bu yana iki temel meseleye ısrarla parmak basıyor. Bunlardan birincisi; işçi sınıfının ve toplumun ezilenlerinin parababalarından ve onların devletlerinden bağımsız örgütlenmesi, yani bir başka ifadeyle yerli veya yabancı hiçbir patrondan veya patron kuruluşundan para almaması ve tabii kendisininki de dahil hiçbir büyük patron devletinden mali yardım görmemesi. Bunun nedeni açık: Kendi gücünün dışında güçlerden mali destek alan bir parti, ister istemez parayı verenin düdüğü çalacağı bir parti haline geleceği gibi yürüteceği politikalarda da onlara bağımlı hale gelir. “Ben hem parayı alırım hem bildiğimi okurum!” anlayışı hayatta karşılığını bulmaz. Parayı verenler sana bunun faturasını bugün değilse yarın mutlaka çıkarırlar. Avrupa Birliği fonlarından para alan partiler böyle partilerdir. İkinci mesele; Türkiye’nin emperyalist bir ülke olmayıp, tam tersine emperyalizme bağımlı bir ülke olduğudur. Türkiye, yeraltı ve yerüstü kaynaklarının büyük çokuluslu şirketler ve onların yerli işbirlikçileri tarafından talan edildiği bir ülkedir. İşte böyle bir ülkede ulusal bağımsızlık meselesi de demokrasi meselesi de hayati bir önem kazanır. Bugün Türkiye’de geniş halk kitlelerini şaşkına çevirip aptallaştıran da işte tam bu durumdur. İşçilerin ve ezilen kitlelerin ülkenin maddi zenginliklerini yabancı ve yerli parababalarına altın tepsi içinde hediye etmeme isteği haklı bir taleptir; ama bu taleplerin liderliğine soyunanlar “biz kaç kişiyiz?” gibi parayı görünce emperyalistlerle al gülüm ver gülüm olanlardır ya da uluslararası uyuşturucu trafiğinden nemalanan, bu yolda kanlı cinayetler işleyen, Türklerle Kürtleri, Alevilerle Sünnileri, laiklerle anti-laikleri birbirine kırdırmaya çalışan, eğitimlerini Hayır! Amerikan istihbarat örgütlerinin kanatları altında tamamlamış Gladio uzantısı “Ergenekon” çeteleridir. Bunlar gayrı milli milliciler ya da kendi tabirleriyle “ulusalcı” önderliklerdir. İnsanların haklı özlemleri, geçmişte Amerikan istihbarat örgütü CIA tarafından devşirilmiş ama şimdi gene o örgüt tarafından artık görevini fazlasıyla yerine getirmiş oldukları için dürülüp çöp sepetine atılmakta olanlar tarafından istismar edilemez. İşçi Kardeşliği Partisi bu eski ABD beslemelerinin peşinden sürüklenen bütün kitlelere, onlardan derhal kopmaları için elini uzatıyor. Gene bugün Türkiye’de geniş halk kitlelerinin çok önemli bir özlemi olan demokrasi meselesi de bir başka önderlik tarafından fazlasıyla istismar ediliyor. Bu önderlik AKP önderliği ve ona ideolojik hammadde sevkiyatı sağlayan sağ ve sol liberallerdir. Dünyanın her yerinde demokrasinin üç temel ayağı vardır. Bunlar sırasıyla din ve vicdan özgürlüğü, ifade özgürlüğü ve tabii işçilerin örgütlenme özgürlüğüdür. Bunlardan biri bile yoksa demokrasiden söz etmek mümkün değildir. Türkiye’de din ve vicdan özgürlüğüyle ifade özgürlüğünün ne durumda olduğu hepimizin malumu; ama esas içler acısı olan milyonlarca işçi ve yoksul köylünün örgütlenme özgürlüğü, yani kendi sendikasını sebestçe seçme, greve çıkabilme, patronlarla kendi sendikaları aracılığıyla toplu pazarlık yapabilme özgürlüğüdür. Amerikan ve Avrupa emperyalizmlerinin mutlak desteğini almış bulunan AKP hükümeti, bu özgürlüğe temelden karşı olduğu için işçi düşmanı ve dolayısıyla demokrasi düşmanı bir önderliktir. Türkiye’de asker veya sivil bazı bürokratlar tarafından yapılan dayatmalar nedeniyle AKP’nin peşinden giden emekçilerin demokrasi talepleri haklıdır. Bu talep İşçi Kardeşliği Partisi tarafından sonuna kadar desteklenmektedir. Ama AKP adresi yanlıştır. Çünkü o, işçilerin ve tüm yoksul halkın bağımsız olarak devamı 2. sayfada GÜNCEL Laiklik ve egemenlik mücadelesi “ulusalcı”lara, demokrasi mücadelesi ise AKP ve havarisi liberallere terk edilemez! kapaktan devam örgütlenme ve hak alma mücadelesine karşı bir patron partisidir ve bizzat ABD tarafından yönlendirilmektedir. İnanıyoruz ki AKP’ye veya başka patron partilerine oy veren tüm işçiler ve yoksul köylüler kendi sınıf kardeşlerinin yanına katılacaklardır! Kısacası, gerek kendine “ulusalcıyım” diyen gayrı milli önderliklerle “demokratım” diyen AKP önderliklerinin ipleri Washington ve Brüksel’in elindedir. Ülkemizin bu mevcut krizden tek çıkış yolu AKP’nin başımıza öreceği ve bütün egemenliği ABD ile AB’ye devredecek yeni anayasaya öncelikle “Hayır” demek ve bunun yerine nispi temsil usulüne dayalı, herkesin eşit propaganda hakkına sahip olacağı, barajların Bizim Taraf Zeki Kılıçaslan İkisi de Tek Tarafta Türkiye AKP’nin kapatılma ve Ergenekon davaları tartışması ile çalkalanıyor. “Darbe” ve “demokrasi” en çok kullanılan kelimeler. Bu çatışma, Türkiye’nin önümüzdeki döneminin belirlenmesi açısından çok önemli. İşçiler, emekçiler ve tüm yoksul halk kitleleri için çatışan güçlerin gerçekte kimler olduklarını bilmek ve “demokrasi”, “darbe”, “ulusalcılık” gibi kavramlar etrafında yaratılan kafa karışıklığına karşı mücadele etmek hayati bir öneme sahiptir. Çatışanlar kimlerdir? Öncelikle açık olarak bilinmesi gerekli şey, çatışan bu kesimlerin esasta aynı tarafta olduklarıdır. Bu iki kesim de egemen sermaye kesiminin siyasetleridir ve bizim tarafın yani işçilerin, emekçilerin, yoksul halk katmanlarının gerçek düşmanlarından başka bir şey değillerdir. Çatışma AKP’nin Temmuz 2007 seçimlerini büyük bir oyla kazanması ve A. GÜL’ün cumhurbaşkanı olması ile hızlandı. Bu mücadelenin bir tarafında kendilerine ulusalcılar-milliyetçiler denen kesim, diğer tarafında ise AKP hükümetini destekleyenler var. Uzun süredir devam eden çatışma ortamı, sol hareketleri de böldü. Bir kısmı cumhuriyeti ve laikliği savunmak düşüncesiyle ulusalcı-milliyetçi kesimle birleşirken bir kısmı ise demokrasi ve “darbe” karşıtı olma kavramı etrafında hükümete destek tarafında yer aldı. Kendine liberal diyenler ise zaten vahşi kapitalizmin en hızlı uygulayıcısı olan AKP’nin baştan beri destekleyicisidirler. Bu çatışma neyin kavgası? Bu sorunun en temel cevabı; Türkiye Cumhuriyeti devletinin yeniden yapılanmasındaki paylaşım ve iktidar kavgasıdır. T.Cumhuriyeti devleti 1947 yılından sonra Amerika-Sovyet çatışmasına dayanan soğuk savaş döne- 2 İŞÇİ KARDEŞLİĞİ olmadığı bir kurucu meclis seçimine yönelmektir. Bu Kurucu Meclis; muhtemel bir parçalanmayı önlemek için Türklerle Kürtleri eşit haklara sahip kılmalı, işçilere ve köylülere örgütlenme hakkı tanımalı, ABD ve AB ile bağları koparmalı, NATO ve İMF ilişkilerine son vermeli ve dolayısıyla tam bir siyasal demokrasiye yol açmalıdır. İşçi Kardeşliği Partisi bu yolda üzerine düşen her görevi elinden geldiğince yerine getirmeye hazır olduğunu ilan eder. Karşımızda tek bir cephe vardır: Bu cephe emperyalistler ve onların işbirlikçilerinin cephesidir. İKP, bu cepheye karşı bir anti-emperyalist cepheyi oluşturma çabasında olup, onun içinde de işçilerin ve bütün ezilenlerin birleşik mücadelesini yükseltmeyi hedefler. minde ABD’nin tam dümen suyunda şekillenmişti. Sovyetler Birliği çöktükten sonra dünya düzeni ABD’nin egemenliğinde küresel emperyalistkapitalist sistem olarak yeniden kurulurken T.Cumhuriyeti devletinin de yeniden yapılanması gündeme geldi. Sermayenin ve asker-sivil büyük bürokrat kesimlerin bir kısmı laiklik ve ulusal devlet, diğer kesimi ise Müslümanlık ve demokrasi söylemleri ile halkı yanına almaya ve iktidar olmaya çalışıyor. Ama aslında söyledikleri ile ilgileri yok. Müslümanlık üzerine siyaset yapan AKP’nin bir milyonu aşkın Irak’lı Müslüman’ın katledilmesine karşı ses çıkarmadığını ve Irak’taki yağmadan pay almaya çalıştığını görüyoruz. Güya ulusal çıkarları savunanların ise NATO’nun ABD’nin IMF’nin ve Dünya Bankası’nın direktiflerinin dışına çıktığını hiç görmedik. Her iki kesim de ABD ve İsrail ile tam müttefiklik anlayışına sahip. Darbe ve Ergenekon tartışmalarının anlamı nedir? Bu çatışmada ABD nerede? Bu çatışan her iki kesimin demokrasi ile de bir ilişkisi yok. Güya demokrasiyi savunan AKP sadece kendine demokrat. Kendini eleştiren bütün güçleri ortadan kaldırmak, bütün işçi örgütlerini dağıtmak ya da kendine bağlı kukla sendikalar oluşturmak, bütün medyayı ele geçirmek, tüm toplumu tele kulakla dinlemek, kontrol etmek derdinde. Ulusalcı kesimdeki bazı güçler ise sandıkta yenilince askeri muhtıra, hatta darbe hayalleri beslemeye başladı. Bu girişimlerin ciddiyetini mahkeme süreci belki ortaya koyacaktır ama Türkiye’de ABD’nin desteklemediği hiçbir darbe girişiminin başarılı olmadığını biliyoruz. ABD ise şu anda her iki tarafa da oynarken daha çok AKP’ye yakın duruyor. Her iki kesimi de karşı tarafla tehdit ederek tam olarak teslim almak istiyor. “Derin devlet” mi tasfiye ediliyor? Soğuk Savaş döneminde hemen bütün İşçi Kardeşliği Sayı: 34 • Ağustos-Eylül 2008 Sahibi ve Sorumlu Yazı İşleri Müdürü: İşçi Kardeşliği Partisi adına Engin Bodur Yönetim Yeri: İKP Genel Merkezi Tuzluçayır Mh. 9. Sokak 21/D Mamak/Ankara İnternet: http://www.ikp.org.tr http://www.iscikardesligi.org Hayat TV’ye yapılan karartma girişimini kınıyoruz, sorumluların yargılanmasını istiyoruz. NATO ülkelerinde devlet içinde Gladyo diye adlandırılan veya kontrgerilla denen ve işçi sınıfı ve demokratlara saldıran yapılar örgütlenmişti. Türkiye dışındaki NATO ülkelerinde devletler daha önce kullandıkları bu pis maşaları temizlediler. Türkiye de ise bu tür yapılar 12 Eylül rejiminin de etkisiyle güçlenerek devam etti. Faili meçhul cinayetler, aydınların öldürülmesi, Gazi olayları hep bu yapıların eseridir. Şimdi Ergeneokon davası ile yapılmak istenen bir tür temiz görünme operasyonudur. ABD’nin teşviki sayesinde AKP ve onunla görüş birliği içinde olan Genelkurmay, geçmiş dönemde güya komünizmle ve PKK ile savaşta, kirli işlerde, faili meçhul cinayetlerde kullandıkları ve fazla açığa çıkan bazı asker sivil kişileri devre dışına çıkarıyor. Artık daha demokratik bir devlet görüntüsü yaymaya çalışıyorlar. Aslında bu Ergenekon davasının Gladyo gibi yapıların gerçek tasfiyesi olmadığı gibi ortada demokrasiye giden bir devlet yapılanması da yok. İşçilerin, emekçilerin bütün demokratik hak ve özgürlüklerin ayaklar altına alındığı, sendikal örgütlenmenin en hafifinden işsizlik, gerçeğinde kanla cezalandırıldığı, dünyada görülmemiş demokrasi dışı parti ve seçim kanunlarının hüküm sürdüğü, eşitsizlik ve adaletsizliğin temel düzen olduğu ortamın demokrasi ile ilgisi olmadığı ortada. Onların demokrasi ve insan hakları anlayışını iyi tanımalıyız. Onlara göre Irak’ta bir milyona yakın insanın ölümüne yol açmak demokrasi ve özgürlük mücadelesidir. İşgalci bir ABD askerini bıçaklamak ise cinayet ve terör. Onlara göre dünyada her yıl milyonlarca binlerce çocuğun bir bardak süt bulamadığı için açlıktan ölmesi de bir insan hakları sorunu değildir. Bu çatışma bizi ilgilendirmez mi? Sermayenin kesimleri arasındaki kavga bizi çok ilgilendiriyor. Çünkü bu çatışma Türkiye toplumunu bir felakete doğru sürüklüyor. Muhtemel iletisim@iscikardesligi.org Hesap No: PTT Posta Çeki: 1051319 Akbank: 462 0000908-4 Baskı: Selin Ofset Güven Sanayi Sitesi B Blok No:345 Topkapı/İstanbul • Tel: (212) 577 63 48 ekonomik kriz ve ABD-İsrail’in İran’a saldırı hazırlıkları da göz önüne alınırsa bu çatışmanın sonunda en büyük zararı işsizlik, yoksulluk ve hatta savaş yoluyla işçilerin emekçilerin yoksul halk kesiminin çekeceği açıktır. Sonunda birbirine kırdırılacak alanlar bizleriz çünkü. Çatışan bir taraf kendi çıkarlarını güya ulusalcılık olarak ortaya koyarken emperyalizme karşı olan samimi milyonlarca emekçiyi, diğer taraf ise güya Müslümanlığı ve demokrasiyi savunuyorum diye yine başka milyonlarca emekçiyi kendi yanına çekiyor. Bu kesimlerin birbiriyle çatıştırılması an meselesi haline geliyor. Ne yapmalıyız? Öncelikli görev ortadadır; sermayenin bütün kesimlerinden bağımsız olarak kendi siyasi tarafımızı, yani işçilerin, emekçilerin ve yoksul halk kesimlerinin siyasi tarafını oluşturmak. Bunun için ise işçi sınıfını bölen değil mücadele temek isteyen bütün kesimlerini birleştiren, DEMOKRATİK, BAĞIMSIZ, KİTLESEL BİR İŞÇİ PARTİSİ anlayışını savunmalıyız. İKP böylesi bir partinin oluşturulması için mücadele etmektedir. Diğer bir görevimiz ise Türkiye’yi bekleyen felakete karşı acil olarak yeni demokratik bir anayasayı yapacak, tam demokratik koşullarda gerçekleştirilecek seçimlerle oluşacak bir KURUCU MECLİS için mücadele etmek olmalıdır. Bunun için Türkiye’nin ABD ve AB sermaye güçleri tarafından yönetilmesine karşı olan gerçek bir demokratik devleti savunan tüm kesimlerinin biraraya gelmesi gereklidir. Türkiye’yi Türklerin, Kürtlerin, Sünniler’in, Alevilerin kardeşliği, eşitliği ve tüm sosyal, sendikal hak ve özgürlüklerin sağlanması temelinde yeniden ayağa kaldırmak görevi ile karşı karşıyayız. Bizler ABD-AB emperyalizmine karşı mücadeleyi “ulusalcılara”, demokrasi mücadelesini de AKP’ye havale edemeyiz. Çünkü emperyalizme karşı mücadele ve gerçek demokrasi ancak işçi sınıfının bağımsız siyasi mücadelesi ile kazanılır. GÜNCEL Hükümet, sendikalarımızdan elini çek! AKP’nin Çaykur’daki sendikal örgütlülüğe saldırısı geri püskürtüldü Hak-İş’e bağlı Öz Gida-İş Sendikası’nın Türk-İş’e bağlı Tek Gıda-İş Sendikası’nın Çaykur’daki örgütlülüğüne yönelik sekiz aydır süren saldırısı geri püskürtüldü. D oğu Karadeniz bölgesindeki Çaykur’a ait çay fabrikalarında çalışan işçiler, az sayıda sürekli çalışan işçi dışında mevsimlik işçi statüsünde genelde yılda 4 ay çalışmaktadırlar. Yaklaşık 14277 işçi Türk-İş’e bağlı Tek Gıda-İş Sendikası’nda örgütlü idi. Sekiz ay önce Öz Gıda-İş Sendikası, bu işçiler içinde örgütlenmeye başladı ve uzun süren bir savaş (?!) başlatıldı. Hükümet ve AKP bunu hep yapıyor. Öz Gıda-İş Sendikası’nın bu girişimi, tıpkı orman ve belediye işkolunda Hak-İş’e bağlı sendikaların yaptığı gibi hükümet, ilgili kurumların yöneticileri ve AKP’nin merkezi ve yerel örgütlerinin desteği ile yürütüldü. Fabrikalarda çalışanların verdikleri bilgilere göre, Çaykur genel müdürü ve fabrika müdürleri her türlü ilişki, ikna, baskı, sürgün yöntemiyle işçileri Tek Gıdaİş’ten istifa ettirip Öz Gıda-İş’e üye olmaya zorladılar. Tek Gıda-İş’in verdiği bilgilere göre 29.08. 2008 tarihine kadar 14.277 işçiden 5.915’i sendikadan istifa etmiştir. Fakat daha sonra bu işçilerden 2.375’i üye oldukları Öz Gıda-İş’ten istifa ederek tekrar Tek-Gıda-İş’e üye olmuşlardır. Bu durumda yetki başvurusu için Öz Gıda-İş gerekli olan 7.139 sayısına çok uzak kalmış durumdadır. Çaykur’un özelleştirilmesinin önü mü açılmak isteniyor? Çaykur, 2006 yılında özelleştirme kapsamına alınmış durumdadır. Sendikal baskılara karşı Rize’de 9 gün süreyle oturma eylemi yapan Tek Gıda- İş Genel Başkanı Mustafa Türkel, yaptığı basın açıklamasında 2009 yılında Çaykur’da özelleştirme çalışmalarının başlatılacağını ve hükümetin yaptığı sendikal saldırının da bu nedenle olduğunu açıkladı. Türkel’in basın açıklamasına Petrolİş, Kristal-İş, Basın-İş, Tümtis ve Deriİş genel başkanları da destek verdiler. Çaykur’daki sendikal örgütlülüğün önemi Doğu Karadeniz’deki en önemli işçi örgütlülüğü olan Çaykur işçilerinin örgütlülüğü, bu saldırılarla bitirilmek istenmektedir. Şuanda bölgedeki hiçbir özel sektöre ait çay fabrikasında sendikal örgütlülük yoktur. Belediye işkolundaki örgütlülükler bir kenara bırakılırsa bölgede diğer işkollarında da önemli bir sendikal örgütlülük bulunmamaktadır. Hâlbuki Çaykur işçilerinin örgütlülüğü, doğru politikalar yürütülürse çay üreticilerinin örgütlülüğünü geliştirebilir; bu süreç de bölgedeki toplumsal muhalefeti güçlendirebilir. Tek-Gıda-İş’in hatası yok mu? Birçok Çaykur çalışanı bu son gelişmelerde Tek Gıda-İş yerel yöneticilerinin eksikliklerinin önemli bir etken olduğunu söylemektedir. Sendikal demokrasi, katılımcılık eksikliği ve çeşitli kayırmacılık politikaları Öz Gıda-İş’in önünün açılmasında bir etken olmuş- Mevsimlik fındık işçileri insanlık dışı koşullarla boğuşuyor H er yıl olduğu gibi bu sene de fındık toplamak için Güneydoğu’dan Karadeniz Bölgesi’ne çok sayıda mevsimlik fındık işçisi akın etti. Ama ne yazık ki geçen yıllarda olduğu gibi bu sene de işçilerin hem bölgeye ulaşımları hem bölgedeki konaklama şartları insanlık dışı. Bölgeye gelen işçiler, sadece Güneydoğu’dan gelen işçiler değil. Gürcistan gibi komşu ülkelerden de kaçak olarak getirilen ve çalıştırılan işçiler var. Böyle geliyorlar İşçilerin bir kısmı tıka basa dolu minibüslerle yolculuk ederken bazıları ise oganizatörler tarafından daha ucuz olduğu için kamyonlara doldurulup bölgeye gönderiliyor. Bu durumda kazalar, yaralanmalar ve çok görüldüğü gibi ölümler kaçınılmaz. Bölgedeki konaklama koşulları ise aynı şekilde rezalet. Çok sayıda işçi, yerel yöneticiler tarafından kendilerine yer gösterilmediği için günlerce açık havada yol kenarlarında, şanslı olanlar ise deniz kenarlarındaki derme çatma çadırlarda konaklamaktadır. Buralardaki hijyen koşulları anlatılamayacak düzeyde. Öte yandan Ordu valisinin yaptığı gibi bir çok yerde işçiler kentlere de sokulmamakta, çeşitli şekilde baskı altına alınmaktadırlar.Olayın diğer bir bölümü de verilen ücretler. Zonguldak, Düzce , Sakarya gibi illerde günlük yevmiye 20 YTL olarak açıklandı; yemek ve konaklama masrafları işçiye ait. Bu ücretlerinin önemli bir kısmına ise aracılar tarafından el konulmakta. Oysa ki zaten çok kısa süren bu Böyle konaklıyorlar sürecin insanlığa yaraşır biçimde düzenlenmesi ne çok zor ne de pahalı. İşçilerin taşınması ve 2-3 hafta bölgede konaklamaları yaz koşulları da dikkate alınırsa merkezi ve yerel idareler tarafından çok kolaylıkla organize edilebilir. Ama bunun için bu ülkede bir şeylerin değişmesigerekiyor; işçilerin, emekçilerin yani adaletin ve insanlığın hüküm sürmesi gerekiyor. “Barış için, egemenlik için, demokrasi için, Türkiye’yi meydana getiren halkların hakları için bir Kurucu Meclis çağrısı”nı destekliyorum... İsim, Soyisim: Örgüt, Görev: Telefon: E-Posta: ............................................................................................................. ............................................................................................................. ............................................................................................................. ............................................................................................................. Çağrı metnini www.ikp.org.tr adresinde ve bir önceki sayımızda bulabilirsiniz kurucu.meclis@yahoo.com tur. Bölgedeki beklenti, bu son gelişmelerden sonra Tek Gıda-İş Sendikası’nın daha katılımcı ve mücadeleci bir yöne doğru gelişme göstermesidir. Petrol fiyatları neden yükseliyor? S on aylarda petrolün varil fiyatı 50 dolardan 140 dolara kadar yükseldi, görünen o ki daha da yükselmeye devam edecek. Bu yükselmeden sadece büyük petrol şirketleri değil, büyük mali kuruluşlar da muazzam karlar elde ediyorlar. Ne oldu da böyle oldu? Dünyanın petrol rezervleri mi tükendi? Petrol işçilerine çok yüksek ücretler verildiği için üretim maliyetleri mi yükseldi? Tahmin edebileceğiniz gibi bunların hiçbiri değil. Mesele aslında gayet basit: Petrol fiyatları büyük spekülatörler tarafından bizim adına “kumarhane” dediğimiz uluslararası borsalarda belirleniyor da ondan. Büyük spekülatörler, yani büyük uluslararası finans kuruluşları, petrolün fiyatıyla diledikleri gibi oynuyorlar. Ayrıca bu hepimizin bildiği gibi sadece petrol üzerinden değil her ürün üzerinden yapılıyor. Nitekim tahıl ve gübre fiyatları da anormal yükselmeye başladı. Şimdi tabii şu soru hemen akla geliyor: Borsa hep var, niye eskiden bu kadar yükselmiyordu da şimdi yükseliyor? Şimdi yükselmesinin birinci nedeni, çürüyen kapitalizm dediğimiz emperyalizmin çürümesinin had safhaya vardığı bu dönemde üretimden çok paradan para kazanma ihtiyacı; bir diğer nedeni de bazı liberallerce (Baskın Oran gibi) artık bitti denilen emperyalizmin tabiatından kaynaklanıyor olması, yani dünya çapında elinde petrol rezervlerini daha fazla bulunduran emperyalist ülkenin, bu rezervlere sahip olmayan diğer emperyalist ülkeleri rekabet yoluyla ezmek istemesi. Tabii Dünya Ticaret Örgütü aracılığyla tarım alanları hızla yok edilen az gelişmiş ülkelerin tarımının tümden yok edlmesi de işin cabası! İŞÇİ KARDEŞLİĞİ 3 PARTİMİZ Patronların üye olamadığı parti! Eskişehir İKP kuruluş pikniği İ şçi Kardeşliği Partisi Eskişehir İl Örgütü olarak 22 Haziran’da bir piknik düzenledik. Bu yıl üçüncüsünü düzenlemiş olduğumuz pikniğe katılım beklenenin altında oldu (yaklaşık bir otobüs). Özellikle partimizin kuruluş yıldönümüne denk getirmek için Haziran ayı içerisinde yapmaya çalışıyoruz; ama Haziran ayı her hafta sonu Türkiye genelinde sınavların olduğu bir ay. Bu nedenle de katılım düşüyor. Bir sonraki sene pikniği Mayıs ayı içerisinde gerçekleştirmeyi planlıyoruz. İstanbul’dan gelerek piknikte bizleri yalnız bırakmayan Engin ve Nevzat arkadaşlarımıza teşekkür ediyoruz. Engin arkadaşımızın kene vakasından başlayarak işçi sınıfının kurtuluşunu yalın ve etkili bir dille anlatan konuşması için de ayrıca teşekkür ediyoruz. G 4 İŞÇİ KARDEŞLİĞİ Ankara Genel Merkez: Öncebeci Mh. İncesu Cd. Doğan Apt. 7/B Çankaya/Ankara Tel: (312) 369 65 49 İstanbul İl Merkezi: Aksaray Guraba Hüseyinağa Mh. Kakmacı Sk. Blok: 10 Daire: 14 Fatih/ İstanbul (Aksaray Metro karşısı) Tel: (212) 635 88 52 Faks: (212) 635 88 90 Anadolu Yakası: Rasimpaşa Mh. Nüzhet Efen­di Sk. No: 36/5 Kadıköy/İstan­bul Tel/ Faks: (216) 330 95 67 Bahçelievler: Yunus Köroğlu Tel: (534) 672 00 00 Bayrampaşa: Salih Aşkın Tel: (534) 366 54 69 Esenler: Hüseyin Yüksel Tel: (535) 787 10 75 Tuzla’da iş cinayetleri bitmiyor! isan Tersanesi’nde yer alan bir gemideki filikanın halatının kopması sonucu içindeki işçiler filikayla birlikte denize düştü. Olayda hayatını kaybeden işçilerin adlarının Emrah Varoğlu (mühendis), Ramazan Çetinkaya ve Ramazan Ergün olduğu belirtildi. Gemi İnşaa Sanayi ve Ticaret A.Ş. (GİSAN) Tersanesi’nde yer alan ve “Galata” adlı bir firmaya ait olan tankerin filikasının kontrolü, kum torbaları yerine işçilerle yapılınca 3 işçinin ölümüne yol açıldı. Filikanın denize doğru indirilip kaldırılmasıyla yapıldığı belirtilen deneme sırasında filikanın denize sert bir biçimde düşmesi sonucu, içinde bulunan ve çoğunluğu işçilerden oluşan 19 kişiden Emrah Varoğlu (19), Ramazan Ergün (36) ve Ramazan Çetinkaya (25), boğulma ya da ezilme sonucu yaşamlarını yitirdiler. İşçilerden sorumlu bir mühendisin de aralarında bulunduğu 16 yaralıdan kimilerinin, yakındaki GİSPİR Tıp Merkezi ile Kartal Dr. Lütfi Kırdar Eğitim ve Araştırma Hastanesi’ne kaldırılarak tedavi altına alındıkları, bir kısmının da olay yerine gelen ambülânstaki sağlık İKP irtibat: görevlilerince ayakta tedavi edildikleri öğrenildi. Limter-İş Genel Başkanı Cem Dinç, deneme sırasında filikanın ters dönmesi sonucu işçilerin denize düştüklerini belirterek, “Filika düşerken camları da kırılıyor. Düşme sırasında işçiler birbirlerini eziyorlar, o anda içeriye su doluyor” dedi. Dinç, işçilerin bu sırada öldüklerini bildirdi ve olayda insanların Parti Okulu düzenlendi İ şçi Kardeşliği Partisi MYK’sının aldığı karar doğrultusunda, merkezi eğitim çalışması 8–10 Ağustos tarihleri arasında İstanbul il binasında yapıldı. Cuma günü gençlik ve sendikalar konulu, Cumartesi parti inşası ve gazete, son gün ise anti-emperyalist cephe ve üretici güçler meselesi olmak üzere 6 başlıkta tartışma yürütüldü. Konu başlıklarının sunumundan sonra yapılan tartışmalar yapıldı. Yapılan eğitim çalışmasının katılımcılar tarafından verimli geçtiği vurgulandı. Bir sonraki yaz böyle bir eğitim çalışmasının kamp olarak planlanmasının daha iyi olacağı konuşuldu. adeta kobay olarak kullanıldıklarını öne sürerek, olaya tepki gösterdi. Kazanın ardından fabrika önünde toplanan bir grup işçi de sloganlar atarak olaya tepki gösterdiler. Küçükçekmece: Osman Tel: (535) 484 96 68 Gaziosmanpaşa: Salih Paşa Caddesi, Adalı Han, No: 5, Kat: 5, Bereç Yolu, Gaziosmanpaşa/İstanbul Tel: (532) 724 03 79, (537) 284 38 81 Sarıyer: Yaşar Avcı (533) 443 90 43 Zeytinburnu: Murat Ünal (532) 642 08 85 Eskişehir’de “15-16 Haziran Direnişi” paneli Antalya skişehir Eğitim-Sen şubesinin düzenlemiş olduğu panel, 21 Haziran’da KESK salonunda gerçekleştirildi. Oldukça yoğun bir katılımın olduğu görülen panele işçi sendikalarından beklenen katılımın olmaması düşündürücüydü. Panele konuşmacı olarak Eğitim-Sen Uzmanı Erkan Aydoğanoğlu ve partimizin genel başkanı Zeki Kılıçaslan katıldı. Aydoğanoğlu 15-16 Haziran eylemlerinin Türkiye işçi sınıfı tarihi içindeki yerini ve önemini vurguladığı konuşmasında, bu eylemlerde başarıyı getiren arka planı anlattı. Özellikle işyeri örgütlülüğünün ve işçilere sendikaların vermiş olduğu eğitimin öneminin altını çizdi. Kılıçaslan ise 1970’lerdeki işçi sınıfı profili ile günümüz işçi sınıfı profili arasındaki diyalektik ilişkiyi çarpıcı örneklerle açıkladı. 70’lerdeki sol içi tartışmaların büyümesi ile sol ile sınıf arasındaki kopmanın giderek arttığını söyledi. Sol-sağ ayrışmasının sınıfsal bir ayrım olmadığı, işçi sınıfının yapay ayrımlardan uzaklaşıp kendi ortak çıkarları temelinde sınıf kimliğini öne çıkarmasının tek çare olduğunu belirtti. Panelin ikinci bölümünde salondan soru ve katkılar alındı. Bursa E Zorba Hasan San Tel: (532) 363 13 49 Balıkesir İl ve Merkez İlçe Mrk.:Karaoğlan Mh. Çarşı Sk. No: 7 (Paşa Camii karşısı) Balıkesir Fuat Gündüz Tel: (534) 527 27 08 Edirne Tel: (535) 762 18 43 • (538) 728 08 97 Eskişehir İl Merkezi: Cumhuriye Mh. Porsuk Bulvarı, Dilem Sk. Çağlayan İş Merkezi, Kat 5, No: 47/d Tel: (222) 233 55 46 Gaziantep Mustafa Yanılmaz Tel: (536) 812 83 04 Lüleburgaz / Kırklareli Mustafa Çebi Tel: (537) 230 89 70 Malatya Nazire Sarıkaya Tel: (536) 517 27 15 Mersin İ. Halil Çakırlı Tel: (537) 431 51 46 Çorlu / Tekirdağ Saffet Bilgi Tel: (535) 943 08 13 Yalova Enver Karagünli Tel: (505) 424 35 77 İnternet E-posta: iletisim@ikp.org.tr İnternet: www.ikp.org.tr GÜNCEL Kamu kurumlarında hükümet baskısına ve kadrolaşmaya son! Bahadır Kaptan görevinin başına! THY’deki toplu sözleşme sürecinde aktif rol oynayan işyeri temsilcisi, pilot Bahadır Altan, uçağa erken binen VIP yolcularını kuralları uygulayarak uçaktan indirdiği için işten çıkarıldı. Kendisiyle bu olayın iç yüzünü konuştuk. Hava-İş’i ve Bahadır Kaptan’ı haklı mücadelelerinde destekliyor ve kendisini tekrar görevinin başında görmek istiyoruz. 2007 TİS ve grev oylamasını ve işten çıkarılma sürecinizi anlatabilir misiniz? maddeleri topluma Bahadır Kaptan’dan en iyi bir uçucukurtulma yoluyla nun anlatacağını toplumu da sindirTHY’de 2006 yılında yapılan büyüdüşünerek sendikameyi amaçladılar. me plansız, altyapısı hazırlanmadan nın verdiği görevle Ama tersi oldu. yapılan bir büyümeydi. Havacılıkta da kamuoyuna, “Biz Bundan sonraki bu çok ciddi tehlikeler yaratır. Çünkü süreçte çalışanlar “Ben uçak alayım sonra pilot bulurum” İngiliz pilot kadar yüksek ücret almak bana ve meslek diyemezsiniz. Uzun vadeli planlar onurlarına daha yapılmalıydı. Personel sıkıntısı yaşanın- istemiyoruz; ama onun kadar uyufazla sahip çıkarak ca bunu çözmek için çalışma süreleri mamız gerekiyor. olaya tepki gösterdi. arttırıldı. Çalışanları fazladan uçuşa Ben eksik uykuyla Çünkü çok açıkça, zorladılar. Türkiye’de 14 saat olan günuçuşa gidersem hiçbir kusurum oldüz mesaisi (Avrupa’da 12 saat) 16 saate bu yolcuların da çıkarıldı. Bizim çalışma ve dinlenme Bahadır Altan’ın işten çıkarılması toplu sözleşmenin madığı bir zemingüvenliğini tehlikeardından THY’de başlayan sindirme politikalarının bir de, sadece sendika sürelerini belirleyen bir yönergemiz var. sonucu temsilcisini işten Avrupa normlarının çok altında olan bu ye sokar”diye demeç verdim. Bu hem çıkartmak değil, yönergeye dahi uymayan planlamalar çalışanlar arasında hem de kamuoyunöteki kuralları uygulayan kaptanlar üzeyaptılar. Ancak biz de buna karşı çok da yankı buldu. Konaklama meydanın- rinde de çok yoğun baskı yaratacak etik güzel bir şey örgütledik. Hiç olmazsa dışı bir davranıştı bu. Uçucular çok yokendi yönergesine uymasını sağlayacak da dinlenme süresi bizde 8, Avrupa’da 12 saat. Biz bu 8 saatin ancak 4 saatinde ğun tepki gösterdiler. Bu duyarlılık sençok haklı bir zemindi bu. Bir gün viziteuyuyabiliyoruz. 4 saatlik uykuyla ben dikayı 1 gün uçuşa çıkmama haklarını ye çıkacağımızı, uçuşa hazır hissetme14 saat çalışmak zorunda kalıyorum. toplu olarak kullanma kararına götürdü. me hakkımızı kullanacağımızı, kamuBu da yolcu güvenliğini etkiliyordu. oyuna duyurduk. Eyleme geçeceğimiz Son gün, bu kararın uygulamaya Bu talebimiz de karşılandı ve dinsırada işveren haksız olduğunu kabul konulacağı sırada sendikada değerlenlenme süresi asgari 10 saate çıktı. edip çalışanların haklarını geri verdi dirme yaptık. THY yönetiminin çağdışı TİS ve grev oylamasını biz kazanınca uygulamalarının topluma iyi bir şekilde ve eylemden vazgeçtik doğal olarak. THY yönetimi, onları göreve getiren anlatıldığı ve yaklaşan TİS sürecinde Ancak THY kuralsız uygulamalahükümet nezdinde mahcup oldu. Kendi bu eylemi kötü niyetle kullanabileceği rına devam etti. Toplu iş sözleşmesi koltukları, itibarları sarsıldı ve bunu bir riski vardı. Bu örgütlülüğü TİS süreci(TİS) döneminde daha da sertleşti yenilgi olarak kabul etti. Bu süreçte aktif ne taşımamızın daha yararlı olacağını mücadele. TİS sürecinde görüşmeler olanları bertaraf etmek ve kuralsızlığı düşündüm. Çünkü aslında toplumun çıkmaza girince işveren, seçimlerde de gösterdiği duyarlılık amacına ulaşmıştı AKP’nin aldığı başarıyı arkasına alarak, topluma kural diye göstermek istedi. Bir sürü kaptana, ikinci pilota, kabin ve ben sendikama eylemden vazgeçmepersonele yoğun baskı uygulayarak ve memuruna ceza verdiler. Bu şekilde leri çağrısında bulundum. Bunu da bir sendikanın arkasında duran kitleyi de sindirmeye çalıştılar. İşten atmak için basın açıklamasıyla kamuoyuna duyursindirerek sendikayı yalnız bırakmak istedi. Grev oylaması için imzalar topladı. fırsat kolluyorlardı. Aslında hiçbir fırsat dum. Bu süreçte inanılmaz destekler yakalayamadı. Benim işten atılmama aldım TALPA ve TASSA gibi meslek Ancak uçuş işletmenin temsilcileri çok sebep gösterilen olay aslında son derece örgütleri, DİSK başta olmak üzere seniyi örgütlendiler. Ben de bunların içinde rutin kuralları uygulamamdan ibaret dikalardan, Tuzla tersane işçilerinden, aktif yer alıyordum. Tabii özellikle bir olan bir olay. Kaptanın onayı olmadan meslektaşlarımdan beni destekleyip kaptanın bu baskılara karşı çıkması, hiçbir şekilde yolcu alınamaz. Bu kuralyönetimin bu çağdışı tavrını kınadılar. yüksek sesle bunu ifade etmesi, çalışandır. Benim onayım olmadan uçağa, hem ları direnişe davet etmesi çok rahatsız Şuna inandım ki toplumsal müde uygulanması gereken usule aykırı etmişti onları. Bizim mücadelemiz kacadelede sarf edilen emek kesinlikle olarak önce VİP yolcuları alınmış. Bu muoyu tarafından da boşa gitmiyor. Eğer toplum adına sırada da çok kısa süren bir destek gördü ve grev dürüstçe bir şeyler yaparsanız onlar yemek arası vermiştik kabin oylamasını kazandık. da sizi destekliyor. Sendikam Hava-İş, THY görevlileri için. Üstelik uçaAslında açık farkla iş yerlerinde temsilci ve yöneticileçalışanlarının ğın havalandırma sistemi de kazandık. Bu kamutaleplerinden arızalıydı. Ankara’da 32 derece riyle seferber oldular. İşçilerle 10 gün oyuna az bir farkla süren toplantılar yaptılar. Çok güzel biri de güvenli öğlen sıcağında uçağa alsam kazanılmış gibi gösduyarlılıklar yaşadık birlikte. Şimdi uçuş için uçakta bekletmek durumunterildi. İşverenin uzdinlenme daha güçlüyüz. Artık uçuş ekibinde daydım. Daha konforlu olan sürelerinin man kadrosunda işe çalışanlar da haklarına kayıtsız değiller. arttırılması klimalı araca davet ettim. Bu aldığı ve kadrolaştığı Benim açımdan da mücadele devam Esenboğa istasyon müdürlüyaklaşık 1000 kişilik edecek. Yargıya başvurdum. Hem işe ğünün bir hatasıydı ben de o kapsam dışı personel iade hem de çıkarılmamın sendikal yüzden şirketim adına defalarhayır oyu verdi. Dolayısıyla 1000 sıfır nedenlerle olduğuna ilişkin davalar yenik başladık. Yönetimde görev verdiği ca özür dileyerek durumu açıkladım. Bu açtık. Bu tutum THY yönetimine söylediklerimi VİP yolcularının arakesimler de hayır oyu verdi. THY yötahminlerinden pahalıya mal olacak.. sında bulunan Karaelmas Üniversitesi netimi, bizi çok yüksek ücretler alan ve Kuralsızlık öyle bir şey ki bir vibir türlü memnun edilemeyen bir kesim Rektörü Bektaş AÇIKGÖZ, daha sonra rüs gibi ülkemizde bütün iş kollarına gazete ve televizyonlara tanıklık ederek olarak kamuoyuna lanse etmeye çalıştı. yayılıyor. Biz Tuzla’daki işçilere destek doğruladı. Bu tanığın ortaya çıkması Medyada hep onların sesleri çıkıyordu. verdiğimiz zaman bazı arkadaşlar, haklı olduğumu ve THY yönetiminin TİS’te özellikle uçucuların hakları üzeonlar bizim işkolumuza çok uzak niye art niyetini göstermiştir.Bu ön yargı rinde anlaşmazlık maddeleri vardı. Bu destekliyorsunuz dediler. Bence nereile daha hiçbir araştırma yapmadan de kuralsızlık varsa ucunun kendilerine de dokunacağını düşünerek karşı çıkmak gerekiyor. Tuzla’da başlıyor kuralsızlık, Atatürk Hava Limanı’na kadar farklı boyutlarda geliyor. Türkiye iş kazalarında dünyanın üçüncü, Avrupa’nın da birinci ülkesiyse bu bir tesadüf değildir. İşçi haklarını yok sayarsanız tek tek ölümler olur. Bizde de çalışanların haklarını ve mesleki kuralları yok sayarsanız sadece onlar değil yolcular da zarar görür. THY, kuralları hiçe sayarak baskı ve cezaya dayalı yönetim anlayışıyla uçuş güvenliğini tehlikeye attığını bilmelidir. Örnek verecek olursak yıllar önce bir kaptana pas geçip yedek meydana indiği için 6 ay ceza verildi. Kaptan hatalı olabilir ama sonuçta hiçbir kaza olmamış sefer gecikmeli olarak uygulanmıştı. Bu ağır ceza toplumun belleğine kazındı. Daha sonra Van ve Diyarbakır kazaları, kaptanların pas geçip yedek meydana gitmesi gerekirken inmeye çalışmaları sonucunda oluştu. Pas geçmedeki yaşanan tereddütlerde bilinçaltı bu cezanın etkileri vardır. Benim olayımda da benzer bir etki beklemek mümkün. Örneğin uçakta bir arıza olabilir, bu arızaya müdahale etmiştir kaptan ve yolcu onayı vermemiştir. Yanlışlıkla VİP yolcuları uçağa gönderilirse kaptan ikilem içinde kalmaz mı? Reddetse, Bahadır Kaptan gibi işten atılabilir. Ya da ikinci seçenek arızaya müdahaleyi durdurup, arızalı uçakla seferi yaptıracaktır. Topluma verilen mesaj budur. THY’de özelleştirme süreci ne durumda? THY toptan değil parçalara ayrılarak özelleştiriliyor. Bakım bölümü ayrı bir şirket oldu, Ankara merkezli ayrı bir bölüm kurdular şimdi onu elden çıkaracaklarını açıkladılar. Sırada diğer birimler var, küçük lokmalara ayırıp yutulmak isteniyor. Oysa THY, bu ülke insanlarının vergileriyle ve çalışanlarının emeğiyle yaratılmış dünya çapında bayrak taşıyıcı bir markadır. THY’nin yüzde 10’una şimdi bir Alman sahip durumda malesef. Bir de açık gökler anlaşması var. Aynı kabotaj hakkı gibi bu alanda da kapitulasyonlar dayatılıyor. Bu anlaşma yabancı firmalara imtiyazlar tanıyor. Ulusal pazarın tümüyle büyük tekellerin eline geçme riski var. Ama buna karşı sadece ulusal pencereden bakarak çözüm üretmek olası değil. Emek eksenli bir birlik ve mücadele gerekiyor. Ben bunu “Ulusalcılık” değil “Ulusolculuk” gerekiyor diye özetliyorum. İŞÇİ KARDEŞLİĞİ 5 SENDİKALARIMIZ İşçi sınıfının mavi yaka, beyaz yaka tüm kesimlerinin örgütlenmesi için ileri Bilişim işçileri engellere rağmen sendikalaşıyor IBM Türk çalışanları Tez Koop-İş’te örgütlendi G ünümüzde ısrarla beyaz yakalı işçilerin sayısının giderek arttığı, mavi yakalı işçilere olan ihtiyacın ise giderek azaldığı, bu durumda da sendikaların artık işlevlerini kaybettiği iddia ediliyor. Ancak eğitim seviyeleri yüksek, gelirleri diğer çalışanlara oranla daha fazla olan; ama hayatlarını geçindirmek için tüm işçi sınıfı gibi emeklerini satmaktan başka yapacağı bir şey bulunmayan IBM Türk şirketindeki bilişim işçileri; Artan hayat pahalılığına rağmen IBM çalışanlarının son 5 yıldır ücret artışı almadan çalışması, Tüfe verilerine göre son 5 yıllık kümülatif enflasyonun yüzde 56 olmasından dolayı çalışanın yarı yarıya fakirleşmesi, Ücret dağılımında oluşan adaletsizlikler: Aynı sorumlulukları taşıyan çalışanlar arasında dört kata varan ücret uçurumlarının oluşması ve buna bağlı çalışma barışının zedelenmesi, Çalışanları fakirleştirme üzerine kurulu yeni istihdam politikaları, Haksız işten çıkarmalar, tehdit ve işine gelirse tarzındaki yaklaşımı nedeniyle iş güvenliğinin yok olması, Şirketine sadık, şirketine yıllarca para kazandırmış çalışanlar için planlanan/uygulanan vefasızlık, Sürekli törpülenerek eriyen haklar, İş yaparken, çalışanla ilgili kararlar alırken çalışanı yok sayan yönetim modeli, 70 yıllık Türkiye mazisine yakışmayan bir davranışla, yanlış politikaların uygulanmasına karşı çıkan değerli yöneticilerimizin yerine yurtdışından yabancı yöneticiler atanması, IBM, Türkiye’nin uygar Avrupa organizasyonundan (İspanya, Yunanistan, Portekiz,vb.) Orta Doğu/Doğu Avrupa ülkelerinin yer aldığı üçüncü dünya ülkeleri arasına katılımının önlenememesi nedeniyle sendikalaştılar. 1968 yılında yine IBM şirketinde bu alanda yapılan ilk ve tek toplu sözleşmeye imza atan Bilgi-İşlem İşçileri Sendikası’nda (Bil-İş) örgütlenen IBM Türk’ün 400 çalışanından 209’u (bugün bu rakam 300 civarına yükselmiştir) bu bağımsız sendikanın sektörde toplu sözleşme yapma yetkisi olmaması nedeniyle Tez-Koop-İş Sendikası’na üye oldu. Sendika vakit kaybetmeden Çalışma Bakanlığı’na yetki tespiti başvurusunda bulundu ve Bakanlık yaptığı incelemede, Tez-Koopİş Sendikası’nın yasada aranan gerekli çoğunluğu sağlayarak işyerinde yetkili olduğunu IBM Türk şirketine bildirdi. İş, çalışanların en demokratik hak ve taleplerine gelince belediyedeki hizmet işçileri, Tuzla’daki tersane işçileri, THY’deki hava işçileri, kot taşlama atölyelerinde canlarını veren tekstil işçileri gibi sosyo-ekonomik koşulları ne olursa olsun bilişim işçilerinin de karşısına maddelerine dayanarak bu süretüm hukuksuzluklarıyla cin peşini bırakmamaktadırlar. birlikte patronlar çıktı. Tez-Koop-İş Sendikası’nın 30 Temmuz 2008 tarihinde başlayan IBM Türk şirketinde yetkiyi mahkeme süreci, sonraki davanın üye kazanması ile birlikte IBM sayısı ve işkolu tespitinin yapılması için Türk patronları, derhal mah- Eylül ayına ertelenmesiyle halen devam kemeye başvurarak bu duetmektedir. Ancak IBM patronlarının ruma itiraz etti. Onlara göre bu tavrı onların sektörleri ne olursa Tez-Koop-İş Sendikası’nın olsun hepsinin sendika düşmanı oldubilişim sektöründe yetki ğunu göstermektedir. Onlara göre beyaz almaya hakkı yoktu ve işyeyakalı bilişim işçileri diğerlerine kıyasla rinde yetki alabilmek yüksek olan maaşlarını için gerekli üye sayısı alıp oturmalı, işlerine sağlanmamıştı. IBM bakmalıdırlar. Bugüne Türk işçileri ise aynı iş kadar bilişim sektörü kolunda faaliyet gösteçalışanları patronların ren Bil-İş Sendikası’nın bu tavrına ayak uydura1968 yılında yine rak sınıf olma bilincinIBM şirketinde toplu den ve örgütlenme arsözleşme yaptığını ve zusundan uzak durmuş 400 işçinin çalıştığı olsalar da söz konusu işyerinde 209 işçinin olan insanca yaşamak sendika üyesi olarak IBM Türk işçileri, sanal ortamda yaptıkları ve en demokratik gerekli olan yüzde 51’lik gösteride IBM şirketi protesto ettiler. Yazı: haklardan faydalanmak oranın sağlandığını öne olunca IBM Türk örIBM Çalışanlarının taleplerine sağır sürerek haklı itirazlarını neğinde olduğu gibi bu dile getirdiler. Bir süre önce özellikle in- sınıfsal çelişkinin farkına varmışlardır. ternet üzerindeki tartışma gruplarında IBM Türk işçileri bu mücadelenin ve kurdukları internet sitesinde (www. sadece IBM Türk bünyesinde kazanılbilisimsendikasi.org) seslerini duyuması amaçlanan bir mücadele olmadırarak mücadelelerini tüm Türkiye’ye ğını ifade etmektedirler. Onlara göre yaymaya çalışan IBM Türk işçileri, İntüm bilişim sektöründe, hatta bütün san Hakları Evrensel Beyannamesi’nin işçi sınıfı içinde bu örgütlenme bilinHerkesin çıkarını korumak için cine ulaşılmadan, tüm işçiler sendisendika kurma veya sendikakalarında örgütlenerek patronların ya üye olma hakkı vardır. karşısına birlik olarak çıkmadan hiçbir ve Türkiye Cumhuriyeti anayasasının şey kazanılmaz. Bu nedenler IBM Türk Çalışanlar ve işverenler, üyelerinin işçileri hem Eylül ayında yapılacak ikinçalışma ilişkilerinde, ekonomik ve ci duruşmada lehlerine bir kamuoyu sosyal hak ve menfaatlerini korumak ve yaratmak, hem de mücadelelerinin tüm geliştirmek için önceden izin almaksıişçi sınıfı içine yayılmasını sağlamak zın sendikalar ve üst kuruluşlar kurma, için seslerini duyurmaya çalışıyorlar. bunlara serbestçe üye olma ve üyelikten Biz de İşçi Kardeşliği Partisi olarak serbestçe çekilme haklarına sahiptir. haklı mücadelelerinde yanlarında Hiç kimse bir sendikaya üye olmaya ya olduğumuzu ve elimizden gelen desteği da üyelikten ayrılmaya zorlanamaz. kendilerine vereceğimizi bildiriyoruz. Eylemdeki sendikalardan birlik çağrısı G rev ve direnişleri devam eden Unilever, Desa Deri ve E-Kart işletmelerinde örgütlü TÜMTİS İstanbul Şubesi, Deri-İş Tuzla Şubesi ve Basın-İş İstanbul Şubesi birlikte 6 Ağustos’ta Türk-İş 1. Bölge Temsilciliğinde basın toplantısı düzenledi. Türk-İş İstanbul Şubeler Platformu Dönem Yürütmesi’nin de desteklediği basın toplantısında Desa Deri direnişi hakkında Deri İş Tuzla Şube Başkanı Binali Tay söz alarak bilgi verdi. Tay konuşmasında Desa Deri’de direnişlerinin sendikaya üye olduklarından dolayı işten atılan 41 işçi ile 100 günü geride bıraktığını söyleyerek, “Desa Deri işverenine ait olan İstanbul Sefaköy ve Çorlu’daki işyerlerinde de örgütlenme çalışmalarının” devam ettiğini söyledi. Şimdiye kadar birçok sendika genel merkezi ile Şubeler Platformu’nun desteğini gördüklerini fakat direnişlerin başarıya ulaşması için başta Türk-İş Genel Merkezi olmak üzere daha ileri bir 6 İŞÇİ KARDEŞLİĞİ nı söydüzeyde leyen bir daDinçer, yanışma “bizim tutumunun grevimiz, örülişletmemesi de toplu gereksöztiğini leşme belirtti. Ec- Eczacıbaşı ve Giesecke Devrient ortaklığı olan E-Kart işletmesinin, Basın-İş’te örgütlenen imzalaişçileri 16 Haziran’dan beri grevde. İşçiler grevlerini “sendikalaşma ve toplu pazarlık maktan zacıziyade hakkına saygı grevi” olarak tanımlıyor. başı ve senGiesecdikalaşmak ve işyerinde sendikayı ke Devrient ortaklığı olan E-Kart’taki örgütleme amacı”nı taşıyor dedi. grev hakkında bilgi veren Basın-İş İşyerlerinde tek tek kazanımların İstanbul Şube Başkanı Levent Dinçer, bu dönemde oldukça zor olduğunu Eczacıbaşı’na ait olan fabrikada kredi söyleyen Dinçer, “sınıfın kazanmasını kartı üretimi yapıldığını belirterek, istiyorsak bütün direnişleri tek bir mü2006 yılından bu yana örgütlenme çalışması yürüttükleri fabrikada grevin cadele olarak görmemiz gerekir” dedi. 52. gününe girdiğini, 20 kişiyle başlaTÜMTİS İstanbul Şube Başkanı dıkları grevde oldukça mesafe aldıkları- Çayan Dursun dünyanın 54 ülkesinde fabrikaları olan Unilever firmasının ülkemizde de fabrikaları olduğunu belirterek, “bu fabrikalarda Tek Gıdaİş ve Petrol-İş sendikalarımız örgütlü. Yalnızca depolama ve taşıma işini yapan yerler sendikasız” dedi. Sendikaya üye olan işçilerle başlatılan direnişin devam ettiğini belirten Dursun, “Sınıfın ve işçilerin kazanımı için direniş ve mücadeleleri birleştirmek gerekiyor” dedi. Türk-İş İstanbul Şubeler Platformu sözcüsü ise 27 Ağustos Çarşamba günü, saat 14.00’te, Gebze’de Unilever’in direniş yerinde, direniş ve grevlerle dayanışma amacıyla kitlesel ziyaret ve basın açıklaması gerçekleştirme kararı aldıklarını açıkladı. Ayrıca, Platform sözcüsü SSGSS sürecinde olduğu gibi, tüm emek örgütlerini işçi ve emekçilere yönelik her alanda artarak devam eden yoğun saldırılar karşısında birleşik mücadeleyi örgütlemeye çağırdıklarını beyan etti. GÜNCEL Özelleştirme sadece şeker fabrikalarını değil şeker pancarı tarımı yapan köylüyü de tehdit ediyor Şeker Fabrikaları Özelleştirme Kıskacında Muhabirimiz durumu Şeker-İş Eskişehir Şube Başkanı Davut Köroğlu ile görüştü. Sayın başkanım, Eskişehir Şeker Fabrikası hakkında ve Şeker-İş örgütlenmesi hakkında, fabrikadaki işçi sayısıyla sendikalı işçi sayısı hakkında bilgi verir misiniz? Eskişehir Kazım Taşkent Şeker Fabrikası 1933 yılında kurulmuştur. Toplam kapasitesi 7500 ton/gün’dür. Fabrikamızda Makine Fabrikası dahil 1053 işçi, 200 memur, toplam 1253 kişi çalışmaktadır. İşçilerin tamamı Şeker-İş Sendikası’na üyedir. Türkiye Şeker Fabrikaları 2000 yılında özelleştirme kapsamına alınmış, 2003 yılında özelleştirme yol haritası belirlenmiş, 2004 yılında Amasya ve Kütahya Şeker Fabrikaları’ndaki kamu hisseleri satılarak özelleştirilmiştir. 6 Aralık 2005 tarihinde Resmi Gazete’de yayınlanan Özelleştirme Yüksek Kurulu Kararı ile üretim maliyetleri düşük kârlılığı yüksek olan Bor, Ilgın ve Ereğli şeker fabrikalarımız özelleştirme programına alınmıştır. Sizin de bildiğiniz gibi, Kemal Unakıtan “durmak yok fabrikaları satmaya devam” dedi Eskişehir’de. Başkanım, gelinen süreçte Şeker-İş Sendikası olarak özelleştirmeye karşı nasıl bir süreç işleteceksiniz? Türkiye şeker sanayi uzun yıllardan beri çok büyük hataların, olağanüstü ihmallerin ve geri dönüşü mümkün olmayan yanlış politikaların kurbanı olmuştur. Şubelerimizde son derece başarılı eylemler gerçekleştirilirken, hükümet temsilcileri ve bürokratlarla kurulan komisyonlar ve çalışma gruplarında özelleştirme ve sonuçları enine boyuna tartışılmıştır. Sonuçta tüm çevrelerce sendikamızın haklılığı kabul edilmiş ve üç fabrikamızın ihalesi önce iki kez ertelenmiş, ardından tamamen iptal edilmiştir. Bu arada üç fabrikamızın özelleştirme programına alınmasına ilişkin karara karşı Danıştay nezdinde açtığımız davada da yürütmenin durdurulması yönünde karar alınması üzerine, hukuken ve siyaseten alınan ve sendikamızın görüşleriyle bire bir örtüşen tüm bu kararlar gereğince Bor, Ereğli, Ilgın Şeker fabrikalarımızın yeniden Türk Şeker bünyesine devredilmeleri sağlanmıştır. Ne yazık ki 9 Ekim 2007 tarihinde ve Resmi Gazete’de yayınlanan 8 Ekim 2007 tarih ve 2007/57 sayılı ÖYK Kararı ile Türk Şeker’deki kamu hisselerinin tamamının özelleştirme programına alınmasına karar verilmiştir. Ayrıca en son ÖYK’nin başvurusu üzerine Rekabet Kurulu tarafından 12 Haziran 2008 tarihinde yapılan Yörsan işçileri işe iade davasını kazandı T ek Gıda-İş Sendikası’na üye oldukları için Aralık 2007’de işten atılan 402 Yörsan işçisi açtıkları işe iade davasını kazandı. Mahkeme işten çıkarılan işçilere 16 aydan 24 aya varan oranlarda sendikal tazminat ödenmesine ve aynı zamanda taşeron işçilerin ve çırak statüsünde, sigortasız çalıştırılanların da Yörsan’ın asıl işçisi olduğuna karar verdi. Böylece mahkemenin iade ettiği tüm haklardan taşeron işçiler ve çırak statüsünde olanlar da yaralanabilecekler. Ayrıca, patronun işçileri işe alırken imzalattığı ve işten atılma halinde dava açamayacakları, sorunun özel hakem atanarak çözüleceği maddelerinin yer aldığı iş akdi sendikanın açtığı davada, Yargıtay tarafından geçersiz kabul edildi. Yörsan işçilerinin mücadelesinin etkili olduğu bu kararlar diğer benzer davalarda da emsal olacak. Yörsan’da mücadele mahkeme kararlarının uygulatılması ve işçilerin sendikalı olarak işbaşı yapması için sürüyor. toplantıda alınan kararla, Türkiye Şeker Fabrikaları A.Ş Genel Müdürlüğü’ne ait fabrikaların üç paket halinde ve varlık satışı yöntemiyle özelleştirilmesi onaylanmıştır. Buna göre Erciş, Kars, Ağrı, Muş ve Erzurum fabrikalarımızın A portföyü; Elazığ, Malatya, Erzincan ve Elbistan, B portföyü; Kastomanu, Çorum, Çarşamba, Kırşehir, Turhal ve Yozgat fabrikalarımızın ise C Portföyü dahilinde satışı öngörülmektedir. dayanağının olamayacağını defalarca açıklamış, bu hususta önemli adımlar atmıştır. Bu doğrultuda özelleştirme yerine özerkleştirme yapılmalı. Bu yapılamazsa mülkiyet devri yerine işletme hakkının devri yöntemi benimsenmeli. Sektörde devlet-işçi-çiftçi (kooperatif) üçlüsünün birlikte rol alacağı yeni bir şablon ve yeni bir organizasyon şekli oluşturulmalıdır. Yahudi veya Ermeni asıllı kişi ve firmaŞeker fabrikaları özelleştirmesine ların Doğu ve Güneydoğu Bölgelerimize niye karşı çıktığınızı ve özelleştiryatırım yapabilmek için fırsat kolladıkmenin işçilere ve ülkemize olan ları, hatta yıllar öncesinden bazı şeker zararlarını aktarır mısınız? Şeker fabrikalarının özelleştirilmesiy- fabrikalarımıza talip oldukları unutulmamalı, bu fabrikaların özelleştirilmesi mili le birlikte yerli ve yabancı özel sermayegüvenlik sorunu olarak ele alınmalıdır. nin, rantiyelerin kâr hırsına terk edileDolayısıyla şeker fabrikalarının sadece ceği, kotası veya arazisi için satın kâr amacı ile çalıştırabilecek alınacak 15 ile 18 arasında kurumlar olmadığı, kâr Özelleştirmeye fabrikanın kapanaamacıyla hareket cağı, sektörel karşı ikircikli olmayalım edildiğinde istihdamın Özelleştirme ne zaman kamu kuruluşlakarşılaşıladaralacağı, rımızdan birini hedefine alsa, aynı sırada “bari cak sosyal köyden işçilere satılsın”, “sendikaya devredilsin”, “halka maliyetin kentlere açılsın”, “özerkleştirilsin”, “yerli patrona satılsın” vb. bir altından olan sürü güya orta yollu çözüm önerisi de peydah oluyor. kalkıgöçün Patronlar ve onların basını böyle düşünceler yardımıyla lamayaygınhem özelleştirmeye karşı cepheyi bölüyor, hem de kendisi için yacağı laşaböylesi ara çözümlerin daha kârlı olduğu durumlarda fayda bilincağı ve sağlayabiliyor. Bu oyun Kardemir’de, Erdemir’de oynanmıştı. melidir. büyük Bu oyunlara karşı işçilere satışın da sendikaya devrin Önükentlerde özelleştirme olduğunu, hem de işçileri birer küçük müzdeki de güvenpatron haline getirdiğini görmemiz ve işletmelesüreçte lik sorimizin tüm millete ait olmasını garantileyen Şeker-İş runlarının, tek biçim olan kamu mülkiyetini ikirolarak eykırsalda terör ciksiz savunmamız gerekiyor. lem takviminiz olaylarının artaİşçi Kardeşliği var mı veya acil cağının unutulduğu, kararlar aldınız mı? en önemlisi de Türkiye’nin şekerde ve yan ürünlerde dışa bağımlı ve Türk Şeker’in özelleştirme prograpazar haline gelmiş bir ülke olacağı germına alınmasına ilişkin idare kararına çeğinin göz önünde bulundurulmadığı karşı sendikamızca Danıştay’da yürütaçık bir şekilde anlaşılmaktadır. Fabrika- menin durdurulması ve kararın iptali larımız şu anki mevcut durumu itibariyle istemiyle dava açılmış olup, halen yasal bile yurtiçi talebin tamamını yurtdışı süreç devam etmektedir. Ayrıca senditalebin ise büyük bir kısmını karşılayakamızın girişimleri ve görüşmeleri de bilme, kendi kendine yeterlilik ilkesini hiç ara verilmeksizin sürdürülmektedir. sürdürebilme potansiyeline sahiptir. Sendikamız, özelleştirme ve örgütlenme Ayrıca özelleştirmeye ilişkin dünyakonusundaki stratejilerine son yıllarda daki gelişmeler ışığında; AB’de şeker fab- önem ve ağırlık vererek sektörümürikalarında kooperatiflerin payının yüzde zün sorunlarını masaya yatırmış, neler 60’lara, Fransa’da yüzde 65’lere yükseldi- yapılabileceği, neler yapılması gerektiği ği, hatta ABD’de bile yüzde 100’lere çıktı- konusunda temel rotasını belirlemiştir. ğı görülmekteyken, Türkiye’nin kamuya Son olarak biz de İşçi Kardeşliği ait bütün fabrikalarını üstelik de varlık Partisi olarak, Şeker Fabrikalarısatışı yoluyla özelleştirmenin mantıki nın özelleştirmesine karşı, tüm şebir izahı bulunmamaktadır. Sendikamız ker işçilerinin yanındayız ve olası Şeker-İş en başından beri özelleştirmeye eylem-grev kararlarında Şeker-İş’i karşı çıkmış ve özelleştirmenin ülkemidestekliyoruz. Teşekkür ederiz. zin milli çıkarlarıyla örtüşmediğini; hiç27 Temmuz 2008 bir ekonomik, sosyal, hukuki ya da siyasi İŞÇİ KARDEŞLİĞİ 7 Sıhhi tedbirleri almadan kot taşlatan işveren ve onun müşterisi büyük kot firmaları yargılansın Kot Taşlam Dayanışma Leyleğin Atılmış Yavruları Abdülhalim DEMİR, KTİD Komitesi üyesi Leyleklerin yuvada besleyebileceğinden çok yavrusu olunca, yetiştirebileceği kadar yavruyu yuvada bırakıp fazla olanları yuvadan atar. Bizler Bingöl’ün Karlıova ilçesi, Taşlıçay Köyü’nde doğduk. 1990’lı yıllara kadar hayvancılıkla olan geçimimiz iyi durumdaydı. Köyümüzün toplam 32 bin küçükbaş hayvanı vardı. Herkesin hayatı güllük gülistan iken köyümüze koruculuk getirildi. Köyümüz için pek de hayırlı olmayan günler de böylece başlamış oldu. Köyden 86 kişi korucu seçildi. 2.100 nüfuslu bir köyde 86 kişinin, bu kişilerin ailelerini de 10 kişiden sayarsak, yalnızca 860 kişinin istihdamı sağlandı. Herkes yaylaya çıkamadığı için hayvanlarını satmak zorunda kaldı. Geri kalanların göç etmekten, gençlerin gurbete çıkıp çalışmaktan başka çareleri kalmadı. Gurbete gelenlerden biri de bendim. Maddi imkânsızlıklar yüzünden okulu bırakıp İstanbul’a geldim. Çocuk yaşta olduğum için iş bulmakta zorlandım epey. Önceleri bulduğum işyerlerinde yatma yeri vermedikleri için çalışamadım. Sonra İstanbul’a daha önce gelmiş arkadaşlarımızın çalıştığı kumlama atölyelerinde çalışmaya başladım. Bu atölyelerde yatma yeri veriyorlardı. Diğer işyerlerinde çalışan kişilerle maaşlarımız aynıydı. Bize cazip gelişi sadece yatacak yer vermeleriydi. Kumlama, Türkiye’ye yeni geldiği için fazla gelişmemişti. Karanlık bir odada deniz kumuyla kot beyazlatılıyordu. Kum fazla harcanmasın diye de odalara ufak fan takılıyordu. Bu işlerde çalışanlar ya bizim gibi yatma yeri sıkıntısı çekenler ya da yabancı uyruklu işçilerdi. 1999 yılında rodeo (kumlama) çok aşırı parladı. Neredeyse piyasaya sürülen bütün kotlara beyazlatma yapılıyordu. Bir anda aldığımız maaşlar piyasanın iki-üç katına çıktı. Herkes köydeki veya çevredeki eşine dostuna bu işi tavsiye etti. Burada başka işlerde çalışan arkadaşlar dahi işlerini bırakıp kumlama işine girdiler. İstanbul’da iki elin parmaklarıyla sayılacak kadar kumlama atölyesi var- yardımlarınız için: Yardımlarınızı İnsan Sağlığı ve Eğitimi Vakfı’nın aşağıda bilgileri bulunan hesabına gerçekleştirebilirsiniz. Hesap Bilgileri: Türkiye İş Bankası İstanbul Üniversitesi Tıp Fakültesi Şubesi 1200 - 3146645 Lütfen yapacağınız yardımlarda, dekontun açıklama bölümüne “kot işçileri ile dayanışma için” yazınız. 8 İŞÇİ KARDEŞLİĞİ KAMP ken bu sayı yüzlere çıktı. Hiç kumlama nedir bilmeyen sermayedarlar bir kumlama ustasına 3 kuruş fazla verip himayesinde rodeo kurdular. Rodeo açmak için bir kompresör, bir hava tankı, birkaç püskürtme tabancasından başka bir şey gerekmiyordu. Unutmadan, kelepir bir bodrum bir de çalışacak işçi gerekliydi. Bizler İstanbul’a gelip 1 sene 10 ay çalışıp, köyümüze 15 gün dinlenmeye giderdik. Sigorta nedir duymuştuk ama ne için gerekli olduğunu anlatmamışlardı. Bizim gözümüzde sigorta, 20 yıl aynı işyerinde çalışanı emekli etmekti. Oysa sigorta hayatı garanti etmekmiş. Hadi bizler bilmiyorduk peki devlet neredeydi; çalışan işyerleri vergiye tabiydi. Elektrik faturası ödüyorlardı, vergi ödüyorlardı. Peki, merak etmiyorlar mıydı bu işyerinde ne üretiliyor, kimler çalışıyor. Sonuç itibariyle; senin belli iş yasaların ve bunun denetimi için kurumların var. Sen buraya elektrik, su verip vergi alıyorsan merak edip denetleyeceksin; şartlara uygun, koyduğun yasaya uygunsa çalışma ruhsatı vereceksin. Ve şu an hepimiz hastayız, hem de tedavisi olmayan bir hastalık. Sadece köyümüzde resmi olan hasta sayısı 187, doktora gitmeyenlerle beraber 300 kişi hasta ve çaresiz ölümü bekliyoruz. Türkiye’nin birçok bölgesinde bu işten hastalanan işçiler var. Bizim hikâyemiz böyleydi, onlarınki kim bilir nasıl? Şimdiye kadar 3 arkadaşımızı kaybettik ve yatağa mahkûm 4 arkadaşımız var, yaşamları oksijen tüpüne bağlı. Aslında hepimiz perişanız çünkü çalışamıyoruz, yürümekte bile zorluk çekiyoruz. Geçimi bize bağlı ailelerimiz var, onlara bakamıyoruz. Bu bize hastalıktan da çok koyuyor. Bizi bu hallere düşüren iş sahipleri kadar devlet de suçludur. Bize sahip çıkmalıdır, en azından bizi iyileştiremezse bile bundan sonraki yaşamımızı garanti altına almalıdır. Şimdi merak ediyorum yazımı okuyup bize sahip çıkacaklar mı? Yoksa bu leylek hikayesine gerçekten inanacağım... Acaba atılmış yavrular biz miyiz? G sizi desteğe azetemizin geçen sayısında kot taşlama (kotların beyazlatılması, eskitilmiş görünüm verilmesi için, kumun kuru hava kompresörleriyle kotların yüzeyine tutularak aşındırılması işlemine verilen ad) işlemi sırasında soludukları tozların akciğerinde silikozis hastalığına yol açtığı işçilerle bir kampanya başlattığımızı duyurmuştuk. Bu sosyal felaketin sorumlularından hesap sormak için; 9 Haziran günü bir basın açıklaması ile taleplerimizi ve bu mücadeleyi örgütleyecek “Kot Taşlama İşçileri Dayanışma Komitesi”nin kurulduğunu basına ve kamuoyuna ilan etmiş, işçi sınıfından yana olan tüm güçleri yanımızda olmaya çağırmıştık. O zamandan bu zamana neler yaptığımıza bakarsak; Mehmet Bekir Başak KTİD Komitesi üyesi 1971 doğumlu. Bitlis’in Çeltikli Köyü’nden. 1993 yılında memleketinden Bursa’ya göçmüş. İki yıl sonra eşinin ailesi burada olduğu için İstanbul’a gelmiş. Geldiğinde birçok değişik işte çalışmış: nalburda, plastik fabrikasında, vb. Kendisi gibi silikozis hastası olan Erhan Kaya aracılığıyla 2000 yılında tekstil firması Merteks’te işe başlamış. 2007 yılının Nisan ayına kadar çalışmış. Arena programında kot taşlamanın silikozise yol açtığını seyredince işi bırakmış. 1,5 yıldır çalışmıyor. 7 çocuğu var. İki oğlunu okuldan alıp çalışmaya göndermiş. Bir de kızı çalışıyor. Diğer iki çocuğunu okula gönderebiliyor. Çocuklarının eve getirdiğinden başka bir geliri yok. Bu çalışma başladığından beri moralimiz düzeldi. Misal ben 1–2 kilo almışım. Herkes birbiriyle görüşür oldu. Dertlerimizle ilgilenilmesi bizim için çok iyi oldu. Birçok arkadaşı dava açmaya ikna edemiyorduk, şimdi toplu dava sürecine katılıyorlar. Komite, üyelerinden Abdülhalim Demir’i memleketi Bingöl, Taşlıçay’a giderek kampanyayı anlatması ve oradaki hasta işçilerin sürece katılımını örgütlemesi için görevlendirmişti. Abdülhalim, Temmuz ayı boyunca oradaki hastalarla görüştü, Komite hakkında bilgi verdi. Yatalak durumdaki hastaları ziyaret etti. Komite aracılığıyla davasının takip edilmesini isteyen hastaların, Komitenin gönüllü avukatlarına ulaştırılmak üzere, vekalet çıkartmalarına yardımcı oldu. Diyarbakır Dicle Üniversitesi’ne ve Erzurum Araştırma Hastanesi’ne başvurmuş hastaların bilgilerini topladı. Bingöl’den Erzurum Araştırma Hastanesi’ne giden resmi hasta sayısının 187 olduğunu, hastaneye başvurmamış da 150’den fazla hasta olduğunu tespit etti. Ayrıca, Babam bu işe hiç inanmıyordu. “Bu davayı kaybedersin. Sen bir avukat tutarsın, Merteks 50 avukat tutar” diyordu. Ben hep inandım. Adalet zengin fakir ayrımı yapmaz diye düşündüm. Ama müfettiş geliyor, bu işin üzerine gitmeyin diyor. Ama şimdi yalnız değiliz. Davayı kazanırsak ben sigortası olmayanların davalarında kullanılsın diye kazandığımın bir kısmını harcayacağım. Ben bu işin olacağına inanıyorum. Bu davayı açtığımda tek kişiydim, şimdi çoğaldık. Bugüne kadar hep oyumu sağ partilere vermiştim. Ama şimdi benim için olay değişti. Bana bugüne kadar sahip çıktılar mı? Yok! Neden o zaman o partilere oy vermeye devam edeyim? Bu iş için her yeri aradım, Meclise, Bakanlar Kuruluna fax yolladım. Kim sahip çıktı? Evde tartıştık. ‘AKP’ye oy veriyordun, ne oldu şimdi’ dediler. Menfaatçi misin, dediler. Ben de: ‘yok menfaatçi değilim, hakkıma sahip çıkıyorum’ dedim. Ben de Gazi gibi hakkımıza sahip çıkan İşçi Kardeşliği Partisi’ne üye olacağım. PANYA Kot taşlama sonucu silikoziz hastalığına yakalanmış herkes için malulen emeklilik ma İşçileri a Komitesi e çağırıyor! Diyarbakır’ın Kocaköy ilçesinde de 50 reçteki harç masraflarını karşılayamayan yakın hasta işçi bulunduğunu bildirdi. işçilerin bir kısmının harç masraflarını karşılayacağını beyan etti ve bu beyanını Bu süre zarfında İnsan Sağlığı ve yerine getirdi. Ancak halen gerek maddi Eğitimi Vakfı, Sosyal Hizmet Uzmangücü olmayan işçilerin dava masraflaları Derneği, Toraks Derneği ve Teksif Sendikası temsilcilerinin, silikozis hastası rının karşılanması için maddi desteğe, gerek kampanyanın daha geniş kitlelere işçilerin davalarını takip eden avukatladuyurulması, bu sayede hastalıkla ilgili rın ve olayla yakından ilgili doktorların sorumluların teşhir edilmesi ve cezalankatıldığı toplantılar gerçekleştirildi. 13 dırılması için gönüllü desteğine Temmuz’da kampanyaihtiyacımız var. ya katılmak İrtibat Bundan isteyen İnternet: www.kotiscileri.org sonraki gönüllü süreçE-Posta: kottaslamaiscileri@gmail.com kişi ve te ilk kuTel: (212) 635 88 90 • (533) 623 00 94 adımırumlarla mız sorumbir toplantı lular hakkında ceza örgütlendi ve Komite bu şikayetinde bulunmak ve hasta iştoplantı sonunda kendini genişletti. çilerin sağlık hizmetlerinden yararBir kampanya gönüllüsü güncel landırılmasını sağlamaya yönelik kampanya bilgilerinin kamuoyugirişimlerimize hız vermek olacak. na duyurulması için internet sitesi Kampanya hakkında bilgi almak, oluşturdu. İnternet adresimizden kampanya örgütlenmesine katılKomiteye ilişkin bilgilerine ulaşmak mak, gönüllü olarak destek vermek mümkün: www.kotiscileri.org isterseniz sayfada yer alan e-posta Bu süreç içerisinde irtibata geçtiğimiz adresinden ve telefon numaralaTürk-İş’e bağlı Teksif Sendikası yasal sürından bizlere ulaşabilirsiniz. Hasan Gerçel KTİD Komitesi üyesi 1984 doğumlu. Bu işi 2002–2004 arasında, 1,5 yıl yaptı. Gaziosmanpaşa, Küçükköy’de Miraç Rodeo’da çalıştı. İkiz kardeşi Osman da silikozis hastası. İkisi de çalışamıyor. Yedi kişilik ailelerinin tek geçimi babasının aldığı emekli maaşı. Vasıfsız işçi aranıyor diye bir arkadaş haber verdi. Bu işin cazip tarafı, mesela bir torna ustası olmak için kaç yıl çalışman gerekiyor, bunda öyle değildi. İşin sakıncasını kimse söylemedi. İşi yaptıktan 4–5 yıl sonra ani bir zayıflama oldu, öksürük, terleme. Hastaneye git- tim. Bana bir KOAH dediler, bir kanser dediler, bir verem dediler, bir miliyer tüberküloz dediler. Sonra parça aldılar. O şekilde teşhis kondu. Sahipsiz kaldık. Bana büyük bir ilaç şirketi geldi. Biz bu hastalığın ilacını bulduk, sende deneyelim dediler, kabul etmedim. Bu yılın Nisan ayında Yedikule’de yaklaşık 20 gün yattım. Aradan 10 gün geçmişti, aradınız toplantıyı haber verdiniz. O toplantıda hem hastalıkla hem de yasal süreçle ilgili bilgi verildi bize. Zeki Hoca: “bu işi yaptım diyen herkes gelsin” dedi. Kardeşimi yönlendirdim. Onda da hastalık çıktı. Çalıştığım yer kapandı. Ama bizim işyerinden hasta arkadaş- Eşi Bilge, Gazi Polat’ın mücadelesini sonuna kadar desteklediğini belirtiyor Gazi Polat KTİD Komitesi üyesi Tunceli doğumlu. 38 yaşında. Ailesi burada olduğu için geçim derdiyle İstanbul’a gelmiş. 2001’de Gaziosmanpaşa Su Deposu’nda işe giriyor. Mehmet Bekir Başak ile birlikte çalışıyor. Hastalığı Arena programından öğreniyor ve işten ayrılıyor. İki çocuğu var. Ufağı okuyor. Büyüğü tekstilde çalışıyor, 15 yaşında. Eşi çalışmıyor. İşten ayrılırken aldığı kıdem tazminatı bitmiş, şimdi tek geliri oğlunun eve getirdiği. Erhan Kaya ağırlaştı ama önce yanlış teşhis konuldu, verem dendi. Ayrıca, Erhan hastalığı yüzünden son 3 ay yanımızda çalışmadığı için haberimiz olmadı, şirket de bize söylemedi. Ama sonra Bekir doktora gidince olayın boyutunu öğrendik, biz de gittik. Önce kanser dediler, sonra biyopsi ile teşhis koydular. Bir Azeri işçi arkadaşımız vardı, öldüğünü duyduk. Manisalı bir arkadaş vardı, onun da öldüğünü öğrendik. 4–5 kişiyi duyduk öyle. Askere giden 4 kişi de çürük aldı. Yaklaşık 40 kişi çalışıyorduk Merteks’te. Müfettişler de geliyordu uyarmadılar. Omuz sisteminin zararlı olmadığı söyleniyor. Oradan hasta olan arkadaşlarımız da var. İlk toplantı haber verildiğinde hiç umudum yoktu. Avukata vekâlet vermiyordum. Bu hastalık az kişide var sanıyorduk, toplantıda boyutunu öğrendik, haklarımızı öğrendik. Bize avukat desteğini sağlamanız çok iyi. Ben toplantıdan sonra avukata verdim davayı, ücret talep etmedi. Ama çok kişi gidemiyordu avukata. Şimdi Komite’nin avukatları yürütüyor işlerini. Çok şey değişti hayatımızda. Bu larım var. Patronun oğlu da hasta. Ben hastane kapısından girene kadar bu hastalığın adını duymamıştım, birçoğumuz böyleydi. O toplantıda bilgi sahibi olduk. Ne yapabiliriz, nasıl bir yol çizebiliriz, hakkımızı nasıl ararız? Hastaneden çıktığımda ben o kötü sağlık koşullarıyla hayatıma devam ediyordum. işte çalışmış tüm arkadaşları, ulaşabildiklerimizi hastaneye, avukatlara yönlendiriyoruz. Onlar da hakları olduğunu bilsinler. Ayrıca, birbirimizle ailecek görüşür olduk. Bu bizim için önemli. Hasta arkadaşlarımızı ziyaret ediyoruz. Televizyona, gazetelere çıkıp derdimizi anlattık. Çalışırken öğrenseydik bu hastalığı başka olurdu, o zaman toplu davalar açılırdı. Şimdi biraz yavaş gidiyor. Tabii pek çok kişi işi bıraktığı için ulaşmak zorlaşıyor. Bu kampanya mahkeme sürecini etkilesin istiyoruz. Sahipsiz değiliz, hakkımıza sahip çıkıyoruz görsünler istiyoruz. Ve tabii hakkımız olanı versinler. Beklentilerimiz var tabii. İşsiziz, bu sağlık durumumuza uygun bir iş olsa çalışmak istiyoruz. İlaç alamayan arkadaşlarımız var. Sendikalar mücadelemize destek versin istiyoruz. İki çocuğum var, biri 15, biri 11 yaşında. 38 yaşındayım. Hepimiz öleceğiz ama en fazla insana acı veren, çocuklarının ufak olması ve onlara hiçbir şey bırakamaması. Ama şimdi umudum var, en azından onlara bir hakkımız geçecek. Ben İKP’ye üyeyim. Bence kot kumlama işinde çalışan tüm kişilerin artık bu partiyle gönül bağı var. Daha önce başka kişilere de derdimizi anlattık ama takipçisi olmadılar. Şimdi ev ev geziyoruz. Şimdiye kadar bir kere oy kullandım. Kalbimde bir parti yoktu. AKP hükümetine karşı hayatımda ilk kez oy kullandım. Ama şimdi İKP’ye üye oldum. Benim, tüm işçilerin hakkına sahip çıkıyor, tabii üye olurum. Burada partimizi tanıyan az ama anlatacağız. Ben herkese diyorum, üye olun diyorum. Hakkımıza sahip çıkalım. Ama toplantıdan sonra bilinçlendik. Bir de bir topluluk oluştu, bir araya geldik. Birbirimizi tanıdık, karşılıklı ilişkiler oldu. Açabileceğimiz davalar, emeklilik durumumuz, sigorta durumumuz hepsi konuşuldu. Bu da bize bir ışık oldu, yarına dair bir umut oldu. Ölenlerin ardında kalanlara da bir umut oldu. İŞÇİ KARDEŞLİĞİ 9 POLİTİKA Örgütlerimizin bağımsızlığını tehdit eden oluşumlara karşı tetikte olalım Ortak Akıl Hareketi işçi sınıfının bağımsız siyasetini tehdit ediyor Ortak Akıl Hareketi: Kimle ortak? O rtak Akıl Hareketi, Hak-İş ve Memur-Sen konfederasyonlarımızın liderliğinde Haziran ayında kuruldu. Manifestosu’nu 23 Haziran’da basına duyuran hareket, 28 Haziran’da Malatya’da ilk mitingini gerçekleştirdi. Ardından 5 Temmuz’da Samsun’da, 19 Temmuz’da da Bursa’da müteakip mitingler gerçekleştirildi. Hareket’in bileşenlerine baktığımız zaman, öncülük eden Hak-İş ve Memur-Sen’in yanı sıra MÜSİAD, MARSİAD (Marmara Sanayici ve İşadamları Derneği), ASKON (Anadolu Aslanları İşadamları Derneği), Filistin Dayanışma Derneği ve Mazlum-Der göze çarpıyor. İşçi Kardeşliği Partisi olarak sendikalarımızın rol aldığı ve belli bir kitle hareketine seslenen Ortak Akıl Hareketi’ni ayrıntılı olarak ele almayı gerekli gördük. Ortadoğu yeniden mi şekilleniyor? Kan gölüne mi dönüyor? Ortak Akıl Hareketi’nin Manifestosu şu cümleyle açılıyor: “Dünyanın ve özellikle Ortadoğu’nun yeniden şekillendiği bu günlerde, Türkiye’nin de yeni bir bakışa ihtiyacı olduğu açıktır.” Ortadoğu’nun yeniden şekillenmesinden Hareket’in kurucuları ne anlıyor, bilmiyoruz. Ancak bizim gördüğümüz; Ortadoğu’nun Filistin’den Irak’a ve Lübnan’a kadar kan gölüne döndüğü. Bunu yapan da İsrail ve onun destekçisi emperyalizm. Bu sebeple Türkiye’nin ihtiyaç duyduğu yeni bakışın ne olduğunu da anlayamıyoruz. Ortak Akıl Hareketi acaba bu vahşi operasyonlarda, Yalansız Dolansız Şadi Ozansü Ergenekon ve AKP Davaları E rgenekon Davası’nı iyi okumak lazım. Bir olayın sonuçlarıyla ilgilenip nedenine bakmamak herhalde bizim işimiz olmasa gerek. İşin aslı hepimizin bildiği gibi nam-ı diğer “kontrgerilla”! Bu davayı incelerken Sovyetler Birliği’ni tahlil dışı tutmak son derece anlamsız olur. Dolayısıyla kontrgerillayı 2. Dünya Savaşı sonrası Sovyetler Birliği dönemi ve sonrası olarak değerlendirmek, işin başlangıç noktası olarak alınmalı. Daha eskilere uzanmadan, işi 12 Mart sonrasıyla sınırlı tutarsak (ki tutmalıyız, yoksa İttihat Terakki modası devreye girer) önemli ipuçları yakalayabiliriz. Bilindiği gibi, 12 Mart ile 12 Eylül arası kontrge- 10 İŞÇİ KARDEŞLİĞİ örneğin İran savaşında, ülkemizin de mi yer almasını istiyor? Acaba Hareket’in içinde yer alan ve geçmişte Filistin halkının mücadelesini savunmuş Filistin Dayanışma Derneği ve Mazlum-Der bunlara ne diyor? Grevsiz demokrasi Hareket, Türkiye’nin temel sorunu olarak darbelerle oluşturulmuş bir hukuk zemini üzerindeki bürokratların halk iradesine itibar etmemesini gösteriyor ve çözüm olarak özgürlüklerin demokrasiyle genişletilmesini ve bunun için yeni bir anayasa yapılmasını öngörüyor. Ortak Akıl Hareketi milli egemenlik vurgusu yapıyor ancak emperyalizmin uluslararası kurumlarından, NATO’dan, Evet, bizim için demokrasi, seAB’den, IMF’den ve Dünya Ticaret Örgütü’nden kopmayı dile getirmiyor çim sandığının iktidarı belirlemeBu durum sadece Hak-İş ve İşçi sınıfının bağımsız sidir. Ama bunun için işçi sınıfını Memur-Sen’in bağımsız politikasına politikası esastır temsil edilecek partilerin kurulması engel oluşturmuyor, aynı zamanda işçi İşçi Kardeşliği’nin vazgeçemeyeceği gerekir. 70 milyonluk ülkenin 22 sınıfı örgütleri içinde bir ayrılık yaraiki ilkesi vardır: işçi sınıfının birlimilyonu işçi iken, parlamentoda işçi tıyor ve TÜSİAD’ın DİSK’e ve KESK’e ği ve patronlardan ve hükümetten kökenli tek bir milletvekilinin bumüdahalesine zemin hazırlıyor. bağımsızlığı. Ve bu ilkeler birbirlelunmasının neresi milli iradedir? Sendikalarımız bağımsız olmazlarBizim için demokrasi aynı zamanda riyle sıkı sıkı bağlıdır: birinden vazsa varolamazlar, Ortak Akıl Hareketi, işçi sınıfının toplu haklarının, başta ör- geçersek diğerini de kaybederiz. Hak-İş başta olmak üzere sendikaAncak gütlenme ve larımıza kurulmuş bir tuzaktır. Hak-İş ve grev hakkıHak-İş tarihinde Emek Memur-Sen nın özgürce Platformu’nun kuruluşunda aktif rol konfederaskullanılması almış bir örgüttür. O günlerde de 28 yonları ve demektir. İşçi Şubat muhtıracıları ile Refah Partisi Hareket’teki Kardeşliği’nin arasında bir gerilim yaşanıyordu. O diğer sendiyayın hayatıgün işçi sınıfının birleşik ve bağımkalar, Türkinın başından sız politikasını gündeme getirebilmiş ye tarihinde beri dediği Hak-İş bugün de geçmişine yakışır üzere: grevsiz Mazlum-Der hem Filistin davasını desteklediğini söylüyor hem de ABD’nin görülmedik şekilde davranmak durumundadır. Ortadoğu’yu kan gölüne çevirmesine ayak uydurmayı öneren Ortak Akıl ölçüde siyademokrasi Hareketi’nde yer alıyor Ancak bu yolla demokrasi baysete angaje olmaz! rağını AKP ve destekçisi emperyaolmuş haldedir ve bunu başta MÜSİAD Ancak Manifesto, özgürlükler lizme, laiklik bayrağını da CHP ve olmak üzere birçok patron örgütüyle üzerine konuşurken, işçi haklarını destekçisi milliyetçilere bırakmadan beraber yapmaktadırlar. Bu patron unutuyor. Başındaki iki öncü örgüt iki mücadelemize devam edebiliriz. örgütlerinin hükümeti doğrudan sendika konfederasyonu olduğu halde! desteklediği de herkesin malumudur. rilla faaliyetinin esas amacı, Sovyetler Birliği’ne karşı güçlü bir Türk devletinin varlığını hedeflemesidir. 1977’den itibaren adım adım gerçekleştirilen bütün cinayet ve katliamların amacı, 24 Ocak kararlarının uygulanması için işçi örgütlerini dağıtacak 12 Eylül askeri darbesinin meşru gösterilmesidir. 12 Eylül aynı zamanda hem Sovyetler Birliği’ne karşıdır hem de yeni İran devletine. Tümüyle ABD’nin istekleri doğrultusunda gerçekleştirilmiştir. Ama aynı zamanda bugünden farklı olarak Türkiye’nin zayıflatılmasına da karşıdır. O dönemin kontrgerilla cinayetlerini bu merkezde görmek gerekir. Sovyetler Birliği’nin dağılmasından sonra ise, yani 91’den sonra, artık ABD’nin “güçlü” bir Türk devletine ihtiyacı, dünyada herhangi bir “güçlü” devlete de ihtiyacı kalmamıştır. Niye ve kime karşı olsun ki? Ergenekoncular, dünyadaki bu büyük değişikliği kavrayabilecek çapta değillerdi. Sovyetler Birliği’nin çökü- şünün hemen ertesinde, henüz daha ABD tarafından desteklenmeye devam ediliyorlardı (Olağanüstü Hal Bölge Valilerini unutmayalım). Cinayetlerini bu çerçevede sürdürdüler. Kendilerini besleyen, dünya eroin yollarından onlara pay sunan ABD’nin desteğinin her daim süreceğini sandılar. Hele de radikal İslam’a karşı daha da desteklenmeliydiler. ABD’nin kontrgerillaya desteği Abdullah Öcalan’ın Türkiye’ye teslim edilmesiyle son buldu. ABD, artık Kuzey Irak’taki Kürt hareketini de önemli bir müttefik olarak görmeye başlamıştı. Artık yeni bir dönem açılmıştı. Bunun şaşkınlığını yaşayan kontrgerilla serseri mayına döndü. ABD’den hem nefret ediyor hem çekiniyordu. Cumhuriyet mitinglerini kışkırttı; ama iş ABD’ye, AB’ye ve NATO’ya karşı taleplere dönüştüğünde, “artık bu kadar yeter!”dedi. Ergenekon operasyonu ABD’nin kendi üzerinden bir safrayı atmasıydı. Safra atıldı. Kendisi bir emperyalizm besle- mesi olan Ergenekon, kurum olarak emperyalizme karşı olamazdı. Ama yürüyen kitlelerin anti-emperyalist özlemleri vardı. Bu özlemler hala var, hem sadece laik kesimlerde değil İslamcı kesimlerde de var. İşçi Kardeşliği Partisi bu özlemleri buluşturmanın partisidir. Anti-kapitalist olunmadan antiemperyalist olunmaz tartışmasına hiç girmeyelim, tabii ki işçi sınıfı dışında tutarlı anti-emperyalist bir güç olamaz; ama bağımlı ülkelerde ezilen kitlelerin yaşayarak ve görerek anti-emperyalizmden antikapitalizme varacaklarını da unutmayalım. İşte bunun için egemen bir kurucu meclis çağrısı yapıyoruz. AKP davasına gelince. Ana dava Ergenekon’dur. AKP davası Ergenekon Davası için açılmıştır ve onun diğer yüzüdür. Sonuçta bu iki dava birbiriyle çarpıştırılmıştır ve tabii ki kazananın kim olacağı önceden biline biline. POLİTİKA Emperyalizme karşı sadece işçi sınıfını temel alan bir hareket tutarlı bir politika izleyebilir Bizkaçkişiyiz’den niye ayrıldık? İsmail İşcan ve Yusuf Çebi Bizkaçkişiyiz Platformu’nu izledikten sonra ayrılmaya karar vermiş iki İKP üyesi. Kendileriyle bu kararı vermelerinin nedenlerini konuştuk. Bizkaçkişiyiz’e neden katılmıştınız? İşcan: İnanmıştık, yani bir şeyler olacağına inanmıştık. Fakat ondan sonra gördük ki Tuncay Özkan’ın söylemlerinden, yaptığı işlerden ve dedik ki bu bize uymaz. Katılma ve ayrılma kararlarınızı ne etkiledi? İşcan: En çok söylemleri etkiledi beni. Sonra televizyonu tam bizim karşıtımız bir gruba sattı. Mesela Avrupa B i r l i ğ i ’n e karşı değil. Emperyalizme karşıyım diyor, “ t a m bağımsız Tü r k i ye” diyor, a m a Avrupa Birliği’ne karşıyım Yusuf Çebi: bağımsızlık ancak işçi sınıfı hareketiyle mümkün demiyor. NATO’yu göz ardı ediyor. Söylemleri çok tutarsız. Televizyonunda Mine Kırıkkanat’a AB’yi destekleyen programlar yaptırıyor. Çebi: Bunlar biz partileşeceğiz, Bizkaçkişiyiz derken bir umut doğmuştu. Hakikaten, çok ulusalcı düşüncelere biraz da karşıyım ama bir bağımsız duruş hissetmiştim ben orada. Gerçekten bunlar bağımsız bir duruş sergileyecekler mi, öyle bir umutla bunları takibe aldım. Hatta sitelerine girip bunlara üye oldum. Bilgilendirmeler yeni başlamışken bir baktık bunlar üye olanları e-posta yollarıyla kişilerin kendilerine bile sormadan örgütlenme oluşturmuşlar. Yani ilçelerini kurmuşlar, gıyabında biz partileşeceğiz düşüncesiyle çıktılar. Birdenbire bir baktık ki, bir CHP kongresi oldu, Tuncay Özkan CHP kongresinde dolaşıyor. Televizyonu da almış, kongreden naklen yayın yapıyor. Sonradan duyumlar aldık, CHP’ye gitmiş. Beni Parti Meclisi’ne alın diye teklif etmiş. Hâlâ beklentisi vardı. Kongrede zaten Baykal eski kafalı bir şekilde kuran kursun partiyi, giden gitsin diye lılığını, mesajı verince Özkan bu sefer 90 derece hüküdönüş yaptı. Ondan sonra sermaye mete oyunları, kirli oyunlar tek tek ortaya karşı döküldü. Sonuçta sermaye ilişkileri, tepkisini para kazanma ilişkileri. Başka duyumlar protesto da aldık: rüşvet yemeler, kanalı başkası etmek alacakken başkasına satmalar, açıktan amapara istemeler gibi duyumlar aldık. Sonra buranın içine girip gözlemlediğimizde gördük ki bu ne ulusalcı, ne bağımsız bir duruş sağlayabiliyor. Yani sen bağımsızlıktan söz ediyorsun ama İsmail İşcan Bizkaçkişiyiz’e üye olmuş ancak sonra ayrılmış ekonomide bağımlısın, bir alternatifin cıyla insanlar toplanıyordu. Bizkaçyok. Bugün NATO’ya, AB’ye, şuna buna kişiyiz Platformu salt Bizkaçkişiyiz’in karşı çıkabiliyor musun? Tam bağımorganize ettiği bir şey değildi ki. sız Türkiye’den söz edebiliyor musun? Profesörlerin, aydınların, türbana İşte Atatürk’ün ilkelerini savunarak, karşı gelenlerin katıldığı bir platformonlara sığınarak bir şeyler yapıyorsun du. Tuncay Özkan kendi örgütlemiş ama onun yolundan da gitmiyorgibi kandırdı insanları. Oysa oraya sun. Atatürk çok daha bağımsızdı. katılan bir sürü siyaset vardı, başKullanıldığımı hissettim, zaten tam ka dernekler vardı, gruplar vardı. içine girmemiştik, gözlemciydim, hatta İşcan: Tabii canım, o zamanlar biz biz kendi aramızda toplantıyı yaparken Bizkaçkişiyiz’e üye falan değildik ki. arkadaşlarla toplantı örgütleyeceğiz, Çebi: Yani bunlar, o televizyonu Bayrampaşa şubesini kuracağız derkullanarak bence kapitalist sistem neyi ken aramızda tartışma çıktı, yani yeni gerektiriyorsa onu yaptılar. Bunlar bir parti mi yoksa CHP’de politika mı diye. Ben CHP’ye bu kadar göbeğinden zenginleştiler, yani insanları sömürdübağlıyken yeni bir parti oluşamayacağı- ler, insanları kullandılar. Örneğin ben hakikaten gönülden bu işe katıldım, nın mesajını verdim. Hem bağımsızlık duruşun yok hem CHP ile dirsek teması yıllardan beri politikanın içinde olmam, halindesin hem de partileşeceksin. Kit- sendikacılık yapmam dolayısıyla emek leni kandırıyorsun. Bizkaçkişiyiz kitlesi ve sermaye çelişkisini çok iyi bilen bir insan olarak, bunların söylemlerine, CHP ile dirsek temasını gördüğü anda duruşlarına inandım biraz. İnanzaten paramparça oldu, dağıldı. İnsanm a k istedim aslında. lar kandırıldı. Ben şahsen kandırıldığıAma sonuçta baktım mı hissettim. Allah’tan çok fazla içine ki hepsi birer kapitalist girmemekle beraber ama bütün konuşoyundu, sermayenin tuğum arkadaşlar, biz kandırıldık, oyunuydu. İşte bizim algısına kapıldılar. Kandırıldıklatoplumumuz da genelde rını anladılar. Şu anda apolitik bir toplum olduğu Bizkaçkişiyiz için, vatan, millet, Sakarya Platformu anlayışı hüküm sürüyor. sonuçta sermayenin dini, imanı, vatanı, hiçbir şeyi yok. Parası var. Sermayeye kimse pasaport falan sormuyor. Ben bir insan olarak buradan başka bir memlekete belgideceğim, pasaport çıkaramıyorum. ki kâğıt Ama sermaye elini kolunu sallaya üzerinde sallaya gelip yatırımını yapıyor. Paranın devam hareketi bağımsız, her tarafa hareket ediyordur edebiliyor. Ama emeğin böyle bir gücü ama inan yok, emek sömürülmeye mahkum. 30 kişi Onun için de biz diyoruz. Biz topyıllardan beri zaten bunu söylüyolayamazlar bunlar. ruz, İşçi Kardeşliği Partisi olarak Bunlar insanları toplasalar bile başka biz örgütlenmeliyiz. Türkiye’nin bir gündemde toplayıp kendi hareketlekurtuluşu, hatta dünyanın kurrine yamamaya çalışıyorlar. Türkiye’nin tuluşu böyle bir partiye bağlı. başka bir sorununu, Türkiye’nin bağım- İşçiler ve İşçi Örgütleri Engin Bodur Güngören’de Bombalar Ü lkemizin neresinde bir toplu ölüm olsa bakın, ölenler biz işçiler ve yoksullardır. Tuzla’da 101. işçi kardeşimiz katledildi. Konya’da kaçak kuran kursunda ölenler bizim kızlarımızdı. Savaşlarda ölen biziz. Kot taşlarken ölürüz, kazan patlar, keneden, inşaattan düşüp, depremde hep biz ölürüz. Ölüme yazgılı tesadüfen yaşıyoruz da denilebilir. Nedenini herkes bilir de susar. Çalışma ve yaşama koşullarımızı gözü dönmüş kâr hırsından başka birşey görmeyen patronlar belirler. Maddi koşullarımızdan dolayı hep ölüme yakın yaşarız. Bütün bunların bombayla ilgisine gelince, Güngören bir işçi mahallesi ve her kökten, dilden, dinden-mezhepten kalabalıkların yaşadığı bir sokağa bomba atılıyor. Canımız yanıyor. Bombayı koyan kim olursa olsun bilmeliyiz ki o da kot taşlama atölyesi patronu gibi taşerondur. Vicdansız, para için insan öldürmek dahil herşeyi yapabilecek bir satılmış. Esas patron tabii ki CIA. Eski defterlerini aklarken (onlar yalandan yargılıyor) görüyoruz ki pis işlerini farklı taşeronlara yaptırmışlar. Dikkat edin faillerini bulduk diyorlar. Bakan açıklıyor; bölücü terör örgütü üyeleri bomba koyarken Mobese kameralarınca görüntülenmiş, tanıklar teşhis edilmiş, suçlarını itiraf etmişler. Mahkemeye çıkınca bakıyoruz ki tutuklanma nedenleri terör örgütüne üyelik, yardım ve yataklık. Olmadı bakan bey, gözümüzün içine baka baka yalan söyleme. Bombalama suçu ne, tutuklama nedeni ne? Biz çok gördük olayı örtmek için birilerini yakalayıp yargılıyorsunuz sonunda ya beraat ediyorlar ya da uyduruk suçlardan cezalar alıp dosya kapatılıyor. ABD dünyanın neresini karıştırmak istiyorsa CIA eliyle taşeronlar tutup terör estiriyor. Bizler bu filmi seyretmekten bıktık ve artık bu oyunlarınızı bozacağız. Türkiye’mizde ajanlar fink atarken, CIA-MOSSAD ajanları kimliklerini bile saklamadan babalarının tarlasında dolaşır gibi gezebilirken tetikçi kim olmuş ne farkeder. Tetikçi bir yoksul, yetim, sahipsiz çocuklarımızdan biridir. Ver parayı mafya için veya derin faaliyetleriniz için ölmeye- öldürmeye hazır işsiz bilinçsiz bir kitle hazır. Katillerle aynı koroya girmeyiz. 1 Mayıs’ta, bayramımızda üstümüze tonlarca bomba atan, bizlere mezarda emekliliği reva gören AKP ve onun efendilerinin oyununa gelmeyiz. Biz dostu da düşmanı da biliriz. ABD, AB, İsrail ve onların istihbarat örgütleri ve işbirlikçileri bizim düşmanımız; Zencisi, Hispaniği, Beyazı, Müslümanı, Hıristiyanı, Yahudisi işçi sınıfı dostumuzdur. Bizi birbirimize düşman edip böl, parçala, yönet oyununuzu bozacağız. Birlikte mücadeleyle bu gidişi durduracağız. İŞÇİ KARDEŞLİĞİ 11 SENDİKALARIMIZ İşçiler anayasal sendika haklarını dişleri tırnaklarıyla zorla elde ederken hükümet ne yapıyor? Taşeron işçileri örgütlenmede yeni engellerle mücadele ediyor İstanbul Üniversitesi fakültelerinde Belediye-İş’e örgütlenen taşeron işçileri firmanın yeni baskılarıyla karşı karşıya. Durumu İşyeri Baştemsilcisi Erhan Taş ile konuştuk. İ stanbul Üniversitesi’ne bağlı İstanbul Tıp (Çapa), Cerrahpaşa Tıp, Diş Hekimliği Fakültesi, Onkoloji Enstitüsü ve Haseki Kardiyoloji Enstitüsü’nde taşeron firma elamanı olarak çalışan 700’den fazla temizlik işçisi geçen yıl tüm baskılara rağmen Belediye-İş Sendikası’nda örgütlenmeyi başardılar. Çağ Müşavirlik İnşaat Sanayi Ticaret Limited şirketinin ihaleyi kazandığı 1 Temmuz tarihi, işçiler için yeni ve zorlu bir mücadelenin başlangıcı oldu. Çünkü ihaleyi kazanan yeni şirket, 55 yaşın üstünde olanları ve ilkokul diploması olmayan yaklaşık 40 işçiyi işten çıkardı. İşten çıkarılanlar arasında 15 yıldır aynı işyerinde çalışan ve emekliliğine bir sene kalmış işçiler de vardı. Bunun yanı sıra, sendika örgütlenmesinde aktif olarak çalışan ve “Hizmet Akdi” adı altında düzenlemiş oldukları, kölelik koşullarını dayatan iş sözleşmesini imzalamayan 45 işçinin de işine son verildi. İş Kanunu’nun 12. maddesine aykırı olan “hizmet akdinin süresi 18 aylık olup süre bitiminde herhangi bir ihbara gerek olmaksızın iş akdi fesih olunur. İşçi süre bitiminde ihbar ve kıdem tazminatı talep edemez” maddesiyle başlayan sözleşmenin diğer birçok maddesi de İş Kanunu’na aykırıdır. Örneğin, yine aynı sözleşmede “çalışma süresi haftalık en çok 45 saattir” deniliyor; ama işçiler 48 saat çalıştırılıyor, bu da İş Kanunu’na İyi ve Kötü Recai Karakaş Gelecek Korkusu S iz her akşam işsiz kalma korkusu ile başınızı yastığa koydunuz mu? Hergün ölmek korkusu ile yaşadınız mı? Tabi ki hayır… Siz o korkuları bizlere yaşatan projenin Türkiye temsilcilerisiniz. Siz hiç bu korku ile çocuğunuzun servis ücretini, evininizin kirasını, kredi kartı borcunuzu nasıl ödeyeceğim diye düşündünüz mü? Bu korku bile (işsiz kalma) adama cehennem hayatı yaşatmaya yeter. Düşünün bir 12 İŞÇİ KARDEŞLİĞİ aykırı bir durumdur (Madde 63). 17 madde ve 32 alt maddeden oluşan bu akde “hayır” diyen 40’a yakın işçi, 1 Temmuz’dan itibaren her sabah mesai başladıktan sonra üniversitenin bahçesinde toplanarak onurlu mücadelelerine devam ediyor. Zaman zaman çeşitli siyasi gruplar ve sendikalar eyleme destek veriyor. Belediye-İş sendikası işten çıkarılan işçiler için işe iade davası açtı. Sendikal faaliyetleri nedeniyle işten çıkartılan Belediye-İş Sendikası Çapa İşyeri Baştemsilcisi Erhan TAŞ ile bu süreci konuştuk. Siz de işten çıkarılan 85 kişinin arasındasınız ve aynı zamanda sendika temsilcisisiniz. Süreci nasıl değerlendiriyorsunuz? Hastane yönetimini sorumlu tutu- şirketin çok fazla baskısı olmadı, öyle eleman alımını engelleyecektik hem de bir gücü de yoktu. Ama hastane yönetoplu sözleşmenin uygulanması için timi başhemşireleri, birim amirlerini, eyleme devam edecektik. Biz içeri geçip şefleri kullanarak, çalışmaya başladıHastane yönetimini ğımızda hastane işçilere baskı altında bireysel sözleşmesorumlu tutuyorum. Şu yönetimi bunu fırsat ye imza attırdılar. bilip insanlara teker ana kadar yaptıkları teker baskıyla bireyBunu yaparken her kişiye birim amiri tek şey sendikayı yok sel sözleşmeyi imbaskı yaptı. “Ya bu zalatmaya başladı. etmek. bireysel sözleşmeyi Tüm bu örgütimzalayacaksın ya lenme sürecinda işten ayrılacaksınız” dediler. Bana da de sendikanın tavrı ne oldu? aynı şeyi söylediler. Ben; “Bu sözleşmeBaşlangıçta çalışmayı şube başkanı de Türkiye’nin herhangi bir ilinde çaSaadettin Yıldırım ve Engin arkadaş lışma koşulu var. Bunu kabul edemem” yürüttü. Fakat yetki alındıktan sondedim. Bireysel sözleşmeyi dayattıkları ra sendika içi nedenlerle Saadettin noktada, “Bana resmi elden çıkışımı Başkan şube başkanlığından alındı verin, resmi haklarımı verin gideyim” ve toplu sözleşme sürecini sendika dedim. Resmi olarak çalışmadığın için genel merkezi üstlendi. Daha sonra, sana çıkış belgesi veremeyiz, dediler. toplu sözleşme görüşmeleri başladığında sorumluluk Belediye-İş 5 No’lu Şube Başkanı Nihat Altaş’a verildi. Sendika içi bu sorunlar işçiler arasında kısmen güvensizlik yarattı. Şu an durum nedir? Nasıl başarılı olacağınızı düşünüyorsunuz? yorum. Şu ana kadar yaptıkları tek şey sendikayı yok etmek. 55 yaş ve ilkokul diploması koşulu diğer şirket şartnamelerinde de vardı ama uygulanmıyordu. Ne zaman ki işçiler örgütlenmeye kalktı, sendikalı oldu, yetkisini aldı, toplu sözleşme süreci geldi, artık bunun dönüşü olmadığı görüldü ve işten çıkarmalar başladı. 1 Temmuz itibariyle yeni Biz ertesi gün iş bıraktığımızda, şirket müdürü “Suç işliyorsunuz, geçin işinizin başına çalışın” dedi. Ben de şu cevabı verdim: “Madem biz burada resmi olarak çalışmıyoruz, o halde nasıl suç işliyoruz?” Cevap alamadım. Eyleme devam ettik. Öğleden sonra sendika bir karar aldı. Bu kararla, içeride çalışacak böylece hem yerimizi koruyacak, yeni fabrikada çalışıyorsunuz, özelleştirme (kapatılma) söylentileri başladı. Yaklaşık 10–15 yıl fısıltılar devam etti. 15 yıl gelecek korkusu ile yaşamak, gerçekleştirmek istediğiniz hayallerinizi, çocuklarınız hakkındaki projelerinizi ertelemek demektir. Çünkü işsiz kalma korkusu hayatı, yaşamı ertelemektir. Sizler bizlerin ensesinde boza pişirirken çıkardığınız kanunlarla, kapatılma kapsamında bulunan kuruluşların baş sorumlularını milletvekili, müsteşar ya da bakan (Kemal UNAKATIN) yaparak ödüllendirirken bu işte hiçbir suçu olmayan emekçileri süründürmektesiniz. Emeği ile geçinenlere hiçbir yaşam hakkı bırakmayarak, ailesine bakamayan, çocuklarına istediği geleceği sağlayamayan, zavallılar haline getirmektesiniz. Ezik ve biçare babaların çocuklarından, ezik ve biçare nesiller yetiştirerek, ezik ve biçare Türkiye yaratmaktasınız. Yazıklar olsun bize bunları layık görenlere, yazıklar olsun bu olup bitenlere kör kuyular gibi duyarsız kalanlara. Gecelerinde aç yatılmayan, gündüzlerinde sömürülmeyen aydınlık yarınlar için; tatil köylerinde yüzüğü nikâh masasına helikopterle getiren, onlarca aileye bir yıl rahatlıkla bakabilecek pırlantaları parmaklarına geçirip Şu anda Çapa ve Cerrahpaşa hastanelerindeki işçilerin büyük çoğunluğu çalışmakta ve sendika üyelikleri devam etmekte. İşten atılan 85 kişiden bir kısmı çalışmaya başladı, bir kısmı tamamen işten ayrıldı. 40 civarında işçi Çapa Hastanesi bahçesinde oturma eylemine devam etmekte. Bizler tüm atılan işçilerin geri alınması ve bize dayatılan bireysel iş sözleşmesinin İş Kanunu’na uygun hale getirilmesi talebiyle, diğer işçi örgütleriyle birlikte mücadelemizi sürdürüyoruz. Çözüm diğer sendikalar, Tabipler Odası ve tüm çalışanlarla birlik, beraberlik içinde üniversite yönetimi ve taşeron firmaya baskıda bulunmaktan geçecektir. caka satanlar, gömlek değiştirir gibi araba değiştirip insanlara dünyayı ben yarattım edasıyla bakanlar, sizin anlayacağınız “hem malına hem mıhına vuran.” sistemin babalarından kurtulmak için din, dil, ırk ayrımı yapmadan gelin bu hoyratça gidişe dur diyelim. Eğer inançlarınızda samimi iseniz, “komşun açken sen tok yatma. ” sözünü şiar edinmiş dinin mensubu olarak beş vakit namazımı kılar işime bakarım; “Bana dokunmayan yılan bin yıl yaşasın.” felsefesini bırakın. Bir gün size sıra geldiğinde sesinizi duyacak kimse kalmayacak. Sağlıcakla kalın. SENDİKALARIMIZ Hükümetten ve patronlardan bağımsız, birlik içinde sendikalar istiyoruz Eğitim-Sen Kongresi’ni düzenledi ancak sorunlar hâlâ çözüm bekliyor... Yeni dönemde Eğitim-Sen Yasin Kaya, EğitimSen İstanbul 6 No’lu Şube, Boğaziçi Üniversitesi Temsilcisi si, eğitim emekçilerinin ücretlerinin düşüklüğü, iş güvencesi olmadan çalışmak zorunda kalan eğitim emekçilerinin sorunları, ilk ve orta öğretimdeki eğitim kalitesinin düşmesi vs. vs. vs. 9 Sorun nerede? -10-11 Mayıs tarihlerinde Ankara’da gerçekleşen kongre sonrasında yeni yönetim kurulu oluştu. Zübeyde Kılıç’ın başkanlığında Genel Sekreter Mehmet Bozgeyik, Mali Sekreter Sayım Gültekin, Örgütlenme Sekreteri Mustafa Ecevit, Eğitim Sekreteri Ünsal Yıldız, Kadın Sekreterliği’ni Gülçin İsbert, Basın Yayın Sekreteri ise Serpil Açıl Özer oldu. Yönetimdeki yedi kişiden üç kişinin kadın olması ve Eğitim-Sen tarihinde ilk kez bir kadının genel başkan seçilmesi çok olumlu gelişmeler. Fakat kongrede yaşanan liste yarışında sendikal politikaların konuşulmaya fırsat bulunamadığı, birçok kongre katılımcısının yorumu. Kongre sonrasında bu konuları tartışmak zorundayız. Sendikalar bizim öz örgütlerimiz. Onları eleştirirken daha iyi örgütler haline getirmeye çalışmalıyız. Kongrelerde böyle hesaplarla iş görüledursun, Eğitim-Sen ülke genelinde güç kaybediyor. Üye sayısı 200 binlerden 120 binin altına düşmüş durumda. Diğer sendikalar hükümetin de desteğiyle üye sayılarını arttırırken rin birliği için çok önemli bir sendika. Diyarbakır’daki bir kamu emekçisiyle İzmir’deki kamu emekçisinin aynı çatı altında emek ekseninde birlikte çalışması çok önemli. Yoksa Kürtlere ayrı, Türklere ayrı sendikayı savunur olursunuz. Bu da emekçileri böler. Eğitim-Sen’in üyelerinin büyük kısmı öğretmenler. Biliyoruz ki öğretmenler saygı duyulan, sözleri dinlenen emekçilerdir. Bu açıdan da Eğitim-Sen’in toplumda önemli bir yeri vardır. Çok büyük fedakârlıkla, büyük mücadele- Sol ve Kamu Emekçileri Sendikaları Türkiye’deki sosyalistler açısından kamu emekçileri sendikalarının ayrı bir önemi var. Bu, sosyalistlerin kitle desteğinin sınırlı olmasıyla bağlantılı. Kitle desteği az olan (ya da olmayan) sosyalist siyasetler, kamu emekçileri sendikalarının yönetimlerinde görev alabiliyorlar. Sosyalistlerle birlikte Kürt ulusal hareketinin ve sosyal demokratların da KESK’te etkin olduklarını görmekteyiz. KESK’in bu özerk durumu maalesef sendika kongrelerinde bazı temel sendikacılık ilkelerinin unutulmasına zemin olabiliyor. Yönetimde söz sahibi olmak isteyen siyasi gruplar, kelle hesabı yapar gibi delege hesabı yaparak çeşitli faydacı işbirliklerine girebiliyorlar. Sonuçta bazen sendikalarda bile destekçileri sınırlı olan siyasi yönelimler, girdikleri işbirlikleri sayesinde yönetimde söz sahibi olabiliyorlar. Arkasında kitle desteği çok az olan bir grup, büyük bir kitle örgütünün gidişatında söz sahibi olabiliyor. Tüm bunları maalesef son Eğitim-Sen kongresinde de yaşadık. Yönetimin, kurulması planlanan çatı partisinin olası içeriğiyle paralel şekilde oluşturulduğunu gördük. Oysa tek siyasi hat, işçi sınıfının siyaseti; tek gözetilmesi gereken çıkar işçi sınıfının çıkarı olmalıydı. Tartışmamız, çözüm üretmemiz gereken sorunların listesi kabarık: Eğitimin metalaşması, hükümetin üniversitelere müdahale- 9-11 Mayıs tarihlerinde gerçekleşen Kongre’de bir dizi olumlu gelişme yaşandı ancak Kongre’nin ardından çözülmesi gereken önemli sorunlar varlıklarını koruyorlar Eğitim-Sen üye kazanmakta yetersiz kalıyor. Sendikaya büyük emekler vermiş aktivist kamu emekçileri de emekli oluyorlar, sendikayla bağlantılarını kesmek zorunda kalıyorlar. Yani Eğitim-Sen güç kaybediyor. Üye kayıplarının nedenini sadece dışarıda aramamak lazım. “EğitimSen neden genç kamu emekçilerine cazip gelmiyor” diye sormak şart. “Toplumun muhafazakarlaşması bunun nedenidir” demeden önce “Eğitim-Sen topluma ne sunuyor?” diye sormak lazım. Bir yanda elbette ki neo-liberalizm siyasetin ufkunu daraltıyor, kısıtlıyor ama kadroların sendikacılık hatalarında diretmekte olduklarını da görmek lazım. Eğitim-Sen sendikaların temel işlevini bazen ikinci plana atabiliyor. Üyelerinin maddi çıkarlarının takipçisi ve mücadelecisi olma yolunda bazen aksıyor. Maddi kazanımlardan ziyade bazı siyasi tartışmalarda taraf olarak üyesinin güvenini almadan siyasi konumları sahiplenebiliyor. Oysa dediğimiz gibi diğer sendikalar hükümetin de desteğini kullanarak üyelerine maddi kazanımlar sağlayabiliyorlar. EğitimSen bu konularda marjinalleşiyor. Eğitim-Sen Neden Önemli? Eğitim-Sen tüm sendikalar gibi işçile- lerle kurulmuş Eğitim-Sen, bu mücadelesine devam etmek zorundadır. Eğitim-Sen’in genellikle ihmal edilen başka bir önemi var: üniversite çalışanları da Eğitim-Sen’in örgütleyebileceği işkoluna dâhiller. Ülkemizde akademisyenler genel olarak maalesef kendilerini emekçi gibi hissetmiyorlar, kendilerini aydın olarak görüyorlar. Ama Eğitim-Sen’in içinde akademik bilgi üreten emekçilerle diğer emekçilerin bir arada mücadele etmeleri mümkün. Bu şekilde herkesin sınıfını bilmesi, sınıf çıkarının doğrultusunda mücadele etmesi mümkün. Bu sayede Eğitim-Sen’de patronların aydınlarına karşın emekçilerin aydınlarının yetiştirilmesi mümkün. Ne yapmalı? Üç temel sendikal ilkeyi unutmamak lazım. Bu ilkeler etrafında sendikal politikaların şekillendirilmesi, örgütlenmenin yapılması şart. 1.Sendikal bağımsızlık: Sendikalar yalnız işçi sınıfı çıkarlarını gözetmeli, sermayeden ve devletten bağımsız olmalıdır. Uluslararası sınıf dayanışması önemlidir. Fakat işçi iradesindense patron iradesine dayanan ETUC gibi yapılardan ve onların dayatmalarından bağımsız olmak gereklidir. Sendikalar işçi- lerin öz örgütleridir. Bu bağlamda, ideolojik görüşü ne olursa olsun siyasi oluşumlar sınıf çıkarını bir yana bırakıp oluşumlarının siyasi gücü için sendikaları “kullanamazlar.” 2.Sendikal Demokrasi: Sendika yönetimleri işçilerin talepleri doğrultusunda hareket etmeli, sendika içi hiyerarşiyi yok edecek demokratik araçlar geliştirmeli, sendikal bürokratikleşmeye mahal vermemelidir. Sendikalar için üyelerinin haklarını savunmak ve geliştirmek esastır. Ancak bu yolla işçiler sendikalarını sahiplenir, sendikalarla işçi sınıfının mücadelesinde yer alabilirler. 3.Sınıf Sendikacılığı: Sendikalar sınıf örgütleridir. Sendika sınıf çıkarı etrafında faaliyetlerini örgütlemelidirler. Bu bağlamda, işçilerin sahiplendiği sendikalar, Türkiye işçi sınıfının kazanımlarını korumalı ve geliştirmeli, sınıf dayanışmasını kuvvetlendirmek adına diğer işçi örgütleriyle ya da örgütsüz işçilerle birlikte hareket etmelidirler. Eğitim-Sen işkolundaki diğer sendikalar şu halleriyle birlikte çalışmaya uygun gözükmese de, onlarla birlikte çalışabilmenin yollarını aramalı. Birlikte mücadele içerisinde sınıf ekseninde siyaseti yapmanın mümkün olacağı unutulmamalı. Bu ilkeler eşliğinde Eğitim-Sen’in yeni dönemde ne yapması gerektiğini düşünmeliyiz. Tabanda örgütlenme yapmalıyız; karar alma mercii işyeri olmalı. İşyerinden başlamak üzere tüm kamu emekçileri diğer emekçilerle ve onların örgütleriyle ortak mücadele yollarını aramalı. Örneğin üniversitedeki Eğitim-Sen temsilcilikleri üniversitede temizlik gibi ağır işler yapan ve güvencesiz çalışan emekçileriyle bütünleşmeli. Sözleşmeli öğretmenlerin örgütlenmesi konusunda, onların sorunlarına çözüm üretme konusunda Eğitim-Sen aktif olmalı. Eğitim-Sen’in yeni döneminde patronların her türlüsüne karşı işçilerin birliğini sağlayacak adımlar atmak elzem. Buna başlamak içinse artık herkesin sınıf çıkarı doğrultusunda düşünmesi, iş yapması gerekmekte. Yoksa Eğitim-Sen’in güneşi karanlıkları aydınlatamaz. İŞÇİ KARDEŞLİĞİ 13 ULUSLARARASI Meksika: petrol tüm milletin malıdır Bolivya: ulusların kendi kaderini tayin hakkıyla ulusların parçalanması oyununu bozalım ulusunu fiziksel, sosyal ve ekonomik olarak parçalamayı hedefliyor. Meksika işçi sınıfının ulusal egemenliklerini ve haklarını savunmak için Meksikalılar kamuya ait petrol şirketi Pemex’in özelleştirmesine karşı 27 Temmuz’da sandık başına gitti. politik bir örgütlenmeye ihtiyacı var. Bize göre böyle bir örgütazalacağı, 995’te yüzde 49’u özelleştirilen yerli ve yabancı özel şirketlere devrelenmenin her şeyden önce kır7.Petrol fiyatlarında genel bir artışa kamuya ait en büyük petrol şirdilmesinin anayasaya aykırı olduğunun mızı çizgileri olmalıdır. neden olacağı, keti Pemex’in geri kalan yüzde 51’lik kararını halkın vermesi gerektiğini söyÖzelleştirmenin hiçbir biçimini 8.Bütçe açıklarının işçinin kazancına kısmının da özel şirketlere devredilmesi ledi. PAN ise halk oylamasını reddetti. kabul etmemeliyiz. Pemex’in özelleştigetirilen vergilerle kapatılacağı, planı, kamuoyunda büyük tepki yarattı. “Pemex’in özelleştirilmesine 9.Pemex’in satılmasıyla Meksika’nın rilmesine karşı olmak yetmez, bugüne İktidardaki Ulusal Hareket Partisi karşı çıkmak için 9 neden” Amerikan sömürgesi olacağı belirti- kadar özeleştirilmiş bütün kurumların (PAN), muhalefetteki Kurumsal DevCephenin bileşenlerinden Ulusal liyor ve halka 27 Temmuz’da özelleş- yeniden millileştirilmesi talebimiz de rimci Parti (PRI) ile beraber yürüttüğü tirmeye hayır oyu verilmesi çağrısı olmalı: Özelleştirilmiş elektrik, petrol saldırılara karşı siyasi partiler, sendika- Petrolü Savunma Komitesi, petrolün ve demir yollarının yeniden millileşneden özelleştirilmemesi gerektiğine yapılıyor. lar, toplumsal ve siyasi örgütler Hatirilmesi; emeklilik sistemindeki ilişkin bir bildiri yayınladı. “Pemex’in Açık mektup karşı reformların iptal edilmeözelleştirilmesine karşı çıkmak için Öte yandan Demokratik Bağımsi; bütçemizin emperyalist 9 neden” başlığını taşıyan bildiride; sız işçi Partisi, ulusal kaynakların bankalar tarafından belirlen1.Petrolün özelleştirilmesiyle birlikte özel şirketlere devredilmesinin mesine son verilmesi gibi. kamu okullarının ve hastanelerinin ülkeyi daha önce Topraksız köylüiflas edeceği, emeklilik maaşlarının görülmemiş ekonolere toprak verilmesi, azalacağı, mik ve sosyal çöküşe çiftçilere ucuz kredi 2.Hidrokarbonların, ham ve rafine petsürükleyebileceği sağlanması ve göçMeksika başkanı General Lazoro Cardenas rolün taşımacılık ve depolama gibi uyarısında bulunan, menlerin haklarının tarafından 1938’de kamulaştırılan Pemex, işlemlerinin özele devredilmesiyle PRD üye ve yönetibu gün 140 bin kişiyi istihdam ediyor, korunması gibi talep1938’de Anayasa’ya giren kamulaştırcilerine işçi sınıfıAmerika’nın en büyük, dünyanın 3, büyük lerimiz, NAFTA’nın ma hükümlerinin tasfiye edileceği, nın nasıl bir politik ham petrol üreticisi konumunda iptali talebi olmak3.Meksika kanunlarının uygulanmadıörgütlenmeye ihtiyacı sızın gerçekleşemez. ğı bölgelerin ortaya çıkacağı, olduğunu sorarak, tartışmaya davet Obrador özelleştirmelere karşı ülke çapında Onun için bu talep çok önemlidir. 4.Ulusun parçalanmasının önünün eden bir açık mektup yayınladı. kampanya yürütüyor açılacağı, Bunların yanında işçi sınıfının Mektupta şu ifadelere yer verildi: 5.Parasız eğitim ve öğretim olanağıihtiyacı olan politik bir örgütlenziran ayında bir araya gelerek özeleşUlus yol ayrımında. Mütecaviz nın yok olacağı, işsiz kalan gençleme; demokratik, egemen, özgür ve tirme karşıtı bir cephe oluşturdular. rin uyuşturucu kullanımı ve satışına Calderon hükümeti, 18 aydır işçi laik bir cumhuriyeti kuracak kuCephenin bileşenlerinden ana sınıfının kazanılmış haklarına saldıyöneleceği, rucu kongreyi örgütlemeyi de hemuhalefet partisi Demokratik Devrimci 6.Sanayi yatırımları yapacak, istihdam rıyor. Hükümetin “reformları” ulusal def olarak önüne koymalıdır. Parti’nin (PRD) eski başkan adayı, şu an yaratacak ve iç pazarı kuvvetlendire- kaynakları daha fazla özerkleştiriyor. İlk işimiz tartışmayı sağlaUlusal Petrolün Savunulması İçin Halk cek bütçenin azalacağı, gaz elektrik Oysa bütçemizin yüzde 40’ını petrolyacak bir bülten ve bağlantı koHareketi’nin başkanlığını yürüten Andve benzinin zamlanacağı, kamusal den elde ettiğimiz gelirler oluşturuyor. mitesi oluşturmak olmalıdır. res Manuel Lopez Obrador, petrolün sağlık harcamalarına ayrılacak payın Bize göre hükümet bu yasayla Meksika Meksika Halkı kendi kaderini oyluyor 1 Bolivya’da özerklik referandumu süreci Bolivya Yugoslavya olmayacak! Santa Cruz, Pando ve Beni’den sonra Tarija eyaletinin da merkezi yönetimden ayrılması üzerine Evo Morales’in düzenlediği geri çağırma referandumunda ülkeyi parçalamak isteyenler yenildi. B olivya’da gerçekleşen ilk ayrılıkçı referandum (darbe) doğalgaz zengini Santa Cruz’un ayrılmasıyla sonuçlanmıştı. Bunun üzerine ABD öncülüğündeki uluslararası sermayenin sözde özerklik adına gerçekleştirilen referandumlar aracılığıyla merkezi hükümeti atlayarak ülkenin zengin bölgeleriyle doğrudan ittifak yapmayı amaçladığını ve sırada üç eyaletin olduğunu yazmıştık. 14 İŞÇİ KARDEŞLİĞİ 23 Haziran’da gerçekleştirilen oylamada bir zengin bölge daha merkezi yönetimden koptu: Tarija, sahip olduğu zengin enerji kaynaklarından elde ettiği geliri, hükümet reformları doğrultusunda diğer eyaletlerle paylaşmayı reddetti. Tarija eyalet valisi “Özerklik burada bitmiyor şimdi dört olduk yarın dokuz olacağız” diyerek parçalanmanın devam edeceğine işaret etti. Hükümet tarafından yapılan açıklamada referandumun anayasaya aykırı ve yasadışı olduğu belirtildi. Yaşanan gelişmeler üzerine Morales, 10 Ağustos’ta kendisi ve bölge valileri için “görevden alma referandumu” düzenleyeceğini açıkladı ve yapılan referandum sonucunda Morales yüzde 60 ile Bolivya’lı işçilerin, gençlerin ve halkın güvenoyunu aldı. ABD destekli bu ayrılıkçı darbelerin altında Latin Amerika’da yaşanan devrimci süreci durdurma amacı yatıyor. Chavez, Petrol, Telekomünikasyon, çimento alanında başlattığı millileştirmelerin ardından çelik şirketinin millileştirilmesi talebiyle yükselen işçi hareketinin talebine yanıt vermek zorunda kaldı ve çelik şirketini milleştirdi. Bu günlerde bir İspanyol bankasını devletleştireceğini duyurdu. Egemen sınıf ise “Kapitalizm yoksulun umududur” yazılı ayrılıkçılık bayrağını sallayarak karşı devrimi örgütlüyor. Ekvador halkı, hala çok uluslu şirketlerin ellerinde bulunan doğal kaynakların topyekûn millileştirilmesini istiyor. Ekvator yönetimi halkın Morales’in doğal kaynakları millileştirmesine emperyalizm ülkeyi parçalayarak karşılık veriyor bu isteğine kayıtsız kalamayacak. Fakat karşı cephede Guayaquil eyaletinin ABD destekli valileri, millileştirmeleri engellemek için merkezi yönetimden kopma planları yapıyor. Bolivya, Ekvador, Venezüella işçi sınıfı, sendikaları, köylü örgütleri Amerika’nın işgal karşıtı halkını da yanına alarak en geniş anti emperyalist cepheyi inşaa etmek zorunda. Aksi taktirde ayrılıkçı bölge valilerinin “Bolivya için yeni yol” olarak adlandırdıkları bu süreç, ulusların zengin ve yoksul olarak parçalanmasıyla sonuçlanacak. Emperyalizmin parçalama politikalarına karşı Morales’e destek verelim Morales değil ayrılıkçı valiler görevden alınsın! ULUSLARARASI Sendikal faaliyetleri nedeniyle sendikacıların tutuklanmasına son! Avrupa Birliği komiserleri, İrlanda halkının iradesine saygı gösterin! Kore İşçi Sendikaları Konfederasyonu dünya işçilerinden destek istiyor! Daniel Gluckstein, ILC Koordinatörü G üney Kore’de deli dana hastalığından sonra büyük ölçüde yasaklanan ABD’den et ithalatının, geçtiğimiz Nisan ayında tekrar başlayacağının açıklanmasının ardından Koreli işçiler ve halk karara tepkilerini sokaklara çıkarak ve grevler yaparak gösterdi. Protesto gösterileri Haziran ayı sonunda ivme kazandı. 26 Haziran’da Kore İşçi Sendikaları Konfederasyonu (KCTU) bir açıklama yaparak ABD’den yeniden ithal edilmeye başlanan sığır etine karşı ülke çapında bir boykot kararı alarak, dağıtımın ve tüketimin engelleneceğini bildirdi. 30 Haziran’da, Güney Kore çapında ABD sığır eti dağıtımının boykotu için gerçekleşen bir gösteri sonrasında KCTU Başkan Yardımcısı Kim Eun-ju birkaç sendika üyesi ile beraber tutuklandı. Et ithala- tına karşı halkın sağlık hakkını savunmayı amaçlayan eylemlerin talepleri ve katılımcıları giderek genişledi. Kore İşçi Sendikaları Konfederasyonu (KCTU), ABD’den sığır eti ithaline ilişkin 18 Nisan Protokolü’nün yeniden müzakere edilmesine, kamu hizmetlerinin özelleştirmesine, Büyük Kore Kanalı’nın inşaatına ve rayından çıkmış fiyat artışlarına karsı 2 Temmuz’da gerçekleşecek bir genel grev çağrısında bulundu. Grev çağrısında Kore Metal İşçileri Federasyonu (KMWU) ulusal çapta toplu pazarlık talebiyle merkezi bir rol oynadı. Çalışma Bakanlığı ve Adalet Bakanlığı bu grevi yasadışı ilan etti ve Ceza Yasası’nın 314. maddesi uyarınca, çalışma özgürlüğüne engel oluşturdukları gerekçesiyle KCTU’nun ve KMWU’nun yöneticileri hakkında tutuklama kararı çıkarıldı. Şuan KCTU’nun Birinci Başkan Yardımcısı Jin Yeong-ok ve muhalefet temsilcileri Ahn Jingeol, Yoon Hui-suk, Hwang Sunwon tutuklu. Hakkında tutuklama kararı çıkartılanlar ise şöyle: Lee Suk-haeng, KCTU Başkanı; Lee Yong-shik, KCTU Genel Sekreteri; Jung Gab-deuk, KMWU Başkanı; Nam Taek-gyu, KMWU Birinci Başkan Yardımcısı; Yoon Hae-mo, Hyundai Motor Şube Başkanı; Kim Tae-gon, Hyundai Motor Şube Birinci Başkan Yardımcısı; Kim Jong-il, Hyundai Motor Şube Başkan Yardımcısı; Jung Chang-bong, Hyundai Motor Şube Başkan Yardımcısı; Joo In-koo, Hyundai Motor Şube Başkan Yardımcısı; Jo Chang-min, Hyundai Motor Şube Sekreteri; Bak Won-suk, Koalisyonun Saha Ofisi Eş-Başkanı; Han Yong-jin, Koalisyonun Saha Ofisi Eş-Başkanı; Kim Dongkyu, Organizasyonel Ekip Başkanı; Kim Kwang-il, Yürüyüş Ekibi Başkanı, Hep Birlikte İzleme Komitesi üyesi; Baek Eun-jong, Anti-Lee MyungJin Young-ok, KCTU’nun Birinci Başkan Yardımcısı,tutuklu bak Internet Kafe Yardımcı Temsilcisi; sendikal örgütlenmeler çerçevesindeki Baek Seong-gyun, MichinCow.net Temsil87 ve 98 No’lu sözleşmelerinin uycisi; Kwon Hae-jin, Genç Koreliler Akagulanması haklarını kullanmışlardır. demisi Eğitim Hareketi Merkezi Başkanı. KCTU, dünya emekçilerini, Güney Kore hükümetinin derhal KCTU ve KMWU liderlerine karşı baskıyı durdurması, tutuklananların serbest bırakması taleplerine sahip çıkmaya çağırıyor. Bu durumu protesto etmek için Kore Devlet Başkanı Lee Myung-bak’a ve ek olarak polis komiseri Eo Cheongsoo’ya mektup gönderebilirsiniz. İşçi Kardeşliği Partisi’nin de üyesi olduğu İşçilerin ve Halkların Uluslararası Bağlantı Komitesi’nin (ILC) uluslararası işçi hareketine çağrısıdır: Kore İşçi Sendikaları Konfederasyonu (KCTU) ve ona bağlı Kore Metal İşçileri Federasyonu (KMWU) ILO sözleşmelerinin Hayır! dediler İrlanda halkı, 12 Haziran’da Lizbon Antlaşması’nın kabulünü yüzde 53’lük bir çoğunlukla reddetti. Ezici bir sayıyla, ülkenin kilit bölgelerinde Hayır oyu kazandı. İ rlanda hükümeti ve Avrupa Birliği kurumları manevralar, şantajlar yaparak; gözdağı vererek Lizbon Antlaşması’nın kabulünü sağlamaya çalıştı. Daha önce görülmemiş bir şekilde, üç büyük parti lideri 9 Haziran Çarşamba günü Evet oyu için kurumsal bir çağrıya imza attı. Papa da duruma müdahale etti. İrlanda halkı ise haklarını geri almayı hedefleyen başka bir yolu takip etmeyi tercih etti. Sonuçlar ortada, Avrupa Anayasası’nın Fransa ve Hollanda halkları tarafından reddedilmesinden iki yıl sonraki bu sonuç, işçilerin ve gençlerin seçimidir. İrlanda halkı Hayır oyu vererek sadece Lizbon Antlaşması’nı ve onu kapsayan tüm antlaşmaları reddetmiş olmakla kalmadı, aynı zamanda bu antlaşmaları İrlanda halkına dayatmaya çalışan koalisyonu da reddetmiş oldu. Bu zafer, kendini doğrudan ifade etme hakkından mahrum bırakılmaya çalışılan Avrupa halklarının zaferidir. Halk, Brüksel gerçeğinin bilinciyle Hayır oyu kullandı. Üç büyük partinin liderleri, Evet oyu için kampanyalarına “Avrupa’dan fayda gören yurtsever halkın ilerlemesi ihtiyacı” vurgusu yapan bir deklarasyonla çağrı yaptı. Bernard Kouchner, İrlanda gazetesinde ülkedeki üç büyük parti ve Brüksel kurumlarınca dayatılan Evet oyu için seçmenleri, karara katılmamaları halinde önemli mali misillemeler yapmakla tehdit etti. Avrupa Birliği’nin bölgesel yapılan- dırma bütçesinden 1 milyar avronun İrlanda’ya ödendiği doğru. Ama hangi hizmeti vermek için? Bu bütçeyi kim aldı? Ülkenin sosyal durumu nedir? Dublin’de bir otobüsün şoförlüğünü yapan profesörün ikinci bir iş yapmak zorunda bırakılması bu sorulara verilebilecek cevabın sadece bir kısmı. İnsanları sıklıkla iki-üç iş yaparken görmek mümkün. Birinci adım olarak, Avrupa Birliği tarafından dağıtılan yapılandırma bütçesindeki milyarlarca avro, İrlanda’yı Avrupa’daki ABD yatırım merkezi haline getirdi. Bunu yapmak için bu hükümetlerin antlaşmaları yasaklayan yasal engelleri aşması gerekiyordu. Milyonlarca riskli iş yaratmalı ve bu işleri yeniden düzenlemeli, iş yasasını getiren bazı liderlerle suç Bu sözleşmeler örgütlenme, temsil ve grev hakkını güvence altına alır. ILC hapse atılmış bulunan bütün sendikacıların derhal serbest bırakılmasını, haklarında ileri sürülen bütün suçlamaların kaldırılmasını ve gene bu sendikacılarla ilgili bütün tutuklama kararlarının kaldırılmasını talep eder. Grev hakkına saygı! Sendikalaşma hakkına saygı! 87 ve 98 no’lu ILO sözleşmelerine saygı! Tutuklu bütün sendikacılara özgürlük! Bütün sendikacılar üzerindeki suçlamalar ve haklarındaki bütün tutuklama kararları kaldırılsın! 5 Ağustos 2008 ortaklığı yapan birlikleri susturmalıydı. AB ve onun işçi hareketi içindeki kurumu ETUC’ta (Avrupa Sendikaları Konfederasyonu) ifadesini bulan “sosyal ortaklığın” rolü, işte tam da budur. Tam da bu metni yazdığımız dönemde, İrlanda’nın sosyal gerçekliği şudur: Mayıs ayında yüzde 31’e ulaşan işsizlik oranı, 4 milyon nüfuslu bir ülkede ayda ortalama 1000 kişinin işten çıkarılması. Sadece 1 ay içinde Dublin’de işsizlik oranı yüzde 22’ye yükseldi, İrlanda’nın güney batısında kalan County Wexford’da kayıtlara göre işsizlik oranı yüzde 40’a ulaştı. Binlerce küçük toprak sahibi, genel tarım politikasıyla yerle bir oldu. Bir yıl içinde gıda fiyatları yüzde 8, benzin fiyatları yüzde 23, ısınmak için kullanılan yağ fiyatları yüzde 47 yükseldi. AB’nin politikalarının ve hedeflerinin hayata geçtiği bir ülke varsa o İrlanda’dır ve işte bu politika İrlanda işçileri, gençleri ve köylülerince kitlesel olarak reddedildi. İŞÇİ KARDEŞLİĞİ 15 Kafkaslar’daki savaş bir petrol savaşı mı? Gürcistan, halen özerk bir cumhuriyet olan fakat bağımsızlık için mücadele eden Güney Osetya Özerk Cumhuriyetine karşı kendi deyimi ile “anayasal düzeni sağlamak” için operasyon başlattı. Bunun üzerine Osteya’yı destekleyen Rusya da Gürcü güçlerine yönelik uçaklarla bombalama ile karşı saldırıda bulundu. Gerek asker gerekse sivil olarak çok sayıda kişinin ölümüne yol açan çatışmalar halen devam ediyor. Çatışmaların kökeni Çatışmaların kökeni yaklaşık 20 yıla uzanıyor. Sovyetler yıkıldıktan sonra Kuzey Osetya bölgesi Rusya içinde özerk bir bölge olarak kalırken Güney Osetya bölgesi Gürcistan devleti içinde kaldı. Güney Osetyalılar bağımsızlık talebi ile mücadeleye başlayınca 1990–1992 arasında çatışmalar yaşandı daha sonraki gelişmelerle Gürcistan Güney Osetya’nın özerk bir cumhuriyet olmasını kabul etti ve 2005 yılında barış anlaşması yapıldı. Fakat Kasım 2006 tarihinde Osetyalılar yaptıkları referandumla tam bağımsızlıktan yana oy kullandılar. Bunun üzerine gerginlik yine arttı. Gürcistan NATO ittifakına girmeye çalışırken Rusya Gürcistan’a bağlı Osetya’nın ve Abhazya bölgesinin bağımsızlığını destekleyen karar aldı. Batı ülkelerinin Kosava’nın bağımsızlığını desteklemelerinin ardından Osetyalıların ve onları destekleyen Rusya’nın Osetya için bağımsızlık talebi arttı. ABD/NATO ve Rusya Karşılaşması Çatışmalar başlayınca ABD, Gürcistan’ın toprak bütünlüğünü desteklediğini ve Rusya’nın saldırıyı durdurmasını isterken NATO da benzeri bir açıklama yaptı. Bu süreç bir açıdan etnik/ulusal bir sorun gibi dururken diğer yandan Batı/NATO ile Rusya’nın bir çatışması gibi görünmekte. Olaya ABD ve Rusya açısından bakarsak bu güçler işlerine geldikleri zaman küçük etnik/ulusal toplulukların bağımsızlık haklarını savunurken (Örneğin Amerika Sirbistan’a karşı Kosava’nın, Rusya Gürcistan’a Karşı Osetya’nın) bazı durumlarda da tersini (Örneğin ABD Osetya’nın bağımsızlık mücadelesine karşı, Rusya ise bağımsızlık isteyen Çeçenistan’ı yıkıp dağıttı) savunmaktadırlar. ABD/NATO için de Rusya için de genel geçer bir ilke yok. İşlerine geldiğinde ulusların kendi kaderini tayin hakkı (!?) işlerine geldiğinde ülkelerin toprak bütünlüğüne saygı (!?) Çatışmanın arka planı petrol mü? Kafkasya, petrol kaynaklarının büyük çoğunluğunun bulunduğu Avrasya –Ortadoğu bölgesinin göbeğinde bir yerde. Zengin Azeri ve Türkmen petrollerinin petrol açığı olan batı ülkelerine naklinde halen kullanılan ve yeni yapılacak petrol boru hatları bu bölgeden geçiyor. Yeni petrol boru hatlarının batıya Rusya üzerinden mi yoksa Gürcistan-Türkiye yoluyla mı ulaşacağı iki tarafı da çok ilgilendiren bir tartışma konusu. Gürcistan’ın NATO’ ya girme başvurusu göz önüne alınınca ABD/NATO bloğu ile Rusya arasındaki bu çatışmanın önemi anlaşılabilir. Bu arada İsrail’in ciddi derecede devrede olduğu biliniyor. İsrail, Kafkas petrol hatlarının GürcistanCeyhan üzerinden İsrail’e ve oradan Kızıldeniz’deki terminalden tankerlerle Uzakdoğu ülkelerine (Başta Çin olmak üzere bu ülkelerin petrol talebi çok artmıştır) taşınmasını istemektedir. Bu nedenle İsrail Gürcistan’a eğitim ve silah olarak önemli yardımda bulunmaktadır. Bu arada Türkiye de Gürcistan’a askeri eğitim desteği vermekte ve silah satmaktadır. Bu gerçekler ise savaşın taraflarının petrol çıkarları ile ilgisini ortaya koymaktadır Çözüm var mı? Ya da Ulusların Kendi Kaderini Tayin Hakkı Nedir? Bu olay da göstermektedir ki uluslararası emperyalist güçler hep bazı (ulusların kendi kaderini tayin hakkı, demokrasi, insan hakları, terörle savaş gibi) ulvi kavramları kullansalar da gerçekte her zaman çıkarlarının ABD ve AB’nin desteğine güvenerek savaşı tetikleyen Gürcistan Devlet Başkanı Sakaşvili’nin AKP hükümetiyle ilişkileri de gayet iyi gerektiği şekilde davranırlar. Bilindiği gibi dünya yüzeyinde etnik/ulusal olarak saf olan hiçbir ülke bulunmamaktadır. Ulusal topluluklar dil, ırk, kültür gibi ortaklıklara sahip olsa da bir topluluğun “uluslaşması” özünde tarihsel-siyasal bir olgudur. Bu süreç ise uluslararası ve ulusal düzeyde sınıflar savaşının bir ürünüdür. Bir insan topluluğunun ne zaman etnik/ulu- sal bir topluluk sayılacağı, ne zaman “ulusların kendi kaderinin tayin etme” hakkına sahip olacağı tümüyle göreceli bir durum teşkil eder. İşçi sınıfının ve ezilenlerin her somut olayda şimdiki ve gelecekteki kendi bağımsız çıkarları ve eşitlik, kardeşlik adalet arayışları temelinde özgün politikalar üretme dışında bir seçenekleri yoktur. Abone Formu [ ] 3 sayı: 5 YTL / [ ] 6 sayı: 10 YTL / [ ] 12 sayı: 15 YTL İsim, Soyisim: ............................................................................................................. Görev: ............................................................................................................. Adres: ............................................................................................................. ............................................................................................................. Posta Kodu: ............................................................................................................. İlçe, İl: ............................................................................................................. Telefon, Faks: ............................................................................................................. E-Posta: ............................................................................................................. 462 0000908-4 no’lu Akbank hesabına yatırdığınız abonelik ücreti dekontunuzu bu formla beraber faks veya posta yoluyla bize ulaştırın. (Bilgiler künyededir.)