AZlNLIKlARlN HAK ve HURRIYETLERI

advertisement
KUR'AN IŞIGINDA
AZlNLIKlARlN HAK ve
••
•
•
HURRIYETLERI
Doç. Dr. Osman CiLACI
------------------------------------------Süleyman Demirel Üniv.
Fak.
Üyesi
İliihiyat
•
Öğretinl
sonuncusu olan
Kur'an-ı Kerim'in mesajı yalnız
Müslümanlara değil, bütün insanlığa
şamildir. Kur'an bir çok ayetlerinde,
İslam dışındaki din mensubu bu azın­
lıkların ferdi ve ictima1 hukuklanna,
aynen Müslümaniann hukuku gibi yer
vermiş, onların hak ve hürriyetlerini
teminat altına alınış tır. O>
zaman, İslam'a göre Müslümaniann
lehine olan hukuki müeyyide ve düzenlemelerin azınlıkların da lehine,
Müslümanların aleyhine olan durumların zimmilerin de aleyhine olduğu görülecektir. İslam'ın temel
prensipleri arasında yer alan bu gerçeği Kur'an-ı Kerim bir çok ayetiyle
İslam nazarında insanlar yaratılış
Kur'an nazannda yaratıklann en
şerefiisi olan insan, aynı zamanda yeryüzünde Allah'ın vekili, halifesidirP>
I
lahl
kitapların
açısından eşittir,
çünkü insanlık Hz.
Adem'den, Hz. Adem de topraktan yaratılmıştır. İslam'ın bu prensipten hareketle en mükemmel bir hukuk! sistemi temelleştirdiğini anlamak zor
olmayacaktır. Çünkü Kur'an bütün insanların, nerede yaşariarsa yaşasınlar,
aynı
kökten geldikleri anlayışını
daima ön planda tutmuştur.
Meseleye bu
açıdan
baktığımız
vurgulamıştır. (2)
(1) Osmanlı İmparatorluğu'nun imparatorluk hudutları dahilinde zenci esir satışını yasaklayan
kanunu 1889 yılında yayımlamış olması, insan
hak ve hürriyetleri açısından önemli bir hadisedir.
(2) Bkz. Maide, 8; En'am, 152; Tevbe, 29; Mümtehine, 8.
(3) Bkz. Bakara, 30; En'am 165; Fatır, 39; Yunus,
14; Sa'd, 26.
17
DİYANET İLMİ DERGi • CİLT:
34 • SAYI: 3 • TEMMUZ- AGUSTOS- EYLÜL 1998
Bir ülkede hakim unsurların dı­
şında kalan, ekseriyeti teşkil etmeyen
ve ötekilerden sayıca az olanlar anlamına gelen azınlıkların hukukunu
Kur'an-ı Kerim diğer dinler meyanında korumuş, teminat altına almıştır.<4> Bunun çok güzel örnekleri ta
Hz. Peygamber (s.a.s.)'den günümüze
bütün İslam toplumlarında görüldüğü
ve dünya hukuk otoritelerince sözlü ve
yazılı olarak çeşitli platformlarda
ifade edildiği halde, ne hazindir ki bu
konu, çoğu kez İslam aleyhine kullanılmak istenmiştir. Halbuki İslam
azınlıkların her tülü hukuki statülerinin korunarak farklılıkların önlenmesinde "Gerçekten Allah size,
emanetleri ehil olanlara vermenizi ve
insanlar
arasında
hükmettiğiniz
zaman adaletle hiiknıetnıenizi enzreder ... " <5> ayetini hukukun vazgeçilmez bir ilkesi kabul etmiştir.
Tarihte ilk Medine Antiaşması
diye anılan, Hz. Peygamber (s.a.s.)'le
gayr-i müslimler arasında gerçekleştirilen muahade de karşılıklı şe­
kilde hukuki statüler tesbit edilmiş,
Müslümanlarla Yahu dilerin birlikte
cemiyet teşkil ettikleri, Yahudilerin
dinlerinin kendilerine, Müslümanların
dinlerinin de kendilerine ait olduğu
vurgulanmıştır. (6)
Medine Site Devleti Anayasası da
denilen bu metin, İslam tarihinde
genel hak ve görevleri tesbit eden ilk
yazılı anayasa olması itibariyle hukuk
tarihi açısından önemli bir belgedir. (7)
18
Bu tarih! metnin bir diğer
adı
Medine
Vesikası'dır.
, Yine aynı şekilde Hz. Peygamber
(s.a.s.)'in Necran Hristiyanlarıyla(8),
Halid b. Velid'in Hire halkı ile, Hz.
Ebu Ubeyde'nin Şam Hristiyanlarıyla
yaptığı anlaşmalar günümüze kadar
intikal etmiş bulunmaktadır.C9)
Sadece birkaçını zikrettiğimiz bu
belgeler her şeyden önce İslam'ın
insan şahsiyetine, hak ve hürriyet mefhumuna ne kadar önem verdiğini göstermektedir.
İnsan
hürriyeti problemi, yüzyıllardır, hem filozofların, hem de kelamcıların çok ciddi şekilde meşgul
olduklan bir meseledir. Bu probleme
en kesin çözümü yine Kur'an-ı Kerim
getirmiş ve "Biz insanı en güzel biçimde yarattık." (lO) buyurmuştur.
(4) M. Hamidullah, İslam Devlet İdaresi, çev.
Kemal Kuşçu, İst. 1963, s. 242 vd; Ahmet
Özel, İslam Hukukunda Ülke Kavramı, İst.
1982, s. 75.
(5) Nisa, 58. Bu ayet-i kerimedeki emanet ve adalete riayet emri ebedl ve genel bir düsturdur.
(6) Muhammed Hamidullah, Vesaik, Beyrut,
1979, s. 61; İslam Peygamberi, çev. S. Tuğ,
İst., 1967, I, 131.
(7) Ahmet Akgündüz, İslam Anayasası, İst. 1989,
s. 37; Maruf Devalibi, İslamda Delvet ve İk­
tidar, çev. Mehmet S. Hatipoğlu, İst. 1985, s.
45; A. Reşid Tumagil, İslamiyet ve Milletler
Hukuku, İst. 1972, s. 244.
(8) Vesaik,s. 180-181.
(9) Geniş bilgi için bkz. Levent Öztürk, İslam
Toplumunda Birarada
Isı.
1995.
(10) Tin,4.
Yaşama
Tecrübesi,
OSMAN CILACI • KUR'AN IŞIGINDA AZlNLIKLARlN HAK VE HÜRRiYETLERİ
Kur'an-ı
Kerim'in en fazla üzerinde
durduğu
konuların
şahsiyeti
gelmektedir.
başında
insanın
Denebilir ki, ilahi kitaplar içinde
insan hak ve hürriyetlerine en geniş
şekilde yer veren, bu hürriyetleri en
geniş kapsamı ile teminat altına alan
yegane ilahi kitap Kur'an-ı Kerim olmuştur. "İnsanların hakkı olan şeyleri
kısmayın. Yeryüzünde bozgunculuk yaparak karışıklık çıkarmayın n(ll) buyuran da Kur'an-ı Kerim'dir.
Arapça "hürr" kökünden gelen ve
yapma bir mastar olan hürriyet "Köle
olmayan" demektir. (12)
Hukuk, Tarih, İktisat, Sosyoloji vb.
disiplinlerde birbirinden ayn şekilde
terim manalan taşıyan "hürriyet" kelimesi umumiyede "Zorlama bulunmaması", "dilediğini yapan kimsenin durumu" vb. anlamlannı ifade
etmektedir. İnsan hürriyeti kavramı
daha çok "hak" kelimesi ile bütünleşerek kullanılmaktadır. 03)
Hangi hukuk sistemi olursa olsun,
bu sistemin öncelikle üzerinde durması gereken en önemli husus, kişinin
"hak ve hiirriyeti" problemi olmalıdır.
Bu yapılmadığı, kişinin hak ve hürriyetleri teminat altına alınmadığı takdirde, diğer hukuki düzenlernelerin
gerçekleştirilme-si mümkün değildir.
Kur'an-ı
Kerim'in en önemli bir
diğer özelliği, bütün beşeriyete hitabederek, İslam dışındaki diniere de
mesajını ulaştırmasıdır. Davet me-
todunda şiddet ve zorlamaya asla yer
vermeyen Kur'an, tebliğinde "Dinde
Hürriyet" i esas almış, "Dinde zorlama yoktur ... "04) düsturu ile bunu
pekiştirmiş, islam dışındaki azın­
lıkların varlığını kabul ederek Hz.
Peygamber (s.a.s.)'e "Sen iman etmelerine düşkiin olsan bile yine de insanların çoğu
iman edecek değillerdir." (15) buyurmuştur.
İşte İslam'ın uyguladığı ve geliştirdiği
bu tolerans iklimi, islam toplumlannda yaşayan azıniıkiann kendi
hür iradeleriyle Müslüman olmalarını
sağlamıştır.
Kur'an-ı
Kerim prensip olarak
"Mümin olanlar, Yahudi olanlar,
Sabiiler, Hristiyanlar, Mecusiler ve
Miişrik olanlara gelince, muhakkak ki
Allah bunlar arasında Kıyamet gününde hükmünü verir. Çünkü Allalı
her şeyi hakkıyla bilendir." (16) ayeti
ile altı çeşit dini topluluğun mevcudiyetine dikkatimizi çekmiştir. Bu
bir bakıma İslam ve İslam dışındaki
dinlerin Kur'an
açısından
zik-
(1 1) Şuara, 183.
(12) İbn Manzur, Lisanü'l-arab, "hıırr" mad.
Beyrut. 1969.
(13) Alıdulkerim Osman, İslam'da Fikir ve İnanç
Hürriyeti, çev. Ramazan Nazlı, İst. trz; M.
Said Yazıcıoğlu, Maturidi ve Neseti'ye
Göre İrade Hürriyeti, Ank. 1988.
(14) Bakara, 256.
(15) Yusuf, 103. Aynca bkz. Yunus, 99; Kasas,
56; Enam, 35; Nahl, 125.
(16) Hac, 17.
19
DİYANET iLMi DERGi • CİLT: 34 • SA YI: 3 • TEMMUZ- AÖUSTOS- EYLÜL I 998
redilmesidir. Bazı müfessirlere göre
Kur'an-ı Kerim, bazı ayetleriyle Hinduizm, Budizm, Şintoizm, Caynizm,
Konfüçyanizm ve Taoizm dinlerine de
atıfta bulunmuştur.
Kur'an-ı
Kerim, Müslümanların
gayr-i müslim azınlıklada her türlü
ilişkilerinin barış ilkesine dayanması
gerektiğini müteaddid ayetlerinde dile
getirmiş, "Sizinle din uğrunda savaşmayan ve sizi yurtlarımzdan çı­
karmayanlara iyilik etmekten ve onlara adaletle davranmaktan Allalı sizi
menetmez .. ." 0 7) ayetiyle, barış iklimini bozmaya Müslümanların değil,
onların düşmanlıklannın sebep olacağını açıklamıştır.
Kur'an-ı
Kerim'in din ve vicdan
hürriyeti konusunda üzerinde durduğu
önemli noktalardan biri de, azın­
lıklara, İslam Dini'ne girmeleri için
herhangi bir baskı uygulamaya asla iltifat etmeyişidir. "De ki, Hak Rabbinizdendir. Artık dileyen iman etsin,
dileyen inkar etsin" 0 8> ayeti tek başına bu gerçeği ifadeye kafidir.
Her siyasi ve sosyal sistem gibi
İslam da kendi mensuplanyla yabancılar arasında bir ayırım yapar. Bu
ayınmda iki karekteristik hususiyet
vardır;
1- İslam ideolojisini kabul etmek
suretiyle bu engeli aşma kolaylığı.
2- Bu dünya işlerine ait hususlarda
iki grup arasında mevcut olan eşit­
sizlik. 0 9>
20
Değerli
alim Prof. Dr. Muhammed
Hamidullah'ın burada vurgulamak istediği husus, bir bakıma "Ya Muhammed! De ki: Ey Kafirler! Ben sizin
tapmakta olduklarımza tapmam. Şu
anda siz de benim kulluk ettiğime kulluk etmiyorsunuz. Ben de sizin taptıklarımza asla tapacak değilim. Öyle
ya siz de benim kulluk ettiğime kulluk
etmezsiniz. O halde sizin dininiz size,
benim d inim bana ll ( 20) ayetleriyle
ifade edilen İslam'ın temel taşlandır.
Bir sulh dini olmak açısından
İslam'ın gerek idaresi altında, gerek
komşuluk münasebetleri yönünden
gayr-i müslümlerle gayet dostane münasebetler kurduğu tarihen tesbit edilmiş bir gerçektir. Ancak konumuzia
doğrudan alakası olmaması sebebiyle
bu noktaya girmeyeceğiz. (21)
Şu
noktayı
da
özellikle
belirtmeliyiz ki, İslam'ın azınlıklara bakışı ve onlar hakkındaki hukuki düzenlemeleri,
çoğu
zaman
Müslümanlar aleyhine kullanılmış,
İslam'ı tenkit etmek isteyenler bu konuya, aleyhte bir materyal bulacakları
zannı ile el atmışlardır.
(17) Mümtehine, 8.
(18) Kehf, 29.
(19) Muhammed Hamidullah, İslam Anayasa
Hukuku, çev. M. Sabri Küçükaşçı,lst. 1995,
s.209.
(20) Kafırun, 1-6.
(21)
Geniş bilgi için bkz. Yusuf Kardavi, Gayru '1müslimin fi'l-müctemai'l-İslami, Beyrut,
1985; İslam Peygamberi, 1, 366 vd.
OSMAN CiLACI • KUR'AN IŞIGINDA AZlNLIKLARlN HAK VE HÜRRiYETLERİ
Burada öncelikle Müslümanlara
düşen görev, bu konuda da Allah'ın
Kitabı'nda ve Rasulü'nün (s.a.s.) sünnetinde buyurolan hususlan en ince
ayrıntılarına kadar açıklamaktır.
Gerçekte
"Azınlıklar"
terimini bir
Müslümanın gönül rahatlığı içinde
kullandığım söylemek oldukça zordur;
ayrıca bu terimin İslam'ın ruhuna tam
manasıyla uygun olmadığını da ifade
etmeliyiz. Kur'an-ı Kerim, gayr-i müslim de denilen Yahudi ve Hristiyanları
"Ehlu'l-kitap", Hadis-i Şerifler de
"Ehlii'z-zimme" tarifleriyle ifade etmiştir. Müslümanlar arasında yaygınlık kazanarak literatürlerine giren
bu iki terim, fıkıh kitaplarında ve
onunla ilgili düzenlemelerde aynı şe­
kilde yer almıştır. Bu bakımdan hangi
inanca bağlı olurlarsa olsunlar, bütün
gayr-i müslimler bu iki terimin şu­
mulü icinde incelenmistir.
bir bakıma bu tür kullanım zorunluluk arzetmektedir.
hitap
açısından
İslam, Müslümanlığı kabul eden
azınlıkları başkalarından ayırt
etmek
için içtimal birtakım düzenlemelere
gitmek lüzumunu duymamıştır. Çünkü
onlar artık İslam toplumunun birer ferdidir. Nitekim Selman (el-Farisl), Suheyb (er-Ruınl), Bilal (el-Habeşl) vb.
Müslümandırlar
ve onlarla diğer
(Haşim!, Kureşl) Arap arasında hiçbir
fark gözetilmez. İslam nazarında onların, kalbile tasdikten sonra Kelime-i
Şahadet'i getirerek dil ile ikrarları
önem taşımaktadır. Artık o andan itibaren onlar için temiz bir sayfa açıl­
mıştır. Bundan sonraki ferdi ve içtimal hukukları aynen Müslümanların
durumlan gibi cereyan edecektir.
İslam devleti hakimiyeti altında
daşmamaktadır. Batılıların kullandığı
"dinf azınlıklar"ın umumi bir
adı olan "Elılii'z-zimnıe" teriminin ta
Hz. Peygamber (s.a.s.)'den beri kullanılageldiğini ifade etmiştik. Nitekim,
"Bu Allah ve Rasulii'nden Yuhanna b.
Ravbe ve Eyle halkı için bir emandır... Onlar için Allah 'm zinınıeti ve
Allah Rasulii Muhammed'in zinınıeti
vardır ... " (22 ) sözlerinde bu açıkca
şekilde
vurgulanmıştır.
.
.
İslam'ın ruhunda "çoğunluk" ve
"azınlık"
terimleri, Batılıların anladığı
anlamda bir yer işgal etmediği gibi,
konumuz olan "azınlıklar" terimi de
"Ehlii'z-zinıme" ile tam olarak bağ­
"Etnik" (ırki) ekalliyetleri
ifade
etmek
ıçın
İslam
terminolojisinde özel bir terim bulmak
da oldukça zordur. Terminolojiden
kaynaklanan bu zorluğa rağmen günümüz ilahiyatcı ilim adamları "azın­
lık" terimini "Ehl-i zinıme" karşılığında
kullanmaktadır.
Batılılara
yaşayan
Gerçekte "dinf azınlıklar" terımı
insan türünün birliği açısından ayrı bir
önem taşımaktadır. "Ey insanlar! Biz
sizi bir erkek ve bir dişiden yarattık.
(22) İbn Sa'd, et-Tabakatü'l-kübra, Beyrut,
1976, I, 289.
21
DİY ANET fLM! DERGi • CİLT: 34 • SA YI: 3 • TEMMUZ - AGUSTOS -EYLÜL 1998
Birbirinizi tanıyasınız diye milletiere
ve kabile/ere ayırdık. Allalı katında en
üstününüz takvası en fazla olanınızdır." (23) ayet-i kerimesi bunu net
bir şekilde açıklamaktadır. Aynı ına­
nayı
teyit
etmek
bakımından
" .. Dikkat edin! Ne bir Arabın Acenı'e,
ne bir Acenı'in Arab'a, ne bir kızıl tenlinin siyalıa, ne de bir siyalıın kızıl
tenliye, takvadan başka hiçbir üstünlüğü yoktur." (24 ) hadis-i şerifi de
bu gerçeği ifade etmektedir.
İnsan türünün birliğini, eşitliğini,
dinin birliği ve birbirini takip edişini
en net bir şekilde açıklayan Kur'an-ı
Kerim, diğer din mensubu "azın­
lıklara", Müslümanlara tanıdığı hakların tamamını vermiştir. İşte bundan
dolayıdır ki, Kur'an, "Onlarmlıidayeti
sana bir görev değildir. Fakat Allah
dilediğine hidayet eder" (25) ayet-i kerimesi ile, bir bakıma hidayet olayına
dikkatimizi çekmete, bunun Allah'a ait
olduğunu açıklamaktadır. Rasul de
olsa hidayete ulaştırma veya tahakkümde bulunma kudreti ve zannını
Allah, hiç kimseye vermemiştir.
Kur'an-ı
Kerim'in bütün insanlığa
tanıdığı geniş din ve vicdan hürriyetinin tatbikatı Allah Rasulü
(s.a.s.)nün Yemen halkı ile, "Kim Yahudiliği ya da Hristiyanlığı üzerinde
ise, o kimse ondan döndürülemez ... "
(26), Necranlılarla "Malları, canları,
ırzları
ve dinleri ... ellerinin altındaki
az veya çok her şey hakkında Allalı 'ın
ahdi ve Allalı Rasulü Nebi Mu-
22
hammed'in zinınıeti vardır. Hiçbir
uskuf uskufluğundan, hiçbir ralıip raJıipliğinden,
hiçbir
kahin
kaJıinliğinden edilemez" (27) şeklindeki
antlaşmasıyla
belgelenmiş
bulunmaktadır. Aynı şekilde Hz. Ömer
de Benu Tağlib Hristiyanlanna,
"Kendi dinleri dışında başka bir dine
zorlamnayacaklar" <28> şeklinde Hz.
Peygamber (s.a.s.)'in teminatma benzer bir teminat vermiştir.
Meseleye
bu prespektiften bakıldığında kıtal ve cihad ayetlerinin
düşmanlığı ve din hürriyeti engellerini
ortadan kaldırmak için nazil olduğu
görülür. "Allah din hususunda sizinle
savaşmayan ve sizi yurdunuzdan çı­
karnıayan kimselere iyilik yapmanızı
ve onlara karşı adil davranmamzı yasaklamaz ... ll (29) ayeti de buna işaret
etmektedir.
Kişi
hak ve hürriyetlerine en geniş
şekilde yer veren "Andolswı ki biz insanoğullarını şerefli kıldık ... ıı(30) yüce
(23) Hucurat, 13.
(24) Ahmet b. Hambel, Müsned, Kahire, 1968, V,
411.
(25) Bakara, 272.
(26) Ebu Ubeyde, Kitabu'I-emval, Kahire, 1970,
s.35.
(27) Ebu Yusuf, Kitabu'l-harac,
Şam,
1970, s.
72.
(28) Kitabu'l-emval, s. 36.
(29) Mümtehine, 8. Aynı konuyu teyit etmesi açı­
sından ayrıca bkz. Bakara, 190, 193,194.
(30) İsra, 70. Bu yüceltme, insan türü içindir; sadece Müslümanlara has değildir. Irklan ve
dinleri farklı, Müslümanların dışında kalan
bütün insanları ihata etmektedir.
OSMAN CiLACI • KUR'AN IŞIGINDA AZlNLIKLARlN HAK VE HÜRRiYETLERİ
ilkesini prensip edinen İslam, çeşitli
ırk, din, dil ve kültürlerden oluşmasına
rağmen hiçbir şekilde azınlıkların
hukuki statülerini, onların aleyhine bir
uygulama ile tahrip etmemiş, bununla
ilgili bir hukuki düzenleme getirmerniştir.
Günümüzde Müslüman ülkelerdeki
azınlıklar, ürnrnet kavramı içinde vatandaşlığın gerektirdiği eşitliği gerçekleştirrnek
gayesiyle,
Müsyaşarnlarını
lürnanlarla
birlikte
sürdürmekte, İlahi ve Nebevt kaynaktan oluşan ulv1 ortamda İslam'ın
himayesinde güven ve huzur içinde
yaşamaktadırlar. Nitekim Hz. Peygamber (s.a.s.)'in, önünden geçmekte
olan bir Yahudi cenazesi için durduğu
görülmüş, bu davranışının sebebi sorulduğunda:
- O bir insan
değil
midir?
cevabını
vermiştir. (31)
Halife Hz. Ömer b. el-Hattab, dilenrnekte olan yaşlı bir Yalıurliye devlet hazinesinden maaş bağlayarak
şöyle demiştir: "Allah 'a yemin olsun ki
onun gençliğini tüketir, sonra da yaş­
lılığında terkedersek ona karşı adaletli ve insaflı davranmış olmayız." (32)
İslam, her fırsatta azınlıklar için
hür ve ernniyetli bir hayat ortarnının
kapılarını ardına kadar açmış, onlardan, kabiliyet ve istidatları ölçüsünde (vezir, bürokrat, şair, edip,
alim, tabip, ziraatçi, sanatkar, fılozof
vb.) yetişmesine zernin hazırlamış,
sonra da bu elemanlara devletin her
kademesinde, hatta en kritik mevkilerde görev vermekte beis görmemiştir.
Bilindiği üzere, zekat, İslam'ın rü-
künlerinden biridir, yalnız şartları haiz
olan Müslümanlardan alınır. "Kafi gelmek, karşılığını vermek, ödemek" manalarına gelen cizye (Baş Vergisi) ise,
İslam devletinde gayr-i müslim teb'a
ile yapılan zimmet anlaşması sonucunda erkeklerden alınır. Kadınlar,
ergenlik çağına gelmeyen çocuklar,
yaşlılar, rahip ve rabibeler cizyeden
muaftırlar. Miktarı zamana, alındığı
bölgeye, ferdi ve müşterek oluşuna
göre farklılıklar arzeden Cizye, 1856
Isiahat Fermanı ile Osmanlı İm­
paratorluğu'nca kaldırılmıştır. (33)
Bir Hristiyan olan Thomas Arnold'un Cizye hakkındaki, "Bu vergi
bazılarının bizi inandırmak istedikleri
gibi İslam inancını kabule yanaşmadıkları için bir ceza olarak
Hristiyan olan azınlıklara konmuş değildir" tesbiti cidden rnanidardır.
Bununla beraber "Harac"ın aksine
Cizye, Müslümanlığı kabul eden Zirnmilerden alınmaz. Wellhausen'in,
"Başlangıçta İslamiyeti kabul eden
(31) Buhari, Sahih, II, 158; Müslim, Sahih, VII.
29. Hadis-i Şerif sahih ve muttefekun
aleyh'tir.
(32) Kitabu'l-harac, s. 144.
(33) Bazı İslam hukukçuları Cizye'yi "Koruma
vergisi" olarak adlandırınışlardır.
23
DiYANET iLMI DERGi • CİLT: 34 • SA YI: 3 • TEMMUZ- AGUSTOS - EYLÜL 1998
zımmilerin,
haraç da dahil olmak
üzere hiçbir malf mükellefiyete tabi tutulmadıkları" şeklindeki iddiası ilm!
mesnetten mahrumdur. Hz. Peygamber (s.a.s.) Muaz b. Cebel'i
Yemen'e vali olarak gönderirken O'na
her yetişkin erkekten cizye alması talimatını vermiştir.
Gerçekte Zekat ve Cizye din! düşüncenin bir in'ikasıdır. Bir zillet ifadesi olmakla beraber Cizye, Müslümanların
Zekat'ına
mukabil
sayılabilir. Askere alınanlardan Cizye
düşmektedir.
Kur'an'a göre, Ehl-i Kitap'ın zenginlerden, onların himayeleri karşılığında alınan Cizye, zamanın şart­
larına göre kaldınlabilmektedir. Eğer
azınlık mensubu bir kişi ölür veya
Cizye ödemede gecikirse bu borçlar
miraseliardan alınmaz. (34)
Cizye'nin,
azınlıkların
askerlik yükümlülüğünden kurtulmalan için konduğu, Necran Hristiyanlanyla yapılan
sözleşmeden de pekala çıkanlabilir.
(35) İslam, bu ahval ve şeraitte azın­
lıkların hak ve hürriyetlerini korumuştur. Nitekim, Müslümanlardan
biri tarafından öldürülen zımminin durumu Hz. Peygamber (s.a.s.)'e intikal
ettirilince;
- "İçinizde onun emniyetını sağ­
lanıaya en yetkili olanmız benim " diyerek kısası emretmiş, katil de bunun
üzerine öldürülmüştür. (36) Buna benzer bir vak'a Hz. Ömer zamanında ce24
reyan etmiş, o da Hz. Peygamber
(s.a.s.)'in uygulamasına benzer bir uygulamada bulunmuştur. (37)
İslam, azınlıkların gözetilerek hi-
ve
haklarına
dokunulmamasını emretmekle kalmamİş,
vatandaşlığın yanı sıra onların "Allah
ve Rasulü'nün zimmetinde oluşları"
şeklindeki izafı konumlarını da temel
bir ilke olarak baş tacı etmiştir.
mayelerini
İslam, azınlıkların korunması ve
ayınıncılığın
önlenmesi konusunun
Birleşmiş Milletler İnsan Hakları Komisyonu'nca 1947 yılında gündeme
getirilmesinden 1400 küsür yıl önce
onların her türlü hak ve hürriyetlerini
garanti altına almıştır.
İslam'da zulmün hiç bir çeşidine,
etnik kökeni ve dini ne olursa olsun,
izin verilmemiş, buna herhangi bir
geçit sağlanmamıştır. (38)
İslam'ın
hükümran
olduğu
ülkülerdeki azınlıkların seçme ve seçilme haklannın bulunduğu, her türlü
(34) Mevdudi, İslarnic Law and Constitution,
Karaşı, 1955, s. 76.
(35) Said Ramazan, İslam Hukuku, çev. Bayram
Çam, İst. ı 988, s. 17 I.
(36) Ali b. Ömer ed-Darekudni, es-Sünen, tah, A.
Haşim Yemani, Medine, 1966, II, 165.
(37) Zeylai, Nasbu'r-raye li ehadisi'J-hidaye, Kabire, 1938, IV, 336; Mustafa Fayda, Hz.
Ömer Zamanında Gayr-i Müslimler, İst.
1989, s. 67.
(38) Bkz. Bakara, 124, 258; Nisa, 168, 169;
Maide, 15; En'am, 21, 129, 135; A'raf, 44;
Tevbe, 109; Hud, 18, 100, 102; Yusuf, 23.
OSMAN CILACI • KUR'AN IŞIGINDA AZlNLIKLARlN HAK VE HÜRRIYETLERI
idari tasarrufta söz sahibi oldukları,
mahalli ·ve yerel meclis üyeliklerine
seçilerek Müslümanlada eşit statüde
görev yapabildikleri bilinen bir gerçektir. Ne Kur'an ne de Sünnet'te,
· azınlıkların kendi anadillerini, dini erkanlarını, kültürlerini, gelenek ve göreneklerini giyim kuşam ve yaşayışlarını vb. muhafazayı engelleyen
amir bir hüküm bulmak mümkündür.
Ayrıca İslam'ın bugün "azınlıklar"
olarak tanımlanabilecek kişiler için
tüm hukuk özerkliği öngören tek
hukuk düzeni olduğu söylenebilir. Bu
konuda A. von Kremer şöyle yazıyor;
"Azınlıklar hemen hemen mükemmel
bir hukuk özerkliğine sahiptir. Zira
hükümet onlara kendi iç işlerinin idaresini bırakmıştı ve dini önderleri, yalnızca aynı dine mensup olanları ilgilendiren
durumlarda
hakimlik
görevini yüklenebiliyorlardı." (39)
İslam'ın azınlıklara tanıdığı her sa-
hadaki hak ve hürriyetleri Osmanlı
İmparatorluğu da aynen ve arttırarak
devam ettirmiştir. Bir defasında
Yavuz Sultan Selim Rumların bir davranışına kızmış, Müslüman olmalarını,
aksi takdirde şehri terk etmelerini istemişti. Bunun üzerine Şeyhülislam
Zembilli Ali Cemali Efendi, fermanın
İslam'a uygun bir tatbikat olamayacağını söylemiş, Yavuz Sultan
Selim de bu kararından vazgeçmiştir.
(40)
İslam'ın gayr-i müslimlere verdiği
hak ve hürriyetleri en geniş şekilde ülkesinde yaşayan azınlıklara uygulayan
Osmanlı İmparatorluğu'ndan sonra
Türkiye Cumhuriyeti Devleti de, hiç
kısıntı yapmaksızın azınlıklara karşı
toleransını
en üst düzeye
çıkarmıştır.
Aşağıda okuyacağınız satırlar,
Ermeni
Patriği Dinlerarası İlişkiler Sorumlusu
Mesrop Mutafyan'ın ll Haziran 1997
tarihindeki beyanatından aynen alın­
mıştır:
"Türkiye'de yaşayan Ermeni asıllı
azınlıkların ruhani merkezi olan İs­
tanbul Ermeni Patrikliği, Fatih Sultan
Mehmet Han tarafından 1461 yılında
verilen dini hürriyet ve toleransın 536.
yılını kutlayacaktır. Ben şahsen bir kilise tarihçisi olarak böyle bir olaya
Dinler Tarihi'nin başka hiçbir sayfasında rastlamadım."
Aynı şekilde
ülkemizde yaşayan
Bulgarlar, Sultan I. Abdülmecid'in 27
Şubat 1870'de İstanbul'da yaşayan
Bulgar azınlığa tanıdığı müstakil kilise kurma izninin 125. yılını 27 Şubat
1995'te büyük bir coşku ile kutlarnışlardır.
Hemen belirtelim ki Osmanlı İm­
paratorluğu ( 1299-1923) çok etnik ve
dini kökeni farklı azınlıkları, şefkatli
bir baba gibi bünyesinde barındıran
(39) İslam Hukuku, s. 187.
(40) Necati Öner. İnsan Hürriyeti, İst. 1982, s.
99; Bilal Eryılmaz, Osmanlı Devletinde
Gayr-i Müslim Tebanın Yönetimi, İst.
1990, s. 26-31.
25
DİYANET İLMİ DERGİ • C!LT: 34 • SA YI: 3 • TEMMUZ- AÖUSTOS -EYLÜL 1998
uzun ömürlü ım­ üzerine bina etmemiştir. "Ezmanın taparatorluğudur. Böyle bir uygulama · ğayyürü ile ahkamın tağayyür edeile bu kadar uzun ömür süren ikinci ceği" ilkesini Mecelle'de madbir imparatorluk gösterilemez.
deleştirmeden çok önceleri de, ruhen
Bütün bu tesbitler ışığında di- ve fikren bu felsefenin muakkibi olyebiliriz ki İslam, Müslüman-Azınlık muştur. İşte bundan dolayıdır ki,
İslam'ın hoşgörü ikliminde, Müsayırımı yapmaksızın, idaresi altındaki
bütün vatandaşiara karşı tam an- lümanlarla birarada yaşayan azınlıklardan
hiçbir
ferdin
memlamıyla hak ve hürriyetler vermiş, hiçgörülmemiştir.
bir ferdini mağduriyete uğratmayacak nuniyetsizliği
hukuki düzenlemeler getirmiş, sis- İhtidaların bir sebebi de burada arantemini hiçbir zaman statik bir temel malıdır. <4 0
dünyanın
en
(41)
26
Geniş bilgi için bkz. Osman Çetin, Siciiiere
Göre Bursa'da İhtida Haraketleri, Ank.
1994.
Download