HAVADİS HAFTALIK OKUL GAZETESİ SAYI: 1 7 - 23/02/201 5 PAZARTESİ 4 Cemaziyelevvel 1 436 Dergi son kapağında şu ifadelere yer verdi: "Fark etmek yasak! ABD'de aşırı ateistçi Craig S. Hicks, 3 müslüman genci evlerinde silahla öldürdü. Basın, dünyayı cinayetin park yeri kavgasından çıkan adi bir olay olduğuna ikna etmeye çalışıyor. Batı, ateist bir batılının inancından dolayı cinayet işleme ihtimalinden rahatsız. Çünkü tüm kurguları bunu müslümanın yapıyor olmasını gerektiriyor. HAVADİS SAYI 1 7- 23/02/201 5 PAZARTESİ Talha BOYALIK SAYFA:1 Pazartesi günleri Talha hocamızla mescitte yaptığımız Ebuzer okumalarımız devam ediyor. Öğle namazı öncelerinde öğrencilerin yapmış olduğu sohbetlerimize hocalarımızda dahil oldular. Bugün müdür yardımcımız Ali YILDIRIM Hocamızın sohbetini dinliyoruz. Peygamber Efendimiz (sav), "Alimler peygamberlerin varisleridir" buyurmuşlardır. Resulullah (sav) bir başka hadislerinde de, "İlim Çin’de bile olsa öğreniniz" (Taberani) ve "İlim öğrenmek her Müslümana farzdır" (İbn­i Mace) buyurmuştur. Bu yüzden her Müslüman, başta İslam’ın temel kaideleri olmak üzere, dini temsil edecek seviyede ilim öğrenmesi farzdır. "Adem oğlu ölünce amel defteri dürülür. Ancak üç şeyden dolayı defterine sevap yazılır. Bunlardan birisi istifade edilen bilgidir." (Müslim) (Rabbim öğrenen ve öğretenlerden razı olsun,ilim üzre olanlardan eylesin) HAVADİS SAYI 1 7- 23/02/201 5 PAZARTESİ Talha BOYALIK SAYFA:2 Mescitte sürpriz çekilişler devam ediyor. Namaza gelen öğrenciler arasında yaptığımız çekilişte hediyelerini alan öğrencilerimiz bir hayli mutlu oldular. Rabbim bizleri namazlarına devam edenlerden eylesin ve namazlarımızı kabul etsin. ÇOCUĞUM BİR LİDER Mİ? HAVADİS SAYI 1 7- 23/02/201 5 PAZARTESİ NERİMAN ESENDEMİR SAYFA:3 ÇOCUĞUM BİR LİDER Mİ? Günümüzde liderlik deyince; tek bir kişinin çevresindeki topluluğu doğru ya da yanlış yönlendirdiği, onlara hükmettiği ve çevresindeki insanların da kendisine körü körüne bağnaz bir şekilde itaat ettiği düşünülür. Oysa sağlıklı bir toplumun oluşabilmesi için herkesin liderlik özellikleri ile donanımlı olması gerekir. Dolayısıyla en başta annelerin çocuklarını büyütürken küçük yaşlardan itibaren onları bir lider olarak yetiştirmeleri, bilinçli nesillerin yetişmesi için olmazsa olmaz bir koşuldur. “Peki ama nasıl?” diyen annelerin sesini duyar gibiyim. “Çocuk yetiştirmek zaten çok zahmetli bir iş iken, bir de lider çocuk yetiştirmek de nereden çıktı?” diyebilirsiniz. İşte toplum mühendisliğinin tam da bu noktada başladığını söyleyebiliriz. Huzur ve barış içinde yaşayan toplumların var olması ancak o toplumda yaşayan bütün bireylerin lider özelliklere sahip olmasıyla mümkündür. Bireylerin sadece belli bir alanda uzman olarak yetişmiş olmaları, toplumun refahı için de aynı profesyonel becerilere sahip olduğu anlamına gelmez. Kendi menfaati için başkalarına zulüm etme hakkının olmadığını bilen bir çocukla, kendi menfaati için başkalarına zulüm etmeyi bir hak olarak gören bir çocuğun topluma katkısı elbette farklı olacaktır. Milli ve manevi değerlerine sahip çıkmayı unutmuş, çevresinde kendisine ihtiyaç duyan insanları görmemezlikten gelen bir birey, potansiyel bir zarar verici olarak topluma bulaşan bir virüs gibidir. Oysa henüz çocukluk çağında iken duyarlı bir birey olarak yetiştirilen insanların, bir liderin sahip olması gereken özelliklerle bir nakış gibi işlenebilmesi mümkündür. Çocukların liderlik becerilerini geliştirebilmek için her yaş grubuna hitap eden oldukça zengin aktiviteler mevcuttur. Bunlardan birkaç tanesi üzerinde duralım: mesela izcilik bir çocuğun kâinattaki hiyerarşiyi görebilmesi açısından çok önemli bir liderlik etkinliğidir. Doğadaki canlıların kendi aralarındaki ilişkileri, onların yaşam mücadelesi, bu hiyerarşiyi çok güzel anlatmaktadır. İzcilerin sınırlı sayıda getirdikleri yiyecek ve malzemeleri tedarikli kullanmaları, kendi aralarında yardımlaşmaları, takım çalışması açısından onlara çok şey öğretir. Sürekli kamp yapmaları Allah-u Teala’nın insanlara verdiği eşsiz doğa güzelliklerinin farkına varmalarına; ormanları, hayvanları doğal kaynakları ve bütünüyle doğayı koruma bilincine sahip olmalarına imkan verir. Daha da önemlisi bütün bu nimetleri veren Yüce Yaratıcıyı; Allah-u Teala’yı tesbih ve tefekkür etmeyi hatırlarlar. Billur gibi akan ırmakları, haşmetli dağları, ağaçları, bazen ılık bazen sert esen rüzgarları, rahmet pınarlarından dökülüp gelen yağmurları hissederek bu güzellikleri yaratanı tanıma ve ona şükretme alışkanlığını elde ederler. Susuz kalmanın, üşümenin zaman zaman da aç kalarak, nimeti verenin değerini anlarlar. Gecenin ayazında kamp ateşinin başında ısınmaya çalışırken aslında insanoğlunun ne kadar aciz olduğunu idrak ederler. Muazzam bir düzen içinde işleyen kainatın tamamen insanın emrine verilmiş bir nimet olduğunu dolayısıyla insanın kainatın halifesi olduğunu ve kendisinden sadece bu nimetleri verene kulluk etmesi gerektiğini, yani önce Allah’a itaat etmesi gerektiğini fark eder. O’nun nimetlerini hor kullanmak yerine korumayı, bu nimetlerden sadece kendisine ayırmak yerine başkalarıyla da paylaşmayı öğrenirler ki bir lider her zaman çevresindeki insanların ihtiyaçlarını, kendi ihtiyaçlarından önce karşılar. Tıpkı Peygamber Efendimiz(s.a.v)’in hep başkalarını, kendi nefsine tercih etmesi gibi. ÇOCUĞUM BİR LİDER Mİ? HAVADİS SAYI 1 7- 23/02/201 5 PAZARTESİ NERİMAN ESENDEMİR SAYFA:4 Liderlik tarihi Peygamberlerle başlamıştır ve Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed(s.a.v) bu liderlik hiyerarşisinin en tepesinde yer alır. Dolayısıyla çocukların ileriki hayatlarında gerçek anlamda bir liderlik ortaya koyabilmeleri, başta Peygamber Efendimiz(s.a.v) olmak üzere onun kıymetli Ashabını tanımakla mümkündür. Çocuklarınızın, gelmiş geçmiş en büyük lider olan Efendimiz(s.a.v)’in sadık takipçileri olmaları, onlara, kişisel ve toplumsal alanda her türlü liderlik yolunu açacaktır. Zira Efendimiz(s.a.v) her biri ayrı bir yıldız olan Sahabe-i Kiram Efendilerimizin hepsini bir lider olarak yetiştirmiştir. O halde çocuklarımıza adaleti anlatmak istiyorsak Hz Ömer(r.a)’ı, doğruluğu -vefayı anlatmak istiyorsak Hz Ebubekir(r.a)’ı, hayayı anlatmak istiyorsak Hz Osman(r.a)’ı ve cesareti- ilmi anlatmak istiyorsak Hz.Ali(r.a)’ı anlatmalıyız. Bir liderin sağlam bir şahsiyet yapısına sahip olması, olmazsa olmaz bir özelliktir. Bu nedenle çocuklarımıza sağlam liderlik özellikleri kazandırmak istiyorsak, bunu gerçek anlamda bir lider olan insanlardan; birinci elden, orijinal kaynağından yani Peygamber Efendimiz(s.av)’i ve onun kıymetli Ashabı olan büyük şahsiyetleri anlatarak kazandırmalıyız. Aksi taktirde çocuğun yanlış insanları örnek alması kaçınılmazdır. Zira liderliğin zamanlar üstü örneklerini tanımış, onların takipçisi olmuş bir birey zaten başka bir rol model arayışına ihtiyaç hissetmeyecektir. Çocukların çeşitli toplum kuruluşlarında gönüllü olarak hizmet etmeleri de onların liderlik vasıflarının gelişmesinde çok etkilidir. Bir huzur evini ziyaret ederek, oradaki insanlarla belli saatler geçirip onlara arkadaşlık etmek, kıdemlilerimizin(yaşlılarımızın) bir ihtiyacını karşılamak, onlar için hazırlanmış yardım organizasyonlarında hizmet etmek, çocukların duyarlılığına çok şey katacaktır. Aynı şekilde kimsesizler yurdundaki çocukları ziyaret ederek, kimsesiz olmanın ne kadar ağır bir imtihan olduğunu fark etmelerine ve onlara karşı daima bir sorumlulukla hareket etmelerine vesile olur. Yine savaş mağduru olmuş binlerce çocuğun yaşam şartlarını görmeleri, onları da kardeşleri olarak görmelerine yardımcı olur. Böylece çocukların sahiplenme, koruyup kollama içgüdüleri gelişir ki bu da vazgeçilmez bir liderlik özelliğidir. Liderlik becerilerini geliştirmek için çocukların evde, okulda veya yaşadıkları mahallede belli bir organizasyona katılmaları hatta bu organizasyonu tamamen kendilerinin planlaması ve tamamlaması da oldukça faydalı bir etkinliktir. Örneğin ilköğretim çağındaki çocuklar, kendi mahalleleri için gereken geri dönüşüm ve katı atık kutu sayısını ve bunların bırakılacağı uygun yerleri tespit edip, gerekli yardımları ilgili belediyeden isteyebilirler. Böylece çocuklar çok erken yaşlarda çevresindeki olaylara karşı farkındalık kazanırlar ve toplumsal projelerde yer alarak problem çözme becerilerini geliştirirler. Özellikle kız çocukları için anneleri onların ilk rol modeli olduğundan, temiz, ve düzenli olmalarını, zorluklar karşısında mızmızlanmak yerine sabırlı davranmalarını, onların hemcinslerine zulüm etmek yerine birlikte yardımlaşmalarını, takım çalışması yapmalarını öğretmek, onların liderlik alışkanlıkları kazanması açısından çok önemlidir. İslam tarihinde Ümmetin annesi olan Hz.Hatice(r.a) annemiz ve yine kızı Hz.Fatıma(r.a)annemiz de kadın liderliği açısından eşi bulunmaz liderlerdir. Onların sabrı, şefkati, zekası, ahlakı, gerek aile içinde gerekse toplumsal alandaki liderlik becerileri, tüm Müslüman hanımlar için bir örnektir. Kadınların liderliği hizmetkar liderliktir, erkeklere göre daha gizli, daha arka planda kalan bir liderliktir ama bir toplumun şekillenmesinde birinci derecede rol oynayan yine onlardır. Zira beşiği tutan el, medeniyeti kuran eldir. ÇOCUĞUM BİR LİDER Mİ? HAVADİS SAYI 1 7- 23/02/201 5 PAZARTESİ NERİMAN ESENDEMİR SAYFA:5 Erkek çocukların da bilhassa vakit namazlarını camide kılarak edindiği liderlik becerileri çok kıymetlidir. Çocukların abdest alıp, hazırlanıp geç kalmaksızın imamın arkasında namaza durmaları, onlara dakik olma, zaman yönetimi, sosyalleşme ve itaat konularında önemli liderlik becerileri kazandıracaktır. Çünkü her gün belli bir vakitte ibadet hazırlığı yapıp, camide hazır olmak çocuklar için disiplin geliştirmelerine dolayısı ile uyuşuk bir halde kalmalarına fırsat vermemektedir. Zaten bir liderin son derece aktif ve sosyal hayatla iç içe olması gerekir. Kız veya erkek fark etmeksizin çocukların çevresindeki insanlara ve olaylara karşı sorumlu olduklarını bilmeleri, bu bilinçle yetişmeleri, onların kazanması gereken temel liderlik becerileridir. Siz söylemeseniz de çocuğunuzun çevresindeki problemler için bir çözüm arayışına girmesi, fikir üretmesi, bir konuda çevresinin yardımını almayı başarması, hak ve adalet anlayışının yüksek olması, çocuğunuzun yavaş yavaş liderlik özellikleri geliştirdiğinin göstergesidir. Çocuklarınızın doğru bir liderlik ölçüsüne sahip olabilmesi ebeveynler olarak sizlerin de onlara doğru bir liderlik ölçüsüyle örnek olmanıza bağlıdır. Ancak bu ölçüyü oturtan ailelerde çocuklar öncelikle Allah-u Teala’ya, Peygamber Efendimiz(s.a.v)’e ve anne babaya gereği gibi itaat ederler. Liderliğin ilk koşulu olan Allah’u Teala’ya ve onun Peygamberine itaat basamağını başarıyla geçen çocuklar zaten doğru bir ölçüyle yetişmiş olacakları için son derece vizyoner bireyler olarak yetişirler. Kimin arkasından gidip, kimin arkasından gidilmemesi gerektiğini çok daha iyi ayırt edeceklerdir. Bu liderlik tarzıyla yetişen çocukların mutlaka bir vizyonları olur ve çevresindeki insanları da vizyonlarına dahil ederek, rızay-ı ilahiye uygun bir liderlik modeli geliştirirler. Artık ölçüsüz değil, belli bir ölçüye dayanan bir liderlik anlayışına sahip olurlar. Böylece onların başkalarına zulmetmesi veya kendilerine yapılan haksızlığa, zulme ve mevcut problemlere kayıtsız kalmaları kolay kolay mümkün olmaz. Zira gerçek liderlerin, takipçileri de lider olarak yetişirler. Eğer siz anne babalar gerçek bir lider iseniz tebrikler! çocuğunuz da bir lider olarak yetişiyor demektir. BİR DÜZELTME HAVADİS SAYI 1 7- 23/02/201 5 PAZARTESİ EDİTÖR SAYFA:6 Geçen sayımızda(16.) Neriman Esendemir'in "Lider Kime Denir" başlıklı yazısında kullanmış olduğum görseli (müdür-lider karşılaştırması)değiştiriyorum. Görsel tarafıma ait değildir. İnternette hazır halde bulduğum görseli Hocamızın yazısına yerleştirdim. Bu görseli yerleştirken hiçbir kişi veya kurumu karalamak, zan altında bırakmak gibi niyetim yoktu. Yanlış anlaşılmalara mahal verdiği için görseli düzeltiyorum. BİR İCADIN ÖYKÜSÜ HAVADİS SAYI 1 7- 23/02/201 5 PAZARTESİ Emrah ÇETİNKAYA SAYFA:7 ANNE SEVGİSİNDEN ÇIKAN İCAT!! İletişim ve haberleşme, tarihten bu güne kadar değişmiş ve gelişmiş ve gelişmeye devam ediyor. Bilinen ilk haberleşme yöntemi bağırmak olmuş fakat bunun yeterli olmadığını gören insanlar davul çalmak ateş yakmak gibi yöntemleri kullanmışlardır. İnsanlar sosyalleştikçe ve çevreleri genişledikçe haberci(ulak) sistemini geliştirdiler. Günümüzde hala geçerliliği devam eden postacılık sistemi en eski kullanılan sistemlerden biridir. Elektiriğin bulunmasıyla birlikte tel üzerinden işaret göndererek telgraf keşfedildi. Böylelikle elektirikle bağlantılı olan yerlere mesaj gönderilebiliyordu. 1 847 yılında İskoçya’da dogan Alexander Graham Bell’in babası ve dedesi hayatlarını işitme engellilerin toplumla iletişime geçebilmeleri için harcamış, işitme engelliler için ses olmadan da konuşmanın (dudak okuma ve işaret dili) yollarını öğretiyorlardı. Annesi de bir işitme engelli olan Graham Bell, kendi sesini annesine duyurabilecek bir cihaz yapmayı hayal ediyordu. Kardeşlerinin ölmesiyle Kanada’ya oradan da ABD’ye giden Graham Bell Amerikada BİR İCADIN ÖYKÜSÜ HAVADİS SAYI 1 7- 23/02/201 5 PAZARTESİ Emrah ÇETİNKAYA SAYFA:8 Telefon, teknik olarak bir kulaklık bir mikrofon birde akım düzenleyici devreden oluşur. Ses dalgaları mikrofondaki kömür tozlarını titreştirerek bir akım oluşturur. Her sesin ayrı frekansı vardır.her sese karşılık gelen bir akım değeri vardır. her ses farklı değerde akım oluşturur. Böylelikle kulaklıkta duyduğumuz her insanın sesi farklı olur. 1 0 mart 1 876 da, telefonun güç kaynağı olan akünün suyunun elbisesine dökülmesiyle, Thomas Watson’la konuşan Graham Bell (Bay watson, buraya gelin, sizi görmek istiyorum.) tarihin ilk telefon görüşmesini yapmıştır. Bugün dünya üzerinde yaklaşık 2.5 milyar cep telefonu kullanıcısı bulunuyor. Yani 2.5 milyar insan parmaklarımızın ucunda. Graham Bell’in henüz 29 yaşındayken telefon gibi iletişimde devrim niteliğinde olan bir icada imza atmıştır. Annesine asla sesini duyuramasa bile tarihe adını altın harflerle yazdırmıştır. Türkiye'de cep telefonu şebekelerinin açılışı Başbakan Tansu Çiller tarafından 1994 günü yapıldı. Çiller cep telefonuyla ilk görüşmeyi Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel'le yaptı.23/02/1994 ÜSTÜN AHLAK VE FAZİLET TİMSALİ "HOCALARIN HOCASI" MEHMET ZAHİT KOTKU HAZRETLERİ HAVADİS SAYI 1 7-23/02/201 5 PAZARTESİ Talha BOYALIK SAYFA:9 H MÜSLÜMAN ÖNCÜLER YAZI DİZİSİ 4 Yaşamının son yıllarını rahatsızlıklar içinde Mehmed Zâhid Kotku (1897 - 1980) 20. yüzyılın büyük İslâm alimlerinden biri olan Mehmed Zâhid Kotku, 1897 yılında Bursa'da doğdu. Babası ve annesi Kafkasya'dan göç eden müslümanlardandır. Dedeleri ise Kafkasya'da Sirvan'a bağlı eski bir hanlık merkezi olan Nuha'da yaşamışlardır. Ailesi Osmanlı­Rus Savaşı sırasında Anadolu'ya göç etti ve Bursa'ya yerleşti. Babası İbrâhim Efendi, Bursa Hamzabey Medresesinde tahsîlini tamamlayıp, çeşitli câmi ve mescidlerde imâmlık yaptı. Babası, Hz. Muhammed’in (S.A.V) soyundan olan bir tasavvuf ehlidir. Bu sırada Bursa Kaleiçi Filiböz Mahallesi’nde Mehmed Zâhid Kotku dünyaya geldi. Mehmed Zâhid Kotku, üç yaşındayken annesi Sâbire Hanım vefât etti. Zâhid Kotku, ilk öğrenimini Bursa Oruçbey İbtidaisi’nde, orta öğrenimini ise Maksem İdadisi ve Bursa Sanayi­i Nefîse Mektebi’nde yaptı. Bu sırada çıkan Birinci Dünya Savaşı sebebiyle 18 yaşında askerlik görevine başladı. Uzun yıllar süren askerlik görevi boyunca ciddi hastalıklar geçirdi ve ordunun Suriye'den çekilmesi üzerine zor da olsa İstanbul'a dönebildi. 10 Temmuz 1914 yılından itibaren 25. Kıt’a Şûbe Yazıcılığı göreviyle askerliğe devam eden Zahid Kotku, İstanbul'da kaldığı müddet içinde çeşitli dini toplantılara, özel derslere ve camilerdeki vaazlara devam etti. 1915 yılında Gümüşhânevî Dergâhı’na giren Zâhid Kotku, Dağıstanlı Şeyh Ömer Ziyâüddîn’in öğrencisi oldu ve onun sohbet ve derslerinde bulunarak tasavvuf yolunda ilerledi. Nakşi tarikatı büyüklerinden Ömer Ziyâüddîn’in vefâtı üzerine, yerine geçen Tekirdağlı Mustafa Feyzi’nin sohbetlerine devam etti. Tasavvuf yolundaki vazifesini tamamlayıp, hilâfet aldı. Ardından Râmûzü'l­Ehâdîs, Hizb­i A'zam, Delâil­i Hayrât ve Kasîde­i Bürde okutmak üzere icazetnamesini aldı. Bu arada Bâyezîd, Fâtih ve Ayasofya Câmii ve medreselerindeki derslere devam etti ve hafızlığını tamamladı. Kısa bir süre geçtikten sonra, hocasının isteği üzerine çeşitli ilçe ve köylerde dini hizmetlerde bulundu.Çeşitli camilerde İmâm­Hatiplik yaptı. Son hizmet yeri ise, Ekim 1958'de görev yaptığı Fatih İskenderpaşa Camii’dir. geçiren Mehmed Zâhid Kotku, 1979 yılında uzun bir süre kalmak niyetiyle gittiği Hicaz'dan, Şubat 1980’de ağır hasta olarak dönmek zorunda kaldı. Yaklaşık bir ay sonra, 7 Mart 1980'de midesinden ağır bir ameliyat geçirdi. Ameliyattan sonra kısmen düzelen Kotku, Hac vazifesini yerine getirirken tekrar hastalandı ve güçlükle tamamladığı Hac vazifesinden sonra 6 Kasım 1980’de İstanbul’a döndü. Dönüşünden tam bir hafta sonra, 13 Kasım 1980 günü vefat etti ve bir gün sonra, İstanbul Süleymaniye Cami’nde kılınan cenaze namazının ardından hocalarının yanına defnedildi. Üstün ahlak ve faziletiyle hatırlanan Mehmet Zahit Kotku Hazretleri, birçok alandaki hizmetleri neticesinde 'Görünmeyen Üniversite' olarak biliniyor. Uzun yıllar vaaz verdiği İskender Paşa Camii'nde birçok kesimden on binlerce insanı irşad eden Türkiye'nin yetiştirdiği ünlü İslam alimlerinden Mehmet Zahit Kotku Hazretlerinin, 54. Hükümet Başbakanı Merhum Necmettin Erbakan'da dahil olmak üzere yakın siyasi tarihimizdeki çok önemli isimlere de manevi önderlik yaparak yetişmelerinde büyük katkıları bulunduğu bilinmektedir.Bu yönüyle de kendisine "Hocaların Hocası" ünvanı verilen Zahid Kotku Hocaefendi, uzun ÜSTÜN AHLAK VE FAZİLET TİMSALİ "HOCALARIN HOCASI" MEHMET ZAHİT KOTKU HAZRETLERİ HAVADİS SAYI 1 7-23/02/201 5 PAZARTESİ Talha BOYALIK SAYFA:1 0 MÜSLÜMAN ÖNCÜLER YAZI DİZİSİ 4 Hali Necatioğlu, Kotku Hazretlerinden şöyle bahseder; Ahlâk ve Şemâili Merhum uzunca boylu, şişmanca, heybetli, beyaz tenli, dolgun pembe yanaklı, uzunca ak sakallı, geniş alınlı, aralıklı kaşlı, irice başlı, gül yüzlü, sevimli, alımlı bir kimse idi. Gençken zayıf olduğunu, öksüzlükte yemek yerine yumurta içivererek böyle iri vücutlu olduğunu gülerek anlatırdı. İlk görüşte insanda sevgi ve saygı uyandıran bir hali vardı. Tanıdığına tanımadığına selam verir, güleryüz gösterir, gönül alırdı. İlk nazarda koyu kestane renkli görünen, fakat dikkatle bakılması imkânsız, esrarlı ve derin mânalı gözleri vardı. Gözü içinde kırmızılık, sırtında ve karnında ise avuç içi kadar iri bir ben mevcuttu. Hafızası çok kuvvetli idi, konuşması tatlı ve safiyâne idi. Çok kere halk telaffuzu kullanır, karşısındakine söz fırsatı tanır; kesinlikle bildiği bir şeyi bile sanki ilk duyuyormuş gibi yumuşak bir tavırla dinler, mânalı ve nükteli cevap verirdi. Sohbetleri hoş, hutbeleri fevkalâde celâlli olurdu. Hutbe esnasında sesini yükseltir, ordu önündeki bir komutan gibi celâdetle ve irticâlen konuşurdu. Özel hayatında ev halkına karşı müşfik ve latifeci davranır, kimseye doğrudan doğruya birşey emretmez, telmih ve remiz ile söyler, anlaşılmazsa sabrederdi. Fevkalâde mütevazi idi. Kerâmetleri zahir ve şöhreti âlemgir olduğu halde, talebelerine bile tepeden bakmaz, şeyhlik tavrı takınmaz, kendisini ihvanı arasında lâlettayin bir fert gibi görür, makamını ve kemalini büyük bir maharetle gizlerdi. Kendi üstatlarına fevkalâde saygılı ve bağlı idi. Tekke arkadaşları olan yaşlılar, üstadının meclisine gittiğinde diz üstü oturup, baş eğip hiç ayak değiştirmeden edeple oturduğunu anlatırlar. Çok uzun ve derin düşünürdü, sohbetlerindeki buluşlara, teşbihlere hayran kalmamak mümkün olmazdı. Bir ayetin, bir hadisin üzerinde haftalarca, aylarca durup konuştuğu olurdu. Ele aldığı bir kimseyi terbiye edip yola getirinceye kadar büyük bir sabırla çalışırdı. İlk zamanlarda kusurlarına müsamaha ederdi. Yıllarca çalışır, yarı yolda bıkıp bırakmazdı. Dostlarına vefası emsalsiz idi; onları ziyaret eder, arar sorardı. Akrabalarına karşı vazifelerinde kusur etmez ve onlara her türlü yardımı esirgemezdi. Çok açık elli idi, verdiği zaman şaşılacak miktarda verir, geriye kalmamasından korkmaz, verdiğini doyururdu. Sofrasında ekseriya misafir bulunurdu. Hizmet edenleri bir vesile ile memnun eder, ziyaretçilere güleryüz gösterir, kapısını her zaman açık tutmaya çalışırdı. Gece ve sabah ibadetlerine çok riayet eder, talebelerini de bunlara teşvik eylerdi. İnsanın kalbinden geçirdiğini bilir, gelenin sormadan cevabını verir, istemeden ihtiyaç sahibinin muhtaç olduğu şeyi bağışlardı. Gönüllere ve rüyalara tasarrufu vardı. Bereket gittiği yere yağar; bolluk onunla beraber gezer, en ücra, en kıtlık yerde o gelince nimet dolardve ikramlara şaşar, hayretlere düşerler, parmaklarını ısırırlardı. Allahu Teâlâ ve Tekaddes hazretleri derecâtını ulyâ eyleyip, biz âciz ü nâçizleri de füyûzât ve şefaatından feyzyâb u nasibdâr buyursun... Âmîn, bi­hürmeti seyyidi’l­mürselîn sallallahu aleyhi ve âlihî ve sahbihî ve men tebiahüm bi­ihsânin ilâ yevmi’d­dîn, ve’l­hamdü lillahi rabbi’l­âlemîn. HAVADİS SAYI 1 7- 23/02/201 5 PAZARTESİ Murat KAHRAMAN SAYFA:11 ÖĞRENCİ DEDİĞİN NASIL OLMALIDIR? Bunun yazılı bir tanımını bulamayız. Her kişiye göre, her öğretmen ya da uzmana göre bunun tanımı farklı olacaktır. Ama genel çerçeve çizmek için konuyu şu şekilde sıralayabiliriz. Okulun ve eğitimin hakkını veren profesyonel öğrenci; 1 . Ne istediğini bilir ya da ne istediğini anlamak için gayret eder. Ancak unutmamalıdır ki bazen uzun vadede ne istediğimizi bilemeyebiliriz. Bu nedenle öğrenci kısa süreli hedeflerine yönelmelidir. Örneğin derslerinde başarılı olmayı istemeli ya da sınavlarda başarılı olmayı istemelidir. Nihayetinde istediği hedefüniversiteden geçiyorsa bulunduğu orta okul yada lise dönemini başarıyla geçmelidir. 2 . Öğrenci başarmak isteyip istemediğini kendine sormalıdır. Eğer cevabı “evet, başarmak istiyorum” ise, bu durum da durup düşünmelidir. “Ben başarmak için ne yapıyorum?” Bu soruları bilinçli ve ciddi bir şekilde kendine sormalıdır. Ve gereğini yapmalıdır. 3. Öğrenci sorumluluğun kimde olduğunu bilendir. Sorumluluk kendisindedir. Eğer çalışmazsa ve bu nedenle başaramazsa suçu başkalarında değil kendinde görmelidir. 4. Öğrenci kendisini engelleyen iç ve dış etkenleri farkına varmalıdır. Örneğin “çalışmak istediğim halde yapamıyorum” diyen öğrenci bunun nedenini anlamaya çalışmalıdır. Hayal dünyasına daldığı için mi? Arkadaşları ile vakit geçirmek istediği için mi? Tablet bilgisayar ile vakit mi geçirmek istiyor? Duygusal problemler mi var? vs.. bunları çoğaltabiliriz. Ancak öğrenci iç ve dış engelleyicileri fark ederek önlemini almalıdır. Kendini bu engelleyicilere karşı aciz görmemelidir. Her defasında aldığı önlemler sonuçsuz kalsa da tekrar tekrar denemelidir (gerekirse yol yöntem değiştirerek) HAVADİS SAYI 1 7- 23/02/201 5 PAZARTESİ Murat KAHRAMAN SAYFA:1 2 5. Her öğrencinin çalışma biçimi farklıdır. Bazıları okul dönüşü hemen çalışmaya oturması gerektiğini düşünebilir. Kimisi de akşam yemeğinden sonra verimli olduğunu düşünebilir. Ama her öğrenci nasıl çalışırsa daha verimli olduğunu anlamaya çalışmalıdır. 6. Kendine uygun bir ders çalışma programı yapmalıdır. Ama bunu tek başına kurtarıcı olarak görmemelidir. Uyulmadığı taktirde dünyanın en iyi programı dahi başarısızlıkla sonuçlanacaktır. 7 . Bir öğrenci karşılaştığı zorlukları bir engel olarak görmemelidir. Aşması gereken zorluklar olarak görmelidir. Örneğin altyapısı zamanında kurulmamış bir öğrencinin matematikte pes etmesi doğru bir olmayacaktır. 8 . Bir öğrenci kendisini neyin motive edeceğini öğrenmeye çalışmalıdır. Başarı mı?, belge mi? (teşekkür-taktir vs.) başardıkca insanların kendisine iltifatı mı? Yarışma mı? Kendisini neyin motive ettiğini bilerek onu kendi lehine kullanmaya çalışmalıdır. Belki bu maddelere daha fazlası eklenebilir. Ancak dikkatli okunduğunda ve maddelerin üzerinde düşünüldüğünde vermek istediğimiz mesajı yeteri kadar verdiği görülebilir. Kaynak olarak http://www.aktuelegitim.com gösterilerek alıntı yapılabilir KÜLTÜR- EDEBÎYAT KULÜBÜ HAVADİS SAYI 1 7- 23/02/201 5 PAZARTESİ EDİTÖRDEN DÜŞÜNEN KALEM NURİ PAKDİL 7Güzel Adam serimize, 7Güzel Adam'ın ağabeyi Nuri Pakdil ile devam ediyoruz. 1 934 yılında Kahramanmaraş'ta doğan yazar İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi'ni bitirdi. İlk çalışmalarını, şiir ve deneme türlerinde Maraş'ta, Demokrasiye Hizmet gazetesinde yayımladı. Lisedeyken Hamle adında bir dergi çıkardı (1 954/55). İstanbul'da bir haftalık dergide sanat sayfaları düzenledi (1 964). Edebiyat dergisini (Şubat 1 969) ve Edebiyat Dergisi Yayınları'nı (1 972) kurdu. Edebiyat Dergisi Yayınları'nın ilk kitabı Batı Notları'dır. Edebiyat Dergisi, kimi aralıklarla uzun yıllar sürdürdüğü yayınına, Aralık 1 984'te ara verdi. Edebiyat Dergisi Yayınları, 1 972-1 984 yılları arasında 1 8'i Nuri Pakdil imzasını taşıyan, 45 kitap yayımladı. 28 Şubat 1 997 tarihinde Edebiyat Dergisi Yayınları'ndan yeniden kitap yayımlamaya başladı. Daha önce yayımlanan 5 kitabın yeniden çalışılmış basımı ve 1 2 yeni kitabın ilk basımları yapıldı.Kasım 201 4'te Necip Fazıl Saygı Ödülü'nün ilkini aldı. Nuri PAKDİL ustayı anlayabilmek için çok okumamız ve dönemin şartlarını iyi bilmemiz gerekir. Bu okuma veya bilme bayağı, sıradan değil Pakdil'in sahip olduğu değerleri iyi değerlendirerek "DEVRİMCİ" ruh anlayışıyla olmalıdır. Nuri PAKDİL sağcısından solcusuna herkesimin beğendiği bir yazar bir düşünür olmuştur. İsmini yeni duyanlar onun klasik bir sağ-muhafazakâr aydın olduğunu zannederlerse yanılırlar. Nuri Pakdil dar bir kalıba sığdırılamayacak, aykırı bir adam. Sağcılardan çok solcular tarafından takip edilmesi de, kimi zaman Ece Ayhan'a benzetilmesi de bu yüzden... Nuri Pakdil, 1 969-1 984 arasında çıkardığı Edebiyat Dergisi ile bütünleşmişti. İlk bakışta sol bir dergi gibi duruyordu ama kullandığı dil farklıydı. Dönemi için devrim niteliği taşıyordu. Metinlerde öz Türkçe kullanılıyordu. Adalet Partisi'ne yakın muhafazakârlar da İslamcılar da dergiyi benimsememiş, hatta karşı çıkmıştı. Zaten kendini muhafazakâr değil devrimci olarak tanımlıyordu. Edebiyat Dergisi 1 984'te kapandı. Nuri Pakdil de ortadan kayboldu. Tek bir fotoğraf karesi yoktu. Bir nevi efsaneleşti. Ta ki yakın zamanda tekrar keşfedilinceye kadar..Kendisinden hep devrimci olarak söz ediyor. Neye karşı nasıl bir devrim? bu soruya şahsı şöyle cevap veriyor:"İslamiyet'in hükümlerini egemen kılmak için devrim yapmak gerektiğine inanıyorum. Ona vurgu yapıyorum. " . SAYFA:1 3 Şairin şiir anlayışına gelince :Kendi şiirini kurmuş özgün bir şair. Nuri Pakdil’i yalın bir biçimde ancak böyle adlandırabiliriz: Kendi şiirini kurmuş bir şair! Üstelik insancadır! Anneler ve Kudüsler, şiirsel duyarlıkla ideolojinin bir tarihî bölgede buluşmasıdır. O şiirlerden hem Ortadoğu’nun tarihini, hem bu tarih içindeki yerimizi, hem de burası için yapacaklarımızı şiire getiriyor.Okur özel isimlerle, tarihî bilgiyle şiiri birlikte algılarsa, şiirin mesajını daha derinden anlayacaktır. İyi şairlerin ortak yönüdür, birikimli okur isterler. Kitaba adını veren, Anneler ve Kudüsler şiiri; hem Pakdil’in başta belirttiğimiz lirizmini, hem geniş kültürel-tarihi coğrafyasını, hem entelektüel yaklaşımını, hem dünyaya bakışını, hem İslâm’ı algılayışını yansıdır. Hem de onun sözünü ettiği şeylerden haberdar olmayı gerektirir. Tüm bunları bütün yalınlığıyla yapıyor olması, onun şairliğinin etkisini gösterir. İmgeleri, tasvirleri hep arı Türkçedir. Anneler ve Kudüsler I Güz suları bizim şehrin önünden akar Kış savunması Bizim şehir üs öbür şehirlere Dakka şimdi bir doğu kamerası Ölümü çeken Geleceği parmakların bir bir gösterdi Yeşil bir harmani dizlerinde Çek denizi aradan And anıtları koy Eski çağ taşlarının üstüne Yeni çağ silahları üstüne Eylem öğlesi Gül kurularını birbirine bağladık Ekmeğimize bulaşan çağın hakkını Kitabı açarak Yonttuk Soluğunda gül kokusu Okunan ve bitmeyen bir sayfa Gibi Beni çeker bir girişime Daha dinç ötede Gerçekte olduğundan daha parlak Yeresel Otuzüç katlı bir yapı gibi Damarlarımızda dolaşan kan gibi Hamîd çizgisi KÜLTÜR- EDEBÎYAT KULÜBÜ HAVADİS SAYI 1 7- 23/02/201 5 PAZARTESİ EDİTÖRDEN SAYFA:1 4 NURİ PAKDİL HAKKINDA BİLEMENİZ GEREKEN 10 ŞEY 16 TANE MÜSTEAR İSMİ VARDI. Nuri Pakdil, Edebiyat Dergisi'nde yazanlara müstear isimler takmakla meşhurdu. Kendisinin de 1 6 farklı ismi vardı. En çok "Ebubekir Sonumut" adını kullanıyordu. PARAYI AYAKKABI İÇİNE KOYARDI: Bir dönem öğrencileriyle aynı evde yaşıyor ve her sabah ayakkabılarının içine bir miktar para ve küçük bir pusula koyuyordu. Pusulada öğrencilerin o gün kitap, dergi, sinema vs. için harcayacakları parayı tek tek belirtiyordu. "Parayı özellikle ayakkabılarının içine koyuyordum. Maksat parayı tahkir ve tezhip etmekti" diyor. NURİ PAKDİL RİTÜELLERİ: Gün içinde her dakika ve saniyede ne yaptığını kimlerle görüştüğünü not ediyor. Yakında "Pakdil'in Günlük Ritüelleri" adında yayınlanacak. SEZAİ KARAKOÇ'UN ADINI ANMIYOR: Uzun yıllardır konuşmuyorlar. Nedenini anlatmıyor. Sadece "O dönem benim için kapanmış ve bitmiştir" demekle yetiniyor. DOSTOYEVSKİ: En çok etkilendiği yazarlar Dostoyevski ve Balzac. BİTLİS VE PARİS: En sevdiği şehirler sırasıyla Mekke, Medine, Kudüs, Şam, İstanbul, Bitlis, Paris. Ankara'da yaşıyor ama Ankara'dan nefret ediyor. İstanbul'da en çok Beyazıt, Laleli, Zeytinburnu Merkezefendi'yi seviyor. Düzenli olarak Le Monde okuyor. Tiyatro oyunları yazdı. Umut adlı oyununu bir özel tiyatro grubu sahneye koyacak. Aciz olduğum bir konuda sözü fazla uzatmadan ustanın kendisine bırakıyorum. Kasım 201 4' Necip Fazıl Saygı Ödülü'nü alırken yaptığı konuşmayı sizlerle paylaşıyorum. Usta konuşmasına : " Siz değerli konukları antiemperyalist, antikapitalist, antinasyonalist, antisiyonist, antifaşist en önemlisi de antifiravunist bir bilinçle selamlıyorum" şeklinde başladı. Birbirimizi yaftaladığımız, etiketlediğimiz; içimizin nefretle dolu olduğu, birbirimize karşı saygıyı, sevgiyi yitirdiğimiz şu günlerde ruhumuza bir hançer gibi saplamıştı. Bu sözleri bile onun felsefesini ve dünya görüşünü anlamamıza yetecektir. HAVADİS SAYI 1 7- 23/02/201 5 PAZARTESİ BETÜL ŞAHHÜSEYİNOĞLU Satranç Öğreniyorum – 8 Satrançta Temel Kurallar ve Hareketler Bu bölümde, PAT durumlarını göreceğiz. SAYFA:1 5 HAVADİS SAYI 1 7- 23/02/201 5 PAZARTESİ BETÜL ŞAHHÜSEYİNOĞLU SAYFA:1 6 HAVADİS SAYI 1 7- 23/02/201 5 PAZARTESİ ASIM AKINCI SAYFA:1 7 H BACHEHA-YA ASEMAN Yönetmen: Majid Majidi Oyuncular: Mohammad Amir Naji, Amir Farrokh Hashemian, Bahare Seddiqi Yapım yılı ve Ülke: 1 997 / İran Hemen yanıbaşımızda yer alan İran sinema tarihine çok önemli katkılarda bulunmuş bir ülkedir. Yetiştirdiği yönetmenler çektikleri etkileyici filmlerle festivallerde kendilerine bolca yer edinmiş ve çok iyi ödüller de almışlardır. Bunlar arasında Majid Majidi ise çok özel bir yere sahiptir. İlerleyen haftalarda bu sayfalarda kendisine yer ayırmayı düşündüğümüz Majidi'nin Türkiye'de "Cennet'in Çocukları" adıyla gösterime giren bu filmi hikayesiyle sesini duyurmuştur. HAVADİS SAYI 1 7- 23/02/201 5 PAZARTESİ ASIM AKINCI SAYFA:1 8 Yoksulluk, günümüz dünyasının ekonomik düzeni üzerine çekilmiş en etkileyici filmlerden biri olan Cennet'in Çocukları'nda iki kardeşin hikayesine şahit oluruz. Kız kardeşinin ayakkabısını tamirciden aldıktan sonra kaybeden Ali, babalarının kızacağından korkup ayakkabısını kardeşiyle paylaşmaya karar verir. Sabah Zehra'ya verdiği ayakkabısını o okuldan dönünce alır ve koşarak kendi dersine yetişmeye çalışır. Her defasında geç kalan Ali öğretmeninden sürekli azar işitir. Ama babaları bu durumu öğrenmemelidir. Buna bir çözüm ararlarken karşılarına bir koşu yarışması çıkar. Üçüncülük ödülü ayakkabı olan yarışmaya katılan Ali, birinci olur ve istediği ödülü alamaz. Bu duruma çok üzülür. Film eleştirmenleri, bu filmi çocukların ve gençlerin muhakkak izlemesi gerektiğini söyler. Çünkü klasik amerikan gençlik filmlerinde yer alan ukala ve bilgiç tavırlar bu filmde yoktur. Onu özel kılan, hikayesinin etkileyiciliğini artıran da bu sadeliğidir. Saflığı, kardeşliği ve sevgiyi göze batırmadan, çok ince bir dille aktarır. Majid Majidi, filmi 1 997 yılında çok küçük bir bütçeyle çekmiştir. Onun Amerika'da izlenme rekorları kıran "Cennet'in 'rengi" adlı filmine de bir bakıma hazırlıktır. Sade bir çift ayakkabının hikayesi ne kadar etkileyici olabilir? Bu sorunun cevabı filmde. YARATILIŞ HARİKALARI: HAVADİS SAYI 1 7- 23/02/201 5 PAZARTESİ Fatih TÜRKEN SAYFA:1 9 “Allah bütün canlıları sudan yaratmıştır. Bazısı karnı üzerinde sürünür, bazısı iki ayakla yürür, bazısı da dört ayakla yürür. Allah dilediğini yaratır. Allah şüphesiz her şeye kadirdir” (Nur/45). YARATILIŞ HARİKALARI: HAVADİS SAYI 1 7- 23/02/201 5 PAZARTESİ Fatih TÜRKEN SAYFA:20 O Allah ki, yaratandır, (en güzel bir biçimde) kusursuzca var edendir, 'şekil ve suret' verendir. En güzel isimler O'nundur. Göklerde ve yerde olanların tümü O'nu tesbih etmektedir. O, Aziz, Hakimdir.(Haşr Süresi,24) HAVADİS SAYI 1 7- 23/02/201 5 PAZARTESİ Hicran GÜNEŞ SAYFA:21 HAGIA SOPHIA Hagia Sophia is a former Greek Orthodox church, later an imperial mosque, and now a museum (Ayasofya Müzesi) in Istanbul, Turkey. From the date of its construction in 537 until 1 453, it served as an Eastern Orthodox cathedral .The building was a mosque from 29 May 1 453 until 1 931 . It was then secularized and opened as a museum on 1 February 1 935. The current building was originally constructed as a church between 532 and 537 on the orders of the Byzantine Emperor Justinian. It was designed by the Greek scientists Isidore of Miletus and Anthemius of Tralles. In 1 453, Constantinople was conquered by the Ottoman Turks under Sultan Mehmed II. And it is converted into a mosque. It remained a mosque until 1 931 , when it was closed to the public for four years. It was re-opened in 1 935 as a museum by the Republic of Turkey. Haghia Sophia is currently (201 4) the second-most visited museum in Turkey, attracting almost 3.3 million visitors annually. Vocabulary Church: kilise Construction: yapım Contruct: yapmak, inşa etmek Emperor: İmparator Conquer: fethetmek HAVADİS SAYI 1 7- 23/02/201 5 PAZARTESİ Hicran GÜNEŞ SAYFA:22 HAVADİS SAYI 1 7- 23/02/201 5 PAZARTESİ EDİTÖR SAYFA:23 Son zamanlarda işlenen kadın cinayetleri, kadına yönelik şiddet, taciz, tacavüz gibi konulada ben de bir anne, bir öğretmen daha da önemlisi Müslüman bir Türk kadını olarak fikirlerimi acizane sizlerle paylaşmak istedim. Yazımı Adab-ı Muaşeret Kulubü'nün başlığı altında yazıyorum çünkü; konumuzun hassasiyeti ve toplumsal bakış açısı bunu gerektiriyor. Özgecan ASLAN'ın hunharca katledilmesiyle bu aciz mesele yine gün yüzüne çıktı malesef. Ünlüsü ünsüzü herkes tepkisini ortaya koydu kendince. Günlerce yazdık, çizdik,içimizi döktük. Suçlu ve suçlular vardı ortada, idam ettik hadım ettik vs.Hep sonuca baktık. Bu olaylar Müslüman bir ülkede nasıl yaşanır sorusu kafamızı hep kurcaladı. Mesele malesef bu değil. Olayları sonucuna bakarak değil sebebine bakarak araştırmak lazım. Sebebi ne peki bunun diye soracak olursanız eğer gayet açık ve net;" Aileler olarak Türk - İslam kültürünü yeterince yaşamıyor ve çocuklarımıza da yaşatmıyor olmamız". Ası'ın Nesli'ni helal dairesinde yetiştirisek gelecek nesillerimiz İnşaAllah daha hayırlı olacaktır. Değerli öğretmen arkadaşlarım Sema Hanım ve Ayşenur Hanım diğer sayfalarımızda (yazıların devamı da gelecek) İslam'da kadının yerini ayet ve hadislerle anlatıyorlar. Allah razı olsun. Ben de Türk kültüründe kadına bakış açısını sizlerle paylaşacağım. Türk kültüründe de Kadın hep beyinin yanındadır. onun gerisinde değildir. Eski Türk toplumlarında aile en önemli sosyal birlik olduğundan, ailenin temelini teşkil eden kadın, Türk destanlarında ve Türk felsefesinde öyle yüce bir mertebeye kurulmuştur ki kadını öylesine yüce bir varlık haline getiren töreye ve kültüre hayran olmamanın imkanı yoktur. Kadın, erkeğin biricik yoldaşı ve çocuklarının anası olmak gibi önemli bir vazifeyle görevlendirilmiştir. Daha da önemlisi Türk Milletinin tek bereket kaynağıdır. Kendisine verilen bir takım haklardan dolayı hanların, hakanların, cengaverlerin önünde saygıyla eğildikleri bir şeref abidesidir. Türk destanlarında kadın ilahi bir varlık konumuna gelmiştir. Öyle ki erişilip dokunulması, koklanması, kısaca beş duyuyla algılanmasının imkanı yoktur. Yaratılış Destanında, Allah’a insanları ve dünyayı yaratması için fikir ve ilham veren “Ak Ana” adında bir kadındır. Oğuz Kağan’ın ilk karısı, karanlığı yararak, gökten inen mavi bir ışıktan, ikinci karısı ise kutsal bir ağaçtan doğmuş insanüstü varlıklardır. Yakutlarda “Ak Oğlan” ağacın içinden çıkan nurlu bir kadın tarafından emzirilmiştir. İlk Türk yazıtlarından olan Bilge Kağan kitabesinde Kağan: “Sizler anam hatun, büyük annelerim, hala ve teyzelerim, prenseslerimR” hitabıyla söze başlar. En eski Türk inancına göre, “Han ile Hatun” gök ile yerin evlatlarıdır. Kadın burada yedinci kat göktedir. Kadına, böylesine bir kutsallık veren törede kadının dövülmesinin, horlanmasının imkanı yoktur. Zaten Türk kültüründe ve destanlarında böyle bir durum göze çarpmamaktadır. Türk destanlarında kadın erkeğin daima yanındadır. Onların güç ve ilham kaynağıdır. Dede Korkut hikayelerinden olan “Deli Dumrul”da, Dumrul canının yerine can bulma çabasına girince bunu kadınından bulmuş, kadın ona hiç çekinmeden canını vereceğini söylemiştir. Yine Türk kültüründe destan kahramanları iyi ata binen, iyi kılıç kullanan, iyi savaşan kadınlarla evlenmek istemektedir. Nitekim, Dede Korkut’taki Bamsı Beyrek hikayesinde yer alan “Banu Çiçek” bunun en güzel misalidir. HAVADİS SAYI 1 7- 23/02/201 5 PAZARTESİ EDİTÖR SAYFA:24 Kırgızların Manas Destanında kadın, evin namusunun koruyucusudur. Kazaklarda kadına verilen değer şu atasözüyle ne güzel anlatılmıştır: “Birinci zenginlik sağlık, ikinci zenginlik ise kadındır.” Tüm Türk destanlarında sarsılmaz bir saygı, sevgi ve sadakat vardır. Gerdeğe girdiği gün murad alıp vermeden yalnız kalan kadın kocası ölünceye kadar onu bekleyeceğine ve üzerine bir erkek sinek bile kondurmayacağına ant içerdi. Kadınların savaşta düşmanın eline geçmesi büyük bir zillet sayılırdı. Oğuz Kağan Destanında ırza tecavüz edenlerin öldürüldüğü veya gözlerine mil çekildiği ifade edilmektedir. İranlı bir tarihçi olan Gerdizi de “Malumdur ki Türk kadınları çok iffetlidirler.” derken Türk kadınının ahlaki temizliğini övmektedir. Bu övgü boşuna değildir. Nitekim kadın adları arasında temiz, faziletli manasına gelen “Hun, Sabir, Arig, Arık, Uygur Silink, Kazan Silu” gibi adların bulunması sebepsiz değildir. Aynı şekilde İbni Batuta Şehnamesi’nde Kırım’daki hatıralarını anlatırken söyle demektedir. “Burada tuhaf bir hale şahit oldum ki o da Türklerin kadınlarına gösterdiği hürmetti. Burada kadınların kıymeti ve derecesi erkeklerinden daha üstündür.” İslamiyet öncesi Türk toplumlarında kadınsız bir iş görülmezdi. Kadın erkeğin tamamlayıcısıydı. O sürekli erkeğin yanındaydı. Hakanın buyrukları yalnız “Hakan buyuruyor ki” ifadesiyle başlamışsa geçerli kabul edilmezdi. Yabancı devletlerin elçilerinin kabulünde hatun da hakanla beraber olurdu. Tören ve şölenlerde kadın, hakanın solunda oturur siyasi ve idari konumlardaki görüşlerini beyan ederdi. Mesela büyük Hun İmparatorluğu adına Çin ile ilk barış antlaşmasını Mete Han’ın hatunu imzalamıştır. Ebul Gazi Bahadır Han, Şecere-i Terakimede, Oğuz ilinde, yedi kızın uzun yıllar beylik yaptığını anlatmakta ve bu kızların isimlerini şöyle sıralamaktadır: “Boyu Uzun Burla, Barçın, Salur, Şabatı Hatun, Künin Körkli, Kerçe Buladı, Kuğatlı Hanım.” Türk kadını, diğer toplumlarda olduğu gibi baskı altında tutulmuyor, aşağılanmıyordu. Kadının yüceliği Altay Dağlarının en yüksek tepesine “Kadınbaşı” ismi verilerek, sanki çağlar sonrasına bir mesaj gibidir. İslam öncesi Türk topluluklarında kadına böyle bir bakış açısı var iken, Türk toplumu dışında kalan milletlerde kadının durumu acınacak bir haldedir. Cahiliye devri Araplarında, kadının kocası yanındaki değeri, alınıp satılan bir maldan farksızdır. Arap erkeği adet zamanında kadınla bir arada oturmaz, onunla yiyip içmezdi. Aynı dönemde yine burada kadının miras hakkı yoktu. Oysa Türk kadını miras hakkına sahiptir. Mesela; Yakutlarda kadının kendine ait mülkü mevcuttur. Buna “and” veya “nemse” adı verilir. Kadının bunu istediği gibi kullanma hakkı vardır. Ölen bir kocanın karısı var ise; bunun mirastan iki hali olur.1 . Kocanın oğlu veya kızı, oğlunun oğlu veya kızı ile beraber bulunuyorsa sekizde bir,2. Bunlardan hiç biri kadının yanında değilse dörtte bir miras alırdı. Rabbim bizleri ve evlatlarımızı dinine, anne-babasına, vatanına, milletine, eşinedostuna,çocuğuna hayırlı insan eylesin...AMİN HAVADİS SAYI 1 7- 23/02/201 5 PAZARTESİ SEMA GÜÇLÜ- AYSENUR ÇETİN ÖZDEMİR SAYFA:25 iSLAM'IN KADINA VERDİĞİ ÖNEM Yüce Allah (cc) kainatta her şeyi erkekli ve dişili olarak çift yaratmıştır. Evrende gördüğümüz her şeyin bir eşini de beraberinde görürüz. Bütün canlılar aleminde, her şeyin bir erkeği olduğu gibi bir de dişisi yaratılmıştır. Bu, Yüce Allah’ın kurduğu bir sistemdir. İnsan da aynı kanun gereği çift olarak erkekli ve dişili, kadın erkek olarak yaratılmıştır. Yüce Allah bu konuda şöyle buyuruyor: “Ey insanlar! Doğrusu biz sizi bir erkekle bir dişiden yarattık..” [1 ] “Düşünüp ibret alasınız diye her şeyden (erkekli- dişili) iki eş yarattık.”[2] Kur’an, insan olması bakımında kadını erkekle eşit bir varlık olarak yaratmıştır. Allah (cc) insanları daha huzurlu ve mutlu bir hayat sürmeleri için çift yaratmıştır. “Allah sizi önce topraktan sonra nütfeden yarattı. Sonra sizi çiftler (erkek-dişi) kıldı. O’nun bilgisi olmadan hiçbir dişi ne gebe kalır ne de doğurur. Bir canlıya ömür verilmesi de, onun ömründen azaltılması da mutlaka bir kitaptadır.”[3] İlk insan ve ilk Peygamber olan Hz. Adem (as)’i topraktan yaratan Yüce Allah, Hz. Adem (as) dan da eşi Havva anamızı yaratmıştır. A’raf suresinde Yüce Allah (cc) şöyle buyuruyor: “Sizi tek bir candan (Adem’den) yaratan, ondan da yanında huzur bulsun diye eşini (Havva’yı) yaratan O’dur. Eşi ile birleşince eşi hafif bir yük yüklendi (hamile kaldı). Onu bir müddet taşıdı. Hamileliği ağırlaşınca, Rableri Allah’a: “Andolsun bize kusursuz bir çocuk verirsen muhakkak şükredenlerden olacağız”, diye dua ettiler”. [4] İslam’da, erkekle kadın bir bütünün parçalarıdır. Biri diğeri için vazgeçilmez hayat arkadaşıdır. İslamiyet’ten önce toplumda hak ettiği yeri alamayan kadın, İslamiyet ile insana yakışır haklara, müstesna bir makama sahip olmuştur. “Kendileri ile dostluk ve yakınlık kurmanız için kendi cinsinizden eşler (hanımlar) yarattı. Aranızda sevgi ve merhamet peyda etmesi O’nun varlığının delillerindendir ”[5] İslam’da ilk kadın tarafından işlenen ve erkeğin de işlemesine sebep olunan aslı günah anlayışı yoktur. Hz. Adem ile Havva’nın şeytan tarafından müştereken kandırıldığından bahseder.[6] Erkek olsun kadın olsun her doğan kişi günahsız olarak doğar, sonra işlediği fiiller sebebiyle sorumlu olur. Kadınlar hiçbir zaman toplumsal bir nefretin odak noktasına yerleştirilmemiştir. İslam Dini, kadın hakları üzerinde titizlikle durmuş ve kadını, hiçbir nizam ve sistemin veremediği müstesna bir makama sahip kılmıştır. Yüce Allah Kur’an-i Kerim’de şöyle buyuruyor: (Erkeklerin kadınlar) üzerindeki hakları olduğu gibi kadınların da erkeklerin ma’ruf şekilde lehlerine de hakları vardır. Erkeklerin ise kadınların üzerine bir dereceleri vardırJ”[7] HAVADİS SAYI 1 7- 23/02/201 5 PAZARTESİ “ SEMA GÜÇLÜ- AYSENUR ÇETİN ÖZDEMİR SAYFA:26 Peygamber (sav) Efendimiz de bu konuda şöyle buyuruyor : “Dikkat ediniz! Sizin, hanımlarınızın üzerinde hakkınız vardır. Sizin hanımlarınızın üzerindeki hakkınız, namuslarını muhafaza etmeleri ve hoşlanmadığınız kimselerin evinize girmesine izin vermemeleridir. Dikkat ediniz! Hanımlarınızın sizin üzerinizdeki hakkı ise onların giyim ve gıda ihtiyaçlarını güzelce karşılamanızdır.” [8] Yine Peygamber (sav) Efendimiz: “Ailenin senin üzerinde hakkı vardır.” [9 ] buyuruyor. İslamiyet’te geçim yükü erkek ve kadın arasında paylaşılmıştır. Bir erkek hanımını tarlada, fabrikada veya herhangi bir iş yerinde çalışmaya zorlayamaz. Kadın kendisi isterse ve erkek de çalışmasına razı olursa, kadın kendisine uygun bir işte çalışabilir. Müslüman kadının ev işi yapması, çoluk çocuğuna bakması bir ihsandır ve çok sevaptır. Müslüman kadınlar bunu severek gönülden ve ibadet aşkı ile yaparlar. Kadınlara karşı iyi davranmak, tatlı ve yumuşak dille nazikçe konuşmak, kaba ve sert hareket etmemek Allah Resulü’nün güzel ahlakındandır. Peygamberimiz (sav) şöyle buyuruyor: “Sizin en hayırlınız kadınlarına karşı huyu en iyi olanlarınızdır. Ben de aileme karşı en hayırlı olanınızım. Kadınlara ancak iyi insanlar güzel davranır, onlara karşı ancak kötü kişiler, ihanet eder.”[1 0] Müslümanlıkta kadın sultandır. Dinimiz kadına çok büyük değer vermiştir. Erkeğe de mesuliyet yüklemiştir. İslamiyet’te kadın çalışmak, para kazanmak zorunda değildir. Evli ise erkeği, bekar ise babası, babası da yoksa en yakın akrabası çalışıp onun her ihtiyacını karşılamak zorundadır. Kendisine bakacak hiç kimsesi bulunmayan kadına, devlet yardım sandığı bakar. “Kişinin harcadığı en hayırlı para, ailesi için harcadığı, Allah yolunda cihad için hayvanına harcadığı ve yine Allah yolunda arkadaşları için harcadığı paradır.” [11 ] “Bir kişi, sevabını Allah’tan umarak ailesine harcama yaptığında, bu harcama onun için sadaka olur.” [1 2] “Veren el üstündür. Vermeye, geçimini sağlamakla yükümlü olduğun kimselerle; annenle, babanla, kız ve erkek kardeşlerinle başla. Sonra da yakınlık durumuna göre devam et.”[1 3] “Bakmakla yükümlü olduğu kimseleri ihmal etmesi, kişiye günah olarak yeter.” [1 4] Peygamber Efendimiz evlenilecek bir kadında aranacak olan özellikleri şöyle belirlemiştir: “Bir kadınla dört özelliği için evlenilir. Malı için, asaleti için, güzelliği için ve dindarlığı için. Sen evlenirken dindar kadını tercih et ki evin bereketle dolsun” [1 5] Resulüllah (sav) Efendimiz biz erkekleri, kadınların hak ve hukukunu gözetmeye davet etmekte ve bu konuda Veda Haccındaki meşhur hutbesinde şöyle buyurmaktadır: “Kadınlarınız hakkında Allah’tan korkunuz. Şüphesiz, onlar sizin yanınızda yardımcılarınızdır. Onları Allah’ın emaneti olarak aldınız” [1 6] Başka bir Hadis-i Şerif’te ise; “Allah sizden, kadınlara karşı iyi ve hayırlı olmanızı ister. Çünkü onlar, sizin analarınız, kızlarınız veya teyzelerinizdirJ” [1 7 ] buyurmaktadır. Her kadın, bir erkeğin ya kızıdır, ya kız kardeşidir, yahut hanımıdır veya onu doğuran annesidir. Onun için kadınlara kötü şeyler reva görülmemeli, onlara layık olduğu değer verilmeli, hürmet edilmelidir. HAVADİS SAYI 1 7- 23/02/201 5 PAZARTESİ SEMA GÜÇLÜ- AYSENUR ÇETİN ÖZDEMİR SAYFA:27 Erkek eşi ile iyi geçinmeli, sinirli, hırçın ve ona karşı kırıcı olmamalıdır. Yüce Allah (cc) bu konuda şöyle buyurmaktadır: “Ey İman edenler! Kadınlara zorla varis olmanız size helal değildir. Apaçık bir edepsizlik yapmadıkça, onlara verdiğinizin bir kısmını ele geçirmeniz için de kadınları sıkıştırmayın. Onlarla iyi geçinin” [1 8] İslam’dan önce Araplar kadına çok kötü muamele ediyorlardı. Kocası ölen kadını, onun miras bıraktığı mal gibi telakki ediyorlar, kadın istemese bile onunla evlenme veya onu başkasıyla evlendirme hakkına sahip olduklarını düşünüyorlardı. Kadını kullanarak maddi menfaat sağlamak yoluna gidiyorlardı. Nisa suresi 1 9. ayet bütün bu haksızlıklara son vermiş, kadına layık olduğu hakları getirmiştir. Aile yuvasının devamını sağlayacak temel prensibiR Erkekler eşleri ile iyi geçinecekler, bunun için uygun ortamı hazırlayacaklardır. Eşin, mizacı, ruhi yapısı ve karakteri dikkate alınmalıdır. Erkek, her şeyden önce eşine bir insan olması açısından bakmalı, onun aile yuvasının temelini oluşturan iki temel unsurdan biri olduğunu hatırdan çıkarmamalıdır. Peygamber (sav) Efendimize bir adam soruyor: “Ey Allah’ın Resulü! Kadınların erkekler üzerindeki hakları nelerdir? Peygamber (sav) şu cevabı veriyor: “ Yediğinden yedirmesi, giydiğinden giydirmesi (kadının kocası üzerindeki hakkıdır). Sakın (eşinin) yüzüne vurmasın. Ona kötü muamelede bulunmasın. Evin dışında onu terk etmesin.” [1 9] Hz. Aişe (ra) dan; “Resulullah (sav) Allah yolunda savaş hali dışında, ne bir kadına ne de bir hizmetçiye, kısacası hiçbir kimseye el kaldırıp vurduğunu görmedim” [20] “Allah’ın hanım kullarına vurmayın!.. (Bu gece) Muhammed’in eşlerine pek çok kadın geldi. Hepsi de kocalarından şikayetçiydi. Bu adamlar sizin hayırlılarınız değildir.” [21 ] “Mümin bir kimse eşine karşı nefret beslemesin. Çünkü onun bazı huylarından hoşlanmasa da hoşlandığı başka huyları mutlaka vardır”. [22] İbn Ömer (ra) bu konuda şöyle diyor: “Biz Peygamber (sav) Efendimizin zamanında hakkımızda vahiy indirilir korkusuyla hanımlarımıza karşı söz söylemekten ve istediğimiz gibi davranmaktan çekinirdik. Ancak Peygamber (sav) Efendimiz vefat edince hanımlarımıza istediğimiz gibi söz söylemeye ve rahat davranmaya başladık.” [23] Peygamber (sav) Efendimiz bir Hadis-i Şeriflerinde şöyle buyuruyor: “Bana dünyadan güzel koku ve kadınlar sevdirildi. Benim en mutlu anım ise, namazda olduğum zamandır.”[24] “Dört şey Peygamberlerin sünnetlerindendir: Utanma ( haya) duygusu, güzel koku sürünmek, misvak kullanmak ve evlenmek.” [25] Kadın iyi bir anne, iyi bir eş, iyi bir arkadaş, merhamet timsali, şefkat abidesi ve hepsinden önemlisi Allah’ın en güzel bir şekilde yarattığı güzel, zarif, nazik bir kul ve insandır. DEVAM EDECEKR. HAVADİS SAYI 1 7- 23/02/201 5 PAZARTESİ SEMA GÜÇLÜ- AYSENUR ÇETİN ÖZDEMİR SAYFA:28 GÜLELİM EĞLENELİM HAVADİS SAYI 1 7- 23/02/201 5 PAZARTESİ AYDIN DURDU SAYFA:29 H GÜLELİM EĞLENELİM HAVADİS SAYI 1 7- 23/02/201 5 PAZARTESİ AYDIN DURDU SAYFA:30 ALTIN ÖGÜTLER HAVADİS SAYI 1 7- 23/02/201 5 PAZARTESİ SAYFA:31 EDİTÖR : HATİCE GÜL