Deniz Buga “Görsellikle anlatı yaratabilirsiniz.” The Recipe, Powerpoint Bullshit ve Kardeşler filmlerinin yönetmeni Deniz Buga ile 17 Mayıs 2004 tarihinde Yamaç Okur’un moderatörlüğünde bir söyleşi gerçekleştirildi. Buga, söyleşide kısa filme nasıl başladığını ve sinema hakkındaki düşüncelerini dinleyicilerle paylaştı. D eniz Buga: Boğaziçi Üniversitesi öğrencisiyim öncelikle. Burada Tarih ve Sosyoloji okuyorum. Ama bunun dışında bildiğiniz gibi bu okulun sunduğu sinema dersleri de var. İlk filmimi bu derslerden birinde yaptım. Film yapmaya böylece başladım ciddi olarak. Onun dışında evde kendi kameramla da yaptığım küçük bir şeyler vardı. Ama öylesine çekimler. Bunun dışında da yine benim gibi Merkez’e gelen, hatta Merkez’de kısa film gösterimlerini ilk başlatan, Efe Buluç diye bir arkadaş vardır. Onun filmlerini burada gördükten sonra bayağı beğendik ve onun Merkez’den telefonunu alıp aradık. O da film yapmayı arzu etti bir şekilde. Onunla beraber filmler yapmaya koyulduk. Burada benim ders almam ve bizim Efe Buluç ile tanışmamız aynı zamanlara rastlıyor. Hatta ilk filmin kurgusu Efe'ye ait. Bu şekilde ben film yapmaya başladım. Tabi bunların bir araya gelmesi büyük bir şans. Ama ilk filminde itibaren filmleri bir grup halinde yapıldığını belirten ‘Studio 4’ ifadesi var. Prezantasyon her zaman için çok çok önemli bir şey. Siz burada bir iyi bir şekilde filminizi prezante etmek zorundasınız. Studio 4, benimle beraber Onur, Fatih ve 104 Mithat Alam Film Merkezi Söyleşi, Panel ve Sunum Yıllığı 2004 Efe’den oluştu. Böyle bir isimle biraz daha planlı programlı başlayalım istedik. Ülkemizde kurumsallaşma, arşivleme geleneği olmadığı için, bu geleneklerin bilincinde olarak iş yapmayı tercih ediyoruz. Ayrıca sinema dışında tiyatrodan da bahsetmeliyim. Oyuncu arkadaşların birçoğu dışarıda tiyatro gösterilerinde görev alıyorlar. Grupları var. Studio 4’da film yapıyoruz, Kozanın Eğlence Üçlüsü'nde de tiyatro oyunları yapıyoruz. Ama sen direkt olarak oyun sahneye koymuyorsun. D eniz Buga: Yok, sadece destek atıyorum. Bu filmlerde emeği olan Onur, ben, Fatih ve Ünal, işte bu dörtlü çok uzun zamandır, 97–98 diyeyim, o zamandan beri beraber işler yapıyoruz. Bunların birçoğu tiyatro üzerindeydi. 2002’den beri bu işler tiyatrodan sinemaya kaydı. Şimdi onlar tiyatro yapıyor. Biz şöyle bir görev dağılımı yaptık. Ben daha çok sinemayla ilgilenmek istiyordum. Çünkü tiyatronun artık işlevini yitirdiğini düşünüyordum. Onlar böyle düşünmüyorlardı. Sahne aşamasına devam etmek istediler. Bende tamam, siz oradaysanız, bende kamera arkasında devam edeceğim. Böyle çok sağlıklı bir iş dağılımı oldu. Şimdi ben film yapmaya, onlarda bana film yaparken destek atmaya; onlarda tiyatro yaparken ben de onlara tiyatro anlamında destek atmaya çalışıyorum. Yani senin devamlı hazır oyuncuların var. Benim hazır oyuncularım var. Böyle raftan alıp koyuyorum işte. Aynı oyuncularla çalışıyorum. Sonuç olarak ben de daha önceden oyunculuk yapmış bir insanım. Oyuncu yönetiminin biraz farkında olmak lazım. Kamera önünde bir oyuncunun gerçek duygular vermesi gerekiyor. Onları iyi ayıklayabilmek lazım. Bu da biraz sanırım sahne üstüne bakma becerisi gerektiriyor. Bu da nasıl kazanılıyor. Biraz tiyatroyla ilgilenince ya da biraz kuliste sürtünce, bunu edinebiliyorsunuz bu şekilde. Benim o bağlamda da benim hep tiyatroyla biraz pragmatik bir ilişkim oldu. Oyunculuk yönetimi nasıl olmalı? Oyuncu nasıl durmalı? Gerçekçi olmayan tavırlar nasıl temizlenebilir? Bu şekilde oyuncu- Deniz Buga 105 luğa yaklaştım. Kamera arkasına geçince de bu bana büyük bir fayda getirdi. İlk filmin daha bir deneme filmi gibi duruyor. İnsan kamerayı ilk kez eline alınca biraz şey oluyor, hani etrafınızda birileri yokken bir şey yok ama etrafınızda birileri var, bakıyorlar ve böyle kalabalık bir ortam. O noktada bunun tretmanını yazmadan önce ben biraz bunu düşündüm. Hani oraya gideceksin ve ne yapacaksın? Bu yüzden de daha küçük bir mekânda, daha az oyuncuyla birlikte… Her filmin aslında yapılışına dair bir amaç var. Bu filmde de yapılış amacı, biraz daha sinemanın tekniğini, açılarını, renklerini kontrol edebilmek. Anlatı daha bir arka planda. Birçok insan geldi, bu film ne anlatıyor? Bu adamlar vampir mi? Ben kamerayı öğrendim, ışığı öğrendim bir şekilde. Oyuncularla ilişki kurmayı, sette ilişki kurmayı öğrendim. Sesin tansiyonunu kontrol etmeyi öğrendim. Ve anlatımdan önce görselliğin kurulabilmesinin, görsel gücü yaratabilmenin önemini öğrendim. Görsellikle anlatı yaratabilirsiniz. Anlatıdan kastım bir şekilde duygu yoğunluğu. Filmde ışık kullandın mı? Işık, mekânın kendi ışığı. Tuvalet, Bilgi Üniversitesi’nde. Işık kurmamıza gerek kalmadı. Oranın görselliği kullanmak istedik. Bazen bir öykünüz vardır, ona bir mekân arıyorsunuz, bazen de mekân bulursunuz, ona bir öykü uydurursunuz. Kostümler? Kostümler bizim bu tiyatro ayağından geldi. Özel olarak gelen kostümler değil. Bu noktada da biraz filmle oynamak gerekiyor. Film yaparken etrafla oynamak, bir oyun bahçesi içinde bir şey yapıyormuş gibi olmak gerekiyor. Filmlerin teknik süreçleri hakkında da bilgi verir misin? 3CCD bir kamera kullandık. Filmin montajı bizden daha deneyimli olan Efe Buluç tarafından yapıldı. Bu da benim 106 Mithat Alam Film Merkezi Söyleşi, Panel ve Sunum Yıllığı 2004 için büyük bir şanstı. Montaj bilen bir insanla yapınca bu çok daha farklı bir şey oldu. Onun dışında ışık kullanmadık, bu da bizim şansımız oldu. Işık başlı başına çok büyük bir olay. Ses, gördüğünüz gibi, bu ilk filmde ve en sonda izlediğiniz Powerpoint Bullshit'de onlar yine korunaklı bir yerden yapılmış filmler. Çünkü içinde ışık yok, ses yok müzik var. Bu kolaylık sağlıyor ve ışıklı ve müzikli, müzik dışında mikrofonlu bir şey yapmaya kalkıştığın zaman biraz daha ne yapacağınızı biliyorsunuz. Film yapacak olanlara duyurulur. Filmlerin üçünde de kan var. Bunun özel bir önemi var mı? D eniz Buga: Sanırım, var. Ben bir vampirim. Nasıl denir? Masa başına oturduğunuz zaman hani bir bakarsınız, bir süre sonra yazdığınız cümleler birbirine benzemektedir. Bir şey yazdığım zaman içine bir yerden kan geliyor. Ne bileyim birisinin burnu kanıyor. Ben kan göremiyorum hayatta böyle hani birisinin koluna iğne batırırlar onu gösterirler böyle ya da birisinin kolu kesilir kan akar vesaire. Ben burada kesinlikle göremiyorum. Ameliyat görüntüleri, birisinin gözünü böyle açıyorlar, öyle şeyleri normalde görmemeye çalışıyorum bir şekilde. Bir taraftan biraz daha filozofik yapıdan gelince kan çok önemli bir şey. Kan önemli, vücudumuzda bir şey var ve akıp gidiyor ve düzenli olarak akıyor böyle çat diye kestiğiniz zaman akıyor ve ölüyorsunuz. Böyle komik bir tarafı da var, size hayat veren çok görsel bir sıvı. Korkuyorsunuz, onu görmüyorsunuz ama o içiniz de o olmazsa yaşamayacaksınız ama kan vermeye gitmiyoruz korktuğumuzdan dolayı. Kanın benim için böyle bir önemi var. Bir de aynı zaman da görsel bir şey. Psikolojik olarak da insanlar sahnede, perdede şiddet ve kan görme meraklısıdırlar. Aslında bu parçalanma, kırılma, adamın parçalanması vb. bu tür şeyler nedense ilgi toplayan şeyler. Ama hani ben, insanlar ilgi topladığı için böyle şeyler yapıyor değilim. Kan yerine ne kullandınız filmde? Deniz Buga 107 İlk filmde gördüğünüz vişne suyu çok açık. Ama yine elimizde gerçek tiyatro kanları vardı. Ama ben onu kullanmayı tercih ettim. Tiyatroda kostüm bölümü vardır oraya gidersiniz orada o kanlar acayip gerçek kandır. Sürdüğünüz zaman gerçek gibi görünen kanlardır. Ayağımıza giydiğimiz sandalet gibi ya da adam bıçağı batırıp çıkarıyor ama basmadığı çok aşikâr bir taraftan da ya da kanı çekiyor ama vişne suyu olduğu her halinden belli bir taraftan. Biraz da öyle şeyleri içeriğe koymak istedim ki şey çok komik bir şey insanlar mesela filmi müthiş ciddiye alabiliyorlar ve şöyle bir şey diyebiliyorlar: A, o orada ki düğmeye basmadı, bastı gibi yaptı. Evet, o orada ki düğmeye basmadı bastı gibi yaptı ya da o oraya bastı şey basılmadı basıldı gibi yaptı. Hani bu sinemanın gerçekliği ile sahne üzerinde de kimse bunları abuk sabuk karşılamıyor ama biz bunu kameraya da yansıttığımız zaman müthiş abuk sabuk karşılanıyor. Biraz da o ilk film de hani benim denemek istediğim, görmek istediğim şey de buydu. Sinema gerçekliği ile tiyatro gerçekliği böyle oynanması çok zevkli alanlar. Powerpoint Bullshit nasıl ortaya çıktı? Bilmiyorum. Biraz hani Bullshit bir şey yapmak. İnsanlar temelde yaparken hani iyi bir şey yapmaya yol alırsın ve yaptığın şeyin estetik olarak yüzlerle algılanan güzel olarak algılanan bir şey olmasına çalışırsın. Powerpoint'te öğrendiğimiz neydi? Çekim olarak anlatımınıza neler katabiliyorsunuz? Onun pekâlâ çok daha iyi bir görsellik yakalanabilir. Kameranın üzerinde ayarlar var ve bilgisayarın üzerine tuttuğun zaman yansımayabilir vesaire. Ama senin kurduğun bir parçaları alalım bunun içine katalım. İşte 60’larda Fransa'da yapılan bir şeyi alalım bunun içine katalım. Böyle bir şey yapalım, çorba yapalım. Ve bu çorbanın lezzeti nasıl oluyor. Biraz kızgınlıkla üzerine yapılmış bir film o yüzden içinde bol kırmızı var. Video art yapıyorsan bunu biraz daha yeni bir şey göster. Yeni bir şey göstermeyeceksen benim vaktimi çalma. 108 Mithat Alam Film Merkezi Söyleşi, Panel ve Sunum Yıllığı 2004 Kardeşler’de ışık kullanıldı mı? D eniz Buga: Kardeşler’de ışık da kullanıldı, mikrofon da kullanıldı. Bu sefer ciddi ciddi set kurduk. İlk kez bir set kuracağız ve bir film çekiceğiz. Ama biz bu akşam film çekeceğiz gibi bir yerden yaklaşmadık. Biz bu akşam yazılmış olan bu metni oturup oynayacağız. Oyuncuların sahne üzerindeki oyunculuklarını biraz daha sinema oyunculuğuna yaklaştırmalarına yönelik bir şey olacak. Bu zamana kadar, şu ana kadar kötü eleştirdim ama sen sivri dilli olduğun için başka bir şey için değil. Kardeşler filmi konusundaysa olumlu düşüncelerim. O film deki oyunculukları bir kere ben tebrik etmek istiyorum. Oyunculuklar bence çok iyi. O yalın oyunculuk çok zor bir şey. Tiyatrodan zaten sinemayı özellikle ayıran bir şey, çok önemli bir şey yalın oyunculuk. Ve onun hakikaten hakkını vererek bence yapmışlar. Onların ikisini alıp bir odaya kapadım. Metni onlara önce gösterdim. Hani bunu bu akşam çalışın veya okuyun bunları diye verdim. Ama onlar o akşam öyle bir şey yapmadılar. Yapmamışlar. Ertesi gün sete geldiklerinde bunu fark ettik. Sonra orada metni tekrar alıp bunları yatak odasına attılar. Ve bunu burada biraz çalışın diye. Ve onlar orada çalıştılar. Çalıştılar derken, biz seti kurarken. 12'de benim odama taşıdığım sete geldiler. Ve sabah sanırım 4'e kadar o izlediğiniz set üç dört saat boyunca şey oldu aktı, aktı, aktı… Sadece elimde kamera duruyordum. Hadi siz oynayın sürekli oynayın, oynayın. Ve onlar sürekli olarak, durarak, durmayarak ama sürekli o dört saat boyunca aynı metni sonuçta döne döne... Çok da kameranın farkına varmadılar. Nerde kamerayı kapadım, nerde açtım, neyi çektim, neyi çekmedim… Sonra biz bunları alıp hep beraber izledik o akşam. Gördük hiç beğenmedik. Oyunculuklar hâlâ teatral duruyordu. Hiçbirimiz memnun kalmadık. Sonra tamam zaten bizim bugünkü amacımız bu çalışmayı yapmaktı. Deniz bunun kurgusunu yapacak mısın? Bilmiyorum. Zamana bırakalım. Gibi böyle ben kaseti Deniz Buga 109 rafa kaldırdım. Ama hiçbirimiz memnun kalmamıştık şahsen. Altı ay sonra kurgu için bir tane makine aldım. Sonra oturup bu görüntüleri kurguladım. Kurgulayınca da, kurgularken de kaçınılmaz olarak şeyleri yapıyorsunuz, fazla olan taraflarını kesiyorsunuz. Kardeşler’i yapma amacın neydi? Kardeşler’in yapılış amacı iki koldan ilerledi. Bir anlatı yaratabilmek. Ben doğal diyalog yazabiliyor muyum gibi bir hedef vardı. Dünyanın en zor şeylerinden birisi oyunculukları doğallaştırmak, oyunculukları gerçeğe yaklaştırmak ve bu ikisini bir araya koymak. Tekrar filmlerin yapılış amaçları üzerinden bir şey. İlkinde görsel yaratmak, ikincisinde çirkinin eksikliğinden faydalanmak, üçüncüsünde de görselliği biraz geri plana çekip anlatıyı ön plana çıkarmak. Filmin senaryosunda öykündüğün yerler oldu mu? Oldu. Görsel olarak mesela. Kısa filmde illa öykünün öne çıkması değil, böyle daha duru göstererek anlatım yaratabilmektir benim için. Buna göre Kardeşler’i de yazarken, bir anlatı yaratma çabası değil de durum yaratma çabası ortaya çıktı. O yüzden de böyle bir durum yaratmış oldum. Kısa filmcilerin en büyük sorunlarından biri oyuncu seçimi. Ya arkadaşlarını, eşini dostunu oynatıyorsun ya da profesyonel tiyatrocularla çalışmak zorundasın. Tiyatro üzerine kurulmuş oyunculuğu çok inandırıcı bulmadığımı söylemiştim. Sinemada çok temel olan bir şey oyuncunun inandırıcı olması. Eğer oyuncunun duruşu, bakışı bizi ikna etmiyorsa, o oyuncu durup, durup, durup bakmalı. Bunun üzerinde uğraşmaktan kesinlikle çekinmiyoruz. Tabi tiyatro ve sinema çok daha farklı alanlar ve farklı bir oyunculuk emeği gerektiriyor. Bu noktada da sinemanın alanına girince tiyatrodan aldığınız bir takım şeyler var. Ama onları kameranın istediği şekilde kullanmak durumundasınız. Ve o sinema ve tiyatro arasındaki ilişkiyi tutturmaya çalışıyoruz. Çabamız inandırıcılığı yakalayabilmek. 110 Mithat Alam Film Merkezi Söyleşi, Panel ve Sunum Yıllığı 2004 Bundan sonrası için düşündüğünüz bir proje var mı? D eniz Buga: Açıkçası Kardeşler’den sonra biraz koptuk. Niye koptuk? Kardeşler bayağı bir yerde dolaştı ve dolaşmaya da devam ediyor. Yurtiçinde bayağı bir dolaştı. Ama bunları yaparken de sürekli olarak diğer yaptığımızı aşma, yeni bir şey söylemiyorsanız yapmayın o zaman gibi durum var. Açıkçası animasyonla ilgilenmek istiyorum. Animasyon çünkü ülkemizde henüz çok az bilinen, çok dokunulmadı. Mümkünse bir şekilse bir animasyon yapmak isteğim var. Son olarak anlatı meselesi hakkında neler söyleyeceksin? Bir takım şeyler vardır, içinde anlatım vardır. Bir takım şeyler vardır, içinde anlatım yoktur. Mesela kişisel olarak bir eserde anlatı bekleyen bir adamım. Ama bazen de sadece insanın kendisine bırakıp akıp giden şeylere bakabiliyor da olması gerekiyor. Deniz Buga Kimdir? 1982 Istanbul doğumlu. Boğaziçi Üniversitesi Tarih, Sosyoloji ve Film Çalışmaları programları öğrencisi. Mart 2002’de kurulan Studio 4 Istanbul Kısa Film ve Tiyatro grubunda film çalışmalarına devam ediyor. Boğaziçi Üniversitesi Mithat Alam Film Merkezi tarafından düzenlenen Hisar Kısa Film Festivali’nin kurucularındandır. Filmleri The Recipe, Powerpoint Bullshit Kardeşler Uyku