Dünya Nüfus artışı ve bunun Tarım ve İklim değişimleri üzerindeki etkileri Prof. Dr. İbrahim ORTAŞ, asportas@cu.edu.tr Dünyada Bugüne Kadar Ne Kadar İnsan Yaşadı, Gelecekte Dünya Nüfusu Ne Olacaktır? Yakın geçmişte bir makale için araştırma yaparken dünyada bugüne kadar 90-100 milyar ( www.census.gov.main/www/popcloc.html) ( www.worldometers.info/world-population/) arasında insanın yaşadığı bilgisi ile karşılaştım. Milattan önce en eski 700.000 yılı en yakın 50.000 yıl önce insanın hayata başladığı ve çoğaldığı öngörüsü ile doğurganlık oranları da dikkate alınarak yapılan hesaplamaya dayanıyordu. Geçmişte 1900’lü yılara kadar belirli bir denge içinde geliştiği tahmin edilen dünya nüfusu 1900’lü yıllardan sonra insan sağlığı konusundaki ilaç ve teknolojilerin yaygınlaşması, artan sağlık önlemleri ve tarım teknolojisindeki gelişmeler sonrası artan üretim ve katma değeri yükseltilmiş besinlerin kullanılması ile nüfus artış hızlanmış ve günümüzde 2012 yılı itibarı ile dünya nüfusu 7 milyarın üzerine geçmiş görülüyor. Dünya Nüfusu 7 Milyar Birleşmiş Milletler (BM) Nüfus fonu verilerine göre, 31 Ekim 2011 tarihinde dünya nüfusu 7 milyar kişiye ulaştı. Türkiye 18. sıradaki en kalabalık nüfusla 75 milyona ulaştı. Dünyanın 2050’lerde 10 milyara yaklaşacağı beklenmektedir. Gelişmekte olan ülkelerde halen nüfusun çoğunluğu kırsalda yaşamaktadır. Gelişmişlerde ise kenetlerde yoğunlaşan bir nüfus sorunu yaşanmaktadır. Dünya nüfusunun yüzde 50'si günümüzde kentlerde yaşarken, önümüzdeki dönemde iklim değişikliğindeki hızlanma ve kaynakların tükenmesi ile kentlere göç hızlanacak. Bu da beraberinde toprak üzerindeki baskıyı daha da artıracaktır. Gelişmiş ülkelerde kişi başına gelir 35 bin dolar iken az gelişmiş ülkelerde bu durum 3-4 bin dolar arasında gelişmektedir. Bu anlamda kuzey güney arasındaki gelişmişlik farkı 1 e karışlık 8 katına kadar çıkabiliyor. Gelişmiş ülkelerde yaşam uzunluğu 78-80 yıl iken bu az gelişmiş ülkelerde 50-55 yaştır. Gelişmekte olan ülkelerde 55-60 yaşına kadar çıkabilmektedir. Gelişmiş ve gelişmekte olan ülkelerin insanlarının yaşam uzunluğu arasında 20 küsur yıllık bir fark bulunmaktadır. Türkiye ortalama 74.6 yaş ile dünyada 75. sırada yer almaktadır (Tarhan Erdem 2013, Radikal gazetesi, 31 Ocak 2013). Türkiye 75 Milyon Nüfusa Ulaştı Adrese Dayalı Nüfus Kayıt Sistemine göre Türkiye Nüfus 75 milyon. Türkiye gibi gelişmekte olan ülkeler için bu denli yüksek bir nüfusun toplum sağlığı ve kaliteli yaşam kadar gelecekteki dinamik iş gücü için ne anlama geldiğinin sosyal bilimciler tarafından araştırması hayati öneme sahiptir. Türkiye’de beklenenin aksine nüfus artışının binde 12.1 oranı ile azalma eğilimine girmiş olduğu görülüyor. Büyük kentlere olan göç oranının azaldığı ancak nüfusun üçte birinden fazlasının yaklaşık 27 milyonun 5 büyük kentte yaşadığı görülüyor. Alt yapı yetersizliği ve dengesiz gelişen büyük kentlerde yaşanan sosyal sorunlardan çok çevre üzerindeki olumsuz etkiler tarım ve iklim bilimcileri için dikkatle izlenmesi gerekiyor. Nüfus Artışı Beraberinde Gıda Güvenliğini de Tehdit Etmektedir Artan dünya nüfusu beraberinde gıda güvenliği konusunu gündeme getirmektedir. Mevcut hali ile dengesiz dağıtımın yarattığı sorunlardan dolayı günde bir dolar ile geçinmek zorunda olan insanların sayılarının milyarlarla ifade edilmesi gıda güvenliğini daha anlamlı kılmaktadır. Bu anlamda dünya gelirlerinin önemli bir kısmını elinde tutan ülkeler dünya gıda hâkimiyeti ve enerji güvenliği konusunda dünden daha şahin davranarak diğer ülkeler üzerinde egemenliklerini artırmaktadırlar. Dünyada özelliklede Asya ve Afrika’da üretim ile tüketim arasındaki fark hızla azalmakta ve yoksul ülkelerin gıda yönünden dışa bağımlılıkları artmaktadır. Ortadoğu ülkelerinin tamamı (İran hariç) gıda temini yönünden dışa bağımlı durumdadır (Ortaş 2013). Nüfusu hızla büyüyen dünyanın özellikle de gelişmekte olan ülkelerde 2030 yılından itibaren nüfus artışı ve kaynak yetersizliğiyle ilgili farklı konulara çözüm arayışları daha da hızlanacaktır. Nüfus Artışı Gelecekte Gıda Savaşlarının Habercisi Ancak dünya nüfus hızı ve artan gıda talebine karşın artmayan tarım alanları gelecekte insanlığın gıda güvencesi kaygısını en üst düzeyde gündeme getirmektedir. Günümüzde gıda üretim potansiyeli ve nüfus arasındaki ilişkinin tezatlığı sorusu ile gelecekte olası gıda savaşlarının habercisidir (Ortaş 2008). İnsanlığın güç kullanarak gıdayı ve enerjiyi elinde tutuma çabası gelecekte daha da şiddetli yaşanacağını şimdiden söylersek kâhinlik yapmış olmayız. Türkiye yaş ortalaması şimdilik 30 yaş ki dünya için çok kıymetli bir yaş ortalaması. Nüfusumuzdaki azalma eğilimi gelecekte kişi başına mili gelirin artacağı sağlıklı ve kaliteli hizmet kadar insanın temel gıda talebinin azalması sağlanacaktır. Artan dünya nüfusunun yerleşim için tarım topraklarının amaç dışı kullanımını tetiklemektedir. Ayrıca yoğun nüfus beraberinde gıda talebini artırmakta bu da beraberinde toprağın aşırı derecede sömürülmesine yol açmaktadır. Türkiye gibi gelişmekte olan ülkelerin geleceği sağlıklı yönetmesinin ilk şartı bence dengeli bir nüfus planlamasına geçmesi gerekir. Bu da ciddi bir ekip çalışması ile yapılacak uzun sureli projeksiyonla sağlanacaktır. Dünya Nüfus Artışı Enerji Talebini Artıracaktır BM'nin verilerine göre, 2050 yılında dünya nüfusu 10 milyar kişi olacak. Bu artışın da gıda güvenliği, su ve diğer doğal kaynakların sürdürülebilirliği açısından büyük tehdit oluşturması öngörülüyor. Bu nüfusun önemli kısmının şehirlerde yaşayacak olması da şehirler üzerinde dolaylı olarak tarım toprakları ve doğa üzerinden büyük bir baskı oluşturacaktır. İklim değişikliğinin sonucunda etkileri daha da artarak hissedilen hızlı ve ani yağışların sellere dönüşmesi, kuraklık, sıcak hava dalgaları ve deniz suyu seviyesindeki yükselmeler, nüfus artışı ile birlikte önümüzdeki yıllarda insanoğlu için daha ciddi barınma ve beslenme sorunlarını beraberinde getirecek. Yaşanabilir, sağlıklı, iklim değişikliğinin etkilerine dayanıklı şehirlerin ve yerleşim yerlerinin kurulması günümüzün en öncelikli konusu olacak. Mevcut tahminlere göre 2050 yılında dünya nüfusunun yüzde 80-85'i yine az gelişmiş ve gelişmekte olan ülkelerde yaşayacak. Eğer dengeli bir gelir dağılımı hedefi ile düşük karbonlu kalkınma modeline geçiş sağlanmaz ise dünya kaynaklarının hızla artan dünya nüfusunu kaldırabilmesi mümkün olmayacak. Bunun en önemli sebebi özellikle Çin ve Hindistan olmak üzere, benzeri ülkelerde yükselen orta sınıf tüketiminin artması, doğal kaynakların beklenenden çok daha hızlı ve erken tüketilmesi olacak. Bu durum özellikle de şehirlerin bir an önce gerekli tedbirleri almasını ve eyleme geçmesini gerektiriyor. Hızla gelişmekte olan bir ülke olarak Türkiye'nin şehirleri de bu değişimin bir parçası olmak ve acilen önlem almak durumunda. Ortadoğu bölgesi bu doğal etkilerden en fazla etkilenecek bölgelerin başında geliyor. Bölge bugün doğal enerji kaynakları nedeniyle tüketimini satın alarak gideriyor ancak eğitim, bilgi ve teknolojik dönüşümden yoksun olduğu her halinden belli oluyor. Çin, Hindistan gibi nüfusu milyarın üzerindeki ülkeler için gelecek çok daha düşündürücü. Türkiye’nin de gelecekte Çölleşmesi ve Fakirleşmesi Görülebilir 1930’lı yıllarda Türkiye 15 milyondu bugün 2012 de 75 milyon. Bu hızla giderse ülkemizin nüfusunun 2050 yılında 110 milyon olacağı beklenirken dünyanı ise 2050 yılında 10 milyar olacağı öngörülüyor. Bütün bu nüfus artışının anlamı, her şeyden önce daha fazla gıda talebi, daha fazla yerleşim yeri daha fazla enerji gereksinimi demektir. Artan talepler beraberinde doğa ve çevre üzerinde ciddi bir etki yapacaktır. Kentlerin büyümesi, tarım alanlarının amaç dışı kullanımı, artan su eksikliği bunu takiben çölleşme ve verimsizlik kaçınılmaz olacaktır. Türkiye’de artacak nüfus artışının ülkemiz için ve tek tek bireyler için olumlu mu olumsuz mu olacağı Türkiye’nin bilimsel gelişmişliği ve üretim kapasitesi belirleyecektir. İnsanımızı iyi eğitirsek olumlu eğitmesek olumsuz ve sorun oluşturabilir. Ancak bir tarım bilimcisi olarak nüfusun tarım ve doğa üzerindeki olumsuz etkisi ve bunun küresel iklim değişimleri üzerindeki etkisi bilimsel bir kaygı ve sorumluluk yüklemesi bakımından önemsemekteyim. İklim Değişimleri Kaçınılmaz Olarak Doğal Kaynakların Tüketimini Tetikleyecektir Birleşmiş Milletler Nüfus Fonu'nun iklim değişikliği ve dünya nüfusuna ilişkin açıkladığı verilere göre, iklim değişikliği günümüzde tüm dünya nüfusunu ilgilendiren en önemli sorun oluşturmaktadır. İklim değişikliği sadece iklimlerde gözle görülen değişiklikler değil, dünyanın ekolojik sisteminin başta toprak yapısının hızla bozulması, doğal kaynakların tükenmesi, bazı canlı türleri evrimleşirken bazı türlerin tamamen yok olmasına neden olacağı kaçınılmaz duruma gelmektedir. Türkiye iklim değişimleri ve topraklarının erozyona uğrama potansiyeli bakımından en sorunlu coğrafyada bulunmakta olup önlem alınmaması durumunda önümüzdeki yıllarda ciddi sorunlar yaşayacağı kaçınılmaz olacaktır. Niteliksiz Çoğunluk Yerine Nitelikli Azınlık Önemsenmelidir Yaşadığımız yer yüzeyinin birkaç bin yıllık birikimli bilgisi ve kültürü göstermiştir ki kalabalık ve eğitimsiz nüfuslar yerine, az, ancak iyi eğitilmiş ve etkili insan gücü daha da önemlidir. Eğitin ülkelerin kalkınmasında en önemli etken. Teorik olarak bir ülkenin eğitim düzeyi bir yıl artınca ülkenin milli geliri 5 bin dolar artmaktadır. Ancak kalabalık nüfusa sahip Çin, Hindistan ve bazı Latin Amerika ve Afrika ülkeleri için eğitimi düzeyini yükseltmek zor. Doğal olarak eğitiminde kaliteli ve etkin olması gerekiyor. Bu anlamda Almanya, İsviçre, İsveç, Norveç, İsrail gibi ülkelerin etkili insan gücü ile aynı nüfus büyüklüğündeki ülkelerin bilim ve teknolojiye katkılarının aynı olmadığı da aşikârdır. Bu bağlamda niteliksiz çoğunluk yerine nitelikli iyi eğitilmiş, çevre ve yaşam bilinci gelişmiş insana sahip olmak önemlidir. Her ne kadar çevre gelişmiş ülkelerin teknolojisi ile kirlendiyse de, her şeye rağmen yine de çevre bilinci olan ve doğanın korunması fikri aynı gelişmiş ülkelerdeki eğitilmiş duyarlı kesimlerden gelmektedir. Özet olarak Dünya ve Türkiye nüfus artış hızı azalma eğilimine girmiş görülüyor. Ancak dünya nüfusu halen çok yüksek ve özellikle Asya ve Afrika’da ciddi yoksulluk ve gıda talebi bulunmaktadır. Ancak artan nüfus ’un doğa üzerindeki olumsuz etkileri günden güne zorlaşmaktadır. Küresel ısınmanın nedeni enerji ihtiyacı için kullanılan yeraltı fosil kaynakların yakılması yanında özellikle tarım ve orman yönetimindeki yanlışların da büyük katkısı bulunmaktadır. Bir bütün olarak insanın enerji ve besin talebi bugün küresel iklim değişimlerini tetikliyor ve bunun yansımaları ağır faturalar ile bizlere aşırı yağış, sel, fırtına ve heyelan olarak dönmektedir. Bunun da nedeni insan nüfusunun yarattığı etkidir. Bu bağlamda nüfus iklim ilişkileri önemli ve sosyal bilimciler ile fen bilimcilerinin birlikte üzerinde çalışması gerekmektedir. Bilimsel olarak bugün üzerinde yoğunlaşmamız gereken en ciddi sorun küresel iklim değişimlerine neden olan olumsuz etkileri çalışmak önemli. Tarım ve toprak biliminde yoğun araştırmalar yapılıyor. Ülkemiz bilim kuruluşlarının bu konuyu öncelikli araştırma konuları arasına alması ve en üst düzeyde destek vermesi gelecek için önemlidir. Umarım sağduyulu ve vizyon sahibi yetkili makamlardaki yöneticiler konuyu öncelikli olarak gündemlerine alırlar. 01 Şubat 2013 Adana