Köşe Yazıları – 25/11/2016 SABAH Baykal’ın Ahmet Türk ziyareti ve sorular Mahmut Övür Türkiye'nin son 3 yılda derin bir kuşatma yaşadığı çok açık. Sadece üç terör örgütü, FETÖ, PKK ve DEAŞ'ın aynı zaman diliminde Türkiye'ye saldırmaları bile bunu göstermeye yetiyor. Buna şimdi Avrupa Parlamentosu (AP) kararı da eklendi. Özellikle Ortadoğu yanarken, Suriye'de 600 bini aşkın insan öldürülürken, Halep yerle bir edilirken, susan AP, Türkiye'deki tutuklamalar için konuşuyor. Gerekçeye bakın; "Üyelik müzakerelerinin, Fetullahçı Terör Örgütü'nün (FETÖ) 15 Temmuz darbe girişimi sonrası ortaya çıkan durum ve OHAL uygulamasının getirdiği şartlar nedeniyle geçici olarak dondurulması..." Güler misiniz ağlar mısınız? Türkiye'nin üyeliğini donduran, "evrensel değerlere" sahip AB ülkeleri ve siyasi organları, aslında 15 Temmuz kanlı darbe girişimi karşısında susarak o evrensel değerleri çoktan kirlettiler. Zaten bir süredir kirli savaşlara destek veren, ölümler karşısında susan, darbecileri kırmızı halıyla karşılayan bir AB'ye doğru gidiş vardı. Şimdi o netleşti. AB'nin yola çıkış değerlerinden uzaklaşıp, bu noktaya gelmesi aslında bütün insanlık açısından bir talihsizlik. Bunu ısrarla anlatmak gerekiyor. Ama sadece onlara değil, onların Türkiye'deki versiyonlarına da... İşte onlardan biri, eski CHP Genel Başkanı Deniz Baykal. Baykal'ı tam da AB ile ilişkilerin dondurulduğu, Suriye'de tehlikeli bir adımın atıldığı, Adana'da bombaların patladığı bir günde, Mardin'de görüyoruz. Siyasette hâlâ bir rota tutturamayan Baykal'ı Mardin'e getiren şey gözaltında olan ve sonra tutuklanan eski Mardin Büyükşehir Belediye Bakanı Ahmet Türk'e moral vermek. Geçmişe dayanan bir arkadaşlıkları olduğu biliniyor ama o tam bu dönemde devreye girmesinin gerekçesini başka türlü açıklıyor: "Ahmet beyin çıkmasından sonraki desteği ve katkısıyla yeni bir anlayışla Türkiye'de silahı, şiddeti ve terörü ortadan kaldırırız." Kürt meselesinde en şahin duruşuyla bilinen Baykal'ın bu çıkışının altında ne yatıyor yakında görürüz ama şimdiden şu soru soruluyor: Acaba CHP-HDP yakınlaşmasının konuşulduğu bugünlerde bir rol mü oynamak istiyor? İşin o yanını geleceğe bırakalım ve bugüne dönelim. Baykal'ın birdenbire hem de duruşmanın yapılacağı gün Mardin'e gitmesi manidar. Ama daha önemlisi anayasayı önemsediğini söyleyen bir siyasetçi olarak Başsavcı'yla görüşmesi. Keşke tek yanlış bu olsa. Baykal'ın bu ani gezisi yakın geçmişle ilgili onlarca soruyu akla getiriyor. Baykal, neden hendek siyasetiyle şehirler yerle bir edilirken, genç çocuklar Kandil'in kirli hesapları uğruna ölüme sürüklenirken eski arkadaşı Ahmet Türk'ü hatırlamadı? Birlikte hendekçilere karşı çıkıp, o gençlerin ölmelerini engellemedi? Neden yapmadı? Çok değil 10 Kasım'da Mardin'in Derik ilçe kaymakamı Muhammet Fatih Safitürk makamında bombayla öldürüldü. Peki ne yaptınız? Oraya neden gitmediniz? Yine tarihin yanlış yerinde durdunuz. Keşke eski arkadaşınızı hendekler kazılmadan, o kaymakamlar öldürülmeden ve gözaltına alınıp tutuklanmadan hatırlasaydınız. Doğrudur Ahmet Türk, 50 yıldır siyasetin içinde ve makul bir siyasetçi olarak biliniyor. Ancak, şu da bir gerçek, ne yazık ki o da tıpkı sizin gibi hiçbir zaman inisiyatif koyan bir siyasetçi olmadı. Onun tutuklanmasını da, onun siyaset yerine şiddeti dayatan PKK ve Kandil karşısında susmasını da doğru bulmuyorum. Elbette siyasette eski dostluklar ve dayanışma önemlidir ama ölümleri durdurmak ve çözüm üretmek çok daha önemlidir. AK PARTİ GRUP BAŞKANLIĞI – BASIN MÜŞAVİRLİĞİ Köşe Yazıları – 25/11/2016 STAR AB çok şey kaybeder Yalçın Akdoğan Avrupa Birliği ile ilgili konularda yazı yazmak, peşinen çok okunmamak gibi bir kabullenmeyi beraberinde getiriyor. Maalesef toplumumuz ne Kıbrıs müzakereleri denilince ilgi gösteriyor, ne de AB denilince bir heyecan duyuyor. Anketlere göre AB üyeliğine destek, tarihinin en düşük seviyelerine gerilemiş durumda. Aynı şekilde ABD’ ye bakış da çok pozitif değil. Bu tablo bir hayal kırıklığını yansıtıyor. Toplum, AB’nin ve ABD’nin tavırlarından hiç de hoşnut değil. Bunda Erdoğan başta olmak üzere siyasetçilerimizin açıklamalarının etkisi olduğu kanaatinde değilim. M uhataplarımızın tavırlarından kaynaklanan bir rahatsızlık hali var. Şunu elbette söylemek mümkün: Eğer Türkiye’ de bir dönem AB üyeliğine destek arttıysa bunun sebebi Erdoğan’ ın AB üyeliği konusunda sergilediği performans ve ortaya koyduğu siyasi söylemdir. Yani üyeliğe desteğin artmasında Erdoğan’ın pozitif etkisi vardır ama düşmesinde AB’nin yapıp-ettikleri daha ön plandadır. Çarşamba günkü yazımda Türkiye’ nin yaşadığı iki politik travmanın iç siyasette ve dış politikada derin güvensizlikler ve sorgulamalar meydana getirdiğini belirtmiştim. 15 Temmuz’da yaşanan darbe girişimine AB ve ABD’nin tavrı Türk milletinde büyük kaygıya sebep olmuştur. Evet, biz millet olarak bir kandırılmışlık ve ihanet duygusu yaşadık ama asıl ihanet bizden önce AB’nin üzerinde yükseldiği değerlere yapıldı. AB, demokrasiye sahip çıkmadı. Mısır’ daki darbeye, Suriye’ deki zulme, Türkiye’ deki cunta girişimine gereken tepkiyi göstermeyen AB’ nin demokrasi konusundaki inandırıcılığı ciddi şekilde yara aldı. İ slam dünyasındaki hayal kırıklığı Bu durumdan rahatsız olan sadece Türk halkı değildir. Türkiye’ nin AB üyeliğine İslam dünyasından nasıl bakıldığını ve bu bakış açısının son yaşananlarla nasıl pozitiften negatife döndüğü de iyi analiz edilmeli. M üslüman halklar Türkiye’nin AB’ye girmesini kendilerinin yeni bir safhaya geçmesi, birinci lige çıkması, demokratik değerlerle bütünleşmesi olarak görüyorlardı. M ısır’daki ve Türkiye’ye darbeye gereken tavrı sergilemeyen AB’nin demokrasi konusundaki samimiyeti ciddi şekilde sorgulanıyor. Avrupa’ da yayılan İslamafobi, yabancı düşmanlığı ve ırkçılık hem Avrupa’ daki Müslümanları, hem İslam ülkelerini rahatsız ediyor. AB’nin bölgesel konularda dirayetli bir tavır takınamaması, terör ve şiddet konusunda ilkesiz davranması, gözünün önünde boğulan yavrucakları kurtarma erdemini bile gösterememesi bu menfi bakışıgiderek daha somut tepkiye dönüştürüyor. Türkiye’ye ihtiyaçları büyük Özellikle İngiltere’ nin üyelikten çıkma kararı vermesi AB’ nin fiyakasını bozdu. Almanya ve Fransa’ nın moderatörlüğünde ayakta kalmaya çalışan AB giderek daha gevşek ve zayıf bir yapıya dönüşecek gibi duruyor. AB Dış İlişkiler ve Güvenlik Komiseri Mogherini, Türkiye ile ilişkilerin kopmasını ‘kaybetkaybet’ senaryosu olarak nitelemiş. Özellikle son dönemde eleştirel yaklaşımları olan Mogheri’ nin bile iş ciddiye binince ‘serinkanlılık ve itidal’çağrısı yapması ilişkilerin önemini ortaya koyuyor. AB’ nin Türkiye’ yi içine almakta zorlandığı malum. 80 milyonluk bir ülke ve büyük çoğunluğu M üslüman bir halk… AB’ nin hazmetme kapasitesi bu ölçüde bir siyasi ağırlığı taşımakta zorlanıyor. Avrupa’ da giderek yükselen milliyetçi radikalizm, Türkiye için zaten başlı başına bir handikap. Buna rağmen ortada Türkiye’ nin katkısını gerektiren o kadar önemli meseleler var ki, Türkiye’ nin imtiyazlı ortaklığını savunan M erkelbile son dönemde kucağını biraz daha açmak zorunda kaldı. Suriye bağlamında yabancı terörist savaşçılarla mücadeleden tutun da göçmenler meselesine kadar birçok konuda talepkâr olunan ülke Türkiye’ dir. Uyutulmuş ilişkiye dönülemez AK Parti’ ye kadar Türkiye-AB ilişkisi bir kandırmaca üzerine kurulmuştur. AB almak istiyormuş gibi görünmüş almaya yanaşmamış, Türkiye girmek istiyor gibi görünmüş üyelik için gerekenleri yapmamıştır. ‘Uyutulmuş’olan bu ilişkiyi canlandıran AK Parti iktidarıdır. Şimdi AK PARTİ GRUP BAŞKANLIĞI – BASIN MÜŞAVİRLİĞİ Köşe Yazıları – 25/11/2016 ‘dondurmaktan’ bahsedenler aslında ‘uyutulmuş’ ilişkiye geri dönmek istiyorlar: Yani Türkiye’yi kaybetmeden menzilde tutmak… Türkiye için AB üyeliği önemlidir ama uyutularak menzilde tutulmak hiçbir anlam taşımaz. En azından bugünkü Türkiye’ nin böyle bir kandırmacayla uğraşacak hali de yok, buna ihtiyacı da yok. Kıbrıs sorunu/ihtilafı müzakere masasındayken Güney Kıbrıs’ ı Birliğe katan bir anlayış samimiyetsizdir ve Türkiye’ nin önünü kessin diye bir takoz icat etmiştir. Türkiye’nin katacağı perspektifi ve vizyonu kaybeden bir AB, İ ngiltere’nin üyeliğini kaybetmekten daha büyük bir travma yaşar. STAR AB İçin Yolun Sonu Yiğit Bulut Avrupa Parlamentosu’ nun “ yok hükmündeki” Türkiye kararına geçmeden bazı tespitler yapalım... 1- Avrupa’ da birçok akademisyen, siyasetçi ve milyonlarca AB vatandaşı “ ARTIK AVRUPA BİRLİĞİ BİTTİ” demeye hatta yüksek sesle söylemeye başladılar... 2- Avrupa ülkelerinin birçoğu ekonomik olarak “ BİTİK” durumda. Bankaların rasyoları “ yeterlilik” sınırını çoktan aşağı geçmiş durumda... 3- Başta Fransa olmak üzere “ sosyal” olarak çok ciddi sorunlar var. Sosyal patlamaya hazır bir Avrupa dokusu var. 4- “ Birlik” kavramı “ Dağılma” ile çoktan yer değiştirmiş durumda... Sevgili dostlarım, bu yazdıklarım benim için sürpriz değil, AB’ nin “ en güçlü” döneminde “ AB çökecek” tezimi açıkça her zaman savundum, yazılarım, konuşmalarım arşivlerde duruyor... Bu noktada Avrupa Parlamentosu’ nun son kararına değinelim ve şu tespiti yapalım; Türkiye’ nin AB üyeliği ayrı bir tartışma konusu olmakla birlikte; 200 yıldır kanımızı emen BU YALANIN bitmesi an meselesi... Sevgili dostlar, bırakın AB kararını ve biraz geriye dönüp hatırlayalım. Sayın Cumhurbaşkanımız Gazi Meclis’ imizin açılışında çok ama çok net ifade etmişti; “ ...AB ile ilişkilerimiz bakımından ekim ayı önemlidir. Vize serbestisi bu ay yürürlüğe girmesi gerekiyor. AB’nin tavrı, Türkiye’ye verdiği sözü tutmak istemediğinin tavrıdır. Kendileri bilirler. Türkiye AB ile ilişkilerinde hep veren taraf, hep sözünü tutan taraf olmuştur. Ülkemizin 53 yıl kapıda bekletilmesi bizimle ilgili görüşünü göstermiştir. AB, Türkiye’yi tam üye yapacaksa hiçbir engel bulunmuyor, biz hazırız. Artık bu oyunun da sonuna geldik, bunu bilmeleri lazım. Lafı dolandırmanın, diplomatik cambazlık yapmanın gereği yok. AB kendi günahlarını bizim üzerimize yıkmaya çalışmasın...” Sevgili dostlar, AB’ den aylar önce Devlet’ in zirvesinde ortaya konan TAVRIMIZ çok açık; BU OYUNUN, BU OYALAMANIN sonuna geldik... TÜRKİYE, “ AB KRİTERLERİ” İLE “ VAR OLACAK” VEYA “ YOK OLACAK” BİR ÜLKE DEĞİLDİR. BİZLER, BİNLERCE YILLIK BİR SENTEZİN SONUCU BURADAYIZ VE AB İSTEDİ DİYE DE “ BİR ŞEY OLMAYIZ” ! Sonuç: 2OO YILLIK bu sömürü, yalan düzenin “ sanal-gerçekdışı” halinden kurtulması Türkiye için HAYIRLI olacaktır... İçeride bunu “ olumsuz” şekilde pazarlamaya çalışanlara asla itibar etmeyelim... YENİ BİR DÜNYA KURULUYOR VE YOLUMUZ AÇIK... Son söz: Yeni Dünya Denklemi “ AB diye bir GÜÇ” içermeyecek! Güç merkezleri yeniden yapılanıyor, analize devam edeceğiz... AB’ nin olmayacağı bir DÜNYA DENKLEMİ kuruluyor, AB kendini hala “ merkezde” sanıyor! YAZIK! YENİ ŞAFAK Avrupa açık düşmanlığı seçti, peki şimdi biz ne yapacağız! İbrahim Karagül Yaşlı Avrupa, dağılmaya yüz tuttuğu, motivasyonunu kaybettiği, dünyaya model/örnek niteliğini AK PARTİ GRUP BAŞKANLIĞI – BASIN MÜŞAVİRLİĞİ Köşe Yazıları – 25/11/2016 yitirdiği, güçten düştüğü bir dönemde, Türkiye'ye ayar vermeye, ülkemizin sınırlarını tartışmaya açmaya, terörle içeriden vurmaya, ekonomik krizle terbiye etmeye çalışıyor. Hâlâ bize efendilik taslıyor, hâlâ 20. yüzyıl vesayetçileri gibihareket ediyor. Hâlâ o kadar güçlü olduğunu, her istediğini yapabileceğini, Türkiye'yi kendi hamuruyla yoğurabileceğinisanıyor. Ve hâlâ 20. yüzyılda yaşadığımızı sanıyor. Yeni Roma çökerken.. Bir zamanlar Yeni Roma İmparatorluğu olarak görülen, Baltık Denizi'nden Suriye sınırına kadar uzanan, ABD'nin burnunu sürtmesiyle bölgesel ve küresel etkisi sıfırlanan, hantal görünümüne ters orantılı bir şekilde küçülen birlik, son birkaç yılda, sadece Türkiye karşıtlığı yapacağım diye olağanüstü acemilikler, basiretsizlikler, şaşırtıcı yanlışlar yapıyor. Avrupa Birliği ortak aklı, kendini oluşturan devletlerin aklının bile gerisine düştü. Coğrafyamızda, Atlantik çevresinde, dünyanın her bölgesinde köklü sorunlar yaşanırken, küresel güç haritası değişirken, dünyanın ekseni kaymışken, bu sorunlara çözüm üretme yerine kendi içinde çatışan, ayrışan, dışlayıcı politikalara teslim olan bir AB var karşımızda. Terör örgütlerine teslim oldu Bu büyüklükte bir yapının politika tarzı, bırakın AB'yi, bırakın devlet aklını, bir örgüt aklına geriledi. Suriyeli mülteciler sorununun nükleer tehdit gören, Beşparmak Dağlarına çizilen Türk bayrağını ciddi sorun olarak tartışan bir AB aklından söz ediyoruz. Bu yüzdendir ki AB ülkeleri, ortak karar mekanizmaları terör örgütleriyle iş tutmaya, onlar üzerinden siyaset yapmaya, koca AB'nin İslâm dünyası ile ilişkilerini bu örgütler üzerinden yürütmeye başladı, FETÖ ve PKK'ya yakın olmayı Türkiye ile ilişkilere tercih etti. Mesele sadece bu kadar olsa düzeltilme ihtimali yine de vardı. Ama çok daha vahim bir gerçek var ki o da Avrupa'da hızla yükselen ırkçılık, yabancı düşmanlığı, İslâm düşmanlığı ve Türkiye düşmanlığı.. Avrupa Parlamentosu'nun dün aldığı “ müzakereleri geçici dondurma” kararının arkasında bu düşmanlık yatmaktadır. İşte Avrupa için korkutucu gelecek budur. 15 Temmuz saldırısı hâlâ devam ediyor Bu gerilemenin, bu zihinsel körlüğün, bu açık düşmanlığın, bu felâketin en büyük örneği 15 Temmuz'dur. Türkiye, 15 Temmuz'da yaşadığı darbe ve iç savaş girişiminde dostunu ve düşmanını tanımıştır. ABD istihbaratının planlayıp uyguladığı, Avrupa ülkelerinin açık destek verdiği bir çokuluslu saldırı yaşadı. Her ne kadar açıklıkla ifade edilmese de, bu saldırıda AB ülkelerinin ne tür sorumlulukları olduğu, ne tür destek ve himayeleri olduğu biliniyor. Türkiye'nin içeriden teslim alınıp, dışarıdan vurulmasına ve parçalanmasına yönelik bu çokuluslu saldırı, terör örgütleri kullanılmış olmasına rağmen Batı'nın Birinci Dünya Savaşı'ndan sonra Türkiye'yi vurduğu ikinci saldırıdır. Gülen ve teröristleri ile PKK bu saldırıda etkin biçimde kullanılmıştır. Bir devlet için bundan daha net bir düşmanlık söz konusu değildir. Türkiye, müttefiklerininsaldırısına uğramış, AB ile ortaklık görüşmeleri olan tek Müslüman ülke parçalanmak istenmiştir. Bu aslında İslâm'la savaştır ABD ve AB ülkeleri, demokrasi ve değerler yerine savaşı, müttefikleri yerine terör örgütlerini tercih etmiş, Türkiye'ye karşı ne kadar örgüt varsa onlara kol kanat germiş, savunmuş, Türkiye'ye karşı kullanmıştır. Avrupa'yı rehin alacak olan, Atlantik kıyılarını yoklayan ırkçılık ve İslâm düşmanlığının ilk büyük göstergesi 15 Temmuz saldırısıdır. Bir millet tankların önünde AK PARTİ GRUP BAŞKANLIĞI – BASIN MÜŞAVİRLİĞİ Köşe Yazıları – 25/11/2016 ezilirken, kurşunlara direnirken AB ülkelerinden tek bir cümle destek açıklaması gelmemiştir. 15 Temmuz'un başarılı olacağından o kadar eminlerdi ki, başarısızlık için kendilerini hazırlama gereği bile duymamışlardır. AB'nin son kararının, AB'nin Türkiye ile ilişkileri germesini, Almanya ve havarilerinin Türkiye karşıtlığına sarılmalarının en önemli gerekçesinin bu olduğunu düşünüyorum. 15 Temmuz başarısız olunca başka türlü bir düşmanlık, karşıtlık, kriz politikası başlattılar. Bu bile onların söz konusu saldırıda ortaklıklarını ortaya koyar nitelikte. Terör saldırılarını onlar yaptırıyor.. Darbe girişimi başarısız olunca ABD ve Avrupa ülkeleri ne kadar FETÖ'cü varsa korumaya aldılar, bazılarını Türkiye'den kaçırdılar. Çünkü bu kişiler doğrudan onların istihbarat teşkilatlarına çalışıyordu. Binlerce PKK mensubu Almanya ve diğer AB ülkeleri tarafından korumaya alındı. Türkiye ile bu ülkeler arasındaki bütün güvenlik anlaşmaları fiilen uygulanamaz hale geldi. Bazı Avrupa ülkeleri, Türkiye içindeki terör saldırılarından, sivil katliamlardan bizzat sorumludur. Bazı saldırıları onların istihbarat teşkilatları planlayıp yönetmiştir. Saldırganlara istihbarat, silah ve mühimmat sağlamış, hedef göstermiştir. AB, bırakın ortaklığı, Türkiye ile açık savaş içindedir ve bu savaş sadece 15 Temmuz saldırısıyla sınırlı değildir. PKK ile Suriye'de bizi vuruyorlar.. Suriye'de yaptıklarını yazmıyorum bile. PKK ile DEAŞ ile beraber olup Türkiye'yi çevrelemek, kuşatmak için yürüttükleri koridor planına girmiyorum bile. Bugün hâlâ, Fırat Kalkanı'na karşı terör örgütleriyle ortak hareket edenler, Türk askerine saldırıları planlayanlar onlardır. Bütün bunlar olurken hangi Avrupa değerlerinden söz ediliyor? Hangi Türk-AB ilişkilerinden dem vuruluyor? Bırakın artık ortak gelecek saçmalığını. Türkiye-AB ilişkileri bitmiştir, bir geleceği olmayacaktır. AB, Türkiye için bir kamburdur, ayaklarında bir bağdır, hareket alanını daraltmaktadır. 52 yıllık utanç: AB'nin çöküşünü izleyelim.. 52 yıldır kapıda bekletilmek bir utançtır, milletimizin gururunu kırmaktadır. Devam etmeyecek ama 52 yıl daha yaşasa AB Türkiye'yi ortak etmeyecektir. Türkiye'nin Avrupa ile tek ilişki biçimi kalmıştır o da AB ile değil, devletten devlete ikili ilişkileri öncelemektir. Bırakalım Avrupa kendini zehirlemeye devam etsin. Bırakalım yavaş yavaş dağılmalarını seyredelim. Türkiye'yi parçalamak isteyenlerin kendi içinde parçalanışını görelim. Seçimlerde ırkçıların kazanmasını, her Avrupa ülkesine bir Trump planını izleyelim. Türkiye ile krizi yükselterek kendi içlerindeki krizi örtmelerine izin vermeyelim. Güney Avrupa'nın kopuşunu, her ülkenin kendi ulusal politikalarına dönüşünü, AB'nin merkezinin çöküşünü, ırkçı dalgaların getireceği sosyal patlamaları görelim. Onların artık değer diye bir siyasi söylemi hiç olmayacak. Bırakın Avrupa terörle oynaşmaya devam etsin Bundan sonra içerideki krizleri İslâm düşmanlığı ile, Türkiye düşmanlığı ile, yabancı düşmanlığı ile, faşist yasa ve uygulamalarla örtmeye devam edecekler. Biz kendi yolumuza, kendi doğrularımıza, kendi gelecek hesaplarımıza yönelelim. Öyle bir uluslararası ilişkiler dönemi başlıyor ki, her ülke kendi arayışına yoğunlaşmak zorunda kalacaktır. Yeni bir dünya kuruluyor, dünyanın ağırlık merkezi Atlantik dışına kayıyorsa biz de bu yenilikleri iyi okuyup ona göre hareket etmek zorundayız. Tek bloklu, tek eksenli ilişkileri ağı çoktan bitti. AK PARTİ GRUP BAŞKANLIĞI – BASIN MÜŞAVİRLİĞİ Köşe Yazıları – 25/11/2016 Çok yönlü, çok kutuplu, çok boyutlu ilişkilere yönelik, kendi öz savunma ve var olma mücadelemize odaklanma dönemindeyiz. Biz bu yola zaten girmiştik. AB'yi zihnimizden ve kalbimizden silmiştik. Son karar sadece Türkiye düşmanlıklarını biraz daha açık etti. Başka bir anlamı yok bizim için. Bırakın onlar terör örgütleriyle oynaşmaya devam etsin. TÜRKİYE Tenis Kulübü’nden Boks Kulübü’ne... Yıldıray Oğur Avrupa Parlamentosu dün 479’a karşı 37 oyla Türkiye ile müzakereleri dondurma tavsiye kararı aldı. Ama ondan önce gelin Avrupa Parlamentosu’nun bir gün önce aldığı başka bir karara bakalım. Karar 304 evet, 179 hayır ve 208 çekimser oyla verildi. Tasarıda Rusya, think tankler, İngilizce yayın yapan gazeteler, internet siteleri, sosyal medya üzerinden “AB’ye karşı düşmanca propaganda yapmak, AB kurumlarını itibarsızlaştırmak, üye ülkeler arasındaki farklılık ve çatışmaları kullanarak AB’yi bölmeye çalışmak, AB-ABD ilişkilerine zarar vermek, gerçekleri bozup, kuşkuyu provoke” etmekle “birlik içinde siyasi parti ve organizasyonlara destek vererek propaganda yapmakla” suçlandı. Son suçlamanın ne kadar etkili sonuçları olduğu, tasarının görüşülmesi ve oylanması sırasında ortaya çıktı. Görüşmeler sırasında söz alan Avrupa’daki aşırı sağ ve radikal sol partilerden milletvekilleri tasarıyı eleştirdi. Marine Le Pen’in partisi Ulusal Cephe’li üye Jean-Luc Schaffhauser "AB’de Amerikan görüşleri hâkim ve Rus propagandasından endişe edecek bir durum yok” dedi. Ve oylamada 751 üyeli parlamentoda 304 evet 179 hayır ve 208 çekimser oy çıktı. Bu, sadece AP’de aşırı sağ partilerin oluşturduğu 76 üyeli bloktan değil, merkez partiler ve radikal sol partilerden de tasarı aleyhine oy verenler olduğunu gösteriyor. 23 Nisan’da Fransa’da yapılacak cumhurbaşkanlığı seçimlerinin ilk turundan ilk sırada çıkacak gibi görünen aşırı sağcı Le Pen’in partisinin Rusya ve Putin aşkı malum. Ama Fransız merkez sağı onun karşısına merkez sağ Halk Partisi’nin ön seçiminden birinci çıkan eski Başbakan Fillon’u koyacak. O da en az Le Pen kadar Putin sevdalısı, Suriye’de Rusya ve Esad’la çözüm yanlısı, göçmen karşıtı. Daha geçen hafta AB üyesi olan Bulgaristan'da seçimleri eski bir Sovyet yanlısı havacı general olan; Rusya ve Putin’e çok yakın Rumen Radev kazandı. Aday ülke Moldova’da ise seçim kampanyasını Putin’le fotoğraflarıyla yürüten Igor Dodon devlet başkanı seçildi. Brexit, Trump’ın seçilmesinden sonra Avrupa’yı sarsacak bir seçimde aralık ayında Avusturya’da olacak. İptal edilen devlet başkanlığı seçimlerinin en güçlü adayı aşırı sağcı Hofer da göçmen karşıtı ve Rusya yanlısı bir isim. En son Alman Şansölyesi Merkel de Moskova’yı 2017 yılı yaz sonu yapılacak Almanya seçimleri öncesinde Almanya’daki seçimlere müdahalelerinden dolayı uyarmak zorunda kaldı. Merkel’in seçimlerde altını oyacak, göçmen karşıtlığıyla oylarını yükselten iki aşırı sağ, ırkçı parti NPD ve AfD’nin Rusya’dan parasal destek aldığı artık bilinen bir gerçek. Pegida’nın benzer destekler aldığı biliniyor. Sadece aşırı sağ partiler değil. Eski bir KGB ajanı olan Putin, Yunanistan’da hem aşırı sol Syriza’ya hem de aşırı sağ Altın Şafak Partisine destek veriyor. İspanya’da ana muhalefet partisi olan aşırı sol Podemos’un da hem Rusya’dan hem de İran’dan yardımlar aldığı iddia edilmişti. Britanya’da UKIP’in Brexit’e kadar varan artan gücü, Muhafazakâr Parti’de göçmen karşıtı, Rusya yanlısı, Suriye’de Esad’la çözüm arayan politikaları savunan görüşlerin de Boris Johnson gibi isimlerle yükseldiği biliniyor. AK PARTİ GRUP BAŞKANLIĞI – BASIN MÜŞAVİRLİĞİ Köşe Yazıları – 25/11/2016 İtalya da sona doğru yaklaşıyor. AB ve ABD yanlısı merkez sol Mateo Renzi’nin merkezî hükümeti güçlendirecek 4 Aralık’taki referandumu, geleceğini belirleyecek. Eğer referandumdan hayır çıkarsa Obama’nın kankası Renzi istifa edecek ve muhtemelen gidilecek seçimde iktidara eski komedyen Beppe Grillo liderliğindeki AB karşıtı 5 Yıldız Hareketi gelecek. Ve onların ilk işi de AB’den çıkış için referanduma gitmek olacak. 5 Yıldız Hareketi’nin de pro-Putin olduğunu söylemeye gerek yok. Tabii bu arada Avrupa’da dolaşan en korkutucu hareket de AB kriterlerinin yarısına küfrederek başkan seçilmiş Trump’ın hayaleti. Trump’ın Avrupalı müttefiklerini para ve asker vermeyen asalaklar olarak gördüğü konusunda kimsenin şüphesi yok. Yaşlı, yorgun, az paralı, korkak ve fazla snob Avrupalı müttefikler yerine Rusya’yla iş yapmak Trump’ın tarzına daha yakın duruyor. Tabii 2017 yılı içinde Fransa, ardından Almanya, İtalya, Britanya’da 'küçük Trumplar' iktidara gelmezse veya mevcut iktidarlar 'Trumplaşmaya' başlamazsa... İşte Avrupa, Brexit’ten sonra böyle sallanırken, daha 5 ay önce darbe atlatmış Türkiye’yi de kaybetmeyi göze almaya karar verdi. Avrupalı solcuların ve liberallerin reel politiği göz ardı eden bu snobluk ve jakobenizmi yüzünden, sadece Avrupa’da seslerinin duyulmadığını düşünenlerin oylarıyla ırkçılar, aşırı sağcılar yükselmiyor ayrıca Avrupa Birliği de bir zamanlar girmeyi çok isterken sık sık örnek gösterdiğimiz bir "tenis kulübü" olmaya doğru ilerliyor. Mısır’ın darbeci diktatörünü bağırlarına basan, Suriye’de Esad’a yanlayan, Türkiye’de her gün katliamlar yapan PKK ve darbe girişiminde bulunmuş FETÖ’yü, onlarla mücadele eden Türkiye’ye tercih eden bu Avrupa snobizmi sadece Türkiye’yi Batı ittifakı içinden uzaklaştırmıyor ayrıca Avrupa Birliği’ni de bitiriyor. Eski KGB ajanı Putin’in oyuncak gibi oynadığı bu Avrupa bir zamanlar bizim girmeye çalıştığımız; onlara özenip reformlar yaptığımız Avrupa’ya hiç benzemiyor. 2004 yılında 79 yıl önce İtalyan ceza yasasından kopya edip aldığımız tecavüzcülerle evlilik yasasını AB uyum reformları çerçevesinde ceza yasamızdan çıkarmıştık. Türkiye o yıllarda AB çıtasıyla demokraside önemli mesafeler aldı. Ama Türkiye’de Avrupa Birliği’nin dönüştürücü etkisi uzun yıllar önce miadını tamamladı. Türkiye, kendi dinamikleriyle reformlar yaptı, çözüm sürecini işletti, yasakları kaldırdı, geçmişiyle hesaplaştı. Yine de AB hedefi -hem ekonomik hem de siyasi olarak- bir kenarda durmasında mahzur olmayan bir hazır reçeteler havuzuydu. Ama Avrupa sağ iktidarların Türkiye’nin üyeliğini blokajıyla, Mısır darbesine destek, Suriye’deki çifte standartlı politikalarla Türkiye’de inandırıcılığını azaltan, PKK tavrıyla eğreti hislerine neden olup ve en son 15 Temmuz darbesi sonrası gösterdiği tavırla mide bulandıran “bir değerler sistemi” artık. Avrupa kendi eliyle Türkiye’yi dönüştürme gücünü kaybetti. O yüzden Türkiye’de Avrupa Parlamentosu’ndan çıkan karar kimsenin umurunda olmadı. Avrupa birliği snob bir "tenis kulübü" olacaksa zaten başta kendisi olmak üzere kimseye bir faydası yok. Ama onun alternatifi de her gün Halep’te insanları bombalayan Rusya’yla ve kimseyle iş birliği yapamayacak kadar dev bir ekonomik kara delik olan Çin’le ve onların uydu devletlerinin yer aldığı Şanghay Beşlisi olmasa gerek. Zaten daha internet sitesi bile yeni açılmış Şanghay İşbirliği Örgütü’nün de böyle büyük bir iddiası yok. Suriye ile Mısır’ın da girmeye çalıştığı böyle bir örgütün üyesi olduğumuzda hayatımızda çok büyük bir değişiklik olmayacak. Batı’yı korkutmak içinse şahane bir blöf. "Tenis Kulübü"nüze bizi almazsanız biz de en yakınlardaki "Boks Kulübü"ne gireriz. Belki de kulübün bir sonraki üyesi de Trump’ın ABD’si olur. Yine de biz Doğu'nun ve Batı'nın ortasında olan jeopolitik önemimizin keyfini çıkaralım. Bisiklete binelim, ağırlık kaldıralım, güçlenelim, evimizi tamir edelim. Bu yeni ve cesur dünyada müttefiklerden çok buna ihtiyacımız var... AK PARTİ GRUP BAŞKANLIĞI – BASIN MÜŞAVİRLİĞİ Köşe Yazıları – 25/11/2016 MİLLİYET Ankara saldırıyı nasıl değerlendiriyor? Serpil Çevikcan Dün sabah olağanüstü gelişmelere uyandık. Adana’da valiliği hedef alan bombalı saldırıya ilişkin son dakika haberlerini, Fırat Kalkanı Harekâtı için El Bab sınırında bulunan TSK unsurlarına karşı düzenlenen hava saldırısında üç askerimizin şehit olduğu, biri ağır 10 yaralımızın bulunduğu haberi izledi. Dünkü iç burkan gelişmelerden sadece biri sürpriz değildi. Avrupa Parlamentosu’nun Türkiye ile müzakerelerin geçici olarak dondurulmasına yönelik tasarıyı kabul etmesi. El Bab operasyonunda ÖSO’ya destek veren Türk askerlerine yönelik saldırı, devlet aklıyla üzerinde durulması, ince elenip sık dokunulması gereken bir hadise. Dün, saldırıya ilişkin TSK’dan yapılan kısa duyurunun ardından Ankara’da sivil ve askeri kaynaklarla yaptığım görüşmeler ışığında, şu tespit ve bilgileri paylaşabilirim: Ankara’daki soru işaretleri Ankara’daki tespitler, saldırının Suriye rejim güçleri tarafından yapıldığı yolunda. Buna karşın, TSK tarafından bilgilendirme yapılmadan önceki saatlerde bazı internet sitelerine Esad rejimi kanadından düşen haberler, soru işaretlerine yol açtı. Önce, “Biz yapmadık”, ilerleyen saatlerde ise, “Araştıralım, bilgi daha sonra verilecek” mealindeki açıklamalar dikkat çekmiş durumda. Bir başka dikkati çeken husus, saldırının gerçekleştiği tarih. Tam bir sene önce, 24 Kasım’da, angajman kurallarını ihlal eden Rus uçağı, Türk Hava Kuvvetleri tarafından düşürülmüş ve bu Türkiye ile Rusya arasında krize yol açmıştı. Türk askerine yönelik dünkü saldırının, bu olayın yıldönümüne denk gelmesi, büyük bir soru işareti. Ancak kaynaklar, 24 Kasım’a denk gelmesine karşın, saldırının rejim uçağı tarafından gerçekleştirildiği gerçeğini değiştirmediğinin altını çiziyorlar. Rusya’nın bir süre önce Suriye rejiminin Türkiye’nin özellikle hava operasyonlarından rahatsızlık duyduğuna yönelik mesajlar vermesi ve Rusya yönetimi ile rejim arasındaki sıkı işbirliği gerçeği göz önünde bulundurulmakla birlikte asıl faile odaklanılması gerektiğinin altı çiziliyor. Ancak saldırının Rusya’nın ve Suriye rejiminin Türk savaş uçaklarının uçuşları konusunda yeniden, “yeşil ışık” yaktığı ve yoğun hava harekâtlarının düzenlediği bir dönemde gerçekleşmesi ayrıca dikkat çekici bulunuyor. Saldırının rejim güçleri tarafından gerçekleştirildiği açıklansa da soru işaretleri çok fazla. Esad yönetiminin ordu güçlerine bütünüyle hakim olmaması, ordu güçleri içinde Esad’ın ya da etrafının dışında merkezlerin de bulunması, saldırının bu güçler tarafından mı organize edildiği sorusunu da akla getiriyor. 03.30’da gerçekleştirilen saldırının yüksek irtifada uçan savaş uçağı ya da uçaklarınca gerçekleştirildiği düşünülüyor. Ani biçimde gerçekleştirilen saldırının düşük irtifada gerçekleştirilmesi durumunda uçaksavar, makineli tüfekler ve zırhlı araçlardaki silahlarca karşılık verilebileceği, ancak bunun gerçekleşmediğine dikkat çekiliyor. Akar’ın açıklaması 3 ayı geride bırakan Fırat Kalkanı Harekâtı süresince, ÖSO güçleri ya da TSK unsurları, AK PARTİ GRUP BAŞKANLIĞI – BASIN MÜŞAVİRLİĞİ Köşe Yazıları – 25/11/2016 rejimle hiç karşı karşıya gelmedi. Genelkurmay Başkanı Orgeneral Hulusi Akar, geçen hafta, NATOParlamenter Asamblesi’nde rejimin büyük önem verdiği Halep için, “Halep’le ilgili Türkiye’nin, TSK’nın bir tek mermi attığını söyleyen varsa ben istifa ederim. Bu terbiyesizliktir, iftiradır, yalandır, ahlaksızlıktır” ifadelerini kullanmıştı. Akar’ın bu ifadelerinin rejim tarafından memnuniyetle karşılandığı ve rejimi rahatlattığı biliniyor. Rejimin böyle bir tablo varken Türk askerini hedef alması, bu nedenle çok yönlü olarak değerlendiriliyor. Bölgedeki askerin Suriye güçlerine karşı olumsuz bir davranışta bulunmamasına karşın neden ani bir kararla saldırının yapıldığı, organize bir hareketin mi söz konusu olduğu masaya yatırılıyor. Nokta istihbarat, nokta atış Bölgedeki ÖSO unsurlarına özel kuvvetlerden oluşan timler eşlik ediyor. Fırat Kalkanı kapsamında Suriye’de 300’e yakın özel kuvvetler personeli, tank ve zırhlı araçlardaki personel bulunuyor. ÖSO gruplarına 10-15 kişiden oluşan özel kuvvet timleri harekât sırasında eşlik ediyor. Saldırıya uğrayan grup, El Bab’ın batı bölgesinde, Bab’a yaklaşık 1 km mesafede. Saldırıda ölen ÖSO mensubu ise yok. Bu veriler, uçakların sağlam bir istihbarat alarak nokta atışı yaptığı şeklinde değerlendiriliyor. Saldırıdan hemen sonra gece 04.10’da Türk F-16’ları bölgeye hemen intikal ettiriliyor, ancak herhangi bir sıcak temas yaşanmıyor. Sıcak temas olasılığını da göz önüne alarak bölgeye intikal eden uçaklar, çevre kontrolü sonrası herhangi bir başka uçağın ya da saldırı düzenleyecek askeri bir unsurun olmadığını kayıt altına alıyor. Sahadaki Türk askeri Ankara, üç şehidin verildiği saldırıyla ilgili olarak uluslararası hukuktan kaynaklı tüm haklarını kullanacak. Ankara’da saldırının arka planının tam olarak aydınlatılmasına çalışılıyor. Bu yapılırken bölgede halihazırda çok sayıda Türk Silahlı Kuvvetleri unsurlarının olduğu gerçeği ön planda tutuluyor. 300’e yakın personel, zırhlı araçlar ve uçaklarla yapılan operasyonlar dikkate alındığında soğukkanlı davranmanın önemine işaret ediliyor. Türkiye’nin Fırat Kalkanı operasyonuyla kazandığı zeminin de kaybedilmemesi gerektiği vurgulanıyor. ÖSO, Fırat Kalkanı Harekâtı kapsamında El Bab merkezine olan mesafesini 1 km’ye kadar indirdi. Rejim güçlerinin ise özellikle Halep’in kuşatılması için büyük önem taşıyan El Bab’a mesafesi halen 10 km. Rejimin, Halep’te birlikte hareket ettiği unsurlar arasında ÖSO içerisinde de faaliyet gösteren bazı gruplar da bulunuyor. Rejimin, ÖSO’nun El Bab’ı alması durumunda, Halep’te birlikte savaştığı grupların da bu kent için, “iştahlanabileceği” kaygısını duyduğu yapılan değerlendirmelerden biri. Sağduyuyla hesap sorma Masadaki bir başka başlık ise PYD. Türkiye’nin PYD’yi vurmasının hem ABD hem Rusya tarafından istenmediği, her iki ülkenin, “Hedef DEAŞ olmalı” uyarıları dikkati çekiyor. El Bab’a ilerleyen ÖSO ve destek veren TSK unsurları, bölgede 11 köyü alarak bir cep oluşturan PYD’ye karşı da müdahalede bulunuyor. Saldırı değerlendirilirken bu parametre de unutulmuyor. Türkiye’nin Suriye rejimiyle karşı karşıya gelmesine yol açabilecek bu gelişme karşısında devlet aklıyla hareket edilerek, soğukkanlılığı yitirmemekte fayda bulunuyor. Unutulmaması gereken husus, Türkiye ile Suriye rejiminin açıktan çatışmasını isteyen AK PARTİ GRUP BAŞKANLIĞI – BASIN MÜŞAVİRLİĞİ Köşe Yazıları – 25/11/2016 güçler. Başbakan Binali Yıldırım’ın dün söylediği gibi, elbette bu saldırı karşılıksız kalmayacak. Ve yine Yıldırım’ın söylediği gibi, Türkiye’nin Fırat Kalkanı Harekâtı’ndan memnun olmayan çok sayıda aktör var. Buna karşın odağında sağduyunun ve Türkiye’nin çıkarlarının olduğu bir hesap sorma süreci esas alınmalı. GÜNEŞ Yakından kumandalı bomba Ergün Diler Türkiye hep söylediğim gibi asla ve kat'a kendi haline bırakılmaz! Bırakmak istemezler. Her türlü oyunla, kumpasla, tezgahla gelirler. Dün de geldiler, bugün de gelecekler, yarın da... Bu değişmez. Ama neden geldiklerini anlamak da şart! Türkiye, içinde büyüyen FETÖ'ye, PKK'ya ve diğer örgütlere karşı temizlik harekatı başlattı. Tutuklamalar, gözaltılar, işten el çektirmeler, soruşturmalar, incelemeler peş peşe geldi... Gelecek de... Tabii bunlardan birileri rahatsız olacaktır. Bakın AVRUPA'ya, ALMANYA'ya... 15 Temmuz'a karışan darbeci askerler RAMSTEIN ÜSSÜ'ne sığınmak istedi. Amerika Birleşik Devletleri'nin II. Dünya Savaşı'ndan sonra RHEINLANDPFALZ eyaletinde kurduğu havaalanına yani! Burada görev yapan çok sayıda Türk askeri Almanya'dan sığınma talep etti. NATO da "Bakarız!" dedi. Kaçan diğer örgüt mensupları Almanya'ya gitti mi? GİTTİ! Almanya "Türk Devleti ile sorun yaşayan herkesi bekliyoruz!" çağrısı yaptı mı? YAPTI! Can Dündar, Zekeriya Öz, Celal Kara ve ismini sayamayacağımız pek çok İMAM buralara sığındı mı? SIĞINDI! Demek ki 15 TEMMUZ'un içinde NATO vardı! Almanya var mıydı? Elbette! Hillary Clinton-Merkel çizgisi tamamen destekti! Dün de bugün de... Peki bunların içimizde TARAFTARI, gönül vereni var mıydı? Hem de ÇOOOK! Avrupa-Amerika arasında bir HAT baştan beri Erdoğanlı Türkiye'den kurtulmak istiyor. Tek dertleri ERDOĞAN! Giderse dünyalar onların olacak... Yakın geçmişi bir hatırlayın! İstihbarattan, polisten, savcıdan, askerden geldiler! Şimdi de PARADAN gelmek istiyorlar. 17-25 Aralık, Oslo, 7 Şubat, Gezi ve 15 Temmuz! Devleti devlet yapan bütün enstrümanlar buralarda kullanıldı. Bazen polisle bazen savcı ile bazen de tankla tüfekle geldiler. YIKAMADILAR! Yıkamayınca iyiden iyiye açığa çıktılar. Artık SAKLANMA, GİZLENME gereği duymadılar. Bir de Hillary Clinton kaybedince çıldırdılar. DÜN NE OLDU? Adana Valiliği'nin otoparkında sabah saat 08.05'te, valilik makam girişine yakın yerde bırakılan bomba yüklü araç bir kadın terörist tarafından patlatıldı. Hain saldırıda 2 vatandaş yaşamını yitirdi, 33 kişi yaralandı. Vali kıl payı kurtuldu! Peki neden ADANA hedef seçilmişti? Acaba ENERJİ ZİRVESİ ORADA TOPLANDIĞI İÇİN OLABİLİR Mİ! Kesinlikle evet! Türk Silahlı Kuvvetleri FIRAT KALKANI operasyonunda rejim güçlerine ait uçaklar tarafından vuruldu! Saldırıda üç askerimiz şehit düştü. Saldırı, RUS UÇAĞININ Suriye sınırında düşürülmesinin yıldönümünde gerçekleşiyordu! Birileri bu kez sınırın öteki tarafından gelerek TÜRK-RUS gerginliği istiyordu. Düzelen ilişkilerden rahatsızlık duyuyordu! Olabilir mi? Kesinlikle evet! Bir yandan bunlar yaşanırken TÜRK AK PARTİ GRUP BAŞKANLIĞI – BASIN MÜŞAVİRLİĞİ Köşe Yazıları – 25/11/2016 DEVLETİ DÖVİZ üzerinden gelenlere faiz silahıyla karşılık veriyordu. Durması, dinmesi gereken saldırı daha da artıyordu! AVRUPA PARLAMENTOSU Tür kiye'siz bir AVRUPA için ellerini kaldırıyordu. Çoğunluk "ANKARA OLMADAN GİDELİM" diyordu! Bu mümkün değildi. Anlamı ERDOĞAN'ı devirip öyle ilerleyelim demekti! Oylama ne zaman değerlendirmeye alınacaktı? Aralık'ta! AB LİDERLER ZİRVESİNDE! Bir soru! Türkiye ne zaman ÜYELİK MÜZAKERELERİNE BAŞLAMIŞTI? O da Aralık 2004'te! Peki Türkiye'yi saf dışı bırakıp Erdoğan ve ailesini almayı düşünenler ne zaman harekete geçmişti? Evet! 17-25 Aralık'ta... Yeni yıl girmeden birileri devamlı bir şeyler yapmak istiyordu! Peki o darbeyi yapamayanlar nereye kaçıyordu? Almanya'ya... OYLAMA ile Türk ekonomisini sarsmak istiyorlardı! Zaten DOLAR da EURO da yükselen bir grafikle yoluna devam etmek ister bir tablo çiziyordu! Saldırı EKONOMİK değil SİYASİYDİ! Biraz daha açalım... Bizim üzerimize gelseler de olay sandığımızdan çok daha büyük! Amerika'ya TRUMP'ın BAŞKAN olmasında n sonra dünya yeni bir rotaya oturacak! Bu yolun TRUMP'la ilgisi yok! O, karar verildikten sonra önü açılan ve gelmesi gereken biri! Trump sadece planın eksiksiz işlediğinin göstergesi... 8 Kasım'da ABD yeni Başkanını seçti. Sonraki 12 gün içinde, yani 20 Kasım'a kadar, İSVİÇRE'den 570 milyar dolar, Avrupa ve Asya'dan 1.6 trilyon dolar transfer etti. Dahası vardı! Burası oldukça ilginçti! Apple, Microsoft, Coca Cola, Google, Oracle, General Motors gibi dev şirketler de Nevada Reno'ya 'OK' dedi. Yani TRUMP'tan önce paranın karargahı olarak bilinen merkezlere PARA yağıyordu! Bu, paranın anavatanına dönüşünü hızlandıracaktı! Trump'ın BÜYÜK POLİTİK DEHA olmadığı ortada. Ancak PARADAN iyi anlardı. Apple, Microsoft, Coca Cola, Google, Oracle, General Motors artık Amerika'nın en fakir bölgelerinde yatırımlara başlayacak. Zor bir değişim olsa da bunun startı verildi. Başlarda dünya acı çekecek. Bu net! Ancak 2017 içinde ABD'ye 5 trilyon doların üzerinde bir akış olacak. Öngörülen miktar bu... Böylesine büyük bir hamle DOLARIN Avrupa ve Asya'da yüzde 40 civarında değer kazanmasına yol açacak. Zaten FED de faizleri artıracak! Ne zaman? ARALIK'ta! Bu planla, Avrupalı ve Uzakdoğulu şirketlerin de ABD'ye gelmesi sağlanacak. Özellikle Japon ve Güney Koreli şirketler, parasını Nevada Reno'da değerlendirecek. Onun karşılığında Amerikan devleti o ülkelere belli ölçülerde dolar akışı sağlayacak. Trump, seçim sürecinde verdiği bir mülakatta, "Başkan seçilirsem Apple'a, bilgisayarlarını ve diğer ürünlerini bu ülkede ürettireceğim" dedi. Bunu nasıl yapacağı sorusuna ise "Tim Cook'un üzerine öyle bir çökerim ki Silikon Vadisi'ne gidene kadar kendine gelemez" cevabını verdi. Yeni dönemde EKONOMİNİN DÜMENİ WASHINGTON'da olacak. O belli! Çin, ABD ile anlaşma yolunu seçti. Açıklamalara dikkat ederseniz, Trump'a Çin'den büyük destek var. Trump'ın 2 akıl hocası var. İkisinin de Çinli olması tesadüf değil! Trump'ın parayla ilgili kitaplara giren bir sözü vardır: "Para benim için hiç bir zaman motivasyon kaynağı olmamıştır, sadece kendimi takip etmem için bir yoldur. Asıl heyecan oyunu oynamaktır." Bunun anlamı şudur: "Parayı yönetmek her şeyi yönetmektir!" Şirketlerin Amerika'nın içinden çıkıp dünyayı yönettiği bir sistemin yerine Washington'ın arkasından iş çevrilemeyen bir dünyaya doğru gidiyoruz... Şirketler kalacak ama son sözü Washington AK PARTİ GRUP BAŞKANLIĞI – BASIN MÜŞAVİRLİĞİ Köşe Yazıları – 25/11/2016 söyleyecek... İşte bu iklimde PARA anavatanına giderken, Hillary ile Merkel arasındaki HAT büyük zarar görmüşken AVRUPA Türkiye'ye bu kaosta bir yumruk daha atmak istiyor... Ankara'yı köşeye sıkıştırıp kendileri için bir NEFES BORUSU inşa etmek peşindeler. Bu nedenle de ERDOĞAN GİTMELİ! Peki nasıl? EKONOMİK TÜRBÜLANSLA! İşte bu metodla geleceklerdir. Gelmeye devam edeceklerdir. Çünkü FETÖ'den tutuklananların sözleri; Hürriyet'in GİZLİ MANŞETLERİ hep AK PARTİ'yi BÖLMEY E yönelik! Bilerek ya da bilmeyerek bunu yapıyorlar! Ama içerideki FETÖ'cüler son derece bilinçli bir hamle ile geliyorlar. Para gücünü artırırsa AK PARTİ içindeki PARANIN temsilcileri kesinlikle ve kesinlikle ortaya çıkacaktır. Bunun için uzun zamandır fırsat kolladıkları da aşikar! Hatta Erdoğan'a destek olan MHP de risk altında! Devlet Bey de bu saldırılardan payına düşeni alacaktır. Çünkü partisinin çatısı altında Hillary ile yan yana gelmeye hazır bekleyen çok isim vardı! Dönelim başa! Türkiye kendi geleceği için "ŞANGHAY" diyor ve saldırılar hemen tavan yapıyor! Döviz fırlıyor, uçaklar vuruyor, içeride bombalar patlıyor... Saldıranlar KRİZİ TAVAN yaptırarak GENİŞ BİR KOALİSYON İSTİYOR! Erdoğansız tabii! Bunu unutmayın! Canımızı yakan gelişmelere bir de böyle bakın! Bakın ki oyunu anlayın! AK PARTİ GRUP BAŞKANLIĞI – BASIN MÜŞAVİRLİĞİ