Tarih Okulu Dergisi (TOD) Mart 2016 Yıl 9, Sayı XXV, ss. 231-267. Journal of History School (JOHS) March 2016 Year 9, Issue XXV, pp. 231-267. DOI No: http://dx.doi.org/10.14225/Joh844 OSMANLI DEVLETİ’NİN FİİLEN I. DÜNYA SAVAŞI’NA GİRİŞİNİN KAMUOYUNA YANSIMASI VE TOPLUMSAL TEPKİLER AKIN ÇELİK Özet Osmanlı Devleti 19. yüzyılın ikinci yarısından 20. yüzyılın ilk çeyreğine kadar, kısa aralıklarla büyük kayıplar verdiği savaşlar yapmıştır. Bu serüvenin en son ve en yıkıcı halkası I. Dünya Savaşı’dır. Bu çalışmanın amacı, Osmanlı Devleti’nin fiili olarak savaşa girmesine neden olan Karadeniz’de Osmanlı-Rus filolarının çatışması ve Rus limanlarının bombalanması olayının topluma yansıtılma biçimini, olay sonrasında hem Türk toplumunun hem de İttifak ve İtilaf Devletleri’nin tepkisini ve savaşın çeşitli boyutlarına dair devrin bakışını dönemin kaynakları ışığında ortaya koymaktır. Bu bağlamda, dönemin resmi yazışmalarının, kamuoyu ile en etkin iletişim aracı olan yerli ve yabancı süreli yayınların ve hatıratların kullanımına ağırlık verilmiştir. Nihai olarak savaş gerçekliğinin toplumsal algıda nasıl şekillendirildiği resmedilmeye çalışılmıştır. Anahtar Kelimeler: Osmanlı, Birinci Dünya Savaşı, Basın The Reflections of Ottomans' Actual Entry to the World War I in the Public and the Social Reactions Abstract Following the second half of the 19th century until the first quarter of the 20th century, Ottoman Empire had to fight wars in short intervals ending up major losses. The World War I constituted the last chain of the trajedy. In the light of the period’s resources, the study aims at revealing the reflaction of how the conflict between Ottoman- Russian fleets in the Black Sea was presented to the society, secondly understanding the reactions in Ottoman Empire, Alliance and the Entente States and lastly trying to manifest the point of view of the era to the various dimensions of the Yrd. Doç. Dr., Istanbul Üniversitesi Atatürk İlkeleri ve İnkılap Tarihi Enstitüsü Akın Çelik war. Within this framework, this study has concentrated on the offical correspondence of the period, periodicals which is the most effective tool to communicate with the public and the memories. Finally the study attempted to depict how the reality of the war was shaped in the public perception. Key words:: Ottoman, First World War, Press Fiilen Savaşa Giriş ve Basında Tepkiler “Matmazel Avrupa- Ah ! Monşer Karagöz! Hâlî soruyorsun. Fakat görmüyor musun? Belgrad’dan bir yumurcak geldi, evime barkıma bir kundak soktu. Yangın çıkardı. Kurtaracaklarını beklerken bilakis hepsi birer teneke gaz döktü. Hanümanım yandı. Ben sokakta ve bu halde kaldım. Karagöz- Ah eski zamanım olsaydı ne yapayım bilmem. Hele bahara kadar sabret yavrum.”1 1914 senesinin ikinci yarısında Avrupa Devletleri arasında, yukarıdaki muhaverede belirtilen durum gerçekleşti ve devletlerin adeta ‘yangına körükle gitmesi’ nedeniyle, gittikçe büyüyen bir kavga başladı. Osmanlı Devleti bu kavgaya, fiili olarak, 29 Ekim 1914 tarihinde Karadeniz’de gerçekleşen ve 1 Karagöz, 15 Teşrinievvel 1330 (28 Ekim 1914), Sene 7, No: 679, s. 4. [232] Osmanlı Devleti’nin Fiili Olarak I. Dünya Savaşı’na Girişinin Kamuoyu’na Yansıması Osmanlı kamuoyuna “Karadeniz Hadisesi” olarak da yansıyan olayla dâhil oldu. 27 Ekim 1914 tarihinde Amiral Suşon (Souchon) komutasındaki, “Yavuz, Midilli, Hamidiye, Berk, Samsun, Peyk, Gayret, Muavenet, Taşoz, Samsun mayın gemisi ve Nilüfer mayın gemisi”nden oluşan Osmanlı donanması Karadeniz’e açıldı. 2 Karadeniz’deki olayın başaktörü olan Yavuz gemisi 27 Ekim 1914’te üç kez “Türkiye’nin geleceği için elinden gelenin en iyisini yap” mesajını vermişti. Takvim yaprakları 29 Ekim’i gösterdiğinde Yavuz Sivastopol’daki sahil bataryalarına yedi mil uzaklıktan ateş açmıştı. Bunun üzerine, Bataryalardan karşılık verilmiş ve Yavuz isabet almıştı. Daha sonra, Yavuz Rus mayın gemisi Prut’la karşılaşınca Prut kendi mürettebatı tarafından, yakalanmamak için, batırılmıştı. Ancak “Ida” gemisi Yavuz tarafından zapt edilmişti. 3 29 Ekim 1914 tarihinde Karadeniz’de gerçekleşen bu olay aynı gün Dâhiliye Nezareti Muhâberat-ı Umumiye Dairesi Dördüncü Şube tarafından “şimdilik mahrem tutulması” uyarısıyla vilayet ve mutasarrıflıklara bir şifre telgrafla bildirildi.4 Ayrıca sahil ve sınır vilayetleri de Emniyet-i Umumiye Müdüriyeti tarafından “gayet mahrem” bir genelge ile Karadeniz’de ki olaydan haberdar edildi. 5 Daha sonra, 31 Ekim’de vilayet ve mutasarrıflıklara gönderilen bir başka şifre telgrafla Karadeniz’de meydana gelen olayın ayrıntıları bildirilerek olası bir savaşa karşı “müteyakkız bulunulması” istendi. 6 Aynı gün, Dâhiliye Nezareti tarafından Hicaz ve Yemen Vilayetleri ile Asir Mutasarrıflığına gönderilen bir şifre telgraf ile Rus elçisinin 31 Ekim akşamında İngiliz ve Fransız elçilerin de bir sonraki gün İstanbul’dan ayrılacakları bildirildi.7 Devlet kurumları arasında bu haberleşme yapılırken olay resmi bir tebligatla 31 Ekim 1914’de Osmanlı kamuoyuna duyuruldu. 2 Birinci Dünya Harbinde Türk Harbi 1’nci Cilt Osmanlı İmparatorluğunun Siyasi Ve Askeri Hazırlıkları ve Harbe Girişi, Genelkurmay Basımevi, Ankara 1970, s. 85. 3 Bernd Langensiepen, Ahmet Güleryüz, The Ottoman Steam Navy 1828-1923, Edit &Translated by James Cooper, London 1995, s. 44; Bu kaynakta Prut’un kendi mürettabatı tarafından batırıldığı ifade edilmişse de Donanma komutanlığının 29 Ekim 1914 tarihli telgrafında Prut mayın gemisinin Yavuz tarafından batırıldığı belirtilmektedir. Bakınız. Birinci Dünya Harbinde Türk Harbi 1’nci Cilt Osmanlı İmparatorluğunun Siyasi Ve Askeri Hazırlıkları ve Harbe Girişi, s.85. 4 BOA. DH. ŞFR. 46/105, 16 Teşrinievvel (1)330. 5 BOA. DH. EUM. KLU. 4/21, 16 Teşrinievvel (1)330. 6 BOA. DH. ŞFR. 46/108, 18 Teşrinievvel (1)330. 7 BOA. DH. ŞFR. 46/114. 18 Teşrinievvel (1)330. [233] Akın Çelik Osmanlı Ajansının tebliğine göre Karadeniz’de talim yapan Osmanlı donanmasının küçük bir kısmına Rus filosu tarafından taarruz vuku bulmuş ve bunun üzerine gerçekleşen çatışmada iki Rus gemisi batırılmış, iki tanesine önemli derecede hasar verilmiş ve bir kömür gemisi ele geçirilmiş idi. Batırılan gemilerden kurtarılan 3 Subay ve 72 er de esir olarak alınmıştı. Ayrıca, Osmanlı Donanmasının maruz kalmış olduğu bu saldırının Hükümet tarafından “şiddetle protesto edilece[ği]” dile getirilmişti. Bununla birlikte, Karadeniz’de meydana gelen hadisenin detaylandırıldığı resmi tebliğde Rus esirlerin ifadesine ve Rus filosu içerisinde torpil gemilerinin bulunmasına istinaden Osmanlı filosunun, Rusların boğaz girişini torpillerle kapatmak istediği ve aniden, savaş ilan etmeden, saldırı başlattıkları düşüncesine kapıldığı belirtilmişti. Bu nedenle Rus filosunu takip eden Osmanlı filosunun Sivastopol limanını topa tuttuğu, Novorossiysk’i limanında bulunan elli petrol deposuna, on dört askeri nakliye gemisine, hububat mağazalarına ve telsiz ve telgraf istasyonuna zarar verdiği, bunun yanı sıra, Odessa limanında bulunan bir Rus kruvazörünün battığı, birisinin de tahrip edildiği, yüklü beş gemiye hasar verildiği bir vapurun battığı ve beş petrol deposunun da harap edildiği ifade edilmişti. 8 8 “Karadenizdeki Muhârebe”, Sabah, 31 Teşrinievvel-i Efrencî 1914, no:9023, s.1; “Rus Harb Sefinelerinin Garkı”, İkdam, 31 Teşrinievvel-i Efrencî 1914, no: 6356, s.1; “Karadeniz Hadisesi” Tasfir-i Efkâr, 31 Teşrinievvel 1914, no:1245, s. 2, 4; Son HavadisDonanmamızın Faaliyeti”, Tanin, 31 Teşrinievvel-i Efrencî 1914, no:2104, s.3; “Moskof Donanması Ne Oldu” Donanma, 2 Teşrinisani 1914, no: 66-18, s. 275 (?); “The Action in the Black See – A Treacherous Attack”, The Times, November 2, 1914, p. 9; Yukarıda verilen esir nefer sayısı Başkumandanlık Vekâleti tarafından Dâhiliye Nezaretine gönderilen 16 Teşrinievvel 1330 (29 Ekim 1914) tarihli ve 3196 numaralı yazı da 83 olarak belirtilmişti. Bakınız: BOA, DH. EUM. 7. ŞB., 2/31, lef 3; Karadeniz’de meydana gelen ve resmi tebliğ olarak basına yansıyan donanma komutanlığının raporları için ayrıca bakınız: Birinci Dünya Harbinde Türk Harbi 1’nci Cilt Osmanlı İmparatorluğunun Siyasi Ve Askeri Hazırlıkları ve Harbe Girişi, s.85-86; Necmettin Alkan’ın “Alman Kaynaklarına Göre Osmanlı Devleti’nin Birinci Dünya Savaşına Girmesi” başlıklı çalışmasına göre Amiral Souchon 27 Ekim 1914’te yaptığı toplantıda Karadeniz’de vuku bulacak hadisenin planını Türk ve Alman komutanlara ayrıntılı olarak aktarmıştı. Bakınız: Necmettin Alkan, “Alman Kaynaklarına Göre Osmanlı Devleti’nin Birinci Dünya Savaşına Girmesi”, Uluslararası Sempozyum 1914’ten 2014’e 100’üncü Yılında Birinci Dünya Savaşı’nı Anlamak 20-21 Kasım 2014 Sempozyum Bildirileri, T.C. Harp Akademileri Komutanlığı Stratejik Araştırma Enstitüsü, İstanbul 2015, s.173-174; Norman Stone Birinci Dünya Savaşı (World War One, A Short History) isimli eserinde Harbiye Nazırı Enver ve Dâhiliye Nazırı Talat Paşaların “kendi hükümetlerini kandırarak savaşa soktu[klarını]” dile getirmektedir. Bakınız: Norman Stone, Birinci Dünya Savaşı, Çeviren: Ahmet Fethi Yıldırım, Doğan Kitap, İstanbul 2010, s. 56. [234] Osmanlı Devleti’nin Fiili Olarak I. Dünya Savaşı’na Girişinin Kamuoyu’na Yansıması Bu gelişme kaçınılmaz olarak Osmanlı kamuoyunda bir heyecan oluşturacaktı. Nitekim olayın duyurulduğu gün ve sonrasındaki dönemin gazete ve dergilerindeki yaklaşımlara bakıldığında bu durum açıkça görülüyordu. Bunun bariz bir örneği Tasfir-i Efkâr gazetesinin 2 Kasım 1914 tarihli nüshasında resmedildi. Gazetede Karadeniz olayının baş aktörleri Yavuz ve Midilli Gemileri, “Karadenizin Bugünkü Hâkimleri” olarak tanıtıldı ve aşağıdaki resimde de görüleceği üzere, 36 yıl sonra Karadeniz hâkimiyetini tekrar Osmanlı Devleti’ne kazandıran iki faktör olarak lanse edildi. 9 “(36) seneden beri bahr-i siyahta elimizden kaçırdığımız hâkimiyetimizi yine bize iade ettiren iki amil: (Yavuz ) la (Midilli) nin son resimleri” Tasfir-i Efkâr Gazetesi’nde Yavuz ve Midilli’nin Karadeniz’deki başarılı olarak addedilen müdahalesine neden olan olayın mesulünün Ruslar olduğu tespiti Yunus Nadi tarafından 31 Ekim’de yapılmıştı. Yunus Nadi, 9 “Bahr-i Siyahın Bugünkü Hâkimleri”, Tasfir-i Efkâr, 2 Teşrinisani 1914, no: 1247, s.1. [235] Akın Çelik yazısında Karadeniz’de Rusların kışkırtmaları karşısında Osmanlı donanmasının “vatanın haysiyet ve selametini” koruduğunun altını çiziyordu. Ayrıca, bu vakanın çok “ciddi bir hayat ve memat kavgası” olduğunu, Osmanlı Devleti’nin Ruslarla bir kez daha “imtihan meydanına çık[tığını]” ifade ediyordu. Yunus Nadi yarı resmi Rus “Novoe Vremya” gazetesindeki Osmanlı Devleti ile ilgili bir yazıya atıf yaparak Rusların Karadeniz’in kendi denizleri olduğunu iddia ettiklerini, bunun da ötesinde Boğazların ve İstanbul’un kendilerine ait olduğu düşüncesini taşıdıklarına işaret ediyor ve Osmanlı Devleti’nin Ruslar tarafından kaçırılmaması gereken bir av olarak görüldüğünü, bu nedenle Rusların beklentilerini daha fazla gizlemeyerek Karadeniz’deki olaya sebebiyet verdiklerini dile getiriyordu. Yunus Nadi’ye göre Karadeniz’deki olay “hayat ve hürriyetine sahip olmak azmi ile müteharrik bulunan bir milletin varlığına” yönelmiş olan “suikast[in]” savılmasından ibaret idi.10 Aynı gün, İkdam Gazetesi’nde yer alan bir değerlendirmede de Türkiye’nin yaşam ve ölüm seçeneği ile karşı karşıya kaldığı belirtilmişti. Ayrıca, Osmanlı hükümetinin tarafsızlığını korumak için ciddi bir gayret göstermesine rağmen Rusların sürekli tahrik edici davranışlar sergiledikleri dile getirilmişti. Rusların bu davranışı karşısında Osmanlı hükümetinin barış yanlısı bir politika takip etmesi nedeniyle sabırlı davrandığına vurgu yapılmıştı. Ancak barışsever tutumuna rağmen başta Novoe Vremya olmak üzere Rus gazetelerinin tamamının Osmanlı Devleti’ne karşı nezaketsizce tehditkâr bir dil kullandığına ve hükümetlerini Osmanlı Devleti’ne savaş ilan etmesi için kışkırttıklarına dikkat çekilmişti. Hem Rus gazetelerinin tutumu hem de Rus donanmasının Karadeniz’deki davranışı Osmanlı Devleti ile Rusya arasındaki bu krizin müsebbibinin Ruslar olduğunu göstermişti. Yapılan değerlendirmeye göre Osmanlı Devleti bu olayda nefsi müdafaada bulunmuştu.11 Aslında Rus basının Osmanlı Devleti aleyhinde yayınlar yaptığı Petersburg Sefareti tarafından 16 Eylül 1914 tarihinde gönderilen 586 numaralı telgrafta da belirtilmişti. Bunun dışında telgrafta Rus Hariciye Nazırının İtalya Sefirine Osmanlı’nın tarafsızlığına güvenmediğini, Göben zırhlısının Karadeniz sahilinde önemli bir zarar veremeyeceğini söylediği aktarılmıştı.12 10 Yunus Nadi, “Karadeniz Hadisesi”, Tasfir-i Efkâr, 31 Teşrinievvel 1914, no: 1245, s.1. “Karadenizdeki Vakâyi’-i Ahire”, İkdam, 31 Teşrinievvel-i Efrencî 1914, no: 6356, s.1. 12 BOA. HR. SYS. 2403/6, lef 2. 11 [236] Osmanlı Devleti’nin Fiili Olarak I. Dünya Savaşı’na Girişinin Kamuoyu’na Yansıması Tanin Gazetesi’nde yer alan makalenin başlığı ise “Beklenilmeyen Vak’a” şeklinde idi. Bu başlıkla Karadeniz’de gerçekleşen olayın aniden meydana geldiği ve Osmanlı’nın bu olaydaki mesuliyetsizliğinin altı çizilmek istenmişti. Ayrıca bu olayın bir dönüm noktası olduğu kanaati de dile getirilmişti. Aslında İkdam Gazetesi’ndeki yaklaşımın bir benzeri burada da müşahede edilmekteydi. Mezkûr makalede Osmanlı Devleti’ne tarafsızlığına rağmen Üçlü İtilaf tarafından düşmanlık yapıldığı ve Osmanlı’nın buna karşı “vakur bir sükût ile” karşılık verdiği ileri sürülmüştü. Bir kez daha Karadeniz’de vuku bulan olayda Osmanlı donanmasının meşru müdafaada bulunduğunun altı çizilmişti.13 Aynı şekilde Osmanlı Devleti’nin, İslam Halifeliği’nin meşru bir karşılıkta bulunduğunu dile getiren Donanma Mecmuası’nın 9 Kasım 1914 tarihli nüshasındaki makalesinin başlığı “Kısasta hayat vardır” şeklinde idi. Bu makalede Rusya, İngiltere ve Fransa için “cani” sıfatı kullanılmıştı ve “yaşamak isteyen her Müslüman[ın]” Osmanlı Devleti’ne yardım etmek zorunda olduğu ileri sürülmüştü.14 Üçlü İtilaf’ın Osmanlı Devleti’ne karşı düşmanca tavır sergilediklerine dair bir değerlendirme de Sabah Gazetesi’nin 31 Ekim 1914 tarihli nüshasında yer verilmişti. “Vatan Namına, Hak Namına” başlıklı makalede Osmanlı “dretnotları[nın] müsadere edilmesi, İngiliz ve Fransız donanmalarının Karadeniz Boğazı’na kadar gelmeleri, Rus sefain-i harbiyesinin Osmanlı sularına kadar ilerleyerek nümayiş-i bahri icrasına yeltenmeleri, İngiltere’nin Mısır’daki [Osmanlı] hukuku[na] taarruzu” gibi olaylar İtilaf Devletleri’nin hasımca tutumunun birer açık delili olarak beyan edilmişti. Bunun yanı sıra, geçmişte Osmanlı donanmasının maruz kalmış olduğu ani baskınlardan “Navarin” ve “Sinop” olaylarına da atıf yapılarak Karadeniz’deki vakanın bunların bir benzeri olduğuna dikkatler çekilmişti. Ancak şimdi durumun değiştiği ve Osmanlı’nın daha uyanık olduğu belirtilerek Karadeniz olayı şu karşılaştırma ile anlatılmıştı: “Navarin’de Osmanlı donanması yanmıştı, Sinop’ta Osmanlı donanması yanmıştı; fakat bu kere Karadeniz’de Osmanlı donanması düşmanı yaktı.” Aslında Karadeniz’deki olay barıştan yana olduklarını tarih ve medeniyet önünde ispat eden Osmanlıların, hukukuna 13 “Beklenilmeyen Vak’a”, Tanin, 31 Teşrinievvel-i Efrencî 1914, no: 2104, s. 1,2; Üçlü İtilafın baş aktörü İngiltere’nin Karadeniz olayı sonrasındaki girişimleri için bakınız: Önder Kocatürk, Osmanlı- İngiliz İlişkilerinin Dönüm Noktası (1911-1914) Sorunları Çözme Çabaları ve İlişkilerin Kopması, İkinci Cilt (1913-1914), Boğaziçi Yayınları, İstanbul 2013, s. 477-482. 14 “Kısasta Hayat Vardır”, Donanma, 9 Teşrinisani 1914, no: 68/19. [237] Akın Çelik karşı bir saldırı olduğunda çekinmeden kendi savunacağının da bir ispatı idi. 15 Tasfir-i Efkâr Gazetesi de Karadeniz olayını altmış yıl önce gerçekleşen “Sinop faciası” ile aynı güne tesadüf etmesine dikkatleri çekmiş ve Karadeniz’deki olayı Sinop’un altmış yıl sonra alınmış intikamı olarak tasvir etmişti.16 (Sinob) Fâci’asına Nazire Altmış sene sonra- (30) Teşrinisani 1854 fâci’ası- 29-30 Teşrinievvel 1914 mukabelesi Harp Mecmuası’nda ise olaydan yaklaşık bir yıl sonra yapılacak değerlendirmede Karadeniz’de atılan ilk Türk topunun “yıllanmış düşman” Rusya’nın yanı sıra müttefiklerine yönelik “gazap narası” olduğu ileri sürülecekti. 17 Karadeniz Olayı Sonrasında İttifak Devletleri’nin Tepkisi Karadeniz hadisesiyle Osmanlı Devleti fiili olarak savaşa girmiş ve tarafını belli etmişti. Bu çerçevede müttefiklerden, Osmanlı donanmasının Karadeniz’deki müdahalesini başarılı bulan ve “hak ve medeniyet uğrunda” savaştıklarını dile getiren Avusturya Kara ve Deniz Kuvvetleri Başkumandanı 15 D.K, “Vatan Namına, Hak Namına”, Sabah, 31 Teşrinievvel-i Efrencî 1914, no: 9023, s.1. “(Sinob) Fâci’asına Nazire”, Tasfir-i Efkâr, 1 Teşrinisani 1914, no: 1246, s. 3. 17 “Harb Mecmuası Niçin Çıkıyor?”, Harb Mecmuası, Teşrinisani 1331, Sayı 1, s.3. 16 [238] Osmanlı Devleti’nin Fiili Olarak I. Dünya Savaşı’na Girişinin Kamuoyu’na Yansıması Arşidük Friedrich tarafından Harbiye Nazırı Enver Paşa’ya bir tebrik mesajı gönderildi. 18 Osmanlı’nın savaşa girişinin Almanya tarafından algılanışını da, İkdam Gazetesi’nin Almanca yayınlanan bir mizah dergisinden iktibas ettiği aşağıdaki tasvir bariz bir biçimde açıklamaktaydı. Osmanlı’nın katılmasıyla savaşta yeni bir safhanın açıldığı resmin altındaki şu ifade ile dile getiriliyordu: “Efendiler! İşte şimdi perde açılıyor, neler göreceksiniz neler !..”19 Bunun dışında, gazetelere yansıyan bir habere göre Osmanlı Devleti’nin savaşa girmesi Almanları memnun etmiş ve bunun bir göstergesi olarak Hilal-i Ahmer’e nakit ve eşya yardımında bulunmak için Berlin’de bir cemiyet teşkil edilmişti. 20 Osmanlı müttefikleri ilerleyen aylarda dostluklarını pekiştirme 18 Osmanlı Belgelerinde Birinci Dünya Harbi I, T.C. Başbakanlık Devlet Arşivleri Genel Müdürlüğü Osmanlı Arşivi Daire Başkanlığı, Yayın Nu: 130, İstanbul 2013, Belge no: 46, s. 85; “Avusturya- Devlet-i Âlîye”, Sabah, 9 Teşrinisani-i Efrencî, 1914, no: 9032, s.1; “Türkiye- İttifak-ı Müselles”, Tanin, 9 Teşrinisani-i Efrencî 1914, no: 2113, s.1. 19 İkdam, 6 Teşrinisani-i Efrencî 1914, no: 6362, s.1. 20 “Osmanlı- Alman Dostluğu”, Sabah, 7 Teşrinisani-i Efrencî 1914, no: 9030, s.1; “Berlinde Tezahürat”, İkdam, 7 Teşrinisani-i Efrencî 1914, no: 6363, s.1. [239] Akın Çelik adına başka adımlar da atacaklardı. Örneğin Türk Yurdu dergisinin 8 Teşrinievvel 1331 (21 Ekim 1915) tarihli sayısında Peşte Darülfünun Hukuk Fakültesi’nin Enver Paşa’ya fahri doktor unvanı verdiği haberi, “Bugüne kadar, Avrupa Darülfünunlarında ilmi unvan alan, nazırlarımız olduğunu hatırlamıyoruz” değerlendirmesiyle yer almıştı. 21 Yine Tanin Gazetesi 9 Ekim 1915 tarihli nüshasında Berlin yakınlarındaki Teltof (Teltow) şehri belediyesinin Enver Paşa’nın ismini “Osmanlı –Alman silah arkadaşlığının te’yid-i hatırasını temin etmek “ için Teltow kanalı üzerindeki köprüye verdiğini okuyucuları ile paylaşmıştı. 22 3 Kasım 1914 tarihinde New York Times Gazetesi’nde yer alan bir habere göre Viyana’da ellerinde Türk, Alman ve Avusturya bayrakları bulunan ve Türk Elçiliği önünde toplanan göstericiler Türkiye lehine tezahüratta bulunmuşlardı. Ayrıca elçilik sekreteri de Almanca olarak kalabalığa hitap etmişti.23 Aslında Avrupa kamuoyunda 29 Ekim 1914 tarihinden çok daha önce Osmanlı’nın Rusya ile savaşa tutuşacağına dair söylentiler dolaşmaya başlamıştı. Örneğin 6 Eylül 1914’te Stockholm sefaretinden gönderilen bir telgrafta Osmanlı Devleti’nin Rusya ile savaşacağına, Hakkı Bey isminde birisinin İtilaf Devletleri aleyhinde beyanatta bulunduğuna, Kafkas hududunda 317 bin kişilik bir kuvvetin harekete başlayacağına ve Osmanlı ordusunda üst düzey 75 Alman subayının en üst makamlarda bulunduklarına dair haberlerden bahsedilmişti.24 Bir başka söylenti ise Köstence’nin Yavuz ve Midilli tarafından topa tutulacağına dair idi. Köstence Başşehbenderi tarafından Dâhiliye Nazırı Talat Bey’e gönderilen bir telgrafta “Köstence’nin topa tutulmak ihtimalinden herkes[in] adeta ürk[tüğü]” belirtilmişti. Başşehbender kendisine başvuranlara bunun doğru olmadığını söylediğini de eklemişti.25 21 “Enver Paşaya Doktor Ünvanın Verilmesi”, Türk Yurdu, 8 Teşrinievvel 1331, Yıl 5, Cild 9, Sayı 3, s. 2790. Enver Paşa’ya doktora unvanı verilmesi Türk Yurdu dergisinin 2 Haziran 1332 (15 Haziran 1916) tarihli nüshasında tekrar yer almıştır. Burada Macarlara teşekkür edilmiş, Enver Paşa’da tebrik edilmiştir. Bakınız: “Enver Paşa’ya Hukuk-ı Âmme Doktorluğu”, Türk Yurdu, 2 Haziran 1332, Yıl 5, Cilt 10, Sayı 7, s. 3061 (111). 22 “Enver Paşa Köprüsü”, Tanin, 9 Teşrinievvel-i Efrencî 1915, no: 2447, s.2. 23 “Viennese Cheer Turkey”, The New York Times, November 3, 1914, p. 3. 24 BOA. HR. SYS. 2402/79, lef 2, bahsedilen telgraf 9 Eylül 1914 tarihinde 53637/1123 numara ile Harbiye, 53640/1172 numara ile Dâhiliye Nezaretine gönderilmiştir. 25 BOA. DH. EUM. 5. ŞB. 2/8, 3 Teşrinievvel 1914. [240] Osmanlı Devleti’nin Fiili Olarak I. Dünya Savaşı’na Girişinin Kamuoyu’na Yansıması Osmanlı Devleti’nin fiili olarak savaşa girdiği günlerde Milano’dan Muntanomi(?) isimli birisi tarafından gönderilen bir mektupta da Osmanlı’nın Rusya’ya savaş ilan ederek Almanya ve Avusturya Macaristan safında savaşa katılması gerektiği ileri sürülmüştü. Çünkü Osmanlı’nın geleceği açısından bu tercihin daha doğru olacağı, Rusya’nın Osmanlı’nın yardımı ile yenileceğini ve bunu bilen İngiltere’nin ise “müteessir” olduğu beyan edilmişti. Mezkûr zat Bulgaristan ve Romanya’nın da Osmanlı ile birlikte Rusya ve Sırbistan’a karşı hareket etmeleri tavsiyesinde bulunmuş ve böylelikle Avrupa barışının daha hızlı sağlanacağını iddia etmişti. Ayrıca savaşın gidişatına dair öngörüsünü de şu cümlelerle dile getirmişti: “Devlet-i Osmaniye’nin muharebeye dâhil olması İngiltere ve Rusya için büyük bir tehlikedir. Mezkûr devletler mahvolacaklardır. Hâlbuki Devlet-i Osmaniye ile Almanya ve Avusturya galip geleceklerdir.”26 Karadeniz Olayı Sonrasında İtilaf Devletleri’nin Tepkisi Karadeniz olayı İngiliz basınında, Türkiye’de henüz aleni hale gelmemişken, 30 Ekim 1914 tarihinde duyurulmuştu. The Times Gazetesi mezkur olayı, “ Türkiye Savaşta (Turkey at War), “Türkler Savaşa Girdi” ( Turks Enter The War) , “Rusya’ya Saldırı (Attack on Russia)”, “Açık Limanlar Bombalandı (Open Ports Bombarded)”, Breslav ve Hamidiye Karadeniz’de (Breslau and Hamidieh in the Black Sea)” şeklinde başlıklarla vermişti. Petrograd’dan gönderilen telgrafta Türk ve Alman gemilerinin savunmasız yerleri bombaladığı bildirilmişti. Bunun yanı sıra, yapılan değerlendirmede İtilaf Devletleri’nin “Türkiye’ye” savaş ilan etmesi için boşa çıkan girişimlerin olduğu, İtilaf Devletleri’nin saldırgan bir tutum içerisinde olmama kararlığında bulunduğu belirtilmişti. Ayrıca İtilaf Devletleri’nin saldırgan olmayan tutumlarını ispat için birkaç olay karşındaki tavırları örnek gösterilmişti. Bunlardan birisi de Goben ve Breslav gemilerinin ‘uluslar arası hukuku ihlal ederek Osmanlı donanmasına katılması’ karşısında sadece diplomatik protesto ile yetinilmesi idi. Gazete, Karadeniz’deki çatışma bölgesini bir harita ile okuyucularına göstermiş ve haritanın başlığını da “ The New Area of the Hostilities (Yeni Savaş Alanı)” olarak belirlemişti. 27 26 27 BOA. HR. SYS. 2404 / 8 lef 3, 31.Teşrinievvel 1914. “Turks Enter the War”, The Times, October 30, 1914, p. 8. [241] Akın Çelik The Times, October 30, 1914, p.8. Gazetenin aynı nüshasının dokuzuncu sayfasında “Turkey Enters the Fray (Türkiye Savaşa Girdi)” başlıklı yazıda İtilaf Devletleri’nin, Türkiye’nin savaşa katılmasına karşın, hazırlıklı olduğu ifade edilmişti. Bununla birlikte, Türkiye ile ilgili sert ifadelere yer verilmiş ve “Yakında Osmanlı İmparatorluğu[nun] Avrupa’da sadece bir anı olaca[ğı]” dile getirilmişti. Yine savaş sona erdiğinde hem “ Avrupa’[nın] Türklerden kurtulaca[ğı], hem de Suriye, Arabistan ve Mezopotamya halklarının Türklerden kurtarılacağı ve “Osmanlı ırkının Anadolu’nun ücra vadilerine sürülece[ği]” gibi iddialı ağır ifadelere yer verilmişti. Bunun yanı sıra “Avrupa, Yakın ve Orta Doğu’da müşterek bir Alman Türk hâkimiyetinin” gerçekleşmesi halinde, “uygarlığın yok olacağı” savı ileri sürülmüştü. 28 The Times Gazetesi’nde yer alan değerlendirmeler, ertesi günü Amerika Birleşik Devletleri’nde, The New York Times Gazetesi tarafından “Bu Türkiye’nin Sonudur Diyor (Says It is Turkey’s End)” başlığı ile paylaşılacaktı. 29 The Times Gazetesi’nin 31 Ekim tarihli nüshasında da Türkiye’nin analiz edildiği bir yazıya verilmiş ve Türkiye’nin savaşa katılmasının savaş 28 29 “Turkey Enters the Fray”, The Times, October, 30, 1914, p.9. “Says It is Turkey’s End”, The New York Times, October 31, 1914. [242] Osmanlı Devleti’nin Fiili Olarak I. Dünya Savaşı’na Girişinin Kamuoyu’na Yansıması alanını genişleteceği belirtilmişti. Bununla birlikte Türkiye’nin Almanya’nın etkisinde olduğu, Türk ordusunun “gerçek” yöneticilerinin Alman subaylar olduğu ve “savunmasız” Rus şehirlerinin bombalanmasının arkasında Almanya’nın olduğu değerlendirmesi yapılmıştı. Ayrıca Türkiye’nin savaşa katılmasının Müslümanları etkilemeyeceği, hali hazırda İtilaf Devletleri safında, Fransa ve Polonya’da, on binlerce Müslüman’ın savaştığı ileri sürülmüştü.30 The Times Gazetesi aynı nüshanın beşinci sayfasında Türk Ordusu ile ilgili bilgilerin yanı sıra aşağıdaki Türkiye haritasına da yer vermiş ve “The New Belligerent (Yeni Muharib)” ifadesini kullanmıştı. 31 The Times, October 31, 1914, p.5. İngiltere Dışişleri Bakanlığı’nın tebliğinde, savaşta tarafsız kalması halinde Osmanlı Devleti’nin bağımsızlığına, toprak bütünlüğüne dair İngiliz hükümeti tarafından garanti verildiği ve bu durumun Fransa ve Rusya tarafından da kabul edildiği belirtilmişti. Bunun yanı sıra Osmanlı hükümetinin tarafsızlığı ihlal etmesine rağmen İtilaf Devletleri’nin “sabırlı” oluşuna vurgu yapılmıştı. Ayrıca Osmanlı Devleti’nin Almanya tarafından 30 31 “Turkey as a Combatant”, The Times, October 31, 1914, p.9. “The Turkish Army”, The Times, October 31, 1914, p.5. [243] Akın Çelik savaşa zorlandığının altı çizilmişti. Bu hususta İngilizlerin dikkat çekici iddialarında birisi Almanların İstanbul’daki askeri unsurlarının yanı sıra “rüşvet” ile de Türkleri savaşa zorladıkları şeklinde idi. Osmanlı Devleti’nin savaşa sürüklenmesinde Almanya’nın oynadığı role dikkat çekmek için de The Times Gazetesi bu yazının ana başlığını “(The German Plot in Turkey)Türkiye’de Alman Entrikası” olarak belirlemişti. 32 İngiltere’nin yanı sıra Fransa da Karadeniz olayı ile ilgili değerlendirmelerini paylaşmıştı. Bu işin asıl müsebbibinin Almanya olduğuna dikkatleri çekmişti. Fransız hükümeti Osmanlı Devleti’nin Alman subaylarını önemli pozisyonlara getirdiğini, Almanya’dan askeri mühimmat aldığını, tahrik olmamasına rağmen Rus limanlarına saldırdığını ileri sürmüştü. Fransızlar bu iddialarını Osmanlı Devleti’nin tarafsızlığı ihlal edici davranışlarına örnek olarak vermişlerdi. Bunun yanı sıra Fransızlar Osmanlı hükümetine kendi politikasını oluşturmasını ve Alman subayları görevden almasını tavsiye etmişti.33 The New York Times’ın The Temps Gazetesi’nden aktardığı “ Türk krizi” ile ilgili değerlendirmede de Almanya’nın sorumluluğuna dikkat çekilmiş ve Almanya’nın “ savaş cezasını ödemede kendine bir yardımcı bulduğu için mutlu olduğu” iddia edilmişti. Ayrıca, Gazetede bu savaşın “doğu sorunun nihai çözümü” olacağı ileri sürülmüştü. 34 Bunlara ilave olarak, Roma’dan gönderilen haberde Rus Büyükelçisi, M. Krupensky’nin Karadeniz’deki Türk bombardımanını bir çılgınlık olarak değerlendirdiği ve “Türkiye için her şeyin bitti[ği]” ifadesini kullandığı belirtilmişti. Büyükelçi de bu olayın arka planında Almanların olduğuna dikkatleri çekmiş ve bunu Almanya açısından bir başarı olarak değerlendirmişti. 35 Osmanlı Devleti ile savaşın ilk günlerinde gazetelere yansıyan haberlerden anlaşılıyor ki, İtilaf Devletleri Osmanlı Devleti’nin savaşa 32 “The German Plot in Turkey”, The Times, November 1, 1914, p.1; İngiltere Dışişleri Bakanlığı’nın açıklaması bir sonraki gün tekrar yayınladı. Bakınız: “Warning to the PorteRepeated Provocation to Great Britain- Foreing Office Statement”, The Times, November 2, 1914, p. 10; Ayrıca Bakınız; “Britain Admits Turkish Break”, The New York Times, November 1, 1914, p. 1, 2. 33 “ By The Associated Press”, The New York Times, November 3, 1914, p. 2; Almanların etkisine dair bir değerlendirme için ayrıca bakınız: “Turkey’s War”, The New York Times, November 3, 1914, p. 10. 34 “France Willing to Forgive- Lays Blame on GErmans”, The New York Times, November 3, 1914, p. 2. 35 “’Must Be Mad,’ Says Envoy”, The New York Times, November 1, 1914, p. 2. [244] Osmanlı Devleti’nin Fiili Olarak I. Dünya Savaşı’na Girişinin Kamuoyu’na Yansıması katılmasının sömürgelerindeki Müslümanlar üzerinde olumsuz etkilerini önlemek çabası içerisine girmişlerdi. Özellikle Hint Müslümanlarından önde gelenlerin beyanlarına basında geniş yer verilmişti. İngiltere ve Fransa hâkimiyetleri altında bulundurdukları Müslümanların dini hassasiyetleri nedeniyle kendi aleyhlerinde bir oluşuma yönelmelerini engellemek istiyorlardı. Bu nedenle Türkiye’nin savaşa katılmasının dini gerekçelerden kaynaklanmadığının altını çizmişlerdi. Bu çerçevede Hint Müslümanlarının görüşlerini sayfalarına taşıyan The Times Gazetesi 4 Kasım 1914 tarihli nüshasındaki haberin alt başlığını da “ Not a Religous War- Dini Bir Savaş Değil” olarak belirlemişti. 36 Bununla birlikte, Osmanlı Devleti’nin kendini Almanlara teslim ettiğine dair bir algıyı oluşturmaya çalışmışlardı ve bu hususta “Türkiye’nin hatası[nın]” Tunus, Cezayir ve Fas Müslümanları tarafından görüldüğü dile getirilmişti. 37 Öte yandan Hindistan, Doğu Afrika ve Orta Asya Müslümanlarının dini lideri olarak lanse edilen Ağa Han Londra’dan Hindistan ve diğer İngiliz sömürgelerindeki Müslümanlara hitabında Osmanlı Devleti’nin Padişahının “özgür iradesi” ile değil “Alman subayların iradesi” ile karar verdiğini beyan etmişti. Ayrıca, Osmanlı Devleti’nin “İslam’ın temsilcisi konumunu kaybet[tiğini] ileri sürmüş ve “mukaddes olmayan bir amaç” doğrultusunda bu savaşa katıldığını iddia etmişti. Ağa Han Müslümanları devletlerine sadık kalmaya çağırmaktaydı. 38 Bunun yanı sıra gazetelerde Ağa Han gibi diğer Hint Müslümanlarının da Osmanlı Devleti’nin savaşa sürükleyenin Almanya olduğu inancında olduklarını ve İngiltere’ye bağlıklarını ifade ettiklerini bildiren haberler görülmekteydi. 39 Ayrıca The New York Times Gazetesi’nin haberine göre “Kafkas Müslümanları” da Rusya’ya bağlılıklarını ifade etmişlerdi. 40 Karadeniz’de vuku bulan olaydan 5 gün sonra New York Times’da çıkan bir haberin başlığı “Text of Turkish Apology (Türk Özür Metni)” şeklindeydi. Habere göre, Türk elçisi tarafından Rusya Dışişleri Bakanı Sazonof’a iletilen telgrafta Sadrazam Karadeniz’deki olaydan dolayı ilişkilerin 36 “Indian Moslem Loyalty- Not a Religous War”, The Times, November 4, 1914, p. 7. The New York Times, November 3, 1914, p. 2. 38 The New York Times, November 4, 1914, p. 13. 39 “ Indian Moslem Loyalty”, The Times, November 4, 1914, p.7; “Indians Remaining Loyal to Britain”, The New York Times, November 4, 1914, p. 13. Karadeniz olayının Hintlilere duyurulması ve tepkilerle ilgili olarak ayrıca bakınız: “Indian Steadfast- Moslem Loyalty to the Empire”, The Times, November 2, 1914, p. 10. 40 “Caucasus Moslems Loyal”, The New York Times, Nowember 3, 1914, p. 2. 37 [245] Akın Çelik kopmasından duyduğu üzüntüyü dile getirmiş ve buna da Rus filosunun neden olduğunu söylemişti. Ancak Osmanlı hükümetinin gerekli tedbirleri alarak olayın tekrarına meydan vermemek için çaba göstereceğini dile getirmiş ve Ruslardan da benzer bir uzlaşmacı tavır beklentisini ifade etmişti. 41 Ancak Osmanlı hükümetinin bu yaklaşımı ve üzüntü beyanı bir “özür” olarak lanse edilmişti. Savaşa Giden Süreçte Osmanlı Toplumunun Tepkisi Osmanlı kamuoyunda artık bir ölüm-kalım mücadelesine girişildiği algısı oluşturulmuştu. Bu çerçevede de Osmanlı Devleti’nin savaşa dâhil olması ile ilgi halk desteğinin olduğu basına yansımıştı. Aşağıdaki fotoğrafın altında da yazıldığı üzere İstanbul’da Harbiye Nezareti önünde Osmanlı sancağının yanı sıra Alman ve Avusturya bayrakları ile gösteri yapılmıştı. 42 “Müttefiklerimiz Almanya ve Avusturya bayraklarıyla râyet-i Osmaniye’yi hamilen Harbiye Nezareti pîşgâhında (önünde) icra olunan tezâhürat-ı milliye” 41 42 “Text of Turkish Apology”, The New York Times, November 4, 1914. Polis Mecmuası, 1 Teşrinisani 1330, no 32, s. 757. [246] Osmanlı Devleti’nin Fiili Olarak I. Dünya Savaşı’na Girişinin Kamuoyu’na Yansıması Balıkesir halkı “asırlardan beri Âlem-i İslam’a hücum eden zalim düşmanların ezilmesi” için hükümete desteklerini beyan etmişlerdi. Liceliler ise savaş boyunca devlete verilen vergilerin (tekâlif-i emiriyye) üç katını savaş masrafı olarak vermek ve gerektiğinde gönüllü taburlar oluşturularak savaşa katılmak gibi tekliflerle desteklerini belirtmişlerdi. Yine Kastamonu’da on bini aşkın insan gösteri yapmıştı.43 Çankırı’da halkın galeyana geldiği ve hükümetin her türlü emrinin “canla, başla ifa” edileceği beyan edilmişti. 44 Çatalca’nın eşraf ve memurları da hükümete olan desteklerini telgrafla bildirmişlerdi. 45 Ordu ahalisi 1 milyon kuruşluk “erzak ve saire[yi]” savaş vergisi yerine ve yurtseverliklerinin bir göstergesi olarak orduya hediye etmişlerdi. Muğla’da da büyük bir miting46 düzenlenerek hükümetin yanında oldukları mesajı iletilmişti.47 Bunun dışında halkın hükümetin yanında olduğu, fedakârca davranacağı bilgisi 30 Ekim 1914 tarihinde Halep Valisi Celal tarafından Dâhiliye Nezaretine bildirilmişti. 48 31 Ekim günü de Musul Valisi Süleyman Nazif Karadeniz’de Osmanlı Donanması’nın elde ettiği başarının bir beyanname ile duyurulduğunu, Musul halkının “son ferdi ve son akçesi” ile yardımı taahhüt ettiğini beyan etmişti. 49 Dönemin basınına yansıyan yukarıdaki örneklerden anlaşılıyor ki Osmanlı Hükümeti’nin savaşa giriş kararı hem iç kamuoyunda hem de İttifak Devletleri kamuoyunda ciddi bir destek görmüştü. Artık Osmanlı tarihinin yeni bir safhası başlamış ve kaçınılmaz olarak savaşa girilmişti. Savaş kaçınılmazdı çünkü resmi savaş ilanında da ifade edildiği üzere Osmanlı Karadeniz olayının araştırılması için Rusya’ya müracaat etmesine rağmen Rusya ve müttefikleri İngiltere ile Fransa Osmanlı Devleti’ne saldırmıştı.50 O 43 “Vatan Uğrunda”, Sabah, 6 Teşrinisani-i Efrencî 1914, s.2; Balıkesir, Kastamonu için ayrıca bakınız: “Cihad-ı Ekber Yolunda”, Tanin, 6 Teşrinisani-i Efrencî 1914, no: 2110, s.1; Vilâyatta Tezahürat”, Tasfir-i Efkâr, 6 Teşrinisani 1914, no: 1251, s. 2. Lice için ayrıca bakınız: “Cihad-ı Ekber Yolunda”, Tanin, 7 Teşrinisani-i Efrencî 1914, no: 2111, s.2. 44 “Cihad-ı Ekber Yolunda”, Tanin, 6 Teşrinisani-i Efrencî 1914, no: 2110, s.1; 45 Vilâyatta Tezahürat”, Tasfir-i Efkâr, 6 Teşrinisani 1914, no: 1251, s. 2. 46 Tanin gazetesinde katılımcıların sayısının 15 Binin üzerinde olduğu belirtilmiştir. Bakınız: “Cihad-ı Ekber Yolunda”, Tanin, 7 Teşrinisani-i Efrencî 1914, no: 2111, s.2. 47 “Vatan Uğrunda”, Sabah, 7 Teşrinisani-i Efrencî 1914, no: 9030, s.1; “ Taşrada Tezahürat”, İkdam, 7 Teşrinisani-i Efrencî 1914, no: 6363, s.1; “Cihad-ı Ekber Yolunda”, Tanin, 7 Teşrinisani-i Efrencî 1914, no: 2111, s.2. 48 BOA, DH. EUM. 7. ŞB., 2/31, lef 4. 49 BOA. DH. EUM. VRK. 13/68. 50 BOA. MV. 237/90. Ayrıca Bakınız: BOA. BEO. 4320/323983, lef 1. [247] Akın Çelik gün Osmanlıların içinde bulundukları ruh halini aşağıdaki karikatürler açık bir şekilde resmetmişti: Resim 1 Karikatürdeki (Resim 1) yazıda belirtildiği üzere Osmanlı yüzyıllardır Müslümanlara zülüm eden “cebbar ve gaddar” devletlere, “hilalin düşmanlarına” karşı, “hilalin hakkını ve şerefini îlâ” yani yüceltmek adına 51, ya da Karagöz’ün 3 Teşrinisani 1330 (16 Kasım 1914) tarihli nüshasında (Resim 2) tasvir edildiği gibi İslam dünyası “hainler[e]” karşı bir Arslan gibi kükremiş ve “artık yeter” diyerek “zincirleri[ni] kopar[ıp]” ayağa kalkmıştı. 52 51 52 “Hilalin Düşmanlarına Karşı”, Tasfir-i Efkâr, 6 Teşrinisani 1914, no: 1251, s. 1. Karagöz, 3 Teşrinisani 1330, Sene 7, no: 687, s.1. [248] Osmanlı Devleti’nin Fiili Olarak I. Dünya Savaşı’na Girişinin Kamuoyu’na Yansıması Resim 2 Osmanlı’nın savaşa henüz girdiği günlerde toplumun algısını savaş üzerinde yoğunlaştırmak ve orduya güven duygusunu pekiştirmek için olsa gerek bilmecelerde bile Osmanlı askeri tasviri sorulmuştu. Örneğin Yadigâr-ı Harb’in 10’uncu sayısında resimli bilmece (3. Resim) sorulmuş 53 ve haftalık Afiyet gazetesinin 1 Teşrinisani 1330 (14 Kasım 1914) tarihli nüshasında cevabı verilmişti (4. Resim). Resmin altında “Şanlı Osmanlı Askeri” ibaresi yer almıştı.54 53 54 “Yeni Bilmece: İzahat Zuhurundadır”, Yadigâr-ı Harb, tarih yok, no: 10. Afiyet, 1 Teşrinisani 1330, no: 50, s.1. [249] Akın Çelik Resim 3 Resim 4 Osmanlı Devleti’nin savaşa resmen taraf olduğu günlerde, savaş atmosferinin insanların duygularını yönlendirdiğinin güzel örneklerinden birisi de 19 Kasım 1914 tarihinde İctihâd mecmuasında yer alan Yusuf Ziya’nın nişanlısına atfen yazdığı “Kan Bayramı” adlı şiiri idi. Şair duygularını şu şekilde dile getiriyordu:55 “Ey sevgilim beni nasıl sermest ettiyse Hararetli leblerinden kopan ilk bûse, O muzaffer top sesleri Karadeniz’den Gelir gelmez daha büyük mesti duydum ben! Şiirlerim kalsın artık sana armağan Gidiyorum… Göğsüm kanlı gelmezsem utan! Gidiyorum… Gel kalbimi son bûsenle sar! Gidiyorum… Kafkasya’da bekleyen var Gidiyorum… Bugün kurban kan bayramıdır, Kılıncımı kınsız getir, şân bayramıdır!..” 55 “Şiir: Kan Bayramı”, İctihâd, 6 Teşrinisani (1)330, no: 121, s. 377. [250] Osmanlı Devleti’nin Fiili Olarak I. Dünya Savaşı’na Girişinin Kamuoyu’na Yansıması Osmanlı Devleti Neden Savaşa Taraf Oldu? Osmanlı Devleti bu savaşta kime karşı, niçin savaşacaktı? Donanma Mecmuası’nda Müslümanlara yapılan çağrıda dile getirildiği gibi savaşa girmekle “zelîlâne hayat[a]” karşı “şerefli ölüm” mü tercih edilecekti? Veyahut Müslümanlar için bu savaş “Moskofun köleliğinden, İngilizin kırbacından, Fransızın kılıncından” kurtulmanın bir vesilesi mi olacaktı? 56 Ya da Türk Yurdu Mecmuası’nda A. Y. İmzalı yazıda belirtildiği gibi, Osmanlı aynı zamanda “… imparatorluk haricinde kalan Türk ve Müslüman kardeşlerini mahkumiyet ve esaret altından kurtarmak hareket-i tarihiyesini” de başlatmış mı olacaktı?57 Yine aynı yazıda alıntılanan şair Mehmed Emin Bey’in “ Ey Türk Uyan” adlı kasidesinde belirttiği gibi Türkler için “Necat (kurtuluş) günü gelmiş” miydi? Ya da Gökalp’in “Kızıl Destan”ında ifade ettiği gibi Türkiye için “Turan” olma fırsatı mıydı? 58 “Cihad-ı Ekber” ilan eden fetvanın Fatih Camiinde Okunması 59 Millet adına karar verenler tercihlerini hangi sâike dayandırıyorlardı? Bu soruların cevabı öncelikle dönemin karar vericilerine müracaatla 56 “Cihad Ya Müslimîn”, Donanma, 16 Teşrinisani 1914, no 68-25, s. 306(?). A.Y., “Türk Dünyasında Cihan Harbi ve Türkler”, Türk Yurdu, 11 Kanun-ı evvel 1330, Yıl 3, Cilt 7, Sayı 73, s. 2428. 58 A.Y.,“Türk Dünyasında Cihan Harbi ve Türkler”, Türk Yurdu, s. 2429. 59 Polis Mecmuası, 1 Teşrinisani 1330, no 32, s. 751 57 [251] Akın Çelik bulunabilir. Bu çerçevede, Enver Paşa Osmanlı Ordu ve Donanma-yı Hümâyûnu Başkumandan Vekili unvanıyla Arşidük Friedrich’e cevaben gönderdiği telgrafta şunları söylüyordu: “Hak ve insaniyet düşmanlarına karşı harb eden bizleri ve dost silah arkadaşlarımızı Kâdir-i Mutlak muvaffak buyursun. … Biz milyonlarca masumînin hürriyetini istihsâl için kemâl-i emniyetle silahlarımıza sarıldık”. 60 Bunun dışında başvurulacak bir kişi de dönemin Sadrazamı Said Halim Paşa’dır. Said Halim Paşa’nın yukarıdaki sorulara cevap teşkil edebilecek ifadeleri savaşın bitişinden sonra Sebilürreşad dergisinin, 29 Haziran 1338 (1922) tarihli nüshasında yayınlanan hatıratın bir bölümünde yer alacaktı. Bu hatıratta Said Halim Paşa “ Büyük Avrupa Harbi” olarak tanımladığı Birinci Dünya savaşının başlamasıyla Türkiye’nin endişeye kapıldığını, çünkü bu büyük olayın Türkiye açısından ne gibi bir tehlike içerdiğini herkesin fark ettiğini belirtmişti. Ayrıca İtilaf Devletleri’nin aşamalı olarak ortaya çıkan düşmanlıklarının kendilerine Kırım muharebesinden bu yana değişimlerin olduğunu, Kırım Muharebesi esnasında rakip olanların şimdi “şark meselesi” yani “Türkiye’nin bölünmesi, parçalanması” gibi ortak bir zeminde buluştuklarını dile getirmişti. Said Halim Paşa İngiltere ve Fransa’nın Osmanlı Devleti’ni artık farklı bir yerde konumlandırdıklarını, daha önce Osmanlı’yı Avrupa’nın dengesini sağlayan “ihmal edilemez” etken olarak görürlerken artık tam aksi bir düşünceyle mevcut dengeyi sürekli bozan bir unsur olarak telakki ettiklerini beyan etmişti. Bu çerçevede farkında olunan bir gerçek de Rusya’nın Boğazlara ve İstanbul’a göz dikmesi, Fransa’nın Suriye’yi, İngiltere’nin ise Irak’ı istemesi idi. Said Halim Paşa İtilaf Devletleri’nin, savaşın ilk günlerinden itibaren, Osmanlı Devleti’ne karşı tavrının Türk milletinin ve Hükümetinin endişelerinde ne kadar haklı olduğunu gösterdiğini iddia etmişti. Çünkü İtilaf Devletleri Güney Amerika Hükümetlerinden, Almanya ve Avusturya Macaristan’ın müttefiki olan İtalya’ya, yine Avusturya Macaristan İmparatorluğu ile ittifak antlaşması yapmış olan Romanya’ya kadar müttefik arayışı içerisinde bulunmuştu ve bunu sağlamak için de hiçbir fedakârlıktan çekinmemişti. Ancak İtilaf Devletleri Türkiye’ye karşı böyle bir girişimde bulunmadıkları gibi, bu yönde bir istek dahi ortaya koymamışlardı. 60 Osmanlı Belgelerinde Birinci Dünya Harbi I, T.C. Başbakanlık Devlet Arşivleri Genel Müdürlüğü Osmanlı Arşivi Daire Başkanlığı, Yayın Nu: 130, İstanbul 2013, Belge no: 46, s. 85; “Avusturya- Devlet-i Âlîye”, Sabah, 9 Teşrinisani-i Efrencî, 1914, no: 9032, s.1; “Türkiye- İttifak-ı Müselles”, Tanin, 9 Teşrinisani-i Efrencî 1914, no: 2113, s.1. [252] Osmanlı Devleti’nin Fiili Olarak I. Dünya Savaşı’na Girişinin Kamuoyu’na Yansıması Said Halim Paşa’nın bir iddiası da, İtilaf Devletleri’nin, Türkiye’yi tecrit ederek, dünya savaşının Türkiye’ye yönelik “derin ve hayati” boyutunu Türkiye’den gizlemek için çaba gösterdiklerine dair idi. 61 İtilaf Devletleri Osmanlı Devleti ile neden bir ittifaka girmeliydi? Said Halim Paşa’ya göre İtilaf Devletleri bu ittifak ile büyük bir fayda sağlayacaktı. Çünkü İngiltere ve Fransa büyük bir Müslüman nüfusa sahipti ve zafere ulaşmak için bu Müslüman nüfusa muhtaç idiler. Türkiye de hilafetin merkezi idi. Böylelikle Osmanlı ile bir ittifak İngiltere ve Fransa’ya “ahlaki, maddi ve siyasi” açıdan fayda sağlayacaktı. Rusya ise savaşa devam edebilmesi açısından müttefiki devletlerle temasını boğazlar ve Karadeniz üzerinden sağlamış olacaktı. Bunun yanı sıra, Said Halim Paşa, iyi donatılmış bir Osmanlı ordusunun hiç de hafife alınacak bir kuvvet olmadığının ve bunun ispat edildiğinin de altını çizmiş, Osmanlı ordusunun savaşa girmesinin Balkan devletlerini etkileyeceğini, Bulgaristan ve Yunanistan’ın tereddüt etmeden İtilaf Devletleri safında savaşa gireceklerini iddia etmişti. 62 Ancak Osmanlı ile yapılacak ittifakın büyük getirisine rağmen İtilaf Devletleri Osmanlı’ya neden tam bir tarafsızlık önermişlerdi? Said Halim Paşa, İtilaf Devletleri’nin böyle faydalı bir ittifaktan kaçınmasının bu savaşın hedeflerinden birisi olan “hasta adam[a]” son vererek mirasının bölüşülmesi gibi temel hedeflerden birisiyle uyuşmamasından ileri geldiği şeklinde yorumlandığını belirtmişti. 63 Osmanlı bu tarafsızlık önerisini hangi şartta kabul edebilirdi? Said Halim Paşa, Osmanlı Hükümetinin Fransa ve İngiltere elçileriyle görüşerek kendilerine verilecek garantinin Rusya’nın ihtiraslarına karşı bir mahiyette olmasını istediklerini ifade etmişti. Yani İngiltere ve Fransa’nın Osmanlı Devleti’ne Rusya karşısında teminat vermesi istenmişti. Çünkü Paşa’ya göre, Rusya’nın Birinci Dünya Savaşı’na girmesindeki gaye boğazlar ve Anadolu’nun büyük bir kısmını ele geçirmek ve asırlardan beri devam eden amacını “kuvveden fiile getirmek”, ayrıca Japon savaşından itibaren nüfuzunu kaybeden Çar’a haysiyet ve itibarının iade etmek idi. Said Halim Paşa İngiltere ve Fransa’nın Rusya’dan ayrı bir taahhütte bulunamadıklarını, çünkü bu savaşta zafere ulaşmak için Rus Çarlığı’na ümit bağladıklarını iddia 61 “Türkiyenin Harb-i Umumiye İştirakindeki Sebepler”, Sebilürreşad, 29 Haziran 1338, cilt 20, No. 507, s. 149. 62 “Türkiyenin Harb-i Umumiye İştirakindeki Sebepler”, Sebilürreşad, s. 150. 63 Aynı yer. [253] Akın Çelik etmişti. Neticede üç devletin müştereken verdikleri notada 64 Türkiye’nin tarafsız kalması halinde bağımsızlığının ve toprak bütünlüğünün sağlanacağı belirtilmiş ise de Paşa’ya göre, İtilaf Devletleri açısından tarafsızlık sadece savaşa girmemekten ibaret değildi. Bununla birlikte, Paşa Türkiye’nin tarafsızlığı ile ilgili değerlendirmenin İtilaf Devletleri’nin takdirinde bulunduğu ve bunun da özellikle gelecekte tartışmaya açık bir durum olduğu tespitinde bulunulmuştu. Said Halim Paşa savaş sonunda, bu devletlerden birisinin Türkiye gerektiği gibi bir tarafsızlık göstermedi deme ihtimalinin olduğunu, o zaman da verilen taahhüdün bir anlamının olmadığını 65 belirtmişti. Said Halim Paşa, Türkiye’nin tarafsızlığının ölçüsünü İtilaf Devletleri’nin kendilerine göre belirleyeceğini de beyan etmişti. 66 Said Halim Paşa, İtilaf Devletleri’nin tarafsızlık karşısında vermiş oldukları garantinin İngiltere tarafından sadece savaş süresince geçerli olmasını istediğini güvenilir bir kaynaktan duyduğunu da eklemişti. Said Halim Paşa İtilaf Devletleri’nin istedikleri tarafsızlık durumunun Türkiye’yi mutlak bir hareketsizliğe, yalnızlığa sürükleyeceği tespitinde de bulunmuştu. Böyle bir tarafsızlığın bir dezavantajı da Osmanlı’yı gerektiğinde ihtiyaç duyacağı dış yardımdan mahrum bırakacaktı. 67 Neticede, Türkiye “…bitaraflığıyla istiklal ve istikbalini temin edemeyeceği hakikatini sezdi ve anladı ve tehlikenin büyüklüğünü duyduğu için harbe girdi. …çünkü bitaraflığın sonu muazzam Türk tarihine yaraşır fecî’ ve yüksek bir ölüm bile değil; hatime-i tezlîl olan ebedi mevt-i mezelletti.” Ancak, Sait Halim Paşa 64 Fransız Erkân-ı Harbiye Binbaşısı M. Larşer tarafından kaleme alınan ve Kaimmakâm Bursalı Mehmed Nahid tarafından tercüme edilen Büyük Harbde Türk Harbi isimli eserin birinci cildinde İtilaf Devletleri’nin notası şu şekilde aktarılmaktadır: “ 1- Düvel-i i’tilâfiye, Türkiyeyi, kendi arzusu hilafına harbe sürüklemek isteyecek devletlere karşı Türkiyenin istiklâl ve tamâmiyetini suret-i kat’iyede muhâfazayı te’mîn ederler. Türkiyede mukîm Avrupalıları te’mîn edecek diğer bir şeklin akd u kabulü kaydıyla, hatta adlî olan kapitülasyonların bile feshine muvâfakat ederler. Türkiyeye erzâk verilecek, muktezî sermaye i’tâ olunacak ve Türkiyenin berren ve bahren hâl-i müdâfa’aya vaz’ında bununla tevhid-i hareket edilecektir. 2- Bunlara mukabil Türkiye tam bir bîtarafî muhâfaza edecektir. Binaenaleyh tekmîl Alman askerlerini ve bilhassa Liman Von Sanders heyet-i ıslâhiyesi ile “Suşon” fırka-i bahriyesi tâ’ifelerîni memleketten çıkaracaktır.” Bkz: M.Larşer, Büyük Harbde Türk Harbi ( Harbin Anasır ve Mukaddematı ve Hey’et-i Umumiyenin Hulâsası), 1.Cilt, Nakl ve Tahşiye Eden Kâ’immakâm Bursalı Mehmed Nihad, Matbaa-ı Askeri, İstanbul 1927, s.45. 65 “Türkiyenin Harb-i Umumiye İştirakindeki Sebepler”, Sebilürreşad, s. 150. 66 “Türkiyenin Harb-i Umumiye İştirakindeki Sebepler”, Sebilürreşad, s. 151. 67 Aynı yer. [254] Osmanlı Devleti’nin Fiili Olarak I. Dünya Savaşı’na Girişinin Kamuoyu’na Yansıması Türkiye’nin savaşa girişte zamanlama hatası yaptığını da beyan etmişti. 68 Buna ilaveten, Ali Fuad Türkgeldi Said Halim Paşa’nın Karadeniz olayından sonra şunları söylediğini aktarmaktadır: “Almanlar bizi harbe sokmak istiyorlar. Biz harbe girmeliydik amma onların ihtiyar edecekleri zamanda değil, bizim ihtiyar edeceğimiz zamanda.”69 Said Halim Paşa, 1914‘de, Türkiye’nin karşı karşıya kaldığı tehlikeyi anlatmak için 1919‘daki durumla kıyaslamıştı. Paşa 1914’teki tehlikenin 1919’dakinden daha büyük olduğunu iddia etmiş ve Anadolu’da verilen mücadeleye atıf yaparak 1914 Osmanlısını anlatmaya çalışmıştı. Said Halim Paşa, Türkiye’nin Sevr antlaşmasını kabul etmeyerek, silahlı mücadeleye girişmesinin 1914’te Türkiye’nin savaşa dâhil olmasının sebeplerini açıkça ortaya koyduğunu ifade etmişti. Paşa Anadolu’daki milli mücadeleyi, kendi deyimiyle “milli mukavemeti” ortaya çıkaran sebeplerin Türkiye’yi Birinci Dünya Savaşı’na müdahil eden nedenlerin bir açıklayıcısı, olayların bir tefsiri ve bir doğrulayıcısı, olduğunu beyan etmişti. Said Halim Paşa’ya göre nasıl ki hiç kimse Sevr ile talan edilmek istenilen Türk Milli Varlığını korumak için silaha başvurma mecburiyetinden şüphe duyulmazsa aynı şekilde Türkiye’yi Birinci Dünya Savaşına sürükleyen nedenlerin meşruluğundan da şüphe duyulamazdı. İtilaf Devletlerinin Sevr Antlaşması ile ortaya çıkan kötü niyetlerini, hırslarını savaş ortaya çıkarmamıştı, aksine bu arzular savaşın en önemli nedenlerindendi ve hâlihazırda devam eden savaşın da sebebi bu idi. Dolayısıyla, Türkiye’nin bağımsızlığı ve toprak bütünlüğü 1914 yılında daha büyük bir tehdit ile karşı karşıya idi. O dönemde Türkiye İngilizlerle ittifak etmiş “Emperyalist bir Çarlık Rusyası” ile karşı karşıya idi. Şimdi ise İngiltere’nin düşmanı ve Türkiye’nin yanında bulunan bir Bolşevik Rusya vardı. Ancak 1914‘de tehlike bu kadar açık görülemiyordu. Çünkü “1914’de 68 “Türkiyenin Harb-i Umumiye İştirakindeki Sebepler”, Sebilürreşad, s. 153.; Said Halim Paşa kendisinden Ülkenin kendisinden habersiz olarak savaşa sokulmasına tepki göstermek için Sadrazamlıktan istifa etmeye karar vermiş ancak bu kararından vazgeçirilmiştir. Bkz: Ali Fuad Türkgeldi, Görüp İşittiklerim, Türk Tarih Kurumu Basımevi, Ankara 1949, s. 130; İsmail Hami Danişmend, İzahlı Osmanlı Tarihi Kronolojisi, Cilt 4, Türkiye Yayınevi, İstanbul, 1972, s. 417. Ali İhsan Sabis, Harp Hatıralarım 2. Cilt, s.109; Alman General Von Seeckt 4 Kasım 1918 tarihli raporunda Türkiye’nin tarafsız kalması halinde akıbetinin Yunanistan gibi olacağını belirtiyor ve Almanya ile ittifakın doğru bir tercih olduğunu ifade ediyordu: Akdes Nimet Kurat, Birinci Dünya Savaşı Sırasında Türkiye’de Bulunan Alman Generallerinin Raporları, Türk Kültürünü Araştırma Enstitüsü Yayınları: 23, Ankara, 1966, s. 37-38. 69 Ali Fuad Türkgeldi, Görüp İşittiklerim, s. 130. [255] Akın Çelik Sevr muahedesi yazılmamıştı. Onun için 1919’da olduğu gibi tehlike kitap şeklinde okunamazdı.” Said Halim Paşa’ya göre, aslında, Türkiye’nin savaştan önce ve sonraki durumu “birbirinin aynı”sı idi. Bu nedenle Anadolu mücadelesi 1914‘de başlayan savaşın bir aşaması idi. 1919’da Türk milletini silahla haklarını korumaya sevk eden nedenler 1914‘de Osmanlıyı İtilaf Devletleri’ne karşı savaşa iten nedenlerdi. 70 Said Halim Paşa Türkiye’nin bu savaşta ittifak kurmak istediği tarafın İtilaf Devletleri olduğunu ve bu yönde de samimi bir çaba gösterdiğini, ancak İtilaf Devletleri’nin bunu kabul etmediklerini beyan etmişti. Türkiye’nin bu tercihinin nedeni de tehlikenin onlardan gelmesiydi. Paşa’ya göre bu tehlikeden kurtulmanın çaresi o ittifakın içerisine dâhil olmaktı. 71 Yine o dönemde Osmanlı’nın İtilaf Devletleri safında bulunması gerektiğini savunan bir isim de Prens Sabahattin idi. Prens Sabahattin bu düşüncesini bir mektupla Padişaha arz etmiş ve bu mektup Science Sociale dergisinin Aralık 1914 tarihli nüshasında yayınlanmıştı. Prens Sabahattin’in talebi savaştan 4 yıl sonra, Ictihad (İştihad) mecmuasının 14 Kasım 1918 tarihli nüshasında yer alacaktı. Prens Sabahattin 6 Kasım 1914 tarihli mektubunda hükümetin Almanya safında savaşa girmesine tepki göstermiş ve “hükümetimiz (Almanya) için sel sefil etmekle memleketimizi idama mahkûm ediyor” demiş ve hükümetin bu tercihinin millet tarafından kabul edilmediğini ileri sürmüştü. Prens Sabahattin, Osmanlı Devleti ile İngiltere ve Fransa arasında bulunan tarihi dostluk nedeniyle bunların müttefiki olan Rusya’nın hasım görülmemesi gerektiğini belirtmiş ve bu şekilde savaşa girişmenin milletin faydasına olmayacağının iddia etmişti. 72 Osmanlı Devleti’nin Almanya ile ittifakının fayda getirmediğine dair bir değerlendirme Fransız sosyolog Gustove Le Bon’un savaş sonrasında yayınlanan “Dün ve Yarın Mûcez Düşünceler- Hieretdemain, Pensees breves” adlı kitabından Servet-i Fünun dergisinin 26 Şubat 1340 (26 Şubat 19124) tarihli nüshasına taşındığını görüyoruz. A.S imzalı yazıda belirtildiğine göre Fransız sosyologun eserinde sosyal bir kaidenin gerçekleşmiş örneği olarak Türkiye’nin maruz kaldığı savaş neticesi konu edilmişti. Fransız düşünür bahsedilen eserinde Türkiye ile ilgili şu ifadelere yer vermişti: 70 “Türkiyenin Harb-i Umumiye İştirakindeki Sebepler”, Sebilürreşad, s. 152. “Türkiyenin Harb-i Umumiye İştirakindeki Sebepler”, Sebilürreşad, s. 153-154. 72 “Mesmû Olmayan Bir Sayha-i Îkâz”, Ictihad (İştihad), 14 Teşrinisani1918, Cilt 15, sayı, 130, s. 2795. 71 [256] Osmanlı Devleti’nin Fiili Olarak I. Dünya Savaşı’na Girişinin Kamuoyu’na Yansıması “Zayıf bir devletin kuvvetli bir devletle ittifakından, kuvvetli devlet galib gelirse zayıf devletin ona cizyegüzarlığından, eğer kuvvetli devlet mağlup olursa zayıfın harabiyetinden başka bir netice-i mümkün yoktur. Türkiye Almanya ile ittifakından, Arabistan’ı, Ermenistan’ı Mezopotamya’yı, Suriye’yi, zayi etmekten ve tam bir harabe-i maliyeden başka bir netice ele geçirmedi”.73 Dolayısıyla bu ittifakın her şekilde Türkiye’ye bir getirisinin olmayacağının altı çizilmişti. Bu durum karşısında Fransız sosyologa 8 Mart 1921’de bir mektup gönderen yazar itiraz noktalarını dile getirmiş ve Türkiye’nin Almanya ile olan ittifakının zaruretler neticesinde olduğunu beyan etmişti. Yazar bir kez daha Rus tehlikesinden bahsetmiş ve nasıl ki Fransa’nın ezeli düşmanı Almanya ise Türkiye’nin de Rusya olduğunu hatırlatmıştı. 74 Bunun dışında yazar, yukarıda Said Halim Paşa’nın da altını çizdiği, Rusya, Fransa ve İngiltere’nin Osmanlı topraklarına yönelik arzularını tekrar ederek ve İtilaf Devletleri ile bir ittifakın mümkün olmayacağını ispata çalışmıştı. Yazar, Almanya ile ittifakı “bir zaruret-i hâkime ve mutlaka karşısında… ehven-i zararı kabul mecburiyeti” olarak tanımlamıştı. 75 Osmanlı Devleti böyle mecburi ittifakla 76 mecburi bir istikamete yönelirken ordusu hazır mıydı? Bu sorunun cevabını Mecmua-i Askeriye‘nin 1 Kasım 1919 tarihli nüshasından verebiliriz. Başında Harbiye Kaymakamı Ali İhsan Bey’in bulunduğu Karargâh-ı Umumi Harekât-ı Harbiye Şubesi’nin 3 Teşrinievvel 1330 (16 Ekim 1914) tarihli değerlendirmesinde Ordu’nun çeşitli açılardan savaşa hazır olmadığı ve tarafsız kalmasının müttefiklerine daha fayda getirici olduğu tespitinde bulunulmuştu. Özellikle Balkan Savaşlarının neden olduğu zararın giderilmediği, ihtiyaçların karşılanamadığı, Karadeniz’de ve Kafkasya’da Ruslar karşında zayıf olunduğu, Romanya ve Bulgaristan gibi devletlerinin tercihlerinin hangi taraftan yana olacağının öngörülememesi gibi çeşitli başlıklar altında toplanan değerlendirmeler 73 A.S, “Doktor Gustave Le Bon’la Bir Muhâbere”, Servet-i Fünun, 26 Şubat 1340, cilt 57, no: 1489-15, s. 239. 74 Aynı yer. 75 A.S, “Doktor Gustave Le Bon’la Bir Muhâbere”, s.240. 76 Osmanlı Devleti’nin Almanya ile mecburi ittifak anlaşması ve sonrasındaki gelişmelerin hülasası için bakınız; Cezmi Eraslan, “I. Dünya Savaşı Öncesi ve Sonrasında Osmanlı Devleti”, Birinci Dünya Savaşı’nda Osmanlı Devleti, Editörler: Ali Arslan, Mustafa Selçuk, Kitabevi, İstanbul 2015, s. 16-18. [257] Akın Çelik neticesinde savaşa girişin ilkbahara ertelenmesinin doğru olacağı tespiti yapılmıştı. Hatta bu görüşü Almanya’ya kabul ettirmek için Başkumandanlık Vekâleti Erkan-ı Harbiye Reis-i Sanisi Hafız Hakkı Bey ile Bronzer Paşa’nın Berlin’e gittikleri belirtiliyordu. 77 Hem Said Halim Paşa’nın hem de harekât-ı harbiye şubesinin değerlendirmesinden açıkça anlaşılıyor ki Osmanlı Devleti Birinci Dünya Savaşı’na zamansız müdahil olmuştu. Savaş Sonrasında Yapılan Eleştiriler Savaş Osmanlı milletini birçok yönden etkilemişti. Savaşın sonuçlarının topluma yansıması ve toplumun bunu nasıl algıladığını anlamak için o dönem yaşamış aydınların değerlendirmeleri ve dönemin kaynakları bizim için aydınlatıcı olacaktır. Osmanlı Devleti’nin Birinci Dünya Savaşı’nda telafisi zor maddi ve manevi kayıpları olmuştur. Savaşı başlatan olaya donanma neden olduğu için savaşın Osmanlı Donanması’na maliyeti maddi kaybın boyutuna bir örnek teşkil edebilir. Osmanlı Devleti’nin fiili olarak savaşa girmesine neden olan aksiyon donanma tarafından icra edilmişti. Savaş sonrasında donanmanın durumu nasıldı? Bu sorunun cevabı dönemin kaynaklarından birisi olan Donanma Mecmuasına müracaatla verilebilir. Mecmuada Osmanlı Devleti’nin savaşa katılan devletler içerisinde donanma açısından en fazla zarara uğrayan devlet olduğu vurgulanmış ve İngiltere’nin ve Almanya’nın zararları büyük bir donanma mahiyetinde olsa da sahip oldukları donanma gücüne göre çok olmadığı, ancak Osmanlının zaten küçük olan harp ve ticaret filosundan çok zayiat olduğu belirtilmişti. Osmanlı Devleti’nin kaybı şu rakamlarla ifade edilmişti: 83 bin 349 tonluk harp gemisi, 16 bin 930 tonluk muavin harp gemisi, 101 bin 668 tonluk ticaret gemisi zayiat verilmişti. Bunların toplamı 211 bin 947 ton idi. Bu rakamlara değişik yerlerde batırılan büyük küçük yelkenli vapurlar dâhil edilmemişti. Mecmua’da toplam rakamları verilen zayi gemilerin cinsi, ismi, hacmi, hasar türü liste halinde verilmişti. 78 77 “Harb-i Umumiye İştirakden Evvel Karargâh-ı Umumide Cârî Efkâr”, Mecmua-i Askeriye, 1 Teşrinisani 1335, cilt 1, sayı 8, s. 300-303; Ali İhsan Bey hatıratında bu raporun detayına yer vermekte ve 21 Ekim 1914 tarihinde, Kazım Karabekir ve Hafız Hakkı Paşa ile birlikte raporu Başkumandan vekiline sunduklarını belirmektedir; Bkz. Ali İhsan Sabis, Harp Hatıralarım Birinci Cihan Harbi, 2. Cilt, Nehir Yayınları, İstanbul 1990, s. 72-74. 78 “Harb-i Umumide Zâyi’ât-ı Bahriyemiz”, Donanma, 12 Eylül 1334, no: 182-133, s. 21342136. [258] Osmanlı Devleti’nin Fiili Olarak I. Dünya Savaşı’na Girişinin Kamuoyu’na Yansıması Yukarıda bahsedilen rakamlar savaşın zararının maddi boyutuna bir örnekti. Savaş maddi götürüsünün dışında insanlığa çok şey kaybettirmişti. İctihad Mecmuası’nda Rauf Necdet’in dile getirdiği gibi “iktisadi ve Ahlaki” açıdan telafisi zaman alacak kayıplar yaşanmıştı. Rauf Necdet’e göre bu boyutu ile kayıplar neredeyse “insanın fizyolojisini ve psikolojisini değiştirmişti.” İşte bu değişim neticesinde de savaş sonrasında o günün dünyası ve insanı bedenen ve ruhen zayıf ve bitkindi. Rauf Necdet bu savaşın müsebbiplerinin “milletleri, milletlerin hakiki iradesini temsil ve ifade etmeyen hükümdarlar ve diplomatlar” olduğunu ileri sürmüştü. Bunun yanı sıra bu savaşın olumlu bir neticesine de dikkatleri çekmişti. O da insanların “harbin, emperyalizmin, siyasi haydutluğun” karşısında olması idi. Rauf Necdet harbin kazanan veya kaybedene ne gibi faydası olduğunu sorgulamış ve bir hiç uğruna kaybedilen insanların ve paranın yerini doldurmak için yüzyılların yetmeyeceğini belirtmiş ve bir kez daha, insanlarda farkındalık oluştuğunu şu ifadelerle dile getirmişti: “Alelumum harbin, hususuyla emperyalist ihtiraslar, şoven düşüncelerle yapılan harplerin çok melun (lanet) ve menhus (uğursuz) olduğu herkesçe tamamen anlaşılması ve bu hakikati hadd-i azamide idrak kabiliyetinde bulunanların mevk-i iktidara geçmesi için milletlerin vicdanında asi bir ra’şe-i heyecan uyanmasıydı. Artık bundan sonra kolay kolay milletler, mezbahaya sevk edilen koyun sürüsü tevekkülüyle ateşe atılamayacaklardı.” Yine imparatorlukların yıkılmasına gönderme yapmış ve milletin bu uyanışının “asırlardan beri yalancı bir pırlanta gibi parlayan taçlar[ı] birer birer sön[dürdüğünü]” dile getirirken bu savaşın “ korkunç bir zelzele gibi insanlığı göğsünden sars[tığı]” gerçeğinin altını çizmişti. 79 İnsanlık açısından “görülmemiş bir afet” 80 olan Birinci Dünya Savaşı’nın Osmanlı toplumunun geleceğine negatif bir yansıması da kayıp genç nesil üzerinden olmuştu. Savaşın bu husustaki olumsuz etkisinin nasıl algılandığını anlamak için dönemin kaynaklarından Tedrisat Mecmuası’na müracaat edilebilir. Tedrisat Mecmuası’ndan Muallim Siraceddin “Harbi Umumi ve Talebemiz” başlıklı makalesinde bu konuyu ele almıştı. Muallim Siraceddin’in talebelere karşı hem eleştirisi hem de övgüsü vardı. Muallim, savaş esnasında lise de görev yaptığını ve buradaki öğrencilerin bazılarının askere gitmemek için eczacı mektebine gittiklerini iddia etmiş ve “bulunduğu[..] Sultanilerden birinde bütün sınıfın eczacı mektebine 79 80 Rauf Necdet, “Bugünkü Dünya”, İctihad, 1 Kanunisani 1925, cilt 20. Sayı 173, s. 3489. “Harb-i Umuminin Mesuliyeti I”, Ayın Tarihi, Mart 1926, no: 24, Cilt 8, s. 1051. [259] Akın Çelik kaydolunduğunu gördü[ğünü]” eklemişti. Muallimin bir eleştirisi de, Askeri Tıp Fakültesinin, Eczacı ve Baytar mekteplerinin en sağlam gençleri seçtikleri, buna karşın ufak bir sıkıntısı veya sorunu olanların ise reddedilerek “sanki öleceklere sıhhatin ne lüzumu vardır diye talimgâha sevk edildi[kleri]” yönünde idi. Muallim Siraceddin, kalp ve ciğer gibi hastalıkları olan “yüzlerce genc[in]” boş yere ölüme gönderildiğini belirtmiş, bölüklerin ve tabuların “küçücük çocuklar[ın]” emrine verildiğini ve bunların çoğunun “kurşunla değil tükenmekle gitti[klerini]” ifade etmişti. 81 Muallim harpten nefret ettiğini salgın hastalıkla savaşı mukayese ederek dile getirmişti: “Bir hastalık bir iklime musallat olduğu zaman zayıfları, ölüme namzetleri alır götürür. Harp ise namusluları, fedakârları silip süpür[müştü].” Dolayısıyla bu savaşta şehit olanlar “en saf yürekliler” ve “en fedakârlar” idi. 82 Muallim bir sevk memuruna atıfla yedek subay olarak sevk edilenlerin herhangi bir kaygı duymadan neşe içinde savaşa gittiklerini ve neşe içinde öldüklerinin altını çizmiş ve böyleleri için şu ifadeleri kullanmıştı: “o ağzı süt kokan çocuklar hem öldürmesini bildiler hem şetaretle(sevinçle) öldüler.” Tabi okul çağındaki bu çocukların ölmesinin ülkenin düşünce dünyasında en az 25 senelik bir boşluk oluşturduğunu da belirtmişti. Muallim bu vahim durumu bir istatistikle açıklamıştı. Buna göre, kesin olmamakla birlikte savaşın ilk üç senesinde yedek subay olarak kaydedilen 24 bin kişiden 7 bini sağ kalmıştı. Muallim Enver Paşa’yı da eleştirmiş ve Enver Paşa’nın kendisine gelecekten söz edenlere “ben istikbal değil istiklal düşünüyorum” dediğini ancak Enver Paşa’nın “istiklalin temini istikbali gözetmekle mümkün olduğunu” bilmesi halinde bu felaketin yaşanmayacağını iddia etmişti.83 Makalesinin devamında Muallim, Mercan Sultanisindeki bir hatırasına yer vermişti. Çanakkale cephesinden gelen ve görme kabiliyetini kaybeden bir öğrencisinin göğsünde Osmanlı ve Alman savaş madalyalarını görünce “Acaba bu genç şu iki milletten hangisi için feda edilmişti!” diye düşündüğünü beyan etmişti.84 Muallimin bu durumu savaşın gerekliliği üzerine dönemin insanlarının zihninde şüphelerin olduğunun bir örneği idi. 81 Muallim Siraceddin, “Harbi Umumi ve Talebemiz”, Tedrisat Mecmuası, Nisan 1919, s. 441, s. 25. 82 Muallim Siraceddin, “Harbi Umumi ve Talebemiz”, s. 26. 83 Muallim Siraceddin, “Harbi Umumi ve Talebemiz”, s. 26. 84 Muallim Siraceddin, “Harbi Umumi ve Talebemiz”, s. 27. [260] Osmanlı Devleti’nin Fiili Olarak I. Dünya Savaşı’na Girişinin Kamuoyu’na Yansıması Yine savaş esnasında okulların subay yetiştiren “bir ihtiyat deposu” haline döndüğüne dair eleştirisini de aktarmak gerekiyor. Bunun yanı sıra Muallim ilginç bir iddiaya da yer vermiş ve mekteplerden mezun olup da askerlikten kaçmak isteyen binlerce kişinin ya ziraat eğitimi için Macaristan’a ya da sanayide çalışmak için Almanya’ya gittiklerini iddia ediyor ve bu gidenlerin nasıl perişan olduklarına da dikkatleri çekmişti. 85 Muallim Siraceddin’e göre savaş çok “genç israf etmişti” ve gelecekte bu facia bütün boyutlarıyla görülecek, “cehalet yüzünden milletlin irfan hazinesinde meydana gelen tahribat acı acı hissedilecekti” 86 Muallim bu sözleriyle savaşın eğitime, ülkenin entelektüel kapasitesine vurduğu darbenin altını çizmişti. Sonuç Birinci Dünya Savaşı’nın başlamasıyla birlikte Osmanlı Devleti derin bir krizle karşı karşıya kalmıştı. Milletin geleceği bu krizin nasıl yönetileceğine bağlı idi. Osmanlı hükümeti önündeki seçeneklerden en iyisini seçme çabası göstermişti. Ancak şartların da zorlamasıyla İttifak Devletleri safında yer almıştı. Bu tercih o dönemde tartışılmış ancak başka bir seçeneğin de mümkün olmadığı görülmüştü. Dolayısıyla Osmanlı “ehven-i şer” bir tercihin içine itilmişti. Ancak Said Halim Paşa’nın da dile getirdiği gibi Osmanlı hükümeti savaşa girişte ciddi bir zamanlama hatası yapmıştı. Fakat Osmanlı Hükümeti başarılı bir yönlendirme ile savaşa dâhil olma yönünde verdiği karara toplumsal desteği sağlamıştı. Bu desteğin sağlanmasında gazete ve dergilerin hükümetin kararı lehine kamuoyu oluşturucu yöndeki yayınlarının katkısı önemli bir yer tutmaktaydı. Osmanlı milletinin savaşa katılma gerekliliğine kolayca ikna edilebilmesinin arka planında uzun bir zamandan beri sürekli savaş ve toprak kaybetme gerçekliği de vardı. Osmanlı’ya bu kayıpları yaşatan başat faktör ise Rusya idi. Dolayısıyla toplum hafızasında Rusya’nın olumlu bir imajı yoktu. Algılar Rusya’yı “asırlık düşman” olarak bellemişti. Bununla birlikte, bu savaşın ana nedenin Osmanlı coğrafyası üzerindeki emperyalist emeller olduğu öngörüsü de Osmanlı’nın savaşa sürüklenme nedeni olarak ileri sürülebilir. Ancak bu kaçınılmaz sondan kendini kurtarma çabası içerisinde karar vericilerin ihtiyacı olan toplumsal desteği sağlamaları için ikna edici bir 85 86 Muallim Siraceddin, “Harbi Umumi ve Talebemiz”, s. 29. Muallim Siraceddin, “Harbi Umumi ve Talebemiz”, s. 30. [261] Akın Çelik sebep olmalıydı. İşte bu çerçevede Osmanlı Hükümetinin milletin desteğini de alarak savaşa girebileceği en uygun nokta Rusya idi denilebilir. Rusya’ya Osmanlı topraklarına yönelik saldırgan tutumu nedeniyle bir ders verme vakti gelmişti. Osmanlı Devleti’nin İttifak Devletleri safında savaşa girmesi doğal olarak Almanya ve Avusturya- Macaristan kamuoyu tarafından sevinçle karşılanmıştı. İttifak Devletleri Osmanlı Devleti’ne desteklerini sunmuş ve ilişkilerin gelişmesi adına da çeşitli adımlar atılmıştı. Bunların içerisinde altı çizilmesi gerekenlerden birisi Peşte Darulfünun Hukuk Fakültesi tarafından Enver Paşa’ya fahri doktora unvanı verilmesi idi. Osmanlı Devleti’nin savaşta İttifak Devletlerine taraftar olması, İtilaf Devletleri’ni endişelendirmişti. Çünkü hem İngiltere hem de Fransa kendi sömürgelerindeki Müslümanların dini aidiyetten dolayı rahatsızlık oluşturma ihtimalinden korkuyorlardı. Bu muhtemel durumun önüne geçmek için de bu savaşın dini nedenlerden kaynaklı bir savaş olmadığı ve Almanların Osmanlı Devleti’ni kontrol ettikleri propagandasını yaptılar. Müslüman toplumun algısını yönlendirmek için de etkili Müslümanların “sadakat” beyannamelerine basında sıkça yer vermişlerdi. Ancak burada üzerinde durulması gereken bir husus da Karadeniz olayının İtilaf Devletleri kamuoyunda Osmanlı kamuoyundan daha erken bir tarihte duyurulmasıydı. Nitekim savaşın olumsuz sonuçlarını en ağır hisseden Osmanlı devleti oldu. Bu olumsuzluklara bizzat şahit olan dönemin kalem ehli, yukarıda örnekleri verildiği üzere, savaşın hemen sonrasında yazılarında dile getirmişlerdi. Sıcağı sıcağına yapılan değerlendirmeler o dönem savaşın psikolojik etkisini de göstermesi açısından anlamlıdır. Gerek savaşa giriş günlerinde gerekse savaş sonrasında kaleme alınan yazılarda özellikle geçmiş asırlara atıflar yapılarak sorunun ve düşmanların aynı olduğu kanaatinin altı çizilmişti. Günümüze bakan boyutuyla bu gerçeklik yüzyıl geçmesine rağmen geçerliliğini korumaktadır. Coğrafyanın stratejik önemi devam ettikçe aynı sorunların mükerreren yaşanacağını tarih tekrar be tekrar ispat etmiştir. Bu nedenle karşılaşılabilecek muhtemel sorunlara doğruya en yakın çözümü üretebilmek için geçmişin bu hikâyesinin titizlikle okunması gereklidir. [262] Osmanlı Devleti’nin Fiili Olarak I. Dünya Savaşı’na Girişinin Kamuoyu’na Yansıması Ekler Ek 1 Karadeniz’de meydana gelen olayın tafsilatının vilayetlere ve mutasarrıflıklara bildiren şifre telgraf. [263] Akın Çelik EK 2 Musul Valisi Süleyman Nazif tarafından gönderilen ve Musul halkının hükümeti desteklediğini bildiren telgrafı. BOA. DH. EUM. VRK. 13/68 [264] Osmanlı Devleti’nin Fiili Olarak I. Dünya Savaşı’na Girişinin Kamuoyu’na Yansıması Ek 3 Halep Valisi tarafından gönderilen, Karadeniz’de Osmanlı donanmasının elde ettiği muvaffakiyeti tebrik eden ve halkın hükümeti desteklediğini bildiren, telgraf. BOA, DH. EUM. 7. ŞB., 2/31, lef 4. [265] Akın Çelik KAYNAKÇA: 1. Arşiv Belgeleri A. Başbakanlık Osmanlı Arşivi (BOA) Dâhiliye Şifre (DH. ŞFR.) Dâhiliye Nezareti Emniyet-i Umumiye Müdüriyeti, 7. Şube (DH. EUM. 7. ŞB) Dâhiliye Nezareti Emniyet-i Umumiye Müdüriyeti, 5. Şube (DH. EUM. 5. ŞB.) Dâhiliye Nezareti Emniyet-i Umumiye Müdüriyeti Evrak Odası (DH. EUM. VRK.) Hariciye Siyasi (HR. SYS ) Meclis-i Vükela (MV) Babıâlî Evrak Odası (BEO) Dâhiliye Nezareti Emniyet-i Umumiye Kalem-i Umumi (DH. EUM. KLU) 2. Telif Eserler ve Makaleler Alkan, Necmettin, “Alman Kaynaklarına Göre Osmanlı Devleti’nin Birinci Dünya Savaşına Girmesi”, Uluslararası Sempozyum 1914’ten 2014’e 100’üncü Yılında Birinci Dünya Savaşı’nı Anlamak 20-21 Kasım 2014 Sempozyum Bildirileri, T.C. Harp Akademileri Komutanlığı Stratejik Araştırma Enstitüsü, İstanbul 2015. Birinci Dünya Harbinde Türk Harbi 1’nci Cilt Osmanlı İmparatorluğunun Siyasi Ve Askeri Hazırlıkları ve Harbe Girişi, Genelkurmay Basımevi, Ankara 1970. Danişmend, İsmail Hami, İzahlı Osmanlı Tarihi Kronolojisi, Cilt 4, Türkiye Yayınevi, İstanbul, 1972. Eraslan, Cezmi, “I. Dünya Savaşı Öncesi ve Sonrasında Osmanlı Devleti”, Birinci Dünya Savaşı’nda Osmanlı Devleti, Editörler: Ali Arslan, Mustafa Selçuk, Kitabevi, İstanbul 2015. Kocatürk, Önder, Osmanlı- İngiliz İlişkilerinin Dönüm Noktası (1911-1914) Sorunları Çözme Çabaları ve İlişkilerin Kopması, İkinci Cilt (1913-1914), Boğaziçi Yayınları, İstanbul 2013. Kurat, Akdes Nimet, Birinci Dünya Savaşı Sırasında Türkiye’de Bulunan Alman Generallerinin Raporları, Türk Kültürünü Araştırma Enstitüsü Yayınları: 23, Ankara, 1966. [266] Osmanlı Devleti’nin Fiili Olarak I. Dünya Savaşı’na Girişinin Kamuoyu’na Yansıması Langensiepen, Bernd, Güleryüz, Ahmet, The Ottoman Steam Navy 1828-1923, Edit &Translated by James Cooper, London 1995. M.Larşer, Büyük Harbde Türk Harbi ( Harbin Anasır ve Mukaddematı ve Hey’et-i Umumiyenin Hulâsası), 1.Cilt, Nakl ve Tahşiye Eden Kâ’immakâm Bursalı Mehmed Nihad, Matbaa-ı Askeri, İstanbul 1927. Osmanlı Belgelerinde Birinci Dünya Harbi I, T.C. Başbakanlık Devlet Arşivleri Genel Müdürlüğü Osmanlı Arşivi Daire Başkanlığı, Yayın Nu: 130, İstanbul 2013. Sabis, Ali İhsan, Harp Hatıralarım Birinci Cihan Harbi, 2. Cilt, Nehir Yayınları, İstanbul 1990. Stone, Norman, Birinci Dünya Savaşı, Çeviren: Ahmet Fethi Yıldırım, Doğan Kitap, İstanbul 2010. Türkgeldi, Ali Fuad, Görüp İşittiklerim, Türk Tarih Kurumu Basımevi, Ankara 1949. 3. Süreli Yayınlar Afiyet Ayın Tarihi Donanma Harb Mecmuası Ictihad İkdam Karagöz Mecmua-i Askeriye Polis Mecmuası Sabah Sebilürreşad Servet-i Fünun, Tanin Tasvir-i Efkâr Tedrisat Mecmuası The Times The New York Times Türk Yurdu Yadigâr-ı Harb [267]