FİZYOLOJİ Öğr. Gör. Nurhan Bingöl FİZYOLOJİYE GİRİŞ FİZYOLOJİNİN TARİHÇESİ ve KAVRAMLAR Kısa Tarihçe XVIII. yüzyılda HALLER (Albrecht Von) tarafından ayrı bir bilim dalı olarak tanımlanmıştır. Ama İlk ortaya çıkışı XVI. yüzyıla dayanır. Bu yüzyılda, aynı zamanda gök bilimci ve matematikçi de olan Fransız hekim Jean FERNEL, fizyoloji alanında çalışmalar yapmış ve onu tanıtmıştır. XVII. yüzyılda yaşamış olan İngiliz hekim William HARVEY, kendisinden önce elde edilen bölük pörçük verileri tamamlayarak büyük ve küçük kan dolaşımını bulmuştur. Bu, fizyoloji biliminin ilk basamaklarından biridir. Yayımladığı kitapta, kan dolaşımı merkezinin eskilerin iddia ettiği gibi karaciğer değil, kalp olduğunu ortaya koyarak kalbin gerçek görevini ortaya çıkarmıştır. XIX. yüzyılda Fransa'da FLOURENS, MAGENDİE ve Claude BERNARD‘ın, Almanya'da LUDWİG'in öncülüğünde büyük ilerlemeler sağlanmıştır. Ülkemizde fizyoloji eğitimi ve öğretiminde İlk bilim adamı, Fransa'da Claude BERNARD'la beraber çalışmış olan Dr. Mehmet Şakir Paşa'dır. Kitabında suni solunumdan kan basıncına kadar birçok konuda bilgiler yer almaktadır. Cumhuriyet ilân edildiği zaman, ülkemizde sadece bir tıp fakültesi (istanbul Darülfünunu Tıp Fakültesi) vardı. Bu fakültede bulunan fizyoloji kürsüsünün başında da Prof. Dr. Kemal Cenap BERKSOY bulunuyordu. BERKSOY, öğrenciler için fizyoloji ders kitapları yayımladığı gibi, özellikle o sıralarda yeni başlayan hormon araştırmalarına katılarak sekretin ve adrenalin hormonlarıyla, lif sinir demetine ait bulgularını yabancı tıp dergilerinde yayımlıyordu. 1933'te yapılan üniversite reformunda kürsünün başına Ord. Prof. Dr. Hans WINTERSTEIN (Alman asıllı olup sonradan Türk vatandaşlığına geçmiştir.) getirildi. Ayrıca bir beşerî fizyoloji kürsüsü kurularak BERKSOY'un yönetimine verildi. 1946 yılında BERKSOY emekliye ayrılınca iki kürsü birleştirildi. Fizyoloji kürsüsünü 20 yıl yöneterek fizyoloji öğretimine ve araştırma çalışmalarına önem veren, bu süre içinde yanındaki asistan ve doçentlerin yetişmesini sağlayan WINTERSTEIN, kurduğu tepkime teorisiyle solunumu düzenleme tekniğinin temellerini de atmıştır. Bu dönemin başında kürsüde doçent olarak Dr. Sadi IRMAK, Dr. Muzaffer DİLEMRE ve Dr. Hayri KALELİ görevliydiler. Sonraları bunlara yeni bilim adamları katıldı. Bunlardan Dr. Meliha TERZİOĞLU Cerrahpaşa Tıp Fakültesinde, Dr. Fikri ÖZER Ankara Tıp Fakültesinde fizyoloji profesörü olarak görev aldılar. Ayrıca Prof. Dr. Mehmet AKÇAY ve Prof. Dr. Halil DERMAN, bu dönemlerde yetişmiş değerli bilim adamlarımızdandır. II. Dünya Savaşından sonra tıp fakültelerinin sayısı arttıkça, fizyoloji hocalarının ve fizyoloji araştırmalarının sayısı da arttı. Fizyoloji kürsüleri modern araştırma araçlarıyla donatıldı. FİZYOLOJİNİN TANIMI Fizyoloji terimi, Yunanca physis 'doğa’ ve logos 'bilim‘ kelimelerinden oluşmaktadır. Fizyolojinin değişik tanımlarını yapmak mümkündür: "Canlıların hücre, doku ve organlarının görevlerini ve bu görevlerin nasıl yerine getirildiğini inceleyen bilim dalıdır." "Canlı varlıkların organ ve dokularının niteliklerini ve işlevlerini inceleyen bilim dalıdır.“ "Organizmanın çalışmasını konu edinen bilim dalıdır.“ "Vücudun, dolayısıyla organ ve sistemlerin görevlerini inceleyen bir bilim dalıdır." "Canlılarda hücre, doku, organ ve sistemlerin görevlerini, aktiviteleri sonucunda uğradıkları değişiklikleri, birbirleriyle olan bağlantılarını ve fonksiyonel ilişkilerini araştıran ve inceleyen bir bilim dalıdır.“ Fizyoloji, bu tanımlardan da anlaşıldığı üzere, tıp bilimlerinin neredeyse tamamıyla ilgilidir ve anatomiyle birlikte tıp bilimlerinin temelini oluşturur. FİZYOLOJİNİN ÖNEMİ İnsan vücudu, mükemmel bir işleyişe ve organizasyona sahiptir. Bu mükemmel organizmanın işleyişi, en alt düzeyde, yani hücre düzeyinde meydana gelen birçok kimyasal olayla gerçekleşir Vücudumuzu daha basit bir kompleks yapısı olan otomobile benzetelim ve bu otomobilin, çalışmadığını farz edelim. Otomobili onarıp çalıştırabilmek için bütün parçaları ve parçaların görevlerini bilmek gerekir. Bütün bunlar, bize arızanın yeri ve nedeni hakkında bilgi verir. Arızanın yeri ve nedeni bilinirse, yapılacak işlem de doğru olarak tespit edilir ve arıza giderilebilir. Bilmeden yapılacak bütün müdahalelerin boşa çıkacağı, hatta durumu daha da kötüye götürebileceği unutulmamalıdır. Fizyoloji, insan vücudunu meydana getiren doku, organ ve sistemlerin görevlerini inceleyen bilimdir. Buna göre yukarıda verdiğimiz örnekte otomobilin parçalarını bilmeyi anatomi bilimine, bu parçaların görevlerini bilmeyiyse fizyoloji bilimine benzetebiliriz. Bu iki bilim dalı, birbiriyle yakın ilişki içerisindedirler ve bu anlamda tıbbın temelini oluşturur. HOMEOSTAZİS İnsan vücudundaki bütün organ, sistem ve hücreler, mükemmel bir iş birliği, uyum ve denge içerisinde görev yaparlar. Bu yapıların böyle ahenkli bir şekilde görev yapmasıyla vücutta bir iç denge meydana gelir. Vücudun bu iç dengesine homeostazis denir. Homeostazis, bu yapılar tarafından belli sınırlar içerisinde ve değişmez bir şekilde tutulmaya çalışılır Vücudumuz, hücre düzeyinde gerekli ayarlama ve değişiklikleri yaparak, yani içten ve dıştan gelen çeşitli etkilere karşı gerekli tepkileri göstererek bu dengeyi korumaya çalışır. Bu denge korunduğu sürece, yani homeostazis değişmez tutulduğu sürece, hayat sorunsuz olarak devam eder. Bunu bir Örnekle açıklayalım: Vücudumuzun belli bir sıcaklığı vardır. Vücudumuzu oluşturan hücrelerin normal fonksiyonlarını sürdürebilmeleri için de bu sıcaklığın korunması gerekir. Hava sıcaklığı normal olduğu sürece, bu yönden bir sorun ortaya çıkmaz. Ancak çok soğuk bir ortamda bulunduğumuz zaman, vücut sıcaklığının dengelenmesi gerekir. Bunun için yüzeyel (deri) arterler daraltılır. Böylece, buralara fazla kan gitmesi engellenerek sıcaklık kaybı önlenir. Tersine çok sıcak ortamlarda vücut sıcaklığının düşürülmesini sağlamak için yüzeyel arterler genişletilir. Bu suretle deri bölgesine daha fazla kan gönderilerek, sıcaklığın deri yoluyla dışarıya verilmesi sağlanır. Bu mekanizma da yetmezse terleme olayı devreye girer. Bununla, sıcaklığın buharlaşma yoluyla azaltılması sağlanır. Bu örnekte de görüldüğü gibi vücudumuz, içten ve dıştan kaynaklanan bu gibi etkilere karşı gerekli cevabı vererek homeostazisi korumaya çalışmaktadır. Fizyoloji bilimi sistem, organ ve hücrelerin görevlerini inceleyen bir bilim dalıdır. Böyle olması nedeniyle de tüm sağlık personeli tarafından bilinmesi ve öğrenilmesi gereken konuları kapsamaktadır.