bülten - TC Maliye Bakanlığı Avrupa Birliği ve Dış İlişkiler Dairesi

advertisement
AB VE DIŞ İLİŞKİLER DAİRESİ BAŞKANLIĞI
T.C.
MALİYE
BAKANLIĞI
SAYI 31
BÜLTEN
EYLÜL 2009
BU SAYIDA:
G-20 Pittsburgh Zirvesi
AVRUPA BİRLİĞİ’NDE
“MAVİ KART”
UYGULAMASI
2
AVRUPA BİRLİĞİ’NDE
ADALET, ÖZGÜRLÜK ve
GÜVENLİK HAGUE
PROGRAMI’NDAN
STOCKHOLM’E DOĞRU
7
AVRUPA BİRLİĞİ
FİNANSAL HİZMETLER
ALANINDA LAMFALUSSY
SÜRECİ
12
AVRUPA BİRLİĞİ’NİN
(AB) ÇEVRE POLİTİKASI
16
Amerika Birleşik Devletleri Başkanı Barak Obama başkanlığında
toplanan G-20 Pittsburgh Zirvesi, 24-25 Eylül 2009 tarihlerinde
Amerika Birleşik Devletleri’nin Pennsylvania eyaletinin Pittsburgh
şehrinde gerçekleşmiştir. Zirvede, ülkemiz Başbakan Sayın Recep
Tayip Erdoğan tarafından temsil edilmiştir.
Dünya ekonomisinin %85’ini temsil eden ülkelerin liderlerini bir araya
getiren söz konusu zirvede, Washington ve Londra zirvelerinden bu
yana küresel mali kriz sonrası dünya ekonomisinde kaydedilen
gelişme gözden geçirilmiş, sağlam ve sürdürülebilir bir iyileşme için
atılması gereken adımlar görüşülmüştür. Zirvede ayrıca,
bankacılara yapılan ödemeler için yeni ilkeler getirilmiş, düzenleyici
reform için yeni bir takvim ve dengeli büyüme için yeni bir çerçeve
oluşturulmuştur. Bu kapsamda, ertelenmiş tazminat şeklinde
ödenmesi gereken bankacı bonus oranlarının sınırlandırılması
gerektiği bildirilmiş, gelecek yılın sonunda daha sıkı sermaye
yeterliliği ve likidite kurallarının getirilmesi konusunda anlaşmaya
varılmıştır. Diğer taraftan ticaret ve iklim değişikliği konularında sınırlı
ilerleme kaydedilmiştir.
Küresel ekonomide yer alan önemli konuları görüşmek üzere
sanayileşmiş ve gelişmekte olan ülkeleri bir araya getiren G-20,
resmi olarak 1999 yılında kurulmuştur. G-20 üyeleri, 19 ülke (Arjantin,
Avustralya, Brezilya, Kanada, Çin, Fransa, Almanya, Hindistan,
Endonezya, İtalya, Japonya, Meksika, Rusya, Suudi Arabistan,
Güney Afrika, Güney Kore, Türkiye, Birleşik Krallık ve Amerika Birleşik
Devletleri) ve Avrupa Birliği’nden oluşmaktadır.
Küresel ekonomik kriz sonrasında Kasım 2008’de Washington’da ilk
kez toplanan G-20 liderleri, Nisan 2009’da Londra’da ikinci
zirvelerini gerçekleştirmişlerdir.
Kaynak: www.pittsburghsummit.gov
www.ft.com
AB VE DIŞ İLİŞKİLER DAİRESİ BAŞKANLIĞI
BÜLTEN
Avrupa Birliği’nde “Mavi Kart” Uygulaması
Nesrin ALİCAN AB Uzmanı
Avrupa Birliği, temelleri 2007 yılında
atılan ve 25 Mayıs 2009 tarihinde AB
Bakanlar Konseyince kabul edilen
2009/50/EC sayılı Direktifle AB üyesi
olmayan üçüncü ülke vatandaşlarına
“Mavi Kart” uygulaması ile oturma ve
çalışma izni vermeye hazırlanıyor.
ABD’nin “Yeşil Kart”ına benzetilen
“Mavi Kart” uygulamasına neden
ihtiyaç duyulduğu, karttan kimlerin
yararlanabileceği
gibi
kartın
mahiyetine ilişkin tartışmalar da buna
paralel olarak artıyor. Bu çerçevede,
bu yazıda, anılan tartışmalar ışığında
AB Mavi Kartının amacı, kapsamı, karta
sahip
olma
koşulları
ve
kartın
sahiplerine sağlayacağı haklar ele
alınacak ve Mavi Kart hakkındaki
sorular aydınlatılmaya çalışılacaktır.
Amaç
İsmini AB bayrağının renginden alan
“Mavi Kart”1ın temel olarak iki amaca
hizmet etmesi beklenmektedir. Avrupa
Parlamentosu son yıllarda AB’de
özellikle bilgi teknolojileri sektöründe
nitelikli işgücü eksikliğinin 20 milyona
ulaştığını
belirtmektedir.2
Bu
doğrultuda, Mavi Kart ile, Lizbon
Stratejisi kapsamında AB’nin, ABD ve
Japonya gibi rakiplerin karşısında
rekabet edebilirliğinin artırılması ve AB
bilgi
toplumunun
oluşturulması
amaçlanmakta ve bu amaca yönelik
olarak AB’de nitelikli işgücü hacminin
üçüncü ülkelerin nitelikli işgücü ile
arttırılması
öngörülmektedir.
Bu
kapsamda, yabancıların AB’de oturma
ve çalışma koşullarının kolaylaştırılması
ve böylece, nitelikli işgücünün AB’de
çalışması
özendirilmeye
3
çalışılmaktadır.
Mavi
Kart
uygulamasında ön plana çıkan diğer
amaç ise, AB üyesi olmayan ülkelerden
AB’ye
yapılan
yasadışı
göçün,
yabancılara oturma ve çalışma izni
sağlanarak yasal hale getirilmesi ve
azaltılmasıdır.4
Mavi
Kart
ile,
yabancıların kayıtlı işlerde çalışmaları
özendirilmeye çalışılmaktadır.
Kapsam
AB’de işgücü talebinin ve nitelikli
işgücünün yetersiz olduğu sektörlerde
üçüncü
ülke
vatandaşlarının
istihdamının artırılmasını amaçlayan
Mavi Kartın kapsamına bakıldığında,
dar bir çerçeve çizdiği görülmektedir.
Mavi Kart uygulaması tüm üçüncü ülke
vatandaşlarını değil, sadece üniversite
veya dengi öğrenim kurumlarında
yüksek eğitim almış vasıflı kişileri
kapsamakta, dolayısıyla her üçüncü
ülke
vatandaşı
kart
sahibi
olamamaktadır.
Bu çerçevede, Mavi Kartı düzenleyen
Direktif5 uyarınca; AB üye ülkelerinde
önceden beri oturma iznine sahip
olanlar; mülteciler ve uluslararası
korumadan
yararlananlar
veya
korunma
başvurusunda
bulunmuş
olanlar; daha önceden AB’de oturma
izni
başvurusunda
bulunan
araştırmacılar; AB vatandaşlarının aile
fertleri ve AB ile aralarında karşılıklı
serbest
dolaşım
hakkı
tanıyan
anlaşmalar bulunan üçüncü ülke
vatandaşları
kart
başvurusunda
bulunamamaktadır.
Şartlar
Mavi Karta sahip olmak
yabancıların
başvurularının
edilebilmesi için;
isteyen
kabul
2
AB VE DIŞ İLİŞKİLER DAİRESİ BAŞKANLIĞI
BÜLTEN
En az bir yıl süreli ve geçerli bir iş
sözleşmesini veya nitelikli işgücü
gerektiren bir iş için aldıkları
bağlayıcı teklifi sunmaları,
İş
sözleşmesinde
veya
iş
teklifinde
sıralanan
mesleki
şartları sağladıklarını gösterir
belgeleri sağlamaları,
Ulusal mevzuata uygun ve
geçerliliği
olan
seyahat
belgelerine sahip olmaları,
AB üye ülke vatandaşlarının
sahip
oldukları
ve
iş
sözleşmelerinin
kapsamadığı
riskleri de kapsayan geçerli bir
sağlık
sigortasına
sahip
olduklarını
veya
başvuruda
bulunduklarını belgelemeleri,
Haklarında kamu güvenliği ve
kamu
sağlığına
tehdit
oluşturduklarına ilişkin bir hüküm
bulunmaması gerekmektedir.6
Bu şartlara ek olarak, iş sözleşmesi veya
alınan iş teklifi uyarınca ödenmesi
öngörülen yıllık veya aylık brüt ücretin,
kart başvurusunda bulunulan üye
ülkedeki brüt yıllık veya aylık ortalama
ücretlerinin (istisnai durumlar hariç) en
az 1,5 katı olması şartı bulunmaktadır.7
Söz konusu şartın getirilmesinin nedeni,
gelişmekte olan üçüncü ülkelerden
ücretlerin yüksek olduğu gelişmiş
ülkelere yapılan “beyin göçü”nün
engellenmesi olarak belirtilmektedir.8
Bu yaklaşıma paralel olarak, AB üye
ülkelerinde nitelikli işgücü sıkıntısı
çekilen
sektörlerde
işçi
istihdam
edilmesi temel prensip olarak kabul
edilmekte, diğer taraftan da, üçüncü
ülkelerin büyüme ve kalkınmasında
önem taşıyan ve nitelikli işgücüne
gereksinim duyulan sağlık gibi stratejik
sektörlerde AB ülkelerinde çalışmak
üzere
yapılacak
Mavi
Kart
başvurularının kabul
edilmeyeceği
Direktifle hükme bağlanmaktadır.9
Ancak, Direktifte söz konusu stratejik
sektörlerin
neler
olduğu
belirtilmemekte,
bu
sektörlerin
belirlenmesi üye ülkelerin takdirlerine
bırakılmaktadır. Üye ülkelere nitelikli
işgücü sıkıntısı yaşanan sektörler ve
işgücü hacmini belirlemede takdir
hakkı tanıyan bu düzenleme, bir
taraftan da AB’de ortak ve objektif
uygulamaların hayata geçirilmesinde
soru işaretleri yaratmaktadır. Söz gelimi,
Mavi Kart başvurusunun kabul edilmesi
veya reddedilmesinde üye ülkelere
kamu güvenliği gibi içeriği muğlak
gerekçeler getirme hakkı tanınmakta,
hem üye ülkeler hem de üçüncü
ülkeler için önem taşıyan stratejik
sektörlerin belirlenmesinde yaşanacak
sıkıntıların nasıl çözümleneceği ise
belirsiz bırakılmaktadır.
Diğer taraftan, AB’de yasadışı göçün
önlenmesi amacına da hizmet etmesi
beklenen Mavi Karta sadece nitelikli
üçüncü
ülke
vatandaşları
sahip
olabilmektedir. Bu anlamda, Mavi Kart
uygulaması, AB’deki yasadışı göçün
diğer bir boyutunu oluşturan vasıfsız
işgücü konusunu kapsam dışında
bırakmakta ve bu bağlamda, kartın
AB’de yasadışı göçün önlenmesinde
nasıl bir rol oynayacağı soru işaretleri
yaratmaktadır.
Kartın sağladığı haklar
Mavi Kart başvuruları üçüncü ülke
vatandaşlarının çalışmak istedikleri üye
ülke tarafından değerlendirilmekte ve
yukarıda sayılan şartları yerine getiren
kişilere Mavi Kart verilmektedir.10
Geçerliliği kural olarak bir ile dört yıl
arasında değişebilen, süre bitiminde
şartları
sağlamak
koşulu
ile
yenilenebilen Mavi Kart, sahiplerine
çeşitli
haklar
sağlamaktadır.
Bu
çerçevede;
3
AB VE DIŞ İLİŞKİLER DAİRESİ BAŞKANLIĞI
BÜLTEN
Kart sahibi kartın geçerlilik
süresince çalıştığı üye ülkeye
giriş-çıkış yapabilmekte,
Çalışma koşulları, maaş, işten
çıkarma, sendikalara üyelik,
mesleki eğitim, diploma ve
sertifikaların tanınması, ev sahibi
olma gibi konularda üye ülke
vatandaşları ile eşit haklara
sahip olabilmekte,
Aile fertleri kart sahibi ile birlikte
üye ülkede ikamet edebilmekte,
18 ay süre ile Mavi Kart sahibi
olarak üye ülkede ikamet eden
kişi, bu sürenin sonunda başka
nitelikli bir işte çalışmak amacı ile
diğer üye ülkeye ailesi ile birlikte
taşınabilmekte11,
İlk iki yıllık çalışma süresi sonunda
ise,
sadece
üye
ülke
vatandaşlarının başvurabildikleri
diğer
nitelikli
işlere
başvurabilmekte,
YEŞİL KART (ABD)
Beş yıl süreyle AB’de sürekli
ikamet etme koşulunu yerine
getiren Mavi Kart sahibi, “uzun
dönemli
ikamet”12
statüsü
13
kazanabilmektedir.
Mavi Kart Direktifi bu hakları saymakla
birlikte, karta sahip olma şartlarında da
söz edildiği üzere, söz konusu hakların
üye ülkeler tarafından kamu güvenliği,
kamu
çıkarı
gibi
nedenlerle
kısıtlanabileceğini de düzenlemektedir.
Bu bağlamda, Direktifin, anılan hakların
kapsamını daralttığı görülmektedir.
Kamuoyunda Mavi Kart genel olarak
ABD’nin Yeşil Kart’ına benzetilmektedir.
Ancak, benzerlikleri olmakla birlikte
Mavi Kartın, Yeşil Kart’tan birçok
farklılığı da bulunmaktadır. Aşağıda yer
alan
tabloda,
sağladığı
haklar
bakımından Mavi Kartın, Yeşil Kart ile
benzerlikleri
ve
farklılıkları
14
gösterilmektedir.
MAVİ KART (AB)
1. Sürekli oturma hakkı sağlamaktadır.
1. Sürekli oturma hakkı sağlamamaktadır.
2. Geçerlilik süresi 10 yıldır,
yenilenebilmektedir.
3. Kart sahibine çalışma, oturma ve
seyahat etme hakkı sağlamaktadır.
2. Geçerlilik süresi 1 ile 4 yıl arasında
değişmektedir, yenilenebilmektedir.
3. Kart sahibine ve ailesine çalışma, oturma
ve seyahat etme hakkı sağlamaktadır.
4. 5 farklı başvuru koşulu bulunmaktadır:
- iş
- aile bağları
- çekiliş
- yatırım
- 1972 yılından beri ikamet etme
4. Kart için başvuru koşulu geçerli bir iş
sözleşmesi veya iş teklifinin bulunmasıdır.
5. Kart sahipleri beş yıl sonunda
vatandaşlığa hak kazanmaktadır.
5. Kart sahipleri beş yıl sonunda “uzun
dönem ikamet etme” hakkı
kazanmaktadır.
4
AB VE DIŞ İLİŞKİLER DAİRESİ BAŞKANLIĞI
BÜLTEN
Yukarıda anlatılanlar ışığında, Mavi Kart
sahibi olma şartları ve kartın sahiplerine
sağladığı haklar değerlendirildiğinde,
temel olarak vasıflı yabancıların AB
istihdam
piyasasına
katılmalarının
özendirilmesinin amaçlandığı, ancak
buna karşılık, kart sahibi olmanın sıkı
kurallara tabi olduğu, hakların çeşitli
gerekçelerle üye ülkeler tarafından
kısıtlanabileceği görülmektedir.
Diğer taraftan, İngiltere, İrlanda ve
Danimarka’nın
özel
durumları
nedeniyle Mavi Kartı düzenleyen
Direktifle bağlı olmayacaklarını daha
Direktif
yürürlüğe
girmeden
belirtmeleri15
ile,
AB’nin
rekabet
edebilirliğinin bilgi toplumu temelinde
artırılması ve bu çerçevede, üçüncü
ülkelerin nitelikli işgücünün AB istihdam
piyasasına katılmasını özendirmeye
yönelik AB girişimi daha baştan güven
kaybetmektedir. Söz konusu üye
ülkelerin yaklaşımlarının yanı sıra, üye
ülkelere tanınan takdir haklarının keyfi
kullanımının yaratabileceği belirsizlikler
de AB düzeyinde standart ve objektif
bir
uygulamanın
gerçekleşmesini
etkileyeceğe benzemektedir.
Bu değerlendirmeler sonucunda, 2011
yılında AB üye ülkeleri tarafından
uygulanması öngörülen Mavi Kartın,
AB’yi Lizbon Stratejisi hedeflerine ne
kadar yaklaştıracağı ve AB’nin en
önemli sorunlarından biri haline gelen
yasadışı göçün önlenmesinde ne
kadar
etkili
olacağı
merakla
beklenmektedir.
Kaynakça:
Council of the European Union, Council Directive 2009/50/EC of 25 May 2009 on the
Conditions of Entry and Residence of Third-Country Nationals for the Purposes of
Highly Qualified Employment, 18.06.2009, OJL 155, Brussels.
Council of the European Union, Council Directive on the Conditions of Entry and
Residence of Third-Country Nationals for the Purposes of Highly Qualified
Employment, 18 March 2009, 2007/0228 (CNS), Brussels.
“Differences Between EU Blue Card and US Green Card”, 7 November 2007,
http://www.europeanunionbluecard.com, 04.09.2009.
EU Parliament Press Release, “Important Vote in Early November”, 16 October 2008,
http://www.europeanunionbluecard.com, 01.09.2009.
“EU’s Franco Frattini to Unveil ‘Blue Card’ Immigration Scheme”, 23 October 2007,
<http://www.europeanunionbluecard.com>, 31.08.2009.
5
AB VE DIŞ İLİŞKİLER DAİRESİ BAŞKANLIĞI
BÜLTEN
“EU’s Franco Frattini to Unveil ‘Blue Card’ Immigration Scheme”, 23 October 2007,
<http://www.europeanunionbluecard.com>, 31.08.2009.
2 EU Parliament Press Release, “Important Vote in Early November”, 16 October 2008,
http://europeanbluecard.com, 01.09.2009.
3 Council of the European Union, Council Directive on the Conditions of Entry and Residence
of Third-Country Nationals for the Purposes of Highly Qualified Employment, 18 March 2009,
2007/0228 (CNS), Brussels, s. 2.
4 Council of the European Union, Council Directive on the Conditions of Entry and Residence
of Third-Country Nationals for the Purposes of Highly Qualified Employment, 18 March 2009,
2007/0228 (CNS), Brussels, s. 3.
5 Council of the European Union, Council Directive 2009/50/EC of 25 May 2009 on the
Conditions of Entry and Residence of Third-Country Nationals for the Purposes of Highly
Qualified Employment, 18.06.2009, OJL 155, Brussels, s. 21-22.
6 Ibid, s. 22-23.
7 Ibid, s. 23.
8 Ibid, s. 20.
9 Ibid.
10 Ibid, s. 23.
11 Belirtilen süre sonunda diğer üye ülkeye taşınan Mavi Kart sahibi/Kart sahibi işvereni, o
ülkenin yetkili mercilerine yeni Mavi Kart başvurusunu en geç bir ay içerisinde yapmak ve iş
için gerekli niteliklere sahip olduğunu gösterir belgeleri sunmak zorundadır.
12 EC long-term resident status.
13 Council of the European Union, Council Directive 2009/50/EC of 25 May 2009 on the
Conditions of Entry and Residence of Third-Country Nationals for the Purposes of Highly
Qualified Employment, 18.06.2009, OJL 155, Brussels, s. 25-27.
14 “Differences Between EU Blue Card and US Green Card”, 7 November 2007,
http://www.europeanunionbluecard.com, 04.09.2009.
15 Council of the European Union, Council Directive 2009/50/EC of 25 May 2009 on the
Conditions of Entry and Residence of Third-Country Nationals for the Purposes of Highly
Qualified Employment, 18.06.2009, OJL 155, Brussels, s. 16.
1
6
AB VE DIŞ İLİŞKİLER DAİRESİ BAŞKANLIĞI
BÜLTEN
Avrupa Birliği’nde Adalet, Özgürlük ve Güvenlik Hague Programı’ndan Stokholm’e
Doğru
Müge Hayriye GÜVENÇ AB Uzmanı
Avrupa Birliği (AB) bütünleşmesinin
ortak pazar, ekonomik ve parasal birlik
ve bölgesel kalkınma gibi ekonomik
hedeflerin yanı sıra toplumsal, siyasi ve
kültürel alanlarda da barış ve adaletin
sağlanmasını amaçlayan çok yönlü bir
barış ve kalkınma projesi olduğunu
söyleyebiliriz. Avrupa çapında barış ve
iktisadi refahın başarılmasının temeli
olarak, Birlik, kuruluşunun ilk yıllarından
bu yana insan hakları, demokratik
kurumlar ve hukukun üstünlüğüne
dayanan
bir
özgürlük
idealini
benimsemiş ve bu idealin hayata
geçirilebilmesi için de somut adımlar
atmıştır. Bu anlamda, Birliğin Özgürlük,
Adalet ve Güvenlik Politikası Avrupa
bütünleşmesinin temel yapı taşlarından
biridir.
1992 yılına kadar hükümetlerarası bir
düzeyde ele alınan adalet ve içişleri
konuları Avrupa Birliği gündemine ilk
defa Maastricht Antlaşması ile birlikte
girmiştir. İzleyen yıllarda üye devletlerin
bu
alandaki
bütünleşmeleri
hız
kazanmış, Avrupa Parlamentosu ve
Adalet Divanı’nın süreç içerisindeki rolü
artmıştır. Bununla birlikte, Avrupa Birliği
son derece soyut olan bu konuları
somut hale getirmek ve hedeflerin
siyasi düzeyde daha bağlayıcı olmasını
sağlamak amacıyla sırasıyla Tampere
ve Hague Programlarını kabul etmiştir.
1 Mayıs 1999 yılında yürürlüğe giren
Amsterdam
Antlaşması’nda,
üye
devletler Avrupa Birliği’nin bir özgürlük,
adalet ve güvenlik alanı olarak inşa
edilmesi ve korunması, Birlik sınırları
dahilinde kişilerin serbest dolaşımının
teminat altına alınması ve bütün
bunların sınır kontrolleri, sığınma, göç
ve suçla mücadeleye ilişkin olarak
alınacak önlemlerle desteklenmesi
konularında görüş birliğine varmışlardır.
Ekim 1999’da Tampere’de düzenlenen
Devlet
ve
Hükümet
Başkanları
Zirvesi’nde, bu karara uygun olarak,
Avrupa Birliği’nde adalet, özgürlük ve
güvenlik alanına ilişkin ilk beş yıllık
çalışma programı ortaya konulmuştur.
Tampere Programı’nın 2004 yılında
sona ermesini takiben 4 Kasım 2004
tarihinde AB Bakanlar Konseyi ikinci
çalışma
Programı
olan
Hague
Programı’nı kabul etmiştir. Hague
Programı özgürlük, adalet ve güvenlik
alanında
2005-2010
döneminde
uygulanması
planlanan
hedefleri
içermiştir. Hague Programı içinde
bulunduğumuz 2009 yılının sonunda
yürürlükten
kalkacaktır.
Dolayısıyla
Avrupa Birliği bundan sonraki beş yıllık
dönemde
uygulanacak yeni
bir
Özgürlük, Adalet ve Güvenlik Alanı
Stratejisi ortaya koymak durumundadır.
Yeni
bir
çalışma
stratejisinin
oluşturulmasına
yönelik
çalışmalar
şimdiden
başlamış
bulunmaktadır.
Avrupa Komisyonu bir sonraki İsveç
Başkanlığı döneminde kabul edilecek
olan Stokholm Programı ile ilgili ilk
Tebliğini Haziran 2009’da kamuoyuna
sunmuştur.1 Halihazırda sunulan yeni
program taslağı üzerindeki tartışmalar
sürmektedir.
Avrupa Birliği’nin Özgürlük, Adalet ve
Güvenlik Alanı halihazırda kişilerin
serbest dolaşımı, vize politikası, AB’nin
dış sınır politikası, Schengen alanı, göç,
iltica, medeni ve cezai konularda
hukuki
işbirliği,
uyuşturucu
ile
mücadelede işbirliği, AB vatandaşlığı,
bilgilerin korunması, temel haklar, ırkçılık
ve yabancı düşmanlığı ile mücadele,
polis ve gümrük işbirliği, suçun
7
AB VE DIŞ İLİŞKİLER DAİRESİ BAŞKANLIĞI
BÜLTEN
önlenmesi, örgütlü suçlarla mücadele,
dış ilişkiler ve genişlemenin adalet ve iç
işleri yönü gibi konuları içermektedir.
Bu yazıda temel amaç Avrupa
Birliği’nde Özgürlük, Adalet ve Güvenlik
Alanı oluşturmak amacıyla geçtiğimiz
on yıl içerisinde atılan adımları ele
almak ve bunların bir değerlendirmesini
yapmaktır. Açıktır ki gelinen nokta ve
Birliği bundan sonraki beş yıllık
dönemde bekleyen fırsat ve tehditler
bundan sonra izlenecek stratejinin
belirlenmesinde
önemli
rol
oynayacaktır. Dolayısıyla Stokholm
Programı’na yönelik olarak Komisyon
tarafından sunulan önerileri bir başka
yazıya bırakarak bu yazıda geçtiğimiz
on yıl içinde Tampere ve Hague
Programları kapsamında Özgürlük,
Adalet ve Güvenlik Alanı’nda yapılan
çalışmalara odaklanmakta fayda var.
2006 ve 2007 yıllarında Komisyon
tarafından yayımlanan yıllık izleme
raporlarında temel haklar, vatandaşlık,
adalet, uyuşturucu, iltica ve göçle ilgili
Avrupa stratejisi, vize ve sınır politikaları
ve küresel terörizmle mücadele gibi
Özgürlük, Adalet ve Güvenlik Alanı’nın
ilk sütununa giren konularda ilerleme
kaydedildiği
belirtilmiştir.
Bununla
beraber, Özgürlük, Adalet ve Güvenlik
Politikası’nın üçüncü sütununa giren
cezai konularda polis ve adli işbirliği
alanında
fazla
ilerleme
kaydedilemediği
ifade
edilmiştir.
Haziran 2009’da yayımlanan Komisyon
Tebliği’nde ise Komisyon gelişme
kaydedilen
dört
konu
üzerinde
durmuştur. 2
Başarılı olarak değerlendirilen birinci
konu Schengen alanı dahilinde yer
alan
tüm
sınır
kontrollerinin
kaldırılmasıdır. 1999 yılından günümüze
kadarki süre içerisinde, Schengen alanı
kapsamında yer alan bölgede iç sınır
kontrollerinin kaldırılması ile birlikte 25
üye ülkenin 400 milyonu aşan sayıda
vatandaşı İberya Yarımadası’ndan
Baltık
Ülkelerine,
Yunanistan’dan
Finlandiya’ya kadar çok geniş bir
coğrafyada sınır kontrolüne maruz
kalmadan seyahat etme imkanına
kavuşmuştur. Ancak, Schengen’in tüm
başarısına rağmen, Birleşik Krallık ve
İrlanda
Schengen
alanına
dahil
olmayan ve kendi sınır kontrollerini
uygulayan istisnai ülkeler olarak göze
çarpmaktadır.
Bununla
birlikte,
Romanya ve Bulgaristan Schengen
alanına dahil olmayı beklemektedir ve
Güney Kıbrıs Rum Yönetimi kendi
isteğiyle Schengen’e dahil olmamayı
tercih etmiştir. Bununla birlikte, düzensiz
göçün AB için sorun teşkil etmeye
devam ettiği söylenebilir. Halihazırda
Birlik sınırları içerisinde yaklaşık 8 milyon
kişinin izinsiz ikamet etmekte olduğu
düşünülmektedir.3 2006 yılında üye
devletlerden edinilen bilgiler ışığında
AB-25 içerisinde yasadışı ikamet eden
en büyük grubun Romanyalılardan
oluştuğu ortaya çıkmıştır.4 Ancak 1
Ocak 2007’den itibaren Romanya’nın
Birlik üyesi olmasıyla birlikte Romanyalı
göçmenlerin yasadışı statüsü sona
ermiştir. Bununla birlikte, 2006-2007
yıllarında gerçekleşen düzensiz göç
olaylarında korkulan düzeyde bir artış
gözlemlenmemiştir.5
Avrupa Birliği’nin dış sınır kontrolü ve
yönetimini
Frontex
Ajansı
yürütmektedir. Komisyon, Frontex Ajansı
tarafından
tüm
ülkelerde
aynı
standartlarda yürütülen sınır kontrolü
uygulamalarını önemli bir başarı olarak
değerlendirmektedir. Ancak bu durum
oldukça tartışmalıdır. Örneğin 26 Mart 14 Nisan 2008 tarihleri arasında Frontex
Ajansı tarafından yürütülen Zarathustra
operasyonu Irak ve Afganistan’dan
8
AB VE DIŞ İLİŞKİLER DAİRESİ BAŞKANLIĞI
BÜLTEN
AB’ye yasa dışı yollarla girmek isteyen
göçmenlerin
engellenmesini
amaçlamaktaydı.6
Operasyon
sonucunda 60 yasa dışı göç olayı ve 15
sahte belge düzenleme vakası ortaya
çıkarıldı. Ancak operasyon boyunca
üye devletler tarafından yürütülen
çalışmalar insan hakları ihlallerine kapı
araladı. Bu da Frontex uygulamalarının
başarısını kuşkulu hale getirdi.
İlerleme kaydedilen ikinci konu göç ve
bütünleşme ile yasadışı göç ve insan
kaçakçılığı ile ilgili ortak bir çerçeve
oluşturulmasına yöneliktir. On yıllık süre
içerisinde üye devletler seviyesinde
ortak
bir
göç
politikasının
oluşturulmasına yönelik yasal temeller
atılmıştır. Yasal göç mevzuatının daha
adil ve anlaşılır olması amacıyla çeşitli
kurallar benimsenmiş ve iltica edenlerin
Avrupa
halklarıyla
bütünleşmenin
kolaylaştırılması için ortak bir gündem
belirlenmiştir. Yasa dışı göç ve insan
kaçakçılığıyla
mücadelede
daha
güçlü önlemler alınmış ve göç
mevzuatının
daha
etkin
uygulanabilmesi
amacıyla
üye
olmayan ülkelerle ortaklık anlaşmaları
imzalanmıştır.
Ancak
Komisyon
tarafından öne sürülen bu gelişmeler
de oldukça tartışmalıdır. Öncelikle
belirtmekte fayda var ki Avrupa
bütünleşmesi bazı üye devletlerin
kısıtlayıcı ulusal göç yasalarının Avrupa
çapında meşrulaştırılması ve teşvik
edilmesinin
bir
aracı
olarak
kullanılmaktadır. 7 Örneğin bu yasalar
yasal giriş ve göçmenlerin ikamet izni
sayılarını ve temel hak ve özgürlüklerini
kısıtlamaktadır. Zorunlu bütünleşme
programları ve yurtdışı bütünleşme
testleri, AB’nin 1970’li yıllarda hak ve
özgürlüklerin, ikametgah güvenliğinin,
ayrımcı olmayan uygulamaların ve aile
birleşmelerinin eşitlenmesini temel alan
geleneksel bütünleşme
kavramlarından
oldukça
farklıdır.
Bunun dışında yasadışı göç ile
mücadele ve üçüncü ülkelerle yapılan
ortaklık anlaşmaları konusu da sorunlu
olarak değerlendirilmektedir.8
Komisyon’un üzerinde durduğu üçüncü
konu Ortak Avrupa İltica Sistemi (CEAS)
ve ortak vize politikası konusudur. Bu
kapsamda, uluslararası korunmaya
ihtiyaç duyan kişiler için ortak bir
Avrupa sığınma sisteminin temelleri
atılmış ve İltica Destek Ofisi kurulmuştur.
Ortak bir vize politikası oluşturulmuştur.
Öncelikle
belirtilmesi
gerekir
ki
Komisyon’un CEAS ile ortak vize
politikalarını birlikte ele alması oldukça
sorunludur.
Bu
bizi
ortak
vize
uygulamasının ilticayı önlemenin bir
aracı olarak kullanıldığı gibi oldukça
ayrımcı bir fikre götürebilir.9 Bununla
birlikte CEAS her ne kadar iltica alanını
ilgilendiren
minimum
standartları
içermekte ise de uygulamada uyum
sorunu yaşandığı söylenebilir. Örneğin
CEAS uygulamaları, benzer iltica
durumlarında bile farklı sonuçların
oluşmasına neden olabilmektedir.
Komisyon Tebliğinde dördüncü olarak
Avrupa Tutuklama Emri (European
Arrest
WarrantEAW)
üzerinde
durulmuştur. Bu kapsamda, farklı
ülkelerin kurumları arasında karşılıklı ve
yüksek bir güvenilirlik sağlandığı ve
böylece özellikle kriminal konularda
bilgi değişiminin güçlendirildiği ifade
edilmiştir. Örneğin üye bir ülkenin polis
gücünün
herhangi
bir
kısıtlama
olmadan diğer üye ülkenin polis
kuvvetlerinden bilgi temin etmesi
kolaylaşmıştır. En önemlisi suçluların
iade süresi bir yıldan, altı ay ile 11 gün
arasında
değişen
bir
süreye
düşürülmüştür. Ancak üye devletler
Avrupa Tutuklama Emri Sistemini, ufak
suçlar nedeniyle aranan faillerin de
9
AB VE DIŞ İLİŞKİLER DAİRESİ BAŞKANLIĞI
BÜLTEN
iade edilmesi için ülke kaynaklarının
gereğinden fazlasının harcanmasına
sebep
olduğu
yönünde
eleştirmektedir.10 Bir diğer sorun bazı
üye
devletlerdeki
hapishane
koşullarının Avrupa İnsan Hakları
Mahkemesi Kararlarınca belirlenen
standartlara
uygun
olmamasıdır.11
Böyle durumlarda suçlunun iade
edileceği ülkenin hapishane koşulları
standartlara uygun değilse iade kendi
başına bir sorun teşkil etmektedir. Öte
yandan, Komisyon Tebliğinde internet
suçları ile mücadele ve kritik önemdeki
altyapıların korunmasını içeren geniş
kapsamlı bir örgütlü suçlarla mücadele
paketinin oluşturulduğu vurgulanmıştır.
Komisyon Tebliğine göre medeni hukuk
ve ticaret hukukunda da ilerleme
kaydedilmiştir. Örneğin AB vatandaşları
sınır ötesi durumlarda hak taleplerini
yetkili mercilere daha kolay yollardan
iletebilmektedirler.
Bununla
birlikte
hukuki sorumluluk ve sözleşmelere ilişkin
mevzuatta ortak kurallar getirilmiştir.
Çocukların
korunması
konusunda
ilerleme kaydedilmiştir. Özellikle anne
ve babalarının ayrılmasından sonra
çocukların
ebeveynleriyle
düzenli
görüşebilmesi ve çocuk kaçırmaların
caydırılması
konularında
hukuki
önlemler alınmıştır.
Bu gelişmelerin yanı sıra ceza hukuku
ve aile hukuku gibi konularda çok az
gelişme
kaydedildiği
söylenebilir.12
Bunun en önemli sebebi bu konularda
bir karara varılabilmesi için Konsey’de
oy birliğinin aranması ve bunun çoğu
zaman uzun tartışmaların yaşanmasına
ve sonuç olarak herhangi kesin ve
bağlayıcı bir karara varılamamasına
yol açmasıdır. Oluşturulan mevzuatın
uygun biçimde uygulanması da ayrı bir
zorluk yaratmaktadır. Özellikle ceza
hukuku alanında Adalet Divanı’nın
yargı yetkisi sınırlıdır ve Komisyon ihlal
işlemlerini gündeme getirememektedir.
Bu durum Topluluk mevzuatının ulusal
düzeye aktarılmasında gecikmelerin
yaşanmasına yol açmaktadır.
Bununla beraber AB dışında ikamet
eden taraflarla AB vatandaşları ve
firmaları
arasında
meydana
gelebilecek anlaşmazlıklarda sunulan
korunma önlemleri konusunda da
eksiklikler
bulunmaktadır.
Kişilerin
serbest
dolaşımı
direktifinin
tüm
ülkelerde
eksiksiz
bir
şekilde
uygulanabilmesi için birtakım adımların
atılması gerekmektedir. Ceza ihlali
durumlarında
kişilerin
korunması
düzeylerinde
hala
farklılıklar
bulunmaktadır. Herhangi bir suçtan
aranan kişilere ilişkin bilgilerin üye
devletler arasında değişimi hala tam
olarak işlevsel değildir. Uygulama
düzeyinde
sınırlar
arası
polis
müdahalesinin önünde bir çok engel
bulunmaktadır.
Avrupa Komisyonu geçtiğimiz on yıl
içerisinde
Tampere
ve
Hague
Programları kapsamında Özgürlük,
Adalet
ve
Güvenlik
alanında
kaydedilen bu gelişmeleri ve bundan
sonraki dönemde Birliği bekleyen
problemleri göz önünde bulundurarak
2010-2015 döneminde uygulanmak
üzere yeni bir strateji üzerinde
çalışmaya
başlamıştır.
2009’un
sonunda İsveç Başkanlığı’nda kabul
edilmesi beklenen Stokholm Programı
hazırlık süreci Komisyon’un Adalet,
Özgürlük ve Güvenlik Genel Müdürlüğü
başkanlığında devam etmekte ve bu
sürece tüm tarafların demokratik
katılımının sağlanması amacıyla çeşitli
platformlarda
çalışmalar
yapılmaktadır. Bu yazıda, Stokholm
sürecinde
yapılan
çalışmalar
sonucunda sunulan görüş ve
10
AB VE DIŞ İLİŞKİLER DAİRESİ BAŞKANLIĞI
BÜLTEN
önerilerden ziyade Birliğin bir Özgürlük,
Adalet ve Güvenlik Alanı haline
getirilmesi
hedefi
kapsamında
geçtiğimiz on yılda yapılan çalışmalara
değinilmiştir. Stokholm süreci bir başka
yazının konusu olmak üzere bir kenara
bırakılmıştır. Görüldüğü üzere, AB
Özgürlük, Adalet ve Güvenlik Politikası
kapsamında
bir
çok
olumlu
uygulamaya imza atarak bu konuda
önemli bir ilerleme kaydetmiştir. Ancak
bu uygulamaların tümü belirtildiği gibi
sorunsuz değildir. AB’nin önümüzdeki
yıllarda bu aksaklıkların giderilmesi
amacıyla da bir takım adımlar atması
gerekmektedir.
Kaynakça:
Commission Communication, An Area of Freedom, Security and Justice Serving the
Citizen: Wider Freedom in a Safer Environment, COM(2009) 262, 10 Haziran 2009,
Brüksel.
Guild, Elspeth ve Carrera, Sergio, “Towards the Next Phase of the EU’s Area of
Freedom, Security and Justice: The European Commission’s Proposals For the
Stockholm Programme”, CEPS Policy Brief, No. 196/20, Ağustos 2009.
European Commission, EU Policies <http://ec.europa.eu/policies/index_en.htm>
Commission Communication, An Area of Freedom, Security and Justice Serving the Citizen: Wider Freedom in a
Safer Environment, COM(2009) 262, 10 Haziran 2009, Brüksel.
2 Avrupa Komisyonu Haziran 2009’da yayımladığı “An Area of Freedom, Security and Justice Serving the Citizen:
Wider Freedom in a Safer Environment” başlıklı tebliğde bu alanda kaydedilen gelişmelere geniş yer ayırmıştır. Bkz.
“An Area of Freedom, Security and Justice Serving the Citizen: Wider Freedom in a Safer Environment”, ss.3-4.
3 Ibid., s. 4.
4 Guild, Elspeth ve Carrera, Sergio, “Towards the Next Phase of the EU’s Area of Freedom, Security and Justice: The
European Commission’s Proposals For the Stockholm Programme”, CEPS Policy Brief, No. 196/20, Ağustos 2009, s. 2.
5 Ibid.
6 Ibid., s.3.
7 Bkz., Guild ve Carrera, ss.3-4.
8 Daha fazla ayrıntı için Bkz. Guild ve Carrera, ss.3-5.
9 Ibid., s. 5.
10 Ibid., s. 5.
11 Ibid., s. 5.
12 Commission Communication, s. 5.
1
11
AB VE DIŞ İLİŞKİLER DAİRESİ BAŞKANLIĞI
BÜLTEN
Avrupa Birliği Finansal Hizmetler Alanında Lamfalussy Süreci
Selcen YILDIRIM AB Uzman Yardımcısı
1999 yılında uygulamaya konulan
Finansal Hizmetler Eylem Planı (FSAP),
Avrupa Birliği’nde finansal hizmetler
alanında
tek
pazarı
oluşturmayı
amaçlamaktadır. Plan kapsamında,
üye
ülkelerin
bankacılık,
sigorta,
mortgage, emeklilik fonları ve menkul
kıymetlere
ilişkin
tüm
finansal
işlemlerinin
uyumlaştırılması
hedeflenmektedir.
AB’de
mali
piyasalar genel ekonomi için oldukça
önemli bir role sahip olduğundan
FSAP’nin hızlı bir şekilde uygulanması
önem arz etmektedir. Mart 2000’de
Lizbon’da gerçekleştirilen AB Devlet ve
Hükümet Başkanları Zirvesi’nde, liderler
eylem
planını
onaylamışlar
ve
hızlandırılmış bir sürecin başlatılması
konusunda anlaşmaya varmışlardır. Söz
konusu
eylem
planının
yasal
çerçevesinin oluşmasına katkı sağlayan
en önemli süreç ise “Lamfalussy
Süreci”dir.
2000 yılında Avrupa Menkul Kıymetler
Piyasası
Bilirkişi
Komitesi’nin
başkanlığına atanan Baron Alexandre
Lamfalussy1, AB’de finansal hizmetler
alanında hazırlanan tüzüklerin bir an
önce uygulamaya geçebilmesi için
yeni bir yaklaşım geliştirmiştir. Dinamik
ve etkin bir şekilde işleyen menkul
kıymetler piyasasının oluşturulması bu
stratejinin önemli bir unsurudur. AB
menkul kıymetler piyasasının pazarda
yaşanan gelişmelere cevap verecek
esneklikte olması ve şeffaf ve yasal bir
çerçevede düzenleyici standartları
kabul etmesi, AB’nin rekabet edebilirliği
açısından önemli görülmektedir2.
Lamfalussy süreci,
oluşmaktadır:
dört
aşamadan
Aşama 1- Çerçeve mevzuat: Avrupa
Parlamentosu ve Bakanlar Konseyi
ortak karar alma usulü ile ilgili mevzuatı
kabul eder ve uygulamaya yönelik
çerçeve ilkeleri oluşturur. Çerçeve
ilkeler, ana politika ilkeleri ve Bakanlar
Konseyi,
Avrupa
Komisyonu
ve
Parlamento tarafından verilen politik
kararlardan oluşmaktadır. Aşama 1
direktifi, Aşama 2’de alınması gereken
teknik uygulama önlemlerinin yapısını
ve kapsamını tanımlamalıdır. Bakanlar
Konseyi, antlaşmalarda yasal inisiyatifi
elinde tutan tek yapıdır ancak Bilirkişi
Komitesi, yasal süreci hızlandırmak için
Komisyon’a direktif ya da tüzük
önermeden önce, mali sektör, tüketici
grupları ve kamu ile sürekli görüş
alışverişinde olmasını tavsiye etmiştir.
Bilirkişiler, Aşama 1 yasama sürecinde
geniş bir şekilde yer alan teknik
uygulayıcı detayları oluşturmak üzere
iki komitenin kurulmasını önermişlerdir:
Birincil düzenleyici fonksiyona sahip
Avrupa Menkul Kıymetler Komitesi
(ESC) ve Aşama 2’de danışmanlık
fonksiyonuna sahip olan Avrupa
Menkul Kıymet Düzenleyicileri Komitesi
(CESR).
Aşama 2- Uygulama önlemleri: Sektör
komiteleri ve düzenleyiciler teknik
detaylara ilişkin tavsiyede bulunurlar ve
üye ülke temsilcilerinin oylamasına
sunarlar. Aşama 2’deki yasal süreç
Avrupa Komisyonu’nun ilgili direktif ya
da tüzüğe ilişkin teknik detaylar
üzerinde
çalışması
için
CESR’ye
başvurması ile başlar. CESR sektör
katılımcılarına danışır ve Komisyona
teknik görüşü ile raporunu iletir.
12
AB VE DIŞ İLİŞKİLER DAİRESİ BAŞKANLIĞI
BÜLTEN
Komisyon daha sonra Avrupa Menkul
Kıymetler Komitesine (ESC) Aşama 2
yasaması kapsamında önerisini sunar.
ESC, nitelikli çoğunluk ile Aşama 2
yasamasına ilişkin oylamaya gider.
Aşama 1 direktifinin tayin ettiği görev
yetkisi çerçevesinde ESC, Konsey ya da
Parlamento’nun
onayı
olmadan
Aşama 2’de direktif ya da tüzükleri
yürürlüğe koyabilir. Ancak, Parlamento
bu süreç hakkında bilgilendirilmeli ve
danışılmalıdır. Bilirkişiler, ESC’nin üye
ülkelerin bakan ya da müsteşar
düzeyinde temsil edilen üyelerden
oluşması gerektiğini ve
başkanının
Komisyon üyelerinden biri olması
gerektiğini öngörmüştür. Eğer ESC,
Aşama
2
önlemlerinden
birini
onaylayamazsa, Avrupa Komisyonu
Bakanlar Konseyi’ne önerilen mevzuatı
sunabilecektir. Daha sonra, Konsey,
nitelikli çoğunlukla Aşama 2 yasamasını
yürürlüğe koyabilecektir.
Aşama 2’deki danışmanlık görevine ek
olarak CESR, Aşama 3’te AB menkul
kıymetler
düzenlemesine
ilişkin
koordinasyonu yürütmede de görevli
olabilecektir. Bilirkişilere göre CESR, üye
ülkelerin
menkul
kıymet
düzenleyicilerinin
başkanlarından
oluşmalıdır, başkanı komite üyelerinden
seçilmelidir
ve
ESC’de
gözlemci
olmalıdır.
yeni düzenlemelerin koordinasyonunda
diğer
ülkelerle beraber çalışırlar.
Aşama 3’te, Aşama 1 ve 2’nin geçiş
süreci ve uygulamasına ilişkin istikrarın
artırılması beklenmektedir. Her bir üye
ülkenin ulusal denetleyici otoritesi
CESR’ye bir üye atamalıdır. CESR
üyeleri, menkul kıymet düzenlemeleri
hakkında bilgiye ve karar verici güce
sahip olmalıdırlar. Aşama 3 önlemleri,
istikrarlı bir uygulamayı sağlamak için
görüş birliği ile alınmalıdır. Burada
amaç, AB mali mevzuatının yeknesak
uygulamasını
güçlendirmektir.
Bu
nedenle CESR, uygulamaya yönelik
ilkeler
çıkarmalı,
ortak
yorumlar
oluşturmalı
ve
düzenleyici
uygulamaların
taramalarını
yürütmelidir.
CESR’nin
bildirimleri
bağlayıcı olmasa dahi, ikna edici ve
otoriterdir.
Aşama 4- Uygulama: Bu aşamada, AB
menkul
kıymetler
mevzuatının
uygulanmasına
odaklanılmıştır.
Antlaşmaların garantörü olarak AB
Komisyonu, uygulama konusunda da
sorumluluğu taşımaktadır. Bilirkişilerin
görüşüne göre, Komisyon, uygulama
aşamasında ağır role sahip olmalı ve
sektör katılımcıları ise AB mevzuatının
uygulamasına
yönelik
tutarsızlıkları
bildirmede ön plana çıkmalıdırlar3.
Aşama 3- İşbirliği: Ulusal düzenleyiciler
Lamfalussy Süreci’nde dört aşamalı yaklaşım
Aşama 1
Komisyon tam bir danışma sürecinin ardından direktif/tüzüğe ilişkin resmi önerisini kabul eder.
Avrupa Parlamentosu
Bakanlar Konseyi
13
AB VE DIŞ İLİŞKİLER DAİRESİ BAŞKANLIĞI
BÜLTEN
Direktif/tüzükte yer alan uygulayıcı güçlerin tanımı ve çerçeve ilkeler hakkında bir anlaşmaya
varırlar.
Aşama 2
Komisyon, Avrupa Menkul Kıymetler Komitesi’ne (ESC) danıştıktan sonra, Avrupa Menkul
Kıymet Düzenleyicileri Komitesine (CESR) teknik uygulayıcı önlemler hakkında tavsiye talep
eder.
CESR, piyasa katılımcıları, son kullanıcılar ve tüketiciler ile istişarede bulunarak tavsiyesini
hazırlar ve Komisyona sunar.
Komisyon tavsiyeyi inceler, taslak uygulayıcı önlemler çerçevesinde il görüşünü içeren çalışma
belgesini yayınlar ve ESC’ye öneride bulunur.
ESC azami 3 ay içerisinde öneri hakkında oylamada bulunur.
Komisyon ilgili önlemi kabul eder.
Aşama 3
ESRC, ortak tavsiye yorumları, ilkeler ve ortak standartlar (AB mevzuatı kapsamında
olmayanlar) üzerinde çalışma yapar, yürütme ve uygulamanın istikrarlı olabilmesi için
düzenleyici uygulamaları karşılaştırır.
Aşama 4
Komisyon üye devletlerin AB mevzuatı ile uyumunu kontrol eder.
14
AB VE DIŞ İLİŞKİLER DAİRESİ BAŞKANLIĞI
BÜLTEN
Topluluk mevzuatını ihlal ettiğinden şüphe edilen üye devlete karşı Komisyon, yasal işlem
başlatabilir.
Kaynak: Commission Staff Working Document, The Application of the Lamfalussy
Processto EU Securities Market Legistlation, Brussels, 15.11.2004.
Özet olarak, Lamfalussy sürecinin
amacı
Birlik
mevzuatının
sektör
ihtiyaçlarını karşılayacak şekilde daha
esnek bir sürece tabi olması, mevzuat
oluşturulurken piyasa katılımcılarının
uzmanlığından yararlanılması ve mali
hizmetler alanında AB mevzuatının
uyumlaştırılması ve uygulanmasıdır4.
Avrupa Komisyonu, Lamfalussy süreci
ile birlikte mali hizmetlere ilişkin mevzuat
sürecinin hızlandığını belirtmektedir5.
Lamfalussy sürecinin menkul kıymetlere
uygulanması 2002 yılında başlamıştır.
2004 yılında ise, kapsamı bankacılık,
yatırım fonları ve sigorta sektörüne
uzatılmıştır.
Bu kapsamda, bugüne
kadar dört adet direktif kabul edilmiştir.
Bu dört direktif menkul kıymetlere ilişkin
çıkarılmıştır: Piyasayı Kötüye Kullanma
Direktifi (2002), Rehber Direktif (Temmuz
2003), Yatırım Hizmetleri Direktifi (2004)
ve Şeffaflık Direktifi (Nisan 2004).6
Bankacılık alanında ise Avrupa’nın
büyük mali kuruluşlarında çalışan
uzman kişilerden oluşmuş gruplar
tarafından raporlar çıkarılmaktadır.
Uzman grupların çıkardığı raporlar
tavsiye
niteliğinde
Komisyona
sunulmaktadır. Komisyon ise, raporları
özetleyen ve yorumlayan bir belge
çıkararak yayınlamaktadır. Böylelikle,
raporlar hakkında kamuoyundan geri
bildirimin alınması amaçlanmaktadır.
Kaynakça:
Resolution of European Council, Stockholm, 23 March 2001,
http://www.consilium.europa.eu/ueDocs/cms_Data/docs/pressData/en/ec/00100r1.%20ann-r1.en1.html
Alford, Duncan, The Lamfalussy Process and EU Bank Regulation: Another Step on the
Road to Pan-European Regulation?
Commission Staff Working Document, The Application of the Lamfalussy Processto EU
Securities Market Legistlation, Brussels, 15.11.2004
http://ec.europa.eu/internal_market/securities/docs/lamfalussy/sec-20041459_en.pdf
Uluslararası Ödeme Bankası (BIS) eski yöneticisi (1985-1993) ve eski Avrupa Para Enstitüsü Başkanı (1994-1997).
Resolution of European Council, Stockholm, 23 March 2001,
3 Alford, Duncan, The Lamfalussy Process and EU Bank Regulation: Another Step on the Road to Pan-European
Regulation?, s.397-403
4 İbid, s.11-12
5 İbid, s.8
6 Alford, Duncan, The Lamfalussy Process and EU Bank Regulation: Another Step on the Road to Pan-European
Regulation?, s.406-407
1
2
15
AB VE DIŞ İLİŞKİLER DAİRESİ BAŞKANLIĞI
BÜLTEN
Avrupa Birliği’nin (AB) Çevre Politikası
İbrahim Barış ŞAYLAN AB Uzman Yardımcısı
Giriş
Çevre sorunları, özellikle küresel nitelikli
olanlar, telafi edilmesi güç etkiler ile
birlikte
büyük
sosyo-ekonomik
maliyetlere neden olmaları açısından,
başta AB’nin olmak üzere, uluslararası
gündemin öncelikli konuları arasında
yerini almaktadır. Çevre sorunlarına
karşı uluslararası işbirliği içinde etkin ve
acil önlemlerin alınması, bu tür
sorunların çözümünü kolaylaştırmakta
ve canlıların daha sağlıklı bir çevrede
yaşamalarını
sağlamaktadır.
Bu
doğrultuda, çevresel konularda öncü
role sahip olan AB’nin (örneğin, AB iklim
değişikliğine karşı mücadelede liderlik
rolünü benimsemiştir) çevre politikasının
genel
hatlarıyla
bilinmesi,
çeşitli
çevresel sorunlara karşı uluslararası
boyutta atılacak adımların öngörülmesi
ve AB ile katılım müzakereleri yürüten
ülkemizin önümüzdeki dönemde çevre
politikalarının yönelimi hakkında bir fikir
sahibi olmamızı sağlayacaktır.
Bu yazıda, AB’nin çevre politikasının
ortaya çıkışı, gelişim süreci, temel
hedefleri, başlıca ilke ve araçları
incelenecektir.
AB’nin Çevre Politikasının Ortaya Çıkışı
1970’li yıllara kadar Avrupa Topluluğu
kapsamında oluşturulmuş bir çevre
politikası bulunmamaktadır. Ancak
1972 yılında gerçekleştirilen Stokholm
Konferansı
ile
Topluluk
çapında
çevresel konulara ilişkin bilinç ve
farkındalık düzeyinde ciddi bir artış
yaşanmıştır. Bu doğrultuda, çevrenin
korunmasının Topluluk vatandaşlarının
yaşam kaliteleri ile doğrudan ilgili
olduğu yönünde genel bir anlayış
ortaya çıkmıştır. Bu nokta, 2005 yılında
yapılan bir araştırma ile daha da açık
hale gelmiştir. Bu araştırmaya göre, her
10 AB vatandaşından 7’si çevrenin
kendi yaşam kalitelerini etkilediğini
kabul etmiştir.1 Ayrıca, malların serbest
dolaşımı ve serbest rekabet konuları da
AB’nin çevre politikasının oluşumunda
önemli bir rol oynamıştır. Nitekim, farklı
çevre standartlarına ve kurallara sahip
Üye Devletlerde üretim maliyetleri ile
pazara giriş koşullarındaki farklılıklardan
dolayı malların serbest dolaşımı ve
rekabetin
sağlıklı
bir
şekilde
sürdürülmesi önünde önemli engeller
ortaya çıkacaktır. Ayrıca, 1950’li
yıllardan itibaren Avrupa’da yaşanan
ve can kaybına neden olan çevre
sorunlarının da bu süreçte etkili olduğu
söylenebilir. Örneğin 1952 yılında
Londra’da yaşanan yoğun hava kirliliği
nedeniyle 12 bin kişinin hayatını
kaybetmesi,2
çevre
sorunlarının
Avrupa’nın gündeminde daha yoğun
tartışılmasına yol açtığı ileri sürülebilir.
Çevre politikası ile ilgili hususlara
Avrupa Topluluğu’nu teşkil eden
kurucu anlaşmalarda yer verilmemiştir.
Bu
bağlamda,
AB’nin
çevre
politikasının başlangıç noktası, 1972
yılında gerçekleştirilen Paris Zirvesi
olarak görülebilir. Bu Zirve ile Üye
Devletler, Topluluk çapında ayrı bir
çevre
politikasının
oluşturulması
yönünde karar almışlardır. Bu Zirve
sonrasında, 1. Çevre Eylem Programı
(ÇEP) (1973-1977) hazırlanmıştır. ÇEP,
Topluluğun çevre politikasına ilişkin
olarak
hedef
ve
önceliklerini
göstermesi
açısından
önem
arz
etmektedir. İleriki dönemlerde ise çevre
ayrı bir politika alanı olarak çeşitli
16
AB VE DIŞ İLİŞKİLER DAİRESİ BAŞKANLIĞI
BÜLTEN
anlaşmalar yoluyla AB müktesebatı
içinde yerini almıştır.
boyutuna odaklanan bu program,
çevrenin korunmasına yönelik mali
araçların
(çevre
vergileri
ve
harçları,
devlet
desteği
gibi)
oluşturulmasına zemin hazırlamıştır.5
AB’nin Çevre Politikasının Gelişimi
•
1.
ÇEP
(1973-1977):
Avrupa
Topluluğu, 1. ÇEP ile çevre alanında
gelecekte
gerçekleştirilecek
mevzuat
çalışmalarına
ilişkin
önceliklerini ve ilkelerini belirlemeyi
ve
bu
doğrultuda
çevresel
düzenlemeleri
ve
standartları
Avrupa
hukuk
sistemine
yerleştirmeyi
hedeflemiştir.3
Bu
programda, kirliliğin ve gürültünün
azaltılması ve önlenmesi, yaşam ve
çevre kalitesinin artırılması ve çevre
alanında
faaliyet
gösteren
uluslararası kuruluşlarla işbirliğinin
ilerletilmesi gerçekleştirilmek istenen
hedefler arasında yerini almıştır.
•
2. ÇEP (1977-1981): 1. ÇEP’in
devamı
niteliğinde
olan
bu
programın en dikkat çekici yönü,
çevre sorunlarının neden olduğu
etkilerin
ortaya
çıkmadan
kaynaklarında engellenmesi ve
kamuoyunun çevre konusundaki
bilgi ve bilinç düzeyinin artırılmasına
verilen öncelik olmuştur.
•
3. ÇEP (1983-1986): Bu program ile
Üye Devletler, çevrenin enerji,
sanayi, ulaştırma ve tarım gibi diğer
sektör ve politika alanları ile ilişkili
olduğunu ve çevre politikalarının
diğer politikaların bütünleyici bir
parçasını
oluşturduğunu
kabul
4
etmişlerdir. Bu programda ayrıca,
çevre politikasının istihdam ve
teknolojik gelişmeleri olumlu yönde
etkileyeceği vurgusu yapılmıştır.
•
4.
ÇEP
(1987-1992):
Çevre
sorunlarına yönelik olarak önleyici
adımlara ve çevrenin ekonomik
•
Avrupa Tek Senedi (1987): Çevre,
Avrupa
Topluluğu’nun
temel
hedeflerinden biri haline gelmiş ve
Topluluğun çevre politikası alanında
hukuksal yetkisi Avrupa Tek Senedi
ile tanınmıştır.
•
Maastricht Anlaşması (1992): Çevre
politikasının genel hedef ve ilkelerini
belirleyen, sürdürülebilir büyümenin
başarılabilmesi
için
çevrenin
korunmasının
diğer
Topluluk
politikalarının
tanımlanması
ve
uygulanmasında dikkate alınmasını
gerektiren bu Anlaşma, AB çevre
politikasının
gelişimi
açısından
dönüm noktalarından birini teşkil
etmektedir.
Maastricht
Anlaşması’nda, sanayi, ulaştırma,
tarım
ve
bölgesel
kalkınma
alanlarında
çevresel
açıdan
bütünleyici
bir
yaklaşım
benimsenmiş ve ekonomik büyüme,
refah ve çevre arasındaki bağlantı
tanınmıştır.
•
5. ÇEP (1993-2000): Sürdürülebilir
kalkınma ilkesine ve hükümetlerin,
bölgesel ve yerel yönetimlerin, özel
sektörün
ve
halkın
çevrenin
korunması
konusunda
ortak
sorumluluklarına dikkat çeken bu
program, AB’nin 1992 yılında
gerçekleştirilen Rio Konferansı’nın
sonuçlarına yönelik gerçekleştirdiği
bir eylemi olarak görülebilir.6
•
Amsterdam Anlaşması (1999): Bu
Anlaşma ile sürdürülebilir kalkınma
ilkesinin bütünleşme süreci içinde
AB’nin çevre politikası ve diğer
17
AB VE DIŞ İLİŞKİLER DAİRESİ BAŞKANLIĞI
BÜLTEN
politika hedeflerine dahil edilmesi
sağlanmıştır. Ayrıca, ortak karar
alma usulünün kabul edilmesi
sonucu, Avrupa Parlamentosu’nun
çevre politikasının oluşturulmasında
daha
etkili
olmasına
imkan
verilmiştir.
•
6. ÇEP (2002-2012): Bu programda,
çeşitli yasal düzenlemelerin hayata
geçirilmesi, çevresel önceliklerin
politika
oluşturma
sürecinin
merkezinde yer alması, piyasaların
bu sürece dahil edilmesi, insanların
çevresel açıdan sağlıklı seçeneklere
yönelmeleri ve toprağın daha iyi
şekilde kullanılması gibi yaklaşımlara
yer verilmiştir.7 6. ÇEP’te AB’nin
çevre alanındaki öncelikli gündem
maddeleri olarak ise, iklim değişikliği
ile mücadele, doğanın ve vahşi
yaşamın
korunması,
çevresel
sorunların sağlık üzerindeki etkileri
göz önünde bulundurularak ele
alınması,
doğal
kaynakların
korunması
ve
atık
yönetimi
belirlenmiştir.
•
•
AB’nin Çevre Politikasının Temel İlkeleri
•
•
•
•
•
AB’nin
Çevre
Hedefleri
Politikasının
Temel
Çevre
politikası
kapsamında
AB
müktesebatı incelendiğinde, AB’nin
çevre
politikasına
yönelik
temel
hedefleri şu şekilde özetlenebilir:8
•
•
•
Kirliliği ve rahatsızlık verici hususları
ortadan kaldırmak, azaltmak ve
önlemek;
Doğanın ve doğal kaynakların,
ekolojik dengeye önemli ölçüde
zarar
verecek
şekilde
işletilmelerinden sakınmak, bunların
rasyonel bir şekilde yönetilmelerini
temin etmek;
Kalkınmaya, kalite gereksinimleriyle
uyum içerisinde, özellikle de çalışma
şartlarının ve yaşam çevresinin
geliştirilmesine yön vermek;
Kent
planlaması
ve
toprak
kullanımında çevresel etkilerin daha
fazla hesaba katılmasını sağlamak;
AB dışındaki devletler, özellikle de
uluslararası
örgütlerle
çevresel
sorunlara ortak çözüm aramak.
Bütünleyicilik İlkesi: Birliğin diğer
politika ve faaliyetlerinin çevrenin
korunması ile bütünlük arz etmesi.
Yüksek Seviyede Koruma İlkesi: Birlik
çapında farklı bölgelerdeki çevre
koşullarının dikkate alınarak, yüksek
seviyede çevrenin korunmasının
amaçlanması.
İhtiyat İlkesi: Çevre sorunu ile ilgili
belirsizlik olsa bile, çözüme yönelik
adım atılması.
Önleme İlkesi: Çevre sorunu sonucu
oluşacak olumsuz etkilerin telafi
edilmesi yerine, bu sorunun etkileri
oluşmadan
önce
önlemlerin
alınması.
Kirleten Öder İlkesi: Çevresel soruna
ve zarara neden olanların, bu
sorunun önlenmesi ve zararın telafi
edilmesinde
sorumluluk
sahibi
9
olmaları
AB Çevre Politikasının Temel Araçları
AB, çevre politikasının uygulanmasında
başlıca
olarak
hukuki
ve
mali
araçlardan yararlanmaktadır. Hukuki
araçlar
arasında,
kirleticiler
için
standartlar-sınır
değerler
getirme,
kirletme yasakları ve kirletmeme emri
getirme, bildirme yükümlülüğü getirme,
işaretleme
yükümlülüğü
getirme,
ruhsata
bağlama
ve
çevresel
planlama
bulunmaktadır.10
Mali
araçlara ilişkin olarak ise, kirletme
18
AB VE DIŞ İLİŞKİLER DAİRESİ BAŞKANLIĞI
BÜLTEN
harçları, kirletme sertifikaları, çeşitli
çevre vergileri ve teşvikler, vergi
indirimleri, çevre fonları ve zorunlu
depozito ödemelerinin AB kapsamında
uygulandığı söylenebilir.11
Sonuç
1990’lı
yıllardan
itibaren
AB,
bütünleşme sürecinde kazandığı ivme
ile birlikte, Birlik çapında çevre
politikasının geliştirilmesi yönünde de
önemli adımlar atmıştır. Özellikle,
yüksek çevre standartlarına ve sert
çevre kural ve ilkelerine sahip olan AB,
uluslararası boyutta da bu alandaki
lider konumunu ortaya koyma gayreti
içindedir.
Ayrıca, çevrenin korunması konusunda
karşılaşılan büyük maliyetler ve çevre
sorunlarının
genelde
uluslararası
boyutta etkilere sahip olması, AB’nin bu
alanda daha etkin ve kararlı olmasını
zorunlu kılmaktadır. Bu süreç, hem AB
içinde hem de AB’nin diğer ülkelerle
olan dış ilişkilerinde öncelikli olarak ele
alınan konular arasında yer almaktadır.
Kaynakça:
Budak, Sevim, Avrupa Birliği ve Türk Çevre Politikası: Avrupa Topluluğu’nun Çevre
Politikası ve Türkiye’nin Uyum Sorunu, İstanbul, Büke Yayınları, 2000.
European Commission, Environment 2010: Our Future, Our Choice, 6th Environmental
Action Programme, COM(2001)31 OJ L242, Brussels, 2001.
European Commission, EU Environment related indicators
environmental progress in Europe, European Communities, 2006.
2006:
Measuring
Schrama, Geerten ve Sedlacek, Sabine, Environmental and Technology Policy in
Europe: Technological Innovation and Policy Integration, Kluwer Academic Publisheri
2003.
http://min.avrupa.info.tr/QA/forum/viewthread.php?lang=0&forum_id=116&thread_i
d=2546
http://www.eoearth.org/article/London_smog_disaster,_England
1
European Commission, EU Environment related indicators 2006: Measuring environmental progress in
Europe, European Communities, 2006, s. 1.
2 http://www.eoearth.org/article/London_smog_disaster,_England, 11 Eylül 2009.
3 Geerten Schrama ve Sabine Sedlacek, Environmental and Technology Policy in Europe: Technological
Innovation and Policy Integration, Kluwer Academic Publisheri 2003, s. 11.
4 Sevim Budak, Avrupa Birliği ve Türk Çevre Politikası: Avrupa Topluluğu’nun Çevre Politikası ve Türkiye’nin
Uyum Sorunu, İstanbul, Büke Yayınları, 2000, s. 231.
5 Ibid., 239.
6 Schrama ve Sedlacek, s. 13.
7 European Commission, Environment 2010: Our Future, Our Choice, 6th Environmental Action
Programme, COM(2001)31 OJ L242, Brussels, 2001.
8 Budak, s. 38.
9 http://min.avrupa.info.tr/QA/forum/viewthread.php?lang=0&forum_id=116&thread_id=2546, 12 Eylül
2009.
10 Budak, s. 52.
11 Ibid., s. 58-59.
19
T.C.
MALİYE BAKANLIĞI
AB VE DIŞ İLİŞKİLER DAİRESİ BAŞKANLIĞI
İlkadım Caddesi No:2 Kat:6 06450 Dikmen/ANKARA
Telefon: (312) 415 23 38 - 415 23 41
Faks: (312) 417 11 72
e-posta: ab@maliye.gov.tr
http://www.maliye-abdid.gov.tr/
© 2009 T.C. Maliye Bakanlığı
Tüm hakları saklıdır.
Bültenimizde yer alan yazıların sorumluluğu yazarlara ait olup Maliye Bakanlığı açısından bağlayıcılığı yoktur.
Download