islam Hukuku Araştırmaları Dergisi, Sayı: 6, 2005, s.427-438 .. " BiR FlKlH ALiMi OLARAK ÜMER NASUHi BiLMEN (1883-1971) -Türkiye'deki Fıkıh ve Mukayeseli Hukuk Çalışmalarına Katkısı- Doç. Dr. Talip TÜRCAN* Abstract Ömer Nasuhi Bilmen asa Schoıar of Fiqh -On His Contribution to the Studies of Fiqh and Comparative law in TurkeyÖmer Nasuhi Bilmen isa Turkish scholar of fiqh. Bilmen is the latest great and most im portant representative of class ical tradition of fiqh in Turkey, because of that he wrote his studies on the fiqh in the traditional format of fiqh literature. His scientific compelence on the classical fiqh has been accepted by al most all specialists of the field without any d iscussion. As a matter of fact, Bilmen's magnum opus 'Hukukı lslamiyye ve lstılahatı Fikhiyye Kamusu' achieved a position of basic source of fiqh in Turkish even before his death so much so that he became well-known owing to it. In the study, we dealed with Bilmen's short biography and the introduction of his works. Besides, we evaluated his contribution to the fiqh studies and comparative law as a scholar. Key Words: Ömer Nasuhi Bilmen, Scholar of Fiqh, Turkish Scholar, Fiqh. I. Ömer Nasuhi Bilmen'in Hayatı ve Eserleri A. Hayat Hikayesine Dair Kısa Bir Bilgi Ömer Nasuhi Bilmen 1883 (Hicri 1300/Rümi 1299) yılında 1 Erzurum'un Salasor Köyü'nde 2 dünyaya geldi. Babası dönemin nlemasından Hacı S.D.Ü. ilahiyat Fakültesi islam Hukuku Anabilim Dalı Ömer Nasuhi Bilmen'in doğum tarihi Diyanet işleri Başkanlığı Biyogrqjik Teşkilat Albümü (19241989)'nde (Ankara 1989) 1882 olarak verilmektedir (s. 20). Ayrıca bkz. Orhan Balcı, "Diyanet İşleri Baş­ kanlarımız", Diyanet Gazetesi, Sayı: 336 (Şubat 1987/C. Ahir 1407), 14, 17. Ahmet Selim Bilmen ve bazı yazarlar ise, Bilmen'in doğum tarihini 1884 olarak vermektedirler. Bkz. Ahmet Selim Bilmen, Ömer Nasuhi Bilmen Hqyatı-Eserleri-Anzlar ve Bugüne Kadar Neşredilmemiş Ahlaki, Terbiyevi, Milli Romanz iki şuklfft-i Taaşşuk, Bilmen Basımevi. İstanbul 1975, 13; Hasan Basri Erk, Meşhur Türk Hukukçulan (Ce!ebres juristes Turcs), by. ty. 1958, 523; Vehbi Vakkasoğlu, Osmanlıdan Cumhuriyete is/dm Alimleri, Cihan Yayınları, İstanbul 1987, 79; Hulı1si Yavuz, Siyaset ve Kültür Tarihi Açısın­ dan Osmanlı Devleti ve islam, iz Yayıncılık, İstanbul 1991, 208. Bununla birlikte doğm tarihin 1883 olduğu anlaşılmaktadır. Bkz. Selahattin Kıyıcı, "Ömer Nasuhi Bilmen (1391/1971)'in Bazı Makaleleri", Yüzüncü Yzl Üniversitesi ilahiyat Fakültesi Dergisi, Sayı: 3, Yıl: 3 (Van 2000), 2. 428 Doç. Dr. Talip TÜRCAN Ahmed Efendi, annesi ise Muhibe Hanım'dır. Henüz küçük yaşta iken babasının ölümü üzerine, Ömer Nasuhi'nin tahsili ile Erzurum Ahmediyye Medresesi müderrisi ve Nakibuleşraf kaymakamı olan amcası Abdurrezzak ilmi Efendi ilgilendi ve Ona Erzurum müftüsü Narmanh Hüseyin Efendi'den de ders aldırdı. Yirmi yaşına kadar bu iki hocadan ders okuyan Ömer Nasuhi, onların yakın aralıklarla ölümü üzerine 1908 yılmda İstanbul'a giderek, Fatih dersHJ.mlanndan Tokatlı Şakir Efendi'nin derslerine katıldı ve 1909 yılın­ da ondan icazet aldı. 1912 'de açılan sınavı kazanarak dersiamlık şehadetnamesi alan Ömer Nasuhi, 1913 (1331)'de de aliyyu'l-a'la derecesiyle Mederesetü '1- Kudat'ı 3 bitirdi. 4 Ömer Nasuhi 13 Eylül 1912'de Fatih dersiamı olarak atandı, Temmuz 1913'te Fetvahane-i Ali Müsevvid Mülazımlığı'na, bir yıl sonra başmülazımlığa ve 1915 'te de Hey' et-i Te'lifiyye A'zalığı'na getirildi. 18 Mayıs 1916'da Darü'l-hilafe Medresesi Kısm-ı Ali müderrisliğine, Nisan 191 7'de Mahkeme-i Temyiz Şer'iyye Dairesi Terekeye Müteallik İ'lamat Telhis Mümeyyizliği'ne ve Mayıs 1920'de de tekrar Hey'et-i Te'lifiyye A'zalığı'na atandı. 1922 yılında Meclis-i Tedkikat-ı Şer'iyye A'zalığı'na atanan Ömer Nasuhi, aynı yıl bu dairenin kaldırılması üzeine dersiamlığa devam etti ve 1923'te Salın Medresesi kelam müdenisliğine getirildi, ancak bu medrese de bir yıl sonra kapatıldı. 14 Şubat 1926 tarihinde İstanbul Müftülüğü müsevvidliğine atanan Ömer Nasuhi, 16 Haziran 1943'te5 İstanbul Müftüsü seçildi. 30 Haziran 1960'ta Türkiye Cumhmiyeti'nin beşinci Diyanet İşleri Başkanı olan Ömer Nasuhi Bilmen, daha bir yılını doldurmadan 6 Nisan 1961 tarihinde, bir kısım politik amaçlara alet edilme endişesiyle, emekliliğini talep etti. 12 Ekim 1971 'de ölünceye kadar eğitim-öğretim ve telif faaliyetlerini sürdürdü, Darüşşafaka Lisesi'nde yaklaşık yirmi yıl boyunca ahlak ve yurttaşlık dersleri; İstanbul İmam-Hatip Okulu ve İstanbul Yüksek İslam Enstitüsü'nde ise usUl-i fıkıh ve kelam dersleri okuttu. Bilmen Türk Hukuk Lügati (Ankara 1944) 'nin İslam hukuku ile ilgili maddelerini yazan heyette de yer aldı. Arapça ve Farsça'yı şiir yazabilecek kadar iyi bilen Ömer Nasuhi Bilmen, Fransız­ ca'yı da tercüme yapacak kadar öğrenmişti. 6 Türktye Dfyanet Valift İslam Ansiklopedisi'nde "Bilmen, Ömer Nasuhi" (DİA, VI, 162-163) maddesini kaleme alan Rahmi Yaran, Biimen'in doğduğu köyü Salasar olarak vermektedir. Doğmsuııuıı oğluının dakaydettiği gibi (Bkz. Bilmen, Ahmet Selim, 13) Salasor olduğu ifade edilmektedir. Bkz. Kıyıcı, 2. ilmiyye Salnamesi (Meşfhat-i Celfle-i İsldmfyye'nin Cerfde-i Resmfyyesi'ne Mülhakdır), Matbaa-i Amire, Danı'l-Hilafeti'l-Aliyye 1334, 730. Hulfısi Yavuz, ömer Nasuhi Bilmen'in Medresetü'l-Kudat'ı 1329!1911 'de bilirdiğini söylüyor ki (Bkz. Yavuz, 209), verilen bu tarih yanlıştır. Bilmen, Ahmet Selim, 13-15; Yavuz, 208-209; Yaraıı, "Bilmen, ömer Nasuhi", DİA, VI, 162. Bu tarih D[yanet İşle11 Başkaniiğı B{yogrqjik Teşkilat Albümü (1924-!989)'nde 1941 olarak verilmektedir (s. 20). Benzer şekilde Sadık. Albayrak da Bilmen'in istanbul Müftülüğü'ne atanma tarihi olarak 1941 yılıııı kaydetmektedir. Bkz. Son Devir Osmanlı Vleması (İlm{ye Ricalinin Teracim-i Alı vali), Cild: 45, Milli Gazete Yayınları, istanbul 1981, 380. Bilmen, Ahmet Selim, 15-22; Yaran, "Bilmen, ömer Nasulıi", DİA, VI, 162. Bir Fıkıh Alimi Olarak Ömer Nasuhi Bilmen 429 B. Eserleri Ömer Nasuhi Bilmen velUd bir yazardır. İslami ilimierin hemen her bir çok eser kaleme almıştır. Ayrıca Beyanülhak, Sırat-ı Müstakim ve Sebilürreşşad mecmualarında da çeşitli makaleler yayımlamıştır. 7 Biz burada kitap olarak yayımıanmış eserlerinin başlıklarını kaydetmekle yetinecek ve yalnızca fıkıh üzerine kaleme alınmış iki eseri üzerinde ayrıntılı bilgi vereceğiz. Buna göre Bilmen'in başlıca eserleri8 - Türkçe harflerle ilk basılış tarihlerine göre- şunlardır: alanında 1. Kur'an-ı Kerim'den Dersler ye Öğütler (İstanbul 194 7-1950) 2. Büyük İslam ilmihali (İstanbul 194 7-1948) Müellif, eserini kaleme alış gerekçesini, müslüman halkın dini ihtiyeterli ölçüde karşılayacak bir ilmihalin gerekliliğine bağlamakta­ dır. 9 Gerçekten de Büyük İslam ilmihali'nin yazıldığı dönem dikkate alındı­ ğında, halkın anlayabileceği üslupta bir ilmihale duyulan ihtiyacın neredeyse zaruret derecesinde olduğu görülür. 10 yaçlarını Eser, akaid, ibadetler (taharet ve sular, namaz, oruç, yemin, adak ve keffaret, zekat ve sadaka-i fıtr, haclar, kurban, hayvan boğazlama ve av, kerahiyet ve istihsan), İslam ahlakı ve isimleri Kur'an'da zikredilen peygamberlerin siret ve tarihçeleri olmak üzere 10 kitap (bölüm) halinde tasnif edilmiştir. 3. Aslıab-ı Kirarn Hakkında Müslümanların Nezih İtikatları (İstanbul 1948) 4. Yüksek islam Ahlakı (İstanbul ı 949) 5. Hukı1kı İslamiyye ve Istılahatı Fıkhiyye K3.mı1su I-VI (İstanbul ı 9491952) Hukı1kı islamiyye ve Istılahatı Fıkhiyye Kamı1su, Büyük İslam ilmihali ile birlikte Ömer Nasuhi Bilmen'e haiz olduğu ilmi konumu ve ünü kazandıran bir diğer önemli eserdir. ibadetler alanı dışında, klasik fıkhın bütün kısırnlarını içine almaktadır ki, bu durum, aynı zamanda eserin yazılma gerekçesini oluşturmaktadır. Zira eser, öncelikle, Türkçe'de fıkhın tüm konularını içine alacak genişlikte bir kitabın bulunmayışı sebebiyle kaleme alınmış- ıo Bilmen'in makaleleri ile ilgili olarak bkz. Yavuz, 213-215; Kıyıcı, 1-12; Canan Candan, ö. N. Bilmen'in ilmi Kişiliği ve "Hukukı isldmiyye Kamusu" Adlı Eserinin Tahlili. (Yayımlanmamış Yüksek Lisans TeziSakarya Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, 2001), 25-27. Bilmen'in eserleri için ayrıca bkz. Osman Öztürk/Bekir Topaloğlu, Cumhur{yet Devrinde Yaym/anan İslami Eserler Bibl{yogrqfYası (1923-1973), Diyanet İşleri Başkanlığı Yayıııları, Ankara 1975, Eser no: 161, 270, 292, 452, 908, 920, 1340, 1478, 1604, 1627, 1678, 1906, 1921, 2314, 2321, 2458, 2660, 2864, 2895. Bkz, ömer Nasuhi Bilmen, Büyük İslam ilmihali, Bilmen Basım ve Yaymevi, İstanbul 1986, 4 (Önsöz). Bilmen'in Büyük islam ilmihali, Ahmet Harndi Akseki (ö. 1951)'nin İslam Dini (Ankara 1933) başlıklı eseriyle birlikte cumhuriyet Dönemi'nde ilmihal türline uygun olarak kaleme alınan ilk eserlerden biridir. Bu hususta bkz. Hatice Kelpetin, "İlmihal", DiA, XXII, 140. 430 Doç. Dr. Talip TÜRCAN tır. Diğer bir gerekçe ise, müellifin de bizzat görev üstlendiği, Fetvahane-i Ali'de heyet-i telifiyye azasından olduğu dönemde ilk olarak hanefi mezhebini esas alan bir mecelle-i külliye hazırlanması ve daha sonra da Hukuk ilmini Yayma Kurumu'nun (1941 'de Türk Hukuk Kurumu adını almıştır) talebiyle ikinci defa İslam hukukuna dair bir eser yazılması -ki bu, hazırlanmasına karar verilen Türk Hukuk Karnusu'nun birinci cildini teşkil edecekti- 11 teşeb­ büslerinin sonuçsuz kalmış olmasıdır. 12 Eser, ilk defa 1949-1952 tarihleri arasında İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi tarafından altı cilt olarak yayımlanmıştır. Birinci cildi Hukuk Fakültesi'nce 1955'de tekrar yayımlanan eserin sonraki çeşitli baskıları ise Bilmen'in oğlunun gayretleriyle sekiz cilt halinde gerçekleştirilmiştir. 13 Hukukı islamiyye ve Istılahatı Fıkhiyye Kamusu, klasik fıkıh kaynakbenzer şekilde kitaplara (bölümlere) ayrılmıştır. Her kitabın başında, o kitabın içindekiler verilmiş ve ilgili terimler (ıstılahlar) açıklanmıştır. Müellif, kitabında konuların tasnif ve başlıkların tespit edilmesinde en fazla hanefi fakih el-Kasani (ö. 587/1191)'nin Bedaiu's-Sanai'fl Tertibi'ş-Şerai' başlıklı eserinden istifade ettiğini belirtmektedir. 14 Alanın uzmanlarınca da çok iyi bilindiği üzere, müellifin tercihi, söz konusu eserin klasik dönemdeki tasnif düzeyinin yüksekliği dikkate alındığında oldukça yerindedir. larına Eserin başlığındaki Hukukz İslamiyye tabiri, ibadetlere ilişkin hükümler dışında kalan "muamelata -yani; ukubata, münekahata, müferakata vesair medeni, iktisadi muamelelere- müteallik alıkarnı şer'iyenin hey'eti mecmuasını"15 ifade etmektedir. Istzlahat-z Fzkh!Yye tabiri ile de, her kitabın başında, onunla ilgili terimierin tek tek tanımlanmış olmasına işaret edilmektedir ki, eserde kavramsal içerikleri izah edilen terimierin sayısı 1400'ü geçmektedir. Bu da eserin başlığındaki kamus nitelemesini tamamen hak ettiğini göstermektedir. Bilmen'in kendisinin de belirttiği gibi, Hukukı İsh1miyye ve Istılahatı Karnusu'nun ilk cildi, esere bir giriş (medhal) mahiyetindedir. Bu kısımda fıkıh usulünün terminolojisine ve temel konularına ilişkin anahatları ile bilgi verilmiş, Mecelle'deki 99 külli kaidenin yanı sıra yine diğer bir kısım külli fıkıh kaidelerP 6 şerh edilmiş (Birinci Kitap); kısa da olsa fıkıh tarihine, müctehidlerin ve fukahanın tabaka ve derecelerine, ihtilaf sebeplerine deği­ nilmiş ve ayrıca sahabe, tabilin ve tebe-i tabiin ile sonraki dönemlerde yaşaFıkhiyye '' '' 13 14 " " Ferhat Koca, "Hukuk-ı islamiyye ve ıstılahat-ı Fıkhiyye Kamusu", DİA, XVIII, 319. Bilmen, Hukuki islamb;ye ve Jst1lahat1 F1khb;ye Kamusu, I-VIII, Bilmen Basım ve Yayınevi, İstanbul 1985, ı. 3-4. Bilmen, Hukuki İsldmb;ye ve Jst1lahatı F1khiyye Kamusu, ı, 5. Bilmen, Hukuki İslamb;ye ve Istılahat1 F1khiyye Kamusu, ı, 7. Bilmen, Hukuk1lsldmiyye ve Ist1lahat1 F1khiyye Kamusu, 1, 8. el-Kerhi (ö. 34Ö/952)'nin tespit ettiği 16 kaide, Ebı1 Hafs en-Nesefi (ö. 537/1142) tarafından yapılan izahları ile birlikte kaydedilmi§; ayrıca Mahmüd Hamza Efendi (ö. 1305/l887)'nin el-Fevaidu'l-Behiyye fi'/-Kavaidi'l-Fikhiyye adlı eserinden alınan 18 kaide de §erhleri ile birlikte verilmi§tir. Bkz. Bilmen, Hukuki İslamiyye ve Ist1/ahatl F1khb;ye Kamusu, ı, 290-299. Bir Fıkıh Alimi Olarak Ömer Nasuhi Bilmen 431 mış 405 fakihin terceme-i halini içeren bir tabakatu'l-fukaha bölümü eklenKitap). miştir (İkinci Eserde fıkhi hükümler (furu'u'l-fıkh) 28 kitap halinde incelenmiştir. Hanefi mezhebinin görüşleri esas alınmış; ancak Maliki, Şafii, Hanbeli ve Zahiri mezheplerinin doktrinlerine de mukayese imkanı verecek ölçüde deği­ nilmiştiL Hükümlerin, ilke olarak, delilleri zikredilmemiştir, yani eser müdellel bir fıkıh kitabı değildir. Müellif bu hususu, deliilere yer vermenin eserin hacmini artıracağı gerekçesi ile izah etmekte; okuyucuyu geniş ilm-i hilaf eserlerine ve mufassal fıkıh kaynaklarına yönlendirmektediL Bu itibarla eserde tahlil, tenkit ve senteziere gidilmemiştir. Şu kadar ki, yine de kimi hükümterin gerekçeleri (illet/menat) -bilhassa mezhepler arasındaki görüş ayrılıklarının kaynağı olan ictihadi delillerin belirtilmesi bağlamında- yeri geldikçe beyan edilmiştir. 17 Eserin önemini artıran bir yönü de Mecelle'nin düzenlediği meselderin tümüyle ele alınmış olmasıdır. Dolayısıyla eser, Mecelle bakımından da dolaylı bir şerh işlevi görmektedir. 18 Ayrıca Osmanlı Arazi Kanunnamesi ile intikal kararnamelerinin hükümlerine 19 de atıf yapılması sebebiyle eser, hukuk tarihimizdeki çeşitli düzenlemeler bakımından da bir kaynak niteliği taşımaktadır. Yine eserde bir kısım tarihi uygulamalara da işaret edilmektedir ki, mesela Osmanlı'da kullanılan çeşitli ölçü birimleri (mikyaslar) ve ilgili belgeler20 ile son döneme ait idam cezalarına ilişkin ilam ve infaz ömekleri 21 bunlar arasındadır. Kanımızca esere özgünlük katan en önemli yanı, şer'i hükümterin hikmet ve felsefesine; hükümlerde gözetilen yarariara (masalih) ve onların meş­ ru kılınması yoluyla ulaşılması istenilen gayelere yönelik izah ve açıklamala­ rı içermesidir. Eserin ilk cildinde "Şer'i hükümlerin esbabı ve hikemi teşriiyesi" başlığı altında iman ve ibadetlerle ilgili hükümlerin hikmetlerinden başlanarak, genel düzeyde her bir hukuki kurumun22 ve onlarla alakah olarak sevk edilen hükümterin gayelerinden, onlar yoluyla gözetilen yararlardan ayrı ayrı kısaca bahsedilmiş tir. 23 Hukuki kurumların eser iÇinde müstakil olarak ele alındıkları yerlerde de ayrı başlıklar açılmak suretiyle, hemen hepsinin hikmet ve felsefesine değinilmeye çalışılmıştır. Eser kaleme alınırken çok sayıda klasik temel kaynaktan yararlanılmış­ tır. Bunların arasında usul ve furı1, fetva ve tabakat ile çeşitli lügat kitapları bulunmaktadır. Her mezhebin görüşleri kendi kaynaklarından verilmiştir ki, bu, eserin 17 18 " 20 21 22 23 yazıldığı dönem dikkate alındığında, müellifin bilimsel Bilmen, Hukuki is!J.m{yye ve Ist1lahatl F1kh{yye Kamusu, ı, 7. Bilmen, Hukuki islô.miyye ve Istllahatl F1kh{yye Kamusu, ı, 8. Bilmen, Hukuki İslô.m{yye ve Istılahat1 F1kh{yye Kamusu, V, 389-406. Bilmen, Hukuki İslô.m{yye ve Istılahat1 F1kh{yye Kamusu, IV, 120-143. Bilmen, Hukuki İslô.miyye ve Jstılahat1 F1khiyye Kamusu, III, 184-186. Hukuki kurum tabiri, belli bir alanı düzenleyen hükümler bütünü anlammda Bkz. Bilmen, Hukuki İsldm{yye ve Jst1lahatl F1kh{yye Kamusu, I, 203-214. anlayışı kullanılmaktadır. 432 Doç. Dr. Talip TÜRCAN bakımından oldukça önemli bir hassasiyeti göstermektedir. Başvurulan kaynaklar kısmen her bir paragrafm sonunda belirtilmekle birlikte, çoğunlukla toplu olarak cilt, sayfa, baskı yer ve tarihi belirtilmeksizin ya kitap/bölüm ya da ilgili cilt sonunda mezheplere göre tasnif edilerek kaydedilmiştir. 6. Sure-i Fethin Türkçe Tefsiri İ'tilay-ı İslam ile İstanbul Tarihçesi (İs­ tanbul 1953) 7. Büyük Tefsir Tarihi I-II (Ankara 1955-1960) 8. Muvazzah ilm-iKelam (İstanbul 1955) Osmanlıca kında olarak basılmış ilk eseridir. 24 9. İslamiyetİn Ulvi Mahiyeti, Müslümanların Yüksek İ'tikadları HakTedkikatta Bulunan Bir Amerikalının Suallerine Cevaplar (Ankara 1956) 10. Kurban: Mahiyeti Vücubu Hikmet-i 11. Sualli Cevaplı Teşriiyyesi (Ankara 1956) Dini Bilgiler (Ankara 1959) 12. Mülahhas İlın-i Tevhid: Akaid-i İslamiye (İstanbul 1962) 13. Hikmet Goncaları -500 Hadis-i Şerif ve izahı- (İstanbul 1963) SOO hadisin tercüme ve izahını konu edinınektedir 14. Kur'an-ı Kerim'in Türkçe Meal-i Alisi ve Tefsiri I-VIII (İstanbul 1963-1966) 15. Dini ve Felsefi Ahlak Lügatçesi (İstanbul 1967) 16. Nüzhetü'l-Ervah: Farisi Divançe ve Tercümesi (İstanbul 1968) Bilmen'in Farsça olarak yazıp Türkçe'ye çevirdiği divançesidir. 17. İki ŞukUfe-i Taaşşuk -Feci, Milli, Edebi Bir Hikaye-i Sılzinak-i Aşı­ kaneyi Musavverdir- (İstanbul1975) Bilmen'in 1322/1904'de henüz Erzurum'da iken yazdığı, fakat yayım­ bir romanıdır. Ölümünden sonra oğlu tarafından yayımlanmıştır. 25 lamadığı n. Fıkhi Yönü ve Fıkıh/İslam Hukuku Çalışmalanna Katkısı Bilmen, klasik fıkıh geleneğinin son temsilcilerindendir. O eserini katertip ve kapsam bakımından geleneği takip ettiğigibi, muhteva bakımından da başta hanefi mezhebi olmak üzere, klasik fıkıh külliyatında mevcut olanı aslına sadık kalarak nakletmekle yetinmiştir. 26 Bununla birlikte Bilmen'de, yaşadığı dönemin bir özelliği olarak, fıkhın, aynı zamanda bir leme 24 25 '' alırken Bilmen, Ahmet Selim, 27. Bkz. Bilmen, Ahmet Selim, 97-168. Krş. Koca, "Hukuk-ı islamiyye ve ıstılahat-ı Fıkhiyye Kiimusu", DİA, XVIII, 319-320. Bir Fıkıh Alimi Olarak Ömer Nasuhi Bilmen 433 hukuk düzenini temsil eden yanını kavrama ve vurgulama çabası da görülmektedir. Nitekim ibadetler fıkhını ayrıca Büyük İslam ilmihali başlığı altın­ da ele almış olması ve beşeri ilişkileri düzenleyen kurallar bütünü olarak hukukun alanına denk düşen fıkhi meseleleri incelediği eserine Hukukı İslarniyye başlığını tercih etmiş olması belirtilen eğilirnin bir sonucu olarak kabul edilmelidir. Esasen rnüellif bu hususu, İslam nlemasının hukuk yerine fıkıh, ilm-i hukuk yerine ilm-i fıkıh derneyi tercih ettiklerini; fakat aralarında fark olduğunu söyledikten sonra, "Hukuk ve ilmi hukuk ile nas arasında cari rnuarnelata rnüteallik bir ilim kast olunur. Fıkıh veya ilmi fıkh ise hem bu muarnelata, hem de dini vezaif ve vecaibe, -başka tabir ile ahkilmı ibadatemüteallik bir ilirndir. Bu cihetle ilmi fıkhın sahası daha geniş bulunmaktadır"27 biçiminde açıkça ortaya koymaktadır. Bir kurallar bütünü olarak alın­ dığında fıkıh ve hukuk arasında kapsam bakırnından belirtilen fark bulunmakla birlikte, ilm-i fıkıh ve ilm-i hukuk tabirlerinin, aynı kavramsal düzlem esas alınarak tanımlanması mümkün değildir. Zira ilm-i fıkıh/fıkıh, teorik olarak ya şer'i arneli hükürnlerin elde edilmesini (istinbilt/keşf) ya da bilinmesini (hıfz) ifade etmektedir. Yani ilm-i fıkıh, epistemolojik vurgusu olan bir faaliyettir. Buna karşılık ilm-i hukuk, ya hukuk olgusu üzerinde genel olarak ya da mevcut normlar üzerinde gerçekleştirilen muhteva esasına dayalı/dogmatik bir bilimsel faaliyetten ibarettir. İlın-i hukukun, hukuk koyucu bir işlevi bulunmamaktadır. Öyleyse Bilmen'deki indirgemeci yaklaşımın sebebi nedir? Bahse konu yaklaşım, Bilmen'in eserini kalerne aldığı dönemde ve ondan sonraki süreçte fıkıh ve hukuk arasında yalnızca hükümterin düzenlediği ilişkilerin kapsamı bakımından bir rnukayese yoluna gidilmiş olmasından kaynaklanmaktadır. Dolayısıyla indirgemeci tavır, sırf rnüellifimize özgü değildir. Şu kadar ki, Bilı:nen aynı zamanda Batılı anlamda hukuk eği­ timi almış diğer bir çok çağdaşı İslam hukukçusundan farklı olarak, -eserine koyduğu başlığa rağmen- geleneksel tarzda (hükümlerin hıfzı ve nakli anlamında) fıkıh ilmi yapmayı sürdürrnüştür. Bilmen, fıkhi hükümleri yalnızca nakleden bir alim değildir. O, aynı zamanda fıkhın insan ve toplum yaşamı için en uygun hükümleri barındırdı­ ğına inanan bir kimsedir. Bu itibarla Hukukı İslarniyye ve ıstılahiltı Fıkhiyye Karnusu başlıklı eserinde, yukarıda da işaret ettiğimiz gibi, bir çok hukuki kururnun hikmet-i teşriiyyesinden de -ayrı bir başlık açmak suretiyle- söz etmektedir. Müellif, sevk edilen şer'i arneli hükürnlerin ortak gayelerini tespit ve izah yoluna gitmemiş olmakla birlikte, onun açıklamalarından bahse konu bilgilerin çıkarılması ve elde edilmesi mümkündür. Söz gelimi Bilmen, sık sık kamu rnenfaat ve maslahatına; toplumsal yaşamın düzen, ahenk ve istikrarına; insan fıtratına; insanın şeref ve haysiyetinin korunmasına; ahiakın yüceltilmesine ve ahlaki hassasiyetİn gerçekleştirilmesine; adaletin sağlan­ masına; toplumsal inkişafın teminine ve diğer bir kısım temel ilke, hedef ve " Bilmen, Hukukt islamtyye ve Jsttlahatt Ftkhiyye Kamusu, ı, 8. 434 Doç. Dr. Talip TÜRCAN gayelere atıfta bulunmaktadır. Esasen bu ve benzeri hususların sevk edilen hükümlerde şari'in gözettiği ortak yararlar olduğu açıktır. Bilmen, hükümlerin yöneldiği gayelerin ve barındırdığı hikmetlerin bir zahir olduğunu, yani bildirildiğini; bir kısmının mülahaza neticesinde anlaşılabileceğini ve bir kısmının ise, ancak onları gözeten Şari'-i Hakim tarafından bilinebileceğini ifade eder. 28 Ayrıca o, hikmetlerin, hükümlerin kendisi için değil, meşruiyetleri için birer sebeb-i gai mesabesinde olduklarını söyler. 29 Bu şekilde, usule ilişkin sünni çoğunluğun tercihini esas alarak Bilmen de, hikmeti, illet ve sebebten açıkça ayırdığı gibi, hükümlerin varlık ve devamını da hem hikmetlerine hem de illet ve sebeblerine bağla­ maktan kaçınır. Zira hükümler, yalnızca hitab-ı şer'i ile sabittir; onlar üzerinde başka hiçbir şeyin tesiri bulunmamaktadır. kısmının 30 Bilmen'in hükümlerin hikmetleri üzerindeki açıklamaları, ilgili hükümlerin aynı zamanda bir savunusu niteliğindedir. Onun, bilhassa İslam hukukunun çağdaş eğilimler ile bağdaşmaz göründüğü için tenkit edilen hükümlerinin hikmet ve felsefesini ele alış biçimi, yaşadığı dönemin bir özelliği olarak, fıkhın Batılı hukuk düzenleri karşısında müstakil ve her çağda geçerli bir hukuk düzenini temsil ettiğine ilişkin bir vurgu taşımanın yanısıra, fıkhın hakim eğilimle mutabakatını gösterecek gayretleri de barındırmaktadır. Mesela teaddüd-i zavcat konusunda Bilmen, hukuki kurumu ve ondan beklenen yararları izah etmenin ötesine geçen bir uslup benimsemekte, onu mazur gösterecek bir kısım gerekçeler zikretme ihtiyacını duymaktadır. 31 Onlar arasında belki de en çarpıcı olanı, günümüzde de sıkça başvurulan bir argüman olarak, İslam'ın esas itibariyle tek eşliliği öngördüğü savıdır. Müellifimiz, söz konusu savı henüz belirtilen kesinlikte dile getirememekle birlikte, ona göre "Esasen bir zevce ile iktifa edilmesi (adaletsizlik yapmaktan korkarsanız, o takdirde bir tane alın) ayeti celilesi mantukunca, dini bir vecibedir, ahlaka, diyanete ait bir meseledir". 33 Yine o, eşleri arasında adalet ve eşitliği gözetemeyecek bir kimsenin bazan bir kadınla bile evlenmesinin caiz olmadığını Fetvahane-i Ali'nin bir fetvasına atıfta ifade etmektedir ki, 34 bu yaklaşımın, yaşanılan dönemdeki evliliğe ilişkin algılama biçiminin etkisiyle, klasik dönemden farklı vurgular taşıdığı açıktır. Zira, modern çözümlemenin aksine, dinen evlenmemesi ya da tek bir kadınla evlenmesi tavsiye edilen kimseler bakımından klasik fıkhın bir alternatif olarak tanıdığı cariyelik kurumu, yapılan savunularda, yalnızca ilgili ayetin bir kısmına işaret olunmak pahası­ na, yok sayılmaktadır. Bilimsel olmaktan ziyade, savunmacı bir nitelik taşı­ yan bu yaklaşım, gı1nümüzde de geçerliliğini daha vurgulu bir biçimde sür32 28 2 ' 30 31 32 33 34 Bilmen, Hukukı islam[yye ve !Stilahatı Fikh[yye Kamusu, I, 203. Bilmen, Hukukı isldmi.J~ye ve !Sti/ahatı Fıkh(yye Kamusu, ı, 203. Bilmen, Hukuki islam[J;ye ve Jstilahatı Fikhi.Jye Kamusu, ı, 172, 203. Bkz. Bilmen, Hukuki İslam{JYe ve Jstılahatı Fikh[yye Kamusu, II, 112~114. N isa 4/3. Bilmen, Hukukı islam[yye ve Jstilalıati Fikh[yye Kamusu, II, 114. Bilmen, Hukuki islamtyye ve Isti/alıati Fiklı[yye Kamusu, II, 114. Bir Fıkıh Alimi Olarak Ömer Nasuhi Bilmen 435 dürmektedir. TaH1k (boşama) ehliyetinin yalnızca kocaya verilmesinin bir zarı1ret olarak gösterilmesinde ve tefviz-i talakın öne çıkarılmasında, 35 recm ile celd cezalarının ya da irtidada uygulanacak cezanın meşru kılınmasında mevcut olduğu düşünÜlen hikmetterin izahında 36 da aynı yaklaşımı görmek, yani klasik dönemde tespitine ya da o ölçüde vurgulanmasına gereksinim duyulmayan bir kısım gerekçelerin öne çıkarıldığını görmek mümkündür. Söz konusu izah çabalarında, önceden tespit edilmiş ve fakat değişen toplumsal yapı nedeniyle artık büyük ölçüde geçersiz hale gelmiş bir kısım gerekçelerin (hikmetler) de hala zikredilmeye devam edildiği de görülebilmektedir. İrtidad eden kimse için öngörülen ölüm cezasının meşruiyeti izah edilirken, gerekçeler arasında o kimsenin İslam toplumu aleyhine casusluk yapabileceğinin zikredilmesi 37 bir örnek olarak verilebilir. Diğer taraftan Bilmen, eserini kaleme aldığı dönemde gittikçe güçlenen telakkileri bir fıkıh alimi olarak dikkate almakta ve fıkhın o konulardaki yaklaşımını vermeye önem atfetmektdir. Hayvan hakları konusu, bunlardan biridir. 38 Günümüzde bile henüz pozitif hukuk düzenleri bakımından hayvan hakları tabirinin anlamlı olmadığı düşünüldüğünde, İslam'ın konu ile ilgili getirdiği ilkelerin evrensel hukuk düşüncesine yapabileceği katkı açıktır. Hatta Bilmen, 'ekinlere, ağaçlara kuruyup telef oluncaya kadar su vermemeyi de yeryüzünde fesada çalışmak' olarak nitelemektedir ki, bu, bitki hakları kavramına esas teşkil edebilecek düzeyde bir tespittir. 39 Bilmen, klasik fıkıh geleneğini sürdüren ve en önemli eseri olan Hukukı İslamiyye ve ıstılahat-ı Fıkhiyye Karnusu'nu o tarzda kaleme almış bir fıkıh alimi olmakla birlikte, mukayeseli hukuka yabancı olmadığı da bilinmektedir. Nitekim "İsHim Hukukunda Manevi Zararların Tazmini" 40 baş­ lıklı makalesi, onun derin fıkıh bilgisini bir mukayeseli hukuk çalışmasında başarılı bir biçimde kullanabileceğinin bir göstergesi mesabesindedir. Ayrıca söz konusu çalışma, Bilmen'in sırf taklid ehlinden değil, en azından bir ölçüde tahrfc düzeyinde ictihada açık ve o yeteneğe sahip bir fakih olarak davranabildiğinin kanıtı sayılmalıdır. Eserlerinde açıkça görülen geleneğe sımsıkı bağlılık tavrı, Bilmen'in Türkiye'de tartışmaya yol açan bir görüşünde kendini iyice ortaya koymuş­ tur. Bilmen'e göre, Türkiye toprakları geneli itibariyle memleket arazisi (arazi-i emiriyye) kabilinden, yani rakabesi (mülkiyeti) devlete ait ve tasarrufu tapu yoluyla halka bırakılmış türde 41 olduğu için mutasarrıfları ya da müste'cirleri (kiracıları) tarafından elde edilen üründen öşür verilmesi ge35 36 37 38 39 "' 41 Bilmen, Hukuki islamiyye ve Jstılahat1 F1khfY.ye Kamusu, II, 217-220. Bkz. Bilmen, Hukuki Jsldmiyye ve Ist1lahat1 F1khfY.ye Kamusu, Ill, 201-203, IV, 13-15. Bilmen, Hukuki islamiyye ve Ist1lahat1 F1khfY.ye Kamusu, IV, 15. Bkz. Bilmen, Hukuki islamfY.ye ve Ist1lahatı F1khfY.ye Kamusu, II, 514-517. Bilmen, Hukuki islamiyye ve Istılahatl F1khfY.ye Kamusu, II, 514. Bkz. Bilmen, Hukuki islam[v.ye ve Istılahat1 Flkhiyye Kamusu, VIIl, 269-285. Bkz. Arazi Kaııunnamesi, md. 3. 436 Doç. Dr. Talip TÜRCAN rekmez. Çünkü mutasarrıflar ya her yıl maktu bir kira bedeli öderler -ki, bu vergi niteliğindedir- ya da arazi ekildikçe ürünün belli bir hissesi beytüimal adına tahsil olunur. Verilen bu vergi ya da tahsil olunan hisse, mutasarrıfların kendileri bakımından bir kira bedeli, devlet bakımından ise harac mesabesindedir. İmam-ı A'zam'ın ictihadma göre, öşür kiralayana (mücir) gerekir. Belirtilen türde arazinin kiralayanı ise, beytülmaldir. Diğer taraftan ödenen kira bedeli, bir harac-ı muvazzaf; hisse ise bir hanic-ı mukaseme mesabesindedir ki, harac ile öşür aynı arazide bir araya gelmez. 42 Dikkat edilirse Bilmen belirtilen yaklaşımında, Türkiye'deki arazinin Cumhuriyet sonrasında mülk (memlük) arazi niteliğini kazandığını; bir arazinin bir kişi adına tapuya tescil edilmesinin, yalnızca tasarruf hakkı vermek olmayıp, temlik anlamına geldiğini ihmal etmekte ve geçmiş uygulamanın hukuken aynı mahiyette devam ettiğini varsaymaktadır. Bu nedenle Din İşleri Yüksek Kurulu, tapu kütüğüne kayıtlı ülke topraklarının mülk arazisi niteliğinde olduğunu ifade eden fetvalar yayımlamak gereğini hissetmiştir. yıllık 43 Bilmen'in fıkıh alanında verdiği eserler, ülkemizde artık dikkate debir bilimsel seviyeye kavuşmuş olan fıkıh/İslam hukuku çalışmalarına çok önemli katkılarda bulunmuştur. Hukukı İslamiyye ve ıstılahat-ı Fıkhiyye Kamusu, fıkıh/İslam hukuku alanında çalışan her araştırmacının el kitabı konumunu kazanmıştır. Bunda en temel etken, çok sonraları Rcddu'lMuhtar, Fetavay-ı Hindiyye, Bidayetu'l-Müctehid gibi fıkhın tüm konularını içine alan klasik kaynakların çevirileri yapılmış olmakla birlikte, eserin kapsamı itibariyle tek telif Türkçe kaynak olması yanında, fıkıh bilgisine güvenilen, geleneğe hakim bir kimse olarak Bilmen tarafından yazılmış olmasıdır. Bilhassa fıkhi terimierin doğru telaffuzunda ve anlaşılmasında, Bilmen'in eseri, fıkıh/İslam hukuku alanında yapılacak bilimsel çalışmalar bakımından el kitabı olma niteliğini günümüzde de korumaktadır. ğer III. Türk Hukuk Tarihi ve Mukayeseli Hukuk çalışmalarına Katkısı Bilmen'in Hukukı İslamiyye ve ıstılahat-ı Fıkhiyye Karnusu'nu kaleme almakla Türk hukuk tarihi ve mukayeseli hukuk çalışmalarına büyük bir katkıda bulunduğu ve önemli bir kaynak kazandırdığı kuşkusuzdur. Esas~en söz konusu eserin İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi'nce yayımıanmış olmasının temel gerekçesi, Türk hukuk tarihi ve bilhassa mukayeseli hukuk çalışmalarına yapacağı katkının dönemin yetkin ve yetkili hukukçularınca takdir edilmesidir. O kadar ki, Ord. Prof. Dr. Sıddık Sami Onar, asırlar boyu Türk, Arap, İran, Hint gibi çeşitli müslüman milletierin hukuk ihtiyacını karşılamış olan İslam hukukunun, o dönemde Roma hukukuna atfedilen değere nispetle ilim aleminde gerekli ilgiyi görmemesini ve yüksek adalet ilkelerine sahip olmasına karşın, mukayeseli hukuk alanında ve hukukun tekamülünde bir rolü bulunmamasını hukuk ilmi adına esefle karşılamaktadır. Ona göre, 42 43 Bilmen, Hukukı isldmiyye ve Jstılahatı Fıkhiyye Kamusu, lV, 85; a.mlf., Bijyük islam ilmilıali, 334. Mesela bkz. http:Uwww.diyanet.gov.tr/turkish/default.asp (Erişim Tarihi: 11.11.2005). Bir Fıkıh Alimi Olarak Ömer Nasuhi Bilmen 437 İslam hukuku üzerinde yapılacak çalışmalar, hem bu ilmin gelişimine katkı­ da bulunacak, hem de toplumun bir çok meselesinin çözümünde en adil kuralların bulunmasına yardım edecektir. Onar, bu bağlamda, dönemindeki ve gelecekteki hukukçuların orijinal mukayeseli hukuk araştırmalarına ve kanun koyucuların da hazırlayacakları kanunlara esas teşkil edecek bilgileri Bilmen 'in değerli eserinde bulacaklarını ifade etmektedir. 44 Prof. Dr. Hüseyin Nail Kubalı ise, tarihi devamlılık bilincinin canlanmaya başladığı bir süreçte, Bilmen'in eserinin millet olarak tarihi tekamülümüzün önemli bir aşamasını tespit ettiğini ve sözü edilen bilincin yüksek bir ifadesi olduğunu belirtmektedir. Ona göre, İslami esaslara dayanan eski hukukumuzun çoğu hukuk tarihimize intikal etmiş ve o nedenle milli bir kıyınet niteliği kazanmış kurumlarının izahma yarayacak böyle bir kamusa şiddetle ihtiyaç duyulmakta idi. Zira, eski hukuk kurumlarının izahına muktedir hukukçuların oldukça azaldığı bir dönemde, Hukukı İslamiyye ve ıstılahat-ı Fıkhiyye Karnusu'nun hukuk tarihimizi araştıracak hukukçular için değerli bir kaynak oluşturacağı hususu aşikardır. 45 Ord. Prof. Dr. Hıfzı Veldet Velidedeoğlu da, 1926'ya kadar milletimizin hukuk nizarnını temin etmiş olan İslam hukukuna ait tam bir Kamus'un hazırlanmamış olmasının doğurduğu eksikliği gidermek amacıyla, Hukukı İslamiyye ve ıstılahat-ı Fıkhiyye Karnusu'nun kendi dekanlığı döneminde Hukuk Fakültesi'nce yayımıanmasına karar verildiğini kaydetmektedir. 46 İlk yayımlandığı sırada yazılarından da anlaşılacağı dönemin önde gelen hukukçularının takdim üzere, o dönemde, Hukukı İslamiyye ve ıstılahat-ı Fıkhiyye Karnusu'nun hukuk tarihi ve mukayeseli hukuk çalışma­ lan bakımından önemli bir işlevi yerine getirmesi beklenmektedir. Bilmen'in eserinden, müellifinin hem Cumhuriyet öncesi hem de sonrası dönemi idrak etmiş bir ilim adamı olması niteliği ile, sözü edilen tarihi devamlılığa katkıda bulurı-masını beklemekten elbette daha doğal bir şey olamaz. Bu beklentinin ne ölçüde gerçekleştiği ise, ayrı bir tartışma konusudur. Şu kadarını söyleyebiliriz ki, ülkemizde bir tarafını İslam hukukunun teşkil ettiği mukayeseli hukuk çalışmaları, bugün büyük ölçüde ilahiyat Fakültelerinin İslam hukuku anabilim dallarında yapılmaktadır. Ancak İslam hukukunun kaynak diline yabancılık, hukuk tarihçilerimizin alanını damlttığı gibi, hukuk eğitiminin eksikliği de -bu tespit, konumuz dışında olmakla birlikte- ilahiyat kökenli araştırmacılar tarafından yapılan bir kısım mukayeseli hukuk çalışmalarında kendini göstermektedir. Bu itibarla, Hukukı İslamiyye ve ıstılahat-ı Fıkhiyye Kamusu, İslam hukukuna ilişkin kurumların izahında özellikle hukuk tarih44 45 46 Bkz. Sıddık sami onar, "Hukukı islamiyye ve ıstilahatı Fıkhiyye Karnusu'nun Temin Edeceği Büyük Faydalar", Hukuki isldrniyye ve fstllahati Fikhiyye Karnusu içinde, Vlll, 289-290. Bkz. Hüseyin Nail Kubalı, "Hukukı islamiyye ve Istılahatı Fıkhiyye Karnusu Yayınlanırken", Hukuki isldrniyye ve Jstllahatı Fikh{Xye Karnusu içinde, Vlll, 291-294. Bkz. Hıfzı Veldet Velidedeoğlu, "Hukukı islamiyye Karnusu Niçin ve Nasıl Neşredildi?", Hukukı isldrn{Xye ve Jstilahati Fıkh{Xye Karnusu içinde, Vlll, 295-296. 438 Doç. Dr. Talip TÜRCAN çileri bakımından hala önemli bir kaynak olma niteliğini sürdürmektedir. Eserin, fıkhi terminolojinin (ıstılahat-ı fıkhiyye) doğru biçimde kavranması bakımından Türkiye'deki İslam hukuku araştırmacıları için vazgeçilmez bir lügat işlevi gördüğünü söylemeye ise gerek yoktur.