T.C SAĞLIK BAKANLIĞI HAYDARPAŞA NUMUNE HASTANESİ III. İÇ HASTALIKLARI KLİNİĞİ ŞEF: Dr. Refik DEMİRTUNÇ NONALKOLİK KARACİĞER YAĞLANMASINDA STATİN TEDAVİSİNİN KARACİĞER ENZİM PROFİLİ ÜZERİNE OLAN ETKİLERİ ( Uzmanlık Tezi ) Dr. Arzu ADİK İstanbul 2006 1 ÖNSÖZ Haydarpaşa Numune Eğitim ve Araştırma Hastanesindeki İç Hastalıkları Uzmanlık eğitimim süresince katkı ve desteklerinden dolayı, hastanemiz başhekimi Yusuf ÖZERTÜRK’e, asistanlık eğitimim süresince başhekimlik yapmış olan eski başhekimimiz Prof. Dr. Suphi ACAR’a, Doç. Dr. Mücahit GÖRGEÇ ‘ e saygı ve şükranlarımı sunarım. İç Hastalıkları asistanlığı eğitimim boyunca benden yardım, bilgi ve desteğini esirgemeyen, değerli hocam, tez danışmanım, 3. İç Hastalıkları Kliniği Şefi Dr. Refik DEMİRTUNÇ ‘a; başasistanım Dr. Mehmet Ali TARIM ‘a, Dr. Mehmet TEOMETE ve diğer klinik uzmanlarımıza eğitimime yaptıkları katkılardan dolayı sonsuz teşekkürlerimi sunarım. Asistanlık eğitimim süresince tamamladığım rotasyonlarımda benden tecrübe ve bilgilerini esirgemeyen hastanemiz İnfeksiyon Hastalıkları ve Klinik Mikrobiyoloji servis şefi Doç. Dr. Paşa GÖKTAŞ’a, tezimin olgunlaşmasında büyük yardımı bulunan hastanemiz Biyokimya Kliniği şefi Dr. Sacide ATALAY’a, Süreyyapaşa Göğüs ve Kalp-Damar Hastalıkları Hastanesi göğüs hastalıkları şefi Doç. Dr. Adnan YILMAZ’a, Koşuyolu Kalp ve Göğüs Hastalıkları Hastanesi kardiyoloji klinik şefi Doç. Dr. Cihangir KAYMAZ’a sonsuz saygı ve şükranlarımı sunarım. Asistanlık ve tez çalışmalarım süresince benden yardımlarını esirgemeyen Dr. Bala Başak ÖVEN’e, Dr. Emel ŞİMŞEK ’e ve diğer tüm çalışma arkadaşlarıma, birlikte çalıştığım hemşirelerimiz ve kliniğimiz laborantı Turan SUCU’ya teşekkürlerimi sunarım. Tez çalışmam sırasında yardımlarını esirgemeyen Ürolab sahibi Cemal YUSUFOĞLU ve diğer çalışanlarına teşekkür ederim. Yardımlarını ve sevgilerini benden esirgemeyen aileme tüm kalbimle teşekkür ederim. Dr. Arzu ADİK 2 İÇİNDEKİLER GİRİŞ 1-2 GENEL BİLGİLER 3-44 A ) NONALKOLİK YAĞLI KARACİĞER HASTALIĞI 3-35 • TANIMLAMA VE ÖNEMİ 3-6 • EPİDEMİYOLOJİ 7 • ETİYOLOJİ 8-10 • HİSTOLOJİ 11-15 • PATOGENETİK MEKANİZMALAR 16-19 • PEROKSİZMAL β-OKSİDASYON VE STEATOHEPATİT 19-20 • STEATOHEPATİTTE MİTOKONDRİ 20-22 • KLİNİK ÖZELLİKLER VE DOĞAL SEYİR 23-29 • HEPATİK STEATOZDA GÖRÜNTÜLEME 30 • TEDAVİ 31-35 B ) HİPERLİPİDEMİ 36-42 C ) STATİNLER 43-44 MATERYAL VE METOD 45-46 BULGULAR 47-66 TARTIŞMA 67-71 ÖZET 72-73 KAYNAKLAR 74-79 3 GİRİŞ Yağlı karaciğer hastalığı son yıllarda özellikle batı toplumlarında en sık görülen karaciğer hastalığıdır ve sıklığı genel olarak %15-20’lere ulaşır. Yağlı karaciğer hastalığı, alkole bağlı yağlı karaciğer ve nonalkolik yağlı karaciğer hastalığı (NAYKH) olmak üzere ikiye ayrılır. NAYKH, karaciğere zarar verecek miktarda alkol tüketimi olmayan bireylerde histolojik olarak makroveziküler yağlanmanın baskın olduğu geniş bir tabloyu içerir (1-4). NAYKH, iki ayrı hastalığı bir arada ifade etmek için kullanılır: Birincisi inflamasyon ve fibrozisin eşlik etmediği sadece yağlı karaciğer, diğeri ise steatoz ile birlikte nekroinflamatuar aktivitenin olduğu nonalkolik steatohepatittir (NASH) (5). Bugünkü bilgiler ışığı altında NAYKH’nın siroza ilerleme potansiyeli olan ve karaciğerle ilişkili zararlarından dolayı morbidite ve mortalitesi sık görülen bir kronik karaciğer hastalığı olduğu kabul edilmektedir. Özellikle son yıllarda bu konu ile ilgili araştırmalar hız kazanmış ve her geçen gün literatüre yeni görüşler eklenmektedir (2,5,6). NAYKH’nın doğal seyri histolojik tipine göre farklılık gösterir. Sadece yağlı karaciğer hastalığında genelde benign bir klinik gidiş vardır. Çalışmalarda bugünkü bilgiler eşliğinde sadece yağlı karaciğer hastalığında kronik hepatit veya fibrozis gözlenmemiştir. NASH hastalığında ise tanı konduğu anda bile bir çok hastada yerleşmiş kronik karaciğer hasarı ve hatta siroz gözlenmektedir. NASH hastalığı popülasyonda ortalama %1,2 - 4,8 arasında görülmektedir (4,7). Patogenezde iki önemli nokta vardır: 1. Steatoz, 2. Nekrotik inflamasyon ve fibrozis. Steatozun patogenezinde periferik ve hepatik insülin direnci önemli rol oynar. Lipolizin artışı ve karaciğerde serbest yağ asidinin birikimi steatoza neden olur. Nekroinflamasyon ve fibrozis için ise oksidatif stres ve anormal sitokin üretimi en önemli sebeptir (8,9). Sadece yağlı karaciğer ile NASH hastalıklarının tanısal ayırımında tek metod karaciğer biyopsisidir (2,6). Fakat karaciğer biyopsisi invaziv bir işlemdir; hastanede yatmayı gerektirir, ağrılı olabilir, komplikasyon riski vardır ve pahalı bir işlemdir. Ayrıca hiçte az olmayan yanlış negatifliği ve hastalık sürecinde tekrarının gerekmesi nedeniyle hasta ve hekim için zahmetli bir işlemdir. Diğer yandan bu iki hastalığı birbirinden ayırmak önemlidir, ancak vakalar çoğunlukla sadece yağlı karaciğer gibi değerlendirilip genellikle karaciğer biyopsisi yapılmamakta ve ileride bu hastaların karaciğer sirozu olabilme riski atlanmaktadır (10). En modern tetkiklerle bile sirozlu olguların yaklaşık %10’unda etiyoloji belirlenemez. 4 Kriptojenik sirozlu olgularda özellikle fazla kilolu ve diyabeti olanlarda NASH dikkat çeken bir sebep haline gelmektedir (1,4,7). NAYKH tespit edilen hastaların azımsanamayacak büyük bir kısmında serum lipid düzeylerinde yükseklik (%8-20), koroner arter hastalığı geliştirme riski, insülin rezistansı, diabetes mellitus gibi başka patolojiler de eşlik edebilmektedir. Genellikle de metabolik sendromlu hastalarda NAYKH görülmesi beklenen bir patolojidir (11,12). NASH, primer olarak kendisinin neden olabileceği sorunlar dışında, birliktelik gösterebileceği bu hastalıklar nedeniyle önem arz etmektedir. Klinik uygulamada en büyük sorunu bu tip bir hastada antihiperlipidemik ajan kullanımının doğru olup olmayacağıdır. Gerçekte antihiperlipidemik tedavi gereksinimi gösteren ve karaciğer enzim yüksekliği ile seyreden hastalarda NASH varlığı, tedavinin tipinde nasıl bir yöntem uygulanmalı sorusunu tartışılır bir hale getirmektedir. Çünkü bugünkü klasik bilgiler ışığı altında özellikle de statinler başta olmak üzere antihiperlipidemik ajanlar karaciğer enzimlerinde yükselmeye sebep oldukları ve enzim yüksekliği ile birlikte olan NASH vakalarında kullanımlarının doğru olmayacağı şeklindedir. Bu nedenledir ki, ATP III kriterlerine göre antihiperlipidemik tedavi görmesi gereken hastalara bu ajanlar verilmesinde tereddüt edilmekte ve bu hastalar koroner arter hastalığı gelişim riskinden yeterince korunamamaktadır (13-17). Ancak son yıllarda karaciğer enzim profilinde yükselme birlikteliği olan NAYKH’ı olan hastalarda antihiperlipidemik tedavinin kontrendike olmayacağı ve hatta hepatik histolojide düzelme oluşturabileceğini iddia eden yayınlar ortaya çıkmaya başlamıştır (18,19,20). Bir çalışmada histolojik olarak dejenerasyona neden olmuş nonalkolik steatohepatit vakalarında atorvastatinin karaciğer histolojisinde düzelme sağladığı bildirilmiştir (21). Bizim çalışmamızda amacımız, transaminaz yüksekliği olan nonalkolik yağlı karaciğer hastalığı olanlarda statin tedavisinin karaciğer enzim profili üzerine olan etkilerini incelemektir. Hala modern tıbbın tartıştığı, lehinde ve aleyhinde makalelerin olduğu, ATP III kriterlerine göre statin tedavisi endikasyonu olan ancak NASH nedeniyle serum transaminazları yüksek seyreden hasta grubunda statin tedavisinin serum transaminaz düzeylerine olan etkileri kontrol grubu ile karşılaştırılacaktır. Kontrol grubu olarak da serum transaminazları yüksek, hiperlipidemili NASH vakaları alınarak diyet uygulaması yapılacaktır. 5 GENEL BİLGİLER NONALKOLİK YAĞLI KARACİĞER HASTALIĞI I. TANIMLAMA VE ÖNEMİ Karaciğer yağlanması, hepatositlerde %5-10’nun üzerinde trigliserid birikmesidir. Alkole bağlı olmayan karaciğer hastalığı (NAYKH) geniş bir yelpaze içinde tanımlanmaktadır; basit yağlanma, izole portal fibroz ( zon 3 hepatoselüler hasar olmadan, yağlanma ile birlikte portal/periportal fibroz ) ve steatohepatit. Nonalkolik steatohepatit (NASH) zemininde siroz ve hepatosellüler karsinom gelişebileceği bilinmektedir. Basit yağlanmanın (sadece yağlanma) selim seyirli olmasına karşın, NASH (zon 3 nekroinflamasyon ile birlikte yağlanma) siroza ilerlemektedir (2-6). NAYKH, alkol almayan kişilerde alkole bağlı yağlı karaciğer hastalığının histolojik özellikleri ile birlikte olan sık rastlanan bir karaciğer hastalığıdır. NAYKH basit steatozdan nonalkolik steatohepatit (NASH), ilerlemiş fibrozis ve siroza kadar geniş spektrumlu bir karaciğer hasarını tanımlar. Hastaların çoğunda ilerleyici olmayan steatoz mevcuttur. NASH, NAYKH spektrumu içinde spesifik bir alt grup olup progresif fibrozis riski vardır. NAYKH’nın klinik önemi genel popülasyonda sık oluşundan ve siroza ilerleme potansiyelinden kaynaklanır. NAYKH’nin 2 histolojik tipi vardır: İnflamasyon ve fibrozisin eşlik etmediği sadece yağlı karaciğer ve steatoz ile birlikte nekroinflamatuar aktivitenin olduğu NASH. NAYKH karaciğere zarar verecek miktarda alkol tüketmeyen kişilerde histolojik olarak başlıca makroveziküler hepatik steatoz ile karakterizedir. Karaciğerle ilgili morbidite ve mortalite nedeni olarak artan sıklıkla tanımlanmaktadır. NASH hem klinik hem de histopatolojik özellikleri tanımlanmış bir karaciğer hastalığıdır (5). NASH kesin tanısı için diğer kronik karaciğer hastalıklarının; özellikle aşırı alkol tüketiminin ve serolojik olarak tanımlanabilir diğer karaciğer hastalıklarının dışlanması şarttır (5,6,22,23). Steatohepatit ve diğer kronik karaciğer hastalıklarının klinik ve histolojik 6 özellikleri örtüşebilir, bu nedenle NASH kesin tanısının değişebileceğini vurgulamak gerekir (22,23). NASH tanısı steatoz ve hepatik 3. bölge merkezinde şu üç özellikten ikisi varsa konulur (24,25): 1. Mononükleer hücreler ve/veya nötrofiller ile birlikte nekroinflamatuar odak olması, 2. Mallory cismi ile veya olmaksızın hepatositlerde balonlaşma lezyonu, 3. Periselüler fibrozis. Obez kişilerde inflamatuar değişiklikler ve fibrozisin hepatik makroveziküler steatoz ile birlikteliği eskiden beri bilinmektedir, fakat son yıllardaki bildirilere dek klinik anlamı ihmal edilmekteydi (6). NASH ilk olarak 1980 yılında Ludwig ve arkadaşları tarafından tanımlanmıştır. Alkol hikayesi olmayan, obez ve diyabetik kadınların karaciğer biopsilerinde makroveziküler yağlanma, karışık tipte inflamatuar infiltrasyon ve Mallory cisimciği ile birlikte fokal nekroz gibi alkolik hepatit benzeri histopatolijik özellikler tanımlamışlardır. Bu hastaların %15’inde siroz tespit edilmiştir. Yazarlar NASH’ı sebebi bilinmeyen ve tedavisi olmayan bir hastalık olarak tanımlamışlardır (9,11). NAYKH’nın tam tanısı için etiyoloji kadar hastalığın evre ve sınıfını içeren histoloji de belirtilmelidir. NAYKH çok sayıda farklı etiyolojiyle birlikte olabilir ve hastalığın doğal seyri de altta yatan nedene göre değişkenlik gösterir. Klinik tablo masum seyredebileceği gibi, ciddi nekroinflamasyon ve fibrozis ile birlikte siroz ile de sonuçlanabilir. Cleveland grubu NAYKH histolojik bulgularını basitçe 4 tipe ayırmıştır (5-7): • Tip I: Yağlı karaciğer, • Tip II: Yağ + lobüler inflamasyon, • Tip III: Yağ + balonlaşma dejenerasyonu, • Tip IV: Yağ + balonlaşma dejenerasyonu ve Mallory hyalen cisimciği veya fibrozisin herhangi birisi. NASH için literatürde klinik, laboratuar ve radyolojik özellikler sunulmuş ve patogenezine dair birden fazla mekanizma ileri sürülmüştür. Çoğu yazar NASH hastalığı için karaciğer biopsisinin gerektiği konusunda hemfikirdir (5). Karaciğer biopsisi nekroinflamasyonun şiddetini anlamak, fibrozisin varlığı ve yaygınlığını belirlemek ve zaman 7 içindeki değişiklikleri saptamak için gereklidir. Şu ana dek klinik testler bu sayılan özelliklerle orantılı değildir (5,9,10). NAYKH tanısında önemli olan ipuçlarını bir tablo halinde kısaca şöyle sıralayabiliriz (Tablo 1). Tablo 1: NAYKH tanısında ipuçları KLİNİK Serum aminotransferazlarda hafif-orta devamlı yükseklik hikayesi Anlamlı miktarda alkol alımının hasta ve yakın aile bireyleriyle görüşülüp dışlanması Asemptomatik veya özellik göstermeyen semptomların varlığı Diğer kronik karaciğer hastalığı bulgusu olmaması (NASH’na bağlı siroz hariç) LABORATUVAR Serum aminotransferazlarda 2-4 kat yükseklik Diğer karaciğer fonksiyon testleri normal veya normale yakın Negatif HBsAg, Anti-HCV ve AMA ANA < 1/320 Normal seruloplazmin, alfa-1 antitripsin ve transferrin satürasyonu RADYOLOJİ (tanı için şart değildir) USG’de hiperekoik karaciğer BT’de karaciğer yoğunluğunda dalağa göre azalma, genelde diffüz ama fokal olabilir Fokal yağ T1 ağırlıklı incelemede parlak görülür HİSTOLOJİ Alkolik hepatit benzeri tablo: Balon dejenerasyonu, hepatosit nekrozu, fibrozis olup veya olmaksızın karışık lobüler inflamatuar infiltrasyonu, Mallory cisimciği, lipogranüloma ve glikojenize nükleus Hepatik steatoz, karaciğer biopsilerinde sık rastlanan bir bulgudur ve bu hepatositler içinde yağ birikimi olarak ortaya çıkar. Lipid damlacıklarının morfolojisi ve boyutu, yağ birikiminin akut veya kronik olması ve etyopatogenez hakkında bilgi verebilir (5). Mikroveziküler steatoz sıklıkla şiddetli karaciğer fonksiyon bozukluklarıyla birliktedir ve serbest yağ asidi beta-oksidasyonunun son ortak yollarındaki bozuklukları paylaşan bazı kalıtımsal veya kazanılmış hastalıklarda gözlemlenebilir. Makroveziküler steatoz karaciğerde artmış yağ asidi yükü, yetersiz oksidasyon ve karaciğerden değişik formdaki yağların azalmış sekresyonu gibi patolojik değişikliklerin olduğu karmaşık olaylar sonucu oluşur (25). Belirgin makroveziküler steatoz, nekroinflamasyon ve fibrozis ile sonuçlanan bir dizi olaylara neden olabilir veya bu olaylara eşlik edebilir (5). İleri sürülen multifaktöryel mekanizmalar Day ve James tarafından toplanarak değerlendirilmiş ve “çift darbe hipotezi” ortaya çıkmıştır. İlk vuruşta karaciğerde yağlanma 8 olur. İkinci vuruştaki olaylar; oksidatif stres, serbest radikallerin oluşumu, lipid peroksidasyonu, aşırı sitokin salınımı, karaciğerde artmış mikrozomal CYP2E1 ekspresyonu ve mitokondriyal disfonksiyondur (Şekil 1) (5,7,23,26,27). Şekil 1: NAYKH’da çift darbe hipotezi 9 NAYKH özellikle son 20 yılda artan sıklıkla tanınmaya başlamış ve kronik karaciğer hastalığının önemli ve sık görülen bir formu olmuştur. Klinik anlam kazanmasının iki önemli nedeni vardır (5): 1- Portal hipertansiyon, hepatik yetersizlik ve nadiren hepatoselüler karsinomun da eşlik ettiği siroza ilerlemesi ile sonuçlanan mortalite potansiyeli, 2- Karaciğer enzim anormallikleri olan çocuk ve yetişkin hastaların değerlendirilmesinde bu hastalığın sıklığının artması. İnsülin direnci sendromuna yol açan sistemik bozuklukları olan hastalar ile (hiperlipidemi, hipertansiyon, insülin direnci, obezite, diyabet gibi) NAYKH arasında bir çok patofizyolojik benzerlikler bulunmuştur. Dolayısıyla NAYKH’nın karaciğere kısıtlı bir hastalıktan çok sistemik bir hastalığın karaciğer tutulumu olabileceği düşünülmüştür (5,23). NAYKH ve NASH’de insülin direncinin merkezi rolü olduğu klinik çalışmalarla doğrulanmıştır. Obezite, insülin direncinin olduğu çeşitli hastalıklar ve metabolik sendromlu hastalarda NAYKH ve NASH geliştiği bildirilmiştir. Multifaktöriyel ve birbiriyle ilişkili metabolik mekanizmalar hiperinsülinemi, insülin direnci ve sonuçta steatohepatite yol açmaktadır (12,28,29). NAYKH çok sık görülmesine rağmen genelde prognozu iyidir. Hastalığın doğal seyri iyi tanımlanmamış olmakla birlikte histolojik hasarın şiddetinin prognozda belirleyici olduğu görülmektedir. Karaciğer biyopsisinde sadece steatoz bulunan hastalar NAYKH spektrumunda en iyi prognoza sahiptirler. NASH ya da ilerlemiş fibrozis bulunan olguların prognozu kötüdür (9,11,30). II. EPİDEMİYOLOJİ NAYKH 50-60 yaşlarında ve bayan hastalarda daha sık görülür. Obezite, tip 2 diyabetes mellitus, hiperlipidemi prevalansları sırasıyla %30-100, %10-75, %20-95 arasında değişmektedir. Günümüzde NAYKH lipid ve glukoz metabolizmalarında anormallik bulunmayan normal kilolu erkek hastaları ve çocukları içine alan geniş spektrumlu bir hastalık olarak tanımlanmaktadır (7,9,11,31,32). NAYKH obez olmayan hastalarda görülebilse de olguların çoğu obez ve tip 2 diyabetiklerdir. Bu hastaların çoğunda NAYKH gelişir, fakat NAYKH gelişen olguların 10 yaklaşık %10-15’i gerçek NASH’dir. NASH olgularının %20-30’unda ilerleyici fibrozis ve siroz gelişmektedir. Toplumun yaklaşık %20’sinde NAYKH, %2-3’ünde NASH görülmektedir (9,11,24,33,34). III. ETİYOLOJİ Obezite ile NASH arasında yakın ilişki vardır. Obezlerde NASH sıklığı, kilosu normal kişilere göre 6 kat daha fazla bulunmuştur. Morbid obezlerin %75’inden fazlasında karaciğer steatozu, %24’inde NASH, %3-11’inde siroz görüldüğü bildirilmiştir. Obezite; diyabet ve yaştan bağımsız olarak fibrozis şiddeti ile ilişkili bir risk faktörüdür (7,8,9,35). Diyabetes mellitus ile NAYKH arasında güçlü bir ilişki vardır. NASH hastalarının tanı anında %30’undan fazlasında diyabetes mellitus tespit edilmiştir. Diyabetiklerde steatohepatit riski 2.6 kat artmıştır. Diyabetes mellitus, NASH olan hastalarda karaciğer fibrozisi için güçlü bağımsız bir göstergedir. Şiddetli fibrozisi olan hastaların çoğu diyabetiktir (7,8,9). NASH’li hastaların %8-20’sinde lipid metabolizması bozuktur. Hipertrigliserideminin özellikle NASH patogenezi ile ilgili olduğu, hipertrigliseridemi tedavisi ile karaciğer testlerinin düzeldiği bildirilmiştir (8,24,36,37). Uzun süreli total parenteral nutrisyon ( TPN ) tedavisi verilen çocuklarda sıklıkla kolestaz gelişmesine karşılık erişkinlerde karaciğer steatozu ve NASH gelişir. NASH’in mikronodüler siroza ilerlediği bildirilmiştir. TPN verilen hastalarda NASH gelişiminde kolin, taurin eksikliği, barsakta aşırı bakteri çoğalmasının neden olduğu ileri sürülmüşse de kesin sebebi anlaşılamamıştır (8,9,24). Obezite için uygulanan cerrahi girişimler, geniş barsak rezeksiyonları, uzun süreli açlık sonrası hızlı kilo kaybı sekonder bir karaciğer hastalığı varlığında NASH gelişimine yatkınlık oluşturabilir. Açlık lipolizi arttırarak ve karaciğerde mitokondriyal glutatyonu azaltarak steatoza neden olur (8,9,39). Jejunoileal bypass sonrası hepatosteatoz, steatohepatit, siroza ilerleyen fibrozis gelişebilir. Steatohepatit maksimum kilo kaybı döneminde oluşurken, karaciğer fibrozisi kilo kaybı döneminden sonra oluşur. Jejunoileal bypass, kilo kaybı, beslenme eksikliği, fonksiyonsuz barsakta aşırı bakteri çoğalması sonucu oluşan endotoksinler ile NASH’e neden olur (8,9,38,39). 11 Gastroplasti, biliyopankreatik diversiyon, gastrik bypass morbid obezite tedavisinde tercih edilen cerrahi girişimlerdir. Bu cerrahi girişimlerde kilo kaybı daha yavaş ve jejunoileal bypassa göre metabolik komplikasyonlar daha azdır (8,9,39). Bir yıldan uzun süreli amiodaron kullanan hastaların yaklaşık %1’inde psödoalkolik karaciğer hastalığı gelişir. Bu olguların yaklaşık yarısında mallory cisimcikleri bulunur. Amiodaronun sebep olduğu NASH ilaç kesilmesinden sonra devam edebilir (8,39). Metastatik prostat kanseri tedavisi için kullanılan stilbestrol NASH oluşturabilir. Meme kanseri tedavisinde kullanılan östrojen reseptör antagonisti tamoksifenin hepatosteatoz, NASH ve siroza neden olduğu bildirilmiştir. Yüksek doz kortikosteroid kullanan hastalarda NASH oluşabilmektedir (8,39). Elli yaş üzeri, obez, tip 2 diyabetik ya da eşlik eden karaciğer hastalığı olan hastalarda methotreksat kullanımı NASH oluşumu için yatkınlık oluşturur. Methotreksat kullanımının neden olduğu NASH’ın karaciğer fibrozisi gelişiminde risk faktörü olduğu ileri sürülmüştür (8,9,39). Kalsiyum kanal blokerlerinden nifedipin ve diltiazemin NASH’e neden olduğu bildirilmiştir. Avrupa’da angina pektoris tedavisinde yaygın olarak kullanılmış olan perheksilin adlı ilacın, hastaların 1/3’ünde steatohepatitis ve mikronodüler siroza neden olduğu rapor edilmiştir (8,39). Solvent kullanılan dimetilformamide adlı endüstriyel hepatotoksinin hepatosteatoz ve fokal hepatosellüler nekroza neden olduğu bildirilmiştir. Karbon tetraklorür, DDT, sarı fosfor içeren maddelerin alımı akut yağlı karaciğer yetmezliğine neden olabildiği rapor edilmiştir (8,9,39). Şiddetli insülin direnci olan lipodistrofi, insülin reseptör mutasyonları gibi herediter sendromlarda NASH gelişebilmektedir (39). Lipoprotein B’nin sekresyon kusuru nedeni ile karaciğer ve ince barsakta trigliserid toplanmasına neden olan otozomal geçişli abetalipoproteinemili hastalarda NASH gelişebilir. Bu hastalarda orta zincirli trigliserid ile zenginleştirilmiş diyet tedavisi sonrası mikronodüler siroz geliştiği bildirimiştir (22,39). Çölyak hastalığında glutensiz diyet ile tedavi sonrası hızlı kilo alınması NASH’e yol açtığı rapor edilmiştir. Wilson hastalığında karaciğerde steatoz ve mallory cisimcikleri görülmesi, hastalığın karakteristik özelliğidir (8,39). NAYKH birçok değişik klinik durum ve/veya hastalıklarla ilişkili olabilir. Dolayısı ile hastalığı primer ve sekonder olarak ikiye ayırabiliriz (8,24,40) (Tablo 2). 12 Tablo 2: NAYKH’nın sınıflandırması PRİMER 13 SEKONDER İnsulin rezistans sendromu İlaçlar Metabolik Hastalık ile birlikte olan durumlar Steroidler Galaktozemi Diyabetes Mellitus (Tip 2) Sentetik östrojen Tirozinemi Obezite Aspirin Früktoz intoleransı Hiperlipidemi Amiodaron Sistinüri Metabolik sendrom X Perheksilin Sandhoff hastalığı Leptin eksikliği veya direnci Kalsiyum kanal blokerleri Sistemik Hastalık (lipodistrofiler, (nifedipin) Kaşeksi ailesel sendromlar) Tetrasiklin Isı çarpması Tamoksifen Inflamatuar barsak hast. Methotreksat Weber-Christian hast. Antiviral ilaçlar Kistik fibrozis Valproik asit HCV, HBV Kokain alışkanlığı Besinsel Genetik TPN Abeta/hipobetalipoproteinemi Protein kalori malnutrisyonu Ailesel Schwachman sendromu hipobetalipoproteinemi Diğer Cerrahi Nedenler Wilson hastalığı Gastropleksi Alkolik yağlı karaciğer hast. Jejunoileal bypass Hepatik iskemi Aşırı ince barsak rezeksiyonu İnce barsak divertikülozisi Biliopankreatik diversiyon Gebeliğin akut yağlı karaciğeri Hızlı kilo verme Çevresel toksik toksinler (fosfor, mantarlar, organik çözücüler) Bacillus cereus toksini 14 IV. HİSTOLOJİ STEATOZ Tipik olarak makrovezikülerdir ve hepatotosit sitoplazmasında nükleusun perifere itildiği geniş bir vakuol olarak görülür. Tutulan hepatositler diğerlerinden daha büyüktür. Çoğu vakada özellikle şiddetli seyredenlerde mikroveziküler steatoz da eşlik eder. Steatoz tipik olarak 3. bölgede görülür ve genellikle 1. bölge tutulmamıştır. Karaciğer dokusunda sirotik yapılanma gelişirken, steatozlu hepatositler tüm lobülleri kapsar. Steatohepatite bağlı siroz geliştiğinde ise steatoz gözlenmez (5). İNFLAMASYON Steatoz dışında NAYKH’da önemli bulgular inflamatuar infiltratlar, hepatosit zedelenmesi ve parankimal fibrozistir. Steatohepatitte inflamasyon tipik olarak hafif şiddettedir ve portal alandan çok lobüler tutulum gösterir. Lobüler infiltratlar karışık tipte kronik inflamatuar hücre tipleri ve polimorf nukleuslu lökositler (PNL) ile karakterizedir. PNL’ler intrasitoplazmik Mallory hyalen cisimcikli hepatositler etrafında yoğundur veya lobülde dağınıktır. Lobüler inflamasyondaki nötrofil hücreler steatohepatit için karakteristiktir. Portal infiltratlar her zaman yoktur ve mononükleer hücrelerden oluşur (5,11). İnflamasyon lipogranülom içerebilir ve portal alan ya da lobüllerde görülür. Lobülde olduğunda oldukça küçüktür, tutulan steatotik hepatositlerden oluşur ve çevresinde mononükleer hücreler ve Kupffer hücreleri eşlik eder. Eozinofil de sıklıkla beraberinde görülür. Lipogranülom tanısal olmasa da anlamlıdır. Daha büyük portal ve perivenüler lipogranülomlar daha az anlamlıdır ve yağlanmanın olmadığı karaciğer hastalıklarında da olabilir (5,11). YAĞLANMA DIŞINDAKİ HEPATOSELÜLER DEĞİŞİKLİKLER Hepatoselüler hasar 2 farklı morfolojik bulgu ile sonuçlanabilir: Balonlaşma veya asidofilik dejenerasyon. Balonlaşma dejenerasyonu, intrasellüler sıvı toplanması ile oluşur. Düzgün, granüler, sitoplazması seyrelmiş ve şişmiş hepatositlerle karakterizedir. Balonlaşmış hepatositler tipik olarak steatotik hepatositler yanında 3. bölgede de görülür. Lizis ile balonlaşma olan hepatositlerde kayıp olur ve retikülin boyası ile parenkimal hasar gösterilebilir. Asidofilik cisimcikler apoptotik hücre ölümü ile oluşur ve sinuzoidlerde ufak eozinofilik sitoplazmik parçacıklar olarak gözlenir (5). 15 Mallory hyalen cisimciği alkolik karaciğer hastalığında sık görülen bir histopatolojik oluşumdur. Bir araya toplanmış peptidlerden oluşan intrasitoplazmik perinükleer inklüzyondur. Alkolik hepatitde karakteristik bir bulgudur ve kural olarak NAYKH’da sık görülmez. Steatoz varlığında, balonlaşma ve lobüler inflamasyon eşliğinde Mallory hyalen varlığı NAYKH’nı destekleyen bir bulgudur, fakat histopatolojik tanı için gerekli değildir. Mallory cisimciği NAYKH’nda şiddet arttıkça daha belirgin olabilir. Mallory cisimciğinin kemotaktik özelliği ile hasarlı hücreler etrafında nötrofiller toplanır ve buna satellitozis denir. Ludwig ve arkadaşları satellitozis ile belirgin Mallory cisimciği varlığının alkolik etiyoloji için şüphe oluşturduğunu belirtmişlerdir (5,24). Vakuolize glikojenize nukleus varlığı NASH’de sıktır fakat tanısal değildir. Glikojenize nukleus alkolik hepatitte görülmez. NAYKH’da megamitokondriler (geniş mitokondri) olabilir. Bunlar yuvarlak veya iğne şeklinde intrasitoplazmik inklüzyon olarak belirir. Caldwell ve arkadaşları mitokondriyal inklüzyonların zedelenme veya bir uyum değişikliğinden kaynaklanabileceğini ileri sürmüşlerdir (5,9,11). FİBROZİS Fibrozis şekli bu hastalıktaki karakteristik bulgulardan biridir, fakat fibrozisi başlatan faktörler net değildir. Fibrozis, hepatik subendotelyal Disse aralığında lokalize olan lipositler ve Ito hücrelerinin aktivasyonu ile olur. NAYKH’da parenkimal hücre zedelenmesi ile oluşan lipid peroksidleri lipositleri aktive eder. Ayrıca lökosit ve Kuppfer hücreleri de lipositleri çoğalması için uyarır ve fibrojenik sitokinler ( transforming growth factor-beta ve thrombocyte derived growth factor ) salınır. Bunlar sayesinde figrinogenez ve çoğalma devam eder (9,11). Kollajen depolanması 3. bölgede perivenüler ve perisinüzoidal alanda gözlenir, ayrıca diğer steatohepatit lezyonlarına sıklıkla eşlik eder. Bazı alanlarda kollajen tek bir hücrenin etrafında görülür ve buna perisellüler veya “chicken-wire” fibrozis denir. Alkolik hepatitte de sıktır. Bu tarz fibrozis alkolik ve nonalkolik steatohepatiti başlıca portal fibrozisin görüldüğü diğer kronik karaciğer hastalıklarından ayırır. İlerleyen inflamasyon ile santral-portal ve portal-portal köprüleşme ve sonuçta siroz görülür. Sirotik karaciğerde artık NAYKH’na ait karakteristik morfolojik bulgular gözlenemez (5). 16 Tablo 3:Nonalkolik Steatohepatitte histopatolojik Lezyonların Özeti NASH’de tanı için Tanı için sıklıkla Tanı gerekli olanlar için gerekli NASH olan fakat gerekli olmayan olmayan için tipik fakat olmayan; bulunabilen Diğer karaciğer hastalıklarını düşündüren Steatoz, 3.bölgede perisinüzoidal 3.bölgede hepatositlerde Tek veya baskın olarak Makrosteatoz>mikrosteatoz fibrozis; Mallory cisimciği; mikrovesiküler steatoz Santral-portal genelde kötü oluşmuş, köprüleşme ubiquitin Karışık, hafif lobüler inflamasyon; Dağınık Zon 1 hepatosellüler glikojenize nukleus PNL veya antikor oluşturabilir Prussian mavisi 1+granüler ve ile periportal Sklerozan hyalin nekroz; perivenüler fibroz, hepatosellüler demir fleboskleroz Portal inflamasyon mononükleer hücreler Hepatosellüler balonlaşma; Lobüllerde Hepatositlerde tipik olarak 3. bölgede lipogranülomlar; megamitokondri steaotik hücre yanında Değişken fakat CK’ya küçük boyutta Bazı alanlarda asidofilik Portal-periportal fibrozis; cisimcikler veya PAS-d perisinüzoidal fibrozis Kuppfer hücreleri olmadan 3.bölge veya perisinüzoidal fibrozisden fazla ise; portal alanda köprüleşme Yağ kistleri fibrozisi Lobüler düzensizlik ve belirgin inflamasyon; endoflebit; köprüleşme nekrozu Kronik kolestaz; safra kanal veya lezyonları safra kanal kaybı Hepatositlerde PAS-d globülleri Epiteloid granülomlar Tablo 4: NAYKH’da Evreleme ve Sınıflandırma (Brunt ve Arkadaşlarına göre) 17 A-STEATOZ İÇİN DERECE Derece 0: Yağlanma yok Derece 1: Hepatositlerin %33’den daha azı etkilenmiş Derece 2: Hepatositlerin %33-66’sı etkilenmiş Derece 3: Hepatositlerin %66’dan fazlası ekilenmiş B-NEKROİNFLAMATUAR AKTİVİTE İÇİN SINIFLAMA Derece 1, hafif: • Steatoz: Lobülün %66’sı etkilenmiş, makroveziküler • Balonlaşma: Zon 3 hepatositte, sıklıkla görülür • Lobüler inflamasyon: Yer yer veya hafif akut inflamasyon (PNL) ve nadiren kronik inflamasyon (mononükleer) • Portal inflamasyon: Yok veya hafif Derece 2, orta: • Steatoz: Değişik derecelerde mikst makroveziküler ve mikroveziküler • Balonlaşma: Aşikar, zon 3 hepatositte • Lobüler inflamasyon: hepatositlerle PNL infiltrasyonu olur. Perisellüler fibrozis ve hafif kronik inflamasyon görülebilir. • Portal inflamasyon: Hafif veya orta Derece 3, şiddetli: • Steatoz: Tipik olarak lobüllerin %66’dan (panaciner) fazlası etkilenmiş ve mikst steatoz • Balonlaşma: Belirgin, zon 3 hepatositte • Lobüler inflamasyon: Yer yer akut ve kronik inflamasyon; perisinuzoidal fibrozis ve balonlaşmanın olduğu zon 3 de PNL infiltrasyonu yoğunlaşmıştır. • Portal inflamasyon: Hafif veya orta C-FİBROZİS EVRESİ: Evre 0: Fibrozis yok. Evre 1: Fokal veya yaygın, zon 3 perivenüler, perisinüzoidal veya perisellüler fibrozis Evre 2: Yukarıdaki gibi, ek olarak fokal veya yaygın periportal fibrozis Evre 3: Fokal veya yaygın köprüleşme fibrozu Evre 4: Siroz 18 NAYKH HİSTOPATOLOJİK BULGULARI İÇİN GÜNCEL TARTIŞMALAR NASH tanısı ve hastalığın yaygınlığının değerlendirilmesinde karaciğer biyopsisi esastır. Fakat histolojik değerlendirme için henüz tam bir kriter uygunluğu yoktur. NASH tanısı için çoğunlukla kısıtlı minimal kriterler kullanılmıştır. NASH prevalansının arttığı, değişik parenkimal fibrozis belirteçlerinin değerlendirildiği ve tedavi seçeneklerinin geliştiği bir dönemde tanısal histolojik kriterler çok önemlidir. NASH kriterlerini herhangi şiddette lobüler steatoz ve inflamasyonla genişletirsek hastalar uygunsuz tanımlanacaklardır. Bununla birlikte çok katı kriterler kullanıldığında ise sadece şiddetli vakalar tanınacak, erken evrede hastalığı olanlar dışlanacak ve tedaviden yoksun kalacaklardır. Her iki kriterleri öneren çalışmalar da vardır (5,7). V. PATOGENETİK MEKANİZMALAR Steatohepatit yağlı karaciğer zemininde buna eklenen zedelenme ile olur. Yağlı karaciğer ilerleyici inflamatuar kronik karaciğer hastalığına yol açmaktan çok NASH’in kurucusudur (8) (Şekil 2). 19 Şekil 2: NAYKH’da patogenez a) Hepatik lipid depolanma yolları: Lipid dengesindeki bozukluklar hepatik steatozun tüm formlarına neden olabilir. Üç ana faktör karaciğerde yağ asid birikimine zemin hazırlar (2,8,11): 1. Artmış hepatik yağ asidi alımı: Genel olarak hormon duyarlı lipoprotein lipaz ile periferik yağ dokudan artmış yağ asidi mobilizasyonu ile olur. Daha az oranda şilomikron şeklinde diyetteki trigliseridden gelir. 2. Artmış endojen yağ asidi sentezi 3. Mitokondriyal beta oksidasyonda bozulma sonucu azalmış yağ asidi atılımı (peroksizmal beta oksidasyon, mikrozomal ω ve ω-1 oksidasyonu): Hepatositlerden apolipoprotein B’ye bağlı VLDL seklinde azalmış yağ asidi sekresyonu. Yağ dokusundan artmış yağ asidi mobilizasyonu, santral obezite ve tip 2 diyabete eşlik eden insülin direncinden kaynaklanır. Diyabet artmış glikolizis ve trikarboksilik asit siklüs 20 aktivitesi sonucu, karbonhidrat öncü maddelerden hepatik yağ asidi sentezini arttırır. Yüksek insülin seviyeleri direkt olarak mitokondriyal beta oksidasyonunu baskılar. Serbest yağ asidi yüklenmesinin (özellikle dikarboksilik asid) kendisi sitotoksik olabilir. Hemostatik cevap değişik bir takım düzenleyici yolların aktivasyonu ile olur. Özellikle ekstramitokondriyal yağ asidi oksidasyonu yeniden düzenlenir. Akut mitokondriyal hasar genelde metabolik yolları ve hepatosit içindeki enerji metabolizmasını olduğu kadar, yağ asidi beta oksidasyonunun ana yollarını da engeller. Apolipoprotein B-100 (apoB-100) trigliseridin ve kolesterolün karaciğerden periferik dokulara taşıanmasında önemlidir ve VLDL oluşmasında hız belirleyici basamaktır. Lipidler karaciğerden başlıca VLDL halinde salınır. Azalmış apoB-100 sentezi ile karaciğerde yağ birimi olur. NAYKH’da düşük apoB-100 seviyesi gösterilmiştir (8,24). b) İnsülin direnci ve diğer humoral faktörler: İnsülin direnci obezitede, tip 2 diyabette ve sirozda olur. Nonalkolik yağlı karaciğer hastalarında, kontrol grupları ile karşılaştırıldığında belirgin artmış insülin direnci görülür. İnsülin direnci periferik lipolizisi ve hepatik yağ asidi alımını kolaylaştırarak hepatik steatozu kolaylaştırır. Ayrıca bazı humoral değişikliklerin de insülin direncine eşlik ederek patogenezde etkileri olması mümkündür. Bunlar leptin seviyelerinde, interferon-γ ve IL-10 gibi sitokinlerin salınımlarındaki değişikliklerdir. İnsülin direnci sadece yağlı karaciğer hastalığı ve NASH’de diyabet olmadan da vardır. Yang ve arkadaşları bu değişiklikler ile hepatositlerin endotoksinlere karşı duyarlılığının arttığını ve obez kişilerde makrofaj disfonksiyonu ile steatohepatit yaptığını göstermişlerdir (2,8,41). c) Hiperinsülinemi etkileri: İnsülin direnci NAYKH’nın patogenezinde esas mekanizma olsa da, hiperinsülineminin karaciğerde bu mekanizmaları başlatabilen direkt mevcut faktör olduğunu söylemek de mümkündür. Özellikle mitokondri üzerindeki etkileriyle yağ asidi beta oksidasyonunu azaltır. Direkt etki ile lokal subkapsüler steatonekroz yapabilir. İnsülin, karnitin palmitoiltransferazın allosterik inhibitörü olan malonyl-Co A seviyelerini arttırarak hepatik mitokondriyal yağ asidi beta oksidasyonunu inhibe eder. Hiperinsülinemi ve insülin direnci NAYKH’da sıklıkla görülür. Bu durum azalmış hepatik insülin sekresyonundan çok, azalmış insülin duyarlılığını telafi etmek için artmış pankreatik insülin sekresyonundan kaynaklanmaktadır (28,41). d) Sitokrom P-450 2E1 ( CYP2E1) ve sitokrom P-450 4A ( CYP4A)’nın mikrozomal lipoksijenazlar olarak rolleri: Mikrozomal lipoksijenazlarda NAYKH da rol oynayabilir. 21 En göze çarpan iki enzim CYP2E1 ve CYP4A proteinleridir. Antipirin metabolizması diğer hepatik fonksiyonlara göre NAYKH’da daha fazla etkilenmiştir. Weltman ve arkadaşları 31 NASH hastasının biyopsilerini immünhistokimyasal yöntemlerle incelemişlerdir. Karaciğerde sitokrom P-450’nin baskın formu olan CYP3A’nın azaldığını ve tam tersine CYP2E1 ekspresyonunun arttığını göstermişlerdir (3,8,37). CYP2E1’in PPAR-α’nın (peroxisome proliferator activated receptor) baskılanmasındaki rolü, düzenleyici bir yol olarak ileri sürülmüştür. Bu mekanizma ile PPARα sadace CYP2E1 seviyeleri düşük ve poliansatüre yağ asidleri biriktiğinde önemli olur. Mikrozomal lipoksijenazlar için mekanizmanın temeli ne olursa olsun, NASH’in patogenezi için şöyle bir kanı vardır; mikrozomal lipid peroksidasyonunun fizyolojik yolu (CYP2E1) artmıştır ya da ters yol olan PPAR-α’ya bağlı CYP4A aşırı eksprese edilmiştir (8,44). Bugün için NASH ile ilgili mikrozomal lipoksijenazların artmış aktivitesine neyin yol açtığını göstermek veya sadece hepatosteatoz ve serbest yağ asidi birikimi sonucu ile basitçe oluştuğunu söyleyebilmek için çalışmalara ihtiyaç vardır. e) Oksidatif stres: Aerobik hücreler sürekli olarak reaktif oksijen substratlarına (ROS) maruz kalır ve bundan bir dizi antioksidan yollar ile korunur. Hepatositte glutatyon en önemli antioksidandır. Oksidatif stres sadece prooksidan ve antioksidan kimyasallar arası dengesizlik olduğunda olur. Prooksidanlar; mikrozomal CYP2E1, mitokondriyal ROS ve ROS nitroradikallerin salınımı ve ayrıca aktive Kuppfer hücreleri, nötrofiller ve makrofajlardan salınan prooksidanlardır. Hasar en güçlü olarak azalmış total glutatyon seviyesi ve mitokondriyal glutatyon alım mekanizmasındaki bir bozukluk sonucu oluşan mitokondriyal glutatyon tükenmesi ile olur (8). NASH’de yer alan potansiyel prooksidanlar; CYP2E1 (PPAR-α ekspresyonu arttığında oluşan CYP4A) , mitokondriyal veya peroksizmal kaynaklı hidrojen peroksit ve aktive inflamatuar hücrelerin ürünleridir (8). f) NASH’de fibrinogenez: NASH’de hepatik steatozun patogenezi ve karaciğer hasarı için çift darbe mekanizması kabul görse de, bir kronik karaciğer hastalığı olarak en önemli klinik yönü olan ilerleyici hepatik fibrozis mekanizması için bir takım görüşler ileri sürülmüştür. Nekroinflamatuar aktivite ve fibrozis mekanizması için bir takım görüşler öne sürülmüştür. Nekroinflamatuar akvite ve fibrozis aktiviteleri arasındaki kuvvetli ilişkili fibrinogenezde inflamatuar mediatörlerin rolünü işaret eder. Ayrıca çalışmalarda obezite, tip 2 diyabet ve 50 22 yaş üstü için artmış fibrinogenez riskleri bulunmuştur, fakat bunlar arasındaki mekanizmaların tespiti zordur (8,24). Sonuç olarak; duyarlı yağlı karaciğer antioksidan koruyucu mekanizmalar kritik olarak azaldığında, mikrozomal, mitokondriyal ve/veya diğer hepatoselüler prooksidan yollarla oluşan ROS ile hasar görür. İnflamasyon, oksidatif strese veya hasara bağlı sekonder gelişebilir veya inflamasyon bazı faktörler sonucu oluşan primer olay olabilir ve endotoksemi oluşturarak diğer bazı proinflamatuar zarar verici sitokinleri mobilize eder. Hepatik inflamatuar cevaplardan özellikle TGF-β ve leptin en fazla ilgi gören humoral fibrozis mediatörleridir (8,44). VI. PEROKSİZMAL β-OKSİDASYON VE STEATOHEPATİT Memelilerde minimal beslenme şartlarında ATP oluşturmak için öncelikle karbonhidratlar yakılır ve kalan karbonhidratlar yağ asitlerine çevrilerek yağ dokuda triasilgliserol olarak depolanır. Yağ dokusunda trigliserid birikimi az olsa da, karaciğerde uzamış aşırı enerji tüketimi veya bozuk yağ asidi metabolizması gibi durumlarda anlamlı miktarda lipid depolayabilir. Sonuçta hepatik parenkimal hücrelerde steatoz olur. Uzun süren açlıkta glikoz kaynağı az ise, yağ dokuda depo edilmiş trigliseridler serbest yağ asidlerine hidrolize olur ve karaciğere taşınırlar. Karaciğerde ekstrahepatik dokularca enerji kaynağı olarak kullanılmak üzere keton cisimlerine çevrilirler (24,42). Karaciğerde artmış yağ asidi de novo sentezi veya hidroliz sonucu artmış yağ asidi girişi olduğunda hepatik steatoz olur ve bu değişiklik karaciğerde yağ asidini etkileyen metabolik veya genetik durumlarda daha da artabilir. Yağ asidleri mitokondriyal ve ekstramitokondriyal oksidasyon sistemleri ile oksidize olurken hepatositler lipid metabolizmasında ana rol oynar. Orta ve uzun zincirli yağ asidlerinin önemli kısmının oksidasyonu mitokondriyal β-oksidasyon sistemleri ile olur. Çok uzun zincirli yağ asidleri öncelikle peroksizomlardaki klasik β-oksidasyon sistemleri ile oksidize olur. Uzun zincirli ve bazı çok uzun zincirli yağ asidleri sitokrom P450 4A ile katabolize, mikrozomal ωoksidasyon yolu ile metabolize olur ve dikarboksilik asid oluşur, klasik peroksismal βoksidasyon sistemleri ile parçalanır. Lipid metabolizmasında mitokondri ana rol oynadığı için, azalmış mitokondriyal yağ asid oksidayonu karaciğerde steatoza yol açan lipid metabolizma bozukluklarında rol oynayan temel mekanizmadır (24,42). PPAR-α’nın karaciğerde mitokondriyal ve ekstramitokondriyal yağ asidi oksidasyonunda gerekli yapısal ve uyarıcı genlerin ekspresyonunu düzenlediği artık 23 bilinmektedir. Bu enzimlerin indüklenmesindeki herhangi bir bozukluk enerji metabolizması ve hepatik steatoz derecesini etkileyebilir (42). Memelilerde yağ asidleri üç organelde oksidize olur. Mitokondri ve peroksizomlarda β-oksidasyon olurken, mikrozomlarda CYP4A ile katalize olan ω-oksidasyon olur. Mitokondriyal β-oksidasyon hücreye enerji sağlayan kısa-orta ve uzun zincirli yağ asidlerinin katabolizmasında gerekli esas yoldur. Peroksizmal β-oksidasyon daha az oranda rol oynasa da daha toksik ve biyolojik aktif olan çok uzun zincirli yağ asidlerinin metabolizmasından sorumlu gözükmektedir. Mikrozomal ω-oksidasyonu minor bir yoldur ve uzun zincirli diasilgliserollerin ve diğer ω-hidroksile olmuş metabolitlerinin oluşmasını sağlar. Ekstramitokondriyal yağ asidi metabolizme sistemleri karaciğere artmış yağ asidi girişi olan durumlarda önemlidir (42). VII. STEATOHEPATİTTE MİTOKONDRİ Yağ metabolizması ve enerji üretiminde mitokondrinin rolü şöyle özetlenebilir. Karaciğer tarafından alınan veya insitu olarak üretilen serbest yağ asidleri ya mitokondride oksidize olur ya da trigliserid ve VLDL sentezinde kullanılır. Karnitin palmitoil transferaz-1 mitokondride uzun zincirli serbest yağ asidi alımı ve oksidasyonunu düzenler. β-oksidasyon ve trikarboksilik asid siklusu yağ asidlerini karbondiokside oksidize eder ve NADH ve FADH2 oluşur. Sonuçta elektronlar solunum zincirine transfer edilir. Bunların bir bölümü süperoksit ve diğer ROS’nı oluştursa da çoğu sitokrom C oksidaza gider, oksijen ve proton ile birleşerek su oluşturur. Solunum zincirinde elektron transferi sırasında protonlar mitokondriyal matriksten membran aralığına pompalanır. ADP varlığında bu protonlar matrikse ATP sentetaz ile yeniden girerler. ADP, ATP’ye fosforilize olur. ATP, adenin nukleotid değiştirici ile sitozolik ADP değişimi için dışarı pompalanır (24,43). a. Yağ ve glikoz metabolizmasındaki değişiklikler: Obezitenin değişik oranlarda yağ ve glikoz metabolizmasını nasıl etkilediği ve neyin insülin direncine yol açtığı henüz açıkça belli değildir. Normal olarak zayıf insanlar yemekten sonra yağ depolar ve açlıkta serbest yağ asidleri salınır. Obez insanlarda ise yağ yüklü adipositler yemekten sonra hızlıca trigliserid depolayamaz ve uygun yağ depolaması lipoliz ile önlenir. Ayrıca yağ yüklü adipositler artmış insülin seviyelerine rağmen ara postprandiyal dönemde serbest yağ asidi salınımına devam ederler. Obezlerde gözlenen artmış plazma serbest yağ asidleri, artmış yağ oksidasyonu ile 24 ilişkili değildir. Ayrıca obez kişilerde kaslarda mitokondriyal yağ asidi β-oksidasyonu azalmış görünmektedir ve sonuçta miyositlerde trigliseridler birikir. İnsülin direncinin, artmış yağ asidi oksidasyonu ve dolayısıyla azalmış glikoz oksidasyonu sonucu ile değil, kaslarda glikoz alımında primer bir defekt ile oluştuğu düşünülür (44). Artmış serum serbest yağ asidi ve myoselüler trigliseridler kaslarda bozulmuş insülin sinyalleri ile birliktedir. Bu da glikoz taşıyıcılarının miyosit plazma membranına geçişini azaltabilir ve glikoz sentezi ve alımı azalır (43). İnsülin direnci olan obez kişilerde karaciğerde artmış glikoz/insülin oranları görülür. Bu da serbest yağ asidi sentezini arttırabilir. Sürekli yağ doku lipolizisi sonucu artmış hepatik alım ile birlikte sonuçta karaciğerde serbest yağ asidi seviyeleri artar. Bu artmış miktar glikoz/insülin oranının mitokondriyal serbest yağ asidi alımındaki normal baskılayıcı etkisi ile kısmen düzeltilir. Fakat bu oksidatif yol karaciğerdeki artmış alım ve yağ asidi sentezi için yeterli olmaz. Fazla serbest yağ asidleri trigliseridlere esterifiye olur ve kısmen VLDL olarak salınırken kısmen de depolanır (41,43). Leptin, yağ dokusundan kaynaklanan enerji metabolizmasında yer alan hipotalamik düzenleyici yolları etkileyerek gıda alımını azaltan ve termogenezi arttıran bir tokluk hormonudur. Glikoz metabolizmasının kas, yağ doku ve karaciğerde düzenlenmesinde ve insülin salgılanmasında direk periferik etkileri vardır. Obez kişilerde seviyesi yüksektir. NASH olan hastalarda seviyesi artmıştır ve hastalık şiddeti ile leptin seviyeleri orantılı bulunmuştur. Leptinin NAYKH’da fibrinogonezde rol alan ikinci vuruş olaylarında yer aldığı ve dolayısı ile steatozdan, steatohepatite ve siroza gidişte katkı sağladığı düşünülür. Diğer çalışmalarda NASH olan hastalarda leptin seviyesi ile steatoz arasında ilişki bulunmuş, fakat hepatik histoloji, hepatik inflamasyon belirteçleri ve insülin direnci arasında ilişki bulunmamıştır. Buradan yola çıkarak leptin ve steatoz arasındaki ilişki ile leptinin insülin direncinde rolü olduğu ve/veya steatoza karşı koruyucu etkisinde yetersizlik olduğu söylenebilir (8). b. Lipid peroksidayonu ve mitokondriyal ROS: ROS (reaktif oksijen substratları) oluşumu, lipid peroksidasyonuna yol açan hepatik yağ depolarının oksidasyonu ile sonuçlanır ve mitokondriyal DNA ve solunum polipeptidlerini değiştirir. Sonuçta kısmen solunum zinciri boyunca elektronların transferi bozulur ve mitokondriyal ROS oluşumu artar. ROS ayrıca solunum zincirinde elekron akımını bozan TNF-α’yı (tumor necrosis factor alpha) uyarır. ROS ve lipid peroksidasyonu hepatik antioksidanların tükenmesine yol açar ve daha fazla 25 ROS birikir. Sekonder steatozda durum daha kötüdür çünkü altta yatan hastalığın kendisi direk veya solunum zincirindeki elektron akışını bozarak daha fazla ROS üretir. Hızlanmış mitokondriyal ROS oluşumu tüm primer ve sekonder steatohepatitlerde olabilir (43,44). ROS hücre ölümüne ve malondialdehid (MDA) ve 4-hidroksinonenal (HNE) salınımına yol açan lipid peroksidasyonunu tetikler. MDA ve HNE direk toksiktir ve proteinlere kovalen bağlanarak immün reaksiyonlara yol açar. Bu proteinler Mallory cisimciklerinin oluşumunda yer alabilir. MDA ve HNE ayrıca Ito hücrelerinden kollajen sentezini arttırır. HNE nötrofiller için kemotaktiktir. ROS ayrıca hepatosit ve Kuppfer hücrelerinden sitokin oluşumunu uyarır. TNF-α ve TGF-β kaskadı aktive ederler ve hepatosit ölümüne neden olurlar. TGF-β hücresel proteinlerle reaksiyon veren doku transglutaminazı aktive eder. IL-8 nötrofiller için kemotaktiktir. ROS hepatositlerde Fas ligandların ekspresyonuna neden olur. İlk hepatositteki Fas bağı ile etkileşir ve hücre ölümü gerçekleşir (2,7,43,44). Steatohepatit oluşumunda bazı mekanizmalar sitokin üretimini arttırabilir. Birincisi, yağ dokusunun kendisi önemli bir TNF-α kaynağıdır. İkincisi, lipid peroksidasyon ürünleri HNE makrofajlarda TGF-β1 ekspresyonunu yeniden düzenler ve bu sayede oksidatif hasar ve fibroskleroz arasında köprü kurulmuş olur (43,44). Genetik Faktörler: Primer ve sekonder NAYKH’da steatohepatit görülme eğilimi değişkendir. Aynı oranda obez olan veya aynı miktarda alkol tüketen kişilerin bazısında sadece steatoz olurken diğerlerinde siroz gelişebilir. Bir çok faktör buna etkili olsa da genetik poliformizm de önemlidir. Genetik yatkınlık obezite ve insülin direncine yol açabilir, ayrıca hepatik steatozu olanlarda nekroinflamasyon ve fibrozis oluşumuna katkı sağlayabilir (43,44). VIII. KLİNİK ÖZELLİKLER VE DOĞAL SEYİR 1. Prevalans: NASH’in gerçek prevalansı, vakaların çoğunun sessiz seyretmesi, doğrulayıcı laboratuar testlerinin eksikliği ve klinisyenlerin hastalığı biyopsi yapmak için az riskli bulması 26 nedeniyle bilinmemektedir. Bununla beraber son 20 yılda klinisyenler ve patologlar tarafından varlığı ve tanınması artmıştır (5). NAYKH dünya genelinde giderek daha sık rastlanan bir problem olmuştur. Karaciğer biyopsisi ile yapılan çalışmalarda NAYKH oranı %15-39 arasındadır. Bu değişiklik çalışma kurgularındaki değişkenlikten kaynaklanmaktadır. Kronik enzim anormallikleri olan ve diğer kronik karaciğer hastalıkları dışlanan iki değişik çalışmada karaciğer biyopsi sonucunda steatohepatit %21 ve %32 oranında tespit edilmiştir (5). NASH prevalansı ortalama %1.2-4.8 arasındadır. Genel nüfus için en iyi tahmin NAYKH için %16-24 ve NASH için %2.1-2.4 arasındadır (1,3,4). 2. Demografik özellikler: NAYKH çocukları da kapsayan tüm yaş gruplarında bildirilmiştir. Çocuklarda genel sıklık %2.6 ve obez çocuklarda ise %22.5-52.8 oranındadır (2). Çocuklarda tanı genelde 12 yaş civarında konur (44). Yetişkinlerde en yüksek prevalans 5. dekadda görülür. Obezite ve diyabet sıklıkla ailelerde vardır ve bu genetik ve çevresel faktörlere bağlıdır. Dolayısıyla her ailede bazı üyeler obez ve diyabetikse, hepatosteatoz da görülür demek pek yanlış olmaz (6). Fakat bugün için kesin bir kalıtımsal geçiş tanımlanmamıştır. Aynı zamanda NAYKH’nın obezite, hiperinsülinemi, periferik insülin direnci, diyabet, hipertrigliseridemi ve hipertansiyondan oluşan metabolik sendromun hepatik tutulumu olduğu konusunda artan deliller vardır (6). NAYKH obez kişilerde %60-95, tip 2 diyabetiklerde %28-55 ve hiperlipidemiklerde %20-92 sıklıkla görülür (2). Dixon ve arkadaşları VKİ>35 kg/m2 olan obezlerde laparoskopik obezite operasyonu sırasında karaciğer biyopsisi yaparak %25 hastada NASH ve %42 hastada ilerlemiş fibrozis bulmuşlardır (24,25). Natioanal Health and Nutrition Examination Survey III (NHANES III) çalışmasında da bazı demografik özellikler çarpıcıdır: NAYKH postmenapozal dönemde premenapozdakilere göre 2 kat fazla bulunmuştur. Yaş ve etnik farklılıklar eşitlense de hastalığın sıklığı artan VKİ’i ile artar. Tip 2 diyabeti olanlarda risk 2-5 kat fazladır (9). Demografik özellikleri değişik çalışmalardan alıntı yaparak topluca tablo 5‘te görebiliriz (1). Tablo 5: Demografik özellikler Yazar Ludwig Diehl 27 Sayı Yaş Kadın Diyabet Obezite Hiperlipidemi 20 39 (yıl) 54 52 (%) 65 81 (%) 50 55 (%) 90 71 (%) 67 20 Lee Powell Bacon Matteoni Angulo 49 42 33 132 144 53 49 47 53 51 78 83 42 53 67 51 36 21 33 28 69 95 39 70 60 Belirtilmemiş 81 21 92 27 3. Klinik ve Labaratuar Bulguları: Hastaların %45-100’ü asemptomatiktir. Bazı hasta gruplarında ve özellikle çocuklarda sağ üst kadranda ağrı, dolgunluk, karında rahatsızlık hissi, yorgunluk ve halsizlik olabilir (1,2,7). Hastalık genelde hasta başka nedenlerden dolayı tetkik edilirken saptanır. Hepatomegali % 12-75 oranında görülür (1). Ciddi karaciğer hasarı olan az bir grup hastada kaşıntı, anoreksi ve bulantı olabilir. Asit, varis kanaması ve hepatik ensefalopati dekompanse sirozu düşündürür. Sarılık geç evrede olur ve ilerlemiş karaciğer yetmezliğini gösterir (6). 4. Karaciğer fonksiyon testlerinde en sık rastlanan anormallikler: 1. ALT ve AST yüksekliği: 2-5 kattır, bazı vakalarda 10-15 kat yüksek bildirilmiştir (1,7). 2. AST/ALT oranı <1 : NAYKH’da %65-90 görülür. 3. AST/ALT oranı >1 : İlerlemiş NASH vakalarında görülebilir. Fakat sirozda bile AST/ALT oranı asla 2’yi geçmez. AST/ALT >2 olması alkolik karaciğer karaciğer hastalığını destekler (1,7). 4. ALP ve GGT : %50 oranında 2-5 kat artmıştır. 5. Serum bilirubin ve albumin seviyeleri nadiren anormaldir. Diyabetik kişilerde izole hipoalbuminemi olabilir ve diyabetik nefropatiye bağlıdır (1,6). 6. Protrombin zamanı ( PT ): PT uzaması ilerlememiş hastalıkta beklenmez, bir çalışmada artmış bulunmuştur (24). 7. ANA pozitifliği: Hastaların azında düşük titrelerde bildirilmiştir (45). NAYKH ile anormal demir birikimi, hepatosellüler demir yükü ve HFE gen mutasyonu arasındaki ilişki araştırılmıştır. Artmış demir yükü ile NASH klinik seyrinin daha şiddetli olduğu görülmüştür. Fakat farklı metodlar kullanılan diğer çalışmalarda aynı birliktelik gösterilmemiştir (1,6,46). Artmış ferritin ve transferin seviyeleri de bildirilmiştir (1). İki çalışmada heterozigot HFE geni NAYKH da artmış oranda bulunmuş ve hasar artışı ile ilgili olabileceği vurgulanmıştır 28 (46). Hiperferritinemi NASH hastalığı için bir bulgu olabilir, çünkü enzim yüksekliği olan ve olmayan bir çok hastada ferritin yüksek bulunmuştur ve bunların çoğunda da HFE gende mutasyonlar bulunmamıştır (9,44). Younossi ve arkadaşları NAYKH tanısı alan 65 hastaya karaciğer biyopsisi yapmış ve ortalama 8.5 ± 5 yıl takip etmişlerdir. Sonuçta vakaların çoğunda demir birikimi gözlenmemiş ve demirin kötü prognozla ilişkisi bulunmamıştır (46). 5. Diğer Hastalıkları Dışlama: Hepatik yağ oranı, normal karaciğerde ortalama %5’tir. Bu oran NAYKH’da olduğu gibi, diğer bazı karaciğer hastalıklarında da artabilir: Wilson hastalığı, otoimmun karaciğer hastalığı, galaktozemi, HCV infeksiyonu ve alkolik karaciğer hastalığı. Dolayısıyla NAYKH tanısında hikaye, bulgular, seroloji ve biyopside diğer hastalıkların dışlanması önemlidir. İki önemli hastalık olan kronik HCV infeksiyonu ve alkole bağlı karaciğer hastalığının ayırıcı tanısından kısaca bahsetmek yerinde olacaktır (1,7). • Hepatit C: HCV’ün kendisi core protein aracılığı ile hepatik steatoz yapabilir. Bu konu bir çok çalışmada araştırılmış ve NAYKH’nın HCV infeksiyonu ile ilişkili olmadığı gösterilmiştir. Her iki hastalıkta da hepatik steatoz görülse de, bazı histolojik farklılıklar nettir. HCV infeksiyonu daha sık apoptotik cisim, portal lenfoid folikül, periportal fibrozis ve inflamasyon içerir. NASH ise daha sık Mallory cisimciği, perisinuzoidal fibrozis, balonlaşma lezyonu ve nükleer vakuolizasyon içerir. Ayrıca serolojik testler de tanıdan önce gereklidir. Kronik hepatit C olan hastalarda yaklaşık %30-70 oranında yağlı değişiklikler görülür. VKİ’i artmış kronik hepatit C hastalarında karaciğerde yüksek oranda steatoz vardır ve fibrozise katkısı olduğu düşünülür. HCV genotip 3 hepatik steatoz için bağımsız bir risk faktörü iken genotip 1’de ise hepatik steatoz gelişiminde metabolik faktörler önemlidir. Kronik hepatit C hastalarında steatozun şiddeti ile leptin seviyesi arasında uyum bulunmamıştır (1,24). • Alkol: Aşırı alkol alımı varlığında teorik olarak NAYKH tanısı yapılamaz. Özellikle yağlı karaciğer hastalığı olanların öncesinde aldığı alkol miktarının normalden fazla mı olduğu ve bu miktarın ne olduğu konusunda ortak bir fikir yoktur. Bazı çalışmalara göre alkol tüketiminin oranları farklılık gösterir ve bu özellikle birkaç yönden önemlidir (1,24): 1. 20 gr günlük alkol alımı hepatik steatoz yapabilir. 2. Genel popülasyonda alkolün hepatotoksik dozu kadında günlük 20-30 gr ve erkekte 40 gr gibi düşük olabilir. 3. Hepatik steatoz alkole bağlı karaciğer hasarı olanlarda risk faktörüdür. 29 4. Öncesinde karaciğerde yağlanma olanlarda alkolün hepatotoksik dozu bilinmemektedir. Hastanın hikayesi alınırken mutlaka yakın aile bireylerinden de alkol tüketimi hakkında bilgi alınmalıdır. Çünkü, kronik alkol alımını belirlemek ileri sürülen testler: AST/ALT oranı, GGT, MCV, mitokondriyal AST / total AST oranı, desile transferin / total transferin, değişik oranlarda duyarlılık ve özgüllüklere sahiptir ve hiçbiri rutin kullanımda karar verdirici değildir (2,6,25). Klinik bulgular ve karaciğer fonksiyon testlerinin tanı koymada ve sadece yağlı karaciğer ile NASH, ilerlemiş fibrozis ve siroz ayırımını yapmada değeri düşüktür. İnvazif olmayan görüntüleme teknikleri ile karaciğer yağ infiltrasyonu ve/veya fibrozisi doğru olarak tahmin edilemez. Dolayısı ile diğer hastalıkları dışlandıktan sonra NAYKH sadece karaciğer biyopsisi ile gösterilir. Bazı klinisyenler etkili bir tedavi henüz olmadığı için biyopsiyi rutinde yapmazlar. Fakat karaciğer hastalığının yaygınlığını saptamada ve özellikle riskli gruplar için önerilen tedavilere karar vermede önemlidir (2,6,25). 6. Doğal Seyir: Doğal seyir halen net olarak bilinmemektedir, çünkü biyopsi ile izlenen uzun dönem çalışmalar çok az ve yetersizdir (2,30). Genelde iyi huylu bir hastalık olarak kabul edilir. NAYKH seyri histolojik tipe göre değişkendir. Sadece hepatik steatozu olanlarda iyi bir klinik gidiş varken, ilerlemiş forma sahip hastalarda ise kronik sekeller, siroz ve ölüm olabilir (1,30). Bir derlemede 3 çalışmadan alınan ve 9 yıl izlenen 28 hastada görülen histolojik değişiklikler bildirilmiştir. Hastaların %27’sinde fibroziste ilerleme, % 19’unda ilerlemiş siroz, % 4’ünde iyileşme ve %50’sinde değişiklik olmamıştır (1,30). 132 hastalık bir çalışma grubunda; siroz sıklığı NASH grubunda steatozu olanlara göre daha yüksek bulunmuştur. Yine bu çalışmada siroz sonuçları ve karaciğer ile ilişkili hastalıklardan ölüm NAYKH’da aynı değildir. Karaciğer biyopsisinde balonlaşma lezyonu ve Mallory cisimciği olanlarda klinik sonuçlar daha kötüdür. Bazı çalışmalarda da NAYKH’nın kriptojenik sirozun nedeni olabileceği bildirilmiştir (1,4,7,27,30,44). Kriptojenik siroz grubunda diğer hastalıklardan siroz olan gruplara göre daha fazla oranda diyabet ve obezite görülür (27). Bugianesi ve arkadaşları siroz zemininde hepatosellüler karsinom gelişen 786 vakayı incelemişler. 44 vakada kriptojenik siroz tespit edilmiş. Bu grubun 23 tanesi takip edilerek viral ve alkol nedenli diğer vakalarla karşılaştırılmıştır. Bu grupta obezite ve diyabet sıklığı anlamlı olarak fazla bulunmuştur. 30 Ayrıca glukoz, kolesterol ve trigliserid seviyeleri ve insülin direnci yüksek bulunmuştur. Demir durumu ve HFE mutasyonu yönünden fark saptanmamıştır. Sonuçta kriptojenik siroz zemininde hepatosellüler karsinom olanlarda NAYKH’nı destekleyen bulgular, viral ve alkolik etiyolojilere göre daha fazladır. Fakat hepatosellüler karsinomun NAYKH seyrinin bir parçası olup olmadığı belli değildir. Hayvan deneylerinde leptinden yoksun farelerde lipid birikimi ve hepatosit çoğalması ile hepatomegali oluşmuştur. Buna hepatosit apoptozisinde baskılanmanın eşlik ettiği gösterilmiştir. Buradan yola çıkarak obeziteye bağlı metabolik değişiklikler ile karaciğerde neoplastik süreçlerin başlatılabildiği söylenebilir (7,27,30). NAYKH’da yaklaşık %15-20’sinde daha sonradan NASH gelişir. NASH olan hastaların yaklaşık %25’inde de yıllar içersinde siroz gelişir. 10 yıl içinde %10-12’lik kısmında karaciğer ile ilişkili ölüm olur (7). Neden bazı hastaların NASH’e ilerlediği ve komplikasyonlarla seyrettiği belli olmamakla beraber, bir çok çalışmada risk faktörleri tanımlanmaya çalışılmıştır (2,7). NAYKH’nın uzun dönem prognozu bugün için tam bilinmemektedir (30). 7. NAYKH için risk faktörleri: İlerlemiş hastalık için risk faktörlerini belirlemek çok önemlidir, çünkü hangi kişilerde fibrotik hastalık olduğunu tahmin ederek klinisyen karaciğer biyopsi yapma ihtiyacını daha doğru belirleyebilecektir. 1) Yaş: Siroz için yaş bir risk faktörü olarak görülmüştür. Yaşın ne zaman hepatik steatoz sürecinde fibrozis için riskli olduğunu göstermek açısından önemlidir. Çünkü çocukluk dönemi hepatosteatoz ve yetişkin dönemi obezite oranları artmaktadır. Çalışmalarda 45 yaş üstü bir risk faktörü olarak ileri sürülse de tartışmalar devam etmektedir (1,7). 2) AST/ALT Oranı: Viral hepatitlerde olduğu gibi bu oran NAYKH’da da fibrotik evreyi gösterir (1). 3) Obezite: Obezite hepatik steatoz ve fibrotik karaciğer hastalığı için bir risk faktörüdür. Lipid yüklü hepatositler hepatotoksik ajanlar için kaynak gibi davranır ve ikinci vuruş hasarına daha duyarlı hale gelir (1,9). Gastrik bypass operasyonu olan 100 morbid hastada %36 oranında değişik derecelerde steatohepatit bulunmuştur. Bu çalışmada obesite derecesi, steatoz şiddeti ve sıklığı ile uyumlu bulunmuştur. NASH sıklığı da steatoz şiddeti ile orantılı bulunmuştur. Ratziu ve arkadaşları VKİ’i >25 kg/m2 ve karaciğer enzim anormallikleri olan 31 93 obez hastanın karaciğer biyopsilerinde %30 oranında septal fibrozis ve %10 oranında siroz tespit edilmiştir (1,9,35). 4) Diyabetes Mellitus: Karaciğer hastalığı tip 2 diyabeti olanlarda sıktır ve NAYKH diyabetiklerde %75’e kadar görülebilir. Obez ve diyabetik kişilerdeki hepatik fibrozis, sadece obez olanlara göre daha belirgindir. NASH obeziteyle ilişkisiz olarak tip 2 diyabet ve glukoz intoleransı ile de ilişkilidir (1,6,37). 5) Dislipidemi: Hepatik lipid dengesi NAYKH’da bozuk olabilir. Fakat bunun yağlanma nedeni mi olduğu ya da yağlanma sonucu mu oluştuğu belli değildir (9). Hipertrigliseridemi, hiperkolesterolemi veya her ikisi NASH hastalarında %20-81 oranında görülür. Bir çalışmada metabolizma bozuklukları kliniğine başvuran hastaların 2/3’ünde karaciğer enzimlerinde artma ve yaklaşık yarısında USG’de yağlanma bulunmuştur. Hiperkolesterolemi hastalarının çoğu normal USG bulgularına sahipken, hipertrigliseridemi veya karışık tip hiperlipidemisi olanlarda risk 5-6 kat fazladır. NHANES III çalışmasında yaş, etnik özellikler, VKİ ve tip 2 diyabet farklılıkları düzeltildikten sonra trigliserid seviyesi >200 mg/dl olan erkek ve kadınlarda 3 kat ve HDL< 35 mg/dl olanlarda 2 kat fazla risk bulunmuştur (9,24,36). Bazı klinikopatolojik özelliklerin NAYKH’da fibrozis ile ilişkisi araştırılmıştır. Balonlaşma lezyonu ve Mallory cisimcikleri bağımsız olarak sinuzoidal ve perivenüler fibrozis ile ilişkili bulunmuştur. AST/ALT oranı ve balonlaşma lezyonu bağımsız olarak periportal-portal tip fibrozis ile ilişkili bulunmuştur. Balonlaşma lezyonu ve Mallory cisimciklerinin hastalığın histolojik ilerlemesinde fibrozis için en iyi göstergeler olduğu ileri sürülmüştür (11,27,47). Bir çok değişik çalışmada NASH olan hastalarda siroz gelişimi gösterilmiştir ve siroz sıklığının %26’ya kadar yüksek olduğunu gösteren bildiriler vardır (5). 1-7 yıl izlenen NASH hastalarının karaciğer biyopsilerinde %43’ünde fibrozisde ilerleme ve %3’ünde düzelme görülürken, %54’ünde histolojik değişiklik izlenmemiştir (5). Ciddi ilerleyici hastalığı olanları belirlemek için biyokimyasal, klinik ve/veya histopatolojik belirteçler üzerinde çalışılmaktadır. Angulo ve arkadaşları 104 hastayı inceleyerek, ileri yaş, obesite, diyabet ve AST/ALT>1 oranının, istatiksel olarak biyopside köprüleşme fibrozisi veya sirozla orantılı bulmuşlardır (47). Matteoni ve arkadaşları 132 karaciğer biyopsisini incelemişler ve şiddetli histolojik bulguları olan hastalarda, karaciğer hastalığından ölüm ve siroz için risk olduğunu vurgulamışlardır. Bu lezyonlar balonlaşma dejenerasyonu, Mallory cisimciği veya fibrozisdir. Ratziu ve arkadaşları enzim anormallikleri olan obez hastaların hangilerine biyopsi yapılması 32 gerektiği konusunda klinikobiyolojik derecelendirme ileri sürmüşlerdir; VKİ, yaş, ALT ve trigliseridi 4 değişken olarak belirlemişlerdir (5,30,48). IX. HEPATİK STEATOZDA GÖRÜNTÜLEME Ultrasonografi: Karaciğerde diffüz yağlı değişikliklerin 4 sonografik bulgusu vardır (6): 1. Ekojenitede diffüz artış 2. Böbrekle karşılaştırıldığında artmış karaciğer ekojenitesi 3. Vasküler yapılarda silinme 4. Arka segmentlerde zayıflamış atenuasyon Bazı durumlarda diffüz hepatik steatoz ve diğer diffüz karaciğer hastalıklarının ayırımını yapmak güçtür. Özellikle karaciğer fibrozisi ve steatoz benzer sonografik görünüme sahiptir ve bu şekilde artmış ekojeniteye yağlı fibrotik pattern denir. Kısıtlı duyarlılık ve özgüllük nedeniyle sonografi hepatik steatoz için tarama aracı olarak tavsiye edilmez. Bunun bir dayanağı da fokal yağlı karaciğer alanlarının USG’de yanlışlıkla hipoekoik kitle olarak yorumlanmasıdır (49). Bilgisayarlı Tomografi (BT): Kontrastsız BT hepatik steatozu tespit etmede en doğru BT tekniği olmuştur. Kontrastlı BT yağlı karaciğer için daha düşük duyarlılığa sahiptir (6,49). Manyetik rezonans incelenmesi (MRI): Proton manyetik rezonans spektroskopi (PMRS), karaciğer yağ miktarını hesaplamada güvenilirdir. MRI incelemesinde hepatik trigliserid içeriği hesaplanmış ve karaciğer biyopsisiyle uyumlu bulunmuştur (9). Özet: Direkt BT ve USG karşılaştırıldığında, USG yağlı değişikliği saptamada daha duyarlı bulunmuştur. Fakat fokal ya da yamalı yağlı infiltrasyonda BT ve MRI daha üstündür. Kantitatif bir değerlendirme gerekliyse veya multipl karşılaştırmalı bir çalışma planlandıysa BT ve PMRS, USG’ye göre daha üstün olduğundan tercih edilmelidir (6,9). Bu görüntüleme yöntemlerinin hiç biri yağlı karaciğer ve steatahepatit ayırımını yapamaz. Bu konuda az olan çalışmaların başını çeken Saadeh ve arkadaşlarının çalışmasında biyopsi ile NAYKH 33 saptanan ( 8 hasta sadece yağlı karaciğer ve 17 hasta NASH) 25 hastada USG, kontrastsız BT ve MRI incelemesi yapılmış ve bu görüntüleme yöntemlerinin hiç biri NAYKH’da NASH ayırımını sağlamada başarılı bulunmamıştır (47,49). X. TEDAVİ NAYKH son dönem karaciğer hastalığına ilerleyerek portal hipertansiyon ve karaciğer yetersizliği yapabilir. Bazı hastalarda ise selim bir seyir gösterir ve steatoz yıllarca stabil kalır. Bazılarında hiç ilerlemez. Dolayısıyla medikal tedavinin kararı hastalığın ilerlemesini durdurmayı amaçlamalı ve ileri karaciğer hastalığı gelişme riski olan hastaları kapsamalıdır. NAYKH’da doğal seyir bilinmediğinden ve hastalık için risk faktörleri tam tanımlanamadığından dolayı tedavi kararı klinisyene bağlıdır. Patogenezi de tam aydınlatılamadığı için tedavisi ampiriktir. Genelde eşlik eden hastalıkları kontrol etmek ve hepatotoksik ajanlardan kaçınma esasına dayanır (6,7,13,44). 1. Eşlik Eden Durumların Tedavisi: • Metabolik ve Kalıtımsal Durumlar: Klinik ve epidemiyolojik bilgiler, obezite ve tip 2 diyabetin major birlikte görülen hastalıklar ve hastalık sürecine zemin hazırlayan durumlar olduğunu göstermiştir. Dolayısıyla bunların önlenmesi ve uygun tedavileri de iyileşmeye veya hastalığın kontrol altına alınmasına yardımcıdır (6,13). • Kilo Verme: Kilo kaybı eğer yavaş ve aşamalı ise histopatolojide düzelme sağlanabilir. Karaciğer histolojisini normale döndürmek için gerekli kilo kaybı derecesi tanımlanmamıştır. Yüksek derece yağlı infiltrasyonu olan hastalarda hızlı kilo kaybı ve belirgin yağ azalması portal inflamasyon ve fibrozisi arttırır (7). Benzer olarak uzun süren açlık da perisellüler ve portal fibrozis, safra stazı ve fokal nekroz yapabilir. Bu paradoksal etki, yağ mobilizasyonuna sekonder artmış serbest yağ asidi seviyelerine bağlı olabilir. Aşamalı kilo kaybı ortalama 0.45-0.9 kg/1 hafta olmalı ve toplamda ilk başta normalin %30 üstünde olanlar için %10 kilo kaybı hedeflenmelidir (13,50). Günlük 600-800 kalori içeren; 45-100 gr hayvansal protein, 100 gramdan az karbonhidrat ve 10 gr altında yağ miktarı uygun gibi görünmektedir. Normal kilonun %30 üzerinde olanlar için uygundur. Günlük 1200 kalorilik diyetle başarı sağlanamamıştır. Uygun bir diyet hala tartışmalıdır. İştah azaltan ilaçların ciddi yan etkileri vardır, bu nedenle kar- 34 zarar oranları akılda tutulmalıdır. Bugün için sağlık otoritelerince 3 ilaç kilo vermek için olay almıştır: Phentermine, sibutramine ve orlistat. Bu ilaçların kilo vermede etkileri kanıtlansa da, NAYKH için kanıtlara ihtiyaç vardır. Obezite için, VKİ’i >30 kg/m2 olan ve obeziteye bağlı risk faktörü veya hastalığı olmayanlara ilaç önerilir. Obeziteye bağlı hastalıkları olanlarda VKİ’i >27 kg/m2 olduğunda ilaç verilebilir. Sibutramin kardiyolojik hastalıkları olanlarda kullanılmamalıdır (6,13,24). Tip 2 diyabetli ve/veya obez hastalar diyet ve egzersiz programına alınmalıdır. Diyabetiklerde HbA1C mutlaka <7 olmalıdır. Hiperlipidemi kontrol altına alınmalıdır. Obezite için gastrik ve intestinal by-pass cerrahisi ciddi yan etkileri nedeniyle önerilmez (13,24). • İnsülin direncinin tedavisi: İnsülin direncini düzeltmek için 2 çeşit ilaç grubu vardır (6): 1. Biguanidler (örnek; metformin) 2. Tiazolidineodionlar ( örnek; rosiglitazon ve pioglitazon) Metforminin mekanizması tam bilinmemekle beraber serum aminotransferazlarda düzelme yaptığı gösterilmiştir, fakat histolojik çalışmalar azdır (51,52). Tiazolidineodionlar, PPARgama reseptörüne etki ederek insülin duyarlılığını arttırır. Biyokimyasal ve histolojik iyileşme görülmüştür (53,54). • Lipid düşürücü ajanlar: Klofibrat, gemfibrozil ve HMG-CoA redüktaz inhibitörleri kullanılmıştır. Amaç trigliserid içindeki yağ oranının azaltmaktır. Antihiperlipidemiklerle az sayıda çalışma vardır. Çalışmalarda kişi sayısı, takip ve biyopsi kontrolleri yetersizdir. Klofibrat çalışmalarda başarılı bulunmazken, gemfibrozil ve HMG-CoA redüktaz inhibtörleri ile olumlu sonuçlar alınmıştır (21,55-57). 2. Hepatosit koruyucu ajanlar: NAYKH’da bazı ajanlar kullanılmış ve olumlu bulunmalarından dolayı hepatik koruyucu etkileri olduğuna inanılmıştır. Bunlar ursodeoksikolik asid (UDCA), N-asetilsistein, betain, vitamin E, vitamin C, lesitin, beta-karoten ve selenyumdur (13). UDCA, hepatotoksik endojen safra asitlerini hepatotoksik olmayanlarla değiştirir, ayrıca membran koruyucu, sitoprotektif ve immünolojik etkileri de vardır. NASH olan hastalarda UDCA tedavisi ile serum aminotransferaz, alkalen fosfataz, GGT seviyelerinin 35 düzeldiği, hepatik steatozun gerilediği gösterilmiş fakat inflamasyon ve fibroziste düzelme olmamıştır (58). Betain, S-adenosin metiyonin seviyelerini arttırarak etanole bağlı trigliserid depolanmasını engeller. N-asetilsistein hepatositlerde glutatyon seviyelerini arttırarak oksidatif stresi önler. NASH’li hastalarda serum aminotransferaz ve GGT seviyelerinde önemli oranda düşme olmuştur (59). Vitamin E membran lipid peroksidasyonunu engelleyen ve sitokinleri baskılayan güçlü bir antioksidandır. ALT seviyeleri yüksek obez hastalarda, ALT seviyeleri normal olanlar ile karşılaştırıldığında serum alfa-tokoferol (vitamin E), askorbik asit ve beta karoten (vitamin A) seviyelerinin düşük olduğu gösterilmiştir (60). TNF-α üretiminin veya aktivitesinin engellenmesi ile NASH olan hastalarda karaciğer fibrozisi gelişiminin önlenebileceği düşünülmektedir. Anti TNF-α etkisi olan pentoksifilinin akut alkolik hepatitte yararlı olduğu görülmüştür (61-63). Karaciğer demirinin karaciğerde fibrozisi ve oksidatif stresi artırması nedeni ile NASH’te insülin direncine eşlik eden patogenetik bir faktör olduğu düşünülmektedir. NASH hastalarında yüksek serum ferritin seviyeleri ve karaciğer demir boyamalarında pozitiflik sıklıkla görülür. NASH olan metabolik sendromlu hastalarda hiperferritinemi ve orta derece demir yükü sıklıkla bulunur. 6-12 ay flebotomi uygulanan NASH’li hastalarda serum aminotransferaz seviyelerinde önemli oranda düşme, karaciğer biyopsilerinde inflamasyonda önemli bir gerileme gösterilmiştir (46,64). 3. Karaciğer Transplantasyonu: NASH karaciğer transplantasyonu gereken siroza ilerleyebilir. NASH transplantasyon sonrası sıklıkla tekrar eder. Karaciğer transplantasyonu, NASH oluşumuna neden olan metabolizma bozukluğunu düzeltmediği için bu hastalarda kilo verme, hipergliseminin ve hiperlipideminin düzeltilmesi çok önemlidir (13). 4. NAYKH’nın tanı ve takip algoritması: Klinik ve radyolojik olarak yağlı karaciğer düşünüldüğünde karaciğer enzimlerine bakılır. Eğer enzimler normalse 6 ayda bir enzim kontrolü yapılır. Eğer enzimler yüksek ve 3 ay içinde yükseklik devam ediyorsa, risk faktörlerine bakılır ve olası diğer karaciğer hastalıkları dışlanır. Eğer risk faktörü yoksa karaciğer biyopsisi önerilir. Eğer risk faktörleri varsa bu durumların kontrolü ve tedavisi yapılır. Enzimler normale dönerse 6 ayda bir takibe alınır. 36 Buna rağmen yüksek devam ederse karaciğer biyopsisi önerilir. Karaciğer biyopsisi NASH değilse muhtemelen iyi huyludur ve klinik takibe alınır. Fakat NASH ile uyumlu bulunursa muhtemelen ilerleyicidir ve tedavi protokolü düşünülmelidir (4,13). Tablo 6: NAYKH’da kullanılan potansiyel terapötik uygulamalar Modalite Sayı Aminotransferazlar • İNSÜLİN REZİSTANSINA YÖNELİK Kilo Kaybı Ueno 15 düzelme Drenick 14 düzelme Palmar Orlistat Harrison Harrison Thiazolidionlar Caldwell Neuschwander Histoloji İzleme steatozda düzelme steatoz, inflamasyon, yok yok yok 39 düzelme fibroziste düzelme biyopsi yok 3 düzelme steatoz, inflamasyon, yok 10 düzelme fibroziste düzelme steatozda düzelme yok 10 30 düzelme düzelme inflamasyonda hafif düzelme steatoz, inflamasyon, yok 6 ay fibroziste düzelme Metformin Nair 25 Marchesini 14 • ANTİOKSİDANLAR düzelme düzelme Tokoferol/Askorbik Asid Harrison 49 düzelme yok Tokoferol Hasagewa 22 düzelme Betain Hidroklorid Abdelmalek 8 düzelme • DİSLİPİDEMİYE YÖNELİK Gemfibrozil Başaranoğlu Klofibrat Laurin Atorvastatin Horlander biyopsi yok biyopsi yok yok yok fibroziste hafif düzelme yok düzelme var yok düzelme var yok 46 düzelme biyopsi yok yok 16 düzelme yok düzelme yok yok 7 düzelme steatoz, inflamasyon, yok fibroziste düzelme 37 • SİTOPROTEKTİF / ANTİ-APOPİTOTİK TEDAVİ Ursodeoksikolik Asid Ceriani 31 Laurin 24 Guma 24 • DİĞER Flebotomi Desail Nitecki 16 9 düzelme düzelme düzelme biyopsi yok steatozda düzelme biyopsi yok düzelme düzelme steatozda düzelme yok 1 biyopsi, inflamasyonda yok düzelme 38 yok yok yok HİPERLİPİDEMİ Hiperlipidemiler; yüksek miktarlardaki plazma lipid düzeyleri ile karakterizedir. Hiperlipidemilerin çeşitleri vardır. Bunlar; izole hiperlipidemi (ailesel hiperkolesterolemi) polijenik hiperkolesterolemi, izole hiperkolesterolemi, hipertrigliseridemi ve hiperkolesterolemi (kombine hipertrigliseridemi), disbetalipoproteinemi, hipertrigliseridemi ile bağlantılı düşük HDL-K’dır. Lipoprotein metabolizması bozuklukları yüksek riskli koroner vasküler hastalıklarla ilişkilidir. Diyetin kalorik kompozisyonu ve makro besin ögeleri içeriğinin yanı sıra içerdiği yağ ve yağ asitlerinin miktar ve cinsi de plasma lipoproteinlerinin kompozisyonunu, konsantrasyonunu ve metabolizmasını etkilemektedir (65,66). Hiperlipidemi kardiyovasküler hastalıkların gelişiminde primer ve sekonder korumada değiştirilebilir major risk faktörlerinden biridir. Hiperlipidemi saptanan hastalardan hangisinin tedavi edileceği konusunda bugün için ortak bir görüşe varılmıştır. Aterosklerotik kalp hastalığı ve diğer risk faktörleri tedavi kararında göz önünde tutulmalıdır (65,67). Yükselmiş düşük-dansiteli lipoprotein kolesterolü (LDL-K) artmış kardiyovasküler morbidite ve mortalite ile beraberdir. İyi tasarlanmış birçok klinik çalışma lipid düzeylerinin modifiye edilmesinin özellikle yüksek riskli hastalarda olmak üzere koroner kalp hastalığı riskini belirgin derecede azalttığını göstermiştir. NCEP ATP III, Avrupa ve Türk Kardiyoloji Derneği Kılavuzları hastanın koroner kalp hastalığı riskini azaltmak için yoğun tedavi önermektedir. Yaygın olarak kanıta-dayalı tedavi kılavuzları ve güvenli ve etkili lipid düşürücü tedavi yöntemleri olmasına rağmen koroner kalp hastalığı riski nadiren tedavi hedeflerine düşürülür. Bu nedenle, tüm hastalarda yaşam tarzı değişikliği uygulanmalı ve maksimum faydanın sağlanabilmesi için hastalar ile yakın ilişkide bulunulmalı ve hastaların tedaviye uyum sağlamaları için çaba gösterilmelidir (65,66,67). Aterosklerotik risk faktörlerinin tanımlanması ve bunların tedavisi asemptomatik kişilerde koroner kalp hastalıklarının önlenmesi (primer korunma) ve belirlenmiş hastalığı olan kişilerde tekrarlayan olayların önlenmesi (sekonder korunma) için gereklidir (71,72). Prospektif halk tabanlı Framingham Kalp Çalışmaları; hiperkolesterolemi, hipertansiyon ve diğer kardiyovaskuler riskle ilişkili olduğunu destekleyen önemli kanıtlar sağlamıştır. Ulusal Kolesterol Eğitim Programı’nın (NCEP) 2001’de yayımlanan III. Yetişkin Tedavi Paneli’nde (ATP-III) koroner arter hastalığı risk faktörleri şu şekilde sınıflandırılmıştır (68). 39 Koroner Arter Hastalığı Risk Faktörleri (NCEP ATP-III): 1. Lipid risk faktörleri: LDL kolesterol, Trigliserid, Non-HDL kolesterol, HDL düşüklüğü, Aterojenik Dislipidemi. 2. Nonlipid risk faktörleri: A. Modifiye edilebilen risk faktörleri: B. • Hipertansiyon • Sigara içiyor olmak • Diyabetes Mellitus • Fazla kiloluluk/obezite • Fiziksel inaktivite • Aterojenik diyet • Trombojenik/ hemostatik durum Modifiye edilemeyen risk faktörleri: • Yaş • Erkek cinsiyet • Ailede erken koroner kalp hastalığı öyküsü Koroner Arter Hastalığı İçin Bağımsız Risk Faktörleri (NCEP ATP III): 1. Yaş ( erkeklerde ≥ 45, kadınlarda ≥ 55 ) 2. Ailede erken koroner kalp hastalığı öyküsü 3. Sigara içiyor olmak 4. Hipertansiyon (Kan basıncı ≥140/90 mmHg veya antihipertansif ilaç kullanımı) 5. Düşük HDL kolesterol ( HDL < 40 mg/dl ) 6. Yüksel LDL kolesterol ( LDL ≥ 130 mg/dl ) ∗ HDL kolesterol > 60 mg/dl ise risk hesaplamalarında bir risk faktörü çıkartılır. Çünkü HDL kolesterol yüksekliği koroner arter hastalığını riskini azaltır. ∗ 40 Diyabetes mellitus varlığı koroner kalp hastalığı risk eşdeğeri olarak değerlendirilir. Türk Kardiyoloji Derneği’nin 2002’de yayınladığı Koroner Kalp Hastalığı Korunma ve Tedavi Kılavuzunda yer alan koroner kalp hastalığı risk faktörleri şu şekilde sınıflandırılmıştır (69): 1. Yaş (erkeklerde ≥ 45, kadınlarda ≥ 55 veya erken menapoz ) 2. Aile öyküsü ( birinci derece akrabalardan erkekte 55, kadında 65 yaşından önce koroner kalp hastalığı olması ) 3. Sigara içiyor olmak 4. Hipertansiyon (Kan basıncı ≥140/90 mmHg veya antihipertansif ilaç kullanımı) 5. Hiperkolesterolemi ( total kolesterol ≥ 200 mg/dl, LDL kolesterol ≥ 130 mg/dl) 6. Düşük HDL kolesterol değeri ( < 40 mg/dl ) 7. Diyabetes Mellitus LİPİD RİSK FAKTÖRLERİ Kanda total kolesterol ve LDL kolesterol düzeyleri yükseldikçe kardiyovasküler risk artar. Trigliserid ile bu iki değişkenin normal ve diğer dilim sınırları özetlenmiştir (67,73). Optimal Normal Sınırda Yüksek Yüksek Çok Yüksek Total Kolesterol LDL kolesterol (mg/dl) (mg/dl) <200 200-239 ≥240 <100 100-129 130-159 160-189 ≥190 Trigliserid (mg/dl) <150 150-199 200-499 ≥500 1) LDL Kolesterol: Çeşitli kanıtlar LDL kolesterol düzeyinin primer aterojenik faktör olduğunu desteklemektedir ve kontrollü çalışmalar LDL kolesterolün düşürülmesinin koroner kalp hastalığı riskini azalttığını göstermiştir. Buna göre Ulusal Kolesterol Eğitim Programı (NCEP), lipid düşürücü tedavide LDL kolesterolünü primer hedef olarak belirlemiştir (68). Yıllar boyunca LDL kolesterolün esas fonksiyonunun arter duvarında kolesterol depozisyonu olduğu düşünülmüştür. Son zamanlarda LDL kolesterolün proinflamatuar bir ajan olduğu bulunmuştur, aterosklerotik lezyonun en önemli belirtisi olan kronik inflamatuar cevabı harekete geçirmektedir. Yüksel LDL kolesterol seviyeleri aterosklerozun tüm evrelerinde rol almaktadır: endotel disfonksiyonu, plak formasyonu ve büyümesi, kararsız plak, plak yırtılması ve tromboz. Plazmada yüksek LDL kolesterol seviyelerinin mevcudiyeti LDL partiküllerinin arter duvarında retansiyonunun artmasına, oksidasyonuna ve çeşitli 41 inflamatuar mediyatörlerinin sekresyonuna neden olur. Bu olayların bir sonucu okside LDL tarafından endotel hücre fonksiyonlarının bozulması ve bunun sonucunda nitrik oksid üretiminin azalmasıdır. Yüksek LDL kolesterol seviyelerinin tedavi edilmesi, asetilkoline karşı normal vazodilatör cevabın geri dönmesine sebep olur. LDL ayrıca düz kas hücrelerinin güçlü bir mitojenidir (65-67). Serum kolesterol seviyeleri ile koroner kalp hastalığı riski arasındaki ilişki doğrusaldır. Düşük total kolesterol ve LDL kolesterol seviyelerine sahip olan toplumlarda diğer risk faktörleri sık olsa bile koroner kalp hastalığı riski düşüktür. Bu durum LDL kolesterol seviyelerinin primer risk faktörü olduğunu göstermektedir (65-67). Hem primer hem de sekonder koruma çalışmalarının toplu sonuçları kolesterol düşürücü tedavinin koroner kalp hastalığı riskini azalttığını göstermiştir. Güçlü LDL kolesterol düşürücü ajanlar olan HMG-CoA redüktaz inhibitörleri (statinler) ile yapılan beş major çalışma yayınlanmıştır: üçü sekonder koruma ve ikisi primer koruma çalışması. Tüm bu çalışmalar major koroner olaylarda belirgin bir azalma göstermiştir. Üç tanesinde total mortalitede azalma tespit edilmiştir. Bu çalışmaların hiçbirinde nonkardiyak mortalitede artış oluşmamıştır. Bu çalışmalar kolesterol düşürücü tedavinin koroner kalp hastalığı riskinin azaltılmasında güvenli ve etkili bir tedavi olduğunu ortaya koymaktadır. Ayrıca pek çok çalışma LDL kolesterol seviyelerinde belirgin azalmanın koroner lezyon progresyonunu yavaşlattığını, bazı vakalarda ise regresyonunu başlattığını saptamıştır (71,74-77). LDL seviyelerinin düşürülmesi ilaç ve ilaç dışı tedaviler ile mümkün olabilir. İlaç dışı tedavi yöntemlerinin önemi küçümsenmemelidir. Bunların arasında en önemlileri diyetteki kolesterol yükseltici yağ asitlerinin (doymuş ve trans yağ asitleri) ve kolesterol miktarının azaltılmasıdır. Fazla kilolu kişilerde istenilen vücut ağırlığına ulaşılması LDL kolesterol seviyelerini düşürerek koroner kalp hastalığı riskini azaltır. Bitki stenollerinin günlük 3 gram kullanımı, diyetteki kolesterolün ve kolesterol düşürücü yağ asitlerinin azaltılmasından bağımsız olarak LDL kolesterol seviyelerini %10-15 oranında azaltır. Diyetle alınan lif oranının arttırılması LDL kolesterol seviyelerini %3-5 oranında azaltır. Doymamış yağ asitleri LDL kolesterolünü azaltır ve koroner kalp hastalığı global riskini farklı yollardan azaltabilir (65,66). Belirlenmiş koroner kalp hastalığı olanlarda NCEP, LDL kolesterol seviyelerini ≤ 100 mg/dl olarak hedeflemektedir. Sekonder korumada optimal LDL kolesterol seviyelerinin tanımlanabilmesi için yeni klinik çalışmalar başlatılmıştır; bununla birlikte pek çok çalışmadan kaynaklanan kanıtlara göre NCEP hedef olarak ≤ 100 mg/dl kolesterol seviyelerini belirlemiştir. Amerikan Kalp Birliği (American Heart Association) LDL 42 kolesterol seviyeleri > 130 mg/dl olan tüm koroner kalp hastalarında kolesterol düşürücü tedavinin başlatılmasını önermektedir. LDL kolesterol seviyeleri 100-129 mg/dl arasında olan hastalarda kolesterol düşürücü ilaçların başlanıp başlanmaması henüz tam belirlenmemiştir. Bu hastalara maksimum ilaç dışı tedavi başlanmalıdır (72,73). NCEP’in 2001’de yayımlanan III. Yetişkin Tedavi Panelinde (ATP III), LDL kolesterolün azaltılmasında, terapötik yaşam tarzı değişiklikleri iki major modaliteden biri olarak yer almaktadır, diğeri ise ilaç tedavisidir. Terapötik yaşam tarzı değişiklikleri esas olarak 3 temel yaklaşımdan oluşur: Sature yağlar ve kolesterol alımının azaltılması, fizik aktivitenin arttırılması ve kilo kontrolü (68). NCEP ATP III Paneline göre tedavinin sekonder hedefi, metabolik sendromun tedavisidir. Metabolik sendromun temel 5 özelliğinden en az 3’ünün varlığı tanı kriteri olarak belirlenmiştir (78). Metabolik sendrom tanısı: 1. Abdominal obezite (bel çevresi): erkekte >102 cm kadında >88 cm 2. Trigliserid : > 150 mg/dl 3. HDL kolesterol: erkekte < 40 mg/dl kadında < 50 mg/dl 4. Kan basıncı: 5. Açlık kan şekeri : > 130/85 mmHg > 110 mg/dl Metabolik sendrom tedavisinde 2 genel yaklaşım vardır. Birinci strateji altta yatan sebepleri modifiye eder: fazla kiloluk/obezite, fiziksel inaktivite ve bunlarla çok yakın birliktelik gösteren insülin rezistansı. Kilo kaybı ve fiziksel aktivitenin arttırılması insülin rezistansını azaltır ve metabolik risk faktörlerini indirekt olarak azaltır. İkinci yaklaşım ise direkt olarak metabolik risk faktörlerini tedavi eder: aterojenik dislipidemi, hipertansiyon, protrombik durum, altta yatan insülin rezistansı. Klinik pratikte kısa vadede en çok başarı, eşlik eden risk faktörlerinin farmakolojik modifikasyonundan gelir. Bununla birlikte en büyük başarı altta yatan nedenlerin ortadan kaldırılmasıdır (65-67,78). 2) HDL Kolesterol Düşüklüğü: Epidemiyolojik çalışmalardan elde edilmiş çok sayıda kanıt plazma HDL kolesterol düzeyi ile daha sonra koroner olay gelişme riski arasında güçlü bir ters ilişkinin varlığını göstermektedir. Bu tersine ilişki hem erkekler hem kadınlar için geçerli 43 olup koroner kalp hastalarında da asemptomatik kişiler kadar güçlüdür. Ortalama 1 mg/dl HDL düşmesi koroner kalp hastalığı riskini %2-3 arttırmaktadır (79,80). Koroner kalp hastalığı için düşük (< 40 mg/dl) HDL kolesterol seviyelerinin bir risk faktörü, buna karşılık yüksek (>60 mg/dl) HDL kolesterol seviyelerinin ise koruyucu bir faktör olduğu kılavuzlarda vurgulanmıştır (68). Düşük HDL kolesterol düzeylerine yol açan pek çok faktör mevcuttur. Bunların arasında çoğu hastada genetik faktörler önem taşır. Edinsel nedenler arasında yaşam tarzı yani sigara kullanımı, fiziksel inaktivite ve obeziteye yol açan aşırı kalori alımı büyük yer tutar. Bunların yanı sıra beta blokerler, anabolik steroidler ve progestasyonel ajanlar gibi ilaçlar HDL kolesterolü düşürür. HDL kolesterol ve trigliserid düzeyleri arasında orta derece güçlü tersine korelasyon vardır ve hipertrigliseridemik tablolara düşük HDL kolesterol de eşlik eder (79,80). Epidemiyolojik çalışmalara ilişkin gözlemler, koroner arter hastalığı riskinin belirlenmesinde değişik plazma lipidlerinin bir aradaki etkisini hesaba katmanın önemini koroner arter hastalığı riskinin önceden kestirilmesinde plazma total kolesterol / HDL kolesterol oranının yararını vurgulamaktadır. Normal olarak bu oranın 5’in altında olması istenir ve total kolesterol düzeyleri 200-250 mg/dl olanlarda girişim gereksiniminin belirlenmesinde özel önem taşır (65,73). NCEP ATP III, düşük HDL kolesterol düzeyini 40 mg/dl ‘nin altındaki değerler olarak tanımlamaktadır. Koroner arter hastalığı olan ve HDL düzeyi düşük hastalar tekrarlayan olaylar açısından risk altındadır ve yoğun ilaç dışı tedavi uygulanmalıdır (diyet değişiklikleri, kilo kaybı ve egzersiz). HDL kolesterol düzeyi düşük kişilerde tedavinin birinci hedefi LDL kolesteroldür, kılavuza göre hedeflenen LDL kolesterol düzeyine ulaşılmalıdır. Düşük HDL kolesterol düzeyi yüksek trigliseridle ilişkili olduğundan (200-499 mg/dl), ikinci öncelik hedeflenen HDL dışı kolesterol (non-HDL kolesterol) düzeyine ulaşmak olmalıdır. Trigliseridler < 200 mg/dl düşük ise ( yalın düşük HDL kolesterol), HDL kolesterol düzeyini yükseltecek ilaçlar ( fibratlar veya nikotinik asit ) düşünülebilir (71-73). 3) Trigliseridler: Plazma trigliseridleri daha sonra gelişebilecek koroner arter hastalığı olaylarını öngörmede işe yarar. Trigliseridlerle koroner arter hastalığı ilişkisi büyük oranda diyabet, obezite, hipertansiyon, yüksek LDL kolesterol ve düşük HDL kolesterol gibi diğer faktörlerle ilişkilidir. Ayrıca hipertrigliseridemi sıklıkla hemostatik faktörlerle de ilişkili bulunmuştur (78-80). 44 Yüksek trigliseridlerin ilaç dışı tedavisi kilo kaybı, alkol tüketiminin azaltılması, sigaranın bırakılması ve fizik aktiviteden ibarettir. Trigliserid düzeyini düşürebilen ilaçlar nikotinik asit, fibrat türevleri ve daha az derece statinlerdir (67). 4) Aterojenik Dislipidemi: LDL kolesterol primer lipid risk faktörü olmasına rağmen diğer lipid parametreleri LDL kolesterol seviyeleri yüksek olan veya olmayan hastalarda koroner kalp hastalığı riskini arttırır. Yüksek konsantrasyonlarda trigliserid, küçük yoğun LDL ve düşük seviyelerde HDL kombinasyonu aterojenik dislipidemi olarak tanımlanır. LDL kolesterol seviyeleri tedavide primer öneme sahip olmasına rağmen aterojenik dislipidemi koroner kalp hastalığı patogenezine yardımcı bir faktör olduğu için büyüyen bir öneme sahiptir. Aterojenik dislipideminin her bir öğesinin bağımsız olarak aterojenik olduğuna dair kanıtlar mevcuttur (65,78). Aterojenik dislipidemi tedavisi için ilk seçenek kilo kontrolü ve fiziksel aktivitedir. Kilo kontrolü ve düzenli egzersiz sadece aterojenik dislipidemiyi değil, metabolik sendromun diğer öğelerini de geriletir. Hem fibratlar hem nikotinik asit, aterojenik dislipidemisi olan hastalarda lipoprotein paternini düzeltir. Statinler aynı zamanda trigliseridden zengin lipoproteinler ve küçük yoğun LDL konsantrasyonlarını azaltıp, HDL kolesterol seviyelerini hafifçe yükselterek aterojenik dislipidemiyi modifiye ederler (65,78). Kardiyovasküler Risk Grupları: NCEP ATP III HEDEF LDL- Yüksek Risk KAH veya KAH eşdeğeri KOLESTEROL <100 mg/dl (10 yıllık risk >%20) Orta Risk 2’den fazla risk faktörü <130 mg/dl (10 yıllık risk %10-20) Düşük Risk 2’den az risk faktörü <160 mg/dl (10 yıllık risk <%10) ∗Koroner arter hastalığı(KAH) risk eşdeğeri durumda olanlar: Diyabetes mellitus, periferik arter hastalığı, abdominal aort anevrizması, semptomatik karotis arter hastalığı. 45 STATİNLER Statinler, LDL-kolesterol düzeyleri yüksek olan hastalarda ve familyal hiperkolesterolemide ilk seçenektir. Statinler, 3-hidroksi-3-metilglutaril koenzim A (HMGCoA) redüktaz enzimini inhibe eden, günümüzdeki mevcut lipid düşürücü ilaçların en güçlü sınıfını oluştururlar. LDL kolesterol seviyelerini belirgin olarak düşürürken (%18-55), HDL kolesterol seviyelerinde hafif-orta düzeylerde artış sağlayabilmektedir (%5-15). Aynı şekilde trigliserid düzeylerindeki azalma da %7 ile %30 arasındadır. Buna karşın nikotinik asit ve fibratlar, LDL kolesterol seviyelerinde belirgin düşme sağlamazken (%5-20), statinlere kıyasla HDL kolesterol yükselmesi ve trigliserid düzeylerindeki azaltılmasındaki etkinlikleri daha belirgindir (sırasıyla HDL kolesterol yükselmesi %15-35 ve %10-20; trigliserid azalması %20-50) (15,16,81). Statinlerin kardiyovasküler morbidite ve mortaliteyi azaltıcı etkileri bir çok primer ve sekonder korunma ve çalışmasında gösterilmiştir. Genellikle bu etkileri lipid düşürücü etkilerine bağlansa da yapılmış olan bu çalışmaların subanalizlerinde lipid düşürücü etkilerinden bağımsız olan direkt kardiyoprotektif etkileri de gözlenmektedir (81). Pravastatin, simvastatin, fluvastatin, atorvastatin, rosuvastatin ve pitavastatin başlıcalarıdır. Pitavastatin dışındaki tüm statinler intestinal ve/veya hepatik düzeyde ilk geçiş eliminasyonuna uğrarlar. Statinler hücre içine girdiği zaman biyosentetik kolesterol sentezini düşürür ve böylece hücre içinde kolesterol içeriği azalır. Bu azalmaya yanıt olarak kolesterol homeostazında işlev gören proteinlerin sentezi artar. LDL reseptörlerinin sayısının artması sonucu plazmadan LDL alınımı belirgin şekilde artar (15,16,81). Statinler pleiotropik etkiler de göstererek kardiyovaskuler olayların azalmasına katkıda bulunurlar. Endotelyal fonksiyonun düzeltilmesi, aterosklerotik plağın stabilitesinin artması, oksidatif stresin azalması ve vaskuler inflamasyonun azalmasına katkıda bulunur. Statinler ayrıca koagulatif ve fibrinolitik proçeslerde yararlı rol oynarlar. Statinler endotelyal nitrik oksid sentazı (eNOS) stimüle ederler. Doku tipi plazminojen aktivatör ekspresyonunu artırarak NO biyoyararlanımını arttırır ve endotel disfonksiyonunu düzeltirler. Statinlerin en iyi bilinen ve kanıtlanmış olan pleiotropik etkisi hs-CRP seviyelerini azaltmasıdır. CRP ve lipoproteinlerin birlikte değerlendirilmesi aterosklerotik hastalık riskinin belirlenmesi açısından tek başına lipidlerden daha değerlidir (15,16,81). 46 Statinlerin doz–yanıt ilişkisi doğru orantılı değildir. Toksisite ile doz arasındaki ilişki ise doğrusaldır. Statinlerin pek çok yan etkisi olmakla birlikte çoğu hafif ve geçicidir. En sık görülen yan etkiler gastrointestinal yakınmalar, kas ağrıları ve hepatittir. Nadir olarak miyopati, döküntü, periferal nöropati, uykusuzluk, uykuya dalmada ve konsantrasyonda bozukluk görülebilir. En önemli iki yan etkisi hepatotoksisite ve miyopatidir (82). Miyopati çok nadir görülür ( <%1), ancak miyopati riskini arttıran ilaçlarla beraber alındığında risk daha da artar. Miyopati yaygın kas ağrıları, yorgunluk ve serum kreatin kinaz seviyelerinin normalin üst sınırının 10 katından fazla yükselmesi (CK > 1000 U/l) dir. İlaç alınmaya devam edilirse mortalitesi yüksek olan rabdomiyoliz gelişebilir. Bu durum doza bağımlıdır, hemen ilaç kesilmelidir (83). Statin kullanımına bağlı akut karaciğer yetersizliği, hepatit, kolestaz ve transaminit (asemptomatik AST ve ALT yükselmesi) gelişebilir. Bunlardan ilk üçü çok nadir olarak rapor edilmiştir (82- 84). Hepatotoksisite yani klinik olarak belirgin AST ve ALT yükselmesi (normalin 3 katından fazla), yüksek doz statin kullanan hastaların %1’inden az oranında görülür. Bu durum dozla ilişkilidir ve ilaç kesildikten sonra normale döner. Düşük doz kullananlarda çok daha nadirdir. Transaminazlarda normalden 3 kat artış olması tedavinin kesilmesini gerektirir. Yükselmelerin çoğu ilk 3-6 ayda oluşur (82-84). Statin tedavisine başlamadan önce tüm hastalarda serum AST ve ALT değerleri ölçülmelidir. Karaciğer enzimlerinde normalin üst sınırının 3 katına kadar olan yükseklikler, statinler için kontrendikasyon oluşturmaz. Hafif-orta derece yükselme durumunda ilaç kesilmemeli, devam edilmeli, AST ve ALT değerleri statin tedavisi süresince peryodik olarak takip edilmeli, yeni yükselmeler değerlendirilmelidir (85,86). Statinlere bağlı hepatotoksisite ve miyotoksisite, beraberinde sitokrom p450 enzim sistemiyle metabolize olan ilaçlar kullanan hastalarda daha sık karşılaşılır. Bu ilaçlardan en sık gemfibrozil, fibratlar, nikotinik asid, siklosporin, eritromisin gibi ilaçlarla birlikte kullanılması rabdomyoliz ve hepatotoksisite riskini arttırır (85). 47 MATERYAL VE METOD Çalışma, Nisan 2004 – Ocak 2006 tarihleri arasında Haydarpaşa Numune Eğitim ve Araştırma Hastanesi 3. İç Hastalıkları Polikliniğine başvuran, 25-65 yaş arası 25 erkek ve 42 kadından oluşan toplam 67 hasta üzerinde randomize prospektif olarak yapılmıştır. Bu hastalar serum alanin aminotransferaz (ALT) ve/veya aspartat aminotransferaz (AST) değerleri yüksek olan, ultrasonografi ile karaciğer yağlanması tespit edilen, hiperlipidemisi olan ve ATP-III kriterlerine göre diyet ya da statin tedavisi endikasyonu olanlar arasından seçilmiştir. Tüm vakalar, nonalkolik karaciğer yağlanması tanısı konmadan önce diğer olası karaciğer hastalıklarını dışlamak amacıyla klinik ve laboratuar olarak değerlendirildi. Hastalarda alkolik karaciğer hastalığı, bilier obstrüksiyon, primer bilier siroz, otoimmün ve viral hepatitler, metabolik ve herediter karaciğer hastalıkları, protein-kalori malnutrisyonu, starvasyon, total parenteral beslenme, hızlı kilo verme, geçirilmiş barsak rezeksiyonu, inflamatuar barsak hastalığı, çevresel hepatotoksinler, tiroid hastalığı, malignite ve ilaç kullanımı tespit edilenler çalışmaya alınmadı. Tüm hastalardan ayrıntılı anamnez alındı; vakalar cinsiyet, yaş, hipertansiyon, ailede ve birinci derece yakınlarında diyabet, iskemik kalp hastalığı anamnezi açısından sorgulandı. Boy, kilo, vücut-kitle indeksi (VKİ), bel çevresi ölçümü yapıldı. VKİ 30 kg/m2 sınır alınarak bu değerin altında ve üstünde olanlar NAYKH için kabul edilen risk faktörleriyle karşılaştırıldı. Her olgu hepatomegali, karın ağrısı ve halsizlik yönünden değerlendirildi. Alkol alımını dışlamak için hasta ve yakınlarından ayrıntılı bilgi alındı. Haftada 40 gram etanolden fazla içen hastalar dışlandı. Biyokimyasal olarak; hemogram, BUN, kreatinin, AST, ALT, total bilirubin, direkt bilirubin, ALP (alkalin fosfataz), GGT (gama glutamil transferaz), ürik asid, CK (kreatin kinaz), total kolesterol, HDL-kolesterol, LDL-kolesterol, TG (trigliserid), serum albumin, açlık kan şekeri, demir, total demir bağlama kapasitesi, ferritin, seruloplazmin, alfa-1 antitripsin, aPTT (activated parsiyel trombin zamanı), PT (protrombin zamanı), INR (international normalized ratio), serbest T4, TSH düzeyi ölçümleri yapıldı. Roche Hitachi PP Moduler otoanalizatorü ile Haydarpaşa Numune Eğitim ve Araştırma Hastanesi Merkez Biyokimya Laboratuarı’nda ölçüldü. Otoimmün hepatitleri dışlamak için AMA (antimitokondrial antikor), ANA (antinükleer antikor), ASMA (antismooth muscle antikor) bakıldı. AMA ELİSA (enzyme 48 linked immunosorbent assay) yöntemiyle Trinity-Biotech-2338370 cihazında, ANA ELİSA ile Trinity-Screen-2339000 cihazında, ASMA ise indirect IFA (immunofluorescence assay) metoduyla Euruimmun cihazında Ürolab’ta bakıldı. Viral hepatitleri ekarte etmek için hepatit A (antiHAVIgM), hepatit B (HBsAg, antiHBc, antiHBs), hepatit C (antiHCV) serolojisi bakıldı. Hemogram Gen.S System 2-Coulter (USA) cihazında, hepatit markerları ELİZA yöntemi ile Architect 2000 SR, AXSYM ve Etimax 3000 cihazlarında Haydarpaşa Numune Eğitim ve Araştırma Hastanesi Merkez Mikrobiyoloji Laboratuarı’nda bakıldı. Çalışmamızda takiplerinde, 8 hasta verilen ilacı almadığından ya da başka bir antihiperlipidemik ilaç kullandığından veya kontrollerine gelmediğinden dolayı çalışmadan çıkartıldı. 16 hasta da otoimmün hepatit markerleri pozitif geldiği için çalışmaya dahil edilmedi. 3 hastada ANA (+), 6 hastada AMA (+), 7 hastada hem ANA hem de AMA (+) saptandı. 16’si erkek ve 27’si kadın olmak üzere toplam 43 hastayla çalışmaya devam edildi. Bu hastalar randomize olarak 2 gruba ayrıldı, birinci gruba sadece diyet tedavisi, ikinci gruba diyet ve statin tedavisi verildi. Her 2 grup yaş, kilo, VKİ, bel çevresi, biyokimyasal parametreler açısından karşılaştırıldı. Çalışmaya katılan 19 hastaya lipid düşürücü diyet başlandı. 24 hastaya da lipid düşürücü diyetle beraber 80 mg Fluvastatin XL verildi. Vakalar 6 ay boyunca takip edildi. Statinlerin yan etkileri açısından karaciğer enzimleri ve CK düzeyi, yanında kilo, bel çevresi, VKİ, lipid profilleri her ay izlendi. Vakaların tedavi öncesi, 3. ve 6. aylardaki parametreleri karşılaştırılarak sonuçlar değerlendirildi. İstatistiksel İncelemeler Çalışmada elde edilen bulgular değerlendirilirken, istatistiksel analizler için SPSS (Statistical Package for Social Sciences) for Windows 10.0 programı kullanıldı. Çalışma verileri değerlendirilirken tanımlayıcı istatistiksel metodların (Ortalama, Standart sapma) yanısıra niceliksel verilerin karşılaştırılmasında normal dağılım gösteren parametrelerin gruplar arası karşılaştırmalarında student t testi, normal dağılım göstermeyen parametrelerin gruplar arası karşılaştırmalarında Mann Whitney U test kullanıldı. Normal dağılım gösteren parametrelerin grup içi karşılaştırmalarında paired sample t testi, normal dağılım göstermeyen parametrelerin grup içi karşılaştırmalarında ise Wilcoxon işaret testi kullanıldı. Niteliksel verilerin karşılaştırılmasında ise Ki-Kare testi kullanıldı. Sonuçlar % 95’lik güven aralığında, anlamlılık p<0.05 düzeyinde değerlendirildi. 49 BULGULAR Çalışma Nisan 2004-Ocak 2006 tarihleri arasında Haydarpaşa Numune Eğitim ve Araştırma Hastanesi 3. İç Hastalıkları polikliniğinde yaşları 33 ile 69 arasında değişmekte olan; 27’si kadın (% 62.8) ve 16’sı erkek (% 37.2) olmak üzere toplam 43 olgu üzerinde yapılmıştır. Olguların ortalama yaşı 50.86±8.03’tür. Tablo 1: Demografik özelliklere göre grupların değerlendirilmesi Diyet Statin 51,29 ±8,71 50,31 ±7,27 n (%) 15 (%62,5) n (%) 12 (%63,2) 9 (%37,5) 7 (%36,8) Sigara kullanımı 10 (% 41,7) 9 (% 47,4) Hipertansiyon 12 (% 50,0) 12 (% 63,2) Diyabet Mellitus 8 (% 33,3) 5 (% 26,3) Yaş (Ort±SD) yıl Cinsiyet t: Student t testi Kadın Erkek Test ist.; p t:0,392 p:0,697 χ2:0,002 p:0,965 χ2:0,140 p:0,708 χ2:0,744 p:0,388 χ2:0,248 p:0,619 2 χ : Ki-kare testi Diyet tedavisi alan ve statin tedavisi alan olguların yaş ortalamaları ve cinsiyet dağılımları arasında istatistiksel olarak anlamlı bir farklılık bulunmamaktadır (p>0,05). Sigara kullanımı, hipertansiyon ve diyabetes mellitus varlığına göre gruplar arasında istatistiksel olarak anlamlı bir farklılık bulunmamaktadır (p>0,05). 50 Tablo 2: Kiloya ilişkin değerlendirmeler Kilo (kg) Diyet Statin Başlangıç 84,04 ±13,17 85,26 ±15,37 6. ay 81,73 ±12,81 82,10 ±15,66 tp:2,528; tp:2,750; Başlangıç-6. ay p t: Student t testi Test ist.; p t:-0,281; p:0,780 t:-0,087; p:0,931 p:0,019* p:0,013* tp: Paired sample t test * p<0,05 düzeyine anlamlı Başlangıç ve 6. aydaki kilo düzeyine göre gruplar arasında istatistiksel olarak anlamlı bir farklılık bulunmamaktadır (p>0,05). Her iki grupta da; olguların başlangıçtaki kilo ortalamalarına göre 6. aydaki kilo ortalamalarında görülen düşüş istatistiksel olarak anlamlıdır (p<0,05). Kilo (kg) 90 85 80 75 70 65 60 55 50 45 40 35 30 25 20 15 10 5 0 Diyet Statin Şekil 1: Kilo grafiği 51 Başlangıç 6. ay Tablo 3: VKİ’ne ilişkin değerlendirmeler Başlangıç VKİ (kg/m2) 6. ay Başlangıç-6. ay p t: Student t testi Diyet Statin 32,68 ±5,51 32,31 ±5,56 31,81 ±5,41 31,14 ±5,82 tp:2,581; tp:2,900; Test ist.; p t:0,214; p:0,832 t:0,390; p:0,699 p:0,017* p:0,010* tp: Paired sample t test * p<0,05 düzeyine anlamlı Başlangıç ve 6. aydaki VKİ düzeyine göre gruplar arasında istatistiksel olarak anlamlı bir farklılık bulunmamaktadır (p>0,05). Her iki grupta; olguların başlangıçtaki VKİ düzeyine göre 6. aydaki VKİ düzeylerinde görülen düşüş istatistiksel olarak anlamlıdır (p<0,05). VKİ (kg/m2) 34 32 30 28 26 24 22 20 18 Şekil 2: VKİ grafiği 16 14 12 10 52 8 6 4 2 Tablo 4: Bel çevresine ilişkin değerlendirmeler Diyet Bel (cm) çevresi Statin Başlangıç 105,62 ±10,15 108,57 ±1,41 6. ay 104,83 ±10,10 105,21 ±14,89 Başlangıç-6. ay p t: Student t testi tp:0,632; Test ist.; p t:-0,822; p:0,416 t:-0,099; p:0,922 tp:2,047; p:0,534 p:0,056 tp: Paired sample t test Başlangıç ve 6. aydaki bel çevresine göre gruplar arasında istatistiksel olarak anlamlı bir farklılık bulunmamaktadır (p>0,05). Diyet grubunda; olguların başlangıçtaki bel çevrelerine göre 6. aydaki bel çevresi ortalamalarında istatistiksel olarak anlamlı bir farklılık bulunmamaktadır (p>0,05). Statin grubunda; başlangıçtaki bel çevrelerine göre 6. aydaki bel çevresi ortalamalarında bir düşüş görülmekle birlikte görülen bu düşüş anlamlılığa yakın ancak istatistiksel olarak anlamlı değildir (p>0,05). Bel Çevresi (cm) Şekil 3: Bel çevresi grafiği Sütun D Sütun E 53 Satır 11 Satır 12 Tablo 5: Açlık kan şekerine ilişkin değerlendirmeler Kan Başlangıç Açlık Şekeri 6. ay (mg/dL) (Medyan) Başlangıç-6. ay p Diyet 125,79 ±57,82 Statin 137,52 ±77,04 Test ist.; p Z:-0,379; (103) 114,37 ±33,23 (111) 118,15 ±34,60 p:0,704 Z:-0,502; (106) ZW:-1,286; (107) ZW:-0,685; p:0,616 p:0,198 p:0,494 ZW: Wilcoxon işaret testi Z: Mann Whitney U testi Başlangıç ve 6. aydaki AKŞ düzeyine göre gruplar arasında istatistiksel olarak anlamlı bir farklılık bulunmamaktadır (p>0,05). Diyet ve statin grubunda; olguların başlangıçtaki AKŞ düzeylerine göre 6. aydaki AKŞ düzeylerinde istatistiksel olarak anlamlı bir değişim görülmemektedir (p>0,05). AKŞ (mg/dL) 140 130 120 110 100 90 80 70 60 50 40 30 20 10 0 Diyet Statin Şekil 4: Açlık kan şekeri grafiği 54 Başlangıç 6. ay Tablo 6: Total kolesterol düzeyine ilişkin karşılaştırmalar Diyet Statin Başlangıç 225,48 ±35,96 231,26 ±39,21 6. ay 221,08 ±28,90 184,00 ±34,47 Total Kolesterol (mg/dL) Başlangıç-6. ay p t: Student t testi tp:0,815; Test ist.; p t:-0,505; p:0,616 t:-0,099; p:0,922 tp:5,914; p:0,424 p:0,001** tp: Paired sample t test ** p<0 ,01 ileri düzeyde anlamlı Başlangıç ve 6. aydaki total kolesterol düzeyine göre gruplar arasında istatistiksel olarak anlamlı bir farklılık bulunmamaktadır (p>0,05). Diyet grubunda; olguların başlangıçtaki total kolesterol düzeylerine göre 6. aydaki total kolesterol düzeylerinde istatistiksel olarak anlamlı bir değişim görülmemektedir (p>0,05). Statin grubunda; olguların başlangıçtaki total kolesterol düzeylerine göre 6. aydaki total kolesterol düzeylerinde görülen düşüş istatistiksel olarak ileri düzeyde anlamlıdır (p<0,01). Total Kolesterol (mg/dL) Şekil 5: Total Kolesterol grafiği 55 Diyet Tablo 7: Trigliserid düzeyine ilişkin karşılaştırmalar Trigliserid (mg/dL) Diyet Statin Başlangıç 184,04 ±70,03 177,31 ±61,79 6. ay 187,08 ±59,12 150,52 ±56,33 tp:-0,252; tp:1,854; Başlangıç-6. ay p t: Student t testi Test ist.; p t:0,329; p:0,744 t:2,055; p:0,046* p:0,804 p:0,080 tp: Paired sample t test * p<0,05 düzeyinde anlamlı Başlangıçtaki trigliserid düzeyine göre gruplar arasında istatistiksel olarak anlamlı bir farklılık bulunmamaktadır (p>0,05). Diyet tedavisi alan olguların 6. aydaki trigliserid düzeyleri; statin tedavisi alan olguların 6. aydaki trigliserid düzeylerinden istatistiksel olarak anlamlı düzeyde yüksektir (p<0,05). Her iki grupta da; olguların başlangıçtaki trigliserid düzeylerine göre 6. aydaki trigliserid düzeylerinde istatistiksel olarak anlamlı bir değişim görülmemektedir (p>0,05). Trigliserid (mg/dL) Şekil 6: Trigliserid grafiği Diyet Statin 56 Başlangıç 6. Ay Tablo 8: HDL düzeyine ilişkin karşılaştırmalar HDL (mg/dL) Diyet Statin Başlangıç 45,00 ±10,01 43,00 ±8,52 6. ay 46,66 ±8,18 42,52 ±6,92 tp:-0,860; tp:0,536; Başlangıç-6. ay p t: Student t testi Test ist.; p t:0,694; p:0,492 t:1,762; p:0,086 p:0,399 p:0,598 tp: Paired sample t test Başlangıçve 6. aydaki HDL düzeyine göre gruplar arasında istatistiksel olarak anlamlı bir farklılık bulunmamaktadır (p>0,05). Diyet grubunda; olguların başlangıçtaki HDL düzeylerine göre 6. aydaki HDL düzeylerinde istatistiksel olarak anlamlı bir değişim görülmemektedir (p>0,05). Statin grubunda; olguların başlangıçtaki HDL düzeylerine göre 6. aydaki HDL düzeylerinde istatistiksel olarak anlamlı bir değişim görülmemektedir (p>0,05). HDL (mg/dL) Diyet Şekil 7: HDL grafiği Statin 57 Başlangıç 6. ay Tablo 9: LDL düzeyine ilişkin karşılaştırmalar LDL (mg/dL) Diyet Statin Başlangıç 143,58 ±32,23 151,73 ±37,22 6. ay 137,70 ±26,50 112,63 ±26,76 tp:1,219; tp:4,894; Başlangıç-6. ay p t: Student t testi Test ist.; p t:-0,769; p:0,446 t:3,068; p:0,004** p:0,235 p:0,001** tp: Paired sample t test ** p<0,01 ileri düzeyde anlamlı Başlangıçtaki LDL düzeyine göre gruplar arasında istatistiksel olarak anlamlı bir farklılık bulunmamaktadır (p>0,05). Diyet tedavisi alan olguların 6. aydaki LDL düzeyleri; statin tedavisi alan olguların 6. aydaki LDL düzeylerinden istatistiksel olarak ileri düzeyde anlamlı yüksektir (p<0,01). Diyet grubunda; olguların başlangıçtaki LDL düzeylerine göre 6. aydaki LDL düzeylerinde istatistiksel olarak anlamlı bir değişim görülmemektedir (p>0,05). Statin grubunda; olguların başlangıçtaki LDL düzeylerine göre 6. aydaki LDL düzeylerinde görülen düşüş istatistiksel olarak ileri düzeyde anlamlıdır (p<0,01). LDL(mg/dL) Şekil 8: LDL grafiği 58 Tablo 10: AST düzeyine ilişkin karşılaştırmalar AST (U/L) Diyet Statin Başlangıç 42,70 ±11,13 41,36 ±11,36 3. ay 31,50 ±9,32 32,73 ±12,95 6. ay 31,62 ±16,86 32,26 ±10,95 tp:4,490; tp:3,234; p:0,001** tp:3,334; p:0,005** tp:2,912; Başlangıç-3. ay p Başlangıç-6. ay p t: Student t testi Test ist.; p t:0,388; p:0,700 t:-0,364; p:0,718 t:-0,143; p:0,887 p:0,003** p:0,009** tp: Paired sample t test ** p<0,01 ileri düzeyde anlamlı Başlangıçtaki AST düzeyine göre gruplar arasında istatistiksel olarak anlamlı bir farklılık bulunmamaktadır (p>0,05). 3. aydaki AST düzeyine göre gruplar arasında istatistiksel olarak anlamlı bir farklılık bulunmamaktadır (p>0,05). 6. aydaki AST düzeyine göre gruplar arasında istatistiksel olarak anlamlı bir farklılık bulunmamaktadır (p>0,05). Diyet grubunda; olguların başlangıçtaki AST düzeylerine göre 3. ve 6. aylardaki AST düzeylerinde görülen düşüşler istatistiksel olarak ileri düzeyde anlamlıdır (p<0,01). Statin grubunda; olguların başlangıçtaki AST düzeylerine göre 3. ve 6. aylardaki AST düzeylerinde görülen düşüşler istatistiksel olarak ileri düzeyde anlamlıdır (p<0,01). 59 AST (U/L) 45 42,5 40 37,5 35 32,5 30 27,5 25 22,5 20 17,5 15 12,5 10 7,5 5 2,5 0 Diyet Şekil 9: AST grafiği Statin Tablo 11: ALT düzeyine ilişkin karşılaştırmalar Başlangıç Diyet3. ay ALT (U/L) 6. Statin ay Başlangıç 59,58 ±21,00 65,21 ±20,46 3. ay 40,66 ±19,24 49,21 ±23,32 6. ay 41,16 ±27,98 45,00 ±23,89 tp:4,949; tp:3,888; p:0,001** tp:4,005; p:0,001** tp:3,836; Başlangıç-3. ay p Başlangıç-6. ay p t: Student t testi Test ist.; p t:-0,882; p:0,383 t:-1,317; p:0,195 t:-0,475; p:0,637 p:0,001** p:0,001** tp: Paired sample t test ** p<0,01 ileri düzeyde anlamlı Başlangıçtaki ALT düzeyine göre gruplar arasında istatistiksel olarak anlamlı bir farklılık bulunmamaktadır (p>0,05). 3. aydaki ALT düzeyine göre gruplar arasında istatistiksel olarak anlamlı bir farklılık bulunmamaktadır (p>0,05). 60 6. aydaki ALT düzeyine göre gruplar arasında istatistiksel olarak anlamlı bir farklılık bulunmamaktadır (p>0,05). Diyet grubunda; olguların başlangıçtaki ALT düzeylerine göre 3. ve 6. aylardaki ALT düzeylerinde görülen düşüşler istatistiksel olarak ileri düzeyde anlamlıdır (p<0,01). Statin grubunda; olguların başlangıçtaki ALT düzeylerine göre 3. ve 6. aylardaki ALT düzeylerinde görülen düşüşler istatistiksel olarak ileri düzeyde anlamlıdır (p<0,01). ALT (U/L) Şekil 10: ALT grafiği Diyet Tablo 12: ALP düzeyine ilişkin karşılaştırmalar Diyet Statin Başlangıç 193,75±119,95 154,00 ±77,05 3. ay Başlangıç ALP (U/L) Statin 103,45 ±32,76 98,94 ±40,94 3. ay 6. ay 6. ay Başlangıç-3. ay p Başlangıç-6. ay p t: Student t testi 98,37 ±31,08 103,94 ±40,79 tp:4,189; tp:3,172; p:0,001** tp:4,539; p:0,005** tp:2,971; Test ist.; p t:1,253; p:0,217 t:0,402; p:0,690 t:-0,509; p:0,614 p:0,001** p:0,008** tp: Paired sample t test ** p<0,01 ileri düzeyde anlamlı Başlangıçtaki ALP düzeyine göre gruplar arasında istatistiksel olarak anlamlı bir farklılık bulunmamaktadır (p>0,05). 61 3. aydaki ALP düzeyine göre gruplar arasında istatistiksel olarak anlamlı bir farklılık bulunmamaktadır (p>0,05). 6. aydaki ALP düzeyine göre gruplar arasında istatistiksel olarak anlamlı bir farklılık bulunmamaktadır (p>0,05). Diyet grubunda; olguların başlangıçtaki ALP düzeylerine göre 3. ve 6. aylardaki ALP düzeylerinde görülen düşüşler istatistiksel olarak ileri düzeyde anlamlıdır (p<0,01). Statin grubunda; olguların başlangıçtaki ALP düzeylerine göre 3. ve 6. aylardaki ALP düzeylerinde görülen düşüşler istatistiksel olarak ileri düzeyde anlamlıdır (p<0,01). ALP (U/L) Şekil 11: ALP grafiği Tablo Diyet 13: GGT düzeyine ilişkin karşılaştırmalar Başlangıç 3. ay GGT (U/L) (Medyan) Başlangıç 6. ay Başlangıç-3. ay p Başlangıç-6. ay p Statin Statin Diyet 81,54 ±69,52 67,36 ±64,19 Test ist.; p Z:-0,685; (58) 58,50 ±42,90 (47) 70,36 ±80,65 p:0,493 Z:-0,049; (39) 69,31 ±83,56 p:0,961 Z:-0,147; 3. ay 6. ay (47,5) 57,62 ±45,87 (40,5) ZW: (45) -2,601; ZW: p:0,009** p:0,778 ZW: -2,314; ZW: p:0,883 -0,282; -0,524; Z: Mann Whitney U testi p:0,021* p:0,600 ZW: Wilcoxon işaret testi * p<0,05 düzeyinde anlamlı ** p<0,01 ileri düzeyde anlamlı 62 Başlangıçtaki GGT düzeyine göre gruplar arasında istatistiksel olarak anlamlı bir farklılık bulunmamaktadır (p>0,05). 3. aydaki GGT düzeyine göre gruplar arasında istatistiksel olarak anlamlı bir farklılık bulunmamaktadır (p>0,05). 6. aydaki GGT düzeyine göre gruplar arasında istatistiksel olarak anlamlı bir farklılık bulunmamaktadır (p>0,05). Diyet grubunda; olguların başlangıçtaki GGT düzeylerine göre 3. GGT düzeylerinde GGT (U/L) görülen düşüş istatistiksel olarak ileri düzeyde anlamlı iken (p<0,01); 6. ay GGT düzeyinde görülen düşüş istatistiksel olarak anlamlıdır (p<0,05). Statin grubunda; olguların başlangıçtaki GGT düzeylerine göre 3. ve 6. aylardaki GGT düzeylerinde istatistiksel olarak anlamlı bir değişim görülmemiştir (p>0,05). Diyet Statin Şekil 12: GGT grafiği Tablo 14: Serum Total Bilirubin düzeyine ilişkin karşılaştırmalar Başlangıç 3. ay 6. ay Diyet Statin Başlangıç 0,61 ±0,24 0,66 ±0,32 6. ay 0,59±0,27 0,64±0,20 tp:0,247; tp:0,549; Serum Total Bilirubin (mg/dL) Başlangıç-6. ay p t: Student t testi 63 p:0,807 p:0,589 tp: Paired sample t test Test ist.; p t:-0,664; p:0,510 t:-0,543; p:0,590 Başlangıçtaki serum total bilirubin düzeyine göre gruplar arasında istatistiksel olarak anlamlı bir farklılık bulunmamaktadır (p>0,05). 6. aydaki serum total bilirubin düzeyine göre gruplar arasında istatistiksel olarak anlamlı bir farklılık bulunmamaktadır (p>0,05). Diyet grubunda; olguların başlangıçtaki serum total bilirubin düzeylerine göre 6. aydaki serum total bilirubin düzeylerinde istatistiksel olarak anlamlı bir değişim görülmemiştir (p>0,05). Statin grubunda; olguların başlangıçtaki serum total bilirubin düzeylerine göre 6. aydaki serum total bilirubin düzeylerinde istatistiksel olarak anlamlı bir değişim görülmemiştir (p>0,05). Serum Total Bilirubin (mg/dL) Şekil 13: Serum Total Bilirubin grafiği Diyet Tablo 15: CK düzeyine ilişkin karşılaştırmalar Statin Diyet Başlangıç CK (U/L) Başlangıç 6. ay 6. ay Başlangıç-6. ay p t: Student t testi 64 Statin 111,75 ±72,87 122,36 ±62,25 130,75 ±36,53 112,36 ±56,59 tp:0,705; tp:0,970; p:0,488 p:0,345 tp: Paired sample t test Test ist.; p t:-0,505; p:0,616 t:-0,605; p:0,549 Başlangıçtaki CK düzeyine göre gruplar arasında istatistiksel olarak anlamlı bir farklılık bulunmamaktadır (p>0,05). 6. aydaki CK düzeyine göre gruplar arasında istatistiksel olarak anlamlı bir farklılık bulunmamaktadır (p>0,05). Diyet grubunda; olguların başlangıçtaki CK düzeylerine göre 6. aydaki CK düzeylerinde istatistiksel olarak anlamlı bir değişim görülmemiştir (p>0,05). Statin grubunda; olguların başlangıçtaki CK düzeylerine göre 6. aydaki CK düzeylerinde istatistiksel olarak anlamlı bir değişim görülmemiştir (p>0,05). CK (U/L) Diyet Şekil 14: CKStatin grafiği Tablo 16: Başlangıç – 6. ay fark değerleri Başlangıç VKİ (kg/m2) Bel çevresi (cm) Açlık (mg/dL) Total 65 kan 6. ay Diyet -0,86 ±1,64 Statin -1,17 ±1,76 Test ist.; p Z:-0,648; (-0,6) -0,79 ±6,13 (-0,8) -3,36 ±7,17 p:0,517 Z:-0,760; (-2) şekeri -11,41 ±44,88 (-3,5) kolesterol -4,37 ±26,30 (-2) p:0,447 -19,36 ±51,17 Z:-0,208; (-3) p:0,835 -47,26 ±34,83 Z:-3,889; (mg/dL) Trigliserid (mg/dL) HDL (mg/dL) LDL (mg/dL) Serum (-51) p:0,001** -26,78 ±62,98 Z:-1,370; (-3) 1,66 ±9,49 (-8) -0,47 ±3,84 (2,5) -5,75 ±23,60 (-2) p:0,315 -39,10 ±34,82 Z:-3,608; (-7) Total -0,01±0,26 Bilirubin (mg/dL) CK (U/L) (-9) 3,04 ±59,20 (-0,03) -8,0 ±55,55 (5,5) Z: Mann Whitney U testi p:0,171 Z:-1,005; (-42) -0,03±0,23 p:0,001** Z:-0,514; (-0,02) -10,0 ±44,92 p:0,604 Z:-0,624; (-2) p:0,533 ** p<0,01 ileri düzeyde anlamlı Başlangıç VKİ düzeyine göre 6. ay VKİ düzeyindeki değişim miktarlarına göre gruplar arasında istatistiksel olarak anlamlı bir farklılık bulunmamaktadır (p>0,05). Başlangıçtaki bel çevresine göre 6. aydaki bel çevresindeki değişim miktarlarına göre gruplar arasında istatistiksel olarak anlamlı bir farklılık bulunmamaktadır (p>0,05). Başlangıç AKŞ düzeyine göre 6. ay AKŞ düzeyindeki değişim miktarlarına göre gruplar arasında istatistiksel olarak anlamlı bir farklılık bulunmamaktadır (p>0,05). Statin tedavisi uygulanan olgularda başlangıç total kolesterol düzeyine göre 6. ay total kolesterol düzeyindeki düşüş miktarı, diyet tedavisi uygulanan olgulardaki düşüş miktarından istatistiksel olarak ileri düzeyde anlamlıdır (p<0,01). Başlangıç trigliserid düzeyine göre 6. ay trigliserid düzeyindeki değişim miktarlarına göre gruplar arasında istatistiksel olarak anlamlı bir farklılık bulunmamaktadır (p>0,05). Başlangıç HDL düzeyine göre 6. ay HDL düzeyindeki değişim miktarlarına göre gruplar arasında istatistiksel olarak anlamlı bir farklılık bulunmamaktadır (p>0,05). Statin tedavisi uygulanan olgularda başlangıç LDL düzeyine göre 6. ay LDL düzeyindeki düşüş miktarı, diyet tedavisi uygulanan olgulardaki düşüş miktarından istatistiksel olarak ileri düzeyde anlamlıdır (p<0,01). Başlangıç Serum Total Bilirubin düzeyine göre 6. ay Serum Total Bilirubin düzeyindeki değişim miktarlarına göre gruplar arasında istatistiksel olarak anlamlı bir farklılık bulunmamaktadır (p>0,05). Başlangıç CK düzeyine göre 6. ay Serum CK düzeyindeki değişim miktarlarına göre gruplar arasında istatistiksel olarak anlamlı bir farklılık bulunmamaktadır (p>0,05). 66 Tablo 17: Başlangıç – 3. ay , başlangıç – 6. ay fark değerleri Başlangıç-3.ay farkı AST (U/L) Başlangıç-6.ay farkı Başlangıç-3.ay farkı ALT (U/L) Başlangıç-6.ay farkı Başlangıç-3.ay farkı ALP (U/L) Başlangıç-6.ay farkı Başlangıç-3.ay farkı GGT (U/L) Başlangıç-6.ay farkı Diyet Statin -11,20 ±12,22 -8,63 ±11,63 Test ist.; p Z:-0,294; (-9) (-12) -11,08 ±16,28 -9,10 ±13,62 p:0,769 Z:-0,735; (-10,5) (-8) p:0,463 -18,91 ±18,72 -16,00 ±17,93 Z:-0,392; (-18,5) (-15) p:0,695 -18,41 ±22,52 -20,21 ±22,96 Z:-0,318; (-23) (-26) p:0,750 -90,29 ±105,59 -55,05 ±75,65 Z:-0,391; (-88) (-14) p:0,695 -95,37 ±102,93 -50,05 ±73,42 Z:-1,443; (-92) (-11) -23,04 ±38,66 3,00 ±23,45 p:0,149 Z:-1,897; (–8,5) (-4) -23,91 ±39,56 1,94 ±34,76 p:0,058 Z:-1,542; (-9,5) p:0,123 (-2) Z: Mann Whitney U testi Başlangıç AST düzeyine göre 3. ay AST ve 6. ay AST düzeylerindeki değişim miktarlarına göre gruplar arasında istatistiksel olarak anlamlı bir farklılık bulunmamaktadır (p>0,05). Başlangıç ALT düzeyine göre 3. ay ALT ve 6. ay ALT düzeylerindeki değişim miktarlarına göre gruplar arasında istatistiksel olarak anlamlı bir farklılık bulunmamaktadır (p>0,05). Başlangıç ALP düzeyine göre 3. ay ALP ve 6. ay ALP düzeylerindeki değişim miktarlarına göre gruplar arasında istatistiksel olarak anlamlı bir farklılık bulunmamaktadır (p>0,05). Başlangıç GGT düzeyine göre 3. ay GGT ve 6. ay GGT düzeylerindeki değişim miktarlarına göre gruplar arasında istatistiksel olarak anlamlı bir farklılık bulunmamaktadır (p>0,05). Her iki grupta da AST değerlerinde başlangıç düzeyine göre 3. ve 6. aydaki değerler normal referans aralığına kadar düşmüştür ( normal değeri < 34 U/L). Her iki grupta da ALT değerlerinde başlangıç düzeyine göre 3. ve 6. aydaki değerler normal referans aralığına kadar düşmüştür (normal değeri < 55 U/L). 67 Her iki grupta da ALP değerlerinde başlangıç düzeyine göre 3. ve 6. aydaki değerler normal referans aralığına kadar düşmüştür ( normal değeri: 40-150 U/L). Statin kullanan hasta grubunda, hiçbir hastada statin kullanımına bağlı AST, ALT, ALP ve CK yüksekliği görülmemiştir. 68 TARTIŞMA Nonalkolik yağlı karaciğer hastalığı (NAYKH) tanımlaması karaciğer hasarını geniş bir yelpaze içinde yansıtmaktadır. Çok sayıda farklı etyolojiyle birlikte olabilir ve hastalığın doğal seyri altta yatan nedene göre değişkenlik gösterir. Klinik tablo masum seyredebileceği gibi ciddi nekroinflamasyon ve fibrozis yaparak karaciğer ile ilişkili anlamlı morbidite ve mortalite riski taşır ve siroz ile de sonuçlanabilir. Toplumda görülme sıklığı arttığı ve ciddi karaciğer hastalıklarına neden olabileceği için giderek daha fazla önem kazanmakta, literatürde her geçen gün etyopatogenez ve tedavisine ait çalışmalar giderek artmaktadır (9,11,24). NAYKH olan hastaların %8-20’sinde lipid metabolizması bozuktur. Bu hastalarda hipertrigliseridemi, hiperkolesterolemi veya her ikisi de görülebilir. NAYKH tedavisinde öncelikle eşlik eden metabolik sendrom bileşenlerinin tedavi edilmesi önerilmektedir. Diyabetes mellitus veya hiperlipidemisi olan hastalara mutlaka iyi metabolik kontrol önerilir. Ancak bu her zaman NAYKH’nı tersine çevirmez. Obez erişkinlerde ve çocuklarda kilo verdikten sonra karaciğer test sonuçları hemen hemen daima düzelir. Çoğu hastada kilo kaybıyla birlikte yağlı infiltrasyonun derecesi azalır, fakat nekroinflamasyon ve fibrozun derecesi kötüleşebilir. Kilo kaybının hızı önemlidir (13,24,50). Hiçbir ilacın kilo kaybından bağımsız olarak karaciğer hasarını azalttığı ve düzelttiği ispatlanamamıştır. Gemfibrozil, E vitamini ve metforminin karaciğer testlerini düzelttiği gösterilmiştir. Ursodiol, betain ve troglitazon karaciğer testlerinin sonuçlarında ve histolojik bulgularda düzelme sağlamaktadır (51-60). Hiperlipidemi, kardiyovasküler hastalıkların gelişiminde primer ve sekonder korumada değiştirilebilir major risk faktörlerinden biridir. Hiperlipidemi saptanan hastalardan hangisinin tedavi edileceği konusunda bugün için ortak bir görüşe varılmıştır. Aterosklerotik kalp hastalığı ve diğer risk faktörleri tedavi kararında göz önünde tutulmalıdır (65,68). Yükselmiş düşük-dansiteli lipoprotein kolesterolü (LDL-K), artmış kardiyovasküler morbidite ve mortalite ile beraberdir. İyi tasarlanmış birçok klinik çalışma lipid düzeylerinin modifiye edilmesinin özellikle yüksek riskli hastalarda olmak üzere koroner kalp hastalığı riskini belirgin derecede azalttığını göstermiştir. NCEP ATP III, Avrupa ve Türk Kardiyoloji Derneği Kılavuzları, hastanın koroner kalp hastalığı riskini azaltmak için yoğun tedavi önermektedir (68,74-77). 69 Biz çalışmamızda, Haydarpaşa Numune Eğitim ve Araştırma Hastanesi İç Hastalıkları Polikliniğine başvuran, serum alanin aminotransferaz (ALT) ve/veya aspartat aminotransferaz (AST) değerleri yüksek olan, ultrasonografi ile karaciğer yağlanması tespit edilen, hiperlipidemisi olan ve ATP-III kriterlerine göre diyet ya da statin tedavisi endikasyonu olan 17’si erkek ve 26’sı kadın olmak üzere toplam 43 hasta randomize olarak 2 gruba ayrıldı, birinci gruba sadece diyet tedavisi, ikinci gruba diyet ve statin (fluvastatin 80 mg) tedavisi verildi. Her iki grup arasında yaş, cinsiyet, kilo, bel çevresi, vücut kitle indeksi, açlık kan şekeri, total kolesterol, trigliserid, HDL kolesterol, LDL kolesterol, AST, ALT, ALP, GGT, total bilirubin, CK parametreleri ayrı ayrı karşılaştırıldı. Ayrıca Grup I ve Grup II arasında bu parametrelerin 6 ay boyunca değişimleri açısından fark olup olmadığı araştırıldı. Çalışmamızın ana amacı; transaminaz yüksekliği olan, nonalkolik yağlı karaciğer hastalığı ve aynı zamanda hiperlipidemisi olan vakalarda, statin tedavisinin karaciğer enzim profili üzerine olan etkilerini incelemektir. Gruplar arasında yaş ve cinsiyete göre istatiksel olarak anlamlı bir farklılık bulunmamakta idi. 1. ve 2. grupta aylara göre ortalama vücut ağırlığı, VKİ (vücut kitle indeksi), bel çevresi ölçüm değerlerinde düşme gözlenmektedir. Vücut ağırlığı ve VKİ’ndeki değişim her iki grupta da istatistiksel olarak anlamlı (p< 0,05) iken bel çevresindeki azalma sadece 2. grupta istatistiksel olarak anlamlı bulunmuştur (p< 0,05). Total kolesterol, trigliserid, LDL-kolesterol değişimleri incelendiğinde her iki grupta da aylara göre düşme gözlenmektedir. 1. grupta 6 ay sonraki bu parametrelerdeki değişimin istatistiksel olarak anlamlı olmadığı (p>0,05), ancak 2. grupta istatistiksel olarak anlamlı bir düşme olduğu görülmektedir (p<0,05). 2. grubun total kolesterol ve LDL-kolesterol değerlerinde 1.gruba göre istatistiksel olarak anlamlı bir düşme olduğu, ancak trigliserid değerlerinde düşüşteki farkın önemli olmadığı söylenebilinir. HDL-kolesterol ölçüm değerlerinde de istatistiksel olarak anlamlı bir değişim görülmemektedir (p>0,05). Statinler, 3-hidroksi-3-metilglutaril koenzim A (HMG-CoA) redüktaz enzimini inhibe eden, günümüzdeki mevcut lipid düşürücü ilaçların en güçlü sınıfını oluştururlar. Statinlerin kardiyovasküler morbidite ve mortaliteyi azaltıcı etkileri, bir çok primer ve sekonder korunma ve çalışmasında gösterilmiştir. Genellikle bu etkileri lipid düşürücü etkilerine bağlansa da yapılmış olan bu çalışmaların subanalizlerinde lipid düşürücü etkilerinden bağımsız olan direkt kardiyoprotektif etkileri de gözlenmektedir. Statinlerin pleotropik etkileri adı verilen bu etkileri; endotel fonksiyonu üzerine olan olumlu etkileri, nitrik oksitin bioyararlanımını arttırması, antioksidan özellikleri, aterosklerotik plakların stabilizasyonu ve vasküler 70 inflamasyonu azaltmasıdır. Aynı zamanda immunosupresif etki ve kardiak hipertrofinin inhibisyonu da son zamanlarda giderek ilgi uyandırmaktır (15,16,81). Statinlerin doz–yanıt ilişkisi doğru orantılı değildir. Toksisite ile doz arasındaki ilişki ise doğrusaldır. Statinlerin pek çok yan etkisi olmakla birlikte çoğu hafif ve geçicidir. En sık görülen yan etki myaljidir. Transaminazlarda normalin 3 katı artış olması tedavinin kesilmesini gerektirir. Statinlerin gemfibrozil, fibratlar, nikotinik asid, siklosporin, eritromisin gibi ilaçlarla birlikte kullanılması rabdomyoliz ve hepatotoksisite riskini arttırır (82). Statin tedavisi ile ilgili 4 hepatik sendrom vardır: Akut karaciğer yetersizliği, hepatit, kolestaz ve transaminit (asemptomatik AST ve ALT tükselmesi). Bunlardan ilk üçü çok nadir olarak rapor edilmiştir. Klinik olarak belirgin AST ve ALT yükselmesi (normalin 3 katından fazla), hastaların %1’inde gözlemlenmiştir. Bu durum dozla ilişkilidir ve ilaç kesildikten sonra normale döner. Yükselmelerin çoğu ilk 3-6 ayda oluşur (84,91). Statin tedavisine başlamadan önce tüm hastalarda serum AST ve ALT değerleri ölçülmelidir. Karaciğer enzimlerinde normalin üst sınırının 3 katına kadar olan yükseklikler, statinler için kontrendikasyon oluşturmaz. Hafif-orta derece yükselme durumunda ilaç kesilmemeli, devam edilmeli, AST ve ALT değerleri statin tedavisi süresince periyodik olarak takip edilmeli, yeni yükselmeler değerlendirilmelidir. NASH’li hastalarda statin kullanılabileceğini bildiren yayınlar mevcuttur (84,91,92). En önemli sorun, serum aminotransferaz değerleri yüksek olan hiperlipidemik hastalara statin tedavisinin başlanmasına karar vermektir. Geçmiş bilgilerimize göre, altta yatan karaciğer hastalığı veya karaciğer enzim yüksekliği olanlarda statin vermenin sakıncalı olduğu idi, bu kararı vermek klinisyene kalırdı. Statinlerin aktif karaciğer hastalığı veya açıklanamayan persistan aminotransferaz yüksekliği olan hastalarda kullanılmaması gerektiği iddia edilmekteyse de, aktif karaciğer hastalığı veya açıklanamayan enzim yüksekliği tanımı yapılamamıştır (87,88). Chalasani ve arkadaşlarının yaptığı çalışmada, 3 hasta grubu oluşturulmuştur: 342 hiperlipidemik ve aynı zamanda karaciğer enzimleri yüksek (AST>40 IU/L veya ALT>35 IU/L) olan hastalara statin ve 1437 hiperlipidemik ve karaciğer enzimleri normal hastalara statin verilmiş, 2245 AST veye ALT seviyeleri yüksek hastaya statin verilmeden izlenmiştir. 6 aylık takip sonucu; karaciğer enzimleri yüksek olan statin alan ve statin almayan gruplar kıyaslandığında hafif-orta veya ciddi yükselme insidansında farklılık bulunmamıştır. Sonuç olarak; karaciğer enzimleri yüksek hastaların statin kullanımına bağlı hepatotoksisite açısından yüksek riskli olmadığı sonucuna varılmıştır (18,87). 71 Hatzitolios ve arkadaşlarının yaptığı çalışmada, 28 dislipidemik NASH hastasına Atorvastatin 20 mg verilerek 24 hafta izlenmiş, LDL-kolesterol ve karaciğer enzimlerinde belirgin bir düşüklük saptanmıştır. Atorvastatin güvenli ve tedavide etkili bulunmuş, statine bağlı hepatotoksisite görülmemiştir (56). Rallidis ve arkadaşlarının yaptığı çalışmada; karaciğer biyopsisi ile NASH tanısı konan 5 hastaya 20 mg Pravastatin verilerek 6 ay takip edilmiş, aylık karaciğer enzimleri ve serum lipid düzeyleri not edilmiştir. Çalışma sonunda kolesterolde düşme saptanmış, trigliserid seviyelerinde değişiklik olmamıştır. Karaciğer enzimleri normale dönmüş, inflamasyon derecesinde düzelme olurken fibrozis skorunda değişiklik olmadığı saptanmıştır. Statinlerin NASH’de oksidatif stresi ve inflamasyonu azaltarak bu etkiyi yaptığı düşünülmüştür (57). Kıyıcı ve arkadaşlarının yaptığı çalışmada, NASH tedavisinde Atorvastatin ve Ursodeoksikolik asidin etkinliği araştırılmıştır. Bu çalışmada 17 normolipidemik hastaya UDCA 13-15 mg/kg/gün ve 27 hiperlipidemik hastaya da Atorvastatin10 mg/gün verilerek iki grup 6 ay takip edilmiştir. Tedavi sonunda vücut kitle indeksi (VKİ) ve trigliserid seviyelerinde değişiklik görülmemiştir. Atorvastatin alan grupta serum kolesterol, ALT, AST, ALP ve GGT değerlerinde düşme görülmüştür. Bu grupta serum transaminazlarda normalizasyon daha belirgindir. Sonuç olarak hiperlipidemik NASH hastalarında atorvastatin kullanımı yararlı ve güvenli bulunmuştur (89). Kiortsis ve arkadaşlarının yaptığı çalışmada, lipid düşürücü ilaçların obez hastalarda karaciğer enzimleri üzerindeki etkileri incelenmiştir. 263 hiperlipidemik hasta 6 ay boyunca incelenmiş; 103 hastaya Fluvastatin 40 mg/gün, 62 hastaya Atorvastatin 10-20 mg/gün, 45 hastaya Fenofibrate 200 mg/gün, 44 hastaya Ciprofibrate 100 mg/gün, 9 hastaya Gemfibrozil 900 mg/gün verilmiştir. Tüm çalışma gruplarında, karaciğer enzimlerinde istatistik olarak belirgin değişiklik gözlenmemiştir. Başlangıçta karaciğer enzimlerinde hafif-orta derece yükseklik saptanan (normal üst sınırının 2 katından az) hastalarda enzim profilinde normalleşme saptanmıştır. Fibrat ve statinlerin; hafif-orta derece karaciğer enzim yüksekliği de olan hiperlipidemik hastaların tedavisinde güvenilir ilaçlar olduğu sonucuna varılmıştır (90). Bizim çalışmamızda AST ve ALT değerlerinde her iki grupta aylara göre istatistiksel olarak anlamlı bir düşme gözlenmektedir (p<0,05). 1. grubun AST değerlerinde 2. gruba göre daha fazla bir düşüş olurken ALT değerlerine baktığımızda 2. grupta 1. gruba göre daha fazla bir düşüş olduğu, ama bu düşüşlerdeki farkın istatistiksel olarak anlamlı olmadığı söylenebilinir (p>0,05). Ortalama ALP ölçüm değerlerinde her iki grupta da anlamlı bir 72 düşme gözlenmektedir (p<0,05) ve gruplar arasında anlamlı bir farklılık görülmemektedir (p>0,05). 1. grupta GGT düzeyinde görülen düşüş istatistiksel olarak anlamlı (p<0,05) iken 2. grupta istatistiksel olarak anlamlı bir değişim görülmemiştir (p>0,05). Total bilirubin değişimlerinin istatistiksel olarak anlamlılığına bakıldığında, her iki grup için de anlamlı bulunmamıştır (p>0,05). Sonuç olarak karaciğer enzimleri yüksek, nonalkolik karaciğer yağlanması olan ve aynı zamanda hiperlipidemisi olup statin tedavisi endikasyonu olan hastalarda statin kullanımının güvenli olduğunu söyleyebiliriz. Bizim çalışmamızda fluvastatin alan grupta kilo, bel çevresi, VKİ, total kolesterol, LDL-kolesterol, trigliserid, AST, ALT ve ALP değerlerinde düşme görülmüştür. Bu grupta statinlerin yan etkisi olan karaciğer enzimlerinde yükselme görülmediği gibi istatistiksel olarak anlamlı düşme gözlemlenmiştir. Ancak bu hastalara karaciğer biyopsisi yapılamadığından bu düşmenin inflamasyon ve fibroziste iyileşmeyle korele olup olmadığı bilinmemektedir. Bu konuda daha yeni çalışmalara ihtiyaç vardır. Fakat bizim çalışmamıza göre; AST ve ALT seviyeleri normalin 3 katından az olmak şartıyla hiperlipidemik NAYKH’nın statin kullanımına kontraendikasyon oluşturmadığı sonucuna vardık. 73 ÖZET Nonalkolik yağlı karaciğer hastalığı (NAYKH) sık görülen bir karaciğer hastalığıdır. Obezite ve tip 2 diyabetin sıklığı arttıkça, bu hastalığın sıklığı da artmaya devam edecektir. NAYKH’nın doğal seyri belli değildir, histolojik tipine göre farklılık gösterir. Sadece yağlı karaciğer hastalığı masum seyretse de, nonalkolik steatohepatit (NASH) ilk 10 yılda % 25 siroza ilerleyebilir. Ayrıca bazı çalışmalarda da NAYKH’nın kriptojenik sirozun nedeni olabileceği bildirilmiştir (4,7). NAYKH tespit edilen hastaların büyük bir kısmında serum lipid düzeylerinde yükseklik, koroner arter hastalığı geliştirme riski, insülin rezistansı, diyabetes mellitus gibi başka patolojiler de eşlik edebilmektedir. NAYKH obez kişilerde %60-95, tip 2 diyabetiklerde %28-55 ve hiperlipidemiklerde %20-92 sıklıkla görülür. Genellikle de metabolik sendromlu hastalarda NASH tespiti beklenen bir patolojidir. NASH, primer olarak kendisinin neden olabileceği sorunlar dışında, birliktelik gösterebileceği bu hastalıklar nedeniyle önem arz etmektedir. Klinik uygulamada en büyük sorunu bu tip bir hastada antihiperlipidemik ajan kullanımının doğru olup olmayacağıdır. Çünkü bugünkü klasik bilgiler ışığı altında özellikle de statinler başta olmak üzere antihiperlipidemik ajanlar karaciğer enzimlerinde yükselmeye sebep oldukları ve enzim yüksekliği ile birlikte olan NASH vakalarında kullanımlarının doğru olup olmayacağı şeklindedir. Son yıllarda karaciğer enzim profilinde yükselme birlikteliği olan NAYKH’ı olan hastalarda antihiperlipidemik tedavinin kontrendike olmayacağı ve hatta hepatik histolojide düzelme oluşturabileceğini iddia eden yayınlar bildirilmeye başlanmıştır (18,19). Bizim çalışmamızda amacımız, transaminaz yüksekliği olan nonalkolik yağlı karaciğer hastalığı ve aynı zamanda hiperlipidemisi olan, ATP III kriterlerine göre statin endikasyonu olan vakalarda, statin tedavisinin karaciğer enzim profili üzerine olan etkilerini incelemektir. Çalışmamızda, serum ALT ve/veya AST değerleri yüksek olan, ultrasonografi ile karaciğer yağlanması tespit edilen ve hiperlipidemisi olan 17’si erkek ve 26’sı kadın olmak üzere toplam 43 hasta alındı. Randomize olarak 2 gruba ayrıldı, birinci gruba sadece diyet tedavisi, ikinci gruba diyet ve statin (fluvastatin XL 80 mg) tedavisi uygulandı. Her iki grup arasında yaş, cinsiyet, kilo, bel çevresi, vücut kitle indeksi, açlık kan şekeri, total kolesterol, trigliserid, HDL kolesterol, LDL kolesterol, AST, ALT, ALP, GGT, total bilirubin, CK parametreleri ayrı ayrı karşılaştırıldı. 74 Fluvastatin alan grupta; kilo, bel çevresi, VKİ, total kolesterol, LDL-kolesterol, trigliserid, AST, ALT ve ALP değerlerinde düşme görülmüştür. Bu grupta statinlerin yan etkisi olan karaciğer enzimlerinde yükselme görülmediği gibi istatistiksel olarak anlamlı düşme gözlemlenmiştir. Sonuç olarak bu çalışmada; AST ve ALT seviyeleri normalin 3 katına kadar yüksek hiperlipidemik NAYKH’nın statin kullanımına kontraendikasyon oluşturmadığını, tam tersine karaciğer enzimlerinde iyileşme tespit ettik. 75 KAYNAKLAR 1. Falck-Ytter Y, Younossi ZM, Marchesini G, McCullough AJ. Clinical features and natural history of nonalcoholic steatosis syndromes. Semınars In Lıver Dısease . 2001; 21(1):17-26. 2. Alba ML, LındorK.. Review article:non-alcoholic fatty liver diseases. Alımentary Pharmacology And Therapeutıcs 2003;17: 977-986. 3. Alba ML, LındorK.. Review article:non-alcoholic fatty liver diseases. Alımentary Pharmacology And Therapeutıcs 2003;17: 977-986. 4. Younossi ZM, Diehl AM, Ong JP. Nonalcoholic fatty liver diseases:an agenda for clinical research. Hepatology .2002;35(4): 746-752 5. Brunt EM, Elizabeth M. Nonalcoholic steatohepatit: Definition and pathology. Semınars In Lıver Dısease 2001; 21: 3-16. 6. AGA technical review on nonalcoholic fatty liver diseases. Gastroenterology 2002; 123: 1705-1725. 7. Arthur J, McCullough. Update on nonalcoholic fatty liver diseases. .Journal Of Clınıcal Gastroenterology 2002; 34(3): 255-262. 8. Chitturi S, Farrell GC. Etiopathogenesis of nonalcoholic steatohepatitis. Semınars In Lıver Dısease 2001; 21: 27-41. 9. Clark JM, Brancati FL, Diehl AM. Nonalcoholic fatty liver diseae. Gastroenterology 2002; 122: 1649-1657. 10. Joy D, Thava VR, Scott BB. Diagnosis of fatty liver disease: is biopsy necessary?. European Journal Of Gastroenterology And Hepatology 2003; 15: 539-543. 11. Angulo P. Nonalcoholic fatty liver disease. N Engl J Med 2002; 346(16): 1221-1231. 12. Marchesini G, Bugianesi E, Forlani G. Nonalcoholic fatty liver, steatohepatitis, and the metabolic syndrome. Hepatology 2003; 37: 917-923. 13. Siebler J, Gale PR. Treatment of nonalcoholic fatty liver disease. World J Gastroenterol 2006;12(14): 2161-2167. 14. Gotto AM Jr. Safety and statin therapy:reconsidering the risks and benefits. Archıves Of Internal Medıcıne 2003; 163: 657-659. 15. Robert H. Knopp. Drug treatment of lipid disorders. Drug therapy 1999; 341(7): 498-511. 16. Eric J. Topol. Intensive statin therapy- a sea change in cardiovasculer prevention. New England Journal Of Medıcıne 2004; 350: 1562-1564. 76 17. De Denus S, Spinler SA, Miller K, Peterson AM. Statins and liver toxicity: a meta-analysis. Pharmacotherapy 2004; 24(5): 584-591. 18. Chalasani N, Aljadhey H, Kestersun J. Patients with elevated liver enzymes are not at higher risk for statin hepatotoxicity. Gastroenterology 2004; 126: 1287-92 19. Bolego C, Baetta R, Bellosta S. Safety considerations for statins. Current Opınıon In Lıpıdology 2002;13: 637-44. 20. McKenney JM, Davidson MH, Jacobson TA. Final conclusions and recommendations of national lipid. Amerıcan Journal Of Cardıology 2006; 97(8A): 89C-94C. 21. Horlander JC, Kwo PY, Cummings OW. Atorvastatin for the treatment of NASH. Gastroenterology 2001; 120: 54422. Shaffer EA. Nonalcoholic steatohepatitis: More than just being fat. The Canadian Journal of Gastroenterology 2002; 16(5): 303-307. 23. Harrison SA, Kadaika S, Lang KA, Schenker S. Nonalcoholic steatohepatitis: What we know in the new millenium. The American Journal of Gastroenterology 2002; 97(11): 2714-2724. 24. Brunt EM. Nonalcoholic steatohepatitis. Semınars In Lıver Dısease 2004; 24: 3-20. 25. Dixon TB, Garion DE, Bhatol PS. A view on diagnostic criteria of nonalcolic steatohepatitis. Gastroenterology 2002; 122: 841-842. 26. Day CP, James OF. Steatohepatitis:a tale of two hits?. Gastroenterology 1998; 114: 842-845. 27. Harrison SA, Torgerson S, Hayashi PH. The natural history of nonalcoholic fatty liver disease. Amerıcan Journal Of Gastroenterology 2003; 98: 2042-2047. 28. Marchesini G, Brizi M, Bianchi G. Association of nonalcoholic fatty liver disease with insulin resistance. Am J Med. 1999; 107: 450-455. 29. Tankurt E, Biberoğlu S, Ellidokuz E. Hyperinsulinemia and insulin resistance in nonalcoholic steatohepatitis. Journal Of Hepatology 1999; 31: 963-968. 30. Dam-Lersen S, Franzmann M, Andersen IB, The long term prognosis of fatty liver: risk of chronic liver disease and death. Gut 2004; 53: 750-755. 31. Charlton M, Kasparova P, Weston S, Lindor K.The frequency of nonalcoholic steatohepatitis as a cause of advanced liver disease. Lıver Transplantatıon 2001; 7: 608-614. 32. Clark JM, Diehl AM. Defining nonalcoholic fatty liver diseases: implications for epidemiologic studies. Gastroenterology 2003; 124: 248-250. 33. Kim HJ, Lee KE, Kim DJ, Kim SK. The metabolic significance of nonalcoholic fatty liver disease in nonobese, nondiabetic adults. Archıves Of Internal Medıcıne 2004; 164: 21692175. 77 34. Gupte P, Amarapurkar D, Agal S. Nonalcoholic steatohepatitis in type 2 diabetes mellitus. .Journal Of Gastroenterology & Hepatology 2004; 19: 854-858. 35. Ruhl CE, Everhart JE. The determinants of the association of overweight with elevated serum alanine aminotransferase activity. Gastroenterology 2003; 124: 71-79. 36. Assy N, Kaita K, Mymin D,Levy C. Fatty infiltration of liver in hyperlipidemic patients. Dıgestıve Dıseases And Scıences 2000; 45: 1929-1934. 37. Anna Mae Diehl. Nonalcoholic steatohepatitis. Semınars In Lıver Dısease 1999; 19(2): 221229. 38. Barker KB, Palekar NA, Bowers SP. Nonalcoholic steatohepatitis:the effects of Roux-en-Y gastric by-pass surgery. Amerıcan Journal Of Gastroenterology 2006; 101: 368-373. 39. Gören B, Fen T. Nonalkolik yağlı karaciğer hastalığı. Turkiye Klinikleri J Med Sci 2005; 25: 841-850. 40. M Kugelmas. Cytokines and NASH: a pilot study of the effects of lifestyle modification and vitamin E. Hepatology 2003; 38(2): 413-419. 41. Chitturi S, Abeyguanasekera S,Farrell GC. NASH and insulin resistance: insulin hypersecretion and specific association with the insulin resistance. Hepatology 2002; 35: 373379. 42. Rao SM, Reddy JN. Peroxisomal β-oksidation and steatohepatitis. Sem in liver dis 2001; 1: 43-45. 43. Peysare D, Berson A, Fromentry B. Mitochondria in steatohepatitis. Seminars in liver disease 2001; 21: 57-69. 44. Harrison SA, Bisceglie AMD. Advances in understanding and treatment of nonalcoholic fatty liver disease. Drugs 2003; 63(22): 2379-2394. 45. Loria P, Lonardo A, Leonardi F, Fontana C. Non-organ-spesific autoantibodies in nonalcoholic fatty liver disease: prevalance and correlates. Dıgestıve Dıseases And Scıences 2003; 48: 2173-2181. 46. Bugianesi E, Manzini P, D'Antico S, The relative contribution of iron burden, HFE mutations, and insulin resistance to fibrosis in nonalcoholic steatohepatitis. Hepatology 2004; 39: 179187. 47. Angula P, Keach JC. Independent predictors of liver fibrosis in patients with. Hepatology 1999; 30: 1356-1362. 48. Fassio E, Alvarez E. Dominguez N. Natural history of nonalcoholic steatohepatitis:a longitudinal study of repeat liver biopsies. Hepatology 2004; 40:820-826. 78 49. Saadeh S, Younossi ZM, Remer EM. The utility of radiological imaging in nonalcoholic fatty liver disease. Gastroenterology 2002; 123: 745-750. 50. Dixon JB, Bhathal PS, Hughes NR, O'Brien PE. Nonalcoholic fatty liver disease: improvement in liver histological analysis with weight loss. Hepatology 2004; 39: 1647-1654. 51. Uygun A, Kadayifci A. Metformin in the treatment of patients with nonalcoholic steatohepatitis. Alımentary Pharmacology And Therapeutıcs 2004; 19: 537-544. 52. Nair S, Diehl AM, Wiseman M. Metformin in the treatment of nonalcoholic steatohepatitis. Alımentary Pharmacology And Therapeutıcs 2004; 20: 23-28. 53. Caldwell SH, Hespenheide EE, Redich JA. A pilot study of a thiazolidinedione, troglitazone in nonalcoholic steatohepatitis. Amerıcan Journal Of Gastroenterology 2001; 96: 519-525. 54. Promrat K, Lutchman G, Uwaifo GI. A pilot study of pioglitazone treatment. Hepatology 2004; 39: 188-196. 55. Merat S, Malekzadeh R, Sohrabi MR. Probucol in the treatment of nonalcoholic steatohepatitis. Journal Of Hepatology 2003; 38: 414-418. 56. Hatzitolios A, Savopoulos C, Lazaraki G, Sidiropoulos I. The efficacy of omega 3 fatty acids, atorvastatin and orlistat in nonalcoholic fatty liver disease with. Indıan Journal Of Gastroenterology 2004; 23: 131-134 57. Rallidis LS, Drakoulis CK, Parasi AS. Pravastatin in patients with nonalcoholic steatohepatitis: results of a pilot study. Atherosclerosıs 2004; 174(1): 193-196. 58. Lindor KD, Kowdley KV. Ursodeoxycholic acid for treatment of nonalcoholic steatohepatitis. Hepatology 2004; 39: 770-778. 59. Gulbahar O, Karasu ZA, Erson G. Treatment of nonalcoholic steatohepatitis with acetylcysteine. Gastroenterology 2000; 118(A): 144460. Harrison SA, Torgerson S, Hayashi P. Vitamin E and C treatment improves fibrosis in patients. Amerıcan Journal Of Gastroenterology 2003; 98: 2485-2490. 61. Li Z, Yang S, Lin H, Huang J. Probiotics and antibodies to TNF inhibit inflammatory activity and improve nonalcoholic fatty liver. Hepatology 2003; 37: 343-350. 62. Satapathy SK, Garg S, Chauhan R, Sakhuja P. The beneficial effects of tumor necrosis factoralpha inhibition by pentoxifylline on clinical, biochemi. Amerıcan Journal Of Gastroenterology 2004; 99: 1946-1952. 63. Adams LA, Zein CO, Angulo P, Lindor KD. A pilot trial of pentoxifylline in nonalcoholic steatohepatitis. Amerıcan Journal Of Gastroenterology 2004; 99: 2365-2368. 64. Nitecki J, Jackson FW, Alton M. Effect of phlebotomy on nonalcoholic steatohepatitis. Gastroenterology 2000; 188: A147. 79 65. Koroner Kalp Hastalığı Primer ve Sekonder Korunma 2001.Prof. Dr. Hakan Kültürsoy. Sayfa 101-190. 66. Harrison’s Principles of Internal Medicine, Braunwald, Fauci, Kasper. Sayfa 1377-1387. 67. İç Hastalıkları. İliçin, Biberoğlu, Süleymanlar, Ünal. 2003. Sayfa 449-474. 68. Third Report of the National Cholesterol Education Program (NCEP) Expert Panel on Detection, Evaluation and Treatment of High Blood Cholesterol in Adults (Adult Treatment Panel III) Final Report. National Cholesterol Education Program National Heart, Lung, and Blood Institude. 69. Türk Kardiyoloji Derneği Koroner Kalp Hastalığı Korunma ve Tedavi Kılavuzu 2002. 70. Treasure CB, Klein JL, Weintraub WS. Beneficial effects of Cholesterol lowering therapy on coronary endothelium in patients with coroner arter disease. N Eng J Med 1995; 332: 481 71. Downs JR, Clearfield S, Weis S. Primary prevention of acute coronary events with lovastatin in men and women with avarege cholesterol levels. JAMA 1998; 279: 1615. 72. Lee TH, Cleeman JI, Grundy SM. Clinical goals and performance measures for cholesterol management in secondary prevention of coronary heart disease. JAMA 2000; 283: 294. 73. Grundy SM, Balady GJ, Criqui M. When to start cholesterol lowering therapy in patients with coronary heart disease. Circulation 1997; 95: 1683. 74. Sacks FM, Pfeffer MA, Moye LA. The effect of Pravastatin on coronary events after myocardial infarction in patients with average cholesterol levels. N Eng J Med 1996; 335: 1001. 75. Lipid Study Group. Prevention of cardiovascular events and death with pravastatin in patients with coronary heart disease and a broad range of initial Cholesterol levels. N Eng J Med 1998; 339: 1349. 76. Scandinavian Simvastatin Survival Study. Randomized trial of cholesterol lowering in 4444 patients with coronary heart disease. Lancet 1994; 344: 1383. 77. Stephert J, Cobbe SM, Ford I. Prevention of coronary heart disease with pravastatin in men with hypercholesterolemia. West of Scotland Coronary Prevention Study Group. N Eng J Med 1995; 333: 1301. 78. Grundy SM. Hypertriglyceridemia, atherogenic dislipidemia and the metabolic syndrome. Am J Cardiol 1998; 81:18B 79. Gordon DJ, Probsfelt JL, Garrison JW. High density lipoprotein cholesterol and cardiovasculer disease. Circulation 1989; 79:8-15. 80. Assman G, Schulte H. Relation of high density lipoprotein cholesterol and triglycerides to incidence of atherosclerosis and coronary arter disease. Am J Cardiol 1992; 70: 733-737. 80 81. Crawford MH, DiMarco JP. Hiperlipidemi tedavisi. Crawford Kardiyoloji 2003, 7:1-18 82. Gotto AM Jr. Statins,cardiovascular disease, and drug safety. Amerıcan Journal Of Cardıology 2006; 97(8A): S3-S5. 83. Dujovne CA. Side effects of statins:hepatitis versus. Amerıcan Journal Of Cardıology 2002;89(12): 1411-1413. 84. Vasudevan AR, Hamirani YS, Jones PH. Safety of statins: effects on muscle ond on liver. Cleveland Clinic Journal of Medicine 2005; 72(11): 990-1001. 85. Charles EC, Olson KL, Sandhoff BG. Evaluation of cases of severe statin-related transaminitis. Amerıcan Journal Of Medıcıne 2005; 118: 618-624. 86. Smith CC, Bernstein LI, Davis RB. Screening for statin-related toxicity. Archıves Of Internal Medıcıne 2003; 163: 688-692. 87. Chalasani N. Statins and hepatotoxicity: focus on patients with fatty liver. Hepatology 2005; 41(4): 690-695. 88. Russo MW, Jacobson IM. How to use statins in patients with chronic liver disease. Cleveland Clinic Journal of Medicine 2004; 71(1): 58-62. 89. Kiyici M, Gulten M, Gurel S, Nak SG. Ursodeoxycholic acid and atorvastatin in the treatment of nonalcoholic steatohepatitis. Can J Gastroenterol 2003; 17 (12): 713-718. 90. Kiortsis DN, Nikas S, Hatzidimou K. Lipid-lowering drugs and serum liver enzymes. Fundamental And Clınıcal Pharmacology 2003; 17(4): 491-494. 91. Tolman KG. The liver and lovastatin. Amerıcan Journal Of Cardıology 2002; 89: 1374-1380. 92. Victor J Navarro, M.D. Drug-related hepatotoxicity. New England Journal Of Medıcıne 2006; 354(7): 731-739. 81