Osmanlı`dan Cumhuriyete Hileli Seçimler ve 16 Nisan

advertisement
Zarrab davası artık
milli güvenlik meselesidir
Siyahî teknik
direktörün adı yok
Zarrab meselesi ilk günden beri
Erdoğan’ın ajandasındaki en
önemli iş. Hal böyle olunca Zarrab’ı kurtarmak için pazarlık
masasında her şeyi verebilecek
durumda. Zarrab davası
artık Türkiye için bir milli güvenlik meselesidir.
Yeşil sahalarda boy gösteren
hemen her takımda siyahî bir
oyuncu görmek mümkünken,
saha kenarında siyahî teknik adam
görmek neredeyse
imkânsız.
EFE YIĞIT’IN SPOR
DOSYA’SI 18’DE
A. YAVUZ ARSLAN’IN YAZISI 6’DA
GÜNLÜK E-GAZETE — SAYI: 165
26 NİSAN 2017 ÇARŞAMBA
WWW.TR724.COM — @TR724COM
FOTOĞRAF: AFP
Erdoğan 2023 dedi
1990’lara döndük
T
ürkiye’nin de kurucuları arasında yer aldığı Avrupa Konseyi Parlamenterler Meclisi (AKPM)
genel kurulda yaptığı oylamada 113
Evet oyuna karşı 45 Hayır’la Türkiye’yi siyasi denetim sürecine aldı.
Demokrasi, insan hakları, ifade ve
medya özgürlüğü gibi konulardaki
gerilemeler Türkiye’ye pahalıya mal
oldu. Erdoğan ve AKP hükümeti,
Avrupa Konseyi’nin iyileşme için tanıdığı 9 aylık uzatmalı mühleti suis-
timal etti. Daha önce 1990’lı yıllarda
‘siyasi denetim’ kategorisine düşürülen ve uzun yıllar buradan çıkamayan Türkiye, AKP’nin reformlarıyla yakaladığı ivmeyi kaybetti ve
yine AKP eliyle, en başa döndü.
MEHMET DINÇ STRAZBURG’DAN YAZDI, 2 VE 3’TE
Hollanda ile başlayan AB süreci, Hollanda ile tekrar düşüşe geçti
MURAT KANI’NIN AMSTERDAM’DAN YAZDI, 16’DA
Nargile
bir “F..ö”
projesidir!
Osmanlı’dan Cumhuriyete Hileli
Seçimler ve 16 Nisan Referandumu
BARBAROS J. KARTAL’IN YORUMU 4’TE
Saray’ın sabıkalı
demokrasi liginde
yatırımcılara
başarılar...
SEMIH ARDIÇ’IN HABER YORUM’U 9’DA
Türkiye’den
Macron
çıkar mı?
ERHAN BAŞYURT’UN YAZISI 12’DE
1
6 Nisan Referandumu 100
yıl önceki şaibeli seçimlerin
tekrarı şeklinde oldu ve devletin
bütün imkânlarını kullanan AKP
iktidarı, YSK’nın da desteğiyle
Anayasa değişikliklerini % 51 ile
de olsa halka onaylattı. Bu başarı yine de referandumla ilgili şaibeleri ortadan kaldırmadı.
Her zaman dindarlığı öne çıkaran ve Tek Parti devrini kötüleyen
AKP’nin, İttihatçılar ve CHP’nin
seçimlerdeki hilelerini aynen tekrar etmesi her yönüyle ilginç bir
durum. Referandumun galibi
gibi gözükenler, tarih ve insanlık
önünde şu an fark edemeseler de
büyük bir mağlubiyete uğradılar.
DR. SERDAR EFEOĞLU’NUN YAZISI 13’TE
02
26 NİSAN 2017 ÇARŞAMBA
MEHMET DINÇ
Strazburg
HABER ANALIZ
MehmetDinc@Tr724.com
@Mehmetdincstr
AFP
Erdoğan 2023 dedi
1990’lara döndük
TÜRKIYE’NIN DE KURUCULARI arasında yer aldığı
Avrupa Konseyi Parlamenterler Meclisi (AKPM) genel kurulda yaptığı oylamada 113 Evet oyuna karşı 45
Hayır oyuyla Türkiye’yi siyasi denetim sürecine aldı.
Demokrasi, insan hakları, ifade ve medya özgürlüğü gibi konulardaki gerilemeler pahalıya mal oldu.
Erdoğan ve AKP hükümeti, Avrupa Konseyi’nin iyileşme için tanıdığı 9 aylık uzatmalı mühleti suistimal
etti. Sonuç Türkiye 90’li yıllara geri dönüyor.
Adil yargılama, ifade ve medya özgürlüğü, güçler
ayrılığının ortadan kalkması, demokratik kurumların işlevsiz hale gelmesi, bu kararın alınmasında etkili oldu. OHAL ve KHK’ların keyfi kullanılması, yeni
anaysa değişikliğiyle gücün tek elde toplanması
bardağı taşıran son damla oldu. AKPM’nin kararından sonra Avrupa parlamentonsun alacağı karar
merak konusu. 2004 yılında müzakereler başlarken Avrupa Konseyinin denetim sürecini bitirmesi
etkili olmuştu. Venedik komisyonun önerileri dikkate alınmadı. OHAL’de referandum yapıldı, muhalefet baskı altına alındı, adaletsiz bir seçim yapıldı.
YSK mühürsüz oyların kabul ederek skandal bir karar imza attı. Stefan Schennach referandumla ilgili
“Eğer adil bir seçim olsa hayır oyları yüzde 60 çıkardı” yorumu yaptı.
Denetim sürecinin ilk etapta 2018’e kadar süreceği öngörülüyor. Bu süre zarfında, cezaevindeki gazeteciler, milletvekilleri, adil yargılama, kapatılan
kurumlar, ifade özgürlükleri, temel insan hakları,
demokratik kurumların işleyişi, OHAL ve KHK gibi
konular detaylı şekilde incelenecek. Ne yazık ki
bundan sonra eğer Türkiye tekrar Avrupa standartlarına ulaşmak için ciddi çaba sarf etmezse, daha
önce yaşadığı gibi uzun yıllar ‘denetim süreci’ni atlatmayı bekleyecek.
TEKRAR DEMOKRASI IÇIN
SIÇRAMA RAMPASI OLABILIR
Diğer taraftan otokritik bir sisteme bürünen Türkiye’nin gerçek manada demokrasiye ulaşması için,
temel insan hakları, ifade özgürlüğü, güçler ayrılığı
değerlerinin yerleşmesi için bir fırsat olabilir. Türkiye 2004 yılında denetim sürecinden kurtulmak
için bir dizi reform yapmış ve ülkenin demokrasi
yolundaki iyi niyeti denetim surecinden çıkmasını
sağlamıştı. Ama realitede, siyasi inisiyatifin bunu
istemediği açıkça görülmüyor.
TÜRKIYE IÇIN HAYATI KARAR ALINIRKEN AKP
HEYETI “F..Ö ” IFADESI IÇIN ÇIRPINDI
AKPM genel kurulundan Türkiye için dönüm nok-
26 NİSAN 2017 ÇARŞAMBA
tası sayılabilecek kararlar alınırken, AKP heyeti verdiği onlarca değişiklik önergesini Gülen hareketine
“terör örgütü” ifadesi kullandırmak için harcadı.
Türkiye 13 yıl sonra siyasi denetime alınırken Markar Eseyan, Serap Yaşar, Suat Önal, Saban Dişli gibi
AKP’li vekiller defalarca söz alıp, “f..ö”, “terör örgütü ifadesi kullanmalısınız” teklifinde bulundu. Fakat
47 ülkeyi temsil eden parlamenterimeler meclisinden ‘Hayır’ cevabı çıktı. Parlamento ‘Gülen Hareketi’ ifadesini uygun buldu.
18 VEKIL, 150 GAZETECI TUTUKLU,
150 BIN DEVLET GÖREVLISI IŞTEN ATILDI
AKPM Türkiye eş raportörleri Marianne Mikko ve
Ingebjørg Godskesen oylama öncesi raporu genel
kurul salonunda savundu. Godskesen “Türkiye’de
18 vekil, 150 gazeteci tutuklu, onlarca gazetece,
TV, dergi kapatıldı hepsi de muhalif yayın organları. 150bin devlet görevlisi işten atıldı. Ocak ayında
OHAL komisyonu sözü verildi yerine getirtilmedi.
Referandum eşit ortamda yapılmadı. OHAL kalkmadı. Güçler ayrılığı prensibini ortadan kaldıran
anayasa değişikliği kabul edildi, Türkiye siyasi denetim altına alınmalı. Türk demokrasisin gelişmesi
için Türk yetkililer işbirliği içinde olmalıyız” ifadelerini kullandı.
ERDOĞAN’IN AGİT TEMSILCILERI HAKKINDAKI
IFADESI TEPKI GÖRDÜ
Erdoğan’ın seçim için ülkemize davet ettiğimiz
Avrupa Güvenlik ve İşbirliği Teşkilatı (AGİT) temsilcilerine yönelik ifadelerine Niokolav Villumsen
tepki gösterdi. “Erdoğan’ın haddinizi bilin ifadeleri
karşında ya tepki vereceğiz ya da haddimizi bilip
oturacağız, bu hakaret tüm asambleye yapılmıştır
” ifadelerini kullandı. Ayrıca Markar Eseyan AGİT
temsilcilerini PKK sempatizanı olmakla suçladığı
konuşmasının ardından, genel kurul salonundan
tepki geldi ve özür dilemesi istendi.
KEMALIST LAIK DÜŞÜNCENIN GÜCÜ AZALDI
Eşi Türkiye raportörü Josette Durrieu, 2002’de Erdoğan’ın sahneye çıkışından beri Türkiye’yi yakından takip ettiğini söyledi. “1920’de Kemalizm’in
ordu gücüyle kurduğu laik sitem 2002’de Erdoğan’la birlikte değişti, ordu ve laik gücünü yitirdi”
dedi.
14 YIL SONRA AYNI YERE GERI DÖNDÜK
Türkiye 1996 yılında dahil olduğu denetleme sürecinden, yaptığı reformlar sayesinde ve AKP’nin
estirdiği olumlu rüzgârla 2004 yılında çıkmıştı. Bu
sayede AB ile müzakerelerinin başlamasının önü
açılmıştı. Son 4 yılda AKP ve Erdoğan, iktidar hırsıyla ülkenin demokratik kurumlarının tamamı işlevsiz
03
HABER ANALIZ
2. SAYFADAN DEVAM
hale getirdi. 13 yıl sonra AKPM tekrar denetim süreci kararı aldı. Denetim sürecinden çıkıp tekrar denetim sürecine alınan tek Avrupa ülkesi oldu. Daha
acısı , kurucu üye sıfatı ve Avrupa Konseyine en
fazla maddi destek sağlayan “grand payeur” ülke
sıfatıyla, denetim sürecine düşmesi.
İDAM IÇIN AYRI PARAGRAF
Avrupa konseyi ve parlamentonsun belki de tek
kırmızı çizgisi idam kararı. Genel kurulda yapılan
oyalamada Martin Poliacik “İdam cezası geri gelirse kırmızı çizgi asılmış olur, ve o ülke bu genel
kurul salonunda bulunamaz” dedi. Raportör Godskesen ise “Mevzuatında idam cezası bulunan ülkenin Avrupa Konseyi üyeliğinde yeri yoktur” ifadesi
ayni zamanda Konseyin bu konudaki net görüşüdür. Herhangi bir devlet idam cezasını geri getirirse
üyelikten düşer.
DIŞIŞLERI BAKANLIĞI KARARA
IVEDILIKLE TEPKI GÖSTERDI
Dışişleri bakanlığı “Karar Avrupa’nın basiretsiz
tutumunu yansıtıyor” açıklaması yaptı. Bakanlık
açıklamasında “Avrupa Konseyi Parlamenter Meclisi (AKPM) Genel Kurulu’nun 25 Nisan 2017 tarihli
oturumunda, 2004 yılından bu yana denetim sonrası diyalog sürecinde bulunan ülkemizin yeniden
denetime alınması kararı verilmiştir. AKPM’de, izlenmesi gereken yerleşik usullerin dışında siyasî
saiklerle alınan bu haksız kararı şiddetle kınıyoruz.
Bu karar, başta FETO olmak üzere, sadece ülkemiz
değil bütün Avrupa sistemine ve değerlerine tehlike oluşturan terör örgütlerine hizmet edecektir”
ifadelerine yer verdi.
Türkiye 13 yıl sonra siyasi
denetime alınırken Markar
Eseyan, Serap Yaşar, Suat
Önal, Şaban Dişli gibi AKP’li
vekiller defalarca söz alıp,
“f..ö”, “terör örgütü ifadesi
kullanmalısınız” teklifinde
bulundu.
04
26 NİSAN 2017 ÇARŞAMBA
BARBAROS J. KARTAL
BarbarosKartal@Tr724.com
@barbarosjkartal
HABER YORUM
NARGİLE BİR
“FETÖ” PROJESİDİR!
Oğlum, siz var ya hakikaten hastasınız. “Allah
sizin aklınızı almış” demek gerçekten olayı anlatmakta çok hafif kalıyor. Artık kendi uydurduğunuz yalanları kendiniz yalanlıyor, onu yaparken de başka bir yalan söylüyorsunuz. Zalimden korkunuz sizin ayarlarınızı iyiden iyiye
bozdu. İnsan üzülmeli mi sevinmeli mi bilemiyor. Ama kesin olan şu: Her şeyi sıfırlamadan
gitmeyeceksiniz.
Kutlu Doğum bir “Fetö” projesidir diye bir iftira attılar ortaya, onlarca yalancı şahit buldular
günlerce üzerinde tepindiler. Paralarını veren
adam bir tweet attı, yeniden tornistan yaptılar.
Havuzun en rezil olmaya kafadan oynayan grubunun attığı iftirayı havuzun entel görünümlü
ne yöne gideceğinden kararsız cahil grubu temizlemiş. Ama Cemaate atılan bir iftirayı açığa
kavuşturmanın bedelinden öyle korkmuşlar ki
üzerine başka bir iftira atarak yola devam etmişler. Karar Gazetesi, Kutlu Doğum etkinliklerinin Cemaat tarafından başlatılmadığını bunun çürütüldüğünü yazıyor, haberin giriş spotu şöyle:
“Kutlu Doğum Haftası etkinliğinin FETÖ projesi olduğu iddialarını 28 yıl önce başlayan sürece tanıklık eden Diyanet yetkilileri çürüttü.
Organizasyonu sahiplenmeye kalkışan ancak
Diyanet’in kararlı duruşuyla amacına ulaşamayan örgütün bu yolla çıkar sağlamaya çalıştığı ortaya çıktı.”
Nasıl? Cemaat başlatmamış ama sahiplenmeye kalkışmışmış ama Diyanet de kararlı bir duruşla buna izin vermemiş. En son ifade harika,
örgüt bu yolla çıkar sağlamaya çalışmış. Arkadaş daha dün emir alana kadar hepinizin çoluğu çocuğu Cemaat okullarında değil miydi?
Cemaate, gecesini gündüzünü çocuklara feda
eden öğretmenlere methiye düzmekten yorulmamış mıydınız? Aldığınız paralardan utanmayıp “indirim, indirim” diye bizleri aramıyor
muydunuz?
Neyse sizin nankörlüğünüzle baş edilemez. Havuzun biraz aklı çalışan hinleri bu işin sonu sakata gidiyor, bu tayfa yakında 5 vakit namaz
da “Fetö” projesi Kur’an’da 3 vakit geçiyor fa-
Arkadaş daha dün emir alana kadar hepinizin çoluğu çocuğu
Cemaat okullarında değil miydi? Cemaate, gecesini gündüzünü çocuklara feda eden öğretmenlere methiye düzmekten yorulmamış mıydınız? Aldığınız paralardan utanmayıp “indirim, indirim” diye bizleri aramıyor muydunuz?
26 NİSAN 2017 ÇARŞAMBA
lan diye devam edecek diye ön almasa bunları tutan olmayacak. Ama bu iş gider sonunda bu tür haberler “Fetö” ile mücadeleye zarar
veriyor Yıldıray şirinliğine bağlanır. Siz esas bir
gün nargile, okey “Fetö” projesidir diye karşınıza çıkarlarsa ne yapacaksınız onu düşünün
bence.
SAYISIZ TERÖR ÖRGÜTÜYLE MÜCADELE
DERKEN?
Saçmalıklara başlamışken devam edelim. Avrupa Konseyi Parlamenterler Meclisi Türkiye’yi
tekrar denetime aldı. AKPM, AKP’nin pek umurunda değil. Bu karardan bizimkilerin ayrı bir
memnuniyet duyduklarını söylemek yalan olmaz. Ama ileride gelecek faturaları hep beraber ödemeye devam edeceğiz. Neticede beklenen bir karardı. Meclisin hazırladığı rapor
Türkiye’deki insan hakları ihlalleri ve anti demokratik uygulamalar ile ilgili çok vahim tespitler ve gerçekler içeriyordu. Koca rapora bizimkiler birkaç paragraf muhalefet şerhi düşmeye çalıştılar olmadı. O kadar büyük iddialar
karşısında bizimkiler kelime oyunları ile efendilerine şirin görünme yarışına girdiler.
Zaten söyleyecekleri pek bir şey de yok çünkü yaşananlar ortada. O kadar gerçeklikten
kopukluk ki “Ben ne diyorum sen ne diyorsun” olayı. ‘Strasbourg by night’ tweet’leri dışında bir şey yapamayan heyet başı Talip Küçükcan. Anadolu Ajansı’nın haberine göre ülke
olarak FETÖ, PKK ve DEAŞ başta olmak üzere sayısız terör örgütüyle mücadele ediyormuşuz. Getirilen önlemler bu çerçevede imiş. Sizin için Cemaat’ten başka örgüt mü var. Arkadaş ayrıca sayısız terör örgütü ne demek ya?
Böyle bir ifade olabilir mi? Sayısız terör örgütü. AKPM’nin bir dönem başkanlığını Mevlüt
Çavuşoğlu’nun yaptığını, Türkiye’nin kurucularından birisi olduğu söyleyelim de belki Haçlı
hikayelerine katkısı olur.
Dünyaya başka millete
başka konuşmanın dertleri
bunlar. Papa, Saray’a
geldiğinde yüzünde gülücükler saçan Erdoğan’ın
seçim meydanlarında
Papa’ya etmediği küfür
kalmaması gibi.
05
HABER YORUM
04. SAYFADAN DEVAM
ÖĞRETMENİN GÖZÜ KULAĞI KHK’DA ŞİMDİ...
Bitmiyor. Saçma sapan 23 Nisan ritüellerinden
olan çocukların makam koltuklarına oturma
törenlerinden Başbakanlık’takinde minik bakan dinler arası diyalog dediği için öğretmeni hakkında soruşturma açılmış. İlk duyumlara
göre öğretmen de metni Dışişleri’nin web sayfasından aldığını söylemiş. Şimdi Dışişleri’nde
de bir soruşturma açılır herhalde. Uğraştığımız işlere bakar mısınız? Allah daha nasıl belamızı verebilir? Dünyaya başka millete başka
konuşmanın dertleri bunlar. Papa, Saray’a geldiğinde yüzünde gülücükler saçan Erdoğan’ın
seçim meydanlarında Papa’ya etmediği küfür
kalmaması gibi. Ama öğretmen de ya çok safmış ya da çok cesur gerçekten. Şimdi gözü kulağı KHK’da… Gerçekten çok yazık.
BİLİNMİYOR AMA EN AZ YÜZDE 90!
Bitmiyor. Kuleli’yi nasıl peşkeş çekeceklerini
anlatan Savunma Bakanı Fikri Işık, kapatılan
askeri okullar ile ilgili olarak gazetecilere şöyle
bir laf etmiş “yüzde 90’dan fazlasının FETÖ’nün
bizzat yerleştirdiği çocuklardan oluştuğunu,
bireysel olarak hangisinin FETÖ’cü hangisinin
olmadığını da araştırılmasının zor olduğunu”
vurgulamış. Yani “bizzat” kelimesini kullanacak kadar eminsiniz ama kim yerleştirilmiş bilemiyorsunuz. Ülkeden hukuk manzaraları.
Ordunun belki tarihindeki en güçsüz konuma
itilmesinin bir rastlantı olmadığı yakında anlaşılacak. Uçakları kaldıracak pilot bırakmadılar. Öğrenci diye serserileri Harbiyeli yaptılar.
Reza’yı daha doğrusu kendilerini kurtarmak için
annelerin babaların bin bir zahmetle büyüttüğü
çocukları bataklıkta kurban vermeyi bile önerecek kadar hainleşenlerin gerçek yüzünü kader
eninde sonunda gösterecek inşallah.
26 NİSAN 2017 ÇARŞAMBA
06
HABER ANALİZ
ADEM YAVUZ ARSLAN
AdemYavuz@Tr724.com
@ademyarslan
ZARRAB DAVASI ARTIK MİLLİ
GÜVENLİK MESELESİDİR
2013 yılı Kasım ayıydı.
Henüz dershanelerin kapatılması tartışmaları
ve 17-25 Aralık yolsuzluk soruşturmaları başlamamıştı.
Gündemde rutin siyasi tartışmalar vardı.
Ben de Bugün Gazetesi Ankara Temsilcisi’ydim
ve sıfırdan kurup Türkiye’nin en başarılı haber
kanallarından biri haline getirdiğimiz, AKP’li
haramilerin el koyup kapattıkları Bugün TV’de
televizyon programları yapıyordum.
Ankara Temsilcileri ile yaptığımız ‘Temsilciler
Meclisi’ programında sayısız siyasetçi ağırlamıştık. Yayın akşam 9 ile 11 arasında canlıydı.
Yayın sırasında sorun çıkarmasın diye cep telefonumu stüdyoya götürmüyordum. O akşam
yayından sonra telefonumu kontrol ettiğimde
dönemin AKP Genel Başkan Yardımcısı Hüseyin Çelik’in aradığını gördüm.
fendi’ ya ‘alt yazıyı beğenmemiş’ ya da ‘spikerin etek boyuna takılmış’ olabilirdi(!) Veya konuklardan birinin ifadelerine kızmış olabilirdi.
Çelik’i cevaben aradım. O da ‘bir konu var’ görüşelim dedi. Bende “Acil ise uğrayabilirim değilse yarın geleyim” dedim. Ertesi sabah için
randevulaştık.
‘YUKARISI RAHATSIZ’
AKP Genel Merkezi’ne gidip Çelik’le görüştüm.
Bana “Rıza Zarrab ile ilgili haber yapıyormuşsunuz, bir muhabiriniz onu aramış” dedi.
Bende birkaç saniye düşünüp “Zarrab kim?”
diye sormuştum. Zira haber toplantılarında
öyle bir ismin geçtiğini hatırlayamamıştım.
O da “Ebrü Gündeş’in kocası. Bizimkilerde hassasiyet oluşturmuş” dedi. Ben de “Konuyu bilmiyorum, araştırayım dönerim” dedim.
Eski Milli Eğitim Bakanı olan Çelik o dönem iktidar partisinin medya ile ilişkilerinden sorumluydu ve araması bizim için rutindi.
Haberi İstanbul bürodan bir arkadaş çalışıyormuş. Hakkındaki iddiaları sormak için Zarrab’ı
aramış. Detayları öğrenip Çelik’in yanına tekrar gittim.
Çünkü Bugün TV’yi yakın markaja alan ‘Bey-
Haberin sağlam verilere dayandığını söyledim.
26 NİSAN 2017 ÇARŞAMBA
Çelik ise “Yukarısı bu durumdan çok rahatsız
olmuş” dedi. Daha sonra adlarını 17-25 Aralık
operasyonlarında göreceğimiz dönemin bakanları Egemen Bağış, Zafer Çağlayan, Erdoğan Bayraktar ve Muammer Güler’in de kendisini aradığını anlattı.
Açıkçası o gün ‘büyük bir balık’ yakaladığımızı ya da nasıl bir kayaya çarptığımızı kavrayamamıştım. Aynı günlerde ismi geçen bakanlar
beni, yayın yönetmeni Erhan Başyurt’u ve patronumuz Akın İpek’i de aradılar.
07
HABER ANALİZ
06. SAYFADAN DEVAM
Uğruna tüm Türk yargı ve emniyet sistemini
dağıttıkları Zarrab ABD’de tutuklanmıştı.
Şoku atlatması yaklaşık 10 gün süren Erdoğan,
29 Mart’ta ABD seyahatine çıkarken havalimanında “Bu ülkemizi ilgilendiren bir konu değil,
varsa bir şey Rıza Bey’in avukatları gerekli cevabı vereceklerdir” dedi.
Haber henüz yayınlanmamıştı ama AKP iktidarı ayağa kalkmıştı.
Biz haberdeki rüşvet ve kara para aklama iddialarını teyit etmeye çalışırken operasyon başladı ve gazetecilik tabiriyle bizim haber elimizde patladı.
17 Aralık’ta başlayan operasyonlardan ortaya
dökülen görüntüler ve telefon kayıtları gösterdi ki AKP’li kurmayların paniği boşuna değilmiş. Zira delillere göre Rıza Zarrab sadece dönemin İçişleri Bakanı Muammer Güler’i değil
tabiri caizse tüm AKP iktidarını ‘önüne yatırmış’. (Bu arada o döneme dair şahitlikleri olan
birçok AKP’li var. Son dönemdeki rahatsızlıkları da malum. Bakarsınız konuşurlar!)
Süreçte neler yaşandığı ortada.
Erdoğan ağır yolsuzluk ve rüşvet iddialarından
kurtulabilmek için Türkiye’yi ateşe verdi. Hırsızı, rüşvetçiyi, ‘bazılarının’ parasını önden veren
Zarrab ve onunla irtibatlı kişileri yakalayan polisler tutuklanıp cezaevine gönderilirken savcılar da görevden alındı.
Takip eden süreçte tüm emniyet ve adalet sistemi lağvedildi. Binlerce bürokrat sürgün edildi, tutuklandı.
Erdoğan ‘kontrolü sağladıktan sonra’ çıktığı
Pakistan seyahatinde beraberindeki gazetecilere Zarrab’ı ‘hayırsever iş adamı’ olarak tanıttı.
17-25 Aralıkta ortaya çıkan skandalları kapatmak için Cemaate savaş açan ve bunda da ciddi mesafe alan Erdoğan için işler yolunda gidiyordu.
Ta ki geçtiğimiz yılın mart ayına kadar.
Eşi ve çocuğuyla Miami’ye tatile gelen Zarrab,
19 Mart 2016’da FBI tarafından yakalandı ve çıkarıldığı mahkemece tutuklandı.
ERDOĞAN FETHULLAH GÜLEN’DEN ÇOK
ZARRAB’I İSTEDİ
Fakat gelişmeler tersi yönde oldu.
Konuyu çok yakından izleyen Erdoğan, ABD
nezdinde girişimlerde bulundu, hatta bizzat
dönemin ABD Başkan Yardımcısı Joe Biden’e
açtı. Adalet Bakanı Bekir Bozdağ Ocak 2016’da
ABD’ye gelip dönemin ABD Adalet Bakanı Loretta Lynch ile görüştü.
Süreç içinde ‘başka isimler’ de Erdoğan adına
lobi yaptı, ‘kesinin ağzı’ açıldı. Fakat istenilen
bir türlü olmadı, üstelik savcı Bharara soruşturmayı genişletti.
Dosya kabardı, suçlar ve sanıklar arttı.
Trump’ın seçilmesine sevinen Erdoğan ve AKP
hükümeti, bu kez Trump’ın ‘etrafı’na yatırım
yaptı. Nitekim Trump, daha önce göreve devam
etmesini istediği Preet Bharara’yı 12 Mart’ta
görevden aldı.
Zarrab ise savunma ekibine Trump’a yakınlığı ile bilinen eski New York Belediye Başkanı Rudolph Giuliani ve eski başsavcı Michael
Mukasev’i ekledi.
Giuliani ise vekâleti alır almaz Ankara’ya uçtu.
Zarrab adına Erdoğan ile toplantı yaptı. Hem
de Erdoğan için hayati öneme sahip referen-
26 NİSAN 2017 ÇARŞAMBA
08
HABER ANALİZ
07. SAYFADAN DEVAM
Zarrab meselesi daha ilk günden beri Erdoğan’ın kişisel meselesi ve ajandasındaki en önemli iş. Hal böyle olunca da Zarrab’ı
kurtarmak için pazarlık masasında veremeyeceği yok.
dum öncesinde. Zarrab meselesi Erdoğan için
o kadar önemliydi ki bu görüşmeyi her şeyin
önüne aldı.
Dosyada şu ana kadar yer alan bilgi ve belgeleri düşünürseniz savcılığın blöf yapmadığını
söylemek mümkün.
DAVAYI MAHKEMEDE DEĞİL MASADA
KAZANMA TELAŞI
Erdoğan’ın Trump üzerinde etkisi olabilecek
‘herkesi ve her kurumu’ devreye soktuğu sağır
sultanın bile duyduğu bir gerçek.
Kaldı ki, Bharara’nın mahkemeye sunduğu ve
‘FBI’dan teyitli’ dediği belgelerde çok şey var.
Hatta yazının girişinde bahsettiğim Zarrab ile
ilgili haberin çıkmaması için yapılan siyasi müdahalenin detayları bile telefon kayıtlarından
çıkartılarak dosyaya konmuş.
Bu durum Erdoğan ve Zarrab’ın mahkemeden
umutsuz olduğunu gösteriyor. Bir başka ifadeyle davayı mahkemede kazanamayacağını
düşünen Erdoğan ve Zarrab siyasi manevralarla çözüm arıyor.
Trump’a gönderilen ‘anlaşmaya hazırız’ mesajı da bu politikanın bir yansıması. Zarrab’ın
Miami’de tutuklandığı günden bu yana
Erdoğan’ın en önemli meselesinin bu konu olduğunu düşünürseniz pazarlık masası hakkında fikriniz olabilir.
Erdoğan’ın Zarrab’ı kurtarmak için ‘verebileceklerinin listesi’ hayli uzun.
ABD yargı çevreleri ise Erdoğan adına lobi yapan şirketlerin davaya müdahil olma çalışmalarından rahatsız. Nitekim Bharara “Umarım hukukun üstünlüğü ve yargının bağımsızlığı Amerika Birleşik Devletleri’nde ve Adalet
Bakanlığı’nda hâlâ bir önem taşıyordur” açıklaması yaptı.
ABD yargı çevrelerindeki ‘rahatsızlığı’ gösteren
bir diğer gelişme ise Pazartesi sabahı mahkemede yaşandı.
Başsavcılık “Türk ve İranlı yüksek düzey yetkililerin Reza Zarrab ile İran ambargolarını delmek için yaptığı işbirliğini ispatlayacaklarını”
açıkladı.
ZARRAB TÜRKİYE İÇİN BİR GÜVENLİK
SORUNU HALİNE GELDİ
Bu ifade şu açıdan önemli; Trump tahmin edebileceğiniz gerekçelerle Bharara’yı görevden
aldı ama savcılık çizgisini değiştirmemiş gözüküyor. Yani Zarrab’la ilgili suçlamalar ağır ve
savcılık bunların hepsini ‘ispatlayacağını’ iddia
ediyor.
Kısacası Zarrab dosyasına dair yazacak çok şey
var.
Ancak şurası kesin ve unutulmamalı: Zarrab
meselesi daha ilk günden beri Erdoğan’ın kişisel meselesi ve ajandasındaki en önemli iş.
Hal böyle olunca da Zarrab’ı kurtarmak için pazarlık masasında her şeyi verebilecek durumda.
Durumun hassasiyetini bilen Trump ve ABD yönetiminin de Erdoğan’ı köşeye sıkıştırmışken
‘alttan almayacağını’ bilmek için uzman olmaya gerek yok.
Dolayısıyla gelinen noktada Zarrab davası artık Türkiye için bir milli güvenlik meselesidir.
Başsavcılık “Türk ve
İranlı yüksek düzey yetkililerin Reza Zarrab ile İran
ambargolarını delmek için
yaptığı işbirliğini ispatlayacaklarını” açıkladı.
09
26 NİSAN 2017 ÇARŞAMBA
HABER YORUM
Saray’ın sabıkalı
demokrasi liginde
yatırımcılara
başarılar...
SEMIH ARDIÇ
TÜRKIYE HIZLA 1990’ların karanlığında kayboluyor. Her sahada geriye gidişi tescilleyen hadiselerin sayısı artıyor. 25 Nisan 2017 itibarıyla artık
‘sabıkalı demokrasiler’ ligine düştük. Türkiye demokrasisi bundan böyle Arnavutluk, Ermenistan,
Azerbaycan, Bosna-Hersek, Gürcistan, Moldova,
Rusya, Sırbistan ve Ukrayna ile beraber zikredilecek. Bir başka ifadeyle demokrasinin şampiyonlar
ligi Avrupa Birliği’ne (AB) çıkabilme umutlarımız
tükendi. 14 sene evvel veda ettiğimiz nispi demokrasi ligine rücû etmiş olduk.
Bu şekilde çıkmak da inmek de Adalet ve Kalkınma
Partisi (AKP) iktidarının eseri. Türkiye 2004 senesine kadar darbe ve muhtıralarla malul demokrasisi yüzünden ‘sabıkalılar’ listesindeydi. AKP’nin,
iktidardaki ilk senesinde demokrasi çıtasını yükseltmek hususunda herkesi şaşırtacak gayret ve
kararlılık sergilemesi Avrupa Konseyi Parlamenter
Meclisi’nin (AKPM) de takdirini kazanmıştı. Türkiye’nin 2004’te Avrupa Konseyi nezdinde ‘sabıkalı
demokrasiler’ listesi haricinde tutulması Avrupa
Birliği ile üyelik müzakerelerinin başlamasına vesile olmuştu. Nitekim müzakereler 3 Ekim 2005’te
resmen başlamıştı.
2004’TEN 2017’YE YILDIZI SÖNEN TÜRKİYE
O günler Türkiye’nin yıldızının parladığı günlerdi... Amma velâkin aynı AKP, aynı Recep Tayyip
Erdoğan bu defa memleketin etrafına kalın du-
SemihArdic@Tr724.com
AFP
varlar örüyor. Hukuk devleti ve demokrasiyi güçlendirmeye matuf adımların yerini son üç-dört
senede hak ve hürriyetleri daraltan düzenlemeler aldı. Sulh Ceza Hâkimlikleri, tutuklu gazeteciler ve OHAL kararları AKPM’yi harekete geçirdi.
AKPM’ye sunulan 35 maddelik karar taslağı 79
milyonu mahcup edecek kadar ağır tespitler ihtiva ediyor.
25 Nisan 2017
itibarıyla artık ‘sabıkalı
demokrasiler’ ligine düştük.
Türkiye demokrasisi
bundan böyle Arnavutluk,
Ermenistan, Azerbaycan,
Bosna-Hersek, Gürcistan,
Moldova, Rusya, Sırbistan
ve Ukrayna ile beraber
zikredilecek.
Türkiye’de hukuk ihlallerine dikkat çekilen taslağa verilen reylerin dağılımı şöyle oldu: 45 ret, 113
kabul ve 12 çekimser. ‘Kabul’ diyenlerin sayısının
fazlalığı kaybedilen dostluklara işaret ediyor. Neticede Türkiye 13 senedir bulunduğu seçkin kulüpten kapı dışarı edildi. AKPM’nin bu kararı Türkiye
namına hakikaten çok hazin. Teftiş ve müşahede
26 NİSAN 2017 ÇARŞAMBA
10
HABER YORUM
9. SAYFADAN DEVAM
Ankara’dan; OHAL uygulamasına son vermesi, KHK’ları ve
toplu işten çıkarmaları durdurması, tutuklu parlamenterler
ve gazetecilerin serbest bırakması, OHAL inceleme
komisyonunu işletmesi, adil yargıyı güvence altına alması,
medya ve ifade özgürlüğü için adım atması talep ediliyor.
safahatından çıkartıldığı halde yeniden aynı kategoriye dâhil edilen ilk Avrupa memleketi olduk.
AVRUPA, HÜKÜMETİN
HUKUK İHLALLERİNİ ZABTA GEÇİRDİ
Kararda geçen tespitler Türkiye’deki ağır sansür
iklimine rağmen dünyanın olup bitenlerin perde arkasına vakıf olduğunu gösterdi. Hükümetin
OHAL altında anayasa ve beyne’l-milel hukuk kurallarının ötesine geçerek ‘orantısız’ tedbirler aldığı, Kanun Hükmünde Kararnameler (KHK) ile on
binlerce devlet memurunun işine son verildiği artık AKPM kayıtlarına geçti. Hem de üyelerin kahir
ekseriyetinin tensibi ile oldu bu.
İfade ve medya hürriyeti ile yargının bağımsızlığına hassaten vurgu yapıldı. Gazetecilerin tutuklanması ve muhalif gazetecilere yönelik baskının
‘demokratik bir toplumda kabul edilemez’ olduğu
not edildi. 154 milletvekilinin dokunulmazlığının
kaldırılmasıyla Türkiye’de meclisin işleyişinin ‘baltalandığı’, bu kapsamda çok sayıda milletvekili
tutuklu HDP’nin 16 Nisan referandumu için kampanya yürütemediği, bunun da ‘demokratik tartışmayı inkıtaa uğrattığı’nın altı çizildi.
EV ÖDEVİNDE NELER YOK Kİ!
AKPM kararında 16 Nisan referandumuna dair
‘kaygılar’ da dile getirildi. Anayasa değişikliğinin
gerçekleşmesi halinde, özellikle ‘kuvvetler ayrılığı’
ve ‘yargının bağımsızlığı’ konularında soru işaretleri doğacağı mesajı verildi. Karar ile Ankara’dan;
OHAL uygulamasına derhal son vermesi, KHK yayımlamayı ve toplu işten çıkarmaları durdurması,
suçları ispatlanmamış tutuklu parlamenterler ve
gazetecilerin serbest bırakması, OHAL inceleme
komisyonunu işletmesi, adil yargıyı güvence altına alması, medya ve ifade özgürlüğü için adım
atması talep ediliyor. Türkiye’nin ev ödevini yapıp
yapmadığına 2018 içinde yapılacak teftişin neticelerine göre karar verilecek.
2018’e kadar demokrasi açığının kapatılması mevcut şartlarda mümkün değil. Erdoğan muhtemelen iki ay içinde AKP Genel Başkanlığı koltuğunu
Binali Yıldırım’dan geri alacak. Erdoğan’ın yasama
ve yargıyı tamamen kendisine bağlayacağı Partili
Cumhurbaşkanlığı seçimi ise 2019’da. Dolayısıyla
Erdoğan ve beraberindekilerin yegâne derdi o seçimi kazanmak olacak. Devletin bütün imkânları
bu uğurda seferber edilecek, başka meseleler halının altına süpürülecek.
YALNIZ TÜRKİYE, ERDOĞAN’IN İŞİNE GELİYOR
Türkiye’nin ileri demokrasilerden uzaklaşması Erdoğan’ın işine de geliyor. İkide bir hariçten gelen
26 NİSAN 2017 ÇARŞAMBA
11
HABER YORUM
10. SAYFADAN DEVAM
ni beklemiyorum. Birbirinden farklı iki mecradan
bahsediyoruz. Her halükârda bu karar maalesef
Türkiye’nin yıldızının söndüğünü tescil etmiştir.
Artık 2005’ten itibaren yatırım için kuyruğa giren
dünya devlerini unutun. Hal-i hazırdakiler de fırsatını buldukça Türkiye’yi terk edecektir. Sadece
Borsa’ya takip ederek büyük fotoğraftaki tehlikeyi ıskalamayın. Zira Borsa’nın bulunduğu İstinye
sırtlarında rasyonaliteden uzak, Hintli Herif’in ve
MİT’in emrinde, uyduruk işlemlerle sanal bahar
rüzgârları estiriliyor. Yalnız, fakir, mutsuz ve umutsuz Türkiye inşâ edildiği halde ‘AL’ talimatı verenlerin yabancılar olduğunu
zannetmeyin... AlgoritSaray’ın sabıkalı demokrasi macı troller diyorum ben
AKPM’nin kararına Er- liginde Erdoğan ve mabeyni onlara...
haricinde kimse için
doğan, ‘inceldiği yerden
Hâsıl-ı kelam Anayakopsun’ nevinden reaksikalıcı kazanç yok. Şunun
sa Mahkemesi’nden Dayon gösterecektir. Hatta
şurasında Kopenhag/
nıştay’a, TÜİK’ten Borsa
AB’nin kırmızı çizgisi idamı
Ankara Kriterleri’nin
İstanbul’a kadar bütün
anayasaya yeniden yazErdoğan
Kriterleri
müesseseler tek adamlık
dırmak için elinden geleni
olmasına ne kaldı.
sisteminin inşâsında lejyapacaktır. Biz buna geyonerlik yapıyor.
rilimden, siyasî krizlerden
ve terörden beslenen siyaset diyoruz.
Saray’ın sabıkalı demokrasi liginde Erdoğan ve
mabeyni haricinde kimse için kalıcı kazanç yok.
AB’DEN GELEN YATIRIMCI ENDİŞELİ
Şunun şurasında Kopenhag/Ankara Kriterleri’nin
AB teminatını cebine koyan ve Erdoğan’a itimat
Erdoğan Kriterleri olmasına ne kaldı. O tarihe
eden çok sayıda Avrupalı şirket, bankacılıktan sakadar Saray’a destek olmak için Merkez Bankası
nayiye kadar hemen her sektörde Türkiye’ye milaynı seriden mükerrer banknot bassa dahi şaşıryarlarca dolar yatırım yaptı. Bunları yeni dönemmam.
de nelerin beklediği tam bir muamma. Sınırlarını
Erdoğan’ın çizdiği hak ve hürriyetler hiçbiri için
Bu kadar eskiye dönüş varken inşâ ettikleri Türkiteminat manasına gelmiyor. Bilakis her an bütün
ye yeni olacakmış! Bu mümkün mü?
varlıklarını kaybedebilirler.
itirazlara cevap vermek mecburiyetinde kalmak
keyfini kaçırıyordu. Erdoğan’ın, “Kopenhag Kriterleri’ni icap ederse Ankara Kriterleri haline getiririz.” sözlerinin ne manaya geldiğini bugün daha
iyi biliyoruz. Meğer inşâ edeceği bin odalı Saray’da
tahtına kurulup dediğinin dedik, çaldığının düdük
olacağı şu günleri kastediyormuş. Her ne kadar,
“Siyasî hayatımda aldatmadım, aldatılmadım.”
dese de tek adamlık hedefine vasıl olmak için Avrupa Birliği’ni bile vasıta haline getirdiği anlaşılıyor. Erdoğan’ın AB’ye taahhüt ettiklerinin hiçbiri
gerçekleşmediği gibi kendisinden evvelki hükümetlerin koyduğu tuğlaları da kırıp attı.
AKPM’nin kararına piyasanın sert tepki vermesi-
Ağlanacak haline gülen zavallı Türkiye!
12
26 NİSAN 2017 ÇARŞAMBA
ERHAN BAŞYURT
ErhanBasyurt@Tr724.com
TÜRKİYE’DEN MACRON
ÇIKAR MI?
Fransa’da partisiz Macron’un başkanlık seçimlerinin ilk turunda ipi önde göğüslemesi, Türkiye’de
de umutları yeşertmiş gibi görünüyor.
Neden olmasın?
Başkanlık seçimlerinde, Türkiye’de de ‘partisiz’
ya da ‘partisinden ayrılmış’ bir aday neden ikinci tura kalmasın ki?
***
Referandumda etkin ‘hayır’ kampanyası yürüten
Metin Feyzioğlu, Meral Akşener veya Ümit Özdağ
gibi ‘partisiz’ bir isim Erdoğan’ın oylarını yüzde
50’nin altına çekebilirse ikinci tura kalabilir…
2019 Kasım’ına kadar ‘köprünün altından çok
sular akar’ diyerek, AK Parti içinden sürpriz bir
adayın çıktığını düşünün…
Abdullah Gül, Bülent Arınç, Ali Babacan, Cemil
Çiçek, Hüseyin Çelik gibi AK Parti tabanının da
sevdiği ‘demokrat’ bir ismin aday olduğunu varsayalım, seçimlerin ikinci tura kalması kaçınılmaz olacaktır.
***
Neden olmasın? Türkiye’den bir ‘Macron’ neden
çıkmasın?
Buraya kadar her şey mümkün… Ancak sorun da
bu noktada başlıyor.
Diyelim ‘hasbelkader’ başarılı bir aday, Başkanlık seçimlerini ikinci tura taşıdı.
Türkiye ve Fransa’nın, Türkiye
ile demokratik ülkelerin
farkı tam da bu noktada ortaya çıkıyor.
Referandumda ‘mühürsüz oylar’ ile yapılan hile
ve YSK’nın itiraz yolu
kapalı kanunsuz onayı,
Türkiye’de özgür seçimin bittiği andır…
Türkiye, tarafsız ve
yabancı gözlemcilerin sandık hilelerine ilişkin raporlarını görmezden gelmekle kal-
YORUM
madı, gözlemcileri de ‘terörist’ ilan etti.
Yani sadece hile yok, hükümet desteği ve iradesi de tam olarak arkasında…
Çok daha vahimi, yargı mensuplarının üçte birinin gerekçesiz hapse atıldığı ülkemde, hesap soracak bağımsız bir yargı da artık yok!
***
Hal böyleyken Türkiye’den Macron çıkar mı?
Çıkmasına çıkar da, sonları aynı olmaz.
Fransa’da Macron Saray’a, Türkiye’de ise Silivri’ye
çıkar…
İnanmayan referandum öncesi MHP’den ihraçlar, AK Parti’de tasfiyeler ve HDP lideri Selahattin Demirtaş ve HDP vekillerin hapse konulmasına ve gerekçelere bir baksın!
İfşa ettiği gerçekleri örtmeye güçleri yetmeyince CHP lideri Kemal Kılıçdaroğlu’nu bile ‘terörist’
ilan ediyorlar.
***
Türkiye’nin, referandum sonrası geldiği noktada,
eşit ve adil bir seçim yarışı, özgür ve şeffaf bir
oylama beklemek artık hayal.
Referandumdan bir gün önce, ‘Demedi demeyin;
son özgür seçimi yaşıyor olabiliriz!’ diye tweet
atarak kaygılarımı dile getirmiştim.
Yanılmışım. Fırtına beklenenden de erken geldi…
Son özgür seçimi değil ilk resmi hileli seçimi yaşadık!
YSK’nın kanunsuzluğa kılıf uydurduğu, yargının hilenin hesabını soramadığı bir ülkede
‘Macron’ filan çık(a)maz…
Umutları kırmak istemem ama acı gerçek şu ki;
Bu anti demokratik şartlar sürdükçe,
bundan böyle sandıktan çıksa çıksa
Esed’e, Saddam’a, Mübarek’e, Putin’e,
Kaddafi’ye, Aliyev’e, Kerimov’a
olduğu gibi her seçim artan oranda ‘Tek
Adam’a hileli destek
çıkar.
13
26 NİSAN 2017 ÇARŞAMBA
YORUM
DR. SERDAR EFEOĞLU
@drefeoglu
OSMANLI’DAN CUMHURİYETE
HİLELİ SEÇİMLER VE
16 Nisan Referandumu
TÜRKİYE, 16 Nisan referandumu ile sistem değişikliğine onay veren Anayasa değişikliklerini onayladı. Referandumun en olumsuz yönü
OHAL şartlarında yapılmasıydı. Benzer şekilde
1961 Anayasası’nın kabul edildiği referandum
esnasında da askeri yönetim devam etmekte,
Ankara ve İstanbul’da örfi idare uygulanmaktaydı. İktidar partisi Demokrat Parti kapatılmış ve “hayır” propagandası yapılmasına engeller çıkarılmış, sandıkların bazılarında topluca “evet” oyu çıkmıştı.
sürekli engeller çıkarıldı. Asıl problem ise seçim
günü ortaya çıktı. YSK’nın kanuna aykırı olarak
verdiği kararlar, birçok yerde seçmen sayısından fazla oy kullanılması, 1961 ve 1982’de olduğu gibi bazı sandıklarda topluca evet çıkması
referandumu “şaibeli” hale getirdi.
12 Eylül darbecileri de 1982 Anayasası’nı sıkıyönetim şartlarında referanduma götürdüler.
“Hayır” propagandası yapanları “anarşist” olmakla suçladıkları gibi dini söylemleri de kullanarak % 92 oranında evet çıkmasını sağladılar.
Türk tarihinde ilk defa 1876 Anayasası ile 1877’de
parlamento seçimleri yapıldı. II. Abdülhamit,
1877-1878 Savaşı bahanesiyle Meclis’i feshettiğinden parlamento çok kısa yaşayabildi. II.
Meşrutiyetin 23 Temmuz 1908’de ilanı ile ikinci
defa seçimler yapıldı. Seçimlere İttihat ve Terakki Cemiyeti (İTC) dışında Ahrar Fırkası da
katıldı. Böylece Türkiye’de ilk defa çok partili seçim gerçekleşti. Bu seçimde 282 mebusluğun 281’ini İTC kazandı.
16 NİSAN REFERANDUMU
16 Nisan Referandumu öncesinde de benzer
söylemlerle “hayır” oyu verecek vatandaşlar
“terörist” olarak yaftalandı. “Evet” oyu vermenin “farz” olduğu iddia edildi. HDP yöneticileri siyaset dışı bırakıldı ve hayır propagandasına
SOPALI SEÇİMLER
1912 yılında yapılan seçimler ise tarihe “sopalı seçim” olarak geçti. Seçimlere İTC’nin karşısındaki muhalefet Hürriyet ve İtilaf Fırkası çatısı altında girdi. İTC yine büyük bir başarı elde
ederek 284 mebusluğun 278’ini kazandı.
26 NİSAN 2017 ÇARŞAMBA
İttihatçılar, kısa bir süre önce İstanbul’da bir
mebusluk için yapılan ara seçimi bir oyla kaybettiğinden seçimlerde bir sürpriz yaşamamak için her yola başvurdu. Bu seçimlerde
İTC; mülki amirleri, emniyet ve ordu kadrolarını değiştirerek seçimi garanti altına almaya
çalıştı.
İTC orduyu da siyasete alet etti. Askerler sokaklarda “Yaşasın Cemiyet” sloganları ile halka gözdağı verdiler. Subaylar askerlere İttihatçılara oy vermenin gerekliliğini uzun uzun
izah ettiler. İttihatçılar, seçimi kazanmak için
her türlü baskıyı uyguladılar. Seçim sürecinde
birçok yerde muhalifler dövüldü.
Özellikle muhalefetin Edirne adayı Dr. Rıza
Tevfik’in darp edilmesi, Siroz’a Hürriyet ve İtilaf şubesini açmak için gönderilen Mustafa
Nuri Bey’in dövülmesi ve aldığı darbelerin etkisi ile vefat etmesi seçimlere damga vurdu.
Bu seçimler; başkasının yerine oy kullanılması, bazı yerlerde oyların çalınması, sayımın sadece İttihatçılar tarafından yapılmasından dolayı “ilk hileli seçimler” olarak tarihe geçti.
Cumhuriyet döneminin ilk seçimleri ise iktidarın istediği adayların onaylanmasına dayanan bir yöntem şeklinde gerçekleşti. Bu dönemin şaibeli seçimleri ise 1930’da yapılan yerel seçimler oldu. Atatürk, 1929 Dünya Ekonomik Krizi’nin etkisiyle Hükümeti denetletebilmek amacıyla 12 Ağustos 1930’da Serbest
Cumhuriyet Fırkası (SCF)’nı kurdurdu. Böylece Batılı bazı yazarlar tarafından “şekil bakımından Batılı, fakat gerçekte Doğulu bir diktatörlük” olarak ifade edilen Türkiye’nin rejimi daha demokratik hale gelecekti. Muhalefet partisi, birkaç ay yaşasa da yerel seçimlere
iştirak etme imkânı elde etti.
ZAVALLI SERBEST FIRKA!
Yerel seçimler, Fethi Bey (Okyar)-M. Kemal Paşa
rekabetine dönüştü. Oy kullanmak isteyenlerin
önce sandık görevlilerinin “Oyunuz Gazi’nin
sandığına mı, Fethi’nin sandığına mı?” sorusuna cevap vermek zorunda kalması, CHP’nin
her ne pahasına olursa olsun seçimi kazanmayı hedeflediğini göstermekteydi. CHP’li bir milletvekili seçim öncesinde “geçeceğiz, kıracağız, seçimi biz kazanacağız” demekteydi.
Seçimlerde ilk tartışmalar seçmen listelerinin eksikliği ile başlamıştı. Örneğin İzmir’de
seçmenlerin yarısı listelerde gözükmüyordu. Bursa’da bir jandarma komutanı imamla-
14
YORUM
13. SAYFADAN DEVAM
Oy kullanmak isteyenlerin
önce sandık görevlilerinin
“Oyunuz Gazi’nin sandığına
mı, Fethi’nin sandığına mı?”
sorusuna cevap vermek zorunda kalması, CHP’nin her
ne pahasına olursa olsun seçimi kazanmayı hedeflediğini göstermekteydi.
Antalya Fenike’de Kaymakam muhtarları, CHP’nin seçimi kazanamaması durumunda “irtica” suçuyla idam
ettirmekle tehdit etmişti.
ra SCF’ye oy verilmemesi için halkın uyarılması talimatını vermişti.
Radikal milliyetçi söylemin dozu giderek artmış, “SCF azınlıkların, CHP Türklerin partisi”
olarak ilan edilmişti. CHP’liler Serbest Fırkayı “Bolşevik, komünist, mürteci ve gâvur” olmakla suçluyordu. Antalya Fenike’de Kaymakam muhtarları, CHP’nin seçimi kazanamaması durumunda “irtica” suçuyla idam ettirmekle tehdit etmişti.
SCF’nin kazanma ihtimali olan yerlerde ise seçime doğrudan müdahale edildi. Antalya şehir merkezinde SCF’nin kazanacağı anlaşılınca
SCF seçmenleri sandığa yaklaştırılmadı. CHP
seçmenleri ise arabalarla ve para verilerek sandıklara götürüldü. Sonradan bu seçmenlerin bir
kısmının daha önce oy kullandıkları anlaşıldı.
İki hafta sürmesi kararlaştırılan seçimler bazı
yerlerde erken bitirildi. Seçimde “açık oy, gizli tasnif” esasının uygulanması, seçmen iradesini sınırlayan temel faktördü. İçişleri Bakanı Şükrü Kaya’nın yönlendirmesiyle valiler seçim güvenliği bahanesiyle her türlü usulsüzlü-
26 NİSAN 2017 ÇARŞAMBA
15
YORUM
14. SAYFADAN DEVAM
SCF de 17 Kasım
1930’da kendisini feshederek siyasi varlığını sona erdirdi. Bundan sonra Atatürk devrinde bir daha çok
partili hayat denemesi yapılmadı.
ğü yaptılar. Birçok kişiyi tutuklatarak ve isyan
ettikleri gerekçesiyle halkın üzerine ateş açtırarak gözdağı verdiler. Örneğin Adapazarı’nda
SCF’ye destek veren aydınlar “irtica” bahanesiyle tutuklandı.
Seçimlerde kadınlara oy kullanma hakkı verildiği halde muhalif partiye oy verecekleri endişesiyle birçok sandık listesinde tek bir kadın
seçmen bile yer almadı. Bazı yerlerde SCF’nin
sandık kurulu üyelerine sandıklarda görev yaptırılmadı. Antalya Valisi daha da ileri giderek
SCF idare heyetinden seçimden feragat edilmesini, aksi takdirde 52. Alaya süngületmekle korkuttu.
İstanbul’da belediye işçileri işten çıkarılmakla tehdit edilerek CHP’ye oy vermeye zorlandılar. Buna benzer olaylar birçok işkolunda yaşandı ve işini kaybetmek istemeyen işçiler iktidar partisine oy vermek zorunda kaldı. Bazı
yerlerde de iktidar partisi yöneticileri halka un
ve tohumluk vermeyi teklif ederek halkın tercihini değiştirmeye çalıştı.
Bu kadar baskıya ve usulsüzlüklere rağmen SCF
girdiği seçimde 502 belediyeden ikisi büyükşehir olmak üzere 31 belediye kazandı. Hatıra
eserler ve araştırmalara göre seçimlerin baskıdan uzak yapıldığı tek yer olan Samsun’da seçimi CHP’nin 472 oyuna karşılık 3.312 oy alan
SCF kazandı.
Seçimlerden sonra TBMM’de ciddi tartışmalar yaşandı. SCF milletvekilleri seçimlerde hile
ve yolsuzluk yapıldığını, sonuçların gerçekleri yansıtmadığını ileri sürdüler. İçişleri Bakanı,
mülki amirler, polis ve jandarmanın seçimlere
müdahale ettiğini, Anayasada yer alan temel
hak ve hürriyetlerin bile çiğnendiğini ifade ettiler. İçişleri Bakanı Şükrü Kaya ise muhalif partiyi saltanatçılar ve gericilerin doldurması nedeni ile müdahalenin şart olduğu şeklinde bir
savunma yaptı.
İşin ilginç yanı CHP, SCF’nin kazandığı belediye
başkanlıklarını Danıştay kararı ile iptal ettirdi.
SCF de 17 Kasım 1930’da kendisini feshederek
siyasi varlığını sona erdirdi. Bundan sonra Atatürk devrinde bir daha çok partili hayat denemesi yapılmadı. Türkiye’nin çok partili demokrasi için on beş yıl daha beklemesi gerekti.
Atatürk’ün Hasan Rıza Soyak’a söylediği sözler
1930 seçimlerinin kısa bir özeti gibiydi: “Hangi fırkanın kazandığını ben sana söyleyeyim,
kazanan idare fırkasıdır, çocuk! Yani jandarma, polis, nahiye müdürü, kaymakam ve valiler. Bunu bilesin!”
1912 ve 1930 seçimlerinde yaşananlara baktığımızda iktidar partilerinin kendi iktidarının devamı için her yola başvurduğu açık bir şekilde görülmektedir. 16 Nisan Referandumu da
100 yıl önceki şaibeli seçimlerin tekrarı şeklinde olmuş ve devletin bütün imkânlarını kullanan AKP iktidarı, YSK’nın da desteğiyle Anayasa değişikliklerini % 51 ile de olsa halka onaylatmıştır.
Bu başarı yine de referandumla ilgili şaibeleri ortadan kaldırmayacak, vicdanlardaki adalet duygusunu tatmin etmeyecek ve uzun yıllar unutulmayacaktır. Özellikle her zaman dindarlığı öne çıkaran ve Tek Parti devrini kötüleyen AKP’nin, İttihatçılar ve CHP’nin seçimlerdeki hilelerini aynen tekrar etmesi her yönüyle
ilginç bir durumdur. Aslında referandumun galibi gibi gözükenler, tarih ve insanlık önünde şu
an fark edemeseler de büyük bir mağlubiyete
uğramışlardır.
Kaynaklar: E. Öz, İzmir ve Serbest Cumhuriyet
Fırkası, Manas SBD, S. 5, 2015; H. Çolak, 1930
Belediye Seçimleri, AÜ TİTE yüksek lisans tezi,
2007.
26 NİSAN 2017 ÇARŞAMBA
MURAT KANI
Amsterdam
AFP
16
HABER ANALIZ
HOLLANDA İLE BAŞLAYAN AB SÜRECİ,
HOLLANDA İLE TEKRAR DÜŞÜŞE GEÇTİ
AVRUPA KONSEYI Parlamenterler Meclisi’nin
(AKPM) 13 yıl sonra Türkiye’yi yeniden siyasi denetime alma kararı vermesi Türkiye’nin, 1996 yılında tabi tutulduğu siyasi pozisyona tekrar getirmiş
oldu. Türkiye’ye 35 maddeden oluşan önerilerde
bulunulan AKPM’nin bu kararı ile denetim sürecinden çıkartılıp yeniden alınan ilk Avrupa ülkesi oldu.
Geçen sene 15 Temmuz darbe girişiminden sonra
ilan edilen ve üç kez uzatılan olağanüstü hâl (OHAL)
uygulamaları Türkiye’de demokrasiyi tamamen rayından çıkarttı.
DEMOKRASİYE DARBE, OHAL VE SONRASI
Son 4 yılda demokrasiden uzaklaşan AKP, OHAL
kapsamında Tayyip Erdoğan’ın isteklerinden ibaret
bir devlet yönetimi tercih etti. Devletin kurumlarının işlemez hale geldiği bu süreçte, hukuk dev-
Türkiye, Hollanda’nın dönem
başkanlığında 2004’te
denetim sürecinden çıkmıştı.
Ne yazık ki, AKPM’nin
tekrar siyasi denetim kararı
alması da Türkiye-Hollanda
gerilimi ile zirve yapan AB
ilişkilerindeki kötü gidişatın
bir neticesi oldu.
leti ortadan kaldırılırken, yasama-yürütme-yargı
dengesi tamamen tek adam emrine verilmiş oldu.
AKPM’nin kararını, koskoca bir ülkenin bir adamın
diktatörlüğe giden yolunun bir dostu tarafından
kesilip son bir uyarı yapması olarak da değerlendirilebilir. Türkiye bu kararları dikkate almaz ise ülkenin ekonomik ve siyasi geleceğinin iyiye gideceği
söylenemez.
HOLLANDA KRİZİ SONRASI GELEN KARAR
AKPM’nın Türkiye’yi denetime alma kararı, ilginç
bir şekilde tıpkı denetimden çıkarılma kararında olduğu gibi Hollanda ile ilişkilerinin merkezinde yaşandı. Türkiye, Hollanda’nın dönem başkanlığında
2004’te denetim sürecinden çıkmıştı. 1990’lı yılların Türkiye’sinin faili meçhullerinden, insan hakları
ihlallerine kadar 10 yıllık yükünü sırtlayan AK Parti
iktidarı ile Türkiye’nin liberal, solcu her kesimden
desteğini alarak yeni bir reform süreci başlatmasını
sağlamıştı Hollanda’nın desteği. Ne yazık ki, Avrupa Konseyi Parlamenterler Meclisi’nin 45’e karşı, 113
oyla tekrar siyasi denetim kararı alması da Türkiye-Hollanda gerilimi ile zirve yapan Avrupa Birliği
ilişkilerindeki kötü gidişatın bir neticesi oldu.
AVRUPA KAPILARI AÇILIYOR
Oysa 13 yıl önce bambaşka bir fotoğraf vardı ortada. Haziran 2004 Avrupa Parlamentosu ve Avrupa
Konseyi’nde köklü bir değişim sürecini başlatan ya-
26 NİSAN 2017 ÇARŞAMBA
pıya kavuştuğu dönemdi. 1 Temmuz 2004 tarihinde Hollanda AB dönem başkanlığını üstlenmişti. 7
Temmuz’da Avrupa Komisyonu, Kıbrıslı Türklerin
izolasyonunu sona erdirmek için kapsamlı öneriler
açıkladı. 6 Ekim’de ise Avrupa Komisyonu, 2004
Türkiye İlerleme Raporu ve rapora bağlı tavsiye belgesini yayımladı. Söz konusu belgelerde Türkiye’nin
siyasi kriterleri gerekli ölçüde karşıladığı belirtilerek,
birliğe katılım müzakerelerinin başlatılması tavsiyesinde bulunuluyordu. Avrupa Parlamentosu,
Hollandalı Hıristiyan demokrat parlamenter Camiel
Eurlings’in hazırladığı, AB’nin Türkiye ile tam üyelik
müzakerelerini başlamasını tavsiye eden raporunu
15 Aralık’ta 262’ye 402 oyla kabul etti. İki gün sonra
AB zirvesinde Türkiye ile katılım müzakerelerinin 3
Ekim 2005’te açılacağı resmen ilan edilmişti.
HOLLANDA MECLİSİ’NDEN YAPTIRIM
Yakın zamanda yaşanan gerilimleri bir hatırlayalım.
Türk Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu’nun 16 Nisan
referandum kampanyası kapsamında Hollanda’da
uçağına iniş izni verilmemesi, ardından Aile Bakanı
Fatma Betül Kaya Sayan’ın Rotterdam Konsolosluğu’na girişine izin verilmemesi Türkiye’deki gerilimi Avrupa sokaklarına taşıdı. Hollanda hükümetinin tıpkı Almanya’da olduğu gibi siyasi gerilime
karşı yerel yönetimler kapsamında alınan kararlara
arka çıkması AKP taraftarlarının sokaklara çıkmasına yetmişti. Amsterdam’da AKP taraftarları ile polis arasında yaşananlar hala hafızalarda. Şehrin Bos
en Lommer semtindeki izinsiz yürüyüşe müdahaleden sonra olaylar çıkmış, 13 kişi tutuklanmıştı.
NAZİ MAĞDURLARINA NAZİ İTHAMI
Akabinde Cumhurbaşkanı Erdoğan Avrupa Birliği’nin kurucu ülkelerinden biri olan Hollanda’ya, üstelik Nazi zulmünün tanıklarının yaşadığı bir ülkeye
yönelik olarak, “Bunlar Nazi kalıntısı, bunlar faşist
bunu böyle biliniz” sözleri bardağı taşıran damla oldu. Hollanda Temsilciler Meclisi oy çokluğu ile
Türkiye’ye karşı yaptırımların uygulanması kararı
aldı. Bundan öncede Türkiye’de akademisyen, işadamları ve basın mensuplarına yönelik artan baskı
ve tutuklamalar AB ülkelerinin dolayısıyla da Avrupa Konseyi Parlamenterler Meclisi’nin tepkisini
çekmişti. Hollanda gerilimi bu siyasi duruşu zirveye
taşıdı.
TÜRKİYE, MOLDOVA-UKRAYNA LİGİNE DÜŞTÜ
Avrupa’da insan hakları destekleme kuruluşu Avrupa Konseyi’nin yürütme kolu olan AKPM’de 47
ülkeden 324 temsilci bulunuyor. AKPM’nin kuruluş
amacı “insan hakları, demokrasi ve hukukun üstünlüğü desteklemek” olarak tanımlanıyor. Bu açıdan
büyük bir sorumluluk ile hareket eden ülkeler as-
17
HABER ANALIZ
16. SAYFADAN DEVAM
lında Türkiye’ye kırmızı kart öncesi bir uyarı niteliğinde karar almış oldu.
Şu anda Türkiye’nin siyasi denetime tutulan ülkelerden, Arnavutluk, Ermenistan, Azerbaycan, Bosna Hersek, Gürcistan, Moldova, Rusya Federasyonu,
Sırbistan ve Ukrayna konumuna düştü. Bu kararın
alınmasında Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Avrupa
ülkelerine yönelik tehditvari açıklamaları ve ülkede, muhalif gruplara yürüttüğü cadı avının etkili
olduğundan hiç kuşku yok. Hileli 16 Nisan referandumundan sonra antidemokratik uygulamaların
derinleşeceği artık açıkça gözüküyor. Bu endişeler de AKPM ve Avrupa Birliği ülkelerinin harekete
geçmesinden etkili oldu muhakkak.
ÖZAL’IN MİRASI VE 20 YILIN
KAZANIMLARI HEBA EDİLİRKEN
16 Eylül 1986’da Merhum Turgut Özal’ın ilk iktidar
döneminde Türkiye ile Avrupa Ekonomik Topluluğu (AET) Ortaklık Konseyi toplantısı Avrupa ile ilişkilerde dönüm noktalarından biriydi.
12 Eylül 1980 askeri darbesinden beri dondurulmuş Türkiye-AET ilişkilerinin canlandırılması süreci
başladı. Gerçek bir demokrasi aşığı, serbest pazar,
inanç, fikir ve teşebbüs hürriyetinin mimarı Özal,
bir darbeden sonra Avrupa yolunu Türkiye’ye açma
kararlılığını sergilemişti.
Şimdi Adnan Menderes, Turgut Özal gibi siyasilerin
mirasının varisi olduğunu söyleyen Erdoğan, antidemokratik tutumları ve hukuk devletini yok eden
yönetim anlayışı ile bir başka darbe macerasının
ardından Türkiye’yi Avrupa’dan uzaklaştırmış oldu.
Kaderin cilvesi, demokratlık sözle olmuyor anlaşılan...
Amsterdam’da AKP
taraftarları ile polis
arasında yaşananlar hala
hafızalarda. Şehrin Bos en
Lommer semtindeki izinsiz
yürüyüşe müdahaleden
sonra olaylar çıkmış, 13 kişi
tutuklanmıştı.
18
26 NİSAN 2017 ÇARŞAMBA
SPOR DOSYA
AVRUPA
LİGLERİNDE
SİYAHÎ
TEKNİK
DİREKTÖRÜN
ADI
(1)
YOK
EFE YIĞIT
EfeYigit@Tr724.com
AFP
“FUTBOL TOPLUMUN AYNASIDIR” diyor tam
79 kez İngiltere milli formasını giyen efsane isim
John Barnes ve şöyle devam ediyor: “Siyahî biri
markete girdiğinde herkesin gözü üzerinde oluyor, acaba bir şey mi çalacak diye. Herkes konuştuğunda ‘ırkçılık kötü’ diyor ama gerçekte ırkçılık
var. Futbol dünyasında ise ‘gizli ırkçılık’ var. Bunu
ispat etmek daha zor ve gizli ırkçılık, açık olandan
daha tehlikelidir.”
John Barnes gibi bir efsaneye bu sert cümleleri kurduran, ‘siyahîlere’ teknik adamlık kapısının
‘görünmeyen bir el’ tarafından kapatılması. İsta-
“Herkes konuştuğunda
‘ırkçılık kötü’ diyor ama
gerçekte ırkçılık var. Futbol
dünyasında ise ‘gizli ırkçılık’
var. Bunu ispat etmek daha
zor ve gizli ırkçılık, açık
olandan daha tehlikelidir.”
JOHN BARNES
tistikler de Barnes’ı haklı çıkarıyor. Yeşil sahalarda
boy gösteren hemen her takımda siyahî bir oyuncu görmek mümkünken, saha kenarında siyahî
teknik adam görmek neredeyse imkânsız.
TELEFONLARI ÇALMAYINCA ANLADI
John Barnes, 18 yıllık profesyonel kariyerinin 10
yılını İngiltere’nin lokomotif kulüplerinden Liverpool’da geçirdi. İngiltere’de yılın futbolcusu
seçilen ‘ilk siyahî’ isim olan Barnes, kariyerine
noktayı koyduktan sonra Celtic’ten gelen teknik
adamlık teklifine düşünmeden ‘evet’ dedi. İskoçya’nın bir numaralı kulübü kötü günler geçiriyordu. Barnes, kulübün son 7 yılında 8. teknik
adam oluyordu. Bu zorlu göreve evet demesini sağlayan, Liverpool’dan teknik patronu olan
Celtic Kulübü Şefi Kenny Dalglish’ti. Barnes’ın
teknik adamlık kariyeri 8 ay içinde son bulurken,
daha önümde uzun yıllar var düşüncesiyle gelecek yeni teklifleri beklemeye başladı. Ancak ne
arayan ne soran vardı. Kariyeri ve futbol bilgisine
güvenen Barnes’a beklediği teklifler gelmeyince
özel bir kanaldan gelen futbol yorumculuğuna
‘evet’ demek zorunda kalıyordu.
26 NİSAN 2017 ÇARŞAMBA
Barnes, bu durumu “Herkes benim yorumculuğu teknik adamlığa tercih ettiğimi sanıyor; ama
gerçek, işsiz kalınca bu teklifi kabul etmemdir”
diyerek açıklıyordu. Celtic’ten ayrıldıktan sonra 8
yıl herhangi bir takımdan teklif almayan Barnes,
2008-09’da ‘doğduğu ülke’ olan Jamaika Milli
Takımı’nı çalıştırdı. 2009’da Ligue One (İngiltere
3. Ligi) takımlarından Tranmere Rovers’ın başına
geçen Barnes’ın bu macerası sadece 14 maç sürdü. Aradan 8 yıl geçti, Barnes gizli bir elin teknik
adamlığını engellediğini düşünüyor. Barnes’ın
2004’ten itibaren dile getirmeye başladığı ‘siyahlara teknik adamlık yolu kapalı’ isyanı haklı çıkmaya devam ediyor.
PAUL INCE UMUDU DA BOŞA ÇIKTI
Futbolun beşiği İngiltere’de siyahî teknik adam
olarak Premier Lig takımlarını bugüne kadar sadece 3 isim çalıştırdı. Bunların ikisi ‘dışarıdan gelen’ Ruud Gullit ve Jean Tigana. Premier Lig’de
‘yerli siyahî’ olarak teknik adamlık yapan ilk ve tek
isim ise Paul İnce oldu. Gullit, Chelsea ve Newcastle United’ı çalıştırdıktan sonra 5 yıl ‘boşta’ kaldı.
Sonra 2004-05’te Feyenord, 2007-08’de Los Angeles Galaxy ve 2011’de Tarek Grozni’yi çalıştırdıktan sonra bir daha kapısını çalan olmadı.
Beşiktaş’tan hatırladığımız Fransız futbolunun efsane ismi Jean Tigana, 1993’te Lyon’da başladığı teknik adamlık kariyerine 1995-1999 arasında
Bordeaux, 2000-2003 arasında ise Premier Lig
takımı Fulham’da devam etti. Ada’nın gördüğü
ikinci ‘siyahî’ teknik adam olan Tigana, Beşiktaş’ı
bıraktığı 2007’den sonra 3 yıl boşta kaldı. 201011’de Bordeaux’yu çalıştıran Tigana, 2012’de kısa
süreli Çin (Şanghay) macerasından sonra işsizliğini sürdürüyor. Premier Lig’in ‘ilk ve tek yerli siyahî’
ismi Paul İnce’in 2008’te Blackburn Rowers’ı çalıştırmaya başlamasıyla ‘kenar yönetimi siyahlara
açılıyor’ diyenler, 177 gün sonra gelen ‘kovulma’
ile hayal kırıklığına devam ediyordu.
‘İNGİLİZ FUTBOLUNDA AÇIK IRKÇILIK VAR’
Gullit, Tigana ve İnce’in artık birer tarih olduğu İngiltere’de “Siyahlar neden teknik adam olamıyor?”
sorusu Ada’da top koşturan ilk profesyonel ‘siyahî’
olan Arthur Wharton’un heykelinin dikilmesi sırasında tekrar gündeme geldi. Heykelin açılışında
konuşan West Bromwichs’in efsane isimlerinden
bir başka siyasi isim Brendon Batson, “İspat etmesi zor ama siyahlara teknik adamlık kapısının
kapalı olduğunu görüyoruz. Rengin siyahsa iş görüşmesine bile çağrılmıyorsun” diyordu.
İngiltere, Batson’un sözlerinin şokunu atlatmadan,
19
SPOR DOSYA
18. SAYFADAN DEVAM
FIFA Başkan Yardımcısı Jeffrey Webb’in “İngiliz
futbolunda açık ırkçılık var” açıklamasıyla sarsıldı.
Webb, açıklamasına örnek olarak, Chelsea 2012’de
Şampiyonlar Ligi kupasını kaldırırken teknik patron Roberto Di Matteo’nun yardımcısı olan Eddie
Newton’a sadece sıradan küçük kulüplerin teklif
götürmesini gösteriyordu.
SAHA KENARINDA HEP BEYAZLAR VAR
Bir başka çarpıcı örnek, Arsenal’in altyapı takımına 1996-2003 arasında 7 kupa kazandıran Paul
Davis. Ashley Cole, David Bentley ve Fabrice Muamba gibi isimleri keşfedip futbol dünyasına kazandıran Davis, Arsenal’de U13 takımı antrenörlüğünden öteye geçemedi. 2003’te Arsenal’den
ayrılan Davis, 3 yıl sonra UEFA Pro Lisans diplomasını aldı. Garip ama gerçek, hiçbir takımdan
teklif alamayan Davis, şu an UEFA’da Pro Lisans
hocalığı yapıp diploma dağıtıyor. Davis, iş bulamadı ama yetiştirip diploma verdiği isimler belki
de ileride ünlü birer teknik adam olacak.
Premier Lig’de top koşturan oyuncuların yüzde
30’u siyahi kökenli olmasına rağmen saha kenarında hep ‘beyazlar’ var. İngiltere’de profesyonel
92 takımdan sadece birini ‘siyahî’ bir teknik adam
çalıştırıyor. Bu isim League Two (4. Lig) takımlarından Carlisle’yi çalıştıran Keith Curle. Sadece
kenar yönetimi değil siyahlara kapalı olan. İngiltere’deki 92 profesyonel takımdaki 552 yöneticiden
sadece 16’sı ‘siyahî’.
Peki diğer ülkelerde durum nedir? Yarın devam
edelim...
Premier Lig’in ‘ilk ve tek
yerli siyahî’ ismi Paul İnce’in
2008’te Blackburn Rowers’ı
çalıştırmaya başlamasıyla
‘kenar yönetimi siyahlara
açılıyor’ diyenler, 177 gün
sonra gelen ‘kovulma’ ile hayal
kırıklığına devam ediyordu.
GÜNLÜK E-GAZETE
26 NİSAN 2017 ÇARŞAMBA
SAYI: 165
ARKA SAYFA
HÜSREV GÜLEÇ
Oslo
ALTA’DA HER BAHAR BİR
MİLYON KRON ERİYOR!
VIKINGLER DIYARI Norveç’in Alta şehrinde her yıl
inşa edilen buzdan otel, bölgeyi ve şehri diğer şehirlerden ayrıcalıklı kılıyor. Alta, Norveç’in en kuzeyinde Finnmark bölgesinin batısında yer alan
bir şehir. 20 binden fazla nüfusu olan kent, aynı
zamanda ülkenin en çetin kışlarının yaşandığı yer.
Bölgede daha çok, ‘Sami’ler denilen Norveç’in
yerli halkı yaşıyor. Alta’yı dikkat çekici yapan, her
yıl geleneksel olarak inşa edilen ve Sorrisniva adı
verilen buzdan otel. Sorrisniva, Finli bir yerel halka
verilen isim ve ‘’gürleyerek akan ırmak’’ anlamına
geliyor.
Otelin 2016’da 16.’sı yapıldı. Kullanılan kalıp buzlar, mekânın yakınındaki gölden özel buz kesici
aletlerle kalıplar halinde çıkarılıyor. Çıkarılan bu
kalıplar daha sonra tekrardan özel buz kesicilerle
şekillendiriliyor.
SEÇİLEN TEMANIN
BUZDAN HEYKELİ YONTULUYOR
Mühendisler, otelin yapımına başlandığı andan itibaren durmadan bitirilmek zorunda olduğunu ifa-
de ediyor. Çalışma sırasında gölden 700 adet buz
bloku çıkarılıyor. Otelin maliyeti, 1 milyon kron. Her
yıl Aralık ayının 19’unda otel hazır hale getiriliyor,
nisan başında ise boşaltılıp erimeye bırakılıyor.
Sorrisniva buz otel,
Norveç’in ilk, dünyanın ise ikinci buz
oteli olma unvanına
sahip. 2016’da yapılan otel 36 odalı idi.
İçerisinde dua odası,
bar, buzdan heykeller
de yer aldı.
Otel için her yıl farklı bir tema seçiliyor ve seçilen
temayı simgeleyen buzdan heykeller yontuluyor.
Daha önce ‘Kuzey Kutbu’, ‘Sami halkı’ gibi temalar
işlenmişti. 2016’da ise ’buz devri’ teması yapılarak,
bu devrin simgesi olan ‘iki uzun dişli kaplan’ şekillendirildi. Sorrisniva buz oteli bu ilginç yapısıyla
dünyanın farklı ülkelerinden turistleri cezbediyor.
İngilizler, oteli en çok ziyaret edenler arasında yer
alıyor.
KÜNYE
GENEL YAYIN YÖNETMENİ
Selim GÜNDÜZ | SelimGunduz@Tr724.com
HABER DİREKTÖRÜ
Sefer CAN | SeferCan@Tr724.com
YAYIN KOORDINATÖRÜ
Ali Mirza YAZAR | AliMirza@Tr724.com
egazete.Tr724.com
YAZIİŞLERİ MÜDÜRÜ
Erman YALAZ (Web) | ErmanYalaz@Tr724.com
Kemal AY (e-gazete) | KemalAy@Tr724.com
TASARIM
Alper UYANIK | AlperUyanik@Tr724.com
Zülfikar ALİ | ZulfikarAli@ Tr724.com
www.Tr724.com
irtibat@Tr724.com
SOSYAL MEDYA EDİTÖRÜ
Ömer Özdemir | OmerOzdemir@Tr724.com
İMTİYAZ SAHİBİ TEMSİLCİSİ VE HUKUK DANIŞMANI
Mehmet YILDIZ | MehmetYildiz@Tr724.com
REKLAM | info@Tr724.com
E-GAZETE | Egazete@Tr724.com
@Tr724com
/Tr724com
Bir grup gazeteci tarafından kendi imkânları ile yayın hayatına başlattığı Tr724.com Basın Meslek İlkeleri ve uluslararası medya etik kurallarına uygun habercilik
yapmaktadır. Yayınlanan makale ve yorumlardan yazarları sorumludur. Tr724’de yayımlanan tüm haber, yazı, yorum ve analizler kaynak gösterilerek kullanılabilir.
Download