DiVAN ET iSLERi BASKANLIGI DERGISi i 1 DİNİ, İLMİ, EDEBI, MESLEKi AYLlK DERGi Cilt: XII Sayı :3 MAYIS- HAZİRAN 1973 <<MUHAMMED ALLAH'IN RESÜLÜDÜR. ONUN MAiYYETiNDE BULUNANLAR DA (VE METIN). KAFiRLERE KARŞI ÇETiN KENDi ARALARINDA LER. ONLARI RUKÜ MERHAMETLiDiREDİCiLER, EDiCiLER OLARAK GÖRÜRSÜN. SECDE ONLAR ALLAH'DAN (DAiMA) FAZL (U KEREM) VE RlZA iSTERLER. SECDE (MEYDANA GELEN) NiŞAI\ILARI iZiNDEN YÜZLE- RiNDEDiR.n (EL-FETH SÜRESi : 29. AYET) İmtiyaz Sahibi ve Yazı İşierini Fiilen İdare Eden Sorumlu Müdür M. SAİM YEPREM Diyanet İşleri Başkanlığı Derleme ve Yayın Müdürü Emel Mathaacılık Sanayi Ltd. Şti. - Ankara KUR'AN-1 KERiM'DEN ILAHT DERSLER Hiiseyin VAROL İzmir İmam-Hatip Okulu Meslek Dersleri ÖgTetmeni PEYGAMBERiMiZ HZ. MUHAMMED (S.A) İN, İLAHI RISALETİ TEBLİGDE GÖSTERDİGİ AZİM VE METANET, MAZHAR OLDUGU iLAHİ TE'YİD VE TESELLİLER. u dünyaya gelen her insan, ölünceye kadar, bedeni, vicdanı ve gönlü ile yaşar. Hayatı boyunca bedenine musaHat olan yorgunluk, acı ve hastalıklardan kurtulmak için türlü çareler arar, doktora koşar, iHka el atar. O çare veya ilacın sebebiyle ve o sebebte müsbet neticeyi verdirici kuvvetin· sahibi; Şafi-i Mutlak Allah'ın izniyle aradığı rahat ve huzura belki çabuk; belki geç kavuşur, belki de - eğer eceli mukadder ise - hiç kavuşamaz da Rab'bına kavuşur. B Bu beden sıkıntısı ve maraziarı ötesinde, bir de gönül sıkıntıları, üzüntüler, düğüm düğüm olmuş ukdeler vardır ki; insanı ta derinliklerinden gelerek bütün benliğini sarar, ımrlu dünyasını başına zindan eder, bütün hislerini ve şuurun felce uğratır. Eğer bu hal deva:n ederse, diğer bedeni rahatsızlıklarm en tehlikeli olanlarını da vücuda çağırır, o zaman işler gittikçe güç bir durum alır. Bütün mesele bu sıkıntıyı dağıtıp gönül rahatlığına kavuşa­ bilmektedir. Bu oldukça zordur.. Zorluğu da dahili ve haric1 olmak üzere iki yönden gelir. Haı·içte, bunun için hazırlanmış ne bir mücerreb ilaç, ne de hazık bir doktoru vardır!.. Dahilde ise; belli başlı bir uzvu veya mikrobu mevcut değildir. Bu üzüntünün sebebleri yalnız hariçten gelmektedir ki, ancak onları yok etmeye çalışınakla ilk tedavi'ye başlanmış demektir. Bu sebebler giderilebilecek mahiyette olurlarsa; zaten insan o zaman dahili bir buhran'a ve huzursuzluğa müsade etmezden önce hemen o sebebierin iziilesine koşmalı ve bu harici tesirlerle, dahill sıkıntı noktası olan VİCDAN'ı arasında sulh akdetmelidir. Fakat işin acı tarafı, bu sebebierin çok zor kaldırılabilen veya yok edilmesi mümkün olmıyan mahiyette bulunmalarındadır ki; işte o zaman dahili tedaviden başka bir şey'e gücümüz yetmez. İnsanın ta derunundaki gönül bağını arayıp bularak onu huzur ve sükunete kavuştuı-abilecek kudret elinin ancak ve ancak KUR'AN- Az'imüşşan vasıtasıyla KADİR-İ MUTLAK olan yüce Allah tarafından uzanabileceği kanaatındayız. I - Hz. Muhammed (A.S.) in Risaletini Metaneti. Tebliğde Gösterdiği Azim ve İşte alemiere rahmet için gönderilen Cenab-ı Peygamber Muhammed Musiafa Efendimiz; Ümmetinin iki cihanda mes'ud olması için, <<Ümmetim ümmetim» diye çırpınmakta, hepsinin de Hak Din'i kabul ederek Cehennemin ebediyyetinden kurtulmalarını istemektedir. Fakat doğru ve dürüstlüğüyle tanınmış olan Kureyş Kabilesi, O'na isyan bayrağını çekmiş O'nun peygamber 163 HÜSEYİN VAROL olduğunu kabul'e yanaşmamıştır. Hak Teala, Sevgili Peygamberi Muhammed'e ekserisi kendi akraba ve kabilesi olan Kureyş'e şöyle hitap etmesini emrediyor : 1 -«(EY MUHAMMED)! AND OLSUN Kİ, SENDEN ÖNCE DE BİR ÇOK PEYGAMBERLER ALAYA ALINMIŞTI, ONLARLA ECLENENLERİ ALAYA ALDIKLARI ŞEY MAHVETTi. DE Kİ: «YERYÜZÜNDE GEZiP DOLAŞIN, SONRA DA (peygamberleri) YALANLAYANLARıN SONUNUN NASIL OLDUCUNA BİR BAKIN>>. DE Kİ: «GÖKLERDE VE YERDE OLANLAR KİMİNDİR?» «ALLAHINDIR» DE O, RAHMET ETMEYi KENDİ ÜZERİNE ALMIŞTIR, AND OLSUN Kİ: SİZİ VARLICI ŞÜPHE GÖTÜRMİYEN KIYAMET GÜNÜNDE TOPLIYACAKTIR. EN BÜYÜK KAYBA UCRIYACAKLAR, İŞTE O İMAN ETMİYENLERDİR.) (1) 2 - (ECER ALLAH SANA BİR KEDER VERiRSE, ONU GENE O'NDAN BAŞKASI GİDEREMEZ, SANA BİR İYİLİK VERiRSE ONU DA BAŞ­ KAS! ENGELLEYEMEZ, O HER ŞEY'E KADİRDİR. O, KULLARıN ÜZERİNDE YEGANE MÜTESARRIFTIR, HAKİM'DİR, HER ŞEYDEN HAKKIY~ LA HABERDARDIR DE Kİ: «ŞAHiT OLMAK BAKIMINDAN HANGi ŞEY DAHA BÜYÜKTÜR'h> DE Kİ: (Hak peygamber olduğuma dair) ALLAH BENiMLE SİZİN ARAMIZDA ŞAHİDDİR. BU KUR'AN BANA, SİZİ VE ULAŞACAGI KiMSELERİ İKAZ ETMEM İÇİN VAHYOLUNDU. ALLAH'LA BERABER BAŞKA TANRILAR BULUNDUCUNA GERÇEKTEN SİZ Mİ İNANI­ YORSUNUZ?» DE Kİ: «BEN iNANMAM», «0, ANCAK BİR TEK AI.LAH'TIR, DOCRUSU BEN ORTAK (şirk) KOŞMANIZDAN UZACIM>> (2) 3 - (ALLAH'A İFTİRA EDEREK YALAN UYDURAN VEYA O'NUN AYETLERiNE «YALAN» DİYEN KİMSELERDEN DAHA ZALiM KİM OLAB.İLİR? ŞÜPHE YOK Kİ: ZALiMLER FELAH BULMAZLAR.) (3) 4 - (DÜNYA HAYATI BİR OYUN VE OYLAMADAN BASKA Kİ? AHiRET HAYATI İSE, ALLAH'DAN KORKAN VE NEDİR CEIİENNEMDEN KORUNANLAR İÇİN ELBETTE DAHA HAYIRLIDIR, (artık) HALA AKILLANMIYACAK MISINIZ?.) (4) diyerek Allah'ın ayetlerini okuyor, onları hidayet yoluna davet ediyor; fakat Kureyşli müşrikler inad ve ısrarlarından kat'iyyen vaz geçmiyorlardı. Halbuki bu adamlar; Hz. Muhammed' (A.S.)i çocukluğundanberi gayet iyi tanıyorlar, O'nun bir defacık bile yalan söylemediğini pekala biliyorlardı. O'na bu dürüstlüğünden dolayı EMİN unvanını bizzat onlar vermemişler mi idi?. Bu bakınıdan O'na yalancı diyemiyorlardı, çünki kimseye inandıramıyacaklarını pek iyi biliyorlardı. Başka bir bahane de bulamayınca ancak O'na : «Ya Muhammed! Belki yanılmış olarak kendini peygamber zannedebilirsin, veya hata etmiş olabilirsin, bu dava'dan vaz geç; eğer mal istiyorsan toplıyalım ve seni hepimizden zengin edelim, reis olmak istiyorsan; seni başımıza reis seçelim, evlenmek istiyorsan; sana en güzel kızı alıverelim ... » v.s. (5) gibi sözler sarfediyorlardı. (1) (2) (3) (4) (5) 164 El?'En'am Süresi, Ayet: 10- 12. El-En'am Sı'ıresl, Ayet : 17 .. 19. El-En'am Sı'ıresi, Ayet : 21 ELEnam Süresi, Ayet : 32 İbni Hişam - Sire - (C. I, S. 313 · 314) Kahiı·e Halebi Matb. 1936 KUR'AN-I KERIM'DEN İLAHI DERSLER Sonraları işi düşmanlığa çevirerek, küstahlığa başladılar, namaz kılarken deve kirişini bütün ağırlığı ve pisliğiyle, boynuna koydular, yoluna dikenler ve taşlar yığdılar, geçeceği yerlere çukurlar kazdılar, çocuklarına ve kölelerine taşlattılar, dişi kırıldı, yüzü ve ayakları kan içinde kaldı, hatta O'nu öldürmeye kadar gittiler. O ise bu çektiği türlü eziyetlerden ziyade bu bir gurup insanın küfür ve şirk üzerinde ısrar etmelerine üzülüyor, hala onları imana getirmek için gayret sarfediyordu. Fakat bu gayretleri neticesiz kalıp onları felaket uçurumundan kurtaramaclığını gördükçe daha çok üzülüyor ve müteessir oluyordu. Mucizeleri gördükleri halde bunlar böyle yaparsa; kendisi Daru-Bekaya irtihal cyleyince ve zaman uzayıp insanları Hak dine davet etmek daha da güçleşince o zavallı insanların hali nice olacaktı? ... İşte bütün bu üzüntü ve merakını bir türlü içinden söküp atamıyordu. Bir teseliiye ne kadar ihtiyacı vardı!.. Öyle bir teselli ki; taa yükseklerden gelip, O'nun Malızun kalbinin derinliklerine kadar insin, hüznünü giderip onu nurla doldursun, ve sekinete kavuştursun! .. II - Hak Teala'nın Sevgili Peygamberini Te'yid ve Teseliisi Nitekim, Cebrail aleyhisselam gelmiş, Allah'ın şu hikmet dolu ayetlerini okuyarak O'nun malızun kalbine teselli vermiştir : «(Habibim Muhammed! CELALİM VE AZAMETİM HAKKI İÇİN) BiLiYORUZ Kİ: ONLARIN SÖYLEDİKLERİ SÖZ, SENi HAKİKATEN ÜZÜYOR. AMA YALANLADIKLARI İNAN Kİ : SEN DEGİLSİN! LAKİN ZALİMLER DÜPEDÜZ ALLAH'IN AYETLERİNİ İNKAR EDiYORLAR. CELALİM HAK· KI İÇİN) SENDEN ÖNCEKi PEYGAMBERLER TEKZİP OLUNDULAR DA O, TEKZİB VE EZA. EDiLMELERiNE, YARDIMIMIZ KENDİLERiNE GELENE KADAR SABRETTİLER. ALLAH'IN (VA.ADİNİ VE) SÖZLERİNİ DEGİŞTİREBİLECEK BİR KUVVET KAT'İYYEN YOKTUR. ÖNCEKi PEYGAMBERLERiN HABERLERİ DE SANA GELMiŞ BULUNMAKTADIR. EGER ONLARIN (davan dan) YÜZ ÇEViRMELERİ SANA ÇOK AGIR GELiYORSA; (gücüne gidiyorsa) HAYDi BAKALIM, GÜCÜN YETTİGİ TAKDİR­ DE YERiN DİBİNE BİR TÜNEL AÇ VEYA SEMAYA BİR MERDİVEN KUR, (onların istedikleri delillerden) BİR DELİL VE BURHAN DAHA GETiR (de İnanacaklar mı? bir gör bakalım) EGER ALLAH İSTESEYDİ (bütün insanların) HEPSİNİ HİDA.YETE (giden yola) GÖTÜRÜRDÜ. (fakat, onlar kendi iradeleriyle o yolu seçtiler ve kendi kaderlerini kendileri tayin ettiler, bu durum, onların artık hiç değişıniyecek bir mukadderatı oldu.) ÖYLE iSE EY MUHAMMED! SAKIN CAHiLLERDEN OLMA!» (1). Bu İlahi teselli, görüldüğü gibi, Peygamber Efendimizin mübarek gönlünü İlahi nurlarla yıkayarak, kalbini hüzünden arıtmış, onun yerine huzur ve selcineti damla damla vicdanına sindirmiştir. Bu ayetlerdeki ibret ve hikmet dolu İlahi dersleri şöyle özetliyebiliriz : 1 - Allah'u teala peygamberimizin gönlündeki üzüntüyü en iyi bir şe­ kilde bildiğini ifade ederken; CELA.LiM HAKKI İÇİN gibi çok kuvvetli bir tfıbir kullanmıştır. Yani, onların sözleri seni b ukadar çok üzüyor. ardı kesilmiyen bunca hakaret ve eziyetlerinden ne derece ii.züldüğünü de biliyoruz. (1) E!-En'fun Suresi Ayet : 33- 35 165 HDSEYİN VAROL Hele ebedi felakete maruz kalabilecek bazı insanlar için ne kadar üzüldüğünü de CELALİM HAKKI İÇİN BiLiYORUZ, demektedir. Bu sözler İlahi tesellinin ilk damlalarıdır, kor gibi yanan mübftrek kalbine serinlik ve ferahlık vermektedir. Bu bilginin neticesi olarak Peygamberimizin İlahi imtihanı da kazandığını yüce Allah zımnen de olsa müjdelemektedir. Zira bu bilginin gerisinde çok şeyler vardır: Sevgili Resulünün dilediği her şey'i kabul etme müjdesi, O'nun üzüntüsünün şahsi değil de İlahi olduğunu bizzat söylemesinin verdiği sevinç ve saadet tesellileri, bir ab-ı hayat gibi gönlüne akınaya devam etmektedir. 2- 3larından Teselli'nin bu derecesinde Allah, müşriklerin tekzip ve yalanlamasevgili Resulünü büsbütün uzaklaştıı-maktadır : «ONLARIN YALANLADIKLARI, İNAN Kİ SEN DEGİLSİN ... » Yani onlar senin yalancı olmadığını biliyorlar, sana <<yalancısın, demiyorlar; fakat, onların yalanladıkları Allah'ın ayetleridir (LAKiN ZALiMLER DÜPEDÜZ ALLAH'IN AYETLERİNİ İNKAR EDiYORLAR) diyerek, mi.işrikleri doğru­ dan doğruya kendine rakip kılmaktadır. Bu sözler, bir teselliden ibaret değil, bilakis birer hakikattir, Allahu Teala, aslı olmıyan bir şeyi söylemekten mi.inezzehtir. Kureyş biiyüklerinin bizzat kendi itiraflarından anlaşıldığı gibi, Onlar Hz. Muhammed (S.A.V.) in hakikaten peygamber olduğuna inanıyorlar, fakat kendilerine tealluk eden sebeblerden dolayı Peygamberliğini inkar ediyorlardı. Bu hususta ki rivayetlerden bir ikisini sunmak kafi gelecektir : a) Hz. Ali (kerremellaahu vecheh)den Süfyan-ı Sevri hazretlerinin rivayet ettiklerine göre: Bir gün Ebu Cehil peygamberimizle karşılaşınca O'na: «İnan ki ey Muhammed biz sana yalançı demiyoruz, fakat getirdiklerine inanımyoruz» ( 1) demiştir. b) İbnü Ebi Hatem'in, Yezid-il Medeni:' den rivayet ettiğine göre: Hz. Peygamber, Ebu Cehil ile karşılaşınca tokalaşmışlardır. Bunu gören bir adam peygamberimiz gittikten sonra, Ebu Cehil'e: «Nasıl oluyor da, dininden olmı­ yaula tokalaşıyorsun?» deyince, Ebu Cehil: «Vallahi ben pek ala biliyorum ki Muhammed elbette hakiki nebidir, fakat Abdü Menaf oğullarına ne zaman tabi olduk kil». (2) demiştir. c) Haris ibni Amir, Peygamberimize . «Ya Muhammed! Valiahi sen bize hiç yalan söylemedin. fakat biz sana uyarsak yerimizden olacağız, bundan dolayı iman etmiyoruz» (3) demiştir. d) İbni Cerir'in Si.iddi'den rivayet ettiğine göre : Ahnas ibni Şurayk, Ebu Cehile gelerek, «Ya EbalHakem! Muhammed hakkında bana doğruyu söyle, işte görüyorsun burada senden ve benden başka bizi diniiyen bir Kureyş'li daha yoktur, Muhammed sadık mıdır, kazib midir?» demiş, bunun i.izerine (1, 2, 3, 4) Tefsir-i Taberi-İbni Cerir, C. 7 S. 115- 116. (Kahire 1327 H.) C. 7, S. 109.110, Halebi matbaası, Kahire biirnci baskı 1946. Muhammed Harndi Yazır'ın «Hak Dini Kur'an dili, C. 8 ,S. 1913.1914, (İstanbul, 1935) Tefsir İbni Kesir C, 2, S. 1229, Halebi Matb. Kahlre. Tefsirü'l-Meri\ği 166 KUR'AN-I KERİM'DEN İLAHİ DERSLER sana, valiahi Muhammed elbetteki sadıktır, Muhammed değildir. Fakat Kusay oğulları, Kabe'nin sancaktarlığını aldılar, Kabe'nin muhafazası ve hacıların sakiliği de onlara ~Ed;, şimdi Peygamberliği de alınca, diğer Kureyşlilere artık ne kaldı?>> (4) demiştir. Ebu Cehil; hayatında «Yazık yalan söylemiş Bu rivayetlerden ve bizzat ayetlerden anlıyoruz ki, Peygamberimize isyan bayrağını çeken müşriklerin ekserisi O'nun hakiki peygamber olduğuna inandıkları halde, şahsi menfaatları ve şeytani muannitlikleri dolayısıyla Allah'ın apaçık ayetlerini red ve inkar etmişlerdir. Müşrikler böylece Hz. Muhammed'in (aleyhisselam) peygamberliğini, aynı zamanda hem tasdik, hem de inkar ederek kendi kendilerini tekzip etmek gibi bir tezata düşmüşlerdir, kin ve düşmanlıkları sebebiyle, hem peygamberimize, hem ona inananlara ve hem de İsh1miyete karşı yapılabilecek her türlü bezeyanı yapmışlardır. İlahi teselli'nin bu asaleti Cenab-ı Peygamberin (A.S.) gönlünde istenen tesiri tam manasıyla göstermiştir. Zaten teselli olarak söylenen sözlerin hariç teki hakikatiere tetabuk etmesi şarttır, yoksa o sözler çocuk avutmak için söylenen sözlerelen ileri geçmez. Kur'an'ın Kalplere şifa olması sebeblerinelen biri de işte bu hakikatlericlir. Peygamberimizin Sabır ve Metaneti 4 - Başa gelen türlü musibet ve üzüntülere karşı insanın sabırlı ve me· tönetli olabilmesi, ele tesellinin nıühim kısımlarından biridir. Allahu Teala peygamberine işte bu sabrı en güzel bir üslupla şöyle beyan etmektedir. : «(CELALİM HAKKI İÇİN) SENDEN ÖNCEKi PEYGAMBERLER TEKZİP OLUNDULAR DA O TEKZİP VE EZA EDİLMELERİNE, YARDIMIMIZ GELENE KADAR SABRETTİLER.>> Şu halde bu ebiyetler ve sıkıntılar yalnız O'na has değildir. Bu, Peygamçünkü eliğer peygamberler de bu gibi pek çok eza, ve cefa çekmişlerdir. O halele her sıkıntıya göğüs germek, davayı sabır ve azimle yürütmek gerekmektedir. berliğin icabıdır, 5 - «Sabrın sonu selamettir>> Nitekim; Cenabı Hak: «YARDIMIMIZ GELENE KADAR SABRETTİLER.>> buyurarak yardımın, sabırdan sonra hemen geleceğini müjdelemişlerdir. Bütün peygamberler aynı şekilde sabır etmiş­ ler, yani üzüntülere eziyetlere yenilmeyip sebat ve azimle, cihacla devam etmişler, dava'dan dönmemişler, sonunda Allah'ın yardımı onlara yetişmiştir. Bu İlahi müjde; Peygamberimizin gönlündeki bütün üzüntüleri tamamen silip götü.rdüği..i gibi; irade ve azimetini kuvvetlendirmiş, kalbini sabır, metanet ve azimle doldurup taşırmıştır. Bu hakikatlerden çkan İlahi derslerin biri de şudur Önceki peygamberler de aynı sıkıntıları çektiklerine göre ve kendisi de bizzat bu işin içinde bulunduğuna göre, demekki mühim dava sahiplerinin, bu sıkıntıları görmeden muvaffak olmalarına imkan yoktur. Bu yolun yolcuları ve kıyamete kadar hak ve hakikatların naşir ve mi..idafileri; sıkınti mengenelerinde sıkılmadıkça ,üzüntü, azap ve işkence kederleriyle rendelenmedikçe, tevfiki İlahi'nin sırrına eremiyeceklerdir. 167 HÜSEYİN VAROL İşte kendisi de bizzat bu imtihanları vermekte, türlü eziyet ve çileleri tatmakta idi. Bir keresinde: Kureyş'in kötülükleri artık usanç verdirici bir mahiyet Taif'e gitmeye karar verdi, oradaki Sakif kabilesinin kendini tutmasını, İslfun'ı kabul ederek Kureyş'e karşı kendisiyle birlikte hareket etmesini umuyordu. Fakat Taifliler peygamberimize küstahlık yaptılar, hakaret ettikten başka, yolunun iki tarafına dizilerek taşa tuttular, kunduraları kanla doldu, ayaklarındaki yaralarındn yürüyemiyecek hale geldi, onlardan kurtulunca bir bağa kendini zor attı, acı ve ıztırap içinde semaya bakarak şöyle düa etti : alınca, <<İlahi! Kuvvetimin zaf'a uğradığını, çaresiz kaldığımı, halk nazarında hor göriiidüğümü ancak sana arzederim. Ey merhametiiierin en merhametlisil Biçarelerin Rabbı Sensin! Huysuz, yüzsüz bir düşman eline beni düşür­ ıniyecek, hatta hayatıının dizginlerini eline verdiğin akrabadan bir dosta bile bırakınıyacak kadar beni esirgersin. ilahi! Gazabına uğramadıysam çektiğim mihnetlere ve belalara aldırmam. Fakat Senin sıyanetin ve muhafazan bunları gösterıniyecek kadar geniştir. İlahi! Gazabına uğramaktan, rızasızlığına düçar olmaktan, senin o karanlıkları parıl parıl pariatan dünya ve ahirete ait işlerirı medarı salahı olan Yüzünün nur'una sığınırım. İlahi! Sen razı oluncı­ ya kadar affını diliyorum. Her kuvvet ve kudret ancak seninle kaimdir.» (1). Allah'u Teala O'nu alemiere rahmet olarak göndermiştir. Peygamberliği ilel-Ebed devam edecektir. Bu İlahi emaneti, kıyamete kadar nesilden nesile devredilecektir. Dolayısıyla bu kudsi vazifeyi yapacak olan ulemanın da her türlü eziyet ve sıkıntılara nasıl göğüs gerecekleri, sabır ve sebatla dava'ya nasıl hizmet edecekleri peygamberimiz tarafından bizzat gösterilmesi ve öğ­ retilmesi lazımdı. İşte bütün bu eza ve cefa böyle İlahi bir hikmete dayanıyordu. Öyle ise : Gelsin her türlü eza küffann soyundan; Dönmem zerre kadar Hak ve hakikat yolundan. Peygamberimizin İrade ve Azmi : 6 - Ayeti -Kerimelerden alınan altıncı İhihi ders; Peygamberimiz'in (A.S. çelik iradesini, sebat ve azmini daha da kuvvetlendirerek sarsılmaz bir iman hfıline getirmesidir. Hak Teala şöyle buyuruyor : << ... ALLAH'IN VADİNİ VE SÖZLERİNİ DEGİŞTİREBİLECEK BİR KUVVET KAT'İYYEN YOKTUR. ÖNCEKİ PEYGAMBERLERiN HABERLERİ DE SANA GELMİŞ BULUNMAKTADıR.) (2). Bu tabirler öyle kuvvetli tabirler ki; İlahi lafzı ve ibret dolu manalarıyla insanın davasına olan inancını iman ve azınini kat kat artırmaktadır. Zira Allah'ınhakikat yolcularına vadettikleri mutlaka yerine gelmektedir, O hlde ibret almak istersen Ey Muhammed ve O'nun yolunda olanlar önceki peygamberlerin ve kavimlerinin haberlerine şöyle bir göz atıverin, yeter! İbni Hişaın - Sire (C. 2, S. 60- 63) ve İbn-i Sa'd (2) En'am Süresi aynı ayetler. (1) 168 • ··.!' Tabakat (C. I, S. 221- 222) KUR'AN-I KERiM'DEN İLAHİ DERSLER 7 - Vazife ve mes'uliyetin üstün bir üslup : talıdidi, yalnız AIIalı'a dönüş ve .hayret verici «ONLARIN, DAVANDAN YÜZ ÇEViRMELERİ (İslam Dinini kabul et· memeleri) SANA ÇOK AGIR GELiYORSA (gücüne gidiyor ve seni Çok malızun ediyorsa) HAYDİ YAPABiLECEKSEN YERİN DİBİNE BİR TÜNEL AÇARAK VEYA SEMAYA MERDİVEN KURARAK ONLARI İMANA GETiREBİLECEK BİR KUDRET VE MÜCİZE GÖSTER DE GÖRELİM BAKALIM?!) Sübhanellah! Yüce Rabbin, Rasulüne karşı ne tatlı bir itabı, ne acayip bir hitabıdır bu!. Bana öyle geliyor ki bunu anlatabilmekten bütün diller acizdir. Bu ayetlerde, İman'ın esası TEVHİD var. Yalnız ve yalnız bir tek A.Ilah'a bağlanmak var. Her şey ancak O'nun iradesi, O'nun izni ve müsadesiyle olabilecektir. Hidayet ve kurtuluş yalnız O'nun elindedir. Fakat O, hüyüklerin en büyüğü, merhametlilerin en merhametlisidir, Kurtuluşu ve muvaffakiyeti dilediği kuluna Rahmet ve Rububiyeti ile gene O bahşedecektir. III - Allal1'a ve Resulullah'a Bağlılık. Burada bir SIR daha vardır ki: O; her insanın daima, Rahmet-i İlahi'ye sığınma zamretinde olduğudur. Evet bütün yolların kapısı yalnız oradan açıl­ maktadır. O halde her insan kalbini o kapıya tokmak yapmalı, her vuruşta ALLAH! ALLAH! diyerek o kapını sahibinin ismini yadetmelidir. Zira O kapı her çalana açılan yegane kapıdır. Şimdi şu İlahi hikmete dikkat edelim : Allah'ın Hz. Muhammed'e olan İlahi sevgisi, kullarına olan sevgi ve merhametinin bir tecellisidir. Allah O'na: «Habibim>> demiştir, O da; «Ümmetim Ümmetim>> demiştir. Ümmetine olan bu sevgisiyle O da Rabbına bağlıdır. Bu bağ KUR'AN'dır. Bir ucu en yücelerdeki yüce Allalı'ın Zat'ı kudsiyetinde diğer ucu kainattaki bütün insanların her birinin kalbine ayrı ayrı kanallarla bağlı bulunmaktadır. Malumdur ki; her canlı gibi, bizim Dünya'mız da madde ve ruh'dan ibarettir. Görülebilen her şey maddedir. Maddeleri hareket ettiren RUH, Allah'ın emrindedir, Kainatın ruhu ise, KURAN'dır. Her insan, gönül bağından bir telefon şebekesi gibi bu Kur'an ipiyle ALLAH'a bağlıdır. Onun için, Kur'an'la alakasını kesen her insan, Allah'la olan bağlantısını kesmiş demektir. Bu bağlantıdan kurtulan her kalp; kendine layık olan o yüksek yerden, süfli yere düşecektir ve düştüğü zeminde onu bekliyen İBLİSin eline geçecektir. İb­ lis ise, eline geçirdiklerini, kendi için hazırlanan yere götürmek için her imkana sahiptir. Onun yurdu, bilindiği gibi CEHENNEM'dir. O kendine orada yoldaş olacak ne kadar çok insan bulabilirse, o kadar bahtiyar olacaktır. Halbuki insan kendi eliyle bu bağiantıyı kesmeseydi, Onu hiç bir kimse kesemiyecekti. Çünkü gönül bağı, herkesin kendi elindedir, hiç bir malıluk oraya yetişmeye muktedir değildir, O bağ kendiliğinden kopınıyacak kadar da sağlamdır. Zira Allah'ın bağıdır. O, Onun içindir ki; Allahu Teala, Aliimran Suresinin 103 ncü Ayetinde: «HEPiNiZ ALLAH'IN İPİNE (- Kuran'a)SAlULIN>> ·demiştir. Asılnda bu ip hiç kopmaz. Hatta insanın kendisi bile koparamaz, O'nu, çünkü O bağ yalnız onun gönül bağına İlahi bir nurla bağ­ lanmıştır. Bu nur insanın kendi aklıdır. Akıl insana, Allah tarafından İyiye kullanmak ÜZere verilmiştir. Allah'ın insana verdiği bu aklı, insan daima ha- 169 HÜSEYiN VAROL yır ve iyilik yolunda kullanmalı, Onu Kuran'ı anlamakta yardımcı olarak kul- lanmalıdır. Çünkü tek kurtuluş yolu Kur'an yoludur. dan Dar'u-Bekaya irtihal ederken : Cenab-ı .Peygamber bu dünya- (Ey insanlar! Size iki şey bırakarak gidiyorum. Onlara iyi sarıldığınız müddetçe hiç sapıtmadan Allah'ın yolunda yürümüş olursunuz, O iki şey; KUR'AN ve (O'i:ıu açıklayıcı mahiyette olan) SÜNNETtir.) (1) diyerek bu iki ilahi emaneti bizlere bırakıp gitmiştir. Dolayısıyla her müslüman Kur'an'ın muhafızıdır. Netice olarak; Müslümanların en mukaddes şeyleri: ALLAH, KUR'AN ve Hz. MUHAMMED (aleyhisselam) dır. Allah ve Rasulünün yolu, Kur'an ve Sünnet ile çerçevelenen «İSLAM DİNİ» dir. İnsan için mukaddes sayılan şey­ lerin hepsine, yine bu yoldan gidilir. Bu mukaddesata en büyük saygıyı gösteren her insan, bütün mukaddesatını değerlendirmiş demektir. Bu da mukaddesatımızı canımızdan ve cananımızdan daha çok sevebilmekle ve daha üstün tutabilmekle mümkün olacaktır. Aklını iyiye kullanıp ta O mukaddesatın maddi ve manevi kıymetlerini anlayanlar, onların azameti önünde hürmetle eğilmişlerdir : <<Sana ınuasır bir vücut olamadığından dolayı müteessirim Ey Muhammed! Mualliıni ve na.şiri olduğun bu Kitap, senin değildir, O, Lahutidir. Bu Kitab'ın İlahi olduğunu inkar etmek, mevcut ilimleri inkar etmek kadar gi.ilünçtür. Bunun için, beşeriyet senin gibi mümtaz bir kudreti bir defa g;ötmüş, bundan sonra bir daha göreıniyecektir. Ben huzur-u mehabetinde kemali hürınetle eğilirim.>> diyen Hismark ile yine ondan aşağı kalınıyan ve gayri müslim olan Moris (Maurice), Edward Gibbon, Carlyle, ve John Davenport, gibi Batılı mütefekkirler, bazı müslümanların hala takdir edemediklel-i ·bu mukaddesatımız önünde takdir ve hürmetie eğilmişlerdir. Yukarda zikredilen; (Yeıin dibine bir tünel açsan, Göğe merdiven kursan onları imam! getirecek bir mucize daha getiremezsin ve onları müslüman yapamazsın) mealindeki harika ınisallerle, hidayetin ancak Allah tarafından gelebileceğini, Allahu Teal.a Rasulüne, çok güzel ve beliğ bir şekilde bildirmiştir. Yani; iman etmiyen insanlara ne yapsan f§.idesizdir, tıpkı yere tünel kazmak ve göğe merdiven dikmek gibi, fayda verıniyecek bir şey'e uğraşıp da kendini üzme diyor Allah, bu hakikatı bilmiyenlerden olma diyor O'na. <<EGER ALLAH İSTESEYDİ BÜTÜN İNSANLARıN HEPSİNİ HİDAYETE -(giden yola)- GÖTÜRÜRDÜ, ÖYLE İSE SAKIN CAHILLERDEN OLMA!) VI - İki Gunıp İnsan ve Bundaki İlahi Hikmetler : sözlerden pek kolay anlaşılacağı gibi; Böyle ınühim davalar karşısında insanlar iki guruba ayrılmaktadır. Ezelden beri böyle olmuş ve gene de böyle devam edecektir. Bir guıup, O davayı benimseyip kabul edecek, ikinci gurup ta O'nu beğenmeyip kabul etmiecektir. 8- Bu İlahi «SADECE İŞİTMESi OLANLAR DAVETE iCABET EDERLER, ÖLÜLERE GELiNCE; ONLAR! ALLAH DİRİLTİR SONRA DA HEPSİ O'NUN HUZURUNA ÇIKARILIRLAR.» (1) ES- Süyuti EL. Fethulkebir (C. 2, S., 27 Kahire - 170 Darulkütüb el-Arabiyye el-Kübra) KUR'AN-I KERİM'DEN lLA.Hi DERSLER Bu Ayet şöyle demek ister:. Ey Muhammed! iyi bil ki: bu Din-i İslam karşısında insanlar iki guruba ayrılır : a) Basireti olup görebilen, hakikatiere getirmiş olduğun kulaklarını açıp duyabilen, akve vicdfmının sesini işitip kalbine ve gönlüne NUR: I iLAHİ'yi dolduranlar ... İşte sadece bunlar, senin davetini kabul edecek ve İslamın şerefiyle Cennetimi şereflendire­ ceklerdir. Bunlara ayetlerimi okuyuvermen ve tatlı bir şekilde dine davet edivermen yetecektir. lını çalıştırıp doğruyu eğridcn, hakkı batıldan ayırabilen b) İkinci guı·up insanlar ise; bütün bu sıfatıarını kötüye kullanan, Ayet· lerimi ve hakikatları görmezlikten gelen, Kuran'ın sesini duymazlıktan geleıı, şeytani his ve arzulannın tuffmından ve tuğyanından dolayı vicdanları· nın sesini duyamıyan, kalplerini Nur-ı İlahi ile değil, Rahmetimden kovduğunı ve kendilerinin düşmanı olduğunu söylediğim ınci'un şeytan'ın arzu ve istekleriyle besleyen, vesveselcriyte dolduran o ölü mesabesindcki insanlardır ki; onlar, ancak öldükleri zaman dirilecekler ve akılları başlarına O zaman gelecektir. Ama iş işten geçmiş olacaktır, O zaman hepsi benim huzuruma getirilecekler, onların hesabını yalnız ben soracağım. İşte bu gurup insanların basiretieri sönmüş, alıcı cihazlar1 küflenip çürümüştür, ne kadar çalışsan hiç fayda verir mi?. Boşuna, kendini bunlar için hiç üzme. Birinci gurup insanlar, bu ikinci gurup insanlarla mücadele edip onlardan eziyet görmeselerdi; Cenneti ve Rızaını kazanabilirlermiydi? Öyle ise Cahillerden olma! Allah isteseydi bütün insanları doğru yolda yürümeye mecbur ederdi, O zaman herkes ister istemez hidayete erer ve Cennete girer· di, Cehenneme gidecek olmıyacağı için onu yaratmaya lüzum da kalmazdı. Fakat hikmeti iLAHİ öyle istemiştir ki: Her insan sahip bulunduğu akkendi iradesiyle kullansın, istediği yola gitsin, kimi zalim olsun kimi mazlum, mazlum mağduriyetinden dolayı Cennete, zalim de zulmünden dolayı cehenneme girsin. Kimi fakir olsun kimi zengin, kimi tembel olsun kimi çalışkan, kimi iyi olsun kimi kötü, kimi kafir olsun, kimi Mü'min de. Kişi ameli kadar ya ceza görsün veya mükafat, Adaleti İlahi, Nihayette Rızayı ilahiyi kazananlar Cennetine girip, ebedi saadetc dalsınlar, gazabını seçenler de müstahak oldukları Cehenneme gidip ebedi azabını tatsınlar. lını, İşte Hikmet-i İlahi böyle tecelli etmiştir, kıyamete kadar da değişmiye­ cektir ... EY müslüman! Ey Hz. Muhammed (s.a.) den bu mukaddes emaneti tes· lim alan Hak Yolunun yolcuları ve onların torunları!.. Hz. Muhammed Allah'ın en sevgili kulu ve Rasıllü olduğu halde, ve Rab'bı O'na: «VE HİÇ ŞÜP­ HESiZ, RAB'BIN SENi RAZI EDİNCEYE KADAR VERECEKTiR.» (1) diyerek Rasıllünün razı olmasma bu derece ehemmiyet verdiği; geçmiş. ve ge· lecek bütün günahlarını bağışladığı halde, neden O sevgili peygamberine bu derece eziyet ettirdi? O'na bu eza ve cefi'tyı çektirdi? O'na eziyet eden düş~ ınanlarını helak etmeye muktedir iken, neden onlara fırsat vererek bu derece azdırdı, yapacaklarını yaptırclı? Evet aziz müslüman! İşte burada büyük hikmetler var : (1) Dulü Suresi, ayet : 5 171 HÜSEYiN VAROL Bilmezmisin ki : Karanlık olmayınca aydınlığın kıymeti bilinmez! olmadıkça sağlığın, ayrılık olmadıkça birliğin, ihtiyarlık gelmedikçe ğin, iflasa düşmedikçe veya fakirlik çekmedikçe le bilinemezl ... zenginliğin, kıymeti Hasta gençlihakkiy- İşte aynı şekilde; fedakarlık gösterilmedikçe ve mihnetlere düşmedikçe zaferin ve saadetin kıymeti bilinmez. Ulılhiyyetin cilvesi hakkıyla idrak edilmez. Davanın büyüklüğü ve asaletine göre elbette, mihnetleri olacaktır. Zafer ve saadet ise en sonunda muhakkak gelecektir. «Hakkı tutup kaldırırım» diyen ey şerefli müslüman! Rasulüllah (s.a.) işte senin için bu büyük mihnetlere katlanmış, sana canlı bir Ör.'lek olabilmesi için bunca çileleri çekmiş, en sonunda zafere kavuşmuş ve sonu olmı­ yan ebedi saadete errniştir. «ULEMA ENBiYANIN VARİSLERİDİR.» (2) diyen Hz. Peygamber; açmış olduğu yoldan önce kendisi gidip, izlerini bırakmış ve kıyamete kadar bütün dava sahiplerine, Hak yolcularına ve Ümmetiın dediği müslümanlara: İşte yolum, işte izlerim; Bu yoldan ve bu izden gideceksiniz. Sonunda siz de benim gibi zafere ulaşacaksınız, ve sonsuz saıidete siz de ereceksiniz demiştir. «(CELALİM HAKKI İÇİN) SiZDEN ALLAH'A VE SON GÜNE ÜMİD BESLİYEREK, ALLAH'I ÇOK ZİKREYLİYEN KiMSELER İÇiN MUHAKKAK Kİ RASULÜLLAH'DA PEK GÜZEL BİR ÖRNEK VARDIR.» (1). Ey Rabbıını O'nun şefaatını ve Senin Rıza-i-Şerifini bizlerden esirgemel Üzüntüye düşmeden sevincin; felakete uğramadan selametin; nedametten önce hikınetin, darlıktan önce varlığın, fakirlikten önce zenginliğin, hastalıktan önce sağlığın, ihtiyarlıktan önce gençliğin ve ölmeden önce hayfttın karlrini bilenlerden eyle bizleri!... Amin. BİBLİYOGRAFYA 1- Tetsir- El-kurtubi- El-Camiu'l-ahkam-il'Kur'an (Darul-Kütüb El·Arabi, 1967 Kahire.) 2 ~ Tefsir El-Taberi (Camiul-Beyan Matbaatu Bulak, 1323 H. Kahire. 3 , El-Meraği Matbaat-El-Halebi, 1946 Kahire. 4 » İbni -Kesir » » Darul-Kütüb nüshasından, Kahire. 5 » Ebussuud, Subih Matbaası Kahire. 6 - El-Mucemü'l-Müfehres li clfazu'l-Kur'an, M. Fuad Abdulbaki Kahire. (1378) 7 - Sahih·El-Buhad (Hadis Fethu'l-Bari İbni-Hacer -El'Askalani Halebi Matbaası 1963 Kahire. 8 - İbni -Hişam- Sire, Halebi Matbaası Kahire 1936. 9 - Muhammed Hamdi Yazır -Hak Dini Kur'an Dili, Ebuzziya Mat. İstanbul, 1935. 10 - İhyau Ulumidelin İmam Gazali (Mektebetütticariyyeh) Kahire. ll - El-Müslimun, Kahire 1953. 12 - Es-Süy(lti - El-Fethu'l-Kebir (Kahire). (2) Salıih Buhari, C. I. S. 223 (kitabi-ilm), İhya, Ulfuniddin, c. I. kitabul ilm. (1) ELAhzab Stl.resi, Ayet : 21. 172