Sultan Ahmet Camii

advertisement
Yayına hazırlayan :
AS & 64
Basım ve Yayın Hizmetleri
Limited Şirketi
Çatalçeşme Sk. No: 15/1
34410 Cağaloğlu
Istanbul / Türkiye
Tel : (90-212) 513 39 90
Fax : (90-212) 513 65 20
Web : www.asbook.org
www.hippodromestore.com
e-mail : info@asbook.org
info@hippodromestore.com
Editor :
Avni Alan
Metin :
Dr. Ömer Menekşe
Fotoğraflar :
Avni Alan, Hakan Alan,
Güngör Özsoy, Sercan Alan
Kapak Tasarımı :
Emre M. Durmuş
Sayfa mizanpajı :
AS-64 Limited-Istanbul
Copyright
© AS&64 Limited-Istanbul, 2010
Bu eserin
(İstanbul’da Camiler)
tüm hakları saklıdır.
Dijital veya yazılı olarak
ya da başka bir yöntemle
çoğaltılamaz ve
yayınlanamaz.
4
İçindekiler
Canım İstanbul (Şiir) . . . . . . . . . . . .
5
SOKULLU MEHMET PAŞA CAMİİ 153
Önsöz . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .
6
PİYALE PAŞA CAMİİ . . . . . . . . . . 156
İslam Kültür ve Medeniyetinin Yapı
AĞA CAMİİ . . . . . . . . . . . . . . . . . . 160
Taşları: Camiler . . . . . . . . . . . . . . . .
8
ŞİŞLİ CAMİİ . . . . . . . . . . . . . . . . . 164
Tarihi Yarımada ve Çevresi . . . . . . .
10
TEŞVİKİYE CAMİİ . . . . . . . . . . . . 168
Tarihi Yarımada (Harita) . . . . . . . .
13
SADABAD (AZİZİYE) CAMİİ . . . 170
SULTANAHMET CAMİİ . . . . . . . .
15
KILIÇ ALİ PAŞA CAMİİ . . . . . . . . 173
AYASOFYA . . . . . . . . . . . . . . . . . .
25
NUSRETİYE CAMİİ . . . . . . . . . . . 178
FİRUZ AĞA CAMİİ . . . . . . . . . . . .
35
CİHANGİR CAMİİ . . . . . . . . . . . . . 180
ZEYNEP SULTAN CAMİİ . . . . . . .
38
MOLLA ÇELEBİ CAMİİ . . . . . . . . 182
SOKULLU MEHMET PAŞA CAMİİ 42
DOLMABAHÇE CAMİİ . . . . . . . . 185
ATİK ALİ PAŞA CAMİİ . . . . . . . .
46
Beşiktaş ve Çevresi . . . . . . . . . . . . . 190
NURUOSMANİYE CAMİİ . . . . . .
50
Beşiktaş (Harita) . . . . . . . . . . . . . . 192
MAHMUD PAŞA CAMİİ . . . . . . . .
53
SİNAN PAŞA CAMİİ . . . . . . . . . . . 194
YENİ CAMİ . . . . . . . . . . . . . . . . . .
57
YILDIZ HAMİDİYE CAMİİ . . . . . 198
RÜSTEM PAŞA CAMİİ . . . . . . . . .
60
KÜÇÜK MECİDİYE CAMİİ . . . . . 203
BAYEZİD CAMİİ . . . . . . . . . . . . . .
65
ORTAKÖY CAMİİ . . . . . . . . . . . . . 208
SÜLEYMANİYE CAMİİ . . . . . . . .
69
BEBEK CAMİİ . . . . . . . . . . . . . . . . 212
ŞEHZADE CAMİİ . . . . . . . . . . . . .
78
Üsküdar ve Çevresi . . . . . . . . . . . . . 214
LALELİ CAMİİ . . . . . . . . . . . . . . .
85
ÜSKÜDAR (Harita) . . . . . . . . . . . . 216
VALİDE CAMİİ . . . . . . . . . . . . . . .
88
BEYLERBEYİ CAMİİ . . . . . . . . . . 218
HASEKİ CAMİİ . . . . . . . . . . . . . . .
91
MİHRİMAH SULTAN CAMİİ . . . . 224
FATİH CAMİİ . . . . . . . . . . . . . . . . .
95
YENİ VALİDE CAMİİ . . . . . . . . . . 230
MESİH PAŞA CAMİİ . . . . . . . . . . . 103
ŞEMSİ PAŞA CAMİİ . . . . . . . . . . . 233
HIRKA-İ ŞERİF CAMİİ . . . . . . . . . 107
RUMİ MEHMET PAŞA CAMİİ . . . 235
NİŞANCI MEHMET PAŞA CAMİİ . 115
AYAZMA CAMİİ . . . . . . . . . . . . . . 237
SULTAN SELİM CAMİİ . . . . . . . . . 118
AZİZ MAHMUD HÜDAİ . . . . . . . 242
MİHRİMAH SULTAN CAMİİ . . . . 119
ATİK VALİDE CAMİİ . . . . . . . . . . 245
GAZİ AHMET PAŞA CAMİİ . . . . . . 121
ÇİNİLİ CAMİ . . . . . . . . . . . . . . . . . 251
MERKEZ EFENDİ CAMİİ . . . . . . . 126
ALTUNİZADE CAMİİ . . . . . . . . . . 255
HADIM İBRAHİM PAŞA CAMİİ . . 129
SELİMİYE CAMİİ . . . . . . . . . . . . . 261
EYÜP SULTAN CAMİİ . . . . . . . . . 134
İSKELE CAMİİ . . . . . . . . . . . . . . . 266
ZAL MAHMUT PAŞA CAMİİ . . . . 141
SÜLEYMANİYE’DE BAYRAM
Beyoğlu ve Çevresi . . . . . . . . . . . . . 146
SABAHI (Şiir) . . . . . . . . . . . . . . . . . 270
Beyoğlu (Harita) . . . . . . . . . . . . . . 148
TERİMLER . . . . . . . . . . . . . . . . . . 271
ARAP CAMİİ . . . . . . . . . . . . . . . . . 150
KAYNAKÇA . . . . . . . . . . . . . . . . . 272
5
Canım İstanbul
Ruhumu eritip de kalıpta dondurmuşlar;
Onu İstanbul diye toprağa kondurmuşlar.
İçimde tüten bir şey; hava, renk, eda, iklim;
O benim, zaman, mekân aşıp geçmiş sevgilim.
Çiçeği altın yaldız, suyu telli pulludur;
Ay ve güneş ezelden iki İstanbulludur.
Denizle toprak, yalnız onda ermiş visale,
Ve kavuşmuş rüyalar, onda, onda misale.
İstanbul benim canım;
Vatanım da vatanım...
İstanbul,
İstanbul...
Tarihin gözleri var, surlarda delik delik;
Servi, endamlı servi, ahirete perdelik...
Bulutta şaha kalkmış Fatih’ten kalma kır at;
Pırlantadan kubbeler, belki bir milyar kırat...
Şahadet parmağıdır göğe doğru minare;
Her nakışta o mana: Öleceğiz ne çare?..
Hayattan canlı ölüm, günahtan baskın rahmet;
Beyoğlu tepinirken ağlar Karacaahmet...
O manayı bul da bul!
İlle İstanbul’da bul!
İstanbul,
İstanbul...
Boğaz gümüş bir mangal, kaynatır serinliği;
Çamlıca’da, yerdedir göklerin derinliği.
Oynak sular yalının alt katına misafir;
Yeni dünyadan mahzun, resimde eski sefir.
Her akşam camlarında yangın çıkan Üsküdar,
Perili ahşap konak, koca bir şehir kadar...
Bir ses, bilemem tanbur gibi mi, ud gibi mi?
Cumbalı odalarda inletir “Katibim”i...
Kadını keskin bıçak,
Taze kan gibi sıcak.
İstanbul,
İstanbul...
Yedi tepe üstünde zaman bir gergef işler!
Yedi renk, yedi sesten sayısız belirişler...
Eyüp öksüz, Kadıköy süslü, Moda kurumlu,
Adada rüzgâr, uçan eteklerden sorumlu.
Her şafak Hisarlarda oklar çıkar yayından
Hala çığlıklar gelir Topkapı sarayından.
Ana gibi yar olmaz, İstanbul gibi diyar;
Güleni şöyle dursun, ağlayanı bahtiyar...
Gecesi sünbül kokan
Türkçesi bülbül kokan,
İstanbul,
İstanbul…
Necip Fazıl Kısakürek
Ön Söz
S
evdadır İstanbul… Özlemi bitmek bilmeyen, gurbetin
sancısını ta gönlün derinlerine düşüren bir sevdadır.
Bölüşülünce sevdası çoğalır bu şehrin… Kalpler ışıldar sabahının güneşiyle… Masallar dökülür şehrin dudaklarından maziye
dair… Yıldızlar kayar en koyu yalnızlığınızın üzerinden… Dünya ebediyet olur bazen… Bazen de kıyametiniz olur şehrin sitemkâr bakışları…
Sevmenin ötesinde bütün kelimeler yabancıdır artık. Aşinası olduğunuz
sadece İstanbul ve erguvanların hıçkırıklarıdır.
Sevdadır İstanbul… Bir uzun yürüyüşün ilk adımlarıdır hayallere
çarpıp duran… Bir hayaldir İstanbul sevenin gözünde… Sevilenin yüreğinde düğüm düğüm olmuş bir yakarıştır. En güzel buluşmaların önsözüdür İstanbul… Sevdaya dair seçilen en güzel mahlastır.
Sevdadır İstanbul… Uyanmak istemediğiniz bir rüyanın tam ortasıdır. Uyanınca bir daha uykuya dalamamaktır. Ayrılık ihtimalini göze
alamamaktır bazen… Sırça saraylardan kurtulup şehrin gözbebeklerine
sığınmaktır sevda… Beklemektir yedi tepesinde şehrin günlerce vuslatın
zevkine varırcasına… Şairlerin dizelerinde sevilmek umudunu hiç kaybetmemektir. Sultan olmaktır yedi tepelerden birinde… Özgürlüğü tanımaktır fetret devirlerinde… İstanbul’un suretinden dönüp aynaya kendi
siretine bakmanın adıdır sevda.
Her mevsimde başka bir sedaya aşina olanlara, yananlara, yanmayı erdem sayanlara en güzel bestedir İstanbul… Suskun neylerin çözülmüş dilidir. Gözden düşmüş kanun nağmeleri buket olur doluşur şehrin
kucağına… İstanbul bir beste olur bazen… Bazen nakkaşın elinde en
güzel nakış… Bazen sevda olur İstanbul, yakar… Bazen su olur taşar
gözlerinden sevdalıların... İlhamı kuşanmaktır en başından İstanbul…
Hayatı bereketli kılan nisan yağmurlarının altında doyasıya ıslanmaktır.
Yedi tepeden önce kendi içine bakmaktır İstanbul… Tarihin asaletini ve ihtişamını yükselen minareleriyle gök kubbeye haykıran, gönüllere olduğu kadar gözlere de mutluluk ışıltıları yaktıran, saflarında cem
olan müminleriyle, herkesin kalbinde bir başka resmettiği güzeller
güzelidir İstanbul. Hele de 7 tepeyi süsleyen o kandilleri...
Şehrin kandillerinden önce ruh aydınlanır, ateş alır kandillerinden
yedi tepeyi… Bir fetih sevinci sarar önce bedeninizi sonra fethin müjdesi ile çağlar açılır kapanır önünüzden… Gökkubbeye haykırır gibi
durur şehrin minareleri… Saflarında cem olan aşıklar fecr vakitlerinde
kıyama durmanın zevkinde, gönüllerde sevdanın çerağını yakmanın
hevesindedir. Yedi tepesinde secdeye varmak ve kulluğu hatırlamak için
önce kendi ruhunda yolculuğa çıkarsın. Sonra yükselir ruhun yedi
tepeyle birlikte semaya… O semadan seni güvercin ve martıların âminleri karşılar.
Yedi tepesinden yükselen nur en kutlu senayı değdirir beş vakit
İstanbul’un semalarına… Her tepesinde asaletinden bugün dahi bir şey
kaybetmeyen camiler selama durmaktadır. 1. Tepe’de Gazi Ahmed Paşa
Camii, 2. Tepe’de Edirnekapı Mihrimah Sultan Camii, 3. Tepe’de Yavuz
Selim Camii, 4. Tepe’de Fatih Camii, 5. Tepe’de Bayezid Camii ve
Süleymaniye Camii, 6. Tepe’de Nûruosmaniye Camii, 7. Tepe’de
Ayasofya ve Sultanahmet Camii her gün şehri selamlamanın hazzı içindedir.
Şehrin siluetini süsler mimarisiyle, göğe yükselen kalem gibi zarif
minaresiyle estetik abidesi camiler… Milletimizin sahip olduğu medeniyeti, sanatı, ilahî kaynaktan beslenen estetiği temsil eden güzel örnekler…
Yedi tepesinden övgüler yağar her gün şehrin üstüne… Her gün ayrı
bir nazarla bakılır maziye ve atiye… Bülbül dile getirir sevdasını, söylenmedik sözü kalmaz gülün bülbüle… Zevkinden başı göğe değer minarelerin ve kubbeleri renkten renge bürünür yedi tepeli şehrin camilerinin… Hayal, his, anlayış zenginleşir aniden… Duyguları tazelenir yüreğin. Sevda, İstanbul’dur bazen. Bazen İstanbul sevdadır. Sevdanın iffetini korur bu şehir ve gizler en saklı duyguları bile boğazının derin sularında… Kıskanmaz bu şehir sadece kıskandırır gözlerini ayırmadığında… Ne mektubu kesilir senden ne de selamı… Ne gurbete çıkar bu
şehir ne de sefere… Sadece vefa bekler senden tepelerine kurulup en
içine bak ister. En derinlerinde boğazın kendi adına kaybettiğin duygularını yeniden bul ve kuşan ister.
İstanbul sevdadır. Ve sevdasından cesaretle yedi tepesine kurulmaya ve semalarına salıncaklar kurmaya her daim davetli olduğumuz bu
şehre ahde vefa zamanı şimdi… Camilerinde cem olmak ve arşa uzanan
yakarışlarla semti yeniden selamlayabilmek ümidiyle
Dr. Ömer MENEKŞE
İSLAM KÜLTÜR VE MEDENİYETİNİN YAPI TAŞLARI :
C AMİLER
D
inler birey için var oluşsal bir ihtiyaç olduğu kadar
toplumsal yaşamın da bir gereği ve vazgeçilmez unsuru… Yeryüzünde ibadet etme ve bu ibadetleri yerine
getirmek için mabet inşa etme ilk insan Hz. Âdem ile başlamıştır.
İslam literatüründe ibadet mekânları; önce ibadet edilen ev anlamında Beyt, sonra secde edilen yer anlamında Mescid ve daha sonra da
toplayan toplanılan yer, Allah’ın rızasını kazanmak ve hayırlı işler
yapmak için bir araya gelinen mekân anlamında Cami olarak isimlendirilmekte...
Başlangıcından bu güne cami ve mescitler İslam toplumlarında
ortak sağduyunun ve dindarlık bilincinin oluşumu, insanların ruhen
temizlenmeleri ve hayatlarında istikamet kazanmaları, birbirleriyle
kaynaşmaları ve bütünleşmeleri yönünde önemli fonksiyonlar icra
etmişlerdir.
Hicret sonrası Medine’de yapılan Mescid-i Nebevî de
Müslümanların sadece topluca namaz kıldığı mekân değil, gönüllerin ve bütün dinî-dünyevî mesailerinin odaklandığı bir merkez
olmuştur.
Mescidi Nebevî, İslam kardeşliğinin temellerinin atıldığı,
Müslümanların sosyal hayatlarındaki ilke ve ölçülerin belirlendiği,
sevgi ve saygının, itaat ve ibadetin, sınırlarının çizildiği bir yer olarak tarihe geçmiştir.
Hz. Peygamber’in zor, çetin, sıkıntılı ve bir o kadar da ümitli
geçen Mekke’den Medine’ye hicreti sırasında kurum olarak öncelik
verdiği ve ilk inşa ettiği mekânın Kuba mescidi ve Medine’de de
Mescid-i Nebevî oluşu, İslam şehir mimarisinde en temel yapının
cami ve mescitler olması sonucunu doğurmuştur. Camisi olmayan
bir şehrin İslam şehri olması mümkün olmadığı gibi; kilisesi olmayan bir Hıristiyan şehri; havra ve sinagogu olmayan bir Yahudi şehri de düşünülemez. Bu durum dünyadaki bütün din mensupları için
de böyledir.
İslam şehir mimarisinde en temel yapının cami olması sebebiyle
yeni kurulan şehirlerde ve fethedilen beldelerde cami merkezli bir
yerleşim oluşmuştur. İslam mimarisi, ilk mabet Kâbe ve ilk mescit
olan Medine yakınlarındaki Kuba Mescidi ile başlamış, Mescid-i
Nebevi ve Mescid-i Aksa ile devam ederek bütün üç kıtaya yayılmıştır. Böylelikle hemen her yerleşim beldesinin merkezinde ulu
cami veya cami-i kebir denilen bir merkezî cami bina kılınmış, bir
cami medeniyeti oluşmuştur. Öyle ki “Allah’ın mescitlerini, ancak
Allah’a ve ahiret gününe inanan, namazı dosdoğru kılan, zekâtı
veren ve Allah’tan başkasından korkmayan kimseler imar eder”
(Tevbe, 9/18) ayetine gönülden inananların samimiyeti, mimar ve
ustalarda da aynı şekilde var olunca, ortaya sıradan bir imar faaliye-
tinin ötesinde ibadet aşkıyla yapılmış abide eserler çıkarmıştır.
Emeviler döneminde Şam Ümeyye Camii, Tunus Kayravan
Camii; Abbasiler döneminde Samarra Ulu Camii; Tolunoğulları
döneminde Tolunoğlu Camii; Fatımiler döneminde el-Ezher Camii;
Endülüs’te Kurtuba Camii; Selçuklular zamanında Ulu camiler;
Osmanlılarda selatin camileri dikkat çeken yapılardır.
Büyük camiler, bir külliye halinde hemen yanı başındaki kütüphane, darüşşifa (hastane) ve medreseleriyle, hamamlarıyla, açların
doyurulduğu aşhaneleri, kimsesizlerin sığınağı olmuş imarethaneleriyle tarihte pek çok toplumsal görevi üstlenmiş, yaşanılan sorunların birlikte aşılmasında önemli rol oynamış sosyal müesseseler
olmuşlardır.
Cami mimarlığı Anadolu’da da özellikler kazanarak gelişmiş,
XI. ve XII. yüzyıldan kalma çok sütunlu, genellikle kesme taştan
yapılı dikdörtgen planlı cami yapılarının en önemlileri günümüze de
ulaşmıştır. Sivas, Kayseri ve Malatya ulu camileri, Konya Alaeddin
Camii bunlardandır. XII. yüzyılda yapılmış, eşsiz bezemeleri ile
dönemin taş işçiliğini aşan kendisine özgün mimari özelliği olan
camilerden biri de Divriği Ulu Camii’dir. Bu camide mihrap önünde kubbeli bir bölüm vardır. Kubbeli bölümün tepesi içeriye ışık girmesi için açık bırakılmıştır.
Kubbeli camiler Osmanlı döneminde de yeni özellikler kazanmıştır. Bu türün ilk önemli örnekleri İznik Camii, Bursa’da
Muradiye, Yıldırım ve Yeşil camileridir. Edirne’deki 1443–1447 yıllarında Sultan II. Murad döneminde inşa edilen Üç Şerefeli Camii,
Selçuklu mimarisindeki çok kubbeli dönemden tek kubbeli döneme
geçişin ilk denemelerinden biri olması sebebiyle Osmanlı mimarisinde yeni bir çığır açmıştır. Bir yandan anıtsal bir yapı olan Üç
Şerefeli Caminin enine dikdörtgen bir yapı, revaklı avlu ve bu avlunun dört köşesine yerleştirilen minareler tarzındaki mimari özellikleri, öte yandan mimarlık açısından esin kaynağı olan Ayasofya’nın
özellikleri kendisinden sonraki camilere öncülük etmiştir. Böylece
günümüzde de hayranlık uyandıran, her biri bir sanat şaheseri camiler ortaya çıkmıştır. İstanbul’daki Fatih, Bayezid, Süleymaniye
camileri, Edirne’deki Selimiye Camii bunlardan sadece birkaçıdır.
Hiç şüphesiz Osmanlı Mimarisi’ni doruk noktasına ulaştıran,
devrine kendi damgasını vuran Mimar Sinan olmuştur.
XVIII. ve XIX. yüzyıllarda Avrupa mimarisinin etkisiyle cami
yapımında değişiklikler olmuş Barok ve Rokoko üsluplarında camiler yapılmıştır. İstanbul’daki Nusretiye Camii, Beylerbeyi, Ortaköy
ve Dolmabahçe camileri bu türün en güzel örnekleridir.
XX. yüzyılda yapılan camiler, geleneksel özellikler taşımakla
birlikte çağdaş teknolojinin imkânlarından da yararlanarak yapılmıştır. İstanbul’daki Şişli Camii ve Ankara’daki Kocatepe Camii bu tür
camilerdendir.
Tarihi Yarımada
ve Çevresi
(Fatih, Zeytinburnu, Eyüp)
1. Sultanahmet Camii
2. Ayasofya
3 Firuz Ağa Camii
4. Zeynep Sultan Camii
5. Sokullu Mehmet Paşa C.
6. Atik Ali Paşa Camii
7. Nuruosmaniye Camii
8. Mahmut Paşa
9. Yeni Cami
10. Rüstem Paşa
11. Bayezid Camii
12. Süleymaniye
13. Şehzade Camii
14. Laleli Camii
15. Valide Sultan Camii
16. Haseki Camii
17. Fatih Camii
18. Mesih Paşa Camii
19. Hırka-i Şerif Camii
20. Nişancı Mehmet Paşa C.
21. Sultan Selim Camii
22. Mihrimah Sultan Camii
23. Gazi Ahmet Paşa Camii
24. Merkezefendi Camii
25. Hadım İbrahim Paşa C.
26. Eyüp Sultan Camii
27. Zal Mahmut Paşa Camii
28. Arap Camii
29. Sokullu Mehmet Paşa C.
30. Piyale Paşa Camii
15
Sultan Ahmet Camii
Atmeydanı, Sultanahmet.
aminin banisi genç yaşta, henüz 14 yaşında iken Osmanlı
tahtına 14. hükümdar olarak oturmuş Sultan I. Ahmet’tir.
Caminin yapımına vesile olan
olay, Osmanlılarla-Avusturya İmparatorluğu arasında gerçekleşen
Zitvatorok Barış Antlaşmasıdır. 1.
Ahmet bu barışın ardından
Osmanlıya bir rahatlama dönemi
açıp, devletin prestijini perçinleyince Allah’a bir şükran borcu olarak taht şehrinde o zamana kadar
görülmemiş güzellikte bir mabet
yükseltmeyi kafasına koyar.
Dindar bir padişah olduğu bilinen
Sultan 1. Ahmet böylece hem
Rabbine örnek kulluğunu kanıtlayacak, hem de Ayasofya’yı gölgede bırakacak bir eser yaptıracaktır.
Bunun için uygun yer arayışları
başlar. Ancak 17. Yüzyılın başlarına gelindiğinde İstanbul’un belli
başlı tepeleri, her biri bir padişah
ismi taşıyan cami ve külliye binaları ile tutulmuştur.
Eski adıyla At Meydanı’nın
(hipodrom) kıble yönünde bulunan
ve denize bakan Ayşe Sultan
Sarayı Padişah tarafından adına
Sultan Ahmet Camii.
yaptırılacak cami için uygun görülür. Ayşe Sultana otuz bin halis
ayarlı altın gönderilir, o da gönül
hoşluğu ile mülkünü tapuda hemen hünkâra devreder.
Sıra böylesine büyük bir eseri
yapacak mimarın belirlenmesine
gelir. Padişah’ın saray erkânı ile
yaptığı istişareler sonunda bir isim
üzerinde uzlaşılır; Mimarbaşı
Sedefkâr Mehmet Ağa…
Sedefkâr Mehmet Ağa, Mimar
Sinan’ın öğrencisidir. Tam 21 yıl
‘Büyük Usta’ya çıraklık ve kalfalık etmiştir. Onun ölümünden sonra mimarbaşı olur, Sedefkâr
Mehmet Ağa… Mimarbaşı olduktan sonra ilk işi Kâbe’nin onarılması ve ünlü altınoluklarının konulmasıdır.
Sultanahmet Camiini yapma
görevi Sedefkâr Mehmet Ağa’yı
bir hayli 0. Padişah kendisine bu
görevi verirken, Ayasofya’dan da-
ha görkemli bir mabet istediğini
söyleyerek, mimarbaşının yükünü
ağırlaştırmıştır. Çünkü İstanbul’un
ana yapısı o günlerde Ayasofya camisiydi.
Sıra cami temelinin kazılmasına geldiğinde bunun için Osmanlı
usulü büyük bir tören düzenlenir.
Download