TARİH BÜLTENİ TED MALATYA KOLEJİ ÖZEL LİSESİ TARİH GRUBU ÖĞRETMENLERİ TARAFINDAN AYDA BİR ÇIKARILIR ARALIK 2013 YIL : 1 “Kendilerinden sonrakileri üşünebilenler, milletini,yaşama ve ilerleme imkanlarına kavuştururlar” ATATÜRK TARİHİMİZDE BU AY 03 Aralık 1574 Sultan II. Selim'in Ölümü 21 Aralık 1574 III. Murat'ın Tahta Çıkışı 22 Aralık 1603 I. Ahmet'in Tahta Çıkması 14 Aralık 1799 George Washington'un Ölümü 23 Aralık 1876 I. Meşrutiyet'in İlanı 23 Aralık 1881 Mustafa Kemal’in Doğumu 2 Aralık 1888 Namık Kemal'in Ölümü 30 Aralık 1898 Gülhane Askeri Tıp Okulu'nun Açılışı 09 Aralık 1917 Kudüs'ün Elimizden Çıkışı 19 Aralık 1919 Mustafa Kemal ve Heyeti Temsiliye'nin, Sivas'tan Ankara'ya Hareketi 03 Aralık 1920 Gümrü Antlaşması -1- 29 Aralık 1920 İsmet Paşa'nın Emri Altına Girmeyi Kabul Etmeyen Çerkez Ethem’in, Kütahya'da, Milli Kuvvetlere Karşı Saldırıya Geçmesi 30 Aralık 1920 Mustafa Kemal'in, Çerkez Ethem Güçlerinin Dağıtılması İçin Batı Cephesi'ne Buyruk Vermesi 10 Aralık 1923 Türkiye Cumhuriyeti İle Arnavutluk Hükümeti Arasında Ankara'da “Dostluk Antlaşması" İmzalandı 26 Aralık 1925 Uluslararası Takvim ve Saat'in Kabulü 23 Aralık 1930 Menemen'de Öğretmen KUBİLAY'ın Şehit Edilmesi 03 Aralık 1934 Kıyafet Kanunu'nun Kabulü 04 Aralık 1934 İnönü, Churchill ve Roosevelt'in Kahire Konferansı 05 Aralık 1934 Türk Kadınına Seçme ve Seçilme Hakkının Tanınması 27 Aralık 1936 İstiklal Marşı Şairi Mehmet Akif Ersoy'un Ölümü 07 Aralık 1941 2. Dünya Savaşı'nda Japonlar'ın Pearl Harbour Baskını 08 Aralık 1941 Amerika'nın, Japonya'ya Harp İlan Etmesi 16 Aralık 1947 Londra Konferansı, Dört Büyükler Almanya Konusunda Uzlaşamadılar 10 Aralık 1948 İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi'nin Yayınlanması 01 Aralık 1950 Türk Askerlerinin Kore'de Kunuri Zaferi 20 Aralık 1950 Brüksel Paktı İstişare Konseyi'nin Batı Birliği Askeri Organizasyonu 27 Aralık 1953 NATO'ya Katılmasını Kararlaştırması Eski Başbakanlardan Şükrü Saraçoğlu'nun Ölümü 20 Aralık 1955 1954 Seçimlerinden Sonra Bazı Milletvekilleri DP'den Ayrılarak 11 Aralık 1962 "Hürriyet Partisi"ni Kurdular MGK Genel Sekreterliği Kuruldu -2- 22 Aralık 1962 Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulu Kuruldu 18 Aralık 1970 Demokratik Parti Kuruldu. Kurucuları Ferruh Bozbeyli, Saadettin Bilgiç, Talat Asal ve Yüksel Menderes İdi 03 Aralık 1971 Pakistan-Hindistan Savaşı 17 Aralık 1971 Pakistan'ın, Hindistan'a Karşı Yenilgisi ve Ateşkes 21 Aralık 1972 Doğu Berlin'de İki Almanya Arasında "Temel Anlaşma" İmzalanması 21 Aralık 1973 Cenevre'de Orta Doğu Konferansı 25 Aralık 1973 Türkiye Cumhuriyeti`nin İkinci Cumhurbaşkanı İsmet İnönü'nün Ölümü 28 Aralık 1973 Türkiye Cumhuriyeti'nin İkinci Cumhurbaşkanı İsmet İnönü, Anıtkabir'e, Atatürk'ün Karşısında Hazırlanan Yere Gömüldü 21 Aralık 1979 Sovyetler'in Afganistan'ı İşgali 14 Aralık 1989 Şili'de İlk Demokratik Seçimler 21 Aralık 1989 ABD'nin Panama'yı İşgali 11 Aralık 1993 Türkiye'nin Bağdat Büyükelçiliği İdare Ataşesi Çağlar Yücel, Arabasında Uğradığı Silahlı Saldırı Sonucu Öldürüldü 12 Aralık 2000 Etiyopya ile Eritre Arasında 2 Yıl Süren Savaşa Son Veren Barış Anlaşması, Eritre Devlet Başkanı İssaias Afevorki ve Etiyopya Devlet Başkanı Meles Zenavi Tarafından Cezayir’de İmzalandı -3- MENEMEN OLAYI Derviş Mehmet isminde bir yobaz ve altı silahlı arkadaşı 23 Aralık 1930 günü Menemen'e gelmişler ve camiye girerek üzerinde dini ibareler yazılı bir bayrakla, camide bulunanları ve merakla cami önüne toplananları, kendileriyle birlik olmaya davet etmişlerdir. Derviş Mehmet halka hitap ederek; "Ey Müslümanlar, ne duruyorsunuz; Halife Abdülmecit hududa geldi, Sancak-ı Şerif çıktı, gelin altında toplanalım, şeriat isteyelim" diye bağırmıştır. Gösteriler ve tekbirlerle dini ibareler bulunan bayrağı Hükümet Konağı önündeki meydana dikmişlerdir. Toplanan halkı dağıtıp bu yobazları yakalamaya mesleği öğretmen olan Yedek Asteğmen Kubilay Bey'in askeri müfrezesi görevlendirilmiştir. Kubilay Bey, şakilere nasihatta bulunarak; yaptıklarının hatalı, sakıncalı ve kötü bir şey olduğunu belirterek vazgeçmelerini ve dağılmalarını söylemiştir. Şakiler buna mavzer kurşunu ile cevap vermişlerdir. Kubilay Bey kendisini korumak için tabancasını çekmiş ise de, bir kurşunla yaralanarak yere düşmüş ve gözleri dönmüş canilerden biri, yaralı Kubilay Bey'in üstüne atılarak boğazından kesip başını gövdesinden ayırmıştır. Bu arada Hasan adlı fedakar bir mahalle bekçisini de şehit etmişlerdir. Olay yerine yetişen askeri birlik ve jandarmalar şakilerin teslim olmalarını istemiştir. Bu isteği reddeden yobazlar ateşle karşılık vermişlerdir. Çatışma sonucu Derviş Mehmet ve iki arkadaşı vurularak, ikisi de yaralı ele geçirilmiştir. Diğer ikisi de iki gün sonra yakalanmıştır. Araştırma sonucu; olayın bölgesel bir nitelik taşımadığı, organize bir şebekenin düzenlediği, Cumhuriyet'i yıkmak amacını güden irticai ve siyasi bir hareket olduğu ortaya çıkmıştır. Bunun üzerine Hükümet, Menemen ilçesi ile Manisa ve Balıkesir illerinde bir ay süre ile sıkıyönetim ilan etmiştir. Yakalananlar muhakemeleri sonunda ağır cezalara çarptırılmışlardır. Olaydan hemen sonra Atatürk, Cumhurbaşkanı ve Başkomutan olarak Genelkurmay Başkanı Mareşal Fevzi (Çakmak) Paşa'ya 28 Aralık 1930 günü bir taziye telgrafı göndererek, Cumhuriyet'e karşı suikast tertipleyen mütecavizleri lanetlemiş ve Kubilay Bey'i görevini yapan şehit olarak takdirle anmıştır. Atatürk; "Hepimizin, dikkatimiz, bu meseledeki vazifelerimizin icabatını hassasiyetle ve hakkıyla yerine getirmeye matuftur. Büyük ordunun kahraman genç zabiti ve Cumhuriyetin mefkureci muallim heyetinin kıymetli uzvu Kubilay Bey, temiz kanı ile Cumhuriyet'in hayatiyetini tazelemiş ve kuvvetlendirmiş olacaktır." demiştir. ULUSLARARASI SAAT VE TAKVİMİN KABUL EDİLMESİ Türk toplumunu, çağdaş toplumlar seviyesine çıkarmak ve devletlerarası ilişkileri kolaylaştırmak için takvim, saat ve sayıların değiştirilmesi gerekiyordu. Osmanlı İmparatorluğunda Hicri takvimle beraber bir de güneşin devrine göre hazırlanan Rumi takvim kullanılmaktaydı. 26 Aralık 1925 tarihinde kabul edilen kanunlarla Hicri ve Rumi takvim bırakılarak Miladi takvim kabul olundu. Alaturka saat yerine de milletlerararası saat usulü kabul edildi. Bunlardan başka, milletlerarası ölçü sistemi alındı. Hafta tatili olarak kabul edilen Cuma günü yerine, Pazar günü resmi hafta tatili günü olarak kabul edildi. Laiklik prensibini kabul eden, kişiyi, dinsel düşünce ve ibadetlerinde serbest bırakılan Cumhuriyet rejimi, dinsel alanda da reform ve devrim yapmak gereksinmesini duymuştur. Laiklik prensibi, milli birliklerin kurulmasında ve -4- kuvvetlenmesinde etkisi olan bir unsurdur. Bu bakımdan, İslamiyete bağlı olan milletimizin bu yoldaki gereksimini karşılayacak çeşitli kuruluşlar meydana getirildi. 1949 yılında ilkokullara, 1956 senesinde ortaokullara din dersleri konuldu. Bu derslere devam zorunluluğu olmamakla beraber, isteyen öğrencilere gereken dinsel bilgiler verilmektedir. Yine memleketimizde devrimlere bağlı, kültürlü din adamları yetiştirmek maksadıyla İmam-Hatip Okulları açıldı. Dini ve İslami bilgiler üzerinde uzmanlık yapmak isteyenler için İlahiyat Fakültesi açıldı (1950). 1967-1968 öğretim yılından itibaren liselere din dersleri konulmuştur. Bu okullarda yetişen müspet bilimlerle takviye edilmiş aydın din adamlarının yaratacağı dinsel duygular, artık köstekleyici değil, yürütücü ve ilerletici olacaktır. GÜMRÜ ANTLAŞMASI (2-3 Aralık-1920) Rusya'nın durumundan yararlanarak kendi devletlerini kuran Ermeniler ve Gürcüler, Wilson İlkeleri'ni kendilerine göre yorumlayarak, Doğu Anadolu'nun kendilerine verilmesini istemişlerdi. Mondros Ateşkes Antlaşması'ndan sonra, Osmanlı Orduları önce Kafkasları ardından Doğu Anadolu'nun sınır bölgelerini boşalttılar. Türk birliklerinin çekilmesinden sonra işgal hareketlerini hızlandıran Ermeniler, yerli Müslüman halka insanlık dışı davranışlarda bulundular. Bunun üzerine Büyük Millet Meclisi Hükümeti, Ermenilere savaş açtı. TBMM, Mondros Mütarekesi kararı gereği boşaltılan Kars, Artvin ve Ardahan'ın tekrar geri alınması için gereğinin yapılması yolunda ayrıca yetki verdi. 15. Kolordu Komutanı Kazım Karabekir komutasındaki Türk Birlikleri. 28 Eylül 1920'de taarruza geçti. 29 Eylül'de Sarıkamış'ı, 30 Ekim'de Kars'ı, 7 Kasım'da Gümrü'yü geri aldı. Ermeniler barış istedi. Görüşmelerde TBMM'ni Kazım Karabekir, Erzurum Milletvekili Süleyman Necati Bey, Erzurum Valisi Hamit Bey, Ermenistan'ı ise Başbakan Aleksandr Katisyan ve beraberindekiler temsil etti. 2-3 Aralık gecesi imzalanan Gümrü Antlaşması şöyleydi: *Kars ve yöresi Türkiye'ye geri verilecek; *Ermenistan'ın Türkiye'ye karşı diğer devletlerle yaptığı tüm antlaşmalar kaldırılacak; *Aras Nehri Çıldır Gölüne kadar uzanan hat Doğu sınırı olarak çizilecek; *Sevr antlaşmasını ve Türkiye çıkarlarına uygun olmayan antlaşmaları Ermenistan hükümeti de kabul etmeyecek; *Türkiye'deki Ermenilerle, Ermenistan'daki Müslümanların diğer yurttaşlar gibi eşit haklardan yararlanacak; *İki ülke arasında en erken vakitte diplomatik ilişkiler, telgraf ve telefon ulaşımları kurulacak; *Türk koruyuculuğu altında yerel özerklik verilecek olan İtur ve Nahçıvan illeri kendi kaderlerini kendileri tayin edecekler; -5- *Ermenistan saldırıya uğrar ve yardım isterse, *Türkiye ona askeri yardım da bulunacak; *Ermenistan silah ithal etmeyecek; *Her iki taraf birbirinden savaş ödeneği istemeyecek; *Türk ordusu, Ermeni ordusu Antlaşmada saptanan sayıya indirildiği taktirde Ermeni topraklarını boşaltacaktır. Gümrü Antlaşması'nın imzalanmasından bir gün sonra, Ermenistan Cumhuriyeti Kızılordu'nun işgaline uğradı ve Erivan'da Sovyet Ermeni Cumhuriyeti kuruldu. Sovyet Ermenistan Cumhuriyeti'nin kurulması ile Gümrü Antlaşması'nın onaylanması askıya alınmış, antlaşmanın yürürlüğe girmesi mümkün olmamıştır. Doğu Cephesi'nde kazanılan zafer doğu sınırlarının belirlenmesinde yararlı olmuş, önce 16 Mart 1921 Moskova Antlaşması, daha sonra 13 Ekim 1921 Kars Antlaşması ile ufak değişikliklerle Türkiye ile Ermenistan arasındaki sınır belirlenmiştir. Gümrü Antlaşması, TBMM'nin imzaladığı ilk antlaşma olmasından dolayı önemlidir. MUSTAFA KEMAL PAŞA VE TEMSİL HEYETİ ANKARA'DA Ulusal Mücadele'nin Amasya Genelgesi ile ortaya konan ilkeleri Erzurum ve Sivas Kongreleri'nde somut bir biçim almıştı. Bütün bu olaylar,gelişirken Batı Anadolu'da da Yunan İşgali genişliyordu. Doğu, Güney ve Batı Anadolu'da yapılacak mücadelenin ağırlığını Batı Anadolu, yani Yunan cephesi oluşturuyordu. Bu bakımdan asıl savaş bu cephede geçecekti. Diğer yandan Meclis'in İstanbul'da toplanması sebebiyle Sivas çok uzak kalıyordu. Sivas haberleşme ve ulaşım olanakları yönünden uygun değildi. İstanbul'dan gönderilen telgraflar ve mektuplar Ankara'da özetlenerek Sivas'a bildiriliyordu. Demiryolu Ankara'ya kadar uzanıyordu. Sivas'tan ülkeyi yönetebilmek çok güçtü. En uygun yer olarak M. Kemal Paşa'nın önerisi üzerine doğu-batı, kuzey-güney kavşak noktasında bulunan Ankara seçilmişti. Ayrıca Ankara'da ulusal örgütler güçlü idi. Fakat bütün bu üstünlüklerine rağmen Temsil Heyeti'nin Ankara'ya gitmesini istemeyenler de vardı. Bunların başında Kazım Karabekir geliyordu. Kazım Karabekir Paşa Temsil Heyeti'nin Kızılırmağın batısına geçmesini, Doğu Anadolu'nun geleceğinin tehlikeye düşeceği endişesiyle istemiyordu. M. Kemal Paşa Ankara'ya gitme konusunda kendisini güçlükle razı edebildi. 18 Aralık 1919'da Sivas'tan ayrılan M. Kemal Paşa, Ulusal Bağımsızlık ve Egemenlik Savaşı'nın tarihi yolculuğuna devam ederek önce Kayseri'ye geldi. Mucur, Kırşehir üzerinden yoluna devam etti. Bütün bu yerlerde halkın coşkun sevgi gösterileriyle karşılandı. Halktan gördüğü bu bağlılık ve sevgi, O'ndaki bağımsızlık inancını daha da güçlendirdi. Mucur halkı kendi olanakları ile silah ve cephanesini sağlayarak "Milli Süvari Müfrezesi" kurmuşlardı. M. Kemal Paşa 27 Aralık 1919 cumartesi günü Ankara'ya vardı. Dikmen sırtlarında halk ve Seymenler tarafından karşılandı. Şerefine törenler yapıldı. Kendisine ayrılan Ziraat Mektebi binasına yerleşti. Artık Ankara, ulusal iradenin merkezi ve kalbi idi. -6- 1920 Yılı Başında M. Kemal Paşa'nın Siyasi ve Askeri Durum Değerlendirmesi Meclis-i Mebusan'ın toplanması çalışmaları sürerken M. Kemal Paşa, komutanlara ve İstanbul'da bulunan arkadaşlarına yolladığı telgraflarla genel bir değerlendirmede bulundu. 9 Ocak ve 5 Şubat 1920 tarihli bu telgraflar 1920 yılı başlarında ülkenin durumu,yabancı devletler ve izlenecek politika yönünden M. Kemal Paşa'nnı görüşlerini belirtmektedir. İtilâf Devletleri'nin savaş içinde yapmış olduğu anlaşmalar aralarındaki çıkar çatışmalan yüzünden bozulmuş, özellikle Boğazlar ve Türkiye'de İngiliz'lerin üstünlük sağlaması Fransız ve İtalyanları rahatsız etmiştir. Türkiye'nin Fransız ve Yunanlılar karşısında kazanacakları başarı üzerine İtalyanlar kendiliklerinden Anadolu'yu terk edebilecektir. Trakya'da da mücadele edilmeli, Bulgarların yansızlığı sağlanmalıdır. Bolşeviklerin zaferi Türkiye açısından büyük önem taşımaktadır. Çünkü Bolşeviklerle temas eden bir ülke, ya onlarla sosyal ve politik işbirliğine girmekte veya çatışmaktadır. Türkiye'nin Bolşeviklere karşı silahlı çatışmaya girmesi için İtilaf Devletleri'nin büyük fedakarlıklar yapması, işgal edilmiş Türk topraklarının terkini gerektirir ki, bunu yapmazlar. Bu sebeple Türkiye barışı ertelenmiştir. Türkiye'yi her yönden kuşatmış bulunan İtilaf Devletleri Türk-Rus ilişkisini engellemek için Kafkasya'da bir set oluşturma çabasındadırlar. Bu amaçla Ermenistan, Gürcistan, Azerbeycan Devletleri'ni tanıyarak bu setti gerçekleştirmek istemektedirler. İtilaf Devletleri diğer yandan Türkiye içinde ayrılık ve iç çatışmalar çıkartarak Kuva-yı Milliye'yi dağıtmaya çalışıyorlar. Kendi arzularını yerine getirecek zayıf hükümetler istiyorlar. Durum değerlendirmesinin sonunda ise alınması gereken önlemleri belirtiyor: "Kafkasya'da kurulmak istenen seddi engellemek için burada kurulmakta olan hükümetlerle temasa geçmek, Doğu cephesinde seferberlik yapmak. Eğer Kafkas Ulusları İtilaf Devletleri ile işbirliğine giderlerse, Bolşeviklerle anlaşıp bu seddi yıkmak. İstanbul Hükümeti bıı kararları desteklemezse, Temsil Heyeti İstanbul ile ilişkisini keserek gerekli önlemleri kendisi yapmalıdır." Durum değerlendirmesi, genelde olumlu karşılanmakla beraber, M. Kemal Paşa'nın gerçekçi politikasını anlayan çok az kimse çıktı. -7- BİR ANEKDOT Uğursuz kim? Osmanlı padişahlarından “Avcı” lakabıyle meşhur Dördüncü Mehmet Edirne’de bir gün, çıktığı geyik avında bir şey vuramamasını uğursuz bir adam görmesine bağladı. Düşünüp taşındı. Bu uğrusuzluğun saraydan çıkarken gördüğü, derviş kıyafetli bir damdan geldiğine karar verdi. Kısa boylu, uzun saçlı aksak yürüyüşlü üstü dökülen bu dervişin bulunmasını emretti. Adamcağız bulunup Padişah'ın karşısına getirildi. Padişah hiddetle bağırdı: -"Seni uğursuz herif seni, bu sabah erkenden çıkınca ilk defa seni gördüm. Senin yüzünden bir keklik bile vuramadım Gel cellat başı bu mihnetsiz adamı al, as." Kellesinin gideceğini gören derviş: "Uğursuzluğum yüzünden" dedi, "Asılıyorum. Yalnız ölüme giden bir adamın son sözünü dinlemek lazımdır, benim de iki şey söylememe izin verir misiniz?" Hala hiddeti üstünde olan Padişah -Peki ne söyleyeceksen çabuk söyle. Derviş: - Zatı şahanenizde bu sabah ilk defa bu kulunuzu gördüğünüz için benim uğursuzluğum yüzünden bir keklik kaybettiniz. Ama bu kulunuz da bu sabah ilk defa zatı şahanenizi gördüm, ben de bu yüzden kellemi kaybediyorum. İnsaf ile düşününüz hangimiz daha uğursuz? -8- BUNLARI BİLİYOR MUSUNUZ? GALATA KULESİ XIVncü yüzyılda Galata'ya yerleşen Cenevizliler tarafından, 1348 yılında bölgelerini yabancılara karşı korumak amacıyla, Galata surlarına ek olarak yaptırılmıştır. Galata surlarının baş kulesidir. XVIncü Yüzyılda Kasımpaşa tersanesinde çalıştırılan esirler için zindan olarak kullanılmış, daha sonraları tersanenin ambarı haline getirilmiştir. İlk uçan Türk olan Hezarfen Ahmed Çelebi, ünlü uçuşunu Galata Kulesi'nden yapmış ve Üsküdar'a kadar uçmayı başarmıştır. Galata Kulesi'nin iç çapı zemin katında 8,95 dış çapı en alt kısmında 16,45 m ve duvar kalınlığının birer çıkıntısı (segment) şeklinde devam eder. 4ncü Kattan sonra, Türk çağı yapımı olduğunu gösteren biçimde mazgallar ve 5nci Katta top namlularının yerleştirildiği yuvalar vardır. Yerden külah ucuna kadar kulenin bütün yüksekliği 66,90 m'dir. 7nci ve 8nci katların her biri 14 pencerelidir. MİMAR SİNAN'İN DÜNYA ÜZERİNDEKİ TEK RESMİ Dünya mimarlık tarihinin en önemli şahsiyetlerinden birisi hiç şüphesiz Mimar Sinan'dır. Bir uzmanın tanımlaması ile diğer mimarlar onun sadece bir tek eseri için hayatlarını verebilirken o, bir insanın ömrüne sığdırması zor bir işi başararak etrafını camiler, kervansaraylar, sebiller ve daha birçok mimari yapı ile donatmıştı. İşin en acı yanlarından biri ise, dünyaya bir daha gelmesi zor böyle bir mimarın bugün elimizde bir tek resminin dahi bulunmuyor olmasıdır. Böyle söyleyince sakın üzülmeyin elimizde resmi yok dediysek hepten onu anımsatan bir eser yok demiyoruz. Bugün İrlanda'nın başkenti Dublin'de bulunan bir Süleymanname'de ilginç bir minyatür bulunmaktadır. Bu minyatür Kanuni Sultan Süleyman'ın türbesinin yapım çalışmalarını göstermektedir. Bugünkü Süleymaniye caminin yanındaki alana çadır kuran yeniçeriler ellerinde çapalarla bir çukur kazmaktadırlar. Onların hemen yanlarında bulunan başı iri kavuklu ve elinde zira (metre) tutan bir kişi onları denetlemektedir. "Zira", mimarların kullandığı bir ölçü birimidir. Türbe ve yanındaki cami Mimar Sinan'ın eseri olduğuna göre muhtemelen bu kişi Mimar Sinan'dır. Bu kabir kazma olayında etrafta tam bir yas havası yaşandığı anlaşılmaktadır. Çünkü kazı yapanların hemen hepsi kavuklarına siyah püsküller takmışlardır. -9- BUNLARI OKUDUNUZ MU? Kitabın Adı SARIKAMIŞ DRAMI Kitabın Yazarı Alptekin MÜDERRİSOĞLU Yayınevi Adresi ve Kastaş Yayınları Aralık 1997 Birinci Dünya Savaşı'na girişimizin başında,1914 Aralık ayının karakışında Enver Paşa komutasındaki Türk Doğu Ordusu, karşısındaki Rus Ordusu'nu imha etmek üzere taarruz etmişti . İki hafta gibi kısa bir sürede 90 bini aşkın en seçme Türk evladının -düşmana bir tek kurşun sıkamadan, Rus askeri ve süngüsü ile karşılaşmadan- mevsim bakımından dondurucu karakışın kar ve ayazında, arazi bakımından üç bin metreyi aşan Allahüekber Dağı'nın doruklarında donarak şehit olan atalarımızın anısına sunulan bu eser -Belgesel olarak kılı kırk yararak, taşı gediğine koyarak- 7 sene süren araştırma ve inceleme ürünü olarak yayınlanmıştır. Alptekin Müderrisoğlu -Sakarya dalı iki ciltlik eserinde olduğu gibi- Sarıkamış Dramı adlı bu eserinde de mozaik taşlarını yerlerine koyar gibi; başta Genelkurmay Harp Dairesi yayınlarını, özellikle yabancı kaynakları tarayarak, savaşanların anılarını derleyerek, komutanların davranışlarını- Enver Paşa ile Hafız Hakkı'nın çılgın kişisel tutumlarını inceleyerek- hazırlamıştır. Basım Yılı . Kitabın Adı Kitabın Yazarı Yayınevi ve Adresi Basım Yılı ONLAR BİZİM İÇİN ÖLDÜLER BU VATAN BÖYLE KURTULDU Erol MÜTERCİMLER Alfa Yayınları, İstanbul 2005 Bu vatan nasıl kurtuldu? 2005 yılında bu soruyu sorup yanıtını vermek çok kolay. Oysa 1920'lerin koşullarını hayal ederek yaşamaya çalışalım, takalım neyle karşılaşacağız! Anadolu İngilizlerin kışkırtmasıyla Yunanlıların işgali altında. Üstelik, uluslararası kurallara aykırı olarak, kadınların kızların ırzlarına geçiliyor, her yer yağmalanıyor, yakılıyor, yıkılıyor, camilerde ezanlar okunamıyor... Savaşacak silah ve cephane yok, yiyecek yok, giyecek yok, para da yok... Demiryolları işgal altında, karayolu da yok. Türk milleti bu koşullarda mucize yarattı. Silah yaptı, cephane üretti, işgal altındaki İstanbul'da silah depolarını soydu, subayları Anadolu'ya kaçırdı. Tüm bunları da İstanbul-Trabzon-Batum-Novorosisky-İnebolu iskeleleri arasında yaptı. Ölümden korkmayan, ölümü yenen sivil resmi bahriyeliler ile Anadolulu, Kastamonulu ve İnebolulu Türk kadınlarıyla başardı. Türk kadınlarının inanılmaz azim ve kararlılıkları bu memleketi kurtardı. Kar kış demediler, kağnıların arkasından gittiler. Dondular, yollarda öldüler ama yorganlarıyla, kazaklarıyla mermileri sardılar... Çocukları öksüz kaldı, yetim kaldı ama "bu vatan kurtuldu". Bu kitap, Gazi Mustafa Kemal'in askerlerinin, ipsiz Recep'in, Topal Osman'ın, Bandırma'nın kaptanı İsmail Hakkının ve Erzurumlu Kara Fatma, Selanikli Ayşe, karşılıksız aşkın kurbanı Selanikli Fikriye gibi kadınların mucizesini anlatır... Onlar bizim için öldüler... Bu kitap, bu vatanı kurtarmak için ölenlerin öyküsüdür. -10- Kitabın Adı Kitabın Yazarı Yayınevi ve Adresi Basım Yılı ATATÜRK’ÜN SOYU Ali GÜLER Berikan Yayınevi,ANKARA 2005 'Hayatta yegane fahrim Türk yaratılmamdır' diyerek Türklüğü ile övünen Gazi Mustafa Kemal Atatürk, baba soyu itibarıyla, hem Anadolu'nun, hem de Rumeli'nin Türkleşmesinde büyük rol oynamış bulunan 'Kızıl Oğuz Yörükleri, Türkmenleri'nden anne soyu itibarıyla da Rumeli'nin Türkleşmesinde yine etkin rol oynamış bulunan ve göçtükleri Konya/Karaman yöresinden dolayı Rumeli'de 'Konyarlar' olarak anılan Yörük, Türkmenlerdendir. Dedesi Kızıl Hafız Ahmet Efendi'nin köyü 'Kocacık', bugünkü Makedonya Cumhuriyeti'nin Jupa Bölgesi'nde Debre şehrine bağlı, Türklerin yaşadığı bir köydür. 'Bana, insanlar üstünde bir doğuş atfetmeye kalkışmayınız. Doğuşumdaki tek fevkaladelik, Türk olarak dünyaya gelmemdir.' Kitabın Adı Kitabın Yazarı Yayınevi ve Adresi Basım Yılı GELİBOLU Erol MÜTERCİMLER Alfa Basım Yayım ,istanbul Mart 2005 1915 yılında bu toprakları işgale gelip Çanakkale Boğazı'nı geçmeye çalışan, ardından Gelibolu'ya asker çıkaran işgalci ordular, 25 Nisan 1915'ten 9 Ocak 1916'ya kadar mitlerin yarattığı tanrıların değil ama yurtseverliğiyle, inançla ve umutla ayağa kalkan savaş tanrısının yani Mehmetçiğin gazabına uğradı. Bu topraklar, tarihin başından beri hiçbir zaman istilacılarını bağışlamamıştır. 1915 yılında da bağışlamadı. Ateş ve çelik yağmuru altında yalnız piyade tüfeği ve süngü... Teknolojiye karşı insan bedeni!.. Çanakkale Savaşı sadece muharebe alanlarında ölen insanların değil, idam edilen ilk sivil kişi olan Bozcaada müftüsünün de öyküsüdür... Gelibolu kara muharebeleri, yalnızca üst rütbeli subayların değil, küçük rütbeli askerlerin de savaşıdır. 19. Tümen komutanı Yarbay Mustafa Kemal ve muhteşem 57. Alay ile komutanı Albay Avni, olağanüstü 27. Alay ile komutanı Yarbay Cemil, Seddülbahir'in yaralı aslanı Binbaşı Mahmut Sabri, Edirne sırtında Teğmen Mucip, Binbaşı Halis, Kumkale'de Teğmen Halit, şehit Yedeksubay Ethem, Edirneli Yahya Çavuş, Bigalı Mehmet Çavuş gibi düşmanlarını bile kendisine hayran bırakan binlerce kahramanın önünde saygıyla eğiliyoruz. -11- Kitabın “ BYE-BYE ” TÜRKÇE Adı Kitabın Oktay SİNANOĞLU Yazarı Yayınevi ve Otopsi Yayınları,İstanbul Adresi Basım 2003 Yılı Atilla İlhan: 'ABD Bilim ve Sanat Akademisi'nin ilk ve tek Türk üyesi; iki kere Nobel adayı... Kim bu adam? Kim bu çetin Türkçe öğretim savaşçısı? Onu niye hepimiz yeterince tanımıyoruz? Sinanoğlu, ABD nam ülkede çok genç yaşında profesör olmuş bir harika çocuk; ülkesindeki 'Amerikan Rüyası'nın yanlış yaygınlığından, Türkçe'nin itilip kakılarak, herhangi bir sömürgedeki 'yerli dili' muamelesi görmesinden son derece rahatsız.'Tempo: 'Sinanoğlu, dünyanın el üstünde tuttuğu bir bilim adamı. Bilim dünyasına kazandırdığı kuramları, teorileri var. Ayrıca Türkçe ile çok ilgili ve bilim için en uygun dil Türkçe diyor. Kitabın Adı Kitabın Yazarı Yayınevi ve Adresi Basım Yılı Hayır Diyebilmeli İnsan Alev ALATLI Zaman Kitap 2005 Belki de bu yüzyılda insanın en çok kullanması gereken kelime 'Hayır! ' olmalı. Ne var ki, 'Evet'in revaçta olduğu bir zamana tanıklık ediyoruz. Bu anlamda Alev alatlı'nın yazılarıyla zamanını yorumlayarak çizdiği haritada; işaretlenmiş ne çok 'Hayır! ' olduğunu göreceksiniz. Yazarın çağına tanıklığı vicdani bir sorumluluk iken, ülkemizdeki çoğu güçlü kalemin, aksine bir yönelişle Batılılaşma heyecanı içinde hazır gündemler peşinde durduğunu söylemek üzüyor bizleri.Alev Alatlı'nın bakışı ve duruşuyla gündemdeki olayları yeniden okuyabilmek için bir araya gelen bu yazılar, 'Şimdi Değilse Ne zaman? ' sorusunu da yineleyerek tanımlıyor kendini. 'Hayır Diyebilmeli İnsan'la yeni bir pencere açılıyor zihinlerimizde... Bu kitapta, yüksek sesle, inançla ve inatla söylediklerini bir şekilde bizlere duyurmayı başaran yazarımızın, ulusal ve uluslararası gündemlere ilişkin tezlerini açık ve net duruşlarla yaptığı eleştirel yaklaşımlarını okurken; yine, Zaman'da yayımlanmış uzun soluklu bir röportajı da bulma imkanımız olacak... -12-