ERDOĞAN TOPRAK HAFTALIK DEĞERLENDİRME RAPORU 31 OCAK 2017 HAFTALIK DEĞERLENDİRME RAPORU ANA BAŞLIKLAR 1. İSRAİL HABER SİTESİ DEBKA FİLE, TRUMP-PUTİN GÖRÜŞMESİNDEN SONRA YAYINLADIĞI BİR HARİTADA, SURİYE’DEKİ GÜVENLİ BÖLGELER KONUSUNDA İKİ LİDERİN ANLAŞTIĞI İDDİASINI GÜNDEME GETİRDİ. CUMHURBAŞKANI VE TSK’NIN EL BAB AÇIKLAMASI, YENİ BİR AŞAMAYA GEÇİLDİĞİNİ GÖSTERİYOR. 2. RUSYA’NIN, PYD’Yİ MOSKOVA’YA DAVET EDEREK RESMİ GÖRÜŞMELERDE BULUNMASI VE PYD’NİN DE KENDİ ANAYASA TASLAĞINI RUSYA’YA İLETMESİ, CENEVRE’DE PYD’NİN DE MASADA OLMASI OLASILIĞININ GÜÇLENDİĞİNİ, TÜRKİYE’NİN PYD KONUSUNDA YALNIZLAŞTIĞINI GÖSTERİYOR. 3. ABD’DEN SONRA RUSYA’NIN DA ARTIK DOLAYLI DEĞİL, DOĞRUDAN DESTEĞİNİ AÇIKÇA GÖSTERDİĞİ KÜRT GRUPLAR VE PYD’NİN CENEVRE’DE MASADA OLMASI İÇİN TÜRKİYE ÜZERİNDEKİ BASKILAR ARTACAKTIR. 4. HALEP’İN KURTARILMASI SONRASINDA İDLİB’E YIĞILAN NUSRA VE DİĞER İSLAMCI-CİHATÇI GÜÇLER ARASINDA ÇATIŞMALAR ŞİDDETLENİYOR! ÖSO VE AHRAR-ÜŞ ŞAM, NUSRA’YA KARŞI BİRLİKTE SAVAŞMAYA BAŞLADI. İDLİB’TEN KAÇACAK CİHATÇILARIN TEK ÇIKIŞ KAPISI İSE HATAY VE TÜRKİYE. CİHATÇI TERÖR SIZMALARI ARTABİLİR! 5. ABD BAŞKANI TRUMP’IN BİR HAFTA İÇERSİNDE PEŞ PEŞE İMZALADIĞI KARARNAMELER, GEREK ABD İÇİNDE GEREKSE ULUSLARARASI ALANDA TARTIŞMALARI VE TEPKİLERİ BERABERİNDE GETİRDİ. SON OLARAK 7 MÜSLÜMAN ÜLKE VATANDAŞLARINA GETİRİLEN ABD’YE GİRİŞ YASAĞI TEPKİLERİ DAHA DA BÜYÜTTÜ. ERDOĞAN TOPRAK, CHP İSTANBUL MİLLETVEKİLİ HAFTALIK DEĞERLENDİRME RAPORU | 31 OCAK 2017 1 6. YUNANİSTAN YÜKSEK MAHKEMESİ’NİN SIĞINMACI DARBECİ SUBAYLARI İADE ETMEME KARARINA “SİYASİ” DİYE TEPKİ GÖSTEREN İKTİDAR, “SOYKIRIMI İNKAR SUÇU” DÜZENLEMESİNİ İPTAL EDEN FRANSA ANAYASA MAHKEMESİ’NİN KARARINI İSE “BAĞIMSIZ YARGI” KARARI OLARAK GÖRMEKTEDİR. 7. İKİ KURULUŞTAN (MOODY’S ve FİTCH) NOT KAYBINA UĞRAYAN TÜRKİYE EKONOMİSİ AÇISINDAN ÖNÜMÜZDEKİ DÖNEM DAHA ZORLU BİR SÜRECE DÖNÜŞTÜ. FİTCH’İN OLDUKÇA AYRINTILI BİR GEREKÇE AÇIKLAMASI VE BURADA SİYASİ GERİLİM, İSTİKRARSIZLIK, REJİM DEĞİŞİKLİĞİ UNSURLARINI DA ÖN PLANA ÇIKARTMASI DİKKAT ÇEKİCİ! 8. TÜKETİCİ GÜVEN ENDEKSİNDEN SONRA EN TEMEL EKONOMİK GÖSTERGELERDEN BİRİSİ OLAN, EKONOMİK GÜVEN ENDEKSİ OCAK 2017 İTİBARIYLA YÜZDE 3,9 DÜŞTÜ VE 2009’DAN BU YANA SEKİZ YILIN EN DÜŞÜK SEVİYESİNE GERİLEDİ. BU DÜŞÜŞ, HEMEN TÜM SEKTÖREL GÜVEN ENDEKSLERİNİN BİRLİKTE DÜŞMESİNDEN KAYNAKLANDI. 9. MB’NİN REEL KESİM İKTİSADİ YÖNELİM ANKETİ, İŞ DÜNYASINDA KÖTÜMSERLİĞİN ARTTIĞINI, KÖTÜLEŞME BEKLENTİSİNİN İKİYE KATLANDIĞINI ORTAYA ÇIKARTIYOR. ANKETLERDE, HÜKÜMETİN FAİZLERİN DÜŞECEĞİ AÇIKLAMALARININ AKSİNE FAİZLERİN DAHA DA ARTACAĞI BEKLENTİSİ YÜZDE 50’NİN DE ÜZERİNE ÇIKMIŞ DURUMDA. 10. GELECEK ÜÇ AYA DÖNÜK BEKLENTİLERİNİN KÖTÜMSERLİĞE DÖNÜŞMESİNE KARŞILIK, EKONOMİYİ YÖNETENLERİN AKSİNİ İDDİA ETMELERİ, REFERANDUMA GİDERKEN “FAİZ DÜŞECEK, PARA BOLLAŞACAK VE UCUZLAYACAK, YATIRIMCIYA TEŞVİK, DESTEK KREDİ YAĞACAK” DEMELERİ BOŞLUKTA KALIYOR! ERDOĞAN TOPRAK, CHP İSTANBUL MİLLETVEKİLİ HAFTALIK DEĞERLENDİRME RAPORU | 31 OCAK 2017 2 DETAYLAR 1. İSRAİL HABER SİTESİ DEBKA FİLE, TRUMP-PUTİN GÖRÜŞMESİNDEN SONRA YAYINLADIĞI BİR HARİTADA, SURİYE’DEKİ GÜVENLİ BÖLGELER KONUSUNDA İKİ LİDERİN ANLAŞTIĞI İDDİASINI GÜNDEME GETİRDİ. CUMHURBAŞKANI VE TSK’NIN EL BAB AÇIKLAMASI, YENİ BİR AŞAMAYA GEÇİLDİĞİNİ GÖSTERİYOR. İsrail istihbarat servisi MOSSAD’a yakınlığı bilinen Debka File, ABD Devlet Başkanı Donald Trump ile Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin’in Suriye’de çözüm konusunda ileri bir noktaya vardıklarını, kurulacak güvenli bölgeler konusunda anlaştıklarını belirterek bir analiz ile birlikte bir de harita yayınladı. (http://www.debka.com/article/25900/TrumpPutin-safe-zones-deal-ousts-Iran-from-Syria) Bu haritaya göre, Kamışlı’dan Menbic’e kadar uzanan Kuzey Suriye bölgesinde, diğer deyişle Türkiye’nin yüzlerce kilometrelik güney sınırları boyunca, ABD kontrolünde bir güvenli bölge kurulması öngörülüyor. Türkiye’nin kontrolünde olmak üzere kurulacak güvenli bölge ise Debka haritasına göre, El Bab’ta son buluyor. Halep’ten başlamak üzere, Suriye’nin tüm Akdeniz kıyılarını, Hama, Humus ve Lazkiye’yi de kapsayacak şekilde çok geniş bir alan ise Rusya kontrolü ve denetimindeki güvenlikli bölge olarak belirleniyor. Rusya böylece hem Hmeymim’deki hava üssünü hem de Lazkiye-Tartus’taki deniz üssünü de kendi kontrolündeki güvenlikli bölge içine alarak, Şam’ın sınırına kadar olan bölgede Esad yönetimini de güvence altına alıyor. Şayet Trump-Putin böyle bir harita üzerinde gerçekten uzlaşıya vardıysa, bu aynı zamanda Kuzey Suriye’de Kürt Özerk Bölgesi konusunda da ABD ve Rusya’nın anlaştığı anlamına gelmektedir. ERDOĞAN TOPRAK, CHP İSTANBUL MİLLETVEKİLİ HAFTALIK DEĞERLENDİRME RAPORU | 31 OCAK 2017 3 Haritaya göre ABD’nin güvencesi altına alınacağı kaydedilen bölge, Suriye-Irak sınırındaki (Kuzey Irak Bölgesel Kürt Yönetimi Sınırı) Kamışlı’dan başlayıp, Haseke’yi, Kobani’yi de kapsayan ve Menbic’e kadar uzanan, şu an itibarıyla da PYD-YPG ağırlıklı, ABD destekli Demokratik Suriye Güçleri (DSG) kontrolündeki bölge. Bunun yanı sıra ABD, Suriye-Ürdün-İsrail sınırında da ikinci bir güvenli bölge oluşturmayı hedefliyor. Debka’nın ABD ve İsrail istihbarat ve askeri kaynaklarına dayandırdığı bilgilere göre, ABD Güney Suriye’deki bu bölgeye 7500 kişilik bir Özel Kuvvet Birliği konuşlandırarak, Suriye-İsrail sınırını güvenlik altına alacak. Suriye’den İsrail’e ve Ürdün’e sızmalar, IŞİD ya da diğer örgütlerin veya doğrudan Suriye ordusunun İsrail’e karşı harekâtta bulunması engellenecek. Başkan Trump, daha yemin eder etmez ilk olarak açıkladığı konu Suriye’de güvenlikli bölge oluşturulacağı ve Suriye’deki ABD askeri varlığının artırılacağı olmuştu. Trump yönetiminin, İsrail’in “hamiliğini üstlenme” yönündeki yaklaşımı, daha önce ilan edildiği için, Suriye’deki olası gelişmeler ve pazarlıklar konusunda da, İsrail Yönetimi ve İstihbaratı ile ABD’nin işbirliği yaptıkları Debka File’ın yayınladığı haritadan anlaşılıyor. Bu haritaya, Rusya’nın itiraz etmemesi ya da böyle bir uzlaşı olmadığı yönünde resmi bir açıklama yapılmaması, Trump-Putin görüşmesinin içeriği ve güvenli bölge oluşumlarıyla ilgili varıldığı öne sürülen uzlaşının gerçeklik payını yükseltiyor. Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Doğu Afrika turundan dönüşte yaptığı açıklamada “El Bab’ta daha derine gidemeyiz” açıklaması, daha önce yaptığı “El Bab’tan sonra Rakka ve Menbic’e ineceğiz” iddiasından vazgeçildiğini ortaya koyuyor. ERDOĞAN TOPRAK, CHP İSTANBUL MİLLETVEKİLİ HAFTALIK DEĞERLENDİRME RAPORU | 31 OCAK 2017 4 Ne Cumhurbaşkanının ne Dışişleri Bakanının ne de Başbakanın “Rakka ve Menbic”i uzun süredir ağızlarına almamaları da PYD-YPG bölgesi için Cumhurbaşkanı ve hükümetin geri adım atmaya zorlandıkları şeklinde değerlendirilmeli. Trump’ın Güvenli Bölge açıklamasının ardından Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu’nun konudan habersiz olduğu, ABD’nin bu konuda Türkiye ile herhangi bir istişarede bulunmadığını somut şekilde gösterirken, Trump’ın, Suriye ve Güvenli Bölge konusunu Suudi Arabistan Kralı ile görüşmesi ve mutabık kaldıklarının açıklanması da ABD’nin Türkiye’yi bu konuda dışarıda tuttuğunun işareti. Trump yönetimi İran ve Rusya ile birlikte hareket eden Türkiye’yi ikna görevini Rusya’ya bırakmış görünüyor. Buna karşılık Putin-Trump görüşmesinden sonra yapılan “Suriye’de birlikte hareket etme konusunda uzlaşıldığı” açıklaması, dikkat çekici! Astana toplantıları sırasında, Rusya’nın muhaliflere yeni Suriye Anayasa taslağı sunduğunu medyadan öğrenen Türkiye, Anayasa taslağının “Özerk Kürt Bölgesi” içerdiğinin ortaya çıkması konusunda da sessiz kaldı. Cumhurbaşkanının Afrika dönüşü ifade ettiği El Bab ile ilgili sözlerinin hemen sonrasında, TSK’nın da “IŞİD El Bab’tan çekiliyor, El Bab’ı boşaltıyor” açıklaması yapması “Fırat Kalkanı’nın sona erdirilmesi ve TSK’nın Suriye’den çekilmesi” konusunda kanımca kamuoyu oluşturmaya yönelik. Bu konuda bir diğer gelişme ise Suriye Ordusu’nun hızla El Bab’a doğru ilerlemesi ve TSK ile karşı karşıya kalması olasılığının artmasıdır. ERDOĞAN TOPRAK, CHP İSTANBUL MİLLETVEKİLİ HAFTALIK DEĞERLENDİRME RAPORU | 31 OCAK 2017 5 2. RUSYA’NIN, PYD’Yİ MOSKOVA’YA DAVET EDEREK RESMİ GÖRÜŞMELERDE BULUNMASI VE PYD’NİN DE KENDİ ANAYASA TASLAĞINI RUSYA’YA İLETMESİ, CENEVRE’DE PYD’NİN DE MASADA OLMASI OLASILIĞININ GÜÇLENDİĞİNİ, TÜRKİYE’NİN PYD KONUSUNDA YALNIZLAŞTIĞINI GÖSTERİYOR. Rusya-İran-Türkiye’nin koordinasyonu ve garantörlüğünde Kazakistan’ın başkenti Astana’da yapılan müzakerelerden sonra yayınlanan ortak bildiriye bakıldığında, Astana’nın kazananının Rusya olduğu görülüyor. Rusya, Suriye’de ateşkesin garantörlüğünü Türkiye ve İran ile üstlenme yanında, Yeni Suriye Anayasa Taslağı ile de bir adım öne geçti. Aynı zamanda Rusya, Astana’ya çağrılmayan PYD’yi Moskova’ya davet etti. Dışişleri Bakanı Lavrov başkanlığındaki heyet ile resmi müzakerelerde bulunan PYD heyeti, kendi hazırladıkları Anayasa Taslağını da Lavrov’a iletti. Rus devlet medyasına açıklamalarda bulunan PYD Paris Temsilcisi Halit İsa’nın açıklamalarına bakılırsa, Lavrov ile görüşmelerde Cenevre müzakerelerine katılım ve Kürtlerin Demokratik Özerkliği konuları ele alındı. Rusya’nın, Astana’daki toplantıya katılan muhalif grupların temsilcilerine ilettiği anayasa taslağını, PYD heyetine de ilettiği belirtilirken, Rus hukukçular ve uzmanların, Esad yönetimi ile de istişare halinde bu anayasa taslağının geliştirilmesi üzerinde çalıştıkları kaydedildi. Türkiye’nin Astana görüşmeleri sırasında haberdar edilmediği bu anayasa taslağının, Rusya tarafından hem muhalif gruplarla hem de sonrasında PYD ile paylaşılması, Rusya’nın Suriye’nin geleceği, yönetim yapısı, etnik ve siyasi yapılanması konusunda daha farklı yaklaşımları olduğunu ve bu konuda önemli ölçüde inisiyatif alarak hareket ettiğini gösteriyor. ERDOĞAN TOPRAK, CHP İSTANBUL MİLLETVEKİLİ HAFTALIK DEĞERLENDİRME RAPORU | 31 OCAK 2017 6 Moskova’da Kürtlerle Rusya’nın doğrudan masaya oturması bu açıdan kritik önemde bir gelişme. Bugüne kadar Türkiye’nin PYD-YPG hassasiyetine özen gösteren Rusya, attığı bu adımlarla, Suriye’de çözüm konusunda Kürtleri ve PYD’yi ciddiye aldığını, muhatap aldığını, müzakerelerin bir parçası olarak gördüğünü Türkiye’ye göstermiş oluyor. Moskova’daki PYD-Lavrov görüşmesinde, yeni anayasada üzerinde en çok durulan ve tarafların olumlu yaklaştığı iki konunun, “Kürtlerin Demokratik Özerkliği” ve “Suriye’nin yeniden yapılandırılmasında Seküler-Laik bir devlet olması, etnik tanımlamaların yeni anayasada yer almayacağının taahhüt edilmesi” olarak dillendiriliyor. Nitekim Rusya’nın hazırladığı anayasa taslağında da mevcut Suriye anayasasında “Suriye Arap Cumhuriyeti” olarak geçen ülke adının, tüm etnik grupları kavrayacak şekilde “Suriye Cumhuriyeti” olarak değiştirilmesi öneriliyor. Rusya’nın hazırladığı taslağın öne çıkan bazı kritik maddeleri şöyle sıralanıyor: 1. Suriye anayasasında öngörülen Suriye Cumhurbaşkanının Müslüman olması hükmü kaldırılıyor. 2. Anayasanın 3’üncü maddesinde, İslam hukuku, yasamanın temeli olarak gösterilirken, yeni taslakta bu ifade yer almıyor. 3. Mevcut Suriye anayasasının birinci maddesi, ülkenin üniterliğine vurgu yaparken, Rusya’nın hazırladığı taslakta üniterlik ve toprak bütünlüğü yer almakla birlikte Kürtlerin “demokratik özerkliğine” atıfta bulunuluyor. 4. Rusya’nın hazırladığı anayasa taslağı, mevcut anayasadaki “resmi dil Arapça” hükmünü değiştirerek, bölgesel düzeyde halkın kendi dillerini seçme, özgürce konuşma ve yazma hakkı anayasa hükmü haline getiriliyor. Böylece, Kuzey Suriye’de, Demokratik Özerklik çerçevesinde Kürtçe’ye de “Bölgesel resmi dil” olanağı tanınıyor. ERDOĞAN TOPRAK, CHP İSTANBUL MİLLETVEKİLİ HAFTALIK DEĞERLENDİRME RAPORU | 31 OCAK 2017 7 5. Taslakta Cumhurbaşkanının bir kez ve 7 yıllığına seçileceği maddesi yer alırken, bu değişiklik Cumhurbaşkanı Beşar Esad’ın yedi yıl sonra görevinden ayrılmasını öngörüyor. 6. Mevcut anayasadaki “Cumhurbaşkanı aynı zamanda Genelkurmay Başkanı” hükmü korunurken, Cumhurbaşkanının yetkileri konusunda yeni oluşturulacak “Bölgeler Meclisi’ne” kısıtlamalara gidebilme yetkisi veriliyor. 7. Yargı bağımsızlığı ve hukuk devleti ilkesi çerçevesinde, anayasa mahkemesi başkanının Cumhurbaşkanı tarafından seçileceğini içeren anayasa hükmü değiştirilerek, Anayasa Mahkemesi Başkanını seçme yetkisi meclise veriliyor. 8. Rusya’nın hazırladığı anayasa taslağında, parlamentonun yetkileri genişletilirken, buna göre, parlamento, savaş ilan edebilecek, devlet başkanını görevden alabilecek, Anayasa Mahkemesi Başkan ve üyeleri ile Merkez Bankası başkanını atayabilecek. 9. Ayrıca Suriye Ordusu’nun görevleri de yeniden tanımlanarak Ordunun tek görevinin Suriye'yi korumak olduğu, Ordunun, halk üzerinde baskı unsuru olarak kullanılamayacağı, siyasete karışamayacağı, yeni Cumhurbaşkanı seçimi ve yetki devri sürecinde rol oynamayacağı hükümleri getiriliyor. 10. Taslak Anayasa’da, Suriye Devleti yeniden tanımlanırken; “Suriye Cumhuriyeti; hukukun üstünlüğü, eşitlik ve hiçbir ayrım yapılmadan tüm vatandaşların hak ve özgürlüklerine saygı duyulması ilkelerine dayanan, bağımsız ve demokratik bir devlettir." deniliyor. 11. Cumhurbaşkanının meclisi feshetme yetkisi kaldırılırken, başkan yardımcılarına Cumhurbaşkanlığı yetkilerinin bir kısmının devredilebileceği hükmü de anayasadan çıkartılıyor. 12. Cumhurbaşkanınca kurulacak hükümette; Başbakan, başbakan yardımcıları ve bakanların, tüm dini ve etnik grupları orantılı biçimde temsil edecek atanmalarının anayasal zorunluluk olduğu hükmü getiriliyor. ERDOĞAN TOPRAK, CHP İSTANBUL MİLLETVEKİLİ HAFTALIK DEĞERLENDİRME RAPORU | 31 OCAK 2017 8 Moskova’da PYD ile yapılan görüşmelerde Kürtlere de sunulan bu taslağın, PYD heyeti tarafından memnuniyetle karşılandığı, özellikle Rusya’nın taslağındaki “laik devlet, etnik kimliklerin tanınması ve temsili, Arapça dışındaki dillerin tanınması ve kullanımının anayasa güvencesi altına alınması” gibi hükümlerin memnuniyet yarattığı kaydediliyor. Tabii ki Rusya’nın, Anayasa Taslağının Esad yönetiminden habersiz hazırlandığı düşünülemez. Dolayısıyla, Şam rejiminin de bu değişikliklere onay verdiğini, itiraz etmeyeceğini, bugünden öngörebiliriz. PYD heyeti, Moskova toplantısına kendilerinin yanı sıra, Astana zirvesine katılan ya da son anda katılmaktan vazgeçen tüm muhalif grupların (IŞİD ve Nusra dışında) davet edildiğini, ancak Türkiye, Suudi Arabistan ve Katar'ın kontrolündeki, İslamcı, muhalif grupların baskılar nedeniyle gelmediklerini öne sürdü. PYD Paris Temsilcisi Halit İsa Rus medyasına verdiği mülakatta; "Rusya, Suriye muhalefetinin tamamını davet etmişti. Türkiye, Suudi Arabistan ve Katar'ın desteklediği Suriye muhalefeti toplantıya gelmedi. Demokratik Özerklik ve PYD'den toplantıya katılım oldu. Kadri Cemil'in partisinden de katılım oldu. Bunu dışında toplantıya katılan az sayıda muhalif oldu. Katar, Türkiye ve Suudi Arabistan'a bağlı muhaliflerin toplantıda olmaması, Türkiye, Katar ve Suudi Arabistan’ın, Suriye'de erken ve barışçıl bir siyasi çözümü istemediklerini gösteriyor” diyor. PYD Paris Temsilcisi Halit İsa, demokratik özerkliğin sadece Kürtlerden oluşmadığını vurguluyor. Halit İsa, üç yıldan bu yana Kuzey Suriye’de oluşturulan bu yönetimin çatısı altında, Araplar, Çerkesler, Kürtler, Keldaniler, Süryaniler, Türkmenler ve tüm kimliklerin bir arada yaşadığını, demokratik özerkliğin, Suriye’nin bu bölgesinde çatışmaları sonlandırdığını ve insanların barış içinde birlikte yaşamasının yolunu açtığını savunuyor. ERDOĞAN TOPRAK, CHP İSTANBUL MİLLETVEKİLİ HAFTALIK DEĞERLENDİRME RAPORU | 31 OCAK 2017 9 3. ABD’DEN SONRA RUSYA’NIN DA ARTIK DOLAYLI DEĞİL, DOĞRUDAN DESTEĞİNİ AÇIKÇA GÖSTERDİĞİ KÜRT GRUPLAR VE PYD’NİN CENEVRE’DE MASADA OLMASI İÇİN TÜRKİYE ÜZERİNDEKİ BASKILAR ARTACAKTIR. Şubat sonuna ertelenen Cenevre müzakerelerinde PYD’nin ve diğer Kürt grupların da yer almasının sürpriz olmayacağı, Kürtlere Bölgesel Özerklik konusunun da müzakere masasında gündeme geleceği anlaşılıyor. Rusya’nın, artık doğrudan açık desteğini ortaya koymasıyla Kürtler, Suriye çözüm sürecinde ABD ve AB’nin zaten var olan desteğiyle, daha da güçlü bir konuma geliyorlar. Cenevre öncesi ABD ve AB’nin Rusya’yı, Suriye’de Kürt Özerk Bölgesi konusunda ikna ettikleri gözlenirken, Cumhurbaşkanının ve hükümetin bu konuda sessiz kalması, herhangi bir açıklama yapmaması, ya da Rusya’ya yönelik bir tepki ortaya koyamaması, üstü örtülü bir kabul ve bir kırmızı çizgiden daha geri adım olarak görülebilir. Yukarıda değindiğim, Debka Haritası, Kuzey Irak Kürt Bölgesi ile ABD güvencesinde Kuzey Suriye’de oluşturulacağı kaydedilen Suriye Kürt Bölgesi’nin, Büyük Ortadoğu Projesi’ndeki plana uygun şekilde oluşturulduğunu, giderek bu bölgelerin önümüzdeki yıllarda, süreçteki gelişmelere göre, birleşmesinin söz konusu olacağı izlenimini kuvvetlendiriyor. ABD’nin “güvenli bölge” için Kuzey Suriye ile Güney Suriye’de, İsrailSuriye sınır bölgelerini seçmesi, bu açıdan daha anlamlı bir hale geliyor. Baştan beri Suriye’de güvenli bölge önerilerini gündeme getiren Cumhurbaşkanı ve hükümetin şimdi Trump’ın güvenli bölge açıklamalarına sessiz kalmaları, doğrudan destek vermemeleri dikkat çekici. Çünkü Trump’ın kafasındaki güvenli bölgelerin nerelerde olacağı meçhul. ERDOĞAN TOPRAK, CHP İSTANBUL MİLLETVEKİLİ HAFTALIK DEĞERLENDİRME RAPORU | 31 OCAK 2017 10 Trump bölge ülkelerinde de güvenli bölge projelerinden söz ediyor. Dolayısıyla Irak’ta, Kuzey Irak’ta, Musul’da, Başika’da ABD güvenli bölge kurmaya kalkarsa, hükümet ne yapacak? Ya da Rakka’yı, PYD-YPG güçleri ile birlikte düşürdükten sonra, dönüp Türkiye’ye “bu bölgeyi ben güvenli hale getireceğim sen çekil” deyip, El Bab’tan, Cearblus’tan çekilmesini isterse hükümet ne yapacak? Öyle bir durumda Trump yönetiminin ilan edeceği güvenli, bölgeler, Fırat’ın doğusu ile batısının birleşmesinin, PYD’nin Kürt Kantonlarının bir araya gelmesinin ve Akdeniz’e kadar uzanmasının da zeminini hazırlayacak, yolunu açacak. Anlaşıldığı kadarıyla, hükümette tüm bu kaygı ve kuşkularla, yıllardır savunmasına karşılık, şimdi Trump’ın dile getirdiği Güvenli Bölgeler konusunda ciddi anlamda endişelendi ve sessiz kalmayı, hemen destek vermemeyi öncelikle Trump’ın kafasındaki planın açığa çıkmasını görmeyi tercih etti. ABD’nin Türkiye sınırlarındaki güvenli bölge oluşumu için, Türkiye’den önce Suudi Arabistan ile görüşerek mutabakat sağlaması ise önümüzdeki aşamada, Türkiye’nin “ya her şeyi kabullenme ya da süreçten tamamıyla dışlanma” seçenekleriyle karşılaşmasının söz konusu olabileceğini düşündürüyor. Bu açıdan bakıldığında, önümüzdeki süreçte, Suriye, Irak ve Ortadoğu’da, yeni ittifakların oluşumu gündeme gelebilecek. Kürtler şu an itibarıyla, tüm bu süreçlerde, her koşulda ABD ve Rusya desteğiyle, Esad’ın ve Bağdat’ın da onayıyla, Suriye ve Irak’ta kazanımlarını azami düzeye yükseltmiş durumda. Trump-Kral Salman görüşmesinde varıldığı açıklanan güvenli bölge mutabakatına, Kürtler açısından Suudilerin de bir itirazının olmadığı anlaşılıyor. ERDOĞAN TOPRAK, CHP İSTANBUL MİLLETVEKİLİ HAFTALIK DEĞERLENDİRME RAPORU | 31 OCAK 2017 11 Suudiler zaten Kuzey Irak’ta Barzani yönetimine, öteden beri ekonomik ve parasal destek sağlıyor. Şimdi, benzer desteğin Suriye Kürtleri için de söz konusu olacağı anlaşılıyor. Başkan Trump, oluşturulacak güvenli bölgelerin finansmanını bölge ülkelerinin karşılaması gerekeceğini açıkladı. Dolayısıyla, Güney Suriye’ye yığılacak 7500, Kuzey Suriye için de sayıları 9 bin olarak belirtilen ABD Özel Kuvvetleri’nin, bölgede konuşlanması, operasyonları, IŞİD’le mücadelesinin finansörlerinden birisinin, Suudi Arabistan olacağı anlaşılıyor. Muhtemelen diğer finansör de Katar olacaktır. Türkiye, kendisine ayrılan küçük coğrafyadaki güvenli bölgenin finansmanını, TSK operasyonları, ÖSO’nun eğitimi ve donatılması, mültecilerin Türkiye’de bakımı ve barınması, güvenli bölgelere nakledilmesi vb. giderleri, zaten kendisi karşılıyor. Bu açıdan, Türkiye artık Suriye’de bir adım atması gerektiğinde, buna kendisi karar verebilecek konumunu kaybetmiş durumda. Rusya ve İran’ın yanı sıra, Trump ile birlikte ABD’de daha çok askeri varlıkla bölgeye geliyor ve muhtemelen Kuzey Suriye’de, Rojava’da, Kürt Bölgesinde bir ABD askeri üssünün kuruluşu sürpriz olmayacak. Bu durumda, Türkiye’nin kırmızı çizgi ilan ettiği, PYD-YPG bölgesine özerklik, Kürtlerin otonomi elde etmesi, PKK-PYD işbirliği vb. konularda, PYD kontrolündeki bölgelere olası bir müdahale girişiminde, hükümetin karşısında ABD güçleri olacak. Başbakan Yardımcısı Numan Kurtulmuş’un itiraf ettiği “en baştan beri yanlış” olan Suriye politikası, son anda “U dönüşü” yapılan Irak politikası, Türkiye’yi bugün çok ciddi tavizler verme, açmazlarla boğuşma noktasına getirmiş durumda. ERDOĞAN TOPRAK, CHP İSTANBUL MİLLETVEKİLİ HAFTALIK DEĞERLENDİRME RAPORU | 31 OCAK 2017 12 Baştan itibaren, Suriye’de Esad yönetimi, Irak’ta Bağdat yönetimi, Mısır yönetimi ile diyalogun kopartılmaması gerekiyordu. Hatta bölgesel sorunların çözümünde, ABD-Rusya’nın dışarıdan müdahalelerinin en güçlü alternatifi, Türkiye öncülüğünde, Suriye, Irak, Mısır’ın sorunlara ve çözüme, doğrudan müdahil olması, üçüncü ülkeleri bölgeye ve soruna bulaştırmaması olmalıydı. Bu açıdan hükümetin politikaları, önce Türkiye ile bölgedeki etkin ülkeler arasındaki bağları koparttı. Şimdi ise gelinen noktada, inisiyatifin ABD-Rusya ortaklığına geçmesiyle, Türkiye yalnız başına “söylenenleri yapmak” dışında seçeneksiz konumda kaldı. Suriye Kürtlerinin özerklik elde etmesi, bunun dünyadan kabul görmesi, Kürtlerin Suriye’de ve bölgede “öncü güç” olarak algılanması, tüm bölgesel dengelerde, ağırlıklarının gözetilir olması, Cumhurbaşkanı Erdoğan ve AKP hükümetlerinin izlediği politikaların, Suriye Kürtlerine, ciddi anlamda değerli bir armağanıdır. ERDOĞAN TOPRAK, CHP İSTANBUL MİLLETVEKİLİ HAFTALIK DEĞERLENDİRME RAPORU | 31 OCAK 2017 13 4. HALEP’İN KURTARILMASI SONRASINDA İDLİB’E YIĞILAN NUSRA VE DİĞER İSLAMCI-CİHATÇI GÜÇLER ARASINDA ÇATIŞMALAR ŞİDDETLENİYOR! ÖSO VE AHRAR-ÜŞ ŞAM, NUSRA’YA KARŞI BİRLİKTE SAVAŞMAYA BAŞLADI. İDLİB’TEN KAÇACAK CİHATÇILARIN TEK ÇIKIŞ KAPISI İSE HATAY VE TÜRKİYE. CİHATÇI TERÖR SIZMALARI ARTABİLİR! Rusya ve Suriye Ordusu’nun gerçekleştirdiği operasyonlar sonrasında Halep’teki siviller kurtarılırken, boşaltılan kentteki Nusra ve diğer cihatçı gruplara mensup milisler de otobüslerle İdlib’e taşındı. Türkiye, o sırada cihatçı milislerin Halep’ten çıkmalarına ve silahlarıyla birlikte İdlib’e geçmelerine refakat etti. Ancak o dönemde bunun çok tehlikeli bir tutum olduğunu, binlerce silahlı cihatçının, Türkiye sınırının hemen dibindeki bir yerde konuşlanmış olacaklarını dile getirdim. Son bir haftadan bu yana İdlib’te yaşanan gelişmeler bu öngörümü ciddi biçimde doğrular nitelikte. İdlib’te hakimiyet konusunda Nusra güçleri ile Türkiye’nin desteklediği Ahrar üş Şam ve ÖSO güçleri arasında şiddetli bir şekilde “hakimiyet savaşları” başladı. Cihatçı grupların kendi aralarındaki bu çatışmalar sınırlarımızın hemen 10 kilometre ötesinde cereyan ediyor. Son dönemde Nusra’nın baskılarını artırması nedeniyle, irili ufaklı 7 cihatçı grup, Ahrar üş Şam’a katıldıklarını açıkladılar. Nusra’nın karşısında giderek güçlenen Ahrar üş Şam milis sayısını artırırken, diğer yandan da yeni katılımlarla birlikte Suriye Arap Ordusu adı altında yeni bir örgütlenmeye gidiyorlar. Buna karşılık adını geçen yıl Şam’ın Fethi olarak değiştiren ve El Kaide’den ayrıldığını açıklayan El Nusra da yeni bir yapılanmaya gitti. Dört ayrı silahlı grubu bünyesine katarak Heyet-i Tahrir’üş Şam (Şam’ın Kurtuluşu Heyeti) adı altında yeniden organize oldular. ERDOĞAN TOPRAK, CHP İSTANBUL MİLLETVEKİLİ HAFTALIK DEĞERLENDİRME RAPORU | 31 OCAK 2017 14 Şimdi karşılıklı olarak güçlerini artıran bu gruplar arasında yani cihatçıların kendi aralarında bir savaş başlamış durumda. Bu arada daha önce Ahrar üş Şam’a katılan bazı grupların da yeni süreçte buradan ayrılarak Tahrir’üş Şam saflarına geçtikleri belirtiliyor. Suriye’deki silahlı muhalif grupların bu birleşmelerle iki büyük güce dönüşeceği ve sonrasında kendi aralarındaki çatışmaların galibinin, bölgede kontrolü elinde tutacağı kaydediliyor. Asıl tehlikeli durum, bu çatışmalarda kaybeden ve İdlib’i terk etmek, kaçmak zorunda kalacak cihatçıların nereye gidecekleri? Şu an itibarıyla bu kesimler için tek çıkış ve kaçış kapısı Türkiye. Hatay’ın hemen yanı başındaki bu cihatçı savaşlarından kaçanların ülkemize geçmeleri ve burada eylemlere ve çatışmalara devam etmeleri riski giderek büyüyor. Irak’ın Ankara Büyükelçisi de geçtiğimiz günlerde düzenlediği basın toplantısında, Irak ordusunun Musul harekâtı nedeniyle bölgeden ve şehirden kaçan IŞİD’linin Türkiye’ye geçtiklerini, Türk istihbarat ve güvenlik birimlerini bu konuda uyardıklarını açıklamıştı. Kısacası, Irak ve Suriye’de IŞİD’e ve diğer cihatçı örgütlere karşı yürütülen operasyonların yanı sıra, bu örgütlerin kendi içlerinde birbirleriyle yürüttükleri çatışmalarda kaçan kişiler, cihatçı milisler, doğrudan Türkiye’ye geçmeye çalışıyor ve büyük bölümü de bunu başarıyor. Bu örgütlerin birbirleriyle savaşlarını Türkiye’nin içlerine taşımaları, silahlarıyla birlikte Türkiye’ye geçmeleri ülkemizin güvenliği adına ciddi anlamda önemli bir tehdide dönüşmektedir. İdlib’de yoğunlaşan cihatçı örgütler yığınağına karşı, ABD ve Rusya’nın ortak bir operasyon yapmaları ihtimalinin güçlendiği ifade edilirken, Türkiye’nin de bu operasyonlara dahil olmasının, destek vermesinin istendiği dile getirilmektedir. ERDOĞAN TOPRAK, CHP İSTANBUL MİLLETVEKİLİ HAFTALIK DEĞERLENDİRME RAPORU | 31 OCAK 2017 15 5. ABD BAŞKANI TRUMP’IN BİR HAFTA İÇERSİNDE PEŞ PEŞE İMZALADIĞI KARARNAMELER, GEREK ABD İÇİNDE GEREKSE ULUSLARARASI ALANDA TARTIŞMALARI VE TEPKİLERİ BERABERİNDE GETİRDİ. SON OLARAK 7 MÜSLÜMAN ÜLKE VATANDAŞLARINA GETİRİLEN ABD’YE GİRİŞ YASAĞI TEPKİLERİ DAHA DA BÜYÜTTÜ. ABD Devlet Başkanı Donald Trump, başkanlık seçimlerinde daha kampanya aşamasında çok tartışılan bazı projelerini gündeme getirince, tepkiler ve tartışmalar söz konusu olmuştu. Cinsiyetçilik, ırkçılık, göçmen ve mülteci karşıtlığı, ticaret savaşları, uluslararası kurumlara yönelik açıklamaları ve seçmenlere vaatleri tepki ve kaygıları büyütmüştü. 20 Ocak’taki yemin töreni sonrasında ise hemen her gün imzaladığı yeni bir Başkanlık Kararnamesi ile gerek kendi ülkesinin gündemini gerekse uluslararası gündem sarstı. İlk olarak, eski Başkan Obama döneminde askıya alınan 2 petrol boru hattı projesini onaylayıp, yapımlarına başlanması kararını imzalayarak çevrecilerin tepkisini çekti. Ardından seçim kampanyasının en tartışılan vaatlerinden birisi olan Meksika Sınırına duvar örülmesi kararını imzaladı. Duvarın finansmanını da Meksika’nın üstlenmesini içeren karar, Meksika’da ve ABD’deki Meksikalı Latin kökenli göçmenlerde büyük tepkiye neden oldu. Meksika Devlet Başkanı Pena Nieto, sınıra duvar projesine karşı olduklarını ve duvarın finansmanına katılmayacaklarını ilan ederek, Trump ile yapacağı görüşmeyi ve ABD ziyaretini iptal etti. Başkan Trump daha sonra ABD’nin Birleşmiş Milletler başta olmak üzere uluslararası kurumlara sağladığı parasal desteğin azaltılmasını öngören kararı ve kürtaja, kadın sağlığına destek veren kurumlara parasal katkıyı iptal eden Başkanlık kararnamelerini imzaladı. ERDOĞAN TOPRAK, CHP İSTANBUL MİLLETVEKİLİ HAFTALIK DEĞERLENDİRME RAPORU | 31 OCAK 2017 16 Bu defa uluslararası düzeyde kadın örgütleri başta olmak üzere dünyanın dört bir yanındaki başkentlerde Trump karşıtı gösteriler düzenlendi. Son olarak ise geçtiğimiz Cuma günü ABD’ye göçmenlerin, mültecilerin girişini ve mülteci kabulünü 90 süreyle yasaklayan, vize verilmemesini içeren kararnameyi imzalayarak aralarında Irak, Suriye, İran, Libya, Somali, Sudan ve Yemen’in yer aldığı 7 Müslüman ülke vatandaşlarının ABD’ye alınmaması, havaalanlarından sokulmaması, vize verilmemesi kararını imzalayınca, protestolar tüm dünyaya yayıldı. Başta New York olmak üzere, ABD’nin önde gelen havaalanlarında, Iraklı, Suriyeli, Somalililer geri çevrilmeye, oturma izni, yeşil kartı, vizesi olanlar bile gözaltına alınmaya başlandı. Başka ülkelerden ABD’ye uçacak bu 7 ülke vatandaşları ise gelecekleri ülke havaalanlarında ABD’ye gidecek uçaklara alınmadı ya da uçaklardan indirildi. Tüm dünyanın “Müslümanlara ABD yasağı” olarak eleştirdiği bu karara, en başta ABD vatandaşları sert tepki gösterdi. Pek çok avukat gönüllü olarak, havaalanlarında bu durumdaki kişilerin avukatlığını üstlendi. Yapılan başvurulardan birisinde New York Federal Mahkemesi Başkanlık kararının uygulanmasını “geçici” olarak askıya alınca, ilk aşamada ABD havaalanlarındaki 110 dolayında alıkonulan insanların sorunu çözüldü ve ülkeye alındılar. Ancak yurt dışı havaalanlarında ABD’ye gitmek üzere olan, bu 7 ülke vatandaşlarından yüzlercesi ise uçaklara bindirilmedi, havaalanlarından geri çevrildi. Federal Mahkeme’nin askıya alma kararı, Trump’ın kararnamesinin iptali anlamına gelmiyor. Kararname yürürlükte. ERDOĞAN TOPRAK, CHP İSTANBUL MİLLETVEKİLİ HAFTALIK DEĞERLENDİRME RAPORU | 31 OCAK 2017 17 İptali için Anayasa Mahkemesi-Yüksek Mahkeme-Supreme Court’ın anayasaya aykırılık nedeniyle yapılan başvuruları değerlendirmesi iptal kararı vermesi gerekiyor. Bu ise uzun bir süreç… Diğer yandan ABD’nin 130 milyon nüfusu kapsayan 16 eyaletinin Federal Başsavcıları da ortak bir metne imza atarak, Müslümanlara ABD’ye giriş yasağı getiren Başkanlık Kararnamesini ABD demokrasisine, değerlerine, hukuka ve temel insan haklarına aykırı olarak nitelendirip, tepki gösterdiler. Başkan Trump ise kararını savunuyor ve yanlış anlaşıldığını Müslümanlara bir yasağın söz konusu olmadığını söylüyor. Öncelikli amacın ABD vatandaşlarını ve sınırlarını teröre ve terörizme karşı korumak, güvene almak olduğunu ifade ediyor. ABD’nin yeni Başkanının doğrudan imzalayıp peş peşe uygulamaya koyduğu Başkanlık Kararnameleri ülkesinin uluslararası ilişkilerini de etkileyecek görünüyor. AB ülkelerini sınırlarını mültecilere açmakla, Almanya’yı 1 milyon mülteciyi kabul etmekle yanlış yapmakla suçlayan Trump’a, Başbakan Merkel, ABD’nin de imzaladığı mültecilerle ilgili Cenevre sözleşmesini hatırlattı. Merkel, ABD Başkanı Trump ile telefon görüşmesinde Cenevre sözleşmesi uyarınca savaştan kaçan mültecilerin, sığındıkları ülkelerce kabul edilmesinin bu ülkelerin sorumluluğu ve yükümlülüğü olduğunu iletti. ABD’deki bu olay bize, ülkemizin gündemindeki Başkanlık sistemi ve referandum tartışmalarında sürekli vurguladığımız, denge-denetim, yargı bağımsızlığı, hukukun üstünlüğü, yönetimde keyfiliğin frenlenmesi gibi pek çok konuda, sıcak ve somut bir örnektir. ERDOĞAN TOPRAK, CHP İSTANBUL MİLLETVEKİLİ HAFTALIK DEĞERLENDİRME RAPORU | 31 OCAK 2017 18 6. YUNANİSTAN YÜKSEK MAHKEMESİ’NİN SIĞINMACI DARBECİ SUBAYLARI İADE ETMEME KARARINA “SİYASİ” DİYE TEPKİ GÖSTEREN İKTİDAR, “SOYKIRIMI İNKAR SUÇU” DÜZENLEMESİNİ İPTAL EDEN FRANSA ANAYASA MAHKEMESİ’NİN KARARINI İSE “BAĞIMSIZ YARGI” KARARI OLARAK GÖRMEKTEDİR. 15 Temmuz Darbe Girişimi’nden sonra helikopterle Yunanistan’a kaçarak sığınma talebinde bulunan subay ve astsubaylarla ilgili olarak Yunanistan mahkemelerince verilen farklı kararlar, temyiz başvuruları sonrasında geçtiğimiz hafta Yüksek Mahkeme tarafından ele alındı. Yunan Yüksek Mahkemesi, darbeci subayların Türkiye’ye iade edilmemelerine karar verdi. Gerekçe olarak da darbeci subayların avukatlarının gündeme getirdiği “Türkiye’de adil yargılanma olanağının olmadığı, işkence görebilecekleri, idam cezasının getirilmesi vb.” tezleri Yüksek Mahkeme tarafından kabul edildi. İade talebi süreci böylece Yüksek Mahkeme tarafından nihai karara bağlanan darbeci-ilticacı subaylar için, şimdi sığınma taleplerinin kabulü ya da reddi süreci devam edecek. Yunanistan Yüksek Mahkemesi’nin iade taleplerinin reddi yönündeki kararına, hükümet, sert tepki gösterdi. Mahkemenin kararını “hukuki değil, siyasi” olarak niteleyen hükümet üyeleri ve Cumhurbaşkanı Yunanistan’ın darbecileri koruduğunu öne sürdü. Yunanistan hükümeti ise yaptığı açıklamada “Bizde yargı bağımsızdır ve yargı kararlarına saygı duyarız” dedi. Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu, Yunanistan’a karşı “Mültecilerin geri kabulü ve iadesi anlaşmasının iptali de dahil olmak üzere” tüm yaptırımların değerlendirileceğini ifade etti. ERDOĞAN TOPRAK, CHP İSTANBUL MİLLETVEKİLİ HAFTALIK DEĞERLENDİRME RAPORU | 31 OCAK 2017 19 Yunanistan ile yaşanan bu sorunun hemen ertesinde, Fransa Anayasa Mahkemesi, Fransa Parlamentosu tarafından 2015 yılında kabul edilen ve “Ermeni soykırımının inkârının suç sayılmasını” öngören yasa düzenlemesini “Fransa anayasasına, düşünce ve ifade özgürlüğüne aykırı” bularak iptal etti. Bu defa Dışişleri Bakanlığı ve Hükümet üyeleri tarafından yapılan açıklamalarda, Cumhurbaşkanının değerlendirmelerinde, Fransa Anayasa Mahkemesi’nin kararına, hukukun üstünlüğüne, yargının bağımsızlığına övgüler düzüldü. Parlamentoların tarih yazamayacağı tezi Fransa Anayasa Mahkemesi’nin bu kararıyla bir kez daha teyit edilmiş oldu. Bu olayın akabinde ise Alman medyasında Almanya İçişleri ve Adalet Bakanlıklarına atfen yer alan haberlerde, Almanya’daki NATO üslerinde görevli 40 dolayında Türk subay ve astsubayının iltica talebiyle, Alman makamlarına başvurduğu dile getirildi. Alman makamları da başvuruları doğruladılar ve hukuki incelemelerin, değerlendirmelerin yapıldığını, nihai kararı “Bağımsız Alman Yargısının vereceğini” dile getirdiler. Bu olayda da hükümet, Alman yargısının vereceği kararı beklemeksizin, Alman hükümetinden sığınma talep eden subayların, derhal Türkiye’ye iade edilmesini, bunun ikili ilişkiler ve müttefiklik dayanışmasının gereği olduğunu dile getirdi. Milli Savunma Bakanı Fikri Işık, subayların iade edilmesi gerektiğini, bu konuda Alman Mevkidaşı Savunma Bakanı Ursula von der Leyen’den talepte bulunduğunu açıkladı. Her üç olayda, AİHM’ye açılan davalarda verilen kararlarda ve FETÖ Örgütü Lideri Fethullah Gülen’in ABD’den iadesi taleplerinde hükümetin, hukuk, yargı bağımsızlığı, yargı kararları konusundaki yaklaşımlarının içerdiği çelişkiler, hukuka ve yargıya bakış açısı net biçimde ortaya çıkmaktadır. ERDOĞAN TOPRAK, CHP İSTANBUL MİLLETVEKİLİ HAFTALIK DEĞERLENDİRME RAPORU | 31 OCAK 2017 20 7. İKİ KURULUŞTAN (MOODY’S ve FİTCH) NOT KAYBINA UĞRAYAN TÜRKİYE EKONOMİSİ AÇISINDAN ÖNÜMÜZDEKİ DÖNEM DAHA ZORLU BİR SÜRECE DÖNÜŞTÜ. FİTCH’İN OLDUKÇA AYRINTILI BİR GEREKÇE AÇIKLAMASI VE BURADA SİYASİ GERİLİM, İSTİKRARSIZLIK, REJİM DEĞİŞİKLİĞİ UNSURLARINI DA ÖN PLANA ÇIKARTMASI DİKKAT ÇEKİCİ! Moody’s Türkiye’nin kredi notunu iki ay önce düşürdüğünde “Vız gelir tırıs gider, bizim notumuzu halk verir” diyen hükümetin bu yaklaşımına karşılık, kredi derecelendirme kuruluşu Fitch de Türkiye’nin yatırım yapılabilir ülke notunu düşürdü. Ekonomik görünümü de durağana çevirdi. Fitch’ten hemen önce de Standart and Poor’s Türkiye’nin notunu açıkladı ve görünümünü “negatife” çevirdi. 2012’de Türkiye’ye ilk yatırım yapılabilir ülke notu Fitch tarafından verilmişti. Fitch’in ardından da Moody’s ülke notumuzu yatırım yapılabilir seviyesine yükseltince, Türkiye ekonomisine küresel piyasalardan düşük maliyetli nakit girişi hızlandı. Özellikle küresel emeklilik ve yatırım fonlarının kaynaklarını değerlendirecekleri piyasalarda, ülke ekonomilerinin en az iki kredi derecelendirme kuruluşundan yatırım yapılabilir notu almış olması gerekiyor. Türkiye Moody’s’in ardından Fitch’in de not indirmesiyle, bu iki olanağı kaybetti. Bundan sonra ülke ekonomisine kaynak girişinin daralması, daha da azalması ya da çok yüksek maliyet talep eden, “kaptı kaçtı” fonların Türkiye piyasalarına, menkul kıymetlerine ilgi göstermesini beklemek durumundayız. Tabii şimdi hükümet yine, not indirimleri sonrasında, bunu “darbe destekçilerine, üst akla, Türkiye’nin ekonomik olarak çökertilmesi, diz çöktürülmesi vb.” bahanelerine dayandırmaya çalışacaktır. ERDOĞAN TOPRAK, CHP İSTANBUL MİLLETVEKİLİ HAFTALIK DEĞERLENDİRME RAPORU | 31 OCAK 2017 21 Ancak 2012’de Fitch ve Moody’s Türkiye’ye “yatırım yapılabilir” notu verdiklerinde, hükümet tam aksini söylüyordu. Bu notların AKP hükümetinin, ekonomi yönetiminin başarısının, Türkiye ekonomisinin yükselen yıldız olmasının, mega projelerin, hızlı büyümenin sayesinde bu notların verildiğini dile getiriyordu. O zaman şimdi de başka nedenler aramak yerine, mevcut ekonomik tabloyu süratle toparlayıp, ekonomiyi yeniden rayına oturtmak, yatırımcı güvenini kazanmak, yeniden ekonomik büyümeyi hızlandıracak, üretimi, ihracatı, turizmi ayağa kaldıracak programları uygulamaya koyarak kaybettiğimiz notları yeniden geri almak mümkün. Fitch Türkiye’nin not görünümünü negatiften durağana revize ederken, 'BBB-' olan kredi notunu ise BB+'ya düşürdü ve yatırım yapılabilir seviyesinin altına çekti. 15 Temmuz darbe teşebbüsünden sonra Fitch, Türkiye’nin kredi notu görünümünü önce negatife indirmiş, ardından tekrar durağana çevirmişti. Fitch'in not indirimi ile Bahreyn, Portekiz ve Azerbaycan ile Türkiye aynı kategoride değerlendirmeye tabi tutulacak. Bugüne kadar not açıklamalarında daha çok teknik detaylara ve ekonomik gerekçelere ağırlık veren Fitch 27 Ocak’taki not indirimi kararında ise ayrıntılı bir duyuruya ve kapsamlı siyasi analizlere yer verdi. Fitch’in açıklamasından ekonomideki kötüleşmeden ziyade, Türkiye siyasetindeki, dış politikasındaki, OHAL uygulaması ve hukuki alanlardaki kötüleşmenin not indiriminde ciddi anlamda etkili olduğu anlaşılıyor. ERDOĞAN TOPRAK, CHP İSTANBUL MİLLETVEKİLİ HAFTALIK DEĞERLENDİRME RAPORU | 31 OCAK 2017 22 Fitch’in not indirimi açıklamasında yer verilen kapsamlı gerekçeler şu şekilde sıralandı: *Siyaset ve güvenlikle ilgili endişeler, ekonomik performansı ve kurumsal bağımsızlığı gölgeledi. *Anayasa değişikliği süreci devam ediyor. Değişiklik paketinin yapılması beklenen referandumda onaylanması durumunda, “kontrol ve denge mekanizmalarının sarsıldığı bir sistem” sağlamlaşmış olacak. *Kamuda hükümetin darbe girişiminden sorumlu tuttuğu grubun destekçileri temizlenmeye devam ediyor ve olağanüstü hal durumu sürüyor. *Büyük terör olaylarının devam etmesi, tüketici güveni ve turizm sektörü üzerinde olumsuz etki yaratmaya devam ediyor. *Uzun soluklu dış kırılganlıkların giderilmemesi, kendini kurda yaşanan sert düşüşle gösterdi. *Finansal istikrarı zora sokacak veya bir ödemeler dengesi krizi yaratacak sistemik sorunlar beklemese de, özel sektör üzerinde hasar yaratıcı etkisi olacağı düşünülüyor. *Türkiye’nin kısıtlı uluslararası likidite pozisyonu, ülkeyi yatırımcı algısındaki değişimlere karşı kırılgan yapıyor. *Ekonomik büyüme hızı 2016'nın ikinci yarısında keskin şekilde düştü, negatife dönüştü. *Ekonomik büyümenin kısa sürede toparlanması beklenmiyor. Büyümenin son yıllardaki performansın oldukça altında bir hızla toparlanması söz konusu olabilecek. *Devam eden güvenlik endişeleri, turizm gelirlerinin, 2013-2015 döneminin oldukça altında olacağını gösteriyor. ERDOĞAN TOPRAK, CHP İSTANBUL MİLLETVEKİLİ HAFTALIK DEĞERLENDİRME RAPORU | 31 OCAK 2017 23 *Enflasyon Türkiye ile benzer ülkelerdeki seviyeyi de aştı ve 2017'nin ilk yarısında, geçici olarak çift haneli rakamlara geri dönecek. *Dış borcun, gayri safi yurtiçi hasılaya oranının dört yıl içinde yüzde 22'den 30'a çıkması bekleniyor. *Yapısal reformların hızla artmayacağı gözleniyor. yapılmaması durumunda, yatırımların Fitch, Merkez Bankası’nın kararlarına siyasi müdahaleler olduğu, bu nedenle MB’nın bağımsız karar alamadığı ve 24 Ocak'ta gerçekleşen faiz artırımının, 2017 enflasyon hedeflerini tutturmak için yeterli olmayacağı görüşünü vurguluyor. *Bankacılık sektörü, ekonomideki yavaşlamadan ötürü zarar görüyor, mali bünyelerinin zayıflaması riski bulunuyor. Fitch’in dile getirdiği bu gerekçelerin hepsi, haftalık değerlendirmelerimizde dile getirdiğimiz, uyarılarda bulunduğumuz konular. Zaten, TÜİK’in, Merkez Bankası’nın, Ekonomi Bakanlığı’nın, TİM’in ve diğer kuruluşların açıkladığı resmi verilere bakıldığında, böyle bir sürecin yaşanması, çok önceden belirgin bir şekilde kendisini gösteriyordu. O nedenle, Fitch ya da Moody’s’in veya S&P’nin not indirimlerine çok ciddi anlamlar yüklemek, üst akılların, bu kuruluşlar üzerinden Türkiye’ye operasyon yaptığı gerekçelerine sarılmak, aksine ekonomik sorunlara acil çözüm bulma enerjisini tüketir. Sıkıntıları, Fitch’e, Moody’s’e yıkmayı beraberinde getirir. Reel ekonominin gerçekleri ortada iken, dışarıdan bunları gözleyip raporlaştıran kurumların tespitlerini, iyi değerlendirmek, gerekli önlemleri ivedilikle almak gerekir. ERDOĞAN TOPRAK, CHP İSTANBUL MİLLETVEKİLİ HAFTALIK DEĞERLENDİRME RAPORU | 31 OCAK 2017 24 Hükümetin yapması gerekenler apaçık ortadadır. 1. OHAL’e bir an evvel son verilmeli, toplumda güvensizlik ve kaygıları yok edecek adımlar süratle atılmalı, demokratik toplumu kısıtlamak yerine, özgürlükleri genişletecek, düzenlemeler ve uygulamalar hayata geçirmelidir. 2. Her hafta, kaynağı belirsiz vaatler dizisinden oluşan paketler açıklamak yerine, somut, bir yıllık, üç yıllık, beş yıllık plan ve programlarla, ayağı yere basan desteklerle, olmayan parayı dağıtmayı vaat etmek yerine, üretimi teşvik edecek, istihdamı genişletecek projelere, akılcı teşviklerle ekonomiyi ayağa kaldırma yoluna gidilmeli. 3. Tüm ekonomik kesimleri, işçi-işveren-esnaf- çiftçi-ihracatçı-turizmci ile bir araya gelinerek, kapsamlı bir “Ekonomi Çalıştayı” toplanıp, tüm tarafların görüş ve önerileri, çözüm teklifleri dikkate alınmalı, tüm kesimleri kavrayacak, sahiplenmelerini sağlayacak bir program hazırlanarak uygulamaya konulmalı. Aksi halde, bunun faturasını başta, işsiz, dar gelirli, emekli, çalışan kesimler, küçük esnaf ve KOBİ’lerden başlamak üzere, tüm toplumsal kesimler ödeyecektir. ERDOĞAN TOPRAK, CHP İSTANBUL MİLLETVEKİLİ HAFTALIK DEĞERLENDİRME RAPORU | 31 OCAK 2017 25 8. TÜKETİCİ GÜVEN ENDEKSİNDEN SONRA EN TEMEL EKONOMİK GÖSTERGELERDEN BİRİSİ OLAN, EKONOMİK GÜVEN ENDEKSİ OCAK 2017 İTİBARIYLA YÜZDE 3,9 DÜŞTÜ VE 2009’DAN BU YANA SEKİZ YILIN EN DÜŞÜK SEVİYESİNE GERİLEDİ. BU DÜŞÜŞ, HEMEN TÜM SEKTÖREL GÜVEN ENDEKSLERİNİN BİRLİKTE DÜŞMESİNDEN KAYNAKLANDI. Ekonominin en temel göstergelerinden birisi olan ve gelecek döneme yönelik, ekonominin gidişatı ve beklentiler konusunda, en somut durumu yansıtan Ekonomik Güven Endeksi (EGE), 2009 yılı Nisan ayından bu yana, son sekiz yılın en düşük düzeyine indi. Türkiye İstatistik Kurumu’nun (TÜİK), yeni hesaplama ve içerik yöntemiyle, açıkladığı Ocak 2017 EGE verisi, Aralık ayına göre, yüzde 3,9 oranında gerileyerek, 89,2 seviyesinden 85,7 seviyesine indi. EGE, en son 2009 yılının Nisan ayında 83,9 düzeyiyle, en düşük seviyeye gerilemişti. 2008 yılında yaşanan Küresel Finansal Krizin yansımasıyla, pek çok göstergede en kötü yıl olan 2009’dan bu yana EGE bir daha bu düzeylere inmedi. Hükümetin, ekonomi yönetiminin tezlerinin aksine, Türkiye ekonomisinin “dillendirilmeyen, ağır bir ekonomik kriz” sürecinde olduğu, artık gizlenemiyor. TÜİK’in yenilediği verilere rağmen, EGE’nin bir ayda neredeyse yarım puana yakın düşüş göstermesi, önümüzdeki aylar için de Ekonomik Güven’in hızla yok olduğunu, iyimserliğin tamamıyla ortadan kalktığını, beklentilerin karamsarlığa dönüştüğünü gözler önüne seriyor. EGE’deki bu yüksek oranlı gerileme, endeksi oluşturan alt kalemlerden hizmet sektörü, reel kesim (imalat sanayi), inşaat sektörü ve perakende ticaret sektörü güven endekslerindeki toplu düşüşlerden kaynaklandı. ERDOĞAN TOPRAK, CHP İSTANBUL MİLLETVEKİLİ HAFTALIK DEĞERLENDİRME RAPORU | 31 OCAK 2017 26 EKONOMİK GÜVEN ENDEKSİ (EGE) Tüketici Güven Endeksi Reel Kesim Güven Endeksi Hizmet Sektörü Güven Endeksi Perakende ticaret sektörü güven endeksi İnşaat Sektörü Güven Endeksi ENDEKS ARALIK OCAK 2016 2017 89,2 85,7 63,4 66,9 103,6 100,5 93,3 87,5 96,1 95,9 76,1 74,8 Gerçekte reel sektör aynı zamanda “yaşayan ekonomi” olarak görülmeli. Merkez Bankası’nın, TÜİK’in, Ekonomi Bakanlığı’nın açıkladığı veriler, rakamlar, oranlar ne kadar kötüleşmeye işaret ederse etsin, reel ekonomideki kötüleşme bunun da çok ötesinde. Çarşıda, pazarda, AVM’lerde, küçük esnafta, kaygı hızla büyüyor. Bunun rakamlara yansıması en erken bir ay gecikmeli olarak, kimi zaman ise üç ay gecikmeli olarak açıklanıyor. Örneğin işsizlik oranının yüzde 11,8 olarak açıklandığı son veri, Ekim 2016 ayına ait. Yani üç ay öncesinin işsizlik oranı. Ocak 2017’nin işsizlik oranları Nisan ayında açıklanacak. O zaman şimdiki işsizliğin, Ekim ayının çok çok ötesine geçmiş olduğunu göreceğiz. Reel Kesim Güven endeksinde, son sekiz yılın en kötü tablosunu yansıtan veriler de gerçekte, bugün itibarıyla açıklanandan çok daha kötü. Onun için hükümet artık neredeyse haftada bir ekonomik paket, teşvik paketi, destek paketi, yapılandırma paketi açıklıyor. Ekonomide her şey yolunda gitse, yatırımlar, satışlar, istihdam artışı, talep, büyüme yerli yerinde olsa, hükümet ne diye “KOBİ’lere, işletmelere CAN SUYU” paketleri açıklasın! ERDOĞAN TOPRAK, CHP İSTANBUL MİLLETVEKİLİ HAFTALIK DEĞERLENDİRME RAPORU | 31 OCAK 2017 27 9. MB’NİN REEL KESİM İKTİSADİ YÖNELİM ANKETİ, İŞ DÜNYASINDA KÖTÜMSERLİĞİN ARTTIĞINI, KÖTÜLEŞME BEKLENTİSİNİN İKİYE KATLANDIĞINI ORTAYA ÇIKARTIYOR. ANKETLERDE, HÜKÜMETİN FAİZLERİN DÜŞECEĞİ AÇIKLAMALARININ AKSİNE FAİZLERİN DAHA DA ARTACAĞI BEKLENTİSİ YÜZDE 50’NİN DE ÜZERİNE ÇIKMIŞ DURUMDA. Merkez Bankası İktisadi Yönelim Anketi sonuçları, reel kesim açısından kötümserliğin katlanarak arttığını iktisadi yönelim beklentisinin gerileme hızının 6 puanı aşarak, Ocak ayında 97 puan ile 2009 yılından bu yana düşük değere indiğine işaret ediyor. 2016 Aralık ayında, İktisadi Yönelim Beklenti Endeks Puanı 103,3 düzeyindeydi. Merkez Bankası’nın açıkladığı Reel Kesim İktisadi Yönelim Anketi Güven Endeksinde, ankete katılan işletme sahiplerine sorulan sorulara verilen yanıtlar, işadamının, sanayicinin içinde bulunduğu ruh halini de gayet net bir şekilde ortaya koyuyor. Verilen yanıtlarda, “bir önceki aya göre daha kötümser olduğunu” söyleyenlerin oranı, geçtiğimiz yılın ortalarında ve sonbaharında yüzde 14-15 düzeyinde iken, 2016 Aralık ayında yüzde 23,9’a, Ocak 2017’de ise yüzde 31,5 düzeyine yükselmiş durumda. İyimser olduğunu söyleyenlerin oranı ise yüzde 4,7’ye inmiş görünüyor. Reel Kesim İktisadi Yönelim Anketi, Merkez Bankası’nca, ülkemizin önde gelen imalat sanayii kuruluşlarının üst düzey yöneticileriyle yapılıyor ve onların yansıttıkları görüşlerden sonuçlar ortaya çıkıyor. Düşünün, ülkenin en büyük sanayi kuruluşlarının, imalatçılarının yöneticilerinin, sahiplerinin kötümserliği ikiye katlanmış durumda. ERDOĞAN TOPRAK, CHP İSTANBUL MİLLETVEKİLİ HAFTALIK DEĞERLENDİRME RAPORU | 31 OCAK 2017 28 Daha birkaç ay öncesine kadar, gelecek üç ayda faizlerin artacağını düşünenlerin oranı yüzde 5-15 arasında değişirken, Aralık ayında yüzde 37,4’e, Ocak ayında ise yüzde 51,2’ye yükseldi. Faizlerin düşeceğini öngörenlerin oranı ise Ocak ayında yüzde 4,4’e geriledi. Cumhurbaşkanı ve hükümet, Merkez Bankası’nı faiz baskısı altına almaya, kamu bankalarını faiz indirmeye, özel bankaları düşük faizle kredi vermeye zorlasalar da reel kesimin görüşü, ekonominin gerçeklerinin ciddi anlamda bir faiz artışını, kaçınılmaz kıldığı yönünde. Ekonomi Bakanının, Başbakan Yardımcısının çıkıp “faizler düşecek” demeleri ile faizlerin düşmeyeceğini, aksine artacağını işadamları, sanayiciler biliyor. İşadamlarının yüzde 51,2’si, önümüzdeki üç ayda faizlerin artacağını, artmaya da devam edeceğini öngörüyor. ERDOĞAN TOPRAK, CHP İSTANBUL MİLLETVEKİLİ HAFTALIK DEĞERLENDİRME RAPORU | 31 OCAK 2017 29 10. GELECEK ÜÇ AYA DÖNÜK BEKLENTİLERİNİN KÖTÜMSERLİĞE DÖNÜŞMESİNE KARŞILIK, EKONOMİYİ YÖNETENLERİN AKSİNİ İDDİA ETMELERİ, REFERANDUMA GİDERKEN “FAİZ DÜŞECEK, PARA BOLLAŞACAK VE UCUZLAYACAK, YATIRIMCIYA TEŞVİK, DESTEK KREDİ YAĞACAK” DEMELERİ BOŞLUKTA KALIYOR! Hükümetin vergi ve SGK borcu yapılandırmalarında, üç ay geçmeden yeniden değişikliğe gitmek zorunda kalması, yapılandırılan borçlardaki taksit ödemelerini Mayıs sonuna ertelemesi bu yüzden. Pek çok sanayici, işletmeci, esnaf ve KOBİ patronu, gelecek üç ay için karamsarlığın zirvesindeyken, Başbakanın “yaza kadar sabredin her şey düzelecek” vaadini; “Acaba yaza kadar iflas etmeden ayakta kalabilecek miyiz?” sorusuyla bütünleştiriyor. Daha üç ay önce çıkartılan vergi ve SGK borçlarına yapılandırma düzenlemesi, bir kez daha değiştirildi. Çünkü vergi borçlarını yapılandıranların büyük bölümü, ne Kasım ne de Aralık ayındaki ilk taksitlerini ödeyebildiler. SGK borçlarını yapılandıranlar, 2 Ocak’taki ilk taksitlerini ödeyemediler. Hükümet, torba yasa ile yeniden yapılandırmada değişiklik yaparak, vergi ve prim borcunu yapılandıranların ilk ve ikinci taksit ödeme sürelerini, Mayıs 2017 sonuna kadar uzattı. İlk iki taksiti ödeyemeyen mükelleflerin yapılandırmaları iptal oluyordu ve ödenmemiş vergi, prim borçlarının, faiziyle birlikte geriye dönük olarak yeniden ödenmesi, zorunlu hale geliyordu. Reel kesim güveni bu düzeye gerilemişken, işletme yöneticileri, gelecek üç aydan bile umudunu kesmişken, kimsenin geriye dönük birikmiş vergi ve SGK borcunu ödeyecek takatinin olmadığını, hükümet bizzat yaşayarak gördü ve taksitleri 5 ay birden erteledi. ERDOĞAN TOPRAK, CHP İSTANBUL MİLLETVEKİLİ HAFTALIK DEĞERLENDİRME RAPORU | 31 OCAK 2017 30