D- BİRİNCİ DÜNYA SAVAŞI VE OSMANLI DEVLETİ 1- Osmanlı Devletinin Savaşa Girişi 28 Haziran 1914'te Avusturya Macaristan veliahdının öldürülmesi üzerine savaş başladı. Savaş başladığı zaman Osmanlı Devleti'nin askeri ve ekonomik gücü oldukça zayıflamıştı. Kısa süre önce İtalya daha sonra Balkan Devletleriyle yaptığı savaşları kaybetmişti. Bu savaşlar gerek maddi gerekse insan kaybı bakımından toplumu derinden etkilemişti. Halk bitkin, yorgun, umutsuz ve yoksuldu. Kaybedilen toprakların acısını unutamıyordu. Halk savaşlardaki yenilginin ve toprak kayıplarının nedenini Osmanlı Devletinin Avrupa'da oluşan blokların dışında kalışında aradığı için yalnızlık duygusundan kurtulmanın yollarını bulmaya yöneldi. Savaş öncesinde İngiltere'yle, Fransa'yla, Rusya'yla bir ittifak antlaşması ortamı aradı ise de olumlu bir sonuç alamadı. Savaşın başlamasına kadar Almanya da Osmanlı Devleti ile bir ittifaka girişmekten kaçındı. 2 Ağustos 1914 yılında gizli bir antlaşma imzalandı. Almanya'nın Osmanlı Devleti'ni kendi yanında savaşa dâhil etme sebepleri Böyle bir antlaşma yapılırken Almanya'nın amaçlarını şöyle sıralayabiliriz: Osmanlı Devleti'nin stratejik konumundan, gözüpek Osmanlı askerinden yararlanmak, savaşı geniş cephelere yayarak Üçlü İttifak devletlerinin askeri gücünü dağıtmak, Osmanlı Devleti'nin bu savaşa cihat savaşı görünümü kazandırarak Üçlü İtilaf Devletleri egemenliği altında bulunan tüm İslâmları bu savaşta Osmanlı Devleti'nin yanına çağırmak, bir fetva yayınlatıp Üçlü İtilaf Devletleri'nin sömürgelerinde isyan çıkartarak onları zor durumda bırakmaktı. Osmanlı Devleti'nin Savaşa Girme Sebepleri Osmanlı Devleti'nin amaçları ise, üçlü ittifak grubunu oluşturan devletlerin yardımı ile yakın dönemde kaybettiği, halkın çoğunluğunu Türk ve Müslümanların oluşturduğu toprakları yeniden kazanmak, içine düştüğü yalnızlık duygusundan kurtulmak, Kafkaslar ve İran üzerinden Orta Asya'ya ulaşarak Turan İmparatorluğunu kurmak, halifeye sarsılan otoritesini yeniden kazandırmak, azınlıkların elindeki ekonomiyi Türklerin eline geçirmekti. Osmanlı Devleti'nin bu amaçları tek başına gerekleştirmesinin zor olduğunu gören İttihatçılar, Avrupa'da ki yeni gelişmelerden yararlanmak istediler. Her ne kadar Osmanlı Devleti savaş başladığında tarafsızlığını ilan etmiş ise de sınırlarının güvenliğini korumak için seferberlik ilan etmiş, dolayısıyla savaşa hazırlanmaya başlamıştır. Osmanlı Devleti'nin fiilen Savaşa Girmesine Yolaçan Gelişmeler Osmanlı yöneticileri savaşa giriş konusunda kararsızdılar. Ancak bu sırada Almanya'nın Akdeniz'de bulunan iki gemisi Osmanlı Devletinin karasularına girdi (16 Ağustos 1914). Tarafsızlığı bozan bu girişim itilaf Devletleri tarafından protesto edilmiştir. Ancak hükümet sözde bir antlaşmayla bu gemileri satın aldığını belirterek tepkileri önlemiştir. Bu gemilerin de içinde bulunduğu bir grup Osmanlı Donanması, Başkomutan ve Harbiye Nazırı Enver Paşa'nın ve Donanma Nazırı Cemal Paşa'nın emriyle tatbikat için Karadeniz'e açılmış 2829 Ekim 1914'te Rus kıyılarını topa tutarak bir oldubitti yaratıp Osmanlı Devleti'ni savaşın içine atmıştır. Osmanlı Devleti yöneticileri Rusya'yla Osmanlı Devleti arasında çıkacak bir savaşı önleyecek bazı girişimlerde bulunmuş ise de başarılı olamamıştır. Rusya başta olmak üzere diğer itilaf Devletleri Osmanlı Devleti'ne karşı savaş ilan etmişlerdir. Osmanlı padişahı da 14 Kasım 1914'te bir cihat fetvası yayınlayarak tüm Müslümanları Osmanlı Devleti'nin yanında yer almaya çağırmıştır. 2- Osmanlı Devleti'nin Savaştığı Cepheler a) Kafkas Cephesi b) Kanal Cephesi c) Çanakkale Cephesi 1) Çanakkale Cephesi Deniz Savaşları Bu büyük "Boğaz Muharebesi" Türklerin kesin zaferiyle sonuçlandı. Denizde başarısız olan Müttefikler karaya asker çıkarmaya karar verdiler. 2) Çanakkale Cephesi Kara Savaşları: Bu cephede yaşanan bir olay Mustafa Kemal 'in Çanakkale Savaşında nasıl bir azim ve kararlılık, inanç ve cesarete sahip olduğunu çok açık bir şekilde ortaya koyan örneklerden sadece biridir: Conkbayırı'nda Mustafa Kemal'den hücum emri alan bölük komutanı: "Cephane yok saldıramayız." deyince, Mustafa Kemal şu cevabı vermiştir: "Cephane yoksa süngü takın. Ben size hücumu değil ölmeyi emrediyorum. Biz ölene kadar geçecek zaman içinde yeni birlikler gelecek ve yerimizi alacaktır. " Emri Türk ordusunun müdafaasını, İtilaf Devletlerinin ise başarısızlığını etkileyen kader anı olmuştur. 3) Çanakkale Savaşlarının Türk ve Dünya Tarihi Açısından Sonuçları: Çanakkale geçilememiş ve müttefikler Osmanlı Devleti'ni savaş dışı bırakamamışlardı. Bu durum savaşı en az iki yıl uzatmıştır.Balkan Savaşı esnasında perişan bir vaziyette gördükleri Türk ordusunu küçümseyen, Türklerin artık bittiklerini ve yok olacaklarını düşünen müttefikler, beklemedikleri ağır bir yenilgiye uğramışlardı. Türk vatanı ve başkenti İstanbul, erken gelecek olan bir istila ve işgalden kurtulmuştu. Hasta adam denilen Osmanlı Devleti'ne son vermeyi ve saf dışı etmeyi tasarlayan hayalci projeleri hazırlayanlar, uğranılan başarısızlık sonucu kendi koltuklarını kaybetmişler ve projenin mimarlarından biri olan W. Churchill istifa etmek zorunda kalmıştır. Boğazları geçemeyen müttefikler, Rusya'ya silah yardımında bulunamadıkları gibi, Rusya'dan sağlayacakları tarım ürünlerini Avrupa'ya götürememişler ve Avrupa'daki açlığı ve sefaleti önleyememişlerdir. Büyük ölçüde kendi imkânlarımızla kazandığımız bu zafer, on binlerce kaybımıza neden olsa da Türk kamuoyu ve Türk kuvvetleri için büyük bir moral kaynağı olmuştur. Osmanlı Devleti Trablusgarp ve Balkan savaşlarında kaybettiği itibarını geri kazanmıştır. itilaf Devletleri tarafsız kalan ülkelerin de kendi yanlarında savaşa gireceğini düşünüyorlardı. Ancak bu düşünceleri gerçekleşmedi. Bulgaristan ittifak Devletleri safında savaşa girerken Romanya ve Yunanistan ise itilaf Devletleri safında savaşa girme işini ağırdan aldı. Bu durum Osmanlı Devleti'ne lojistik destek sağlamak için yol bulamayan Almanya'ya, Avusturya üzerinden Osmanlı Devletine bağlantı kurma şansı verdi. F- BİRİNCİ DÜNYA SAVAŞI'NIN SONA ERMESİ Savaşın kaderini değiştirecek gelişmeler 1917 yılında yaşandı. 1917'ye kadar yıpratıcı siper savaşları her iki grubu da bir hayli yormuştu. Osmanlı Devleti'nin savaşa girmesiyle Rusya'nın diğer İtilaf Devletleri'yle bağlantısı kopmuştu. Yokluklar, sıkıntılar artmış ve Rusya'da bir ihtilal hareketi başlamıştı. İhtilalin yarattığı otorite boşluğunu iyi değerlendiren Bolşevikler, Çarlık yönetimine son vererek Marksist ilkelere dayalı yeni bir yönetim kurduklarını açıkladılar. Rusya'da bir iç savaş başladı. Rus sosyalistleri, devlet yönetimini ele geçirebilmek için ilhaksız ve tazminatsız bir barış planı ortaya attılar. 3 Mart 1918'de imzaladıkları BrestLitowsk antlaşmasıyla Birinci Dünya Savaşı'ndan çekildiler. Almanya, büyük topraklara sahip oldu. Rusya'nın bu savaştan çekilmesi Üçlü İttifak Devletleri'ni sevindirdi. Ancak, onun bıraktığı boşluk çok kısa süre içerisinde son derece güçlü, yıpranmamış Amerika Birleşik Devletleri tarafından dolduruldu. 1- Rusya'nın Savaştan Çekilmesi 1917 yılına gelindiğinde Rusya'da ihtilal başlamıştı. Çanakkale Savaşları'ndan dolayı yardım alamayan Rusya zayıf düşmüş ve iç karışıklık baş göstermişti. Sonunda Bolşevikler harekete geçerek Çarlık yönetimine karşı isyan başlattılar. Bu isyan hareketi gittikçe yayılarak ihtilal halini aldı. Rusya'nın eski ortakları olan İngiltere ve Fransa, Romanya üzerinden Çarlık yanlısı Beyaz Ruslara yardım ulaştırmaya çalıştı ise de bu yeterli olmadı. Sonunda Bolşevikler yönetimi ele geçirdiler. Rusya'daki yeni yönetim ilk iş olarak ateşkes ilan edip savaştan çekildiğini açıkladı. Daha sonra da Rusya, Brest Litowsk Antlaşması'nı imzalayarak savaştan resmen çekildi. Bununla da kalmayarak eski ortaklarının emperyalist politikalarını ortaya koymak için gizli antlaşmaları da deşifre etti. Böylece ihtilal sürecinde Çarı destekleyen eski ortaklardan intikam almış oldu. Bu durum İtilaf Devletleri'ni zora sokarken İttifak Devletlerinin elini güçlendirdi. Savaşın dengeleri değişmeye başladı. Ne var ki bu durum da uzun sürmedi. Zira ABD'nin savaşa ağırlığını koyması ile beraber dengeler tekrardan değişti. 2- ABD'nin Savaşa Girmesi Ekonomik gücü silah sanayisine dayanan ABD, savaş başladığında tarafsız olduğunu ilan etmesine rağmen İtilaf Devletleri'ne silah satarak ekonomisini oldukça güçlendirmişti. ABD'nin İtilaf Devletleri'ni silah yönünden desteklemesi Almanya'yı oldukça rahatsız etmişti. Almanya bu rahatsızlığını da bir şekilde dile getirmekten geri durmuyordu. ABD, Almanya'nın uyarılarını dikkate almayınca Almanlar denizaltı gemileri ile ABD yük gemilerini vurmaya başladı. ABD ise kurnazca bir yola saparak silahları yolcu gemilerinin ambarlarında Avrupa'ya sevk etmeye başladı. Almanlar bunu da öğrenmekte gecikmediler. 3- Wilson Prensipleri ( 8 Ocak 1918 ) ABD Başkanı Voodrow Wilson 1918 yılı başlarında muhtemel barış antlaşmalarının hangi esaslar üzerine bina edilmesi gerektiğine dair bir takım açıklamalar yaptı. Wilson'un Muhtelif konferanslarda dile getirdiği bu görüşler 8 Ocak 1918'de Wilson Prensipleri adıyla yayınlandı. Wilson tarafından 14 madde halinde ortaya konulan prensipleri birkaç madde halinde özetlemek gerekirse: Antlaşmalar gizli değil açık olacak. Görüşmelerde açık diplomasi ilkelerine uyulacak. Yenilen devletlere ekonomik kısıtlamalar getirilmeyecek. Başka bir deyişle savaş tazminatı olmayacak. Sömürgeciliğe son verilmeli ve bunu gerçekleştirmek için yeni bir süreç başlatılmalı. Osmanlı Devleti'nde Türklerin yaşadığı bölgelerin bağımsızlığı tanınmalı, diğer bölgelerdeki uluslara kesin bir hayat güveni, özgür ve engelsiz tam gelişme imkânları sağlanmalıdır. Boğazlar bütün devletlerin gemilerine açık olmalıdır. Devletlerarasında denge kurmak ve büyüklerin küçükleri ezmesine fırsat vermemek için bir milletler teşkilatı kurulmalıdır. Bu ilkelerin dışında, Wilson Prensipleri birçok devlet ile ilgili özel hükümler de içermekteydi. Bu prensipler galip devletlerin işine gelmemekle beraber ABD'yi de küstürmemek için dikkate alınacakmış gibi bir tavır takındılar. Nasıl olsa daha sonra bir yolunu bulup yine kendi bildiklerini okuyacaklarından emin idiler. Nitekim barışa biçim vermek için toplanan Paris Barış Konferansı'nda kendi istedikleri sonucu elde ettiler. Wilson Prensipleri Osmanlı Devleti için de bir umut kaynağı oldu. Uygulandığı takdirde bize bağımsızlık öngören hükümler sebebiyle Osmanlı Devleti barış konusunda istekli davrandı. Tüm bu yönleriyle Wilson prensipleri yenilen devletlere bir güvence vererek savaşın bitiminde etkili olmuştur. 4. Ateşkes Antlaşmaları Savaştan ilk çekilen devlet Bulgaristan olmuştur. Müttefikler ile Bulgaristan arasında 29 Eylül 1918'de Selanik Mütarekesi yapılmıştır. Bulgaristan'ın savaştan çekilmesi ile birlikte Osmanlı Devleti ile Almanya arasındaki ulaşım imkânı ortadan kalkmıştır. Bu durum da askeri yardımın gelişini engellemiştir. Osmanlı Devleti içine düştüğü bu zor durum karşısında ateşkes yapma arayışı içine girmiş böylelikle 30 Ekim 1918'de Mondros Ateşkes Antlaşması imzalanmıştır. 3 Kasım 1918'de İtalya ile Avusturya-Macaristan Villa Gusti'de ateşkes imzalayarak savaştan çekildi. 11 Kasım 1918'de de Almanya ile müttefikler arasında Rethondes mütarekesi yapılmış ve Almanya teslim olmuştur. Böylece Birinci Dünya Savaşı, İttifak Devletlerinin yenilgiyi kabul ederek savaştan çekilmeleriyle, Kasım 1918'de, fiilen sona ermiş oldu. H- BARIŞ ANTLAŞMALARI 1. Almanya ile Versailles (Versay) Antlaşması ( 28 Haziran 1919) 2. Avusturya ile Saint Germain Antlaşması (10 Eylül 1919) 3. Macaristan ile Triyanon Antlaşması (4 Haziran 1920) 4. Bulgaristan ile Neuilly Antlaşması ( 27 Kasım 1919 ) 5. Osmanlı Devleti ile Sevr Antlaşması (10 Ağustos 1920) 6. Rusya ile Brest-Litowsk Antlaşması ( 3 Mart 1918 ) I- BİRİNCİ DÜNYA SAVAŞI'NIN GENEL SONUÇLARI I. Dünya Savaşı'nda Osmanlı Devleti kendi çıkarları için değil Almanların çıkarları doğrultusunda hareket etti ve bunun için ağır bedeller ödedi. Bu savaşta Osmanlı Devleti, içinde bulunduğu yönetim zafiyetinden dolayı akıl ve mantıkla değil, hayal ve duygularla hareket etti. Düşmanın ve kendilerinin gücünü tam kavrayamadı. Bu da Osmanlı Devletinin bu savaşta mağlup olmasına sebep oldu. Alman İmparatorluğu, Avusturya- Macaristan İmparatorluğu, Rusya Çarlığı ve Osmanlı İmparatorluğu parçalandı. Çekoslovakya, Yugoslavya, Macaristan, Türkiye, Arabistan, Suriye, Irak gibi yeni devletler ortaya çıktı. Monarşilerin yerini cumhuriyet aldı. Bu rejim değişikliği özellikle yenilen devletlerin bünyesinde meydana geldi. Savaştan en kârlı çıkan devlet İngiltere oldu. Milletler cemiyeti (Cemiyet-i Akvam) adı ile bir örgüt kuruldu. Cemiyetin kuruluş amacı kalıcı bir dünya barışının sağlanmasıdır. Ancak bu örgüt yine güçlü devletlere hizmet etti. Savaş sonunda imzalanan antlaşmalar çok kısıtlayıcı hükümler taşıdığı için yenilen devletlerde diktatörlükler ortaya çıktı. Örneğin, Almanya, İspanya, İtalya ve Rusya'da dikta rejimleri kuruldu. Bu yönetimler, gerilimi tırmandırdı ve İkinci Dünya Savaşı'na sebep oldu. Bu savaşta en az tahribat görerek kârlı çıkan devletlerden biri de ABD oldu. İtilaf Devletleri yanında yer alan ABD savaş sırasında İtilaf devletlerine sattığı silahlar sebebiyle ekonomisini çok güçlendirdi. Kendi topraklarında savaş görmedi. 1822 yılından beri izlediği Monroe Doktrininden vazgeçmeyen ABD, ancak 1917 başlarında savaşa girdiği süreçte bu doktrininden kısa bir süre de olsa uzaklaştı. Savaştan sonra yeniden içe kapanma, yalnızcılık politikasına çekildi.