Ahmet Celikkol:Actual Medicine.qxd

advertisement
SANATA GÖNÜL VERENLER
heykellerden aşkı çıkarın, insanlık adına, uygarlık adına,
teknoloji adına ve sanat adına
ne kalır elimizde?
Prof. Dr. Ahmet ÇELİKKOL
Ege Üniversitesi Tıp Fakültesi Psikiyatri Ana Bilim Dalı
“Bahçemde dolaşırken, minnacık bir kaplumbağaya rastlıyorum,
inanılmaz güzel. Beni görünce kabuğuna çekiliyor. Bunu mutla ka fotoğraflamalıyım. Neden? Önce bu sahneyi ebedileştirmek
istiyorum ki istediğim zaman tekrar bu anı yaşayabileyim. Ayrıca
sevdiklerimle paylaşabileyim istiyorum. Doğase ver ler le paylaş mak istiyorum. Fotoğraf sanatında iyice aşama kaydedebilirsem,
sergi açarım, bu fotoğrafı ilgilenen herkesle paylaşırım; yayım layabilirsem, hele bir yarışmaya katılıp ödül de alabilirsem tüm
dünyanın önüne koymuş olurum.” Sanat hakkındaki düşüncele rini bu şekilde özetleyen Prof.Dr. Ahmet Çelikkol ile ruh dünya mızı besleyen hobilerimiz hakkında bir söyleşi yaptık...
ACME: Bir psikiyatr olarak
sanata bakışınız hakkında
söylemek istedikleriniz ne lerdir? Sanatla uğraşmanın,
hobilerin ruh sağlığı ile iliş kisi hakkında neler söyle mek istersiniz?
Prof.Dr. Ahmet ÇELİKKOL:
Cumhurbaşkanımız Fahri Korutürk Rusya’yı ziyarete gitmişti. Coşkuyla karşılayan kalabalığa kısaca seslendi; “Çocuk sever, çiçek sever, şiir sever Rus Halkı…” 1973-80 yıllarında
Cumhurbaşkanlığı
68
yaptığına göre, bu sözü söyleyeli 35-40 yıl oluyor. Duyduğum andan beri bu söz dilimdedir.
İnsanoğlu –doğrusu insanoğlu ve/veya insan kızı- dünyaya gelir; bir canlı olarak yaşam güdülerine tabidir; hayatta kalmak, neslini devam ettirmek ve neslini daha iyiye götürmek. Birincisi,
insanı herhangi bir canlıdan, alınmazsak söyleyelim hayvandan farklı kılmaz. İkincisi de öyle,
üremek için cinsellik gerekir. Burada insan türü
diğer canlılardan bir adım öne geçer. Üreme
için en önemli destek olan sevgi, aşk, insan türünü diğer canlılara inanılmaz bir fark ortaya çıkarmasına yol açar. Düşünün, aşksız bir hayat,
aşksız bir uygarlık düşleyebilir misiniz? Filmlerden, romanlardan, şiirlerden, fotoğraflardan,
Actual
Medicine
Üçüncüsü, nesli daha iyiye
ulaştırmak; “benim çocuğum
benden uzun boylu olmalı,
daha iyi beslenmeli, daha sağlıklı olmalı, daha akıllı olmalı”. Bunun için önce bedensel
olarak tam sağlıklı olmak gerekir; bunu sağlayacak olan
teknolojidir. Aynı zamanda
ruhsal olarak da sağlıklı olmak gerekir. Ve de toplumsal
olarak. Özetle mutlu olmak
gerekir. Huzur içinde ve toplu olarak yaşayacağız. Çocuklarımızın daha güzel olmasını
istiyorsak, klan içinden değil,
klan dışından evlenmemiz
uygun olur. Avcılık yaparken
eş seçmek zordur, romantizm
arama lüksü de olmaz. Ama
medeniyet ile beslendiğimiz
zaman, şöyle uygun bir ortamda eşimizle Rodrigo’nun
Aranjuez’ini dinlerken tanışırız, birlikte şiirler okuruz, kırlara dalıp fotoğraflar çekeriz.
İşte sanat, tümü. Açıkçası medeniyet de budur. Teknoloji,
kültür, sanat.
Bunlar olurken, doğamız
zevk peşinde koşmamızı da
gerektirir. Gerçekler uğruna
çoğu zaman zevklerimizi ertelemeyi bilsek de sonuç değişmez. Zevk almak, keyiflenmek için en lezzetli avı yemek insan tabiatına uymaz.
Her zaman daha iyisi gerekir;
Temmuz 2010
SANATA GÖNÜL VERENLER
en lezzetli avı yerken müzik
de olsun isteriz.
Freud ustaya göre, insanoğlu,
ince bir uygarlık cilası altında,
cinsel ve başkalarını yok edici
dürtülerle dünyaya gelir. Doğumdan gelen bu arzular biz
insanları, kendimizi yok etmeye ya da saldırganlığa iterken hayat içgüdüsü bizim
körce zevk peşinde koşmamıza neden olur. Öyleyse uygarlık denen insanlık mucizesinin bu varoluş hatalarımızı
düzeltmesi gerekir.
Öyleyse, bedenen ve ruhen
sağlıklı olmalıyız. Sevmeyi
bilmeliyiz. Önce börtü böceği, kurdu kuşu sevmeliyiz.
Sonra insanları. Yunus ile söylersek “Yaratılmışı severiz.
Yaratandan ötürü”. Söylemek
kolay değil ama düşmanımızı
bile sevmeyi bilebilmeliyiz.
Barış, her zaman, her yerde,
her ortamda barış ve onun
için sevgi.
Altıncı Cumhurbaşkanımızın
güzel sözüne gelelim tekrar:
Çocuk sevmek, çiçek sevmek,
şiir sevmek. Çırılçıplak, ağlayarak dünyaya gelen insan
çocuğunun evrimsel amaçlarının hemen tümünü karşılamıyor mu?
Sevmezsek mutlu değilizdir.
İnsan dışında kalan, bir uygarlık yaratamamış canlı, ihtiyacının hayli üstünde yavrular
üretir. Bir kısmı kurda, kuşa
yem olur. Bir kısmı cılız, hastalıklı olduğundan yaşama direnemez, yok olur. Bir kısmı
diğer kardeşleriyle yarışta geri
Temmuz 2010
rıp verebilmektir paylaşmak.
kalır, sonuçta iyi beslenemez, yaşamı için iyi koşullar sağlayamaz ve o da kaybolur gider, en iyi
koşan, türünün evrimini gerçekleştirir. Öyleyse
sevmeyi bilmeliyiz, ancak o zaman mutlu olabiliriz ve en iyi koşarız. Çocuk, çiçek ve şiir. Fahri
Korutürk’ün anısını incitmeden, “şiir sever” tanımını genişletmek isterim, “sanat sever” en azından bu yazının amacına daha uygun düşer.
Aslında şiir sevmek bir simgedir ve tüm sanatları kapsamalıdır.
Elbette sevmek derken, feodal yaşantıyı yansıtan
arabesk dizilerdeki “ya benimsin ya toprağın”,
“seviyorum, onu kimseye yar etmem” kastedilemez. Sevmekse karşılıksızdır. Sevmek karşılık
beklemek değil, sevmekten mutlu olmaktır.
Sevmek, denizdeki yosunları, çöldeki kumları,
daldaki kuşu, hâsılı doğayı; insanı, yâri sevmek,
tümüdür; en azından böyle olmalıdır. İyi de, sanat yoksa şiir, müzik, resim yoksa sevdiğimizi
nasıl anlatacağız. İstanbul’da bıraktığımız sevgilimize mektup yazıyoruz, “sevgilimi İstanbul’da
bıraktım” diye. Yok, sevgilimiz, bu cümleyi yavan bulur, “Yedi tepeli şehrimde bıraktım gonca
gülümü” dersek tadına doyum olmaz. Unutmayalım, metafor ruhumuzun kullandığı dildir.
Rüyalarımız da, sanat da bir metaforlar kompleksidir ve onun için “ruhun gıdasıdır.”
Evrimleşeceksek, aslında buna karşı durmak da
elimizde değil, doğarken evrilmeye programlanmışız, o halde paylaşmayı da bilmemiz gerekir.
Akşam yemeğinden arta kalan kırıntılarla, çiğneyip yutamadığımız kemik parçalarıyla evdeki
kedimizi, köpeğimizi beslemek hüner değildir
elbette. Onları beslerken kendi gıdamızdan ayıActual
Medicine
Bahçemde dolaşırken, minnacık bir kaplumbağaya rastlıyorum, inanılmaz güzel. Beni
görünce kabuğuna çekiliyor.
Bunu mutlaka fotoğraflamalıyım. Neden? Önce bu sahneyi ebedileştirmek istiyorum ki
istediğim zaman tekrar bu anı
yaşayabileyim. Ayrıca sevdiklerimle paylaşabileyim istiyorum. Doğa severlerle paylaşmak istiyorum. Fotoğraf sanatında iyice aşama kaydedebilirsem, sergi açarım, bu fotoğrafı ilgilenen herkesle paylaşırım; yayımlayabilirsem, hele
bir yarışmaya katılıp ödül de
alabilirsem tüm dünyanın
önüne koymuş olurum.
Garip insanoğlu, aynı zamanda egosunu beslemek zorundadır, beğenilmek ihtiyacındadır. Özgüven hepimize gereklidir. Belki bu yolla beğenilme ihtiyaçlarımızı da karşılarız. İsterseniz buna narsisis
dürtülerimizin tatmini deyin.
Biraz felsefe yaparak ve atalarımızın söylemine başvurarak
söylemeye çalışayım, “yaratmak tanrıya mahsustur”, elbette. Eğer insanoğlu, yaratmanın ucundan kıyısından tutabiliyorsa, işte bu sanattır veya bir sanat uğraşısıdır. Hobi
olarak bir oyuncak yapsanız
bile bu böyledir.
ACME: Kendi branşınız
olan psikiyatri kitaplarınız
dışında, bir şiir, iki roman,
iki deneme kitabınız bulu nuyor. Edebiyata olan ilgi nizden ve edebiyatla tanış 69
SANATA GÖNÜL VERENLER
şimdi yarı yarıya böyle, yakın
zamanda emekli olunca tümden böyle olacak. İnsan bazı
şeyleri yarım yüzyılı devirdikten sonra keşfedebiliyor işte…
manızdan biraz bahseder
misiniz?
Prof.Dr. Ahmet ÇELİKKOL:
Bahsetmeye kalkarsam hayatımı anlatmam gerekir. Asıl ilgi
alanım edebiyat. Şiir yazmaya
ortaokulda, öykü yazmaya lisede başladım, hatta lise öğrencisiyken bir ara yerel gazetede günlük yazılar yazdım;
sonra hep devam etti. Temelde çok iyi bir okuyucu olduğum için, şair ve yazar çok iyi
bir çevrem oldu ve bu nedenle en iyi şekilde beslendim.
Şiir, öykü, roman yazdım.
Serde akademisyenlik var, bir
de edebiyat sosuyla lezzetlendirilmiş bilimsel denemeler
yazdım.
Fotoğrafçılığıma gelince… Bu
benim teknoloji ilgim. Fotoğraf da bir anlamda teknoloji.
Lehim aletini alıp radyo alıcısı, hatta radyo vericisi yapıyorsanız, fotoğraf makinesi de ilginiz kapsamında olur ve fotoğraf çekersiniz. Ama itiraf
edeyim, dijital fotoğrafçılık
icat oldu, fotoğrafçılık bozuldu; en azından benim için.
Fotoğraf, film üzerine sıvanmış kimyasal üzerine ışık düşmesiyle oluşan renk değişimleriyle oluşur. Bu da moleküler düzeyde olur. Dijital fotoğrafların piksel sayısını, film ile
alınmış fotoğrafın molekül boyutu ile karşılaştırmaya kalkarsanız, sonuç hüsrandır ve dijital fotoğraf çok cılız kalır.
Ama teknolojinin hakkını da
vermek gerek. Teknolojinin
süper gelişimine tanık oldu
70
ACME: Bizim aracılığımız
ile hekimlerimize iletmek
istedikleriniz nelerdir?
benim kuşağım; tıngırtılı daktilodan en hızlı bilgisayara, cızırtılı, akülü, nadir evlerde bulunan
radyodan yüzlerce kanallı televizyona kadar.
Hele bilimdeki gelişmeler… Psikiyatri uzmanlığına başladığım zaman ruhsal bozuklukların biyokimyasından haberimiz yoktu neredeyse, bugün modern görüntüleme teknikleriyle Panik
Bozukluğu’nun resmini görebiliyoruz. Çok değişim, çok uyumu gerektiriyor, elbette uyum göstermek isterseniz. Ama önemli bir kolaylık da
getirdi teknoloji. Şu anda okuduklarınızı 30 yıl
önce yazsaydım bugüne oranla çok daha fazla
zaman ayıracağımı tahmin edebilirsiniz, yazmak kolaylaştı. Kâğıt kullanmıyorum, tıngırtılı
daktilo yok, bir satırlık düzeltme için bir sayfayı
çöpe atmak yok, koca bir zarfa koyup yayıncıya
göndermek yok, teknoloji bu zorlukları sildi süpürdü, ne güzel; böylece yazmak da kolaylaştı,
en azından yazmanın hamallık tarafı. Fotoğraf
için de her rulodaki 36 fotoğraf sayısının tek tek
hesabını tutmak yok, beğenmediğini silersin o
kadar.
ACME: Emekliliğe hazırlandığınız şu günler de, hobileriniz dışında başka uğraş alanları nız var mı?
Prof.Dr. Ahmet ÇELİKKOL: Elbette sanat değil
ama isterseniz söyleyeyim, bahçıvanlık yapıyorum, organik tarım. Bu da bir anlamda yaratıcılık, doğrusu üreticilik. Ürettiğiniz meyveyi, sebzeyi yemenin, ürünleri eşinizle dostunuzla paylaşmanın keyfi nasıl anlatılabilir bilemiyorum.
Sabah erken kalkıp 45 dakikalık egzersiz, dönüşte bahçeyle uğraşma, sonra yazma, benim
Actual
Medicine
Prof.Dr. Ahmet ÇELİKKOL:
Daha yirminci yüzyıl dolmadan, yaşadığımız çağa“stres
çağı” denmeye başlanmıştı.
Yeni yüzyılımızın daha yoğun
stresli olması beklenir. En başta teknoloji. İnsanoğlu uzayı
fethetmeye, maddenin en derinlerine inmeyi başarıyor
ama bunun bir de bedeli var.
Konu stres ise, elbette baş etme çarelerini aramalıyız; yoksa stres bizi yok etmeye çalışıyor. Önce beden sağlığımızı
bozuyor, sonra ya da birlikte
ruh sağlığımızı ve toplumsal
sağlığımızı. Hobiler, sanat uğraşıları bunun için değil mi?
Bir eser ortaya çıkarıyorsunuz, beğeniyorsunuz, eşinize
dostunuza gösteriyorsunuz,
iltifat alıyorsunuz. Toplum
önüne çıkarıyorsunuz, övgü
alıyorsunuz. Ama unutmadan
söyleyeyim, bu duyguları yaşamak için çok çalışmanız gerekiyor. Yetenek falan derlerse de inanmayın, ünlü sanatçının dediği gibi sanat eseri
üretmenin sadece yüzde onu
yetenektir, kalanı çok çalışmak. Bu ödediğiniz önemli
bir bedeldir ama ödülü çok
daha büyüktür.
ACME: Eklemek istedikleri niz?
Temmuz 2010
SANATA GÖNÜL VERENLER
Prof.Dr. Ahmet ÇELİKKOL:
Egzersiz yaparak bedenimizi
güçlendiririz. Sürekli egzersizle yağları yakarız, kolesterolü düşürürüz, kalp-damar
hastalıkları riskini önemli
oranda azaltırız. Bedenimiz
forma girer, kondisyonumuz
yükselir. Zinde bir yapıya,
sağlıklı bir beden görünümüne sahip oluruz.
Bedenimizi egzersizle güçlendirdiğimiz gibi, beynimizi,
başka deyişle zihnimizi de
güçlendirebiliriz.
Beden yıllar içinde yıpranır.
Durdurmak elimizde değil
ama bu yıpranmayı egzersiz
ile yavaşlatırız. Beden egzersizi, önemli oranda ruh sağlığımızı da güçlendirir, depresyon gibi birçok ruhsal bozuklukta yararlı etkiye sahiptir.
Zihnimiz de yıllar içinde yıpranır, hatırlama, sorun çözme
kapasitesi yavaşlar. Beden yıpranmasını yavaşlatabildiğimiz
gibi, zihin yaşlanmasını yavaşlatmamız da elimizdedir.
Beden için nasıl egzersiz yapıyorsak, zihin sağlığımız için
de egzersiz yapmalıyız. Beden jimnastiği, belirli kurallar
içinde yapıldığında beden
sağlığımızı her anlamda nasıl
yükseltiyorsa, zihin jimnastiği
de zihin sağlığımızı yükseltir.
Bu amaçla zihnimizi çalıştırmalıyız.
Satranç gibi oyunlar, okuma,
yazma, tartışma, sanat uğraşıları, sosyal uğraşlar, bilmece
çözme, değişik beyin jimnasTemmuz 2010
tiği örnekleridir. Amacı belirledikten sonra, siz
kendinize uygun başka zihin jimnastikleri de
bulabilirsiniz. Gazete-dergilerde yer alan bilmeceler de bu kategoridedir ama bu bilmeceler üstünkörü hazırlanıyorsa, birkaç ay içinde kendini
tekrarlamaya başlar. Bir bilmece meraklısına sorarsanız, birçok bilmecenin cevabı belleğinde
hazırdır; o zaman artık bilmece çözme amacına
ulaşmış demektir sonrası çok yararlı olmaz.
Beden egzersizinin bedeni nasıl güçlendirdiği,
kasları nasıl esnek hale getirdiği ayrıntıları ile bilinir. Aynı biçimde zihin jimnastiğinin nasıl
olumlu etki yaptığı da iyi bilinmektedir.
Boş bir makilik alan düşünün, yürümeye kalksanız çalılardan, taşlardan yürüyemezsiniz. Eğer
bu makilikte sürekli, düzenli yürümeye başlarsanız makilikte geçitler oluşmaya başlar ve kolaylıkla yürüyebilmeye başlarsınız. Beynimiz de
böyle çalışır.
İnsan beyninde yüz milyar nöron yani gerçek
beyin hücresi vardır. Yüz milyar, insan havsalasının zor kavrayacağı bir rakamdır. Bu yüz milyar hücre, birbiri ile sinapslarla bağlıdır. Beynin
gücü de bu sinapsların fazlalığı ile doğru orantılıdır. Sinapsları, ülkemizin kentleri, kasabaları,
köyleri arasındaki yollara benzetebilirsiniz. Yol
ne kadar çoksa ve bir şerit, iki şerit gibi kapasitesi yüksekse o ülkede yaşamak o kadar kolaylaşır, hızlanır.
Beyin hücrelerimiz arasındaki bağlantı, zihnin
çalışması ile oluşmakta ve artmaktadır. Bir kişi,
diyelim keman çalmayı öğrendiyse, beynin ilgiActual
Medicine
li alanının nöronları arasındaki bağlantılar artar. Şimdilerde modern görüntüleme teknikleri ile bu gelişmeyi kolaylıkla
saptayabilmekteyiz.
Mesela kolunu kaybeden bir
insanın ayağıyla yazı yazabilme becerisini kazanması bu
şekilde olmakta, aynı biçimde
bu olurken beyin de olumlu
anlamda yeni, ileri bir yapılanma içine girmektedir.
Bu örnekleri çoğaltabiliriz.
Sonuçta, alet kullanarak, müzik aleti çalmayı öğrenerek,
sürekli okuyarak, yazarak, konuşarak, tartışarak, bilmece
çözerek, sosyal faaliyette bulunarak, hayvan besleyerek
nöronlarımızı daha doğrusu
nöronlar arasındaki bağlantıları artırır, beynimizi ve bu
yolla zihnimizi güçlendiririz.
Tarihte olumlu devlet adamlarının yaşamlarına baktığımızda, birçoğumuz emekli hayatına çoktan başlamışken, mesela seksen yaşında, en başarılı biçimde devlet adamlığını
sürdürdüklerine tanık oluruz.
Bir yazar, bir filozof, birçoğumuzun kendi adını zor hatırladığı yaşlarda, zor kitaplar
yazar ve başarılı olur. Bu sonucun ortaya çıkmasına elbette başka nedenler de katkıda
bulunabilir ama hepsinin ortak özelliği, bu kişilerin ömürleri boyunca sürekli zihin uğraşıları içinde olmaları, buradaki konumuzla söylersek
fazlasıyla zihin jimnastiği
yapmış olmalarıdır.
O halde beden sağlığımız için
71
SANATA GÖNÜL VERENLER
beden egzersizini, zihin sağlığımız için zihin egzersizini
ihmal etmemeliyiz. Bu demektir ki hobilerimiz olmalı,
okumalıyız, yazmalıyız; sosyal faaliyetler içinde
bulunmalıyız. Bir sosyal yardım kuruluşunda aktif olarak görev alalım. Sorun çözelim. Özetle
zihnimizi çalıştıralım. Sanatla ilgilenelim. Ço-
cukları sevelim. Çiçekleri sevelim. Sanatı sevelim. Ve elimizden geliyorsa üretimine
de katkıda bulunalım.
ÖZLEDİM
DÜN HİÇ GELMEDİ ZATEN / ANLADIM
Ne güzel uçarlardı
Peşlerinden koşardım sapanımla
Hiçbirini vuramazdım
Kuşlarımı özledim
Gün döndü bugün / nasılsa karlar pembe
Uyuyan gecenin korkusuz sabahı geldi
Yüreğim uçsuz bozkırlarda dolanır
Karanlık çökerdi, korkardım
Solgun, suskun canavarlar
Uyanırdım kuş gibi atan yüreğimle
Düşlerimi özledim
Bir tebessüm eksik gözlerinde / duyarım
Sözlerin zihnime yazıldığı an, her an
Kimsesiz kendimin benliği ağlaşır sessizce
Bir söz var, bir sözün var / yakaladım
Parmağınla devşirdiğin kızarmış narın
Acımsı tadı yayılır dilimin ucuna / yanarım
Korkulu gündüz düşleriydi
Bitip tükenmez sınavlar
Üstüm başım, utanırdım sessizce
Okulumu özledim
Dedim ya, ahengi yok kumsaldaki gölgenin
Kıyıya vuran dalganın ötesi deniz, ötesi aşkım
Narin balıkların küçük ağızları sayıklar seni-beni
Yıkık duvarlı sokaklarda
İtiş kakış, ter içinde
Delik papuçlarla vururduk bağlanmış bezlere
Topumu özledim
Gündüz düşü görmedim, gece düşüyüz ikimiz birden
Zamanlar ayartır kimliğimi, rüzgara diklenir gün boyu
Unuttum yarını, dün hiç gelmedi zaten / anladım
Yırtık eski gazeteler
Çıta yerine ağaç dalları
Gene de uçardı esintili güz akşamlarında
Uçurtmamı özledim
NEREDE BAHARIN HATMİLERİ
Umutsuz hayallerdi kurduğum
Soğuk yer yatağımda her akşam düşünürdüm
Kimseler bilmezdi sevdiğimi
Seni özledim
Nerede baharın hatmileri
Adına şiirler yazılan gül
Işıldayan renkleri toprağın
Nerede baharın hatmileri
Ulaşmak güzel çiçeklerine
Güzel gözleri mis kokulu yaprağın
Umut doluydu çaresizliklerde
Buna da şükür derdi
Dualar ederdi
Annemi özledim
Nerede baharın hatmileri
Kavuşmak güllere kaygısızca
Gök açılır, kuşlar uçar kaynar yüreğin.
Bir akşam çağrısı, bir aşık koşması
Ne oldum, ne olacak, nerdeyim şimdi
Bu ben miyim, değiştim mi
Kendimi özledim
72
Actual
Medicine
Temmuz 2010
Download