11 Kadının sosyal-kültürel sorunları konusunda çalışma yapan CBÜKAM Çalışma Komisyonu üyeleri ve Fen-Edebiyat Fakültesi Öğretim Üyesi Doç. Dr. Hatice Palaz Erdemir ve Beden Eğitimi ve Spor Yüksekokulu Öğretim Üyesi Yrd. Doç. Dr. Selhan Özbey'in yaptığı çalışmayı, Doç. Dr. Hatice Palaz Erdemir sundu. Erdemir, “19. Yüzyıl sonlarında, Manisa'daki on civarındaki cemiyetten ikisi kadın cemiyetidir. Bunlardan birincisi, evlenmek için yeterli miktarda para biriktiremeyen kızların ihtiyaçlarını karşılamaya yönelik olarak çalışmıştır. İkincisi Kadınlar Cemiyetidir. Kuruluş amacı, cemiyeti oluşturan hemcinslerine yardımcı olmaktır. Kadınların her türlü ihtiyaçlarına koşmakta ve karşılamaya çalışmaktadır. Prof. Dr. Süheyla Sürücüoğlu Kadınlara yönelik kurslar ve eğitimler düzenlenmiştir. Kadınların, gerek kadınlara özgü alanlarda, gerekse toplumu doğrudan ilgilendiren alanlarda çalıştıkları ve başarılı oldukları anlaşılmaktadır. Manisa kadınlarına sahip çıktığı gibi, Manisa kadınları da Manisa'ya sahip çıkmakta ve aktif bir şekilde toplumun üyeleri olarak yerlerini almaktadırlar. Topladığımız verilere baktığımızda; evrensel, ulusal ve şehir esasında, kadın konusunda bazı bireysel çalışmaların yapıldığı, ancak yeterli olmadığı; kadın konulu çalışmalara dikkat çekilmesi ve bunun teşvik edilmesi gerektiği anlaşılmaktadır ” dedi. Prof. Dr. Gönül Dinç Horasan CBÜKAM Çalışma Komisyonu Başkanı ve Tıp Fakültesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Gönül Dinç Horasan, “CBÜKAM olarak yürüttüğümüz araştırmalar ve projeler ise şunlardır: Manisa ilinde anne ölümlerini önleme projesi (İl Sağlık Müdürlüğü ile birlikte), Manisa ilinde ilk ve orta öğretim okullarına devam eden gençlerde tütün kontrolü, beslenme ve fiziksel aktivite alışkanlıklarının iyileştirilmesi konusunda akran eğitimi programının etkililiği, Manisa ilinde ilk ve orta öğretim okullarına devam eden gençlerin toplumsal cinsiyet rolleri ve kadının statüsü konusundaki görüşleri. (Manisa İl Milli Eğitim Müdürlüğü, Kimsesizler ve Güçsüzlere Yardım Vakfı Manisa Şubesi ile birlikte) Plânlanan projelerimizi ise Doç. Dr. Meltem Onay şöyle sıralayabiliriz: Manisa ilinde gebe ve çocuk beslenme surveyans sistemi geliştirilmesi (Manisa İl Sağlık Müdürlüğü ile birlikte), Manisa'da gebe ve çocuk izlemlerinin değerlendirilmesi. (Manisa İl Sağlık Müdürlüğü ile birlikte) Yaptığımız çalışmalar sonucunda, kadın sağlığı konusunda yapılabilecek tanımlayıcı ve girişimsel araştırma konularını şu şekilde belirledik: İlçeleri ve kırsal yerleşim yerlerini de kapsayacak Manisa ili nüfus ve sağlık araştırması (Araştırma kapsamında sosyodemografik yapı, doğurganlık, aile planlaması, doğum öncesi, doğum ve doğum sonrası bakım hizmetlerinin kullanımı, bebek ve çocuk izlemleri, aşılama, anne ve bebek beslenmesi, sosyokültürel özellikler tanımlanacaktır); Kadınların eğitim-istihdam-sağlık ve sosyokültürel sorunları için entegre girişim modelleri, gecekondu bölgelerinde toplum merkezi uygulaması, kız çocuklarına yönelik hizmetlerin iyileştirilmesi, engelli çocuk ve kadınlara yönelik hizmetlerin iyileştirilmesi, göçer işçilere yönelik hizmetlerin iyileştirilmesi” diye konuştu. Çalıştay eğitim-istihdam, sağlık ve sosyal-kültürel sorunlar olarak üç ana başlıkta toplanan kadın sorunlarının, ayrı salonlarda gerçekleştirilen toplantıları ve grup sunumları ile sona erdi. 12 8 Mart Dünya Kadınlar Gününde kadın sorunları ve istihdamı masaya yatırıldı Üniversitemiz Kadın Çalışmaları Uygulama ve Araştırma Merkezi tarafından düzenlenen Dünya Kadınlar Günü Etkinlikleri, 8 Mart'ta Süleyman Demirel Kültür Merkezi'nde gerçekleştirildi. Etkinliklerin açılış konuşmasını yapan Rektör Yardımcımız Prof. Dr. Süheyla Sürücüoğlu, Türk kadınının kadın hakları konusunda çok önemli bir aşama olan oy kullanma hakkını, Mustafa Kemal Atatürk sayesinde Fransa, Japonya, İtalya, hatta İsviçre gibi gelişmiş ülkelerden çok daha önce, 1934 yılında elde ettiğini dile getirerek şunları söyledi: “Atatürk sosyal bütünleşmenin ve kalkınmanın, ancak kadının ekonomik ve hukuksal güvencesini kazanması ile olacağına inanıyordu. Türk Medeni Kanunu ile ve anayasa ile elde edilen bu haklar dünya tarihinde ilk kez bir deha, bir lider tarafından, mücadele edilmeden, istenmeden ve hatta istenmesi akıl bile edilmeden kadınlara sunuluyordu. Ancak eşitlik konusunda elde edilmiş olan kazanımlara rağmen, günümüzde ne yazık ki birçok kadının yaşamını anayasal haklar ya da Medeni Kanun değil, toplumsal gelenekler şekillendiriyor. Ama bir yandan da toplumumuzda artık bu durumu değiştirme isteği ve kararlılığı güçlü bir biçimde kendini hissettiriyor. Biz de bu istek ve kararlılıkla bir araya geldik. Öncelikle bölgemizdeki kadınlar için çalışmaya başladık. Merkezimiz iki ay önce faaliyete geçmesine rağmen epey yol aldı. Çalışma grupları kurduk, bir çalıştay düzenledik ve çeşitli projeler başlattık. Ben CBÜKAM Komisyonu Başkanı sayın Prof. Dr. Gönül Dinç Horasan başta olmak üzere, komisyon üyesi hocalarıma çok teşekkür ederim. Merkezimizin başarılı çalışmalar yapacağına inancım tamdır. Ayrıca çalışmalarımızda bizi destekleyen Manisa Valiliği'ne, Manisa Sağlık Müdürlüğü'ne, sivil toplum kuruluşlarına ve basın mensuplarına çok teşekkür etmek istiyorum. Son olarak bizi destekleyip çalışma olanağı sağlayan sayın rektörümüz Prof. Dr. Mehmet Pakdemirli'ye içtenlikle teşekkür ederim. Zaman ayırdığınız ve burada bizimle olduğunuz için siz katılımcılara da çok teşekkür eder, saygılarımı sunarım.” Başkanlığını Tıp Fakültesi Öğretim Üyesi ve Kadın Çalışmaları Uygulama ve Araştırma Merkezi Çalışma Komisyonu Başkanı Prof. Dr. Gönül Dinç Horasan'ın yaptığı “Kadın Sorunları ve İstihdamı” konulu panele konuşmacı olarak, Uygulamalı Bilimler Yüksekokulu Öğretim Üyesi Doç. Dr. Mine Yılmazer ve KOSGEB Uzmanı Özgen Karataş katıldı. KOBİ'lere hizmet ve destek vermek üzere, özel yasaya sahip tek kamu kuruluşu olan KOSGEB'in, 55 adet hizmet merkezi ve 76 adet sinerji odağı ile ülke sathına yaygın olarak faaliyet göstermekte olduğunu belirterek konuşmasına başlayan KOSGEB Uzmanı Özgen Karataş, Girişimcilik Destek Programı hakkında bilgiler verdi. Karataş, Girişimcilik Destek Programının; Uygulamalı Girişimcilik Eğitimi, Yeni Girişimci Desteği, İş Geliştirme Merkezi Desteği (İŞGEM) ve İş Planı Ödülünden oluştuğunu belirterek, bu programların tanıtımını yaptı. Özgen Karataş'ın ardından, iki kadın girişimcinin başarı öykülerini konuklarla paylaştığı panel, Uygulamalı Bilimler Yüksekokulu Öğretim Üyesi Doç. Dr. Mine Yılmazer'in “Kadının Eğitimi ve İstihdamı” konulu konuşmasıyla devam etti. 13 Yılmazer, “İnsani kalkınma, eğitim, sağlığın iyileştirilmesi ve yaşam standardı olmak üzere üç alanda ortaya çıkmaktadır. İnsan Hakları Evrensel Bildirisi'nin 26. maddesinde, herkesin eğitim hakkı olduğu vurgulanmaktadır. Bu maddeye göre, eğitimin ilk evreleri parasız ve zorunlu olmalıdır ve herkes teknik ve mesleki eğitimden yararlanabilmelidir. Kadının eğitim seviyesi yükseldikçe, evlilik yaşı yükselmekte, doğurganlığı azalmakta, daha az çocuk ölümüyle karşılaşılmakta, daha sağlıklı, iyi beslenmiş, eğitilmiş çocukların sayısı ve işgücüne katılım artmakta, kadınların milli gelirden aldığı pay yükselmektedir. 1979 yılında Birleşmiş Milletler Kadınlara Karşı Her Türlü Ayrımcılığın Ortadan Kaldırılması Altuğ Dilmaç Sözleşmesi (CEDAW) hazırlanmış ve 170 ülke tarafından imzalanmıştır. CEDAW sözleşmesinin çıkış noktası “eşitlik” değil, “ayrımcılığın yok edilmesidir”. Ülkelerin gelişmişlik göstergelerine bakarak toplam GSYİH rakamları dikkate alındığında, Türkiye dünyanın 17. büyük ekonomisidir. Kişi başına düşen GSYİH'ya göre, 169 ülke arasında 57. sırada, İnsani Kalkınma Endeksi'ne göre, 169 ülke arasında 83. sırada, Cinsiyet Eşitsizliği Endeksi'ne göre 137 ülke arasında 77. sıradadır. Yine verileri incelediğimizde Türkiye genelinde ve Manisa'da kadınların %11'i okuma yazma bilmemektedir. Toplamda okuma yazma bilmeyenlerin %80'i kadındır. Kadının ekonomik alanda özgür ve güçlü olmasına engel oluşturan geleneksel Esra Dilmaç düşünce yapısı, kadını öncelikle ev odaklı bir yaşama doğru çekmektedir. Ev işleri ve çocuk ya da yaşlı bakımı, kadının öncelikli görevi olarak görülmektedir. Kadınların önemli bir kısmı tarım sektöründe çalışmaktadır ve çalışanların %50'si ücretsiz aile işçisi durumundadır. Kadınlar geleneksel kadın mesleklerini seçmek zorunda kalmaktadır. Çalışan kadınların yönetici pozisyonlarına ulaşmasında engeller ortaya çıkmaktadır. Toplumsal cinsiyet eşitliği konusunda durum değerlendirmesi yapmaktan bir adım öne geçerek, çözüme dair somut yaklaşımlarda bulunmak gerekiyor. Çözüm odaklı eylemlere doğru adım atmalıyız. Söylem değil, eyleme ihtiyacımız var. Güven temelli ve sürdürülebilir bir üniversite, sivil toplum ve hükümet diyalogu oldukça önemli gözükmektedir” diye konuştu. Etkinlikler, İzmir Devlet Opera ve Balesi Solist Sanatçısı Altuğ Dilmaç ve eşi Esra Dilmaç'ın sunduğu “Unutulmayan Aşk Şarkıları” adlı konserle son buldu. Altuğ ve Esra Dilmaç, seslendirdikleri Frank Sinatra, Elvis Presley, Tom Jones, Paul Anka, Timur Selçuk ve Tanju Okan'a ait birbirinden güzel şarkılarla, konuklara keyifli dakikalar yaşattı. 14 Üniversitemiz Kadın Çalışmaları Uygulama ve Araştırma Merkezi Dünya Kadınlar Günü Etkinliklerinde “Sağlıkta Kadın Emeği”ni tartıştı Manisa Tabip Odası Kadın Hekimlik ve Kadın Sağlığı Kolu ile CBÜ Kadın Çalışmaları Araştırma ve Uygulama Merkezi işbirliğiyle düzenlenen “Sağlıkta Kadın Emeği” konulu panel 9 Mart'ta CBÜ Sinema Salonunda gerçekleştirildi. CBÜ Tıp Fakültesi Patoloji Ana Bilim Dalı Öğretim Üyesi ve Manisa Tabip Odası Kadın Hekimlik ve Kadın Sağlığı Kolu Üyesi Doç. Dr. Peyker Temiz ile CBÜ Tıp Fakültesi Dönem-II Öğrencisi Görkem Çeliker'in açılış sunumlarını yaptığı panele konuşmacı olarak CBÜ Sağlık Yüksekokulu Hemşirelik Bölüm Başkanı Doç. Dr. Dilek ÖZMEN ve Manisa Ruh Sağlığı ve Hastalıkları Hastanesi - Manisa Tabip Odası Kadın Hekimlik ve Kadın Sağlığı Kolu Üyesi Uzm. Dr. Selma Polat Özdemir katıldı. Doç. Dr. Peyker Temiz Konuşmasında sağlıkta kadın emeği araştırması 2010 yılı sonuçlarından bahseden Doç. Dr. Dilek Özmen, “Kadınların çalışma hayatındaki sorunlarını cinsiyete dayalı ayrımcılık, işe alınmada eşitlik ilkesinin uygulanmaması, kadına düşük nitelikli işlerin verilmesi, kreş sorunu, eşit işe eşit ücret ödenmemesi, part-time çalışan kadınların sosyal güvenceden yoksun oluşu ve kadına yönelik cinsel taciz şeklinde sıralayabiliriz. Ülkemizde kadınların kamuda işgücüne katılmaları, 1843 yılında ilk defa Tıbbiye Mektebi'nde ebelik eğitimi almaları ile olmuştur. Hemşireliğin tarihi, kadının şifa verici rolü ile başlamaktadır. Modern anlamdaki hemşireliğin Kırım Savaşı (1854- 1856) sırasında, Florence Nightingale ile başladığı kabul edilmektedir. Her ülkede hemşirelik iş gücünün büyük çoğunluğunu kadınlar oluşturmaktadır. Erkek hemşireler varsa da sayıları %10'lar üzerinde değildir. Hemşirelik, dünyanın her yerinde öncelikle kadın mesleğidir. Toplumdaki cinsiyet ayrımı sağlık alanına büyük ölçüde girmiş ve özellikle hemşireliğin gelişimini son derece engellemiştir. Toplumda, kadından erkeğe boyun eğme ve saygı beklenir. Bu beklenti hemşireliğe büyük ölçüde yansımıştır. AB ülkelerinde her 100 bin kişiye 730-740 hemşire, Türkiye'de her 100 bin kişiye 130 hemşire düşmektedir. Hemşire sayısındaki açık azalacağına artmaya devam etmektedir. Türkiye'deki hemşire sayısı, Avrupa ülkelerindeki hemşire ortalamasının en az 7 kat altındadır. Sağlıklı çalışma koşulları ve hizmet kalitesinin artması, hastanelerdeki fazla iş yükünün hafifletilmesi için ivedilikle hemşire istihdamının karşılanması gerekmektedir. Hemşirelik, gelecek 20 yılın en elzem mesleklerinden biri olacaktır. Ebelik ise insanlığın var oluşu ile başlar. Tarihi en eski kadın mesleklerindendir. M.Ö. 5000'e ait resimlerde çömelmiş ıkınan kadınlar ve onlara yardım eden ebeler görülmektedir. Ebelik yıllarca anneden kıza geçen, yavaş gelişen bir meslek olmuştur. Yıllar boyunca yeni bir canlının dünyaya gelmesine yardımcı olmak, doğum ağrısı çeken bir annenin acısını dindirmek, aileye istek ve özlemle beklenen birinin katılımını sağlamak, ebelerin toplum içinde saygın bir yer edinmesine neden olmuştur. Türklerin her devrinde ve kültüründe var olan ebeler, Türk kültüründe her zaman saygı ve itibar görmüşlerdir” diye konuştu. 15 “Cadılıktan Hekimliğe” konulu sunumu gerçekleştiren Uzm. Dr. Selma Polat Özdemir konuşmasında geleneksel halk hekimliği uygulamaları ile modern tıp öncesi hakkında bilgiler verdi. Özdemir, “Kadın hekimler konusunda ülkemizde durum şöyledir: İslam öncesi dönemde; “kam hatun” ve “otacılar”, Selçuklu Döneminde Anadolu Bacıları, Osmanlı Döneminde kabileler ve tabibe/hekimeler vardır. Osmanlıda ilk kadın hekimler ile ilgili tartışma: Tercüman-ı Hakikat Gazetesinde “Tabibeler” adlı yazı ile başlamıştır. Bu tartışmalar üzerine mesele incelenmiş ve “kadınların hekimlik yapamayacakları” kararı verilmiştir. (1898). 1908 Devriminden sonra kadın hakları mücadelesi güçlenmiştir. 1915'de İstanbul Darülfünun'da kadınların yüksek Uzm. Dr. Selma Polat Özdemir öğrenim yapmalarına izin verilmiştir. 1917'de Sıhhiye Meclis-i Umumisinde 'kadınların hekimlik yapmalarında sakınca yoktur' kararı alınmıştır. 1921'de Dr. Safiye Ali, Almanya'da tıp eğitimini tamamlamıştır. (ilk Türk kadın hekim) Türkiye'de kadınların tıbbiyeye ilk başvurusu ise1921 yılında olmuştur. On genç kadın tıp fakültesine kaydolmuştur. Bu başvurular dönemin dekanı tarafından reddedilmiştir. Konu, Millet Meclisi'nde gündeme gelmiş, ancak oy çokluğuyla reddedilmiştir. Bunun üzerine büyük mücadeleler ile 1922 yılında 7 kız öğrenci tıp fakültesine girer ve 1928’de 6'sı mezun olur. 1970'lerde Batıdaki feminist kadın hareketleri ile kadınların bilim tarihindeki yerlerinde de bir hızlanma görülmüştür. Bilim kadınları, üniversitelerde kadın araştırma bölümleri kurmuşlar, araştırma ekiplerinde yer almaya ve araştırma fonlarına talip olmaya başlamışlardır. Doğum kontrolü araçları, meme ve uterus kanserleri, menopoz gibi sadece kadınlara özgü alanlarda ciddi araştırmaların başlaması, kadın hareketlerinin tıp camiasındaki etkilerinden bir kaçıdır. Yıllar içinde kadınlar için engeller giderek azalmıştır. Türkiye'deki hekimlerin %20' si kadındır. Kadın hekimlerin varlığı, toplum tarafından kabul edilmiş görünse de tıp kurumu içinde toplumsal cinsiyetçilik olarak yansımaları süregelmektedir. Kadınlar, bölüm başkanlıkları, klinik şeflikleri ve başhekimlik gibi karar verici noktalarda yeterince yer alamamaktadır. Kadın yoğun dallarda, kadın yönetici görülebilmektedir. Yönetici düzeyine gelmiş kadınların, daha erkeksi bir yaklaşım benimseyerek daha başarılı ve profesyonel olabileceğine inanılmaktadır. Uzmanlık alanı seçimlerinde, kadınlar kadınsı denen tıp alanlarına uygun görülmüştür. Ancak TUS sınavı ile kadınsı uzmanlık alanı tercihleri de değişmeye başlamıştır” diye konuştu. 16 “Bilim ve Sanatın Işığında Tarihte Türk Kadını” konulu panel Muradiye Yerleşkesi ve Demirci Eğitim Fakültesi'nde gerçekleştirildi Bilim ve Sanatın Işığında Tarihte Türk Kadını” konulu panel, 8 Mart'ta Mühendislik Fakültesi B Blok Mavi Salon'da, 9 Mart'ta da Demirci Eğitim Fakültesi'nde gerçekleştirildi. Mühendislik Fakültesi B Blok Mavi Salon'da düzenlenen panel, saygı duruşu ve İstiklâl Marşı'nı takiben, Uygulamalı Bilimler Yüksekokulu Öğretim Üyesi Yrd. Doç. Dr. Halil Erdemir'in açılış konuşması ile başladı. Panel, Fen-Edebiyat Fakültesi Tarih Bölümü öğretim üyesi Doç. Dr. Hatice Palaz Erdemir başkanlığında gerçekleştirildi. Panele konuşmacı olarak, Fen-Edebiyat Fakültesi Tarih Bölümü Öğretim Üyesi Yrd. Doç. Dr. Şayan Ulusan, “Türklerde Kadının Yeri ve Öneminin Tarihsel Sürecine Bir Bakış”, Fen-Edebiyat Fakültesi Edebiyat Bölümü Öğretim Üyesi Yrd. Doç. Dr. Yasemin Ertek Morkoç, “Klâsik Türk Edebiyatında Kadın Şairlere Bir Bakış”, Demirci Eğitim Fakültesi Kimya Bölümü Öğretim Üyesi Yrd. Doç. Dr. Merve Polat, “Bilimde Türk Kadını” ve Fen-Edebiyat Fakültesi Tarih Bölümü Öğretim Üyesi Doç. Dr. Kezban Acar, “Kadına Yönelik Şiddet ve Kadın Cinayetleri” başlıklı konuşmalarıyla katıldılar. Yrd. Doç. Dr. Şayan Ulusan, “Türklerde Kadının Yeri ve Öneminin Tarihsel Sürecine Bir Bakış” başlıklı konuşmasında, “Eski Türk toplumunda kadın ve erkeğin günlük hayatta ve yönetimde erkeğiyle eşit olduğunu ve kadına asla şiddet uygulanmadığını çeşitli örneklerle açıkladı. Günümüzde herkesin kolaylıkla okuyabileceği Dede Korkut hikâyelerindeki örneklerde, evlilik öncesi ve sonrası kadın ve erkeğin toplum içindeki durumlarını açıkça ortaya koyan unsurların, kadının erkeğe eşit olduğunu doğruladığını, İslâmiyet öncesi dönemde kadının toplumdaki statüsünün yüksek olduğunu, Türklerin efsanelerinde kadını bir melek, bir ışık huzmesi olarak tasvir ettiklerini, Türk devlet geleneğinde Han'ın yanında ya da onların yokluğunda, eşlerinin de yönetimde etkili ve yetkili olduklarını, kadınlar için kullanılan “Hanım” sözünün buradan türediğini belirtti. İslâmiyetle birlikte kadının toplum hayatından biraz daha ev hayatına doğru çekildiğini ancak yine de bu dönemde zengin ve varlıklı kadınların, kadın sultanların ve melikelerin özellikle sosyal işlere ve hayır işlerine ağırlık vererek toplum hayatının dışında kalmadıklarını ortaya koydu. Yrd. Doç. Dr. Yasemin Ertek Morkoç, “Klâsik Türk Edebiyatında Kadın Şairlere Bir Bakış”, başlıklı konuşmasında “13. yüzyıldan 19.yüzyılın ikinci yarısına kadar varlığını sürdüren 'Klâsik Türk Edebiyatı' ya da yaygın fakat eksik kullanımıyla 'Divan Edebiyatı', Türk Edebiyatının bütünü göz önüne alındığında geniş bir zaman dilimini kapsayan bir edebiyat geleneğidir. Dıştan bakıldığında ağırlıklı olarak erkek şair ve yazarların eser verdiği bir edebî dönem görüntüsü arz eden Divan Edebiyatı içerisinde azımsanmayacak sayıda şaire de yetişmiştir. Erkek ediplerin sınırlarını, kurallarını, kalıplarını, ifade biçimlerini belirlediği bu edebiyatta divan şaireleri duygularını çoğunlukla erkeklerin bakış açısı ve sözleriyle erkekçe terennüm etmek zorunda kalmıştır. Bilindiği gibi o dönemdeki sosyal yaşantı, toplum hayatının kadına biçtiği rol, çok daha muhafazakâr ve mahremiyete dayalı idi. Kadının hislerini olduğu gibi dışa vurması, kadınca dile getirmesi, sadece aile ve toplum baskısıyla değil, edebî ortamda da ayrı bir kısıtlama ve zorlamayla karşılaşmıştır” diyerek sanatta ve edebiyatta erkeklerin kadın şairelere karşı tahmin edilemeyecek ölçüde maddi ve manevi şiddet uyguladıklarını belirtti. 17 Yrd. Doç. Dr. Merve Polat, “Bilimde Türk Kadını” başlıklı konuşmasında, “İçinde bulunduğumuz evreni anlamamızı sağlayan ve yaşamımızı kolaylaştıran bilimin, yalnızca erkeklerin tekelinde olmadığı bir gerçektir. Bununla birlikte tarihin başlangıcından beri “bilim” ve “kadın” sözcüklerinin birlikte kullanımı herkesçe yadırganmıştır. Bunun nedeni kadınlığın, felsefî düşüncenin doğuşundan beri simgesel olarak, aklın dışında kaldığı varsayılan şeylerle eş tutulmuş olmasıdır. Kadınların ancak yüzlerce yıl süren çabaları ve hak arama mücadeleleri sonucu eğitime ulaşmaları mümkün olmuştur. 21. yüzyılın başlarında olduğumuz bugünlerde kadınlar, dünyanın pek çok yerinde erkeklerle eşit şartlarda eğitim alabilmekte ve bilime katkı vermektedirler. Yine de ülkemiz de dahil olmak üzere az gelişmiş ülkelerdeki eşitsizlikler ve problemler hâlâ devam etmektedir” dedi. Doç. Dr. Keziban Acar, “Kadına Yönelik Şiddet ve Kadın Cinayetleri” başlıklı konuşmasına, kadına yönelik şiddetin tanımını vererek başladı. Acar, “ Kadına yönelik şiddet, ister kamusal ister özel yaşamda meydana gelsin, kadınlara fiziksel, cinsel, psikolojik acı ve ıstırap veren ya da verebilecek olan, cinsiyete dayalı bir eylem, uygulama ya da bu tür eylemlerle tehdit etme, zorlama veya keyfi olarak özgürlükten yoksun bırakmadır” dedi. Dünyanın pek çok yerinde ve ülkemizde kadınların akıl almaz şekillerde şiddet gördüğünü, eşleri ya da yabancı erkekler tarafından tecavüze uğradıklarını (kadını istemediği zaman ve şekilde cinsel ilişkiye zorlamak), ensest ilişkiye maruz kaldıklarını, fuhuşa zorlandıklarını ya da cinsel yaşamlarında aşağılayıcı davranışlarla karşılaştıklarını, hatta fiziksel olarak erkeklerden güçsüz olmaları ve toplumun onların yaşam kodlarını erkeğe göre daha aşağıda görmesi sebebiyle cinayetlere ve töre cinayetlerine kurban gittiklerini istatistiki verilerle ele aldı. Panel Başkanı Doç. Dr. Hatice Palaz Erdemir ise, her kesimden kadının cinsel ayrımcılık sebebiyle erkek tarafından şiddete maruz bırakıldığını belirtti. Özellikle düşünen kadınların bu tür muamelelerle karşılaşmayacağının düşünülmesinin aksine, Eskiçağ'da bir filozof kadın olan Hypatia'nın din adamları tarafından parçalatılarak hunharca öldürüldüğünü ve Aspasia'nın ise, ancak eşinin asker olması sebebiyle bu tür muameleye maruz kalmaktan kurtulduğunu ifade etti. Mevlâna'nın Mesnevî'de, eski Türklerde olduğu gibi kadını “Hakk'ın nuru” olarak gördüğünü ve sadece onu “gönül insanı olanların anlayabileceğini” belirtti. Doç. Dr. Hatice Palaz Erdemir, günümüz insanının eski yaşantılardan ders alarak gelişen dünyanın değişen şartlarına göre, kadın-erkek herkese gereken değeri vermesi gerektiğini, toplumsal barış ve huzurun ancak bununla mümkün olacağını vurguladı. Demirci Eğitim Fakültesi Konferans Salonunda aynı konuşmacılarla düzenlenen panele, Eğitim Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Yüksel Abalı ve Dekan Yardımcıları Yrd. Doç. Dr. Bilal Elbir ile Yrd. Doç. Dr. Osman Pekel'in yanı sıra, Demirci Eğitim Fakültesi personeli, akademisyenler ve öğrenciler katıldı. Büyük ilgiyle karşılanan panelde evde, işyerinde, caddede ve sokakta, toplumun her kesiminde, kadın-erkek yan yana uyumlu yaşamanın gerekliliği ortaya konuldu. 18 İstiklâl Marşı'mızın TBMM'de Kabul Edilişinin 90. Yıldönümü nedeniyle “Mehmet Âkif ve İstiklâl Marşı” konulu panel düzenlendi İstiklâl Marşı'nın TBMM'de Kabulü'nün 90. Yıldönümü, yurt dışı ve yurt içindeki birçok resmî ve sivil kuruluşta olduğu gibi üniversitemizde de bir dizi panel ve konferansla kutlandı. Bu kapsamda düzenlenen “Mehmet Âkif ve İstiklâl Marşı” konulu panel, 14 Mart'ta Süleyman Demirel Kültür Merkezi'nde gerçekleştirildi. Başkanlığını üniversitemiz Fen-Edebiyat Fakültesi Türk Dili ve Edebiyatı Bölümü Başkanı Prof. Dr. Âdem Ceyhan'ın yaptığı panele konuşmacı olarak aynı bölümün öğretim üyeleri Yrd. Doç. Dr. Rıza Bağcı, Yrd. Doç. Dr. Ünal Prof. Dr. Âdem Ceyhan Şenel ve Yrd. Doç. Dr. Özlem Nemutlu katıldı. Panelde Mehmet Âkif Ersoy çeşitli yönleriyle tanıtıldı ve yazıldığı devrin şartları üzerinde duruldu. Panel Başkanı Türk Dili ve Edebiyatı Bölüm Başkanı Prof. Dr. Âdem Ceyhan, bu tarz toplantılarda, Âkif'in nesirciliği ve çevirileri gibi çalışmalarının da üzerinde durulması gerektiğini belirterek, son zamanlarda şaire yöneltilen, İstiklâl Marşı'nı onun yazmadığı gibi birtakım iddiaların da asılsız olduğuna özellikle dikkat çekti. Yrd. Doç. Dr. Rıza Bağcı, şairin hayatını çocukluğundan başlayarak; gençlik, I. Dünya Savaşı, Mütareke dönemleri, Millî Mücadele ve Cumhuriyetin ilanından sonraki aşamalarıyla ortaya koydu. İstiklâl Marşı şairinin cenaze törenine resmi çevrelerin ilgisizliğini oldukça duygusal bir dil ve üslupla anlattı. Yrd. Doç. Dr. Özlem Nemutlu, şairin İstiklâl Marşı'nı yazıncaya kadar bu şiirin de önemli kavramlarından olan “hürriyet”, “millet”, “istiklâl” gibi kavramların şiirlerdeki serüvenini, şairin eserlerinden örnekler vererek ortaya koydu ve Âkif'in realistliğine, devrin sosyal ve siyâsî olayları karşısındaki hassasiyetine dikkat çekti. Yrd. Doç. Dr. Ünal Şenel ise Mevlevîlik, tasavvuf, fen bilimleri gibi Mehmet Âkif'i besleyen ve onun mütefekkir cephesini oluşturan temeller üzerinde, yine bu mütefekkir cephenin yansıması olan şiirlerden örnekler vererek ortaya koydu. Panelin sonunda Rektör Yardımcımız Prof. Dr. Ali Çelik tarafından konuşmacılara teşekkür plaketi takdim edildi. 19 Üniversitemiz ve Zafer Kalkınma Ajansı işbirliğiyle düzenlenen “Bölge Aktörlerinin Proje Yazma ve Yürütme Kapasitesini Artırma Eğitimleri” yapıldı Üniversitemiz ve Zafer Kalkınma Ajansı işbirliği ile düzenlenen, Zafer Kalkınma Ajansı Teknik Destek Programı kapsamındaki “Bölge Aktörlerinin Proje Yazma ve Yürütme Kapasitesini Artırma Eğitimleri" 7 Şubat'ta başladı. Proje Koordinatörlüğünü Rektör Danışmanımız Doç. Dr. Nurşen Saklakoğlu'nun yaptığı eğitimler iki grup halinde, 7-11 Şubat ve 14-18 Şubat tarihleri arasında CBÜ Mühendislik Fakültesi'nde gerçekleştirildi. Doç. Dr. Nurşen Saklakoğlu Celal Bayar Üniversitesi'nin fakülte ve yüksekokullarında görevli 36 öğretim elemanının katıldığı 1. Grubun eğitimlerini, DPD Proje Danışmanlık Eğitim Taahhüt San. ve Tic. Ltd. Şti'den Fayık Demirtaş; 36 Celal Bayar Üniversitesi öğrencisinin yer aldığı 2. Grubun eğitimlerini ise yine DPD Proje Danışmanlık Eğitim Taahhüt San. ve Tic. Ltd. Şti'den Dr. Servet Kefi verdi. Rektör Danışmanı Doç. Dr. Nurşen Saklakoğlu, “ Proje ortaklarımız Sınırlı Sorumlu Manisa Sanatkârlar Sanayi Sitesi Yapı Kooperatifi ve Manisa Orta Ölçekli Sanayi Bölgesi Kooperatifidir. Bu proje kapsamında lisans son sınıf öğrencileri ile lisansüstü öğrencilerinin proje yazma konusunda eğitilmeleri ve böylelikle proje yazma kabiliyetlerinin artırılması hedefledik. İktisat, İşletme, Makine Mühendisliği, Gıda Mühendisliği, İnşaat Mühendisliği, Fizik, Kimya, Biyoloji gibi çok farklı alanlarda öğrenim gören öğrencilerimizden gruplar oluşturarak sanayi kuruluşlarını ziyaret etmelerini ve bu ziyaret sonunda bu firmaların ihtiyaçları doğrultusunda proje hazırlamalarını, ziyaret ettikleri firmalardan proje konusu bulamamaları halinde hayali birer proje hazırlamalarını, böylelikle proje yazma tecrübesi kazanarak kariyerleri için önemli bir basamak oluşturmalarını hedeflemekteyiz. Öğrencilerimizin grup olarak birer proje hazırlamalarının ardından, kursu başarıyla tamamladıklarına dair sertifika alma fırsatının verilmesi hem öğrencilerimizin proje yazma konusunda teşvik edilmesini sağlayacak, hem de grup olarak bir proje hazırlayacaklarından takım çalışması yatkınlığı kazandıracaktır. Öğrencilerin bu projeleri oluştururken öğretim üyeleri/görevlilerinden teknik konularda danışmanlık almaları düşünülmektedir. Böylelikle öğrencisanayi-öğretim üyesi bir araya gelerek eğitimin çok yönlü gerçekleşmesi mümkün olabilecektir. Bu sayede yarınların önemli bir işgücünü oluşturacak öğrencilerimizin hem sanayiye alışma süreçlerinin kısalması, hem de şirketler ile beraber inovasyonlar geliştirebilmeleri sağlanacaktır. Bu süreçte sanayimiz de öğrencilerimiz vasıtasıyla üniversitemizi tanıyacak ve problemlerinin çözümünü ya da arge çalışmalarının desteğini üniversitemizde bulabileceği konusunda farkındalık yaratılacaktır. Sanayinin de çeşitli destek mekanizmaları hakkında bilgi sahibi olması, bu projenin diğer bir kazanımı olacaktır” diye konuştu. 20 İnovasyon ve Girişimcilik Günü 23 Şubat'ta gerçekleştirildi Üniversitemiz, Hayes Lemmerz İnci Jant San. ve Tic. A. Ş., Sanayi ve Ticaret Bakanlığı işbirliği ile düzenlenen “CBÜ İnovasyon ve Girişimcilik Günü”, 23 Şubat'ta Mühendislik Fakültesi B Blok Mavi Salonda gerçekleştirildi. Rektör Yardımcımız Prof. Dr. Erdoğan Özkaya, Mühendislik Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Ümit Gökkuş, Rektör Danışmanı Doç. Dr. Nurşen Saklakoğlu, Fen Bilimleri Enstitüsü Müdürü Doç. Dr. Enver Atik, Hayes Lemmerz İnci Jant San. ve Tic. A. Ş. Genel Müdürü Hakan Ünlü ve Hayes Lemmerz İnci Jant Dökümhane Müdürü Önem Denizeri başta olmak üzere, öğretim elemanları ve öğrencilerin katıldığı etkinlik, Hayes Lemmerz İnci Jant San ve Tic. A. Ş. Genel Müdürü Hakan Ünlü'nün “Jant Tasarımının Dünü Bugünü ve Yarını” konulu Hakan Ünlü konuşması ile başladı. Ünlü, “%60'ı Hayes, %40'ı İnci Holding ortaklığı olan grubun Türkiye'de 3, dünyada toplam 17 fabrikası bulunmaktadır. Binek ve ticari araçlar için alüminyum ve saç jantlar üretiyoruz. Önde gelen ve tanınmış pek çok otomobil firmasının Türkiye'deki tek tedarikçisiyiz. 286 çalışan ve 19.000 m² kapalı alanda faaliyet göstermekteyiz. Dünya çapında yıllık 1.4 milyar $, Türkiye'de 230 milyon $'lık bir ciroyla grubun maddi yönden en güçlü ve büyüme potansiyeli en büyük kuruluşuyuz. Çalışma kapasitemizin ve kalitemizin her geçen yıl daha da artması için çok çalışıyoruz. Bu kapsamda üniversite-sanayi işbirliği içinde yer almaktan ve bu projeye destek olmaktan çok mutluyuz” dedi.