ĐÇĐDEKĐLER ÖSÖZ………………………………………………………………………………v KISALTMALAR………………………………………………………..…………vii I. KAYAKLAR VE TEDKĐKLERE DÂĐR……………………………………viii A-KAYAKLAR…………….………………………………………………..viii 1. KĐTABELER……………………………………………………………………………………VĐĐĐ 2. MESKUKAT……………………………………………………………….………………….XVĐĐ 3. MEKTUPLAR…………………………………………………………………….…………..XVĐĐ 4. TARĐHLER……………………………………………………………………………………....XVĐĐĐ a) Latince Kaynak……………………………………………………...................XVĐĐĐ b) Yunanca Kaynaklar..........................................................................xix c) Süryani ve Ermenice Kaynaklar……………………………………….…..….xxii d) Arapça Kaynaklar……………………………...………………....xxiv 5. COĞRAFĐ ESERLER……………………………………………...…………..…...xxxii 6. FARSÇA ESERLER………………………………………………………...……..xxxiv B-TEDKĐK ESERLER…………………………………………………… i-xxxv GĐRĐŞ 1.KURULUŞUDA M.S I. YÜZYIL SOUA KADAR ATAKYA…….1-24 1.1. Antakya Yöresinde Đlk Yerleşimler…………………………………………...1 1.1.1. Makedonya Krallığı Dönemi’nde Antakya Bölgesi…………………...5 1.2. Selevkoslar Dönemi’nde Antakya……………………………………………..8 1.2.1. Antakya’nın Kuruluşu ve Adı………………………………………….8 1.3. Roma Dönemi’nde Antakya’nın Siyasi Tarihi………………………………16 1.3.1. Romalılar’ın Antakya’yı Alması ve Yeni Yönetimin Oluşması……...16 1.3.2. Havarilerin Antakya’ya Gelmesi ve Antakya Kilisesi’nin Kuruluşu…20 BĐRĐCĐ BÖLÜM 2. ATAKYA’I MÜSLÜMALAR TARAFIDA FETHĐ……………25-94 2.1. Đslâm Öncesi Roma-Bizans Dönemi’nde Antakya………………………….25 2.1.1 M.S. Đkinci ve Üçüncü Yüzyılda Antakya…………………………….25 2.1.2. Bizans Đmparatoru Konstantin Dönemi’nde Antakya………………...36 2.1.3. Beşinci ve Altıncı Yüzyılda Antakya: Mezhepler Çatışması………....48 2.1.4. Đlk Đslâm Fetihleri Öncesinde Bizans- Sasani Çatışması……………..63 i 2.2. Antakya’nın Müslümanlar Tarafından Fethi………………………………71 2.2.1. Suriye Bölgesinde Bizans- Arap Mücadelesinin Başlaması………................71 2.3. Yermuk Savaşı ve Đlk Đslâm Fetihleri…………………………………………..77 2.4. Antakya’nın Müslümanlar Tarafından Fethedilmesi…………………………...85 2.5. Antakya’nın Sugur ve Đslâm Şehri Haline Gelmesi…………………………….91 ĐKĐCĐ BÖLÜM 3. EMEVĐLER DEVRĐ’DE ATAKYA(660-750)………………………..94-134 3.1. 640 Yılından Emeviler Devrine Kadar Şam Bölgesinde Đslâm Fetihleri………94 3.2. Emeviler Dönemi’nde Anadolu’ya Yapılan Đslâm Akınları…………………..104 3.3. Bizans’ın Müslümanlara Karşı Taarruzu ve Antakya Seferi………………….108 3.4. Abdülmelik b. Mervan Dönemi’nde Antakya Bölgesi………………………..112 3.5. Sekizinci Yüzyıl Başlarında Antakya………………………………………....116 3.6. Halife I.Velid Dönemi’nde Antakya……………………………………….….119 3.7. Halifeler Süleyman ve Ömer b. Abdulaziz Dönemi’nde Antakya…………....123 3.8. Halife Hişam b. Abdulmelik Dönemi’nde Antakya……………………..……127 3.9. Halife II. Velid’den Emevi Devleti’nin Yıkılışına Kadar Antakya………..….132 ÜÇÜCÜ BÖLÜM 4. ABBASĐLER DEVRĐ’DE ATAKYA’DA ĐLK DÖEM(750-868)...134-196 4.1. Emevi Devleti’nin Yıkılışı Abbasi Devleti’nin Kurulması…………………...134 4.2. Abbasi Devleti Yönetiminde Antakya Bölgesi…………………………….….137 4.3. Halife Harun er-Reşid Dönemi’nde Antakya Bölgesi……………………..….146 4.4. Antakya Bölgesi’nde Bizans-Abbasi Mücadelesi…………………………..…150 4.5. Dokuzuncu Yüzyılda Bizans-Abbasi Sınırı…….…………………………..…158 4.6. Halife el-Me’mun Dönemi’nde Antakya…………………………..………….167 4.7. Halife el-Mu’tasım Dönemi'nde Abbasi-Bizans Mücadelesi ve Antakya….…176 4.8. 843-868 Arasında Anadolu’da Abbasi-Bizans Mücadelesi…………..……….184 ii DÖRDÜCÜ BÖLÜM 5.TOLU OĞULLARI VE ĐHŞĐDĐLER DEVRĐ’DE ATAKYA (868-969)….197-257 5.1. Tolun oğulları Devleti’nin Kuruluşu……………………………………..…..196 5.2. Tolun oğlu Ahmed’in Antakya’yı Alması…………………………..………..199 5.3 Yazman’ın Antakya Bölgesinde Bizans Seferleri………………………….….206 5.4. Humaraveyh Dönemi'nde Antakya………………………………….………..208 5.5. 10. Yüzyılın Başlarında Antakya Bölgesi...……………………………….….216 5.6. Halife er-Razi Dönemi’nde Antakya…………………………….……….…...226 5.7. Đhşidîler ve Hamdaniler Dönemi’nde Antakya…………………………….….228 5.8. 10. Yüzyılda Bizans’ın Urfa ve Antakya Bölgesine Yaptığı Taarruz………...231 5.9. Büveyhîler’in Abbasi Devlet Yönetimini Ele Geçirmesi……………………..235 5.10. 10. Yüzyılda Bizans-Abbasi Sınır Bölgesi…………………………..………237 5.11. Seyfuddevle’nin Bizans Seferleri ve Antakya’yı Alması…………………....240 BEŞĐCĐ BÖLÜM 6. BĐZAS HAKĐMĐYETĐDE ATAKYA……………………………....256-290 6.1. Bizans’ın Antakya’yı Geri Alması……………………………………..……...256 6.2. Bizans imparatoru Ioannes Çimiskes Dönemi’nde Antakya……………….....261 6.3 Bizans Đmparatoru II. Basileios Dönemi’nde Antakya……………..………….266 6.4. On Birinci Yüzyılın Đlk Yarısında Antakya…………………..……………….278 iii ALTICI BÖLÜM 7. SELÇUKLU DEVLETĐ HAKĐMĐYETĐDE ATAKYA…………......290-339 7.1. Selçuklu Devleti’nin Kuruluşu………………………………….…………….290 7.2. Türkmenlerin Anadolu’ya Yaptığı Akınlar…………………….…..................295 7.3. Türkmenlerin Antakya Bölgesine Gelmeleri…………..……………………...301 7.4. Anadolu Selçuklu Sultanı Süleyman Şah’ın Antakya’yı Alması………….….309 7.5. Selçuklu Valisi Yağısıyan Dönemi’nde Antakya………………..………...….319 7.6. Haçlıların Antakya’yı Alması………………………………..………………..322 7.7 Antakya Haçlı Kontluğu’nun Kurulması…………………………..…………..333 YEDĐCĐ BÖLÜM 8. ATAKYA’I SOSYAL VE ĐKTĐSADĐ YAPISI…………………….339-358 8.1. Antakya’nın Sosyal Yapısı………………………………………….………...339 8.2. Antakya Akademisi……………………………………..……………………..344 8.3.Antakya’nın Yönetim Yapısı…………………………………………..……....349 8.4. Antakya’nın Đktisadi Yapısı…………………………………..……………….356 Türkçe ve Đngilizce Özetler……………………………………..………………..359 Sonuç………………………………………………………………………………363 KAYAKÇA……………………………..……………………………………….366 KROOLOJĐ……………………………..………………………………………375 RESĐMLER………………………………………..…………………………...…381 iv ÖSÖZ Kudüs, Đskenderiye ve Roma gibi dünya tarihine yön veren sayılı medeniyet merkezlerinden biri olması sebebiyle Antakya, tarihi açıdan oldukça önem taşıyan kentlerden biridir. Hıristiyanlığın ilk merkezlerinden biri olmasından dolayı Batı’da, Antakya tarihi üzerine kapsamlı çalışmalar yapılmıştır. Ancak bu çalışmalar, 636 yılına kadarki Antakya tarihi üzerine olup 636-1100 arasında Antakya tarihini konu edinen herhangi bir çalışma bulunmamaktadır. Bundan dolayı doktora tez çalışmamı, 636-1100 arasında Antakya tarihi üzerine yapmaya karar verdim. Bu çalışmayı yapabilmek için Bizans ve Đslâm kaynaklarına ulaşmak gerekiyordu. Konuyla ilgili temin ettiğim Tubitak yurt dışı araştırma bursuyla Princeton Üniversitesine gittim. Princeton Üniversitesi kütüphanesinde bulunan Bizans kaynakları ve Bizans tarihi konusunda çağdaş eserleri inceleyerek bu kitaplardan Antakya tarihi ile alakalı bilgileri çıkardım. Daha sonra bu bilgilerle Đslâm kaynaklarındaki bilgileri karşılaştırarak 636-1100 arasında Antakya tarihini yazdım. Grek-Roma medeniyeti ile doğu medeniyetinin buluştuğu bir merkez olan Antakya, Antikçağ’da dünyanın en önemli kültür ve uygarlık merkezlerinden biriydi. Bu dönemde Kudüs’te baskı altında olan Hz. Đsa’nın havarilerinden Barnabas, Pavlos ve Petrus, Antakya’ya geldiler. Bu havarilerin Antakya’ya gelerek Hıristiyanlığı buradan Roma dünyasına yaymaları dünya tarihine yön veren olaylardan biriydi. Barnabas, Pavlos ve Petrus’un gayretleri sayesinde bir yıl gibi kısa bir sürede Antakya’da Hz. Đsa’nın öğretisini kabul eden büyük bir topluluk oluştu. Böylece bu topluluğa Antakya’da ilk defa Hıristiyan adı verildi. M.S. 50 yıllarında Antakya’da şekillenen Hıristiyanlık dini buradan bütün dünyaya yayıldı. v Grek-Roma devlet anlayışı ile Hıristiyan inancının birleşmesiyle Antakya’da oluşan bu teşekkül kültür ve medeniyetleri yüzyıllarca etkiledi. Grek-Roma devlet anlayışı ile Hıristiyanlık inancının birleşmesiyle oluşan Sosyal ve Đdari yapı, Antakya’nın Đslâm hakimiyetine girmesine kadar şehir hayatında önemli bir etkiye sahip oldu. Antakya’da Bizans dönemi M.S. 636 yılında Đslâm ordusunun fethiyle kapandı ve Antakya’da Đslâm dönemi başladı. Đslâm fethinden Antakya Haçlı Kontluğu kurulmasına kadar geçen beş asırlık Antakya tarihi bu tezin konusunu teşkil ediyor. Princeton Üniversite’sinde Prof. Dr. John Haldon danışmanlığında tez konum üzerine çalışma yaptım. Tez çalışmamda desteğini esirgemeyen Prof. Dr. John Haldon’a yardımlarından dolayı teşekkür ederim. Bu tezin meydana gelmesinde, bana son derece samimi yardımlarda bulunmuş, ihtiyaç duyduğum her konuda el uzatmış, Prof. Dr. Melek Delilbaşı, Prof. Dr. Kâzım Yaşar Kopraman ve Danışman hocam Prof. Dr. Đlhan Erdem hocalarıma şükranlarımı bir borç bilirim. vi KISALTMALAR Bas. : Baskı Bkz. : Bakınız C. : Cilt Çev : Çeviren DGBĐT : Doğuştan Günümüze Büyük Đslâm Tarihi D.O.P : Dumbarton Oaks Papers D.Đ.A. : Diyanet Đslâm Ansiklopedisi DTCFD : Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi Dergisi EI : Encyclopedia of Islam Đ.A. : Đslâm Ansiklopedisi M.Ö. : Milattan Önce M.S. : Milattan Sonra Neşr. : Neşreden S. : Sayfa T.T.K : Türk Tarih Kurumu Univ. : Üniversite, Üniversitesi Vol. : Volume Yay. : Yayını vii I. KAYNAKLAR VE TEDKİKLERE DÂİR A-Kaynaklar 1-Kitabeler Kitabeler, tarih araştırmaları için kaynak ve yüzyıllar sonrasına bırakılmış önemli vesikalar hükmündedir. Çalışma konumuza ışık tutacak Roma, Bizans ve Đslâm dönemine ait kitabeler Antakya’da 1931 yılında Princeton Üniversitesi tarafından yapılan kazı çalışmasında ortaya çıkarılmıştır. 1934 yılında Princeton Üniversitesi’nin yayınladığı kazı raporunda1 üç farklı dilde yazılmış kitabelerin bulunduğu belirtilmiştir. Bu kitabeler Yunanca, Latince ve Kufi yazı şekliyle yazılmış Arapça kitabelerdir. Bulunan bu kitabelerden eserlerin yazıldığı dönemlere dâir önemli bilgiler edinilmiştir. a) Yunanca Kitabeler Yunanca ve Latince kitabeler, kazının 13. haftasında bulundu. Bu kitabelerin altı tanesi Yunanca idi. 1. Kitabe, 13 x. 11 metre 016 metre yükseklik Bu kitabe muhtemel bu isimle ( ( ) başlıyor ve iki isimle devam ediyor ). 1 George W. Elderkin ve C. R. Morey başkanlığında Princeton Üniversitesi Arkeoloji kazı ekibi 1 Ocak 1931 tarihinde Antakya’ya gelerek kazı çalışmasına başladı. Bu kazı çalışması 6 yıl sürdü. Princeton Üniversitesi’nin 1934 yılında yayınladığı kazı raporu hususunda bkz. Antioch On – The Orontes I The Excavations of 1932, Princeton University Pres, Princeton, New Jersey, U.S.A. 1934 viii 2. Kitabe: Mezartaşı 105x.095m yükseklik 0.2 metre bu mezartaşının üstündeki isimler Julia, Domna isimleri gibi görünüyor. 2. Kitabe 1. Kitabe 3. Kitabe: Bu kitabeler 6. yy yazılmıştır 4. Kitabe: ix 5. Kitabe Antakya’ daki Sirkin kuzey batı duvarındaki kitabe. 3. Kitabe 6. Kitabe: 5. Yüzyılda Hıristiyan mezartaşı. x b) Latince Kitabeler 1. Kitabe Bizans Stadyumu’nun doğu girişinde bulunan kitabede yazılan Thalassius ismi, Libanius’un dördüncü yüzyılda yazdığı kitabında devamlı bahsettiği kişinin ismi olmalı. 4. Kitabe 2. Kitabe Latince Kitabeler Antakya kazı çalışmasında önemli bir yer teşkil etti. Bulunan Kitabelerin içinde en önemli Kitabe L. Maecius Postumus’un adının üstünde yazıldığı Kitabedir. Bu kitabede L. Maecius Postumus adının yanında “Cursus Honorum” sıfatı bulunmakta ve L. Maecius Postumus’un Arval’ın kardeşi olduğu belirtilmektedir. xi Cursus Honorum sıfatından L. Maecius Postumus’un M.S. 69 -72 yılları arasında Antakya’da hakimlik yaptığı anlaşılmaktadır ayrıca Arval isminin yanında Titi (Titus) ve Vespasian isimlerinin bulunması Roma Đmparatoru Titus’un M.S. 70 yılında Antakya’ya geldiğinde Arval’ın Antakya’da üst düzey yönetici olduğunu göstermektedir. 5. Kitabe xii c) Arapça Kitabeler 1932 yılında Antakya’da yapılan kazı çalışmasında 9. yy ortası ve 10. yy başlarında Abbasi dönemine ait mezar taşları bulundu. Bu mezar taşları üzerine Kufi2 yazısıyla Kuran ayetleri yazılmış ve hiçbirinde tarih, isim yoktu. 1. Mezartaşı Muhtemel Tarih: 3. yy Đslâm dönemi 2 Kufi, Abbasi döneminde kitabelerde kullanılan yazı şeklidir. xiii 2. Mezartaşı 3. Mezartaşı xiv 4. Mezartaşı xv 5. Mezartaşı 6. Mezartaşı xvi 2. Meskukat Sikkeler hükümdarların ve Đmparatorların saltanat dönemleri ile dönemin ekonomik özelliklerini anlamamız için çok önemli birer belge niteliğindedir. RomaBizans ve Emevi-Abbasiler3’e ait Antakya müzesinde çok miktarda sikke vardır. Roma ve Bizans dönemlerinde Antakya’da Đmparatorluğun darphanesinin bulunması Antakya’nın bu dönemde ekonomik yönden Đmparatorluğun en önemli şehri olduğunu göstermektedir. 628 yılında Sasani işgali zamanında Antakya darphanesi bir daha açılmamak üzere kapatıldı. Bu tarihten sonra Antakya ekonomik yönden eski önemini yitirmeye başladı.4 3. Mektuplar Resmi vesikalar arasında önemli bir yeri olan mektuplar tarihî açıdan büyük önem arzetmektedirler. Abbasi halifesi Harun er Reşid’in Bizans Đmparatoru I. Nikephorus’a yazdığı mektup Abbasi-Bizans savaşının nedeni oldu.5 10. Yüzyıl Bizans tarihçisi Scylitzes, kitabında yazdığı Tolunoğlu Ahmed’in kardeşi Tarsus valisi Musa b. Tolun’un Bizans başkumandanı Andrew’e gönderdiği mektup Tolunoğullarının Tarsus’ta hakimiyeti hakkında bilgi vermektedir.6 3 Ahmed Tevhid, Meskûkât-ı Kâdime-i Đslâmiye, Meskûkât-ı Emevi-Abbasi, Đstanbul, 1318. 4 Glanville Downey, A History of Antioch in Syria from Seleucus to the Arap Conquest, Princeton University Press, New Jersey , 1961 5 Pavlos E. Niavis, The Reign of the Byzantine Emperor icephorus I. (802-811), Historical publications St. D. Basilopoulos, Athens, 1987 6 John Scylitzes, A Synopsis of Histories (811-1057) (Çev. John Wortley), Published by The Centre for Hellenic Civilization at University of Manitoba, Kanada, 2000 xvii 4. Tarihler 636 yılında Antakya’nın Đslâm ordusu tarafından fethinden Haçlıların 1100 yılında Antakya’yı almasına kadar geçen yaklaşık 500 yıllık Antakya tarihi ile alakalı Arap, Bizans, Süryani ve Ermeni Vekâyinâmeler tez çalışmasında kullanıldı. Tez çalışmasının içeriği Ortaçağ tarihi kapsamında bir konu olduğundan veri kaynaklarının esasını ilk kaynaklar oluşturdu. Bunlar arasında ilk sırayı Arapça kaynaklar alırken bunun yanında Ortaçağda Bizans tarihçilerin kaleme almış oldukları hemen hemen hepsi modern dillere çevrilmiş olan tarih kitaplarındaki bilgiler de veri kaynaklarımıza dahil edildi. Bu kitaplardan elde edilen veriler yan yana konularak oluşan parçaların birleştirilmesiyle tezin genel çerçevesi oluşturuldu. a) Latince Kaynak 1-Ammianus Marcellinus IV. yüzyılın en önemli tarihçisi Antakya’da yaşamış olan Ammianus Marcellinus olup Latince olarak yazdığı Res Gestae (sadece 353’ten 378 yılına kadarki zamanı kapsayan kitabı zamanımıza kalabilmiştir. Bu kitabında 353’ten 378 yılına kadar Antakya’da olan olayları yazmıştır.7 7 Ammianus Marcellinus’un hayatı ve eserleri hakkında bkz. Ostrogorsky,s.22. Ammianus Marcellinus, Res Gestae; text, commentary and with an English translation by John C. Rolfe , III Vol., Harvard University Press, 1935. xviii b) Yunanca Kaynaklar 1-Eusebios Bizans tarih yazıcılığı Kaisareia piskoposu Eusebios ile başlar. Bir kronik (iki kitapta, 325 yılına kadar) yazarı olarak Eusebios, ileride Bizans’da pek büyük önem kazanacak olan kronografi’nin ilk temsilcilerinden birisi olup yazdığı büyük kilise tarihi (324’e kadar) tamamiyle yeni bir yol açmıştır.8 2- Theophanes Bizans Đmparatoru Herakleios devri (610-641) ve haleflerinin zamanı için yegane Grekçe kaynak Theophanes’in vekayinamesidir. Keşiş Theophanes’in 810 ve 814 yılları arasında kaleme almış olduğu kronoği 284’den 813’e kadar olan devreyi kapsamaktadır. Theophanes’in daha eski kaynaklara dayanan eseri, özellikle 7. ve 8. yüzyıllar için fevkalede büyük bir öneme sahiptir. Theophanes’in kitabı Cyril Mango ve Roger Scott başkanlığındaki bir heyet tarafından edision kritik yapılarak Đngilizce’ye çevrilmiş ve 1997 yılında Oxford Üniversitesi tarafından basılmıştır.9 8 Eusebius’un hayatı ve eserleri hakkında bkz. George Ostrogorsky, Bizans Devleti Târihi (Çev. Fikret Işıltan), T.T.K. Yay.,Ankara,1995, s.22. Eusebius, The History of the Church from Christ to Constantine, (Translated by G.A. Williamson), London, Penguin books Ltd., 1965. 9 Theophanes, The Chronicle of Theophanes Confessor: Byzantine and ear Eastern history, A.D. 284-813 translated by Cyril Mango and Roger Scott, Oxford University Press, 1997; Gyula Moravcsik, Byzantinoturcica, 1958, c. I, s. 531-536. xix 3- Ioannes Scylitzes Yüksek bir Bizans memuru olan Ioannes Scylitzes, 11. yüzyılın sonunda Theophanes’i devam ettirerek 811’den 1057 yılına kadar uzanan bir kronik kaleme almıştır. 9. ve 10. yüzyıl da Bizans’ın Anadolu’da yaptığı seferler ile alakalı önemli bilgiler içermektedir. Scylitzes’in kroniği zamanımıza intikal etmemiş kaynaklara dayanmakta olup büyük bir öneme haizdir. Nikephoros Phokas’ın sonuna kadar olan devre için Scylitzes, Leo Diakonos’un da faydalandığı, Phokas sülalesinin bir tür kroniği olan bir eserden ve bunun yanında kilise menşeli bir kaynaktan istifade etmiştir.10 4-Leo Diakanos 10. yüzyılın diğer önemli tarihçisi Leo Diakanos’dur. Bizans Đmparatorları Nikephoros Phokas ve Ioannes Çimiskes’in yaptıkları savaşların bir tasvirini, 10 yüzyılın sonlarında, esasında 959’tan 976 yılına kadarki zamanı tasvir etmiş olan Bizans ordusunda görevli Leo Diakanos vermektedir.11 10 John Scylitzes’in hayatı ve eserleri hakkında bkz. Ostrogorsky,s.197-198. John Scylitzes, A Synopsis of Histories (811-1057) (Translated by John Wortley), Published by The Centre for Hellenic Civilization at University of Manitoba, Kanada, 2000 11 Leo the Deacon, The History of Leo the Deacon (Translated by Alice-Mary Talbot ve Dennis F. Sullivan), Dumbarton Oaks Trustees for Harvard University, Washington D.C.,2005, ; Moravcsik, Byzantinoturcica, c. I, s. 397-399. xx 5- Mikhail Psellos Bizans tarihçilerinden Mikhail Psellos’un yazdığı ‘‘kronografya’’sı 11. Yüzyılda Bizans tarihine ışık tutan en önemli eserlerden biridir. Bizans Đmparatorluğunda önemli mevkilerde bulunan bir devlet adamı olarak Psellos zamanının tarihini sadece en yakından müşahade etmekle kalmamış bu tarihi aynı zamanda bizzat yaşamıştır. Psellos tarihi olarak bilinen bu eseri değerli hocamız Prof. Dr. Işın Demirkent Türkçeye çevirmiştir.12 6-Diegenes Akrites Destanı 9. ve 10. Yüzyıl Anadolu’sunda Bizans- Đslâm mücadelesi hakkında zengin malzeme ihtiva eden günümüze kadar gelen tek Bizans halk destanı Diegenes Akrites destanıdır. Diegenes Akrites, genel olarak VII. yüzyılda başlayan Bizanslılara karşı Arap akınları sonrası ile X. yüzyılın ortasında gerçekleştirilen Bizans taarruzundan önceki dönemin toplumunu ve koşullarını daha doğrusu IX. Đle X. yüzyılın ilk yarısı arasındaki dönemi yansıtmaktadır. Genel olarak destanın pek çok yerinde Arapların akınlarından ve sınır toplumunun rolünden bahsedilmektedir. Bu destan değerli hocam Prof. Dr. Melek Delilbaşı danışmanlığında hazırlanan doktora tezi çalışması Richard C. Dietrich tarafından Türk bilim alemine kazandırılmıştır.13 12 Mikhail Psellos’un Khronographia’sı (Çev.Işın Demirkent), T.T.K.Yay., Ankara, 1992; Moravcsik, Byzantinoturcica, c. I, s. 437. 13 Richard C. Dietrich, Diegenes Akrites Destanında Hıristiyan–Müslüman Sınır Kültürünün Yansımaları, Basılmamış Doktora Tezi, Ankara, 2005 xxi c) Süryani ve Ermenice Kaynaklar 1-Süryani Mihael, (D.1125/Ö.1199) 1166-1199 yıllarında Antakya Yakûbî Patrikliği yapan Süryani Mikhail’in vekayinamesi, öteki kaynaklarda bulunmayan bilgiler içermesi yönünden Antakya tarihi bakımından çok önemli bir kaynaktır. Hz. Adem’den başlayarak 1195 yılına kadar geçen olayları anlatan eser, zamanımıza kadar ulaşamayan bazı Süryani ve Arap kaynaklardan da istifade edilerek kaleme alınmıştır. Đki ciltten oluşan bu vekayinamenin birinci cilti 622-1042 yıllarını ikinci cilti ise 1042-1195 yıllarını kapsamaktadır.14 2-Abu’l Farac el-Isfahani, Ali b. el-Hüseyin, (D.1225/Ö.1286) Bir diğer Süryani kaynağı Abu’l Farac’ın yazdığı Abu’l Farac târihi adıyla bilinen eserdir. Abu’l Farac tarihini umumi bir tarih kitabı olmasına rağmen Anadolu ve Antakya tarihi için de mühim eserlerden birini teşkil eder. Abu’l Farac’ın eseri üç kısımdan meydana gelmektedir. Eserin birinci kısmında Hz. Adem’den başlayıp 1285 yılına kadar gelen tarihi olaylar kaleme alınmıştır. Đkinci ve üçüncü kısımlarda ise, din ve kilise hakkında malumat vermektedir.15 14 Süryani Mihail Vekâyinâmesi hakkında bkz. Şeşen, s. 129. Süryani Mihail Vekâyinâmesi (Türkçe terc.Hrant.D. Andreasyan), Ankara, 1944 (T.T.K. kütüphanesi No:44’de yayınlanmamış tercüme). 15 Bkz. Carl Brockelmann, GAL, I. cilt, s.427-428. Abu’l Farac (Bar Hebraus), Abu’l Farac Târihi, I-II (Süryanice’den Đngilizceye Çev. Ernest A. Wallis BudgeĐngilizceden Türkçeye Çev. Ömer Rıza Doğrul) T.T.K. Yay. Ankara,1999. xxii 3- Ghewond Ermeni kaynaklardan olan Ghewond tarihin de Anadolu’da olan olaylar hakkında bilgi bulunması bakımından Antakya tarihi için önemli bir kaynaktır. Ghewond’un yazdığı bu tarih kitabı Đslâm ordusunun 636 yılında Anadolu’ya girmesiyle başlar 778 yılında sona erer. Bu dönemde Ghewond’un Anadolu’da yaşaması kitabın önemini daha da arttırmaktadır. Zahen Arzoumanian, Ghewond tarihi kitabını 1982 yılında Ermenice’den Đngilizce’ye çevirmiştir.16 4- Urfalı Mateos Vekâyinâmesi Urfalı Mateos Vekâyinâmesi 952-1136, buna Papaz Ergor’un yazdığı Zeyl 1136-1162 yılları Ermeni ve Hıristiyan tarihinden bahseder. Eser Hrant D. Andreasyan tarafından Türkçe’ye çevrilmiş, TTK yayınları arasında 1962,1987 yıllarında iki defa yayınlanmıştır. Urfalı Mateos Vekâyinâmesi’nde 952-1136 tarihleri arasında Anadolu’da olan olaylar anlatılmaktadır. Bu vekâyinâme de 10. ve 11. yüzyıllarda Antakya bölgesinde olan olaylar hakkında bilgi bulunmaktadır.17 16 Ghewond, History of Ghewond (Translated by. Zahen Arzoumanian), Philadelphia, 1982 17 Urfalı Mateos Vekâyinâmesi hakkında bkz. Ramazan Şeşen, Müslümanlarda Tarih ve Coğrafya Yazıcılığı, Đsar Vakfı Yay. Đstanbul, 1998, s.129. Urfalı Mateos Vekâyinâmesi, Urfalı Mateos Vekâyinâmesi (952-1136) ve Papaz Grigor’un Zeyli (1136-1162) (Türkçe terc.Hrant D. Andreasyan, Notlar: Edouard Dulaurer-M. Halil Yinanç), T.T.K.. Yay., Ankara, 2000. xxiii d) Arapça Kaynaklar 1- Taberî, Ebû Ca’fer Muhammed b. Cerîr (D. 840/Ö.922) Taberî, Đslâm dünyasının yetiştirdiği büyük tarihçilerdendir. 896-906 yıllarında ‘‘ Târih el-Rusul ve’l-Mulûk’’ veya Taberî Tarihi diye bilinen meşhur eserini yazdı. Taberî, bu tarih kitabını 915 yılında tamamladı ve 922 yılında Bağdat’ta öldü. Kendi zamanına kadar gelen tarihin bir ana kitabını meydana getirdi. Taberî’den sonra hiçbir tarihçi Đslâmın ilk üç asrına ait tarihi malzemeyi yeniden derlemeye kalkışmadı. Onun verdiği bilgileri hülasa ederek eksik taraflarını tamamlamaya çalıştı. Antakya’nın 636 yılında Đslâm ordusu tarafından fethedilmesinden sonra Antakya bölgesinde Đslâmın ilk üç asrında olan hadiseler hakkında bilgiler temel kaynak Taberî tarihinden alınmıştır. Kitabın mevcut ciltleri de Goeje başkanlığındaki bir heyet tarafından edision kritik yapılmış 1878-1898 yılları arasında Leiden-Brill’de basılmıştı. Sonunda Arib b. Sa’d’ın esere yazdığı zeyl de yer almaktadır. Son cildini ise fihristler ve sözlük teşkil etmektedir. Bu baskı 1897-1901’de yine Leiden-Brill’de tekrarlanmıştır. Unesko’nun desteğiyle kurulan bilim kurulu eski Taberî Tarihini tekrar gözden geçirip yeniden edision kritik yaparak beş yıl süren çalışmadan sonra 39 ciltten oluşan Taberî Tarihinin Đngilizce çevirisini State University of New York Press’e 1992 yılında yayınlatmıştır.18 18 Hakkında bkz.Carl Brockelmann, Geschichte der Arabischen Literatur,GAL, III, Leiden,1937-1949, I. cilt s.148. Taberi, History of al-Tabari Tarih el-Rusul ve’l Muluk, 39 cilt tahkikli Đngilizce çevirisi, State University of New York Press, Albany,1992. xxiv 2-el-Zehebî, Muhammed b. Ahmed b. Osman b. Kaymaz (D.1273/Ö.1347) Zehebî, 1273 yılında Dımaşk’ta doğdu. Babası Meyyafarikin(Silvan)’dan buraya göç etmişti. Türk asıllıdır. Tahsiline Dımaşk’ta başladı. Zehebî, eğitimini tamamlamak için Ba’lebek, Hıms, Hama, Trablus, Kudüs, Tebük şehirlerini dolaştıktan sonra 1296 yılında Mısır’a gitti ve 1348 yılında Mısır’da vefat etti. Zehebî’nin yazdığı Târihu’l-Đslâm, kitabı Đslâmın başlangıcından 1300 yılına kadar gelen genel bir Đslâm tarihidir. Tabakalara, tabakalar yıllara göre ayrılmıştır. Zehebî’nin bu kitabında Đslâm tarihinin ilk üç asrına dair detaylı malumat bulunmaktadır.19 3-el-Ya῾kûbî, Ahmed b. Đshak b. Vâzıh (D. 9. Yüzyıl başları/Ö.905) el-Ya῾kûbî, Ahmed b. Đshak b. Vazıh, dokuzuncu yüzyılda yaşayan büyük tarihçilerdendir. Bağdat’ta doğan Yakûbî küçük yaşlarda Azerbaycan’a seyahat etmiştir. Horasan’da uzun müddet kalmış ve Tahiriler’in hizmetinde bulunmuştur. Ancak bu dönemde hangi tür bir memurluk yaptığı bilinmemekle beraber bürokraside katiplik yaptığı ya da istihbarat teşkilatına benzer bir posta servisinde çalıştığı sanılmaktadır. Uzun süre Horasan’da yaşayan Yakûbî, Hindistan, Çin, Mağrib, Đran, Endülüs ve Suriye’nin yanısıra diğer birçok Arap ülkesine de sayahatlerde bulunmuştur. Hayatının geri kalan kısmını Tolunoğulları döneminde Mısır ve Kuzey Afrika’da geçirmiştir. En önemli eseri Târihu’l-Ya῾kûbî’dir. Bu 19 Zehebî’nin hayatı ve eseri hakkında bkz. Şeşen, s.185-188. Zehebî, Târihu’lĐslâm, alwarak.com. xxv kitabında 872 yılına kadarki Đslâm tarihini halifeler ve yıllara göre anlatır ve 872 yılı olaylarıyla sona erer. Ya῾kûbî’nin Kitabu’l-Buldân (Ülkeler Kitabı) coğrafya ile ilgili olan eseridir. Bu kitabında Antakya’dan bahsetmemesine rağmen Dımaşk (Şam)’ın fethi ve çevresiyle ilgili bilgi bulunmaktadır. Yakûbî’nin bu eserinin iki tane el yazması nüshasının olduğu bilinmektedir. Bunlardan birisi Petersburg Üniversitesi’nden A. Mukhliniski’nin doğudan getirmiş olduğu nüshadır. Yazma eserleri tahkik eden Michael Janus de Goeje tarafından ilk olarak 1860’da Leiden’de neşredilmiştir. Yine aynı yıllarda bir başka neşri yine Leiden’de T.G. J. Juy Nboll tarafından yapılmıştır. M.J.’de Goeje’nin yayımladığı Leiden 1860 baskısı Ebi Ali Ahmed b. Ömer b. Rusteh’in kitabu’l-A’laki’n-Nefise adlı eseri ile birlikte, Aces’in VII. cildinde (Leiden,1892) tekrar basılmıştır. Ya῾kûbî’nin Ülkeler Kitabı, bu baskıdan Türkçeye tercüme edilmiştir. 20 4-el-Vâkidî, (D.747/Ö.823) el-Vâkidî, Đslâm tarihinin ilk devirlerindeki önemli olayları yazmıştır. Abbasi Devleti’nin kurulduğu ilk yıllarda Şam’da yaşaması Şam bölgesindeki olaylar hakkında verdiği bilgilerin kıymetini arttırmaktadır. Abbasi Devleti’nin yönetim merkezinin Bağdat’a taşınmasıyla Şam önemini yitirdi. Abbasi Devleti’nin ilk yıllarında ilmi ve kültürel merkezi Irak, daha sonra Bağdad oldu. Vâkidî’de bunun farkına vararak Bağdad’a gitti. Ömrünün otuz yılını Bağdad’da geçirdi. Vâkidî’nin, 20 Ya῾kûbî’nin hayatı ve eseri hakkında bkz. Şeşen,s.51.Ya῾kûbî, Târihu’l- Ya῾kûbî, alwarak.com. Ayrıca bkz.Yakûbî, Ülkeler Kitabı,(Çev.Murat Ağarı), Ayışığı Yay., Đstanbul, 2002, s.11-13. 21 Vâkidî’nin hayatı ve eseri hakkında bkz. Şeşen, s.28-30, Vâkidî, Futûh eş-Şam, alwarak.com. xxvi Futûh eş-Şam, kitabında Şam bölgesinde ilk Đslâm fetihleri ve Antakya’nın Đslâm fethine dair malumat vardır.21 5-el-Belâzurî, Ahmed b. Yahya b. Cabir (7. Yüzyılın sonlarında doğdu/Ö.982) Ahmed b. Yahya b. Cabir el Belâzurî, Abbasi Devleti döneminde dördüncü asırda yaşamış en büyük tarihçilerdendir. Belâzurî, 982 yılında Bağdad’da öldü. Antakya tarihi için önemli bir eser olan Futûh el-Buldân, Hz. Peygamber’in Hayber fethi(ilk fetih) ile başlar. Emevi halifesi I.Velid devrindeki (705-715) fetihlerle sona erer. Đslâmın ilk çağlarındaki büyük fetih hareketi I. Velid ile son bulmuştur. Belâzurî, bu eserinde her ülkenin fethini kitaplara ve bölge halkının bilgilerine dayanarak anlatır. Siyasi tarihle ilgili olaylar arasında kısmen, idari ve iktisadi konular, fetihlerden sonra kabilelerin yerleşimi hakkında bilgi verir. Bu konuda Ebu Ubeyde b. Cerrah’ın Antakya’ya girmesinden sonra Habib b. Meslemeyi Antakya’ya vali atayarak Antakya’ya Müslüman bir topluluk yerleştirdiğini Futûh el-Buldân’da yazar.22 6- Đbn el-Aʻsem, Ahmed el-Kûfî, (D. 9.yüzyılın ortası/Ö.926) Đbn el-Aʻsem, Ahmed el-Kûfî, onuncu asırda yaşamış tarihçidir. Đslâm fetihlerinin başından 866 yılına kadar gelen üç ciltlik bir Đslâm tarihi olan Futûh’un 22 Belâzurî’nin hayatı ve eseri hakkında bkz. Şeşen, s. 48., Belâzurî,Türkçe terc.,Futûh el-Buldân(Çev.Mustafa Fayda),T.C. Kültür Bakanlığı Yay., Ankara, 2002 23 Müellifin hayatı ve eseri hakkında bkz. Carl Brockelmann, GAL, I. Cilt, s.117. Đbn el-Aʻsem, Ahmed el-Kûfî, Futûh, Kitabu’l-Đlmiye, Lübnan, 1976. xxvii müellifidir. Futûh, kitabında Anadolu’da yapılan fetihlerden ve Arap-Bizans münasebetlerinden bahseder. Bu kitap 1976 yılında Lübnan’da basılmıştır.23 7- Yahyâ b. Saʻîd el-Antâkî, Yahyâ b. Saʻîd el-Antâkî’nin yazdığı (940-1066) yıllarını kapsayan Târihu’l -Antâkî, adlı eser Antakya tarihi ile alakalı bilgileri içermesi bakımından önemli bir eserdir. Yahyâ b. Saʻîd el- Antâkî, Târihu’l- Antâkî, kitabında halifelerin tahta çıkış tarihlerini başlık yaparak halifeler döneminde Mısır, Şam ve Bizans’daki olayları anlatmıştır. Aynı zamanda Yahyâ b. Saʻîd el-Antâkî, kitabını yazdığında Antakya’da yaşadığı sırada gördüğü yerli Bizans kaynaklarından da faydalanmıştır.24 8-Đbn el-Kalânisî, Ebu Ya’la Hamza b. Esed (D.1073/Ö.1160) Đbn el-Kalânisî, 1073 yılında Dımaşk’ta dünyaya geldi. Hilal b. el- Muhassin el-Sabi’nin tarihine zeyl olarak bir Dımaşk tarihi (Târihu’l-Dımaşk) yazmıştır. Bu eser bize kadar gelmiş olup iki düzenlenmiş baskısı vardır. Birinci baskısı 1141’den önce, ikinci baskısı 1160 yılı civarında tamamlanmıştır. Đbn el-Kalânisî, el-Sabi’nin eserindeki Dımaşk tarihi ile ilgili malumatı tamamlamak için kitabına 970 ile başlar,1160 yılına kadar getirir. Böylece eser, Đhşidîlerin son zamanlarından başlayıp Nureddin Zengi’nin Dımaşk’ı elegeçirmesinden sonraki birkaç yıla kadar gelir. Selçuklular ve Şam tarihi için ilk elden kaynaktır. Kitap, 1908 yılında Amedroz 24 Yahyâ b. Saʻîd el-Antâkî’nin hayatı ve eserleri hakkında bkz. Şeşen, s. 79. Yahyâ b. Saʻîd el-Antâkî, Târihu’l-Antâkî (h. 328-458, m. 940-1067), ( neşr. Ömer Abdullah Tedmuri), Lübnan, 1990. 25 Đbn el-Kalânisî’nin hayatı ve eserleri hakkında bkz. Şeşen, s. 113. Brockelmann, GAL,I. cilt, Đbn el-Kalânisî s.566.,History of Damascus (H.363-555)( neşr. H.F. Amedroz), Leyden,1908, xxviii tarafından Arapça kitabın Đngilizce özetiyle birlikte Beyrut’ta yayınlanmıştır. XI. yüzyılda Antakya’da olan olaylardan kısmen bahsetmiştir.25 9-Đbn el-Adim, Kemaleddin Ömer b. Ahmed, (D.1193/Ö.1262) Đbn el-Adim, 1193 yılında Haleb’te doğdu ve ömrü boyunca Haleb tarihiyle ilgilendi ve bu konuda Buğyet el-taleb fî târihu’l-Haleb adında büyük bir eser yazmıştır. Đbn el-Adim, bu eserde siyasi tarihe dair verdiği bilgileri özetleyerek Zubdet el-Haleb min Târihu’l-Haleb adında başka bir eser daha yazmıştır. Günümüze gelen bu kitap Sami Dahhan tarafından 1951 yılında Şam’da neşredilmiştir. Bu eser 622-1064 yıllarını kapsamakta ve Antakya’nın yakınında Haleb tarihi ile alakalı detaylı bilgiler içermektedir. Ayrıca Ali Sevim tarafından Buğyet el-taleb’teki Selçuklu devlet adamlarının biyografileri seçilerek, tenkitli neşir halinde 1976 yılında Ankara’da TTK yayınları arasında basılmıştır.26 10-el-Azîmî, Muhammed b. Ali el-Halebî (D.1090/Ö.1163) el-Azîmî, 1090 yılında Haleb’te doğdu. Tarihe dair üç eser yazdı. Bunlardan el-Azimi diye bilinen muhtasar olmasına rağmen XI. yüzyılın sonları ile XII.yüzyılın Đlk yarısındaki Haleb ve civarı tarihi bakımından önemlidir. Ali Sevim, eser üzerinde çalışmış 1041 tarihinden sonraki kısmı notlarla Türkçe’ye tercüme etmiştir. Bu çalışma TTK yayınları arasında 1988 yılında Ankara’da basılmıştır. Bu eser 1040 26 Ibn el-Adim’in hayatı ve eseri hakkında bkz. Brockelmann, GAL, I. cilt s.404-405., Ibn el-Adim, Zubdet el-Haleb min Târihu’l Haleb (622-1064) ( neşr. Sami Dahhan), Şam, 1951. 27 el-Azîmî’nin hayatı ve eseri hakkında bkz. Şeşen, s.113. Brockelmann, GAL, I. cilt. s.586. xxix yılından sonra Türkmenlerin Antakya bölgesine gelmesi ve Antakya bölgesindeki faaliyetleri hakkında önemli bilgiler içermektedir.27 11-el-Mesûdî, Ebu’l-Hasan Ali b. el-Hüseyn X. yüzyılın ilk yarısında yaşayan büyük tarihçilerden ve coğrafyacılardandır. Bize kadar gelen eserleri tarih, coğrafya karışımıdır. Mesûdî, IX. Asrın ikinci yarısında Bağdat’ta doğdu. 912 yılında genç yaşında uzun bir seyahate çıktı. Đran ve Hindistan’ı dolaştı. Sonra Hazar denizinin güney sahillerinden 926 yılında Filistin’in Taberîye şehrine geldi. 943 yılında Antakya’ya gelerek Şam’ın Akdeniz sahillerini dolaştı. Bağdat ve Basra’ya kısa bir seyahatten sonra 945 yılında Şam’a döndü. Bundan sonra bazen Şam’da bazen Mısır’da bulundu. 956 yılında Fustat’ta öldü. Mesûdî’nin iki önemli eseri el-Tenbih ve’l-Đşraf ve Murûc ez-Zeheb’tir. Muruc ezZeheb’i 956 yılında tamamladı. Bu eser Đslâm öncesi Roma, Bizans tarihleri hakkında kıymetli bilgiler içerir. D. Ahsen Batur, Mesûdî’nin Murûc ez-Zeheb kitabını Türk tarih ve coğrafyasıyla ilgili kısımlara önem vererek Türkçeye çevirdi.28 28 Müellifin hayatı ve eseri hakkında bkz. Şeşen, s.60-61. Brockelmann, GAL, I. cilt. s.144.Türkçe tercüme:Mesûdî,Murûc ez-Zeheb (Çev. D. Ahsen Batur),Selenge Yay. Đstanbul, 2004 xxx 12-Đbnu’l-Esîr, Đzzeddin Ali b. Muhammed (D.1160/Ö.1233) Ortaçağ Đslâm dünyasının Taberî tarihini devam ettiren ikinci büyük tarihçisi Đbnu’l-Esîr, Cizre’de doğmuştur. Đbnu’l-Esîr’in meşhur eseri ‘‘el-Kâmil fî’t-Târih’’ kitabıdır. Đslâm tarihinin ilk üç asrı için (10. Yüzyıl başlarına kadar) Taberî’nin büyük eserinden faydalanmıştır. Bu ünlü eser Đslâmiyet öncesinden 1231’e kadar olan anlatısı özellikle Đslâm tarihi için muazzam bir çalışmadır. 10. ve 11. yüzyıl Antakya tarihi ile alakalı bilgiler bu meşhur eserden alınmıştır.29 13-Đbn Kesîr, Imâdeddin Đsmâil b. Ömer (D.1300/Ö.1373) Đbn Kesîr, 14. Yüzyıl tarihçilerindendir ve Şam’da yaşamıştır. En önemli eseri XIV cilt halinde tertib ettiği el-Bidâye ve’n-ihâye adlı büyük Đslâm tarihidir. 29 Đzzeddin Ali b. Muhammed, Đbnu’l- Esir, el-Kâmil fî’t -Târih,I-X, (Tahkik,Ebu’lfida Abdullah el-Kadı), Beyrut 1415/1995., (Türkçe terc., el-Kamil fi’t-Tarih tercümesi,I-XII, (Çev.Ahmet Ağırakça-Abdülkerim Özaydın- Mertol Tulum), Đstanbul 1985-1987. Đbnu’l- Esir’in hayatı ve eserleri hakkında bkz. Şeşen, s.137139. 30 Đbn Kesîr’in hayatı ve eseri hakkında bkz. Şeşen, s.196-198. Đbn Kesîr, el- Bidâye ve’n-ihâye, I-XIV, Mektebetu’l-Maarif, Beyrut (.Türkçe terc., Mehmet Keskin), IXIV, Çağrı Yay. Đstanbul, 1994. xxxi Yıllara göre tertib edilen eserin en önemli kısmı Peygamberin Sireti ve Dört Halife devrine ait kısımlardır.30 5. Coğrafi Eserler 1-Yakut el-Hamavî, Şihâbeddin Yakut b. Abdullah el-Rûmî (D.1179/Ö.1229) Yakut el-Hamavî, 1224 yılında Mu’cem el-Buldân, adlı eserini tamamlıyor. Bu eser alfabetik tertib edilmiş büyük bir coğrafya lugatıdır. Bölgelerin tarihi coğrafyaları ile alakalı geniş malumat bulunmaktadır. Bu kitabın Antakya maddesinde Antakya tarihi ile ilgili bilgiler bulunmaktadır.31 2- Đbn Hurdadbih, Ebu’l Kâsım Ubeydullah b. Ahmed, (D. 820/Ö.912) Büyük yolların geçtiği yerlerden ve diğer coğrafi konulardan bahseden coğrafya kitaplarına el-Mesâlik ve’l-Memâlik adı verilir. Bunlardan bize ulaşan en 31 Brockelmann, GAL, I. cilt, s.479-480.Yakut, Mu’cem el-Buldân, Kitabul Đlmiye basımevi, Beyrut, tarihsiz, 32 Müellifin hayatı ve eseri hakkında bkz. Şeşen, s. 97-98. Đbn Hurdadbih, el-Mesâlik ve’l-Memâlik, alwarak.com., el-Mesâlik ve’l-Memâlik, kitabının Türkçe çevirisi bkz. Đbn Hurdadbih, Yollar ve Ülkeler Kitabı, (Çev. Murat Ağarı), Kitabevi Yay., Đstanbul, 2008. xxxii eski kitap Đbn Hurdadbih’in el-Mesâlik ve’l-Memâlik adlı eseridir. Bu kitabında Antakya’nın Kınnesrin’e bağlı bir Avasım şehri olduğundan bahsetmiştir.32 3-Hudûdu’l Âlem, Mine’l Meşrik ile’l Mağrib, Hudûdu’l Âlem, Mine’l Meşrik ile’l Mağrib, H. 372/ M.982-983 yılında kaleme alınmıştır. Yazarı bilinmeyen eser, kuzey Afganistan’daki Guzganan’ın yöneticisi Emir Ebu’l-Haris Muhammed b. Ahmed’e atfedilmiş, H.656/ M.1258 yılında da Ebu’l- Muayyed Abdu’l-Kayyum ibn Hüseyin ibn Ali el-Farisi tarafından istinsah edilmiştir. Hudûdu’l Âlem adlı eser Uluğ Bey’in kayıp bir kitabı araştırılırken, Ebu’l Fazl Gulpayagani tarafından üçlü bir kitap içinde bulunmuştur. Rus bilim adamı A.G. Toumansky 1896 yılında Hududu’l Alem hakkında bir makale yazar. Toumansky’nin ölümünden sonra Minorsky tarafından 1930’da Rusya’da yayınlanır. Minorsky tarafından Đngilizceye tercüme edilen Hudûdu’l Âlem Abdullah Duman ve Murat Ağarı tarafından Türkçeye kazandırılmıştır. Barthold, Minorsky’nin tercümesine yazdığı mukaddimede el-Ceyhani ile Gerdizi’nin eserlerinin bu eserle sıkı irtibatı olduğuna işaret eder. Eser bir girişten sonra sırayla ovalardan, denizlerden, adalardan, dağlardan, ırmaklardan, çöllerden, sonra sırayla xxxiii ülkelerden ve bu ülkelerin sınırlarından bahseder. Bu eser Türk tarihi ve coğrafyası bakımından son derece önemlidir.33 6. Farsça Eserler 1- Aksarâyî, Kerîmeddin Mahmud b. Muhammed Aksarâyî, XIII. Asrın ikinci yarısıyla XIV. asrın ilk çeyreğinde Anadolu’da yaşamıştır. Zamanın revaçta olan ilimlerini tahsil etmiş bir bürokrat (Katip) tir. Müsâmeret el-ahbâr ve Müsâyeret el-ahyâr (Tezkire-i Aksarâyî) adlı Farsça eseri Đbn Bibi’nin eserinden sonra Anadolu Selçukluları tarihinin ikinci önemli kaynağıdır. Kitap zamanımıza kadar gelmiştir. Mürsel Öztürk, kitabın Anadolu Selçuklularıyla ilgili kısmını Türkçe’ye çevirmiş TTK yayınları arasında 2000 yılında Ankara’da basılmıştır 34 2- el-Râvendî, Muhammed b. Ali el- Râvendî, Đran’da Kaşan civarında Râvend kasabasında doğmuştur. H.577/M. 1181 yılında Irak Selçukluları sarayında görev almıştır. H.595/M.1199 yılında bu 33 Hudûdu’l Âlem hakkında bkz. Şeşen, s.105. Hudûdu’l Âlem, Mine’l Meşrik ile’l Mağrib, (Đngilizceye çeviren V. Minorsky, Đngilizce’den Türkçeye tercüme edenler, Abdullah Duman, Murat Ağarı), Kitabevi Yay., Đstanbul, 2008 34 Aksarâyî’nin hayatı ve eseri hakkında bkz. Şeşen, s.281. Kerimüddin Mahmud-i Aksarâyî, Müsameretü’l-Ahbar, (Çev. Mürsel Öztürk), T.T.K. Yay., Ankara, 2000 35 el-Râvendî’nin hayatı ve eseri hakkında bkz. Şeşen, s.126-127., el-Râvendî, Râhat el-Sudûr ve âyet el-sürûr, ( neşr. Ahmed Ateş), TTK yayını, Ankara, 1957. xxxiv hanedan sona erince Anadolu Selçuklu Sultanı Gıyâseddin Keyhüsrev’in hizmetine girmiştir. H.603/M. 1207 yılında ölmüştür. En önemli kitabı Râhat el-Sudûr ve âyet el-sürûr adlı eseridir. Eser başlangıçtan H.590/M.1194 yılına kadar gelen bir Selçuklu tarihidir. Farsça kaleme alınmıştır. Kendisinden önceki devirde Selçuklu tarihi için, Ebû Tâhir el-Hâtûnî ile Zahîruddin el-Nîsâbûrî’nin Selçuknâmelerinden faydalanmıştır. Kitap Muhammed Đkbal tarafından 1921 yılında Londra’da, 1985 yılında Tahran’da, 1957 yılında Ahmed Ateş tarafından Türkçe’ye çevrilmiştir.35 B-Tedkik Eserler Đslâm ordusunun Anadolu seferleri hakkında Arap, Bizans ve Süryani kaynaklardaki muhtelif malumatın mukayeseli bir tarzda derlemesi ve Đngilizce tercümesi E. W. Brooks36 tarafından yapılmıştır. (4. Cilt, Cambridge Medieval History)’de, ‘‘The Struggle with the Saracens (717-867)’’, isimli makalesinde bu seferler ile alakalı bilgi vermektedir. 4. Cilt Cambridge Medieval History’de Brooks’un makalesinden sonra bu makalenin devamı Vasilev37’in ‘‘The Struggle with the Saracens ( 867-1057)’’, makalesi vardır. Bu makalelerde 8. Yüzyıldan 11. Yüzyıla kadar Anadolu’da Bizans-Đslâm mücadelesindeki olaylar genel hatlarıyla verilmektedir. 36 E.W. Brooks, ‘‘The Struggle with the Saracens, (717-867)’’, 4.Cilt, Cambridge Medieval History, Edited by J.M. Hussey, Cambridge,1966. 37 Vasilev, ‘‘The Struggle with the Saracens (867-1057)’’,4. Cilt, Cambridge Medieval History, 38 Glanville Downey ,A History of Antioch in Syria from Seleucus to the Arap Conquest, Princeton University Press , New Jersey, 1961 xxxv Glanville Downey’in A History of Antioch in Syria from Seleucus to the Arap Conquest, isimli eserinde Antakya’nın kuruluşundan Arap hakimiyetine kadar olan tarihi pek detaylı anlatılmaktadır. 1961 yılında Princeton Üniversity Press tarafından yayınlanmış olan bu dev eser, kentin o çağlara ait adeta günlüğü gibidir. Antikçağ Antakya’sı hakkında en önemli kitap Downey’in kitabıdır.38 Liebeschuetz, Antioch; City and Imperial Administration in the later Roman Empire, isimli eserinde Antakya’nın Đslâm fethinin öncesinde kentin yönetim ve idari yapısı hakkında detaylı bilgi bulunmaktadır.39 Đslâm Ordusu, Suriye’yi fethettikten sonra Antakya’ya girerek Anadolu fetihlerine başlaması ile alakalı en önemli tedkik eserler W. Kaegi40, Bizans ve ilk Đslâm Fetihleri, eseri ile Şahin Uçar41’ın, Anadolu’da Đslâm-Bizans Mücadelesi isimli eserlerdir. W. Kaegi’nin kitabı ilk Đslâm fetihleri ile başlayıp yedinci yüzyıla kadar olan olayları kapsamaktadır. Şahin Uçar’ın kitabı ise Anadolu’da ilk Đslâm fetihleriyle başlayıp Emevi Devleti’nin yıkılışıyla son bulmaktadır. George Ostrogorsky’in, Bizans Devleti Tarihi, isimli eseri modern Bizans eserleri içinde en önemli eserdir. Bu eserde 11 Mayıs 330 tarihinde Đstanbul merkezli Bizans Devleti’nin kurulmasından 1100 yılında Haçlıların Antakya’yı almasına 39 J.H.W.G. Liebeschuetz, Antioch; City and Imperial Administration in the later Roman Empire, Oxford, 1972. 40 Walter E. Kaegi, Bizans ve ilk Đslâm Fetihleri (Çev.Mehmet Özay), Kaknüs Yay.,Đstanbul ,2000 41 Şahin Uçar, Anadolu’da Đslâm-Bizans Mücadelesi, Đşaret Yay., Đstanbul, 1990 42 George Ostrogorsky, Bizans Devleti Târihi, (Çev. Fikret Işıltan), T.T.K. Yay., Ankara, 1981 xxxvi kadar Anadolu’da ve Antakya bölgesinde olan olaylar hakkında detaylı bilgi bulunmaktadır.42 xxxvii GĐRĐŞ 1.KURULUŞUDA M.S I. YÜZYIL SOUA KADAR ATAKYA 1.1. Antakya Yöresinde Đlk Yerleşimler Antakya yöresinin bilinen ilk tarihi Orta Paleolitik döneme kadar uzanır. Bölgede yapılan kazılardan edinilen bilgiye göre; Antakya yöresinde, Orta Paleolitik dönemden M.Ö. 1800’ lü yıllara kadar yerleşim merkezlerinin bulunduğu sonucuna ulaşılmıştır. Yeni Hitit krallığı, M.Ö. 2000 yılının başlarında Orta Anadolu’da eski Hitit krallığının toprakları üzerinde kuruldu. Hititler, siyasi kudretlerini inkişaf ettirdikten sonra Torosları aşarak Antakya bölgesine geldiler. M.Ö. 1800 yıllarında Antakya bölgesine geldiklerinde bu bölgede Babil Krallığı bulunmaktaydı. Hititler, Antakya bölgesini ele geçirmek için Babillerle savaştı ve bu savaş Babillerin galibiyetiyle sonuçlandı. M.Ö.1800 yıllarında Antakya bölgesine kadar gelen Hititler, bu bölgeye yerleşemediler.1 Antakya yöresi, M.Ö.1800’lerden M.Ö.1600’lere kadar merkezi Halpa (Halep) olan Yamhad Krallığı’na bağlı bir beyliğin hakimiyeti altındaydı. Tel Açana merkezli bu beylik içişlerinde bağımsız dışişlerinde Yamhad krallığına bağlıydı. Yamhad Krallığı’da Babil Krallığı’na tabiydi. Antakya yöresinde Yamhad Kralı Yarım Lim M.Ö.1686 yılına kadar Yamhad Krallığı’nı yönetti. Yarim-Lim’in egemenlik döneminde Orta Anadolu’da yeni bir siyasal güç ortaya çıktı. Bu siyasal güç, başında I. Hattuşil’in bulunduğu Hitit Krallığı idi. 1 Nureddin Ardıç, Antakya-Đskenderun etrafında Türk davasının târihi esasları ,Türkmen yay., Đstanbul, 1937, s.7 1 I.Hattuşil Antakya bölgesi bakır yataklarını ele geçirebilmek amacıyla, Amik Ovası yoluyla Yamhad Krallığı üzerine yürüdü. Ancak bu sefer I. Hattuşil’in 1620’ de ölümü üzerine sonuçsuz kaldı. Buna karşın, Hitit Devleti, Antakya bölgesini ele geçirme isteğinden vazgeçmedi. I. Hattuşil’in yerini alan oğlu Murşil, Yamhad Krallığı’nın üzerine yürüdü ve Halpa’ya kadar ilerledi. Böylece, Antakya yöresi, Murşil’in ölümüne kadar Hitit Devleti’nin egemenliği altına girdi.2 Murşil’in ölümünden sonra, Antakya yöresindeki prenslikler Hitit egemenliğine baş kaldırdılar. Bu dönemde, Prens ilim-ilimma’nın başında bulunduğu Tell Açana beyliği, HurriMitanni Devleti’nin egemenliği altına girdi, fakat bu devlet çok geçmeden yıkıldı. Tell Açana’nın da içinde bu devlete bağlı bulunan Kuzey Suriye kentleri, M.Ö. 1490’lar da Firavun III. Tutmasis’in yönetimindeki Mısır Krallığı tarafından işgal edildi.3 M.Ö. 1460 yılında Hitit Devleti’nin başına geçen kral II. Tudhaliya, Anadolu’da siyasi birliğini tamamladıktan sonra Antakya yöresinde Mısır egemenliğine son vererek tekrar bu yöreyi Hitit Devleti topraklarına kattı. Hitit kralı Subbiluliuma (1388-1347) Suriye bölgesine başarılı seferler yaptı. Hititler, bu kral zamanında güneyden Filistin’e, doğudan Fırat’a kadar olan bölgeye hakim oldular. Böylece Anadolu merkezli Hitit krallığının toprakları Filistin’e kadar uzanmış oldu. XIV. Asırda Hitit Đmparatorluğunun komşuları Mısır ve Asur krallıklarıydı. Bu asrın sonlarından itibaren Mısır-Hitit mücadelesinde Antakya bölgesinin ehemmiyeti bir kat daha arttı. 2 C. Leonard Woolley, A Forgotten Kingdom,London, Penguin Books,1953, s. 64. Philip K. Hitti,History of Syria;Including Lebanon and Palestine,London,1951, s. 150. 3 2 Antakya bölgesinde, aşağı yukarı 25 yıl devam eden bu mücadele umumiyetle Hititlerin aleyhine sonuçlandı. Hitit kralı Muvattalu evvela Mısır kralı I.Firavun Seti’ye karşı M.Ö. 1308 yılında Kadeş’te mağlup oldu.Daha sonra Hitit kralı Muvattalu Mısır kralı II. Ramses ile M.Ö. 1294 yılında meşhur Kadeş savaşını yaptı. Fakat bu da Hititler için faydalı bir netice temin etmedi. Bütün bunlarla beraber bu savaşlar sonunda Muvattalu’nun halefi III. Hattişil ile II. Ramses arasında M.Ö.1278 yılında Kadeş antlaşması yapıldı. Bu antlaşma sonucunda Hitit Krallığı maddi kudretinden hiçbir şey kaybetmiyor, ve Antakya’da ki arazisine tamamen sahip bulunuyordu.4 Kral Muvattaliş’in başa geçtiği ve M.Ö. XIII. yy’a tarihlenen dönemde Hitit Devletinin giderek zayıfladığı ve Asur Krallığı’nın giderek güçlenmeye başladığı görüldü. Asurlular da zengin bakır ve demir yataklarını ele geçirmek için Güneydoğu Anadolu’ya sık sık akınlar düzenlemeye başladılar. Asur Kralı Tukulti-Ninurta’nın düzenlediği seferde, Adıyaman-Malatya yöresine kadar olan bütün Güneydoğu Anadolu Asur egemenliğine girdi.5 Ege Göç kavimleri, M.Ö. 1200’ ler de Balkanlar’dan Anadolu’ya girmeye başladılar. Buna Anadolu’nun çeşitli yerlerinde art arda patlak veren ayaklanmalar ve iç çatışmalar da eklenince Hitit Devleti eski gücünü kaybetti. Güney Anadolu’da Geç Hitit Prenslikleri adı verilen çok sayıda Prenslikler ortaya çıktı. Bu dönem, Anadolu’ da “Geç Hitit Prenslikler Dönemi” olarak adlandırılır. Geç Hitit Prenslikleri döneminde Antakya yöresinde kurulan krallığın adı “Hattena” idi. Bu krallığın merkezi, ReyhanlıKırıkhan arasında eski adı Konula olan Çatalhöyük’tü.6 4 Ardıç, s.13-16 Şemseddin Günaltay,Yakın Şark II;Çağlardan Ahameniş’ler Đstilasına kadar, T.T.K. Yay., Ankara,1946, s.284. 6 Woolley, s.163. 5 3 M.Ö. XI-VIII. yy’ lar da Antakya yöresini ele geçirmek için Asurlular yeni seferler düzenlediler. Bu seferler sonucunda Hattena Prensliği Asurluların kontrolüne girdi. Asur Kralı III. Salmanassar’ın ölümünden sonra, Asur Devleti’nin askeri gücünde önemli bir zayıflama oldu. Asur’a bağlı vasal Prenslikler bu durumdan yararlanarak bağımsızlıklarını ilan ettiler. Fakat M.Ö. 743’ de Asur Kralı III. Tiglatplasar tekrar Hattena Prensliğini Asur Devleti’nin topraklarına kattı. II. Sargon döneminde (M.Ö.721-705) Hattena Prensliği daha da sindirilerek birer Asur vilayetine dönüştürüldü. Böylece Hattena Prensliği sona ermiş oldu. Asurlular, Antakya yöresinde M.Ö. 612 yılına kadar hüküm sürdüler. Medler ve Babiller M.Ö. 612 yılında Asur krallığının başkenti Ninova’yı alarak Asur krallığını yıktılar. Böylece Medler ve Babiller Asur krallığının topraklarını aralarında paylaştılar. Medler asıl Asur ilini aldılar. Babiller de Suriye bölgesini memleketlerine ilhak ettiler. Antakya yöresinde Babillerin egemenliği Part istilasına kadar sürdü.7 M.Ö. VI. yy. ortalarında, Anadolu’da ve Ortadoğu’da ortaya çıkan değişikliklere, Đran’ da Part Đmparatorluğu’nun doğuşu da eklendi. Medlerle akraba olan Ahameniş prenslerinden II. Kiros, Med Kralı Astiyag’ı M.Ö. 550’ de yenilgiye uğrattı ve egemenliğini ilan etti. II. Kiros, birkaç yıl gibi kısa bir süre içinde, batıda Lidya’yı, Güneydoğu’da da Babil Krallığı’nı çökerterek büyük bir imparatorluk kurdu. Bu olaydan sonra Antakya yöresi Part imparatorluğu egemenliğine girmiş oldu. Antakya yöresinde Part hakimiyeti Makedon istilasına kadar devam etti.8 7 Şemseddin Günaltay,Yakın Şark Elam ve Mezopotamya ,T.T.K. Yay., Ankara, 1937, s. 571. 8 Woolley, s.185. 4 1.1.1. Makedonya Krallığı Döneminde Antakya Bölgesi Makedon istilası öncesi Antakya bölgesi ile ilgili bilgiler efsanelerden ve Heredot tarihinden alınmıştır. Birçok Yunan efsanesinde Antakya bölgesinde bulunan tanrıların adı geçmektedir. Yunan efsanelerinde geçen Zeus ve Artemis tanrıları adına yapılan tepelerin Antakya bölgesinde bulunması bu bölgede Yunan yerleşimcilerin bulunduğu ihtimalini kuvvetlendirmektedir. Heredot, yazdığı tarih kitabının bir bölümünde Makedonya dönemi öncesi Akdeniz kıyısına yakın bir bölgede Yunan tüccarlarının yerleşerek ticaret yaptığını yazar. Yunanlar, Makedonyalılardan önce Anadolu’dan Amik Ovası kanalıyla Filistin’e doğru olan ticaret yolunu kullanmışlardır. Mezopotamya’dan gelerek Akdeniz’e ulaşan bu ticaret yolları Antakya bölgesinden geçmek zorundaydı. Bu sebepten Makedon istilası öncesi bu bölgede Yunan yerleşimcilerin bulunduğu sonucuna ulaşılır. Antakya yöresinde ticaretin zamanla gelişmesi ve yerleşimlerin çoğalması bölgenin askeri yönden kontrol altında bulundurulmasını zorunlu kılıyordu.9 Makedonya kralı Filip’in M.Ö. 336 yılında Aigai’da öldürülmesi üzerine askerler arasındaki ünü sayesinde ordu tarafından Đskender Makedonya kralı ilan edildi. Böylece Makedonya kralı Büyük Đskender, babasının Part imparatorluğu’nu fethetme tasarısını yeniden ele aldı. Đskender, M.Ö. 334 yılının ilkbaharında öncü kuvvetleriyle birlikte Anadolu’ya ayak bastı ve ordusuyla Anadolu içlerinde ilerleyerek Dörtyol yakınlarındaki Đssos’a kadar geldi. 9 E.S.Bouchier,A Short History of Antioch 300 B.C. 1268 A.D.,Oxford,1921, s.21. 5 Makedon ordusu ile Part Kralı Darius kumandasındaki Part ordusu, Đssos’ta karşılaştılar. Makedon ordusu, Part ordusunu M.Ö.333 yılında büyük bir yenilgiye uğrattı. Yunan dünyasında derin yankılar bırakan bu parlak başarıdan sonra Đskender, Asya içerlerine yani Part Krallığının merkezine girebildi.10 Antakya’nın Selevkoslar döneminde kurulduğu bilinmekle beraber bazı efsanelerde bu şehrin Makedonya kralı Büyük Đskender tarafından kurulduğuna dair bilgiler de bulunmaktadır. Libanius11, kentin kurucusunun Đskender olduğunu belirterek kentin kuruluşunu şöyle nakleder: Makedonya kralı Büyük Đskender Part hükümdarı Büyük Darius’u mağlup ettikten sonra Fenike’ye doğru ilerler. Antakya’nın doğusunda suyu çok tatlı olan bir pınarın başında durarak bu suyun annesinin sütü kadar tatlı olduğunu söyleyerek pınara annesinin ismi olan “Olympias” adını verir. Burada bir çeşme yaptıran Đskender, yörenin güzelliğine hayran olur. Đskender burada bir kent kurmayı arzular, Fakat fetihlere devam etmek zorunda olduğu için buna fırsat bulamayarak sadece bir mabet ve bir hisarın inşasına başlar.12 10 John D. Grainger, Seleucus ikator;Constructing a Hellenistic Kingdom, Routledge Ltd.New York, s.131 11 Libanius, IV. Yüzyılda Antakya’da doğdu. Daha sonra Atina’da ve Đstanbul’da eğitimini tamamlayarak memleketi Antakya’ya geldi ve burada bir okul kurarak bir çok öğrenci yetiştirdi. Antakya târihi ile ilgili bilgilerin çoğu Libanius’un kitaplarından alınmıştır. Bkz.daha geniş bilgi için Glanville Downey, A History of Antioch in Syria from Seleucus to the Arap Conquest,s 373 ;Ayrıca geniş bilgi için bkz. J.H.W.G. Liebeschuetz ,Antioch; City and Imperial Administration in the later Roman Empire, s.1. 12 Glanville Downey, A History of Antioch in Syria from Seleucus to the Arap Conquest, Princeton (New Jersey , Princeton Univ. Press )1961, s.54. 6 Makedonya kralı Büyük Đskender’in bu bölgeye gelmesi ve bu bölgede bir şehir kurmasıyla ilgili kesin bir bilgi yoktur. Şehrin Büyük Đskender tarafından kurulmuş olması sadece efsanelere dayanmaktadır. Büyük Đskender’in şehri kurmuş olması şehrin saygınlığını arttıracağından birçok şehir içinde buna benzer efsaneler çıkarılmıştır. Antakya’nın askeri stratejik bir noktada ve ticari yolların üzerinde bulunması nedeniyle, Büyük Đskender’in Đssos savaşına giderken bu bölgeden geçmiş olması ihtimali yüksektir. 7 1.2. Selevkoslar Dönemi’nde Antakya 1.2.1. Antakya’nın Kuruluşu ve Adı M.Ö. 323 yılında Makedonya kralı Büyük Đskender'in ölümünden sonra imparatorluğun yönetimi ve toprakları, generallerinden Antigonus ve Selevkos I. Nikator arasında paylaşıldı. Selevkos I. Nikator, Antigonus’u M.Ö. 301 yılının Ağustos ayında Đpsus savaşında yendi. Böylece Antigonos’un da egemen olduğu toprakları alarak Ege bölgesinden Fırat havzasına kadar olan bu bölgede Selevkos Krallığı’nı kurdu.13 Selevkos I. Nikator, Tigris Havzasında (Dicle) bulunan yönetim merkezini krallığın daha stratejik bir bölgesine taşımak istiyordu. Bu nedenle M.Ö. 300 yılının Nisan ayında kendi adını taşıyan Seleucia Pierra (bugün Antakya’nın kazası olan Samandağ, daha eski adıyla Süveydiye) şehrini kurdu. Ancak kısa bir süre sonra yeni başkentin, Selevkos krallığı için sahip olması gereken bazı niteliklerden yoksun olduğu ortaya çıktı. Seleucia Pierra’dan krallığın egemenliği altında bulunan küçük Asya Fırat havzası ve Güney Suriye bölgelerinin kontrol altında tutulması zordu. Seleucia Pierra’nın deniz tarafından gelecek saldırılara açık olmasından dolayı daha içerilerde yeni bir başkentin kurulması gerekiyordu.14 Selevkos I. Nikator, Seleucia Pierra’nın krallığa uygun bir başkent olmadığına karar verdikten sonra başkent için yeni bir yer aramaya başladı. Önceden mağlup ettiği Antigonus’un yönetim merkezi olan Antigonia’yı başkent yapmaya karar verdi. 13 E. Bickerman, The Cambridge History of Iran; The Seleucid Period, Ed. Ehsan Yarshaster ,3.Vol. Cambridge Univ. Press, 1983, s. 4. 14 Halil Demircioğlu, Roma Târihi, I.Cilt.,T.T.K. Yay.,Ankara, 1998, s. 299. 8 Libanius’un “Antioch”un kuruluşuyla ilgili naklettiği efsaneye göre; Selevkos I. Nikator, Antigonia’da Zeus adına kurban kestiği sırada büyük bir kartal gelmiş ve et parçasını alarak 8 km. öteye bırakmıştır. Selevkos I. Nikator bunu tanrılardan gelen bir işaret sayarak Antigonia’nın 8 km. uzağına yeni başkent “Antioch” u kurmaya karar vermiş ve bu şehri tanrı Zeus onuruna adamıştır. Birçok şehrin kurulmasıyla ilgili değişik efsaneler vardır. Bu efsaneler şehrin saygınlığını arttıracağından insanlar tarafından bunlara inanılmış ve günümüze kadar getirilmiştir. Libanius’un Antioch şehrinin kuruluşuyla ilgili verdiği bu bilgi de bu şekilde değerlendirilebilir. M.Ö. 300 yılının Mayıs ayında Selevkos I. Nikator, Antigonia kentini yıkarak kentin kalıntılarıyla Antigonia’nın 8 km. uzağına Antioch’u (bugünkü Antakya’yı) kurmaya başladı. Şehrin yapımı Selevkos I. Nikator döneminde bitirilememiştir. Antioch’un kuruluş yıllarında Selevkos Krallığı’nın yönetim merkezi Seleucia Pierra idi. Selevkos I. Nikator, Antioch’un yerini belirlemiş ve yapımına başlamıştır. Selevkos I. Nikator’un mezarının Seleucia Pierra’ da bulunması ve M.Ö. 285 yılına kadar Seleucia Pierra’da ki darphanede basılan gümüş paraların Antioch darphanesinde basılan paralardan büyük olması, M.Ö. 285 yılına kadar Selevkos Krallığı’nın başkentinin Seleucia Pierra (Samandağı) olarak kaldığının kanıtlarıdır. Selevkos I. Nikator’un ölümünden sonra hükümdar olan oğlu Antiochus I. Soter döneminde ise yönetim merkezi Seleucia Pierra’dan Antioch’a taşınmış ve bundan böyle Antioch, Selevkos Krallığı’nın yeni ve son başkenti olmuştur. 9 Selevkos Krallığı’nın başkenti olan kent kısa zamanda gelişmiş ve Doğu uygarlığı ile Hellenizm arasında bir sentez görevi görmüştür.15 “Antioch” şehrinin adıyla ilgili iki görüş hakimdir: Birinci görüş; “Antioch” Selevkos I. Nikator’ un babasının adı veya oğlu, Antiochus I. Soter’in ismi olduğudur. Genel hakim görüş ise Selevkos I. Nikator’ un babasının ismini şehre koyduğudur. Suriye’ den Hindistan’ a kadar uzanan geniş topraklar üzerine krallığını kurmuş olan Selevkos I. Nikator tarafından 16 tane Antioch, 5 tane Laodiceia, 9 tane Seleucia, 3 tane Apameia kurulmuştur. Seleucia kendi adı, Antioch babasının adı, Apameia karısının adı ve Laodiceia annesinin adı verilerek kurulmuş olan kentlerdir. Habib Neccar dağı eteklerinde kurulup Selevkos Krallığı’nın merkezi olan Antakya, aynı adla kurulan diğer 16 Antioch’dan Asi üzerindeki Antioch veya Defne (Harbiye) yakınlarındaki Antioch adıyla ayrılmıştır.16 Antakya’nın yakınındaki Defne (Harbiye) meşhur efsanelerin ve kültlerin merkezini oluşturmaktadır. Libanius’un yazdığına göre Selevkoslar döneminde Antioch’un Zeus’a adandığı gibi Defne’de Apollo’ya adanmıştı. Selevkos döneminde Defne’de hem Apollo hem de Zeus’un tepesi bulunmaktaydı. Antioch’un yakınında bulunan Defne’de tanrılara kurbanlar adanır ve festivaller düzenlenirdi. III. Antiochus’un M.Ö.189 yılındaki yazıtında Defne’nin Apollo ve Artemis’e adandığı görülmektedir. Antakya, Selevkoslar döneminde Anadolu’daki diğer Antakyalardan Defne’nin yakınında bulunan Antakya olarak ayrılırdı. 17 15 George Haddad, Aspect of Social life in Antioch in Hellenistic-Roman Period , Chicago,1949 s. 2. 16 Downey, s. 581. 17 Downey,s. 86. 10 1. Antakya’nın Antikçağ’daki şehir planı. Eski metinler ve kazı sonuçlarına göre D. N. Wilber tarafından hazırlanan bu plan C. R. Morey tarafından The Mosaics of Antioch, (1938) s. 17’de yayınlanmıştır. (Glanville Downey, A History of Antioch in Syria from Seleucus to the Arab Conguest, 1961 fig. 11. ) 11 Selevkosların Gerileme ve Yıkılış Dönemi’nde Antakya M.Ö. 281 yılında Selevkos I. Nikator öldükten sonra yerine I. Antiochus kral oldu. Bu dönemdeki önemli olaylardan biri Antioch şehrinin yapımı tamamlanarak krallığın başkentinin Seleucia Pierra’dan Antioch şehrine taşınmasıdır. Akdeniz ve Ege Bölgesinde M.Ö. 281 yılında 3 büyük güç bulunuyordu. Bunlar; Ptolemaios’ların Mısır, Selevkos’ların Suriye, Antigonos’ların Makedonya krallıkları idi.18 Selevkos krallığına M.Ö. 223 yılında Selevkos II Kallinikus’un oğlu III. Antiochus geçti. Selevkos krallığı, III. Antiochus kral olması ile büyük bir gelişme devrine girdi. Güney Suriye’nin zaptını tamamlayan III. Antiochus, atası Selevkos I. Nikator zamanındaki sınırları tekrar elde etmek üzere Anadolu ve Trakya üzerine yürüdü. fakat takip ettiği siyaset sebebiyle Roma’nın muhalefetiyle karşılaştı. III. Antiochus, M.Ö.191 yılında Termopilai‘de Romalılara mağlup olmasından sonra Yunanistan’da tutunamayarak Anadolu’ya geçti. Romalılar, Kralın peşini bırakmayarak Anadolu’ya kadar Kralı takip ettiler. Romalı komutan Skipio Afrikanus ve kardeşinin idare ettiği Roma ordusu III. Antiochus’u M.Ö. 189 yılında Magnesia (Manisa)’da büyük bir mağlubiyete uğrattı.19 Magnesia savaşından sonra Roma ile Selevkoslar arasında M.Ö. 188 yılında Apamea (Dinar) da barış antlaşması yapıldı. III. Antiochus Roma’nın öne sürdüğü şartları kabul etti. Böylece Selevkos krallığı hem askeri hem de siyasi gücünü kaybetti. Aynı zamanda devletin iç bünyesi de Roma’ya verilen ağır harp tazminatı yüzünden sarsıldı. 18 19 Arif Müfid Mansel, Ege ve Yunan Târihi, T.T.K. Yay., Ankara, 2004, s.468 Mansel, s. 451. 12 Bu savaş, Selevkos Krallığı’nın yıkılış sürecinde bir dönüm noktası oldu. M.Ö. 187 yılında Antiochus’un büyük oğlu Selevkos IV. Philapator, Selevkos krallığının başına geçerek krallığının yeniden askeri ve politik gücünü kazanması için çok çaba sarfetti. IV. Selevkos, Roma’ya savaş tazminatını verebilmek amacıyla Filistin’den zorla vergi almaya kalkıştığı için bu durum Yahudi din adamlarını kızdırdı ve kısa bir süre sonra kendi veziri tarafından bizzat öldürüldü. IV. Selevkos’dan sonra Selevkos Krallığı’na IV. Antiochus geçti. Yeni hükümdar Roma’dan müsaade alarak ordusunu kuvvetlendirmeye çalıştı. Roma’nın Makedonya ile uğraşmasını fırsat bilerek Selevkos Krallığının kurulduğu günlerde olduğu gibi büyük bir krallık haline getirme düşüncesini tahakkuk ettirmeye başladı. IV. Antiochus bu doğrultuda ilk olarak Mısır’da iktidar mücadelesini istismar etmek suretiyle bu devletin başına geçip onunla birleşmeye kalktı. IV. Antiochus işte bu ümitlerle M.Ö. 169’da kendi başına son bir siyasi hareket yaptı. Mısır, Roma’ya güvendiği için, buna hazır değildi. Roma ise harpte bulunduğundan Mısır’a yardım edemedi. Böylece IV. Antiochus, Suriye ile Mısır’ı birleştirme gayesine vasıl olmuş görünüyordu. Bu esnada Roma, Pydna savaşını kazandı. Roma, artık IV. Antiochus ile mücadele edebilirdi. Roma, savaş yerine diplomasi yolunu seçerek IV. Antiochus’a Mısır’dan çekilmesi için ültimatom verdi. Bunun üzerine IV. Antiochus, Mısır’dan çekildi. Böylece Selevkos Krallığı, büyük devlet olmak için yaptığı son teşebbüsü de kaybetmiş oldu. I. Demetrius M.Ö. 162 yılında Selevkos kralı oldu. I. Demetrius’un krallığı zamanında Partlar, mütemadi hücumlarıyla Selevkos krallığını fena halde sarsmaya başladı. Partların başında o zaman I. Mitradates bulunuyordu. Partlar, I. Mitradates komutasında Selevkos krallığından hayli arazi kopardılar. 13 Partlar, M.Ö. 142’de Mezopotamya’ya ve Babil’e girdiler. Selevkos kralı II. Demetrius Partlarla yapılan bir savaşta esir düştü. M.Ö. 130 yılında Selevkos krallığı Mezopotamya’da bulunan bütün topraklarını Partlara bırakmak zorunda kaldı.20 Bu savaştan sonra Đran bölgesindeki Selevkos egemenliği tamamıyla sona ermiş oldu. M.Ö. 312’den M.Ö. 129 yılına kadar Đran bölgesi 183 yıl boyunca Selevkos krallığının egemenliğinde kaldı. Roma, Partları destekleyerek Selevkos krallığını yıkma planında başarıya ulaştı. Böylece Roma, doğuda kendisine karşı büyük bir düşman devlet oluşmasına neden oldu.21 Romalılar, M.Ö. 129 yılında çok geniş topraklara sahip olan Selevkos Krallığını elde tutamayacaklarını anladıkları için bir müddet daha bu ülkeyi ayakta tuttular. Selevkos hanedanından Prensler Roma’ya götürüldü. Antakya tahtında oturan krallardan biri Roma’ya kafa tutunca Roma’dan bir Prens serbest bırakılıyor ve taht kavgası başlıyordu. Roma’nın siyasi tazyiki, iç ve dış savaşlar birbirini kovalayarak Selevkos Krallığının yıkılmasına sebep oldu. M.Ö. 83 yılında Romalılara tabi bir beylik olan Ermeni kralı Tigranes, Selevkos Krallığının başkentini alarak Selevkos Krallığını yıktı.22 Tigranes, Antakya’yı işgal etmek için gelmemişti. Antakya’da taht kavgası olduğu için bu taht kavgasını durdurmak sebebiyle Doğu’dan davet üzerine geldi. Taht kavgasına son verdikten sonra yönetimi, komutanı Magadates’e bıraktı. Tigranes, M.Ö.69 yılında ilk defa Antakya ismini kullandı ve bir yüzünde Antakya tychesinin resmi, diğer yüzünde kendi resmi olan bir para bastırdı. 20 Demircioğlu, s.391-453 E.Bickerman, s.7. 22 Mansel, s. 454. 21 14 Roma ordularının Armenia bölgesine saldırmasıyla Tigranes Antakya’dan ayrıldı ve yönetimi II. Philip’e bıraktı. M.Ö. 67–65 yıllarında Antakya’yı II. Philip yönetti. M.Ö. 64 yılında XIII. Antiochus tahtı II.Philip’den aldı. M.Ö. 64 yılında Roma Đmparatoru Pompei XIII. Antiochus’u yenerek Antakya’yı işgal etti. Bu olay Antakya tarihinde yeni bir dönemi başlatıyordu.23 23 Downey, s.142. 15 1. 3. Roma Dönemi’nde Antakya’nın Siyasi Tarihi 1.3.1 Romalılar’ın Antakya’yı Alması ve Yeni Yönetimin Oluşması Roma imparatoru Pompei, M.Ö. 64 yılında Tigranes’in ordusunu mağlup ettikten sonra Antakya’yı Roma imparatorluğuna kattı. Đmparator Pompei, Antakya’da ilk olarak bronz para bastırdı ve bu paralarda Antakya “Metropolis” olarak gösterildi. Böylece M.Ö. 64 yılında Antakya’da resmen Roma imparatorluğu dönemi başlamış oldu. 24 Antakya, Selevkos Krallığı’nın başkenti olduğundan dolayı bu şehirde meclis binası, senato ve belediye meclisi bulunmaktaydı. Đmparator Pompei, Antakya’nın bu konumundan dolayı Antakya’da eski yönetim şeklini devam ettirerek buraya yeni bir meclis binası inşa ettirdi. Pompei, M.Ö.62 yılında Đtalya’ya geri döndü. Bu tarihten sonra Antakya, Roma’ya bağlı özerk yönetim şekliyle Pompei’nin atadığı vali tarafından yönetilmeye başlandı. Antakya, Pompei’nin Roma’ya geri dönmesinden Sezar dönemine kadar dört vali tarafından yönetildi. Birinci vali, L. Marcius Philippus M.Ö.62-57 yılları arasında ikinci vali, Gabinius M.Ö.57-54 yıllarında ve üçüncü vali, Crassus M.Ö.54-51 yılları arasında Antakya’da görevde bulundular. Crassus’un valiliği sırasında Antakya, Partlar tarafından saldırıya uğradı. 7 Ekim M.Ö. 51 tarihinde bu saldırı geri püskürtüldü.25 Bu tarihten sonra Antakya şehrine yeni vali; Calpurnius Bibulus atandı. Part tehlikesi bu vali döneminde de devam etti. Bu dönemde Partlara karşı başarılı savaşlar yapıldı ve Partların Suriye bölgesinden ayrılması sağlandı. 24 Downey, s. 148. Virginia Corvin,St. Ignatus and Christianity in Antioch, Yale Univ. Press,1960, s.42. 25 16 Antakya halkı, Calpurnius Bibulus’un bu başarılarından dolayı Roma halkına I. Selevkos tarafından yaptırılan Zeus heykelini hediye ettiler. M.Ö. 49 yılındaki imparatorluk mücadelesi Roma tarihinin dönüm noktalarından birini oluşturmaktadır. Julius Sezar, 6 Haziran M.Ö.48 tarihinde Pompei’yi Pharsalus’da yendiği zaman, Antakya halkı Julius Sezar’ı destekliyordu. Julius Sezar, M.Ö.47 yılının bahar ayında doğu bölgesinde baş gösteren ayaklanmaları bastırmak için Đskenderiye’den doğu bölgesine hareket etti. Julius Sezar, 28 Haziran M.Ö.47 tarihinde Antakya’ya geldi. Antakya’da dokuz gün kaldıktan sonra Antakya’nın yönetimini akrabası genç Sextus’u bırakarak Antakya’dan ayrıldı. Antakya’da Pompei’e bağlı bazı kabileler isyan etti ve bu isyanda genç Sextus hayatını kaybetti.26 Roma tarihinin en önemli olaylarından biri M.Ö. 44 yılının Mart ayında Đmparator Julius Sezar’a yapılan suikasttır. Cassius ve Brutus bu suikasttan sonra Roma Đmparatorluğu’nun yönetimini ele geçirdi. Octavian, dayısı Julius Sezar’ın öcünü almak için Antony ile birleşti. Octavian ve Antony, M.Ö.43 yılında büyük bir orduyla Roma’ya geldiler. Octavian, Roma senatosunda Julius Sezar’ın katillerini vatan haini ilan ettirdi. Octavian ve Antony, M.Ö. 42 yılında Philipi’de Brutus ve Cassius ile savaştı. Julius Sezar’ın katilleri Brutus ve Cassius’a karşı yapılan bu savaş Octavian ve Antony’nin zaferi ile sonuçlandı. Bundan sonra Roma Đmparatorluğu, Octavian ve Antony arasında paylaşıldı. Doğu’nun yönetimi Antony’e, Batı’nın yönetimi Octavian’a ait oldu. Antony, Doğu bölümünü yönetmek için Antakya’ya geldi.27 26 27 Downey, s.151-152 Oktay Akşit,Roma Đmparatorluğu Târihi,Đstanbul Üniv. Yay,Đstanbul, 1985,s. 31. 17 Antony, M.Ö.42 yılında Antakya’dan ayrılarak Đskenderiye’ye Kleopatra ile görüşmeye gitti. Bu görüşmede, Part tehlikesi ve Antakya bölgesinin güvenliği için anlaşma yaptı. Part ordusu, M.Ö.40 yılında Suriye bölgesine saldırarak Antakya dahil bütün bölgeyi ele geçirdi. Bunun üzerine Antony, büyük bir orduyla Antakya’ya doğru hareket etti. Roma ordusu, Partlar’ı mağlup ederek Antakya bölgesinden çıkardı. Antony M.Ö.37 yılında Antakya’ya geldi ve bu şehirde Partlar’a karşı kullanmak için askeri üs kurdu. Antony, Fonteius Capito’yu, Kleopatra’yı Antakya şehrine getirmesi için Đskenderiye’ye gönderdi. Kleopatra Antakya şehrine ulaştığı zaman Antony, Antakya’da Kleopatra ile evlendi. Antony düğün hediyesi olarak Kleopatra’ya Suriye bölgesini verdi. Antony’nin bu davranışları Roma’da iyi karşılanmadı. Octavian, büyük bir donanma ile Mısır üzerine yürüdü.28 M.Ö. 31 yılında cihan tarihinin önemli dönüm noktalarından biri olan Actium deniz savaşında, Hellenistik kültürün temsilcisi olarak ortaya çıkan ve belki Đskender monarşisini yeniden kurma hülyasında bulunan Antony ile Romalılığı büyük bir taassupla temsil eden Octavian karşılaştı. Octavian, bu savaşta galip gelerek Roma Đmparatorluğu’na tamamıyla sahip olduktan bir müddet sonra Mısırı’da işgal etti. Antony ve Kleopatra galibin eline esir düşmemek için kendilerini öldürdüler.29 Octavian’dan sonra Augustus, M.Ö. 31 yılında Roma Đmparatoru oldu. Augustus (M.Ö.31–M.S.14) yıllarına rastlayan dönemde, Antakya Roma Đmparatorluğu tarafından atanan valiler tarafından yönetilmeye devam etti. Antakya, Augustus zamanında birçok yeni toplumsal binanın inşa edilmesiyle daha iyi duruma geldi ve bunun sonucu olarak da nüfus arttı. 28 Clemens Bosch, Roma Târihinin Ana Hatları (Çev. Sabahat Atlan), Đstanbul Univ.Yay. Đstanbul, 1983, s.118 29 Mansel, s. 451. 18 Petronius, Antakya’da valiliği (M.S. 39-42) yıllarında Yahudilerden bazı imtiyazları geri aldı. Bu uygulama Đmparator Nero’nun döneminde de devam etti. Yahudiler, Antakya’da ki baskıdan dolayı ayaklandılar fakat Đmparator Nero, bu ayaklanmayı bir çok Yahudi’yi öldürerek bastırdı. Đmparator Nero’nun ölümünden sonra imparatorluğun 4 varisi vardı. Bu varisler Golba, Otto, Vitellius ve Vespasian’dır. Bu dört aday arasından Vespasian yönetimi ele geçirmeyi başardı. Vespasian’ın Đmparator olmasında, Antakya bölgesi etkin rol oynadı. Daha önce de imparatorların seçilmesinde Antakya şehri etkili olmuştu.30 30 Downey, s. 200-202. 19 1.3.2.Havarilerin Antakya’ya Gelmesi ve Antakya Kilisesi’nin Kuruluşu Tiberius, Đmparator Augustus’dan sonra 23 yıl boyunca Roma imparatorluğunu yönetti. Đmparator Gaius (Caligula) (M.S.37-41) kısa Đmparatorluk döneminde en önemli olaylardan biri Hıristiyan misyonerlerin (Havarilerin) Antakya’ya gelmesi ve Hıristiyanlığı buradan imparatorluğa yaymaları hadisesidir. Antikçağ’da Antakya, Roma Đmparatorluğuyla ticaret bağlantısı olan dini, kültürel ve ticari bir merkezdi. Antakya şehrinin bu yapısı dinlerin ve kültürlerin buradan diğer şehirlere kolaylıkla yayılmasını sağladı. Hıristiyanlığın, putperest Roma dünyasında kolayca yayılmasında Antakya’nın bu yapısı etkili oldu.31 Antakya’da Hıristıyanlığın doğuşu Tiberus’un hükümdarlığının son yılları ile Caligula’nın hükümdarlığının ilk yıllarına rastlar.Yahudiler, Hz. Đsa’dan sonra Kudüs’de Hz. Đsa’ya inanan Yahudilere zulüm ve baskı yapmaya başladılar. Hz.Đsa’ya inanan Yahudiler, bu baskılardan dolayı Kudüs’ten ayrılarak Kıbrıs, Antakya gibi şehirlere göç ettiler. Antakya, Roma imparatorluğuna bağlı ve bölgenin en büyük şehri olması yönüyle Hz.Đsa’ya inanan Yahudiler için uygun propaganda merkezi konumundaydı. Barnabas’ın M.S.38 yıllarında Kudüs cemaatı tarafından Antakya’ya gönderildiği bilinmektedir.32 Durumun müsait olduğunu gören Barnabas, daha önce Kudüs’deki baskılardan dolayı Tarsus’a giden Pavlos’u, Tarsus’dan alarak Antakya’ya geldi ve birlikte burada Hz.Đsa’nın öğretisini yaymaya başladılar. 31 32 Downey s.190-193. Downey,s.275. 20 Pavlos ve Barnabas, yaptıkları 1. 2. ve 3. haber gezilerinde Antakya’yı merkez olarak kullandılar. Barnabas ve Pavlos ilk haber gezisinde Antakya’dan yola çıkarak Selefke, Kıbrıs ve Anadolu’daki diğer kentleri gezip Hıristiyanlığı yaydılar. Haber gezisinden dönüşte tekrar Antakya’ya gelerek kilise topluluğunu bir araya getirdiler ve yaptıkları işleri anlattılar. Ayrıca Pavlos ile Barnabas, bir süre daha Antakya’da kalarak Hıristiyanlığı öğretmeye ve yaymaya devam ettiler. Barnabas ve Pavlos’ un gayretleri sayesinde bir yıl gibi kısa bir sürede Antakya’da putperestliği bırakarak Hz.Đsa’nın öğretisini kabul eden büyük bir topluluk oluştu. Antakya’daki Yahudilerden dini görüşleriyle ayrılan bu topluluğa ilk kez Antakya’da “Hıristiyan” adı verildi. Antakya’daki bu Hıristiyan topluluğun dini yaşantısı ve görüşleri Pagan Roma dünyasını etkilemiş ve buradan Hıristiyanlık Roma dünyasına yayılmıştır.33 Hıristiyanlık inancının doğuşu ve gelişmesinde Antakya’nın özel bir yeri vardır. Hıristiyanlığın Kudüs dışına taşıp bugünkü çehresine bürünmesinde Antakya, dinamik bir rol oynadı. Havarilerin, Hıristiyanlığı yaydığı 3 temel Hıristiyanlık merkezlerinden (Antakya, Roma, Đskenderiye) belki de en önemlisi Antakya idi. Antakya, Antikçağ’da doğunun en önemli dini, kültürel, ticari merkeziydi ve Roma Đmparatorluğuyla ticari bağlantısı olması Hıristiyanlığın, Antakya’dan Roma dünyasına kolaylıkla yayılmasını sağladı. Hıristiyanlığın, Putperest Roma dünyasına kolayca yayılmasında Antakya’nın bu yapısı etkili olmuştu.34 Pavlos’un Yahudi asıllı Hıristiyanlığı, evrensel bir din haline getiren görüşleri Antakya’da filizlenmiş ve ilk taraftarlarını da burada bulmuştu. 33 K. Bilhmeyer- H. Tuchle, I. ve IV. Yüzyıllarda Hristiyanlık, (Çev. A. Güral), Đstanbul, 1972, s. 19. 34 Downey, 275. 21 Kudüs’de bulunan Yahudi Kilisesi sadece Yahudi asıllı müminleri bünyesinde barındırırken, Antakya Kilisesi, her ırktan insanı bağrında toplayan bir kilise görünümündeydi.35 Antakya’da yeni oluşan bu Hıristiyan topluluk ile, Yahudi Hıristiyanlar arasında (eski davranışlarını devam ettirmeleri açısından) anlaşmazlıklar ortaya çıktı. Bu anlaşmazlıkları çözmek için Peter (Aziz Petrus) Antakya’ya geldi. Pavlos, Antakya’da daha çok Putperestler üzerinde misyon faaliyetlerini yoğunlaştırdı.Yeni Hıristiyan olan Putperestlerin eski alışkanlıklarını devam ettirmeleri ve Pavlos’un bu konuda gerekli gayreti göstermemesi Antakya’daki Yahudi Hıristiyanların tepkisine sebep oldu. Kudüs cemaati, Pavlos’u Kudüs’e çağırdı ve bu konudaki görüşünü sordu. Kudüs cemaatini yöneten Yakup, Pavlos’a Antakya’da yeni Hıristiyan olan Putperestlere nasıl davranacağı ile ilgili bir kararname vererek Antakya’ya gönderdi. Pavlos, bu kararnameyi uygulamayarak M.S.35-36 yıllarında Kudüs cemaatiyle bağlarını kopardı. Eusebius36, Antakya kürsüsünün ilk Patriği olarak Petrus’u, Onun ölümünden sonra II. Patrik olarak Efudyos’u ve onun ölümünden sonra da III. Patrik olarak Đgnatius Nurani’yi kaydeder.37 Eusebius, ayrıca Efudyos’un imparator Cladius’un beşinci yılında M.S.45/6 yıllarında Antakya’da Hıristiyanların lideri olduğunu belirtmiştir. Jerome’nin verdiği tarih ise M.S.44 yılıdır. 35 Francis Crowford Burkitt, Early Eastern Christianity: St.Margaret’s lectures on the Syriac-Speaking Church, London, John Murray, 1904, s.10 36 Bizans tarih yazıcılığı kaisareia piskoposu Eusebius ile başlar. Eusebius, Bizans Kronografi’nin ilk temsilcilerinden olup yazdığı büyük kilise târihi ( On cilt kitapta 324’e kadar ) ile tamamıyle yeni bir yol açmıştır. bkz. George Ostrogorsky, Bizans Devleti Târihi ( Çev. Fikret Işıltan ) s.22 37 Eusebius , The history of the church from Chrıst to Constantine ( translated by G.A. Williamson), London, Penguin books Ltd., 1965 s. 40 22 Malalas ise Efudyos’un Antakya’da M.S.41 yılında dini lider olduğunu söyler. Antakya kilisesinin kurucusu ve ilk Patriği olarak bilinen Peter (Aziz Petrus) aynı zamanda Roma Kilisesinin de kurucusu olarak bilinmektedir. Bu bilgilerin doğruluğu ile ilgili bir kanıt yoktur. Yalnız Aziz Petrus’un daha önceleri Antakya’yı ziyaret etmiş daha sonra Roma’ya gitmiş olması üzerinde durulmaktadır. O dönemde dört büyük kilise vardı (Roma, Kudüs, Đskenderiye, Antakya). Burada bu kiliselerin kendilerine meşruluk kazandırma çalışmaları da göz önünde bulundurulmalıdır. Aziz Petrus (Havari) tarafından kilisenin kurulması o kiliseye prestij ve meşruluk sağlayacaktır.38 Efudyos, Antakya’da 29 yıl boyunca Hıristiyanların dini lideri olarak kalmıştır. Buradan da Efudyos’un Antakya’da M.S.72, 73, 75 yıllarına kadar Hıristiyanlara önderlik ettiği sonucunu çıkarıyoruz. Bu tarihten sonra Antakya’da Hıristiyan cemaatin bütün idaresini Đgnatius Nurani eline alır. Antakya kilisesinin bağımsız bir episkoposluk çehresine bürünmesi bu döneme rastlar. Kudüs’deki Hz. Đsa’ya inanan Yahudi topluluğunun ilk sürgünü ve zulmü M.S. 62 yılında başlamıştır. M.S. 62 yılında Kudüs’te Hz. Đsa’ya inanan Yahudi topluluğunun başında Hz. Đsa’nın Havarilerinden Yakup bulunmaktaydı.Yakup, bu zulümde Kudüs’te şehit edildi.39 Đmparator Vespasian Yahudi isyanını bastırmak için Jerusalem (Kudüs)’e doğru hareket hazırlıklarına başladı. Yahudiler, bu olay üzerine Roma’daki diğer imparator adaylarından Vitellus’u kışkırttılar. Vespasian, oğlu Titus’u Roma’ya gönderdi. Titus, M.S. 69 yılında Vitellus’u yenerek Roma’ya girdi. Daha sonra Roma’dan Kudüs’e doğru hareket etti. 38 39 Downey, s. 282 Downey s. 285-286 23 Titus, M.S.70 yılında Kudüs’ü işgal ederek buradaki Yahudilerin çoğunu öldürdü. Bu olaydan sonra Antakya halkı Yahudileri şehirden kovacaklarını söyleyerek Titus’u Antakya şehrine davet ettiler. Bu davet üzerine Titus kısa bir süre için Antakya şehrine geldi.40 M.S. 75 yılında Efudyos’un katlinden sonra Đgnatus Nurani, Antakya’da kuvvetli bir misyoner teşkilatı kurdu. Önce Antakya kilisesi içindeki Yahudi asıllı Hıristiyanlar ile Putperest asıllı Hıristiyanlar arasındaki ihtilafı gidermiş, sonra da özellikle Anadolu’daki kiliselere gönderdiği mektuplarla parçalanmaları önlemiştir. Đgnatus Nurani’nin bu misyon faaliyetleri müminlerin sayılarının artmasına ve kilisenin güçlenmesine sebep oldu. Đgnatus’un bu çalışmaları kısa bir zaman sonra imparatorluk içinde huzursuzluk yarattı ve şikayetler imparator’a kadar ulaştı. Bunun üzerine Đmparator Trajan çıktığı Doğu seferi sırasında Antakya’ya uğrayarak 40 yıla yakın bir zamandır episkoposluk yapan Đgnatius’u zincire vurdurarak Roma’ya gönderdi.41 40 41 Virginia Corwin, s. 47. Iğnatus Yakup, Târihu’l Kenise , I. cilt. Beyrut. 1957, s .76 24 BĐRĐCĐ BÖLÜM 2. ATAKYA’I MÜSLÜMALAR TARAFIDA FETHĐ 2.1. Đslâm Öncesi Roma-Bizans Döneminde Antakya 2.1.1. M.S. İkinci ve Üçüncü Yüzyılda Antakya Đmparator Nerva, çok yetenekli bir yönetici ve komutan olan Trajan’ı manevi oğlu seçti. Böylece Trajan, imparatorun varisi konumuna geldi. 25 Ocak M.S. 98 tarihinde Đmparator Nerva’nın ölmesiyle Trajan imparator ilan edildi. Đkinci yüzyılın başlarında Antakya tarihini etkileyen en önemli olay Roma imparatorluğu ile Part imparatorluğu arasında yapılan savaştı. Đmparator Trajan, Partları yenerek Roma Đmparatorluğunu Batı’nın ve Doğu’nun tek hakimi yaptı. Đmparator Trajan, Batı’daki tehlikeleri bertaraf ettikten sonra Roma Đmparatorluğunu daha güçlü bir duruma getirdi. Bu seferde Đmparatorluğun doğu tarafında karışıklıklar başladı. Part hükümdarı, M.S. 113 yılında Đmparator Neron zamanından beri devam eden barışı bozdu. Bu tarihte Roma’da bulunan Đmparator Trajan, doğu sınırlarının güvenliğini sağlamak için savaş planı yaptı.Bu planda Antakya, Roma Đmparatorluğu’na bağlı özerk eyalet yapısından ve stratejik konuma sahip olmasından dolayı askeri üs olarak kullanılmak üzere belirlendi.1 Đmparator Trajan, bu planı uygulamak ve Part savaşına hazırlık yapmak için M.S. 113 yılının sonbaharında Roma’dan ayrıldı ve Aralık ayında Roma ordusu Seleucia Pierra (Samandağ) limanına ulaştı. Đmparator, 7 Ocak M.S. 114 tarihinde Antakya’ya girdi ve kışı burada Part savaşına hazırlık yaparak geçirdi. 1 Oktay Akşit, Roma Đmparatorluğu Târihi, Đstanbul Üniv. Yay, Đstanbul, 1985, s. 178-183 25 Đmparator Trajan, bu Mezopotamya seferinde gelecekte imparator olacak yeğeni Hadrian’ı da beraberinde getirdi. Böylece Đmparator Part savaşı boyunca Hadrian’ı Antakya valisi olarak görevlendirdi. Roma ordusu, M.S.115 yılının bahar ayında Partların başkenti Ktesiphon’u almak için büyük bir orduyla Antakya’dan hareket etti. Roma ordusu Partların başkenti Ktesiphon’a geldi, fakat Partlar şehri boşaltmış, Osroes’e kaçmışlardı. Böylece Ktesiphon, hazinesiyle birlikte ele geçirildi ve Đmparator Trajan “Parthicus” ünvanını aldı. Đmparator Trajan, Đmparatorluğun doğu kısmında da güvenliği sağladıktan sonra M.S.117 yılında Antakya’ya geldi. Đmparator, Hadrian’ı Antakya’daki ordunun başında bıraktı ve Antakya’yı terkederek deniz yoluyla Roma’ya gitmek için Temmuz sonunda Kilikya’daki Selinus’a geldi. Fakat yaşının ilerlemesinden dolayı Đmparator’a burada felç geldi ve birkaç gün sonra 9 Ağustos M.S. 117 tarihinde öldü. Trajan’ın oğlu olmadığı için Hadrian’ı evlat edinmişti bundan dolayı Trajan’ın ölümünden sonra Hadrian, Roma Đmparatoru oldu. Hadrian, imparator olduktan sonra Trajan’ın doğu politikasını değiştirdi. Çünkü O’na göre imparatorluk daha geniş alanlara yayılmamalıydı. Roma’nın gücü bunları idare etmeye yetmeyebilirdi. Bu sebepten dolayı birleştirici bir politikaya bağlandı ve doğunun düzenlemesiyle meşgul oldu. Roma Đmparatoru, Anadolu’nun doğusunu Part hükümdarı Vologases’e iade ederek burasını bir vasal krallık şeklinde muhafaza etti. Trajan’nın Partların başına getirdiği Parthamaspates’i Osroene’ye kral yaparak Partlarla barış kurdu. Đmparator, bu düzenlemelerden sonra Catilius Severus’u Antakya’da vali olarak bıraktı. Daha sonra M.S.117 yılı Kasım ayında Antakya’dan yola çıkarak Tarsus yolu ile Nicomedia (Đzmit)’ya gitti. Bu tarihten sonra Roma’ya giden Đmparator Hadrian, imparatorluğun batı tarafı ile ilgilendi. 26 Hadrian, 10 Temmuz M.S. 138 tarihinde öldü. Đmparator Hadrian’dan sonra Antoninus Pius, M.S. 138-161 yılları arasında, Roma Đmparatorluğu’nu yönetti.2 7 Mart M.S.161 tarihinde Đmparator Antoninus Pius’un ölümünden sonra oğlu Markus Aurelius imparator oldu. Daha sonra Markus Aurelius, Lucius Verus’u kızı Annia Lucilla ile evlendirerek imparatorluğun varisi yaptı. Bu sırada Part hükümdarı III. Volagases Roma Đmparatorluğunda oluşan otorite boşluğundan yararlanarak imparatorluğun doğu sınırına saldırdı. Partlar, imparatorluğun doğu sınırında ilerleyerek Antakya’ya kadar geldiler. Burada bulunan Roma kuvvetleri disiplinsizlikleri sebebiyle kaçarak mağlubiyete uğradılar. Doğu’dan gelen bu kötü haberler üzerine Đmparator Markus Aurelius savaş hazırlığına başladı. Lucius Verus askerlik yönünden Marcus Aurelius’dan daha yetenekli olduğundan, Lucius Verus’a doğudaki savaş için yüksek yetki verilerek M.S. 162 yılının bahar ayında Antakya’ya gönderildi. Lucius Verus, Part savaşı için üç komutan görevlendirdi. Bu komutanlar Statius Priscus, Avidius Cassius ve Martius Verus’du. Lucius Verus, Martius Verus komutasında Roma ordusunu Partlar üzerine gönderdi. Lucius Verus savaş boyunca Antakya’da kaldı. Martius Verus komutasındaki Roma ordusu, Part ordusunu M.S. 163 yılında büyük bir yenilgiye uğrattı. Roma, Part savaşı sonrasında Osroene, Edessa şehirlerini alarak topraklarını Fırat‘ın doğu kıyılarına kadar genişletti. Lucius Verus, komutanlarından Avidius Cassius Antakya valiliğine atadıktan sonra Antakya’dan ayrılarak M.S. 166 yılında Roma’ya döndü. Lucius, Roma’da üç yıl bulunduktan sonra öldü.3 2 Glanville Downey, A History of Antioch in Syria from Seleucus to the Arap Conquest, Princeton (New Jersey , Princeton Univ. Press )1961, s. 222-224 3 Akşit, s. 226-231 27 M.S. 166 yılından sonra Markus Aurelius Roma Đmparatorluğunu tek başına yönetmeye başladı. Bu dönemde Roma Đmparatorluğu’na Antakya valisi olarak hizmet eden Avidius Cassius Suriye bölgesinde belli bir güce ulaştıktan sonra Đmparator Markus Aurelius’un öldüğü rivayeti üzerine M.S.175 yılının Nisan ayında kendisini imparator ilan etti. Daha sonra Cassius, Mısır bölgesini de işgal etti. Roma senatosu Cassius’un isyanını öğrenince O’nu vatan haini olarak ilan etti. Đmparator Markus Aurelius, isyanı bastırmak üzere Roma’dan Antakya’ ya doğru hareket etti, fakat imparator daha yolda iken iki askerin Cassius’u öldürdükleri haberi kendisine iletildi. Bu arada Kapadokya valisi Martius Verus, isyanın en kuvvetli olduğu yer Antakya’daki hareketi derhal bastırdı ve imparator gelinceye kadar doğu kısmın idaresini yürüttü. Đmparator, Antakya bölgesine ulaştığı zaman Antakya halkı isyandan dolayı kendisinden af diledi. Markus Aurelius halkın af isteğini kabul etmedi ve Suriye Bölgesinin başkenti konumunda olan Antakya’ya özellikle ceza verdi. Đmparator adına Antakya’da yapılan olimpiyat oyunları kaldırılarak festivaller ve at yarışları da yasaklandı.4 Commodus, M.S. 180 yılında babası Đmparator Marcus Aurelius’un ölümü üzerine tek başına Roma’nın hakimi olduğunda 19 yaşında idi. Đmparator Commodus’un kendisinden sonra Đmparator olacak hiç varisi yoktu. Bu sebepten dolayı Pertinax ve Didius Julianus her ikisi de imparatorluklarını ilan ettiler.5 4 Downey, s. 228. D. S. Wallace-Hadrill, Christian Antioch: A Study of Early Christian Thought in the East, Cambridge Univ. Press, 1982, s. 5. 5 28 Roma halkı, Didius Julianus’ un imparator olmasını istemiyordu. Bu yüzden Didius Julianus kendisine destek oluşturmak için M.S. 193 yılının Haziran ayında Antakya’ ya geldi. Didius Julianus, imparatorluk mücadelesinde arkadaşı olan Antakya valisi Pescennius Niger’e güveniyordu. Pescennius Niger’in Antakya bölgesinde güçlü bir ordusu vardı. Didius Julianus beklediği desteği Pescennius Niger’den alarak Roma’ya döndü. Roma’ya dönen Didius Julianus, Pescennius Niger’i ordusuyla birlikte Roma’ya çağırdı. Ordusuyla Roma’ya gelen Pescennius Niger, Didius Julianus’u resmen imparator yaptı. Didius Julianus imparator olduktan sonra Pescennius Niger o yılın Nisan ayında hızlıca Antakya’ya geri döndü. Roma’da Didius Julianus imparatorluğunu ilan ettiği zaman Pannoria bölgesinin valisi Septimius Severus, Đmparatorluğunu ilan etti. Fakat Septimius Severus, Antakya bölgesinde bulunan Pescennius Niger kuvvetlerinden çekiniyordu. Roma senatosu, Septimius Severus’u Roma’ya çağırdı. Ordusuyla Roma’ya giren Septimius Severus, senato tarafından imparator ilan edildi. Yeni imparator Septimius Severus ilk iş olarak Didius Julianus’u senatoda yargılattı. Senato, Didius Julianus’u ölümle cezalandırdı ve M.S.193 yılının Haziran ayında öldürttü. Didius Julianus’un öldürülmesinden sonra imparatorlukta iki güçlü aday kaldı. Suriye valisi Pescennius Niger ve yeni imparator olan Septimius Severus. Septimius Severus Asya’yı kontrol altına almak ve Pescennius Niger tehlikesini bertaraf etmek için M.S. 193 yılının Temmuz ayında Roma’dan ayrıldı. Bu sırada Pescennius Niger Antakya’ da taze güçlerle ordusunu kuvvetlendiriyordu. Bu iki ordu M.S. 194 yılının bahar ayında Antakya’nın yakınlarında bulunan Issos’ta karşılaştılar. Septimius Severus’un ordusu, Pescennius Niger’in ordusunu bu savaşta yendi. 29 Pescennius Niger yanındaki atlılarla birlikte kaçarak Antakya’ya geldi. Septimius Severus, Pescennius Niger’i takip etti ve Antakya’yı kuşattı. Septimius Severus, bu kuşatma sonunda Antakya’ya girdi ve burada Pescennius Niger’i öldürdü.6 Đmparator Septimius Severus imparatorluk mücadelesinde rakibi Niger’i desteklediği için Antakya’yı cezalandırdı, özellikle tiyatrolar ve diğer toplumsal yapıları yerle bir ederek kenti köy haline getirdi, kentin ünvanlarını geri aldı, yönetimini Suriye’nin metropolisi haline getirdiği Laodecia’ya bağladı. Đmparator Septimius Severus, Antakya’nın metropolis unvanını kaldırarak olimpiyat oyunlarını Issos’a taşıdı. Daha sonra Part savaşı hazırlığı için Antakya’ya gelen Đmparator Caracalla olimpiyat oyunlarının tekrar Antakya’ya alınmasını sağlayarak şehre metropolis ünvanını geri verdi.7 Đmparator Severus, M.S. 211 yılında öldüğünde yerine oğulları Caracalla ve Geta’yı bıraktı. Đmparator Severus’un düşüncesi imparatorluğu iki oğlu arasında paylaştırmaktı. Batı’yı Caracalla’ya, Doğuyu Geta’ya bırakmayı düşünüyordu. Fakat Severus bu düşüncesini uygulayamadan öldü. Severus 211 yılında öldükten bir yıl sonra Geta’ da öldürüldü. Böylece Caracalla Đmparatorluğu tek başına yönetmeye başladı. Partlar, 216 yılında doğuda birkaç şehri işgal ettiler. Bu sebepten Đmparator Caracalla Antakya’ya geldikten sonra 216 yılının yaz ayında Partlarla savaşmak için Antakya’dan ayrıldı. 217 yılının kışını Edessa (Urfa)’da Part savaşına hazırlık yaparak geçirdi. 8 Nisan 217 tarihinde Đmparator Caracalla, Edessa’ da bulunduğu sırada Opellius Macrinus’ un askerlerinden biri Đmparator Caracalla’yı öldürdü.8 6 Downey, s. 236-238. D.S. Wallace –Hadrill, s. 5 8 Downey, s.245-247 7 30 Macrinus, Caracalla’nın ölümünden dört gün sonra imparatorluğunu ilan etti. Macrinus, oğlunu Antakya’ya Sezar olarak gönderdi. Daha sonra Macrinus da Antakya’ya geldi. Macrinus imparator olduktan sonra Roma’da kalması gerekiyordu fakat kendisi Part savaşlarına hazırlık yapmak bahanesiyle Antakya’dan ayrılmak istemiyordu. Part ordusu Ağustos ayında Mezopotamya bölgesine saldırdı. Bu saldırı üzerine Đmparator Macrinus Antakya’dan ordusuyla bu bölgeye doğru yola çıktı ve Partları bu bölgeden uzaklaştırdı. Macrinus, Part seferinden sonra Antakya’ya geldiğinde Emessa’da yaşamasına izin verdiği Julia Maesa tarafını tutan büyük bir orduyla karşılaştı. Antakya şehrine 24 km. uzaklıkta bir köyde iki taraf savaştılar. Bu savaşın sonucunda Antakya şehrine giren Macrinus’un savaşı kazandığı zannedildi. Fakat Antakya’da Macrinus’un çok büyük kayıplar verdiği ve canını zor kurtararak şehre geldiği gerçeği anlaşıldı. Macrinus, Antakya’da yakalandı ve öldürüldü.9 Đmparator Elagabalus’dan sonra M.S.222 yılında Severus Alexander, Roma imparatoru oldu. Severus Alexander’in imparator olduğu sıralarda Roma Đmparatorluğu’nun doğu sınırında önemli bir tehlike beliriyordu. Bu tehlike M.S. 230 yılında Part Đmparatorluğu’nun varisi olarak tarih sahnesine çıkan Sasani Devleti idi. Babek oğlu I. Ardaşir, Đran’da hüküm sürüyordu. Đran’da Sasaniler adını taşıyan hanedanlık M.S. 230 yılında Sasani Devletini yönetmeye başladı ve bu hanedanlık 410 yıl hüküm sürdü. Müslüman Araplar, bu hanedanlığa M.S.640 yılında son verdiler.10 9 Downey, s. 248 Gregory Abu’l Farac, Abu’l Farac Târihi (Çev. Ömer Rıza Doğrul) ,T.T.K.Yay., Ankara,1937 s. 130 10 31 Sasani Đmparatorluğu’nun başı olan I. Ardaşir’in ilk hedefi Eski Part Đmparatorluğunun sahip olduğu toprakları tekrar almaktı. M.S. 231 yılında Đmparator Severus Alexander, Sasani tehlikesine karşı Roma’ya giderek oradan destek kuvvetlerini alıp Antakya’ya getirdi. Severus Alexander, I. Ardaşir’e elçi göndererek Roma ile Sasani Đmparatorluğu arasında barış teklif etti. I. Ardaşir bu teklifi reddetti ve eski Part Đmparatorluğunun varisi olduklarını ve Antakya Bölgesi, Mezopotamya, Kapadokya bölgelerinin kendilerine ait olduğunu söyledi. Böylece iki imparator arasında savaş kaçınılmaz oldu. Đmparator Severus Alexander, M.S. 232 yılında Sasani ordusuna saldırdı ve zafer kazandı. Bu zaferi kutlamak için Antakya’dan Roma’ya geçti. Severus Alexander’ın Roma’daki tavırları Senato tarafından beğenilmedi. M.S. 235 yılında Roma’da öldürüldü ve yerine Maximinus imparator oldu.11 M.S. 235 yılında Severus Alexander’in ölümünü takip eden yıllar Đmparator olmak için yapılan mücadelelerle geçmiştir. Maximini M.S. 235-238, Pupienus (238), Balbinus (238) ve Gordians (238-244) gibi imparatorlar arasındaki mücadeleler batıda gerçekleşti.Bu dönemde Batı’da imparatorluk mücadelesi olurken Doğu’da Sasani Đmparatorluğu güç kazanmaktaydı. I.Şapur M.S. 241-272 yılları arasında Sasani Đmparatorluğunu yönettiği dönemde babası I.Ardaşir’in düşüncesi olan Büyük Sasani Đmparatorluğunu oluşturmak için doğu seferine başladı. M.S. 242 yılının bahar ayında I.Ardaşir Antakya bölgesinde bazı şehirleri işgal etti. Antakya, bu yıllarda Sasani tehdidi altındaydı. Genç Roma komutanı III. Gordian Sasani tehlikesini durdurdu. Fakat M.S. 244 yılında Gordian’ın öldürülmesiyle Antakya tekrar Sasani tehdidi ile başbaşa kaldı. 11 D. S. Wallace-Hadrill, s. 6. 32 Roma dünyasında da M.S. 251 yılına kadar ekonomik sıkıntılar ve politik belirsizlikler görüldü. Antakya şehri de Roma dünyasının yaşadığı sıkıntıları yaşamakta idi. Bu sebepten Antakya halkı, politik belirsizlik ve ekonomik sıkıntıdan kurtulmak için Sasani yönetiminin gelmesine karşı değildi. Bu dönemde Antakya ilki M.S. 256, ikincisi M.S. 260 yılında olmak üzere iki defa Sasani istilasına uğradı. M.S. 253 yılında Valerian, Roma Đmparatoru oldu. Valerian, imparator olduğu zamanda imparatorluk karışıklık içinde ve en önemlisi imparatorluğu tehdit eden Sasani tehlikesine karşı önlem alınamıyordu. Đmparator Valerian, Sasani tehlikesini önlemek için M.S. 256 yılında Roma’dan ayrılarak Antakya’ya geldi.12 M.S. 260 yılının yaz ayında Đmparator Valerian morali bozuk ve yorgun olan ordusuyla Antakya’dan Sasanilerle savaşmak için hareket etti. Roma ordusu, Sasani ordusuyla karşılaştı ve bu savaşta Roma ordusu yenildi. Bu savaşta Đmparator Valerian, esir edildi ve öldürüldü. Bu olaydan sonra Sasani ordusu ilerleyerek Antakya’ya kadar geldi. Antakya’ya giren Sasaniler şehri ikinci kez yağma ederek yakıp yıktılar ve bir harabe haline getirdiler.13 Valerian’ın generallerinden Macrianus, Quretus ve Ballis da doğuda imparatorluklarını ilan ettiler. Roma’da bulunan imparator Gallienus Doğu’ya ordu göndererek Valerian’ın komutanlarını yendi. Đmparator Gallienus’un yeni doğu politikası doğuda Palmyra prensi Odena’yı destekleyerek Sasaniler’e karşı güç dengesini kurmaktı. Palmyra prensi Odena Sasaniler ile savaşarak Roma imparatorunun desteğiyle Suriye ve Mezopotamya bölgesine egemen oldu.14 Palmyra prensliği döneminde Antakya Piskopos’u Samasotalı Pavlos idi. Pavlos, o dönemde Antakya’da Palmyra prensliği yönetimini destekliyordu. 12 Downey, s. 255. Nina Garsoian , The Cambridge History of Iran; Byzantium and Sasanians, Ed. Ehsan Yarshater, 3.Vol. Cambridge Univ. Press ,1983, s. 570. 14 D. S. Wallace-Hadrill, s. 6. 13 33 Pavlos’un Patrikliği döneminde Hz. Đsa’nın tabiatı üzerine dini münakaşalar çıkmıştı. Pavlos bu münakaşalara son vermek için, M.S. 264 yılında Antakya’da doğu kiliselerinin katıldığı bir sinod topladı. Bu sinod dini münakaşaları ortadan kaldırma açısından başarılı olamadı.15 M.S. 268 yılında Đmparator Gallienus’e suikast yapıldı ve öldürüldü. Đmparator Gallienus öldürüldükten kısa bir dönem sonra Claudius M.S. 268-270 yıllarında Đmparator oldu. M.S. 270 yılında Claudius’un ölümünden sonra meşhur komutan Aurelian imparator yapıldı. Aurelian imparator olduğu zaman en önemli problemi doğuda belli bir güç kazanmış Palmyra prensliği idi. Palmyra prensi Odena’nın ölümüyle eşi Zenobia Palmyra prensliğini yönetmeye başladı. M.S. 271 yılında Germenler’in Roma’yı istila etmesini fırsat bilen Zenobia, Antakya’yı işgal ederek Suriye’de kendine ait bir devlet kurmak istedi.16 M.S. 271 yılında Aurelian gelecekte imparator olacak Probus’u, Mısır’ı ve Palmyra prensliğini kontrol altına alması için görevlendirildi. Probus, Palmyra prensesi Zenobia’nın komutanı Zabdas’la yaptığı savaşı kazanarak Antakya’ya geldi. Böylece Antakya’daki Palmyra prensliği sona erdi ve Roma Đmparatorluğu doğuyu tekrar kontrol altına aldı.17 Probus, Antakya’ya geldiğinde Palmyra prensliğini destekleyen Antakya Piskopos’u Samasota’lı Pavlos’u Piskoposluk görevinden aldı ve yerine Dumnos’u Piskopos olarak atadı. M.S. 275 yılında Đmparator Aurelian, suikast ile öldürüldü. Đmparator Aurelian’dan sonra M.S. 276-282 yılları arasında Probus Roma Đmparatorluğunu yönetti.18 15 Eusebius, The History of the Church from Christ to Constantine ( Translated by G.A. Williamson), London, Penguin books Ltd., 1965 s. 245 16 Philip K. Hitti , Siyasi ve Kültürel Đslâm Târihi (Çev.Salih Tuğ), Đstanbul, Boğaziçi yay.1980, s.116. 17 Downey, s. 270 18 George Ostrogorsky, Bizans Devleti Târihi, (Çev. Fikret Işıltan), T.T.K. Yay. Ankara, 1981, s. 40. 34 Đmparator Diokletian (M.S. 284–305) dönemi Roma imparatorluğunun yeniden yapılanma dönemi olarak bilinir. Sasani kralı Narses, M.S. 297 yılında Sezar Galerius’u yenerek doğu bölgesini işgal etti. Đmparator Diokletian, doğu seferine hazırlık yapmak için Antakya’ya geldi ve burada Sezar Galerius ile buluştu. Bir yıl sonra M.S. 298 yılının kış ayında Sezar Galerius komutasındaki Roma ordusu Sasanilerle savaşmak için Antakya’dan hareket etti. Roma ordusu Sasani ordusunu yendi. Sezar Galerius savaştan sonra Antakya’ ya geldi ve bu zaferi Antakya’ da Đmparator Diokletian ile birlikte kutladılar. Doğu sınırında Sasani tehlikesi ortadan kalkana kadar Đmparator Diokletian, M.S. 299 yılının kış ayını Antakya’da geçirdi. Đmparator Diokletian, Antakya’nın askeri, ekonomik ve siyasi açıdan bölgenin en önemli şehirlerinden biri olmasından dolayı M.S. 300 yılında Antakya’yı bölgesinin yönetim merkezi yaptı.19 19 Downey ,s. 318 35 doğu 2.1.2. Bizans Đmparatoru Konstantin Dönemi’nde Antakya Đmparator Diokletian ve Maximianus Herkulius, ilerleyen yaşlarından dolayı M.S. 303 yılında Đmparatorluğun doğusunun yönetimini Maximianus Galerius batısının yönetimini ise Konstantius’a bıraktılar.20 Roma Đmparatorluğunun batısını yöneten Konstantius, M.S. 306 yılında öldü ve yerine oğlu Konstantine Augustus oldu. Konstantius’un ölümünden sonra Maximianus Galerius Đmparatorluğu tek başına yönetmeye başladı. Bu yılda ayrıca Maximianus Galerius’un oğlu Maximinus ile Maximianus Herkulius’un oğlu Maxentius Sezarlığa yükseldiler. Đmparator Maximianus Galerius ve iki Sezar Maximinus ile Maxentius, M.S.306 yılında Hıristiyanlara karşı büyük zulm yaptılar. Hıristiyanlığın en eski şehri olan Antakya bu zulümden çok zarar gördü. Đmparator Maximianus Galerius’in başlattığı bu zulüm M.S. 310 yılına kadar devam etti. Đmparator Maximianus Galerius, 5 Mayıs 311 tarihinde Serdika’da öldüğü zaman Konstantine imparator olmak için Licinius ile anlaştı.21 Maximinus, M.S. 312 yılının ilkbaharında imparatorluğun kültünü ve Pagan kültlerini ön plana çıkarmak için Antakya’ya geldi.22 Antakya’da Maximinus’un politikasını destekleyen Antakya şehrinin yöneticilerinden Theotecnus, Antakya’da Hıristiyanlara karşı zulüm yapmaya başladı. Maximinus bundan dolayı Theoteknus’u Antakya valisi olarak atadı. Theoteknus, şehir merkezine Zeus heykelini diktirdi ve Zeus’a kurban adamayanların şehirden sürüleceğini söyledi. 20 Theophanes, The Chronicle of Theophanes Confessor: Byzantine and ear Eastern history, A.D. 284-813 translated by Cyril Mango and Roger Scott, Oxford University Pres, 1997, s.16 21 Eusebius, s. 274. 22 Theophanes, The Chronicle of Theophanes Confessor: Byzantine and ear Eastern History, A.D. 284-813 translated by Cyril Mango and Roger Scott, s.16 36 Theoteknus’un şehirde Hıristiyanlara karşı baskısı arttı. Theoteknus’un bu politikasını Maximinus’da onaylıyordu.23 Konstantine, Milvian köprüsü dolaylarında 27 Ekim 312 tarihinde Maxentius’un ordusunu yenerek Maxentius’u öldürdü. Bu olaydan sonra Konstantine ve Licinius’un Đmparatorluk mücadelesinde tek rakibi kalıyordu. Konstantine imparatorluğun batısına hakim olduğu sırada imparatorluğun doğusunda büyük bir orduya sahip Maximinus bulunmaktaydı. Konstantin Maximinus’a Hıristiyanlara zulüm yapmaması şartıyla barış teklif etti. Maximinus bu barışı şiddetle reddetti. Böylece Konstantin ve Licinius Maximinus’a karşı savaş hazırlığına başladılar.24 Maximinus muhtemelki Antakya’dan 70.000 kişilik ordusuyla Avrupa’yı işgal etmek için yola çıktı. Licinius, az bir orduyla Maximinus’un ordusunu karşıladı. Maximinus’un ordusu yorgun olduğundan savaş Licinius’un galibiyetiyle sonuçlandı. Licinius, Maximinus’u takip ederek Đzmit’e kadar geldi. Licinius, Đzmit’te bütün halka ibadet etme özgürlüğü verdi. Maximinus Tarsus’a doğru kaçtı. Maximinus’u takip eden Licinius, Tarsus’ta 313 yılında Maximinus’u, hanımı Valeria’yı ve oğullarını yakaladı. Onları Antakya’ya götürerek orada öldürdü. Licinius, Antakya’ya geldiği zaman Antakya valisi Theoteknus idi. Theoteknus, hem Maximinus’a yakınlığı ile biliniyordu hem de Maximinus’a iyi görünmek için Antakya’da Hıristiyanlara çok zulüm yapmasıyla tanınıyordu. Licinius, Antakya’ya geldikten sonra Theoteknus’u yakalattı ve sonrada öldürttü. Licinius ve Konstantin Đmparatorluğun yegane yöneticileri olarak kaldılar. Doğunun kontrolü Licinius’a aitti. Licinius ve Konstantin, her ikisi bu şekilde 6 yıl boyunca imparatorluğu birlikte yönettiler. 23 Eusebius, s. 284. Ayrıca bkz. Theophanes,s.19-20 A. A. Vasiliev, Bizans imparatorluğu Târihi, (Çev. A. Müfid Mansel), Ankara Maarif Matbaa, 1943, s. 52. 24 37 Altı yılın sonunda Licinius, Hıristiyanlara fazla tolerans verildiğini düşündü. Hıristiyanlara karşı politikasını değiştirerek Hıristiyanları saraydan ve resmi dairelerden kovdu. Konstantin, Licinius’un bu politikasını onaylamadı ve bir bahane bularak Licinius’a savaş açtı. Konstantin M.S. 324 yılında Chrypolis savaşında Licinius’u yendi ve öldürdü. Böylece Roma Đmparatorluğu’nun tek yöneticisi Konstantin oldu. Licinius’un ölümünden sonra Antakya’da Hıristiyanlar daha rahat ettiler. Daha önce yıkılmış olan “ Eski Kilise ” tekrar inşa edildi.25 M.S. 324 yılında tek başına imparator olan Konstantinin 13 yıllık imparatorluk dönemi, dünya ve Roma tarihinin dönüm noktalarından biridir. Konstantin’in imparatorlukta bıraktığı en belirgin özellikler Hıristiyan kilisesinin seviyesinin yükselmesi ve Đstanbul’un Đmparatorluğun yeni başkenti olmasıydı. Bu belirgin özelliklerin yanında Konstantin, Diokletian döneminde başlayan askeri ve yönetime ait reformları devam ettirdi.26 Đmparatorlukta yapılan bu reformların etkisini Antakya tarihinde de görmekteyiz. Konstantin ve Licinius’un birlikte ilan ettikleri “Milano Emirnamesi” imparatorluğun genelinde birliği ve dini hoşgörüyü sağlaması açısından önemlidir. Konstantin tek başına imparator olduğunda en büyük hedefi, imparatorluk geneline yayılmış iç huzursuzluklara bir son vererek, imparatorlukta siyasi ve dini birliği sağlamaktı. Konstantin’in bu politikası Hıristiyanlara özgürlüklerini ve dinlerini rahatça yaşayabilme imkanı vermiştir. Đmparatorluk genelindeki bu özgürlük ortamı Antakya’ya da yansıdı. Antakya’da Hıristiyanlara karşı yıllarca devam eden baskı, bu dönemde son bulmuştur.27 25 Downey, s. 336. Vasiliev, s. 71. 27 R.H. Barrow, Romalılar (Çev.E. Gürol), Đstanbul, 1965, s. 167. 26 38 Konstantin döneminde imparatorluğun genelinde olduğu gibi Antakya’daki Hıristiyanlar da bu baskılardan kurtulmuşlardır. Fakat bu sefer de dini münakaşalar dönemi başlamıştır. Konstantin zamanında Antakya’da Hıristiyan topluluğun tarihi, Hz.Đsa’nın ilahi doğası üzerine Aryanizm tartışmasıyla ilgilidir. Bu tartışma imparatorluğun doğu bölgesindeki kiliseleri iki kampa ayırdı, ayrıca bu tartışma Konstantin ve oğlu Kontantinus döneminde Antakya kilise tarihinde çok önemli bir rol oynadı. Bu dönemde Hz. Đsa’nın ilahi doğası üzerine yapılan tartışmalar imparatorluğun geneline yayıldı ve kargaşalıklar başladı. Konstantin, bu dini tartışmalara son vermek ve imparatorlukta sükuneti sağlamak için 325 yılında Đznik’de “Đlk Ekümenik Konsili topladı.28 Konsil, dini konularda ihtilafları görüştükten sonra, imparatorun isteği doğrultusunda kilisenin organizasyonunu ele aldı. Bu konuda, ülke idaresinde kabul edilmiş olan eyalet sistemi örnek alındı. Öncelikle Hıristiyan alemindeki ilk kiliseler olan Antakya, Đskenderiye ve Roma kiliseleri tespit edildi. Bunlar “Apostolik kökenli Ökümenik Patriklikler” olarak kabul edildiler. Antakya Patrikliğine; Suriye, Anadolu ve Doğu, Đskenderiye Patrikliğine; Birleşik eyaletler tabir edilen Kuzey Afrika kiliseleri, Roma Patrikliğine; Đtalya çevresi ve Avrupa kiliseleri bağlandılar. Bu konsilde kiliselerin organizasyonunun yanında bir diğer toplanma sebebi, dini münakaşalara son vermekti. Fakat bu konsilde Konstantin’in istediği sonuca ulaşılamadı.29 28 Ostrogorsky, s. 44. Francis Dvornik, Konsiller Târihi, Đznik’ten II. Vatikana (Çev.Mehmet Aydın), T.T.K. Yay., Ankara s.7 29 39 Đmparator Konstantin’in son yıllarında imparatorluğun doğu sınırında Sasani tehlikesi belirmeye başladı. Đmparator Konstantin beklenen Sasani savaşı için Antakya’yı askeri merkez olarak kullandı Sasaniler, M.S. 334 yılında Armenia bölgesini saldırdılar. Roma ordusu Sasani tehlikesi için daha önceden hazırlığını yapmıştı ve savaş için hazır durumdaydı. Konstantin, Armenia bölgesinin tekrar alınması için yeğeni Hannibalianus’u Sasani ordusu ile savaşmak üzere görevlendirdi. Konstantin bu sırada Đzmit’de idi. Konstantin hastalandı ve 22 Mayıs M.S. 337 tarihinde Đzmit’te öldü.30 Đmparator Konstantin, M.S. 337 yılında ölmeden önce imparatorluğu iki oğlu arasında paylaştırmıştı. Konstantin’in iki oğlu arasındaki inanç sorunu yüzünden imparatorluğun iki yarısında farklılık mevcuttu. Đmparatorluğun doğu yarısında hüküm süren Kontantinus ‘‘Aryanizm’’ görüşünü kabul ederken, batıda hüküm sürmekte olup çok erken öldürülen genç Konstans ise Đznik inancını destekliyordu. Đmparator Kontantinus’un kardeşi Konstans, komutanı Magnus Magnentius tarafından M.S.350 yılında öldürüldü. Magnus Magnentius imparatorluğun batı tarafında kendisini imparator ilan etti. Bu olaydan sonra Antakya’da bulunan Đmparator Kontantinus Sasanilerle barış antlaşması yaptı ve sonra 15 Mart M.S. 351 tarihinde doğunun yönetimini yeğeni Sezar Gallus’a bırakarak Roma’ya doğru hareket etti. Roma’ya gelen Đmparator Kontantinus, Magnus Magnentius’u yakalattı ve öldürttü. Böylece Đmparator Kontantinus batıya da hakim oldu. 30 Downey, s. 335. 40 Doğu imparatorunun zaferi devletin doğu yarısının önemini ve gücünü yeniden ortaya çıkartmıştı. Babasını örnek alan Kontantinus Đstanbul’un Roma ile kanunlar bakımından eşitliğini sağlamaya gayret etti ki, bu fiilen, eski ve yarı putperest Roma’nın yeni Hıristiyan başşehir tarafından geriye itilmesi anlamına geliyordu.31 Đmparator Kontantinus, Magnentius isyanını bastırmak için Antakya’dan Roma’ya gittiği zaman M.S. 351 yılında doğunun yönetimini yeğeni Gallus’a bırakmıştı. Dindar Hıristiyan olarak bilinen Sezar Gallus Antakya’da dört yıl kalarak doğuyu buradan yönetti.32 M.S. 354 yılında Sezar Gallus döneminde Roma ordusu Batıda Đzavriya’lılarla savaşırken Sasaniler bunu fırsat bilip Mezopotamya bölgesine saldırdılar. Đmparatorluğun sınırında bulunan Roma birlikleri, Sasani saldırısını durdurdu. Sasani saldırısını haber alan Sezar Gallus, Antakya’dan büyük bir orduyla doğu sınırına doğru hareket etti. Sezar Gallus sınırda bulunan birliklerle birlikte Sasaniler’e saldırdı ve Sasaniler bu savaşta yenildiler. Böylece Sezar Gallus, doğu sınırının güvenliğini sağladıktan sonra Antakya’ya geldi. Roma ordusunun Antakya’ya gelmesiyle şehrin nüfusu çok arttı aynı zamanda bu yılda kötü hava koşulları sebebiyle Antakya’da yiyecek sıkıntısı da çekiliyordu, halk bu durumu Sezar Gallus’a bildirdi. Roma ordusunun da Antakya’ya gelmesiyle şehirde yiyecek sıkıntısı ve fiyatlar daha fazla artmıştı. Bunun üzerine Sezar Gallus, senatoyu toplayarak fiyatlarının düşürülmesini istedi. Senato üyeleri, yiyecek olmamasından dolayı fiyatların yüksek olduğunu ve fiyatları indirmenin bir işe yaramayacağını Sezar Gallus’ a bildirdiler.33 31 Ostrogorsky, s. 45. Michael Grant, From Rome to Byzantium, New York, 1998, s.125. 33 Ammianus Marcellinus, Res Gestae; text, commentary and with an English translation by John C. Rolfe , Harvard University Press, 1935. I. Vol. s.35 32 41 Antakya halkı, bu dönemde ciddi bir ekonomik sıkıntı içinde idi. Bu yüzden halk Sezar Gallus’a karşı öfkeli idi. Sezar Gallus ise bu ekonomik sıkıntının sebebi olarak senatörleri suçlayarak birkaç senatörü hapse attırdı. Bu olaydan sonra diğer senatörler halkı Sezar Gallus’a karşı gizlice kışkırtmaya başladılar. Zaten öfkeli olan halk ayaklandı ve Sezar Gallus’u öldürdü. Roma’da Đmparator Kontantinus bu olayı öğrenir öğrenmez Roma’dan Antakya’ya doğru yola çıktı. Antakya’ya ulaşan imparator ilk iş olarak Sezar Gallus’un ölümünden sorumlu olanları tespit ettirdi. Đmparator, tespit edilen suçlularla birlikte halkı kışkırtan senatörleri de mahkeme de yargılattı. Bu mahkeme sonunda Sezar Gallus’un ölümünden sorumlu senatörler ve suçlular idam edildi. Đmparator Kontantinus, Antakya’da suçluları cezalandırdıktan sonra M.S.355 yılında Germen Kabileleri ile savaşmak için Antakya’dan batıya doğru hareket etti.34 Sasaniler, M.S. 360 yılında tekrar Mezopotamya bölgesine saldırdılar. Bunun üzerine Đmparator Kontantinus Roma’dan ayrılarak doğuya geldi. Đmparator Kontantinus Fırat’ı geçti fakat kendisi Edessa (Urfa)’da kalarak Dicle’ye doğru güçlü bir kıta gönderdi. Aylarca bekledikten sonra, Sasaniler’in M.S. 361 yılında savaşmaktan vazgeçtiklerini öğrenince Đmparator Kontantinus ordusuyla Antakya’ya geldi. Roma’dan Sasani savaşı için doğuya gelen Đmparator Kontantinus yerine yeğeni Julianus’u batıyı kontrol etmesi için Sezar olarak bıraktı. Sezar Julianus’un, batıda barbarlara karşı zafer kazanmasından ve başarılı yönetiminden dolayı, halk ve ordu tarafından imparator olması isteniyordu. Bu sebepten Sezar Julianus, büyük bir orduyla imparator olmak için Đstanbul’a doğru yola çıktı. 34 Marcellinus, s. 113. 42 Antakya’da bulunan Đmparator Kontantinus,Sezar Julianus’un imparator olmak için Đstanbul’a doğru gittiği haberini alır almaz O’da Sezar Julianus’u karşılamak için Antakya’dan yola çıktı. Fakat Đmparator Kontantinus yolda 3 Kasım M.S. 361 tarihinde Đzmit’de hastalanarak öldü.35 Sezar Julianus, Đstanbul’a ulaşınca ilk iş olarak Đmparator Kontantinus’ un cesedini Đstanbul’a getirtti. Đmparator Kontantinus, kendisinin yaptırdığı Havariler kilisesi olarak bilinen yapı kompleksindeki yuvarlak planlı kilise-mezara gömüldü. Bu olaydan sonra Sezar Julianus M.S. 361 yılının Aralık ayında imparator ilan edildi. Julianus, Đmparator olduktan sonra M.S. 362 yılının Haziran ayında Antakya’ya geldi. Đmparator Julianus’un Antakya’ya gelmesindeki amaç Antakya’nın Antikçağ’da Paganizm’in merkezi olmasıydı. Đmparator Julianus Antakya’da Paganizm’i tekrar canlandırmayı ve buradan imparatorluğa yaymayı düşünüyordu. Fakat Đmparator Julianus Antakya halkından umduğu desteği göremedi. Đmparator Julianus Antakya’da tekrar Paganizmi canlandıramayacağını anladı ve 5 Mart 362 tarihinde Sasani savaşı hazırlıklarını tamamlayarak Antakya’dan bir daha dönmemek üzere ayrıldı. Đmparator Julianus Antakya’dan ayrıldıktan sonra, Antakya’yı yönetmek için Pagan inanışına sahip bir vali atadı. Đmparator Julianus Haziran ayında Sasani savaşında öldürüldü. Julianus’ın ölümü Konstantin hanedanlığının da sonu oldu. Đmparator Julianus’un ölüm haberi Antakya’ya ulaşınca buradaki Hıristiyanlar bu haberi sevinç ile karşıladılar.36 35 36 Downey, s. 368. Nezahat Baydur,Đmparator Julianus,Arkeoloji ve Sanat Yay.,Đstanbul,1999, s. 65 43 Đmparator Julianus’un Sasani savaşı sırasında öldürülmesinden sonra,varisi olmamasından dolayı, imparatorun kim olacağı sorunu belirdi. Savaş sırasında başsız kalan ordu, kendi içinde Hıristiyan komutan Jovian’ı imparator seçerek imparatorluk sorununu çözdü. Yeni imparator Jovian, Sasanilerle Roma için hiç de uygun olmayan koşullarda barış yaptı.37 Đmparator Jovian ordudan ayrı olarak 22 Ekim M.S. 363 tarihinde Antakya’ya geldi. Antakya halkı da Đmparator Jovian’ın taviz vererek Sasanilerle antlaşma yapmasını ve ordudan ayrı olarak Antakya’ya gelmesini tasvip etmedi. Antakya halkı, Hipodromda Đmparator Jovian’a hakaret edip onunla alay ettiler. Đmparator Jovian bu olaylar üzerine Antakya’dan Đstanbul’a doğru yola çıktı. Fakat yolda Kasım ayında öldü.38 I. Valentinian, Đmparator Jovian’ın ölümünden sonra M.S. 364 yılının Ağustos ayında Đmparator oldu. I. Valentinian, Julianus döneminde Antakya’da Hıristiyan komutan olarak bulunmuştu. I. Valentinian, daha eğitimli olan kardeşi Valens’i imparatorluğa ortak etti, fakat dini bakımdan birbirine zıt yönleri temsil etmekte idiler. Batıyı idare eden I. Valentinian Đznik iman formülünün taraftarıydı. Doğuya hükmeden Valens ise Aryani görüşü savunuyordu. Böylece inanç ayrılığında doğu ile batı arasındaki farklılık yeniden ortaya çıkmış oluyordu.39 Đmparator Valens, M.S. 378 yılında Antakya’ya geldi. Gotlar ile Thrace bölgesinde savaşmak için Antakya’dan ayrıldığı zaman Đstanbul’a kısa bir ziyaret yaptı. Đmparator Valens, bu kısa ziyaretten sonra M.S. 378 yılında Adrionople savaşında öldürüldü.40 37 Grant, s.126 Downey, s. 398. 39 Ostrogorsky, s. 47. 40 Grant, s. 127. 38 44 9 Ağustos M.S.378 tarihinde Valens Adrianople savaşında öldürüldüğü zaman I. Valentinian’in oğlu Gratianus imparator oldu. Gratianus, Đspanya’dan Hıristiyan bir aileden gelen I.Theodosius’u imparatorluğun ortağı yaptı. Çünkü I.Theodosius, Valens’in öldürülmesinden sonra Gratianus’u imparator yapmıştı. Bu sırada Maximus adlı biri imparator Gratianus’u Roma’da haince öldürdü. Đmparator Gratianus’un öldürülmesinden sonra, Gratianus’un küçük kardeşi Valentianus imparator oldu. Đmparator Valentianus batının hakimiyetini alırken I.Theodosius’da tek başına doğunun hakimi oldu. Böylece doğunun hakimi olan I.Theodosius (M.S.379-395) dönemi başladı.41 I.Theodosius’un döneminin başlangıcı imparatorluk için hiç de kolay olmadı. Đmparator I.Theodosius’un Anadolu’da barbar saldırılarına karşı acilen önlem alması gerekiyordu. Bu yüzden Đmparator I.Theodosius’ un büyük ve güçlü bir orduya ihtiyacı vardı. Fakat hazinede bu orduyu oluşturacak yeterli derecede para yoktu. Bu sebepten Đmparator I.Theodosius vergi memurlarını görevlendirerek halktan vergi toplattı. Zaten halk, barbar saldırılarından fakir düşmüş ve sıkıntı içindeydi. Buna ek olarak Antakya’da M.S. 381-382 yılları içinde kötü hava koşulları sebebiyle kıtlık başladı ve buğday sıkıntısı vardı. Halk ise bu dönemde ağır vergilerden dolayı çok fakirleşmişti. Bu yüzden şehrin valisine giderek bu durumu şikayet ettiler. Vali, halkın şikayetlerine çözüm bulamayınca halk, hükümet konağının önünde toplanıp konağa girerek valiyi öldürdüler. Antakya halkı bu ağır vergileri vermeyeceklerini söyleyerek şehirde büyük bir isyan başlattı. Halk yıllardan beri senatörlerin lüks yaşamlarına duyduğu öfke nedeniyle senatörlerin lüks villalarını yağmalayarak yıktılar. Bu isyan o kadar büyüdü ki imparatorluk hükümetine karşı isyan durumuna geldi. 41 Abu’l Farac, s.140. 45 Antakya halkı meydanda bulunan imparatorluğu simgeleyen heykelleri ve kraliçe Flakida’nın heykelini parçaladı. Kraliçenin heykeli yıkılırken tesadüf olarak Đstanbul’da yaşayan Kraliçe Flakida aynı anda öldü. Đmparator I.Theodosius Antakya’daki olaylardan haberdar olunca Đstanbul’dan ayaklanmayı bastırmak üzere büyük bir ordu gönderdi. Ayaklanmayı bastıran bu ordu şehirde müthiş bir katliam yaptı. Ayaklanmanın ele başları yakalanıp öldürüldü, şehirden birçok kişi dağlara ve diğer şehirlere kaçtılar. Şehirde büyük bir kaos yaşanıyordu. John Krisistom ve diğer din adamları halkı sakinleştirerek manevi açıdan onlara yardım ediyorlardı. Antakya’daki bu isyan sebebiyle imparator şehir halkını cezalandırdı. Bu ceza 200 yıl önce Septimus Severus’tan sonra ilk kez uygulanıyordu. Şehirdeki hipodrom, tiyatrolar ve hamamlar kapatıldı. M.S. 387 yılındaki bu ayaklanma Antakya tarihine “Büyük Đsyan” olarak geçti.42 Bu ayaklanmayı ordunun çok kanlı bir şekilde bastırmasından dolayı ihtiyar bir adam Macedonius, Đmparator I. Theodosius’a sitem dolu şöyle bir mektup gönderdi:“Bir adama benzemek üzere tunçtan yapılan bir heykel uğrunda, Allah’ın kendi sureti üzerine yarattığı insanları mahvettin. Tunçtan heykeller yapmak bizim için çok kolaydır. Fakat mahvetmiş olduğun insanların bir tek kılını bile yaratmaya muktedir değilsin” Đmparator I.Theodosius bu ihtiyar adamın sözlerinden müteessir oldu ve halka taziye mektubu gönderdi.43 42 J.H.W.G. Liebeschuetz ,Antioch; City and Imperial Administration in the later Roman Empire , Oxford ,1972, s.105 43 Abu’l Farac, s. 141. 46 Đznik iman formülünün ateşli bir taraftarı olan I.Theodosius, Ortodoks inancını bütün kudreti ile takviye ederek gerek putperestliği ve gerekse ayrı itikatta olan Hıristiyan mezheplerini acımasız takibata uğrattı. Ancak onun hükümeti devresinde, devletin Hıristiyanlaşması oluşumu tamamlanmıştır. Ortodoks Hıristiyanlık devletin resmi dini olarak tek başına kaldı, bütün diğer dinlerin ve inançların yaşama hakları ellerinden alındı. Doğru inanç (ortodoksluk)’ın zaferini, Đznik kararlarını tasdik ve itmam ederek Hıristiyan inanç formülüne kesin ve en son şeklini veren Đstanbul Ekümenik Konsili 381 yılında kabul edildi. Bu konsilde başkent Kilisesinin konumu yeniden düzenlenmeye çalışıldığından Papalıkla, Bizans Kilisesi karşı karşıya geldi. Đki kilise arasında ki münasebetler 381 yılından başlayarak olumsuz anlamda çatışmalara sebep oldu. Đmparator I.Theodosius’un gerek protokol zarureti açısından ve gerekse imparatorluk topraklarındaki dini politikayı belirleme açısından, başkent kilisesinin patriklik statüsüne çıkarılmasını zaruri görüyordu. Đstanbul Ekümenik Konsilinde imparatorun bizzat verdiği bir önergeyle, Đstanbul Piskoposluğu Patriklik statüsüne kavuşturuldu. Tüm Trakya bölgesi idari yönden Đstanbul kilisesine bağlandı. Kutsal kilise kanunlarına aykırı bu tasarrufu Roma hiçbir zaman kabul etmedi.44 I.Theodosius’un bu ön tedbirleri ülkede dini birliği sağlamaktan uzaktı. O’da başvurduğu yöntemlerle bu birliği temin edemeyeceğini anladı. Bu dönemde imparatorlukta etkisini gösteren Hıristiyanlığın gelişmesi ve Đstanbul konsilinin sonuçları Antakya’yı da etkiledi.45 44 45 Bu tasarruf Đznik Konsili’nin VI. Maddesine aykırı idi. Ostrogorsky, s. 49. 47 2.1.3.Beşinci ve Altıncı Yüzyılda Antakya: Mezhepler Çatışması Đmparator I. Theodosius, M.S. 395 yılında büyük oğlu Arkadius’u devletin doğu, küçük oğlu Honorius’u ise batı yarısına imparator tayin etti. I. Theodosius’un yaptığı taksim aslında hiç de yeni bir şey değildi. Ancak önemli olan husus, bu taksimden sonra batı Roma imparatorluğunun ortadan kalkışına kadar devletin iki kısma ayrılmış olarak kalmış olmasıdır. Bununla beraber devletin birliği düşüncesi devam ediyordu. Ortada iki devlet değil, bir devletin iki imparator idaresinde bulunan iki parçası vardı.46 Đmparator Arkadius öldüğünde yedi yaşında olan oğlu II. Theodosius (408-450) imparator oldu. Đmparator II. Theodosius henüz yedi yaşında imparator olduğundan imparatorun enerjik ablası Pulkheria imparatorluğun 47 yönetiminde ve dini yapısında etkili oldu. Đmparator II. Theodosius döneminden önce imparatorluk genelindeki dini münakaşaları ve kiliseler arasındaki güç savaşlarını sona erdirmek için Đznik ve Đstanbul konsilleri toplanmıştı. Fakat bu konsillerden istenilen sonuçlar alınamadı. Đmparatorluk genelinde dini münakaşalar ve kiliseler arası güç savaşı artarak Đmparator II. Theodosius dönemine kadar gelmişti. 427 yılına girildiğinde Đstanbul Patriği Sisinyos ölmüştü. Đmparator II.Theodosius imparatorluğun her tarafında olduğu gibi başkentte de devam eden dini münakaşalardan usanmış ve bunun halli için de son derece bilgili ve dirayetli bir patrik arıyordu. Bu sırada Antakya’daki tahsilini tamamlamış olan Nastoryus, Đlmi kudreti ve kuvvetli hitabeti sayesinde kısa sürede Antakyalıları büyülemiş ve şöhreti Antakya dışına taşarak, imparatorun kulağına kadar ulaşmıştı. 46 47 Ostrogorsky, s. 55 Downey, s.450. 48 Đmparator, hem Đstanbul kilisesi bünyesinden atayacağı bir patriğin başkentte iç çekişmelere sebep olacağı, hem de Nastoryus’un sahip olduğu vasıfları göz önüne almış olmalı ki Đmparator, Nastoryus’u 10 Nisan M.S. 428 tarihinde başkent Patriği olarak atadı. Nastoryus, Hz. Đsa’nın iki doğası konusundaki tezleri, Đmparator II. Theodosius’un emriyle 431 yılında üçüncü Efes Ekümenik Konsili’nin toplanmasına neden oldu. Đstanbul Patriği Nastoryus’un en büyük karşıtı Đskenderiye’nin heybetli patriği Kyrillos idi.48 Antakya ve Başkent Patriğinin bazı sebeplerden dolayı zamanında Efes konsiline katılamamasını fırsat bilen Kyrillos, kendisine muhalefet olmadığı için bu konsilde istediği bütün maddeleri onaylattı. Böylece Kyrillos başkent patriğini ve O’nun arkasında duran imparatorluk hükümetini yenmişti. Kyrillos, Doğu kilisesinin reisi durumuna yükseldi.49 Becerikli bir subay olan Markianus, II. Theodosius’un ölümünden sonra (M.S.450) O’nun ablası Pulkheria ile evlenerek idareyi ele aldı ve imparator oldu.50 Yeni imparator Markianus (M.S. 450-457) kiliseler arasındaki liderlik çekişmesinden ülkenin çok büyük zararlara uğradığını görmüştü. Hele hele Đskenderiye Patrikhanesinin devlete hakim olması, Đmparatorun siyasal etkinliğini zedelemişti. Bu, yönetimde iki başlılık demekti. Đmparator Markianus hem ülkede dini birliği sağlamak, hem Đskenderiye Kilisesi’nin etkinliğini kırmak, hem de Başkent Patrikhanesi’ni güçlendirerek ipleri ele geçirmek üzere M.S. 451 yılında Kadıköy’de bir ökümenik konsil toplamaya karar verdi. 48 Aziz S. Atıya , Doğu Hıristiyanlığı Târihi ( Çev. Nurettin Hiçyılmaz ), Doz yay. Đstanbul, 2005, s.198 49 Ostrogorsky, s.54. 50 Vasiliev, s. 123. 49 Bu konsil 8 Ekim M.S. 451 tarihinde imparatorun başkanlığında Kadıköy’de toplandı. Đmparator konsilde istediği neticeyi elde edebilmek için başkanlık yaptı. Konsil üzerinde tam bir baskı kurdu. II Efes’in kararlarını iptal ettirdi. Đki Efes konsilinde aforoz edilen başkent patriklerinin intikamını almak için, Konsil dini bir toplantı olmaktan çıkarılarak, adeta bir mahkeme salonuna dönüştürüldü. Đskenderiye Patriği Dioscoros bir mücrim gibi sorgulanarak aforoz edildi ve sürgüne gönderildi.51 Đmparatorun emriyle yeni bir “Amentu” hazırlanarak konsile kabul ettirildi. Bununla ülkede inanç birliği sağlanması hedefleniyordu. Konsile sunulan 28. madde ile Đstanbul Patrikliğine siyasal mülahazalarla ekümeniklik sıfatı verildi. Roma delegeleri bu maddeyi imzalamadılar. Ancak doğu kiliselerine mensup piskoposlar ölüm tehdidi altında bu maddeyi imzalamak zorunda kaldılar.52 Hıristiyan aleminde bir daha birleşmemek üzere büyük parçalanmalara sebep olan Kadıköy Konsilinin kararları, her tarafta büyük yankılara yol açtı. Kiliseler arası birliği temin etmek amaçlanırken, daha büyük gedikler açıldı. Kadıköy Konsilinin 28. maddesinde Đstanbul patriği “umumi patrik” olarak kabul edilmiştir. Diğer kiliseler buna itiraz etmişler ve bu madde kiliseler arasındaki çekişmeleri arttırmıştır. 7 Şubat M.S. 452 tarihinde imparatorun emriyle başkent halkına ve ruhanilere son bir tamim yayınlandı. Bu tamimde Kadıköy Konsili kararlarının imparatorlukta titizlikle uygulanacağı ve hiçbir kimsenin ilahiyat tartışmalarına girmemesi gerektiği, Kadıköy kararlarına uymayanların ise şiddetle cezalandırılacağı vurgulanıyordu.53 Devletin, Kadıköy Konsili’nin kararlarını uygulamak için kuvvete başvurması Mısır, Filistin ve Antakya’da kanlı olaylara sebep oldu. 51 W.H.Freen,The rise of the Monophysite Movement:Chapters in the History of the Church in the Fifth and Sixth Centuries, Cambridge Univ. Press,1979, s.142. 52 Adrian Fortescue,The Ortodoks Eastern Church, London, 1908, s. 36-37 53 Freen, s. 143 50 Başkent Kilisesi ile Hıristiyan doğunun Monofizit kiliseleri arasındaki zıddiyet Kadıköy Konsili kararlarından sonra erken Bizans devletinin kilise ve devlet siyaseti sorunlarından birisi oldu. Monofizitlik, Mısır ve Anadolu’nun doğusunun siyasi bağımsızlık gayretlerinin bir ifadesi halini aldı ve Mısır’daki Kıbtlarla Anadolu’nun doğusunda ayrılıkçı gayretlerin Bizans hakimiyetine karşı mücadelesinin sloganı oldu.54 Kadıköy kararlarından sonra Doğu Kiliselerinin Başkent Kilisesine karşı çıkmasından dolayı doğuda Monofizit taraftarlarına karşı baskı ve zulüm devam etti. Đmparator Zenon tahta çıktıktan sonra dini sahada yaptığı ilk icraatı, bölge halkları tarafından tasvip edilmeyen, Antakya ve Đskenderiye patriklerini azlederek sürgüne göndermek oldu. Yıllardan beri Doğu’da akan kan ve gözyaşını dindirmek için M.S. 482 yılında bir “Birlik Fermanı” (Henetikon) yayınlandı. Bu fermanı manastırlardan tutun kiliselere kadar tüm dini kurumlara gönderdi. Daha önce Doğu Hıristiyanlığının teolojik düşüncelerini bildiği ve metni çok hassas dengeleri gözeterek hazırlattığı için Henetikon genel bir kabul gördü. Bu Henetikon’un amacı hem ülkede dini birliği sağlamak hem de doğuda Đran nüfuzuna giren Doğu Hıristiyanlarını tekrar kazanmaktı. Đmparator Zenon ülkede dini birliği tam temin ettiğini sandığı sırada bu sefer siyasi rakipleriyle başı derde girdi. Başkumandanı Đllus ve vatandaşı Leontius kendisine cephe aldılar. Leontius, Suriye doğumlu olup, bu sırada Antakya’da bulunuyordu. Bu arada Antakya Piskoposu Calandio her ne sebeptense Leontius’u destekliyordu. 54 Ostrogorsky, s. 55. 51 Zenon, kumandanlarından Yuhanna vasıtasıyla Doğu’ya gönderdiği kuvvetli bir ordu ile Đllus ve Leontius meselesini halletti. Arkasından Antakya Piskoposu Calandio’u sürgüne gönderdi. Calandio’nun sürgünü üzerine Peter’in taraftarları hemen harekete geçerek, imparatordan Peter’in makamına iade edilmesini istediler. Đmparator Zenon da bunu uygun bularak Peter Fuller’i bir kez daha Antakya Piskoposu olarak atadı. Peter Fuller bir kez daha Antakya kürsüsüne Piskopos olarak atandıktan sonra, şehirde Monofizit taraftarları hakimiyeti tamamıyla ellerine geçirdiler.55 Đmparator Zenon, M.S. 491 yılında öldüğünde, arkasında iki büyük problem bırakmıştı. Bunlardan biri başkentte Đzavriyalılar hakimiyeti, ikincisi ise bir türlü çözüme kavuşturulamayan kiliseler arasındaki çekişme idi. Đmparator Zenon’dan sonra Sarayın tecrübeli ve yaşlı görevlilerinden Anastasius imparator oldu. Yeni imparator, ancak kilisede hiçbir yenilik vücuda getirmeyeceğine dair bir beyanname imzaladıktan sonra, resmen göreve başlayabildi. Kadıköy Konsili’nin ısrarlı bir taraftarı olan Đstanbul Patriği, Anastasius’un dini düşüncedeki meylini bildiği için bu taahhüdü almak hususunda ısrar etmişti.56 55 56 Theophanes, s.199-200. Vasiliev, s.135. 52 Đmparator Anastasius döneminde (491-518) en önemli sorun imparatorluğun geneline yayılan Monofizitler ve Ortodokslar arasındaki sürtüşmeydi. Monofizitler, Suriye dilini kullanarak milliyetçilik duygusunu daha da sembolleştiriyordu.57 Anastasius Monofizit bir dini politika takip etti ve tabi olarak Yeşiller Partisini destekledi. Anastasius özellikle 502-505 yıllarında devam eden Bizans Sasani savaşı sırasında Antakya’da Yeşiller Partisini çok güçlü konuma getirdi. Đmparatorun bu açık ve adeta sınırsız desteği Maviler Partisi’ni son derece rahatsız ediyordu. Đlki 493 yılında olmak üzere, birçok defalar ayaklanmalar olmuş ve bunlar askeri birliklerce bastırılmıştı. M.S. 505 yılında Bizans Sasani savaşının sona ermesi, Anastasius’un iç problemlere eğilebilmesi için daha fazla özgürlük ve fırsat vermiştir. Anastasius, Monofizitleri kuvvetlendirmek ve desteklemek için önemli tedbirler aldı. Böylece Sasani aleyhtarı bir güç ortaya çıkarmayı hedefliyordu. Đmparator Zenon ve Anastasius’un Antakya’da Monofizit tarafını desteklemeleriyle bu dönemde Monofizit taraftarları rahatlamış ve güç kazanmışlardı. Đmparator Anastasius, Severius’u M.S.512 yılında Antakya Piskoposu olarak görevlendirdi. Antakya Piskoposu Severius’un çalışmalarıyla Antakya kilisesi ve Monofizit taraftarları çok güçlendi. Ancak bu parlak dönem 9 Temmuz M.S. 518’de Đmparator Anastasius’un ölümüyle sona erdi.58 I. Justin, 9 Temmuz M.S. 518 tarihinde imparator olduğunda yeni bir hanedanlığın müjdecisi oldu ve Roma Đmparatorluğunun geleceğinde yeni bir dönem başladı. 57 58 Ostrogorsky, s.61. Downey, s. 505-506. 53 Yeni imparatorun yaşlı olması ve okuma yazma bilmemesi nedeniyle, O’nun dönemindeki politikalarda ve icraatlarda yeğeni Justianus’un etkili olduğu bilinmektedir.59 I.Justin’in tahta geçişiyle Anastasius döneminde takip edilen Monofizit taraftarlarını destekleme politikasının bu sefer Batı ve Kadıköy kararları lehine tamamen değiştiği görüldü.60 I.Justin’in imparatorlukta uyguladığı dini politikanın etkisi Antakya’da da görülmekteydi. Yalnız Antakya Anastasius döneminden beri Monofitizmin güçlü bir merkezi idi. Yeni imparatorun Ortodoks düşünceyi imparatorluk genelinde hakim kılma politikası en çok Antakya kilisesini ve Patriği Severius’u etkilemekte idi. Đmparator I. Justin bu problemi çözmek için Đstanbul’ da mahalli bir sinod topladı. Bu sinodda sadece Antakya Patriği Severius, ele alınarak azl ve aforoz edildi. Bununla beraber Đmparatorun Antakya’da Maviler Partisini destekleyerek güçlendirmeye çalışması, Antakya’da imparatora karşı ayaklanmanın başlamasını sağladı. Bu çatışmanın daha fazla büyümemesi ve daha fazla kan dökülmemesi için Antakya Patriği Severius Seleucia Pierra’ya gitti ve buradan gemiye binerek Đskenderiye’ye hareket etti. 29 Eylül’de Đskenderiye’ye ulaştı. Boşalan Antakya kilisesi için yeni bir patrik bulmak I. Justin ve Iustinianos için pek önemli değildi. Onlar için önemli olan şey, 451 yılından beri Đstanbul ve Roma kiliseleri arasında devam eden düşmanlığın sona erdirilmesiydi. Yeni iktidarın tek düşüncesi Doğu’daki dini birlikten ziyade, Batı’daki dini birliği temin etmekti. Bunun için de Antakya kilisesine atanacak yeni patriğin her şeyden önce Roma Piskoposu Hormidas’ın hoşuna gitmesi önemliydi. 59 60 Ostrogorsky, s. 64. Aziz S. Atiya , A History of Eastern Christianity, London, 1968, s.179. 54 Nihayet Hormidas’ın da tasvip ettiği, ruhani dahi olmayan ve Đstanbul’daki bir misafirhanenin müdürlüğünü yürüten Pavlos üzerinde karar kılındı. Pavlos, Antakya Patriği Severius döneminde iki yıl kadar Antakya’da görevde bulunduğundan buranın durumunu iyi bilen uygun bir seçim olarak görüldü. Pavlos, göreve başlar başlamaz Monofizit taraftarı ruhbanların hepsini tutuklatarak sürgüne gönderdi. Şehirde, ahali tarafından tepkiyle karşılanan bu icraatıyla da kalmayarak, ayaklanmaları askeri güçlerle çok kanlı bir şekilde bastırdı. Pavlos, patrikten ziyade şehrin emniyet müdürüne benziyordu. O tarihe kadar Antakya’da hiç bu kadar kan dökülmemişti. Hadiselerin boyutları Đstanbul’da bile memnuniyetsizlik uyandırdı.61 M.S. 520 yılındaki olaylar sebebiyle Antakya’daki olimpiyat oyunları iptal edildi. Olimpiyat oyunlarının iptal edilmesinin sonucu olarak şehirde ekonomik sıkıntılar başladı. Çünkü bu festival olayı şehre büyük oranda mali gelir sağlamakta idi. Bu olaylardan sonra Antakya’da yapılan olimpiyat oyunları son buldu. Antakya’da sükuneti sağlayan Theodotius oldu. M.S. 521 yılında Patrik Pavlos öldükten sonra yerine Kudüs’lü Afronius geldi. M.S. 521-526 yıllarında Antakya Patrikliği döneminde Afronius selefini aratmayacak kadar büyük zulümlere girişti. Bu beş yıllık dönemde Antakya’da çatışmalar ve karışıklık devam etti. Bu karışıklık devam ederken, M.S.526’da Antakya büyük bir deprem felaketiyle karşılaştı. Şehir yerle bir oldu ve Antakya Patriği Afronius bu depremde öldü.62 526 yılının 29 Mayıs gecesinde Antakya’da festivaller olduğundan şehirde çok sayıda ziyaretçi vardı. Đnsanlar akşam yemeği saatlerinde olduğundan dolayı çok fazla can kaybı oldu. Bu deprem, M.S 37’den sonra olan en büyük 5. deprem olarak kabul edilmiştir.63 61 Downey, s. 516-517. Downey, s. 519. 63 Theophanes, s.264. 62 55 Đmparator I. Justin Antakya’nın yıkıldığını duyduğunda gerçekten çok üzüldü. Çünkü imparator olmadan önce askeri kariyerini burada tamamladığından Antakya’yı çok iyi tanımakta idi. Bu felaketlerden dolayı Đmparator yas günü ilan edip halk eğlencelerini de bir süreliğine iptal etti. Đmparator, yas elbiseleri içinde yürüyerek Ayasofya’ya gitti.64 I. Justin, 1 Ağustos 527 tarihinde öldüğü zaman yeğeni Iustinianos Bizans imparatoru oldu. Antakya tarihi açısından Iustinianos döneminin başlangıcı I. Justin dönemindeki olayların devamı şeklinde görülmekteydi. Iustinianos, Bizans imparatorluk tahtına oturan son Latin kökenli Đmparator idi. Evrensel iktidar için savaşmanın temelinde sadece Romalılık değil, aynı zamanda Hıristiyanlık da yatıyordu. Iustinianos, Roma kudretinin yeniden canlandırılmasının ancak tek kilise ve tek devlet politikası ile olabileceğini düşünüyordu. Bu politikayı uygulamaya başlayan Đmparator Iustinianos imparatorluğun bütün hazinesini kullanarak hem doğuda hem de batıda savaşa girişti. Đmparator Iustinianos’un politikasının sonucu, onun arzu ettiği gibi yeni bir devrin başlangıcı değil, büyük ve ortadan kaybolan bir devrenin sonu oldu.65 21 Kasım 528 tarihinde Antakya tarihinin en şiddetli depreminde hemen hemen bütün yapılar ve surlar yıkılırken, 526 depreminden yıkılarak onarıma alınan bütün binalar da yerle bir oldu. Depremin zararı şehrin bütününü sarmıştı. Depremin etkisi o kadar büyüktü ki Laodicea ve Seleucia Pierra (Samandağ)’yı bile etkilemişti. 64 Downey, s. 525. John Julius Norwich, Byzantium; The Early Centuries , Penguin boks Ltd., London,1990, s.191. 65 56 Bizans Đmparatoru Iustinianos ve eşi Theodora, M.S.526 depreminden sonra yaptıkları gibi, bu kez de kente armağanlar gönderdiler. Çok fazla kişinin öldüğü bu büyük depremden sonra felaketler devam etmiş ve salgın hastalıklar baş göstermeye başlamıştır.66 Patrik Afram tarafından bu büyük deprem ve salgın hastalıklar imparatora rapor edildi. 528 yılındaki bu büyük depremden sonra şehrin nüfusu hızla azalmış şehirde yaşayanlar korkularından dağda, çadırda yaşamaya başlamışlardır. Bu depremlerden ve salgın hastalıklardan dolayı, şehir halkı Allah’ın gazabının üstlerinde olduğunu düşünerek Allah’a çok yalvarmışlardır. Çok fazla kişinin öldüğü bu felakette Đmparator ve Đmparatoriçe Theodora tarafından tanrının gazabını teskin etmek ümidiyle Antakya’nın ismi “Theoupolis” (Tanrının Şehri) olarak değiştirilmiştir.67 Sasaniler, M.S.528-529 yıllarında imparatorluk sınırlarını tehdit eden akınlara başlamaları karşısında son depremlerin surlar üzerinde yaptığı büyük tahribat nedeniyle savunmanın zayıflamış olması Antakya halkının kenti terk ederek kıyılara doğru çekilmesine neden olmuştur. M.S.528 yılındaki depremden sonra Sasanilerle savaş belli bir süre durmuştur. M.S.523 yılında Đmparator Iustinianos büyük Sasani hükümdarı I. Hüsrev Anuşirvan (M.S. 531-579) ile “ebedi” barış antlaşması yapmış ve Sasani devletine haraç ödemek pahasına batıda hareket serbestliği kazanmıştır. Ancak daha M.S.540 yılında Hüsrev ebedi barışı bozarak Antakya’ya saldırmıştır.68 Bizans, bu saldırıya hazırlıksız yakalandı. Fırat bölgesinde çok az askeri vardı ve Sasanilerle bir meydan savaşına girmesi mümkün değildi. Böylece, Sasani, daha başta, Bizans’a Edirne bozgunundan beri yaşamadığı bir darbe vurmayı başardı. 66 Norwich, s.194. Downey, s.529. 68 Norwich, s.195. 67 57 Ordusunu bizzat yöneten Hüsrev Mezopotamya mevkilerini kuşatmaktan sürekli uzak durup Antakya’ya yöneldi. Ana hedefi yüzyıllardan beri düşman görmemiş Antakya idi. Iustinianos Hüsrev’in Antakya surlarının önünde belirmesinden biraz önce kente 6000 kişilik bir garnizon sokmayı başarmıştı. Antakya Dem’leri de düzenli orduyla işbirliğine girmişlerdi. Ancak Hüsrev, komutanların yetersizliğinden ve garnizonun moralsizliğinden yararlandı. Gerçek bir katliamdan sonra kenti aldı.69 Antakya halkının bütün bu felaketlerden sonra merkezi yönetime karşı var olan düşmanlığı artarak devam etti. Đmparator Iustinianos döneminde 526 ve 528 depremlerinden sonra Antakya şehrinin yeniden inşası için çok para harcandı. 540 Sasani istilasından sonra şehir tekrar yakılmış ve harap olmuştu. Fakat bu kez şehrin yeniden inşası için yeterli para bulunamadı. Bunun sonucu olarak halkın yönetime karşı düşmanlığı ve hoşnutsuzluğu bir kat daha arttı.70 540 yılındaki Sasani istilasından iki yıl sonra Antakya’nın onarım faaliyeti devam ederken Mısır’da ortaya çıkan ve M.S. 542 yılında Antakya’ya ulaşan veba salgını aynı zamanda başşehir Đstanbul’da da etkili oldu. Başkentte veba salgınından dolayı her dört, beş kişiden biri ölüyordu. Ölü sayısı o kadar artmıştı ki insanlar ölüleri gömemiyorlar, toplayarak denize atıyorlardı. Aynı zamanda Antakya’da da etkili olan bu veba salgınında çok sayıda insan öldü.71 69 M.V.Levtchenko,Bizans Târihi(Çev.E. Berktay),Milliyet Yay.,Đstanbul,1979, s.78 Downey, s. 546. 71 Theophanes, s.345. 70 58 Đmparator Iustinianos’un politik hedefi, batı ve doğuya hakim olarak büyük Roma Đmparatorluğunu tekrar canlandırmaktı. Bizans Đmparatorluğu bu politik hedef sebebiyle hem batıda hem de doğuda savaştı. Bundan dolayı Đmparator Iustinianos’tan sonra Đmparator olan, Jutinianus’un yeğeni, II.Justin döneminin (565-578 ) başlangıcı Bizans Đmparatorluğunun en zayıf dönemi olarak bilinir. Bu zayıf dönem 610 yılına Herakleios zamanına kadar devam eder. Đmparator Iustinianos, M.S. 531 yılında batıda rahat hareket etmek için Sasanilerle her yıl vergi vermek koşuluyla barış antlaşması yapmıştı. Đmparator Iustinianos’un yeğeni II. Justin, M.S. 565 yılında imparator olunca bu yıllık vergiyi vermeyi reddetti. Bunun üzerine Sasaniler ile düşmanlık tekrar başladı. M.S. 570 yılında Đmparator II. Justin, Sasanilerle başlayan düşmanlık üzerine Antakya’da orduyu toplayarak Sasani savaşına hazırlık yapmaya başladı. M.S. 573 yılında Sasani komutanı Adharmahan komutasında güçlü bir ordu Antakya bölgesine saldırdı. Bu sırada Antakya’da bulunan Bizans ordusu zayıftı. Aynı zamanda M.S. 551-557 yıllarındaki depremlerde zarar görmüş şehir surlarının onarılmamış olması şehrin savunmasını zorlaştırıyordu. Sasaniler, bu durumu bildiklerinden M.S. 573 yılında Antakya’ya saldırdılar. Şehre giren Sasaniler meşhur Julian Kilisesi dahil olmak üzere bütün şehri yakıp yıktılar.72 Sasani istilasını takip eden yıllarda II. Justın, Sasani saldırılarını durdurmak için gelecekte imparator olacak Tiberius’u ordunun başına atadı. Tiberus Sasanilerin daha güçlü olmasından dolayı Bizans ordusunu güçlendirmek için Sasanilerle 575 yılına kadar barış antlaşması yaptı. Bu zaman da Tiberus Antakya’ya gelerek Sasaniler’e karşı büyük bir ordu kurmak için hazırlıklara başladı. 72 Downey ,s. 561. 59 M.S. 578 yılının Ekim ayında II. Justin’in ölümünden kısa süre önce 578 yılının Eylül ayında Tiberus Bizans Đmparatoru oldu. Tiberus tek başına imparator olduğu zaman II. Justin Döneminde Bizans imparatorluğunun zararlarını gidereceğini ümit ediyordu. Ordu komutanı Mavrikus, orduyu tekrar oluşturarak geliştirdi. 578 yılında Mavrikus komutasında Bizans ordusu barışı sona erdirdikten sonra Ermeni bölgesine saldırdı ve bu bölgeyi topraklarına kattı.73 Đmparator Tiberus’un ölümünden sonra Antakya’da bulunan General Mavrikus M.S. 582 yılında imparator ilan edildi. Mavrikus’un imparator olmasından sonra Đmparator II. Justin döneminde başlayan ve 20 yıl boyunca çeşitli aralıklarla devam eden Sasani savaşı Mavrikus döneminde geçici de olsa bir süre durdurulmuştur. Sasani hükümdarı, M.S. 590 yılında Hormisdas generallerinden olan Bahram’ı azletti. General Bahram Büyük Husrev Anuşirvan’ın torunu II. Hüsrev Perviz’in hamisi konumundaydı. Bunun üzerine genç II.Hüsrev Roma bölgesine sığındı. II.Hüsrev Đmparator Mavrikus’a haber göndererek tahtını alması için yardım istedi. Đmparator Mavrikus yardım göndererek II.Hüsrev’in tahta geçmesini sağladı. Bu olay üzerine Đmparator Mavrikus ile Sasani hükümdarı II Hüsrev. arasında M.S. 591 yılında barış antlaşması yapıldı.74 M.S. 602 yılında orduda bir isyan patlak verdi. Đsyancı askeri birliklerin başına geçen Phokas, Đstanbul üzerine yürüdü. Mavrikus tahttan indirildi ve senatonun tasvibiyle Phokas imparator ilan edildi.75 73 Ostrogorsky, s. 73-74. Downey, s. 570. 75 Ostrogorsky, s. 76. 74 60 Bizans’ta Phokas, özellikle izlediği Ortodoks kilise siyasetinin Monofizitlerin ve Yahudilerin kanlı takibata uğratılmasına sebep olduğu Önasya’da gittikçe artan bir nefrete muhatab oluyordu. Đç mücadelelerin ölçüsü gittikçe büyüyor ve şiddetleniyordu Önceleri Phokas ile işbirliği yapan yeşiller partisi sonraları ona öylesine düşmanca karşı koymaya başlamıştı ki bunların temsilcilerinin devlet makamlarına getirilmesi tamamiyle yasaklanmıştı. Bunun üzerine bu tedhiş rejimine maviler hizmet arz etmişlerdi. Demes’ler arası mücadelelerde bu suretle en şiddetli noktasına ulaştı. Bütün devlet üzerine iç savaş alevleri yayıldı. Zayıf durumda olan Bizans Đmparatorluğu’nun bu durumunu değerlendiren Sasaniler Bizans Đmparatorluğu topraklarına saldırdılar. Asya’da tam bir askeri çöküş vuku buldu. Öldürülen Đmparator Mavrikos’un intikamcısı olarak ortaya atılan Sasani Hükümdarı II.Hüsrev Bizans’a karşı büyük bir taarruza girişti. Đçten sarsılmış imparatorluğun savunma gücü ve iradesi yıldan yıla gevşiyordu. Mücadelelerin hepsi, önce Bizans’ın lehine sonuçlanmalarına rağmen, oldukça şiddetli idiler. Fakat sınır bölgesindeki mukavemet kırılıp müstahkem Dara Mevki M.S. 605 yılında düştükten sonra Sasani orduları Ön Asya topraklarında süratle ilerlediler, Anadolu’ya da girerek Kayseri’yi aldılar. Hatta bir Sasani askeri birliği Kadıköy’e kadar ilerledi.76 Bu arada Sasani Hükümdarı II. Hüsrev, batı bölgeleri komutanı Şahbaraz’ı da Antakya üzerine gönderdi.77 Şahbaraz ordusuyla gelip Antakya’da kamp kurdu. 76 Ostrogorsky, s. 76-78. Bizans-Sasani savaşının sebebi hususunda bkz. Mesudi, Murûc ez-Zeheb, (Çev. Ahsen Batur), s.170’de Bizans genarellerinden Phokas adlı birisi Sasani Kralı II. Hüsrev’in hamisi ve halaskarı Bizans Đmparatoru Mavrikus’a karşı bir devlet darbesi gerçekleştirerek Bizans Đmparatoru oldu. II. Hüsrev, bu olayı öğrenince, hamisinin öldürülmesinden dolayı çok sinirlendi ve Bizans üzerine ordular gönderdi. 77 61 Bizans Đmparatoru Phokas ile Sasani komutanı Şahbaraz arasında yazışmalar devam ediyordu. Bu durum Bizans Đmparatoru’nun Şahbaraz’la savaşı kabul edip ordusuyla yola çıkışına kadar sürdü. Bizans Đmparatoru hazinelerini bin gemiyle önden gönderdi. Fakat gemiler Antakya sahilinde fırtınaya tutuldu ve hepsi de Şahbaraz’a ganimet oldu. Şahbaraz’da bu hazineyi Sasani Kralı II. Hüsrev’e gönderdi. Böylece bu hazineye ‘‘ Fırtına hazineleri’’ adı verildi.78 606-607 yıllarında Sasaniler’in Antakya bölgesi ve Önasya’da yaptığı hücumlar Bizans Đmparatoru Herakleios dönemine rastlayan 613 yılında imparatorluk ordusunun Antakya yakınında büyük bir yenilgiye uğramasına yol açan savaş ile devam etmiş ve kent tekrar Sasani’lerin işgaline uğramıştır. Bu işgal, içinde Antakya bölgesinin de bulunduğu imparatorluğun doğu topraklarının 628 yılında Bizans’a iade edilmesine kadar devam etmiştir. M.S. 628 yılında Herakleios yönetiminde Bizans ordusu Sasaniler’e karşı Anadolu’da peş peşe zaferler kazandı. Bu yılda Bizans ordusu Antakya’yı Sasaniler’den alarak yeniden Bizans topraklarına kattı. Bu tarihten sonra Antakya, sekiz dokuz yıl Bizans egemenliğinde kalacak ve daha sonra bu şehir Araplar tarafından fethedilecektir. Sasaniler’in Antakya’ya girmesinden sonra şehrin ticari yapısı ve sosyal aktivitelerinde azalma görülerek şehir eski önemini yitirmeye başlayacaktır. Bunun en önemli göstergesi 628 yılında bir daha açılmamak üzere kapatılan darphanedir.79 78 79 Mesudi, Murûc ez-Zeheb (Çev. Ahsen Batur),Selenge Yay.Đstanbul, 2004, s.170. Downey, s. 575-576. 62 2.1.4. Đlk Đslâm Fetihleri Öncesinde Bizans - Sasani Çatışması Yedinci yüzyılın başında Anadolu’da mücadele eden iki büyük imparatorluk vardı. Bu imparatorluklardan biri Bizans diğeri Sasani idi. Bu dönemde Anadolu’nun güneyinde yaşayan Araplar Ortadoğu’da devamlı birbirleriyle savaşan siyasi birlikteliklerini sağlayamamış kabileler şeklinde yaşıyorlardı. Yedinci yüzyılın ortalarında Araplar siyasi birlikteliklerini sağlayarak Arabistan çöllerinde Đslâm Devleti kurdular. Bu Đslâm Devleti, Ortadoğu’da tam hakimiyet kurduktan sonra Anadolu’ya girerek yüzyıllarca devam eden Bizans-Sasani mücadelesine son verdi. Đslâm Devleti’nin yedinci yüzyılın başında Anadolu’da bulunan iki büyük gücü mağlubiyete uğratmasında Bizans Đmparatorluğu ile Sasani Devleti’nin karşılıklı şiddetli savaşlar yapmaları sonucunda yorgun düşmeleri etkili oldu. Bizans Đmparatorluğu yedinci yüzyılın başında Đslâm fetihleri öncesinde batı da Slavlarla doğu da Sasani Devleti ile iki büyük savaş yaptı. Bu iki savaştan galip çıkan Bizans ordusu, yıllar süren savaşlardan yorulmuştu. Arablar, Ortadoğu’da siyasi birliklerini sağladıktan sonra güçlü bir ordu kurdular. Arablar’ın bu güçlü ordusu karşısında Bizans Đmparatorluğu, Şam, Mısır ve Anadolu’nun güney doğu bölgesini Arablara bırakarak Anadolu içlerinde savunma savaşı yapmaya başladı.80 Bizans ordusunun yedinci yüzyılın ortalarında başlayan Arab saldırıları karşısında başarısız olmasının bir sebebi de ordunun batı da Slav-Avarlarla doğu da Sasanilerle yıllarca süren savaşlardan yorgun düşmesiydi. 80 John Bagot Glubb, The Great Arab Conquests , J.B.G. Ltd. , London, 1963, s.20. 63 Bizans, altıncı yüzyıl boyunca Sasani Devleti ile sürüp giden mücadele sebebiyle Balkan yarım adasında savunma durumunda kaldı. Ancak Sasani savaşının zaferle bitmesi Tuna bölgesindeki Slavlara karşı bir saldırı imkanı hazırladı. Böylece 592 yılında Balkan yarımadasının kaderini kesin olarak tayin edecek mücadele başladı. Bizanslılar, Tuna’yı müteaddit defa geçerek Slav ve Avarlar üzerinde zaferler kazandılar. Ancak böyle münferit başarılar muazzam Slav kütlesi üzerinde pek az etkili oluyordu. Mücadele uzadı; merkezden çok uzak bir bölgede savaşmak güçtü ve ordunun mücadele azmi de düşündürücü bir şekilde düşmekteydi. Bizans ordusunda disiplinin büyük ölçüde gevşediği görüldü ve tasarruf tedbirlerinden dolayı askere ödenen para azaltıldı. Böylece Devleti kavramış olan derin huzursuzluk, yorulmuş ve neticeden ümidini kesmiş olan orduya da yayıldı. Bizans ordusu, 602 yılında Tuna ötesindeki mevzilerde kışlamak emrini alınca isyan açıkça patladı. Bizans ordusunda astsubay olan Phokas kalkanlar üstünde kaldırılarak isyancı askerlerin başında Đstanbul üzerine yürüdü. Bu anda Đstanbul’da da isyan çıktı. Birbirine rakip iki parti Đmparatorluk hükümetine karşı mücadeleye girişti. Đmparator Mavrikios düşürüldü ve Phokas senatonun da tasvibi ile Đmparator ilan edildi. Đmparator Phokas’ın (602-610) döneminde Geç Roma Devleti son ölüm kalım mücadelesini verdi. Bu dönemde Balkanlarda olduğu gibi Asya’da da tam bir askeri çöküş vuku buldu. Bizans’ta Phokas, özellikle izlediği Ortodoks kilise siyasetinin Monofizitlerin ve Yahudilerin kanlı takibata uğratılmasına sebep olduğu Önasya’da gittikçe artan bir nefrete muhatap oluyordu. 64 Đmparatorluk içindeki mücadelelerin ölçüsü gittikçe büyüyor ve şiddetleniyordu. Önceleri Phokas ile işbirliği yapan Yeşiller Partisi sonraları ona öylesine düşmanca karşı koymaya başlamıştıki bunların temsilcilerinin devlet makamlarına getirilmesi tamamıyla yasaklanmıştı. Bunun üzerine bu tedhiş rejimine Maviler hizmet arz etmişlerdi. Demes’ler arası mücadelelerde bu suretle en şiddetli noktasına ulaştı. Bütün devlet üzerine iç savaş alevleri yayıldı. Zayıf durumda olan Bizans Đmparatorluğu’nun Đmparatorluğu topraklarına bu durumunu saldırdılar.81 değerlendiren Öldürülen Sasaniler Đmparator Bizans Mavrikos’un intikamcısı olarak ortaya atılan Sasani Hükümdarı II. Hüsrev Bizans’a karşı büyük bir taarruza girişti. Đçten sarsılmış imparatorluğun savunma gücü ve iradesi yıldan yıla gevşiyordu. Mücadelelerin hepsi, önce Bizans’ın lehine sonuçlanmalarına rağmen, oldukça şiddetli idiler. Fakat sınır bölgesindeki mukavemet kırılıp müstahkem Dara Mevki M.S 605 yılında düştükten sonra Sasani orduları Ön Asya topraklarında süratle ilerlediler, Anadolu’ya da girerek Kayseri’yi aldılar. Hatta bir Sasani askeri birliği Kadıköy’e kadar ilerledi. Sasani, 606-607 yıllarında Şam bölgesinde ve Ön Asya’da yaptığı saldırılar sebebiyle Bizans Đmparatorluğu zor durumda kalmıştı. Đmparator Phokas döneminde Sasani işgali ve iç huzursuzluklar Bizans’ı etkilediği gibi Antakya’yı da etkilemekteydi. Phokas imparatorluğunun son yıllarında 608 yılında izlediği politika sebebiyle Bizans imparatorluğunun doğu eyaletlerinde derin bir huzursuzluk hakimdi. Bu yıllarda imparatorluğun doğusunda yaşayan vatandaşlara Đstanbul kilisesinin kararlarını kabul etmeleri için baskı ve zulüm yapıldı. Monofizit taraftarlarıyla birlikte Yahudilere de baskı ve zulüm yapılmaktaydı. 81 Ostrogorsky, s. 77. 65 Yahudiler ve Đstanbul Kilisesi karşıtları Phokas rejimine karşı Antakya’da 608 yılında isyan ettiler.82 Bu isyanda Antakya Patriği Anastasius öldürüldü. Đmparator Phokas isyanı bastırmak ve isyancıları cezalandırmak için Antakya’ya büyük bir ordu gönderdi. Antakya’ya ulaşan imparatorluğun ordusu burada isyanı bastırdı ve bir çok isyancıyı öldürdü. Fakat Đmparator Phokas’ın bu isyanı şiddetle sona erdirmesi bir çare olmadı. Antakya’da yaşayan Yahudiler ve Đstanbul kilisesi karşıtı olan Hıristiyanlar Đran’a kaçtılar. Antakya’da başlayan bu isyan Filistin ve Mısır’a da yayıldı. 609 yılının son aylarında Bizans Đmparatorluğunda iç isyanlar ve huzursuzluk giderek arttı.83 Bizans Đmparatorluğu’nda yaşanan iç buhran bazı genarelleri harekete geçirdi. Bunlardan Kartaca “Eksarkhos”’u Herakleios, Phokas’ın baskıcı rejimine karşı ayaklandı ve Mısır’ın da kendisine katılmasından sonra kendisi ile aynı adı taşıyan oğlunu bir donanma başında Đstanbul’a gönderdi. Herakleios, filosunun uğradığı ada ve limanlarda ahali ve özellikle Yeşiller Partisi mensupları tarafından büyük sevinç gösterileri ile karşılandı. 3 Ekim 610 tarihinde donanması Đstanbul önünde göründü. Burada da kurtarıcı olarak selamlanan Herakleios, Phokas’ın korku rejimine süratle son vererek 5 Ekim de patriğin elinden imparatorluk tacını giydi.84 Bizans tarihinin en büyük hükümdarlarından biri olan Herakleios, iktidarı ele aldığında devlet bir harabe halindeydi. Ülke iktisadi ve mali bakımdan çökmüştü. Anadolu’nun kalbine Sasaniler girmişlerdi. Anadolu’nun bir çok şehri gibi Antakya’da Sasaniler tarafından işgal edilmişti. 82 Norwich, s. 281. Downey, s. 572-573. 84 Ostrogorsky, s. 79. 83 66 Đmparator Herakleios’un Phokas’ı sürgüne yollaması imparatorluk içerisinde istikrarı sağlamaya yetmedi. Bizans ordusunda yaşanan yozlaşma Sasani istilaları, Şam bölgesinin,Filistin’in ve Mısır’ın işgali, Avar-Slav akınlarıyla birlikte imparatorluğun son derece tehlikeli bir konuma sürüklendiği haber vermekteydi. Đmparatorluk zayıflamasına rağmen, tüm bu etkilere dayanabiliyordu.85 Bizans imparatorluğu Herakleios’un imparatorluğunun ilk yıllarında askeri ve ekonomik açıdan çökmüş bir durumdaydı. Sasaniler, 611 yılında Ön Asya’ya ve Şam bölgesine saldırdılar. Herakleios, Bizans ordusunun ve maliyesinin çökmüş olmasından dolayı Sasani saldırısını durduramadı. Sasani generali Şahbaraz komutasındaki Sasani ordusu, 613 yılında Antakya yakınında Bizans ordusunu büyük bir yenilgiye uğrattı.86 Bu yenilgiden sonra Sasaniler, Anadolu ve Şam bölgesinde hızla ilerlemeye başladılar. Güneye ilerleyen Sasaniler, Dımaşk’ı (Şam) işgal ettiler. Kuzeyde Kilikya yolunu aşarak önemli bir merkez olan Tarsus kalesini aldılar. Bütün bu işgallerle birlikte Bizans, moral bakımından özellikle kuvvetli bir darbeye 614 yılında mukaddes Kudüs şehrinin üç haftalık bir muhasaradan sonra Sasanilerin eline geçmesiyle maruz kaldı. Büyük Konstantin tarafından inşa ettirilen ‘‘Kutsal Mezar Kilisesi’’ alevler içinde kaldı. Bunun Bizans’taki tesiri, hele kutsal emanetlerin en değerlisi olan Hz. Đsa’nın gerilmiş olduğu haç da galiplerin eline düşüp Ktesiphon’a götürüldüğü cihetle maneviyat kırıcı oldu. Sasaniler, 615’de Anadolu’ya yeniden akınlar yapmaya başladılar. Bir Sasani birliği tekrar Boğaziçi kıyılarına kadar ilerledi. Bu suretle hemen hemen bütün Ön Asya Sasani hakimiyetine girdi. 85 Walter E. Kaegi, Bizans ve ilk Đslâm Fetihleri (Çev.Mehmet Özay), Kaknüs Yay., Đstanbul, 2000, s. 55. 86 Norwich, s. 285. 67 Herakleios, hükümdarlığının ilk on yılında Đmparatorluğun yönetim, mali ve ordu yapısını düzeltti. Bu düzenlemelerin neticesinde Bizans-Sasani mücadelesinde yedinci yüzyılın yirminci yıllarında tam bir değişiklik vuku buldu.87 Bundan önceki devrede uğranılan bozgunların yerini akla hayale sığmaz başarılar alır. Bizans, tekrar kendini toparlar ve o zamana kadar üstün olan düşmana karşı muazzam bir zafer kazanır.88 Ayrıca Herakleios, Anadolu’da Sasani seferine çıkmadan önce 618 yılında Avar Hanına elçi gönderdi. Bu elçi büyük meblağlar ödemek mukabilinde Avar Hanı ile barış anlaşması yaptı. Bundan sonra Avrupa arazisinden Anadolu’ya askeri birlikler geçirilmesi mümkün oldu.89 Herakleios, Bizans ordusunu yeniden düzenleyerek eski gücüne getirene kadar Antakya, Sasani işgalinde kaldı. Herakleios, 622’de Antakya kalesi önünde Sasani ordusunu büyük bir hezimete uğrattı. Bizans ordusu bu zaferden sonra Anadolu içlerinde ilerleyerek Anadolu’dan düşmanı temizledi.90 Herakleios, Avarlarla yapılan antlaşma sonrasında 623 yılının Mart ayında Sasaniler’e karşı yeniden savaşa başlamak imkanı buldu. Bir önceki yıl içinde uğradığı bozguna rağmen II. Hüsrev bir barışı hatırına bile getirmemekte olup, imparatora son derece tahkir edici bir ifade ve Hıristiyan inancı ile alay eden küstahça bazı ibareleri kapsayan bir mektup gönderdi. Bunun üzerine Herakleios, Kapadokya üzerinden tekrar Đran’a saldırdı. 87 Norwich, s. 285. Ostrogorsky, s. 93. 89 Theophanes, The Chronicle of Theophanes Confessor: Byzantine and ear Eastern history, A.D. 284-813 translated by Cyril Mango and Roger Scott, s. 434. 90 Downey, s. 575. 88 68 Bizans ordusu Sasanilerin içlerine kadar girerek bir çok Sasani şehrini aldı. Bunun üzerine 625 yılında Sasaniler ile Avarlar Bizans’a karşı savaşmak için bir anlaşma yaptılar. Bu anlaşmaya göre batıdan Avarlar doğudan Sasaniler Bizans’a taarruza geçtiler. Sasani ordusunun komutanı Şahbaraz Anadolu’yu kat ederek Kadıköy’ü işgal edip Boğaziçi sahillerinde karargah kurdu. Bu olaydan kısa bir süre sonra 626 yılının Temmuz ayında Avar kağanı Avar, Slav ve Bulgar kitlesinin başında Đstanbul önünde görünüp şehri karadan ve denizden kuşattı. 10 Ağustos da kesin sonuç almak üzere yapılan saldırı esnasında Slav kayıkları Bizans donanmasıyla yaptıkları mücadelede mahvoldular. Bununla beraber Avar kağanının ordusu karada da büyük hezimete uğradı. Avar kağanının mağlubiyeti Sasani taarruzunun suya düşmesi anlamını taşıyordu. Şahbaraz Kadıköy’ü boşaltarak askerleriyle birlikte Şam bölgesine doğru geri çekildi. Bu olaydan sonra büyük Bizans taarruzu başladı.91 Herakleios, Hazar Hakanından Sasani hükümdarı II. Hüsrev ile savaşmak için kırk bin asker göndermesini rica etti. Hazar Hakanı “ Đşte ordu Derbent Geçidin (Caspian Gate)’den hareket ediyor istediğin yerde sana katılacaktır, diye cevap verdi.”92 Herakleios, 627 yılının sonbaharında büyük bir orduyla Sasani seferine çıktı. Aralık ayı başında Ninive önünde Bizans- Sasani mücadelesinin kesin sonucunun alındığı büyük bir savaş yapıldı. Bizans-Sasani savaşının kaderini buradaki savaş tayin etti. Sasani yenildi, Herakleios, ilerlemeye devam etti. 628’de II. Hüsrev tahtan indirilerek öldürüldü ve II. Hüsrev’in oğlu Kavad yeni Sasani hükümdarı oldu.93 91 Ostrogorsky, s. 95. Süryani Mihail Vekayinamesi (Türkçe terc.Hrant.D. Andreasyan), Ankara, 1944 (T.T.K. kütüphanesi No:44’de yayınlanmamış tercüme).s. 6. 93 Şahin Uçar,Anadolu’da Đslâm -Bizans Mücadelesi, Đşaret Yay.,Đstanbul,1990. s.56. 92 69 Sasani hükümdarı Kavad dokuz ay hakimiyet sürdükten sonra öldü ve yerine oğlu Ardaşir iki sene hükümdarlık yaptı. Şahbaraz, Ardaşir’i öldürüp kendisi hükümdar oldu.94 Herakleios ile Sasani generali ve daha sonra kralı olan Şahbaraz 629 yılının Haziran ayında Kapadokya’daki Arabissos’ta barış şartlarını konuşmak üzere buluştular. Bu antlaşmada Şahbaraz Şam, Filistin, Mısır ve Mezopotamya bölgelerinden Sasani kuvvetlerini çekme taahhüdünde bulundu. Sasanilerin bölgeyi terk etmelerinden sonra Bizanslılar bölgede tekrar hakimiyetlerini kurdular. BizansSasani arasındaki mücadele her iki imparatorluğu da zayıflatmış ve bir bakıma yolu Araplar için hazırlamıştı.95 Bizans Sasani antlaşmasından sonra Bizans ordusu Antakya’yı Sasanilerden alarak Bizans topraklarına kattı. Bu tarihten sonra Antakya, sekiz dokuz yıl Bizans egemenliğinde kalacak ve daha sonra bu şehir Araplar tarafından fethedilecektir.96 94 Süryani Mihael Vekayinamesi, s.10 Kaegi, s .56. 96 Downey, s. 575. 95 70 2.2. Antakya’nın Müslümanlar Tarafından Fethi 2.2.1. Suriye Bölgesinde Bizans- Arap Mücadelesinin Başlaması Bizanslılarla, Müslüman Arablar arasındaki ilk askeri çarpışma Mute şehrinin civarında 629 yılının Eylül ayında yapıldı.97 Bu savaş, Hz. Muhammed’in Gassani emiri Haris b.Umeyr el-Ezdi’ye Đslâmiyete davet mektubu göndermesinin bir neticesi olarak baş gösterdi. Gassaniler, Bizans imparatoruna tabi idiler ve bundan dolayı kendilerini güçlü görüyorlardı. Bu yüzden mektubu getiren elçiyi öldürdüler. Bu cezası verilmesi gereken düşmanca bir davranıştı. Arablar, Gassanilere karşı bir ordu oluşturdular. Bu orduyu ilk önce Zeyd b.Harise, komuta ediyordu ona bir şey olursa Cafer b. Talib, Cafer’e bir şey olursa Abdullah b. Revaha’nın komuta edeceği kararlaştırıldı. Mute savaşında tayin edilen bu üç komutan da birbiri arkasına bu savaşta öldüler. Sonra bayrak Halid b. Velid’e geçti. Halid, çok büyük bir ordu karşısında yok olacaklarını anladı ve ordunun kurtuluşunu temin etmek için geri çekilmek zorunda kaldı.98 Herakleios’un Kudüs’e hacca gidişi 21 Mart 630 tarihine rastlaması Bizans Đslâm mücadelesi açısından önemlidir. Arabların, tehdidinin giderek arttığı ve ciddi bir hal aldığı dönemde Herakleios, Kudüs’e, Filistin’e ve Şam bölgesinin güneyindeki diğer bölgelere gitti. 97 Kaegi, s.115. Đbnu’l-Esir, el-Kâmil fi’t-Târîh ( Çev. Ahmet Ağırakça), Bahar Yay., Đstanbul, 1987, II. cilt, s. 218. 98 71 Bizans Đmparatoru Herakleios’un Antakya’dan Kudüs’e seyahat ettiği dönem öyle bir dönemdi ki, özellikle neredeyse tehdit altında bulunan bölgeye kişisel bir ziyaret yaptığı sırada Arabların, Arabistan ve Şam bölgesinde ilerlemesiyle ilgili en azından bazı haberlerin kendisine ulaşmamış olması son derece imkansızdı.99 Hitti, Herakleios’un 630 yılında Kudüs’e Hac ziyaretinden dönerken Hıms’ta Đslâmiyetin hızla Arab yarım adasında yayıldığı haberini aldı. Bizans Đmparatoru Herakleios, bu tehlikeye karşı büyük bir ordu kurmaya başladı.100 Herakleios, olası Đslâm tehdidi hakkında bilgi sahibi olduktan sonra bölge halkını savunma amacıyla uyardı ve son olarak da Şam bölgesinin kuzeyindeki Antakya’da bir askeri karargah oluşturdu. Ayrıca Herakleios, Antakya’daki sarayına çekilerek Şam bölgesindeki şehirleri yönetmek üzere komutanlarını görevlendirdi.101 Arablar, 630 yılından sonra Bizans’a karşı Tebük seferi hazırlıklarına başladılar. Tebük seferinin sebebi 631 yılında Bizans, Amile, Lahm, Cüzam kabileleriyle anlaşarak Đslâm dinine girmiş Arablar’a karşı hareket etmek üzere bir ordu toplamış olduklarının öğrenilmesiydi. Đslâm ordusu, savaş yapmadan Tebük’te birkaç gün kaldıktan sonra Medine’ye geri döndü.102 Hz. Muhammed’in vefatından sonra Hz. Ebu Bekir halife oldu. Hz. Ebu Bekir (632-634), halifeliğinin ilk yılı yalancı peygamberlerle mücadeleyle geçti. Hz. Ebubekir, yalancı peygamber Müseyleme üzerine Yemame’ye Đkrime kumandasında bir ordu sevketti. Müseyleme’nin çok sayıda askeri olduğunu haber alınca takviye kuvvet olarak Şurahbil b. Hasene kumandasında ikinci bir ordu gönderdi. 99 Kaegi, s.118. Philip K. Hitti, History of Syria, Macmillan Co. Ltd.,London, 1951, s. 412. 101 Kaegi, s.123. 102 Belâzurî, Futûh el-Buldân ( Çev. Mustafa Fayda ), T.C. Kültür Bakanlığı Yay., Ankara, 2002 s. 85. 100 72 Bu iki ordununda mağlup olması üzerine Halid b. Velid kumandasında bir ordu Yemame’ye geldi ve Müseyleme’nin askerleriyle 633 yılında savaştı. Bu savaşta Müseyleme öldürüldü ve askerleri dağıtılarak bu isyan bastırıldı.103 Hz. Ebubekir, irtidat edenlerin işini bitirince Şam bölgesine sefer yapmayı kararlaştırdı. Şam bölgesine yapılan bu sefer için Mekke, Taif ve Yemen ehline ve Necid ile Hicaz’daki bütün Araplara mektup yazarak onların Đslâm ordusuna katılmalarını istedi ve kendilerini Bizanslılardan alınacak ganimetlere rağbet ettirdi. Đnsanların bir kısmı sevap kazanmak için, bazıları da ganimet amacıyla Hz. Ebu Bekir’in davetine koştular, her taraftan Medine’ye geldiler. Hz. Ebu Bekir, Ebu Ubeyde b.Cerrah kumandasında Đslâm ordusunu Şam seferine gönderdi ve Yemame’de bulunan Halid b. Velid’e bu orduya katılması için haber gönderdi. Böylece Şam bölgesinde, ilk Đslâm fetihleri de başlamış oldu.104 Müslümanların Şam bölgesine saldırıya başladıkları zaman Herakleios ve eşi Martina Antakya’da bulunmaktaydı. Herakleios, Müslümanların Şam bölgesine saldırdıkları haberini Antakya’da bulunduğu sırada öğrendi ve kardeşi Theodora’yı bu Đslâm ordusunu durdurmakla görevlendirdi. Ebu Ubeyde, büyük bir Đslâm ordusuyla Şam bölgesine doğru harekete geçti ve Meab’a geldi.105 Bu sırada Theodora komutasındaki Bizans ordusu Meab’a ulaşmıştı. 103 Hugh Kennedy, The Prophet and The Age of The Caliphates, Pearson Publication, London, 2004, s.60. 104 Belâzurî, s.156 105 Nikephoros, ikephoros Patriarch of Constantinople Short History, (Translated by Cyril Mango), Dumbarton Oaks Research Library and Collection, Washington D. C. ,1990, s. 69. 73 Đslâm ordusu, aniden Bizans ordusuna saldırarak, kılıçtan geçirdiler ve Herakleios’un kardeşi Theodora’yı bozguna uğrattılar. Böylece Meab106, muhtemelen 633 yılı sonlarıyla 634 yılı başlarında, Şam bölgesinde Bizans egemenliğindeki şehirler arasında ilk ele geçirilen şehir oldu. Meab’ın Đslâm ordusu tarafından alınmasından sonra Bizans ordusu ile Đslâm ordusu Ecnadîn’de karşı karşıya gelecekti.107 Hz.Ebubekir tarafından Irak’tan gönderilen Halid b. Velid komutasındaki ordu Ecnadîn savaşında Bizans ordusunu yenilgiye uğrattı. Bu savaş Arapların dağınık baskıncı gruplar olmaktan çıkıp düzenli bir ordu olarak hareket ettikleri ilk savaştı. Ecnadîn savaşından sonra Đslâm ordusu Şam bölgesinin kuzeyine hareket etti. Şam bölgesinde Hıms bir haberleşme merkezi ve Herakleios’un Antakya’ya çekilmesinden önce önemli bir askeri üs konumundaydı. Herakleios, Đslâm ordusunun Şam bölgesinde hızla ilerlemesinden dolayı Antakya’ya çekilerek buradan savaşı yönetmeye başladı. Ebu Ubeyde b. Cerrah Đslâm ordusuyla Şam’a doğru hızla hareket etti ve kışı Şam yakınlarında geçirdi. Herakleios, bu yazı Antakya’da geçirerek hızla ilerleyen Đslâm ordusunu durdurmak için 80 000 Bizans askeri, birkaç bin Ermeni ve Hıristiyan Araplardan oluşan büyük bir Bizans ordusunu Antakya’da hazır bulundurdu. 106 Meab, günümüz Ürdün’ündeki Rabba şehridir. Bkz. Ecnadîn’in günümüzdeki yeri için Walter E. Kaegi, Bizans ve ilk Đslâm Fetihleri, s.153. Ecnadîn günümüzdeki Đsrail Devleti sınırları içerisinde Bet Guvrin’in yaklaşık 3 km. kuzeydoğusunda bulunan Samt vadisi üzerindeki Ramla ile Beyt Jibrin arasında bir yer olduğu tespit edilmiştir. Bkz. Belâzurî, s.165 Ecnadîn savaşı Hicri 13. yılda yapıldı. 107 74 Hıms’ın komutanı olan Vardan, Ecnadîn’de bulunması son derece mantıklıdır. Bu dönemde Hıms’ın komutanı olmak son derece önemliydi, belki de Hıms komutanlığı Đslâm ordusunun saldırısı süresince Herakleios’a yakın birinci ya da ikinci en önemli komutanlıktı. Herakleios’un kardeşi Theodora ve Vardan, Ecnadîn savaşında Bizans ordusunun komutanlarıydılar.108 Öte yandan Meab’ın fethinden sonra Amr b. As ve Şurahbil b. Hasan komutasında Đslâm ordusu Ürdün yakınlarına geldi ve şehri kuşattı. Amr b. As, Ürdün valisi Ebu el Avar’a karşı Đslâm ordusunu ikiye ayırdığında ordunun bir kanadını Abdullah b. Amr diğer kanadını Cunada b. Tamim el Maliki komuta ediyordu. Amr b. As, Ürdün’ü aldıktan sonra Bizans ordusunun yakınında Ecnadîn’de kamp kurdu.109 Bu kampa Irak’tan yola çıkan Halid b. Velid komutasındaki kuvvetler katıldı. Böylece güçlenen Đslâm ordusu ile Bizans ordusu Ecnadîn’de karşı karşıya geldiler.110 Ecnadîn’deki Bizans ordusunda yüz bin civarında asker vardı. Bu askerlerin ekseriyetini Herakleios gönderdi. Bu sırada Herakleios, Antakya’da bulunuyordu. Đslâm ordusuyla, Bizans ordusu arasında şiddetli bir savaş başladı.111 Halid b. Velid komutasında Đslâm ordusu, Vardan komutasında Bizans ordusunu Ecnadîn savaşında büyük bir hezimete uğrattı. Đslâm ordusunun galibiyetinden sonra Bizans komutanı Vardan, Halid b. Velid’in yanına gelerek Müslümanlardan aldıkları ganimetleri vermek şartıyla barış teklifinde bulundu. 108 Kaegi, s.154. Taberi, History of al-Tabari, Tarih el-Rusul ve’l Muluk ( Çev.Yohanan friedman), State University of New York Press,Albany,1992, 12. cilt, s.185. 110 Vâkidî, Futûh eş-Şam,alwarak.com. s.46. 111 Belâzurî, s.165. 109 75 Halid b. Velid, bu barış teklifini kabul etmeyerek Đslâm ordusunun Suriye bölgesinde ilerlemesini devam ettireceğini söyledi.112 Herakleios, Antakya’ya uzak bir bölgede bulunan Ecnadîn’in kaybedildiği haberini aldığında Antakya’da yeni bir ordu toplamaya başladı. Bizans’ın uğradığı bozgun Şam bölgesinin güneyindeki bütün Bizans yerleşimlerinde dengeleri altüst etti.113 Ecnadîn savaşından sonra Đslâm ordusu, Şam bölgesinin kuzeyine hareket etti. Şam bölgesinin kuzeyine hızla hareket eden Đslâm ordusunun bu ilerlemesini durdurmak zorunda olan Bizans ordusunun Đslâm ordusuyla karşı karşıya gelmesi artık kaçınılmaz olmuştu. Bu sebepten Đslâm ordusu, diğer bölgelerdeki askeri birlikleri Şam bölgesindeki orduyu takviye etmek için çağırdılar. Amr b. As komutasında Đslâm ordusu da bu dönemde Bizanslılarla yaptıkları savaşları kazanarak Baysan114 ve Pella115’yı aldıktan sonra Şam bölgesindeki orduya katıldı.116 112 Vâkidî ,s. 46. Bkz. Vâkidî, Futûh eş-Şam kitabında ‘‘ma῾reke Ecnadîn’’ başlığı altında Ecnadîn savaşı hakkında bilgi vermiştir. 113 Đbn el-Aʻsem, Ahmed el-Kûfî, Futûh, I.cilt,Kitabu’l-Đlmiye, Lübnan, 1976. s.178. 114 Ürdün nehrinin batısı 115 Ürdün nehrinin doğusu (fihl) 116 Kaegi, s.168. 76 2.3. Yermuk Savaşı ve Đlk Đslâm Fetihleri Hz. Ebu Bekir, halifeliğinin ilk yılında irtidat olaylarına son verdikten sonra Şam bölgesine yönelik ilk Đslâm fetihlerini başlattı. Bu doğrultu da Hz. Ebu Bekir, Arab yarım adasındaki bütün Arabları Şam bölgesinde Bizans’a karşı yapılacak sefere çağırdı. Bu çağrıdan sonra Medine’de toplanan Arablar Usame b. Zeyd, Amr b. As ve Velid b. Ukbe komutasında (H.12 Receb) 633 yılının Ağustos ayında Şam bölgesini tanımak için hazırlık akınları yaptılar. Fakat bu hazırlık akınlarını yapan kuvvetler Şam bölgesinde hiç bir şehir almadan Medine’ye geri döndüler. Hz. Ebu Bekir, Şam seferi hazırlıklarını tamamladıktan sonra Amr b. As, Yezid b. Ebi Süfyan, Şurahbil b. Hasan ve Ebu Ubeyde b. Cerrah komutasında 24 000 askerden oluşan orduyu Medine’den Şam bölgesine gönderdi.117 Đslâm ordusu, Şam bölgesine geldiğinde her kumandan belirli bir bölge için savaşıyor, oraya baskınlar düzenliyordu. Amr b. As, Filistin, Şurahbil b. Hasene, Ürdün, Yezid b. Süfyan, Dımaşk üzerine yürüdüler. Đslâm ordusu, Pella (Fihl) zaferinden sonra hızla Şam bölgesinin kuzeyine hareket etti.118 117 Fred Mcgraw Donner, The Early Islamic Conquests, Princeton University Press, New Jersey, 1981, s.113-114. Yermuk savaşı hususunda Ayrıca bkz. E. Honigman, Yermuk, Đ.A. XIII. cilt, s. 400’de Hz. Ebu Bekir, H.13/M.634 yılının başlarında Amr b. As, Yezid b. Sufyan, Ebu Ubeyde b. Cerrah, ve Şurahbil b. Hasene kumandasında kaynakların ifadelerine göre her biri 6000 kişi civarında olan dört orduyu Filistin ve Suriye’nin fethine gönderdi. 118 Belâzurî, s.167. 77 Şam’ın fethinden sonra Hımslılar kendi şehirlerini korumak ve Müslümanlarla savaşmak için Antakya’da bulunan Bizans Đmparatoru Herakleios’a mektup göndererek 20 000 asker istediler. Ancak Ebu Ubeyde komutasındaki birlikler, Hıms’da bulunan Herakleios’un eski askeri üssünü ele geçirmek üzere saldırdılar.119 Mâlik b. Eşter komutasında Đslâm ordusu, Hıms’tan sonra Orontes (Asi) vadisi kadar zengin Biga vadisini ele geçirdi. Böylece Biga vadisinin alınmasıyla Şam bölgesinin kuzeyine doğru yol açılmış oldu.120 Đslâm ordusu, hızla Şam bölgesinin kuzeyine ilerleyerek Şam ve Hıms’ı almasıyla 634 yılında Bizans-Đslâm savaşı artık kaçınılmaz oldu. Bizans, Đslâm ordusunu yeni ele geçirdiği bölgelerden atmak amacıyla takviye askeri kuvvetler toplamaya başladı. Bizans Đmparatoru Herakleios, bu doğrultuda kardeşi Theodora komutasında 90 000 askerden oluşan Bizans ordusunu Đslâm ordusu üzerine gönderdi ve general Vahan’ın da dahil olduğu, Bizans komutanları yönetimindeki mevcut en büyük birliklerin bir araya gelerek bölgeye gönderilmesini istedi.121 Bizans’ın büyük bir ordu topladığı haberi üzerine Hıms’ı ve Şam’ı alan Đslâm ordusu bu şehirleri terk ederek diğer Đslâm ordularıyla Yermuk’te bir araya geldi.122 Hz. Ebu Bekir, Irak’ta bulunan Halid b. Velid’e Şam’a gitmesi ve oradaki ordunun başına geçmesi için haber gönderdi.123 Halid b. Velid, 634 yılının bahar ayında Şam bölgesine ulaşarak buradaki orduya katılmasıyla Şam ordusu daha da güçlendi.124 119 Đbn el-Aʻsem, Futûh, I. Cilt, s.170. Đbn el-Aʻsem, Ubeyde b. Cerrah’ın Hımslıların mektup yazarak Herakleios’tan yardım istediklerini Halife Ömer b. Hattab’a haber verdiğini yazıyor. 120 Vâkidî, s.48. 121 Donner, s.134 122 Kaegi, s.179. 123 Đbn Kesîr, el- Bidâye ve’n-ihâye ( Çev. Mehmet Keskin ), Çağrı Yay. Đstanbul, 1994. 7. cilt., s.13. 124 Donner, s.125. 78 Yermuk’ta toplanan Đslâm ordusunun Baş kumandanı Halid b. Velid idi. Halid, Ebu Ubeyde’yi merkeze komutan yaptı. Sağ tarafa Amr b. As’ı komutan yaptı. Refakatine da Şurahbil b. Hasene‘yi verdi. Sol tarafa Yezid b. Sufyan’ı komutan yaptı.125 Muhtemelen Yermuk savaşı 634 yılının yaz ayında başladı.126 Bizans ordusunun birinci komutanı Vahan’dı. Fakat diğer önemli bir komutan 634 yılının 26 Mayıs günü Hıms’dan gelen Doğu orduları komutanı Theodora idi. Diğer Bizans komutanları Ermeni Gargis ve Gassani kralı Jabala b.el-Ayyam’dı. Takviye Bizans kuvvetleri Edessa (Urfa)’dan ya da Antakya’dan veya her iki şehirden de geliyordu.127 125 Đbn Kesîr, 7. cilt, s.17. Yermuk savaşının târihi ile alakalı bilgi için bkz. Đbn Kesîr, el- Bidâye ve’nihâye, 7. cilt, s. 12 Seyf b. Ömer’in anlattığına göre Yermuk savaşı, hicri 13. senede Dımaşk’ın fethinden önce yapılmıştır. Ebu Cafer b. Cerîr’de Seyf’in bu görüşüne katılmıştır. Halife b. Hayat, ibn Kelbi’nin şöyle dediğini rivayet etmiştir.Yermuk savaşı hicri 15. senenin recep ayının beşinci gününde pazartesi günü yapıldı. Đbn Asakir bunun sağlam bir rivayet olduğunu söylemiştir. Bu sebepten Yermuk savaşının târihi hakkında iki görüş bulunmaktadır. Birinci görüşe göre Hicri 13. senede Yermuk savaşının yapıldığı şeklindedir. Đkinci görüşe göre ise Yermuk savaşının hicri 15. senede yapıldığı şeklindedir. Vâkidî, Futûh eş-Şam, kitabında Yermuk savaşının târihini h.13 yılı olarak yazmıştır. Đbnu’l-Esir, el-Kamil fi’t-Târîh (Çev.A. Ağırakça), kitabının 376. sayfasında Yermuk savaşının (h.13) 20 Temmuz20 Ağustos 634 târihinde yapıldığını yazar. Bazı Đslâm tarihçileri ikinci görüşü doğru kabul etmiştir. Fakat Yermuk savaşının târihi hicri 13. sene olması gerekir. Bunun sebebi Hz. Ebu Bekir’in vefatından (22 Ağustos 634) hemen sonra Hz. Ömer halife olunca ilk iş olarak Halid b. Velid’i ordu başkumandanlığından azlettiğini yerine Ebu Ubeyde b. Cerrah’ı atadığını Halid b. Velid’e Şeddad b. Evs ve Muhammed b. Cüreyc vasıtasıyla bildirdi. Bunlar Halid b. Velid’in başkumandanlıktan azledildiği haberini getirdikleri zaman Đslâm ordusu Yermuk’te düşman ordusuyla karşı karşıya savaşmaktaydı. Bundan dolayı Hz. Ebu Bekir’in vefat târihi hicri 13. sene(22 Ağustos 634) olduğuna göre Yermuk savaşının da bu yılda olması gerekir. 127 Kaegi, s.186. Yermuk savaşının yapıldığı yer hakkında bilgi için Bkz. Kaegi, s.180. Savaş, Golan tepelerinin doğu girişinde günümüzde Suriye’nin Nawa şehir merkezinin kuzeydoğusunda 6 km. mesafesindeki, Bizans’ın müttefik Arap kabilelerden en önemli olan Gassanilerin otlaklarının ve su kuyularının bulunduğu önemli yerleşim birimlerinden Yermuk dolaylarında başladı. 126 79 Ubeyde b. Cerrah, Emir el-Müminin Hz.Ömer’e Bizans askerlerinin sayıca çok olduğunu mektupla bildirdi. Bunun üzerine Hz. Ömer, Yermuk’te bulunan Đslâm ordusuna takviye kuvvet olarak 1400 süvari gönderdi.128 Yermuk savaşının başlamasıyla birlikte Halid b. Velid komutasındaki süvari birlikleri akşamleyin Rukkad ve Allan vadileri arasındaki düz arazi ve tehlikeli kayalıklar arasında kaldılar. Tehlikeyi önlemek için Đslâm ordusu, Bizans ordusunun kamp merkezine saldırdı. Bizanslıların ana kuvvetlerinin yolu böylece Đslâm ordusu tarafından kesilmiş oldu ve bir daha toparlanamadılar. Bizanslıların Yakusa129’da ki kampı saldırıya uğradı. 20 Ağustos günü savaş zirveye ulaştı. Bazı Bizans askerlerinin Đslâm ordusu tarafına geçtikleri ve Đslâm ordusunun tek kaçış yolu olan köprüyü ele geçirdiği haberini aldıklarında Bizans askerlerinin bazıları Đslâm ordusuna karşı hiç direnç göstermeyerek kılıçtan geçirildiler. Diğer Bizans birlikleri kaçmaya çalışırken vadilerin içindeki keskin yamaçlardan aşağı düşerek hayatlarını kaybettiler. Sonuç pek çok Bizans askerinin hayatını yitirmesi oldu. Đslâm ordusu, Yermuk savaşında Bizanslıları yenilgiye uğrattı. Savaşın sonucuyla ilgili haberler yaklaşık 500 km. kadar kuzeyde yer alan Antakya’da gelişmeleri takip eden Herakleios’a ulaştı.130 128 Đbn el-Aʻsem, Futûh, I. Cilt, s.181. Muhtemelen Golan tepelerinde Ruqqad Vadi’sinin güney kanadında, Fihl’in 1 km. kadar doğusunda. 130 Kaegi, s.188. 129 80 Belâzurî, Herakleios’un Yermuk savaşından sonra Şam bölgesinden Đstanbul’a giderken şu şekilde konuştuğunu haber vermiştir. “ Ey Suriye! Sana selam olsun! Bir daha görüşmemek üzere selam! Bundan sonra sana hiçbir Bizanslı, uğursuz çocuk dünyaya gelmedikçe korkusuzca giremeyecektir. Keşke bu çocuk doğmasa! Burası düşman için ne güzel bir ülkedir.” Herakleios bu sözüyle Şam toprağının çok fazla otlağı bulunduğunu kastetmiştir.131 Yermuk savaşından sonra Bizans komutanları ve askerleri yeniden toparlanarak savaşa devam etmek için gerekli vakti bulamadılar. Đslâm ordusu, düşmanlarını yakın takibe almak suretiyle, Şam’a ve Hıms’ın ötesine kadar onları kovalayıncaya dek her yerleşim yerinde kaçanları yakalayıp öldürerek saldırılarını devam ettirdiler. Savaş sona erdikten sonra Đslâm ordusu, dinlenmek ya da ganimetleri paylaşmak amacıyla mücadelelerine ara vermediler. Đslâm ordusu, organize ordulardan oluşan Bizans güçlerinden geri kalanlarını da ortadan kaldırmaya kesin kararlıydılar. Bütün bu çabalar, büyük bir zaferin nasıl kesin bir zafere ve Bizans’ın yaşadığı bütün askeri yenilgilerin en kötüsüne dönüştürülmesinin ifadesidir. Pek çok Bizans komutanı ve askeri Antakya, Edessa (Urfa) ve hatta Melitene (Malatya)’nın bulunduğu yöne yani kuzeye doğru giden ana yolu takip ederek olabildiğince kuzeye çekildiler.132 Ebu Ubeyde, Đyad b.Ganem’i kaçmakta olan Bizanslıları kovalamakla görevlendirdi. 131 Belâzurî, s.195.Bkz. Herakleios’un Şam halkına vedası ile alakalı bilgi için Đbn Kesîr, el-Bidâye ve’n-ihâye, 7. Cilt, s. 91 “ Selam sana ey Suriye! Bir daha görüşmemek üzere selam! Bundan sonra sana hiçbir Bizanslı korkusuzca giremeyecektir.” Herakleios’un bu davranışı ne kadar güzel, fakat Bizanslılar için de ne kadar büyük bir musibetti. 132 Kaegi, s.213. 81 Đyad b. Ganem komutasındaki birlik Bizanslıları savaş meydanından yaklaşık 800 km. uzaklıktaki Melitene (Malatya)’ya kadar takip etti. Malatyalılarla barış antlaşması yaptı ve geri döndü. Herakleios, bundan haberdar olunca savaşçılarına haber gönderdi. Malatya’nın yakılmasını emretti ve şehir yakıldı.133 Yermuk savaşındaki Bizanslıların uğradığı bozgun Bizans savunma hatlarında gedikler meydana getirdi. Yine de en yüksek tarımsal üretimi gerçekleştiren ve bunun yanında vergi gelirlerinin elde edildiği Şam bölgesinin en zengin şehirleri savaşın sonunda hala Bizanslıların hakimiyetindeydi. Şam bölgesi nüfusunun çoğu da Müslümanların kontrolü dışındaydı. Şam bölgesinin kuzeyinde bölgenin en önemli kültür merkezi Antakya şehri, savaştan son derece uzak bir bölgedeydi. Şam bölgesinin ve Filistin’in limanları henüz Bizanslıların elinde bulunuyordu. Bununla beraber sözü edilen şehirlerde ve kırsal bölgelerde yaşayan ahali kendilerini savunabilecek askeri eğitime sahip değillerdi. Maddi kaynak hala çok sayıda mevcuttu; fakat Bizanslılar insan kaynağını değerlendirme ya da askeri harekatta bulunma isteği duymuyorlardı. Bizans imparatoru Herakleios, Yermuk savaşı sonrasında Arap ordusunun ilerlemesini görünce Antakya’dan ayrıldı ve Đstanbul’a gitti. Herakleios askerlerine emir vererek onları köy ve kasabaları yağma etmeye sevk etti. Bunlar, memleketi Araplardan daha çok tahrip ettiler ve sonra Şam bölgesini Araplara terk ettiler.134 133 134 Đbn Kesîr, 7. cilt. s. 28. Süryani Mihael Vekayinamesi, s.21. 82 Emir el-Müminin Hz.Ömer, Yermuk savaşından sonra Đslâm ordusu komutanları Halid b. Velid ve Ebu Ubeyde b. Cerrah’a haber göndererek Đslâm ordusunun galibiyetinden sonra durmadan Şam bölgesinin kuzeyine hareket etmesini ve Antakya’ya kadar olan bölgeyi fethetmesini emrettti. Bu emir doğrultusunda Ebu Ubeyde b. Cerrah komutasındaki Đslâm ordusu daha önce aldıkları Dımaşk (Şam)’a geldi.135 Halid b. Velid, Ebu Ubeyde’nin emrine verdiği beş binden fazla askerle şehrin doğu kapısına indi. Halid’i ilk zamanlar misafir eden başpapaz, bazen surun üzerine çıkar ve Halid b. Velid’i çağırarak konuşurdu. Başpapaz, kuşatma sırasında Halid b. Velid’i surun üzerine çağırdı ve bu şehir için benimle anlaş dedi. Bunun üzerine Halid, kalem ve kağıt istedi; Şu antlaşmayı yazdı: ‘‘ Bu, Halid b.Velid’in şehre girdiği zaman Dımaşk halkına verdiği emannamedir. O, canları, malları, kiliseleri şehirlerinin surları ve evlerinin yıkılmayacağı ve iskan edilmeyeceğine dair kendilerine eman vermiştir.’’ Böylece Dımaşk’ın savaşla fethedildiği görüşüne itibar edilmemiş ve şehrin sulh ile alındığı kabul edilmiştir. Ebu Ubeyde, Dımaşk136’ı aldıktan sonra, orada Yezid b. Ebi Süfyan’ı vekil bıraktı.137 Hz. Ömer döneminde Dımaşk’ın haracı üç yüz bin dinardan fazlaydı.138 Dımaşk, Đslâm ordusu tarafından 635 yılında fethedildi. Müslümanlar, Şam’ı aldıkları zaman buraya büyük bir cami inşa ettiler. Daha sonra Baalbek yoluyla Hıms’a geldiler. 135 Yakut, Mu’cem el-Buldân, Kitabul Đlmiye basımevi,Beyrut, tarihsiz, s.318. Dımaşk (Şam)’ın fethi hususunda bkz. Ya῾kûbî, Kitabu’l Buldân (Ülkeler Kitabı) s.101. Hz. Ömer döneminde H.14/M.635 yılında Dımaşk(Şam), Ebu Ubeyde b. Cerrah’ın bir senelik kuşatmadan sonra Babu’l-Cabiye kapısından barış yoluyla girmesiyle fethedildi. Halid b. Velid ise Babu’ş Şarki kapısından girdi. 137 Belâzurî, s.175. 138 Ya῾kûbî , Kitabu’l Buldân (Ülkeler Kitabı),(Çev.Murat Ağarı), Ayışığı Yay., Đstanbul, 2002, s.103.. 136 83 Hıms halkı canları, malları şehirlerinin surları kiliseleri ve değirmenlerinin emniyette bulunmaları karşılığında Ebu Ubeyde ile anlaştılar. Böylece Hıms şehri fethedilmiş oldu.139 Ebu Ubeyde, Hıms’ı fethettikten sonra Halid b. Velid’i Kinnesrin’e gönderdi. Yermuk savaşından sonra Bizans ordusu Şam bölgesinden çekilmişti. Fakat birkaç Bizans komutanı Şam bölgesinde kalarak Đslâm ordusunun ilerlemesini durdurmaya çalışıyordu. Bu komutanlardan biri olan general Menas, Herakleios’tan sonra Bizans’ın en büyük şahsiyeti idi.140 Halid, 635 yılının yaz ayında Kınnesrin’de general Menas birlikleriyle karşılaştı. Bu savaşta Bizans birlikleri yenilgiye uğratıldı ve general Menas öldürüldü.141 Bizanslı general Menas’ın yenilgisinden ve öldürülmesinden sonra, 635 yılının sonlarında Bizanslılar ile Đslâm ordusu Kınnesrin’de bir yıllık ateşkese razı oldular. Đslâm ordusu, bu antlaşmadan sonra 636 yılında şiddetli askeri direnişle karşılaşmaksızın Şam bölgesinin kuzeyinde Antakya ve Halep’in de dahil olduğu şehirleri fethettiler. Ebu Ubeyde b. Cerrah komutasındaki Đslâm ordusu 634 yılındaki Yermuk savaşından sonraki 2 yıl içinde Baalbek, Hıms, Dımaşk, Halep ve Antakya’yı fethetti. Bu tarihte Şam bölgesinde fethedilmeyen sadece Kudüs ve Kudüs’ün yakınlarında birkaç sahil kasabası kalmıştı. Kudüs şehri de 637 yılında bizzat Halife Ömer’in Kudüs patriği ile yaptığı anlaşma sonucunda fethedildi.142 139 Arculf , Early Travels in Palestıne, The Travels of Bıshop Arculf, in the Holy Land, towards A.D. 700, Ed.Thomas Wright, s.10. 140 Đbnu’l-Esir, s. 452 141 Đbn Kesîr, 7. cilt, s. 28. 142 Kaegi, s. 215, Ayrıca bkz.Hitti, s. 415. 84 2.4. Antakya’nın Müslümanlar Tarafından Fethedilmesi Ebu Ubeyde komutasında Đslâm ordusu, Şam’ı aldıktan sonra Şam bölgesinin kuzeyine doğru hızla ilerleyerek Kınnesrin şehrine geldi. Kınnesrin halkıyla yapılan anlaşmaya göre Kınnesrinde bulunan askerlerin Đslâm ordusuna katılmasıyla Đslâm ordusu daha da güçlendi.143 Ebu Ubeyde, Đslâm ordusuna Kınnesrin antlaşmasından sonra Halep üzerine yürümesini söyledi. Kınnesrin’den Halep’e hareket eden öncü kuvvetlerin başında Halid b. Velid’le birlikte Zarar b. Ezver ve Iyad b. Ganem bulunuyordu. Öncü kuvvetler, Halep’e ulaşınca Halep halkını kalelere sığınmış bir halde buldu.144 Iyad, şehri kuşatınca Halep halkı çok geçmeden canları, malları, kiliseleri, evleri, kalelerine dokunulmaması şartıyla sulh ve eman istediler. Onların istedikleri kabul edildi. Halep halkıyla anlaşmayı yapan Iyad, yürürlüğe koyan ise Ebu Ubeyde idi.145 Ebu Ubeyde, Halep’e gelince Đslâm ordusuna Antakya’ya hareket emrini verdi.146 Yine söylendiğine göre Ebu Ubeyde, Halep’de kimseyi bulamamıştır. Çünkü Halepliler Antakya’ya geçmiş ve elçiler aracılığıyla barış anlaşması yapmışlar, barış gerçekleşince de geri dönüp şehirlerine gelmişlerdi.147 143 Yakut, Mu’cem el-Buldân,s.318. Vâkidî, s.194. 145 Belâzurî, s. 209. Halep’in fethi ile alakalı bilgi için Bkz. Belâzurî, s. 209. bazı raviler; Ebu Ubeyde’nin Halep’de kimseye rastlamadığı, çünkü oranın halkının daha önce Antakya’ya gittiklerini ve Ebu Ubeyde ile şehirleri için yapmış oldukları antlaşmayı tamamladıktan sonra Halep’e döndüklerini ileri sürmüşlerdir. 146 Vâkidî, s.194. 147 Đbnu’l-Esir, 2. cilt, s. 454. 144 85 Ebu Ubeyde b. Cerrah, Halep fethini tamamladıktan sonra Antakya’ya doğru hareket etti. Kınnesrin askerlerinden bir kısmı Antakya kalesine sığınmışlardı. Ebu Ubeyde, Antakya şehrine iki km. uzaklıktaki Mehrube’ye gelince bir bölük düşmanla karşılaştı. Onları dağıttı ve kendilerini şehre sığınmaya zorladı. Şehir halkını bütün kapılardan kuşattı. Askerin büyük ekseriyeti, Fars ve Deniz Kapısı denilen kapılarda bulunuyordu. Antakya halkı, Đslâm ordusunun Şam bölgesinin bütün şehirlerini kısa bir sürede fethetmesinden dolayı şehri savunmak yerine Ebu Ubeyde ile anlaşmayı tercih etti. Ebu Ubeyde, şehirde kalanların cizye ödemeleri, cizye ödemek istemeyenlerin ise şehirden ayrılmaları şartıyla şehir halkıyla anlaştı. Bunun üzerine Antakya halkının bir kısmı şehri terk etti bir kısmı da şehirde kaldı.148 Bu anlaşmadan sonra Đyad b. Ganem ve Habib b. Mesleme komutasında Đslâm ordusu Fars ve Deniz kapılarından Antakya’ya girdiler. Bu komutanların arkasından Ebu Ubeyde komutasındaki Đslâm ordusu, 636 yılının Ocak ayında Antakya’ya girdi.149 Bu olay ile dokuz asırdan bu yana devam eden ve Roma imparatorluğu döneminde “ Doğunun Kraliçesi” olarak anılan, imparatorluğun doğu sınırında önemli bir askeri üs, bir kültür ve ticaret merkezi olan Antakya tarihinde bir dönem kapandı. Fakat bunun yanında asırlar boyu Roma, Bizans ve Hıristiyanlık ile yoğrulmuş olan mahalli özelliklerin, Đslâm Medeniyeti ile karışmasından meydana gelen bugünkü Đslâm kenti karakterinin oluşmasına neden olacak yeni ve uzun bir dönem açıldı.150 148 Belâzurî, s. 209. Yakut, Mu’cem el-Buldân, s.319. 150 Downey, s. 576. 149 86 Hz. Ömer, Antakya’ya büyük bir ehemmiyet vermekteydi. Antakya fethedilince Hz.Ömer, Ebu Ubeyde’ye mektup yazıp Antakya’ya iyi niyetli ve tedbirli Müslümanlardan bazı kimseleri yerleştirmesini, onları savaşa hazır halde bulundurmasını ve aylıklarını kısmamasını emretti.151 Ebu Ubeyde, Antakya’yı fethettiği zaman Ceracime152 halkı şehirlerinden ayrılmadı. Bu halk canlarından korktukları için Bizans’a sığınmayı düşündüler. Müslümanlar, onların bu durumunu anlamadıkları gibi onlar da durumlarını Müslümanlara duyuramadılar. Ebu Ubeyde komutasındaki Đslâm ordusu Kudüs’ü kuşatmışken Antakya halkı Ebu Ubeyde ile yaptığı anlaşmayı bozdu. Bunun üzerine Ebu Ubeyde, Habib b. Mesleme komutasındaki Đslâm ordusunu Antakya’ya gönderdi. Habib b. Mesleme komutasındaki Đslâm ordusu Antakya’ya ulaştığı zaman Antakya halkı Đslâm ordusu ile savaşmak yerine Habib b. Mesleme’den eman ve sulh istediler. Habib b. Mesleme, özellikle Ceracime halkının bir daha isyan etmemesi şartıyla anlaşmayı kabul etti. Bu anlaşmaya göre Ceracime halkı, Müslümanların yardımcıları Amanos dağında gözcüleri ve cephanecileri olacaklar, ayrıca kendilerinden cizye alınmayacaktı. Đslâm ordusuyla birlikte savaştıklarında, onlar düşmanlarından öldürdükleri kimselerin üzerlerindeki eşyalarını (seleb) alacaklardı. 151 Belâzurî,s.211’de bu olay Muhammed b. Sehm el-Antaki yoluyla rivayet edilmiştir. 152 Ceracime halkı ile alakalı bilgi için Bkz. Belâzurî, s. 228. Ceracime halkı, Amanos dağında Karaboya (ez -Zac) madeni yakınındaki Beyyas ile Buka arasındaki bir şehirde yaşıyorlardı. Bu halka Curcume de denilir. Onların idaresi Bizanslıların Antakya’yı tekrar Đranlılardan almaları günlerinde, Antakya patrik ve valisine verilmişti. Ayrıca bkz. Şahin Uçar, Anadolu’da Đslâm - Bizans Mücadelesi , s. 89. Ceracime halkı, Curcuma diye bir şehirde Payas civarında kükürt çukurlarının yakınında, Gurgum’da oturuyorlardı. Ceracime halkı, Amanos dağında yerleşmişlerdir. Bu dağın ismi Aramice Ukame, Arapça biraz değişmiş şekli “ elLukam” dır. 87 Onların şehirlerindeki tüccarlar, ücretle çalışanlar ile Nabatlılar ve başkalarından onlara tabi olanlar ve köylerde oturanlar da bu anlaşmaya dahil oldular. Bundan dolayı, Ceracime’den olmayan ve onların arkasından gelen bu kimselere Revadif ( arkadan gelenler) denildi.153 Ebu Ubeyde, fethettiği her bölgeye bir vali tayin eder ve kendisine Müslüman bir cemaat da bırakırdı. Buna göre Ebu Ubeyde, 637 yılında Antakya’ya girerek idareyi tekrar kontrol altına alan Habib b. Mesleme’yi Antakya’ya vali olarak atadı.154 Hz. Ömer döneminde ilerleyen Đslâm ordusu Şam bölgesinin tamamını fethettikten sonra Antakya’yı alarak Anadolu’ya girdi. Böylece Hz. Ömer, döneminde üç önemli Patriklik merkezi Antakya, Đskenderiye ve Kudüs Patrikhaneleri Đslâm hakimiyeti altına alındı. Antakya, Đskenderiye ve Kudüs Patrikhaneleri Đslâm hakimiyeti altına girdiğinde Roma ve Đstanbul Kiliseleri arasında gerçek bir çıkar çatışması baş gösterdi. Bunun esas nedeni basitti, Roma, Aziz Petrus’un kurduğu ilk piskoposluk olduğundan bu sıfatla, Hıristiyan topluluğunun mensuplarını genel olarak etkileyen dogma, liturjik gelenek ve konulara karışma hakkı dahil tüm diğer piskoposlukların üstünde olduğunu iddia ediyordu. Đstanbul’un Apostolik155 kilise iddiası varken (Aziz Andreas’ın kenti ziyaret ettiği varsayılıyordu) bu hiç bir şekilde Roma’nınki denli güçlü değildi ve gerçekten, ancak 4. Yüzyılın sonundan itibaren, Đstanbul Đmparatorluk başkenti rolünü üstlenecek hale geldiğinde vurgulanır olmuştu. 153 Đbnu’l-Esir, 2. cilt, s. 456. Belâzurî, s. 228. 155 Apostolik Kilise, Havariler tarafından kurulan kilise demektir. 154 88 Doğu Kiliseleri Patriklik merkezleri (Antakya, Đskenderiye ve Kudüs) Patrikliklerinin Đslâm hakimiyeti altına girmesiyle Đstanbul Kilisesi’yle bu Kiliseler arasında anlaşmazlık ortadan kalkmıştı. Fakat, bu sefer iki Patriklik merkezinde, Roma ile Đstanbul Kiliseleri arasında, üstünlük mücadelesi başladı. Bu mücadele Batı Roma’nın tarih sahnesinden çekilmesi ve Doğu Roma’nın hükümdarının fiilen tek Đmparator kalmasıyla daha da arttı. Çünkü, Doğu Roma Đmparatoru’nun ikametgahı Đstanbul’du. Doğu Roma Đmparatorluğunun yönetim merkezi ve Đstanbul Başpiskoposluğu, Đmparatorluğa özgü bu konumlarından dolayı Roma’yla eşit statüye sahip olduğunu iddia edebilirlerdi. Sorun, Đmparatorlar ile patrikler arasında çıkan anlaşmazlıklar sebebiyle sık sık hüsrana uğramış patriklerin bağımsız hakem olarak Roma’daki Papa’ya başvurabilmesiydi, Papa bunu Kilise içindeki üstün statüsünün açıkça kabulü olarak görürdü. Đmparatorların, Đtalyan politikalarına, dindışı ya da dini alanda karışmaları çare olmaktan uzaktı. Dolayısıyla Đstanbul Kilisesi’nin Doğu Kiliselerine karşı izlediği çizgiye dair anlaşmazlık, iki patrikliğin arasındaki ilişkilerin kötü olmasının bir nedeniydi. Doğu Kiliseleri’nin Đslâm hakimiyeti altına girmesiyle Doğu Kiliseleri üstünlük iddiasından çekilmiş Roma ile Đstanbul Kiliseleri arasında üstünlük mücadelesi daha da artmıştı. Ayrıca Roma Kilisesi, Đstanbul’un istediğinden daha bağımsız bir konumu koruma eğilimi bu mücadelelenin başka bir nedeniydi.156 Antakya Kilisesi, Müslüman hakimiyeti altında mücadeleyi müdahil olmadan sürdürecekti. 156 John Haldon, Bizans Tarih Atlası ( Çev. Ali Özdamar), Kitap Yay., Đstanbul, 2007, s. 159. 89 Bu harita: John Haldon, Bizans Tarih Atlası ( Çev. Ali Özdamar), Kitap yayınevi, Đstanbul, 2007, s. 60’dan alınmıştır. 90 2.5. Antakya’nın Sugur ve Đslâm Şehri Haline Gelmesi Đslâm ordusunun 636’da Antakya’ya girmesinden sonra Bizans Đmparatoru Herakleios’un emri üzerine Bizanslıların Antakya’nın kuzeyindeki kalelerden çekilmesiyle 637 ve 638 yıllarında Bizans-Đslâm ‘‘Sugur eş-Şamiye’’ (Şam sınırı) oluştu. Herakleios, hudut bölgesinde yaşayan halkı iç bölgelere çekerek Đslâm ordusunun ilerlemesini önlemek maksadıyla geniş bir bölgeyi boş bıraktı. Bu boş hudut bölgesinde bulunan Bizans garnizonları, Đslâm ülkesine akınlar yapıyorlarken Đslâm ordusu da Bizans akınlarını önlemek maksadıyla bu boş araziye küçük birlikler yerleştiriyordu. Đslâm ülkesi ile Bizans arazisini birbirinden ayıran, bu ıssız bölgeye el-Zavahi (dış kısımlar, dış arazi) denirdi.157 Đslâm ordusu, bu şehirlerin arka taraflarında bulunan Sugur şehirlerinden Bizans arazisine akınlara çıkardı. Halife ve Đmparator, kendi halklarını korumak istediklerinden dolayı en azından geçici bir süre için, Şam bölgesi sınırında bir çeşit kalesiz sınır bölgesi haline gelmiş, bilinçli olarak harap edilmiş tampon bölge oluşturdular.158 Đskenderun ve Tarsus arasında Bizans kaleleri ve bu kalelerde de çok sayıda asker bulunmaktaydı. Herakleios, Antakya’dan Đstanbul’a giderken Antakya ve Tarsus arasındaki kalelerde bulunan askerleri ve halkı yanında götürdü. Bundan maksadı ise, Antakya ile diğer Bizans şehirleri arasında kalan bölgelerde Đslâm ordusunun mamur bir yere rastlamaması idi. Herakleios, kalelerde bulunan askerleri dağıtmış olduğundan Đslâm ordusu buralarda kimseyi bulamıyordu. Bazen de kalelere yakın yerlerde Bizanslılar tuzaklar kuruyor ve geride kalanları gafil avlayabiliyorlardı. 157 158 Hakkı Dursun Yıldız, Đslâmiyet ve Türkler , Kamer Yay., Đstanbul, 2000, s. 84. Kaegi, s. 370. 91 Đslâm ordusu, bunun için de gerekli ihtiyat tedbirlerini aldı.159 Bu şehirlerin halkları, bazen buraları boşaltıyorlar ve korkudan Bizans ülkesine kaçıyorlardı, bazen de bu boş şehirlere ve kalelere Bizans askerleri yerleşiyordu. Đslâm ordusu savaşa gittiğinde buralarda kimseyi bulamıyordu. Ancak Bizanslılardan bazı kimseler buralarda pusu kurarlar ve ordunun arkasında kalanlarla ondan ayrılanlara ansızın saldırırlardı. Bundan dolayı, yaz ve kış ordularının komutanları, Bizans ülkesine girdiklerinde dönünceye kadar boş kalelerde çok sayıda asker bırakırlardı.160 Arap komutanlar, yurtlarına selametle dönmeyi sağlamak için, şehirleri tahrip ettiler ve ahalisini kovdular. Bu bilhassa Muaviye döneminde yapıldı. Fakat sonraları da aynı şekilde hareket edildi. Antakya, Misis, Đskenderun ve Toros dağları arasındaki bölge bu vaziyette idi.161 Araplar, Emeviler zamanında bu bölgeye yerleşerek Bizanslılar tarafından tahrip ve terk edilmiş olan muhtelif şehirleri tahkim etmeğe başlamışlardır. Stratejik bakımdan mühim olan yol kavşakları ve Toros geçitlerine hakim olan Tarsus, Adana, Ceyhan, Maraş ve Malatya şehirleri sınır bölgesindeki Arap askeri üsleri haline geldiler. Bunlar Şam bölgesindeki Kınnesrin askeri mıntıkasına bağlı idiler. Kınnesrin askeri sahasında bulunan Avasım şehirleri, Antakya, Kurus ve Menbiç şehirleriydi. Bu askeri sınır ve savunma sahalarına Avasım (koruyanlar) adı verildi. Kınnesrin’e bağlı bu Avasım şehirlerinin haracı yıllık 1400 dinardı.162 159 Đbnu’l-Esir, 2. Cilt, s. 455. Belâzurî, s. 234. 161 E.Honigman, Bizans Devletinin Doğu Sınırı (Çev.Fikret Işıltan), Đstanbul, 1970,s.37. 162 Đbn Hurdadbih, el-Mesalik ve’l-Memalik, alwarak.com. s.17. 160 92 Bu şehirler Sugur şehirlerinin arkasında bulunurdu. Sınır bölgesi iki kısma ayrılmıştı; Güneyde kalan kısımlara Avasım, Kuzeyde kalan Sugur eş-Şam deniliyordu. Ayrıca Anadolu sınırı da ‘‘Sugur el-Cezire’’ ve ‘‘Sugur eş-Şam’’ diye iki ayrı kısım olarak da mütalaa edilmiştir. Birincisi, merkezi Maraş olmak üzere Kilikya’da kalan batıdaki kısım olup ‘‘Sugur eş-Şam’’ (Şam hududu) ikincisi ise Maraş’ın doğusunda kalan kısım, ‘‘Sugur el-Cezire’’ (Cezire hududu) denilmektedir. Bu serhad şehirlerinden hareket eden Đslâm orduları, en fazla Kilikya geçitlerini ve Maraş-Elbistan geçidini kullanmak suretiyle Anadolu’ya giriyorlardı. Bunlar kadar çok kullanılmayan başka Toros geçitleri de vardır. En ehemmiyetli geçit Tarsus’tan Pozantı yoluyla Gülek boğazından Kapadokya’ya geçilen ve daha fazla kullanılan yoldu. Bunun kuzey ucuna Kilikya kapıları denilir ve yol buradan itibaren üçe ayrılırdı. Pozantı’dan doğruca Kayseri’ye giden yoldan başka Pozantı, Lülüe, Tyana yoluyla Kayseri’ye gitmek mümkündü. Ayrıca seferin hedefine göre Pozantı, Ereğli, Konya istikametinden Đznik’e giden mühim bir yol vardı. Đşte Arap akınlarını Đstanbul’a haber vermek için yakılan işaret ateşleri ile ilgili merhaleler bu yol üzerinde idi. Lülüe, Anadolu’ya Arap akınlarının başladığını Đstanbul’a haber vermek üzere yakılan işaret ateşlerinin ilk merhalesi idi. Bundan sonra Hasan Dağı’nın zirvelerinden birinde bir ateş yakılır ve bu ateş Tuz gölünün kuzeybatısındaki Sivrihisar dağlarından görülerek Eskişehir’e ve aynı usul kullanılarak bu haber Đstanbul’a kadar ulaştırılırdı.163 163 W.M. Ramsay, Anadolu’nun Târihi Coğrafyası (Çev. Mihri Pektaş), Milli Eğitim Basımevi,Đstanbul, 1960 s. 390 Lülüe’nin neresi olduğu ile ilgili bilgi için bkz. Ramsay, s.391. Lülüe, Pozantı geçidinden sonra boğaza hakim bir istihkam olduğu aşikardır. 93 ĐKĐCĐ BÖLÜM 3. EMEVĐLER DEVRĐ’DE ATAKYA(660-750) 3.1.640 Yılından Emeviler Devrine Kadar Şam Bölgesinde Đslâm Fetihleri 637 yılında Osrhoene(Urfa-Diyarbakır)’nin Bizanslı valisi Đonnes Kateas ilerleyen Müslümanlara haraç teklif ederek bölgeden uzaklaştırmaya teşebbüs etti. Ancak bu teşebbüs imparator Herakleios tarafından reddedildi ve Kateas görevinden alındı. Yerine geçen Batlamyus bu bölgede Bizans’ın talihini iyileştirmek için hiçbir şey yapamadı. Müslüman orduları hızla Şam bölgesi ve Irak’ı fethetti. Müslümanların Bizans Mezopotamya’sını almaları artık bir an meselesiydi.1 Antakya’da 639 yılındaki veba salgını sırasında hem başkomutan hem de Şam bölgesinin valisi olan Ebu Ubeyde b. Cerrah 58 yaşında öldü.2 Hz. Ömer, Ebu Ubeyde’nin vefatından sonra Yezid b. Ebi Sufyan’ı Şam’a vali tayin etti. Yezid b. Ebi Süfyan’da 640 yılında Şam’da veba hastalığından vefat edince Hz. Ömer, onun yerine Muaviye b. Ebi Süfyan’ı Şam’a vali olarak görevlendirdi.3 Muaviye b. Ebi Süfyan, Hz. Ömer tarafından 640 yılında Şam valisi olarak görevlendirildikten sonra 20 sene süresince Şam valiliği yaptı.4 1 Judah Benzion Segal, Edessa (Urfa) Kutsal Şehir (Çev. Ahmet Arslan) Đletişim Yay., Đstanbul, 2002, s.252. Osrhoene hususunda bkz.Segal, s.252’de Đlk Đslâm fetihleri zamanında Osrhoene, Harran, Edessa (Urfa), Nusaybin, ve Diyarbakır şehirlerini kapsayan Bizans eyaletinin ismi. 2 Đbn Kesîr, el-Bidâye ve’n-ihâye (Çev. Mehmet Keskin), Çağrı Yay. Đstanbul, 1994. 7.cilt. s. 155. 3 Belâzurî, Futûh el-Buldân (Çev. Mustafa Fayda), T.C. Kültür Bakanlığı Yay., Ankara, 2002, s. 246. 4 Ya῾kûbî, Kitabu’l-Buldân(Ülkeler Kitabı),(Çev.Murat Ağarı), Ayışığı Yay., Đstanbul, 2002, s.18. 94 Muaviye’nin Bizans ordusu ile mücadele edebilmesi için büyük ve güçlü bir orduya ihtiyacı vardı. O, Bizans’a karşı büyük bir ordu kurarken aynı zamanda kendi gücünü de arttırmış oldu. Muaviye komutasında Đslâm ordusu 640 yılından sonra hemen hemen her yıl Bizans topraklarına saldırı düzenledi. Tabii olarak bu saldırılar keşif mahiyetinde sayılmalıdır. Müslümanların bu saldırıları kimi zaman yaz döneminde kimi zaman kış döneminde kimi zaman her iki dönemde de yapılıyordu. Đslâm ordusu, bu saldırılarda Anadolu’nun 1000 km. kadar içlerine kadar nüfuz edebiliyordu. Bu saldırıların merkez üssü Hıms olurken, diğer akınlar Antakya’dan başlıyordu. Bu saldırılar, Muaviye’nin prestijine katkı sağlamasının yanında, pek çok Arap kabilesinin rol almasına toprak, mal-mülk, sahibi olmasına ve Müslümanların zenginleşmesine de yol açtı. Araplar, belki de sadece bir yağma ile de iktifa edebilecekleri seferler düzenliyor, ancak düşmanın zayıf ve zeminin müsait olduğu bölgeleri istila edip elde tutmaya çalışmaktan da geri durmuyorlardı. Arapların gayretleri umumiyetle fethedilmiş bölgeleri kesin olarak elde tutabilmek ve hiç direnemeyecek duruma düşen kısımlarda ise tamamen yerleşme emeline müteveccih idi. Ebu Ubeyde, H.18/M. 639 yılında Şam’da veba hastalığına yakalanınca yerine Iyad b. Ganem’ı bırakmıştı. Ebu Ubeyde’nin vefatından sonra Hz. Ömer, Iyad’ı el-Cezire’ye vali tayin ettiğini bildiren bir mektup gönderdi. Hz. Ömer, Muaviye’yi Şam valisi olarak görevlendirdiği sırada Iyad b. Ganem’ı el-Cezire valisi olarak görevlendirdi. Böylece Muaviye, Şam bölgesinin kuzeyinden başlayarak Bizans Anadolu’suna saldırılar düzenlerken Iyad’da Bizans Mezopotamya’sına saldırdı 95 Iyad b. Ganem, Hicri 18 yılının Şaban ayında (M. 639 yılının Ağustos ayında), beş bin askeriyle Maraş-Elbistan yolunu kullanarak Bizans Mezopotamya’sına saldırmaya başladı.5 Bu saldırıların sonucunda 639 yılı içinde Iyad, Harran, er-Ruha (Urfa), Nusaybin, Meyyafarikin (Silvan) ve el-Cezire’nin tamamını fethetti. Bizans generalleri David Urta ve Titus, Iyad tarafından fethedilen bu şehirleri geri alabilmek için başarısız bir girişimde bulundular. Bu fetihler sonucunda Bizans-Arap sınırı, ‘‘Sugur eş-Şam’’ (Şam hududu) ve ‘‘Sugur elCezire’’ (Cezire hududu) tamamıyla belirlenmiş oldu. Bizans, Đslâm ordusunun Anadolu seferleri sırasında toprak, mal-mülk, insan kaybına, tutsaklığa, ticaretin, tarımın azalmasına maruz kaldı ve ciddi bir şekilde bu saldırılardan zarara uğradı. Bu saldırılar, Bizanslıların dikkatlerini savunmaya yöneltmelerine ve Müslümanların elinde bulunan Şam bölgesine karşı önemli saldırı planı yapmaları ümidinin ortadan kalkmasına neden oldu. Bizans, Đslâm ordularının Anadolu’ya seferler düzenlediği sırada Maraş ve Malatya’yı tekrar alabilmek için yerel halktan da yardım alarak teşebbüste bulundu. Fakat bu teşebbüslerden sonuç alamadı. Bizans, Antakya ve Kınnesrin gibi diğer önemli yerleşim yerlerini tekrar ele geçirmeye teşebbüs etmek için gerekli riski almaya yönelik yeterli kaynak ve istekten yoksundu. Bizans, Đslâm ordularının yaz ve kış saldırılarına karşılık veriyor ve Akdeniz kıyısı boyunca baskınlar düzenliyordu. Fakat bu baskınlar ve saldırılar sonucunda herhangi bir yerleşim yerini alamıyordu.6 5 Belâzurî, s. 251. E. Walter Kaegi, Bizans ve ilk Đslâm Fetihleri (Çev.Mehmet Özay), Kaknüs Yay.,Đstanbul, 2000, s.374. 6 96 Herakleios, Yermuk savaşından sonra Müslümanların ilerlemesini durdurmaya, bazı uygulanabilir savunma stratejileri geliştirmeye ve askerlerin bozulan morallerini düzeltmeye çabaladı. Herakleios’un bu çabaları kısmen de olsa Herakleios’un ölümüne kadar Müslümanların Anadolu’da ilerlemesini yavaşlattı. Eğer Herakleios üç veya dört yıl önce vefat etseydi Müslümanlar Anadolu’da hızla ilerleyerek Đstanbul önlerine kadar gelebilirlerdi. Herakleios’un 641 yılına kadar Bizans imparatoru olarak kalması Bizans için büyük bir şanstı. Herakleios’un 11 Şubat 641 yılında vefat etmesiyle Bizans Đmparatorluğunda taht mücadelesi başladı. Bizans imparatorluğunun yöneticileri Kontantinus’u destekleyenler ve Heraklinus’u destekleyenler olarak ikiye ayrıldılar.7 Konstantinos, 641 Mayıs’ında vefat edince Martina’nın desteğiyle oğlu Heraklinus tek başına Bizans imparatoru oldu.8 Ancak Bizans Kilisesi ve ordusu bu durumu tasvip etmiyordu. 7 Theophanes, The Chronicle of Theophanes Confessor: Byzantine and ear Eastern history, A.D. 284-813 translated by Cyril Mango and Roger Scott, Oxford University Press, 1997, s. 461. 8 Bu taht mücadelesi ile alakalı bilgi için bkz. Ostrogorsky s.104. Bizans imparatoru Herakleios’un eşi Fabia- Eudokia 612 yılında vefat etti. Bundan bir yıl sonra imparator, yeğeni Martina ile evlendi. Kilise ve halk bu evliliği gayrı meşru addetmekteydi. Herakleios’un vasiyetine göre ilk eşinden olan oğlu Konstantinos Martina’nın oğlu Heraklinus aynı hakka sahip hükümdarlar olarak devleti beraberce idare edeceklerdi. 25 Mayıs 641 târihinde Konstantin’in ölmesiyle hakimiyet yalnız başına genç Heraklinus’a kalmıştı. Fiilen ise hükümetin dizginleri Martina’nın elinde idi. Fakat devletin yüksek tabakaları, senato aristokrasisi, askeri kumanda mevki ve Ortodoks ruhani sınıfı Martina ve Heraklinus’un hükümranlığının aleyhinde idiler. Đstanbul’da çıkan isyan neticesinde Heraklinus ve Martina azlolundular ve senatonun kararıyla Martina’nın dili Heraklinus’un da burnu kesilerek cezalandırıldılar. Burada şark adeti olan burun kesmek suretiyle sakat bırakmak adeti Bizans toprağında önümüze ilk defa olarak çıkmaktadır. Senato daha sonra Konstantin’in oğlu II.Konstans’ı (641-668) imparator yaptı. 97 General Valentinus II. Konstans lehine isyan etti ve Martina ve oğlu Heraklinus’u Bizans tahtından uzaklaştırdı. Böylece II. Konstans, 641 yılının sonlarında Bizans Đmparatoru oldu. Bizans, taht mücadelesinden dolayı bu hassas dönemde ne dikkatini ne de en iyi askeri birliklerini Müslümanlar üzerine yönlendiremedi.641 yılındaki imparatorluk mücadelesi ve iç çekişme Müslümanların Anadolu seferlerine karşılık verilmesini engelledi.9 II. Konstans’ın hükümdarlığının ilk yıllarında Müslüman Arapların Anadolu’da ilerlemesi devam etti. Hicri 20 (M.641-642) yılında Muaviye b. Sufyan, Ürdün, Filistin, Şam ve Antakya şehirlerinin emiri olarak bulunuyordu.10 Muaviye b. Sufyan, 640 yılında Şam valisi atanmasından sonra Bizans Anadolu’suna yapılan seferleri idare etmekteydi. Bizanslılar, 642 yılında Antakya bölgesine taarruz düzenlediler. Bizans kuvvetleri üç koldan harekete geçtiler. Valentinus idaresindeki ordunun yenilmesine rağmen, Theodoros ve Prokopius kumandasındaki diğer Bizans kuvvetleri ilerlemeye devam ettiler ve önce Diyarbakır’ı işgal ettikten sonra, Urfa’ya kadar ilerlediler. Burada Arapların bulunmadığını gördüler ve Urfa şehrini talan ettiler. Muaviye b. Sufyan, bu sırada Dımaşk’ta bulunmaktaydı. Bizans komutanlarının Urfa’da yaptıklarını duyunca Iyad b. Ganem komutasında Đslâm ordusunu Urfa’ya doğru gönderdi. Đslâm ordusu, Urfa’da Bizans kuvvetlerine saldırdı ve onları mağlup etti.11 9 Şahin Uçar,Anadolu’da Đslâm- Bizans Mücadelesi,Đşaret Yay.,Đstanbul,1990,s 66. Đbnu’l-Esir, el-Kamil fi’t-Târîh ( Çev. Ahmet Ağırakça), III. Cilt, Bahar Yay., Đstanbul, 1987, s.26. 11 Süryani Mihael Vekayinamesi, s. 55. 10 98 Müslüman Araplar tekrar Anadolu’ya girdiler ve Umayr b. Sad komutasındaki Đslâm ordusu Arabissus’u (Yarpuz)12 alarak Anadolu içlerinde ilerledi. Halife Ömer, 644 yılındaki suikast sonucunda vefat etti. Hz. Ömer’in vefat etmeden önce tayin ettiği şura Hz Osman’ı halife seçti. Yeni halife, Muaviye’nin Şam bölgesi valiliğine devam etmesini istedi. Böylece Muaviye, Bizans’a karşı gazaları daha büyük bir ehemmiyetle ele aldı.13 Şam valisi Muaviye, 645 yılında Anadolu’ya bir sefer düzenledi. Bu seferde ordusunu ikiye ayırdı. Birinci orduyu Antakya valisi Habib b. Mesleme komutasında Maraş- Elbistan yolunu kullanarak Mezopotamya bölgesi tarafına gönderdi. Đkinci ordu Muaviye komutasında Pozantı geçitlerini kullanarak Kapadokya- Kayseri tarafına yöneldi. Muaviye, bu sefer sırasında Antakya ve Tarsus arasındaki kalelerin boş kalmış olduğunu görerek kendisi geri dönene kadar Şam ve el Cezire halklarından bir topluluğu bu kalelere yerleştirdi.14 Đslâm ordusu Kayseri’ye kadar geldi ve şehri kuşattı. Fakat Muaviye şehrin surlarını aşamayacağını anlayınca şehir halkına şehrin kapılarını açma teklifinde bulundu. Şehir halkı buna razı olmadı. Böylece Muaviye, askerlerine bölgeyi tahrip etmelerini emretti ve sonra Đslâm ordusu Pozantı yolunu kullanarak Antakya’ya geri döndü.15 12 Arabissus mevki hakkında bkz. E. Honigman, Bizans Devletinin Doğu Sınırı, s.53, Arabissus, Elbistan’ın biraz batısında ve Afşin kazası civarında Yarpuz mevkindedir. Doğu Toros geçitlerinin (Maraş-Elbistan) kuzey ucundaki bu merhale Anadolu’ya yapılan seferlerin emniyeti bakımından çok ehemmiyetli idi. Arabissus hem bir askeri karargah, hem de Toros’un doğu geçitlerini muhafaza eden Kleisourach ( Kale muhafızı)’ nın üssü idi. 13 Uçar, s. 69. 14 Belâzurî, s. 235. 15 Süryani Mihael Vekayanamesi, s. 32. 99 Ebu Ubeyde b. Cerrah, Şam bölgesi savaşlarında büyük başarılar kazanmış olan Habib b. Mesleme’yi Antakya valisi olarak atamıştı. Muaviye’de Antakya valisi olan Habib b. Mesleme’yi Anadolu seferleriyle görevlendirdi. Muhtemelen Antakya’da Habib b. Mesleme komutasında bir garnizon bulunuyordu. Habib b. Mesleme dönem dönem bu askeri birliklerle Anadolu’ya seferler düzenliyordu. Habib b. Mesleme16, Antakya’dan büyük bir orduyla çıkarak doğuya doğru bir sefer düzenledi. Đslâm ordusu bu seferde Malatya, Adata17 ve Zibatra18’yı fethetti. Şam bölgesi valisi Muaviye ve O’nun Anadolu seferleri için görevlendirdiği Antakya valisi Habib b. Mesleme, Bizans’a karşı gazaları büyük bir gayretle sürdürdüğü görülüyor. Bu Anadolu seferleri düşmanı öz yurdunda meşgul etmek suretiyle Şam bölgesini sınır olmaktan çıkarmış oluyordu. Muaviye, 642-651 yılları arasında Anadolu içlerinde ve Akdeniz kıyısında bir çok şehri fethetti. Fakat deniz hakimiyeti Bizans’ta oldukça bu şehirlerin emniyeti sağlanamıyordu. Muaviye, bu gerçeği gördü ve Bizans’a denizden de karşı koymaya karar verdi.19 Muaviye ilk deniz seferini Kıbrıs’a yaptı. Bunun sebebi hem Akdeniz’in güvenliğini sağlamak hem de Bizans’ın önemli bir deniz üssünü ele geçirmekti. Muaviye, Đskenderiye’den bin yedi yüz gemi ve tayfa talep etti. Muaviye, bu gemiler ve tayfalarla birlikte 649 yılında Kıbrıs adasına doğru sefere çıktı. 16 Ibnu’l- Esir’e göre H.28 (648-649) Habib b. Mesleme bir akın daha yaptı. Bu akın sırasında Malatya, Adata ve Zibatra’yı fethettiğini yazıyor. Bkz. Đbnu’l-Esir, s. 97. 17 Adata, Maraş’ın biraz kuzeyinde ( Maraş-Elbistan geçidi) Arabissos’a giden geçidi muhafaza eden bir kale idi. Bkz. W. M. Ramsay, Anadolu’nun Târihi Coğrafyası, s.308. 18 Malatya civarında Zibatra (Viranşehir) Bkz. E. Honigman, Bizans Devletinin Doğu Sınırı, s. 39-40. 19 Uçar, s. 71. 100 Müslüman Araplar Kıbrıs adasının başkenti olup hazinelerle dolu olan Konstantiya20 şehri üzerine yürüdüler. Muaviye komutasındaki Đslâm ordusu Konstantiya şehrine girdi ve çok fazla esir ve ganimet alarak döndü. Böylece 649 yılında Kıbrıs’ta fethedilmiş oldu.21 Bizans imparatoru II.Konstans, Kıbrıs’ın fethinden sonra Prokopius’u 650 yılında Muaviye ile barış görüşmelerinde bulunmak üzere Şam’a gönderdi. Đmparator II. Konstans ile Şam bölgesi valisi Muaviye arasında 3 yıllık bir barış antlaşması imzalandı. II. Konstans bu sözde barış antlaşmasından istifade ederek Bizans ordusunu güçlendirdi ve Müslüman Arapları Anadolu’dan atmak için 652 yılında Bizans doğusuna bir sefer düzenledi. II. Konstans, 652 yılında büyük bir orduyla Dvin’e geldi ve burada 652-53 yılını burada geçirdi. II. Konstans, Dvin’de geçici bir süre için Bizans otoritesini yeniden tesis etti. Đmparator bölgede Kadıköy doktrinini baskı ile kabul ettirmeye yönelik başarısız çabaları yerel papazları rahatsız etti. II. Konstans, Anadolu seferinden bir sonuç alamayacağını anlayınca Đstanbul’a geri döndü. II. Konstans’ın görevden aldığı Bizans Generali Theodore Reshtuni 653 yılında Muaviye ile anlaştı.22 Bunun üzerine Theodora Reshtuni ve Habib b. Mesleme komutasında Antakya’dan gelen Đslâm ordusu II. Konstans’ın doğu bölgesinde bıraktığı askeri birlikleri bölgeden uzaklaştırdılar ve bir kez daha bölgede Müslümanların üstünlüğü tanındı.23 20 Konstantiya şehri hakkında bilgi için Bkz. Süryani Mihael Vekayanamesi, s.33 Salamina diye isimlendirilen Konstantiya bir sahil şehri idi ve sonra Tuzla adını almıştır. 21 Süryani Mihael Vekayinamesi, s. 33. 22 Kaegi, s. 293. 23 Kaegi, s. 281. 101 Müslümanlar, karada kazandıkları zaferlere deniz zaferlerini de eklemek istiyorlardı. Bu sebepten Muaviye, Đslâm donanmasının gücünü arttırdı. Ayrıca Theophanes’e göre Muaviye’nin niyeti Đstanbul’u almaktı. Bizans imparatoru bu kadar açık bir tehlike karşısında kayıtsız kalamazdı. Bunun üzerine imparator Konstans ve kardeşi Theodosius’la birlikte bizzat kumanda ettiği donanma ile Ebu’l Aver kumandasındaki Đslâm donanması 655 baharında Finike sahillerinde karşılaştı.24 Savaştan önce her iki taraf da endişeli idiler. Her iki taraf da geceyi dualar ederek geçirdiler. Savaş çok şiddetli oldu. Müslümanlar, Bizans donanmasını ağır bir mağlubiyete uğrattılar ve denizdeki Bizans üstünlüğünü kırdılar. Hz. Osman’ın son zamanlarında artan huzursuzluk, nihayet isyana dönüşmüş ve halifenin katli ile neticelenmişti. Bu yüzden Muaviye, Zat-üs Savari savaşı sonunda elde edilen deniz üstünlüğünü kullanmaya fırsat bulamadı. Şam valisi Muaviye artık Đstanbul üzerine yürüyecek durumda değildi ve Bizans’a karşı yapılan gazalardan vazgeçmek zorunda kaldı. Medine’de halife seçilen Hz. Ali’ye karşı harekete geçerek Hz. Osman’ın katillerinin cezalandırılmasını talep etmekle başladığı mahirane siyasi manevralarla, Hilafet makamına geçmek için çalışıyordu. Đç savaş Muaviye’nin elini kolunu bağlamıştı ve Hz. Ali’ye karşı yaptığı mücadelenin şiddetlendiği bir zamanda Bizans’a vergi ödeyerek sulhu satın almak zorunda kaldı. Theophanes, tarih olarak 659 yılını vermektedir. Theophanes’e göre haftada -1000 dinar ödemek zorundaydı.25 24 Theophanes ve Nikephoros’a göre savaşa Zat-üs-Savari adının verilmesi Phoenix (Finike) bölgesinde selvi bulunmasından ve Araplar’ın buradan gemi inşası için kereste tedarik etmelerinden ileri gelmektedir. Ayrıca bkz. Uçar, s.75. 25 Theophanes, s. 485. 102 Đmparator II. Konstans bu barış anlaşması sayesinde doğudaki tehlikeden kurtuldu ve Avrupa eyaletleri ile uğraşmak imkanı buldu. Đmparator, 659 yılında Slavlar tarafından işgal edilmiş olan Balkanlara bir sefer yaptı. II. Konstans, bu seferden Slav esirlerle dönmüştür ve bu esirleri Anadolu’ya yerleştirmiştir. Bu devirden itibaren Anadolu’da Slavlardan ve Đmparatorluk hizmetindeki Slav askerlerinden haberlere malik bulunmaktayız. 5000 kişilik Slav askeri birliği 665 yılında Araplara iltica etmiş ve Araplar bunları Şam bölgesine yerleştirmişlerdir.26 26 Ostrogorsky, s.110. 103 3.2. Emeviler Döneminde Anadolu’ya Yapılan Đslâm Akınları Hz. Muhammed’in torunu Hasan b. Ali’nin halifelikten feragat etmesiyle Muaviye halife oldu. Böylece Muaviye tarafından Şam’da H. 41/M.661 yılında Emevi Devleti kuruldu. Muaviye, eskiden olduğu gibi Emevi Devleti’nin halifesi olduktan sonra da Şam bölgesini kendisi idare etmeye devam etti. Muaviye, Bizans’a karşı gerek kara gerekse deniz savaşlarına ısrarla devam etti. Gayesi Bizans tahtını fethederek kesin neticeyi almaktı.27 Muaviye’nin Arap birliğini sağlayıp bu birliğin başına geçtiği sırada II. Konstans, ikametgahını batıya taşıyarak Đstanbul’u terk etmek kararına varmıştı. Zira takip ettiği kilise siyasetiyle Ortodoks kilisesinin desteğini kaybetmiş ve bu yetmiyormuş gibi, 660’da kardeşi Theodosius’u önce papaz olmaya, yani müşterek imparatorluktan çekilmeye zorlamış, bilahare de öldürtmüştü.28 Askerler, onun merhametsizce ve sebepsiz olarak yaptığı bu işi görünce Đmparatordan nefret ettiler. Nefret edildiğini gören imparator, korktu ve Đtalya’ya kaçtı. Ordu, imparatorun Roma’da oturmasına müsaade etmedi. Bunun sebebi bu şehrin Araplardan uzak olması idi. Đmparator Sicilya adasına geldi ve çocuklarını oraya çağırdı. Fakat Đstanbul halkı buna müsaade etmedi. Bunun üzerine II. Konstans, üç oğlu, Konstantius, Tiberius ve Herakleios’u imparatorluğa ortak etti. Kendisi bütün hayatı boyunca Sicilya’da kaldı. Çünkü askerlerin kendisini öldüreceğini düşünüyordu.29 Bu ortamdan yararlanan Muaviye, valilik devrinde başlattığı ancak iç savaş sebebiyle yarım bırakmak zorunda kaldığı, Bizans’la mücadeleye yeniden başladı. 27 Julius Wellhausen, Arap Devleti ve Sukutu (Çev. Fikret Işıltan), Ankara Üniversitesi Yay., 1963, s.53 28 Uçar, s. 77. 29 Süryani Mihael Vekayinamesi s.38. 104 Emevi halifesi Muaviye, Antakya valisi Habib b. Mesleme’yi Hicri 41 (M.661-662) yılında Anadolu seferi için görevlendirdi. Ayrıca Muaviye, Cemaat yılında30, bir yıl önce veya sonra Baalbek ve Hıms’daki Đranlıları Antakya’ya yerleştirdi. Bu Đranlılar kumandanı Abdullah b. Habib idi. Abdullah b. Habib kumandasındaki Đranlı askerler Antakya’da ikamet ediyor ve buradan başlayacak Bizans seferlerine katılıyorlardı.31 Araplar, II. Konstans’ın batı da ikameti sırasında Anadolu’ya bir çok sefer yaparak Anadolu içlerinde ilerlediler. Malik b. Hübeyre, Hicri 46 (666-667) yılında Anadolu’ya bir akın düzenledi.32 Ebu Abdurrahman el Kulebi’nin komutasındaki askerler hicri 48 (668-669) yılında Anadolu akınlarından döndükten sonra Antakya’da kışı geçirdiler.33 Đmparator II. Kontans, 15 Temmuz 668 tarihinde Sicilya’da bir isyan neticesinde öldürüldü. Bizans imparatoru II. Konstans’ın Sicilya’da öldürülmesinden sonra Sicilya halkı Patrik makamında bulunan Mizisus adlı birisini imparator ilan etti. IV. Konstantinos (668-685), babasının öldürüldüğünü duyunca, Sicilya’ya geldi ve hem Mizizius’u hem de O’nu imparator ilan edenleri öldürdü. Daha sonra Đstanbul’a döndü ve kardeşleri Tiberius ve Herakleios ile beraber Bizans tahtına çıktı. Bununla Bizans tarihinin dünya tarihi bakımından en büyük önem taşıyan bir hükümeti başlamış oldu. Bizans-Arap mücadelesinde kesin sonucu elde eden idare.34 30 Cemaat yılı, Muaviye hicretin 41. yılında Hz. Hasan’la yapmış olduğu anlaşmadan sonra, Müslümanlarca bu yıla birlik yılı manasına gelen “ Amü’l Cemaa” yani cemaat yılı, adı verilmiştir. 31 Belâzurî, s.168. 32 Uçar, s. 77. 33 Đbn Kesîr, 8.cilt. s. 62 34 Süryani Mihael Vekayinamesi s. 45. 105 Bizans’ta taht mücadelesi olurken hicri 49’da II. Konstans’ın hükümette bulunduğu son yazda Fadale Đstanbul’u almak için sefere çıktı. Fakat II. Konstans’ın ölümünden sonra Kadıköy’e vardı. Yezid b.Süfyan’da büyük bir orduyla 669’da Kadıköy’e gelerek Fadale’nin ordusuna katıldı. Onunla beraber, ibn Abbas, ibn Ömer, ibn Zübeyr ve Ebu Eyyub el-Ensari de bu sefere iştirak ettiler. Fadale ve Yezid b. Süfyan komutasındaki Đslâm ordusu Đstanbul’a hücum etti. Bu ilk Đstanbul kuşatması iki kış bir yaz devam etti. Đslâm ordusu yiyecek kıtlığı ve hastalık sebebiyle bu kuşatmadan vazgeçmek zorunda kaldı.35 Fakat Emevi Đslâm ordusu 670-678 yılları arasında Anadolu’ya bir çok defa akınlar yaptı. Bu akınlarda Müslüman komutanlar Bizans ordularını her defasında mağlup ettiler. Bu akınlar sonucunda Bizans’a son ve kesin darbenin vurulma zamanı gelmişti. Bu da ancak Đstanbul’un alınmasıyla mümkündü. Bu doğrultuda Araplar, 678 yılında Đstanbul’u hem karadan hem de denizden kuşattılar. Bizans’ı bu kuşatmadan “ Grejuva ateşi” kurtardı. Bu yeni ve tesirli silah sayesinde Bizans donanması Arap donanmasından daha üstün duruma geldi. IV. Kontantinus Đstanbul’u müdaafa edebilmek için Rum ateşi ile techiz edilmiş gemiler hazırladı. Böylece ilk defa ateşli silahlar harp sahnesine çıkıyordu. Patlayıcı olan ve suda da yanabilen bu ateşin formülünü sadece Bizanslılar biliyorlardı ve Şamlı Kallinikos isimli bir dülger tarafından icat olunarak tam o sırada tatbik sahasına konmuştu. Bu ateşin özelliği su üzerinde dahi yanabilmesi idi. Bizans imparatorluğu ve Đstanbul, Araplar tarafından fethedilmekten sayesinde kurtuldu. 35 Uçar, s. 83. 106 bu silah Đslâm donanması büyük kayıplar vererek geri çekildi. Mâlik b. Abdullah komutasındaki kuvvetler de karadan saldırdı. Bu saldırı Bizans kuvvetleri tarafından geri püskürtüldü. Đslâm ordusu Đstanbul surları önünde büyük bir hezimete uğradı. 36 Bu tarihten sonra Bizans toparlanıp Müslümanlara karşı taarruz gücüne ulaştı ve Antakya’da bundan etkilendi. 36 A. A. Vasiliev, Bizans imparatorluğu Târihi, (çev. A. Müfid Mansel), Ankara, Maarif Matbaa, 1943, s. 272. 107 3.3. Bizans’ın Müslümanlara Karşı Taarruzu ve Antakya Seferi Bizans, Đstanbul surları önünde Arap ilerlemesini durdurduktan sonra taarruza geçti. Bizans’ın 678’deki zaferi küçümsenemez, çünkü bir çığ gibi ilerleyen Arap istilası ilk defa gerçekten durdurulmuştu. Araplar’ın şiddetli hücumuna karşı Avrupa’nın müdafaası bakımından IV. Konstantinos’un bu zaferi bütün dünya tarihi ölçüsünde ehemmiyetli bir dönüş noktasıydı. Đstanbul’un o zaman tecrübe ettiği Araplara karşı taarruzu en sert ve en şiddetlisi olanı idi. Bizans tahtı Đslâm ordusu taarruzuna karşı son engeldi. Gerçek bu ki Bizans, sadece Bizans imparatorluğunu değil aynı zamanda Avrupa’yı da savunuyordu.37 Đslâm donanması Đstanbul kuşatması sırasında tamamıyla bir felaket yaşadı. Đslâm donanması bu kuşatma da bütün gemilerini kaybetti. Bizans donanması bu fırsattan yararlanarak karşı taarruza geçti. Bizans donanması, Antakya’nın limanı olan Süveydiye (Samandağ)’ye geldi ve buradan Antakya’ya saldırdı. Bu sırada Bizans’ın tahrik ettiği Antakya’da yaşayan Ceracime halkı isyan ederek Lübnan dağlarına kadar olan bölgeyi işgal ettiler.38 Ebu Ubeyde, Antakya’yı fethettiği zaman Ceracime39 halkı bu şehirde yaşıyordu. Ebu Ubeyde, Antakya’dan ayrıldıktan sonra Ceracime halkı isyan etti. 37 Ostrogorsky, s.112. Theophanes, s. 496. 39 Ceracime halkı ile alakalı bilgi için Bkz. Belâzurî, s. 228. Ceracime halkı, Amanos dağında Karaboya (ez -Zac) madeni yakınındaki Beyyas ile Buka arasındaki bir şehirde yaşıyorlardı. Bu halka Curcume de denilir. Onların idaresi Bizanslıların Antakya’yı tekrar Đranlılardan almaları günlerinde, Antakya patrik ve valisine verilmişti. Ayrıca bkz. Şahin Uçar, Anadolu’da Đslâm- Bizans Mücadelesi , s. 89. Ceracime halkı, Curcuma diye bir şehirde Payas civarında kükürt çukurlarının yakınında, Gurgum’da oturuyorlardı. Ceracime halkı, Amanos dağında yerleşmişlerdir. Bu dağın ismi Aramice Ukame, Arapça biraz değişmiş şekli “ el-Lukam” dır. Ayrıca Ceracime halkı ile alakalı bilgi için bkz. Süryani Mihael Vekayinamesi, s.51. Ermenilerin “ Virk” dedikleri bu millet, malum olduğu yönüyle Avrupalılar tarafından “Georgiens” Müslümanlar tarafından da “Gürcü” olarak adlandırılırlar. 38 108 Habib b. Mesleme komutasındaki Đslâm ordusu Antakya’ya ulaştığı zaman Antakya halkı Đslâm ordusu ile savaşmak yerine Habib b. Mesleme’den eman ve sulh istediler. Habib b. Mesleme, özellikle Ceracime halkının bir daha isyan etmemesi şartıyla anlaşmayı kabul etti. Bu anlaşmaya göre Ceracime halkı, Müslümanların yardımcıları, Amanos dağında gözcüleri ve cephanecileri olacaklar, ayrıca kendilerinden cizye alınmayacaktı. Đslâm ordusuyla birlikte savaştıklarında, onlar düşmanlarından öldürdükleri kimselerin üzerlerindeki eşyalarını (seleb) alacaklardı.40 Ceracime halkıyla Habib b. Mesleme arasındaki bu anlaşma Antakya’nın 636 yılındaki fethi sırasında yapıldı. Ceracime halkı, bu tarihten 678 yılına kadar Antakya’da isyan çıkarmadan yaşadı. Bizans ordusunun Antakya’ya gelmesiyle Ceracime halkı Emevi Devletine karşı isyan etti. Ceracime halkı Antakya’dan Lübnan dağlarına kadar olan bölgeyi işgal etti. Emevi halifesi Muaviye isyan eden Ceracimeler’in üzerine bir ordu gönderdi ve bu ordu Đsyanı bastırarak Ceracimeler’in çoğunu öldürdü.41 Bu tarihte gerek Đslâm donanmasının uğradığı felaket, gerekse Ceracimelerin isyanı Halifeyi barış talep etmek zorunda bıraktı. Emevi halifesi Muaviye, ile Bizans arasında 30 yıllık bir anlaşma yapıldı. Muaviye, anlaşmaya göre yılda 3000 altın dinar, 50 harb esiri ve 50 safkan at vermeyi taahhüt etti. Bununla beraber Avarlar’da Bizans’tan barış istediler. Böylece Bizans hem batı da hem de doğu da barışı sağladı.42 Emevi halifesi Muaviye, daha kendi sağlığında oğlu Yezid’i halife tayin etmek ve onun için biat almak suretiyle hilafetini garantiye aldı. Muaviye, uzunca bir müddet bu işle meşgul olduğu ve hayatının sonuna doğru da bunu tatbik sahasına koyduğu anlaşılıyor. 40 Belâzurî, s. 228. Süryani Mihael Vekayinamesi, s.51. 42 Nikephoros, s. 87. Ayrıca bkz. Theophanes, s.496. 41 109 Muaviye, H. 60/M. 680 yılında vefat edince oğlu Yezid b. Muaviye iktidarı ele aldı. Emevi halifesi Yezid b. Muaviye, Medine valisi, Velid b. Utbe b. Ebi Süfyan’a bir mektup göndererek Hüseyin b. Ali, Abdullah b. Ömer ve Abdullah b. Zübeyr’den zorla biat almasını emretti. Abdullah b.Zübeyr, Mekke’ye gitti ve Yezid b. Muaviye’yi halife olarak tanımadığını ilan etti. Kufe halkı, Yezid b. Muaviye’ye karşı Hüseyin b. Ali’ye destek olacaklarını bildirerek şehirlerine davet ettiler. Hüseyin b. Ali, Mekke’den Kufeliler’in teşvikiyle ayrıldı. Hüseyin b. Ali, Kufe yolunda iken Fırat kenarındaki Kerbela’da Yezid b. Muaviye’nin gönderdiği orduyla karşılaştı ve (h.61 10 Muharrem) 10 Ekim 680 tarihinde savaşarak şehid oldu. Mekke’de bulunan Abdullah b. Zubeyr direnmeye devam etti.43 Abdullah b. Zübeyr, Mekke’de Emevi halifesi Yezid b. Muaviye’ye isyan ettiği sırada Şam’dan Hüseyin b. Numayr komutasında Emevi ordusu Mekke’ye geldi. Mekke yakınında Abdullah b. Zubeyr’in taraftarlarıyla Emevi ordusu savaşmaktayken Emevi halifesi Yezid b. Muaviye’nin ölüm haberi geldi. Bunun üzerine Emevi ordusu, 13 Aralık 683 tarihinde Mekke’den Şam’a geri çekildi. Yezid b. Muaviye, kendisinden sonra oğlu II.Muaviye’yi veliaht olarak bıraktığı için II. Muaviye halife ilan edildi. Fakat II.Muaviye, kırk gün halife olduktan sonra öldü. 44 43 Wellhausen, s. 69. Taberi, History of al-Tabari, Tarih el-Rusul ve’l Muluk (Çev. G. R. Hawting), 20. cilt, s. 116-120. 44 110 Đslâm devleti, Mekke’de Abdullah b. Zübeyr’e biat edenler ve Şam merkezli Emevi Devleti olarak ikiye ayrıldı. Emevi Devleti’nde ise II. Muaviye’nin oğlu genç Halid’in Müslüman birliğini kuracağından endişe edilmekteydi. Bu sebeple Mervan b. Hakem, Emeviler’in hatta Kureyş’in bir büyüğü olduğundan Emevi halifesi ilan edildi. Mervan b. Hakem’in halife olmasından sonra teşebbüs ettiği ilk iş Irak ve Hicaz’da kendisini halife ilan eden Abdullah b. Zübeyr’e savaş ilan etmek oldu. Fakat bu işi halledemeden kısa bir süre sonra 10 Nisan 685 tarihinde öldü ve yerine oğlu Abdülmelik b. Mervan 685 yılının Mayıs ayında halife oldu.45 Böylece Antakya için yeni bir dönem başlıyordu. 45 Taberi, History of al-Tabari, Tarih el-Rusul ve’l Muluk ( Çev. G. R. Hawting), 20. cilt, s. 160-161. 111 3.4. Abdülmelik b. Mervan Döneminde Antakya Bölgesi Yezid’in 683’te vefat etmesinden kısa bir müddet sonra, iç savaş yüzünden Şam bölgesinde karışıklıklar artınca, bu vaziyetten istifade eden Bizans Đmparatoru IV. Kontantinus, sulhu bozdu ve Emevileri Maraş’ı dahi terk etmeye zorladı. Bu sırada Mervan’ın yerine geçen Abdülmelik Irak’a karşı mücadelesine devam edebilmek için Muaviye’nin ödediğinden daha büyük bir haraç ödemek suretiyle 685’te barış anlaşmasını yenilemek zorunda kaldı. Abdülmelik, yılda 360.000 dinar, 360 köle, 360 at vermeyi taahhüt etti. Bu anlaşmadan kısa bir süre sonra IV. Konstantinos 33 yaşında olduğu halde 685 Eylül’ünde vefat etti. O sırada sadece 16 yaşında olan oğlu II. Iustinianos tahta çıktı.46 Abdülmelik b. Mervan, halife olduğu sırada Emevi Devleti iç isyanlarla sarsılmaktaydı. Abdülmelik, halifeliğinin ilk yıllarında çok müşkül bir durumda kaldı. Muhtar el-Sakafi, Irak’ta isyan etti ve bu isyanı bastırmak için gönderilen Emevi kuvvetlerini yendi. Daha sonra bu isyanı bastırmak için bir Emevi ordusu Irak’a gönderildi. Bu ordu, 687 yılında Kufe’yi kuşattı ve bu kuşatmanın sonunda Muhtar el Sakafi kendi adamları tarafından da terk edildi ve öldürüldü. Kays kabilesi de bu fırsattan istifade ederek Merc-i Rahıttaki mağlubiyetlerinin intikamını almak için isyan ettiler. II. Iustinianos, Emevi Devleti’nin bu durumundan istifade ederek babası IV. Konstanianus’un, Abdülmelik’le yaptığı barışı bozdu. 46 Theophanes, s. 503. 112 II. Iustinianos, Ceracimelerle beraber hareket eden bir Bizans ordusunu Şam bölgesine sevketti. Böylece Bizans ordusu ile Arap ordusu 688 yılında Antakya ovasında karşılaştı. Bizans ordusu Arap ordusunu mağlup etti ve Antakya’ya geldi.47 Bizans ordusu bir müddet için 688 yılında Antakya’yı işgal etti. Bizans ordusu Ceracimelerle birlikte Antakya’dan Lübnan dağlarına kadar olan bölgeyi ele geçirdi. Bu sırada Abdülmelik, Dımaşk’ta hilafet iddiasıyla isyan eden Amr b. Saîd gailesiyle uğraşmak zorundaydı. Bu vaziyette Abdülmelik, Bizans’tan barış talep etmekten başka çaresi yoktu. Abdülmelik, evvelce ödediği miktarda haraç verecek, buna ilaveten Ermeni, Gürcistan, Azerbaycan vergileri ve Kıbrıs’ın vergisi iki devlet arasında paylaşılacaktı. Buna mukabil II. Iustinianos, Ceracimeleri Bizans topraklarına yerleştirecekti. Bu barış 10 yıl sürecekti. II. Iustinianos, bu barış teklifini kabul etti. Çünkü 689’da Bulgarlarla savaşa başlamıştı.48 Abdülmelik, Bizans’la barışı sağladıktan sonra artık iç meselelerle uğraşabilirdi. Bu doğrultuda hicri 69/70 (689) yılında Amr b. Saîd’i bizzat kendi eliyle öldürerek bu rakibinden kurtuldu ve ibn Zübeyr ile mücadeleye başladı. Haccac kumandasında bir orduyu Mekke’ye sevketti. Hilafetteki rakibi ibn Zübeyr Kabe’de kuşatıldı. Aylarca süren kuşatma esnasında Kabe mancınıklarla dövüldü ve 692 senesinde Haccac Mekke’yi ele geçirdi. Đbn Zübeyr teslim olmadı ve savaşarak öldü. Böylece Yezid devrinden beri süregelen iç savaş sona erdi ve Abdülmelik artık rakipsiz olarak halife oldu.49 47 Süryani Mihael Vekayinamesi, s.55. Abd al-Ameer Abd Dixon, The Umayyad Caliphate ( 665-705 ), Luzac Company, London, , 1971, s.112 Ayrıca bkz. Theophanes, s. 506. 49 Wellhausen, s. 104. 48 113 II. Iustinianos, Abdülmelik’le yaptığı barıştan dolayı Balkanlar’daki Slavlar üzerine bir sefer yapmak fırsatını buldu. Bizans imparatoru 689’da Selanik’e girerek komşu Slav kabileleri üstünlüğünü tanımaya mecbur etti. II. Iustinianos, hakimiyeti altına aldığı bazı Slav kabileleri askeri küçük çiftçileri (Stratiotai) Antakya- Tarsus arası tampon bölgeye yerleştirdi. Bu Slav kabileler son zamanlarda kaybedilen insan gücünü telafi edecekleri ve Bizans’ın savaş gücünü kuvvetlendirecekleri ümidiyle bu bölgeye iskan edildiler. Đskan edilen Slavlar, 30.000 asker çıkaracak kadar kalabalıktılar.50 Ayrıca II. Iustinianos, Bulgar-Slav imparatorluğu ile yaptığı barış sonucunda Bizans’ın savaş gücünü Slav ve Ceracimeler ile artırmış olduğunu düşünerek Abdülmelik ile yaptığı barış anlaşmasını bozmak için fırsat kollamaya başladı. Đç savaşı sona erdiren Abdülmelik içinde Bizans’la yeniden hesaplaşmak vakti gelmişti.51 Böylece II. Iustinianos, Kıbrıs’ın hem Araplara hem de Bizans’a tabi olmasını istemedi ve Kıbrıs’ın Arap halkını oradan çıkardı. Bunu haber alan Abdülmelik, on senelik müddetin sona ermesini beklemeyip daha önceki barış şartlarını bozduğu için Iustinianos’a barışın bozulduğu haberini gönderdi. Emevi halifesi Abdulmelik b. Mervan, Emevi Devleti içindeki karışıklıkları sona erdirdikten sonra Bizans seferi için Şam’da büyük bir ordu toplamaya başladı. Halife Abdulmelik, dört valiye mektup göndererek askerleriyle birlikte Şam’a gelmelerini istedi. Bu mektup üzerine Hicaz valisi Eban b. Osman, Yemen valisi elHavlani, Abdulmelik’in kardeşi Mısır valisi Abdulaziz b. Mervan ve Irak valisi Haccac b. Yusuf askerleriyle birlikte Şam’a geldiler. 50 Ostrogorsky, s.117. Gregory Abu’l Farac, Abu’l Farac Târihi (Çev.Ömer Rıza Doğrul), T.T.K Yay., Ankara,1999, s. 188. 51 114 Şam’da toplanan bu büyük ordu Mesleme b. Abdulmelik komutasında Bizans ülkesine taarruza geçti.52 Bunun üzerine Bizans Đmparatoru II. Iustinianos mühim miktarda Slav askeri ihtiva eden büyük bir orduyla Sebastopolis’e (Sulusaray) yürüdü. Aynı zamanda Araplar da Sebastea (Sivas)’ı işgal ettiler. Bu iki yer arasında kalan bir bölgede iki ordu 693 yılında karşılaştı. Araplar tarafından serbest bırakılarak hürriyetlerine kavuşacakları vaat edilmiş olan Slavlar Arapların tarafına geçtiler. Böylece II. Iustinianos çok ağır bir mağlubiyete uğradı. Araplar’a iltihak eden Slavlar takriben 7000 kişi tıpkı Bizans’ın yaptığı gibi Antakya bölgesinde iskan edildiler ve daha sonraki savaşlarda Müslümanlarla birlikte Bizans’a karşı savaştılar.53 Muhammed b. Mervan 694 yılında kendisine refakat eden Slavlarla birlikte tekrar Anadolu’ya girdi ve pek çok esir alarak döndü. Bizans kumandanı Leontius, 692 yılında gözden düşmüş ve hapsolunmuştu. 695 yılı sonlarına doğru serbest bırakıldı. Leontius maviler partisinin ve patriğin desteğini alarak Đmparatora karşı isyan etti. Bu isyan sonucunda Leontius, Đmparator II. Iustinianos’un burnunu kestirerek Kırım’a sürgüne gönderdi.54 Bizans imparatoru Leontius devrinde Anadolu’da pek fazla mücadele olmadı. Anadolu’da (697-698) yılında bir veba salgını ve kıtlık vardı. Bizanslılar, (698-699) yılında denizden Antakya civarına saldırarak önemsiz bir zafer kazandılar. Bizans Amirali II Tiberius (698-705) Đstanbul’daki isyan sonucunda imparator ilan edildi.55 52 Đbn el-Aʻsem, Ahmed el-Kûfî,Futûh, IV.cilt, Kitabu’l-Đlmiye, Lübnan, 1976, s.123-124. 53 Süryani Mihael Vekayinamesi, s.55. Ayrıca bkz. Theophanes, s. 511. 54 Ostrogorsky, s.131. 55 Theophanes, s. 515. 115 3.5. Sekizinci Yüzyıl Başlarında Antakya Bizans amirali II Tiberius (698-705) Bizans imparatoru olunca ilk iş olarak imparatorluğun deniz tarafından gelebilecek tehlikelere karşı korunmasında hususi bir dikkat sarf etti. Đstanbul’un deniz surlarını tamir ettirdi ve Ceracimelerin bir kısmını Antakya’dan alarak Akdeniz sahillerine yerleştirdi. Ayrıca kardeşi Herakleios’u bütün Anadolu themaların başkomutanlığı ve Kapadokya hudutlarının muhafazası vazifesine tayin etti. Bizans komutanı Herakleios, 701 yılında Anadolu’ya bir sefer düzenledi ve bu seferde Anadolu’da Emevi Sugur şehirlerinde yaşayan bir çok insanı öldürdü.56 Theophanes’e göre bu seferde Emevi askerlerin başarısız olmasının sebebi, Herakleios kumandasındaki Bizans ordusunun Muhammed b. Mervan’ın ibni Eşas’a karşı sefere çıkmasından istifade etmesiydi. Emevi halifesi Abdulmelik b. Mervan, Bizans ordusunun ilerlemesini durdurmak için Abdullah b. Abdulmelik komutasında bir Đslâm ordusunu 702 yılında Anadolu’ya sefere gönderdi. Abdullah, Anadolu’ya girerek Darende’ye kadar geldi ve burayı kuşattı. Fakat burayı alamadı ve geri dönerken Misis’i Đslâm topraklarına kattı.57 56 Uçar, s. 100. Đbni Eşas’ın isyanı ile alakalı bilgi için bkz. J. Wellhausen, Arap Devleti ve Sukutu, s. 109-113 Đbni Eşas, Abdulmelik’in Irak valisi Haccac tarafından Sicistan’a sevkedilen ordunun kumandanı idi ve bu sefer esnasında isyan ederek ordusuyla geri döndü; 81 yılında Haccac’ın kuvvetlerini mağlup etti. Abdulmelik, asiler üzerine, 701 baharında Deyr Cemacim’de vuku bulan muhabereler esnasında, Muhammed b. Mervan ve oğlu Abdullah kumandasında bir Şam ordusu sevk etmek zorunda kalmıştı. Muhammed b. Mervan’ın ibni Eşas’a karşı yaptığı sefer 701 yılının ilk yarısına rastlar. 701 yılının Temmuz ayı sonunda asi Iraklılar’ın mücadeleden vazgeçip harp meydanını terk etmeleri ile savaşı Şam ordusu kazandı. Đbni Eşas bir müddet daha mücadeleye devam ettikten sonra h. 84 (703-704) yılında Sicistan’da ölmüştür. 57 Theophanes, s.520. 116 Belâzurî ise bu konu hakkında Abdullah b. Abdulmelik’in 703 yılında saife askerleriyle (yazları Anadolu seferine çıkan askerlere saife askerleri denirdi) Antakya derbendinden geçerek Misis’e gittiğini yazıyor. Abdullah b. Abdülmelik Misis kalesini eski temeli üzerine yeniden inşa etti ve oraya cesaretiyle tanınmış 300 asker seçerek yerleştirdi. Emeviler, ilk kez Misis kalesine yerleştiler ve bu kalenin tepesine bir cami yaptılar. Abdullah, Misis’i fethettikten sonra Antakyalı Yezid b. Huneyn kumandasında bir orduyu Misis ve çevresindeki Bizans birlikleri üzerine gönderdi. Antakyalı Yezid b. Huneyn Misis çevresini Bizans birliklerinden temizledikten sonra Abdullah b. Abdulmelik’in yanına döndü.58 Theophanes’e göre 704 yılında Yezid b. Huneyn Kilikya’ya girdi ve Sis’i kuşattı. Bu sırada imparatorun kardeşi Herakleios geldi ve Yezid’in kumandasındaki 12 000 kişilik Arap ordusunu ağır bir mağlubiyete uğrattı.59 Araplar, 705 yılında Misis şehrini tekrar hakimiyetleri altına aldılar ve burasını Bizanslılarla kendileri arasında hudut olarak tespit ettiler. Kış aylarında muntazaman Antakya’dan keşif kolları gönderilerek Misis ile Antakya arasında bağlantı kurulmaya başlandı. Halife Abdulmelik bizzat Misis’e geldi ve aynı sene içinde öldü.60 58 Belâzurî,s. 236. Theophanes, s.520. 60 Süryani Mihail Vekayinamesi, s. 63. 59 117 Abdulmelik b. Mervan, H. 85/M. 705 yılının Ekim’inde vefat edince hilafet makamına Velid b. Abdulmelik geçti.61 Abdulmelik h. 85 yılında I. Velid için biat almış ve ondan sonra da Süleyman’ın halife olmasını kararlaştırmıştı.62 I. Velid’in halife olmasından kısa bir süre sonra, Kırım’da sürgünde bulunan II. Iustinianos, oradan kaçarak Hazar hanının yanına gitti. Hazar hanı onu iyi karşıladığı için II. Iustinianos, Hazar hanını kız kardeşi Theodora ile evlendirdi. II Iustinianos, Bulgar ve Hazar hakanından aldığı kuvvetlerle 705 yılında Đstanbul üzerine yürüdü ve şehri ele geçirerek tekrar imparator oldu. Yeniden imparator olan II. Iustinianos, Kapadokya geçitlerinin muhafazası vazifesini yapan Tiberius’un kardeşi Herakleios’u idam ettirdi. Böylece Anadolu Arap taarruzlarına karşı yine muhafazasız kaldı.63 61 Đbn el-Aʻsem, Futûh, IV. Cilt, s.151. Abu’l Farac, s. 190. 63 Uçar, s.103. 62 118 3.6. Halife I. Velid Döneminde Antakya Abdulmelik b. Mervan’dan sonra halife olan oğlu I. Velid dokuz yıl beş ay Emevi devletini yönetti. Bu dönemde Antakya’da önemli gelişmeler yaşanmaktaydı. Halife I. Velid, Ceracime Meymun’un refakat ettiği Mesleme kumandasındaki bir orduyu Tuana (Adana)’ya gönderdi.64 Emevi ordusu, Antakya’ya uğrayıp buradan aldığı takviye kuvvetlerle Tuana’ya geldi. Bizans ordusu ile Emevi ordusu Tuana’da savaştılar. Şiddetli bir hücum sırasında Ceracime Meymun öldü ve halife Velid, oğlu Abbas kumandasında yardımcı kuvvetler gönderdi. Bu sırada II. Iustinianos Terbel Han’la bozuşmuş ve Asya birliklerini Avrupa’ya çekmişti. Daha sonra II. Iustinianos Terbel Han’la barış antlaşması imzaladı. Bizans, bu barış anlaşmasıyla Balkanlarda güvenliği sağladı. Buna karşın Emevi ordusu, Anadolu seferine başlayarak Tuana’ya saldırdı ve burada Bizans ordusu ile savaştı. Emevi ordusu, bu savaşta galip geldi ve 4000 Bizans askerini öldürdü. Böylece Emeviler, 707 yılının Mart ayında Tuana’yı fethettiler.65 64 Süryani Mihail Vekayinamesi, s. 63. Adana’nın fethi sırasında Antakya’dan gelen bir Ceracime kuvvetinin Mesleme’nin ordusunda bulunduğu anlaşılıyor. Bkz. Belâzurî, s.230. Meymun el Cürcümani, Rum bir köle idi ve Muaviye b. Süfyan’ın kız kardeşi Ümmü’l- Hakem’in kabilesine aitti. Bu kabile mensupları Sakifli idiler. Bu kölenin Ceracime’ye nispet edilmesi, onlarla beraber olduğu ve Lübnan dağına gittiğinden dolayıdır. Abdulmelik bu kölenin güçlü ve yiğit bir kimse olduğunu işitince, sahiplerinden onu azat etmelerini istedi. Onlar da bunu kabul ettiler. Bunun üzerine Abdulmelik, onu bir kısım askerin başına geçirip Antakya’ya gönderdi. O, Antakya halkından bin kişilik kuvvetin başında Tuana’da Mesleme b. Abdulmelik’le birlikte savaştı. Büyük yararlıklar gösterdikten sonra şehit oldu. 65 J.F. Haldon, Byzantium in The Seventh Century , Cambridge University Pres, 1990, s.80. 119 Emeviler, Tuana’nın fethinden sonra Kilikya (Çukurova)’ya yaptıkları akınlarda hiçbir mukavemete rastlamamış görünmekte olup bir çok kaleyi zapta muvaffak oldular. Küçük bir Arap birliği hatta Khrysopolis (Üsküdar)’a kadar ilerledi.66 Emevi ordusu, Halife I. Velid döneminde Anadolu’ya bir çok sefer yaptılar ve bu seferlerden çok fazla ganimet elde ettiler. Halife Velid b. Abdulmelik, Anadolu seferinden dönüşünde Antakya’ya uğradı ve Antakya yakınında bulunan sahillerdeki Sulukiyye (bugünkü Samandağ) topraklarını Antakya’daki askerlere ıkta olarak verdi. Her cerib topraktan bir dinar ve iki müdd buğday vergi almayı kararlaştırdı. Halife I. Velid, burayı askerlere imar ettirerek Sulukiyye kalesini yaptırdı.67 Ebu Numan el-Antâkî ve Antakya halkından bazılarının rivayetine göre Mesleme b. Abdülmelik Anadolu seferine giderken hanımlarını yanında götürdü. Orduda bulunan bazı kimseler de hanımlarını yanlarında götürdüler. Ümeyye kabilesi mensupları ailesini korumak gayretiyle insanın savaşta fazla iradeli olacağından, bu şekilde hareket ediyorlardı. Mesleme b. Abdülmelik komutasındaki Đslâm ordusu Antakya yakınında bulunan Bağras yokuşundan ovaya inen dar bir yola gelince içinde kadınlarında olduğu bir topluluk uçuruma düştü. Bunun üzerine Mesleme, diğer kadınların yürüyerek oradan geçmelerini emretti. Kadınlar da develerden inip yürüdüler. Bundan dolayı bu yokuşa kadınlar yokuşu denildi. Antakya yakınındaki Bağras yokuşundaki bu yolda, insanlara saldıran aslanların bulunduğu yırtıcı hayvanlar yatağı vardı. Bu durum halife I. Velid’e şikayet edildi. Bunun üzerine halife I. Velid dört bin tane erkek ve dişi manda gönderdi. Haccac’ın Sind valisi Muhammed b. el-Kasım es Sakafi, oradan binlerce manda gönderdi. 66 67 Ostrogorsy, s.134 Belâzurî, s. 211. 120 Haccac, bunlardan dört binini halife I. Velid’e gönderdi ve geri kalanları da Kesker ormanına salıverdi. Halife I. Velid döneminde Antakya valisi olan Yezid b. Muhelleb valilikten azledildi ve öldürüldü. Böylece Yezid b. Abdülmelik Beni Muhelleb’in mallarına el koydu. Antakya’da bulunan dört bin manda da bu mallar arasındaydı. Yezid b. Abdülmelik bunları da Zuttlarıyla (Hindli çobanlar) birlikte Misis’e gönderdi. Böylece Misis’de sekiz bin Manda toplanmış oldu. Fakat Antakya ve Kınnesrin halkı bu mandalardan çoğunu kendileri için seçip aldılar.68 Mesleme ve Abbas, Halife I. Velid döneminde Anadolu’ya akınlar yaptılar ve 5 hisar aldılar. Buna karşılık Bizans donanması da Mısır sahillerine hücum etti. 710’da halife Velid’in oğlu Abdülaziz tarafından önemsiz bir akın yapıldı, fakat Mesleme Malatya yakının da Darende’yi aldı. Aynı yıl içinde Sis de Osman tarafından işgal edildiğinde hudut Seyhan nehrine kadar ilerlemiş oldu.69 Halife I. Velid döneminde Đslâm ordusu Anadolu’da ilerlerken Bizans yönetiminde iç karışıklıklar ve taht mücadelesi vardı. 711 yılında II. Iustinianos’a karşı isyan başladı. Bu isyan hakimiyetlerini Kırım’a kadar uzatmış bulunan Hazarlar tarafından desteklendi. II Iustinianos’un Kırım’a gönderdiği donanma, Philippikos adıyla imparator ilan ettikleri zata iltihak ederek geri döndü ve 711’de bu zat tahta geçti. Artık II. Iustinianos’u müdaafa edecek kimse kalmamıştı. Düşürülen imparator ölümü kendi subaylarından birisinin elinden tattı. Küçük oğlu ve veliahdı Tiberius’da öldürüldü. Böylece Bizans tarihinde önemli bir yere sahip bulunan 100 yıllık Herakleios hanedanlığı son temsilcisini de kaybederek son buldu.70 68 Belâzurî, s. 240. Uçar s. 105. 70 Ostrogorsy, s.134. 69 121 Antakya Patriği, 711 yılında Halife Velid’in huzuruna çıktı. Halife Velid, Antakya Patriğini memnuniyetle kabul edip taltif etti. Halife Velid, Antakya patriğini taltif ettiği sırada Bizans imparatoru Philippikos, Ermenilere zulüm etmeye başlamıştı. Ermeniler, bu zülumden kaçarak Müslümanlara sığındılar. Halife Velid’de zulümden kaçan bu Ermenileri Malatya civarına yerleştirdi. Malatya civarına yerleştirilen Ermeniler bu bölgede çoğaldılar ve kuvvetlendiler. Ermeniler, Emevi halifesinin yardımlarından dolayı Emevilerin Anadolu’da hakimiyet kurmalarına destek oldular. Ermeniler, Anadolu’da Emevilerin hakimiyet kurmaları için yardım ederken Bizans’a düşmanlık etmeye başladılar.71 Bizans imparatorluğu içindeki karışıklıklardan dolayı Opsikion thema’sı imparator Philippikos’a karşı ayaklandı ve Đmparator 3 Haziran 713’de tahtından indirilerek gözleri kör edildi.72 Araplar, Bizans içindeki taht mücadelesinden faydalanarak Anadolu’ya yeni akınlar yapmaya başladılar. Araplar’ın Anadolu’ya akın yaptıkları sırada 22 Şubat 713 tarihinde çok şiddetli bir deprem oldu. Bu depremde Antakya, Haleb ve Kınnesrinde bir çok yer yıkıldı. Bilhassa kiliseler ve mescitler bu depremden çok zarar gördüler.73 Bütün bu felaketler olurken Bizans Đmparatorluğunda karışıklık devam ediyordu. Antakya civarındaki depremden sonra Bizans imparatoru Philippikos azledildi ve yerine sivil bir memur olan Artemius, Anastasius lakabıyla Bizans imparatoru ilan edildi.74 71 Süryani Mihail Vekayinamesi, s. 66. Uçar, s. 106. 73 Süryani Mihail Vekayinamesi, s. 66. 74 Ostrogorsy, s.143-144. 72 122 3.7. Halifeler Süleyman ve Ömer b. Abdulaziz Döneminde Antakya Halife Velid’in 715 yılında vefatından sonra onun yerine kardeşi Süleyman Halife ilan edildi. Süleyman b. Abdulmelik, Emevi hilafetinde iki yıl beş ay hüküm sürdü. Halife Süleyman, (hicri 98) 716 yılında Bizans taht mücadelesini fırsat bilerek kardeşi Mesleme b. Abdulmelik’i kara yoluyla Ömer b. Hubeyre’yi de Lazkiye’den donanma ile Đstanbul seferine gönderdi.75 Đslâm ordusu, Anadolu seferine çıktığı sırada Bizans ordusu ve Opsikion theması, 716 yılı sonlarında imparator Anastasius’a karşı isyan etti. Bu isyan sonucunda Đmparator Anastasius tahtan indirildi ve yerine III. Theodosius Bizans imparatoru ilan edildi. Bizans, bu iç karışıklıklarla uğraşırken Mesleme, 716 yılı sonlarında Hısn el Sakalibe76’yi fethetti. Bu kale Toros geçitlerine hakim olan fevkalade ehemmiyetli bir mevkideydi.77 Bizans imparatorluğunda taht mücadelesi aslında bu Anatolikon ve Armeniakon themaları ile III. Theodosius tarafını tutan Opsikion theması arasında bir mücadele idi. Bu mücadeleden yararlanan Halife Süleyman b. Abdulmelik ‘‘ Đstanbul’a karşı sonuna kadar harb edeceğim ya Emevi Devleti’ni tüketeceğim ya da bu şehri alacağım’’ kararlığıyla kardeşi Mesleme’yi iki yüz bin kişilik ordu ile 1 Eylül 716 tarihinde Đstanbul seferine gönderdi.78 75 Ya῾kûbî, Tarihu’l -Ya῾kûbî, al warak.com.,s.231. Ya῾kûbî, Tarihu’l -Ya῾kûbî, s.231’de Mesleme b. Abdulmelik’in Hısn el-Sakalibe kalesini fethettiğini yazıyor. 77 Ostrogorsy, s.145. 78 Süryani Mihail Vekayinamesi, s. 69. 76 123 III. Theodosius, Leon ile imparatorluk mücadelesine girmek yerine kendi şahsı ve oğlu adına gerekli güvenceyi aldıktan sonra hayatının geri kalan kısmını Efes’de keşiş olarak geçirmek üzere tacını çıkardı. Bunun üzerine III. Leon, 25 Mart 717’de Đstanbul’a gelerek Ayasofya’da tacını giydi. Bununla artık taht kavgaları devresi sona ermiş bulunuyordu. Yirmi yıl içinde yedi defa zorla hükümet degişikliği görmüş olan devlet III. Leon (717-741) ile istikrara ve yeni bir hanedan tesis eden bir hükümdara kavuşmuş bulunuyordu.79 Mesleme b. Abdulmelik’in Đstanbul’u kuşattığı zaman Halife Süleyman b. Abdulmelik oğlu Davud’u Anadolu seferine gönderdi. Davud b. Süleyman, Malatya yakınında Hısnıl Mer’e kalesini fethetti.80 III. Leon, Bizans imparatoru olduğu yıl Halife Süleyman vefat etti. Ömer b. Abdulaziz, 717 yılında Emevi halifesi olduğunda Mesleme b. Abdulmelik komutasındaki Emevi ordusu bir yıla yakın süredir Đstanbul kuşatmasını sürdürüyordu. Bizans Đmparatoru III. Leon’un çağırmasıyla Bulgar ordusu Bizans’a yardım etmek için Đstanbul surları önünde Emevi ordusu ile karşılaştı ve Bulgar ordusu uzun süredir Đstanbul kuşatmasında yıpranmış olan Emevi ordusundan çok fazla savaşçıyı öldürdü. Bizanslılar, yeniden Grek ateşi sayesinde Arap donanmasını yakmaya muvaffak oldular. Halife Ömer b. Abdulaziz, Đstanbul surlarının önünde bulunan Đslâm ordusunun zor durumda olduğunu haber alınca 15 Ağustos 718 tarihinde Mesleme’ye Đstanbul kuşatmasına son verip Şam’a dönmesini emretti. 79 80 Ostrogorsy, s.145. Ya῾kûbî, Tarihu’l -Ya῾kûbî, s.231 124 Bir yıl boyunca Đstanbul kuşatmasını sürdüren Đslâm ordusu çok yıpranmıştı. Halife Ömer b. Abdulaziz, daha fazla yıpranmaması için orduyu geri çağırdı.81 Đstanbul surlarının önünden geri çekilen Đslâm ordusu, Bizans saldırılarını önlemek için Bizans sınırındaki savunmayı kuvvetlendirdi. Bu doğrultuda Halife Ömer b. Abdulaziz, Antakya’dan geçerek Misis’e kadar geldi. Halife Ömer, Misis’e gelince Misis kalesini yıktırmak istedi. Ancak devlet adamları Đslâm memleketlerinin müdaafası için Misis’in lüzumlu olduğunu ve kalesi yıkılırsa Bizans’ın Antakya’ya kadar geleceğini söylediklerinden dolayı Halife bu fikrinden vazgeçti.82 Emevi ordusu, Bizans’a karşı savunmasını ve ordusunu güçlendirirken Bizans denizden saldırıya başladı. Bizans donanması H.100/M. 719 yılında Lazkiye ve Antakya’ya saldırdı. Bizans ordusu bu iki şehri tahrib ettikten sonra bir çok insanı esir edip götürdü. Halife, Antakya surlarının yeniden inşa edilmesini emretti ve esir edilen Müslümanları da fidyelerini ödeyerek kurtardı. Ancak Antakya’nın surlarının tamir edilmesi halifenin vefatına kadar tamamlanamadı.83 Halife Ömer b. Abdulaziz (717720) Emevi hilafetinin eski politikasını değiştirerek Đmparatorluğu katı bir Arap temelinden ziyade yeni bir temele oturtmaya çalıştı. Halife II. Ömer, ister Arap olsun ister olmasın bütün Müslümanların temel eşitliğini kabul ederek kökenlerine bakılmaksızın Müslümanlara mali eşitlik veren yeni kanunlar çıkardı.84 81 Aikaterina Christophilopoulou, Byzantine History II ( 610-867) ( Translated by Timothy Cullen), Adolf M. Hakkert Yay., Amsterdam, 1993, s.119-120. 82 Kasım Ener, Tarih boyunca Adana Ovasına Bir Bakış, Hürsöz Yay., Adana, 1990, s.96. 83 Belâzurî, s.189. 84 Ira M. Lapidus, Đslâm Toplumları Târihi (çev. Yasin Aktay), I. Cilt, Đletişim Yay. 2002, s.96. 125 Bu yeni kanunda Kiliseler ve manastırlar, evlere, mirasa ve yoksulların bakımı için bir kenara konulan tarım ürünlerine getirilen vergi muafiyetinden yararlandılar.85 Halife Ömer b. Abdulaziz, (Hicri 101) M.720 yılının Şubat ayında vefat etti ve yerine Yezid b. Abdulmelik (720-724) halife oldu.86 Yezid b. Abdulmelik, halife olduğunda adı Yezid b. Muhalleb olan Hırtalı Arab ona karşı isyan etti. Basra Arabları ve bütün Đran Yezid b. Muhalleb ile beraber hareket ettiler. Halife Yezid b. Abdulmelik isyanı bastırmak için büyük bir ordu gönderdi ve bu ordu Yezid b. Muhalleb’i öldürerek isyanı bastırdı.87 Yezid b. Abdulmelik, 721 yılında Ömer b. Hubeyre’yi Misis’den Anadolu seferine çıkması için görevlendirdi. Emevi komutanı Ömer b. Hubeyre’de Misis yakınlarında bir Bizans kalesini alarak geri döndü.88 Halife Yezid b. Abdulmelik, Emevi devleti içindeki Kiliselerin duvarlarının üzerinde bulunan bütün resim ve heykellerin koparılıp imha edilmesini emretti. Bizans Đmparatoru’da aynı şekilde hareket etti. O da azizlerin ve kralların resimlerini kiliselerden kaldırttı. Ayrıca III. Leon, Kadıköy konsilinin kararlarını kabul etmeyen her insanı memleketten sürüyordu.89 III. Leon, Yahudilere zulme ve onları vaftiz etmeye başladı. Bu sebepten bir çok Yahudi Antakya bölgesine kaçtı. Bu yeni göçlerin Antakya içinde önemli sonuçları oldu.90 85 Judah Benzion Segal, Edessa/ Urfa “ Kutsanmış Şehir” s.256. Uçar, s.118. 87 Theophanes, The Chronicle of Theophanes (Translated by Harry Turtledove), University of Pennsylvania press, Philadelphia, 1982. s. 92. 88 Süryani Mihail Vekayinamesi, s. 75. 89 E.W. Brooks, ‘‘The Struggle with the Saracens (717-867)’’, Cambridge Medieval History, 4.Cilt, s.120. 90 Abu’l Farac, s. 194. 86 126 3.8. Halife Hişam b. Abdulmelik Dönemi’nde Antakya Halife Yezid b. Abdulmelik’in vefatından sonra kardeşi Hişam b. Abdulmelik (724-743) on dokuz yıl sekiz ay hüküm sürdü. Halife Hişam b. Abdulmelik halifeliğinin ilk yılında Mervan b. Muhammed’i Mezopotamya ve Antakya bölgesini yönetmek için Saîd al-Haraşi yerine vali olarak atadı. Halife Hişam, Mervan b. Muhammed’i Antakya’ya göndererek Bizans’a akın düzenlemesi için görevlendirdi.91 Halife I. Velid’den Halife Hişam b. Abdulmelik dönemine kadar olan sürede Emevi Devleti’nin Kuzey Afrika, Đspanya ve Orta Asya’ya ordular göndererek bu uzak memleketlere kadar sınırları genişledi. Emevi Devleti Halife Hişam b. Abdulmelik döneminde Kuzey Afrika, Đspanya ve Orta Asya’da savaşarak kazandığı bu topraklardan vergi alıyordu,92 fakat aynı zamanda Halife Hişam b. Abdulmelik Anadolu’da kanallar kazdırarak Fırattan getirttiği su ile ekinleri sulamak sayesinde elde ettiği gelir bütün ülkelerin verdiği vergilerden fazla idi. Antakya bölgesinde 726 yılında yağmurun az yağmasından dolayı membalar kurudu ve nehir suları alçaldı. Halife Hişam b. Abdulmelik’in yaptırdığı su kanalları sayesinde topraklar sulandı. Bu yılda insanlar hububat ve sebze kıtlığından kurtuldu. Fakat 726 yılında Antakya bölgesinde veba salgını başladı ve bir çok yere bilhassa Mezopotamya’ya yayıldı.93 91 Ghewond, History of Ghewond (Translated by Zahen Arzoumanian), Philadelphia,1982, s.177. 92 Hitti, s. 457. 93 Süryani Mihail Vekayinamesi, s. 75-76. 127 Bizans Đmparatoru III. Leon (717-741) Đmparator olmadan önce Emevi Devleti’nin egemenliği altında bulunan Maraş şehrinde yaşamıştı. Suriye asıllı III. Leon Bizans bölgesine göç etti ve daha sonra Bizans Đmparatoru oldu.94 III. Leon’un Bizans Đmparatorluğu döneminde en önemli olay tasvirlere karşı vaziyet almaktaydı. Tasvirlerle mücadele bu devreye damgasını vurdu ve devletin bir yüzyıldan fazla bir süre ağır iç mücadelelerle uğraşmasına neden oldu. Bizans kilise çevresinde aziz tasvirlerine tapınmak son asırlar içinde özellikle Justinanus sonrası devrede gittikçe daha ziyade yayılmış ve Bizans dindarlığının en önemli tezahür şekillerinden biri haline gelmişti. Fakat Arap dünyasıyla vuku bulan temas için-için yanmakta olan tasvir düşmanlığını alevlendirdi.95 Đmparator III. Leon tasvirlerle mücadeleye başlamasındaki bardağı taşıran son damla resimlere tapınmaktan dolayı tanrısal bir gazap işareti saydığı Antakya bölgesinde şiddetli bir deprem olmasıydı. Bu depremden sonra ikonoklast (tasvir kırıcı) hareket başlamış oldu. Hedef tasvirlerin imhası ve bunlara ibadet edenlerin takibi idi.96 Đmparator III. Leon, 730’da dini resimlerin yapılmamasını ve mevcutların imha edilmesini resmen ilan etti. Bu politika idarelere göre az veya çok şiddetli ve Đrene zamanında (787-815) arasında 30 senelik bir inkıta ile 843 tarihine kadar tatbik edildi.97 94 Ghewond, s.172. Ostrogorsy, s.149. 96 Theophanes,The Chronicle of Theophanes (Translated by Harry Turtledove),s.97. 97 Charles Delvoye, ‘‘Bizans Resim Sanatının Ana Temayülleri’’ (Çev.Yener Boran), A.Ü.D.T.Ç.F. dergisi, 22. cilt, 4.sayı, Ankara, 1965, s.303-310. 95 128 Bizans Đmparatorluğu, tasvirlerin imhası sebebiyle iç karışıklıklar içindeyken Emevi halifesi Hişam b. Abdulmelik, 726’da Cerrah b. Abdullah el-Hakemî Azerbaycan valiliğinden azlederek yerine Mesleme b. Abdulmelik’i atadı.98 Mesleme b. Abdulmelik, 728’ de büyük bir ordu ile Türkistan’a saldırdı. Mesleme, kırk gün süren savaştan sonra Türkleri yenemeyeceğini anlayınca Şam’a geri döndü. Bu kez Kafkasya’ya Karadeniz’in kuzeyine hakim olan Türkler, 731’de Emevi Devletine saldırdılar. Türkler, bu akında Azerbaycan eyaletinde bir çok şehir ve köyleri aldılar.99 Bunun üzerine Halife Hişam b. Abdulmelik, 732 yılında Mervan b. Muhammed komutasında 40.000 askerden oluşan büyük bir orduyu Hazar Türkleri’ne karşı gönderdi. Hazar hakanı ile Mervan b. Muhammed arasında yapılan savaşta Hazar hakanının ordusu hezimete uğradı. Bunun üzerine Emeviler ile Hazarlar arasında Hazarların Đslâmiyeti kabul etmeleri şartıyla barış yapıldı ve Hakan’ın Đdil’e dönmesine izin verildi.100 Böylece Hazar Türkleri’nin Azerbaycan’daki Emevi şehirlerine taarruz etmelerine mani olundu. Halife Hişam b. Abdulmelik, Türkler ile barış anlaşması yaptıktan sonra oğlu Muaviye’yi Bizans seferine çıkması için görevlendirdi. Muaviye b. Hişam, Đslâm ordusu ile Antakya’dan aldığı askerlerle Toros geçitlerinden geçerek Çankırı’ya doğru hareket etti. Muaviye b. Hişam, komutasındaki Đslâm ordusu Çankırı şehrinin surlarını yıktıktan sonra şehre girdi. Çankırı’nın alınmasından sonra Đslâm ordusu Đznik şehrine doğru hareket etti. Đznik’e gelen Đslâm ordusu kırk gün boyunca şehri kuşattı ve kırkıncı günde şehre girdi. Đslâm ordusu, Đznik’ten Antakya’ya geldi ve oradan Şam’a geçti. 98 M.Đ. Artamanov, Hazar Târihi, Türkler, Yahudiler, Ruslar, Selenge Yay., Đstanbul, 2004, s.279. 99 Süryani Mihail Vekayinamesi, s. 79. Süryani Mihail’in burada Türk dediği halk Hazarlardır. 100 W-Barthold-P.B. Golden, ‘‘Khazar’’, E.I (Đng) IV.cilt, s.1174-1175. 129 Bizans Đmparatoru III. Leon’un Araplar’a karşı sağladığı üstünlükten dolayı kazandığı şan ve şöhret ne kadar büyük olursa olsun, tasvir kırıcılığı aşırı desteklemesinden dolayı halk arasında itibarı temelden sarsılmıştı. Bizans Đmparatoru III. Leon, yirmi dört yıl hüküm sürdükten sonra 741 yılında vefat etti. III. Leon’un oğlu V. Kontantinus babasına halef oldu. 101 Bizans Đmparatoru V. Kontantinus, bir yıl hüküm sürdükten sonra bir süre için Bizans imparatorluğundan ayrılmak zorunda kaldı. Bizans Đmparatoru V. Kontantinus, 742 yılının Haziran ayında Araplara karşı çıktığı bir seferde ordusu ile birlikte Opsikion arazisinden geçerken baskına uğrayıp mağlup edildi. Bu sırada askeri bölgelerin en büyük kumandanı olan Artabasdos genç kayın biraderine karşı isyan etti. Böylece Artabasdos, ordusu ile Đstanbul’a girerek yeniden cephe değiştiren patrik Anastasius’un elinden imparatorluk tacını giydi. Baş şehrin bir çok memuru yeni Bizans Đmparatoru Artabasdos’a iltihak etti. Bu resimlere düşman siyaseti Đmparator Artabasdos’a en yakın devlet memurları arasında bile tamamiyle tasvip edilmemekteydi. Böylece Đstanbul’daki aziz resimleri tekrar yerlerini aldılar. Tasvir kırıcı devre V. Konstantinos’un tekrar Đmparator olana kadar geçmiş görünmekte idi. Bunu haber alan V. Kontantinus Đstanbul’a gelmedi.102 V. Kontantinus kendisine yardım etmek vaadinde bulunan Anatolikon themasının yanına iltica etti. Anatolikon themasıyla beraber Kilikya’ya geldi ve kışı orada geçirdi. Bizans imparatoru olan Artabasdos büyük bir orduyla V. Kontantinus’a karşı sefere çıktı. 101 102 Süryani Mihail Vekayinamesi, s. 79-80. Ostrogorsy, s.154. 130 Artabasdos komutasındaki ordu ile V. Kontantinus taraftarları Kilikya civarında karşılaştı ve bu savaşta Artabasdos yenilip kaçtı. Aratbasdos’a iltihak edenler V. Kontantinus tarafına geçtiler. 16 ay Bizans Đmparatoru olan Artabasdos’un imparatorluk devresi böylece son buldu.103 Halife Hişam b. Abdulmelik, Antakya Kilisesinin ‘‘Doğu Kiliseleri’’ üzerinde etkili olmasını istiyordu. Bu doğrultuda kardeşi konumunda olan Stephen’i 743 yılında Antakya Kilisesi patrikliğine seçtirdi. Stephen, iki yıl boyunca Antakya Kilisesi patrikliğinde bulundu. Antakya Kilisesi’nin doğu bölgesindeki kiliseler üzerinde etkili olmasını isteyen Halife Hişam b. Abdulmelik bu düşüncesini uygulayamadan 743 yılında vefat etti.104 103 Walter Emil Kaegi, Byzantine Military Unrest ( 471-843), Adolf M. Hakkert Yay. Amsterdam,1981, s. 237. 104 Theophanes,The Chronicle of Theophanes ( Translated by Harry Turtledove), s. 107. 131 3.9. Halife II. Velid’den Emevi Devleti’nin Yıkılışına Kadar Antakya Halife Hişam b. Abdulmelik’ten sonra yerine Velid b. Yezid geçti. Halife Velid b. Yezid Hişam hanedanı mensublarına karşı fena muamele yaptı. Emevi halkı, Halife Velid b. Yezid’ten şarap içtiği ve fenalık yaptığı için nefret ediyorlardı. Emevi halkı, Şam’da isyan etti ve Velid b. Yezid’i öldürüp yerine oğlu III. Yezid’i 744 yılında halife yaptı. III. Yezid beş ay Emevi Halifeliğinde bulunduktan sonra hastalandı ve öldü.105 III. Yezid’den sonra kardeşi Đbrahim b. Velid halife oldu. Fakat onun hilafeti de uzun sürmeyecekti. Cezire Valisi Mervan b. Muhammed isyan etti ve 744 yılının Aralık ayında Şam’da kendisine biat ettirmek suretiyle hilafeti ele geçirdi. Mervan’ın hilafeti Emevi devletine hakim olmak için yaptığı bitmez tükenmez mücadelelerle geçti.106 Emevi hilafeti bu iç mücadelelerle uğraşırken V.Konstantinos, Artabasdos’u imparatorluktan uzaklaştırdı ve Bizans Đmparatorluğunda düzeni sağladı. Halife Mervan b. Muhammed, Antakya Patriği Stephen’in ölümünden sonra Urfalı rahip Theophylaktos’u 745 yılında Antakya Patriği olarak görevlendirdi. Emevi hilafetindeki mücadelelerden istifade eden Bizans Đmparatoru V. Konstantinos, 746 yılında Antakya’ya saldırdı. Bizans Đmparatoru Antakya’ya saldırdığında Emevi halifesi Mervan kendisine karşı isyanı bastırmakla uğraşıyordu. Bu sebepten V. Konstantinos komutasında Bizans ordusu savaş yapmadan Antakya’ya 746 yılında girdi ve buradan ilerleyerek Maraş’a kadar geldi.107 105 Süryani Mihail Vekayinamesi, s. 82. Uçar, s.125. 107 Theophanes, The Chronicle of Theophanes (Translated by Harry Turtledove), s.111-112. 106 132 V. Konstantinos, Antakya bölgesine yaptığı bu seferde bu bölgede yaşayan Süryani Monofizit taraftarlarının bir kısmını buradan alarak Trakya’ya yerleştirdi. Bizans, Araplara karşı karada kazandığı zaferlere deniz zaferlerini de ekledi. Bizans donanması başkumandanı Kibyraiot, Kıbrıs yanında Đskenderiye’den gönderilen bir Arap donanmasını 747 yılında imha etti.108 Bu zaferler Bizans imparatorluğuna sürekli arazi kazancı sağlamadı. Çünkü zaptedilmiş olan kaleler pek kısa bir müddet sonra tekrar Arapların eline geçti. Fakat V. Konstantinos’un doğu sınırında başarıları burada bir şeyler olacağını göstermekteydi. Artık Bizans’ın mevcudiyeti için mücadele etmek zorunda olduğu devir geçmişti. Bizans-Arap mücadelesi artık bir sınır çatışması karakteri aldı ve bu arada geçici olarak inisiyatif Bizans Đmparatorunun elinde kaldı. Doğuda Bizans artık taarruza uğrayan değil, taarruz eden idi. Antakya’da bu taarruzdan etkilendi.109 108 109 Christophilopoulou, s.149. Ostrogorsy, s.156. 133 ÜÇÜCÜ BÖLÜM 4. ABBASĐLER DEVRĐ’DE ATAKYA’DA ĐLK DÖEM (750-868) 4.1. Emevi Devleti’nin Yıkılışı Abbasi Devleti’nin Kurulması Emevi Devleti’nin yıkılıp Abbasi Devleti’nin kurulmasında üç kesim etkili oldu. Bu üç kesimin birincisi, Hz. Muhammed’in amcasının soyundan gelen Abbasoğulları, ikinci kesim Ebu Müslim komutasında Horasan grubu ve üçüncü kesim ise Hz. Ali taraftarlarıydı. Bu üç kesimin çeşitli nedenlerle Emeviler’e karşı düşmanlığı vardı. Đhtilalin liderliğini Abbasoğullarından Abdullah es Saffah yaptığından dolayı ihtilal başarıya ulaştıktan sonra devletin adı Abbasi Devleti olarak konuldu. 749 yılının başlarına kadar tarih sahnesinde ‘‘Abbasiler’’ve ‘‘Hz. Ali evladı’’ kelimeleri açıkça görülmemişti. Bunların yerine her ikisini de ihtiva eden başka tabirler kullanılmaktaydı. Beni Haşim, ehli Beyt gibi. Bu iki grup kendi hakları olduğu halde, Emeviler'ce gaspedildiğine inandıkları halifeliği ele geçirmek için Ümeyyeoğulları’na karşı birlikte mücadele veriyorlardı. Haşimiler diye adlandırılan bu iki kesim, birbirinden oldukça farklı özelliklere sahipti. Haşimoğulları’nın liderliği, uzun süre Hz. Ali taraflarında bulundu. Hz. Ali taraftarlarının içinden çıkan liderler Ümeyyeoğulları’nın hakimiyetine karşı mücadele verdiler. Fakat Emevi halifeleri bu hareketin liderlerini öldürdüler. Hz. Ali taraftarları verdikleri bu kurbanlara mukabil, politik tecrübelerin olmaması ve ordularındaki liderlik ihtilafları yüzünden zayıfladılar. Böylece bu kesim önceleri düşmanlarını korkutan önemli bir güce sahip iken, küçük fırkalar halinde parçalandı ve gücünü kaybetti. 134 Diğer ikinci kesim ise Ebu Müslim komutasındaki Horasan kesimiydi. Horasan, bu mücadelede önemli bir bölgeydi. Emevi Devletine karşı girişilen bu mücadelede Horasan bölgesinin Şam’a uzak olması ve Emevilerin, Horasan halkına mevali muamelesi yapması etkili oldu. Horasan halkı da bu yüzden Emeviler'den intikamı almak için bu mücadelenin en önemli kısmını oluşturdular.1 Ebu Haşim Abdullah’ın varisliğini Ali bin Abdullah’a devretmesiyle Abbasiler, Emeviler'e karşı çok büyük bir güç kazanmış oldular. Bu güç asker sayısından daha çok Hz. Peygamber soyundan gelenlerin Hz Ali’nin taraftarlarının 2 desteğini almaları Abbasilerin davasına güç ve itibar kazandırmasıydı. Emevi Devleti’nin son halifesi Mervan b. Muhammed, Humeyme’de başlayan Abbasilerin Emevilere karşı mücadelesini öğrenmesiyle Đmam Đbrahim’i yakalatarak öldürdü.3 Đmam Đbrahim, velayetini Abdullah es Saffah’a bırakmıştı. Bunun üzerine Abdullah es Saffah ailesiyle Kufe’ye giderek orada Hz. Ali taraftarlarıyla bir araya gelerek Emeviler'e karşı birleştiler. Bu durumu öğrenen Ebu Müslim, Horasandan ordusuyla hareket ederek Kufe’ye geldi. Birleşen bu kuvvetler için iki önemli düşman vardı. Bunlardan biri Emeviler'in halifesi Mervan bin Muhammed diğeri ise Vasıtta bulunan Yezid bin Ömer. Es-Saffah emriyle Ebu Müslim komutasındaki ordu 750 yılında Zab ırmağı yakınlarında Emevi ordusuyla karşılaştı. 1 Hakkı Dursun Yıldız, , D..Đ.A., 1.cilt, ‘‘Abbasiler’’ mad. s. 32-34. Đbnu’l-Esir,el-Kamil fi’t-târîh (Çev. Ahmet Ağırakça), 5.Cilt,Bahar Yay., Đstanbul, 1987, s. 339. 3 E.J.W. Gibb, Umayyad and Abbasid, Leiden,1907, s.149. 2 135 Bu savaşta Ebu Müslim’in ordusu Emevi Ordusunu mağlup etti. Böylece Emevi Devleti yıkıldı. Emevi Devletinin yıkılmasından sonra Kufe’de bulunan Abdullah es-Saffah halifeliğini ilan etmesiyle 750 yılında Abbasi devleti kuruldu.4 4 Suyuti, History of The Caliphs (Translated by Major H.S. Jarrett), Asiatic Society Yay.,Calcutta, 1881, s.260-263. 136 4.2. Abbasi Devleti Yönetiminde Antakya Bölgesi Ebu Muslim komutasındaki ordu, 25 Ocak 750 tarihinde Zab nehri yakınlarında Emevi ordusunu mağlup etti. Bu yenilginin haberini alan Emevi halifesi Mervan b. Muhammed Harran’dan kaçarak Nil kıyısındaki Asvan şehrine geldi.5 Abdullah es-Saffah, kardeşi Salih b. Ali’yi Mervan b. Muhammed’i takip etmesi için görevlendirdi. Salih b. Ali komutasındaki Abbasi ordusu Asvan’da Mervan’ı buldu ve burada Emevi Devleti’nin son halifesi Mervan b. Muhammed’i öldürdü. Böylece Abdullah es-Saffah ilk Abbasi halifesi olarak 750 yılında bütün Arap imparatorluğu üzerinde hüküm sürmeye başladı.6 Abdullah es-Saffah’ın dönemi Abbasi Devleti’nin kuruluşunun sağlandığı dönemdir. Abbasi Halifesi Abdullah es Saffah kısa süren hilafeti esnasında ancak dahili güvenliği sağlamakla meşgul oldu ve bunda da başarı gösterdi. Endülüs hariç Emeviler’in sahip olduğu bütün bölgelerde sükuneti temin etti ve merkezi idareye bağladı. Kanlı bir ihtilal ve arkasından birbirini takip eden isyanlar, halifeye komşularına karşı aktif bir politika takibi fırsatını vermedi. Bizans imparatorluğuna karşı çıkılan yaz ve kış akınları durduruldu.7 5 Süryani Mihail Vekayinamesi ( Türkçe terc.Hrant.D. Andreasyan) ,Ankara, 1944 (T.T.K. kütüphanesi No:44’de yayınlanmamış tercüme). 6 Taberi, History of al-Tabari Çev. John Alden Williams), State University of New York press, Albany, 1985, cilt 28, s. 173 7 C. Edmund Bosworth, Bilad al-Sham During the Abbasid Period, History of Bilad al-Sham Committee, Amman, 1991, s. 54 137 Abbasi Devleti ilk kuruluş yıllarında iç meselerle uğraşırken bundan faydalanan Bizans Đmparatoru V. Konstantinos, Đmparatoriçe meselesini hallettikten sonra Anadolu seferine çıktı. Bizans Đmparatoru V. Konstantinos’un eşi 752 yılında vefat etti. Üç kez evlenen V. Konstantinos, Hıristiyan imparatorlara aid kurala göre zevcesiz kaldı.8 Bu şahıslar, Đmparatorun evlenmesi için tavsiyede bulunuyorlardı. V. Konstantinos, bunların hilekarlığını anladı ve onlara: ‘‘nasihatlerinizi takdir ediyorum, fakat Bizanslıların kanunlarını bilmiyor değilim diyerek mademki öyle yapmamı istiyorsunuz öyleyse oğlumu benim yerime Đmparator yapınız, bende sizin nasihatlerinize göre hareket edeyim diye cevap’’ verdi. Bizans Đmparatorluğu yönetiminde ileri gelenler Đmparatorun kendi maksatlarını anladığını görünce oğlu Leon’u imparator yaptılar. Fakat V. Konstantinos, yaşadığı sürece imparatorluk işlerini kendisi idare edecekti. Bunun üzerine V. Konstantinos, evlenmeye razı oldu.9 Bizans Đmparatoru V. Konstantinos, Đmparatorluk yönetimindeki meseleleri düzene koyduktan sonra Abbasi Devleti’nin iç isyanlarla uğraşmasını fırsat bilerek 752 yılında Anadolu seferine çıktı. V. Konstantinos, Anadolu seferinde başarılı oldu. Bu Anadolu seferinde iki önemli sınır kalesi Theodosiopolis (Erzurum) ve Melitene (Malatya) Bizanslıların eline geçti.10 Bizans Đmparatoru, Malatya’da yaşayan Antakya Kilisesi’ne mensup Monofizitleri alıp götürdü. Bizans Đmparatoru, askerlere ‘‘ Bunlar Hıristıyandırlar. Bunlar kardeş olarak bizimle gelsinler.’’ dedi. 8 Bkz. Süryani Mihail Vekayinamesi, s. 92.Grek Kilisesi’nin kuralları kefaret etmek şartı ile ikinci ve üçüncü izdivaca müsaade ediyor, fakat dördüncü defa evlenmeyi men ediyor. 9 Süryani Mihail Vekayinamesi, s. 92. 10 Ostrogorsy, s.155. 138 Bizans ordusundaki askerler, imparatorun huzuruna çıkarak: ‘‘bunları niçin götürüyoruz, onlar bize küfrediyorlar ve dördüncü konsili aforoz ettiler’’ dediler. Bunun üzerine Bizans imparatoru V. Konstantinos onlardan mezheplerini beyan eden bir yazı istedi. Antakya Kilisesi’ne mensup Monofizitlerde Hz. Đsa’nın şahsına dair mutabık olan mezheplerini yazıp verdiler.11 Ayrıca Bizans imparatoru V. Konstantinos, bu Anadolu seferinde Theodore’yi 752 yılında Antakya Patriği seçtirdi.12 Abbasi Devleti’nin ilk halifesi Abdullah es-Saffah dört yıl sekiz ay hüküm sürdü. Halife Saffah, kardeşi Mansur’u veliaht tayin ettikten sonra onu Hac işlerini idare etmekle görevlendirdi. Mansur, Hicaz’da iken Saffah’ın ölmesi üzerine 755 yılında Abbasi Halifesi oldu. Bizans imparatoru V. Konstantinos, Bizans’ın Anadolu’da egemenliğini güven altına almak için 755 yılında tekrar Anadolu seferine çıktı. Bizans Đmparatoru büyük bir ordu ile Theodosiopolis (Erzurum) üzerine yürüdü. Bizans Đmparatoru Erzurum’a girdi ve halktan bir çok kişiyi öldürdü. Kemah kalesinde bir garnizon bıraktıktan sonra Đstanbul’a döndü.13 Bizans Đmparatoru 755 yılında Anadolu seferine çıktığı sırada Abbasi halifesi Mansur, Ebu Müslim isyanını bastırmakla uğraşıyordu. Abbasi halifesi Mansur, Ebu Müslim olayını hallettikten sonra Salih b. Ali’yi Antakya valisi olarak görevlendirdi. Antakya valisi Salih b. Ali, Antakya Patriği Theodora’yı Bizans Đmparatoru V. Konstantinos’a Antakya’yı alması için mektup göndermekle suçlayarak görevinden aldı. 11 Süryani Mihail Vekayinamesi, s. 94. Theophanes, The Chronicle of Theophanes (Translated by Harry Turtledove), s. 116. 13 Gregory Abu’l Farac, Abu’l Farac Târihi (Çev.Ömer Rıza Doğrul) T.T.K Yay., Ankara,1999, s. 199. 12 139 Antakya valisi Salih b. Ali, 757 yılında Anadolu’da Abbasi egemenliğini sağlamlaştırmak için 80.000 kişilik bir orduyla Kapadokya’ya sefer düzenledi. Kapadokya’ya giren Salih b. Ali komutasındaki Abbasi ordusu, Bizans Đmparatoru V. Kontantinus’un büyük bir orduyla üzerlerine geldiğini haber alınca Kapadokya’dan ayrılarak Antakya’ya geri döndü. Bu dönemde Antakya, Bizans’a yapılan akınların ana üssü konumundaydı.14 Abbasi halifesi Mansur, isyanları bastırıp devlet yönetimini düzene koyduktan sonra Salih b. Ali’yi Bizans sınırını güçlendirmesi ve Anadolu’ya sefer düzenlemesi için görevlendirdi. Antakya valisi Salih b. Ali, bu doğrultuda Avasım şehirlerindeki garnizonlara daha fazla asker yerleştirdi ve Avasım kalelerini onararak kuvvetlendirdi. Salih b. Ali komutasındaki Abbasi ordusu, 757 yılında ikinci defa Malatya’ya gelerek şehri tekrar eskisi gibi inşa etti ve Malatya’ya yerleşti.15 Bu yılda Salih b. Ali ve Abbas b. Muhammed Bizanslıların tahrip ettikleri Malatya’yı imar ettikten sonra Anadolu’da ‘‘el-Hades’’16 yakınında bir dağ geçidinden büyük zorluklarla geçerek Bizans ordusu ile savaşa gittiler.17 Bizans seferinden zaferle dönen Antakya valisi Salih b. Ali, Maraş, Misis ve Adana şehirlerindeki garnizonlara asker göndererek Bizans sınırını kuvvetlendirdi.18 14 Theophanes, The Chronicle of Theophanes (Translated by Harry Turtledove), s. 119. 15 Süryani Mihail Vekayinamesi, s. 95. 16 Hades, Maraş yakınında bulunan bir şehir idi. 17 Đbnu’l-Esir, 5. Cilt, s. 397. 18 C. Edmund Bosworth, Bilad al Sham During The Abbasid Period, History of Bilad al Sham Comittee, Amman, 1991, s. 55. 140 Abbasi Devleti 750 yılında kurulduğunda Bizans-Abbasi sınırı yedinci yüzyıldaki sınırla aynıydı. Abbasi Devleti kurulduğu yıllarda Abbasi halifeleri devlet düzenini kurmakla uğraşmalarından dolayı Bizans ordusu, Anadolu’da başarılı seferler düzenledi. Fakat bu başarılar Bizans Đmparatorluğuna sürekli arazi kazancı sağlamadı. Çünkü zaptedilmiş olan kaleler pek kısa bir müddet sonra tekrar Arapların eline geçti. Sekizinci yüzyıldaki Bizans- Abbasi sınırı Şam bölgesi ve Cezire bölgesi Sugurlarından oluşuyordu. Bu Sugurların arkasında Avasım (Koruyanlar) denilen şehirler ve kaleler bulunurdu. Abbasi Devleti’nin yönetim merkezi 762 yılında Bağdat’a alındı. Abbasi Devleti’nin yönetim merkezinin değişmesi Arap donanmasının eski gücünü kaybetmesine sebep oldu. Abbasi devleti kurulduğu ilk yıllarda Halifelerin Hicaz, Irak ve Đran’da çıkan isyanları bastırmakla uğraşmalarından Abbasi donanmasına ehemmiyet vermemelerinden Abbasi donanması eski gücünü devam ettiremedi. Bizans Đmparatoru V. Kontantinus, 757 yılında 100.000 askerin bulunduğu büyük bir orduyla Ceyhan’a geldi. Bunu haber alan Abbasi halifesi Mansur, yeğeni Abdulvahhab ve Salih b. Ali’yi Bizans ordusunu Ceyhan’dan çıkarmaları için görevlendirdi. Salih b. Ali, komutasında Abbasi ordusu Antakya’dan Ceyhan’a doğru hareket etti.19 Abbasi ordusu ile Bizans ordusu Ceyhan yakınlarında karşılaştı ve yapılan savaşta Abbasi ordusu Bizans ordusunu hezimete uğrattı. Böylece Abbasiler, Bizans ordusunu Ceyhan’dan uzaklaştırarak buraya tekrar yerleştiler.20 Bu tarihten sonra 763 yılına kadar Bizans- Abbasi savaşı olmadı. Antakya valisi Salih b. Ali, Bizans ordusunun sınırı geçmediği bu yıllarda Avasım şehirlerindeki garnizonlarda askerlerin sayısını arttırdı ve kaleleri sağlamlaştırdı.21 19 Bosworth, s. 54. Taberi, 28. cilt s. 55. 21 Bosworth, s. 57. 20 141 Bu harita: Hugh Kennedy, The Prophet and the Age of the Caliphates, Pearson Education Limited, New York, 2004. s.402’den alınmıştır. 142 Abbasi halifesi Mansur, 20 Nisan 763 tarihinde Dicle Nehri’nin kenarında Ktesiphon’un yukarısında bir şehir inşa etti ve bu şehre Bağdat adını vererek Abbasi Devleti’nin yönetim merkezini buraya taşıdı.22 Abbasi Devleti’nin ilk halifesi Abdullah es-Saffah kendisinden sonra kardeşi Mansur’u ondan sonra Đsa b. Musa’yı veliaht ilan etmişti. Đkinci Abbasi halifesi Mansur, veliaht olarak oğlu Mehdi’yi düşünüyor ve bu görev için onu yetiştirmeye itina gösteriyordu. Halife Mansur, 770 senesinde Mehdi’yi hac emiri tayin etti. Halife Mansur, 775 senesinde kendisi hacca giderek Bağdat’ta yerine Mehdi’yi bıraktı. Halife Mansur, Hac etmek için gittiği Mekke yolunda iken hastalığa tutuldu. Bir an evvel Mekke’ye varmak için acele etti ise de Mekke’ye varamadan 775 senesinde vefat etti. Bağdat’ta Mehdi’ye biat edildi ve Mehdi (775-785) Abbasi halifesi oldu.23 Mehdi’nin halifeliği sırasında Bizans Đmparatorluğu ile Halife Mansur zamanına kıyasla daha büyük mücadeleler oldu. Halife Mehdi babasının takip ettiği siyaseti benimseyerek hudutlara gereken ehemmiyeti verdi. Halife Mehdi, özellikle Bizans sınırına yakın şehirleri asker ve istihkam bakımından takviye etti. Bizans Đmparatoru IV. Leon, 100.000 askerle büyük bir Bizans ordusunu 778 yılında Anadolu seferine gönderdi. Bu Bizans ordusu Anadolu’da hızla ilerleyerek Antakya’ya geldi ve buradan Maraş’a gelerek bu şehre yerleşti.24 Bizans ordusunun Maraş’a yerleştiğini haber alan Halife Mehdi, büyük bir Abbasi ordusuyla 779’da Haleb’e geldi. 22 Taberi, The History of al-Tabari ( Çev. Hugh Kennedy), 29. cilt, s.3. Suyuti, s.279. 24 Ghewond, History of Ghewond (Translated by Zahen Arzoumanian), Philadelphia,1982 s.191. 23 143 Halife Mehdi, Haleb’ten Maraş’a doğru hareket etti ve Arabissus25 şehrinin civarında Pyramus (Seyhan) nehrinin kıyısına otağını kurdu. Bizans ordusu 779’da Abbasi ordusuyla savaşmadan Maraş’tan ayrıldı ve Đstanbul’a döndü.26 Bizans imparatoru IV. Leon, 8 Eylül 780 tarihinde öldü ve oğlu VI. Konstantinos imparator oldu. Fakat VI. Konstantinos henüz 10 yaşında bir çocuk olduğu için annesi Đrene, idareyi eline aldı ve müşterek imparator ilan edildi.27 Halife Mehdi, Anadolu’da Abbasi egemenliğini kuvvetlendirmek için Abdulkebir komutasında büyük bir Abbasi ordusunu 781 yılında Bizans’a karşı Anadolu seferine gönderdi. Abbasi komutanı Abdulkebir, Tarsus’a geldi ve oradan Adata’ya kadar ilerledi. Bunu duyan Bizans Đmparatoru, Lachanodrakon komutasında Bizans ordusunu Abbasi ordusunu durdurmakla görevlendirdi. Abbasi ordusu ile Bizans ordusu Adata yakınlarında karşılaştı ve yapılan savaşta Abdulkebir komutasındaki Abbasi ordusu yenildi. Bunun üzerine Halife Mehdi, 70 000 dinar harcayarak kurduğu Abbasi ordusunu oğlu Harun er-Reşid komutasında (hicri 165) 781 yılının sonbaharında Bizans seferine gönderdi.28 Harun er-Reşid komutasında Abbasi ordusu Haleb’e oradan Antakya-Adana yolunu kullanarak Bizans toprağına girdi. Bizans Đmparatorluğunu yöneten Đrene, Theodora ve Elpidius komutasında büyük bir Bizans ordusunu, Harun er-Reşid komutasında Abbasi ordusunu durdurmakla görevlendirdi. 25 Arabissus, bugünkü Elbistan kazasının nahiyesi olan Efsun kasabasıdır. Christophilopoulou Aikaterina, Byzantine History II ( 610-867), (Translated by Timothy Cullen), Adolf M. Hakkert Yay., Amsterdam, 1993, s.175. 27 Ostrogorsy, s.164. 28 Zehebi, Târihu’l-Đslâm, alwarak.com, s.1185. 26 144 Harun er-Reşid komutasında Abbasi ordusu ile Bizans ordusu Şam Sugurunda Toros geçitleri yakınında karşılaştı ve bu savaşta Harun’un ordusu galip geldi.29 Böylece Harun er-Reşid komutasında Abbasi ordusu, Anadolu’da hızla ilerleyerek Bizans Đmparatorluğu’nun merkezi Đstanbul’a kadar geldi. Bizans Đmparatoru VI. Konstantinos’un naibi olan annesi Đrene, 70.000 ve 100.000 dinarlık yılda iki taksitle cizye ödemek şartıyla barış yaptı.30 Bu küçük düşürücü mükellefiyetli barış anlaşmasına rağmen Bizans-Arap mücadelesi devam etti. Pek kısa bir müddet sonra Anadolu’ya yeniden Arap akınları yapılmaya başlandı.31 Halife Mehdi oğlu Hadi’yi veliaht olarak bıraktı. Halife Mehdi, 785 yılında vefat edince Bağdad’da bulunan Harun er-Reşid kardeşi Hadi adına biat aldı ve Hadi, 785 yılında Abbasi halifesi olarak Bağdad’a geldi. Fakat Hadi’nin halifeliği (785-786) çok kısa sürdü.32 29 Warren Treadgold, The Byzantine revival, 780-842 , Stanford University Press, 1988, s. 67-69. 30 Christophilopoulou, s.177. 31 Ostrogorsy, s.169. 32 Suyuti, s.291. 145 4.3. Halife Harun er-Reşid Döneminde Antakya Bölgesi Halife Hadi’nin ölümünden sonra kardeşi Harun er-Reşid (786-809) Abbasi halifesi oldu. Harun er-Reşid’in dönemi Abbasi hilafetinin altın çağıdır. Halife Harun er-Reşid döneminde Abbasi Devleti’nin komşularına özellikle Bizans’a karşı tartışılmaz üstünlüğü vardı. Abbasi Devleti, dışta itibarlı iç yapısında, kuvvetli ve huzur hakimdi. Halife Harun er-Reşid, Abbasi Devleti’nin sınır komşusu Bizans Đmparatorluğuna karşı devam etmekte olan seferlere ehemmiyet verdi ve Bizans imparatorluğuyla olan sınırların yeniden tanzim ve tahkimine çok gayret sarfetti. Halife Harun er-Reşid, Bizans sınırını yeniden düzenleyerek sınırı iki bölüme ayırdı. Sugur eş-Şamiye’yi, Sugur el-Cezire’den ayırarak buradaki Sugur şehirlerini ( Adana, Ceyhan, Tarsus, Antakya) Avasım adıyla yeni bir Askeri valilik haline getirdi. Sugur el-Cezire’de bulunan Sugur şehirlerini (Maraş,Hades,Malatya) aynı şekilde Avasım şehirlerine dönüştürdü.33 Halife Harun er-Reşid, Avasım’a dahil olan hudut şehirlerini tahkim ettirerek buralarda devamlı oturan ve Bizans’a karşı sefer yapan askeri birlikler meydana getirdi. Bu yeni Avasım şehirlerindeki askeri birlikler başta Horasan olmak üzere ülkenin hemen her eyaletinden gelen askerlerden oluşuyordu. Tarsus ve Antakya şehirleri, 787 yılında Avasım’ın bir hareket üssü haline getirildi. Halife Harun er-Reşid, halifeliğinin ilk yıllarında hudutların tahkimi yanında donanmaya da önem verdi ve denizde de Bizans ile mücadeleye girildiği görüldü.34 33 Hugh Kennedy, The Prophet and the age of the Caliphates, Longman, New York,1986, s.144. 34 Bosworth, s. 58. 146 Harun er-Reşid, halifeliğinin ilk yılında Bizans imparatorluğu cizye ödemek şartıyla Abbasi halifesi ile yaptıkları barış anlaşmasını tanımayarak büyük bir orduyla Anadolu seferine çıktı. Bizans ordusu, Antakya valisi Ali’nin yeni inşa ettiği Maraş bölgesinde Hades şehrine gelerek şehrin surlarını yıktı ve yeni yapılmış binaları tahrib etti.35 Antakya valisi Ali b. Süleyman, Bizans ordusunun Maraş bölgesine geldiğini haber alınca büyük bir orduyla bu bölgeye hareket etti ve burada Bizans ordusunu mağlup ederek bu bölgeden Bizans ordusunu çıkardı.36 Bizans ordusunun başarısız Anadolu seferinden sonra Bizans ordusu kısa bir süre için Abbasi sınırını geçmedi. Bu dönemde Bizans devlet işlerine Đrene tarafından el konulması ile tasvirlere ibadetin ihyası tahakkuk etmiş oldu. Bu doğrultuda 25 Aralık 785 yılında Đrene’nin desteklediği Tarasius, Đstanbul Kilisesi’nin Patriği seçildi.37 31 Temmuz 786’da yedinci konsil Đstanbul’da Havariyun kilisesinde toplandı. Fakat müzakereler başlar başlamaz, konsilin Đrene’nin ve Tarasius’un gösterdiğinden daha fazla dikkat sarfedilmesi gerektiğini gösteren bir olay meydana geldi. VI. Konstantinos’un vermiş olduğu emirleri hatırlayan başşehrin muhafız alaylarına mensup askerler kılıçlarını şakırdatarak kiliseye dalıp, toplanan piskoposlardan bir kısmının memnuniyet avazeleri arasında konsili dağıtıverdiler. Fakat Đmparatoriçe’nin cesareti bu başarısızlıkla kırılmamıştı. Bir taraftan resimler yanlısı bazı Trakya birliklerini getirtip başşehrin muhafazasını bunlara tevdi ederken diğer taraftan da tasvir aleyhdarı birlikleri, sözde Abbasilere karşı bir sefer yapmak üzere Anadolu yakasına geçirtti. 35 Süryani Mihail Vekayinamesi, s. 104. Taberi, The History of al-Tabari ( Çev. Hugh Kennedy), 29. cilt, s. 240. 37 Theophanes, The Chronicle of Theophanes (Translated by Harry Turtledove), s. 145. 36 147 787 yılının Mayıs ayında, bu sefer Đznik’te toplanacak olan konsil için yeni davetiyeler dağıtıldı. Bu suretle Yedinci Ekümenik Konsil ‘‘Doğu Kilisesi’nin tanıdığı sonuncu konsil’’ toplantısı, Büyük Konstantinos zamanında ilk ekümenik konsilin içtima etmiş olduğu Đznik şehrinde yapılmış oldu.38 Đmparatoriçe Đrene ve Đstanbul Kilisesi Patriği Tarasius, Antakya ve Đskenderiye Kiliselerine Bizans elçilerini gönderdiler. Đrene ve Tarasius, Abbasi egemenliğinde ve topraklarında bulunan Antakya Kilisesi patriği John’dan Abbasi halifesi Harun er-Reşid’e giderek Bizans Abbasi barışını bozmamasını söylemesini istediler.39 Ancak bu teşebbüsten bir sonuç çıkmadı. Abbasi Devleti’nin kuruluşundan halife Harun er-Reşid dönemine kadar Abbasi donanması ihmal edilmişti. Halife Harun er-Reşid’in Abbasi donanmasına önem vermesiyle Arap donanması eski gücünü tekrar kazandı. Harun er-Reşid döneminde yeniden güçlendirilen Abbasi donanması, 790 yılında Kıbrıs’a doğru hareket etti. Abbasi donanması, Antakya açıklarında karşısına çıkan Bizans donanması ile savaşa tutuştu ve Bizans donanmasını mağlup etti. Deniz savaşında mağlup olan Bizans, 791 yılının Eylül ayında Bizans imparatoru VI. Konstantinos komutasında Anadolu seferine çıktı ve Bizans ordusu Tarsus’a kadar geldi. Antakya’da bulunan Abbasi ordusu Tarsus’a hareket etti. Abbasi ordusu ile Bizans ordusu, 791 yılında Tarsus yakınlarında karşılaştı ve bu savaşı Abbasi ordusu kazandı. Böylece Abbasi ordusuna mağlup olan Bizans ordusu Ekim ayında Tarsus’tan Đstanbul’a geri döndü.40 38 Ostrogorsy, s.165. Theophanes, The Chronicle of Theophanes Confessor: Byzantine and ear Eastern History, A.D. 284-813 translated by Cyril Mango and Roger Scott, s. 461. 40 E.W. Brooks, Cambridge Medieval History, 4.Cilt, s.125. 39 148 Bizans imparatorluğu Batı’da Bulgar’a Doğu’da Abbasilere karşı alınan mağlubiyetlerden Đrene’yi sorumlu tuttular. Anadolu Thema’sı ve senatörler hanedan hukukuna rağmen hüküm sürme hırslısı Đmparatoriçe Đrene’yi Đmparatorluğu yönetmesini reddetmekle kalmayıp oğlu VI. Konstantinos’u tek başına imparator ilan ettiler. Bunun üzerine Đrene, Đmparatorluk sarayını terk etti. Fakat 795 yılının Ocak ayında Bizans imparatoru VI. Konstantinos, eşi Maria’yı koğup metresi, Bizans saraylısı Theodote ile evlenerek Theodote’yi imparatoriçe ilan etti. VI. Kontantinus’un bütün kilise kurallarına aykırı olan bu hareketi Ortodoks çevrelerde büyük bir kızgınlık doğurdu.41 Bunun üzerine Ortodoks kilisesi ve senatörler Đrene ile anlaştı. Bizans Đmparatoru VI. Konstantinos, 15 Ağustos 797 tarihinde annesinin emriyle kör edildi. Đrene artık hedefine varmıştı. Hükümdarlık etmek iktidarına sahip bulunmayan bir imparator namına naibe olarak değilde, doğrudan doğruya kendi adına imparatorluğa tek hükümdar olarak hakim olan ilk kadın oldu. Đmparatoriçe Đrene, haremağası Aetius’u başnazır ve baş patrik yaptı. Abbasi ordusu, 797 yılında Anadolu seferine çıktı. Aetius komutasındaki Bizans ordusu, Abbasi ordusunu durdurmak için Đstanbul’dan hareket etti. Bizans ordusu, Anadolu’da Abbasi ordusu ile karşılaştı ve Abbasi ordusunu yendi. Abbasi ordusu, bir yıl sonra Bizans’a karşı sefer düzenledi ve bu seferde Bizans ordusu ağır bir mağlubiyet aldı. Bizans senatosu ve Kilisesi, alınan bu mağlubiyetlerden sonra Đstanbul’da 31 Ekim 802 yılında ihtilal yaptı ve Kapadokyalı Nikephoros’u Đmparator ilan etti. Nikephoros, Bizans imparatoru olunca Đrene’yi önce Đstanbul adalarından birine sonra da Atina’ya sürdü ve Đrene kısa bir süre sonra da orada öldü.42 41 42 Ostrogorsky, s.167-168. Süryani Mihail Vekayinamesi, s. 112-113. 149 4.4. Antakya Bölgesi’nde Bizans-Abbasi Mücadelesi Halife Harun er Reşid, 797 yılında Bizans iç karışıklıklarla uğraşırken Bizans seferine çıktı ve Anadolu’da hızla ilerleyerek Đç Anadolu’da bir kaç kaleyi zaptetti. Halifenin Anadolu seferine takviye kuvveti olarak Antakya valisi Abdulmelik b. Salih komutasında ordu Ankara’ya kadar geldi. Bu takviye kuvveti Matmura’yı (Niğde ile Aksaray arasındaki Melendiz dağlık bölgesini) fethettikten sonra Halife Harun er Reşid’in ordusuna katıldı. Đmparatoriçe Đrene, Anadolu’da hızla ilerleyen Abbasi ordusunu durduramayacağını anlayınca Halife Harun er Reşid’den haraç ödemek karşılığında sulh istedi ve barış yapıldı.43 Abbasi halifesi Harun er Reşid, dokuzuncu yüzyılın başlarında Bizans imparatorluğunu ağır bir mağlubiyete uğrattı. Bizans Đmparatorluğu, Abbasi devletine her yıl haraç ödemek karşılığında barış anlaşması yapmak zorunda kaldı. Abbasi Devleti karşısında küçük düşen Bizans Đmparatorluğu’nda Đstanbul halkı ve senato Đmparatoriçe Đrene’ye karşı ihtilal yaparak Đrene’yi yönetimden uzaklaştırdı ve yerine Kapadokyalı I. Nikephorus (802811)44’u Đmparator yaptı. 43 Taberi, The History of al- Tabari ( Çev. C.E. Bosworth ), 30. Cilt, s. 165. Bizans Đmparatoru I. Nikephorus’un ailesinin Arap ırkına mensub olduğu ile ilgili bilgi için Bkz. Süryani Mihael Vekayinamesi, s.116. Yemenli Hıristiyan arapların hükümdarlarından olan Cabala, Hz. Ömer döneminde Müslüman olmuştu. Hz. Ömer, Yemen’e giderek Cabalayla Yemen’de görüşmüştür. Daha sonra Hz. Ömer ile Yemen hükümdarı Cabala beraber Kabe’ye doğru yola çıktılar. Bunlar mabede yaklaştıkları vakit Fezara adında biri Cabala’nın ayağına bastı. Bunun üzerine Cabala, bu adamın suratına bir yumruk indirerek burnunu ezdi. Hz. Ömer, Feraza’nın şikayeti üzerine Cabala’ya şu sözleri söyledi. ‘‘ Ya bu adamla barış yahut onunda bir yumruk indirip burnunu ezmesine müsaade et’’ Cabala itiraz etti ve ‘‘ benim gibi bir hükümdar bunu nasıl yapabilir avamdan bir adamın yüzüne bir darbe indirmesine razı olur’’ dedi. Hz. Ömer şu cevabı verdi ‘‘ Gerçi siz ondan daha şereflisiniz, fakat Đslâmlık nazarında müsavisiniz ’’ buna karşı ‘‘ Cabala bana sabaha kadar mühlet verin de bu iki şıktan hangisini kabul edeceğime karar vereyim’’ dedi. Fakat Cabala ve arkadaşları o gece kalktılar, Kapadokya’ya kaçtılar ve Hıristiyan oldular. Bizans Đmparatoru I. Nikephorus (802-811) Cabala’nın neslinden gelmektedir. 44 150 Bizans Đmparatoru I Nikephorus, asker bir aileden gelmemekle beraber büyük bir enerji ile Abbasi Devleti’ne karşı savaşı devam ettirdi ve bir çok kere şahsen ordunun başına geçti. Arap hakimiyetinin başlangıcından itibaren Bizans Đmparatorluğunda I. Nikephorus 802 yılında Bizans Đmparatoru olduğunda daha önce imparatorluğu yöneten Đmparatoriçe Đrene’nin Abbasi Devleti’ne karşı yüklenmiş olduğu haraç ödemelerini durdurdu ve haracı ödemeyeceğini söyleyerek Halife Harun er Reşid’e mektup yazdı. Halife Harun er Reşid, bu mektuba çok hiddetlendi ve harbe hazırlandı.45 Bizans Đmparatoru I.Nikephorus’un mektubu: ‘‘ Grek’lerin kralı I. Nikephorus’tan Arapların kralı Harun’a Đrene, kaleden ayrıldı ve sana karşı bir hamle yapmaya niyet etti. Fakat başarısız oldu ve sana para ödedi. Bu bir kadının zayıflık göstergesiydi. Aldığın bütün paraları geri ver veya kılıç buna karar verecek.’’ Abbasi Halifesi Harun er Reşid’in bu mektuba cevabı: ‘‘ Đnananların önderi Harun’dan Grek’lerin köpeği I. Nikephorus’a inançsızın oğlu, senin mektubunu okudum. Bu cevap senin gözlerinle görmen içindir, kulağınla duyman için değil.’’46 Bu mektuplardan sonra Bizans-Abbasi savaşı kaçınılmaz bir hal almışken Anadolu Thema’larının başkumandanlığına tayin edilmiş olan Bardanes Turkos, 19 Temmuz 803 tarihinde Bizans imparatoru I Nikephorus’a isyan etti ve patlak veren bu iç savaş yüzünden Bizans imparatorluğu sarsıldı. 45 Süryani Mihail Vekayinamesi, s. 117. Pavlos E. Niavis, The Reign of the Byzantine Emperor icephorus I. (802811), Historical publications St. D. Basilopoulos, Athens, 1987, s. 200. 46 151 Bu isyanı fırsat bilen Abbasi halifesi Harun er Reşid, oğlu Kasım’ı Antakya valisi Abdulmelik b. Salih ile birlikte Bizans’a karşı Anadolu seferine gönderdi. Abdulmelik b. Salih komutasındaki Abbasi ordusu Antakya’dan ayrılarak 803 yılının Ağustos ayında Kapadokya’ya geldi ve burasını işgal etti. Bizans Đmparatoru I. Nikephorus, 803 yılında iki ateş arasında kalmıştı. Çünkü Anadolu Theması komutanı Bardanes’in isyanını bastırmak için Anadolu’ya Bizans ordusu gönderirse Đstanbul, Abbasi ordusunun saldırısına karşı savunmasız kalacaktı.47 Bizans Đmparatoru I. Nikephorus, Halife Harun er Reşid’e gönderdiği mektuba rağmen bu zor durumdan kurtulmak için Harun er Reşid’e parayı ödeyeceğini ve Đrene zamanında yapılan barış anlaşmasının devam etmesini teklif etti. Halife Harun er Reşid, bu teklifi kabul etti ve Heraklie (Ereğli)’den Rakka’ya geldi. Bunun üzerine Bizans Đmparatoru I. Nikephorus, Bardanes Turkos’un üzerine yürüyerek isyanı bastırdı ve Bardanes’i öldürdü.48 Abbasi halifesi Harun er Reşid, 803 yılında Bizans Đmparatoru I. Nikephorus ile Abbasi Devleti’ne haraç ödemek şartıyla sulh yaptı. Harun er Reşid, zamanında geçen bu vaka ve bu yıl belki de Abbasi Devleti’nin tarihte ulaşabildiği en yüksek kuvvet ve kudret seviyesine işaret etmekteydi. Ancak bir süre sonra Bizans Đmparatoru I. Nikephorus, Halife Harun er Reşid’le yaptığı barış anlaşmasını fesettiğini ve Abbasi Devleti’ne haraç ödemeyeceğini bildirdi. I. Nikephorus, 806 yılında sulh şartlarına uymayarak Tarsus üzerine bir ordu gönderdi. Bu Bizans ordusu Tarsus’a girdi ve buradan Anazarba’ya gelerek şehri tahrip etti. 47 48 Niavis, s. 204-205. Niavis, s. 206. 152 Bizans ordusunun Bizans -Abbasi sınırını geçtiğini haber alan Halife Harun er Reşid, Antakya, Filistin ve Libya bölgesinden topladığı 300.000 askerin bulunduğu muazzam bir orduyla Bizans seferine çıktı.49 Halife Harun er Reşid komutasındaki Abbasi ordusu, 806 yılında Bizans-Abbasi sınırını geçerek Heraklia (Ereğli) ve arkasından Tyana’yı fethetti. Halife Harun er Reşid, Tyana’dan 60.000 askerden oluşan bir orduyu Ankara’ya gönderdi. Ankara’ya doğru hareket eden Abbasi ordusu, Đç Anadolu’da yedi kale aldıktan sonra Đstanbul’a doğru hızla ilerlerken Balkanlarda Bulgarlar da Bizans’a saldırmaya başladı.50 Bunun üzerine Bizans Đmparatoru I. Nikephorus, Abbasi halifesi Harun er Reşid’den haraç ödemeyi kabul ederek tekrar barış ricasında bulundu. Bunun yanında daha küçük düşürücü bir şart olarak halifeye, kendisi ve oğlu için her yıl baş vergisi olarak 3’er altın yollamayı üstlenmek zorunda kaldı. Abbasi halifesi Harun er Reşid, Bizans’la barış anlaşması yaptıktan sonra devletin iç meseleleriyle uğraşmaya başladı.51 Halife, 809 yılında Horasan’da ayaklanan Rafi b. Leys’i ortadan kaldırmak için bizzat kendisi gitmek mecburiyetinde kaldı. Halife bu sefere çıkmadan önce oğulları Emin, Me’mun ve Kasım’ı veliaht tayin etti. Halife Bağdat’ta yerine vekil olarak oğlu Emin’i, Kasım’ı Suriye’ye yerleştirdikten sonra Me’mun’u kendisi ile beraber Horasan’a götürdü. Fakat yolda Halife Harun er Reşid’in hastalığı arttı ve sefere devam edecek takati kalmadı. Bu sebeple kendisi Tus’ta kalarak Horasan’a giden ordunun başında oğlu Me’mun’u gönderdi. 49 Bkz. Theophanes, The Chronicle of Theophanes ( Translated by Harry Turtledove), s.163, Theophanes, Abbasi ordusundaki asker sayısını abartmış olabilir. Ayrıca bkz. Niavis, s. 210. 50 Ostrogorsky, s.182. 51 Zehebi, Târihu’l-Đslâm, s.1352. 153 Halife Harun er Reşid’in veziri Fazl b. Sehl Tus’ta halifeyle beraber kaldılar. Abbasi halifesi Harun er Reşid, Tus’ta 24 Mart 809 tarihinde öldü. Babasıyla Horasan’daki isyanı bastırmaya giden Me’mun kardeşine biat etmekle beraber ordu ile birlikte geri dönmeyip Horasan’da kaldı. Abbasi halifesi Harun er Reşid’in ölümünden sonra ülkenin her tarafından Emin’e biat edilmiş buna itiraz eden hiç kimse olmamıştı. Bunun üzerine Emin (809-813) Abbasi halifesi oldu.52 Emin, tek başına Abbasi Halifesi olunca 810 yılında oğlu Musa’yı veliaht listesine ekleyerek kardeşi Me’mun’un adını veliahtlar listesinden çıkarmasıyla iki kardeş arasında iktidar mücadelesi başlamış oldu. Halife Emin, halifeliğinin ilk yılında kardeşi Me’mun ile mücadeleye başladı ve böylece Abbasi Devleti içinde büyük karışıklıklar baş gösterdi. Halife Emin ile kardeşi Me’mun arasındaki iktidar mücadelesi üç yıl boyunca devam etti.53 Abbasi halifesi Harun er Reşid’in ölümünden sonra Abbasi Devleti’nde hilafet mücadelesinde zuhur eden karışıklıklar Bizans imparatorluğunda bir rahatlamaya sebep oldu. Bizans dış politikasının ağırlık merkezi gittikçe daha belirli bir şekilde Balkanlara kaydı. Bizans Đmparatoru I. Nikephorus, bu doğrultuda 811 yılının ilkbaharında büyük bir ordu ile Balkan sınırını aşarak Bulgar hanı Krum’un barış teklifine aldırmadan Bulgar başşehrini tahrip etti. Muzaffer Bizans Đmparatoru kendisinden rica edilen barış anlaşmasını reddederek Bulgar Devleti’ni ortadan kaldırmakta tam kararlılıkla Bulgar hanı Krum’un üzerine yürüdü. 52 Hugh Kennedy, The Early Abbasid Caliphate, Barnes and Noble Books press, New Jersey, 1981, s.135. 53 Abu’l Farac, s. 212. 154 Bizans Đmparatoru I. Nikephorus, adamlarıyla dağlık bölgeye kaçmış olan Bulgar hanını takip etti. Bulgar hanı Krum, dağ geçitlerinde Bizans ordusunu kuşattı ve son ferdine kadar kılıçtan geçirdi.54 Bizans ordusunu komuta eden Bizans Đmparatoru I. Nikephorus’ta 26 Temmuz 811 tarihinde bu dağ geçiti saldırısında öldürüldü. Bizans imparatorunun öldürülmesinden sonra imparatorluk iki yıl karanlık ve endişe dolu yıllar geçirdi.55 Halife Emin, halifeliğinin ilk yılında kardeşi Me’mun ile iktidar mücadelesine başladı ve böylece Abbasi Devleti içinde büyük karışıklıklar baş gösterdi. Abbasi halifesi Emin, 810’dan sonra üç yıl boyunca kardeşi Me’mun ile hilafet mücadelesi yaptı. Halife Emin, bu üç yıllık hilafet mücadelesinde dışa karşı askeri bir harekata girişemediği gibi içte de fikri ve imar sahalarında bir şey yapamadı veya buna imkan bulamadı. Abbasi Devleti’nin iç karışıklığı olduğu bu dönemde Bizans Đmparatoru’nun Bulgar hanı Krum tarafından öldürülmesiyle Bizans Đmparatorluğunda da tek başına Đmparatorluğa hakim yönetici bulunmamaktaydı. Abbasi Devleti Halife Harun er-Reşid döneminde altın dönemini yaşadı. Harun er Reşid’den sonra oğulları arasındaki hilafet mücadelesi Abbasi Devleti’nin eski gücünü kaybetmesine sebep oldu. Abbasi Devleti’ndeki hilafet mücadelesi Halife Emin’in kardeşleri Me’mun ve Kasım’ı azlederek kendisinden sonra veliahtlığa oğlu Musa’yı getirmesiyle başladı. Halife Emin, veziri Fazl b. Rebi’ye adamlarından birini Mekke’ye göndererek biat konusunda yazılan ve halife Harun er-Reşid’in Kabe’ye astırdığı yazıyı alıp getirmesini istedi. 54 Ostrogorsky, s.183. Theophanes, The Chronicle of Theophanes (Translated by Harry Turtledove), s. 165. 55 155 Mekke ve Medine’nin valisi Davud b. Đsa, Halife Harun er-Reşid’e söz verdiğini ve bu yazıyı Halife Emin’e veremeyeceğini söyledi. Bunun üzerine Fazl b. Rebi’nin adamı gizlice bu yazıyı Kabe’den çaldı ve Fazl’a teslim etti. Fazl, bu yazıları Emin’e verdi ve Emin’de bu yazıları yaktı. Bu hareketiyle Halife Emin, Abbasi Devleti’nde üç yıl boyunca devam edecek hilafet mücadelesini başlatmış oldu.56 Halife Emin, Ali b. Đsa komutasında bir orduyu kardeşi Me’mun’u öldürmesi için gönderdi. Bunu haber alan Me’mun, Tahir b. Hüseyin komutasında bir orduyu Ali b. Đsa’yı durdurması için görevlendirdi. Tahir b. Hüseyin’in ordusu ile Ali b. Đsa’nın ordusu karşılaştı ve Tahir, bu savaştan galip ayrıldı. Uğradığı bu mağlubiyete rağmen henüz ümidini kesmeyen Halife Emin, bu seferde Abdurrahman komutasında bir ordu hazırlattı ve Hamedan’a gönderdi. Fakat bu seferde Tahir b. Hüseyin komutasındaki Me’mun’un askerleri zafer elde ettiler. Birbiri ardına uğranılan bu mağlubiyetlerden sonra giderek gücünü kaybeden Halife Emin en sonunda kendisi teslim olmak zorunda kaldı. 25 Eylül 813 tarihinde Tahir b. Hüseyin, Bağdat sarayını kuşattığı sırada Halife Emin burada Tahir b. Hüseyin’e teslim oldu. Halife Emin, 11 Ekim 813 tarihinde Bağdat’ta öldürüldü.57 Bu hilafet savaşında Me’mun ve Kasım birlikte Emin’e karşı mücadele ettiler. Antakya valisi Abdülmelik b. Salih, Abbasi veliaht savaşında Kasım’ı destekliyordu. Me’mun bu sayede Antakya bölgesinde bulunan Sugur ve Avasım şehirlerininde desteğini aldı.58 56 Taberi, The History of al- Tabari ( Çev. Michael Fishbein ), 31. Cilt, s. 125. Taberi, The History of al- Tabari ( Çev. Michael Fishbein ), 31. Cilt, s. 211. 58 Hugh Kennedy, The Early Abbasid Caliphate, s.125. 57 156 Me’mun, halife Emin’i öldürttükten sonra Abbasi Devleti’ne tam hakim olabilmek için Tahir b. Hüseyin’e mektup göndererek kardeşi Kasım’ın öldürülmesini emretti. Bunun üzerine Tahir b. Hüseyin adamlarından birini göndererek Kasım’ı öldürttü.59 Me’mun kardeşleri Emin ve Kasım’ı öldürttükten sonra tek başına Abbasi Devletinde hakimiyet kurdu. Me’mun 813 yılının Ekim ayında bütün ülke onun halifeliğinde birleşti ve Abbasi halifesi olarak Devleti yönetmeye başladı.60 59 60 Taberi, The History of al- Tabari ( Çev. Michael Fishbein ), 31. Cilt, s. 211. E.W. Brooks, Cambridge Medieval History, 4.Cilt, s.127. 157 4.5. Dokuzuncu Yüzyılda Bizans-Abbasi Sınırı Đslâm ordusu, 634 yılında Yermuk savaşında Bizans ordusunu hezimete uğrattıktan sonra Şam’dan kuzeye doğru ilerleyen Đslâm ordusunun 636’da Antakya’ya girmesiyle: Bizans Đmparatoru Herakleios’un emri üzerine Bizanslıların Antakya’nın kuzeyindeki kalelerden çekilmesiyle 637 ve 638 yıllarında Bizans-Đslâm Sugur eş-Şamiye (Şam sınırı) oluştu. Herakleios, hudut bölgesinde yaşayan halkı iç bölgelere çekerek Đslâm ordusunun ilerlemesini önlemek maksadıyla geniş bir bölgeyi boş bıraktı. Bu boş hudut bölgesinde bulunan Bizans garnizonları, Đslâm ülkesine akınlar yapıyorlarken Đslâm ordusu da Bizans akınlarını önlemek maksadıyla bu boş araziye küçük birlikler yerleştirdi. Đslâm ülkesi ile Bizans arazisini birbirinden ayıran, bu ıssız bölgeye el-Zavahi (dış kısımlar, dış arazi) denirdi.61 Đslâm ordusu, bu şehirlerin arka taraflarında bulunan Sugur şehirlerinden Bizans arazisine akınlara çıkardı. Halife ve Đmparator, kendi halklarını korumak istediklerinden dolayı en azından geçici bir süre için, Şam bölgesi sınırında bir çeşit kalesiz sınır bölgesi haline gelmiş ve bilinçli olarak harap edilmiş tampon bölge oluşturdular.62 Đslâm ordusu, Đslâm fetihleri sonucunda Anadolu’ya girdiğinde Bizans’a tabi araziyi küçültmeye çalışmadı. Sugur ve Avasım bölgesinde bulunan şehirlere yerleşen Müslümanlar Anadolu’da diğer Bizans şehirlerini almak için gayret sarfetmediler. Sadece mutad olarak her yaz ve kış mevsimlerinde Amanos ve Toros silsileleri yoluyla Anadolu içlerine akınlar yaptılar.63 61 Hakkı Dursun Yıldız, Đslâmiyet ve Türkler, Kamer Yay., Đstanbul, 2000, s. 84. E. Walter Kaegi, Bizans ve ilk Đslâm Fetihleri (Çev.Mehmet Özay), Kaknüs Yay., Đstanbul, 2000, s. 370. 63 Ernest Honigman, Bizans Devletinin Doğu Sınırı (Çev.Fikret Işıltan), Đstanbul Üniv. Yay. Đstanbul, 1970, s.36. 62 158 Antakya ve Tarsus arasında Bizans kaleleri ve bu kalelerde de çok sayıda asker bulunmaktaydı. Herakleios, Antakya’dan Đstanbul’a giderken Antakya ve Tarsus arasındaki kalelerde bulunan askerleri ve halkı yanında götürdü. Bundan maksadı ise, Antakya ile diğer Bizans şehirleri arasında kalan bölgelerde Đslâm ordusunun mamur bir yere rastlamaması idi. Herakleios, kalelerde bulunan askerleri dağıtmış olduğundan Đslâm ordusu buralarda kimseyi bulamıyordu. Bazen de kalelere yakın yerlerde Bizanslılar tuzaklar kuruyor ve geride kalanları gafil avlayabiliyorlardı. Daha sonra Đslâm ordusu, bunun için de gerekli ihtiyat tedbirlerini aldı.64 Bu şehirlerin halkları, bazen buraları boşaltıyorlar ve korkudan Bizans ülkesine kaçıyorlardı, bazen de bu boş şehirlere ve kalelere Bizans askerleri yerleşiyordu. Đslâm ordusu savaşa gittiğinde buralarda kimseyi bulamıyordu. Ancak Bizanslılardan bazı kimseler buralarda pusu kurarlar ve ordunun arkasında kalanlarla ondan ayrılanlara ansızın saldırırlardı. Bundan dolayı, yaz ve kış ordularının komutanları, Bizans ülkesine girdiklerinde dönünceye kadar boş kalelerde çok sayıda asker bırakırlardı.65 Emevi Devleti yıkılıp Abbasi Devleti 750 yılında kurulduğunda Bizans-Abbasi sınırı yedinci yüzyıldaki sınırla aynıydı. Abbasi Devleti kurulduğu yıllarda Abbasi halifeleri devlet düzenini kurmakla uğraşmalarından dolayı Bizans ordusu, Anadolu’da başarılı seferler düzenledi. Fakat bu başarılar Bizans Đmparatorluğuna sürekli arazi kazancı sağlamadı. Çünkü zaptedilmiş olan kaleler pek kısa bir müddet sonra tekrar Arabların eline geçti.66 Abbasi Devleti’nin ikinci halifesi Mansur, isyanları bastırıp devlet yönetimini düzene koyduktan sonra Antakya valisi Salih b. Ali’yi Bizans sınırını güçlendirmesi için görevlendirdi. 64 Đbnu’l-Esir, 2. Cilt, s. 454. Belâzurî, Futûh el-Buldân (Çev. Mustafa Fayda), T.C. Kültür Bakanlığı Yay., Ankara, 2002 s. 234. 66 Bosworth, s. 54. 65 159 Salih b. Ali, bu doğrultuda Avasım şehirlerinde bulunan garnizonlara daha fazla asker yerleştirdi ve Avasım kalelerini onararak kuvvetlendirdi. Salih b. Ali komutasında Abbasi ordusu, 757 yılında Malatya’ya gelerek şehri tekrar eskisi gibi inşa etti ve Malatya’ya yerleşti.67 Bu yılda Salih b. Ali ve Abbas b. Muhammed, Bizans ordusunun tahrip ettiği Malatya’yı tamir ettikten sonra Anadolu’da ‘‘el-Hades’’68 yakınında bir dağ geçidinden geçerek Bizans ordusu ile savaşmaya gittiler. Bizans seferinden zaferle dönen Antakya valisi Salih b. Ali, Maraş, Misis ve Adana şehirlerinde bulunan garnizonlara asker yerleştirerek Bizans sınırını kuvvetlendirdi.69 Abbasi Devleti’nin yönetim merkezi 762 yılında Bağdat’a taşındığında Bizans-Abbasi sınırı Şam ve Cezire Sugurundan oluşuyordu. Sekizinci yüzyılda Sugur şehirleri yeniden tahkim ve tamir edilmeye başlandı. Bu Sugurların arkasında Avasım (koruyanlar) denilen şehirler ve kaleler bulunurdu.70 Abbasi Devleti’nin varlığını devam ettirmesi için Bizans-Abbasi sınırı çok önemliydi. Böylece, Bizans karşısında müstahkem bir hudut hattı meydana getiriliyor ve burası tam manasıyla askeri bir üs oluyordu. Sekizinci yüzyılın ortalarında önemli Avasım şehirleri Antakya, Menbiç ve Samosata şehirleriydi. Antakya Avasım şehrinin önünde Tarsus Sugur şehri vardı. Bizans ordusu Tarsus’a doğru geldiğinde Tarsus şehrini korumak için Antakya Avasım şehrinden Abbasi askerleri Tarsus’a hareket ederdi.71 67 Süryani Mihail Vekayinamesi, s. 95. Hades, Maraş yakınında bir şehir idi. 69 Đbnu’l-Esir, 5. Cilt, s. 397. 70 Taberi, The History of al-Tabari ( Çev. Hugh Kennedy), 29. cilt, s.3. 71 Stephen Mitchell, Armies and Frontiers in Roman and Byzantine Anatolia, British Institute of Archaeology at Ankara Monograph No:5, BAR International Series 156,1983, s.221. 68 160 Abbasi Devleti kurulduğu ilk yıllardan itibaren Abbasi halifeleri BizansAbbasi sınırındaki Sugur ve Avasım şehirlerini devamlı kontrol altında tutmaktaydılar. Artık halifelerin bizzat katıldıkları büyük seferler hariç, Bizans’a yapılan gazalar bu hudut şehirlerinden sevk ve idare edilmekteydi.72 Abbasi halifeleri, Anadolu’ya karşı bir fetih siyaseti takip etmedikleri için bu müstahkem hudut hattına savunma tesisleri gözüyle baktıkları da akla gelmektedir. Abbasiler devrinde bu hudut bölgesi oldukça gelişti. Bizans’a karşı yaz ve kış seferlerine katılan birliklerin sayıları çoğaldı. Abbasi Devleti’nin hemen her bölgesinden gaza için gelen gönüllüler ve halifelerin gönderdikleri birliklerin sayılarının artması bazı idari güçlüklere sebep oluyordu. Bu kadar geniş sahanın bir ordugahtan yönetilmesinin zorluğunu Harun er-Reşid Abbasi halifesi olmadan önce babası Mehdi onu Bizans’a karşı Anadolu seferine gönderdiğinde anladı.73 Harun er-Reşid Abbasi halifesi olmadan önce babası halife Mehdi, Harun er Reşid’i Bizans’a karşı Anadolu seferine gönderdiğinde Harun er Reşid komutasındaki Abbasi ordusu, Anadolu seferinde başarılı olarak Đstanbul’a kadar geldi. Bu Anadolu seferinde Bizans’ı ve Anadolu’yu tanıyan Harun er- Reşid, Abbasi halifesi olunca ilk işi Bizans-Abbasi sınırındaki Sugur, Avasım şehirlerinin surlarını kuvvetlendirmek ve bu şehirlere çok sayıda asker yerleştirmek oldu. 72 John Haldon ve Hugh Kennedy, ‘‘The Arab-Byzantine Frontier in the Eighth and Ninth Centuries, Military Organisation and Society in the Borderlans’’, ZRVI 19 (1980), 79-116, s.86. 73 Hakkı Dursun Yıldız, Đslâmiyet ve Türkler, Đstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Yay., Đstanbul,1976, s. 58-60 161 Halife, Bizans sınırını yeniden düzenleyerek Sugur el-Cezire’yi Sugur eş-Şam’dan ayırdı. Sugur eş Şam’daki şehirlerin Tarsus, Adana, Ceyhan ve Avasım şehri Antakya’nın surlarını kuvvetlendirerek bu şehirler yeni garnizonlarla takviye edildi. Abbasi halifesi, Sugur şehirlerini yeniden düzenlenmesi yanında bir de hiç kimsenin yaşamadığı tampon bir bölge oluşturdu. Bizans ordusu bu tampon bölgeye girdiği zaman hemen Avasım şehirlerinden takviye Abbasi kuvvetleri Sugur şehirlerine hareket ediyorlardı. Halife Harun er-Reşid, dokuzuncu yüzyılın başında bu şekilde düzenlediği Sugur ve Avasım şehirleri sayesinde Bizans’ın aşamayacağı savunma sistemini kurmuş oldu. Dokuzuncu yüzyılda Abbasi halifesi Harun erReşid tarafından düzenlenen Bizans-Abbasi Sugurunda-Şam Avasım adı verilensınır ilinin başkenti Antakya idi. Đki Đmparatorluğun toprakları arasındaki sınır hattı üzerinde bir dizi müstahkem kale bulunurdu. Bizans-Abbasi sınır hattında en önemli Sugur şehri Bizans topraklarını ayıran Kilikya mevkinde Gülek Boğazına fazla uzak olmayan Tarsus’tu. Đki sıra surla çevrili, piyade ve süvarilerden oluşan güçlü bir garnizon tarafından sürekli olarak korunan Tarsus, Arapların gözünde Bizanslıların saldırılarına karşı en güvenilir kale idi.74 Bizans, hudut şehirlerinden başlayan akınlara karşı savunma sistemi olarak sinyal ateşlerinden oluşan bir erken uyarı sistemi kullandı. Bu erken uyarı sistemi Toros dağlarından Đstanbul’a kadar uzanmakta ve bu sistem sayesinde saldırı haberi bir saat içinde başkente ulaşabilmekteydi. Bu sistemin kullanılması IX. Yüzyılın ikinci yarısında bırakıldı, ancak sınırlarda benzer yerel bir uyarı sisteminin kullanılmasına devam edildi.75 74 Niavis, s. 196. Richard C. Dietrich, Diegenes Akrites Destanında Hıristiyan –Müslüman Sınır Kültürünün Yansımaları, Basılmamış Doktora Tezi, Ankara, 2005, s. 98. Ayrıca bkz. Philip, Pattenden, The Byzantine Early Warning System, Byzantion LIII.(1983), s.258-260 75 162 Dokuzuncu yüzyılda Abbasi-Bizans Sugurlarında karşılıklı akınlar sürekli devam etti. Bu dönem de Bizans-Abbasi savaşları Antakya, Tarsus, Adana, Samsat ve Malatya, Sugur ve Avasım şehirlerinden hareket eden askeri birlikler tarafından yapılmaktaydı. Şam Sugur ve Avasım şehirlerine büyük Abbasi garnizonları yerleştirildi ve bu garnizonlardan Bizans şehirlerine sık sık akınlar yapılıyordu. Tarsus’tan Malatya’ya kadar uzanan Şam Sugur ve Avasım şehirleri özellikle Halife Harun er-Reşid’in halifeliğinin ilk yıllarında büyük ölçüde güçlendirildi. Abbasi halifeliğinin Şam Sugur ve Avasım şehirlerinden elde ettiği gelir, söz konusu illerin savunması için harcanan miktarın yanında oldukça önemsiz kalıyordu. Tarsus, Adana, Misis, Anavarza, Maraş diğer birkaç şehrin de dâhil olduğu Suriye sınırından elde edilen gelir, Arapların resmi istihbaratına göre yaklaşık 100.000 dinar veya bir buçuk milyon altın frankı buluyordu; bu gelir kamu işlerinde, casusların, kuryelerin ve dağ, ırmak ve kalelerdeki geçitlerde bulunan muhafız noktalarının korunması ve bakımında kullanılıyordu. Bu şehirlerin garnizonları için özel askeri kuvvetler gerekiyordu. Diğer yandan ise, Şam Sugurundan elde edilen yıllık gelir 100.000 dinar iken gerek kara gerekse deniz yoluyla yapılan yaz ve kış seferleri için 200.000, hatta kimi zaman 300.000 dinarlık –yaklaşık dört buçuk milyon frank– harcama miktarı belirlenmişti. Maraş, Hadat, Malatya ve diğer birkaç şehirden oluşan Cezire Sugurundan elde edilen gelir 70.000 dinarı bulurken –1.050.000 altın frank– , bu sınırın genel bakımı için 40.000 dinar harcanıyordu. Kalan 30.000 dinar paralı askerler için ayrılırken, askeri seferlerden doğan ve her bir seferin taşıdığı öneme göre belirlenen olağandışı harcamalar bir yana, her yıl bu giderlere en az 120.000, bazı zamanlarda ise 170.000 dinara kadar çıkabilen bir miktar daha ekleniyordu. 163 Tüm bu masraflar, Me’mûn döneminde Halifeliğin elde ettiği gelirlerin toplamı ile karşılaştırıldığında fazlasıyla önemsiz kalıyordu; 820 yılında Doğu halifeliğinin geliri savaş öncesinde bir milyar frankı geçiyordu.76 Halife Harun er-Reşid tarafından Sugur da kurulan bu savunma sistemi artan Bizans taarruzları karşısında dokuzuncu yüzyılın sonuna doğru giderek eski gücünü kaybetmeye başladı. Bizans ordusu, 877 yılında Maraş, Hades, 881 yılında yine aynı şehirler ile Malatya ve 883’de Tarsus üzerine yaptığı seferler sonucunda toprak kazanmamış idiyse de, bu teşebbüslerle, Abbasi ordusunun Anadolu’daki münferit başarılarına rağmen Bizans’ın doğu sınırında yine de sürekli bir ilerleme devrine girmiş oldu.77 Arablar, hem Emevi hem de Abbasi dönemlerinde Anadolu’da Bizans’a karşı akınlara Sugur şehirlerinden çıkıyor sonra oraya tekrar dönüyorlardı. Emevi ve Abbasi dönemlerinde her iki grubun temasları daha sık ve daha yakın olmuştu. Bu dönemde Bizans- Arablar arasında sahipsiz bir toprak bölgesi bulunmaktaydı ve güvenlik nedeniyle temaslar genellikle ticari ya da resmi işlerle sınırlandırılmıştı.78 Bizans Đmparatorluğu’nun doğu sınırı, Sugur ve Avasım bölgesi, sabit bir hat değildi ve bu hat müstahkem şehirlerle belirlenen bir bölgeden oluşmaktaydı. Bu müstahkem bölgenin zaman zaman oldukça sakin olmasına rağmen istikrarsız ve değişken olduğu genellikle daha sık görülen bir durumdu. 76 Vasiliev, Byzance Et Les Arabes, I.cilt, Bruxelles,1935, s.94-97. Honigman, s.62. 78 Dietrich, s. 82 Ayrıca bkz. Kaegi, The Frontier, Barrier or Bridge, The 17th Đnternational Byzantine Congress: Major Papers (New York, 1976), s.286-288. 77 164 Bizanslılar ile Arablar arasında bu müstahkem bölgede oluşan kültürel etkileşimde her iki taraf başka alanlardan istediklerini serbestçe seçip aldılar. Örneğin Arablar, Yunan bilimini, Matematik ve tıbbı Bizanstan öğrendiler ve bu konular ile ilgili kitapları Yunanca dan ya da Süryanice den Arapça ya çevirdiler. 79 Bu çevirileri okuyan Harun er Reşid’in doktoru Cibril b. Bahtişu Rum tıbbını çok iyi öğrenmişti. 80 ‘‘Sınır’’ teriminden tarihi bir sürecin, hem sosyal ve etnik bir durumu hem de coğrafi ve siyasi bir biçimi belirtmesi anlaşılmaktadır. Antakya bu dönemde Bizans-Abbasi sınırında Avasım şehri olarak önemli rol oynadı. 79 80 Dietrich, s. 83. Zehebi, Târihu’l-Đslâm, s.1280. 165 1 Dokuzuncu yüzyıl başında Bizans- Abbasi sınırı, Pavlos E. Niavis, The Reign of the Byzantine Emperor icephorus I. (802-811), Historical publications St. D. Basilopoulos, Athens, 1987, s. 195., bu harita bu kitaptan alınmıştır. 166 4.6. Halife el-Me’mun Dönemi’nde Antakya Me’mun(813-833) Abbasi halifesi olduğu ilk yılda Bizans Đmparatorluğunda da imparatorluk mücadelesi vardı. Bizans imparatoru I. Nikephorus’un 811 yılında öldürülmesinden sonra eniştesi Mikhail I. Rangabe imparator oldu. Anadolu Thema’sı komutanı V. Leon, 813 yılında Mikhail I. Rangabe’ye isyan etti. Bu isyan sonucunda Anadolu Thema’sının komutanı ve resim düşmanı zihniyeti temsil eden V. Leon (813-820) Bizans imparatoru oldu.81 Bizans Đmparatoru V. Leon, 813 yılında Abbasi Devleti’ndeki hilafet mücadelesini bir fırsat bilerek Anadolu’da Abbasi sınır şehirlerine sefer düzenledi. Bu doğrultu da Bizans Đmparatoru V. Leon komutasındaki Bizans ordusu, 813 yılının Ağustos ayında Sugur şehirlerinden Tarsus’a saldırdı. Bizans Đmparatoru ile Tarsus emiri Sabit Tarsus yakınlarında savaştılar ve bu savaşı Bizans imparatoru kazandı. 82 Bizans ordusu, Abbasi sınırını geçip Avasım şehirlerine doğru ilerlerken Halife Me’mun, H.199/ M. 814 yılında Yezid b. Muhalled komutasında 10 bin askerden oluşan Abbasi ordusunu Tarsus’a gönderdi. Abbasi ordusu ile Bizans ordusu Tarsus yakınlarında karşılaştı ve yapılan savaşta Abbasi ordusu galip geldi. Böylece Bizans ordusunun ilerlemesi durduruldu.83 81 Ostrogorsky, s.187. Brooks, Cambridge Medieval History, 4. Cilt, s. 127. 83 Zehebi, Târihu’l-Đslâm, al warak.com. s.1429. 82 167 Bizans Đmparatoru V. Leon, 1 Ocak 820 tarihinde Amorion’lu Mikhail’in adamları tarafından Ayasofya Kilisesinin mihrabı önünde öldürüldü. Böylece II. Mikhail (820-829) Bizans imparatoru oldu. II.Mikhail’in saltanatının en önemli iç olayı Thomas’ın çıkardığı muazzam iç savaştı.84 Thomas, Harun er-Reşid zamanından beri kendisinin V. Konstantinos’un oğlu olduğunu söyleyip Harun erReşid’den Bizans imparatorluğunu zaptetmek üzere kendisine bir ordu vermesini istiyordu. Harun er-Reşid, onun bu isteğini yerine getirmemişse de ona imparatorun oğlu diye hürmet gösteriyordu. Halife Me’mun, Thomas’ı yanına çağırıp gerek Bizans imparatorluğunu zaptedip kendisine teslim etmek gerekse Bizans’ı harpla hırpalamak üzere Thomas’ı bir ordu ile beraber Bizans seferine sevketti.85 Halife Me’mun, Abbasi Devleti hakimiyetinde Antakya Patriğine haber göndererek Thomas’ı Bizans Đmparatoru olarak taçlandırmasını istedi. Antakya Patriği Batlis86 Thomas’ı Bizans Đmparatoru olarak taçlandırdı. Taçlandırma merasiminden sonra Thomas komutasında ordu Antakya’dan Tarsus’a geldi ve buradan Đstanbul’a doğru hareket etti.87 Thomas, 821 yılının Aralık ayında Đstanbul’u kuşattı ve bu kuşatma bir yıldan fazla sürdü. Bizans imparatoru II. Mikhail’in üstün savaş idaresi ve Bulgar hanının yardımıyla Thomas’ın isyanını başarıyla bastırdı. Thomas, 823 yılının ilkbaharında kuşatmayı kaldırmak zorunda kaldı ve Ekim ayında Bizans imparatorunun eline düştükten sonra idam edildi. 84 Ostrogorsky, s.191. Süryani Mihail Vekayinamesi, s. 136. 86 Đbn el-Aʻsem, Futûh, IV. Cilt, s. 464’te Abbasi Halifesi Me’mun’un Antakya Patriği Batlis’e Thomas’ı Bizans Đmparatoru olarak taçlandırması için 1000 dinar gönderdiğini yazıyor. 87 Đbn el-Aʻsem, Futûh, IV. Cilt, s. 464-465. 85 168 Bizans imparatoru II. Mikhail duruma hakim oldu, fakat hemen hemen üç yıl etrafı kasıp kavurmuş olan iç savaş yüzünden Bizans imparatorluğu içte ve dışta etkisini kaybetti.88 Thomas isyanına Arapların da katılması dikkate alınmazsa, böylesine zor şartlar altında Harun er Reşid (807) zamanından bu yana sürdürülen barışın korunması Bizans için büyük önem arz ediyordu.89 Bizans imparatorluğu bu iç karışıklıkla uğraştığı zaman Abbasi Devleti’nde de iç isyan vardı. Halife Me’mun, 814 yılında Nasr b. Şebes’i Antakya ve Cezire valisi olarak görevlendirdi.90 Me’mun, halifeliği döneminde yüksek kademelere Đranlıları getirmesi çeşitli bölgelerde isyanların patlak vermesine neden oldu. Bunların en önemlisi ve en tehlikelisi Antakya valisi Nasr b. Şebes’in el-Cezire Araplarını etrafında toplayarak 821 yılında başlattığı isyandı. Nasr b. Şebes, Antakya bölgesinde güçlenerek zulüm yapmaya başladı ve Rakka’nın yakınında Hani diye isimlendirilen köye saldırdı ve buradaki köylüleri öldürdü. Bunu haber alan Halife Me’mun çok üzüldü ve Nasr b. Şebes’i Antakya, Cezire valiliğinden azletti. Halife Me’mun kahraman bir asker olan Şabibi, 7000 seçme askerle beraber Nasr’a karşı sevketti. Şabib’in ordusu çoğunlukla Đranlı askerlerden oluşuyordu. Şabib, ordusu ile Anadolu’da hızla ilerledi ve Nasr b. Şebes’in ordusu ile karşılaştı. Bu savaşta iki taraftanda çok kişi öldü. Fakat Şabib, ordusu ile Antakya’ya geldi. Şabib’in ordusunda bulunan Đranlılar Antakya’da yiyip, içip eğlendiler. Nasr b. Şebes, bunun haberini alınca Araplarla birlikte gece Antakya’ya geldiler ve Đranlıları kılıçtan geçirdiler. Şabib, Araplara karşı bir şey yapamayacağını anlayınca Harun er Reşid zamanında Mısır’dan Antakya’ya getirilmiş olan altınları geri götürmek istedi. 88 Robert Browning, The Byzantine Empire, The Catholic University of Amerika press, 1992, s.64. 89 Vasiliev, Byzance et Les Arabes, I. Cilt, s.90. 90 Taberi, The History of al- Tabari ( Çev. C.E. Bosworth ), 32. Cilt, s. 10. 169 Nasr, Şabib’ten daha erken davrandı ve Şabib’i adamlarıyla birlikte öldürdü.91 Bundan sonra Halife Me’mun, Nasr’ın Şabibe yaptıklarını duyunca Tahir b. Hüseyin’in oğlu Abdullah’ı çağırdı ve Abdullah b. Tahir’e Antakya bölgesinin valiliğini verdiğini söyledi. Abdullah b. Tahir, Nasr b. Şebes’in isyanını bastırmak için 20.000 askerle Rakka’ya geldi. Nasr b. Şebes, Abdullah’ın büyük bir orduyla üzerine doğru geldiğini haber alınca bir gün Harran ovasında bir gün Rakka civarında devamlı yer değiştirip duruyordu. Nasr, Seruc’un etrafında dolaşıyor ve burada Đranlılarla, Hıristiyanları öldürüyordu. Nasr, Đranlı kumandanlardan Ubeydullah’ı tutup öldürdü. Buna öfkelenen Abdullah b. Tahir Keysum’u muhasara etmeye hazırlandı. Bunu haber alan Nasr, mektup yazarak itaat edeceğini vaad etti ve adamlarını rehine olarak Abdullah’a gönderdi. Abdullah b. Tahir, Nasr’a inanmadı ve 824 yılında Keysum’u kuşattı. Bunun üzerine Nasr, şehrin kapısını açtı ve üç oğlunu, üç haremağasını, 200 yük un ile 300 deve yükü arpa, gümüş, altın vererek barış teklifinde bulundu. Abdullah b. Tahir, Nasr’ın bu teklifini kabul ederek Halife Me’mun’a bildirdi ve Me’mun buna çok sevindi. Tahir b. Hüseyin Horasan’da öldü. Bunun üzerine Halife Me’mun, Abdullah b. Tahir’e taziye mektubu gönderdi. ‘‘ Mademki Nasr itaat etmiştir, Mısır’a git ve bu mıntıka da emniyeti temin et’’ dedi. Fakat Halife Me’mun kararını değiştirdi. Çünkü Nasr b. Şebes, tekrar Antakya bölgesinde isyan etti. Halife Me’mun hiddetlendi ve Abdullah b. Tahir’i Nasr’ı eline geçirdikten sonra koyverdiğinden dolayı ölümle tehdit etti. Bunun üzerine Abdullah, derhal ikinci defa Keysum’u muhasara etti.92 91 92 Süryani Mihail Vekayinamesi, s. 140. Ayrıca Bkz. Abu’l Farac, s.217. Süryani Mihail Vekayinamesi, s. 145-147. 170 Bu sefer şiddetli bir savaş başladı ve Nasr yakalandı. Nasr, Abdullah b. Tahir’e serbest bırakılması ricasında bulundu. Fakat Abdullah b. Tahir, Halife’nin izni olmadan kendisini serbest bırakamayacağını söyledi. Abdullah b. Tahir, Halife Me’mun’un izniyle Nasr’ı Seruc yanında tesis etmiş olduğu bir köye hapsetti. Böylece 825 yılında Antakya ve Cezire bölgesi bu isyandan kurtulmuş oldu.93 Halife Memun, Abbasi Devleti içindeki isyanları bastırmakla uğraşmasını fırsat bilen Bizans Đmparatoru II. Mikhail, Balkanlarda Slavları yenerek Batı sınırını güvence altına aldı. Bizans Đmparatoru II. Mikhail, 829 yılında öldü ve oğlu Theophilos (829-842) Bizans imparatoru oldu. Bizans Đmparatoru Theophilos, Đmparatorluğunun ilk yılında Batı sınırı güvence altında olduğundan dolayı Doğu sınırına ehemmiyet verdi. Đmparator Theophilos, Abbasi sınırındaki dağlık bölgede üç yeni askeri-idari birlik vücuda getirdi. Bu üç askeri sınır bölgesi Kayseri, Kapadokya ve Selevkiye idi. Bu üç askeri sınır bölgesi sonradan Thema statüsüne yükseltildiler.94 Halife Me’mun halifeliğinin ilk yılından itibaren Abbasi Devleti’ndeki iç isyanlarla mücadele etti. Bu isyanlardan en önemlisi ve tehlikelisi 816 yılında Azerbaycan bölgesinde Hurremilerin başında Đranlı Babek’in başlattığı isyandı. Halife bu isyanı bastırmakla Azerbaycan valisi Sadakah b. Ali’yi görevlendirdi. Halife Me’mun hilafetinin son devresinde Anadolu’yu fethetmek gayesini ön plana alınca bilhassa 830 yılından sonra devletin askeri gücünü büyük ölçüde Anadolu’ya yöneltildi. Böylece Abbasi Devleti, Babek isyanını bastırmak için yirmi yıl uğraştı.95 93 Taberi, The History of al- Tabari ( Çev. C.E. Bosworth ), 32. Cilt, s. 142-143. Ostrogorsky, s.193-194. 95 Taberi, The History of al- Tabari ( Çev. C.E. Bosworth ), 32. Cilt, s. 144. 94 171 Bizans imparatorluğu, Abbasi Devleti iç isyanlarla uğraştığı zamanda bütün kuvvetlerini Anadolu’da toplayabilecek durumda değildi. Aynı zamanda Sicilya’da savaşmak zorundaydı. Bu sebepten Doğu sınırında savaş önce değişik savaş haliyle yürütüldü. Bazen Bizans ordusu, Anadolu’da Abbasi arazisine girerek zaferler kazanması sebebiyle Bizans imparatoru Theophilos, Đstanbul’da muhteşem törenler tertipliyor bazen de Abbasi ordusu Bizans sınırını geçerek Bizans şehirlerine saldırıyordu. O zaman Bizans Đmparatorunun maneviyatı süratle bozuluyor ve Halife’ye zengin hediyeler takdim ederek barış teklifleri sunan elçi heyetlerini yola çıkarıyordu.96 Halife Me’mun, Antakya valisi Abdullah b. Tahir’i Nasr b. Şebes’in isyanını bastırmasından sonra 828 yılında Mısır’da çıkan isyanı sona erdirmesi için Mısır’a gönderdi. Halife, Anadolu’yu fethetmek planları doğrultusunda Abdullah b. Tahir’in yerine kardeşi el-Mu’tasım’ı Antakya valiliğine oğlu Abbas’ı ise el Cezire valiliğine atadı.97 Halife Me’mun, Anadolu’yu fethetmek gayesiyle 23 Mart 830 tarihinde Urfa, Antakya ve Tarsus üzerinden Bizans topraklarına girdi.98 Halife Me’mun, bu Bizans seferinde Antakya’ya geldiği zaman Đmparatorluk soyundan olduğunu iddia eden bir Bizanslı Halife’nin yanına geldi ve kendisini imparator yapmasını rica etti. Halife Me’mun bu yalancı adama inandı ve Antakya patriği Job’a onu Bizans imparatoru olarak taktis etmesini emretti. Çünkü hiçbir Đmparatorun patriğin onayını almadan Đmparator olamayacağını işitmişti. Antakya patriği, bazı dualar okuduktan sonra ona üçbin dinar kıymetinde olan bir taç giydirdi. 96 Ostrogorsky, s.195. Paul M. Cobb, White Banners, Contention in Abbasid Syria,750-880, State University of New York press, Albany, 2001, s.35. 98 Christophilopoulou, s.246. 97 172 Đstanbul Ortodoks Kilisesi piskoposları bunu duyunca toplanıp dindaşları olan mel’un Job’u afaroz ettiler. Böylece, sözde Bizans imparatoru olan bu adam muvaffak olamadı. Çünkü kimse onunla birleşmedi bu adam iki sene Arap karargahında kaldıktan sonra öldü.99 Halife Me’mun, 830 yılının Mayıs ayında Musul yoluyla Menbic’e uğradıktan sonra Antakya’ya geldi. Halife, Antakya’da Bizans’a karşı sefer hazırlıklarını tamamladıktan sonra Antakya’dan büyük bir orduyla çıktı ve Tarsus’a ulaştı.100 Halife, Tarsus’tan Kapadokya yönüne doğru hareket ederek Mucide, Kurra (Küre) kasabalarını tahrib etti ve Kapadokya’ya girdi. Halife, Bizans’a karşı Anadolu seferine çıktığı zaman oğlu Abbas’ı Malatya üzerine gönderdi.101 Bizans Đmparatoru Theophilos, Abbasi ordularının Anadolu’da ilerlemelerini durdurmak için Halife Me’mun’a elçiler göndererek barış teklifinde bulundu. Halife Me’mun’un bu barış teklifine verdiği cevap ‘‘ Sulhu şu şart dahilinde yaparım, beni hükümdarınız olarak ilan edeceksiniz ve vergi miktarına gelince çokluğundan veya azlığından şikayet etmeyeceğim’’ dedi. Bizans Đmparatoru Theophilos bu cevap karşısında sustu ve hiç bir cevap göndermedi.102 Bu olay üzerine Bizans imparatoru, Abbasi ordusuna karşı hazırlıklara başladı ve 831 yılının bahar ayında büyük bir orduyla Anadolu seferine başladı. 99 Süryani Mihail Vekayinamesi, s. 164. Kedrenus, bu aynı şeyi daha evvel zikredilen Thomas için yazmıştır. 100 Đbnu’l-Esir, 6. Cilt, s. 361. 101 Taberi, The History of al- Tabari ( Çev. C.E. Bosworth ), 32. Cilt, s. 186. 102 Abu’l Farac, s. 222. 173 Bizans imparatoru Theophilos‘un komutasında Bizans ordusu Torosları aşarak Tarsus’a geldi ve burada Abbasi ordusunu yenerek geri döndü.103 Halife Me’mun, Bizanslıların Tarsus ve Massisa halkından bin altı yüz kişiyi öldürdüğünü öğrenince cemaziyelevvel(Haziran)’de Anadolu’ya girdi ve burada 15 şaban (28 Eylül) tarihine kadar kaldı.104 Abbasi halifesi, bu Anadolu seferinde oğlu Abbas ile kardeşi el-Mu’tasım’ı ayrı ayrı kuvvetler başında görevlendirdi. Bu büyük ve üç koldan Anadolu’ya giren Abbasi orduları Tyana ve sonra Heraklie (Ereğli)’yi alarak Anadolu’da hızla ilerledi. Bizans Đmparatoru Theophilos, bu ilerleme den sonra Yohannes’i elçi olarak Me’mun’a gönderdi.105 Bizans elçisi, Me’mun’un zapettiği kaleleri geri vermesini istedi ve beş yıllık bir sulh yapılmasını teklif etti. Halife, Đmparatorun bu barış teklifini kabul etmedi. Fakat kışın yaklaşmasıyla sefer gelecek yıla ertelendi. Halife Me’mun, H.218/M. 833 yılında tekrar Bizans seferine çıkarak Anadolu’ya girdi. Halife, Lulue (Ulukışla)’ya sefer düzenledikten sonra Amuriyye (Amorion) mevkini kadar geldi ve Bizanslıları mağlup ederek anlaşma istemek zorunda bıraktı. Ancak Halife, Bizansın bu barış anlaşmasını da kabul etmeden önce Mısır’da çıkan isyanı bastırmak için Şam’a döndü. Halife, burada kısa bir müddet kaldıktan sonra 23 Ocak 833 tarihinde Türk asıllı Abbasi komutanı Afşin’i Mısır’da çıkan isyanı bastırmak için görevlendirdi ve kendisi tekrar Anadolu’ya gelerek Bizans seferine devam etti. 106 103 Taberi, The History of al- Tabari ( Çev. C.E. Bosworth ), 32. Cilt, s. 185-186. Đbnu’l-Esir, 6. Cilt, s. 363. 105 Süryani Mihail Vekayinamesi, s. 163. 106 Ya῾kûbî , Tarihu’l -Ya῾kûbî, s.303. 104 174 Halife komutasında Abbasi ordusu Anadolu’da hızla ilerledi ve Lulue (Ulukışla)’yı işgal etti. Bunun üzerine Bizans Đmparatoru Theophilos, Abbasi halifesine mektup yazarak barış teklif etti. Halife Me’mun, Bizans elçisine barış teklifini kabul etmediğini söyledi ve Şam Sugurunun önemli şehri Tarsus’a doğru hareket etti. Tarsus’a gelen Halife Me’mun burada ateşli bir hastalıktan 9 Temmuz 833 tarihinde öldü. Böylece Halife Me’mun, Anadolu’da Sugur ve Avasım şehirlerine çok sayıda asker yerleştirmesine rağmen Arabları bu şehirlere iskan gayesinin tahakkukuna ölümü mani oldu. Bu dönemde Antakya, Şam Sugurunda önemli bir Avasım şehriydi.107 107 Taberi, The History of al- Tabari ( Çev. C.E. Bosworth ), 32. Cilt, s. 224. 175 4.7. Halife el-Mu’tasım Döneminde Abbasi-Bizans Mücadelesi ve Antakya Halife Me’mun’un kardeşi el-Mu’tasım Anadolu’da Bizansla mücadele ederken Halife Me’mun Bağdat’ta öldü. Bunun üzerine el-Mu’tasım Avasım şehirlerinden Kınnesrin şehrine geldi ve buradan Bağdat’a hareket etti.108 Halife Me’mun’un vefatından sonra kardeşi el-Mu’tasım 833 yılının Eylül ayında Bağdat’a gelerek Abbasi Halifesi oldu. Halife Me’mun, hayatının son safhasını teşkil eden Bizans’a karşı Anadolu gazalarında kardeşi el-Mu’tasım’ı görevlendirmişti. Halife el-Mu’tasım, yirmi seneden itibaren devam etmekte olan ve artık devleti tehdit etmeğe başlayan Babek isyanını sona erdirmek için kendisinin Mısır valiliği sırasında yanında bulundurduğu askeri bilgi ve kudretine şahit olduğu Afşin’i Babek isyanını bastırmak için Azerbaycan bölgesine gönderdi. 836 yılının Aralık ayını Berzend’de geçiren Afşin, ilk baharda Babek’e karşı harekete geçti.109 Halife Me’mun döneminde başlıyan Abbasi ordusundaki Türk askerlerin sayılarını arttırma politikası kısa zaman sonra Türklerin Abbasi ordusunun esas unsuru haline gelmelerini sağladı. Halife Me’mun döneminde Abbasi ordusu, Türk, Arap ve Đranlı askerlerden oluşmaktaydı. Halife el-Mu’tasım döneminde Türk askerleri ilk defa Antakya bölgesine gelmeye başladılar. Ayrıca bu dönemde Halife, Bizans gazalarında ve dahili karışıklıkların teskininde Türk komutanlara ve askerlere önemli roller verdi.110 108 Ya῾kûbî , Tarihu’l -Ya῾kûbî, s.303. Taberi, The History of al- Tabari ( Çev. C.E. Bosworth ), 33. Cilt, s. 46. 110 Cobb, s. 87. 109 176 Abbasilerin Babek isyanı ile uğraşmasını fırsat bilen Bizans Đmparatoru Theophilos, Halife Me’mun dönemindeki yenilgilerin öcünü almak için Halife Me’mun’un ölümüyle yavaşlayan Abbasi-Bizans mücadelesine verilen arayı sona erdirdi. Bizans Đmparatoru, Abbasi Devleti’nin Babek isyanını bastırmakla meşgul olduğu bütün birliklerini bu asi üzerine gönderdiği sırada 837 yılında büyük bir ordu ile Đstanbul’dan hareket etti. Bizans Đmparatoru Đç Anadolu’ya geldiğinde ordusunun bir kısmını Erzurum üzerine bir kısmını da yukarı Fırat üzerine göndermek üzere ikiye ayırdı. Bugünkü Sultansu kenarında bulunan Zibatra’ya gelen Bizans imparatoru Theophilos komutasında Bizans ordusu burada bulunan erkekleri öldürüp kadın ve çocukları esir aldı. Bu arada Antakya bölgesindeki bütün Sugur halkı Bizanslılara karşı çıktı.111 Antakya’da Bizans’a karşı başlayan direniş zamanında Babek isyanı bastırıldı ve Babek esir edildi.112 Bizans Đmparatoru komutasında ordu, Anadolu’da hızla ilerleyerek Malatya, Samasota (Samsat) ve Erzurum şehirlerinin alınmasına rağmen Đmparator Theophilos aniden geri döndü. Hiç engel yokken Đmparatorun geri dönmesi Babek’in esir edilmesini haber almasındandı. 111 Đbnu’l-Esir, 6. Cilt, s. 418. Babek isyanının sona erdirilmesi ile alakalı bilgi hususunda Bkz. Süryani Mihail Vekâyinamesi, s.182, Afşin, Babek’in taraftarlarının çoğunu öldürdü. Babek, kendi partisinin zayıf düştüğünü ve taraftarlarının Bizans topraklarına kaçtıklarını görünce adamlarından dokuz kişi ile beraber kendisi de Bizans’a kaçtı. Babek ve adamları Estafana adlı bir patriğin köyüne geldikleri vakit bu patrik Babek’i ağırlamak maksadıyla evine davet etti. Estafana, Babek’e evinde tuzak kurdu ve onu yakalatarak zincirletti. Estafana, Babek’in yakalandığını Halife’ye bildirdi. Halife el-Mu’tasım 100.000 den fazla adam öldürmüş Babek’in yakalandığını duyunca hemen Afşin’e haber verdi ve Babek’in yanına getirilmesini istedi. Afşin, Babek’i alıp Halife el-Mu’tasım’ın yanına getirdi. Halife el-Mu’tasım, Babek’e ‘‘Babek sen misin diye sordu’’ Babek ‘‘evet’’ cevabını verdi. Halife, Babek’in sağ kolunu sonra solunu sırayla iki bacağını ve başını kestirip darağacına astırdı. 112 177 Bizans Đmparatoru Theophilos, Đstanbul’da büyük zafer alaylarıyla karşılandı ve Hipodrumda şenlikler yapıldı.113 Halife el-Mu’tasım, Babek isyanının bertaraf edilmesini müteakıp Zibatra114 katliamının öcünü almak üzere büyük bir ordu ile 838 yılının Nisan ayı başlarında Bizans imparatorluğu dahilinde mühim bir mevki olan ve Đmparatorun mensup olduğu ailenin neş’et ettiği Amorion üzerine sefere çıktı. Đki koldan Bizans topraklarına giren Abbasi ordusunun, Tarsus ve Gülek boğazı yolu ile ilerleyen esas kısmını bizzat Halife, Malatya tarafından Anadolu’ya giren ikinci kısmını kumanda eden Afşin, Seruc (bugünkü Suruç)’dan hareketle Derb el-Hades üzerinden Bizans topraklarına girerek Anadolu dahilinde ilerlemeye başladı. Abbasi ordusunun ülkesine karşı harekete geçtiğini öğrenen Bizans imparatoru Theophilos, Mayıs ayında Đstanbul’dan hareket etti. Eskişehir’de Amorion’un müdaafası için kuvvetler gönderdikten sonra halifeyi karşılamak ve tehlikeyi uzakta bertaraf etmek gayesiyle Đç Anadolu’ya yöneldi ve Kızılırmak sahilinde karargah kurarak Abbasi ordusunu beklemeye başladı. Fakat bu sırada ikinci bir ordunun doğudan ilerlediğini haber aldı.115 Bizans Đmparatoru, önce bu tehlikeyi ortadan kaldırmak arzusuyla 30.000 askerden ibaret olan Afşin’in karargahına yürüdü. 113 Brooks, Cambridge Medieval History, 4. Cilt, s. 129. Zibatra hususunda Bkz. Honigman, s.71. Zibatra, Sultan-su kenarında bulunan eski Viranşehir, bugünkü Doğanşehir’in yerinde bulunmakta idi. 115 Hakkı Dursun Yıldız, Đslâmiyet ve Türkler, Đstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Matbaası, Đstanbul,1976, s. 134-135. 114 178 Bizans imparatoru ile Afşin’in kuvvetleri Lurla116 (bugünkü Kaz-ova’da), muhtemelen Temmuz117 başlarında karşılaştılar. Bizans ordusu, Afşin’in karargahına saldırdı ve üç bin askeri öldürdü. Fakat, aniden başlayan şiddetli yağmurdan Bizans ordusu dağıldı ve Đmparator Theophilos ikibin askerle beraber bir tarafa ayrıldı. Bizans ordusunun diğer kısmı Đmparatorun öldürüldüğünü zannederek Đstanbul’a kaçtı. Yağmur durduktan sonra Đmparator Theophilos, Bizans ordusunun dağılmış olduğunu gördü. Afşin’in takriben otuzbin askeri Đmparator Theophilos’un yanındaki ikibin askeri kuşattığında Abbasi askerleri Bizanslıları taşa tutacak makineler getirirken, Bizanslı askerler Abbasi hattını yararak kaçtılar. Bizanslı askerler buradan kaçarak acilen Amorion’a gittiler. Bizans Đmparatoru Theophilos, kaçmakta iken annesi tarafından gelen bir haberci ona ‘‘ Buraya gelen Bizans askerleri senin öldürülmüş olduğuna dair haber yaydılar ve ileri gelenler başka bir Đmparator tayin etmek istiyorlar. Çabuk gel!’’ dedi. Bunun üzerine Theophilos, Amorion’da bulunan askerlere cesaret verdi ve şehrin kapılarının kapanmasını emretti. 116 Lurla ile alakalı bilgi hususunda Bkz. Hakkı Dursun Yıldız, s.135. Taberi ve Đbnu’l-Esir, bu savaş hakkında geniş bilgi vermişler, fakat yerinin ismini belirtmemişlerdir. Coğrafi eserlerde de Lurla adına tesadüf edilmemiştir. Honigman, buranın Turhal yakınındaki Dazmana olduğunu, Bury, Yeşilırmak’ın güney sahilindeki Kaz-ova’ya tekabül ettiğini, Ramsay, ise Dazimonis’in bir bölge ismi olarak bugünkü Kaz-ova’ya Dazimon’un muhkem bir kale olarak Tokat’a tekabül ettiğini kabul etmektedir. Kesin olmamakla beraber savaş Kaz-ova’da cereyan etmiştir. 117 Taberi, The History of al- Tabari ( Çev. C.E. Bosworth ), 33. Cilt, s.119’ da savaşın 21 Temmuz 838 târihinde başladığını yazmakta ise de, bu tarih daha sonraki olayın târihi ile çelişki halindedir. Çünkü Amorium muhasarasının 1 Ağustos’ta başladığı hususunda kaynaklar arasında bir ittifak vardır. Bu durumda, 22 Temmuz’da Turhal yakınında büyük bir savaş yapmış olan Afşin’in 10 gün zarfında bu mesafeyi (Turhal ile Amorion arası yaklaşık olarak 500 km. Kadardır.) kat’etmesi imkansızdır. Kaldı ki Taberi’nin bildirdiğine göre Afşin, Ankara’da halife ile bir kaç gün kalmış ve Ankara’dan Amorium’a yedi günde gelmiştir. Bu bakımdan Afşin ile Theophilus’un karşılaştığı târihi Temmuz’un başlarına almamız icap etmektedir. 179 Bu resim Halife el-Mu’tasım’ın Amorion seferini simgelemektedir. Elisabeth Piltz “Byzantium in the Mirror: The Message of Skylitzes Matritensis and Hagia Sophia in Costantinople” BAR Internatioal Series 1334, Oxford, 2005. s. 59. Elisabeth bu resmi Vasiliki Tsamakda’nın Đllustrated Chronicle of Ioannes in Madrid, Leiden, 2002, kitabından almıştır.Vasiliki’de bu resimi the Famous manuscript Vitr 2,26 in the Biblioteca national Madrid’den almıştır. 180 Bizans imparatoru Theophilos, Đstanbul’a gelir gelmez başka bir Đmparator tayin etmek isteyen ileri gelenleri idam etti. Bizzat Đmparator Đstanbul’a dönünce Anadolu kaderi ile başbaşa kaldı. Abbasi Halifesi el-Mu’tasım, bu Anadolu seferinden geri dönmeye hazırlanırken komutanı Afşin ‘‘ Senin gibi bir hükümdara hiç bir şey yapmadan buradan çekilmek yakışmaz. Amorion şehri uzakta değil onu zaptedelim.’’ dedi.118 Halife el-Mu’tasım ve Afşin’in birlikleri Ankara’da buluştular. Bir kaç gün istirahattan sonra ordu yeniden tanzim edildi. Bu orduda merkezde halife sağ kanatta Afşin ve sol kanatta da Aşnas bulunuyordu. Bir haftalık yolculuktan sonra Amorion önlerine gelen Abbasi ordusu, 1 Ağustos’ta şehri muhasaraya başladı. Halife el-Mu’tasım kumandanları arasında şehrin etrafını çeviren suru taksim ederek her birliğin hücum edeceği kısmı gösterdi. Her birlik halifenin emri üzerine surlara taarruz etti. Abbasi ordusu, 12 Ağustos 838 tarihinde şehre girmeye muvaffak oldu.119 Bu olay Bizans‘ta çok moral yıkıcı bir etki yaptı. Çünkü Amorion, Anatolikon Thema’sının en önemli kalesi ve ayrıca hakim Bizans hanedanının yurd şehri idi. Bizans Đmparatoru, Batı Avrupa’dan Fransa ve Venedik’ten Abbasi Devleti’ne karşı yardım aradı.120 Amorion fethinden sonra Abbasi ordusunun Đstanbul üzerine yürümesi beklenmekte iken Bağdat’tan bir ayaklanmaya dair tehlike haberlerinin alınması üzerine Đstanbul seferinden vazgeçildi ve geri dönüldü.121 Bu isyan Türklerin Abbasi Devleti’nde etkili konumlara gelmelerini istemeyen topluluğun Abbas b. Memun’u kullanmasıyla başladı. 118 Süryani Mihail Vekayinamesi, s. 189-191 Hakkı Dursun Yıldız, Đslâmiyet ve Türkler, s. 136. 120 Ostrogorsky, s.195. 121 Taberi, The History of al- Tabari ( Çev. C.E. Bosworth ), 33. Cilt, s.203 119 181 Abbas b. Memun’un Sugur valiliğinden azledilmesi ve bir köşede unutulması Türkler’e karşı olan topluluğun eline koz verdi ve Abbas’ın halifeliğini kendilerine bayrak yaparak teşkilatlandılar. Teşkilatlanan Arap ve Đranlı komutanlar, el-Mu’tasım ve Afşin’in birliklerindeki taraftarları sayesinde el-Mu’tasım ve Afşin’i öldürmeyi planladılar. Bu suikast planının ortaya çıkmasıyla Cafer b. Dinar el-Hayat ile Uceyf b. Anbase yakalanarak idam edildi.122 Abbasi Devleti’ndeki bu iç isyanı fırsat bilen Bizanslılar, 840 yılında deniz yoluyla Antakya’ya geldiler, tacirleri soydular ve ahaliyi esir ettiler. Halife el-Mu’tasım hemen bir ordu gönderdi ve bu Abbasi ordusu deniz yoluyla gelen Bizans askerlerini öldürdü. El-Mu’tasım’ın emriyle Süveydi’ye (bugünkü Samandağ) limanının içinde bir kale inşa edildi.123 Halife el-Mu’tasım ülke içinde karışıklıklardan dolayı doğru dürüst bir daha Bizans ile ilgilenmemiş olsa da Sugur’daki birlikler muntazam akınlarına devam ederek başarılı neticeler almışlardır. Antakya Avasım şehri olarak yine önemli rol oynadı. Hayatının son zamanlarında uzunca bir hastalık geçiren Halife el-Mu’tasım, 5 Ocak 842 tarihinde kendisinin kurduğu Samarra şehrinde öldü ve oraya gömüldü.124 122 Hakkı Dursun Yıldız, Đslâmiyet ve Türkler, s. 134. Abu’l Farac, s. 229. 124 Taberi, The History of al- Tabari ( Çev. C.E. Bosworth ), 33. Cilt, s. 208. 123 182 Bu harita, Taberî, The History of al- Taberî ( Çev. C.E. Bosworth ), 33. Cilt s.1’den alınmıştır. 183 4.8. 843-868 Arasında Anadolu’da Abbasi-Bizans Mücadelesi Amorion fethinden sonra Abbasi-Bizans mücadelesi daha ziyade karşılıklı akınlar şeklinde devam etti. Her iki taraf da bir fetih siyasetinden çok küçük akınları tercih ediyordu. Bunda iki imparatorluğun dahili durumlarının büyük payı vardı. Halife Mütevekkil’den itibaren Abbasi halifelerinin Türkler ile mücadeleye girişmeleri ve uzun müddet tahtta kalamamaları, Bizans’a karşı eskiden olduğu gibi geniş bir askeri harekata girişmelerini, hatta halifenin sefere çıkmasını önlüyordu. Bizans imparatorları ise, Ağlebiler’in Sicilya ve Güney Đtalya’ya karşı giriştikleri fetih hareketini durdurmakla meşgul idiler. Sugur ve Avasım şehirlerindeki Abbasi garnizonları, umumiyetle yaz aylarında Bizans hudut garnizonlarının kuvvetlenmesini önlemek, Abbasi topraklarına karşı taarruzlarına mani olmak ve ganimet ele geçirmek için hemen her yıl Bizans’a akınlar yapmakta idiler. Hudut garnizonlarının devamlı akınlarına mukabil halifeler artık şahsen seferlere hiç katılmıyorlardı. Ancak bazen merkezdeki kuvvetlerin de Anadolu’ya sefere gönderildiği görülüyordu.125 842 yılında hem Bizans Đmparatoru Theophilos hem de Abbasi halifesi el-Mu’tasım vefat etti. Bizans Đmparatoru Theophilos 842 yılında vefat ettiğinde oğlu III. Mihail, henüz üç yaşındaydı. III. Mihail (842-867), üç yaşında Bizans imparatoru ilan edildiğinde annesi Theodora onun namına Đmparatorluğu yönetmeye başladı. Bizans Đmparatoru III. Mikhail büyüyüp Đmparatorluğu tek başına yönetmeye başladığında Bizans için yeni bir devir açıldı. Bizans’ın yükseliş devresini (843-1025) Makedonya hanedanı değil, Amorion hanedanına mensup son hükümdar III. Mikhail çok hareketli saltanat devresi açtı. 125 Hakkı Dursun Yıldız, Đslâmiyet ve Türkler, s. 137. Ayrıca Ağlebiler hususunda bkz. D.Đ.A. I. cilt, ‘‘Ağlebiler’’ mad. s.475-478. Ağlebiler, Ifrikiyye, Cezayir ve Sicilya’da hüküm sürmüş bir Đslâm hanedanı,(800-909). 184 Bardas, Photius ve Konstantinos bu yeni devrenin başlangıcını müjdeleyen üç büyük şahsiyetti.126 Theodora, tasvirler kültünü tekrar canlandırmasından sonra derhal Abbasilere karşı mücadeleyi ele aldı. Bizans donanma kumandanı Theoktistus, kuvvetli bir donanma ile Girit’e yelken açtı ve pek kısa bir zaman için dahi olsa burada Bizans egemenliğini 844 yılında yeniden kurdu. Abbasi donanması, Bizans donanmasını bir harp hilesiyle ağır bir yenilgiye uğratmasıyla Bizans donanmasının başarısı hemen hemen hiç etkili olmadı.127 Bizans Đmparatorluğunu vekaleten yöneten Theodora döneminde Sicilya ve Đtalya’da da savaşlar devam etti. Arapların 845 yılında başarı kazanmasında önemli rol Abbasi halifesine bağlı olmamakla birlikte tamamen müstakil hareket eden Aglebiler tarafından gerçekleşti.128 Halife el-Mu’tasım’ın vefatından sonra oğlu Vasık 843 yılında Abbasi halifesi oldu. Vasık’ın halife olmasını halk sevinçle karşıladı. Çünkü halk, onun babasının koyduğu ağır vergileri hafifleteceğini zannediyorlardı. Fakat Halife Vasık, Abbasi Devleti’nin yönetiminde tam yetkili olarak devlet işlerini düzenlemede etkisiz kaldı. Abbasi Devleti’nin yönetimini üç adamın eline bıraktı. Bundan dolayı, halk kendilerini ezmekte olan vergilerin hafiflemesini asla göremediler ve bilakis daha ağır vergiler konuldu. Halife Vasık’ın hakimiyeti zamanında Abbasi Devleti’nin vergi memurları bütün tabi milletlere karşı merhametsizce hareket ettiler. Halife Vasık’ın halifeliği beş yıl dokuz ay sürdü ve bu dönemde Abbasi-Bizans Devletleri arasında mühim bir savaş olmadı. 126 Ostrogorsky, s. 203-204. Christophilopoulou, s.260. 128 Brooks, Cambridge Medieval History, 4. Cilt, s. 138. 127 185 Halife Vasık’ın devri zaten amcası Me’mun ve babası el-Mu’tasım devirlerinin basit bir devamından ibaretti.129 Ayrıca Abbasilerin Bizans arazisi içinde derinliğine bu kadar ilerlemeye cesaret edebilmeleri halife el-Mu’tasım’ın başarılı seferlerinin bir sonucu idi. Bununla beraber iç mücadeleler el-Mu’tasım’ın halefini Bizans ile barış yapmaya zorladı.130 Bizans Başkumandanı Manuel, Bizans-Abbasi Devletleri arasında barış anlaşması yapılması için Abbasi halifesi Vasık’a elçi gönderdi. Halife Vasık, savaşı sevmeyen bir karaktere sahipti. Bizans’a karşı kazanılan Amorion zaferine rağmen 845 yılında Samarra’ya gelen Bizans elçisinin karşılıklı olarak esirlerin değiştirilmesi teklifini memnuniyetle kabul etti. Esirlerin mübadelesi Silifke ile Tarsus arasında iki Devletin hududunu teşkil eden Lamis (Göksu) suyu yakınında yapıldı.131 Bu dönemde iki devlet arasındaki ilişkileri belirleyen önemli unsur da Pavlikanlardı. Hıristiyanlığın bir mezhebi olan Pavlikan mezhebi M.S. III. Yüzyılda Samsatlı Pavlos tarafından kuruldu. Özellikle Antakya bölgesinde yayılan Pavlikan mezhebi,132 VIII. Yüzyılın başında Đkonoklast Bizans Đmparatorları tarafından desteklendi. Ancak Tarsus ve Antakya bölgesinde giderek güçlenen Pavlikanlar Bizans Đmparatorluğu için tehdit oluşturmaya başladılar.133 129 Süryani Mihail Vekayinamesi, s. 207. Ostrogorsky, s. 207. 131 Abu’l Farac, s. 230. 132 Dietrich, s. 42 Pavlikan mezhebi hususunda bkz. N. Garsoian, The Paulician Heresy (The Hague, 1967), s.145. Mani dininin bir gelişimi olarak Pavlikanların ikili inançları vardı. Evren, iki güç arasında bölünmüştür. Bir tarafta iyi, yani ruh ve ışık, diğer tarafta kötü, yani madde ve karanlık vardır. Đnsanoğlunun evrensel görevi kötüye karşı savaşarak kendinde hapsedilmiş ilahi ışığı serbest bırakmak ve manevi dünyaya katılmaktır. Bu inançların sonucu olarak Pavlikanlar, gereksiz olduğunu sanarak Ortodoks kilisesinin resmi düzenine ve ikonlarına saygı göstermeye karşı çıkmışlardı. 133 Christophilopoulou, s.257. 130 186 Dokuzuncu yüzyılın başında Ortodoks Bizans Đmparatorlar, giderek güçlenen Pavlikanlar’ı Bizans otoritesine karşı tehdit görerek Pavlikanlar’la çok şiddetli mücadeleye girdiler. Abbasi Antakya ve Tarsus valileri, bu mücadelede çok mensubu ölen Pavlikan mezhebi taraftarlarına yardım ettiler. 842 yılında üç yaşındaki Đmparator III. Mikhael’in tahta çıkmasıyla ikinci ikonoklast dönemi sona erdi ve Đmparatorun annesi Theodora’nın hakimiyet devresinde Pavlikanlar’a karşı girişilen takibat çok sert oldu. Bu baskı nedeniyle pek çok Pavlikan hayatını kaybetti ve kitleler halinde Antakya bölgesinden Malatya topraklarına kaçıp Abbasi saflarında Bizans’a karşı savaştılar. Bu dönemde iki eski Bizans subayı, Khysokheir ve onun amcası Karbeas Pavlikanlar’a önderlik ettiler ve ilk seferlerinde Bizans ordusunu yendiler.134 Pavlikanlar’ın bu başarılı seferinden sonra Bizans ordusu, 847 yılında Malatya topraklarına girerek binlerce Pavlikan’ı öldürdü.135 Halife Vasık’ın veliaht tayin etmeden ölümü üzerine, kimin halife olacağı hususunda bazı tereddütler hasıl oldu. Bunun üzerine Abbasi tarihinde ilk defa devlet erkanı yeni halifeyi seçmek için Hilafet sarayında bir toplantı yaptı. Yapılan müzakereler neticesinde Vasık’ın oğlu Muhammed’e biata karar verildi. Fakat, O, çok küçük yaşta olması sebebiyle Türkler tarafından halifeliğe uygun görülmedi. Türkler, Mütevekkil’i meclise davet ederek Abbasi halifesi olarak selamladılar. Mütevekkil (847-861) halife olunca hilafete geçmesine yardım etmelerine rağmen Türkleri bertaraf etmeye yöneldi.136 Mütevekkil’in halifeliğinin ilk yıllarında çıkan iç isyanlar daha çok doğu bölgelerinde görüldü. Merkezi otoritenin zayıflaması üzerine çeşitli etnik ve dini gruplar halifeye karşı isyan ettiler. 134 Dietrich, s. 43. Ostrogorsky, s. 207. 136 Taberi, The History of al- Tabari ( Çev. Joel L. Kraemer ), 34. Cilt, s. 63-64. 135 187 Mütevekkil, halifeliğinin üçüncü yılında Antakya ve Şam bölgesindeki isyanları bastırmak için oğlu Müeyyed’i Şam, Antakya ve Filistin bölgelerinin valisi olarak görevlendirdi.137 Abbasi Devleti’nin içinde bulunduğu karışıklıktan istifade eden Bizans Đmparatorluğu 853 yılında ani olarak büyükçe bir Bizans filosunu Girit’e hakim olanlara destek vermek maksadıyla Mısır sahiline gönderdi.138 Aynı zamanda küçük bir Bizans filosu da Antakya’ya doğru hareket etti ve bu Bizans filosu 22 Mayıs 853 tarihinde Antakya limanına saldırdı. Abbasi ordusu, Süveydiye (Samandağ) limanından Antakya’ya doğru hareket eden Bizans askerlerini Antakya yakınında durdurdu ve Bizanslı askerlerin hepsini öldürdü.139 Mısır limanına hareket eden büyük Bizans filosu Nil nehri ağzına yakın Dimyat140 kalesine hucüm etti ve kaleyi zaptederek yaktı. Arap fetihlerinin başlamasından beri Bizans, ilk defa düşman sularına bu derece sokulmaya cesaret gösterdi.141 Bizans, 853 yılında Abbasi Devleti’ne karşı yaptığı deniz seferlerinden sonra Đmparatorluğun iç meselelerinden dolayı Abbasiler’e karşı büyük bir fetih girişiminde bulunamadı. Tarsus ve Malatya şehirlerinde bulunan Abbasi garnizonları yaz ve kış aylarında Bizans hudut garnizonlarının kuvvetlenmesini önlemek, Abbasi Sugur şehirlerine karşı taarruzlarına mani olmak için hemen her yıl Bizans’a akınlar yapmakta idiler. Bizans seferlerinin başında Malatya valisi, Ömer b. Abdullah ve Tarsus valisi, Ali b. Yahya el-Ermeni bulunmakta idi. 137 Abu’l Farac, s. 232. Ostrogorsky, s. 207. 139 Brooks, Cambridge Medieval History, 4. Cilt, s. 132. 140 Dimyat kalesinin bulunduğu yer hususunda Bkz. Taberi,The History of alTabari (Çev. Joel L. Kraemer ), 34. Cilt, s. 124. Dimyat, aşağı Mısır’da Nil nehrinin Akdeniz’e döküldüğü yerde Fustat’a dört günlük bir mesafedeydi. 141 Taberi, The History of al- Tabari ( Çev. Joel L. Kraemer ), 34. Cilt, s.125. 138 188 Bu akınlar Bizans Đmparatoru III. Mikhail’in dayısı Bardas’ın yardımıyla 856 yılında annesi Theodora’nın vesayetinden kurtulana kadar devam etti.142 856 yılında Bardas ve III. Mikhail, Theodora ve Theoktistus tarafından idare olunan rejimden zarar görenler sıfatıyla tabi müttefik oldular. Çünkü bütün iktidarı eline geçirmiş bulunan Theoktistus tarafından bir kenara itilmiş olmak Bardas’a ne kadar acı geliyor idiyse, ergin yaşa ulaşmış Đmparatora da annesinin vesayeti o kadar ağır gelmekteydi. Bardas, Theoktistus’u Đmparatorluk sarayında III. Mikhail’in gözleri önünde öldürdü. III. Mikhail, annesi Theodora’yı manastıra gönderdi. Bizans imparatorluğunun siyasi yükseliş devri genç imparator III. Mikhail’e hükümdarlık haklarını kullanmak imkanını veren ve devlet işlerinin idaresini onun dayısı Bardas’ın ellerine tevdi eden 856 yılındaki hükümet darbesinden sonra başladı. Theodora zamanında Theoktistus gibi şimdi de Bardas, Bizans Đmparatorluğunun gerçek idarecisiydi.143 Tarsus Sugur valisi Ali b. Yahya el-Ermeni 856 yılında Bizans’a karşı yaz akını yaptı ve ilerleyerek Amid (Diyarbakır)’a kadar geldi. Malatya valisi Ömer b. Abdullah, Ali b. Yahya’ya mektup göndererek Bizans’a karşı birlikte sefere çıkmalarını teklif etti.144 Buna karşılık Bizans, yönetim meselelerini çözdükten sonra Anadolu’da Abbasi Sugur valilerine karşı taarruza geçti. Bardas ve kardeşi Thrakesion Theması komutanı Petronas, Samsat civarına sefer ederek Amida (Diyarbakır)’a kadar ilerledi. Bu başarılı seferlerden sonra Bardas, Đstanbul’a döndü ve Bizans’ın merkezi yönetimini güçlendirmekle uğraştı. 142 Brooks, Cambridge Medieval History, 4. Cilt, s. 132. Ostrogorsky, s. 208-209. 144 Taberi, The History of al- Tabari ( Çev. Joel L. Kraemer ), 34. Cilt, s.147. 143 189 Bardas, merkezi otoriteyi ve Bizans ordusunu kuvvetlendirdikten sonra 858 yılında tekrar Anadolu seferine çıktı.145 Bizans ordusunun Anadolu’da ilerlediğini haber alan Halife Mütevekkil, Boğa el-Kebir’i Anadolu’ya göndererek Bizans ordusunu durdurmasını emretti. Halife Mütevekkil, bu hareketiyle hem Bizans seferini hem de Samarra şehrinde sık sık isyanlar çıkartan Türk askerlerinden meydana gelen orduyu dış olaylarla meşgul etmeyi düşünüyordu. Halife’nin emri üzerine 858 yılının Ağustos ayında harekete geçen Boğa el-Kebir, Đç Anadolu’da bulunan ve ismi bu seferler esnasında sık sık geçen Samula146’yı fethetti. 147 Boğa elKebir, Samula’yı fethettikten sonra muhtemelen mevsimin ilerlemesi dolayısıyla Sugur’a döndü ve bir kaç yıl Sugur’da kalarak gazalara devam etti. Nitekim Halife Mütevekkil’in katli sırasında Boğa el-Kebir, Sümeysat (eski Samosata bugünkü Samsat)’da bulunmaktaydı.148 31 Ekim 859 tarihinde Bizans Đmparatoru III. Mikhail komutasında Bizans ordusu Sümeysat’a saldırdı ve burda bir çok kişiyi öldürerek 500 kişiyi esir aldı. Gerek Bizans kaynakları gerekse Đslâm kaynakları III. Mikhail’in Anadolu’da başka faaliyetinden söz etmediğine göre, Đmparator, bu başarıdan sonra Đstanbul’a dönmüş olmalıdır.149 145 Brooks, Cambridge Medieval History, 4. Cilt, s. 133. Samula’nın yeri hakkında Bkz. Taberi, The History of al- Tabari (Çev. Joel L. Kraemer), 34. Cilt, s.151. Samula, Antakya bölgesine yakın Misis ile Tarsus arasında bir Sugur kasabasıydı. Ayrıca Bkz. Hakkı Dursun Yıldız, Đslâmiyet ve Türkler, s.137. Samula’nın yeri kesin tayin edilemiyor. Đbn Hurdadbih, s. 108’de buranın elBukullat (Bucellarion) themasına bağlı olduğunu belirtmektedir. Bizans kaynakları ise Samula’nın Armeniakon themasına bağlı olduğunu zikretmektedirler. 147 Taberi, The History of al- Tabari ( Çev. Joel L. Kraemer ), 34. Cilt, s.151. 148 Hakkı Dursun Yıldız, Đslâmiyet ve Türkler, s.138. 149 Taberi, The History of al- Tabari ( Çev. Joel L. Kraemer ), 34. Cilt, s.164-165 146 190 Đmparator III. Mikhail’in bu saldırısına mukabil Tarsus valisi Ali b. Yahya elErmeni karşı harekete geçti. Bu Bizans seferinde Ali’nin yanında Bilgeçur adında bir Türk kumandanı bulunmaktaydı. Abbasilerin bu taarruzunu haber alan Lü’Lü150’e kumandanı onlara karşı çıkmak istedi ise de şehir halkı buna mani oldu. Bunun üzerine Bizans Đmparatoru yeni bir kumandan göndererek şehrin kendisine teslim edilmesi halinde sakinlerine 1000 dinar vereceğini bildirdi. Şehir halkı önce bu teklifi kabul ederek paraları aldıktan sonra şehri, Đmparatorun göndermiş olduğu kumandanı ile birlikte Bilgeçur’a teslim etti. Bilgeçur’da bu kumandanı Halife Mütevekkil’e gönderdi. Bilgeçur, 860 yılında Bizans’a karşı tekrar bir gaza ya çıktı ve bu seferde bol miktarda ganimet ele geçirdi. Bununla beraber bu seferin nereye müteveccih olduğu bilinmemektedir. Büyük bir ihtimalle Bilgeçur, Sugur garnizonlarından birinin kumandanı olmalıydı.151 Ali b. Yahya el-Ermeni ve Bilgeçur, Bizans’a karşı yaptıkları seferlerden çok fazla ganimet ve esir aldılar. Bu sebepten Halife Mütevekkil, 22 Ağustos 860 tarihinde Nasr b. el-Azhar’ı esirlerin değişimi için elçi olarak Bizans Đmparatoru III. Mikhail’e gönderdi. Đmparator III. Mikhail, amcası Bardas’la görüşerek Halife Mütevekkil’in esirlerin değişimi teklifini kabul etti. Đmparator, 2000 Müslüman esire karşılık 2000 Hıristiyan esir istedi ve esirler mübadele edildiler.152 150 Lü’Lü’nin yeri hakkında Bkz. Hakkı Dursun Yıldız, Đslâmiyet ve Türkler, s.138 Đslâm – Bizans mücadelelerinde çok sık ismine rastlanan Lü’Lü bugün Ulukışla‘nın duğusunda bulunan Đhsan Gazili (Hasan Gazi) köyüne tekabül etmektedir. 151 Hakkı Dursun Yıldız, Đslâmiyet ve Türkler, s.138. Ayrıca Bkz. Taberi, The History of al- Tabari ( Çev. Joel L. Kraemer ), 34. Cilt, s. 165 152 Taberi, The History of al- Tabari ( Çev. Joel L. Kraemer ), 34. Cilt, s.168. 191 Antakya’da 27 Ocak 860 tarihinde şiddetli bir deprem oldu ve bir çok kişi öldü. Bu depremde, 1500 büyük bina tahrip olduğunda şehir suru üzerindeki 90 kule düştü ve Asi nehrinin yatağı değişti. Antakya’da yaşayan halkın çoğu bu depremden sonra yakın şehirlere göç ettiler.153 Muntasır, babası Mütevekkil’in 861 yılının Aralık ayında bizzat kendisinin de bulunduğu bir kaç suikastçı tarafından öldürülmesinden sonra hilafet tahtına oturdu. Mütevekkil’in katlinden sonra hilafet makamına geçen Muntasır, kısa süren halifeliğinin son aylarında Vasıf el-Türki’yi Bizans’a karşı sefere memur etti. 154 Bu Bizans seferi Vasıf’ın merkezden uzaklaştırılması gayesiyle tertip edildiği halde, zahiren Bizans imparatorunun Abbasi topraklarına taarruzu bahane olarak gösterilmişti. Halife Muntasır, Vasıf’ı huzuruna kabul ederek Bizans’a yapılacak seferin kumandanlığına tayin edildiğini ve derhal hazırlıklarını tamamlayarak hareket etmesini bildirdi. Ayrıca başta Bağdat olmak üzere bütün vilayetlere emirler göndererek asker gönderilmesini istedi. Vasıf’ın maiyetinde kendi kuvvetlerinden başka Mevali ve diğer askeri gurublardan 10 binden fazla asker bulunuyordu. Seferin istikameti Malatya üzerinden Bizans topraklarına yönelikti. Abbasi ordusunun öncü kuvvetler kumandanı Feth b. Hakan’ın kardeşi Muzahim b. Hakan idi. 862 yılının Mart ayında Samarra’dan hareket eden Vasıf, Nisan başında Bizans toprağına girdi.155 Halife Muntasır, Vasıf’a mektup göndererek bu Bizans seferinden sonra merkeze dönmemesini Sugur şehirlerinde dört yıl kalarak BizansAbbasi sınırının güvenliğini sağlamasını emretti. 153 Abu’l Farac, s. 235. Abu’l Farac, depremin târihini 865, Taberi ise 860 olarak belirtmiştir. Bkz. Taberi, The History of al- Tabari (Çev. Joel L. Kraemer), 34. Cilt, s.157. Ayrıca bkz. Zehebi, Târihu’l-Đslâm, s.1851’de Antakya’daki depremin târihini (hicri 245) 860 yılı olarak yazmıştır. 154 Taberi, The History of al- Tabari ( Çev. Joel L. Kraemer ), 34. Cilt, s.184. 155 Hakkı Dursun Yıldız, Đslâmiyet ve Türkler, s.139. 192 Vasıf, 862 yılının bahar ayında başlayan Bizans seferine devam etmiş olsaydı bunun akislerini kaynaklarda bulmamız mümkün olabilirdi.156 Muntasır, halife olmasından altı ay sonra vefat etmesinden dolayı Türk komutanların seçtiği Müstain, 9 Haziran 862 tarihinde Abbasi halifesi oldu. Halife Müstain ile Mu’tezz arasındaki hilafet mücadelesi devam ederken hudutlarda Bizans’a karşı akınlar eksik olmuyordu. Merkezde bulunan Türk kumandanları iktidar mücadeleleri ile meşgul iken Sugur’da olan Türk kumandanları, siyasi entrikalardan uzak Anadolu’ya akınlara devam ediyorlardı.157 Halife Müstain, Samarra’da hilafetini korumakla uğraşırken Malatya valisi Ömer b. Abdullah’a haber göndererek Karadeniz’e doğru Bizans seferi yapmasını emretti. Bardas, Malatya valisi Ömer b. Abdullah’ın otuz bin kişilik büyük bir orduyla Anadolu seferine çıktığını haber alınca derhal kardeşi Petronas’ı Makedonya ve Trakya askerlerinden oluşan kırk bin kişilik bir orduyla Malatya valisi Ömer b. Abdullah üzerine gönderdi.158 Ömer b. Abdullah, Petronas’ın ordusu daha Efes’te iken Karadeniz sahilindeki önemli Liman şehri Amisos (Samsun)’u 3 Eylül 863 tarihinde işgal etti.159 Petranos’ın büyük bir orduyla üzerine geldiğini haber alan Ömer b. Abdullah güneye doğru inerek Lü’lü’e de Antakya’dan gelen birliklerle güçlenen Tarsus valisi Ali b. Yahya el-Ermeni ile ordularını birleştirdi. Petranos komutasında Bizans ordusu Lü’lü’e160 de bulunan Abbasi ordusuna saldırdı ve burada şiddetli bir savaş oldu. 156 Đbnu’l-Esir, 7. Cilt, s. 99. Hakkı Dursun Yıldız, Đslâmiyet ve Türkler, s.139-140. 158 John Scylitzes, A Synopsis of Histories (811-1057) (Translated by John Wortley), Published by The Centre for Hellenic Civilization at University of Manitoba, Kanada, 2000,s.57. 159 Christophilopoulou, s.261. 160 Scylitzes, s. 57’de Lü’lü’e yi Lalakaon olarak yazmıştır. 157 193 Bizans ordusu, Abbasi ordusunu büyük bir hezimete uğrattı ve bu savaşta Abbasi komutanlarından Ali b. Yahya el-Ermeni161 öldürüldü. Diğer Abbasi komutanı Ömer b. Abdullah, Malatya’ya döndü.162 Bu büyük zafer Abbasi- Bizans mücadelesinde bir dönüm noktası olmak önemini taşır. Bizans, Abbasilerin ilk taarruzlarından itibaren III. Leon’un Đstanbul önünde kazandığı zafere kadar sadece canını kurtarmaya çalışmış, daha sonra bir asırdan fazla müddet güç bir savunma içinde bulunmuştu. 863 zaferi ile bu yaprak çevrilmiş ve Anadolu’da, önce yavaş yavaş 10. Yüzyılın ikinci yarısından itibaren ise bütün kuvvetiyle ilerleyen Bizans taarruz devresi açılmış oluyordu.163 863 yılındaki Bizans zaferinden sonra Anadolu’da Abbasi-Bizans mücadelesinden Bizans ve Arap kaynakları söz etmemektedir. Yalnız Taberî, Bilgeçur’un 865 yılının ilk baharında kalabalık bir orduyla Bizans’a karşı sefere çıktığını ve Matmura164’yı fethettiğini yazıyor. Bilgeçur, bu fetih haberini 28 Mayıs 865 tarihinde Halife Müstain’e bildirdi.165 866 yılında Mu’tezz ile Müstain’in halifelik mücadelesinde Müstain halifelikten çekilmek mecburiyetinde kalınca, Mütevekkil’in oğlu Mu’tezz, 12 Kasım 866’da hilafet makamına geçti. 161 Taberi, bu savaşta Ali b. Yahya el-Ermeni’nin öldürüldüğünü yazmıştır. Scylitzes, ise Ömer b. Abdullah’ın öldürüldüğünü belirtmiştir. 863 yılından sonraki Sugur akınlarında Ömer b. Abdullah’ın ismine rastladığımızdan bu savaşta Ali b. Yahya elErmeni’nin öldüğü doğrudur. Bkz. Taberi, The History of al- Tabari ( Çev. George Saliba), 35. Cilt, s. 9. Ayrıca Bkz.Đbnu’l-Esir, 7.cilt s.107’de Ali b. Yahya, Meyyafarikın (Silvan) yakınlarında Bizans ordusu ile karşılaştı ve yapılan savaşta öldürüldü. 162 Scylitzes, s.58. 163 Ostrogorsky, s. 212. 164 Matmura hususunda bilgi için Bkz. Hakkı Dursun Yıldız, Đslâmiyet ve Türkler, s.140. Araplar’ın Matmura (cem’i Matamir= yeraltı mahzen ve istihkamları) diye isimlendirdikleri yer, bir şehir veya kale olmayıp bugünkü Aksaray ile Niğde arasındaki Melendiz dağları bölgesidir. Bu bölgede muhtelif kaleler mevcuttur. 165 Taberi, The History of al- Tabari ( Çev. George Saliba), 35. Cilt, s. 62. 194 Türkler babasının katili olduğu için Mu’tezz, Türkler’e karşı idi. Buna rağmen yine onların yardımı ile halife olmuştu. Mus’tain’in hal’inden sonra, tek başına iktidarda kalmasına rağmen her hususta Türkler’den çekiniyor ve onların baskısından kurtulmak istiyordu.166 Abbasi hilafetinde iç çekişmeler olurken aynı zamanda Bizans Đmparatorluğu’nda taht mücadelesi vardı. III. Mikhail, Bizans imparatoru görünmesine rağmen dayısı Bardas, imparatorluğun yegane sahibiydi. Bunun üzerine I. Basileus ve III. Mikhail büyük devlet adamı Bardas’ı tuzağa düşürdüler. Bardas, Girit’e yapılan bir sefer esnasında yeğeninin yanında taht üzerinde otururken I. Basileios onu kendi eliyle 21 Nisan 865 tarihinde öldürdü. III. Mikhail’in I. Basilesius’a mükafatı 26 Mayıs 866 tarihinde takdim ettiği müşterek imparatorluk tacı oldu. I. Basileios, 23 Eylül 867 tarihinde III. Mikhail’i öldürttü. Böylece I. Basileios, (867-886) Bizans imparatoru oldu. Antakya’nın önemi bu zamanda da devam etti.167 166 167 Taberi, The History of al- Tabari ( Çev. George Saliba), 35. Cilt, s.132. Ostrogorsky, s. 217. 195 DÖRDÜNCÜ BÖLÜM 5. TOLUOĞULLARI VE ĐHŞĐDĐLER DEVRĐ’DE ATAKYA (868-969) 5.1. Tolunoğulları Devleti’nin Kuruluşu Türkler’in Abbasi ordusunda yüksek rütbelere gelmeleri ve hilafet mücadelesinde belirleyici rol üstlenmeleri idareci konumu kazanmalarının yolunu açtı. Abbasi Devleti’nin dokuzuncu yüzyıldaki bir özelliği, herhangi bir bölgenin valiliğine atanan komutanlar, buradaki etkilerini kaybetmemek için hilafet merkezinde kalıp, yerlerine naibler göndermekteydiler. Halife el-Mu’tasım’ın Mısır valiliği sırasında yanında bulundurduğu, askeri bilgi ve kudretine şahit olduğu Afşin’i Abbasi Devleti’nde önemli görevlere getirdi. Bu tarihten sonra Mısır’ın valileri genellikle Türkler’den atandı.1 Ancak onların hiç biri Mısır’a gitmemiş, naibleri yoluyla burayı idare etmişlerdir. Bayık Bey de aynı şekilde ve üvey oğlu Tolunoğlu Ahmed’i Mısır’a naibi olarak gönderdi. Tolunoğlu Ahmed, yanına aldığı Türklerden oluşan bir ordu ile 15 Eylül 868’de Mısır’a girdi.2 Tolunoğlu Ahmed’in önünü açan ve onun gücünü daha da arttıracak olan gelişme Şam bölgesi valisi Đsa b. Şeyh’in, Bağdat’ta meydana gelen karışıklıklardan istifade ile vergilerini hilafet merkezine göndermeyi bırakarak burada bağımsız bir hükümdar gibi hareket etmeye başlamasıydı. 1 Kâzım Yaşar Kopraman, ‘‘Tolunoğulları (868-905)’’ D.G.B.Đ.T, VI. cilt, Çağ Yay. Đstanbul,1992, s.56. 2 Ebulfez Elçibey, Tolunoğulları Devleti (868-905),(Çev. Selçuk Akın),Ötüken Yay., Đstanbul, 1997, s.92-93. 196 Halife Muktedi, Đsa b. Şeyh’in isyanı karşısında, Đsa’nın itaat altına alınması için Tolunoğlu Ahmed’e büyük bir ordu ile onun üzerine gitmesini emretti. Tolunoğlu Ahmed, (hicri 257) 870 yılının Ocak ayında sefere çıkmaya hazır olduğunu bildirmesine rağmen gerek hilafet merkezindeki karışık durum gerekse Yukarı Mısır’daki isyanlar sebebiyle Şam bölgesine gidemezdi. Buna karşın kurduğu büyük ordu ile isyanları bastırır ve Yukarı Mısır’ı tamamen kendisi bağlar.3 Daha sonra da Mısır’ın tamamında hakimiyetini tam olarak sağlamlaştırma faaliyetlerine başladı. Böylece Mısır’ın tamamında tek başına hakimiyet kurmuş oldu. Tolunoğlu Ahmed’in bağımsız bir devlet kurmasında en önemli gelişmelerden biri Abbasi halifeliğinin valilerine ve eyaletlere söz geçiremez olmasıdır. Ülkenin doğusunda Saffariler, Yakup b. Leys liderliğinde 869’da Kirman ve Fars topraklarını işgal ederek 873 yılında da Nişabur’u alarak bağımsızlıklarını ilan ettiler. 869’da Basra ve civarında ortaya çıkan Zenci isyanları büyük bir yayılma göstermiş, 23 Haziran 871’de bölgeyi ellerine geçirmişlerdi. Bu dahili gelişmeler karşısında hilafet makamı ve halife Mu’temid ne yapacağını şaşırmış, dolayısıyla merkeze uzak olan Mısır ile ilgilenmek mümkün olmamıştır. Bu da Tolunoğlu Ahmed’in bölgede rahat hareket etmesine fırsat vermiştir.4 Halife Mutemid, Tolunoğlu Ahmed’in Şam valisi Đsa b. Şeyh’in başlattığı isyanı bastırmaya gidememesi üzerine Amacur et-Türki’yi Đsa b. Şeyh’in isyanını bastırması için Şam’a gönderdi. Amacur et-Türki, büyük bir orduyla Şam’ı kuşattı ve birkaç ay süren kuşatmadan sonra Şam’a girerek Đsa b. Şeyh’in isyanını bastırdı. Bunun üzerine Halife Mutemid, Amacur (Hicri 257) 870 yılında Şam valisi atadı.5 3 Ya῾kûbî, Tarihu’l -Ya῾kûbî, al warak.com, s.318. Taberi, The History of al- Tabari ( Çev. David Waines), 36. Cilt, s.120. 5 Ya῾kûbî, Tarihu’l -Ya῾kûbî, s.318. 4 197 et-Türki’yi Bizans Đmparatorluğu da bu dönemde Abbasiler’in içinde bulunduğu siyasi ve idari istikrarsızlığı fırsat bilip Şam limanlarına sınırlardaki yerleşim alanları olan Avasım ve Sugur şehirlerine saldırılarını sıklaştırdı.6 Buna koşut olarak Pavlikan’lar da gittikçe Malatya’da güçlenerek Malatya valisinin de desteğini alarak Bizans’a karşı akınlar yapmaya başladılar. Bizans Đmparatoru I. Basileios’un kayınbiraderi başkumandan Khristophoros, 872 yılında Pavlikan’lar üzerinde kesin bir zafer kazandı ve bir çok kaleyi tahrip ederek asilerin ordusunu kanlı bir savaşta darma dağın etti. Pavlikan’ların reisi Khrisokherius bu savaşta öldürüldü. Bu zafer Bizanslıların doğuda daha da ilerlemelerini mümkün kıldı. I. Basileios, 873 yılında Fırat bölgesine ilerleyerek Zibatra ( Doğanşehir) ve Samosata (Samsat)’ı eline geçirdi.7 Buradan Đmparator I. Basileios, Malatya surlarının önüne geldi ve Melitene (Malatya) kalesini almak teşebbüsünde bulunurken ağır bir mağlubiyete uğradı. Bu mağlubiyetten sonra Đmparator, Malatya önlerinden Đstanbul’a döndü. Ancak I. Basileios, bu seferde olduğu gibi Fırat bölgesinde ve Toros Sugur şehirlerinde yaptığı diğer seferlerde de yarı başarılarla yetinmek zorunda kalmasına rağmen, Bizans Đmparatorluğu’nun doğu sınırında planlı olarak ilerlemeye başladığı devre açılmış bulunuyordu.8 6 Nadir Özkuyumcu, ‘‘Tolunoğulları’’ Türkler Ansiklopedisi, 5. Cilt, Yeni Türkiye Yay. Ankara, 2002, s.18. 7 George Ostrogorsky, Bizans Devleti Târihi, (Çev. Fikret Işıltan), T.T.K. Yay., Ankara, 1981, s. 221. 8 John Scylitzes A Synopsis of Histories (811-1057)( Translated by John Wortley), Published by The Centre for Hellenic Civilization at University of Manitoba,Kanada,2000, s.77. 198 5.2. Tolunoğlu Ahmed’in Antakya’yı Alması Halife Mühtedi’nin hallinden sonra Mütemid (870-892) 19 Haziran 870 tarihinde Abbasi Halifesi oldu. Halife Mütemid, Yarcuh et-Türki’yi görevden almayınca Yarcuh et-Türki’de damadı Tolunoğlu Ahmed’i 869 yılında Mısır’da naibi olarak bıraktı.9 Bizans, 870 yılında Anadolu’nun güneyine yaptığı başarılı seferler sonucunda Abbasi Devleti’ni tehdit etmeye başladı. Abbasi Halifesi Mutemid hilafet ordusu ile Bizans’a karşı koyamayacağını anlayınca Tolunoğlu Ahmed’den destek almak zorunda kaldı. Böylece Abbasi Halifesi Bizans’la mücadele etmek için Şam Sugurlarını Tolunoğlu Ahmed’in emrine verdi. Halife’nin bu hareketi Tolunoğlu Ahmed’in bağımsız bir devlet kurma yolunda etkili bir adım atmasını sağladı. Dokuzuncu yüzyılda Abbasi-Bizans Sugurlarında karşılıklı akınlar sürekli devam etti. Bu dönem de Bizans-Abbasi savaşları Antakya, Tarsus, Adana, Samsat ve Malatya Sugur ve Avasım şehirlerinde yapılmaktaydı. Bu şehirlerde büyük Abbasi garnizonları yerleştirilmiş ve bu garnizonlardan Bizans şehirlerine sık sık akınlar yapılıyordu. Tolunoğlu Ahmed’de bu Bizans seferleri için gençliğinde kendi isteği üzerine Şam Sugurları emirliği görevi ile Samerra’dan ayrılarak dönemin önemli ilim merkezlerinden biri olan Tarsus şehrine geldi ve yaklaşık yedi yıl orada askeri Şam Sugurlarının emirliği görevinde bulundu.10 9 Taberi, The History of al- Tabari ( Çev. David Waines), 36. Cilt, s. 96. Kopraman, VI. cilt, s.57-59. 10 199 Bizans Đmparatoru I. Basileios, Abbasi halifesinin iç isyanları bastırmakla uğraştığı 870 yılında Anadolu’ya sefer düzenledi ve Anadolu’da bir çok şehri alarak Malatya önlerine kadar geldi. Malatya surlarını aşamayan I. Basileios bu mağlubiyetten sonra Đstanbul’a döndü. Bizans ordusunun Anadolu’da hızla ilerleyerek Malatya‘ya kadar rahatlıkla geldiğini gören Halife Mutemid, Şam Sugurlarını Tolunoğlu Ahmed’in emrine verdi.11 Bunun üzerine Tolunoğlu Ahmed, kardeşi Musa b. Tolun’u Tarsus valisi tayin etti.12 Tarsus valisi Musa b. Tolun, Bizans ordusunun başkumandanı Andrew’e mektup göndererek bu mektupta: ‘‘ Bizans ordusu Malatya önünde nasıl bozguna uğradıysa diğer şehirlerde de aynı bozguna uğrayacaktır şeklinde yazdı.’’ Bu mektup üzerine Bizans başkumandanı Andrew, büyük bir orduyla Tarsus şehrine geldi ve burada Abbasi ordusunu mağlup ederek şehre girdi. Andrew, Tarsus şehrini aldığını imparatora bildirdi. Đmparator I. Basileios, bu habere inanamadı. Çünkü Tarsus şehrini almanın bu kadar kolay olmayacağını çevresindekilere söyledi ve derhal Tarsus şehrine gidip durumu gözleriyle görmek istedi. Fakat Đmparator, Đtalya’da başlayan isyanlar sebebiyle Tarsus’a gidemedi.13 Bizans, 870 yılından sonra Đtalya’daki isyanlarla uğraşırken Abbasi halifesi de iç isyanlarla meşgul oluyordu. Abbasi halifesi Mutemid, Tolunoğlu Ahmed’in bağımsız hareket etmesinden dolayı Şam, Kınnesrin ve Antakya valiliğini 871 yılında kardeşi Muvaffak’a verdi. Muvaffak, bu bölgede hakimiyetini kurmak için çalışmalara başladı. Bu doğrultuda ilk önce Tolunoğlu Ahmed’e mektup yazarak bu bölgede kendisine itaat etmesini emretti. 11 Vasiliev, ‘‘The Struggle with the Saracens (867-1057)’’, Cambridge Medieval History, 4. Cilt s. 139. 12 Elçibey, s.101. 13 Scylitzes, s. 81. 200 Tolunoğlu Ahmed mektubu alınca ona aşağılayıcı bir mektup gönderdi. Bunun üzerine Muvaffak, Musa b. Boğa’ya büyük bir orduyla Mısır’a hücum etmesini istedi. Musa b. Boğa, Regge’ye geldi ve burada on ay kaldıktan sonra gıda ve para yetersizliğinden Mısır’a hareket edemedi. Musa b. Boğa, 23 Eylül 877 tarihinde Regge’den Bağdat’a döndü ve orada öldü. Halife’nin kardeşi Muvaffak, 871 ile 877 yılları arasında Şam ve Antakya bölgesinde Tolunoğlu Ahmed’in hakimiyetini azaltmak için bu bölgedeki şehirlerin valilerini hilafet tarafından tayin ettirdi. Muvaffak’ın valiliği zamanında Sugur şehirlerinden birinin komutanı Abdullah b. Reşid Bizans’ın içlerine doğru gerçekleştirdiği 877 yılındaki hücumların birinde başarısızlığa uğradı ve kendisi de esir düştü.14 El-Muvaffak, Tolunoğlu Ahmed’in Şam Sugurlarında güçlenmesini istemediğinden Halife’ye baskı yaparak Ahmed’i Sugur valiliğinden azlettirdi. Ahmed’in azli ile Sugurda hakim olan sükun ve istikrarın bozulmasıyla Halife Mutemid, 877 yılında Sugur valiliğini ikinci defa Tolunoğlu Ahmed’e vermek mecburiyetinde kaldığı gibi Şam valiliğini de buna ilave etti.15 Bizans, bu yıllarda Đtalya’daki isyanları bastırdıktan sonra Anadolu’ya yöneldi. Đmparator I. Basileios, Bizans ordularının özellikle Şam Sugurlarını aşarak Abbasi Devleti’nin Şam topraklarını almayı planlıyordu. Bu doğrultuda Bizans, Şam bölgesinin şehirlerine hem karadan hem de denizden saldırmaya başladı. Bu saldırılarda Bizans orduları hızla ilerlerken Abbasi Devleti’nin bu dönemde Bizans’a karşı koyacak gücü yoktu.16 14 Abu’l Farac, s. 240. Kopraman, VI. cilt, s.62. 16 Scylitzes, s. 88. 15 201 Abbasi Devleti açısından Abbasi-Bizans Sugurunda durum gitgide kötüleşiyordu. Abbasi hilafetinin Bizans saldırılarına karşı koyamayacağını bilen Tolunoğlu Ahmed bu durumdan kendine vazife çıkararak 28 Nisan 878 tarihinde oğlu Abbas’ı yerine bırakarak büyük bir ordu ile Şam Sugurlarını Bizans’a karşı savunmak için Mısır’dan Şam’a hareket etti. Tolunoğlu Ahmed, bu Bizans seferine Abbasi halifesinden emir almadan çıktığı için bu hareketiyle bağımsız bir devlet kurma düşüncesini hayata geçirmiş oldu.17 Dımaşk ıktaının sahibi Amacur vefat edip yerine oğlunu vekil bırakmasından sonra Tolunoğlu Ahmed, 878 yılının Nisan ayında oğlu Abbas’ı Mısır’da yerine vekil bırakarak Şam bölgesini hakimiyeti altına almak üzere harekete geçti ve Amacur’un oğluna mektup yazıp halifenin kendisine Şam ve Sugur bölgesini ıkta ettiğini hatırlattı. Amacur’un oğlu bu mektubu alınca Tolunoğlu Ahmed’e itaatini bildirdi. Tolunoğlu Ahmed, Remle’ye geldiğinde Amacur’un oğlu onu burada karşılamış, o da onu Remle’ye vali tayin edip kendisi Dımaşk’a yürüdü, burayı hakimiyeti altına aldıktan sonra Amacur’un komutanlarını kendi ıktalarında bıraktı. Oradan Humus ve Hama’ya giden Tolunoğlu Ahmed, bütün buraları ele geçirdi. Halife Mu’temid’in kardeşi Muvaffak tarafından tayin edilen Antakya valisi Sima et-Tevil, Haleb’den Antakya’ya çekildi. Böylece Tolunoğlu Ahmed, hiçbir direnişle karşılaşmadan Haleb’e girdi. Şam’ı alıp Antakya önlerine gelen Tolunoğlu Ahmed’in askeri gücünü anlayan Abbasi Halifesi Mutemid, Şam Sugurlarının idaresini yeniden onun uhdesine bıraktı.18 17 Elçibey, s.104. Philip. K. Hitti, History of Syria ;Including Lebaon and Palestine, Macmillan Co. Ltd.,London, 1951, s. 558. 18 202 Tolunoğlu Ahmed, Şam Sugur ve Avasım şehirlerini bir daha Abbasi halifesine vermeme kararını aldı. Bu doğrultuda Sima et-Tevil’i mağlup etmek ve Antakya’yı ele geçirerek Avasım ve Sugur şehirlerinde güçlenmeyi planladı.19 Tolunoğlu Ahmed, Filistin’den getirdiği gönüllülerle birlikte büyük bir orduyla Şam Sugurlarını kontrol altına almak için Haleb’e girdiğinde Antakya bölgesinin valisi Sima et-Tevil, yüksek surlarla çevrili zaptedilemez kalelerden birisine sahip olan Antakya’ya çekilmişti. Böylece Tolunoğlu Ahmed, Antakya üzerine yürüdü ve 877 yılının sonlarında Antakya surlarının önünde pazarın karşısındaki Fars kapısı denilen kapı önünde kamp kurduğunda Lulu adlı komutanı Bab el- Bahr denilen kapı önünde kamp kurdu. Antakya halkı surlara nöbetçi dikmişti. Bu nöbetçilerin bazılarının ihanetiyle geceleyin Fars kapısını açmalarıyla Toluniler bu kapıdan surlara çıktılar. Sabahın ilk ışıklarıyla Tolunoğullarının askerleri Antakya surlarından aşağıya akmaya başladılar. Surlardan yuvarlanan taş Sima et-Tevil’in üstüne düştü. Sima etTevil’i tanıyan birisi Ahmed b. Tolun’a Sima’nın ölüsünü gösterdi. Tolunoğlu Ahmed, 878 yılında Antakya’ya girdiğinde yanında es-Sabuni el-Antâkî adıyla bilinen kadı Hüseyin b. Abdurrahman bulunmaktaydı.20 Tolunoğlu Ahmed, 878 yılının Eylül ayında Antakya’ya girdi.21 Sima et-Tevil et-Türki, Tolunoğlu Ahmed’e karşı şiddetle karşı koyup gayet iyi savaşmış ve bu çarpışmalar sırasında ölmüştü. Onun nasıl ve ne zaman öldürüldüğünü kimse bilememiş, ancak kumandanlarından bazıları kendisini aralarında ölü olarak bulmuşlar ve ölüsü, Tolunoğlu Ahmed’in huzuruna getirilince de Tolunoğlu Ahmed bir hayli üzülmüştü.22 19 Đbnu’l-Esir, el-Kamil fi’t-târîh (Çev.Ahmet Ağırakça),7. Cilt, Bahar Yay., Đstanbul, 1987, s. 263. 20 Mesudi, Murûc ez-Zeheb (Çev. Ahsen Batur), Selenge Yay. Đstanbul, 2004, s.247. 21 Đbnu’l-Esir, 7. Cilt, s. 263. 22 Zehebi, Târihu’l- Đslâm, al warak.com, s.2049. 203 Tolunoğlu Ahmed, hücumu devam ettirerek Kınnesrin ve Avasım şehirlerini tamamen zaptetti. Böylece Şam Sugur ve Avasım şehirleri Tolunoğlu Ahmed ölünceye kadar Tolunoğlu Devleti’nin elinde kaldı. Tolunoğlu Ahmed, Antakya’yı almasından sonra kuzeye ilerleyerek Bizans sınırına kadar Abbasi Hilafetine tabi olan şehirleri ele geçirdi. Böylece hem Abbasi Devleti hem de Bizans Đmparatorluğu sınırında güçlü bir Devlet kurulmuş oldu. Bu tehlikeyi iyice hisseden Bizans Đmparatoru Tolunoğlu Devleti ile anlaşmaya çalıştı. Tolunoğlu Devleti ile yapılan anlaşma neticesinde Bizanslılar tarafından esir alınan Abdullah b. Reşid çok sayıda Müslüman esir ile birlikte 879 yılında Bizans Đmparatoru I. Basileios tarafından Tolunoğlu Ahmed’e verildi.23 Bizans Đmparatoru’nun barış talebine rağmen Tolunoğlu Ahmed Tarsus’u ele geçirdikten sonra Bizans sınırına doğru hareket ederken Mısır’dan gelen kötü haber onu hücumdan vazgeçmek zorunda bıraktı. Tolunoğlu Ahmed, Mısır’da kendi yerine bıraktığı oğlu Abbas, babasına isyan etti. Tarsus’ta Bizans seferine hazırlanan Tolunoğlu Ahmed, hemen oğlunun isyanını bastırmak için Mısır’a döndükten sonra 14 Mayıs 882 tarihinde oğlu Abbas’la savaştı ve bu savaşta oğlunu mağlup ederek onu hapsetti.24 Tolunoğlu Ahmed, oğlu Abbas’ın isyanını bastırdıktan sonra Şam’a vali tayin ettiği kölesi Lulu’nun isyanıyla uğraştı. Lulu, Şam, Hıms, Halep ve Antakya’yı alarak 882 yılında Tolunoğlu hakimiyetine karşı bu bölgede isyan etti. Tolunoğlu Ahmed, Şam’daki Lulu isyanını bastırmak için 882 yılının Ekim ayında yerine oğlu Humaraveyh’i bırakıp hapisteki oğlu Abbas’ı da yanına alarak Şam’a doğru büyük bir orduyla hareket etti. 23 Đbn Kesîr, el-Bidâye ve’n-ihâye (Çev. Mehmet Keskin), 11.cilt, Çağrı Yay. Đstanbul, 1994. s.81. 24 Zehebi, Târihu’l- Đslâm, s. 2050. 204 Tolunoğlu Ahmed, Şam’a girerek Lulu’e isyanını bastırdı ve burada bulunduğu sırada Tarsus’ta bir Türk kumandanının isyan ettiğini haber aldı.25 Tolunoğlu Ahmed, Tarsus valisi Halef el-Ferganiye Tarsus’ta isyan eden Türk komutanı Yazman’ı yakalayarak hapsetmesini emretti. El-Fergani, Yazman’ı yakalayarak hapsetti. Ancak Tarsus halkı, Yazman’ı hapisten kurtararak elFergani’yi öldürmek istediler. Bunun üzerine el-Fergani Tarsus’tan kaçtı. Böylece Tarsus, Tolunoğullarının elinden çıktı ve Yazman orada bütün işleri idare etmeye başladı.26 Tolunoğlu Ahmed, Tarsus’ta Tolunoğulları Devleti’nin hakimiyetine son veren Yazman’ın üzerine Şam’dan büyük bir orduyla yürüdü. Yazman, Tolunoğlu Ahmed’in üzerine doğru geldiğini haber alınca Tarsus’ta ordusunu güçlendirdi ve ona karşı koymak için şehri savunma durumuna getirdi. Tolunoğlu Ahmed, Adana şehrine geldikten sonra Tarsus’a ulaştı ve Tarsus surlarının önündeki Bab el-Cihad ve Bab el-Bahr’da Mancınıklar kurup hücuma hazırlandı. Yazman, şehri savunamayacağını anlayınca el-Bereden nehrinde bentleri açıp şehrin çevresindeki kanalları su ile doldurdu. Yazman, kanalları açınca Mısır’lı askerler geri çekildi ve mevsimin kış olmasından bir çok asker hastalanarak öldü. Hatta Tolunoğlu Ahmed’de hastalandı ve Antakya’ya oradan da Şam’a geri döndü.27 Tolunoğlu Ahmed’in hastalığı ağırlaştığından Mısır’a geri dönmeye mecbur oldu ve 23 Aralık 883’te Fustat’a geldi. Tolunoğlu Ahmed, 10 Mayıs 884 tarihinde vefat etti ve yerine ikinci oğlu Humaraveyh geçti.28 25 Taberi, The History of al- Tabari ( Çev. Philip M. Fields), 37. Cilt, s. 4. Elçibey, s.114. 27 Taberi, The History of al- Tabari ( Çev. Philip M. Fields), 37. Cilt, s. 81-82. 28 Kopraman, s.63. 26 205 5.3. Yazman’ın Antakya Bölgesinde Bizans Seferleri Abbasi halifesi Mutemid döneminin son yıllarında Tarsus valisi Yazman’ın Bizans gazaları, Abbasi Devleti’nin Bizans’a karşı takip ettiği taarruzi harekatın son safhasını teşkil etmekteydi. Tolunoğlu Ahmed’in döneminde Tarsus’ta bir Türk komutan olarak görev yapmakta iken isyan eden Yazman, Tolunoğlu Devleti’nin valisi el-Fergani tarafından hapsedildi. Tarsus halkı, kısa zaman sonra Yazman’ı hapisten çıkararak el-Fergani’ye cephe aldı. Bunun üzerine Tolunoğlu Ahmed, Tarsus’a kadar geldi, fakat Tarsus’ta Yazman’ın savunması aşamayarak buradan Mısır’a geri döndü. Yazman, bu tarihten sonra Tarsus’ta yarı müstakil bir vaziyette hüküm sürdü. Büyük bir Bizans ordusunun komutanı Kesta Stypiates Tarsus yakınındaki Kalamiyya29’da karargah kurdu. Bunu haber alan Yazman geceleyin Tarsus’tan hareket edip Bizans ordusunu ansızın bastırarak kumandanları da dahil olmak üzere büyük bir kısmını kılıçtan geçirdi.30 Bizans Đmparatoru I. Basileios’un saltanatının son yıllarında büyük kumandan Nikepkoras Phokas’ın idaresinde Bizans ordusu Đtalya’da başarılı bir Bizans taarruzuna başladı ve aşağı Đtalya Bizans hakimiyeti altına girdi. Birbirleriyle kavga eden küçük Đtalyan devletleri arasında yegane sağlam faktör Bizans idi. Arapların Đtalya kıyı bölgesine durmadan yaptıkları akınlarla tehlikeye düştüğünü gören Roma bile Bizans Đmparatorundan yardım istemek zorunda kaldı.31 29 Kalamiyya, bugünkü Mersin olmalıdır. Bkz. Hakkı Dursun Yıldız, Đslâmiyet ve Türkler, s.141. 30 Hakkı Dursun Yıldız, Đslâmiyet ve Türkler, s.141. 31 Ostrogorsky, s. 222. 206 Đmparator I. Basileios döneminin (867-886) sonlarında olduğu gibi VI. Leon döneminin (886-912) başlarında Bizans, hem Batı’da hem de Doğu’da en güçlü konumundaydı. Bu dönemde Bizans’ı en fazla taciz eden kimse şüphesiz Yazman idi. Kara ordusunun yanında ufak bir filo kurup kara ve denizden Bizans’ı tehdit eden Yazman, Tarsus’ta idareyi ele geçirdikten sonra hemen her sene gazaya çıkıyor, esir ve ganimetlerle Tarsus’a dönüyordu. 888 yılının Şubat ayında tekrar Anadolu’ya bir akın yapan Yazman, Maskanin32’e kadar ilerleyip bol miktarda esir ve ganimetle Tarsus’a döndü. Bir sene sonra 889’da ise deniz yoluyla taarruza geçip Bizans donanmasını yenerek dört gemi ele geçirdi. Yazman’ın bu deniz seferinin nereye müteveccih olduğu ve Bizans donanmasıyla nerede karşılaştığı belirli değildi.33 Yazman, 891 yılının yaz ayında Bizans’a karşı son seferini yaptı. Türk kumandanlarından Ahmed b. Togan’ın Tarsus’a gelerek maiyetine girmesiyle kuvveti artan Yazman, emrindeki ordu ile 3 Ekim 891’de Tarsus’tan hareketle Salandu’yu kuşattı. Muhasara esnasında mahsurlar tarafından mancınıklarla atılan bir taş Yazman’ı ağır bir şekilde yaralatınca, Yazman’ın ordusu geri dönmek mecburiyetinde kaldı. Sedye içinde askerlerin omuzunda taşınan Yazman, 22 Ekim 891 tarihinde yolda vefat etti ve naşı Tarsus’a getirilerek Bab el-Cihad’da defnedildi.34 32 Bkz, Hakkı Dursun Yıldız, Đslâmiyet ve Türkler, s. 142. Maskanin’i, Ereğli Konya arasında olduğunu belirtiyor. 33 Hakkı Dursun Yıldız, Đslâmiyet ve Türkler, s.142. 34 Mesudi, s.248. 207 5.4. Humaraveyh Döneminde Antakya Humaraveyh, babası Tolunoğlu Ahmed’in vefatından sonra el-Vasiti’nin desteğiyle 20 yaşındayken 10 Mayıs 884 tarihinde Tolunoğlu Devleti’nin başına geçti. Humaraveyh, Tolunoğlu Devleti’nin başına geçtiği zaman Abbasi hilafetinde Mutemid bulunmaktaydı. Fakat Abbasi Devlet işlerine hakim olan işleri bizzat idare eden kardeşi Muvaffak idi. Tolunoğlu Ahmed gibi güçlü bir devlet başkanının vefat etmesi ve yerine tecrübesiz yaşı küçük bir delikanlının Tolunoğlu Devleti’nin başına geçmesi Muvaffak’ı ümitlendirdi. Bu doğrultuda Muvaffak, Abbasi Halifesinin emriyle Musul valisi Đshak b. Kundac ile Kufe valisi Muhammed b. Divdad Ebu esSac’ı, Tolunoğlu Devleti’ni parçalayıp tekrar Abbasi Devleti topraklarına katmaları için Şam bölgesine sefer yapmakla görevlendirdi. Ayrıca Muvaffak, oğlu Abbas’ı Şam valisi tayin ederek bu valilere destek kuvvet olarak Şam’a gönderdi.35 Đshak b. Kundac ve Ebu es-Sac komutasında Abbasi ordusu, Şam’a gelmeden önce Haleb, Hıms ve Antakya’yı zaptettiler. Humaraveyh, Abbasi ordusunu durdurmak için elVasiti komutasında Tolunoğlu ordusunu, 5 Haziran 884 tarihinde Mısır’dan Şam’a gönderdi. Fakat bu arada beklenmedik bir gelişme oldu. El- Vasiti, Şam’a gelince Abbasi sarayına Muvaffak’a haber göndererek Şam şehrini Abbasi Devleti’ne teslim edeceğini söyledi. El-Vasiti’nin saf değiştirmesinin sebebi kendi kardeşini öldürmeğe sevkettiği için Humaraveyh’in intikam almasından korkmasıydı. Muvaffak, Đshak b. Kundac ve Ebu es-Sac’a Şam’a doğru hareket etmeleri için haber gönderdi. 35 Taberi, The History of al- Tabari ( Çev. Philip M. Fields), 37. Cilt, s.144-145. 208 Đshak b. Kundac ve Ebu es-Sac komutasında Abbasi ordusu, Şeyzer’de kış mevsiminin bitmesini bekleyen Mısır ordusunun üzerine birlikte hücum ettiler ve Tolunoğlu ordusunu darmadağın ederek Şam’a girdiler ve sonra da Filistin’in bir kısmını ele geçirdiler. Tolunoğulları ordusunun kalan askerleri Remle’ye çekildi ve yaşanan olayları Mısır’da Humaraveyh’e bildirdiler. Bu olaylar üzerine Humaraveyh, bu defa kendisi 70 bin kişilik bir orduyla Mısır’dan ayrıldı. Humaraveyh’in Mısır’dan ayrıldığı sıralarda Abbasi ordusu içinde önemli bir yere sahip olan Đshak b. Kundac ve Ebu es-Sac, Muvaffak’ın oğlu Abbas’tan ayrıldılar. Bunun sebebi Ebu Abbas’ın onları aşağılaması ve beceriksizlikle suçlamasıydı. Böylece Humaraveyh’in karşısında savaşmak üzere sadece dört bin kişilik Ebu Abbas’ın ordusu kaldı.36 Humaraveyh komutasında Tolunoğlu ordusu, 6 Nisan 885 tarihinde Şam’la Remle arasında Ebu Futrus nehri yakınlarında et-Tevahin (Değirmenler) denilen yerde Ebu Abbas komutasında Abbasi ordusu ile karşılaştı ve burda şiddetli savaş başladı. Tarihte ‘‘Tevahin Döğüşü’’ olarak bilinen bu savaşta ilk önce Abbasi ordusu Humaraveyh’in ordusunun sağ cenahını darmadağın etti. Ebu Abbas komutasında Abbasi ordusu, Savaşta hiç tecrübesi olmayan Humaraveyh’in boş kampına girerek önemli miktarda erzak ve askeri levazimat ele geçirdi. Ebu Abbas zafer kazandığından şüphe etmiyordu. Humaraveyh’in yedek güçleri pusudan çıkarak Se’d el-Eyser ve Hutarmış komutasında Tolunoğlu ordusu Abbasi ordusuna karşı saldırıya geçti. Bu saldırı da Ebu Abbas mağlup edildi. Böylece Tevahin döğüşü savaşı Abbasi ordusunun mağlubiyetiyle sonuçlandı.37 36 37 Đbnu’l- Esir, 7.cilt, s. 344-345. Mesudi, s.246. 209 Ebu Abbas, Tehavin savaşında çok sayıda kayıp vererek Şam’a yöneldi. Ancak Şam halkı, onu şehre sokmadı. Sed el-Eyser’in kuvvetleri Ebu Abbas’ı takip ediyordu. Şam’a giremeyen Ebu Abbas, Antakya’ya çekilerek oradan da Tarsus’a doğru ilerledi. Tarsus’ta Yazman’ın tarafını tutan Tarsus halkı Ebu Abbas’ı Tarsus’a sokmadılar. Bunun üzerine Ebu Abbas, 18 Haziran 885 tarihinde Tarsus’tan Bağdat’a döndü. Abbasi ordusunu yenilgiye uğrattıktan sonra Tolunoğullarının komutanı Sed el-Eyser Şam’a girerek Humaraveyh’in hakimiyetini Şam’da yeniden sağladı. Ancak çok geçmeden Se’d el-Eyser, Şam’da Humaraveyh’e isyan etti. Bu isyan üzerine Humaraveyh, 886 yılının Eylül ayında Mısır’dan Şam’a doğru hareket etti ve Sed el-Eyser’i öldürüp bedevi arapların isyanını bastırdıktan sonra 14 Haziran 886 tarihinde Şam’a girdi.38 Abbasi Devleti ile Tolunoğulları, Şam ve Antakya bölgesine hakim olmak için aralarında mücadele ederlerken Bizans imparatorluğunda taht değişikliği oldu. Bizans Đmparatoru I. Basileios, 29 Ağustos 886 tarihinde avlanırken kaza sonucu öldü ve sonra oğlu VI. Leon (886-912) Bizans imparatoru oldu.39 Bizans Đmparatoru VI. Leon, diğer imparatorlardan farklı olarak Bizans ordusunun başında askeri sefere çıkmadı. VI. Leon, asker olmadığı için Bizans ordusunun seferleri ile ilgili bilgileri komutanlarından alıyordu ve genellikle Đstanbul ve Đzmit arasında bulunarak Bizans Đmparatorluğunu yönetti. 40 38 Taberi, The History of al- Tabari ( Çev. Philip M. Fields), 37. Cilt, s.147-148. Ostrogorsky, s. 225. 40 Shaun Tougher, The Reign of Leo VI (886-912) : Politics and People, Leiden ; New York, 1997, s.33. 39 210 Humaraveyh’in Şam’ı ele geçirmesine rağmen Şam bölgesinde tam hakimiyet kuramadı. Çünkü Şam bölgesinin kuzeyinde bulunan Antakya ve Haleb şehirlerine Đshak b. Kundac ve Ebu es-Sac hakimdiler. Abbasi valileri Đshak b. Kundac ve Ebu es-Sac Antakya bölgesinde yarı bağımsız olarak hem Abbasi Devletine hem de Tolunoğullarına tabi olmadan hakimiyetlerini devam ettirmek istiyorlardı. Antakya ve Haleb şehirlerinde her ikisininde nüfuzları güçlüydü. Kısa bir süre sonra bu iki müttefik arasında şiddetli ihtilaf meydana geldi. 13 Ekim 886 tarihinde bu iki müttefik Rakka’da birbirlerine saldırdılar.41 Zor durumda kalan Ebu Sac, Humaraveyh’ten yardım istedi. Bu yardım isteği üzerine Humaraveyh ordusu ile Haleb’e gelince Ebu es-Sac, onun tarafına geçti ve birlikte Đshak b. Kundac’a saldırdılar. Đshak b. Kundac, yenilerek Mardin’e çekildi. Humaraveyh, ordusu ile ilerleyerek Kuzey Mezopotamya’yı Tolunoğulları Devleti’nin topraklarına kattı. Aynı yıl Yazman, Bizans Đmparatorluğundan gelen haber üzerine Tarsus’tan Bizans seferine çıktı.42 Abbasi hilafetinin saray elçisi Faik, 886 yılının Aralık ayında Abbasi halifesinin fermanını Humaraveyh’e getirdi. Bu fermanda Mısır, Şam ve Sugurların 30 yıl süresince Humaraveyh’in hakimiyetine verildiği yazılıydı. Bu fermanı getiren Faik, Humaraveyh’e fermanı halife Mutemid, kardeşi Muvaffak ve Muvaffak’ın oğlu Ebu Abbas’ın imzaladığını bildirdi. Humaraveyh’in Antakya bölgesine tam hakim olduğu 12 Mayıs 887 tarihinde bu bölgede Đshak b. Kundac ile Ebu Sac tekrar savaştılar ve bu savaşta Đshak b. Kundac yenildi. Đshak b. Kundac, bölgeye hakim olabilmesi için Humaraveyh’in desteğine muhtac olduğunu biliyordu. Bu doğrultu da Đshak b. Kundac, Humaraveyh’in yanına giderek ondan yardım istedi. 41 42 Taberi, The History of al- Tabari ( Çev. Philip M. Fields ), 37. Cilt, s.153. Elçibey, s.125. 211 Ebu Sac, Humaraveyh’in Đshak b. Kundac’ı himayesine almasından rahatsız olup Şam’a saldırdı. Bunun üzerine Humaraveyh, 888 yılının Mayıs ayında Şam’a gelerek Ebu Sac ile savaştı ve bu savaşta Ebu Sac yenilerek Haleb’e çekildi. Humaraveyh, Ebu Sac’ı takip ederek Haleb’e kadar geldi. Fakat Ebu Sac, Humaraveyh ordusu ile Haleb’e girmeden önce Haleb’ten kaçmıştı. Humaraveyh, Tuğc b. Cuffi’yi Haleb’e vali tayin etti. Böylece Tolunoğullarının hakimiyeti Mezopotamya ve Antakya bölgesinde tekrar güçlendi. Humaraveyh döneminde Sugur ve Avasım şehirlerinin durumlarına baktığımızda Tarsus bölgesinde Yazman’ın hakimiyeti sürerken Antakya bölgesinde Tolunoğulları ile Abbasi valileri arasında savaşlar yapılmaktaydı. Humaraveyh, Antakya bölgesinde Abbasi valilerini mağlup ettikten sonra Tolunoğulları Devleti’nin, 890 yılından sonra bu bölgede hakimiyetini güçlendirdi.43 Tolunoğulları, Yazman’ın Tarsus’ta kurduğu egemenliğine son vermek için 884 yılında Tarsus’a sefer düzenledi. Tarsus halkının da Yazman’a destek vermeleri sebebiyle Tolunoğulları, Yazman’ın Tarsus’ta kurduğu eğemenliğine son veremeden Mısır’a döndü. Bu tarihten sonra Tarsus, Yazman tarafından yönetilmeye başlandı. Yazman, Bizans’a karşı denizde de başarılı seferler yaparak nüfuzunu Sugurlarda güçlendirdi.44 Muvaffak’ın oğlu Ebu Abbas, Tevahin mağlubiyetinden sonra Tarsus’a kadar geldi. Yazman, Ebu Abbas’ı Tarsus şehrine sokmayarak Abbasi askerlerini Avasım dan çıkardı. Böylece Yazman, hiç bir devlete tabi olmadan Tarsus şehrini kendisi idare ediyordu. 43 44 Elçibey, s.126. Tougher, s.34. 212 Humaraveyh, Tolunoğullarının hakimiyetini yeniden Sugur ve Avasım şehirlerinde sağlamak için 890 yılında Yazman’a 30 bin dinar, binek atları ve silah gönderdi. Bu hediyeleri alan Yazman, Tolunoğullarının hakimiyetini kabullenmesinden dolayı Şam Sugur ve Avasım şehirleri yeniden Tolunoğulları topraklarına katılmış oldu.45 Tolunoğlu Devleti, 890 yılında Yakın Doğu’da en güçlü devlet idi ve bu tarihte arazisi en ileri noktaya ulaştı. Tolunoğlu Devleti’nin sınırları bu yılda güneyde Sudan’dan başlıyor kuzeyde Tarsus’a kadar batı da Libya’ya doğu da ise Dicle sahiline kadar uzanıyordu. Tolunoğullarının bu güçlü durumunda Humaraveyh bu müsait ortamdan yararlanamayarak devletin iktisadi gücünü zayıflattı. 891 yılının Ekim ayında Bizans’a düzenlenen saldırıda mancınıktan atılan taş Yazman’a isabet etti ve Yazman burada öldü. Yazman’ın yerine Tarsus valiliğine onunla aynı savaşa katılan el-Uceyfi tayin edildi. Ancak kısa bir süre sonra Humaraveyh, onu Mısır’a çağırıp Tarsus valiliğini amcası oğlu Muhammed b. Musa b. Tolun’a verdi. Muvaffak, Yazman’ın vefatından sonra Abbasi hilafetini yönettiği son yıllarında Sugur ve Avasım şehirlerini Abbasi hakimiyetine tabi etmek için tedbirler almaya başladı. Halifenin kardeşi Muvaffak, Ragıb isimli bir mevalisini güya hıristiyanlara karşı cihad yapmak için Tarsus’a göndermeye hazırlandı. Bu sırada Muvaffak, vefat etti. Hazırlıklarını tamamlamış olan Ragıb, Bağdat’tan özel bir orduyla Tarsus’a sefere çıktı. Ragıb, Şam’a gelince ordusunun başına Meknun’u geçirerek Tarsus’a gönderdi ve kendisi Şam’da kaldı. Ragıb, Şam’a geldiğinde Humaraveyh’de Şam’daydı. Ragıb, Humaraveyh’in yanına giderek ona tabi oldu. 45 Taberi, The History of al- Tabari ( Çev. Philip M. Fields), 37. Cilt, s.162-163. 213 Ragıb, Humaraveyh’in yanında Şam’dayken Tarsus valisi Muhammed b. Musa’ya Meknun oraya gelir gelmez hapsetmesi için haber gönderdi. Muhammed b. Musa’da, Meknun ordusuyla Tarsus’a geldiğinde onu yakalayarak hapsetti. Tarsus halkı, 19 Ağustos 892 tarihinde Musa b. Tolun’a isyan ettiler ve Meknun’u hapisten kurtardılar. Şam’da bulunan Humaraveyh, el-Uceyfi’yi Tarsus valisi tayin ederek Ragıb’la birlikte Tarsus halkının isyanını bastırmak için Tarsus’a gönderdi. Ragıb ve el-Uceyfi komutasındaki ordu Tarsus’a gelerek isyanı bastırdı ve Musa b. Tolun’u hapisten çıkardı. Musa b. Tolun, Tarsus’ta kalmayıp Kudüs şehrine gitti.46 Abbasi Halifesi Mutemid, 15 Ekim 892 tarihinde vefat etti. Muvaffak’ın oğlu Ebu Abbas ‘‘Mutezid’’ lakabıyla (892-902) Abbasi halifesi oldu. Humaraveyh, Mutezid’in halifeliğini kabul etmek yanında O’na çok sayıda hediyeler gönderdi.47 Humaraveyh, döneminin son yıllarında Sugur ve Avasım da Bizans Đmparatorluğuyla şiddetli savaşlar yapılıyordu. Humaraveyh, 22 Ağustos 894 tarihinde Tugc b. Cuff’a ordu vererek Bizans’a sefer düzenlemesi için Tarsus’a gönderdi. Humaraveyh döneminde Avasım ve Sugur şehirlerinden Bizans’a yapılan akınlar genellikle Tolunoğullarının zaferi ile sonuçlanıyordu. Ancak Bizans’a karşı uzun süre devam eden savaşlar Tolunoğulları Devleti’nin askeri kudretinin zayıflamasında etkili oldu.48 Humaraveyh, Mısır’dan 2 Ekim 895 tarihinde çıkarak Şam’a doğru hareket etti. Humaraveyh, Şam yakınlarında Gaysun dağının eteğinde bir köşk inşa ettirmişti ve sık sık gelerek bu köşkte kalıyordu.49 Humaraveyh, köşkte bir kaç ay kaldıktan sonra 26 Kasım 896 tarihinde köşte kafası kesilmek suretiyle öldürüldü. 46 Elçibey, s.130. Taberi, The History of al- Tabari ( Çev. Franz Rosenthal), 38. Cilt, s.1. 48 Taberi, The History of al- Tabari ( Çev. Franz Rosenthal), 38. Cilt, s.14. 49 Elçibey, s.133. 47 214 Đbrahim b. Ahmed, Şam’dan Bağdat’a 11 günde geldikten sonra Halife Mutezid’e Humaraveyh’in öldürüldüğü haberini verdi. Humaraveyh, öldürüldüğü zaman oğlu Ceyş’te oradaydı. Ceyş, babası öldürüldükten sonra Tolunoğlu Devleti’nin başına geçti.50 Abbasi Halifesi Mutezid, Humaraveyh’in ölümünden sonra Tolunoğulları Devleti içindeki çekişmelerden yararlanarak Sugur ve Avasım şehirlerini Abbasi Devleti’nin topraklarına katmak için çalışmalara başladı. Ragıb, Tarsus’ta Tolunoğullarına isyan ederek Abbasi halifesine tabi oldu. Ragıb’ın isyanı sırasında Tolunoğullarının Tarsus valisi Ahmed b. Tugan, Bizans’a karşı yapılan Feda savaşından geri dönüyordu. Ahmed b. Tugan, Ragıb’ın Tarsus şehrini ele geçirdiğini öğrenince gemiyle Tarsus’un yanından geçti. Ahmed b. Tugan, yardımcısı Demyane’yi Yusuf el- Bağmurdi ile birlikte Tarsus’u Ragıb’ın elinden almaları için görevlendirdi. Demyane ile Yusuf elBağmurdi birlikte Ragıb’ı Tarsus’tan uzaklaştırmak için hücuma geçti. Ancak Ragıb, bu savaşta galip gelerek her ikisini de esir alıp Bağdat’a gönderdi. Böylece Ragıb, 897 yılının Mart ayında Tolunoğullarından Şam Sugur ve Avasım şehirlerini alarak Abbasi Devleti’ne tabi oldu.51 50 51 Taberi, The History of al- Tabari ( Çev. Franz Rosenthal), 38. Cilt, s.26. Taberi, The History of al- Tabari ( Çev. Franz Rosenthal), 38. Cilt, s. 41. 215 5.5. 10. Yüzyılın Başlarında Antakya Bölgesi Antakya bölgesinde, 10. Yüzyılın başlarında Abbasi ve Tolunoğlu Devletlerini tehdit eden Karmati tehlikesi ortaya çıktı. Karmatiler, Ebu Saîd elCennabi önderliğinde 899 yılının Temmuz ayında ayaklanarak Mezopotamya bölgesinde saldırıya geçtiler. Bu tarihten bir yıl sonra 30 Ağustos 900 tarihinde Basra şehrine saldırarak bu şehri merkezleri yapan Cennabi komutasında Karmatiler, 900 yılında artık doğmuş ve büyük bir güç kazanmışlardı. Karmatiler, Sünni Abbasilere karşı görünüşte Şii tarikatlarının bazı inanışlarını koruyordular. Ayrıca bazı Hıristiyan kuralları da benimsiyorlardı. Örneğin Kudüs şehrini kendilerine kıble seçtiler. Karmatiler, bütün bunlarla göstermek istiyordular ki güya zulüm, istismar ve işkenceye sebep olan hakimiyetteki Sünni Abbasilerdi. Bundan amaç ise cahil halk kitlelerini mevcut sisteme karşı isyana yöneltmekti.52 Halife Mutezid, Karmati tehlikesine karşı savunma oluşturmak ve Bizans sınırını güçlendirmek için Antakya bölgesinde Misis şehrine gitti. Halife, Ceyhan’dan ayrılıp 28 Kasım 900 tarihinde Antakya’ya geldi ve burda Abbasi garnizonunu düzenledikten sonra 17 Aralık 900 tarihinde Rakka’ya doğru yola çıktı. Abbasi halifesi Mutezid, 5 Nisan 902 tarihinde öldürüldüğü zaman oğlu Muktefi, el-Cezire valisi olarak Rakka’da bulunmaktaydı. Muktefi, babasının ölümünden sonra Rakka’dan Bağdat’a 21 Nisan 902 tarihinde gelerek Abbasi halifesi oldu.53 Halife Müktefi, Abbasi Devleti içinde büyüyen Karmati tehlikesine karşı ciddi tedbirler almaya başladı. 52 53 Taberi, The History of al- Tabari ( Çev. Franz Rosenthal), 38. Cilt, s. 87-91. Taberi, The History of al- Tabari ( Çev. Franz Rosenthal), 38. Cilt, s. 104. 216 Karmatiler, Müktefi’nin halifeliğinin ilk yılında büyük bir ordu ile Zikreveyh’in oğlu Yahya Ebu’l Kasım’ın önderliğinde Abbasi Devleti’nin hakimiyetindeki Antakya’nın birkaç mil doğusunda bulunan Rakka şehrine hücum ettiler. Ancak hilafet orduları onların hücumuna başarıyla karşı koydu. Bundan sonra Karmatiler, bütün hücumlarını Şam’a yönelttiler. Karmatiler, Zikreveyh b. Mihreveyh’in önderliğinde Kufe’yi ele geçirip Şam’a doğru hücuma hazırlandı. Bedevi Arap aşiretlerinden Asad, Tayy, Temim ve çok sayıda kişi Karmatiler tarafına geçti. Tolunoğulları Devleti’ni korkunç bir tehlike bekliyordu. Bu zamana kadar Karmatiler’in hücumları hilafete idiyse de bundan sonra onlar hücumlarının yönünü Şam’a Tolunoğulları Devleti’nin arazisine yönelttiler. Karmatiler, 902 yılının Temmuz ayında Şam’a saldırdılar ve burada Şam’ın Tolunoğulları tarafından tayin edilen valisi Tuğc b. Cuff’un ordusu ile savaş başladı. Bu savaşta her iki tarafta çok sayıda kayıp vererek geri çekildi. Tuğc b. Cuff, Karmati tehlikesini ortadan kaldırmak için 9 Mart 903 tarihinde Beşir komutasında Karmatilere karşı büyük bir ordu sevketti. Bu savaşta Tolunoğulları’nın ordusu tamamen dağıldı ve ordu komutanı Beşir öldürüldü. Tolunoğulları, artık Karmatilerin önünü alamıyordu. Gönderilen silahlı güçler ardarda Karmatiler tarafından yenilgiye uğratılıyordu. Karmatiler, Yahya b. Zikreveyh’in komutasında hücumlarını şiddetlendirdiler.54 Böylece Karmatiler, Şam bölgesinin bütün doğu eyaletlerini ele geçirdikten sonra Şam şehrini kuşattılar. Bunun üzerine Harun b. Humaraveyh, Bedr el-Hemmami komutasında Tolunoğlu ordusunu Şam valisi Tuğc b. Cuff’a yardım için gönderdi. 54 Elçibey, s.142-143. 217 Bedr el-Hemmami ile Tugc b. Cuff’un ordusu birleşerek 15 Temmuz 903 tarihinde Karmati ordusuna saldırdılar. Bu savaşta Karmatilerin lideri Yahya b. Zikreveyh Şam kapısında öldürüldüyse de sonuçta Tolunoğulları’nın ordusu yenilgiye uğradı.55 Karmatiler, Tolunoğulları tarafından öldürülen liderlerinin yerine kardeşi Hüseyin b. Zikreveyh’i seçtiler. Tolunoğullarının ordusunun dağılmasını fırsat bilen Hüseyin b. Zikreveyh bütün birlikleri ile Şam üzerine yürüdü. Şam halkı durumun zorlaştığını görerek Karmatilere haraç vermeyi kabul ettiler. Böylece Karmatiler, Şam’ı ele geçirmek düşüncesinden vazgeçerek Şam’ın kuzey eyaletlerini ele geçirerek Antakya’ya yaklaştılar. Karmatiler, Şam bölgesinde hızla ilerlemelerine rağmen hem Abbasiler hem de Tolunoğulları ile mücadele etmek zorundaydılar. Karmatiler, Tolunoğulları güçleriyle Antakya bölgesinin güneyinde mücadele ederken Antakya bölgesinde Abbasi ordusu ile savaşıyorlardı. Tolunoğulları Devleti, Karmatilerle yapılan savaşların hiç birini kazanamamış her zaman yenik düşmüştü. Abbasi hilafeti, Tolunoğulları Devleti’ne nisbetle az da olsa güçlü dönemini yaşıyordu. Tolunoğulları Devleti’nde iç çekişmeler devam ederken Abbasi Devleti’nde bu dönemde hilafet mücadelesi yoktu. Abbasilerin diğer bir rakibi olan Bizans Đmparatorluğunda aynı dönemde iç çekişmeler ve savaşlar vardı.56 Bizans Đmparatorluğu, Abbasi ordusunun Karmatilerle mücadelesini fırsat bilerek Balkanlarda ve Đtalya’da yaptığı savaşları sona erdirerek ordusunu Anadolu Sugurlarına gönderdi. 10. Yüzyılın ilk yıllarında Bulgar Kralı Symeon’a karşı yapılan savaşlar sebebiyle Bizans Đmparatorluğu’nun ordusu zayıf düşmüştü. 55 56 Taberi, The History of al- Tabari ( Çev. Franz Rosenthal), 38. Cilt, s. 121. Elçibey, s.144-145. 218 Nikephoros Phokas, Balkanlarda başkumandanlığı üzerine almak için güney Đtalya’da Araplara karşı giriştiği başarılı seferi yarıda kesmek zorunda kaldı. Abbasi halifesi Müktefi, 10. yüzyılın başlarında Antakya Avasım şehrindeki askerlerin Sugur şehri Tarsus’a gönderilmesi emrini verdi. Tarsus’ta toplanan Abbasi ordusu Bizans topraklarına saldırdı. Tarsus’ta Abbasi ordusunun Bizans topraklarına saldırdığı haberi üzerine Bizans ordusu Tarsus’a doğru hareket etti. Bizans başkumandanı Nikephoras Phokas, Toros geçitlerinde kumandayı üzerine alıp Adana yakınında Abbasi ordusuna karşı bir zafer kazanmasından sonra 900 yılında Bizans, güney Sugurunu güvence altına aldı. Böylece Abbasi halifesi Müktefi’nin Bizans sınırını güvence altına alma teşebbüsü başarısızlıkla sonuçlandı.57 Abbasi halifesi Müktefi, Karmati tehlikesini ortadan kaldırmak için 903 yılının sonlarında Muhammed b. Süleyman et-Türki komutasında Abbasi ordusuyla Haleb valisi Hüseyin b. Hamdan’ın ordusunun Rakka ile Haleb arasında birleşip Karmatilere saldırıya geçmelerini emretti. Abbasi ordusu ile Karmati ordusu, 29 Ekim 903 tarihinde Hama şehrinden 12 mil uzaklıkta karşılaştı. Abbasi ordusu bu savaşta galip gelerek Karmati ordusunu darmadağın etti.58 Karmatilerle yapılan bu savaşlarda Tolunoğulları Devleti’nin zayıflığı bütünüyle açığa çıktı. Bütün bu olayları yakından takip eden Abbasi Halifesi Müktefi, Tolunoğulları’nın bu zayıflığını gördü. 57 Vasiliev, ‘‘The Struggle with the Saracens (867-1057)’’, Cambridge Medieval History, 4. Cilt, s. 142. 58 Taberi, The History of al- Tabari ( Çev. Franz Rosenthal), 38. Cilt, s. 136. 219 Halife Müktefi, Karmatilere karşı kazanılan zaferden sonra Şam ve Mısır’ı Tolunoğullarından geri almak için hazırlıklara başladı. Halife, bütün Abbasi kuvvetlerini Muhammed b. Süleyman komutasında toplayarak bu orduyu Tolunoğullarına karşı Mısır’a gönderdi. Muhammed b. Süleyman komutasında Abbasi ordusu, 904 yılının Aralık ayının başlarında Mısır sınırına ulaştı ve 30 Aralık 904 tarihinde Fustat’a girdi.59 Abbasi ordusu Fustat’a girmeden önce Harun b. Humaraveyh öldürülmüştü. Tolunoğlu Devleti’nin başına Harun b. Humaraveyh yerine amcası Şeyban b. Ahmed geçti. Harun’un ölümünden sonra Tolunoğullarının bazı komutanları askeri kampı terkedip hilafet ordusunun tarafına katıldılar. Muhammed b. Süleyman komutasında Abbasi ordusu Tolunoğlu Devleti’ne son vermek için Tolunoğullarının son kuvvetlerine saldırdı. Şeyban b. Ahmed, son askeri kuvvetlerini toplayıp direniş gösterdiyse de Abbasi ordusunun üstün gücü karşısında geri çekilmek zorunda kaldı. Tolunoğulları’na sadık kalan son güçlerde 11 Ocak 905 tarihinde teslim oldu. Böylece Tolunoğlu Devleti yıkıldı.60 Abbasi Devleti’nin bütün kuvvetiyle Tolunoğlu Devleti’ni yıkmak için mücadele etmesini fırsat bilen Bizans Đmparatoru VI. Leon, 12 Aralık 904 tarihinde komutanı Andronikos’u Anadolu seferi yapmakla görevlendirdi. Bizans komutanı Andronikos, büyük bir orduyla Abbasi Suguruna gelerek Tarsus’a saldırdı. Tarsus valisi Abu el-Rical b. Ebubekir Tarsus’ta Bizans ordusuna karşı savaştı. Fakat Bizans ordusu, bu savaşta çok sayıda Abbasi askerini öldürdü.61 59 Taberi, The History of al- Tabari ( Çev. Franz Rosenthal), 38. Cilt, s. 151-153. Elçibey, s.149. 61 Taberi, The History of al- Tabari ( Çev. Franz Rosenthal), 38. Cilt, s. 151. 60 220 Bizans, Anadolu’da kara savaşlarında başarılı olmasına rağmen deniz seferlerinde aynı başarıyı gösteremedi. Onuncu yüzyılın ilk yıllarında Arap donanması, Bizans donanmasına karşı önemli zaferler elde etti. 904 yılının yaz ayında Gulam Zurafah komutasında Arap donanması, Bizans donanmasıyla Selanik yakınında karşılaştı ve bu deniz savaşında Bizans donanmasının komutanı Leon Katzilakus öldürüldü. Böylece Arap donanması Bizans Đmparatorluğunun ikinci önemli şehri Selanik’e girerek buradan çok fazla ganimet aldı.62 Ayrıca 15 Ağustos 904 tarihinde Abbasi donanması, Antalya’ya saldırarak altın ve bir çok esir elde etti.63 Bu ağır yenilgilerden sonra Bizans, donanmasının gücünü arttırmak için tedbirler aldı. Bunun faydasını da kısa sürede gördü. Amiral Himerius komutasında Bizans donanması, 905 yılının Ekim ayında Ege denizinde Abbasi donanmasına karşı büyük bir zafer kazandı. Bundan iki yıl sonra aynı kumandan Kıbrıs’a çıkartma yaparak buradan Şam bölgesi kıyılarına saldırıp Lazkiye’yi zaptetti.64 Abbasi halifesi, 20 Ağustos 905 tarihinde Anadolu Bizans sınırının güvenliğini arttırmak için Rüstem b. Bardu’yu Tarsus valisi olarak tayin etti. Sugur şehri Tarsus, Avasım şehri Antakya’nın savunması bakımından çok önemli bir şehirdi. Bizans, Sugur şehri Tarsus’u geçmesiyle Avasım şehri Antakya’ya kolaylıkla ulaşabilirdi. Tarsus valisi Rüstem, Bizans komutanı Andronikos’un bir yıl önce Tarsus’ta çok sayıda Abbasi askerini ve Tarsus valisi Abu el-Rical’i öldürmesinin öcünü almak için Bizans seferine çıktı. 62 Scylitzes, s. 101. Taberi, The History of al- Tabari ( Çev. Franz Rosenthal), 38. Cilt, s. 148 64 H. Gregoire,‘‘The Amorians and Macedonians (842-1025)’’, Cambridge Medieval History, 4. Cilt Edited by J.M. Hussey, Cambridge, 1966, s. 131. Ayrıca bu deniz savaşı ile alakalı bilgi için Bkz. Ostrogorsky, s. 240. 63 221 Tarsus valisi Rüstem, bu Anadolu seferinden istediği sonucu alamadı. Bunun üzerine Rüstem, Bizans’a karşı tekrar saldırmak için hazırlık yapmaya başladı. Hazırlıklarını tamamlayan Rüstem, büyük bir orduyla Salandu65’ya girerek burada bir çok Bizans askerini öldürdü.66 Tarsus valisi Rüstem’in Salanduya girerek bir çok Bizans askerini öldürmesinden sonra Bizans Đmparatoru VI. Leon, Andronikos komutasında büyük bir Bizans ordusunu 18 Mart 907 tarihinde Antakya bölgesini istila etmesi için Anadolu’ya gönderdi. Bizans komutanı Andronikos, Abbasi Şam Sugurunun bir çok kalesini alarak çok sayıda Abbasi askerini öldürdü.67 Bunun üzerine Halife Müktefi, Tarsus valisi Rüstem’e haber göndererek Bizans ordusunu durdurmasını emretti. Abbasi ordusu ile Bizans ordusu Tarsus yakınında karşılaştı ve yapılan savaşta Rüstem komutasında Abbasi ordusu galip geldi. Böylece Bizans komutanı Andronikos, Đstanbul’a geri döndü.68 907 yılında Bizans Đmparatoru VI. Leon, haremağası Basil’i, Abbasi halifesi Müktefi’ye elçi olarak gönderdi ve esirlerin mübadelesini istedi. Bu elçi, Arap esirlerin arasından 10 kişiyi hediye olarak getirdi. Abbasi halifesi Müktefi, Bizans elçisini izzeti ikram ile karşıladı. Bir yıl sonra mübadele yapıldı, bu mübadelede erkek, kadın 3000 kadar Müslüman kurtarıldı.69 65 Salandu, Tarsus’a bir günlük mesafede Güksu ırmağının yakınında bir şehir idi. Salandu, hakkında bilgi için Bkz. Taberi, The History of al- Tabari ( Çev. Franz Rosenthal), 38. Cilt, s. 172. 66 Taberi, The History of al- Tabari ( Çev. Franz Rosenthal), 38. Cilt, s. 172. 67 Taberi, The History of al- Tabari ( Çev. Franz Rosenthal), 38. Cilt, s. 172. Ayrıca Bkz. Scylitzes, s. 103. 68 Taberi, The History of al- Tabari ( Çev. Franz Rosenthal), 38. Cilt, s. 180. 69 Abu’l Farac, s. 247. Ayrıca bu mübadele ile alakalı Bkz. Taberi, The History of al- Tabari ( Çev. Franz Rosenthal), 38. Cilt, s. 181. 222 Halife Müktefi, otuz bir yaşında çok ağır hasta iken çocukları çok küçük olduğundan kendisinden sonra henüz büluğa ermiş kardeşi Cafer’in halife olmasını arzu ettiğini söyledi. Dört yıldır devlet idaresinde bulunan tecrübeli vezir Abbas, Devletin başında güçlü biri olmazsa durumun kötüye gideceğini biliyordu. Abbasi Devleti’nde üç tür askeri güç vardı. Bunlardan biri eyaletlerde diğer ikisi de Bağdat’ta idi. Devletin başında güçlü biri olmazsa bu komutanlar devlet idaresine karışıyorlardı. Bu sebepten Vezir Abbas, Halife Müktefi 14 Ağustos 908 tarihinde ölünce halifenin kardeşi Cafer’i henüz on üç yaşında iken ‘‘Muktedir’’ (908-932) ünvanı ile Abbasi halifesi ilan etti.70 Abbasi halifesi Muktedir, Anadolu’da Sugur ve Avasım şehirlerini kuvvetlendirmek için 11 Temmuz 910 tarihinde Kasım b. Sima komutasında büyük bir orduyu Antakya’ya gönderdi.71 Kasım b. Sima, Antakya’dan Tarsus’a geldi ve Tarsus valisi Rüstem ile birlikte Bizans bölgesine geçerek Malikh kalesini aldılar. Kasım b. Sima, Bizans sınır bölgesinde bir çok kaleyi alarak Anadolu Bizans sınır güvenliğini sağladıktan sonra Bağdat’a döndü.72 Abbasi halifesi Muktedir, Anadolu Bizans sınırının güvenliğini sağladığında Bizans Đmparatorluğu Balkanlardan gelen Bulgar tehlikesi karşısında zor durumdaydı. Bizans Đmparatoru VI. Leon, 12 Mayıs 912 tarihinde öldü. Đmparatorun ölümünden sonra altı yaşında bulunan Konstantinos’un amcası Aleksandros Bizans Đmparatoru oldu. Yeni Đmparator Aleksandros, düşüncesiz bir hareketle Bizans’ın Bulgarlara 896 barış anlaşması hükmüne uygun olarak her yıl ödemekle mükellef olduğu haracın ödenmesini reddetti. 70 Taberi, The History of al- Tabari ( Çev. Franz Rosenthal), 38. Cilt, s. 187. Taberi, The History of al- Tabari ( Çev. Franz Rosenthal), 38. Cilt, s. 193. 72 Abu’l Farac, s. 248. 71 223 Kudreti durmadan artmakta olan Bulgar kralı Symeon’a savaş için özlediği fırsatı sağlamış oldu. Đmparatorluğun başına bundan daha büyük bir felaket açılamazdı. Aleksandros, kendi tahriki sonucunda açılan savaşın patlamasından kısa bir süre sonra 6 Haziran 913 tarihinde öldü. Böylece Makedonya hanedanının tek temsilcisi olarak yedi yaşında bulunan Konstantinos Bizans Đmparatoru oldu. Konstantinos’un yedi yaşında Bizans tahtına çıkmasını fırsat bilen Bulgar kralı Symeon, 913 yılı Ağustos ayında Başşehrin surları önünde göründü. Symeon’un teşebbüsü basit bir yağma seferi ve hatta bir fetih savaşı değildi. Symeon, Đmparatorluğun şimdiye kadarki düşmanlarından tamamiyle ayrı bir gaye ile Đstanbul surları önünde görünmesine rağmen kısa süre içinde o zamanki dünyanın en büyük müstahkem mevkinin ele geçirilemezliğini idrak etmek suretiyle kendisinden önceki mutaarrızların akibetini paylaşmak durumunda kaldı.73 Bizans Đmparatorluğunda bu iç karışıklıklar olduğu sırada Abbasi halifesi, Saîd b. Hamdan’ı 913 yılının yaz ayında büyük bir orduyla Bizans’a yaz akını yapması için Bağdat’tan Antakya’ya gönderdi. Saîd b. Hamdan komutasında Abbasi ordusu, Antakya’dan Tarsus’a geldi ve Tarsus’tan Bizans bölgesine girdi. Anadolu’da Bizans topraklarına giren Abbasi ordusu, bir çok Bizans kalesini alarak Anadolu içlerinde hızla ilerledi. Bu Anadolu seferinde Malatya yakınlarına gelen iki Abbasi askeri birliği şehre girmeden evvel çok sayıda Bizans askerini öldürdü.74 Bizans Đmparatorluğunun içten ve dıştan gelen tehlikelerle içine düştüğü ümitsiz durum güçlü ve hedefinin bilincine sahip bir askeri rejimin kurulmasını gerektiriyordu. Bu görevin hakkından gelebilecek yegane kimse Romanos Lakapenos idi. 73 74 Ostrogorsky, s. 243-244. Đbnu’l-Esir, 8. Cilt, s. 194. 224 VII. Konstantinos, 919 yılının Mayıs ayında Romanos Lakapenos’un kızı Helene ile evlendi. Böylece genç ve meşru Đmparatorun kayınpederi olan Romanos Lakapenos (919-944) müşterek hükümdar olarak Bizans Đmparatorluğunun hakimi oldu.75 Romanos Lakapenos, Bizans Đmparatorluğunun içinde kendisine sağlam bir mevki oluşturdu. Ayrıca I. Romanos Lakapenos, oğullarını da müşterek imparatorluğa yükseltti. 25 Aralık 924’te I. Romanos Lakapenos’un oğulları Stephanos ve Konstantinos müşterek imparator ilan edildiler.76 I. Romanos Lakapenos, Đmparatorluk mücadelesini sona erdirip Bizans ordusunu kuvvetlendirdikten sonra Đoannes Kurkuas komutasında Bizans ordusunu, 927 yılında Anadolu seferine gönderdi. Anadolu’da hızla ilerleyen Bizans ordusu, Malatya önlerine geldi ve hem Malatya emiri hem de şehrin garnizon kumandanı Bizans’ın tabiyetini kabule mecbur kaldılar. Bizans, Malatyalılara ait olan araziyi, hiç olmazsa bu devirden itibaren, tıpkı Hamdani Devleti’nin olduğu gibi Đslâm Devletleri ile müşterek sınırı olan bağımsız bir devlet olarak kabul etti.77 Böylece Bizans ordusu, 10. yüzyıl başlarında Anadolu Abbasi Sugurunda ilerlemeye başladı. Anadolu’da Abbasi Sugur şehirlerini tehdit eden Bizans ordusu, bu tarihten sonra Abbasi Avasım şehri Antakya için büyük tehdit oluşturdu. 75 Scylitzes, s. 115. Ostrogorsky, s. 251. 77 Honigman, s.70. 76 225 5.7. Halife er-Razi Dönemi’nde Antakya Bizans seferlerinde başarı kazanarak ‘‘ Muzaffer’’ ünvanı alan Munis Halife Muktedir tarafından husumet görmeye başladı. Bunun üzerine Munis , ordusuyla 932 yılında Bağdat’a geldi ve halife Muktedir’i öldürdü. Munis, Muktedir’in oğlu Muhammed’i ‘‘ Kahir’’ ünvanı ile Abbasi halifesi olmasını asilzadelere tavsiye etti. Bağdat’ta askerler ve eşraf Kahir’i 932 yılında Abbasi halifesi ilan ettiler. Halife Kahir, eşrafla anlaşarak Munis’in Bağdat’tan ayrılmasını sağladı. Munis askerleriyle Bağdat’tan çöle doğru ayrıldı. Kahir, Munis’in yerini buldurarak Munis’i öldürttü. Böylece Kahir, 932 yılından sonra bir yıl altı ay süresince Abbasi halifesi oldu. 933 yılında Bağdat’ta askerler isyan ederek Abbasi halifesi Kahir’i öldürdükten sonra kardeşi Razi’yi hapisten çıkararak Abbasi halifesi yaptılar. Abbasi halifesi Razi, (933-940) altı yıl on ay Abbasi halifesi olarak hüküm sürdü.78 Abbasi Devleti hilafet mücadelesiyle uğraşırken Bizans Đmparatoru bundan yararlanarak Anadolu’da tekrar Bizans hakimiyetini sağlamayı planladı. Böylece Bizans Đmparatoru I. Romanus Lakapenus, Bulgar tehlikesinin ortadan kalkmasından sonra muzaffer bir kumandan olan Ioannes Kurkuas’ı Anadolu’ya sefer yapmakla görevlendirdi. Ioannes Kurkuas komutasında Bizans ordusu, Toros geçitlerine gelerek burada Abbasi askerleriyle savaştı. Bizans ordusu, Toros geçitlerinden geçerek Antakya bölgesine saldırdı. Ancak bu dönemde Ioannes Kurkuas, Anadolu’da zaferler kazanırken Hamdani hanedanından Haleb emiri Seyfuddevle, Anadolu’ya girerek Bizans ordusunun ilerlemesini durdurdu. 78 Abu’l Farac, s. 253-254. 226 Abbasi hilafetinin kudreti durmadan sukut ederken Hamdanilerin kudreti gittikçe artmakta idi. Öyle ki Bizans’a karşı yapılan mücadelenin idaresi Seyfuddevle’ye kaldı. Böylece Bizans, bu yeni düşmanına karşı kendisini savunabilmek için Abbasi hilafeti ile dostane münasebetler kurmak zorunluluğu hissetti.79 Bizans Đmparatoru I. Romanos Lakapenus, 937 yılında Abbasi Devleti ile barış anlaşması yapmak için Abbasi halifesi Razi’ye bir elçi gönderdi. Bizans elçisi, Abbasi Halifesi Razi’ye, kıymetli taşlarla işlenmiş altın ve gümüşle kaplanmış sair eşyadan müteşekkil değerli hediyelerle birlikte altın yaldızı ile yazılmış bir mektubu verdi. Bu mektupta ‘‘ Büyük Bizans Đmparatoru Romanus, Konstantinos, Đstephanus ve Konstantinos’tan Yüksek Muzaffer Đslâm Hükümdarına Selam. Size karşı olan sarsılmaz muhabbetimizden ve zati biraderinize karşı duyduğumuz sevgiyi sağlamak arzusundan dolayı size hediyeler gönderiyor ve tarafınızdan kabul ile karşılanmasını umuyoruz.’’ Mektup bu sözlerden başka halife Razi’yi sulha davet eden bir çok uzun cümleleri ihtiva ediyordu. Abbasi halifesi Razi, hediyeleri kabul edip bunlara hediyelerle mukabele etti. Bizans Đmparatoru, Abbasi halifesi Razi ile barış yapmakla Haleb ve Antakya bölgesinde büyük bir kuvvete sahip Haleb Hamdani emiri Seyfuddevle’nin Abbasi halifesinden destek almasını engellemiş oldu. 80 79 80 Ostrogorsky, s. 258. Abu’l Farac, s. 254-255. 227 5.8. Đhşidîler ve Hamdaniler Döneminde Antakya Abbasi Halifesi er-Razi, Mısır valisi Ahmed b. Kayıklığı azlettikten sonra yerine Muhammed b. Togaç’ı atadı. Fakat Ahmed b. Kayıklık bu atamayı kabul etmediğinden dolayı Muhammed b. Togaç, askerlerini ikiye ayırarak, bir grubunu denizden Tinnis’e gönderirken, diğer grubuyla da kendisi karadan Mısır’a girdi. Muhammed b. Togaç ile Ahmed b. Kayıklık arasında 22 Temmuz 935 tarihinde yapılan savaşta Muhammed b. Togaç galip geldi. Böylece Mısır’da ikinci bir Türk hanedanlığı devri Đhşidi Devleti dönemi başladı.81 Muhammed b. Togaç, Mısır valisi olarak Mısır’a gelip bağımsızlığını ilan ettiği sırada ibn Raik, 936 yılında ‘‘ Emirülümera’’ tayin edildi ve Abbasi Devleti için yeni bir dönem başladı. Abbasi halifeleri bu tarihe kadar görülmemiş bir şekilde hemen bütün selahiyetlerini bir başkasına devrediyor veya devretmek zorunda kalıyordu. Samerra devrinde Türk hükümdarlarının halifeler üzerinde baskılarına rağmen halifeler yetkilerini bir başkasına devretmemişlerdi. Ancak şimdi durum tamamen değişti. Emirülümera, askere ve hükümetin bütün bölümlerine hükmedecek yetkilerle donatıldı. O, sadece vezire hükmeden değil aynı zamanda başkentte ve eyaletlerdeki mali işlerin sorumluluğunu da yüklenen kimse idi. Oldukça faydalı olan bu yeni uygulama merkezi hükümetin yapamadığı şeyleri yapabilecekti. Bağdat’taki hazine merkezi hazine durumunda değildi ve bomboştu. Bu yüzden Eyaletler Bağdat’la olan ilişkilerini azaltmaya başladılar. 81 Muhammed Yusuf b. Tağriberdi, en-ucumu-z Zahire fi Muluki Mısır ve’lKahire, 3. Cilt, el-Muessetu’l Mısrıyyetu’l Amme telif ve taba ve’n neşr.., Kahire, 1964, s.244. 228 Bu dönemde Abbasi Devletine bağlı eyaletlerin durumu, el-Cezire ve Antakya bölgesi Hamdanilerin elinde iken Mısır ve Şam bölgesi tamamen Đhşidîlerin idaresinde otonom bir statüde idi.82 Abbasi komutanları, Halife Kahir’in ölümünden sonra kardeşi Razi’yi hapisten çıkararak 933 yılında Abbasi halifesi ilan ettiler. Bu yılda Hamdaniler’in gerçek kurucusu Ebu’l Heyca öldü. Ebu’l Heyca’nın ölümünden sonra Hamdaniler iki ayrı kol halinde varlıklarını sürdürdüler. Hamdaniler’in Musul kolunu Ebu’l Heyca’nın oğlu Nasırüddevle Hasan kurdu. Nasırüddevle Hasan, kardeşi Seyfuddevle Ali’yi Nusaybin’e vali tayin etmişti. Fakat Seyfuddevle, daha büyük bir vilayette bağımsız olarak hüküm sürmek istiyordu. Nasırüddevle, başlangıçta tereddüt gösterdiyse de daha sonra onun Haleb’i ele geçirip orada bağımsız bir devlet kurmasına razı oldu. Böylece Hamdaniler, Musul kolu ve Haleb kolu olarak ikiye ayrıldılar.83 Abbasi Emirülümerası Raik, Şam bölgesini Đhşidîlerden almak için büyük bir orduyla Bağdat’tan Şam’a hareket etti. Muhammed b. Togaç, Abbasi ordusunu bozguna uğrattıktan sonra Raik ile anlaşma yaparak Mısır’a döndü.84 Abbasi Emirülümerası Raik, 942 yılında Hamdanilerle Musul’da yaptığı savaşta öldürülünce, Muhammed b.Togaç, Mısır’da kardeşi Ebu’l Muzaffer Hasan b. Togaç’ı bırakarak 24 Haziran 942’de Şam bölgesine sefere çıktı. Muhammed b.Togaç, hiç bir mukavemetle karşılaşmadan Şam’a girdi ve buraya Bedr elHarasi’yi vali olarak bırakıp 22 Şubat 943’te Mısır’a döndü.85 82 Đbnu’l-Esir, 8. Cilt, s. 274. Nasuhi Ünal Karaaslan, ‘‘Hamdaniler’’ D. Đ. A. 15. Cilt, Đstanbul,1997, s. 466-467. 84 Tağriberdi, 3.cilt s.253-254 85 Tağriberdi, 3.cilt s. 279. 83 229 Halife Razi, 940 yılında öldüğünde yerine kardeşi Muttaki (940-944) Abbasi halifesi oldu. Muhammed b.Togaç, 944 yılında Bağdat’ta halife Muttaki ile görüşmesi akabinde Şam’a Ye’nis el-Munisi’yi vali olarak atadı. Muhammed b.Togaç, 23 Aralık 944 tarihinde henüz Mısır’a dönmüştü ki Seyfüddevle’nin Şam’a saldırdığı haberini aldı. Muhammed b.Togaç, öncelikle Kafur komutasında bir orduyu Şam’a gönderdi. Kafur ile Seyfuddevle arasındaki savaş Remle’de oldu. Seyfuddevle yenilerek önce Humus’a buradan da Hama’ya kaçtı. Ancak bu bölge de meydana gelen savaşta Kafur yenilince Seyfüddevle, Humus ve civarını ele geçirdi. Ardından Şam’a gitmek isteyen Seyfuddevle, şehir halkı kalelerine çekilip, kapılarını kapatınca burayı alamadan geri döndü. Kafur’un yenildiği haberini alan Muhammed b. Togaç, bu defa kendisi Seyfuddevle’nin üzerine gitti. Yapılan savaşta taraflar birbirlerine üstünlük sağlayamayınca bir anlaşma yapıldı. Bu anlaşmaya göre Humus, Halep ve Antakya’ya kadar olan yerler Seyfuddevle’ye bırakılırken Humus’tan itibaren geri kalan yerler Đhşidîlere bırakıldı.86 86 Tağriberdi, 3.cilt s. 283,292, Bkz.Đbnu’l- Esir, 8. Cilt s. 445-446. 230 5.9. 10.Yüzyılda Bizans’ın Urfa ve Antakya Bölgesine Yaptığı Taarruz Halife Razi, (H.329) M. 940 yılında öldüğünde yerine kardeşi Ebu Đshak Đbrahim ‘‘ Müttaki’’ ünvanıyla Abbasi halifesi oldu. Müttaki, halife olur olmaz kendisini iktidar mücadelesinin içinde buldu. Emirülümera Raik, vezir ibn Mukle ile ihtilafa düşmesi O’nu vezirin müttefiki Beckem et-Türki ile karşı karşıya getirdi. Abbasi ordu komutanı Beckem Bağdat’a gelerek Emirülümera Raik’i öldürdü. Böylece Halife Muttaki, Beckem’i Emirülümera tayin etti. Halife 940 yılında Musul’da güçlenen Hamdani Emiri Nasıruddevle’ye karşı Beckem komutasında bir ordu gönderdi. Beckem, komutasında Abbasi ordusu başarılı seferden sonra Bağdat’a döndü. Beckem, üç yıllık Emirülümeralığı zamanında Hamdaniler ve Büveyhîler ile mücadele etti. Bu iki grubun Bağdat’ı istila teşebbüslerini önledi. Ancak Beckem, Nasırruddevle üzerine bir sefer yaptığı zaman öldürüldü. Beckem et-Türki’nin ölümünden sonra Abbasi Emirülümeralığına ordu komutanı Tüzün tayin edildi. Emirülümera Tüzün, dört yıl boyunca Abbasi Devleti’ni yönetti.87 Bizans Đmparatoru Romanus Lakapenus Bizans-Arap barış anlaşmasını yeniledi. Fakat daha sonra Đstanbul Kilisesi Patriği Malakenosla görüşen Đmparator aldığı kararı değiştirerek Paschalius komutasında Bizans ordusunu Araplar’a karşı Sicilya’ya gönderdi. Bizans ordusu, Sicilya ve Palermo’da Araplar’a karşı başarılı seferler yaptıktan sonra Đstanbul’a döndü. 87 Yahyâ b. Saʻîd el-Antâkî, Târihu’l -Antâkî (H. 328-458, M. 940-1067), ( neşr. Ömer Abdullah Tedmuri), Lübnan, 1990, s. 33-34 231 Đstanbul’dan hareket eden Bizans ordusu, Rusları yenip bu tehlikeyi de bertaraf ettikten sonra Bizans Đmparatoru I. Romanus, büyük bir orduyu Anadolu’ya gönderdi. Bizans ordusu, 941 yılında Diyarbakır’a girdikten sonra buradan Nusaybin’e yöneldi.88 Diyarbakır ve Nusaybin’i istila eden Bizans ordusu bu şehirlerden bir çok ganimet ve esir alarak Đstanbul’a geri döndü. Bizans Đmparatoru I. Romanus Lakepenus, Đstanbul’da Bizans ordusunu takviye ederek bu büyük orduyu Urfa ve Antakya bölgesini Bizans topraklarına katmaları için Anadolu’ya gönderdi. Abbasi halifeleri bu dönemde iç meselelerle mücadele etmelerinden dolayı Anadolu’da Sugur ve Avasım garnizonlarına gerekli ehemmiyeti vermemişlerdi. Bizans Đmparatoru I. Romanus Lakepenus, oğlu Estafanus, komutasında büyük bir Bizans ordusunu Hıristiyan kutsal emanetlerinin en büyüklerinden birisinin Abgar efsanesiyle şöhret kazanmış Hz. Đsa’nın mucizesi olduğuna inanılan Mendil’in muhafaza edildiği Urfa üzerine gönderdi. 89 Bizans ordusunu komuta eden Estafanus 942 yılında Urfa’yı kuşattığı sırada Đmparator Estafanus’a haber göndererek Urfa’ya girmemesini Urfa surları önünde beklemesini emretti. Çünkü Bizans Đmparatoru, Abbasi halifesi Müttaki’ye elçi göndererek Edessa (Urfa) Kilisesinde bulunan Mendili istedi. Hz. Đsa, bu mendil ile yüzünü sildiğine ve yüzünün çizgileri onun üzerinde iz bıraktığına inanılır. Hz. Đsa, bu mendili kendisini görmek isteyen Edessa Kralı Abgar’a göndermişti. 88 89 Scylitzes, s. 145. Yahyâ b. Saʻîd el-Antâkî, s. 41-43 232 Bizans Đmparatoru, bu mendilin verildiği takdirde Bizans ordusunun Đstanbul’a geri çekileceğini ve Müslüman esirlerin serbest bırakılacağını sözünü verdi.90 Halife Müttaki dini ilimlere vakıf olan Ulemayı topladı ve kanunların böyle birşeyi vermeyi kabul edip etmediğini sordu. Ulemalar da şu cevabı verdiler. ‘‘ Böyle bir mendil mübarek bir şey ise de Müslümanlar aç ve muztarip olduğu için bunu vermekte bir mahzur yoktur.’’91 Böylece Bizans komutanı Estafanus’a bu mendil verildi. Abbasi Urfa valisinden alınan bu kutsal emanet çok büyük bir tören ile Đstanbul’a getirildi. Bizans başşehrinde 15 Ağustos 944 tarihinde yapılan kutsal emaneti karşılama töreni emsalsiz bir dini bayrama dönüştü. 92 Bizans Đmparatoru I. Romanus Lakepenus döneminde Anadolu’da bir çok zaferler kazanıldı. Bizans ordusunun bu dönemde Anadolu’da kazandığı zaferler Bizans Đmparatorluğu’nun itibarını yükseltti ve Anadolu’da Nikephoros Phokas ve Ioannes Çimiskes idaresinde yapılan nihai taarruzun başlangıcını teşkil etti. Bizans ordusu, 940 yılında Anadolu’da Abbasi Sugurunu aşarak Sugur ve Avasım şehirlerine saldırmaya başladı. Bizans saldırılarından Sugur şehri Tarsus ve Avasım şehri Antakya etkilendi. Bizans Đmparatorluğu’nun kudretinin artmasının etkisinde kalan Abbasi Sugur şehirlerinde yaşayan bir çok Hıristiyan, Bizans eyaletlerinde iskan edilmek üzere, Bizans topraklarına geçtiler. Abbasi-Bizans sınır bölgesinin bu şekilde tenhalaşması Bizans’ın sonraki ilerlemesini kolaylaştırdı.93 90 Bu konu hususunda Bkz. Yahyâ b. Saʻîd el-Antâkî, s.43 Diyarbakır ve Nusaybin’den alınan Müslüman esirlerin mübadelesini belirtiyor. 91 Abu’l Farac, s. 256. 92 Scylitzes,s. 127. Ayrıca bkz. Ostrogorsky, s. 259. Hz. Đsa’nın mendili hususunda bkz. Đbnu’l-Esir,8.Cilt,s.343 93 Ostrogorsky, s. 259. 233 Bizans, Abbasiler’e karşı üstün duruma geçtiğinde Abbasi yönetiminde karışıklıklar devam ediyordu. Abbasi Emirülümerası Tüzün et-Türki Bağdat’ta nüfuzunu arttırdı. Tüzün ile anlaşamayan halife Muttâki Musul’a gidip Hamdanilere sığındı. Tüzün, daha sonra Hamdanilerin Musul kolu üzerine yürüyerek Halife’yi Musul’u terketmek mecburiyetinde bıraktı. Nasıruddevle, halifeyi daha emin bir yerde bulunması için Musul’dan Rakka’ya gönderdi. Bu sırada Tüzün, Nasıruddevle ile anlaşınca halife Muttâki Đhşidîler’den yardım istedi. Ancak bu yardım gerçekleşmedi. Bir kaç ay sonra halife Muttâki, Tüzün’ün kendisine sadık kalacağına dair sözüne aldanarak Musa b. Süleyman’ın bin adamıyla birlikte Rakka’dan Bağdat’a geldi. Halife Muttâki’yi karşılamaya gelen Tüzün halifeye bir pusu hazırlamıştı. Tüzün’ün adamları Halife saraya girmeden önce ona karşı kılıçlarını çektiler ve kendi isteği ile çekilmedeği takdirde öldüreceklerini söylediler. Halife Muttâki, çok fena bir vaziyette olduğu için makamından çekildi. Tüzün’ün adamları halife Muttaki’yi saraya soktular ve burada H.338/M. 944 yılında gözlerine mil çekilerek kör edildi.94 Emirülümera Tüzün, halife Muttaki’nin yerine Ebu’l Kasım Abdullah’ı ‘‘Mustekfi’’ ünvanıyla Abbasi halifesi ilan etti. Mustekfi, bir yıl dört ay hüküm sürdüğü zaman Abbasi Devleti’nin içinde bulunduğu karışıklığın sonuna şahit oldu. Müstekfi’nin hilafete geçip Tüzün’ü öldürtmesinden sonra Emirülümeralık makamı sivil idarenin tesirine girdiki bu Bağdat’ta merkezi idareyi kurtarmak azmini kaybetmiş olan ordu demekti.95 94 95 Yahyâ b. Saʻîd el-Antâkî, s. 47. Abu’l Farac, s. 256. 234 5.10. Büveyhîler’in Abbasi Devlet Yönetimini ele Geçirmesi Hamdani Emiri Nasıruddevle, Bağdat’ta Emirülümera Tüzün ile yaptığı mücadelelerde başarısız oldu. Tüzün, halife Müstekfi’ye baskıyı artırdığı sırada Halife Tüzün’ü öldürttü. Bağdat’ta bu gelişmeler olduğunda (h.323) 925 yılında Đran’da bağımsızlığını kazanan Şii Büveyhîler Batı’ya doğru ilerlemeye başlamışlardı. Bağdat’taki karışıklıklardan dolayı Abbasi kuvvetleri Büveyhîleri durduracak güçte değildi. Büveyhi kuvvetleri, (H.334) M. 945 yılında Bağdat’ı işgal ettiler. Halife Mustekfi, bu durum karşısında Büveyhi Ahmed’i Emirülümera tayin ederek ona Muizzuddevle ünvanını verdi. Büveyhîler’in Bağdat’ı işgalleri ile Abbasi tarihinde yeni bir devir başladı. Artık Abbasi halifeleri bir devlet başkanı olmaktan çıkıyor ve dini lider olarak kalıyorlardı. Bir asırdan biraz fazla devam eden Büveyhi işgali sırasında siyasi ve askeri faaliyetler tamamen Büveyhi emirlerin kontrollerinde yürütüldü. Büveyhi emiri Ahmed, Halife Mustekfi’yi öldürttükten sonra yerine Muti’yi (945-974) halife ilan etti.96 Bununla beraber Şii Büveyhîler Abbasi hanedanını hilafet makamından uzaklaştırıp, Hz. Ali evladından birisini bu makama getirme teşebbüsünde kesinlikle bulunmadılar. Abbasi hilafeti bundan sonra bir çöküş devresi içine girdi ve halifelik otoritesi zayıfladı. Böylece Abbasi Halifeliği’nin merkezi Bağdat’ta yeni bir dönem başladı. Şii Büveyhîler siyasi sebeplerle Sünni olan Abbasi Halifeliği’nin devam etmesine ses çıkarmıyorlardı. Çünkü onlar halifeliğin devamını gerek kendi hakimiyet sahalarında gerekse bölgeleri dışında kendi lehlerine kullanmak niyetindeydiler. 96 Đbnu’l-Esir, 8. Cilt, s. 220-235. 235 Şii Büveyhîler, Abbasi halifeliğini kendi kontrolleri altında bulundurmakla hem devlet içindeki Sünniler hem de diğer Müslüman devletler nezdinde itibar göreceklerdi. Büveyhi Emiri ve Abbasi Emirülümerası Muizzuddevle, Bağdat’a hakim olur olmaz Hamdaniler’e karşı sefere girişti. Fakat Đran’da çıkan karışıklıklar yüzünden gayesine ulaşamadı ve Hamdaniler’le bir anlaşma yaparak geri döndü. Musul Hamdani Emiri Nasıruddevle, Büveyhîler’e vergi ödemeye ve hutbede halifeden sonra Büveyhi hükümdarlarının adını zikretmeye razı oldu.97 97 Đbnu’l-Esir, 8. Cilt, s. 271-273. 236 5.11. 10. Yüzyılda Bizans -Abbasi Sınır Bölgesi 10. Yüzyılda Bizans’ın taarruza geçmesiyle Bizans-Abbasi sınırı değişikliğe uğradı. Abbasi-Bizans sınır bölgesi 8. Yüzyıldan 968’e kadar rutin bir savaş durumu içindeydi. Halife Harun er-Reşid döneminde Bizans -Abbasi sınırı yeniden düzenlenerek Sugur eş-Şam, Sugur el-Cezire olarak ikiye ayrıldı.98 Sugur elCezire’de Menbic, Kurus, Malatya, Maraş, Hades ve Meyyafarıkın olarak isimlendirilen sınır karakolları bulunmaktaydı. Aynı zamanda bu sınır karakolları istihkam hattı olarak Bizans’a karşı askeri kasabalardı. Sugur eş-Şam, Tarsus, Adana, Masisa ve Avasım şehri Antakya istihkam hattında bulunan şehirlerden oluşmaktaydı.99 880 ile 903 yılları arasında Bizans-Abbasi sınırında bulunan Sugur şehirleri Tarsus, Adana ve Ceyhan çevresinde 19 kale vardı.100 Ayrıca bu dönemde Antakya’dan doğuya doğru sınır vilayetleri olarak tahkim edilmiş kentlerde, Abbasi hilafetinin savunması için erzak ve insan gücü sağlaması planlanan Avasım idari birimi kuruldu. Bu bölgeler istilacıların girişini engellemek ve düşman hücumları için ileri uyarı karakolları ya da Bizans topraklarına Abbasi akınları için ileri üsler olarak tasarlanmış ağır tahkim edilmiş bir müstahkem mevkiler hattıydı. Avasım, kendilerine iyi bakabilecek durumda olan yoğun nüfuslu tarımsal bölgeleri korurken, Sugur çoğu zaman iki tarafında 8. Yüzyılın başından itibaren bilinçli olarak ekip biçtiği ‘‘ Đnsansız tampon bölge’’ idi. Bu yapının yansıttığı savaş modeli iki yüzyılı aşkın bir süre her iki tarafın savaş ve kültür ilişkilerine hükmetti. 98 Niavis, s.196. Hududu’l Alem, Mine’l Meşrik ile’l Mağrib,( Đngilizceye çeviren V. Minorsky, Đngilizce’den Türkçeye tercüme edenler, Abdullah Duman, Murat Ağarı), Kitabevi Yay., Đstanbul, 2008, s.108-109. 100 John Haldon ve Hugh Kennedy, ‘‘The Arab-Byzantine Frontier in the Eighth and Ninth Centuries, Military Organisation and Society in the Borderlans’’ s.86. 99 237 Abbasi-Bizans Sugur ile Avasım şehirlerinde 8. Yüzyıldan 10. Yüzyılın ortalarına kadar Đstanbul ve Bağdat şehirlerindeki yaşamdan çok farklı bir özel sınır kültürü yaşandı. Bizans, Anadolu’ya yapılan ilk dönem Đslâm fetihleri karşısında izlediği strateji, Akıncı kuvvetler mümkün olduğu ölçüde zarar verme imkanı bulamadan önce geçitlerde durdurulmalı ve geri püskürtme politikasının yürümediği yerde yerel kuvvetler istilacı kuvvetleri bezdirmeli ve peşlerini bırakmamalı her birliğin ya da grubun yeri bilinecek şekilde her hareketlerini takip ettiklerinden emin olmalıydılar. Bu stratejinin kilit nitelikte bir yanı başlıca güzergahlar, kavşak noktaları ve erzak depolanabilecek mahallerde, ayrıca düşman güçlerinin Bizans hinterlandına ulaşmak için geçmek zorunda oldukları sınır geçitlerinin üstünde ve arkasında çok sayıda küçük hisar ve kaleye asker yerleştirmekti. Bu küçük hisarlar ve kaleler elde tutulduğu sürece Abbasi saldırılarına karşı daha güçlü savunma hattı oluşturuluyordu. Çünkü Abbasi askerlerinin iletişim ağı içinde gönderebilecekleri küçük akıncı ya da yiyecek peşindeki gruplar her zaman bir tehdit oluşturuyorlardı. Yine de küçük hisarları kuşatmak, akıncı grupların çoğu için katlanılacak zahmete değmiyordu. Hem küçük hem büyük müstahkem mevkiler sık sık el değiştirdiği halde Bizanslılar sürekli yerleşimlerde daha az çaba göstermenin ve akınların kapsamını ve etkilerini asgariye indirmenin bir yolu olarak kontrolü ellerinde tutmanın önemini açıkca kavrıyorlardı.101 Bizans-Abbasi sınırı 8. Yüzyılın ortasında istikrara kavuşturulduğu halde sınır komutanlıklarının bazılarındaki dinamik önderler Bizans Anadolu’sunun güvenliği için daimi bir tehdit oluşturduklarını gösterdiler. Bu önderlerin en önemlisi 930’lardan itibaren 30 yılı aşkın bir süre Haleb’in Hamdani emiri Seyfuddevle oldu. 101 John Haldon, Bizans Tarih Atlası ( Çev. Ali Özdamar), s. 176. 238 10. Yüzyılın ikinci yarısında sefere çıkan Bizans imparatorları, Seyfuddevle‘nin Anadolu’da ilerlemesine engel oldular. Ama Haleb yine de Bizans sınırında bir kilit nokta olarak kaldı ve 980’ler ile sonrasında Haleb Hamdani kolu, Bizans ve Fatimi toprakları arasında yarı bağımsız bir tampon devlet olarak önemli bir rol oynadı.102 840 yılındaki Bizans-Abbasi sınırı Bu harita: John Haldon, Bizans Tarih Atlası (Çev. Ali Özdamar), Kitap Yay., Đstanbul, 2007, s. 110’dan alınmıştır. 102 John Haldon, Bizans Tarih Atlası, s. 177 239 5.12. Seyfuddevle’nin Bizans Seferleri ve Antakya’yı Alması Seyfuddevle, (916-967) 10. Yüzyılın ortalarında Abbasi Devleti’nin zayıfladığı dönemde Hamdani Haleb kolunun kurucusudur. Bizans Đmparatorluğu, 940’lar ve 950’ler de yeniden bir yükseliş döneminde olduğu zaman Seyfuddevle, Anadolu’nun doğusunda bilhassa Antakya bölgesinde Bizans’a karşı başarılı seferler yaptı. Seyfuddevle, 938 yılında yukarı Fırat bölgesinde Hısn Ziyad103 (Harput) kalesi yakınında Bizans Đmparatoru I. Romanus Lakapenus’un şark kuvvetleri domestikus’u Bizanslı kumandan Ioannes Kurkuas’ı büyük bir bozguna uğratarak meşhur Bizans seferlerine başladı. Seyfuddevle, Đhşidi valisi Osman b. Saîd al-Kilabi ile Haleb yakınında yaptığı savaştan galip geldikten sonra ( 8 Rebiülevvel H.333) 29 Ekim 944 tarihinde Haleb’e girerek burada Halife Mustekfi ve kardeşi Nasıruddevle adına hutbe okuttu.104 Haleb’in Seyfuddevle eline geçmesini kabul edemeyen Muhammed b. Togaç, sonradan atabek olarak Đhşidi Devleti’ni idare edecek ve hatta bir müddet de tamamiyle müstakil bir hale gelecek olan siyahi hadım Kafur’u Hamdaniler’in üzerine sevketti ise de Seyfuddevle, bu orduyu Hıms yakının da al-Rastan mevkinde bozguna uğrattı. Hıms’a ve oradan Şam’a kaçan Kafur durumu Muhammed b. Togaç’a bildirdi. Seyfuddevle, bu savaşta kan dökülmemesi için çok büyük bir gayret göstermiş, aldığı esirleri de hemen serbest bırakmıştı.105 103 Hısn Ziyad, bugünkü Elazığ’ın Harput ilçesindeki Harput kalesidir. Fikret Işıltan, Đ.A, 10. Cilt, ‘‘Seyfuddevle’’ mad. s.536-539. Ayrıca Bkz. Ibnu’lEsir, VIII. Cilt, s. 445-446. 105 Ibn el-Adim, Zubdet el-Haleb min Tarihu’l Haleb (622-1064)( neşr. Sami Dahhan), I. Cilt, Şam,1951, s.113. 104 240 Seyfuddevle, Şam’a iki kez sefer düzenledi. Birincisinde Şam’ı alamadı ikinci seferde Muhammed b. Togaç’ın ölümünden sonra Şam’ı Đhşidîlere bırakarak geri çekildi.106 Seyfuddevle, birinci Şam seferinde (H.335) 945 yılında şehre girdi.107 Bunun üzerine Đhşidi Emiri Muhammed b. Togaç, 12 Nisan 945 tarihinde Mısır’dan Şam’a ulaşmadan önce Şam halkı, Hamdani Emiri Seyfuddevle’nin yağmacı bazı Arab kabilelerini takip gayesiyle şehri terkettiği sırada şehrin surlarının kapılarını kapayarak dönüşünde onun şehre girmesine mani oldu. Bunun üzerine Seyfuddevle, Hıms’a doğru geri çekildi ve Muhammed b. Togaç ile aralarında 945 yılının Haziran ayında Kınnesrin yakınlarında vuku bulan savaşta yenildi. Muhammed b. Togaç, Haleb’e kadar geldi ve şehri aldı. Fakat Đhşidi Emiri Muhammed b. Togaç, Seyfuddevle ile anlaşma yaptı. Bu anlaşmaya göre Hıms, Haleb, ve Antakya’ya kadar olan yerler Seyfuddevle’ye verilirken Hıms’tan itibaren geri kalan yerler Đhşidîler’e bırakıldı.108 Bu anlaşmadan sonra Şam’a giden ihşidî Emiri Muhammed b. Togaç H.336/M.946 yılında Şam’da hastalanarak öldü. Muhammed b. Togaç’un ölümünden sonra Đhşidî Devleti’nin başına oğlu Ebu’l Kasım geçti. Fakat Ebu’l Kasım’ın atabeki Kafur Đhşidî Devleti’nin yönetiminde en etkili isimdi.109 Seyfuddevle, Hıms’tan Haleb’e geldi ve Bizans seferi hazırlıklarına başladı. Seyfuddevle ile Đhşidîler arasındaki mücadele Muhammed b. Togaç’ın ölümü 946 yılının Ağustos ayından sonra Kafur döneminde de bir süre devam etti. Seyfuddevle, Kafur ile nihai olarak anlaşıncaya kadar ekseriya savaşmak zorunda kaldı. 106 Hugh Kennedy, The Prophet and The Age of The Caliphates, s. 273 Yahyâ b. Saʻîd el-Antâkî, s. 75. 108 Işıltan, s. 538. 109 Yahyâ b. Saʻîd el-Antâkî, s. 75-76. 107 241 Đhşidîler, Seyfuddevle’ye karşı hemen bütün savaşları kazanmalarına rağmen Haleb ve Antakya bölgesini onun elinde bırakmaya razı oldular. Çünkü, Đhşidîler, Bizans’a karşı takip ettiği sulhçu siyaset sebebiyle Anadolu’ya akın yapmak istemiyorlardı. Đhşidîler’in Anadolu’ya akın için bir çeşit çıkış noktası olan Antakya bölgesini ve Haleb’i Seyfuddevle’ye bırakmalarını Đhşidîler’in Bizans’ın düşmanlığını kazanmak istememeleriyle izah etmek mümkündür. Ayrıca Antakya bölgesinin Seyfuddevle’nin elinde bulunması Bizans’a karşı Şam bölgesinin savunulmasında son derece önemliydi.110 Halep Emiri Seyfuddevle, Haleb’te hakimiyet kurup Bizans’a seferler düzenlediği zaman Bizans’ta Đmparatorluk mücadelesi vardı. Mevkisi hiç sarsılmayacak gibi görünen Bizans imparatoru Romanus Lakapenus kendi oğullarının saltanat hırslarına kurban gitti. Stephanus ve Konstantinos, yaşlanmakta olan babalarının ölümünden sonra hakimiyetin babasının Đmparatorluğu zamanında doğmuş VII. Konstantinos’a düşeceğinden korkarak bir darbe hareketine karar verdiler. 16 Aralık 944’de ihtiyar Đmparator, oğullarının emriyle yakalanıp Prote (Kınalı ada) adasına götürüldü. Burada Bizans tarihinin en önemli hükümdarlarından birisi olmuş bulunan Romanus Lakapenus Keşiş olarak yalnızlık içinde 15 Haziran 948’de ömrünü tamamladı. Ancak kısa bir sürede genç Lakapenus’ların hesaplarında çok yanıldıkları görüldü. Planlarının ikinci kısmını teşkil eden meşru Đmparator bertaraf edilmesi uygulanamadı. VII. Konstantinos’un emri ile 27 Ocak 945’de genç Lakapenus’lar Đstanbul’dan sürüldüler ve gönderildikleri yerde sonradan öldürüldüler. 110 Işıltan, s. 538. 242 VII. Konstantinos Porphyrogennetos, 33 yıldan beri Đmparatorluk tacını başında taşıdıktan sonra kırkına yaklaştığı sırada Bizans Đmparatoru oldu. VII. Konstantinos’un hakimiyetten bu kadar uzun müddet uzak kalması görünüşteki koşullardan ziyade bilgin yazarlığın devlet adamlığına nazaran daha ağır basmasından kaynaklanmaktaydı. VII. Konstantinos, Bizans imparatoru olduğunda ilk işi Romanus Lakapenus’un bir zamanki rakibinin kardeşi Bardas Phokas’ı domestikus sıfatıyla ordunun başkumandanı olarak görevlendirmek oldu.111 Bizans Đmparatoru Romanus Lakapenus’un Đmparatorluktan alınmasından sonra Haleb Hamdani hükümdarı Seyfuddevle, 947’den itibaren Bizans seferlerini arttırdı. Fakat bu Bizans seferlerinin ilk safhası muvaffakiyetli olmadı. VII. Konstantinos Porphyrogennetos, 945 yılında Bizans Đmparatorluğunun tek hakimi olduğunda Bizans ordusunun Başkumandanlığına Bardas Phokas’ı Şark Domestikus’luğuna ise Bardas Phokas’ın oğlu Leon Phokas’ı getirdi.Leon Phokas komutasında Bizans ordusu, 949 yılında Maraş ve Hades şehirlerini aldı.112 Bizans ordusu, Maraş’tan Tarsus’a geldi ve Tarsus’taki askeri birliklerle yapılan savaştan galip ayrıldı. Leon Phokas komutasında bu Bizans ordusu, 950 yılında Antakya önüne kadar gelerek etrafı yağmaladıktan sonra Antakya’ya giremeyerek Malatya’ya doğru hareket etti.113 Malatya surlarının önüne gelen Leon Phokas komutasında Bizans ordusu, şehir halkından Malatya’yı teslim etmelerini istedi. Şehir halkı da Bizans komutanı Leon Phokas’tan Abbasi Halifesine elçi gönderip Halifenin reyini sormak için kırk gün mühlet talep ettiler. 111 Ostrogorsky, s. 259-261. Vasiliev, Cambridge Medieval History, IV. Cilt, s.143. 113 Işıltan, s. 538. 112 243 Leon Phokas, buna razı oldu. Elçi şehirden çıkınca Bizans askerleri onu tutup Leon Phokas’a getirdiler. Elçi, ölüm korkusu içinde şehri hilekarlıkla Bizanslılara teslim edeceğine söz verdi. Bir mühlet Bizans kampında bulunduktan sonra şehre girip şehir halkına müjde verdi. ‘‘ Askerlerimiz bugün gelecekler gece olunca şehre girmeleri için kapıları açınız’’ dedi. Şehir halkı buna inandı. Bizanslı askerler Abbasi askerleri imiş gibi tertibat aldılar ve gece gelip şehre girdiler. Bizanslı askerler, elçiye yapmış oldukları yeminlerine sadık kalarak hiç bir Müslümanı öldürmediler. Fakat Müslüman askerler şehri terkedince Bizanslılar geri gelmelerinden korkarak onları sağ bıraktıklarına pişman oldular. Akılsız bir düşünceye kapılıp surları yıktılar ve şehri müdaafasız bıraktılar. Malatya’yı alan Bizans ordusu buradan hareket ederek Theodosiopolis (Erzurum) şehrine geldi ve bu şehri aldı.114 Bizans ordusunun Anadolu’da hızla ilerleyerek Malatya ve Erzurum’u alması üzerine Haleb Hamdani Emiri Seyfuddevle, Malatya’yı tekrar almak için Anadolu’ya girdi.115 Seyfuddevle, (h.339) 950 yılının yaz ayında Hades şehrini aldıktan sonra Maraş’a geldi ve burada Phokas’ın askerlerini mağlup edip Maraş’a girdi. Maraş’tan hareket eden Seyfuddevle komutasında Hamdani ordusu, müdaafasız kalmış olan Malatya’ya geldi ve şehre girip bir çok esir aldıktan sonra Malatya’dan Kapadokya’ya hareket etti.116 114 Süryani Mihail Vekayinamesi, s. 207. Işıltan, s. 538. 116 Yahyâ b. Saʻîd el-Antâkî, s. 77-78. 115 244 Kapadokya’da bir kaç gün kaldıktan sonra kuzeye doğru giderek muvaffakiyetli akınlarda bulundu ve Kapadokya’ya geri döndü. Ancak Seyfuddevle, ordusuyla birlikte Kapadokya’dan Antakya’ya doğru giderken Leon Phokas’ın Toros geçidini tıkayarak kurmuş olduğu tuzağa düştü. Bu tuzakta Hamdani ordusunun tamamı imha oldu. Bu tuzaktan kurtulan Seyfuddevle Haleb’e geri dönmeyi başardı. Bu olaydan sonra Kontantinus Phokas komutasında Bizans ordusu Germanikeia (Maraş)’ı zaptedip düşman ordusunu 952 yılında birbiri arkasına mağlup etti. Fakat bundan sonra talih Seyfuddevle’ye döndü. Seyfuddevle, Maraş’ı tekrar ele geçirdikten sonra Bizans arazisine girerek başarılı seferler yaptığında domestikus’un oğlu Konstantinos Phokas’ı 953 yılında esir etti.117 Haleb’e götürülen Konstantinos Phokas esareti sırasında vefat etti ve Seyfuddevle’nin emri ile kendisine yerli hıristiyanlarca muhteşem bir cenaze merasimi yapılmıştır. Bunu izleyen yılda Seyfuddevle, zaferden zafere koştu ve bu zaferler 954 yılına kadar sürdü. Ancak 954 yılı sonunda babasının başkumandanlığı kendisine devretmiş olduğu Nikephoros Phokas komutasında Bizans ordusu mukabil taarruza geçti.118 Nikephoros Phokas komutasında Bizans ordusu 957 yılında Hades119’i aldıktan sonra Amid (Diyarbakır)’a kadar gelerek bu bölgede bir çok kaleyi zaptettiler. Bu Bizans seferini takip eden yıl Bizans komutanı Ioannes Çimiskes komutasında Bizans ordusu Anadolu’da hızla ilerleyerek Samasota (Samsat)’ı işgal etti. 117 Ostrogorsky, s. 263. Ayrıca bkz. Yahyâ b. Saʻîd el-Antâkî, s. 83.’de bir Bizans komutanının esir olarak Haleb’e götürüldüğünü ve bu Bizans komutanının Haleb’te öldüğünü yazıyor. 118 Işıltan, s. 538. 119 Hades, Bugünkü Maraş yakınında Đnekli kasabası. 245 Musul Hamdani Emiri Nasıruddevle, 958 yılında Bağdat’a vergi göndermediğinden dolayı Abbasi Emirülümerası Muizuddevle O’na karşı harekete geçti. Bunun üzerine Musul Hamdani emiri Nasıruddevle, Musul’dan Nusaybin’e kaçtı. Haleb Hamdani Emiri Seyfuddevle, kardeşine yardım için Nusaybin’e geldi ve buradan kardeşi Nasıruddevle ile birlikte Haleb’e geri döndüler.120 Bizans ordusu, 959 yılında Tarsus’a gelerek yakınlarda bir kaleyi zaptettiği zaman bu savaşta Hamdani ordu komutanı Ebul-Heytem ve Nasıruddevle’yi esir aldılar.121 Anadolu’da Hamdaniler ile Bizans arasında şiddetli savaşlar olurken 9 Kasım 959 tarihinde Bizans Đmparatoru VII. Konstantinos öldü. Bizans tahtına VII. Kontantinus’un oğlu II. Romanus çıktı. Ancak II. Romanus’un kısa Đmparatorluk dönemi Başkumandan Nikephoros Phokas’ın imparatorluğa geçiş devri olmuştu.122 Bizans başkumandanı Nikephoros Phokas büyük bir donanmayla Girit adasına 960 yılının yaz ayında sefere gitti. Girit adasının surları büyük ve kuvvetli olmasından Girit’in alınması kolay olmadı. Kış ayı boyunca süren kuşatmadan sonra Bizans generali Nikephoros Pastilas, 961 yılının Mart ayında Girit adasının merkezine hücum ederek adayı aldı. Abbasi hakimiyetinde bir bucuk asır kalan ve Akdeniz’in en önemli üssü olan Girit adası yeniden Bizans Đmparatorluğu’nun sınırları içine girdi. Bizans, uzun zamandan beri böyle bir deniz seferi kazanamamıştı.123 Girit zaferinden dönen Nikephoros Phokas, Đstanbul’da kendisi için yapılan muhteşem bir törenle karşılandı. 120 Yahyâ b. Saʻîd el-Antâkî, s. 89-90. Abu’l Farac, s. 259-260. 122 Ostrogorsky, s. 265. 123 Leo the Deacon, The History of Leo the Deacon (Translated by Alice-Mary Talbot ve Dennis F. Sullivan), Dumbarton Oaks Trustees for Harvard University, Washington D.C.,2005, s.70. 121 246 Bizans Başkumandanı Nikephoros Phokas, bu zaferi Anadolu’da zaferlerle taçlandırmak için büyük bir orduyla Anadolu seferine çıktı. Bu dönemde Anadolu’da Bizans ilerlemesini durduracak tek güç Haleb Hamdani Emiri Seyfuddevle idi. Anadolu’da hızla ilerleyen Nikephoros Phokas komutasında Bizans ordusu Toros geçitlerinden geçerek Sugur şehirlerinden Tarsus’a geldi.124 Bizans’ın Anadolu’ya sefer düzenlediği zaman Đhşidi Emiri Ebu’l Kasım (h.349) 960 yılında öldü. Ebu’l Kasım, emirliği boyunca Đhşidî Devleti’ne hiç sahip olamamış, onun adına bütün işleri Kafur idare etmişti. Ebu’l Kasım’ın ölümünden sonra Seyfuddevle, Bizans taarruzunu durdurmak için Anadolu’ya geçti.125 Hamdani kuvvetleri 961 yılında Antakya’dan Tarsus’a giderken Bizans ordusunun kurmuş olduğu pusuya düştü. Burada Bizanslılar, Hamdani askerlerinin bir kısmını öldürdüler diğer kısmını da esir olarak götürdüler. Seyfuddevle’nin bir kölesi olan Neca, Tarsus’tan hareket ederek Bizans arazisine girdi. Burada Bizans askerlerine saldırdı ve 2000 esir aldı. Fakat Nikephoros Phokas, 962 yılında 160.000 askerle Tarsus ve Antakya bölgesine saldırdı.126 Bizans ordusu, birbiri arkasına Hamdani kuvvetlerini mağlup ederek Anazarba ve Maraş şehirlerini aldı. Bunu haber alan Đhşidîler namına Şam valisi Zalim el-Kaili, Nikephoros Phokas’ın Anadolu’da ilerlemesini durdurmak için 10 000 askerle beraber Seyfuddevle’nin yardımına geldi.127 Nikephoros Phokas ve kardeşi Leon Phokas kışı geçirmek için Maraş’tan Kayseri’ye çekildi.128 124 Abu’l Farac, s. 261. Yahyâ b. Saʻîd el-Antâkî, s. 94. 126 Abu’l Farac, s. 261. 127 Urfalı Mateos Vekayinamesi, Urfalı Mateos Vekayinamesi (952-1136) ve Papaz Grigor’un Zeyli (1136-1162) ( Çev. Hrant D. Andreasyan), T.T.K. Yay., Ankara, 2000, s. 5. 128 Ostrogorsky, s. 265. 125 247 Bizans ordusunu takip eden Tarsus Hamdani komutanı 4000 kişi toplayarak Bizans askerlerinin üzerine yürüdü. Fakat bu seferde hem kendisi hem de kardeşi Rababoğlu yenildi ve öldürüldüler.129 Bizans başkomutanı Nikephoros Phokas, büyük bir Bizans ordusuyla 963 yılının başında Hamdaniler’e karşı sefere çıktı. Anadolu’nun merkezi olan Kapadokya’ya gelen Bizans ordusu buradan Hamdani Sugur şehri Tarsus üzerine yürüdü. Bu Bizans ordusu Tarsus’u aldıktan sonra Sis kalesini zaptederek Hamdaniler’in merkezi Haleb’e doğru hareket etti. Nikephoros Phokas komutasında Bizans ordusu ile Hamdani ordusu Haleb yakınında karşılaştı ve 963 yılında yapılan savaşta Hamdani ordusu yenildi. Seyfuddevle’nin kendisi ise birkaç adamla birlikte kaçtı ve canını kurtardı. Nikephoros Phokas, Haleb şehir surunun dışında olan Hamdani sarayını ele geçirdikten sonra buradan 390 talen gümüş ve çok sayıda silah aldı. Bizans komutanı sarayı yakarak Haleb’e doğru yürüdü ve şehrin surunda bir delik açarak Hamdaniler’in merkezi Haleb’e girdi.130 Her ne kadar Hamdaniler’in merkezinin alınması ve Anadolu’nun güneyinin tamamının işgali henüz fetih anlamı taşımıyor ise de Bizans başkumandanının muzafferane ilerlemesi onun büyük üstünlüğünü göstermekte idi. Otuz yıldan beri Bizans dış politikasının merkez noktasında duran Hamdanilerle mücadele daha o sıralarda Bizans lehine sonuçlanmış sayılırdı. Anadolu’da Seyfuddevle’ye karşı kazanılan bu zaferle Bizans, Anadolu’daki tek rakibini ortadan kaldırmış ve doğu istikametinde ilerlemek üzere yolu açmış bulunuyordu.131 129 Abu’l Farac, s. 262. Leo the Deacon, s. 87. 131 Ostrogorsky, s. 265. 130 248 Nikephoros Phokas, Haleb zaferinden dönerken Simandu’ya vardığı zaman Bizans Đmparatoru II. Romanus’un öldüğü haberini aldı.132 II. Romanus’un 15 Mart 963 tarihinde ölümü, hakimiyeti önce küçük oğulları II. Basileios ve VIII. Konstantinos adına niyabeti üzerine alan Đmparatoriçe Theophano’nun ellerine bıraktı. Zeki Kraliçe bu durumun uzun zaman süremeyeceğini pek iyi biliyordu. Kraliçe Theophano, Iosephos Bringos’ın hazırladığı planları bozarak Nikephoros Phokas ile bir anlaşma yaptı. Böylece Bizans domestikos (Başkumandan)’ın ödülü Đmparatorluk tacı oldu. Bu sırada Kayseri’de bulunan başkumandan Nikephoros Phokas 14 Ağustos’ta Đstanbul’a gelerek Ayasofya’da Đmparatorluk tacını giydi. Genç Đmparatoriçe saçları savaş meydanlarında kırlaşmış olan savaşcıya izdivac elini uzattı. Nikephoros Phokas, bu suretle meşru Makedonya hanedanı ile bağlantı kurmuş olmasının yanında bir de üvey babaları sıfatıyla imparatorluk haklarına şekli bakımdan dokunulmamış olan her iki genç prensin hamisi oldu. Bizans imparatoru Nikephoros Phokas (963-969), Doğu kuvvetlerinin başkumandanlık mevkine Đmparatorun yanında savaşmış zamanının en büyük kumandanı Ioannes Çimiskes’i getirdi.133 Böylece Đmparator Nikephoros Phokas, bir zamanlar II. Romanus emrinde Bizans başkumandanı olarak başladığı Anadolu’yu tamamıyla fethetme planına Đmparatorluğu döneminde de devam etti. Bu doğrultuda Başkumandan Ioannes Çimiskes’i Bizans’ın Anadolu’da tek rakibi olan Seyfuddevle’yi ortadan kaldırması için Anadolu’ya gönderdi.134 132 Abu’l Farac, s. 263. Ostrogorsky, s. 265-266. 134 Scylitzes, s. 146. Ayrıca bkz. Süryani Mihail Vekayinamesi, s. 220. 133 249 Bizans başkumandanı ordusuyla (H.352 Zilhicce ayı) 963 yılının bahar ayında Adana’ya geldi ve Tarsus’tan Adana’ya yardıma gelen Hamdani birliğini imha ettikten sonra Massisa135’ı muhasaraya başladı. Bizans ordusu, Massisa’ı aldıktan sonra güneye doğru Hamdani merkezi Haleb’e doğru ilerledi. Bizans Başkumandanı Ioannes Çimiskes, Anadolu’da Bizans’la mücadele eden yegane kuvvet Seyfuddevle’nin merkezi Haleb’e doğru hareket etti. Hamdaniler’in bu dönemde Bizans’a karşı zor durumda kalması ve Bizans ordusunun Haleb’in yakınına gelmesi Đslâm dünyasını harekete geçirerek her taraftan Seyfuddevle’ye takviye kuvvetler gönderilmeye başlandı. Seyfuddevle, bilhassa Horasandan gelen gönüllüler ile hareket ederek Haleb yakınında Ioannes Çimiskes komutasında Bizans ordusunu mağlup etti. Seyfuddevle, 963 yılının yaz ayında Misis’e geldiğinde Bizanslıların etrafı tahrip ederek çekilmiş olduklarını gördü.136 Bunun üzerine Bizans Đmparatoru Nikephoros Phokas, Hamdani ordusunun Anadolu’da ilerlemesini durdurmak ve Herakleios döneminden itibaren üç asırdan fazla bir süre Arab hakimiyetinde bulunan Anadolu toprağını fethetmek gayesiyle bizzat kendisinin komuta ettiği büyük bir Bizans ordusuyla 963 yılı yaz ayında Đstanbul’dan Seyfuddevle’ye karşı hareket etti.137 Anadolu’da hızla ilerleyen Đmparatorun komutasında Bizans ordusu Toros geçitlerine geldiğinde ikiye ayrıldı. Bizans ordusunun bir bölümü Tarsus’u kuşatırken diğer bölümü Mezopotamya’ya yöneldi.138 135 Masisa, bugünkü Ceyhan’ın yakınında bir şehir idi. Işıltan, s. 538. 137 Nadia Maria Cheikh, Byzantium Viewed by the Arabs , Harvard University Press, 2004, s.173. 138 Scylitzes, s. 146. 136 250 Muhtemelen Bizans Đmparatoru komutasında Bizans ordusu Seyfuddevle’nin Anadolu’daki kuvvetlerine ağır mağlubiyetler verdikten sonra Đstanbul’a döndü. Çünkü bir yıl sonra Bizans Đmparatoru, tekrar Anadolu’ya girdiğinde ciddi bir mukavemetle karşılaşmadı. Bizans Đmparatoru Nikephoros Phokas’ın komuta ettiği Bizans ordusu tekrar ( H.354 Receb ayı) 965 yılının Temmuz ayında Anadolu’ya girdi. Anadolu’da hızla ilerleyen Bizans ordusu, Abbasi Sugurunu aşarak ( H. 354 15 Şaban) 16 Ağustos 965 tarihinde Tarsus’u kuşattı. Bizans’ın Tarsus’u kuşattığı sırada Seyfuddevle, hastalığından faydalanarak istiklallerini elde etmek için isyan etmiş bulunan kumandanları ile uğraştığı cihetle, Đslâmın bu önemli Sugur şehrinin kaybını önlemek üzere müdahale edemedi.139 Bizzat Đmparator Nikephoros Phokas’ın katıldığı Tarsus kuşatması aylarca sürdü. Kuşatmanın uzun sürmesinden dolayı şehirde kıtlık başladı. Bunun üzerine Tarsus halkı, şehirde hiç kimsenin öldürülmemesi şartıyla şehri teslim edecekleri haberini Bizans Đmparatoruna gönderdiler. Bizans Đmparatoru bu şartı kabul ederek Tarsus şehrini teslim aldı.140 Tarsus’a giren Đmparator Nikephoros Phokas, kıtlıktan dolayı şehir halkının halini görünce bu halden müteessir olarak canlara ve mallara dokunmayacağı sözünü verdi. Bizans Đmparatoru Nikephoros Phokas, Tarsus halkına istedikleri kadar mal ve silah alarak Antakya’ya gidebileceklerini söyledi. Antakya’ya gitmek istemeyip diğer Arab şehirlerine gitmek isteyenleri de aynı şekilde gönderdi. Nikephoros Phokas, her tarafa elçiler göndererek Arabların her istedikleri yere emniyet içinde varmalarını temin etti.141 139 Işıltan, s. 539. Scylitzes, s. 146. 141 Abu’l Farac, s. 264-265. 140 251 Bizanslıların, Tarsus’u teslim almalarından sonra Antakya’ya gidenlerden Reşik en-Nuseymi adında birisi Antakya’ya ulaştığında Antakya değirmenlerinin kendisine iltizam edildiği ibnu’l Ahvazi diye bilinen birisi ile tanıştı ve bu kişi değirmenlerinin hasılatının tümünü Reşik’e verip onu isyana teşvik etti. Đbnu’l Ahvazi, Seyfuddevle’nin Meyyafarıkın’da Bizans’la savaş yaptığını bu sebepten Antakya’ya geri dönmesinin mümkün olmadığını söyledi. Bunun üzerine Reşik enNuseymi, isyan edip Antakya’yı hakimiyetine aldıktan sonra Haleb üzerine yürüdü. Reşik ile Seyfuddevle’nin Haleb naibi Karguveyh arasında yapılan bir dizi savaştan sonra Karguveyh, Haleb kalesine çekilip buraya kapanarak savunmaya devam etti. Seyfuddevle, Haleb saldırısını haber alınca komutanlarından Beşşare’yi Haleb’e yardımcı kuvvetlerle gönderdi. Reşik en-Nuseymi, bu yardımcı kuvvetlerin geldiğini öğrenince hemen Haleb’ten ayrıldı. Reşik en-Nuseymi, yolda giderken atından yuvarlandı ve çevrede bir Arab reisine sığındı, fakat kabile reisi Reşik’i öldürdükten sonra Karguveyh’e ölüsünü götürdü. Meyyafarıkın’da Bizans seferini sonlandıran Seyfuddevle, Haleb’e geldi ve burada bir gece kaldıktan sonra hemen ertesi gün yola koyularak Antakya’da isyanı başlatan ibnu’l Ahvazi üzerine yürüdü. 965 yılında Antakya’ya gelen Seyfuddevle, burada isyan edenleri cezalandırdıktan sonra isyancıların ele başı olan ibnu’l Ahvazi’yi öldürdü.142 142 Đbnu’l- Esir, 8.cilt, s. 483-484. 252 Seyfuddevle’nin Antakya’ya gelerek isyanı bastırdığı sırada Tarsus’da bulunan Bizans ordusu, Antakya ve Haleb şehirlerine doğru hareket etti. Bizans’ın bu saldırısına karşı Đslâm dünyasında harekete geçen sadece Đhşidi Devletine hakim bulunan Kafur oldu. Ancak onun gönderdiği erzak yüklü donanma da Tarsus’un sukutundan üç gün sonra Tarsus’a vasıl olabildi. Şam Sugur şehirlerinin düşmesi ile Bizans’a Şam yolu açılmış bulunuyordu. Bizans Đmparatoru Antakya surlarını aşmanın kolay olmadığını bildiğinden Đstanbul’dan Antakya’ya mancınıklar getirtmişti. Antakya kuşatmasının aylarca sürmesine rağmen Đmparator bu mancınıkları kullanmadı. Çünkü Antakya surlarını yıkıp şehri savunmasız bırakmak istemedi.143 Bizans Đmparatoru Nikephoros Phokas, Antakya’yı aylarca muhasara ettikten sonra Antakya’nın zaptına muvaffak olamadan beş bin süvari ile Đstanbul’a geri döndü.144 Seyfuddevle ile Nikephoros Phokas, 966 yılında anlaşarak büyük ölçüde iki defa olmak üzere esir mübadelesinde bulundular. Bu mübadelede artık Bizans sınırları içinde kalmış bulunan eski ve mutad yerde Kızılırmak kenarında değil Fırat kıyılarında yapıldı.145 Bizans Đmparatoru Nikephoros Phokas bu mübadeleden bir yıl sonra Anadolu’ya tekrar girerek Amid (Diyarbakır)’a saldırdıysa da burayı zaptedemedi. Bizans ordusu Diyarbakır’dan Antakya’ya doğru hareket etti. 143 Leo the Deacon, s. 119. Ayrıca bkz. Abu’l Farac, s. 265. Leo the Deacon, s. 125. Bizans Đmparatoru Nikephoros Phokas’ın Đstanbul’a dönmesi hususunda bkz. Başkumandan Simbat Vekayinamesi, s. 2., Nikephoros Phokas, Abbasi Sugurunu aşarak Tarsus, Adana, Misis ve Anazarba’yı zaptetti. O, düşman askerini Antakya surlarının önüne kadar takip ettikten sonra Đstanbul’a döndü. 145 Işıltan, s. 539. 144 253 Đslâm ile savaşmayı bir nevi kutsal görev sayan ve imparatorluğu dönemi Bizans’ın askeri bakımdan en parlak devri sayılan Bizans Đmparatoru Nikephoros Phokas, bir yıl sonra tekrar Antakya surları önüne geldi. Bizans Đmparatoru yüksek Antakya surlarını aşamadan tekrar Đstanbul’a döndü. Seyfuddevle, Bizans Đmparatoru’nun Antakya’yı muhasara ettiği zaman Kınnesrin ve oradan da Şayzar’a çekilmiş bulunuyordu. Muvaffakiyetli bir başlangıçtan sonra uğradığı sürekli mağlubiyetler ve bunun yanında kendi adamlarının isyanları Seyfuddevle’yi tüketmişti. Đslâm tarihinin bu meşhur kahramanı 8 Şubat 967 tarihinde Haleb’te vefat etti. Naşı, Meyyafarikin’e götürülerek annesinin türbesine defnolundu.146 146 Ibn el-Adim, I. Cilt s. 151. 254 Bu harita: G. Ostrogorsky, History of Byzantine State, New Brunswick, 1969, ve G. Schlumberger, Un empereur byzantin an dixieme siecle, Nicephore Phokas, (Paris,1890) s.324-325.’den alınmıştır. 255 BEŞĐCĐ BÖLÜM 6. BĐZAS HAKĐMĐYETĐDE ATAKYA 6.1. Bizans’ın Antakya’yı Geri Alması Bizans Đmparatorluğu, Đmparator Nikephoros Phokas döneminde askeri bakımdan en parlak dönemini yaşıyordu. Bizans Đmparatoru Nikephoros Phokas, (hicri 357) 966 yılında Bulgarlarla anlaşma yaparak batı sınırını güvence altına aldıktan sonra Anadolu’ya yöneldi. Đmparator Nikephoros Phokas, Bizans’ın doğusuna başarılı seferler sonucunda Anadolu’nun doğusunda önemli şehirleri Bizans toprağına kattı. Fakat herşeyden önce Đslâm ile savaşmayı bir nevi kutsal görev sayan Đmparator, Anazarba, Tarsus, Adana, Misis’i zaptederek esas hedefi Antakya ve Kudüs’ü itaat altına almasının yolunu açmış oldu. Bizans Đmparatoru bu hedefini gerçekleştirmek için 967 yılında Antakya surları önüne geldi. Fakat, hiç bir şey yapamadan geri çekilmek zorunda kaldı.1 Đmparator, bu başarısız kuşatmadan bir yıl sonra Antakya’ya sefer düzenlediğinde bu sefere hem donanma hem de büyük bir kara ordusuyla birlikte gitme kararı aldı. Bizans Đmparatoru Nikephoros Phokas, yeğeni Peter Phokas’ı büyük bir orduyla Đstanbul’dan Antakya’ya gönderdiğinde Đmparator, Mısır’da hakimiyetlerinin son yıllarını sürdüren Đhşidîlerle barış anlaşması yaparak Đhşidîler’in yardım için Antakya’ya gelmelerinin önüne geçmiş oldu.2 Bizans Đmparatoru Nikephoros Phokas’ın Antakya’yı almakla görevlendirdiği Bizans ordusunu yeğeni Peter Phokas ve Mikhael Bourtzes komuta ediyorlardı. 1 Yahyâ b. Saʻîd el-Antâkî, Târihu’l-Antâkî (H. 328-458, M. 940-1067), ( neşr. Ömer Abdullah Tedmuri), Lübnan, 1990, s.145-146. 2 E.S. Bouchier, A Short History of Antioch (300 B.C. A.D.1268), Basil Blackwell Stationer Hall Court,Oxford, London, 1921, s.216. 256 Bizans Başkumandanı Ioannes Çimiskes, Antakya’ya gelen Bizans ordusunu komuta etmiyordu. Çünkü amcası Mikhael Bourtzes’in komutası altına girmek istemiyordu. Bu sebepten Ioannes Çimiskes Haleb’e doğru giderek Haleb’i üç gün kuşattıktan sonra Şam’a hareket etti.3 967 yılının kış ayında Antakya’yı kuşatan Bizans ordusuna bizzat Đmparator Nikephoros Phokas’da katıldı. Đmparator, Antakya kuşatmasının uzaması üzerine Antakya surlarının karşısına ‘‘Siyah Dağ’’ adlı kale inşa ettirdi. Güçlü bir savunma karşısında kuşatmanın uzaması üzerine bütün kışı Antakya surlarının önünde geçiren Đmparator, Peter Phokas ve Mikhael Bourtzes’e kuşatmaya devam etmeleri emrini verdikten sonra bahar ayında Đstanbul’a döndü.4 Bizans Komutanı Mikhael Bourtzes, Antakya yakınında Luka5 (Bagras) kalesinin Hıristiyanları ile anlaşma yaptı. Bu anlaşmaya göre bu Hıristiyanlar Antakya’ya giderek Bizans istilasından kaçtıklarını söyleyip Antakya’da ikamet edeceklerdi. Bu şekilde şehre giren bu Hıristiyanlar, Bizans ordusunun şehri fethetmesine içeriden yardım edeceklerdi.6 Bu anlaşmaya göre hareket eden Hıristiyanlar Antakya’ya girerek şehrin deniz kapısını (Bab el-Bahr) açtılar. Bizans ordusunun bu kapıdan içeri girdiğini gören Müslümanlar Bahçe kapısından kaçtılar.7 3 Bouchier, s. 219. John Scylitzes, A Synopsis of Histories (811-1057) (Translated by John Wortley), Published by The Centre for Hellenic Civilization at University of Manitoba, Kanada, 2000, s. 147-148. 5 Abu’l Farac’ın Luka kalesi olarak yazdığı bu kale Bagras kalesi olmalıdır. Ayrıca Luka kalesinde bulunan Hıristiyanlar ile Bizans komutanı Mikhael Bourtzes arasında anlaşma hususunda bkz.Đbnu’l-Esir, 8. Cilt, s.518. 6 Gregory Abu’l Farac, Abu’l Farac Târihi (Çev.Ömer Rıza Doğrul) T.T.K Yay., Ankara,1999, s. 267. 7 Bouchier, s. 220. 4 257 Bizans askerleri açık kapıdan Antakya’ya girerek 300 yıldan beri çıkamadıkları Antakya surlarına çıktılar.8 Bizans ordusu komutanları Peter Phokas ve Mikhael Burtzes 28 Ekim 968 tarihinde Antakya’ya girdiler. Böylece üç asırdan fazla bir süredir Müslüman hakimiyetinde kalan ve doğudaki patriklik merkezlerinin en önemlilerinden biri olan Antakya tekrar Bizans hakimiyeti altına girmiş oldu.9 Antakya’ya giren Bizans komutanları şehrin halkından 20.000 Müslüman’ı esir aldılar ve bu esirlerden 10.000’i Haleb’e gönderdiler.10 Bizans kumandanları Peter Phokas ve Mikhael Burtzes’in Antakya’yı zapta muvaffak oldukları haberini Đstanbul’da alan Bizans Đmparatoru Nikephoros Phokas, Ayasofya’da törenler tertipledi.11 Đslâm hakimiyetinde olan Anadolu’nun doğusundaki merkezi şehirler ile Antakya’nın Bizans arazisine ilhak edilmesiyle Đmparatorluğun sınırları genişledi. Üç asırdan fazla bir süre Müslüman hakimiyetinde kalmış patriklik merkezi Antakya, artık Bizans sınırları dahilinde bulunuyordu. Tarihi hatıralar ve dini gelenekler bakımından o kadar zengin olan bu büyük merkez yeniden Bizans’a ait olmuştu.12 Bizans Đmparatorluğu’nun temsil edilmeye başlandığı 968’den 1084 yılına kadar devam edecek Bizans hakimiyetinde Antakya, tekrar eski günlere döndürülme özlemi içinde büyük ilgi gördü. 8 Leo the Deacon, The History of Leo the Deacon (Translated by Alice-Mary Talbot ve Dennis F. Sullivan), Dumbarton Oaks Trustees for Harvard University, Washington D.C.,2005, s. 134. 9 George Ostrogorsky, Bizans Devleti Târihi, (Çev.Fikret Işıltan), T.T.K. Yay., Ankara, 1981, s. 269. 10 Abu’l Farac, s. 267. 11 Scylitzes, s. 148. 12 Ostrogorsky, s. 270. 258 Bu dönemde aralarında bir ok atımı mesafe bulunan 400 kulenin yer aldığı muhteşem Antakya surları tamir ve takviye edildi. Ayrıca şehrin kapılarından Haleb çıkışındaki St. Paul kapısı Defne çıkışındaki St. George kapısı ve Asi üzerindeki köprü ile bu yol üzerindeki St. Simeon kapısı onarıldı. Antakya’nın Bizans hakimiyetine girmesiyle Hıristiyan tacirlere özellikle Venedikler’e tanınan imtiyazlar sayesinde şehirde ticari hayat eskiye oranla biraz canlandı.13 Bizans Đmparatorunun hükümranlığı bir zamanlar o kadar kudretli olan Hamdani başşehri Haleb’e kadar uzandı. Haleb emiri, bir Bizans vassalı olarak Bizans’a her yıl muayyen bir vergi vermeyi kabul etti.14 13 14 Abu’l Farac, s. 267. Ostrogorsky, s. 270. 259 Ortaçağ Antakya’sının şehir planı:: Hugh Kennedy, The Byzantine and Early Islamic ear East, Variorum Collected Studies Series CS860, VII. Antioch:from Byzantium to Islam and back again, The City in Late Antiquity, ed.J.Rich. London:Routledge,1992,s.186’dan alınmıştır. 260 6.2. Bizans Đmparatoru Ioannes Çimiskes Döneminde Antakya Antakya’nın Bizans tarafından alınmasından altı hafta sonra Bizans Đmparatoru Nikephoros Phokas bir suikast sonucu öldürüldü. Bizans Đmparatoru’na bu suikastı planlayanlar bir zamanki dostu Ioannes Çimiskes ile zevcesi Theophano idi.15 Đmparatoriçe Theophano’nın bu suikastı hazırlamasının sebebi Đmparator Nikephoros Phokas’ın Đmparatorluğun kendi neslinde kalmasını temin için Đmparatoriçe’nin iki oğlu II. Basileisus ve VIII. Konstantinos’u kısırlaştırmak istemesiydi. Đmparatoriçe Theophano, Đmparatorun maksadını anlayarak oğulları hesabına son derece müteessir oldu ve başkumandan Ioannes Çimiskes ile gizli bir anlaşma yaptı. Đmparatoriçe, bu planı uygulamaya koydu ve Ioannes Çimiskes ile adamlarını paskalya gecesi saray kilisesine alarak Đmparator Nikephoros Phokas’ın uykuya derinden dalmasından sonra Çimiskes’in adamlarını Đmparatorun odasına soktu.16 Bizans Đmparatoru Nikephoros Phokas, yatak odasında Ioannnes Çimiskes’in yardımcısı Leon Pediasimos tarafından 10 Aralık 968 tarihinde öldürüldü.17 Bizans Đmparatoru Nikephoros Phokas’ın öldürülmesinden sonra Ioannes Çimiskes 969 yılının ilk ayında Bizans Đmparatoru ilan edildi. Ioannes Çimiskes’in Đmparator ilan edilmesi kolay olmadı. Çünkü Patrik Polyeuktes, öldürülen imparatorun intikamını almada kesin kararlıydı. Patrik, Ioannes Çimiskes’in Đmparatoriçe Theophano’yu saraydan atmasını ve Đmparator Nikephoros Phokas’ın katillerini yani Çimiskes’in yardımcısı Leon Pediasimos’u cezalandırmasını taleb etti. 15 Ostrogorsky, s. 272. Abu’l Farac, s. 268. Ayrıca bkz. Đmparator Nikephoros Phokas’ın öldürülmesi hususunda Urfalı Mateos Vekayinamesi, s. 10. 17 Leo the Deacon, s. 136. 16 261 Patrik Polyeuktes, bu istekleri yerine getirildikten sonra Ioannes Çimiskes’i kiliseye kabul ederek taçlandırdı. Bizans Đmparatoru Ioannes Çimiskes (969-976) meşruiyet ilkesine akla gelebilecek en büyük uygunlukta bir makul izdivac yaptı. Küçük imparator II. Basileios ile VIII. Kontantinus’un halaları ve VII. Konstantinos’un artık pek de genç olmayan kızı Theodora ile evlendi. Bir zamanlar Nikephoros Phokas’ın yaptığı gibi O’da iki küçük Đmparatorun hamisi rolünü üzerine aldı. Bizans’ın mücadelesinden meşhur sonra kumandanı Ioannes Çimiskes bu Đmparatorluk Bizans Đmparatoru oldu. Böylece 10 yüzyılda başlayan Bizans taarruzunun sonucunda 968’de Antakya’yı da Bizans toprağına katan Bizans ordusu Ioannes Çimiskes döneminde Doğu da kazanılan zaferlere Batı’yı da ekleyerek Bizans Đmparatorluğunu daha da güçlendirdi.18 Kuzey Afrika’da ortaya çıkan (hicri 358) 969 yılında Kahire’yi işgal ederek başşehir yapan Fatimiler, Abbasi hakimiyetini kabul etmedikleri gibi kendi halifeliklerini de ilan ettiler. Fatimi ordusu (Hicri 358) 969 yılında Kahire’yi işgal ederek başşehir yaptı. Fatimiler, Abbasi hakimiyetini kabul etmedikleri gibi Mısır’da kendi halifeliklerini ilan ettiler.19 Fatimi halifesi Muiz-lidinillah, Antakya’nın Bizans hakimiyetine girmesinden sonra (Hicri 360) 971 yılında Cafer b. Fellah komutasında Fatimi ordusunu Antakya’yı almak için gönderdi. Cafer b. Fellah komutasında Fatimi ordusu, Mısır’dan hareket ederek Şam’a geldi. Şam’dan hareket eden Fatimi ordusu, Antakya surlarının önüne gelerek Antakya’yı kuşattı. 18 Scylitzes, s. 154. Đbn el-Kalânisî, History of Damascus (H.363-555)( neşr. H.F. Amedroz), Leyden,1908, s.1-2. 19 262 Beş ay boyunca devam eden Antakya kuşatmasından sonra Antakya’ya giremeyen Fatimi ordusu Şam’a geri çekildi. Fatimi ordusu Şam’a geri çekildiği sırada (Hicri 361) 971 yılında Antakya’da şiddetli bir deprem oldu. Beş ay boyunca Antakya’yı kuşatan Fatimi ordusu büyük zayiat verdikten sonra Şam’a geri çekilirken Karmatiler, Fatimi ordusuna saldırdı ve Fatimi ordusunu hezimete uğrattılar. Bunun üzerine Fatimi ordusu başarısız Antakya seferinden sonra Mısır’a geri döndü.20 Bizans Đmparatoru Ioannes Çimiskes, Batı’daki sorunları çözümledikten sonra 972 yılında Doğu’daki savaşı yeniden ele aldı. Bizans’ın Anadolu seferi Mezopotamya ve Meyyafarikin arazisine yapılan taarruzla başladı.21 Bizans komutanı Bardas Phokas, (H.362) 972 yılında Nisibis’i istila ettikten sonra buradan Amid (Diyarbakır)’e yürüdü.22 Bu sırada Amid’i Musul Hamdanilerine bağlı Hezarmerd yönetmekteydi. Bizans’ın Amid’i kuşatması üzerine Hezarmerd, Musul valisi olan Nasıruddevle’nin oğlu Ebu Talib’e haber göndererek yardım istedi. Ebu Talib’te kardeşinin kumandası altında büyük bir ordu gönderdi. Bu Arab ordusu, Bizans ordusu ile Amid’de savaştı. Bu savaştan Arablar galip gelerek Bizans komutanını yakaladılar ve onu esir olarak Musul’a gönderdiler. 20 Yahyâ b. Saʻîd el-Antâkî,145-146. Leo the Deacon, s. 203. 22 Scylitzes, s. 162. 21 263 Ebu Talib, Bizans başkumandanına son derece nezaket göstererek bu sayede Bizans’ın dostluğunu kazanmak istedi.23 Bizans Đmparatoru Ioannes Çimiskes, 972 yılında Bizans başkumandanının ölmesiyle Anadolu’ya gönderdiği Bizans ordusundan beklediği zaferleri elde edemedi. Bunun üzerine Đmparatorun bizzat kendisinin komuta ettiği büyük Bizans ordusuyla 974 yılında Antakya’ya geldi. Đmparator, 974 yılının Nisan ayında Antakya’dan hareket edip Emessa (Hıms)’a oradan da kısa bir mukavemeti müteakip sukut eden Baalbek üzerine yürüdü.24 Bizans Đmparatoru Ioannes Çimiskes, Suriye’ye sefer düzenlediğinde Baalbek’ten hareket ederek Şam’a geldi. Bu zamanda Fatimi halifesi, Muiz-Lidinillah’ın Karmatiler’le mücadele etmesinden faydalanan Türk Aftakin, Şam’ın yönetimini ele geçirmişti. Şam Emiri Aftakin, Bizans Đmparatoru Ioannes Çimiskes’e haber göndererek Bizans’a tabi olacağını ve kendisine 300.000 dinar vergi ödeyeceğini bildirdi.25 23 Abu’l Farac, s. 268. Bu olayla alakalı hususta bkz. Urfalı Mateos Vekayinamesi, s. 23’te dipnotta Prof. M. Halil Yınanç, bu olayı değerlendirmiştir. Đslâm kaynakları (h.362) 973 senesinde Bizans Đmparatorluğu’nun Domestikus’un Amid’e yürüdüğünü bu şekilde Ebu’l-Heyca b. Hamdan’ın kalesi olan ‘’Hezarmerd’in’’ muhafız bulunduğunu ve onun Hamdanoğlu Ebu Tağlib’e mektup yazarak vaziyeti bildirip yardım istediğini Ebu Talib’in de kendi kardeşi Ebu’l-Kasım Hibetullah’ı mühimce bir kuvvetle yardıma gönderdiğini, Hibetullah’ı Hezarmerd’le birleşip harbe hazırlandıklarını ve Ramazan ayının son gününde (4 Temmuz 973) Bizans ordusu ile muharebeye tutuştuklarını Domestikus’un ordusunun çok olmasına rağmen muharebeye tutuşulan araziden dolayı Bizans atlılarının faaliyet gösteremediğini ve bu yüzden Bizanslıların bozguna uğradıkları ve Domestikus’un esir edildiğini ve aynı zamanda onun hastalanmış olduğunu Ebu Talib’in hekimleri çağırıp onun tedavisine çalıştığını,fakat hiç bir tedavinin fayda vermiyerek Domestikus’un ölmüş olduğunu yazmaktadır. (Prof. M. HALĐL YINANÇ.) 24 Ostrogorsky, s. 276. Ayrıca bkz. Urfalı Mateos Vekayinamesi, s. 26. Emessa (Hıms) şehri, Haleb’teki Hamdani prenslerinin elinde bulunuyordu. Bu zamanda onların başında Seyfuddevle’nin oğlu Saduddevle vardı. 25 Abu’l Farac, s. 269. 264 Bizans Đmparatoru, bu teklifi kabul ettikten sonra Tiberias (Taberîye) ve sahil şehri Akka’yı aldı. Kutsal şehir Kudüs artık hiç de uzakta değildi, ama Đmparator gerektiğinden daha acele edilerek yapılacak yürüyüşün arzettiği tehlikeyi idrak edemedi. Kuzeye yönelerek yol üstünde aralarında Beyrut ve Sidon (Sayda)’un da bulunduğu bir sıra önemli kıyı şehrini zaptetti. Bizans Đmparatoru, işgal edilen bu şehirlere Đmparatorluğun kumandanlarını vali tayin etti. Bizans Đmparatoru Ioannes Çimiskes, Antakya’dan başlayıp Şam bölgesinde bir çok şehri aldığı büyük seferinden Đstanbul’a öldürücü bir hastalık ile döndü. Muhtemelen tifüse tutulmuştu. Bizans Đmparatoru Ioannes Çimiskes, 10 Ocak 976 tarihinde öldü.26 26 Ostrogorsky, s. 276. Bizans Đmparatoru Ioannes’in ölümü hakkında Ayrıca bkz. Đbn el-Kalânisî,s.13. 265 6.3. Bizans Đmparatoru II. Basileios Döneminde Antakya Ioannes Çimiskes, 10 Ocak 976 tarihinde öldüğünde II. Basileios’a güçlü bir ordu ve sınırları genişlemiş bir imparatorluk bıraktı. II. Basileios, 26 Mart 976 yılında Bizans Đmparatoru olmasına rağmen Đmparatorluğa tam hakim olması uzun zaman aldı.27 Bunun sebebi Makedonya hanedanının meşru varislerinin Đmparatorluk hakları her ne kadar Nikephoros Phokas devrinde olduğu gibi Ioannes Çimiskes zamanında da şekli bakımdan mahfuz tutulmuş idiyse de, tahtın aslında hanedan azasına ait olduğu düşüncesi Bizans devlet erkanının vicdanında yavaş yavaş sönmüş idi. Devlet kudretinin büyük asalet ailelerine mensup büyük kumandanlardan birisinin elinde bulunmasına alışılmıştı. Bu sebepten Ioannes Çimiskes’in ölümünden sonra onun kayınbiraderi Bardas Skleros boşalmış olan devlet niyabetine namzet görünüyordu. Makedonya hanedanlığı kurtuluşunu genç Đmparator II. Basileios’un emsalsiz enerjisine borçluydu.28 II. Basileios29, Bizans Đmparatoru ilan edildiğinde 20 yaşındayken kardeşi VIII. Konstantinos, 17 yaşındaydı. Đki kardeş müştereken Bizans Đmparatoru olduklarında esasında Đmparatorluğun dümeni ve hakimiyeti Parakoimomenos (hadım) Basileios’un elindeydi.30 27 Urfalı Mateos Vekayinamesi, Urfalı Mateos Vekayinamesi (952-1136) ve Papaz Grigor’un Zeyli (1136-1162) (Çev. Hrant D. Andreasyan), T.T.K.. Yay., Ankara, 2000, s. 36. 28 Ostrogorsky, s. 276-277. 29 Ostrogorsky, s. 277.’de II. Basileios, Đmparator olduğunda yaşını 18 kardeşi VIII. Konstantinos’un yaşını 16 olarak yazmıştır. Fakat, Scylitzes, Urfalı Mateos ve Bury, II. Basileios, Đmparator olduğunda yaşını 20 kardeşi VIII Konstantinos’un yaşını ise 17 olarak yazmışlardır. 30 Scylitzes, s. 170. Ayrıca bkz. J.B. Bury, A Supplement to the History of the Later Roman Empire ( 976-1057), Ares Publishers, Chicago, 1974, s.70. 266 En eski ve en zengin Bizans ailelerinden birisinin temsilcisi ve eniştesi Çimiskes zamanında doğu Domestikos’luğu gibi en yüksek askeri makamı doldurmuş büyük bir general olan Bardas Skleros, 976 yılının yaz ayında kendisini birliklerince Đmparator ilan ettirerek II. Basileios’a isyan etti ve Anadolu’da eyalet vergi memurlarını tutuklayarak Anadolu’da toplanan bütün vergilere el koydu. Böylece Skleros, Anadolu’da kısa zamanda kuvvetli bir ordu kurdu.31 Bizans Đmparatoru II. Basileios’un Bardas Skleros üzerine gönderdiği Đmparatora sadık kumandanlar Bardas Skleros tarafından birbiri arkasına mağlup edildiler. Böylece Bardas Skleros, yavaş yavaş bütün Anadolu’yu hakimiyeti altına aldı ve 978 yılı başında Đznik’i zaptettikten sonra devletin başşehrine yaklaştı. Bu en büyük tehlike anında hadım Basileios, Đmparator Nikephoros Phokas’ın yeğeni Bardas Phokas’tan yardım istedi. Bardas Phokas, meşru Đmparatorların hadimi olmaktan ziyade kudretli Phokas ailesinin temsilcisi sıfatıyla Đmparator II. Basileios’a yardımı kabul etti. Bardas Phokas, Đstanbul yakınında bir mücadeleyi kabul etmeyerek Phokas ailesinin yurdu Kayseri’ye gitti ve bu suretle Bardas Skleros’u geri çekilmeye zorladı. Skleros’un ordusunda Antakya valisi Mikhael Bourtzes32’de bulunmaktaydı. Fakat Mikhael Bourtzes, Skleros’dan ayrılarak Đmparatorluk ordusuna katıldı.33 Böylece daha da kuvvetlenen Bardas Phokas komutasında Đmparatorluk ordusu, 24 Mayıs 979’da Amorion’dan uzakta olmayan Pankaleia ovasında Bardas Skleros’un ordusuyla karşılaştı ve burada Skleros’un ordusu kesin bir bozguna uğradı.34 31 Scylitzes, s. 171. Bkz. Scylitzes. s.175. Scylitzes’in bahsettiği Antakya valisi Mikhael Bourtzes, 968 yılında Antakya’yı alan Bizans komutanı Mikhael Bourtzes olmalı. Muhtemelen Antakya’yı alan Bizans komutanı Mikhael Bourtzes 968 yılından sonra imparator tarafından Antakya valisi olarak atandı. 33 Scylitzes, s. 175. 34 Ostrogorsky, s. 278. 32 267 Bu mağlubiyetten sonra Bardas Skleros Bağdat’a iltica etti. Abbasi halifesi Bardas Skleros’u yakalatarak hapsetti. Böylece kısa bir süre içinde olsa ilk iç savaş son bulmuş oldu.35 Bu ilk savaşın son bulmasından bir kaç yıl sonra genç Đmparator II. Basileios ile her şeye hakim büyük amcası hadım Basileios arasında anlaşmazlık çıktı. Bizans Đmparatoru II. Basileios, önceleri seve seve teslim etmiş olduğu vesayet, artık ona sıkıcı geliyor ve tatmin edemediği iktidar hırsı taç ve tahtını borçlu olduğu adama karşı kin duygusuna dönüşmüş bulunuyordu. Kudretli asker imparatorlarla geçinebilmeyi başarmış olan büyük devlet adamı hadım Basileios böylece büyük yeğeninin gençliğe özgü hükmetmek hırsına kurban gitti. Bizans imparatoru II. Basileios, hadım Basileios’u adi bir asi gibi tutuklattı ve muazzam emlakının müsaderesinden sonra, uğradığı akibetin husumeti ile manen ve maddeten çökmüş olarak kısa bir süre sonra öleceği sürgüne gönderildi. II. Basileios’un müstakil saltanatı her ne kadar 976 yılından itibaren hesaplanırsa da onun gerçek bağımsız iktidarı ancak büyük hadımın sukutundan sonra 985 yılında başlar.36 Bizans Đmparatoru II. Basileios, Đmparatorluğa tam hakim olduğu zaman hem doğudan hem de batıdan gelen saldırılarla mücadele etmeye başladı. Bizans’da patlak vermiş olan iç savaş ve ağır karışıklıkları fırsat bilen Bulgar kralı Batı’da Bizans’a isyan etti. Bizans imparatorluğu, doğudaki yegane ciddi düşmanı olan çok uzaktaki Fatimi hilafetinin akınlarını sınırlar da karşılamaktaydı. Bizans, Balkanlarda büyüyen Bulgar tehlikesinin gelişmesi üzerine Bizans-Antakya sınırında bulunan Haleb Hamdanileriyle mücadele edemedi. Haleb Hamdanilerinin Seyfuddevle’nin ölümünden sonra devleti yönetecek kişi yoktu. 35 36 Urfalı Mateos Vekayinamesi, s. 36. Ostrogorsky, s. 278. 268 yönetiminde Bizans’ın Antakya’yı almasından sonra Haleb, yarı bağımsız Bizans vassalı olarak Bizans sınırında bir kilit nokta olarak kaldı. Bizans Đmparatorluğu içindeki iç savaşı fırsat bilen 975 yılında Hıms’ta bulunan Seyfuddevle’nin oğlu Saduddevle Haleb’e gelerek tekrar Haleb Hamdani Devletini kurdu.37 Haleb, bu tarihten sonra Bizans ve Fatimi toprakları arasında yarı bağımsız bir tampon devlet olarak önemli bir rol oynadı.38 Bizans Đmparatoru II. Basileios’un 985 yılında Balkanlarda Bulgar kralıyla savaşmasını fırsat bilen Haleb emiri Saduddevle, 985 yılında Bizans valisini ve ordusunu Kalat Sam’an39’da kuşatarak burada Bizans ordusunu mağlup etti. Böylece Haleb Hamdani emiri Saduddevle Bizans’a karşı Haleb’te egemenliğini perçinlemiş oldu.40 37 Hitti, s.566. Haldon, Bizans Tarih Atlası, s.177. 39 Kal’at Sam’an, M.S. 480 ile 490 yılları arasında inşa edildi. Aziz Simeon Stylites adına yapılan bu manastır geç Antik dönem de yapılan en büyük Hıristiyan anıtlardan biridir. 40 Hitti, s.566. 38 269 Bu fotoğraf, P.K. Hitti, History of Syria, Macmillan co. Ltd., London, 1957, s. 364’ten alınmıştır. 270 Haleb Hamdani Emiri Saduddevle, Haleb’te hakimiyetini kurduğu sırada Bizans’ın batısında Bulgar çarı Samuel, Balkanlarda hızla ilerlemeye başladı. Bulgar çarı Samuel, Serrhes (Serez) ve Selanik’i ele geçirdikten sonra 986 yılının başında Larissa’yı da aldı. Bu olay Đmparator II. Basileios’u mukabil bir taarruza sevketti ise de, Bizans Đmparatorunun Samuel ile karşılaşması pek şanslı olmadı. Bizans Đmparatoru II. Basileios, Trayan kapısı üzerinden Serdika bölgesine girdi, ancak şehri almak teşebbüsü başarısız kaldığı gibi, Đmparatorluk ordusu geri dönüşü esnasında baskına uğratılarak 986 yılının Ağustos ayında mağlup edildi. Bundan sonra Bulgar çarı Samuel, Balkanlarda devletinin sınırlarını genişletmek imkanı buldu. Çünkü Bizans’da yeni ve ağır bir iç savaş patlak vermişti. Bizans Đmparatoru II. Basileios’un Balkanlarda uğradığı başarısızlıktan cesaret bularak Bizans komutanları ayaklandılar.41 Bardas Skleros, etrafına topladığı büyük bir kuvvetle Bizans tahtını ele geçirmek üzere Đstanbul’a yürüdü. Bu tehlikeyi önlemek için Bizans Đmparatoru II. Basileios, Bardas Phokas’ı başkumandan tayin ederek Bardas Skleros’a karşı savaşmak üzere gönderdi. Kharsianon themasında Sarvenis (bugünkü Kırşehir)’de iki ordu karşılaştı.Skleros, 24 Mart 979 tarihinde Sarvenis savaşını kaybettikten sonra Abbasi bölgesindeki Meyyafarikin (Silvan)’ın 10 km. Kuzeyinde bulunan Pişpişat (Buşat)’a kaçtı ve buradan kardeşi Konstantinos’u Bağdad’a göndererek Adududdevle ile anlaşmaya çalıştı. Aduddevle ise Konstantinos’u Bağdad’da tutuklattıktan sonra asker göndererek Skleros’u 300 adamı ile birlikte Bağdad’a getirtip hapsetti.42 41 Ostrogorsky, s. 281. Mikhail Psellos Khronographia’sı (Çev. Işın Demirkent), T.T.K. Yay., Ankara,1992, s. 8-10. 42 271 Bardas Skleros, Bağdad’dan kaçmaya muvaffak olup 987 yılı başında yeniden Bizans topraklarında görünerek kendisini tekrar Đmparator ilan etti. Bizans Đmparatoru II. Basileios, Bardas Phokas’ı yeniden Bizans ordusu başkumandanlığına getirerek adaşı ile mücadele etmesi için görevlendirdi.43 Ancak Bardas Phokas’da görevini yapacağı yerde Bardas Skleros ile birleşerek Bizans Đmparatoruna isyan etti.44 Bardas Phokas bir zamanki rakibi ile önce anlaşma cihetine gitti. Bizans imparatorluğunu aralarında taksim etme kararı aldılar. Bu anlaşmaya göre Phokas, Đstanbul ile birlikte devletin Avrupa arazisini, Skleros ise Antakya, Şam bölgesi, Filistin ve Mezopotamya arazisini alacaktı.45 Ancak kısa bir işbirliği süresinden sonra üstün kudretinin bilinci içinde Bardas Phokas, adaşı Bardas Skleros’u tutup Tyrope kalesine hapsetti ve bundan sonra tek başına hareket etti. Bardas Phokas, bütün Anadolu’yu ele geçirdikten sonra Đmparatorluğun başkentine doğru ilerledi. 988 yılının ilk ayında Đstanbul’a yaklaştığında ordusunun bir kısmı Khrysopolis (Üsküdar) diğer kısmı ise Abydos’da bulunmaktaydı. Meşru Bizans Đmparatoru II. Basileios’un durumu ümitsizdi. Sadece bir dış yardım onu mahvolmaktan koruyabilirdi. II. Basileios, bunu zamanında idrak etti ve Kiev hükümdarı Vladimir’e bir yardım çağrısı gönderdi. 988 yılının ilkbaharında 6000 kişilik bir Rus Drujina’sı son anda durumu kurtardı. Bizans Đmparatorunun şahsi kumandası altında bu kuvvet Khrysopolis yanında bulunan asileri müthiş bir bozguna uğrattı.46 Bu mağlubiyetten sonra Bardas Phokas Anadolu’ya çekildi. Bizans Đmparatoru II. Basileios komutasında Bizans ordusu, 13 Nisan 989 tarihinde Lampsaque (Lapseki) yakınlarında Bardas Phokas ordusuyla karşılaştı. 43 Scylitzes, s. 179. Urfalı Mateos Vekayinamesi, s. 36. 45 Scylitzes, s. 181. 46 Ostrogorsky, s. 282. 44 272 Đmparatorluğun mukadderatını tayin edecek olan bir meydan muharebesi başlamak üzere iken Bardas Phokas aniden öldü. II. Basileios, Bardas Phokas’ın kuvvetlerini dağıtarak bu isyan hareketini sonuçlandırdı.47 Lapseki yakınlarında Bardas Phokas’ın ordusunu dağıtarak bu isyan hareketine son veren Bizans Đmparatoru II. Basileios, Antakya’ya doğru hareket etti. Çünkü Bardas Phokas’ın ordusunda Antakya valisinin komutasında Antakya’dan gelen askerlerde bulunmaktaydı.48 Bu askerleri takip eden Bizans Đmparatoru, Antakya’ya gelerek Antakya valisi Mikhael Bourtzes ve Antakya Patriği Damian’ı öldürdü.49 Bardas Phokas ölünce Phokas’ın karısı Skleros’u serbest bıraktı. Bardas Skleros’da Bizans Đmparatoru II. Basileios’un yanına gidip af diledi. Đmparator II. Basileios ona hüsnükabul gösterip affetti. Fakat çok geçmeden Bardas Skleros’un fırtınalı hayatı sona erdi.50 Bizans Đmparatoru II. Basileios, 989 yılında Bardas Phokas ve Bardas Skleros’un isyanlarını bastırıp iç savaşı sonlandırdıktan sonra aynı enerji ile dış düşmanlara karşı mücadeleyi ele aldı. En büyük dış tehlike Balkanlarda giderek güçlenen Bulgar çarı Samuel idi. Bulgar çarı Samuel’in baş görevi Bizans Đmparatorluğunun imhasıyken II. Basileios’un baş görevi Samuel ile mücadele oldu. Bizans Đmparatoru II. Basileios, 991 yılının ilkbaharında Makedonya’ya doğru yola çıkarak burada uzun yıllar boyunca Samuel’e karşı savaşı idare etti. Fakat bu sırada Doğuda zuhur eden karışıklıklar Đmparatoru Makedonya’daki mücadeleyi kesmek zorunda bıraktı.51 47 Urfalı Mateos Vekayinamesi, s. 41. Bizans’a karşı isyan da Antakya halkının tuttuğu taraf hususunda bkz. Honigman,s.102. Bir zaman Skleros tarafını tutmuş olan Antakya, 987 başında yeniden Bizans Đmparatoru tarafına geçti. 49 Scylitzes, s. 182. 50 Urfalı Mateos Vekayinamesi, s. 36. 51 Ostrogorsky, s. 286. 48 273 Haleb Hamdani Emiri Saduddevle, 991 yılında Haleb’te öldüğünde yerine oğlu Ebu’l-Fezail Saîduddevle (991-1001) Haleb Hamdani Emiri oldu. Saîduddevle, Haleb Hamdani Emiri olduğunda hakimiyet ordu komutanı Lulu’nun elindeydi.52 Fatimi halifesi Aziz-Billah, Haleb Hamdani koluna son vermek için 992 yılında Mengutekin komutasında otuz bin kişilik orduyu Haleb’e gönderdi. Hamdani komutanı Lulu, Abbasi hilafetinden yardım göremeyeceğini anlayarak Bizans Đmparatorluğundan yardım talep etti. Bizans Đmparatoru II. Basileios, bu yardım talebini kabul ederek kısmen atlı kısmen piyade asker gönderdi. Bizans ordusu Antakya’ya gelip Orontes (Asi) nehri yakınında çadırlarını kurdukları sırada Fatimi askerleri Bizans kampına aniden saldırarak Bizans askerlerini bozguna uğrattılar.53 Fatimi ordusu, Antakya’dan Haleb’e gelerek şehri kuşattı. Hamdani komutanı Lulu, hile yaparak Mengutekin’e mühim bir miktar altın göndererek onu aldattı. Mengutekin, Haleb’ten Şam’a geri çekildi ve Fatimi halifesi Aziz- Billah’a mektup yazarak ‘‘ yanımdaki askerler açlıktan öldü, onun için Şam’a geldim’’ dedi ve tekrar kuvvetlenince geri döneceğini ilave etti. Aziz-Billah, Mengutekin’in neden Şam’a geri çekildiğini öğrenmişti. Bu yüzden Aziz-Billah, Mengutekin’i azlederek ordu komutanlığına Rudbarya’yı tayin etti. Fatimi Halifesi Aziz-Billah, Rudbarya’yı Haleb’i almakla görevlendirdikten sonra Rudbarya, büyük bir orduyla ve bu ordunun erzağını da alarak iki yüz bin ölçek buğdayla birlikte Đskenderiye’den deniz yoluyla Şam bölgesine geldi. Fatimi komutanı, iki yüz bin ölçek buğday ve arpayı Apamea kalesinde depo ettikten sonra Haleb’i kuşattı. 52 53 Hitti, s.566. Đbn el-Kalânisî, s.42-44. 274 Fatimi askerleri Haleb’ten yirmi beş fersahlık mesafeye giderek atların yemini alıyorlardı. Fatimi ordusunun Haleb kuşatması on üç ay sürdü. On üç ay süren kuşatma sırasında Haleb halkı yiyecek sıkıntısı çektiğinde Lulu, kilesini üç dinara satın aldığı buğdayı bir dinara satarak halkın fazla sıkıntı çekmemesine dikkat ediyordu. Bu sırada Haleb şehrinde kıtlık baş göstermeye başladığı zaman Hamdani komutanı Lulu, bu sıkıntılı durumdan kurtulmak için Bizans imparatoru II. Basileios’a elçi göndererek büyük bir orduyla yardıma gelmezse Fatimilerin Haleb’i alacaklarını ve o zaman Antakya’nın da elinde kalmayacağını bildirdi.54 Bu haberi alan Bizans Đmparatoru II. Basileios, 994 yılında bizzat kendisinin komuta ettiği otuz bin askerle 16 gün içinde Antakya’ya geldi.55 Bizans ordusunun Antakya’ya gelmesi üzerine Hamdani Komutanı Lulu, Fatimi Komutanı Rudgarya’ya mektup göndererek ‘‘ Müşterek olduğumuz Đslâmlık beni size ve askerlerinize acımaya davet ediyor, onun için gözünü aç, Arabları kılıç ağzından koru ve sana hücum için gelen Bizans Đmparatoru II. Basileios’a dikkat et’’ dedi. Bu mektubu alan Rudgarya, casuslarından da Bizans ordusunun üzerlerine geldiğini öğrenince Haleb’ten ayrılarak Mısır’a geri döndü. Bizans Đmparatoru, Antakya’dan hareket edip Haleb’e gelirken Fatimi askerlerini dağıtarak bu bölgede kontrolü sağladı. Bizans Đmparatoru II. Basileios, Haleb’e girdiğinde Haleb Hamdani Emiri Saîdduddevle ve Lulu Đmparatora hediyeler takdim ettiler.56 54 Abu’l Farac, s. 274. Ostrogorsky, s. 286. Ayrıca bkz. Abu’l Farac, s. 275. 56 Abu’l Farac, s. 275. 55 275 Bizans Đmparatoru, Haleb’te kontrolü sağladıktan sonra 995 yılında Şam bölgesinde Bizans hakimiyetini kuvvetlendirmek için Emessa (Hıms)’a hareket etti ve burayı aldı. Bizans Đmparatoru, Hıms’tan Şam üzerine yürüdü. Fakat Şam’ı zaptetmek teşebbüsü bu sefer akim kaldı. Böylece Bizans Đmparatoru, Şam’dan Antakya’ya geri döndü ve Antakya’da vali olmadığından Nikephorus Ouranus’u Antakya valisi olarak görevlendirdi. Antakya, önemli bir Patriklik merkezi olduğundan Đmparator II. Basileios, Teselya’da başarılı olan David Areianites’i Antakya Patrikliğine atadı. Antakya’da Bizans hakimiyetini sağlamlaştırdıktan sonra Bizans Đmparatoru, Antakya’dan ayrılarak Đstanbul’a gitti. Antakya valisi Nikephorus Ouranus, valiliğinin ilk yılında Hamdani Emiri Lulu57’yla bir iki savaş yaptıktan sonra Lulu’yu barış yapmaya zorladı ve aralarında barış yapıldı.58 Bizans Đmparatoru II. Basileios, Bizans’ın doğusunda kontrolü sağladıktan sonra Iberia ( Gürcistan)’da çıkan karışıklıklara son vermek üzere Kafkas bölgesine gitti.59 Fatimi Halifesi Aziz-Billah, Haleb’te Fatimi ordusunun bozguna uğradığını haber alınca son derece müteessir oldu ve bizzat gidip Haleb’i almak için büyük bir ordu hazırladı. 57 Bkz. Scylitzes, s. 185’de Scylitzes, Lulu’yu Arab Emiri Kitrinites olarak belirtiyor. Fakat Nikephorus Ouranos’un Antakya valisi olduğunda yakınında tek Arab Lider Lulu bulunduğundan Scylitzes’in belirttiği Arab lider Kitrinites muhtemelen Lulu olmalı. 58 Scylitzes, s. 185. Ayrıca, Bizans Đmparatoru II. Basileios’un Antakya’ya dönmesi ve Nikephoros Uranos’u Antakya valisi ataması hususunda bkz. Honigman, s.106’da. II. Basileios’un Beyrut üzerine sevk ettiği bir birlik bir çok kişiyi esir ettikten sonra Đmparator’un ordusu Tripolis’lilerin bir çıkış hareketiyle 13 Aralık 999 târihinde büyük kayıplara uğradı ve bundan dört gün sonra el-Lazikiya üzerinden Antakya’ya döndü. II. Basileios, buraya Nikephoros Uranos’u vali tayin etti. 59 Ostrogorsky, s. 286. 276 Fatimi halifesi, Haleb’e giderken hastalanınca Mısır’a geri döndü ve 996 yılında öldü.60 Fatimi Halifesi Aziz-Billah’ın ölümünden sonra oğlu Hakim, Fatimi halifesi oldu. Haleb Hamdani tahtını bir süredir ele geçirmeyi planlayan Lulu, damadı Saîduddevle’yi 1001 yılında zehirleyerek öldürdü. Lulu, iki yıl Saîduddevle’nin oğulları adına Haleb Hamdani Devleti’ni yönetti. Lulu, daha sonra Saîduddevle’nin oğulları Ali ve Şerif’i Fatimilerin merkezi Kahire’ye sürdü. Böylece Hamdaniler’in Haleb koluna son veren Lulu, idareyi tek başına ele geçirmiş oldu. 1008 yılında Lulu’nun ölümünden sonra onun yerine oğlu Mansur geçti. Mansur, Haleb’te Fatimi halifesi adına hutbe okutarak Haleb şehrini Fatimiler’e teslim etti. Böylece Fatimiler, 11. Yüzyılın başında Şam ve Haleb şehirlerini hakimiyetleri altına alarak sınırlarını buraya kadar genişlettiler.61 Fatimiler, Haleb ve Şam şehirlerini aldıkları zaman Bizans Đmparatoru II. Basileios, Balkanlarda giderek büyüyen Bulgar tehlikesine karşı hazırlanıyordu. 10. Yüzyılın sonu 11. Yüzyılın başında Bizans Đmparatoru II. Basileios’un Balkanlarda görünmesiyle, uzun uzadıya üzerinde çalışılmış bir plana göre bizzat Đmparator tarafından yönetilerek düşmanın can damarını kesen büyük Bizans mukabil taarruzu başladı.62 60 Abu’l Farac, s. 275. Hitti, s.566. 62 Ostrogorsky, s. 286. 61 277 6.4. On birinci Yüzyılın ilk Yarısında Antakya Onuncu yüzyılda başlayan Bizans taarruzları sonucunda Anadolu Bizans sınırı on birinci yüzyılın başında Anadolu’nun güneyine ve doğusuna doğru genişlediğinde Bizans hakimiyetinde Antakya, Bizans Đmparatorluğu’nun güneyinde en uç hudut şehri oldu. On birinci yüzyıla girmeden önce son üç muzaffer Bizans Đmparatoru’nun Anadolu’da yaptığı fetihler neticesinde Bizans-Abbasi Sugur şehirleri Bizans toprağına katıldı. Böylece Bizans imparatorluğu yeni thema’lar kazandı. Bu yeni thema’lar Abbasi Sugur ve Avasım şehirleriydi. Bu şehirler Antakya, Edessa, Malatya ve Erzurum’du. Bizans, üç asırdan fazla bir süredir aşamadığı Abbasi Sugurunu kendi topraklarına katarak on birinci yüzyılın başında Anadolu’da tek güç olarak kaldı. Bu yıllarda Anadolu’da Bizans’ı tehdit edecek hiç bir güç yoktu. Eski Anadolu themaları itibardan düşerken yeni eyaletler, sınır bölgeleri olmak sıfatıyla büyük önem kazandılar. Antakya ve Mezopotamya’daki şehirler duks’luk ünvanını aldılar. Bizans Đmparatoru II. Basileios, Anadolu’da Bizans hakimiyetini sağladıktan sonra gözünü batıya çevirdi. Đtalya’daki bütün Bizans arazisinin bir Katepan’lık halinde birleştirilmiş olması Bizans’ın buradaki kuvvetli mevkine organizasyon bakımından da daha sağlam bir temel sağlamıştı. Faal bir Katepanos olan Basileios Baiaonnes, Bizans Đmparatorluğu’nun düşmanları üzerinde bir çok zaferler elde etmişti. II. Basileios, bu başarılardan faydalanmayı düşündü ve Sicilya Araplarına karşı büyük bir sefere hazırlanmaya başladı.Ancak, Bizans Đmparatoru II. Basileios, bu sefere çıkamadan 50 yıllık Đmparatorluktan sonra 15 Aralık 1025 tarihinde öldü. Bizans Đmparatoru II. Basileios, Erzurum’dan Adriyatik denizine kadar uzanan bir Đmparatorluk bıraktı. 278 Đmparator II. Basileios’un ölümü Bizans tarihinde bir dönüm noktası anlamı taşır. II. Basileios’un ölümüyle Bizans’ın yükseliş devri kapanmış ve dışarıda yükseliş devrinin şerefiyle geçinen, içeride ise çözülmeyi başı boş bırakan bir zayıf halefler devri başlamış oldu. II. Basileios’un ölümünden sonra Bizans, artık yenilmez görünüyordu ve nisbi bir barış dönemine girildi. Ancak bu sulh devresi, Bizans için bir kendini toplama devri değil, aksine bir içten gevşeme devri oldu.63 II. Basileios’un çocuğu yoktu ve yerine ölmeden önce yalnızca üç yıl hüküm süren kardeşi VIII. Konstantinos (1025-1028) geçti. Böylece Bizans Đmparatorluğu’nda zayıf imparatorlar devri başlamış oldu. VIII. Kontantinus, nasıl yarım yüzyıl boyunca müşterek hükümdar sıfatıyla büyük kardeşi yanında hiç bir işe karışmadan bir kenarda kalmış idiyse, çok ilerlemiş yaşında saltanata ulaşınca da devleti idare etmekten ziyade temsil etmekle yetindi.64 VIII. Kontantinus’un ölümünden sonra oğlu olmadığı için artık kimin Đmparator olacağını evleneceği kişiye göre VIII. Konstantinos’un kızı Zoe belirliyordu. 1028’den 1042’e kadarki dönemde onun vasıtasıyla üst üste üç kocası Đmparator oldu.65 Antakya’nın hemen yanında Bizans vassalı konumunda Haleb şehrinde 1024 yılında Mirdasilerin hakimiyet kurmasıyla Antakya bölgesinde Bizans, Fatimi ve Mirdasiler arasında mücadeleler başladı. Salih b. Mirdas, 1024 yılında Bizans’ın vassal konumunu kabul ederek Haleb merkezli Mirdasi Devleti’ni kurdu. Fakat Fatimiler, Mirdasiler’in Haleb’i alarak Şam bölgesinde yeni bir güç olmalarına karşı çıkarak Haleb’e saldırdılar. 63 Ostrogorsky, s. 292. Ostrogorsky, s. 296-297. 65 Haldon, Bizans Tarih Atlası, s.185. 64 279 Mirdasiler, Fatimiler’in Haleb’e saldırmaları üzerine Bizans’tan yardım istediler. Bizans sınırına yakın güçlü bir devletin bulunmasını istemeyen Bizans Đmparatoru, Bizans Antakya valisi komutasında bir orduyu Mirdasiler’e yardım olarak gönderdi. Böylece, on birinci yüzyılın ilk yarısında Bizans hakimiyetinde Antakya, Fatimi, Bizans ve Mirdasiler’in Haleb için yaptığı mücadelelerde önemli rol oynadı. Salih b. Mirdas, Şam bölgesinde Beni Kilab kabilesine mensuptu. Bölgedeki halkın etkisinde kalarak Şiiliği benimseyen kabile XI. Yüzyılın başında Şam bölgesinin kuzeyinde çölde yaşamaktaydılar. Salih b. Mirdas, Şam bölgesinin kuzeyinde yeni bir devlet kurmayı planlıyordu. Ancak (H. 410) 1020 yılında Fatimiler’in müdahalesi yüzünden buna imkan bulamadı.66 Fakat, (H. 413) 1022 yılında Salih b. Mirdas, Haleb kalesi kumandanı Feth ile anlaşarak Haleb’e girdi. Salih b. Mirdas’ın Haleb’i alarak burada hakimiyet kurması üzerine Fatimi halifesinin gönderdiği Ahmed Zayfe komutasında Fatimi ordusu, on gün Haleb’i kuşattıktan sonra Haleb’e girdi ve çok sayıda insanı öldürdü.67 Fatimiler’in Haleb’i alması Anadolu sınırına güçlü bir devletin gelmesi anlamını taşıyordu. Bunun üzerine Salih b. Mirdas, Bizans Đmparatorundan Haleb’i tekrar almak için yardım istedi. Bizans Đmparatoru Bulgar tehlikesini ortadan kaldırdığından ve Anadolu sınırında güçlü bir devletin bulunmasını istemediğinden Salih b. Mirdas’a yardımcı kuvvetler gönderdi. Bu sırada Fatimi halifesi Hakim’den sonra oğlu Zahir (10211036) Fatimi Devleti’nin başına geçti. 66 67 Yahyâ b. Saʻîd el-Antâkî, s. 368. Yahyâ b. Saʻîd el-Antâkî, s. 378. 280 Fatimi ordusu ile Bizans kuvvetleriyle takviye edilmiş Salih b. Mirdasi’nin kuvvetleri 1022 yılının kış ayında karşı karşıya geldiler ve yapılan savaşta çok sayıda asker öldü. Bu savaşta her iki tarafta büyük zayiat verdi ve Bizans askerleri Antakya’ya çekildiler.68 Bu savaştan sonra Salih b. Mirdas, Şam bölgesinde diğer kabilelerle anlaşarak büyük bir ordu kurdu. Salih b. Mirdas, Tay kabilesinin emiri Hasan b. Cerrah ile birlikte Şam bölgesinde bir çok yeri aldıktan sonra Haleb’e yöneldiler. Salih b. Mirdas komutasında Mirdasi ordusu Haleb’i H.415) 1024 yılında kuşattı. Bu kuşatma 45 gün sürdükten sonra Haleb halkından bazıları Haleb kalesinin kapılarını açarak Mirdasi ordusunun Haleb’e girmesini sağladı. Böylece Salih b. Mirdas, Haleb’i ele geçirerek burada Mirdasiler hanedanının temellerini attı.69 Salih b. Mirdas, Haleb’te Mirdasi hanedanının temelini attıktan sonra Hıms’ı alarak ardından hakimiyet alanını genişletip Baalbek ve Sayda’ya kadar olan toprakları zaptetti. Salih b. Mirdas’ın Şam bölgesinde bu kadar yayılması ve merkezi Haleb olan müstakil bir yönetim kurması Fatimiler’i rahatsız etti. Bunun üzerine Fatimi Halifesi Zahir Fatimi veziri Anuştekin komutasında 7000 askerden oluşan orduyu Şam bölgesine gönderdi.70 Şam’a gelen Anuştekin, Mirdasiler’in merkezi Haleb’i almak için hazırlıklara başladı. 68 Yahyâ b. Saʻîd el-Antâkî, s. 381-382. Yahyâ b. Saʻîd el-Antâkî, s. 393. 70 Hugh Kennedy, The Prophet and the age of the Caliphates, s.337. 69 281 Salih b. Mirdas, Şam’dan Haleb’e geri döndüğünde Haleb’i Şaban b. Mahmud almıştı. Salih b. Mirdas, şehrin içindeki adamlarının yardımıyla geceleyin Haleb’e girdi ve Şaban b. Mahmud’u öldürdü.71 Salih b. Mirdas’ın tekrar Haleb’e hakim olduğu zaman Bizans Đmparatoru VIII. Kontantinus, Spondyles’i 1025 yılında Antakya valisi olarak atadı.72 Aynı yıl Fatimi Halifesi Zahir, Anuştekin ed-Dizberi’yi Şam valisi olarak görevlendirdi. Fatimi Şam valisi Anuştekin Haleb’teki Mirdasi egemenliğine son verip Haleb’i Fatimi Devleti topraklarına katmak için Haleb’e büyük bir orduyla sefer düzenledi. Bunu haber alan Salih b. Mirdas, Tay kabilesi Emiri Hasan b. Cerrah’ın yardımını alarak Anuştekin’in ordusunu durdurmak üzere Şam’a doğru hareket etti. Salih b. Mirdas komutasında Mirdasi ordusu ile Anuştekin ed-Dizberi komutasında Fatimi ordusu (H.420) 1029 yılında Şam yakınlarında karşılaştı. Bu savaş Fatimi ordusunun zaferi ve Salih b. Mirdas’ın ölümüyle sonuçlandı.73 Bizans Đmparatoru VIII. Konstantinos, 12 Kasım 1028 tarihinde aniden hastalandı. VIII. Konstantinos’un coçuğu olmadığından Makedonya hanedanlığının devam etmesi için kızı Zoe’yi başşehrin Eparkhos’u Romanus Argyros ile evlendirdi. Bu evlilikten üç gün sonra da Bizans Đmparatoru VIII. Konstantinos öldü. Böylece III. Romanus Argyros (1028-1034) Bizans Đmparatoru oldu.74 Salih b. Mirdas’ın ölümünden sonra iki oğlu Şibluddevle Nasr ile Muizzuddevle Simal Haleb’e gelerek burada tekrar Mirdasilerin hakimiyetini kurdular.75 71 Yahyâ b. Saʻîd el-Antâkî, s. 396-401. Scylitzes, s.198. 73 Đbn el-Kalânisî, s.73-74. Ayrıca bkz. Yahyâ b. Saʻîd el-Antâkî, s. 411. 74 Scylitzes, s.199. Ayrıca bkz. Yahyâ b. Saʻîd el-Antâkî , s. 407-408. 75 Yahyâ b. Saʻîd el-Antâkî, s. 412. 72 282 Mirdasilerin tekrar Haleb’te hakimiyet kurmasından dolayı Bizans Antakya valisi Spondyles76, Haleb’e saldırdı. Haleb yakınında yapılan savaşta (h. 420) 1029 yılında Bizans Antakya valisinin kuvvetleri Mirdasi kuvvetleri tarafından mağlup edildi ve Antakya valisi Spondyles esir alındı.77 Bizans Đmparatoru III. Romanus (1028-1034) Bizans doğu sınırına yapacağı bir saldırının kendine şöhret kazandıracağını düşündü. Bu yüzden savaş için hiç bir sebep yokken Đmparator III. Romanos, Haleb’e sefer hazırlıklarına başladı. Hazırlıkları tamamladıktan sonra Đmparator III. Romanus komutasında Bizans ordusu, 21 Temmuz 1030 tarihinde Antakya’ya gelince ordunun şehre girişi büyük ihtişam ile kutlandı. Haleb Mirdasi Emiri Şıbluddevle, Bizans Đmparatorunun Haleb’e saldırmak için büyük bir orduyla Antakya’ya geldiğini haber alınca Antakya’ya barış elçileri gönderdi. Arab elçiler, Bizans Đmparatoruna bu savaşı istemediklerini ve savaşa sebep olacak bir şey yapmadıklarını bildirdiler. Barış şartlarına uyduklarını ve mevcut anlaşmaya bağlı kaldıklarını belirttiler. Bu savaştan zaferle döneceğinden emin olan Bizans Đmparatoru, barış elçilerini dinlemeyerek Antakya’dan çıkıp Haleb’e doğru hareket etti.78 76 Antakya Duks’u Spondyles hususunda bkz. Scylitzes s.198’de Spondyles’in Antakya duks’u olarak atandığını yazıyor. Ayrıca bkz. Ibn el-Adim, Zubdet elHaleb min Tarihu’l Haleb (622-1064) I. Cilt, ( neşr. Sami Dahhan), s.237’de Antakya Katabanı’nın Haleb’e saldırdığını ve burada hezimete uğradığını yazıyor. 77 J.B. Bury,A Supplement to the History of the Later Roman Empire( 976 1057), s.80. Ayrıca bkz. Yahyâ b. Saʻîd el-Antâkî, s. 412. 78 Mikhail Psellos’un Khronographia’sı, s. 33-36. Şıbluddevle hususunda bkz. Yahyâ b. Saʻîd el-Antâkî, s. 412. Salih b. Mirdas’ın 1028 yılında ölümünden sonra oğlu Şıbluddevle Haleb Mirdasi Emiri oldu. 283 Bizans Đmparatoru III. Romanus Argyros79, Antakya’dan hareket ederek Azzaz80 müstahkem mevkinde karargah kurdu. Azzaz yakınına gelen Mirdasi ordusu ile Bizans ordusu karşılaşmak üzere iken Slavlardan iki asilzade ile maiyetlerindeki askerler Bizans ordusundan daha ileride yürüdükleri için Maad atlıları ve 1000 Mirdasi piyadesi ile karşılaştılar.81 Slavlar, Maad atlıları ve Mirdasi piyadeleri tarafından bozguna uğratıldılar. Bu Slavlar, Bizans ordusu ile karşılaşınca ‘‘ Dikkat edin, Mısırlılar ve Maadlılardan sayısız askerler geliyor’’ dediler. Bu yüzden Bizans askerleri Mirdasilerle savaşmadan silah çekmeden teker teker atları üstünde Antakya’ya kaçtılar. Mirdasiler, bunlara yetişerek Bizanslılardan birçok altın ve gümüş taşıyan 70 yüklü deveyi balya balya mükellef kumaşları bir çok katırları ele geçirdiler.82 Bozguna uğrayan Bizans ordusunda kalan askerler firar edip dağıldı. Kuris83’li bir köylü Bizans Đmparatoru III. Romanus’u yarı ölü bir halde ormanda yere yatmış bir vaziyette buldu. Köylü, Bizans Đmparatoru’nu evine götürüp yedirdi. Sonra da onun kim olduğundan haberdar olmaksızın uğurladı. 79 Bizans Đmparatoru III. Romanus Argyros, Bizans Antakya valisi Spondyles’i kurtarmak için 2 Ağustos 1030 târihinde büyük bir orduyla Antakya’ya geldi.Scylitzes’in Bizans Đmparatoru III. Romanus’un Haleb’e neden sefer düzenlediği hususunda verdiği bilgi için bkz. Scylitzes, s.203. Ayrıca bkz. Yahyâ b. Saʻîd el-Antâkî , s. 412. 80 Azzaz, hususunda bkz. Urfalı Mateos Vekayinamesi, s.52. Azzaz veya Ezaz, Haleb’in kuzeybatısında bir müstahkem mevki idi. 81 Urfalı Mateos Vekayinamesi, s.52 82 Abu’l Farac, s. 288. 83 Kuris veya Guris, Haleb’in kuzeyindeki dağın içinde Ravendan kalesinin yakınında müstahkem bir şehirdi. Eski adı Gyrrhus olan bu şehire, bugün Horoz deniliyor. 284 Đmparator, Maraş’a geldiğinde dağılmış olan askerleri onun etrafına toplandılar ve onu Đstanbul’a götürdüler.84 Başarısız Şam seferinden sonra Đstanbul’a dönen Bizans Đmparatoru III. Romanus, Mistheia Niketas’ı Antakya valisi olarak atadı.85 Şam seferi mağlubiyetinden dört yıl sonra Bizans Đmparatoru III. Romanus Argyros, Đmparatoriçe Zoe’nin ihtirasının kurbanı oldu. Đmparatoriçe Zoe, Saray harem ağasının genç kardeşi IV. Mikkail ile anlaşarak Đmparator III. Romanus’u 11 Nisan 1034’de banyoda öldürttü. Đmparatoriçe Zoe, IV. Mikhail ile evlendi ve IV. Mikhail (1034-1041) Bizans imparatoru oldu.86 Şıbluddevle Nasr kardeşi Muizzuddevle Simal’ın yokluğundan faydalanıp tek başına (h.423) 1033 yılında Haleb’e girerek Mirdasi hakimiyetini tekrar kurdu. 87 Haleb’e tek başına hakim olan Nasr, Fatimi Devleti’nden çekindiğinden Bizans Đmparatoru IV. Mikhail ile anlaşma yapmak istedi. Bunun üzerine Đmparator IV.Mikhail, Đmparatoriçe Zoe’nin amcası Sebastos Pancratios’u Şibluddevle Nasr ile barış anlaşması yapması için Haleb’e gönderdi.88 Fatimi halifesi Zahir, Haleb’in bir sınır karakolu olarak önemini bildiği için bu gelişmeden rahatsızlık duydu. 84 Başkumandan Simbat Vekayinamesi (951-1334) (Çev. Hrant D. Andresyan), Türkçe terc. T.T.K. Kütüphanesi, Ankara,1946, s. 22. 85 Scylitzes, s.205. 86 Ostrogorsky, s. 300. 87 Ibn el-Adim, Zubdet el-Haleb min Tarihu’l Haleb (622-1064) I. Cilt, ( neşr. Sami Dahhan), Şam, 1951, s.248. 88 Scylitzes, s.212. 285 Bizans Đmparatoru IV. Mikhail, Mirdasi Emiri Sıbluddevle ile anlaşma yaptığı yıl Antakya halkı vergilerin yükseltilmesinden dolayı isyan etti. Antakya valisi, Mistheia Niketas, Antakya’ya girmek istediğinde şehir halkı Niketas’ı şehre sokmadı. Çünkü vergi memuru Salibas, çok fazla vergi istediğinden şehir halkı Salibas’ı öldürmüştü. Antakya halkı, vergi memuru Salibas’ı öldürdüklerinden dolayı Bizans Đmparatoru ve valisi tarafından cezalandırılacaklarından korkarak şehrin kapılarını kapadılar. Bunun üzerine Antakya halkı, Antakya Patriği Elipidios’dan Bizans Đmparatoru’nun şehir halkını cezalandırmaması için yardım istediler. Antakya Patriği Elipidios, kardeşi John’a mektup yazarak Bizans Đmparatoru’nun Antakya halkını cezalandırmamasını rica etti. Bizans Đmparatoru IV. Mikhail’de Antakya valisi Mistheia Niketas’a Antakya halkını cezalandırmaması için haber gönderdi. Bunun üzerine Antakya halkı, şehrin kapılarını açarak Mistheia Niketas’ın şehre girmesini sağladılar.89 Bu olaydan bir kaç ay sonra Antakya valisi Mistheia Niketas öldü.90 Bizans Đmparatoru IV. Mikhail, Antakya valisi Mistheia Niketas’ın ölümü üzerine kardeşi Konstantinos’u Antakya valisi olarak görevlendirdi.91 Antakya Bizans valisi Kontantinus Antakya’ya geldiğinde Anuştekin ed-Dizberi Fatimi Şam valisi iken Carcari’de Kahire’de vezirlik yapmaktaydı.92 Fatimi Şam valisi Anuştekin, Şam bölgesinin tamamına hakim olmak için Haleb Mirdasi Devleti’ne karşı sefer düzenledi. 89 Antakya’da isyanla alakalı bilgi hususunda bkz. Mikhail Psellos’un Khronographia’sı, s.49’da IV. Mikhail’in tahta çıkışına karşı memnuniyetsizliğini belirten Konstantinos Dalassenos’un eleştirilerinden fazlasıyla rahatsız olan hadım Ioannes, onu hileyle Đstanbul’a getirdi ve kısa bir süre sonra Antakya’daki ayaklanma ile ilgisi bulunduğu ithamı ile 3 Ağustos 1034’te Plati (Yassıada) adasına sürdü. 90 Scylitzes, s. 211-212. 91 Mikhail Psellos’un Khronographia’sı, s. 55. 92 Hugh Kennedy, The Prophet and the age of the Caliphates, s.337. 286 Mirdasi Emiri Nasr b. Salih, kardeşi Simal b. Salih’i büyük bir orduyla Anuştekin’i durdurması için Şam’a gönderdi. Fatimi ordusuyla Mirdasi ordusu (h. 425) 1035 yılında Hama’da karşılaştı ve yapılan savaşta Fatimi ordusu Mirdasi ordusunu mağlup etti. Fatimi Şam valisi Anuştekin, bu savaşta fazla zayiat verdiği için Şam’a geri döndü.93 Haleb yakınlarında bu savaştan iki yıl sonra Harran valisi Đbn Vathab Numeyri, 1037 yılında neredeyse Edessa (Urfa)’yı ele geçirecekken Antakya valisi olan Đmparatorun kardeşi Konstantinos tam zamanında Urfa’nın yardımına koşarak şehrin Arabların eline geçmesini engelledi.94 Anuştekin, Şam’da savaş hazırlıklarını tamamladıktan sonra (h.429) 1038 yılında büyük bir orduyla tekrar Haleb üzerine yürüdü. Mirdasi Emiri Nasr b. Salih, Haleb savunmasını kuvvetlendirerek komutasında 5000 asker bulunurken kardeşi Simal b. Salih’in komutasında 3000 asker vardı. Fatimi Şam valisi Anuştekin, Haleb’i kuşattıktan sonra ( H.429 yılının Ramazan ayının birinci gününde) 1038 yılında Haleb’e girerek Mirdasi Emiri Nasr b. Salih’i öldürdü. Simal b. Salih ise kaçmayı başararak Haleb’ten uzaklaştı. Anuştekin bir müddet Haleb’te kaldıktan sonra (H.432) 1041 yılında diğer Mirdasi şehirlerine sefer düzenledi ve Menbic ile Rahbe’yi aldıktan sonra Şam’a geri döndü. Simal b. Salih, Anuştekin’in Şam’a geri dönmesinden faydalanarak Haleb halkının da yardımıyla (H.433) 1042 yılında Haleb’e girerek tekrar Mirdasi hakimiyetini kurdu. Böylece Bizans Đmparatoru IV. Mikhail, Simal b. Salih’in Haleb hakimiyetini tanıyarak Mirdasilerle daha önce yapılan on yıllık barış anlaşmasını yeniledi.95 93 Ibn el-Adim, I. Cilt, s.250-255 Urfalı Mateos Vekayinamesi, s.58. 95 Ibn el-Adim, I. Cilt, s.257-260 94 287 Bizans Đmparatoru IV. Mikhail, Mirdasilerle bu barış anlaşmasını yapıp yedi yıllık saltanattan sonra keşişliğe kabul edildiği ilk günde öldü.96 Đmparatoriçe Zoe, 64 yaşında bulunduğu halde üçüncü defa 11 Haziran 1042’de senatör Konstantinos Monomakhos ile evlendi ve ertesi gün IX. Konstantinos, (1042-1055) Bizans Đmparatoru oldu.97 Fatimi Şam valisi Anuştekin ed-Dizberi, Şam bölgesine tam hakim olmak için tekrar (h.439) 1047 yılında Haleb’e sefer hazırlıklarına başladığı sırada Musul Hamdani Emiri Nasıruddevle’nin Şam’a doğru geldiği haberini alınca Şam’ı savunmak için Haleb seferinden vazgeçti. Mirdasi Emiri Simal b. Salih, Fatimi Halifesine hediyeler göndererek Fatimi Devleti ile arasını iyi tutmaya gayret gösterdi.98 Haleb Mirdasi Emirliği, 1050 yılından Selçuklu Sultanı Alp Arslan’ın 1071 yılında bu Emirliği Selçuklu Devleti’ne kati bağlamasına kadar Haleb’de hakimiyetini devam ettirdi. Anadolu’nun güneyinde en uç Bizans eyaleti olan Antakya’ya yakın Haleb Mirdasi Emirliği bu dönemde önemli rol oynadı.99 96 Mikhail Psellos’un Khronographia’sı, s. 67. Ostrogorsky, s. 302. 98 Ibn el-Adim, I. Cilt, s.264. 99 Đbn el-Kalânisî, s.98-99. 97 288 Bu harita:Mikhail Psellos Khronographia’sı (Çev.Işın Demirkent), T.T.K.Yay. Ankara,1992,s.281’den alınmıştır. 289 ALTICI BÖLÜM 7. SELÇUKLU DEVLETĐ HAKĐMĐYETĐDE ATAKYA 7.1. Selçuklu Devleti’nin Kuruluşu Abbasi halifeleri, Türk boylarını dokuzuncu yüzyılın başında Anadolu’da Sugur- Avasım şehirlerine yerleştirmeye başladılar. Abbasi Devleti, Türk boylarının bu şehirlerden Bizans’a akınlar yapmaları sayesinde onuncu yüzyılın ortalarına kadar Anadolu’da Bizans’a karşı üstün konumdaydı. Bizans Đmparatorluğu, onuncu yüzyılda başlayan Bizans taarruzuyla Abbasi Sugur-Avasım şehirlerini topraklarına kattı ve Anadolu’da Bizans’ı tehdit edecek bir güç kalmadı. Fakat on birinci yüzyılın başlarında Selçuklular’ın tarih sahnesine çıkıp Anadolu’ya gelmesiyle Anadolu’da Bizans’ı tehdit eden yeni bir güç ortaya çıkmış oldu. Abbasi halifeleri, dokuzuncu yüzyılın başında Türk boylarını Abbasi Sugur-Avasım şehirlerine yerleştirirken asıl amaçları Türk boylarının Sugur-Avasım şehirlerinden Bizans’a karşı yaz ve kış akınları yaparak Abbasi-Bizans sınırının güvenliğini sağlamalarıydı. Abbasi-Bizans Sugur bölgesi, Antakya’dan Maraş’a Malatya’dan Erzurum’a kadar olan bölgeydi. Halife Harun er-Reşid tarafından bu sınır bölgesi tahkimat yapılarak yeniden düzenlendi ve Horasan’dan sevk olunan Türkler, Tarsus, Erzurum’a yerleştirildi. Böylece, on birinci yüzyılda Anadolu’da akınlar yapan Türkmenler daha önce başlamış, fakat bir süre ara verilmiş olan akınları tekrar başlattılar. Anadolu’nun doğusundaki kentleri sağlamlaştıran Bizans, artan bir ısrarla saldıran Türkmenlerden, duvarlarla korunmaya çalışıyordu. 290 Türkmenler, Bizans’ı doğudan (Malatya) güneyden (Tarsus) ve kuzeyden (Erzurum) ‘‘Sugur’’ denilen ileri sınır karakollarına saldırarak kıskaca alıyordu. On birinci yüzyılın ikinci yarısından itibaren Bizans topraklarına yaptıkları akınlar ile bazı yöreleri ele geçirmiş olan Türkmenler, Selçuklu Devleti kanadı altında olmalarına rağmen devletçe belirlenmiş bir programa göre hareket etmemekte idiler.1 X. yüzyılda başlayan Bizans taarruzu sonucunda 968 yılında Antakya Bizans hakimiyetine girdi. X. ve XI. yüzyıllarda özellikle Antakya’nın Bizans eyaleti olmasından sonra Bizans, Haleb’i almak amacıyla giriştiği askeri hareketlerde Musul ve Haleb Hamdanileri’nin Bizans’a karşı başarılı savunma yapması sayesinde Haleb’i topraklarına katamadı. Böylece Antakya eyaleti Bizans Đmparatorluğu’nun güneyinde Haleb Hamdani Devleti sınırına en yakın Bizans eyaleti oldu. XI. yüzyılın ilk yarısında Haleb’e göç eden Kilaboğulları kabilesinin kurmuş olduğu küçük siyasal kuruluş (Mirdasi emirliği) Haleb’te hüküm sürdü. Türkmenler, XI. yüzyılın ikinci yarısında Antakya bölgesine gelerek Haleb’e yerleştiler. Bu sayede Türkmenlerin Mirdasi ordusuna katılmaları nedeniyle Bizans, Haleb’i tekrar almak için bir kaç teşebbüste bulunmuşsa da bu bölgede artık bir Bizans egemenliği söz konusu olmamıştır. Antakya bölgesine gelerek Haleb’e yerleşen Türkmenler ile Mirdasi ordusu birlikte Haleb’den Bizans eyaleti Antakya’ya akınlar yaptılar. Bu akınlar Anadolu Selçuklu Sultanı Süleyman Şah’ın 1084 yılında Antakya’yı almasına kadar devam etti. 1 Gordlevski, Anadolu Selçuklu Devleti,( Çev. Azer Yaran), Onur Yay., Ankara, 1988, s.37-38. 291 Selçuklu Devleti’nin kurucusu ve adını veren Selçuk, Oğuzların kınık boyuna mensup idi. Selçuk Bey, Oğuz Yabgu’sunun yanında yetişmiş ve daha sonra babasının devletteki yüksek yerini işgal ederek Oğuzlara Subaşı (ordu kumandanı) olmuştu. Selçuk Bey, Oğuz Yabgu’suyla arasının açılmasından sonra Sır-derya (Seyhun)’ın sol kenarında yeni bir Oğuz şehri olan Cend’e geldi. Onuncu yüzyılın ortalarında Yenikent’ten uzak olmayan ve Maveraünnehir’den göç etmiş Müslümanların oturduğu, Türkler ve Đslâm ülkeleri arasında bir sınır şehri olan Cend’e Selçuk Bey’in gelişi tarihte mühim bir çağın başlangıcı oldu. Selçuklular, bu yeni muhitlerinde Maveraünnehir için müdahale halinde bulunan Karahanlılar ve Samaniler gibi bir Türk, diğeri Đranlı büyük ve teşkilatlı iki devlet arasında cesaretleriyle muvaffakiyetler sağlamayı başardılar. Selçuk bey, Selçuklu Devleti’nin temelini atıp, onu teşkilatlandırıp ve savaşları ile sağlamlaştırdıktan sonra bir sınır şehri olarak tarihi ehemmiyeti daima takdir edilen Cend’de 1009 yılında 100 yaşlarında öldü.2 Selçuk Bey’in dört oğlu vardı. Bu oğulları Mikail, Arslan(Đsrail),Yusuf, ve Musa idi. En büyük oğlu Mikail, babası hayatta iken bir savaşta ölmüş olduğu için onun iki oğlu Tuğrul ve Çağrı, dedeleri Selçuk Bey tarafından yetiştirilmiştir.3 Oğuz devlet teşkilatına uygun olarak Yabgu ünvanını taşıyan Arslan, Selçuk Bey’den sonra idare başına geçmiş uzun müddet yaşayan Musa, Arslan’ın yardımcısı durumunda bulunmuş, o sırada en çok 17-20 yaşlarında olmaları gereken Tuğrul ve Çağrı kardeşler ise, bey olarak idaredeki yerlerini almışlardı. 2 Đbrahim Kafesoğlu, Selçuklu Târihi, M.E.B. Yay., Đstanbul,1992, s. 3-8. Abu’l Farac (Bar Hebraus), Abu’l Farac Târihi, (Süryaniceden Đngilizceye Çev. Ernest A. Wallis Budge-Đngilizceden Türkçeye Çev. Ömer Rıza Doğrul), I.cilt, T.T.K. Yay. Ankara,1999. s.293. 3 292 Selçuklu ailesinin mensupları Arslan Yabgu’nun yüksek hakimiyetinde bulunmakla beraber, her biri kendine bağlı Türkmen kitlelerinin başında seferler düzenliyorlardı. Tuğrul ve Çağrı Beyler Karahanlı hükümdarı Buğra Han’a müracaata karar vererek onun arzusu üzerine Talas havalisine gitmişlerse de orada Tuğrul Bey, Buğra Han tarafından tevkif edilmesi aralarının açılmasına sebep oldu. Çağrı Bey, ani bir baskınla Buğra Han’ın kuvvetlerini mağlup ederek kumandanlarından bazılarını esir almasıyla Tuğrul Bey’i kurtardı. Maveraünnehir’deki bu müşkil durumdan çıkmak ve kendileri için daha elverişli sahalar bulmak üzere Çağrı ve Tuğrul Beyler bir keşif seferi yapmak üzere anlaştılar. Çağrı Bey, 3000 kişilik süvari kuvveti başında (1016-1021) batı istikametinde Anadolu’ya doğru hareket etti.4 Çağrı Bey, Horasan ve Azerbaycan’dan geçerek 1018 yılında Doğu Anadolu topraklarında göründü ve karşısına çıkan kuvvetleri bozguna uğratarak kuzeye, Şeddadiler arazisine doğru yöneldi. Çağrı Bey, Doğu Anadolu ve Gürcü memleketinde bir müddet kaldıktan sonra Maveraünnehir’e Tuğrul Bey’in yanına döndü. Çağrı Bey’in hem askeri kudretini göstermek hem de ganimet elde etmek bakımından başarı ile nihayetlenen Doğu Anadolu seferinden sonra Maveraünnehir’de iki kardeşin nüfuz ve itibarları artmış kendilerine yeni iltihaklar, bilhassa amcaları Arslan’ın tevkifinden sonra çoğalmış, böylece onlar kudretli bir duruma yükselmişlerdi. Bu durumdan rahatsız olan Karahanlı hükümdarı Ali Tigin, 1029 yılında dört taraftan taarruza geçerek Tuğrul ve Çağrı Bey’e verdirdiği pek ağır kayıplar neticesinde, Selçuklular Harezm’e doğru çekilmek zorunda kaldılar. 4 5 Kafesoğlu, s. 8-11 Abu’l Farac, s.296. 293 Tuğrul ve Çağrı Bey, Harezm’e geldiklerinde Gazneliler’in valisi Harezmşah Altuntaş’ın gösterdiği bölgede oturdular. Bu sırada Gazneli Sultanı Mahmud, 1030 yılında öldü ve yerine oğlu Mesud tahta geçti.5 Gazneli Sultanı Mesud, Horasan’da Selçukluların yerleşmesine karşı çıkarak Selçuklular üzerine 300 savaş fili ile desteklenen 50. 000 süvari ve piyadeden kurulu bir ordu başında Belh’e geldi ve hemen Serahs’a doğru yöneldi. Çağrı Bey, Serahs’tayken Tuğrul Bey’de Nişabur’dan hareketle oraya geldi ve Musa Yabgu ile birlikte Selçuklu reisleri bir araya toplandı. Gazneli ordusu ile Selçuklu ordusu arasında (H.431, 9 Ramazan) 24 Mayıs 1040 tarihinde Merv yakınında Dandanakan hisarı önünde yapılan savaşta Gazneli ordusu hezimete uğradı. Bu savaşın neticesinde, Selçuklular Cend’e geldikleri yıllardan beri süregelen çetin mücadelelerden sonra emellerine kavuşmuşlar, Horasan’da müstakil bir devlet kurmağa muvaffak olmuşlardı. Bundan böyle artık Selçukluların karşısına çıkacak ciddi bir kuvvet kalmamıştı. Selçuklular, 24 Mayıs 1040 cuma günü Dandanakan zaferini kazanmakta evvelkilerden farklı olarak yeni bir ‘‘Devlet’’ kurduklarından emin idiler.6 6 Müneccimbaşı Ahmed b. Lütfullah, Camiu’d Duvel,(Çev. Ali Öngül), I. cilt Akademi Yay. Đzmir, 2000, s.10. Ayrıca bkz. Ibnu’l- Esir, el-Kamil fi’t-târîh (Çev. Ahmet Ağırakça), IX. cilt, Bahar Yay., Đstanbul, 1987, s. 330. 294 7.2. Türkmenlerin Anadolu’ya Yaptığı Akınlar Selçuklu Devleti’nin başına Tuğrul Bey’in (1040-1063) geçmesiyle Anadolu’ya düzenli ordular ile akınlar yapılmaya başlandı. Evvelce Abbasi ordularında, Đslâm hudut bölgelerinde gaza yapan ve Horasan gazileri ile de gönüllü olarak Bizans sınırına savaşa gelen Türkler bu ülkeye yabancı değillerdi. Fakat bu sefer yalnız gaza için değil, yurt tutmak maksadı ile kütleler halinde geliyorlardı. Tuğrul Bey, 1043 yılında Kazvin’e geldiği zaman Zencan’da toplanan ve Sultanın itaat teklifini reddeden Oğuzlar: 1044 yılında yeni göçler ile çoğalan bu Türkmenler büyük bir kütle halinde Doğu Anadolu’ya girdiler. Bu Türkmenler, Diyarbakır’da Nasruddevle’nin oğlu Süleyman’ın tuzağına düştüler. Fakat toparlanıp hücuma geçtiler ve Mervanileri para ödeterek sulha mecbur ettiler. Musul Arap emiri Kureyş (Karvaş) etraf emirlerden aldığı yardımlar ile bu Oğuzları müthiş bir bozguna uğrattı. Anadolu’da ilerleyen Türkmenler Haleb’e kadar geldiler. 1041 yılında Antakya Bizans valisi, Togan komutasında Türkmenlerle Haleb yakınında karşılaştı. Burada yapılan savaşta Türkmenler yenilgiye uğrayarak Haleb’e geri çekildi. Antakya Bizans valisi de askerleriyle Antakya’ya geri döndü.7 Ayrıca Bizans Đmparatorluğu, Anadolu’ya akın yapan bu Türkmenlere karşı tedbirler almaya başladı. Bizans’ın kudretli Đmparatoru II. Basileios (976-1025) Bizans sınırını Azerbaycan ve Kafkasya’ya kadar uzatmıştı. Bu durum Selçuklular ile Bizans’ı komşu yapıyor ve karşılaştırıyordu. 7 Azîmî, Azîmî Târihi (Çev.Ali Sevim),T.T.K. Yay. Ankara,1988, s. 4. 295 Bizans Đmparatoru IX. Konstantinos (1042-1055) Anadolu’da Türkmen akınlarına karşı harekete geçti ve 1045 sonbaharın da Gürcü prensi Liparit kumandasında gönderdiği bir ordu Şeddadi Emiri ‘’ Abdullah b. Abu’l- Asvar’’ ın merkezi Dubayl (Divin) şehrine doğru ilerledi. Tuğrul Bey, Đbrahim Yınal ile birlikte Kutalmış’ı büyük bir ordu başında Azerbaycan’a gönderdi. Bu harekata Musa Yabgu’nun oğlu Hasan da katıldı. Böylece Selçuklular ile Bizans arasında ilk karşılaşma vuku buldu. Selçuklu kuvvetleri Gence önünde Bizans ordusunu 1046 yılında bozguna uğrattı ve arkasından Pasinler’in fethine girişen Hasan, oradan güneye indiği zaman Gürcü kralı Liparit kumandasındaki Bizans-Gürcü ordusu tarafından pusuya düşürülerek 1047 yılında öldürüldü.8 Selçuklu Beylerinden biri olan Đnanç Yabgu’nun oğlu Hasan’ın ölümü Tuğrul Bey’i çok üzdü. Bunun üzerine Dicle boylarında fetihler yapan Đbrahim Yınal’ı Bizans’a karşı Anadolu seferine memur etti. Đbrahim Yınal komutasında Selçuklu ordusu Pasinlerde Erzen (KaraErzen, bugünkü Karaz) şehrini zaptetti. Buradan kaçan halk Bizanslılar tarafından tahkim edilen Theodosiopolis (Erzurum) şehrine sığındı. Bu sırada Bizans Đmparatoru’nun emriyle, Gürcü kralı Liparit kumandasında ordu ile 50.000 kişiden oluşan Katakalon kumandasındaki asıl Bizans ordusu Kaputru (Hasankale) önünde bulunan kastro-okomi (bugünkü) Ügümi köyünde birleşerek karargah kurdu. Đbrahim Yınal komutasında Selçuklu ordusu, 18 Eylül 1048 Cumartesi günü Ügümi köyündeki Bizans kampına hücum etti ve Bizanslıları bozguna uğrattı. Yeğeninin öldüğünü gören Liparit bütün şiddeti ile mukabil taarruza geçti. Selçuklu ordusu, bu Bizans ordusunu hezimete uğratarak Liparit’i esir aldı.9 8 Kafesoğlu, s. 23. Osman Turan, Selçuklular Târihi ve Türk- Đslâm Medeniyeti, Ankara Üniversitesi Basımevi, Ankara, 1965, s.76-77. 9 296 Đbrahim Yınal, yanına aldığı esir Gürcü kralı Liparit ile birlikte Rey’e Tuğrul Bey’in yanına döndü. Bizans Đmparatoru, Tuğrul Bey’den Gürcü Kralı Liparit’in serbest bırakılmasını istedi. Tuğrul Bey’de Liparit’i fidye almadan bıraktı. Bundan dolayı Tuğrul Bey, hem Liparit hem de Bizans Đmparatoru katında büyük bir itibar kazandı.10 Tuğrul Bey, bu zaferden dolayı amcazadesi Đbrahim Yınal’ı tebrik etti. Sultan Tuğrul Bey, 1050 yılında Đbrahim Yınal ve Kutalmış’ı Anadolu’nun doğusuna sevkettiğinde bu iki kumandan Anadolu’nun doğusunda hızla ilerleyerek bir çok şehri aldılar. Selçuklu zaferinden sonra Bizans Đmparatoru IX. Konstantin, Balkanlarda Turak idaresinde başlayan Peçenek istilası dolayısı ile doğu da Selçuklular ile anlaşmak zorunda idi. Evvelce Bizans vassalı konumunda bulunan ve şimdi Tuğrul Bey’in tabiiyetine girmiş olan Mervani Emiri Nasruddevle’nin aracılığı ile Tuğrul Bey’e kıymetli hediyeler getiren Bizans elçisi, Gürcü kralı Liparit’in serbest bırakılması şartıyla barış yapılmasını teklif etti. Tuğrul Bey, fidye almadan serbest bıraktığı Liparit ile birlikte barış müzakerelerini yapmak üzere Bizans başkentine kendi elçisi Şerif Nasırıddin b. Đsmail’i 1049 yılında gönderdi. Đstanbul’da yapılan anlaşmaya göre Đstanbul’da harap olmuş cami tamir edilecek ve burada Şii Fatimi halifesi namına okunmakta olan hutbe kesilerek Abbasi halifesi ve Tuğrul Bey namına okunacaktı.11 Bu barış anlaşmasından sonra Selçuklu taarruzlarının daha fazla bir şiddetle Bizans topraklarını tehdit edeceğini anlayan Bizans Đmparatoru doğu hududundaki kale ve istihkamların tamirine ve bu sınırdaki askeri kıtaların artırılması emrini verdi. 10 Đbnu’l- Esir, IX. cilt, s. 422-423. Urfalı Mateos Vekayinamesi (952-1136) ve Papaz Grigor’un Zeyli (11361162) (Çev. Hrant D. Andreasyan), T.T.K.. Yay., Ankara, 2000, s. 86. 11 297 Bu anlaşmadan bir yıl sonra Tuğrul Bey ile Đbrahim Yınal arasında çıkan savaşı fırsat bilen Bizans Đmparatoru, Bizans’ın şöhretli generali Nikephoros Bryennios komutasında bir orduyu Doğu’ya gönderdi. Bu ordu Şeddadi Emiri Ebu’l Asvar’ı mağlup etti ve Ebu’l Asvar’ı ağır bir sulhu kabul etmeğe mecbur etti.12 Türkmen nüfusunun yığılması ile birlikte Bizans taarruzları Tuğrul Bey’i Anadolu seferine zorladı. Böylece Kutalmış’ı Bizans taarruzuna karşı görevlendirdikten sonra kendisi ordusu ile harekete geçti. Tuğrul Bey, 1054 başlarında Tebriz’e geldi. Şeddadi Emiri Ebu’l Asvar, Selçuklulara yıllık vergileri ödemek suretiyle itaatlerini kabul etti. Diyarbakır Mervani Emiri Nasruddevle de asker ve mal yardımı ile Tuğrul Bey’in Anadolu seferine katıldı. Tuğrul Bey, böylece küçük komşu hükümetleri ürkütmeden onları kolaylıkla Selçuk devletine bağladıktan sonra Pasin ovasından Erzurum’a kadar ilerledi. Bu Anadolu akınları sonucunda Kızılırmak’a kadar uzanan bir alan içinde Bizans’a ait bir çok kale ve askeri mevki ele geçirildi. Tuğrul Bey, Anadolu seferi dönüşünde kışı Rey’de geçirdikten sonra Büveyhîlerin harekete geçmeleri Besasiri’nin Bağdat veziri Đbn ul-Muslime’nin adamlarını öldürülmesi dolayısı ile Abbasi halifesi Kaim Biemrillah’ın ısrarları üzerine 1055 yazında Bağdat seferine mecbur oldu.13 12 Mükremin Halil Yınanç, Anadolu’nun fethi, Đstanbul Üniversitesi Yayınları, Đstanbul, 1944,s. 48. 13 Turan, s.84-85. Tuğrul Bey’in Anadolu akınlarını durdurması hususunda bkz. Mikhail Psellos’un Khronographia’sı, s.198-199. Psellos, Selçuklu dünyasında olup biteni bilmediği için, Tuğrul Bey’in Đmparatordan korktuğunu ve sınırlardaki mücadelenin durduğunu ileri sürüyor. Her ne kadar 1058 ve 1059 yıllarında sınırlara yapılan hücumlar yavaşlamış ise de, bunun sebebi Isaakios’dan duyulan korku değil Selçuklu dünyasında Tuğrul Bey’e karşı Đbrahim Yınal’ın isyanı, bunu müteakip Arslan Besasiri’nin yeniden Bağdat’a girişi, hutbeyi Fatimi halifesi adına okutması ve bu olaylara karşı Tuğrul Bey’in Đbrahim Yınal’ın isyanını bastırıp ikinci defa Bağdad’a girerek Abbasi halifesi el-Kaim Biemirillah’ı yeniden makamına oturtması olmuştur. Đşte bu iç olaylar Tuğrul Bey’i bir süre sınır savaşlarından uzak tutmuştu. 298 Tuğrul Bey, 17 Ocak 1055 tarihinde Bağdat’a girdi. Fakat ertesi gün şehirde çıkan bir kargaşalığa Kerh mahallesinde oturan Şii’lerin karışması ile durumun ağır bir şekil alması üzerine Tuğrul Bey tarafından el-Melik’ür-Rahim Husrev Firuz’un adamlarının yakalanıp hapsedilmesi ile, 110 yıl hüküm süren Şii Büveyhi Devleti sona erdi. Abbasi halifesi Kaim Biemrillah, Tuğrul Bey’i yeryüzünün hükümdarı ilan etti. Böylece Tuğrul Bey’in bir yandan Şiiliği kaldırmak bir yandan da batıya doğru fütuhatı tasdik edilmiş olundu.14 Tuğrul Bey, Bağdat’ta Büveyhîleri sona erdirip Abbasi halifesini özgürlüğe kavuşturmasından dolayı Anadolu’ya gelemedi ve Oğuzları Anadolu’ya yerleştirme siyasetine ara verdi. Halbuki bu meşguliyetine rağmen Tuğrul Bey, yine de Anadolu işlerini ihmal etmiyor. Hatta Bizans Đmparatoriçesi Theodora’ya elçi ve mektup gönderip Bizans’ın vaktiyle Abbasi Devleti’nden aldığı Erzurum-Antakya bölgesinin iadesini ve 1000 dinar vergi ödemesini talep etti. Đmparatoriçe’de 1055 yılında bu mektuba cevaben hediyeler ve para göndermek zorunda kaldı.15 Bizans Đmparatoru IX. Konstantinos Monomakhos’un 11 Ocak 1055 tarihinde ölümünden sonra Theodora Đmparatorluk haklarını bir kere daha kendi adına kullandı. Makedonya hükümdar hanedanının hayatta kalmış son temsilcisi idi. Theodora’nın 1056 yılının Eylül başında ölümüyle Makedonya hanedanlığı sona erdi.16 14 Kemaleddin Đbn el-Adim, Buğyet el-Taleb fi Târihu’l Haleb,(Çev. Ali Sevim) T.T.K. Yay.Ankara, 1976, s.63. 15 Turan, s. 100. 16 George Ostrogorsky, Bizans Devleti Târihi,(Çev. Fikret Işıltan), T.T.K. Yay., Ankara, 1981, s. 312-313. 299 Tuğrul Bey’in Anadolu’ya yaptığı seferler bu memleketi zaptedip yerleşmekten ziyade şiddetli akınlar yaparak büyük şehirleri ve müstahkem kaleleri zayıflatıp esaslı fütuhat ve yerleşme siyasetine zemin hazırlamaktaydı. Tuğrul Bey, bu zemini hazırladıktan sonra 4 Eylül 1063 tarihinde 70 yaşında vefat etti. Böylece Tuğrul Bey’den sonra Anadolu’nun fethi onun haleflerine müyesser olacaktı.17 17 Đbn el-Adim, Buğyet el-Taleb fi Târihu’l Haleb, s.63 300 7.3. Türkmenlerin Antakya Bölgesine Gelmeleri XI. Yüzyılın ikinci yarısında Bizans Đmparatorluğu, taht kavgaları ve Balkanlar’da Peçenek, Oğuz, Kumanların istilaları ile uğraşırken Türkmenler, Anadolu’nun doğusundan ilerleyerek Antakya bölgesine kadar geldiler. Fakat Antakya’nın sağlam surlarla çevrili olmasından dolayı açık arazi savaşlarına alışkın göçebe Türkmenler, bu surları aşamayarak Haleb Mirdasi emirliğine gelerek Haleb’e yerleştiler. Anadolu’da ilerleyen Türkmenler, Selçuklu orduları himayesinde ilerlemedikleri zamanlarda müstahkem şehir ve kaleler önünde duraklıyorlardı. Antakya bölgesine ilk gelen Türkmenler Hanoğlu emir Harun et-Türkmeni komutasında bin Türkmen idi.18 Selçuklu Devleti’nde Sultan Tuğrul Bey’in ölümünden sonra Sultanın çocuğu olmadığından kardeşi Çağrı Bey’in oğlu Alp Arslan, 1064’de Selçuklu Sultanı oldu. Selçuklu Sultanı Alp Arslan, amcası Tuğrul Bey’in yaptığı Anadolu akınlarını sürdürme kararı aldı. Bu amaç doğrultusunda 1064 yılında Anadolu fetih hareketlerinin sürdürülmesi hususunda Selçuklu komutanlarını görevlendirdi.19 Türkmenler, Anadolu’nun doğusundan başlattıkları akınlarını müteakip yıllar devam ettirerek Anadolu’nun batısına ve güneyine kadar ilerlettiler. Bu akınlarda Harun etTürkmeni komutasında bin Türkmeni Diyarbakır’a geldiler. 18 Ibn el-Adim,Zubdet el-Haleb min Tarihu’l Haleb, I. Cilt,( neşr. Suheyl Zekkar), Şam, 1997, s. 247-248. Hanoğlu emir Harun et-Türkmani, adı hususunda bkz. Ali Sevim, Suriye ve Filistin Selçukluları Târihi, T.T.K. Yay., Ankara, 2000, s.35. 19 Abu’l Farac, s.316-317. 301 Harun et-Türkmeni’nin Haleb’e gelmesinde etkili olan olay Haleb Mirdasi emiri Atiyye’nin yeğeni Mahmud’un Haleb’e karşı herhangi bir saldırısından ciddi olarak kaygılanmasından Harun’u yardıma çağırmasıydı. Çağrıyı kabul eden Harun, derhal atlılarıyla birlikte Diyarbakır bölgesinden ayrılarak 1064 yılında Haleb’e gelerek el-Hazır semtine yerleşti. Atiyye’nin yeğeni Mahmud, kumandası altına almayı başardığı çok sayıdaki Kilaboğulları kuvvetleriyle Haleb’i kuşattı, fakat Harun’un kenti başarı ile savunması sonucunda geri çekilerek amcası Atiyye ile 1064 yılında barış yapmak zorunda kaldı.20 Harun komutasında Türkmenlerin Haleb’i almasından korkan Atiyye, muhafızlarını bir akşam ansızın Türkmenlere saldırttı ve bir çok Türkmen’i öldürttü. Bu olaydan sonra Atiyye’nin ihanetine uğrayan Harun, kendilerini güvencede görmediği Haleb’ten ayrıldı. 21 Haleb’ten ayrılan Harun ve komutasındaki Türkmenler daha önce Haleb’i kuşatan Mahmud’la birleşerek Haleb’e saldırdılar. Türkmenlerle daha da kuvvetlenen Mahmud komutasında Kilaboğulları askerleri H.457/M.1065 yılında Haleb’i kuşattılar.22 Atiyye, Harun ve Türkmenlerine yaptığı ihanetin karşılıksız kalmayacağından korkarak Mahmud’a bir haberci gönderip ‘‘ Türkmenlerin kente girmelerine izin vermemesi şartıyla Haleb’i kendisine teslim edeceğini’’ bildirdi. Mahmud, Atiyye’nin teklifini kabul etti ve H.457/M.1065 yılında Haleb’e girdi. 20 Đbnu’l-Esir, X. cilt, s.30-31. Ayrıca bkz. Sevim, s.38. Ibn el-Adim,Zubdet el-Haleb min Tarihu’l Haleb, I. Cilt, s.249-250, Ayrıca bkz. Đbn el-Kalânisî, History of Damascus (H.363-555)( neşr.: H.F. Amedroz), Leyden, 1908, s. 90-91. 22 Ibn el-Adim,Zubdet el-Haleb min Tarihu’l Haleb, I. Cilt, s.252. 21 302 Mahmud, Atiyye ile yaptığı anlaşmaya sadakat gösterip Harun ve Türkmenlerinin şehre girmelerine izin vermedi, buna karşılık onların Haleb’den uzak kalmalarını sağlamak amacıyla Harun’a Maarratunnuman23’ı ıkta suretiyle verdi.24 Haleb Mirdasi emiri Mahmud, Haleb’i aldıktan sonra Harun komutasında Türkmenlerle birlikte hareket ederek Haleb’e bağlı olmasına rağmen Bizans’ın elinde bulunan stratejik öneme haiz Artah kalesine saldırdı. Beş ay süren kuşatmaya devam eden Harun, (H. 27 Şaban 460) 1 Temmuz 1068’de Artah kalesini ele geçirmeyi başardı. Antakya savunması bakımından önemli olan Artah kalesinin fethi, Đslâm sınırlarının Antakya’ya biraz daha yaklaşması ve özellikle Haleb bölgesinin güvence altına alınmış olması yönünden büyük bir başarı olmuştu.25 1068 yılının Ocak ayında Romanos Diogenes, Bizans Đmparatoru olduktan sonra Anadolu’da Türkmenlerin ilerlemesini durdurmak ve ayrıca güneyde Antakya bölgesinde Bizans toprak kaybını önlemek amacıyla 1068 yazında büyük bir orduyla sefere çıktı. Bizans Đmparatoru Diogenes, Anadolu’da bir takım mücadeleler de bulunduktan sonra Malatya üzerinden Antakya bölgesine geldi. Bizans Đmparatoru, bir süre Antakya’da dinlendikten sonra Haleb’e hareket etti ve Haleb’e girdi. Haleb’te bir kısım askerini bıraktıktan sonra bölgenin en önemli kalelerinden birisine sahip olan Menbiç üzerine yürüdü ve burayı kuşattı. 23 Maarratunnuman hususunda bkz. Ya῾kûbî, Kitabu’l Buldân (Ülkeler Kitabı), (Çev.Murat Ağarı), Ayışığı Yay., Đstanbul, 2002, s.100’de Hıms’tan sonra eski bir şehir olan, bugün ( M. 9. Yüzyıl) harap vaziyette bulunan Maarratunnuman şehri gelir. 24 Đbn el-Kalânisî, s.91-93, Ayrıca bkz. Sevim, s.40-41. 25 Azîmî, s. 18. Ayrıca bkz. Sevim, s.43. 303 Türk ve Arap kuvvetleri direnmelerine rağmen Đmparator Diogenes’in üstün kuvvetleri karşısında Menbiç’i teslim etmek zorunda kaldılar.26 Haleb Mirdasi Emiri Mahmud, Bizans Đmparatoru’nun Haleb’i ve Menbiç’i alması üzerine Harun komutasında Türkmenlerle birlikte Diogenes’in Haleb’te bıraktığı orduya saldırdı. Mirdasi ordusu, Bizans askerlerini bozguna uğratarak Haleb’e girdi. Bunu haber alan Bizans Đmparatoru, Menbiç’ten Haleb’e geldi ve Haleb’te yapılan savaşın uzamasından dolayı Menbiç’e geri döndü. Bizans Đmparatoru Romanos Diogenes, Türkmen-Arap kuvvetlerinin sürekli saldırıları öte yandan ordusunda veba salgını çıkması nedenleriyle Anadolu seferini durdurarak Đstanbul’a dönmek zorunda kaldı.27 Bizans Đmparatoru’nun bu Anadolu seferi tatmin edici bir netice vermemiş olmasına rağmen, kendisini kafi derecede kuvvetli hissediyor ve Anadolu’yu kurtaracağına inanıyordu. Alp Arslan’ın bu yıllarda ilk hedefi Anadolu’yu tamamıyla ele geçirmek değil Mısır Fatimilerine son vermekti. Anadolu’da eskiden Abbasiler’in hakimiyetinde olan ve şimdi Bizans’ın elinde bulunan Sugur ve Avasım şehirlerini feth eylemeyi kafi görüyordu. Bu sebepten Alp Arslan, 1070 yılında Şam bölgesine sefer düzenledi. Ayrıca Haleb Mirdasi Emiri Mahmud ve Fatimi veziri Nasıruddevle Hamdan, Selçuklu Sultanı Alp Arslan’a elçi göndererek Mısır’ı teslim edeceklerini ve bu suretle Şii’liğe son verilmesinde kararlı olduklarını bildirdiler. Bunun üzerine Alp Arslan, Van gölünün kuzeyinden geçerek Malazgird önüne geldi ve amcası Tuğrul Bey’in evvelce zaptedememiş olduğu bu şehri kolayca aldı ve buradan Diyarbakır’a geldi. Alp Arslan, bu bölgede bir çok kaleleri aldıktan sonra Urfa şehrini kuşattı. 26 27 Sevim, s.43-46. Azîmî, s.19. 304 Bu kuşatma 50 gün sürdükten sonra Alp Arslan, bu şehrin önünde uzun uzadıya beklemek istemediğinden kuşatmayı kaldırıp 1071 yılında Haleb’e geldi.28 Bu şehri Haleb Mirdasi Emiri Mahmud’a bırakan ve Haleb Mirdasi Devleti’ni Selçuklu Devleti’ne kati şekilde bağlayan Alp Arslan, Şam’a doğru hareket etti. Alp Arslan, Şam yolunda iken Bizans Đmparatoru Romanos Diogenes’in Anadolu’nun doğusuna doğru ilerlemekte olduğu haberini aldı. Alp Arslan, derhal ordusunun bir kısmını Şam’ın fethine devam etmesi için orda bıraktıktan sonra büyük bir kısmıyla Diyarbakır-Bitlis yoluyla Ahlat’a geldi. Selçuklu Sultanı Alp Arslan’ın doğuda ilerlemesi kuzeydeki Türk kavimlerinin saldırılarına nazaran çok daha ağır sonuçlar doğurdu.29 Yedinci yüzyılda Arapların Anadolu’ya girerek kurdukları Sugur ve Avasım şehirleri onuncu yüzyılda Bizans taarruzuyla Bizans topraklarına katılmıştı. Selçuklular, Anadolu’ya girerek Bizans fetihleri sonucunda kazanılan Sugur ve Avasım şehirlerini tekrar alarak Anadolu’da müstahkem Bizans sınırını aştılar. Böylece Türkmenlerin Anadolu’da kalıcı yerleşmelerine yardımcı olan Selçuklularla Bizans Đmparatorluğu karşı karşıya geldi.30 Bizans Đmparatoru Romanos Diogenes, Türkmenlerin senelerden beri Anadolu’da yapmakta oldukları saldırılara son vermek ve Türkmenlerin bir daha Anadolu toprağına girmeyeceklerini içeren bir anlaşmayı Selçuklu Sultanı Alp Arslan’a kabul ettirmek niyetinde idi. 28 Đbn el-Kalânisî, s. 98-99. Đbnu’l- Esir, X. cilt, s.70-71. 30 Yınanç, s.70-73. 29 305 Bu maksatla Bizans Đmparatoru Rumeli’de bulunan Peçenek ve Oğuz Türkleriyle birlikte Kapadokya, Kilikya, Antakya ve Trabzon’dan topladığı askerlerle 100.000 kişilik bir ordu kurdu.31 Bu orduya ücretli Frank, Alman, Norman ve Đskandinav müfrezelerin katılmasıyla büyük bir ordu haline geldi. Bizans Đmparatoru, bu büyük orduyla Anadolu’da ilerleyerek Erzurum’a geldi. Bizans komutanları Anadolu’da kalarak burada savaşmak fikrindeyken Bizans Đmparatoru Đran’a girerek Selçuklu Devleti’nin merkezini almak istiyordu. Selçuklu Sultanı Alp Arslan, Bizans Đmparatoru’nun Đran’a girmesini engellemek için alelacele Şam bölgesinden dönerek Ahlat’a gelmişti.32 Alp Arslan, Haleb’ten Mirdasilerden, Mervanilerden ve Horasandan gelen askerlerle birlikte Malazgirt’e geldi. Böylece 26 Ağustos 1071 Cuma sabahı Selçuklu ve Bizans orduları karşı karşıya mevzi almış bulunuyorlardı. Sultan Alp Arslan, Bizans ordusunun tam taarruz edebilecek bir vaziyette pusularda bekleyen askerler çıkarak muhtelif noktalardan Bizans ordusuna saldırdılar ve bir çok noktalardan gedikler açarak onları birbirinden ayırdılar. Bizans ordusu az bir zaman içinde müthiş bir bozguna uğradı ve bütün Bizans karargahı zaptedildi. Bizans Đmparatoru, yanında bulunan kuvvetle sonuna kadar mukavemet etti ise de gece karanlığı içinde her taraftan sarıldı ve esir edildi.33 31 Urfalı Mateos Vekayinamesi, s. 136. Đbn el-Adim, Buğyet el-Taleb fi Târihu’l Haleb, s.67. 33 Yınanç, s.74-76. 32 306 Sultan Alp Arslan, Bizans Đmparatoru Romanos Diogenes’i bir esir gibi değil bir hükümdar gibi misafir ettikten sonra aralarında bir barış anlaşması yapıldı. Bizans Đmparatoru, bir Türk süvari kıt’asının muhafazasında 3 Eylül 1071 tarihinde memleketine gönderildi.34 Selçuklu Sultanı Alp Arslan ile Bizans Đmparatoru Romanos Diogenes arasında yapılan anlaşmaya göre Bizans Đmparatoru fidyesi için 100.000: Bizansın da yıllık 360.000 dinar ödemeyi evvelce Abbasilere ait bulunan Sugur şehirlerinden Antakya, Urfa, Menbiç, Ahlat ve Malazgirt beldelerinin Selçuklulara terkini, Türkmen esirlerin iadesini talep halinde askeri kuvvet göndermesini kararlaştırdılar.35 Ancak Bizans Đmparatoru Romanos Diogenes, Đstanbul’a ulaşmadan gözlerine kızgın demirle mil çekilerek öldürüldü. Böylece Alp Arslan’ın Đmparator Romanos Diogenes ile akdetmiş olduğu anlaşma hükümsüz kalmış oldu. Yeni seçilen Đmparator VII. Mikhail Dukas (1071-1078)’ın anlaşma şartlarını tanımaması üzerine Antakya kısa bir süre daha Bizans hakimiyetinde kaldı.36 Bizans’ın Selçuklulara karşı çıkardığı son ve en kuvvetli ordusunun Malazgirt ovasında imha edilmesi ile Bizans savunması yıkıldı ve Anadolu’nun Türklere açılmasına sebep oldu. Sultan Alp Arslan, Anadolu’nun fethini emir verdikten sonra Türkistan seferine çıkmak zorunda kaldı. Böylece Türkmenler, artık karşılarında bir Bizans ordusu kalmadığı için ordular ve kitleler halinde Anadolu’nun fethine ve iskanına başladılar.37 34 Kafesoğlu, s. 39. Abu’l Farac,s.323. 36 Urfalı Mateos Vekayinamesi, s. 144. 37 Turan, s. 135. 35 307 Sultan Alp Arslan, Karahanlı hükümdarı Şems’ül mülk Nasr Han ile o sırada Harezm’de bulunan Melik Đlyas arasındaki savaş sebebi ile tertiplediği Türkistan seferi esnasında esir edilen bir kale kumandanı tarafından hançerlendi. Böylece Türk ve Đslâm tarihinin en seçkin simalarından biri olan bu büyük hükümdar 25 Kasım 1072 tarihinde vefat etti. Selçuklu Sultanı Alp Arslan’ın vefatından sonra oğlu Melikşah (1072-1092) Selçuklu Sultanı ilan edildi. Sultan Melikşah, hükümdarlığının ilk iki yılında sınırları müdafaa ve Selçuklu Devletin’deki iç mücadelelerle uğraştı.38 38 Kafesoğlu, s. 40-41. 308 7.4. Anadolu Selçuklu Sultanı Süleyman Şah’ın Antakya’yı Alması Anadolu Selçuklu Devleti’nin kurucusu Süleyman Şah, Selçuk’un oğlu Arslan Yabgu’nun torunuydu. Selçuklu Sultanı Alp Arslan’a karşı giriştiği saltanat mücadelesinde Kutalmış, 1064 yılında mağlup ve maktul düşünce oğulları Mansur, Süleyman, Alp Yulak, Dolat, Bizans hududuna sürgün edildi.39 Anadolu’da yaşamaya başlayan Selçuk’un soyundan gelen bu beyler Anadolu Türkmenlerini etraflarında toplamağa başladılar. Selçuk’un soyundan bir başa muhtaç bulunan bu Türkmenlerin bir kısmı da zaten Tuğrul Bey’e ve Alp Arslan’a karşı ayaklanmış ve bu sebeple Anadolu’ya kaçmış Türkmenlerden olan Yavgulular idi. Kutalmışoğlu Süleyman Şah, bu Türkmenlerden büyük bir ordu ile birlikte Anadolu’nun güneyine Antakya üzerine yürüdü. Eski Đmparator Romanos Diogenes’in oğlu Konstantin ile Antakya valisi Isaakios Komnenos, Süleyman Şah’la savaştılarsa da bunlardan Konstantin öldürüldü ve Isaakios Komnenos ise esir alındı. Bunun üzerine Süleyman Şah ile Antakya valisi Isaakios Komnenos arasında 1074 yılında yapılan anlaşmaya göre Antakya valisi fidye olarak 20 bin altın verecek ve Türkmenler Antakya bölgesine akınlar yapmayacaklardı. Süleyman Şah, bu barış anlaşmasından sonra Konya’ya geldi ve bu şehri aldı. Buradan yoluna devamla 1075 yılında Đznik’i fethedip bu şehri Selçuklu Devleti’nin merkezi yaptı.40 Türkler, Anadolu’da hakimiyet kurup Đstanbul surlarının önüne kadar geldikleri sırada birisi Anadolu’da diğeri Balkanlarda iki Bizans komutanı Đmparator olmak için isyan etmişlerdi. 39 Râvendî, Râhat-üs-Sudûr ve âyet-us-Sudur,(Çev. Ahmed Ateş), I. cilt, T.T.K. Yay. Ankara, 1999, s.114-115. 40 Yınanç, s. 87. 309 Nikephoros Bryennios, Đmparatorluğun Avrupa arazisinde bulunan Bizans askeri aristokrasisinin en itibarlı mümessili idi. Nikephoros Bryennios, doğum yeri olan Edirne’den büyük bir orduyla Đmparatorluğun başşehrini zaptetmek için 1077 yılının Kasım ayı yola çıktı. Anadolu theması’nın meşhur komutanlarından Nikephoros Botaneiates, 24 Martta Đstanbul’a girerek aynı gün patriğin eliyle taçlandırıldı. Đhtiyarlamakta olan Botaneiates’in gücü devleti karışıklıklardan kurtarmaya yetmezdi. Onun kısa saltanat devresi sadece bu çözülme devrinin son sahnesini teşkil etmiş ve isyanlar, iç savaşlarla geçmiştir. Bizans Đmparatorluğunda kabiliyetli genç komutan Aleksios Komnenos Đmparator Botaneiates’in hizmetinde muhalif Bryennios’u bertaraf etti. Anadolu Selçuklu Sultanı Süleymen Şah, Bizans’ta başlayan taht kavgalarına karışarak 1078 yılında Botaniates’i Đmparator yapmak suretiyle hakimiyetini genişletti ve devletini kuvvetlendirdi. Bu sayede Anadolu Selçuklu ordusu Üsküdar (Chrysopolis)’e kadar ilerleyerek orada karargah kurdu.41 Anadolu Selçuklu Sultanı Süleyman Şah, Anadolu’da hakimiyetini kurduğu sırada Selçuklular, Şam bölgesine tam hakim olmuşlardı. Böylece Anadolu Selçuklu Devleti ile Büyük Selçuklu Devleti’nin karşı karşıya gelmesi artık an meselesiydi. Selçuklu Devleti’nin Şam bölgesine hakim olmasında Şiilikle mücadele önemli bir etkiye sahipti. Sultan Alp Arslan’ın son yıllarında Şam’ın zaptına memur edilen Bağdad şihnesi Ay-Tiğin’den başka Şam bölgesine aynı vazife ile gönderilen Sultan Melikşah’ın komutanı Türkmen beylerinden Harezmli Uvakoğlu Atsız, daha önce başbuğları idaresinde bu havaliye gelen Naveki Türkmenlerinin işgal ettiği Filistin’i aldı.42 41 42 Ostrogorsky, s.322-323. Đbnu’l- Esir, X. cilt, s.73. 310 Selçuklu Devleti namına Şam bölgesinde fetihlerde bulunan Emir Atsız, hala Fatimi egemenliğinin hüküm sürdüğü Şam üzerine yürüdü. Atsız, Şam’ı 1075 yılında kuşatmaya başladı ve bu kuşatma bir yıl boyunca devam etti. Şam halkının, uzun süren bu kuşatmadan dolayı sıkıntı içinde olmasından Fatimi kumandanı Đntisar, 1076 yılının Temmuz ayında Şam’ı Atsız’a teslim etti. Emir Atsız, Şam Fatimi kumandanı Đntisar’a kenti kendisine barış yoluyla teslimine karşılık olarak Banyas ve Yafa kıyı kentlerinin yönetimini verdi.43 Fakat Atsız’ın 1077’deki Mısır seferinde Kahire önünde muvaffak olamaması üzerine, Sultan Melikşah tarafından kardeşi Tutuş, Şam bölgesi meliki tayin edildi. Şam’ı kuşatmış olan Mısır ordusunu geri dönmeye mecbur ettikten sonra Atsız’ı da ortadan kaldıran Tutuş, bölgenin rakipsiz sahibi oldu.44 Orta Anadolu’da ve Doğu Anadolu’da başarılı fetihler yapan Türkmenler Anadolu’ya hakim oldular. Türkler’in Orta Anadolu’ya yerleşerek batı ya doğru ilerlemeleriyle Anadolu’nun güney ve güney doğusuyla Bizans merkezinin karadan bağlantısı kesilmişti. Bu durumu değerlendiren Filaretos, Anadolu’nun güney doğusunda yaptığı akınlar sonucunda buraya yerleşti. Daha önceki Bizans Đmparatoru Romanos Diogenes zamanında büyük vazifelerde bulunan general Filaretos, Diogenes’ten sonra vukua gelen karışıklıklardan istifade ederek evvelce kendisine savunması için emanet edilen Maraş şehrine yerleşmişti.45 43 Đbnu’l- Esir, X. cilt, s. 98-99. Kafesoğlu, s. 43. 45 Urfalı Mateos Vekayinamesi, s. 147. 44 311 Fileratos, bu kez Bizans’a tabi olmayarak Maraş-Urfa arasındaki yerleri ele geçirerek bölgede hakimiyetini genişletmişti. Fakat Türkmenlerin, akınlarından kaçan Filaretos güneye doğru ilerleyerek Tarsus ve çevresindeki kaleleri ele geçirdi. Güney ve Güneydoğu’da Bizans’la alakası kesilen Bizans komutanları Fileratos etrafında toplanmak mecburiyetinde kaldılar. 1078 yılında Bizans’ın son Antakya valisi Vasag’ın şehrindeki Bizans askerleri tarafından öldürülmesi üzerine soylular taburunca çağrılarak Antakya Filaretos’a teslim edildi.46 Fileratos, Antakya’yı almasıyla hakim olduğu Güneydoğu Anadolu’nun merkezini bu şehir yaptı. Antakya’yı merkez yapmasıyla bu bölgeye hakim olması zor görünüyordu. Bu sebepten Fileratos, hakim olduğu bu bölgeyi koruyabilmek için Musul ve Haleb hükümdarı Şerefuddevle Müslim’e Anadolu Selçuklu Sultanı Süleyman Şah’a ve Selçuklu Şam Meliki Tutuş’a vergiler ve hediyeler gönderiyordu. Bu üç hükümdarda Sultan Melikşah’a tabi idiler. Filaretos, Sultan Melikşah’a da hediyeler göndererek bu hükümdarların taarruzundan kendisini muhafazaya çalışıyordu.47 Anadolu’nun güneyinde bu olaylar olurken Bizans Đmparatorluğu kendi iç mücadeleleri ile uğraşıyordu. Bizans Đmparatoru olmak için Botaneiates ve daha sonra da Melissenos’un Süleyman Şah ile işbirliği yapmaları Türklere Anadolu’nun fethini oldukça kolaylaştırmıştı. Anadolu Selçuklu Sultanı Süleyman Şah, 1080 yılında Anadolu’nun güneyinden Marmara’ya kadar bütün Anadolu’ya hakim olmuştu. Bizans’ı bu çöküşten kurtaracak askeri aristokrasinin imparatorluk tacını kazanmaya çalışan bütün temsilcileri içinde Đmparatorluk için en büyük aday komutan Aleksios Komnenos görünmekteydi. 46 47 Abu’l Farac, s.331. Yınanç, s. 121. 312 Aleksios Komnenos, Đstanbul surları önüne geldi ve garnizonu büyük kısmıyla yabancılardan, kısmen de Alman ücretli savaşcılardan oluşan Đstanbul’a bu Alman muhafızların reisiyle anlaşmak suretiyle girdi. Aleksios Komnenos’un ordusu da Đstanbul’u koruyan ordu gibi yabancı asıllı unsurlardan müteşekkildi. Bu sebeple başlayan ve üç gün süren savaş sonunda Botaneiates, Patriğin tahtından feragat etmesi teklifini kabul etti. Böylece 4 Nisan 1081 tarihinde Aleksios Komnenos (1081-1118) Bizans Đmparatoru oldu.48 Bizans Đmparatoru Aleksios Komnenos, Đmparator olunca ilk iş olarak Anadolu Selçuklu Komutanı Ebu’l Fevaris ile 1081 yılında Đstanbul’un Anadolu yakasındaki Dragos çayını Bizans-Selçuklu hududu olarak tanıyan bir anlaşma imzaladı.49 Böylece Bizans Đmparatoru, Balkanlardaki Türklerin saldırılarına karşı hareket ederken Anadolu Selçuklu Sultanı Süleyman Şah da hakimiyetini Anadolu’da genişletme imkanı buldu. Bu barış anlaşmasından sonra Süleyman Şah, 1083 yılında Antakya bölgesine gelerek Adana, Tarsus, Masisa ve Anazarba şehirlerini fethederek Đznik’e geri döndü.50 Antakya bölgesini yöneten Filaretos, Süleyman Şah’ın bu ilerlemesine karşı destek bulmak için 1084 yılında Antakya’da şıhne olarak Türk asıllı olması muhtemel Đsmail adlı Müslüman birisini bıraktıktan sonra yine kendi yönetimi altında Urfa’ya doğru gitmek üzere Antakya’dan ayrıldı. 48 Ostrogorsky, s. 323-324. Kafesoğlu, s. 43. 50 Turan, s. 200-201. 49 313 Filaretos’un yokluğundan yararlanmak suretiyle Antakya şıhnesi Đsmail ve babasının hapsinden kurtulmayı başaran Filaretos’un oğlu Barsam, askerlerin ve halkın desteğini sağlayarak Antakya’yı bu sıralarda başkent Đznik’te bulunan Anadolu Selçuklu hükümdarı Süleyman Şah’a teslime karar verdiler. Bunu gerçekleştirmek amacıyla Süleyman Şah’a özel bir mektup göndererek onu Antakya’ya davet ettiler. Süleyman Şah, bu çağrıyı kabul ederek yerine Ebu’l Kasım’ı bırakarak Antakya’ya gitmek üzere Đznik’ten ayrıldı.51 Süleyman Şah, Đznik’ten ayrılırken Şerefuddevle Müslim ve Tutuş’un daha evvel davranarak Antakya’yı almaları ihtimali karşısında Antakya fethi harekatını çok gizli tutmak mecburiyetinde kaldı. Böylece, geceleri sürekli bir şekilde hareket, gündüzleri de vadilerde saklanmak suretiyle Anadolu’yu baştan başa geçerek Antakya surlarının önüne gelmeyi başardı. Süleyman Şah, şıhne Đsmail ile işbirliği yaparak surların şerefelerine ipler arttırmak suretiyle 280 kişiden ibaret olan Türk askerlerini yukarı çıkartmış, onlar da gizlice aşağı inip Faris kapısını açtıktan sonra bütün atlılar (H.477 Şaban ayının 15. Cuma günü) 12 Aralık 1084 tarihinde Antakya’ya girdiler.52 Süleyman Şah’ın askerlerinin Antakya’ya girmesiyle Antakya halkı içkaleye, bir kısmı da Habib Neccar dağına sığındılar 300 atlı kuvvetle Antakya’ya gelen Süleyman Şah’a, Mincak adlı bir Türkmen Bey’i 108 atlı kuvvetiyle katıldı. Böylece daha da güçlenen Süleyman Şah direnmeye çalışan Filaretos’un askerlerini kesin bir yenilgiye uğratmıştır.53 51 Đbnu’l- Esir, X. cilt, s.128. Yınanç, s. 122 53 Ibn el-Adim, Zubdet el-Haleb min Tarihu’l Haleb, I. Cilt, s.314 52 314 Kutalmışoğlu Süleyman Şah, Ramazan (Ocak 1085) tarihinde Antakya’ya girdi. Đçkale dışında şehre hakim olan Süleyman Şah, evlere girilmemesi, halktan bir şey alınmaması, esirlerin salıverilmesi ele geçirilen ganimetlerin kent dışına çıkarılmayıp düşük bedelle de olsa içerde satılması konularında buyruk çıkardı. Süleyman Şah, Antakya’da içkale de direnen askerlere karşı şiddetli bir saldırı yaparak 12 Ocak 1085 tarihinde iç kale de fethedildi. Antakya halkına iyi davranışlarda bulunan Süleyman Şah, Hıristiyan halkın ibadet edebilmeleri için Meryem Ana ve St. George (Aziz Cercis) adlı iki kilisenin inşasına izin verilirken savaş sırasında yıkılan yerler onarıldı.54 Süleyman Şah, Hıristiyan aleminin beş Patriklik merkezinden biri olan Antakya’nın fethini55, özel bir elçiyle Selçuklu Sultanı Melikşah’a bildirmiş, bunun üzerine çok sevinen Sultan başkent Đsfahan’da bu uğurlu fethi kutlatmıştı.56 54 Azîmî Târihi, s.24. Antakya fethi hususunda kentin valisi Filaretos’un Urfa’ya gittiği sırada oğlu Barsam’ın kenti Süleyman Şah’a teslim etmiş olduğu ile alakalı bilgiler çeşitli kaynaklarda ve eserlerde birbirinden çok az farkla aşağı yukarı aynı şekilde anlatılmaktadır. Đbn el-Kalânisî, s.117’de Süleyman Şah’ın Antakya’yı aldığını belirtiyor. Urfalı Mateos Vekayinamesi, s. 161’de Đşkhan’ın, Fileratos’u kandırıp Urfa’ya getirdiği yazıyor. Abu’l Farac, I. Cilt s. 331’de Pilardos’un (Fileratos) Antakya’yı bırakarak Đstanbul’a gittiği sırada Đranlı vali Đsmail’in yardımıyla kentin ele geçirildiğini anlatır. Claude Cahen, Osmanlılardan önce Anadolu, s. 92’de Antakya’daki yerli halktan Süleyman Şah’a çağrı geldiğini yazarken Osman Turan, Selçuklular Târihi ve Türk-Đslâm Medeniyeti, s.201’de Đslâmiyeti kabul eden Filaretos’a kızan Antakya halkı oğlu da dahil olmak üzere Süleyman Şah’ı davet ettiklerini yazar. Azîmî târihi (Çev. Ali Sevim),s.24’de Kutalmışoğlu Süleyman, 1084 yılının Aralık ayında 300 atlıyla Antakya’yı fethettiğini söyler. Kerimüddin Mahmud-i Aksarayi, Müsameretü’l Ahbar, (Çev.Mürsel Öztürk), s.14’te Süleyman Şah’ın Antakya’ya girdiğinde Antakya halkının gönlünü aldığını ve onlara iyi davrandığını yazar. 56 Sevim, s. 112. 55 315 Süleyman Şah’ın Antakya’yı almasıyla Haleb emiri Şerefuddevle Müslim b. Kureyş el-Ukayli, sıranın Haleb’e geleceğini düşündü. Bu nedenle Antakya bölgesine hakim olan Süleyman Şah’ın Haleb’i alma ihtimaline karşı Haleb’e iki bin atlı göndererek savunma hazırlıklarına başladı. Ayrıca Süleyman Şah’a mektup göndererek aralarının açılmasını sağladı. Bu mektup ‘‘Şam’ın Arap diyarının ve oraya bağlı yerlerin gelirini ıkta57 olarak ben almaktayım Antakya’nın haracı58 da ona dahildir. Oradan her yıl bana 300 bin dinar gelmesi gerekir.’’ Deyince Süleyman Şah, bu mektuba ‘‘ Antakya’nın durumu Sultan Melik Şah’a arz edilmiştir. Her ne buyurulursa ona göre hareket ederim. Fakat Antakya valisi gayri müslim idi ve haraç veriyordu. Şehir Đslâm beldelerinden olduğuna göre oradan nasıl haraç alınabilir.’’ diye cevap verdi.59 Böylece Süleyman Şah ile Müslim arasında şiddetli bir düşmanlık esmeye başladı. Haleb Emiri Müslim, büyük bir orduyla Azaz’dan hareketle Amik ovasında Afrin çayının yakınında Kurzahil’e kamp kurdu. Müslim’in kalabalık bir orduyla gelmekte olduğunu haber alan Süleyman Şah dört bin atlıdan oluşan kuvvetiyle derhal Antakya’dan çıktı ve Müslim’in konakladığı Kurzahil’de karşılaşan iki ordu 20 Haziran 1085 tarihinde savaşa tutuştular ve Müslim’in ordusu hezimete uğrayarak Müslim öldü. Anadolu fatihi Süleyman Şah, kazandığı bu önemli zafer sonucunda Haleb’e gelerek bu şehri topraklarına kattı. 57 Đbnu’l- Esir, X. cilt, s.129. Đslâmiyette Ikta, devlete ait arazinin yalnız yıllık vergi veya hasılatın onda birinin bir hizmet karşılığında herhangi bir şahsa bırakılması demektir. Ikta memuriyetle ve hizmetle kaim olduğu için icabında bu arazinin öşür ve resmi hazinece de idare edilebilir veya başka birine verilebilirdi. 58 Haraç, gayri müslimlerden alınan vergide kullanıldığı gibi toprak vergisinde de kullanılmaktaydı. 59 Kerimüddin Mahmud-i Aksarayi, Müsameretü’l-Ahbar, (Çev. Mürsel Öztürk), T.T.K. Yay., Ankara, 2000, s.14-15. 316 Anadolu ile Şam memleketini birbirine bağlayan önemli bir ticaret yolu üzerindeki Antakya’nın fethi sonucu sınırları Haleb’e kadar uzanan Süleyman Şah ile Sultan Melikşah’ın kardeşi Şam meliki Sultan Tutuş arasında bölgeye hakim olma konusundaki mücadele birbirleriyle akraba olan bu iki Selçuklu Kumandanını karşı karşıya getirdi. Tutuş, büyük bir orduyla Haleb’i Süleyman Şah’tan almak için geldiğini öğrenen Süleyman Şah, onu karşılamak üzere, kuvvetleriyle birlikte hiç vakit kaybetmeksizin derhal harekete geçti. Birbirlerine karşı hareket halinde olan iki Türk ordusu Haleb’e üç mil kadar uzaklıktaki Aynu Seylem yöresinde karşılaştı. Aynu Seylem’de yapılan savaşta Tutuş’un ordusu Süleyman Şah’ın ordusunu hezimete uğrattı ve Süleyman Şah, 5 Haziran 1086 tarihinde bu savaşta öldü.60 Süleyman Şah’ın Antakya’daki veziri Hasan b. Tahir Süleyman Şah’ın Tutuş’la yaptığı savaşta tutsak alındı. Fakat daha sonra Tutuş tarafından salıverildiğinde (Mayıs/Haziran 1086) Hasan b. Tahir Antakya’ya gitti. Tutuş, bu savaştan galip ayrıldıktan sonra Antakya’yı kuşattığında Antakya veziri Hasan b. Tahir, şehri bizzat Sultan Melikşah’a teslim edeceğini bildirdi. Bu sebeple Melikşah, 1086 yılında Porsuk, Bozan ve Ak-sungur ile birlikte Musul’a ve oradan da Haleb’e doğru hareket etti. Melikşah, Haleb’e vardıktan sonra Antakya’ya giderek bu şehri Süleyman Şah’ın veziri Hasan b. Tahir’den teslim aldı.61 H.481/M.1086 yılında Antakya’dan Süveydiye (Samandağ)’a geçen Sultan Melikşah62, atıyla denizin dalgalarına girerek kılıcını suya çarptı ve denizden götürdüğü kumları babasının türbesine serperken de ‘‘ Ey babam, sana müjdeler olsun! Küçük yaşta bıraktığın oğlun devletin sınırlarını Akdeniz’e kadar götürdü.’’ Hitabiyle Alp Arslan’ın ruhunu şad eyledi. 60 Urfalı Mateos Vekayinamesi, s. 168. Đbn el-Adim, Buğyet el-Taleb fi Târihu’l Haleb, s.70. 62 Râvendî, s.126. 61 317 Selçuklu Sultanı Melikşah, Antakya’dan Đsfahan’a dönmeden önce Antakya’yı Yağısıyan’a, Urfa’yı Bozan’a ve Musul havalisini de Çökermiş’e ikta etti. Melikşah, Haleb kalesine Nuh et Türki’yle beraber dört bin atlı yerleştirerek Kasımuddevle Aksungur’u Haleb valisi olarak atadı. Aksungur’un Haleb yöresinde valiliği yedi yıl sürdü. Melikşah, Tutuş’u sadece Şam meliki olarak bırakıp Antakya’ya Yağısıyan’ı vali tayin etmek suretiyle kenti doğrudan doğruya Selçuklu Devleti’ne bağladı.63 63 Azîmî târihi, s.25-26. 318 7.5. Selçuklu Valisi Yağısıyan Dönemi’nde Antakya Selçuklu Sultanı Melikşah, 1086 yılında Antakya’ya geldiğinde bu şehre Yağısıyan’ı vali tayin etmek suretiyle şehri doğrudan doğruya Selçuklu Devletine bağladı. Yağısıyan, bu tarihten itibaren Haçlıların 1098 yılında Antakya’yı almasına kadar Selçuklu Antakya valisi olarak Antakya’yı yönetti. 1089 yılında Fatimilerle Selçuklu Şam meliki Tutuş arasındaki mücadelede Yağısıyan, Tutuş’a yardım etti. Tutuş’un Şam’a gelip bu bölgede Selçukluların hakimiyetini kurmasıyla Fatimiler, bu bölgeye saldırmaya cesaret edemiyorlardı. Ancak Fatimiler, 1089 yılında Şam bölgesinde çıkan karışıklıklardan istifade ederek Şam bölgesine saldırdılar. Fatimi başkumandanı, ele geçirdiği bütün kent ve kalelerdeki Selçuklu kumandan ve yöneticilerini hapsetmiş, mallarına el koymuştu. Çok geçmeden adı geçen kentlerden ayrılan Fatimi ordusu, Mısır’a geri döndü. Şam meliki Tutuş, derhal Sultan Melikşah’a elçiler yollayarak sözkonusu Fatimi istilasını bildirerek Sultan Melikşah’tan ‘‘ Haleb valisi Aksungur, Antakya valisi Yağısıyan ve Urfa valisi Bozan’a Fatimilere karşı girişeceği askeri harekatta kendisine yardımcı olmaları hususunda buyruk göndermesini’’ istedi. Tutuş, Haleb valisi Aksungur’la anlaşmazlığa düşmesi nedeniyle bu emirle birlikte Antakya valisi Yağısıyan ve Urfa valisi Bozan’ın da kendisinden ayrılmasıyla Fatimilerin merkezi Mısır’a gidemeden 1091 yılı sonlarında Şam’a dönmek zorunda kaldı.64 64 Sevim, s. 134-137. 319 1091 yılının Eylül ayında Antakya’da şiddetli bir deprem oldu. Bu şiddetli depremde şehrin surlarının büyük kısmı yıkılırken kuleleri devrildi ve bir çok insan öldü.65 Bu depremden bir yıl sonra Selçuklu Sultanı Melikşah, 20 Kasım 1092 yılında öldü. Antakya valisi Yağısıyan, Şam meliki Tutuş’a tabi olarak Antakya bölgesinde hakimiyetini devam ettirdi.66 Daha sonra Tutuş, Selçuklu Sultanı olmak için 1095 yılında Berkyaruk’un Selçuklu ordusu ile savaştı ve bu savaşta Tutuş öldü.67 Şam Meliki Tutuş’un ölümünden sonra oğlu Melik Rıdvan Haleb’i almak için Şam’dan hareket etti. Fakat Hıms valisi Cenahuddevle Melik Rıdvan’ın Haleb’i almasını istemiyordu. Bu sebepten Haleb yakınlarında Cenahuddevle ile Melik Rıdvan’ın orduları karşılaştığında Selçuklu Antakya valisi Yağısıyan’ın Melik Rıdvan’a yardım etmesiyle Cenahuddevle’nin ordusu bozguna uğradı. Böylece Melik Rıdvan, Antakya valisi Yağısıyan’ın yardımıyla Haleb’e girerek Haleb Selçuklu Melikliğini kurdu. Melik Rıdvan, 1096 yılında Haleb çevresinde askeri harekatlar yaparak hakimiyet alanını genişletti.68 Melik Rıdvan’ın Haleb’e hakim olmasından bir yıl sonra 1097 yılının Ekim ayında Haçlılar, Antakya valisi Yağısıyan’ın hakimiyet bölgesine girerek Maraş ve Haleb’ten gelen yolların birleştiği Asi ırmağı üzerinde Demir köprüyü geçerek Antakya surlarının önüne geldiler. Böylece Haçlılar, Antakya’da Selçuklu hakimiyetine son vermek için şehri kuşattılar.69 65 Başkumandan Simbat Vekayinamesi, s. 47. Azîmî Târihi, s.27. 67 Urfalı Mateos Vekayinamesi, s. 183. 68 Đbn el-Kalânisî, s. 133. 69 Sevim, s. 183. 66 320 Haçlıların, 1098 yılında Antakya’yı kuşattığı zaman şehir planı: Thomas Asbridge, The First Crusade, Oxford University Press, 2004, s.161’den alınmıştır. 321 7.6. Haçlıların Antakya’yı Alması Türkmenler, Malazgirt zaferinden sonra Selçuklu Devleti’nin koruması altında Anadolu’ya girerek Bizans’ın merkezine kadar geldiler. Selçuklular, Anadolu’da hızla ilerleyerek Bizans başkentine yaklaşmalarıyla birlikte Patriklik merkezlerinden Antakya ve Kudüs’ü de hakimiyetleri altına almaları sebebiyle Bizans Đmparatoru Aleksios Komnenos, Selçukluların Anadolu’da ilerlemelerine son vermek maksadıyla Papa II. Urbanus’tan yardım istedi. Bunun üzerine Patriklik merkezlerini tekrar Hıristiyan alemine kazandırmak, Hıristiyan hacıların Kudüs’e gidişlerindeki Selçuklu engelini kaldırmak ve Türklerin kontrolü altına girmiş olan ticaret yollarını da tekrar Hıristiyan hakimiyetine sokmak gibi çeşitli amaçlar güden Papa II. Urbanus, 27 Kasım 1095 tarihinde Clermont Konsilinde Anadolu’ya Haçlı seferleri düzenlenmesi çağrısı yaptı.70 Bu çağrı üzerine organize edilen Haçlı Seferlerinin birincisinde, binlerce atlı ve piyadeden oluşan büyük bir Haçlı ordusu Anadolu’ya girerek Đznik kentini ele geçirdi. Haçlı lideri Bohemond, Đznik’te Bizans Đmparatoru Aleksios Komnenos’a Haçlıların Anadolu’da aldıkları toprakları Bizans’a bırakacaklarına söz vererek Đznik’ten Antakya’ya hareket etti.71 70 Anadolu’ya geçerek Antakya’ya yaklaşan Haçlı ordusu hakkında kaynaklar birbirinden farklı rakamlar vermektedir. Örneğin Urfalı Mateos’a göre “Franklar, 100 000 piyade ve 100 000 atlı oldukları halde Kapadokya sınırlarını geçtiler ve Toros Dağı’nın sarp eteklerine geldiler.”(Urfalı Mateos Vekayinamesi,s.191) Albert Aix’e göre ise bu sayı 600 000 civarındadır. Ancak,Đznik kuşatması ve Anadolu’daki ilerleyiş sırasında verilen kayıplar göz önünde tutulursa bu rakamın abartılmış olduğu görülür. Steven Runciman, Haçlı seferleri Târihi, (Çev.Fikret Işıltan), I. Cilt ,T.T.K. Yay., Ankara,1998,s.263. 71 Đbn el-Kalânisî, s. 134-135. Haçlıların, Bizans Đmparatoru’na verdiği söz hususunda Ayrıca bkz. Đbnu’l- Esir, X. cilt, s.228. 322 Haçlılar, Şevval (Eylül/Ekim) ayının sonunda Antakya’ya ulaştılar ve savaş için karargah kurup şehri kuşattılar.72 Haçlı liderlerinden Bohemond komutasındaki 400 atlıdan oluşan öncü Haçlı birliği, 21 Ekim 1097 tarihinde Antakya surları önüne gelerek St. Paul kapısı karşısına yerleşti. Altın sarısı, yeşil, kırmızı ve diğer renkteki kalkanların erguvanların altında çelik pulları parlayan zırhlar ve miğferler giymiş 300.000 silahlı olmak üzere, toplam olarak yaklaşık 600.000 kişiden oluşan muazzam Haçlı ordusu, 22 Ekim 1097'de Antakya surları önüne gelerek Bohemond’un ordusuna katıldı. Antakya şehri, Selevkoslar zamanında yapılıp Bizans döneminde onarılarak tahkim edilen Đstanbul surlarından sonra en yüksek ve kuvvetli surlara sahipti. Habib Neccar (Silpius) dağından Asi'ye kadar inen, 360 kule ile desteklenmiş 12 km. Uzunluğunda şehri çepeçevre saran muazzam surları ile zaptedilmesi imkansız gibi görünen Antakya, Haçlıların hayranlık ve saygı duydukları bir şehir olarak önlerinde durmakta idi. Hz. Đsa'ya inananlara ilk kez Hıristiyan adının verildiği ve Havari Peter tarafından kurulan ilk kilisenin bulunduğu Antakya’nın surlarının önünde duran Haçlıların dini duyguları çoştu.73 Antakya’nın altı ana giriş kapıları, Halep yönünde St. Paul Kapısı, Daphne (Harbiye) ve Lazkiye yönünde St. George Kapısı, (Samandağ veya Süveydiye) yönünde Asi üzerindeki tahkim edilmiş bir köprüden sonra geçilen Köprü Kapısı idi. Köprü Kapısının kuzeydoğusunda yer alan Dük Kapısı ile bunun doğusundaki Köpek Kapısı, Silpius dağında Demir kapı (bu kapı şu an hala ayakta durmakta) kente açılan kapılardı.74 72 Azîmî Târihi, 30. Thomas Asbridge, The First Crusade, Oxford University Press, 2004, s.154. 74 Asbridge, s.139. 73 323 Haçlılar, St. Paul Kapısı ile Dük ve Köpek kapılarının karşısına yerleşip, kenti önceleri sadece kuzey ve kuzeydoğu yönünden kuşatacak şekilde dağıldılar. Bu dağılımda Tarento Kontu Bohemond St. Paul Kapısı'nın karşısındaki alana yerleşirken, Normandie dükü Robert ile Flandre kontu Robert onun sağında yer aldılar. Toulouse kontu Raymond ile Le Puy Piskoposu Adhmar de Monteil ve Lorraine dükü Godfroi de Bouillon, Köpek Kapısı ile Dük Kapısı karşısından, Asi'nin batıya dönerek surlara yaklaştığı alanda birliklerini konuşlandırdılar. Haçlı ordusunun geri kalan bölümü, Bohemond'un arkasında ihtiyat kuvvet olarak beklemekteydi. Şimdilik, Köprü Kapısı ile St. George Kapısı'nı serbest bırakan Haçlılar, kendilerine takviye gelecek şekilde olan Đskenderun ve St. Simeon limanına bağlantı sağlayan ve Türklerin, Asi'nin karşı tarafı ile ilişkisini kontrol altında tutacak bir ‘‘Sal Köprü’’ inşa ettiler ve Türklerin zaman zaman sur dışına çıkarak Haçlı kampına verebilecekleri zararı azaltacak tedbirleri almaya başladılar.75 Bu ciddi tehdit karşısında, elindeki 20.000 piyade ve 7.000 atlı ile Antakya'yı savunma durumunda olan kentin valisi Yağısıyan bir yandan surları tamir ve tahkim ettirip, diğer yandan, oğulları Şems üd-devle ve Muhammed’i göndererek başta Selçuklu Devleti Sultanı Berkyaruk olmak üzere Musul valisi Gürboğa, Suruç emiri Artukoğlu Sökmen, Sincar emiri Arslantaş, Sümeysat emiri Đlgazioğlu Süleyman ve Diyarbakır bölgesindeki Türkmen beylerine Haçlılara karşı Antakya'ya yardıma gelmeleri için çağrıda bulundu.76 75 76 Steven Runcıman, Haçlı Seferleri Târihi,(Çev.Fikret Işıltan), I.cilt, s.98. Sevim, s.183. 324 Antakya kuşatması sırasında, Haçlı komutanlarından Robert Flanders, Antakya’dan 22 km. Uzaklıktaki Artah kalesini 1000 haçlı askeriyle aldı. Böylece Antakya’nın savunması için çok önemli bu kale Haçlıların eline geçmiş oldu.77 Haçlı birliklerin gerek yorgun olması ve gerekse son derece iyi tahkim edilmiş surlara saldırmak için yeterli malzeme ve teçhizata sahip olmamaları nedeniyle ağır kayıplar verebilecekleri ihtimali karşısında kente hücum etmekte tereddüt ettiler. Haçlılar'ın bu kararsızlığını değerlendiren Selçuklu Antakya valisi Yağısıyan'ın zaman zaman yaptığı saldırılarla Haçlılara zayiat verdiriyordu. Haçlılar, verdikleri bu zayiatların yanında hızlı tükettikleri erzakın bitmesi ile başlayan açlıkla mücadele ederek geçirdikleri zor günlerde ağır kayıplar verdiler. Bu olaylar sonucu Haçlı mevcudunun yedide biri açlıktan öldü.78 Kuşatmanın ilk günlerinde kendileri ve hayvanları için aylarca yetecek kadar yiyecek stokları bulunan Haçlılar, akılsızca tükettikleri bu erzakın kısa süre içinde bitmesi ile büyük bir kıtlık içine düştüler. Kuşatmanın üçüncü ayından sonra açlığın pençesinde kıvranmaya başlayan Haçlılar, bitki kökleri, çeşitli otlar, sürüngenler, at, eşek, deve, köpek ve fareleri yiyerek açlıklarını bastırmaya çalışırken, giderek artan kıtlık karşısında çok zor durumda kalmışlardı.79 Dört aydan beri devam eden açlık ve yoksulluk bütün acımasızlığı ile Haçlı kampını kasıp kavururken, 1097 yılının Aralık ortalarında, Şam Meliki Dukak, Atabeğ Tuğtekin ve Yağısıyan'ın oğlu Şems üd-devle'nin katılımıyla oluşan bir ordu, Antakya'ya yardıma gelirken Haçlılar tarafından bozguna uğratıldı ve Hama'ya geri çekilmeye mecbur kaldı.80 77 Đbn el-Kalânisî, s. 135. Runcıman, Haçlı Seferleri Târihi, I.cilt s.217 79 Urfalı Mateos Vekayinamesi, s.192. 80 Taef Kamal El-Azhari, The Saljuk of Syria during the Crusader, Klaus Schwarz Verlag, Berlin,1997,s.92. 78 325 1097 yılının son günlerinde artık dayanılmaz hale gelmiş olan açlığa bir çözüm bulmak için toplanan Haçlı liderleri konseyinde, Bohemond ve Flandre kontu Robert'in komutasında bir birliğin yiyecek tedarik etmek üzere Müslüman topraklarına gitmesine karar verildi. 28 Aralık 1097 tarihinde Hama istikametine hareket eden 400 süvari ve çok sayıda askerden oluşan bu birlik, rastladıkları bütün köyleri yağmalayarak yakıp yıkarak bu köylerden topladıkları yiyecekleri Haçlı kampına getirdiler.81 Büyük bir Haçlı birliğinin kamptan ayrılmasını fırsat bilen Yağısıyan, Köprü Kapısı'ndan çıkarak ani bir hücumla Haçlılara saldırdı. Raymond'un uyanıklığı ve zamanında müdahalesi sayesinde geri püskürtülen Türkler'in zayiatı büyük olurken, Haçlılar'a da ağır kayıplar verdirdiler. 1098 yılının Şubat ayında Diyarbakır Artuklularından Sökmen ve Hama emiri komutasındaki ikinci bir kurtarma ordusu da Haçlılar tarafından geri püskürtüldü.82 Bu sırada Selçuklu Haleb emiri Rıdvan, 12 000 askerden oluşan birlikle Yağısiyan’a yardıma geldi.83 1097 yılının Kasım ayı ortalarında St. Simeon (Samandağ, eski adıyla Süveydiye) limanına 13 gemi halinde gelen Ceneviz ve Pisalılar'dan sonra, 4 Mart 1098'de Edgar Atheling komutasındaki Đngiliz gemileri ile getirilmiş olan erzak, silah, teçhizat ve kuşatma cihazları desteği alan Haçlılar, kentin etrafında yaptıkları tahkimatla kuşatmanın şiddetini arttırdılar. Kuşatmanın başında gelmiş olan Ceneviz gemileri, daha sonra Haçlıların maneviyatını yükseltmişken kuşatmanın ortasında ve kıtlığın bütün şiddetiyle hüküm sürdüğü bir zamanda, erzak, adam ve malzeme yükü ile gelen Đngiliz donanması Haçlıların sıkıntısını bir az olsun giderecek gibi idi. 81 Asbridge, s.171. Taef Kamal El-Azhari, s. 92. 83 Đbn el-Kalânisî, s. 135. 82 326 Gelen malzemeyi, sağ salim Antakya'ya getirmek üzere St. Simeon Limanına giden Bohemond ve Raymond komutasındaki birlik, dönüşte Türklerin hücumuna uğradı. Kamptan yetişenlerin yardımıyla savuşturulan bu baskın, Türklerin ağır kayıplar vererek Köprü Kapısı'ndan içeri çekilmeleriyle sonuçlanırken, atlı ve yaya bin kişi kaybeden Haçlılar, yardım malzemesini Türklerin elinden kurtarıp kampa ulaştırmayı başardılar. La Mahomerie Kulesi'nin inşası bu olaydan sonra zorunlu hale gelmiştir.84 Hüküm süren kıtlık nedeniyle Haçlılar, zaman zaman küçük gruplar halinde kamptan ayrılarak civardaki köyleri yağmalıyor, tedarik ettikleri erzakı kampa getiriyorlardı. Türk kuvvetleri, Bohemund’un karargahının üst tarafında ordugaha dönmek hususunda geç kalan Haçlıları gözleyip bu haçlı askerlerine pusu kurarak öldürüyorlardı. Haçlı reisleri, Haçlı askerlerini pusuya düşüren Türklerin yapacakları baskınları önceden görüp tedbir alabilmek amacıyla, kentin doğusunda Malregard (Kemgöz) adını verdikleri bir kuleyi inşa etmeyi kararlaştırdılar.85 Türklerin gerek saldırılarını ve gerekse St Simeon (Samandağ) limanı yoluyla Kıbrıs'tan gelen yardım malzemelerini kampa taşıyan konvoyları pusuya düşürmek için kullandıkları müstahkem köprüye giriş-çıkışı kontrol etmek ve St. Simeon yolunu emniyet altında tutmak amacıyla, Asi'nin kuzeyinde Müslüman mezarlığındaki cami yakınında olduğu için La Mahomerie adını verdikleri ikinci bir kule inşa ettiler. Böyle bir kulenin gerekli olduğunu fark ederek inşa tekniğini yapmış olan, Toulouse Kontu Raymond'a izafeten Raymond Kulesi olarak da anılan Kuleyi malzeme ve teçhizat yokluğu nedeniyle ancak Đngiliz donanması ile gelen yardımdan sonra 19 Mart 1098 tarihinde tamamlayabildiler ve komutasını Raymond'a verdiler. 84 85 Asbridge, s.188. Steven Runcıman, Haçlı Seferleri Târihi, I. Cilt, s.168. 327 Benzer amaçlarla, St. George Kapısı'nı da kontrol ederek bir başka kuleyi de kapının karşısındaki dağın sırtını inşa ettiler ve kulenin yönetimini Tancred'e bıraktılar. 5 Nisan 1098 tarihinde tamamlanan bu kule Tancred Kulesi kulenin yer aldığı tepe de Tancred Dağı olarak anılır.86 Musul emiri Gürboğa, Selçuklu Devleti Sultanı Berkyaruk’un özel buyruğu ile ordusunu hazırladıktan sonra ilk Haçlı kontluğunun kurulmuş olduğu Urfa’yı kurtarmak için harekete geçti. Haçlılar’a karşı hazırlanan bu orduya Tutuş’un oğlu Dukak, Atabek Tuğtekin, Hıms valisi Cenahuddevle, Sincar hakimi Arslantaş, Süleyman b. Artuk ve diğer büyük emirler iltihak ettiler.87 Bu ordu, Urfa’yı üç hafta süreyle (4-25 Mayıs 1098) kuşattı ise de Kont Baudoin’in şiddetli savunma savaşı vermesi karşısında başarılı olamadı.88 Bu kuşatma sırasında Antakya valisi Yağısıyan’ın oğlu Gürboğa’nın yanına gelip yardımını rica etti. Yağısıyan’ın oğlu89 Muhammed, Antakya önündeki Haçlıların kuşatmanın uzun sürmesinde dolayı morallerinin bozuk ve açlıktan zayıf kaldıklarını bildirdi. Bunun üzerine Gürboğa, Urfa kuşatmasının güç ve zaman kaybına neden olduğunu anlaması üzerine kuşatmayı kaldırarak Antakya'ya doğru yola koyuldu. 86 Asbridge, s.195-196.. Đbnu’l- Esir, X. cilt, s.230. 88 Amin Maalouf, Arapların Gözüyle Haçlı Seferleri (Çev.M.A. Kılıçbay), Telos Yay. Đstanbul,1997, s.54. 89 Yağısıyan’ın oğulları hususunda bkz. Urfalı Mateos Vekayinamesi, s.196, Yağısıyan’ın, Şems üd-devle ve Muhammed adlarında iki oğlu vardı. Gürboğa’nın yanına gelen Muhammed’di. Diğeri Şems üd-devle’de, Dukak ve Tuğtekin’den yardım istemeye gitmişti. 87 328 Gürboğa'nın Antakya'ya yönelmesi, Haçlılar arasında büyük telaşa neden oldu. Bu durumda ya kuşatmadan vazgeçip ülkelerine dönme çareleri aramak ya da Gürboğa ile Yağısıyan arasında kalarak Antakya surları önünde ölüp gitmek veya ne yapıp yapıp kenti ele geçirmek arasında bir tercih yapmak zorunda idiler.90 Haçlılar, Yağısıyan’ın savunduğu Antakya’yı şiddetle kuşatmayı sürdürüyorlardı. Fakat kalabalık Selçuklu ordusunun gelmekte olduğunu öğrendikleri zaman büyük bir telaş ve korkuya kapıldılar. Bir yandan acele savunma önlemleri alırken bir yandan da başta Bohemend, Tancred, Godefroi ve Raymond olmak üzere bir çok Haçlı liderlerinin katılmasıyla bir toplantı yapılmış ve kendileri aleyhine son derece ciddiyet kazanan durum müzakere edilmişti. Bu müzakereler sonunda Bohemond’un ‘‘ işgalden sonra Antakya’nın kendisine verilmesi ve savaş sırasında bütün Haçlı kuvvetlerini yalnız kendisinin kumanda etmesi’’ benimsenip kabul edildi.91 Yedi ay 13 gün süren ve büyük bir bölümü açlık, yokluk, sefalet ve özellikle son günleri, Gürboğa komutasında, Antakya'ya gelmekte olan büyük bir ordunun verdiği ölüm korkusu ile geçen kuşatma sonunda Haçlılar, kahramanlık, sabır ve askeri güçle yapamadıkları işi Bohemond, kurnazlıkla halletti ve kenti bir ihanet ile ele geçirme planını yaptı. Bohemond, Antakya kalesinin Keşkeruf tarafındaki burçlarından birinin savunmasını yöneten Antakya valisi Yağısıyan'ın güvenini kazanmış Ermeni asıllı Firuz ile Antakya’yı Haçlılara teslim etmesi için anlaştı. Haçlıların lideri Bohemond, Ermeni asıllı bir muhtedi olan Firuz’a kentin ele geçirilmesinde işbirliği yapmanın karşılığı olarak çok büyük vaadlerde bulundu. 90 91 Urfalı Mateos Vekayinamesi, s.196. Maalouf, s.55. 329 Firuz, bir tuzak kurmadığını kanıtlamak üzere, oğlunu Bohemond’a rehine olarak gönderdi.92 Bohemond'un son güne kadar diğer Haçlı liderlerine dahi duyurmadan yaptığı bu çok gizli haberleşme sonucunda Firuz, Bohemond ile anlaşarak kenti satmayı kabul etti ve rehin olarak oğlunu Bohemond'a gönderdi. 2 Haziran'ı 3 Haziran'a bağlayan gece gerçekleştirilmesi karalaştırılan ve taktiği Firuz tarafından verilmiş olan ihanet planına göre, 2 Haziran'da bütün Haçlılar başlarında Bohemond olduğu halde, Müslüman topraklarının istila etmeye (ya da Gürboğa ile savaşmaya) gider gibi hareket ederek kamptan uzaklaşacak, gece yarısından sonra sessizce geriye dönerek kendisinin koruduğu Đki Kızkardeş Kulesi altına geleceklerdi. Firuz onları kulenin üstünde bekleyecek ve yukarıya tırmanmalarına yardım ederek surları aşıp kente girmelerini sağlayacaktı. Bohemond, bu planı ancak o gün Haçlı liderlerine açıkladı ve Gürboğa'nın güçlü bir ordu ile yaklaşmakta olduğundan bahsederek, kuşatmayı kaldırmanın utanç verici ve tehlikeli olacağını, kenti zaptetmekten başka çareleri kalmadığını ve savaşın sadece kazanılamayacağını söyleyerek, Firuz ile vardığı mutabakatı nakletti. 92 Đbnu’l- Esir, X. cilt, s.230. 330 silahla Bazı Haçlı liderlerinin böyle bir yolun Haçlıların itibarı açısından uygun bir çözüm olmayacağı şeklindeki itirazlarına rağmen, plan aynen uygulandı ve kararlaştırılan zamanda Đki Kızkardeş Kulesi'nden Firuz'un sarkıttığı bir ip merdivenle kulenin üstüne tırmanan küçük bir Haçlı birliği, yakındaki kuleleri de ele geçirdikten sonra o civarda bulunan bir kapıyı açarak, dışarıda beklemekte olan kalabalık Haçlı grubunun içeriye bir sel gibi akmasını sağladı. 3 Haziran 1098 sabahı gün ağarırken sesler ve gürültülerle uyanan Antakya halkı, sokaklarda Haçlı askerleri ile karşılaştı.93 Haçlıların surların içine girmesi ile herşeyin bitmiş ve kentin düşmüş olduğunu fark eden Yağısıyan, yanında birkaç kişi olduğu halde, iç kalenin dağ tarafındaki çıkışı olan Demir Kapı'dan dağlara doğru kaçtı. Atları dinlendirmek için verdiği bir mola sırasında, kendisini teşhis eden Ermeni köylüler tarafından yakalanarak öldürüldü ve kesilen başı yüklüce bir mükafat karşılığında Bohemond'a getirildi. Bu sırada oğlu Şems ud-devle, bir grup Türk askeri ile birlikte, kente girmiş olan Haçlılar yetişmeden iç kaleye (citadel) ulaşarak oraya sığınmayı başardı. Haçlılar, iç kaleyi ele geçirmek için bir kaç başarısız hücumdan sonra şimdilik bundan vazgeçerek kentin yağmasına ve katliama giriştiler.94 93 Urfalı Mateos Vekayinamesi,s.196’da olay, Firuz’un adı zikredilmeden “şehrin ileri gelenlerinden birisi” şeklinde ifade edilir;Abu’l Farac Târihin’de ise ismi Ruzbah olan ve Kaşkaruf Vadisi üzerinde ki kuleyi koruyan adama yapılan ve altın ile gümüş vadedilen anlaşma sonucu, kuleden uzatılan demir sırıklar üzerinde kurulan bir kule ve ipler yardımıyla Haçlılar’ın surları aştığı ifade edilir. Abu’l Farac Târihi-II.cilt s.339;Azîmî Târihi,s.31’de Firuz’un zırh yapımcısı olmasından dolayı”Zerrad Firuz” olarak adı geçer ve “Halis Ermeni asıllı” olduğu belirtilir. S. Runciman. Haçlı Seferleri Târihi, I. cilt s. 231 dipnot 3’te Gesta Francorum’da “Pirrus” adının kullanıldığı bahsi yazılıdır. Antakya’nın Haçlılar tarafından alınması hususunda bkz. Đbnu’l- Esir, 10. Cilt, s.229’da Firuz, için ‘‘ Ruzbe’’ adıyla tanınan bir zırh ustasıydı. Ayrıca Haçlıların, Antakya’ya cemaziyülevvel (Mayıs 1098)’de girdikleri ifade edilmiştir. 94 Sevim, s.186. 331 3 Haziran 1098 tarihinde Firuz’un uzattığı merdivenler sayesinde Bohemond’un bakışları arasında Haçlılar, Antakya surlarına çıktılar. Böylece Haçlılar, Antakya’yı ele geçirdiler. 19. Yüzyılda Fransız ressam Gustove Dore bu olayın resmini yaptı. Bu resim için bkz. Thomas Asbridge, The First Crusade, Oxford University Press, 2004, s.154. 332 7.7 Antakya Haçlı Kontluğu’nun Kurulması Antakya kalesinin surlarına çıkan haçlıların lideri Bohemond, surların üzerinde ulaşabildiği en yüksek noktaya Haçlı bayrağını dikti. Kentin dışındaki Haçlı kampını korumak için orada kalan ve olan biteni uzaktan seyreden Haçlılar, Bohemond'un surlarda dalgalanan bayrağını görünce sevinç çığlıkları atarak kente doldular. Haçlılar, şehre girince bir çok kişiyi öldürdüler. Bu arada Firuz'un kardeşi de ölenler arasındaydı. Bir gece içinde onbinden fazla Antakyalı katledildi. Kentteki büyük evler, ister Müslüman, ister Hıristiyan evi olsun yağmalanıp tahrip edildi. Dukak, Tuğtekin, Gürboğa, Vessab b. Mahmud ve Cenahuddevle’nin beraberindeki 400 bin kişilik büyük bir Müslüman topluluğundan oluşan ordu Antakya’ya yardıma gelmeden önce şehrin Haçlılar tarafından işgal edilmiş olduğunu gördüler. Çok geçmeden Antakya içkalesin de bulunan Türk askerlerinin hala direndiğini haber alınca asıl ana ordu, hızlı bir yürüyüşle 9 Haziran 1098 tarihinde Antakya önüne geldi.95 Antakya'ya yardım amacıyla gelen ve Haçlılara korkulu rüyalar gördüren Musul Emiri Gürboğa'ya karşı kenti ve kendilerini savunma, Haçlıların şimdi en önemli meselesi idi. Đç kale henüz ele geçmemişti. Bu nedenle Haçlılar, eğlenceyi ve yağmayı bırakıp bu hayati tehlikelere karşı tedbirler almaya koyuldular. Surların savunulması dükler ve kontlara arasında paylaşılırken, çıkabilecek bir salgın hastalığa engel olmak amacıyla yaz sıcağında hemen kokmaya başlayan cesetler askerler tarafından toplandı ve süratle gömüldü. 95 Azîmî, s.31. 333 Yağısıyan tarafından hapsedilmiş olan St. Peter Kadetrali ve diğer kiliseler temizlendikten sonra mukaddesatları iade edilerek ibadete açıldı. Yağısıyan tarafından hapsedilmiş olan patrik Ioannes kurtarılarak tekrar patriklik tahtına oturtuldu.96 Şems üd-devle'nin kontrolündeki iç kale ile daha iyi ilişki kurabilecek olan dağ tarafına ve Asi kenarlarına yerleşerek, 10 Haziran'da kenti çepeçevre kuşattılar. Böylece birkaç gün öncesine varıncaya kadar aylardır Antakya'yı kuşatmış olan Haçlılar, kenti ele geçirdikten bir kaç gün sonra kuşatılmış duruma düştüler. Đç kaleden gelen yardım çağrılarına cevap veren Gürboğa, Şems üd-devle'in ısrarla karşı çıkmasına rağmen iç kaleye kendi ordusundan Ahmet bin Mervan'ı ve adamlarını yerleştirdi. Çünkü Gürboğa, iç kaleden kente sızmayı planlıyordu. Gürboğa'nın bu niyetini sezen Haçlılar, kalın bir duvar örerek iç kaleyi tecrid ettiler.97 Kenti kuşatan Selçuklu birliklerin yaptığı saldırılarla Haçlılara büyük zararlar vermesi ve hatta 12 Haziran'daki saldırıda, güneybatı surlarında bir kulenin nerede ise Selçukluların eline geçecek duruma düşerken Haçlılar tarafından kurtarılması, surun buraya yakın kısmındaki bir çok mahallenin, birliklerin hareketini kolaylaştırmak amacıyla, Bohemond tarafından yaktırılmasına neden oldu. Gürboğa'nın giderek artan baskıları karşısında iyice sıkışan ve kenti ele geçirdiklerinde, ümit ettikleri kadar bol miktarda erzak bulamadıkları için kısa bir aradan sonra, ikinci kez çektikleri yiyecek sıkıntısı nedeniyle çalışan Haçlıların birçoğu açlıktan öldü.98 96 Asbridge,s.213. Sevim, s.186. 98 Đbnu’l- Esir, X. cilt, s.231. 97 334 hayatta kalmaya Bazıları, St. Simeon Kapısı'ndan yiyecek aramak için çıktıklarında Türkler tarafından öldürülürken, bazıları da ölüm korkusuna dayanamayıp, binbir tehlikeyi göze alarak, surların deniz tarafından St. Simeon Limanına doğru kaçtılar. Ülkelerinde refah ve debdebe içinde yaşayan soylu Haçlılar dahi, bir dilim ekmeğe muhtaç vaziyette, açlık ve sefalet içinde acı çektiler. Bu hayata dayanamayan, savaş alanlarının kahramanı vikontu Guillaume le Charpantier ikinci kez kaçtı. Kalanların da ölüm kenti olarak gördükleri bu yerde moralleri tamamiyle bozulmuştu. Đki hafta boyunca kuşatılan Haçlılar, açlığın, ümitsizliğin ve karamsarlığın dayanılmaz boyutlara geldiği o günlerde, 10 Haziran 1098 tarihinde Papaz Stephen Valence, Raymond'a giderek gördüğü rüyalarda St. Andreas'ın kendisine Đsa Peygamber'in göğsünü yaralayan mızrağın St. Peter Katedrali'nde mihraba yakın bir yerde gömülü olduğunu söylemesi üzerine99 sözü geçen yerde 14 Haziran 1098'de yapılan kazıda bir demir parçası bulan Haçlıların bozulan morallerini yükseldi, açlık ve düşmanın ezici baskısı bir anda unutuldu.100 Bir mucize niteliği taşıyan bu olaydan sonra artık tanrının kendilerini koruyacağına ilahi bir coşku içinde inanan Haçlılar, 27 Haziran 1098'de Gürboğa'ya Pierre I'Hermite ile Arapça ve Farsça bilen Herlouin adlı bir Frank'ı elçi olarak göndererek, kuşatmayı kaldırmasını istediler. Bu talebi reddeden Gürboğa, Haçlıların nasıl olsa bu zor koşullara daha fazla dayanamayarak er veya geç teslim olacaklarından emindi.101 99 Asbridge,s. 218. Abu’l Farac’a göre Hz. Đsa’nın gerilmiş olduğu haçın bir parçası,s.340, 101 Urfalı Mateos’a göre, Gürboğa’ya yapılan teklifin”..onlar, Gürboğa’dan yeminli teminat aldıktan sonra şehri ona vermeğe,kendilerini de Frank memleketlerine gitmeğe karar verdiler” şeklinde olduğu konusunda Urfalı Mateos Vekayinamesi s.197. 100 335 Kutsal Mızrak'ın bulunması sonucu, yüreklenen ve kazandıkları yüksek moralle canlanarak, artık savaşmaktan başka çare kalmadığına inanan Haçlılar ertesi gün (28 Haziran 1098 sabahı) Asi üzerindeki müstahkem köprüden on iki havariyi hatırlatırcasına on iki kısma ayrılmış halde çıkarak, bir huruc hareketiyle Gürboğa'ya saldırdılar. Bunların öncü birlikler olduğunu, asıl Haçlı ordusunun bunların arkasından geleceğini zannederek bu hücuma zamanında ve yeteri şiddette cevap vermeyen Gürboğa, geç kalan tedbirlere rağmen Haçlıların ilerleyişini önleyemedi. Selçuklu ordusunu perişan ederek Demir Köprü'ye kadar kovalayan ve büyük bir kısmını kılıçtan geçiren Haçlılar, ihtişam ve lüksüne hayran kaldıkları Müslüman çadırlarından büyük bir ganimet elde ettiler. Bu çadırların kurulduğu yer uzun sokakları ve yüksek kuleleri ile bir kente benzemekteydi. Haçlılar, bu çadırlar arasında dolaşırken Gürboğa'nın muhteşem çadırını görünce hayretler içinde kaldılar. Savaşı dağın tepesinden seyreden iç kale komutanı Ahmed bin Mervan, Gürboğa'nın yenilgisi üzerine Haçlılara bir arabulucu göndererek, kentten serbestçe çıkıp girme izni karşılığında iç kaleyi Bohemond'a teslim etti. Daha sonra Ahmed'in de içinde bulunduğu bir grup Hıristiyanlığı kabul ederek Bohemond'un ordusuna katıldılar.102 Bu yenilgi üzerine Musul'a dönen Gürboğa'nın Antakya' yı kurtarma teşebbüsü böylece başarısızlıkla sonuçlanırken, Antakya'daki Haçlı hakimiyeti de kesinleşmiş oldu. Antakya'ya yardıma gelen Selçuklu kuvvetleri, Urfa kuşatmasında vakit kaybetmeden ve biraz çabuk hareket ederek Antakya surları önündeki Haçlıları kent düşmeden önce bastırabilselerdi, Haçlı Seferinin bundan sonrası belki de başarısızlıkla sonuçlanacak ve Antakya ile Kudüs'ün alınması ve oralarda Haçlı Kontluklarının kurulması hiçbir zaman gerçekleşmeyecekti. 102 Runcıman, Haçlı Seferleri Târihi, I. cilt . s.249. 336 Bir süre Antakya'da kalarak kendilerine çeki düzen veren ve Kudüs seferi için hazırlıklarını yapan Haçlı ordusu arasında tartışma başladı. Özellikle Raymond’un birlikleri Kudüs’e doğru ilerlenmesini talep ediyorlardı. 24 Aralık 1098 tarihinde askerlerin temsilcileri Raymond’a, eğer ordunun hareket etmesini temin edecek olursa onu bütün haçlı ordularının başkumandanı olarak kabul edeceklerini bildirdiler. Raymond, buna razı olmanın gerektiği kanaatindeydi. Bir kaç gün sonra bütün ordunun Filistin’e doğru hareket etmek üzere olduğunu ilan ederek Kudüs’ü almak için Antakya’dan yola çıktı. Bunun üzerine Bohemond, Antakya’ya döndü. Bu suretle iki haçlı lideri arasındaki münaaza son bulmuş oldu. Raymond, şimdi hiç münaakaşız haçlı seferinin başkanı idi, ama Bohemond, Antakya’yı elinde tutuyordu.103 Raymond komutasında haçlı ordusu, Antakya'yı ele geçirdikten yaklaşık bir yıl sonra Kasım 1098'de Antakya'dan hareket eden Haçlı ordusu Kudüs yolu üzerinde bulunan Maarratunnuman104 şehrini kuşattıktan sonra ele geçirdi. Haçlılar bu şehri ele geçirdikten sonra Irka(Arka) üzerine yürüdüler. Arka kalesini dört ay kuşattılarsa da almayı başaramadılar. Bu arada Şeyzer valisi Đbn Munkız ile Hıms valisi Cenahuddevle para vermek suretiyle Haçlılar’la barış yaptılar. Haçlılar, bu barış anlaşmalarından sonra Akka üzerine yürüdüler, fakat burayı almayı başaramadılar. 103 Runcıman, Haçlı Seferleri Târihi, I. Cilt, s.200-201. Maarratunnuman hususunda bkz. Ya῾kûbî, Kitabu’l Buldân (Ülkeler Kitabı), (Çev.Murat Ağarı), Ayışığı Yay., Đstanbul, 2002, s.100’de Hıms’tan sonra eski bir şehir olan, bugün ( M. 9. Yüzyıl) harap vaziyette bulunan Maarratunnuman şehri gelir. 104 337 Haçlılar, Akka’dan harekete geçerek H.492/M.1099 yılında Beytu’l Makdis (Kudüs)’i ele geçirdiler.105 Böylece büyük hedeflerine ulaşan Haçlılar, Đstanbul'da Bizans Đmparatoru Alexius'a yemin etmek suretiyle vermiş oldukları söze rağmen Antakya'yı Đmparatora teslim etmediler. Antakya’nın hakimi olan Bohemond, Antakya Haçlı Kontluğunu kurdu.106 3 Haziran 1098 ve 18 Mayıs 1268 tarihleri arasında yaklaşık yüz yetmiş yıl Antakya’da Haçlı Antakya Kontluğu hüküm sürdü. 105 Đbnu’l-Esir, X. cilt, s.235., Đbn el-Kalânisî, s.136. Ayrıca bkz. Runcıman, Haçlı Seferleri Târihi,I. Cilt, s.220’de Haçlıların Kudüs’ü alış târihini 15 Temmuz 1099 vermektedir. 106 Runcıman, Haçlı Seferleri Târihi, I. Cilt, s.200-201. 338 YEDĐCĐ BÖLÜM 8. ATAKYA’I SOSYAL VE ĐKTĐSADĐ YAPISI 8.1. Antakya’nın Sosyal Yapısı Ortaçağ Antakya şehrinin sosyal, ekonomik ve politik yapısı Grek-Roma uygarlığı mirasının temelleri üzerine kurulmuştu. Bu sebepten Đslâm döneminde Antakya şehrinin sosyal yapısını ortaya çıkarabilmek için tarihsel süreç içinde Antakya’nın sosyal ve iktisadi yapısını incelemek gerekir. Đslâm fethinden önce Bizans döneminde Antakya, Đmparatorluğun sosyal ve ekonomik yönden en önemli merkezlerinden biriydi. Bizans döneminde Antakya’da Vali, Senatörler, büyük toprak sahipleri, Antakya patriği, Avukatlar, Komutanlar ve zengin tüccarlar aristokrat sınıfı oluşturuyorlardı. Bizans Đmparatorluğu, şehir yönetiminde aristokrat sınıfa belirli bir güç verirken bu güce ulaşmak demokratik bir şekildeydi. Şehir yönetiminde Senatörler halkın oylarıyla başa gelirlerdi. Antakya’da Aristokrat sınıf Antik dönemden beri şehir yönetiminde egemenliğini sürdürmekteydi. Bizans Đmparatorluğundan sonra resmi kurumlar değişirken şehirlerin iç yönetim yapısı aynı kaldı. Antakya şehrinin bu yönetim yapısı Ortaçağ’ın sonuna kadar devam etti. Antakya şehrinde değişmeyen bu yönetim yapısında Aristokrat kesim egemenliğini sürdürmüştü. Bu sebepten Antakya’da Bizans döneminde de Đslâm döneminde de şehrin yönetiminde tamamiyle demokratik yapının egemen olduğu söylenemez. Antakya şehrinin yönetim yapısında aristokrat sınıf egemenliğini Ortaçağ’ın sonlarına kadar devam ettirdi. 339 Bizans döneminde Antakya’nın sosyal yapısı aristokrat sınıf, çiftçiler, esnaf ve halktan oluşmaktaydı. Senatörler ve büyük toprak sahipleri daha güçlü ve daha fazla imtiyaza sahiplerdi. Senatörlerin yönetim görevleriyle birlikte büyük toprakları da vardı. Senatörlerin ellerinde büyük bir kapital oluştuğundan şehrin finans sektörü de onların kontrolündeydi. Bizans Đmparatoru Julianus, M.S. 362 yılında Sasani savaşı hazırlıkları için Antakya’da bulunduğu zaman şehirde kıtlık başladı ve fiyatlar birden çok yükseldi. Đmparator, kıtlığı sona erdirmek için başka şehirlerden hububat getirtti. Buna rağmen hububat fiyatları düşmedi. Đmparator şehirde fiyatların ayarlanamayışının sebebinin, finans sektörünü elinde bulunduran Senatörlerden kaynaklandığını belirtti. Đmparator Julianus, Senatörlerin hepsini hapse atarak finans sektörünü kontrol etti ve kıtlığı sona erdirdi.1 Antakya’da ticaret sosyal yaşamı etkilemekteydi. Antakya’nın caddeleri kuzey-güney, doğu-batı doğrultulu olduğundan bu caddelerin üzerinde dükkan şeklinde yapılmış olan kulübeler bulunmaktaydı. Bu kulübeler sade bir şekilde inşa edilmiş olup üstü kamışlarla örtülmüştü. Antakya’da ürünler üç yerde satılmaktaydı. Bizans döneminde Antakya’nın merkezinde halkın özgürce konuştuğu ve pazar yeri olarak kullanılan Agora(forum) vardı. Ürünler Pazar yerinin dışında kulübelerde ve evlerin önüne kurulan tezgahlarda satılmaktaydı. Antakya’da şehir halkı evinden çok uzaklara gitmeden ihtiyacını kolaylıkla temin edebiliyordu. 1 J.H.W.G. Liebeschuetz, Antioch; City and Imperial Administration in the later Roman Empire, Oxford, 1972. s. 48-49. 340 Đstanbul’da dükkanlar Antakya’daki gibi şehrin geneline yayılmamıştı. Burada dükkanlar şehrin belli bir bölümünde bulunuyor ve fiyatlar devamlı olarak memurlar tarafından kontrol ediliyordu. Antakya’da ise fiyatlar piyasa tarafından serbestçe belirleniyordu.2 Bizans döneminde Antakya, önemli bir askeri üs olarak kullanılmıştı. Bundan dolayı Antakya’da her zaman büyük bir ordu bulunmuştu. Antakya’da ordunun ihtiyacı olan silahlar, giysiler v.b. birçok malzeme üretilmekteydi. Antakya’da silah üreten zanaatkar kesim oluşmuş ve gelişmişti.3 Antakya’nın sosyal yapısında en önemli sınıflardan biri çiftçi sınıfıydı. Antakya’nın çevresinde birçok köy bulunmaktaydı. Bu köylerde yaşayan çiftçiler ürünlerini şehre getirerek şehrin gıda ihtiyacını karşılıyorlardı. John Krisistom, Antakya’da Cuma günleri büyük bir Pazar kurulduğunu ve köylülerin bu pazara gelerek meyve, sebze ve hayvani ürünler sattıklarını belirtir.4 Antakya’da çiftçilerin önemli gelirlerinden biri de, zeytin ve zeytinyağı üretimiydi. Zeytin üretimi yapanların, çiftçilerin aksine, kendi arazileri vardı. Zeytin üretenler miras yoluyla bu arazilere sahip oluyorlardı. Böylece zeytinyağının üretiminin öğretilmesi de aileden aileye aktarılarak sağlanıyordu. Antakya’nın ekonomik gelirlerinin en önemlilerinden biri zeytinyağıydı. Zeytin, Antikçağ’dan beri Antakya’ yı simgeleyen ve en çok kazancı sağlayan üründü.5 2 Liebeschuetz, s.53. Philip. K. Hitti, History of Syria ;Including Lebaon and Palestine, Macmillan Co. Ltd., London, 1951, s. 299. 4 Glanville Downey, A History of Antioch in Syria from Seleucus to the Arap Conquest, Princeton University Press , New Jersey , 1961, s. 423. 5 Liebeschuetz, s. 71. 3 341 Ebu Ubeyde b. Cerrah komutasındaki Đslâm ordusu, 636 yılının Ocak ayında Antakya’ya girdi.6 Bu olay ile dokuz asırdan bu yana devam eden ve Bizans imparatorluğu döneminde “ Doğunun Kraliçesi” olarak anılan, imparatorluğun doğu sınırında önemli bir askeri üs, bir kültür ve ticaret merkezi olan Antakya tarihinde bir dönem kapandı. Fakat bunun yanında asırlar boyu Bizans kültürü ve Hıristiyanlık ile yoğrulmuş olarak mahalli özelliklerin, Đslâm medeniyeti ile karışmasından meydana gelen bugünkü Đslâm kenti karakterinin oluşmasına neden olacak yeni ve uzun bir dönem açıldı.7 Hz. Ömer, Antakya fethedilince Ebu Ubeyde’ye mektup yazıp Antakya’ya iyi niyetli ve tedbirli Müslümanlardan bazı kimseleri yerleştirmesini, onları savaşa hazır halde bulundurmasını ve aylıklarını kısmamasını emretti.8 Bunun üzerine Ebu Ubeyde, 637 yılında Antakya’ya girerek idareyi tekrar kontrol altına alan Habib b. Mesleme’yi Antakya’ya vali atadı ve Antakya’ya bir Müslüman cemaat yerleştirmesini söyledi.9 Antakya, 636 yılından sonra Bizans’ın doğu sınırında Şam Sugurunda Avasım(koruyanlar) mıntıkasında merkezi Đslâm hudut şehri oldu. Avasım şehirleri Sugur şehirlerinin arkasında bulunur ve Sugur şehirlerine saldırıldığında Avasım şehirlerinden ordu Sugur şehrine hareket ederdi. Bu sebepten Avasım şehirlerinde her zaman büyük bir askeri garnizon hazır bulunurdu.10 6 Yakut, Mu’cem el-Buldân, Kitabul Đlmiye basımevi,Beyrut, tarihsiz, s.319. Downey, s.576. 8 Belâzurî, Futûh el-Buldân (çev. Mustafa Fayda), T.C. Kültür Bakanlığı Yay., Ankara, 2002 s. 211. Bu olay Muhammed b. Sehm el-Antakî yoluyla rivayet edilmiştir. 9 Belâzurî, s. 228. 10 Đbn Hurdadbih, el-Mesalik ve’l-Memalik, alwarak.com. s.17. 7 342 Hz. Ömer dönemindeki iskanın birinci ilkesi Arap fatihlerin seçkin bir askeri sınıfa dönüşmesini sağladı. Bu askeri sınıf fethedilen yerlerde ileri karakollar kurup daha ileri giden fetihleri sürdürüyordu. Köylü olsun, toprak sahibi olsun tabi nüfusun mesleğine ya da yaptığı işlerin hiçbirine dokunulmadı. Bedevilerin gelişigüzel baskınlarını önlemek, verimli tarım alanlarının tahribini engellemek ve Arapları yerli halktan ayırt edebilmek için bedeviler askeri garnizon niteliğindeki şehirlere yerleştirildi. Şam bölgesindeki bu şehirlerin en önemlilerinden biri Antakya idi.11 11 Ira M. Lapidus, Đslâm Toplumları Târihi (çev. Yasin Aktay), I. Cilt, Đletişim Yay. 2002, s. 84. 343 8.2. Antakya Akademisi Selevkoslar, M.Ö. 300 yılında Antakya şehrini kurarak Antakya’yı Selevkos Krallığı’nın başkenti yaptılar. Selevkos Krallığı’nın başkenti olan Antakya kısa zamanda gelişti ve doğu uygarlığı ile Hellenizm arasında bir sentez görevi gördü. Bu tarihlerde doğu uygarlığı ile Hellenizm kültürünün birleştiği Antakya’da Antakya Akademisi eğitim faaliyetine başladı. Selevkoslar döneminde Antikçağ da Antakya’daki eğitim Grek modeline dayanıyordu. Bu eğitimde amaç matematik ve pozitif bilimleri öğretmekti. Roma Đmparatoru Pompei, M.Ö. 64 yılında Selevkos Krallığı’nın başkentini alarak Selevkos Krallığı’nı yıktı. Antakya bu tarihten sonra Roma Đmparatorluğu’na bağlı Suriye eyaletinin başkenti oldu. Böylece Roma’da uygulanan Grek-Roma eğitim sistemi Antakya Akademisi’nde de uygulanmaya başlandı. Roma Đmparatorluğu, Makedonya ve Selevkos krallıklarını topraklarına katmasıyla onlardan kültürel olarak etkilenmiş ve eğitim alanında büyük bir değişim yaşamıştı. Grek eğitim sisteminden etkilenmeden önce Roma’nın eğitimden beklentisi atalarına, ailesine, devletine bağlı ve saygılı vatandaşlar yetiştirmekti.12 Roma’daki uygulama böyleydi. Atina ve Antakya’da da böyle olduğundan kuşku duymamak gerekir. Atina’nın eğitim konusunda bir teorisi veya önemli bir geleneği vardı. Bu gelenek Antakya’da da yürürlükteydi.13 Belli bir yöntemi olmayan, sadece ahlâki ve fiziki bir takım bilgilerin aşılandığı Roma eğitim sistemi, siyasal, sosyal ve ekonomik açıdan gelişmekte olan Roma’nın gereksinimlerini karşılayacak yeterlikte değildi. 12 Downey, s. 375. Albert Harrent, Antakya Akademisi,(Çev.Vedii Đlmen), Yaba Yay. Đstanbul, 2003, s.21 13 344 Zorlu siyaset yaşamı ve gelişen toplumsal koşullar bir Romalı için artık ahlâki ve fiziki eğitimin yanında zihinsel eğitimi de gerekli hatta zorunlu kılıyordu. Çünkü gün geçtikçe genişleyen imparatorluk sınırları, mücadeleci, saygın kendini en iyi biçimde ifade edebilen ve kontrol gücü yüksek devlet adamları gerektiriyordu. Bu amaca uygun olarak Grek-Roma eğitim sisteminde ileri düzeyde eğitim veren rhetorica okulları kendi eğitim sistemine uyarlandı ve toplum yaşantısında gerekli olacak tüm dilbilim teknikleri, mantık ve edebiyat bilgileri bu okullarda verildi. Grek eğitim sistemi felsefe yanında, ikinci büyük zihinsel disiplini olan rhetorica sanatının öğretilmesini amaçlıyordu. Bu amaç, faydacı ve uygulamaya yönelik eğitim anlayışına sahip Romalıların dilini iyi kullanan ideal devlet adamı oluşturma düşüncelerine çok uygundu. Roma, miras olarak aldığı Grek rhetoricasını kendi toplumsal ve siyasal yapısına hatta kendine özgü akli ve ahlâki düşünüş modeline uyarlayarak belki de, rhetorica eğitimine Greklerden daha fazla sahip çıktı.14 GrekRoma eğitim sistemi Paganizmin ve Hıristiyanlığın ilk merkezlerinden olan Antakya’da dördüncü yüzyılın başlarına kadar devam etti. Bizans Đmparatorluğu’nda Hıristiyanlık devlet tarafından dördüncü yüzyılın başına kadar yasaklanmıştı. Bizans Đmparatoru Konstantin’in Hıristiyanlık inancını devlet himayesine almasından sonra Antakya’da Grek-Roma eğitim sistemiyle eğitim veren okulların yanında Hıristiyan teoloji okulları da görülmeye başlandı. Buna en iyi örnek bu dönemde Antakya’da Lucian Hıristiyan teoloji okulu ile Libanius’un Grek-Roma eğitim sisteminin uygulandığı pagan görüşü temsil eden iki farklı yapıda eğitim veren okulun bir arada bulunmasıydı.15 14 Çiğdem Dürüşken , Antik Çağda Doğan Bir Eğitim Sistemi “Rhetorica” , Arkeoloji ve Sanat Yay. ,Đstanbul ,1995, s.10. 15 Downey, s. 375-376. 345 Dördüncü yüzyılda Antakya’da eğitim üç ayrı biçimde yapılıyordu. Birinci okul sistemi öğretmenler bütün risk ve tehlikelere karşı sorumluluk alarak, kendi okullarını açıyorlardı. Bu özel girişimdi. Đkinci okul sistemi şehirlerde hukuku temsil eden okullar açılıyor ve bu okullarda öğretmenler güvence verilerek çalıştırılıyordu. Bu da belediyece yapılan eğitimdi. Üçüncü şekil eğitim devlet tarafından yapılan eğitimdi. Devlet, şehirlerde okulu açarak eğitim programını ve öğretmenleri kendisi belirliyordu. Antakya’da belediye meclisi dördüncü yüzyılın sonuna kadar öğretmenleri seçme ayrıcalığını korudu. Öğretmenlerin ücretleri kent tarafından ödenecekti. Bu yasa yalnız Đznik’te, Đzmit’te, Antakya’da değil Đmparatorluğun merkezi Konstantinapolis’de ve yönetim gücünün ilgilenmesinden onur duyan Atina’da da uygulanıyordu. Libanius’un hitap ettiği kentlerin (Atina, Đstanbul, Antakya) her birinden bir belediye kararı çıktı.16 Libanius, M.S. 314 yılında senatör ailesinin çocuğu olarak Antakya’da doğdu. Daha sonra öğrenimini devam ettirmek için M.S. 336 yılında Atina’ya gitti. Burada öğrenimini tamamladıktan sonra Đstanbul’da öğretmenlik mesleğine başladı ve bir süre burda öğretmenlik yaptıktan sonra doğduğu şehir olan Antakya’ya M.S. 354 yılında yerleşti. Libanius, ailesinin seçkin sınıftan olmasının etkisiyle Antakya’da pagan düşüncesine sahip en önemli kişiydi. Libanius, Antakya’da Grek-Roma eğitim sistemine dayalı bir okul kurdu. Bu okulda Grek-Roma kültürüne bağlı kalarak rhetorica sanatını öğretmeye başladı ve aynı zamanda Hıristiyanlığa hoşgörüyle yaklaştı. Libanius’un öğrencileri değişik şehirlerden özellikle Atina’dan ve Đstanbul’dan Antakya’ya öğrenim görmek için geliyorlardı. 16 Harrent, s.33-37. 346 Libanius, M.S. 393 yılına kadar öğretmenliğe ve ilmi çalışmalarına Antakya’da devam etti.17 Bizans döneminde dördüncü ve beşinci yüzyıllarda Antakya Akademisi doğunun en önemli eğitim ve kültür merkezlerinden biriydi. Libanius’un Antakya’da paganizm görüşü doğrultusunda eğitim veren okulunun bulunduğu sırada John Krisistom’un başında bulunduğu Hıristiyan teoloji okulu da Antakya’da eğitim vermekteydi. John Krisistom, 347 yılında Antakya’da doğdu ve bu şehirde eğitimini tamamladıktan sonra Lucian teoloji okulunun başına geçti. Antakya’da dördüncü yüzyılın sonlarına kadar eğitim faaliyetlerinde bulunduktan sonra Đstanbul’a çağrılarak Bizans Đmparatorluğu’nun Patriği oldu. John Krisistom, Đstanbul’da patriklik yaptıktan sonra M.S. 407 yılında öldü. Müslümanların 636 yılında Antakya’ya girmesinden sonra Antakya patrikliği ve Antakya Hıristiyan teoloji okulu şehirde halifelerin kontrolünde varlığını devam ettirdi.18 Emevi halifesi Ömer b. Abdulaziz (717-720), Đskenderiye Akademisi’ni Antakya’ya taşıdı. Đskenderiye Akademisi’nin Antakya’ya taşınmasıyla Antakya Akademisi, Đslâm medeniyetine temel teşkil eden çeviri hareketinin ilk merkezi konumuna geldi. Böylece Antakya’da Süryanice konuşan Hıristiyan alimler Antakya Akademisi’nde Süryanice ve Yunanca kitapları Arapça’ya çevirmeye başladılar. 720 yıllarında Antakya’da başlayan bu çeviri hareketi Abbasi Devleti’nin kurulduğu ilk yıllarda da devam etti. Abbasi halifeleri, 760 yılından sonra Antakya Akademisi’nde Süryanice ve Yunanca kitapları Arapça’ya çeviren Hıristiyan alimleri Bağdad’a çağırdılar. 17 Raffaella Cribiore, The School of Libanius in Late Antique Antioch, Princeton University Press, 2007, s.15. 18 Downey, s. 446. 347 Hıristiyan alimlerin 760 ile 850 yılları arasında Bağdad’a gelerek Yunan bilimini buraya taşımasıyla Bağdad’da Đslâm Rönesans’ı başladı.19 Bağdad’a gelen alimler, Yunan bilimini, Matematik ve tıbbı Müslüman alimlere öğreterek Müslüman alimlerin bilimde ilerlemelerine yardımcı oldular. Arapça’ya çevirilen tıp kitaplarını okuyan Harun er Reşid’in doktoru Cibril b. Bahtişu Rum tıbbını çok iyi öğrendi.20 Antakya Akademisi, 968’de Bizans’ın Antakya’yı almasından sonra da Bizans hakimiyetinde bilimsel çalışmalarını devam ettirdi. Bu dönemde Yahyâ b. Saʻîd el-Antâkî gibi bilim alanında önemli şahsiyetler yetişti. 19 20 Philip K. Hitti, History of Syria;Including Lebanon and Palestine, s.548. Zehebi, Târihu’l- Đslâm, s.1280. 348 8.3. Antakya’nın Yönetim Yapısı Ortaçağ şehirlerinin yönetim yapısında hem sivil topluluklar hem de bürokrat sınıf etkiliydi. Bu şekilde oluşan Ortaçağ şehirlerinin yönetim yapısının temelleri Grek-Roma uygarlığının mirası üzerine kurulmuştu. Yedi ile on birinci yüzyıllar arasında Anadolu’da Sugur ve Avasım şehirlerinin yönetim yapısı incelendiğinde Grek-Roma uygarlığının bu şehirlerin yönetim yapısını ve şehir yaşamını ne şekilde etkilediği ortaya çıkar. Bununla beraber Grek-Roma uygarlığında şehir yönetiminde elit sınıf ile halk sınıfı arasındaki mücadele son derece önemliydi. Bizans Đmparatorluğu, şehir yönetiminde elit sınıfa belirli bir güç verirken bu güce ulaşmak demokratik bir şekildeydi. Şehir yönetimindeki Senatörler halkın oylarıyla eyalet meclisine seçilirlerdi. Roma Đmparatorluğu’ndan sonra resmi kurumlar değişirken şehirlerin iç yönetim yapısı aynı kaldı. Şehirlerin bu yönetim yapısı Ortaçağ’ın sonuna kadar devam etti. Antakya, Ortaçağ’da Grek-Roma yönetim yapısı üzerine kurulan Đslâm şehirlerinden biriydi.21 Dördüncü yüzyılda Bizans döneminde Antakya’nın yönetim yapısı GrekRoma yönetim yapısının devamıydı. Bizans Đmparatoru, Đmparatorluğun başı ve bütün gücü elinde bulunduran kişiydi. Bizans Đmparatoru tarafından atanan valiler eyaletlerde imparatorun gücünü ve imparatoru temsil etmekteydiler. Bizans Đmparatorluğu’nun yüksek ölçüde merkezileşmiş sistemi döneminde eyalet valiliği görevine atamalar Đstanbul’dan yapılmaktaydı. Şehrin eyalet valisi şehirden çok uzak bir bölgede doğmuş olabilirdi. 21 Ira Marvin Lapidus, Muslim Cities in the Later Middle Ages, Harvard University Press, Cambridge, Massachusetts,1967. s. 3-4. 349 Eyalet valilerinin görev süresi birkaç yıldan fazla değildi ve yetkileri tüm eyaleti kapsamaktaydı.22 Bizans döneminde Suriye eyaletinin başkenti olan Antakya Đmparatorun atadığı vali ve iki meclis tarafından yönetilmekteydi. Antakya’daki iki meclisten biri “Comes Orientıs”, diğeri “Consular Syria” idi. Suriye bölgesindeki eyalet meclisi “Consular Syria” de 17 şehir temsil edilmekteydi. Eyalet meclisi üst sınıf senatörlerden oluşmuştu. Eyalet meclisinin üstünde imparatorun atadığı, imparatorluk yetkileriyle donatılmış eyalet valisi bulunmaktaydı. Şehrin düzeni ile şehir meclisi “comes orientıs” ilgilenmekteydi. Bu meclisin üyeleri şehrin “özgür insanları” tanınmış kişileri arasından seçilmekteydi ve toplantılarını belediye binasında yapmaktaydı. Selevkoslardan beri var olan bu kurum Bizans döneminde de varlığını sürdürdü. Şüphesiz vali bu meclisin faaliyetlerini kontrol etmekteydi. Antakya’da –inşaat faaliyetlerinde çalışma, sokakların ve kanalizasyonların bakımı, şehir bekçilerinin sağlanması ve şehrin düzgün bir şekilde işlemesini sağlayan çeşitli kamusal işler –“Comes Orientıs” (belediye meclisi) tarafından yerine getirilmekteydi.23 Đlk Đslâm fetihleri sonucunda Anadolu’ya giren Đslâm ordusu Antakya’dan Erzurum’a kadar birçok Bizans şehrini Đslâm devleti topraklarına katarak Bizansla Đslâm devleti arasında bir sınır hattı oluşturdu. Bu sınır hattı üzerindeki şehirlerin fethi bu şehirlere doğru yapılan büyük Arap göçüyle de güvenceye alındı. Fethedenlerle fethedilenler arasındaki gerekli düzenlemeler ikinci halife Hz. Ömer (634-644) döneminde yapıldı. 22 Judah Benzion Segal, Edessa/ Urfa “ Kutsanmış Şehir” (Çev. Ahmet Arslan) Đletişim Yay., Đstanbul, 2002, s.167. 23 Liebeschuetz, s. 110. 350 Hz. Ömer, Antakya’daki iskana büyük bir ehemmiyet vermekteydi. Antakya fethedilince Hz.Ömer, Ebu Ubeyde’ye mektup yazıp Antakya’ya iyi niyetli ve tedbirli Müslümanlardan bazı kimseleri yerleştirmesini, onları savaşa hazır halde bulundurmasını ve aylıklarını kısmamasını emretti.24 Bunun üzerine Ebu Ubeyde, 637 yılında Antakya’ya girerek idareyi tekrar kontrol altına alan Habib b. Mesleme’yi Antakya’ya vali atayarak şehre bir Müslüman cemaat yerleştirdi.25 Araplar, fetihler sonucunda yeni yerleştikleri şehirlerde sosyal ve idari yapıyı değiştirmek yolunda da herhangi bir arzu taşımıyorlardı. Halifelik, haraç ve vergilerin toplanmasına nezaret etmesi, vergi gelirlerinin askerlere maaş olarak dağıtımının yapılması, savaşta Araplara liderlik etmesi için valiler gönderdi. Ancak diğer hususlarda yönetim mahalli unsurlara bırakıldı. Bizans Đmparatorluğu’nun yönetim mekanizmaları ve eski elitleri yeni rejimle bütünleşti. Đranlı, Emevi, kıpti ve Bizanslı katipler eski efendileri için yaptıkları işi yeni efendileri için yapmaya başladılar. Eski toprak ağaları ve eşraf, köylerdeki otoritelerini muhafaza ettiler ve vergi toplama işine yardımcı oldular. Böylece eski yönetim yapısı ve dini düzenin tamamı bozulmadan korunmuş oldu.26 Abbasi Halifeleri, bürokratik yapıyı iyi bir şekilde oluşturduğundan Abbasi devleti bütünsel bir organizasyon olarak tanımlanabilir. Abbasi yönetimi altında bulunan topluluklar arasındaki bağ zayıfken bu topluluklar bürokratik olarak bir merkeze bağlıydılar. Bu merkezi yönetim, toprak sahiplerinin göçünü, vergilerini ve sınıfsal statülerini eyaletlere göre düzenlenmekteydi. 24 Belâzurî, s. 211. Bu olay Muhammed b. Sehm el-Antaki yoluyla rivayet edilmiştir. Belâzurî, s. 228. 26 Ira M. Lapidus, Đslâm Toplumları Târihi, I. Cilt, s.85. 25 351 Ortadoğu’da bu hiyerarşik yapıyı göz önünde bulundurarak farklı toplulukları bir arada yönetmek çok zordu. Bizans dönemindeki yönetimde etkili olan topluluklar Đslâm dönemindeki yönetimde de etkilerini devam ettirdiler. Ortadoğu Đslâm devletleri yönetiminde toprak sahipleri aileler, üst düzey yöneticiler, Arap kabile şefleri ve Müslüman dini liderlerin etkisi son derece fazlaydı. Abbasi halifeleri bu hiyerarşik yapıyı göz önünde bulundurarak dinsel kültüre dayalı bütünsel bir yönetim sistemi oluşturmak istiyorlardı. Halifelerin, Ortadoğu politikasında bu yapıyı oluşturmak için kullanacağı en önemli faktör bürokrasiydi.27 10. yüzyılda Anadolu’da Bizans eyaletleri Bizans-Abbasi sınırının sol tarafında iken bu sınırın sağ tarafında Abbasi Sugur, Avasım şehirleri bulunmaktaydı. Bundan dolayı 10. Yüzyılda Anadolu’da iki farklı yönetim yapısı mevcuttu. Anadolu’daki Bizans eyaletlerinde Bizans idari yapısı uygulanırken Abbasi Sugur ve Avasım şehirlerinde Abbasi yönetim yapısı uygulanmaktaydı. 636 yılında Đslâm ordusunun Antakya’yı fethetmesinden 968 yılında Bizans ordusunun Antakya’yı almasına kadar geçen sürede Antakya’da Emevi ve Abbasi yönetim yapısı hakimdi. Bizans’ın 968 yılında Antakya’yı topraklarına katmasıyla Antakya’da tekrar Bizans yönetim yapısı uygulanmaya başlandı. Böylece Antakya’da yedinci yüzyıldan onbirinci yüzyıla kadar geçen beş yüzyıllık zamanda üç asırdan biraz fazla bir zaman Đslâm yönetim yapısı hakimken bir asırdan biraz fazla bir süre Bizans yönetim yapısı hakim oldu. 27 Ira Marvin Lapidus, Muslim Cities in the Later Middle Ages, s. 4. 352 Hududu’l Alem28’de 10. Yüzyılda Bizans Ülkesi’nin idari yapısı tasvir edilmektedir. Bizans ülkesi, aşırı derecede geniş ve nimetleri tasvirin ötesinde çok zengindir. Geniş tarımı, akarsuları, çok sayıda şehirleri ve büyük eyaletleri mevcuttu. Bizans ülkesinde küçük göller,dağlar çok sayıda hisar ve kale bulunurdu. Burada çok miktarda kabartmalı kumaş, meysani tekstilleri, halı, çorap ve değerli şalvar ipleri üretilirdi. Bizans Ülkesinin ondört eyaleti vardı. Bunlardan üç tanesi batı tarafında bulunan Konstantiniye Halici’nin arkasındadır. Onbir tanesi Halicin doğusundadır.29 Batı tarafında bulunan üç eyalet 1-Birincisi Tablan’dır. Konstantiniye buradadır. Burası Bizans Ülkesinin merkezidir. Tablan büyük zenginlik yeridir. 2- Makedonya’dır. Đskender-i Rumi buradandı. Makedonya, Rum denizi kenarındadır. 3-Terafiye ( Berakıye-Thrace-Thraqiya) Gürz (Georgiyan) Denizi30 kenarındadır. Konstantiniye Halici’nin doğusunda olan diğer onbir eyaletin isimleri şunlardır. 4-Serksis (Thracesıon) 5-Ebsik (Opsıkıon) 6-Ubtemad (Optımaton) 7-Selıkıye (Seleucıa) 8-Natlık (Anatolicon) 9-Buklar (Buccellarıon) 28 Hududu’l Alem hususunda bkz. Hududu’l Alem, Mine’l Meşrik ile’l Mağrib, s. IX. Hududu’l Alem, H. 372/ M.982-983 yılında kaleme alınmıştır. Yazarı bilinmeyen eser, kuzey Afganistan’daki Guzganan’ın yöneticisi Emir Ebu’l-Haris Muhammed b. Ahmed’e atfedilmiş, H.656/ M.1258 yılında da Ebu’l- Muayyed Abdu’l-Kayyum ibn Hüseyin ibn Ali el-Farisi tarafından istinsah edilmiştir. Hududu’l Alem adlı eser Uluğ Bey’in kayıp bir kitabı araştırılırken, Ebu’l Fazl Gulpayagani tarafından üçlü bir kitap içinde bulunmuştur. Rus bilim adamı A.G. Toumansky 1896 yılında Hududu’l Alem hakkında bir makale yazar. Toumansky’nin ölümünden sonra Minorsky tarafından 1930’da Rusya’da yayınlanır. Minorsky tarafından Đngilizceye tercüme edilen Hududu’l Alem Abdullah Duman ve Murat Ağarı tarafından Türkçeye kazandırılmıştır. 29 Konstantiniye Halici’nin arkasında ifadesiyle kastedilen bugünkü Đstanbul’un arkasında bulunan Avrupa kıtasıdır. Konstantiniye Halici’nin doğusuyla da bugünkü Anadolu kastedilmektedir. 30 Gürz Denizi, Gürcistan Denizi manasına gelmekte bugünkü Karadeniz olmalıdır. 353 10-Eflahuniye (Paphlagonıa) 11-Kapadok (Cappadocıa) 12-Haraşne (Charsıanon) 13-Ermeniyak (Armenıacon) 14-Haldıye (Chaldıa), bu eyaletlerin her birinin geniş ve çok sayıda şehirleri, köyleri, kaleleri, hisarları, dağları, akarsuları ve nimetleri bulunmaktadır. Ayrıca bu eyaletlerin her birinde Bizans Đmparatoru adına bir baş kumandan (Sipahsalar) bulunmaktadır. Bu başkumandan eyaleti korumakla görevli üç bin yaya, altı bin atlıdan oluşan birlikleri vardır.31 9. ve 10. yüzyılda Dünya tarihinde ve Ortadoğu’nun politik yaşamında çok önemli bir olay oldu. Bu olay Türklerin Batı Asya’yı ele geçirmeleriydi. Bu tarihten sonra bu Türk kabileler Batı Asya’dan Ortadoğu’ya gelerek buralarda egemenliklerini sürdürdüler. Abbasi halifeleri, Türkler için Irak’ta Samarra şehrini kurarak Türkleri bu şehre yerleştirdiler. Ortadoğu’ya gelen bu Türkler zamanla hem komutan hem de yönetici olarak etkili olmaya başladılar.32 9. ve 10. yüzyıllarda Irak, Suriye ve Mısır’a yerleşen Türkler’in bir kısmı Anadolu’daki Sugur ve Avasım şehirlerine gelerek bu şehirlerden Bizans’a akınlar yaparak Anadolu’da Abbasi sınırının güvenliğini sağlıyorlardı. Bu dönem de Bizans-Abbasi savaşları Antakya, Tarsus, Adana, Samsat ve Malatya Sugur ve Avasım şehirlerinde yapılmaktaydı. Bu şehirlerde büyük Abbasi garnizonları yerleştirilmiş ve bu garnizonlardan Bizans şehirlerine sık sık akınlar yapılıyordu. 31 Hududu’l Alem, Mine’l Meşrik ile’l Mağrib, (Đngilizceye çeviren V. Minorsky, Đngilizce’den Türkçeye tercüme edenler, Abdullah Duman, Murat Ağarı), Kitabevi Yay., Đstanbul, 2008, s.117. 32 Ira Marvin Lapidus, Muslim Cities in the Later Middle Ages, s. 5. 354 Tolunoğlu Ahmed’de bu Bizans seferleri için gençliğinde kendi isteği üzerine Şam Sugurları emirliği görevi ile Samarra’dan ayrılarak dönemin önemli ilim merkezlerinden biri olan Tarsus şehrine geldi ve yaklaşık yedi yıl orada askeri Şam Sugurlarının emirliği görevinde bulundu.33 Tolunoğlu Ahmed, Şam Sugurları emirliğinden sonra Tarsus’tan Mısır’a geldi ve Mısır’da Tolunoğlu Devletini kurdu. Ortadoğu’ya gelen Türkler, Arap-Sasani bürokratlarını kendi egemenlikleri altına alarak yeni askeri sistem ve yönetim sistemi oluşturdular. Türklerin getirdiği bu yeni anlayış ve taze güçler Ortadoğu’da Türklerin hızla yayılmasını sağladı. 33 Kâzım Yaşar Kopraman, ‘‘Tolunoğulları (868-905)’’ D.G.B.Đ.T, VI. cilt, Çağ Yay. Đstanbul, 1992, s.57-59. 355 8.4. Antakya’nın Đktisadi Yapısı Antakya’nın ticari konumu Antikçağ’a kadar dayanmaktadır. Antikçağ’da Antakya’da ticaretin gelişmiş olmasının sebebi Akdeniz kıyısına yakın olması ve ticaret yollarının üzerinde bulunmasıydı. Bu dönemde Antakya’da Grek nüfusun daha çok yaşadığı bilinmektedir. Antakya’ya yerleşen Grekler Amik ovası kanalıyla Filistin’e doğru hareket eden bazı kavimlerle birlikte Mısır’a uzanan güney-kuzey doğrultulu yolu kullanarak bu bölgeye gelmişlerdi. Bu ticaret yolunu kullanan Grekler Antakya’yı önemli bir ticaret merkezi yaptılar.34 Roma ve onu takip eden Bizans döneminde asırlarca devam eden siyasi istikrar, tüccarların denizden ve karadan korkusuzca ticaret yapmalarına imkan verdi. Bizans döneminde Akdeniz ticareti özellikle Suriyelilerle, Yunanlıların tekelindeydi. Bu dönemde Anadolu’nun ihtiyacını karşılamak için Suriye’de keten, ipek dokuma, çam eşya, çömlekçilik ve mücevher yapımına dayalı yüksek nitelikli zanaat üretimi yapılmaktaydı. En güzel ipek ve keten kumaşlar Suriye eyaletinde dokunuyordu. Bizans Đmparatorluğu, Akdeniz ticaretinin hakimiyetini kendi elinde bulundurduğundan doğu ticareti bakımından büyük önem taşıyan limanlara da sahipti.35 Đlk Đslâm fetihleri öncesinde Bizans döneminde Antakya Đmparatorluğun ekonomik yönden en önemli kentlerinden biriydi. Bizans Đmparatorluğunun kumaş ihtiyacının çoğu Antakya’dan karşılanmaktaydı. Ayrıca darphanenin de Antakya’da bulunması şehrin ticari yönden hareketliliğini sağlamaktaydı. 34 35 Downey, s. 46. M.V.Levtchenko, Bizans Târihi (Çev.E. Berktay), s.15. 356 Antakya’nın doğu da önemli bir askeri üs olmasından dolayı Antakya’da büyük bir garnizon bulunmaktaydı. Bundan dolayı Antakya’da ordunun ihtiyacı olan silah ve malzemeyi üreten esnaf ve zanaatkar kesim çoğaldı. Bununla beraber Antakya’nın ekonomik gelirlerinin en önemlilerinden biri de zeytinyağıydı. Zeytin, Antikçağ’dan beri Antakya’ yı simgeleyen ve en çok kazancı sağlayan üründü.36 Đlk Đslâm fetihleri çok sayıda Arap nüfusun Anadolu’daki garnizonlara yerleştirilmesi ve yeni bir devlet düzeninin pekiştirilmesi uluslararası ticaret, şehir ticareti ve tarım tarzlarında büyük değişikliklere yol açtı. Đran ve Roma dünyaları arasındaki Fırat nehri sınırı yok oldu ve daha önce tek bir devletin parçaları olan Suriye ve Anadolu arasında yeni bir sınır hattı çekildi. Emeviler ve Abbasiler, idari başkentler ile garnizon (Avasım) şehirleri kurdukları yerlerde tarımsal verimi arttırarak bu şehirlerin gıda ihtiyacını karşılamak için çalışmalar yaptılar. Emevi hilafetinin Şam’a yerleşmesiyle Şam bölgesinin zenginliği arttı. Anadolu’dan Şam’a giden ticaret yolları Anadolu’da yeni oluşturulan sınır hattı sebebiyle eski önemini kaybetti. Đlk Đslâm fetihleri sonucunda oluşan bu sınır hattından önceleri, zeytin yetiştiriciliğinin ve zeytinyağı üretiminin bir merkezi olan Antakya terk edildi. Çünkü Suriye Anadolu’daki pazarlarını kaybetti.37 Yedinci yüzyılda Antakya Anadolu pazarını kaybetmesine rağmen onuncu yüzyılda Bizans’ın Antakya’yı tekrar topraklarına almasıyla Antakya, eski Akdeniz ticaretindeki konumunu tekrar kazandı. Onuncu yüzyılda doğudan gelerek Suriye’nin ticari merkezi durumunda olan Haleb’e varan ticari malların bir kısmının Akdeniz’e ulaştırılmasında Antakya adeta bir antrepo görevi yapıyordu. 36 37 Liebeschuetz, s. 60. Ira M. Lapidus, Đslâm Toplumları Târihi, I. Cilt, s.90. 357 Bu yüzyılda Arap tacirler ile batılı tacirler arasında mal değiş-tokuşunun yapıldığı önemli pazarlar arasında Antakya ve Trabzon yer almakta idi. Arap, Bizans ve Venedikli tacirler Asi’nin denize kavuştuğu yerden Asya topraklarına girip Antakya ve Haleb’i geçerek Fırat yatağını Bağdat’a kadar izledikleri ve oradan Basra körfezi yoluyla Hind Denizi’ne çıktıkları bilinmektedir. Bu seferlerde batıdan doğuya, Antakya’dan, ipek ve ipekli mamüller, kumaşlar ve silah malzemeleri doğudan batıya misk, kafur, tarçın ve buna benzer ürünler sevkedilmekteydi.38 38 W. Heyd, Yakın-Doğu Ticaret Târihi,(Çev. Enver Ziya Karal), T.T.K. Yay., Ankara, 2000, s.59-60. 358 636 -1100 Arasında Antakya ÖZET M.Ö. 300 yılında Selevkoslar tarafından kurulmuş olan Antakya, Antikçağ ve Ortaçağ boyunca dünyanın en büyük şehirlerinden biriydi. Bu dönem boyunca Antakya, doğunun kültürel, ticari ve dini merkeziydi. Roma Đmparatoru Pompei, M.Ö. 64 yılında Antakya’yı aldı ve şehre özerk yönetim yapısı verdi. Böylece Antakya’da Roma dönemi başladı. Roma dönemi, M.S. 636 yılında Müslümanların şehri almasıyla sona erdi. Antakya tarihinin en önemli olaylarından biri Hz. Đsa’nın Havarilerinden olan Barnabas, Pavlos ve Peter’in Antakya’ya gelerek Hıristiyanlığı Roma dünyasına yaymalarıydı. Barnabas, Pavlos ve Peter’in gayretleri sayesinde bir yıl gibi kısa bir sürede Antakya’da Hz. Đsa’nın öğretisini kabul eden büyük bir topluluk oluştu. Böylece bu topluluğa Antakya’da ilk defa Hıristiyan adı verildi. Antakya’da M.S. 50 yıllarında şekillenen Hıristiyanlık buradan bütün dünyaya yayıldı. Roma Đmparatorları, Hıristiyanlığı devlet dini olarak kabul etmeyerek M.S. 313 Milano Fermanı’na kadar Hıristiyanlara baskı ve zulüm yaptılar. Bizans Đmparatoru Konstantin‘in Đmparatorluk içinde Hıristiyanlara uygulanan baskı ve zulmü kaldırmasıyla Hıristiyanlar baskıdan kurtulmuş oldular. Bizans döneminde Antakya, Bizans’ın doğusunda önemli bir askeri üs ve Suriye’nin idari merkeziydi. Altıncı yüzyılın başında bir saray, bir katedral, tiyatrolar ve hamamlar bulunan Antakya’da şehir hayatı çok hareketli iken şehir altıncı yüzyılın ikinci çeyreğinden sonra değişmeye başladı. 526 yılındaki şiddetli depremde Antakya yerle bir olduktan sonra ikinci felaket 540’taki Đran işgali oldu. 359 628 yılında Bizans Đmparatoru Herakleios’un Đran’ı hezimete uğratmasıyla Antakya tekrar Bizans toprağına katıldı. Fakat bu dönem çok fazla sürmedi. Çünkü Ebu Ubeyde b. Cerrah’ın 636 yılında Antakya’yı fethiyle Antakya’da Đslâm dönemi başladı. Emeviler ve Abbasiler, 868 yılına kadar Antakya’yı yönettiler. Ahmed b. Tolun, 878 yılında Antakya’yı aldı. Daha sonra Đhşidîler 936 yılından 944 yılına kadar Antakya’da hüküm sürdüler. Böylece Tolunoğulları ve Đhşidîler, Mısır’da hakimiyet kurmuş iki Türk devleti Antakya’da bir dönem hakimiyet kurmuş oldular. Müslümanların üç asırdan fazla bir süre Antakya hakimiyetinden sonra Bizans Đmparatoru Nikephoros Phokas, 968 yılında Antakya’yı tekrar Bizans topraklarına kattı. Bu olay 10. yüzyılda Bizans’ın doğu da ilerlemesi manasını taşıyordu. Anadolu Selçuklu Sultanı Süleyman Şah’ın 1084 yılında Antakya’yı almasıyla Antakya’da tekrar Bizans dönemi sona erdi. Büyük Selçuklu Sultanı Melikşah’ın Antakya’ya gelerek 1086 yılında Selçuklu komutanı Yağısıyan’ı Antakya’ya vali olarak görevlendirdi. Bu tarihten 1098 yılına kadar Yağısıyan Antakya’yı yönetti. 1098 yılında zorlu bir kuşatmadan sonra Haçlılar Antakya’yı ele geçirdiler. Böylece 3 Haziran 1098-18 Mayıs 1268 tarihleri arasında yaklaşık yüz yetmiş yıl Antakya’da Haçlı kontluğu hüküm sürdü. 360 Antakya Between 636 and 1100 ABSTRACT Antakya founded by Seleucids B.C. 300 was one of the biggest cities of the world during antiquity and medieval ages. During this era Antakya was cultural, commercial and religious centre of the Eastern world. Antakya was invaded by Emperor Pompei 64 B.C Thus in Antakya Roman reign commenced. This period lasted until the Muslims conquest. 636 A.D. with the conquest of the city by Emperor Pompei it was ruled as an autonomous city within the empire. In Antakya history one of the most eminent events during the reign of Emperor Caligula desciple of the Jesus Christ Saint Barnabas Pavlos and Peter settled in the city to emit the Christianity. As a result of the missionary services done by these Saint they could congregate a mass which is called for the first time as Christians in Antioch. From Antioch, Christianity spread throughout the Roman World 37 A.D. During the Spread of Christianty in Roman territory Christians saw an unprecedented salughter and torture. In 313 A.D with the Great Constantin’s Milan decree Christians were relieved of torture inflicted by the Roman Emperor. Roman Emperors used Antakya as a military base. Antioch was one of the greatest cities of the East of Byzantium and the administrative centre of Syria. It boasted a palace, a cathedral, theatres, baths, colonnaded streets, from the second quarter of the six century, this began to change. The first disaster was natural, the earthquakes of 526, but this was followed by the humiliating Sasani conquest of 540. At the begining of the seventh century, second Sasani conquest, which led in this case to prolonged occupation in 611. 361 Byzantine rule was restored in 628, but had hardly time to be re-established before the Muslims took the city in 636. In 636 Antakya was conquered by Ebu Ubeyde b. Cerrah. Thus Muslims started to rule Antakya. Umeyyed and Abbasid caliphates governed Antakya until 868. In 868 Ahmed b. Tolun invaded Antakya. From 936 to 944 Antakya was ruled by Ihshdis. Tulunids and Ihshdis governed Antakya. Thus two Turk goverments had a deep impact upon history of Antakya. After more than three centuries of Muslims rule, Antakya was recaptured by Byzantine army of Nicephorus II. Phocas in A.D. 969. This put the seal on the Byzantine advances of the ten century and meant that Antakya was once again the capital of a Byzantine province of Syria and remained so until conqured by Anatolian Seljuk Sultan Kutalmıs Suleyman in 1084. Governer of Antakya Seljuk Turk Yagısıyan ruled Antakya until 1098. They in turn were ejected by the soldiers of the First Crusade after a hard-fought siege in 1098 and Antakya became the capital of a Crusader principality. , 362 Sonuç 2300 yıllık bir tarihe sahip olan Antakya, bir çok medeniyete merkezlik yapmış olmasıyla dünyanın önemli şehirlerden biridir. Makedonya kralı Büyük Đskender’in kumandanlarından Selevkos I. Nikator, M.Ö. 300 yılında Antakya’yı kurdu. Böylece M.Ö. 300 yılında Selevkos Krallığı’nın başkenti olan Antakya, Yunan kültürü ile doğu kültürünün buluştuğu merkez konumuna geldi. Bu durum, Roma Đmparatoru Pompei’nin M.Ö.64 yılında Antakya’yı alarak Selevkos Krallığı’nı yıkmasına kadar devam etti. Bu tarihte Antakya’nın Roma Đmparatorluğu’nun hakimiyetine girmesiyle Antikçağ’da Roma Dünyası’nın sosyal, idari ve ekonomik yapısı Antakya’nın şehir hayatında önemli bir tesire sahip oldu. M.S. 35-50 yılları arasında Roma Đmparatorluğu’nun dört büyük şehrinden biri olan Antakya’da dünya tarihine yön veren olaylardan birisi cerayan etti. Bu olay Kudüs’te Hz. Đsa’nın havarilerine yapılan baskıdan dolayı havari Barnabas, Pavlos ve Petrus’un Antakya’ya gelerek putperest Roma halkını Hıristiyanlığa davet etmesiydi. Böylece havarilerin Antakya’ya gelerek Hz.Đsa’nın öğretisini anlatmaları sonucunda Antakya’da putperestliği bırakarak Hz.Đsa’nın öğretisini kabul eden büyük bir topluluk oluştu. Bu topluluğa Antakya’da ilk kez ‘‘Hıristiyan’’ adı verildi. Böylece ilk kez Antakya’daki Roma yurttaşları arasında şekillenen Hıristiyanlık buradan Roma Dünyası’na yayıldı. Roma Đmparatorluğu’nun dört büyük şehrini ziyaret eden havariler bu dört şehir (Kudüs, Đskenderiye,Roma, Antakya)’de ilk kiliseleri kurdular. Daha sonraki yıllarda bu dört şehir patriklik merkezi ilan edildi. Đlk kiliselerin kurulmasından sonra beş asır boyunca Antakya, Roma-Bizans Đmparatorluğu’nun dini, idari ve askeri yönetim merkezi olarak Suriye bölgesinde etkili konumunu devam ettirdi. 363 Đslâm ordusu, Yermuk savaşında (M.S. 634) Bizans ordusunu mağlup ettikten sonra Suriye bölgesini fethetti. Böylece Antakya surlarının önüne gelen Đslâm ordusu, 636 yılında Antakya’yı Đslâm topraklarına kattı. Bu olay ile dokuz asırdan beri devam eden ve Roma Đmparatorluğu döneminde “Doğunun Kraliçesi” olarak anılan, Đmparatorluğun doğu sınırında önemli bir askeri üs, kültür ve ticaret merkezi olan Antakya’nın tarihinde bir dönem kapandı. Fakat asırlar boyunca Roma, Bizans ve Hıristiyanlık ile yoğrulmuş olan mahalli özelliklerin, Đslâm Medeniyeti ile karışmasından meydana gelen bugünkü Đslâm kenti karakterinin oluşmasına sebep olacak yeni ve uzun bir dönem açıldı. Đslâm orduları, 636 yılında Antakya’yı aldıktan sonra Bizans’ın doğusunda birçok şehri Đslâm toprağına kattı. Đslâm ordularının hızla ilerlemesi karşısında Bizans Đmpararatoru Herakleios, Antakya’dan Erzurum’a kadar uzanan geniş bir bölgeyi boş bıraktı. Böylece Đslâm bölgesi ile Bizans arazisini ayıran Toros dağlarından Erzurum’a kadar hudûd oluştu ve bu hudûd’un arkasındaki Bizans şehirleri (Tarsus, Antakya, Maraş, Malatya, Erzurum) Đslâm hakimiyetine girmesiyle Sugur-Avasım şehirleri oldular. Emevi ve Abbasi Devletleri döneminde Tarsus, Antakya, Malatya ve Kalîkala (Erzurum) şehirleri en mühim gazâ üsleri idi. Halifeler, Sugur-Avasım şehirlerine çok sayıda asker yerleştirdiler. Bunların asıl görevi, Müslüman askerlerin Sugur-Avasım şehirlerinden Bizans’a karşı yaz ve kış akınlar yaparak Đslâm-Bizans sınırının güvenliğini sağlamaktı. Bu tarihten sonra Antakya, Avasım şehri olarak Bizans-Đslâm mücadelesinde önemli rol oynadı. 364 Abbasi halifesi el-Mu’tasım, hilafet makamına geçmeden önce Antakya valisi olduğundan Bizans-Abbasi sınır bölgesindeki duruma vakıftı. Halife olduğunda Afşin ile birlikte Anadolu’ya girerek Bizans’a karşı büyük bir zafer kazandı. el-Mu’tasım’dan sonra Abbasi ordusunda Türklerin nüfuzu gittikçe arttı ve Türkler başkumandanlığa kadar yükseldiler. Bunlardan gençliğinde Tarsus’da Sugur emirliğinde bulunan Ahmed b. Tolun, Mısır’da Đstiklâlini ilân ederek 868 yılında Tolunoğulları Devleti’ni kurdu. Abbasi-Bizans hududunda Abbasi Devletinin etkisini kaybetmeye başladığı bu dönemde Ahmed b. Tolun, 878 yılında Antakya’yı alarak Sugur-Avasım bölgesini Bizans’a karşı savunmaya başladı. 905 yılında Tolunoğulları Devleti yıkıldıktan sonra Abbasi valileri Mısır ve Suriye’yi yönettiler. 30 yıl devam eden bu dönem Muhammed b. Togaç’ın 935 yılında Mısır’da Đhşîdiler adıyla anılan ikinci Türk Devleti’ni kurmasına kadar devam etti. Muhammed b. Togaç’ın Antakya’yı almasıyla Đhşîdilerle Bizans sınır komşusu oldu. Muhammed b. Togaç, Mısır’dan uzak bir bölgede Bizansla mücadele etmek istememesinden dolayı Hamdani Emiri Seyfuddevle ile anlaşma yaparak Haleb ve Antakya’yı Hamdanilere bıraktı. bu çalışmamızda IX. yüzyıl sonları ile X. yüzyıl başlarında Mısır merkezli iki Türk Devleti’nin Antakya’da hakimiyet kurması vurgulanmıştır. X. yüzyıl ortalarında Abbasilerin, Suriye-Bizans sınırında hakimiyetini kaybetmeye başlamasından sonra Bizans ordusunun taarruzuyla Abbasi SugurAvasım şehirleri Bizans Đmparatorluğu’nun hakimiyetine girdi. Bu taarruz sonucunda Bizans ordusu, 968 yılında Antakya’yı tekrar Bizans toprağına kattı. Böylece Antakya’da üç asırdan fazla bir süre devam eden Đslâm hakimiyeti sona ermiş oldu. 365 Bizans Đmparatorluğu’nun hakim olduğu dönemde (968-1084) Antakya Müslüman kimliğini kaybetmedi. Abbasi Devleti’nin Anadolu’da Bizans’a karşı üstünlüğü, 960 yılından sonra Bizans ordusunun Anadolu’da taarruza geçmesiyle son buldu. Fakat XI. yüzyılın başlarında Büyük Selçuklu Devletinin kanadı altında Türkmenlerin Anadolu’ya gelmesiyle Anadolu’da Bizans’ı tehdit eden yeni bir güç ortaya çıkmış oldu. XI. yüzyılda Anadolu’ya akınlar yapan Türkmenler, XI. yüzyılın başından itibaren keşif amacıyla başlattıkları Anadolu akınlarını bu yüzyılın sonlarına doğru fetih ve iskân amaçlı olarak şiddetlendirerek devam ettirdiler. Bütün bu hareketler neticesinde, XI. yüzyılın ortasında Antakya bölgesine gelerek Haleb’e yerleşen Türkmenler Mirdasilerle birlikte Haleb’den Antakya’ya akınlar yaptılar. Türkmenlerin Antakya bölgesine geldiğinde, Bizans valisinin baskıcı yönetiminden bunalan Antakya halkı, Anadolu Selçuklu Sultanı Süleyman Şah’ı Antakya’ya çağırarak şehri ona teslim ettiler. Böylece Antakya’da Selçuklu dönemi başlamış oldu. Bu dönem Selçuklu Sultanı Melikşah’ın 1086 yılında Antakya’ya gelerek Yağısıyan’ı Antakya valisi atamasıyla devam etti. Bu tarihten 1098 yılına kadar Yağısıyan Antakya’yı yönetti. Türkmenlerin Antakya’yı almasıyla Antakya tarihinde ikinci defa Türk ve Đslâm dönemi başlamış oldu. Bu dönem 1098 yılında zorlu bir kuşatmadan sonra Haçlıların Antakya’yı ele geçirmesine kadar devam etti. Haçlıların Antakya’yı ele geçirmesinden sonra kurulan Antakya Haçlı Kontluğu, 3 Haziran 1098-18 Mayıs 1268 tarihleri arasında yaklaşık yüz yetmiş yıl Antakya’da hüküm sürdü. Böylece Antakya’nın Đslâm hakimiyetine girmesinden Haçlıların Antakya’yı almasına kadar geçen sürede vukubulan olaylar bu çalışmanın konusunu teşkil etmiştir. 366 KAYAKÇA Abd el-Ameer Abd Dixon, The Umayyad Caliphate (665-705), Luzac Company, London, 1971 Abu’l Farac, Gregory, Abu’l Farac Tarihi (Çev.Ömer Rıza Doğrul) T.T.K Basımevi, Ankara,1999, Ibn el-Adim,Zubdet el-Haleb min Tarihu’l-Haleb (622-1064)(Neşr. Sami Dahhan), Şam, 1951, -------------- Buğyet el-Taleb fi Tarihu’l-Haleb,(Çev. Ali Sevim) T.T.K. Yay. Ankara, 1976, Akşit, Oktay, Roma Đmparatorluğu Tarihi, Đstanbul Üniv. Yay. Đstanbul,1985. Ammianus Marcellinus, Res Gestae; text, commentary and with an English translation by John C. Rolfe , III Vol. , Harvard University Press, 1935. Angold Michael, The Byzantine Empire, 1025-1204 a political history,Longman Ltd. New York,1997. Ardıç Nureddin, Antakya-Đskenderun etrafında Türk davasının tarihi esasları ,Türkmen yay., Đstanbul,1937. Arculf, Early Travels in Palestıne, The Travels of Bıshop Arculf, in the Holy Land, towards A.D. 700, Ed.Thomas Wright Artamanov, M.Đ., Hazar Tarihi, Türkler, Yahudiler, Ruslar, Selenge Yay., Đstanbul, 2004 Asbridge Thomas, The First Crusade, Oxford University Press, 2004 Atiya, S. Aziz, A History of Eastern Christianity, Butler and Tanner Ltd. London, 1968. Azimi, Azimi Tarihi (Çev.Ali Sevim),T.T.K. Yay. Ankara,1988. Başkumandan Simbat Vekayinamesi (951-1334) (Çev.H.D. Andresyan), Đstanbul, 1946. Baill, Auguste, Bizans Tarihi ( Çev. Haluk Şaman) ,Đstanbul, Tarihsiz Barrow, R.H. , Romalılar ( Çev.E. Gürol ),Varlık Yay. Đstanbul ,1985. Baydur Nezahat, Đmparator Julianus, Arkeoloji ve sanat Yay., Đstanbul, 1999. 367 Belâzurî, Futûh el-Buldân (Çev. Mustafa Fayda), T.C. Kültür Bakanlığı Yay., Ankara, 2002 Bickerman, E., The Cambridge History of Iran; The Seleucid Period , Ed. Ehsan Yarshater, Vol. 3 Cambridge Univ. Press , 1983. Bihlmeyer, K. Tuchle H.,I ve IV.Yüzyıllarda Hıristiyanlık,(Çev. A.Gürol), Đstanbul, 1972. Brooks E.W., ‘‘The Struggle with the Saracens (717-867)’’ Cambridge Medieval History, 4.Cilt,Edited by J.M. Hussey, Cambridge,1966. Browning, Robert, The Byzantine Empire, The Catholic University of Amerika press, 1992 Bosch, Clemens,Roma Tarihinin Ana Hatları (Çev.Sabahat Atlan), Đstanbul Üniv. Yay. ,Đstanbul ,1940. Bosworth, C. Edmund, Bilad al-Sham During the Abbasid Period, History of Bilad al-Sham Committee, Amman, 1991, Bouchier, E.S., A Short History of Antioch 300 B.C. 1268 A.D. , Oxford,1921. Burkitt, Francis Crowford, Early Eastern Christianity: St.Margaret’s lectures on the Syriac-Speaking Church, London, John Murray,1904 Bury J.B., A Supplement to the History of the Later Roman Empire ( 976-1057), Ares Publishers, Chicago, 1974, Cheikh Nadia Maria, Byzantium Viewed by the Arabs , Harvard University Press, 2004 Christophilopoulou Aikaterina, Byzantine History II ( 610-867) ( Translated by Timothy Cullen), Adolf M. Hakkert Yay., Amsterdam, 1993, Cobb, Paul M., White Banners, Contention in Abbasid Syria,750-880, State University of New York press, Albany, 2001, Corvin ,Virginia ,St.Ignatus and Christianity in Antioch,Yale Univ. Press ,1960. Cribiore Raffaella, The School of Libanius in Late Antique Antioch, Princeton University Press, 2007. 368 Deacon Leo the, The History of Leo the Deacon ( Translated by Alice-Mary Talbot ve Dennis F. Sullivan), Dumbarton Oaks Trustees for Harvard University, Washington D.C.,2005, Delvoye Charles, ‘‘Bizans Resim sanatının ana temayülleri’’ (Çev.Yener Boran), A.Ü.D.T.Ç.F. dergisi, 22. cilt, 4. sayı, Ankara, 1965. Demircioğlu ,Halil , Roma Tarihi , I. Cilt, T.T.K. Yay.,Ankara ,1998. Dietrich, C. Richard, Diegenes Akrites Destanında Hıristiyan–Müslüman Sınır Kültürünün Yansımaları, Basılmamış Doktora Tezi, Ankara, 2005 Donner Fred Mcgraw, The Early Islamic Conquests, Princeton University Press, New Jersey, 1981 Downey, Glanville,A History of Antioch in Syria from Seleucus to the Arap Conquest, Princeton University Press, New Jersey , 1961 Dürüşken Çiğdem, Antik Çağda Doğan Bir Eğitim Sistemi “Rhetorica” , Arkeoloji ve Sanat Yay., Đstanbul ,1995 Dvornik ,Francis, Konsiller Tarihi, Đznik’ten II. Vatikana (çev.Mehmet Aydın), T.T.K. Yay., Ankara,1990. Elçibey, Ebulfez, Tolunoğulları Devleti (868-905)( Çev. Selçuk Akın),Ötüken Yay., Đstanbul, 1997, Ener, Kasım, Tarih boyunca Adana Ovasına Bir Bakış, Hürsöz Yay., Adana,1990, Eusebius , The History of the Church from Chrıst to Constantine ( Translated by G.A. Williamson), London, Penguin books Ltd., 1965 Fortescue, Adrian,The Ortodoks Eastern Church,London (Catholic Truth Society), 1908 Freen W.H.C. ,The Rise of the Monophysite Movement;Chapters in the History of the Church in the fifth and sixth Centuries, Cambridge ,Univ. Press,1979. Garsoian, Nina, The Cambridge History of Iran; Byzantium and Sasanians, Ed.Ehsan Yarshater, Vol.3. Cambridge Univ. Press, 1983 Ghewond, History of Ghewond (Translated by Zahen Arzoumanian), Philadelphia, 1982 Gibb, E.J.W., Umayyad and Abbasid, Leiden,1907 369 Glubb, John Bagot, The Great Arab Conquests , J.B.G. Ltd. , London, 1963. Gordlevski, Anadolu Selçuklu Devleti,( Çev. Azer Yaran), Onur Yay.,Ankara,1988 Grant, Michael, From Rome to Byzantium, New York, 1998 Grainger, John D. R., Seleucus ikator;Constructing a Hellenistic Kingdom, Routledge Ltd. New York, 1990 Gregoire H., ‘‘The Amorians and Macedonians (842-1025)’’, Cambridge Medieval History, 4. Cilt, Edited by J.M. Hussey, Cambridge, 1966 Günaltay, Şemsettin, Yakın Şark II, En Eski Çağlardan Ahameniş’ler Đstilasına Kadar, T.T.K Yay., Ankara, 1946. ---------------------Yakın Şark Elam ve Mezopotamya, T.T.K Yay., Ankara, 1937 Haddad, George , Aspect of Social life in Antioch Đn Hellenistic-Roman Period , Chicago, 1949. Haldon, J.F., Byzantium in The Seventh Century, Cambridge University Pres, 1990 ------------------, Bizans Tarih Atlası ( Çev. Ali Özdamar), Kitap yayınevi, Đstanbul, 2007, Harrent Albert Antakya Akademisi,(Çev.Vedii Đlmen), Yaba Yay. Đstanbul, 2003 Heyd W., Yakın-Doğu Ticaret Tarihi,(Çev. Enver Ziya Karal), T.T.K. Basımevi, Ankara, 2000. Hitti, K. Philip., History of Syria ;Including Lebaon and Palestine, Macmillan Co. Ltd.,London, 1951 --------------------, Siyasi ve Kültürel Đslâm Tarihi (Çev. Salih Tuğ), Đstanbul, Boğaziçi Yay. 1980. Honigman Ernest., Bizans Devletinin Doğu Sınırı (Çev. Fikret Işıltan), Đstanbul Üniv. Yay. Đstanbul, 1970 Hududu’l Alem, Mine’l Meşrik ile’l Mağrib (Đngilizceye çeviren V. Minorsky, Đngilizce’den Türkçeye tercüme edenler, Abdullah Duman, Murat Ağarı), Kitabevi Yay., Đstanbul, 2008 Đbn el-Aʻsem, Ahmed el-Kûfî, Futûh, Kitabu’l-Đlmiye, Lübnan, 1976. Đbn Hurdadbih, el-Mesalik ve’l-Memalik, alwarak.com. Iğnatus Yakup III., Târihu’l-Kenise , I. Cilt, Beyrut. 1957 Işıltan Fikret, , Đ.A, 10. Cilt, ‘‘Seyfuddevle’’ mad. 370 Đbnu’l-Esîr, el-Kâmil fi’t-târîh ( Çev. Ahmet Ağırakça), Bahar Yay., Đstanbul, 1987 Đbn Kesîr, el- Bidâye ve’n-ihaye (Çev. Mehmet Keskin), Çağrı Yay. Đstanbul, 1994. John Haldon ve Hugh Kennedy, ‘‘The Arab-Byzantine Frontier in the Eighth and Ninth Centuries, Military Organisation and Society in the Borderlans’’, ZRVI 19 (1980), Kaegi, E. Walter, Bizans ve ilk Đslâm Fetihleri (Çev.Mehmet Özay), Kaknüs Yay.,Đstanbul ,2000 ----------------------Byzantine Military Unrest (471-843), Adolf M. Hakkert Yay. Amsterdam,1981 ---------------------- The Frontier, Barrier or Bridge, The 17th Đnternational Byzantine Congress: Major Papers (New York, 1976), Kafesoğlu Đbrahim, Selçuklu Tarihi, M.E.B. Yay., Đstanbul,1992, Đbn el-Kalânisî, History of Damascus (H.363-555)( Neşr: H.F. Amedroz), Leyden,1908 Karaaslan, Nasuhi Ünal, , Đ. A. 15. Cilt, ‘‘Hamdaniler’’ mad. Đstanbul,1997, Kennedy Hugh, The Prophet and The Age of The Caliphates, Pearson Publication, London, 2004 --------------------The Early Abbasid Caliphate, Barnes and Noble Books press, New Jersey, 1981 Kerimüddin Mahmud-i Aksarâyî, Müsâmeretü’l-Ahbâr (Çev. Mürsel Öztürk), T.T.K. Basımevi, Ankara, 2000, Kopraman, Kazım Yaşar, ‘‘Tolunoğulları (868-905)’’ D.G.B.Đ.T., VI.cilt, Çağ Yay. Đstanbul,1992. Lapidus Ira Marvin, Muslim Cities in the Later Middle Ages, Harvard University Press, Cambridge, Massachusetts, 1967 ---------------------- Đslâm Toplumları Tarihi (Çev. Yasin Aktay),Đletişim Yay. 2002, Levtchenko, M.V., Bizans Tarihi (Çev. E. Berktay) I. Basım, Milliyet Yayınları, Đstanbul,1979. Liebeschuetz, J.H.W.G., Antioch; City and Imperial Administration in the later Roman Empire, Oxford, 1972. 371 Maalouf, Amin, Arapların Gözüyle Haçlı Seferleri (Çev.M.A. Kılıçbay),Telos Yay. Đstanbul,1997 Mansel, Müfid Arif, Ege ve Yunan Tarihi, T.T.K. Yay., Ankara, 1994. Mesûdî, Murûc ez-Zeheb (Çev. D. Ahsen Batur),Selenge Yay. Đstanbul, 2004 Mitchell Stephen, Armies and Frontiers in Roman and ByzantineAnatolia, British Institute of Archaeology at Ankara Monograph No:5, BAR International Series 156, 1983, Mikhail Psellos’un Khronographia’sı (Çev.Işın Demirkent), T.T.K. Yay., Ankara,1992 Niavis, Pavlos E. The Reign of the Byzantine Emperor icephorus I. (802-811), Historical publications St. D. Basilopoulos, Athens, 1987, Nikephoros, ikephoros Patriarch of Constantinople Short History ( Translated by Cyril Mango), Dumbarton Oaks Research Library and Collection, Washington D. C. ,1990. Norwich, John Julius, Byzantium; The Early Centuries, Penguin boks Ltd., London, 1990. Ostrogorsky, George, Bizans Devleti Tarihi, (Çev. Fikret Işıltan), T.T.K. Yay., Ankara, 1981 Özkuyumcu Nadir, ‘‘Tolunoğulları’’,Türkler Ansiklopedisi, 5.Cilt, Yeni Türkiye Yay. Ankara, 2002 Pattenden, Philip, The Byzantine Early Warning System, Byzantion LIII.(1983), Piltz Elisabeth, “Byzantium in the Mirror: The Message of Skylitzes Matritensis and Hagia Sophia in Costantinople” BAR Internatioal Series 1334, Oxford, 2005. Ramsay, W.M., Anadolu’nun Tarihi Coğrafyası (Çev. Mihri Pektaş), Milli Eğitim Basımevi, Đstanbul, 1960. Runciman Steven, the Emperor Romanus Lecapenus and His Reign, Cambridge university press, Cambridge, 1929. ------------------ Steven Runcıman,Haçlı Seferleri Tarihi,(Çev.Fikret Işıltan), T.T.K. Basımevi, Ankara,1998 Scylitzes, John, A Synopsis of Histories (811-1057) (Translated by John Wortley), Published by The Centre for Hellenic Civilization at University of Manitoba, Kanada, 2000 372 Segal, Judah Benzion, Edessa (Urfa) Kutsal Şehir (Çev. Ahmet Arslan) Đletişim Yay., Đstanbul, 2002 Sevim Ali, Suriye ve Filistin Tarihi, T.T.K. Yay., Ankara, 1983 Suyuti, History of The Caliphs (Translated by Major H.S. Jarrett), Asiatic Society Yay.,Calcutta, 1881, Süryani Mihail Vekayinamesi ( Türkçe terc.Hrant.D. Andreasyan), Ankara, 1944 (T.T.K. kütüphanesi No:44’de yayınlanmamış tercüme). Şeşen Ramazan, Müslümanlarda Tarih ve Coğrafya Yazıcılığı, Đsar Vakfı Yay. Đstanbul, 1998. Taef Kamal El-Azhari, The Saljuk of Syria during the Crusader, Klaus Schwarz Verlag, Berlin,1997 Tağriberdi, Muhammed Yusuf b., en-ucumu-z Zahire fi Muluki Mısır ve’lKahire, 3. Cilt, el-Muessetu’l Mısrıyyetu’l Amme telif ve taba ve’n neşr, Kahire, 1964 Taberî, History of al-Tabari, Tarih el-Rusul ve’l Muluk, State University of New York Press, Albany,1992, Theophanes, The Chronicle of Theophanes Confessor: Byzantine and ear Eastern history, A.D. 284-813 translated by Cyril Mango and Roger Scott, Oxford University Press, 1997 Turan Osman, Selçuklular Tarihi ve Türk-Đslâm Medeniyeti, Ankara Üniversitesi Basımevi, Ankara, 1965, Tougher Shaun, The Reign of Leon VI (886-912) : Politics and People, Leiden ; New York, 1997 Uçar, Şahin, Anadolu’da Đslâm-Bizans Mücadelesi, Đşaret Yay., Đstanbul, 1990 Urfalı Mateos Vekayinamesi, Urfalı Mateos Vekayinamesi (952-1136) ve Papaz Grigor’un Zeyli (1136-1162) (Çev. Hrant D. Andreasyan), T.T.K.. Yay., Ankara, 2000 Vasiliev, A. A., Bizans imparatorluğu Tarihi,(Çev. A. Müfid Mansel),Ankara, Maarif Matbaa, 1943 --------------------- The Struggle with the Saracens (867-1057), Cambridge Medieval History, 4. Cilt, Edited by J.M. Hussey, Cambridge,1966. ---------------------- Byzance Et Les Arabes, Bruxelles,1935. Vâkidî, Futûh eş-Şam, al warak.com. 373 Yahyâ b. Saʻîd el-Antâkî, Târihu’l-Antakî (h. 328-458, m. 940-1067), (Neşr. Ömer Abdullah Tedmuri), Lübnan, 1990, Ya῾kûbî, Târihu’l-Ya῾kûbî, al warak.com. Yakut, Mu’cem el-Buldân, Kitabul Đlmiye basımevi, Beyrut, tarihsiz, Yınanç Mükremin Halil, Anadolu’nun fethi, Đstanbul Üniversitesi Yay., Đstanbul, 1944 Yıldız, Hakkı Dursun, Đslâmiyet ve Türkler , Kamer Yay., Đstanbul, 2000. ---------------------------, , D.Đ.A, 1.cilt, ‘‘Abbasiler’’ mad. Đstanbul, 1988, Wallace-Hadrill, D. S.,Christian Antioch: A study of Early Christian thought in the East, Cambridge Univ. Press, 1982. Warren Treadgold, The Byzantine revival, 780-842 , Stanford University Press, 1988 ----------------------- A History of the Byzantine State and Society, Stanford university pres, Stanford, 1997. Wellhausen, Julius, Arap Devleti ve Sukutu (Çev. Fikret Işıltan), Ankara Üniversitesi Basımevi, 1963. Zehebî, Târihu’l-Đslâm, al warak.com. 374 KRONOLOJİ Antakya’nın Kuruluşundan 636’ya kadar Selevkos, Roma ve Bizans Đmparatorları M.Ö 300 (:isan) 281 (Mayıs) 281—261 261—246 246—226 246—244 226—223 223—187 187—175 175—163 163—162 162—150 150—145 148 (? ) 145—139 145 145—142 142—138 138—129 130 (?) 128—127/6 128—123 125—121 121—96 112 114—95 96—95 95—92 94—93 88—84/3 87—84 83—69 69/8 67/6 ve 66/5 65/4 64 51 47—41 40—39 31 M.Ö.—M.S.1 M.S 14—37 Seleucia Pieria’ nın kuruluş tarihi Seleucus I ‘in ölümü,Antakya’nın kuruluşu Antiochus I Antiochus II Seleucus II Antakya’nın Mısırlılar tarafından işgali Seleucus III Antiochus III Seleucus IV Antiochus IV Antiochus V Demetrius I Alexander 1 Deprem Demetrius II Düşmanlar tarafından şehrin yakılması Antiochus VI Tryphon Antiochus VII Deprem Demetrius II (ikinci kez yönetime gelmesi) Alexander II Cleopatra ve Antiochus VIII Antiochus VIII Şehrin Aritiochus VIII tarafından kuşatılması Antiochus IX Seleucus VI Antiochus X Antiochus XI Philip I Antiochus XII Philip II Antiochus XIII Antakya’nın Tigranes tarafından işgali 83 ve 69 yılları arasındaki depremler Antiochus XIII Philip II Antiochus XIII Pompey döneminde Romalılar tarafından işgali Antakya’nın Partlar tarafından kuşatılması. Antakya’da Cassius ve Antony Dönemi Antakya’nın Partlar tarafından işgali Augustus Tiberius 375 M.S 23/24 37—41 41—54 54—68 68—69 69—79 70 79—8I 8ı—96 96—98 98—117 117—138 138—161 161—180 161—169 180—192 193—194 193—211 211—217 217—218 218—222 222—235 238 238 238—244 244—249 248 249—251 251 252—253 252—253 253 253—260 256 (?) 260 (?) Yangın Gaius (Caligula) 37 Deprem Claudius 41 ve 54 arasındaki deprem :ero Galba, Otho, Vitellius Vespasian Yangın Titus Domitian :erva Trajan 115 Deprem Hadrian Antoninus Pius 138 –161 arasında yangın Marcus Aurelius Lucius Verus Commodus Pertinax, Didius Julianus, Pescennius :iger Septimius Severus Caracalla Macrinus Elagabalus Severus Alexander Pupienus Balbinus The Gordians Philip the Arabian Totapianus Đsyanı Decius Hostilianus Gallus Volusianus Aemilianus Valerian Antakya’nın I. Şapur tarafından işgali I Antakya’nın iknci kez işgali ve şehrin yakılması 253—268 260—261 , 262 Gallienus Macrianus ve Quietus imparatorlar Antakya’da 262—272 268—270 270—275 275—276 276—282 282—283 283—285 283—284 Antakya’nın Palmyra prensliğinin egemenliğine girmesi Claudius II Aurelian Tacitus Probus Cams Carinus :umerianus 376 284—305 286—305,307—320 305—306 305—311 305—3 23 307—312 308—324 306—337 337—361 361—363 363—364 364—375 364—378 367—383 379—395 395—408 408—450 450—457 457—474 474 474—491 491—518 518—527 527—565 Diokletian 303 Eugenius isyanı Maximianus Constantius II Galerius Maximinus Daia Maxentius Licinius Constantine (Tek başına imparator 324—337) Constantius II 341 deprem Gallus Caesar 35 2—354 Julian Jovian Valentinian 1 365 deprem Valens Gratianus Theodosius I Arcadius 396 deprem Theodosius II. Marcianus Leon I 458 deprem Leon II Zeno 484 Ilus döneminde isyan ve Leontius Antakya’da Anastasius 507 Ayaklanma ve yangın Justin I 525 Yangın- 526 deprem Justinian 528 deprem 531 ile 534 yıllarında depremler ve Antakya’nın Sasani işgali ve şehrin yakılması 565—578 yakılması Justin II 578—582 582—602 602—610 610—641 edilmesi 611—628 636/8 Tiberius II Maurice Phokas Herakleios 611 551 deprem . 557 deprem 560 deprem Antakya ve çevresinin Sasaniler tarafından 577 deprem 588 deprem Antakya’nın Sasaniler tarafından işgal Antakyanın Araplar tarafından fethedilmesi. 377 DÖRT HALĐFE 632-634 634-644 644-656 656-661 Hz.Ebu Bekir Hz. Ömer 636 yılında Antakya’nın Araplar tarafından fethedilmesi. Hz.Osman Hz. Ali EMEVĐ HALĐFELERĐ 661-680 680-683 683-684 684-685 685-705 705-715 715-717 717-720 720-724 724-743 743-744 744 744 744-750 Muaviye b. Sufyan I. Yezid II. Muaviye I. Mervan Abdulmelik b. Mervan I. Velid Süleyman II. Ömer b. Abdulaziz II. Yezid Hişam II. Velid III. Yezid Đbrahim II. Mervan 636- 1100 ARASI:DA ABBASĐ HALĐFELERĐ 750-754 754-775 775-785 785-786 786-809 809-813 813-833 833-842 842-847 847-861 861-862 862 862-866 866-869 869-892 892-902 902-908 908-932 932-934 934-940 940-943 Abu’l Abbas es-Saffah Al-Mansur Mehdi Hadi Harun er-Reşid Emin Memun el-Mu’tasım Vasık Mutevekkil 860 Muntasır Mustain Mutez Muhtedi Mutemid Mutadid Muktefi Muktedir Kahir Razi Muttâki 378 deprem 943-946 946-974 974-991 991-1031 1031-1075 1075-1094 1094-1118 Mustekfi Muti Tai Kadir Ka’im Muktedi Mustazhir 971 deprem 636- 1100 ARASI:DA BĐZA:S ĐMPARATORLARI 610—641 fethedilmesi. 641 641-668 668-685 685-695 695-698 698-705 705-711 711-713 713-715 715-717 717-741 741-775 775-780 780-797 797-802 802-811 811-813 813-820 820-829 829-842 842-867 867-886 886-912 912-913 913-959 920-944 959-963 963-969 Herakleios 636 yılında Antakya’nın Araplar tarafından III. Konstantinos II. Kontans IV. Kontantinos II. Iustinianos Leontios III. Tiberios II. Iustinianos (tekrar) Philippikos Bardanes II. Anastasios III. Theodosios III. Leon V. Konstantinos IV. Leon VI. Konstantinos Eirene :ikephoros I. Mikhael V. Leon II. Mikhael Theophilos III. Mikhael 860 Deprem I. Basileios VI. Leon Alexandros VII. Kontantinos I. Romanos Lekapenos II. Romanos II. :ikephoros Phokas 968’de Bizans komutanları Peter Phokas Mikhael Bourtzes, Antakya’yı aldılar. 379 969-976 976-1025 1025-1028 1028-1034 1041-1042 1042 1042-1055 1055-1056 1056-1057 1057-1059 1059-1067 1067 1068-1071 1071-1078 1078-1081 1081-1118 Ioannes Çimiskes 971 deprem II. Basileios VIII. Konstantinos III. Romanos Argyros IV. Mikhael Kalaphates Zeo ve Theodora IX. Konstantinos Theodora (tekrar) VI. Mikhael Stratiotikos Isaak I. Komnenos X. Konstantinos Dukas Eudokia IV. Romanos Diogenes VIII. Mikhael Dukas III. :ikephoros Botaneiates I. Aleksios Komnenos 1040-1100 ARASI:DA SELÇUKLU SULTA:LARI 1000-1038 Selçuk Bey 1038-1063 Tuğrul ve Çağrı Beyler 1063-1072 Alp Arslan, 1071 Malazgirt zaferinden sonra Selçuklular Anadolu’nun fethine başladılar. 1072-1092 Melikşah 1092-1093 Mahmud 1093-1104 Berkyaruk 1075-1100 ARASI:DA A:ADOLU SELÇUKLU SULTA:LARI 1075-1086 1092-1107 Süleyman Şah 1084’de Antakya’yı ele geçirdi. I. Kılıç Arslan 3 Haziran 1098’de Haçlılar Antakya’yı aldılar. 380 RESĐMLER 1 2 1. Antakyada dağların tepelerine tırmanan surların görünüşü 2. Selevkos Sarayı’na ait büyük kuleler ve surlardan kalanlar. Louis François Cassas (D.1756/Ö.1827)’ın gravürleri: Cassas, 1778 yılında Đtalya’ya gitti ve resim üzerine eğitimini Roma’da tamamladıktan sonra 1787 yılında Roma’dan Suriye ve Filistin bölgesine seyahate çıktı. Bu seyahatte Antakya’ya gelerek 18. yüzyılda Antakya’nın gravürlerini yaptı. Bu seyahatten ve Fransız ihtilalinden sonra 1792 yılında Paris’e gelerek Suriye ve Filistin seyahatinde yaptığı gravürleri bir kitapta topladı. Bu gravürler günümüze kadar gelmiştir. 381 3: Medine Kapısı’nın Haleb yolundan (dıştan ) görünüşü (xvııı. yüzyıl) 4: Medine Kapısı’nın şehir tarafından (içten) görünüşü (xvııı. yüzyıl) 382 5 : Antakya’nın batı surları (xvııı. yüzyıl) 6:Đskenderun’a giden yolun bulunduğu karşı sahilden şehrin genel görünüşü(xvııı.yüzyıla 383 ait bir gravür) 7- Bu resim, Steven Runcıman, Haçlı Seferleri Tarihi, (Çev. Fikret Işıltan) I. cilt, TTK Yay., Ankara,1998. kitabından alınmıştır. SU KAPISI ( DEMİR KAPI ) 8. Haleb yolundaki kapı : Babu’l-Hadid’in kent tarafından görünüşü 384 St. Piyer Kilisesi (Bugünkü durumu) 9-. Hıristiyanlık alemi için, Kudüs ve Roma gibi kutsal bir yer olması nedeniyle Papalık tarafından 1963 yılında bir hac yeri olarak kabul edilen ve Havarilerden Petrus’un Antakya‘ya geldiğinde vaaz verdiği yer olarak Hıristiyanlığın ilk mabedlerinden biri sayılan, Antakya- Reyhanlı yolundaki bugünkü adıyla St. Piyer Kilisesi (Aziz Peter Grottosu). 385