Satvet Lütfi Tozan kimdir?

advertisement
On5yirmi5.com
Satvet Lütfi Tozan kimdir?
"Belgrad'ı kurtaran Türk!" olarak bilinen ve Emirgan Korusu'nu İstanbul Belediyesi'ne
bağışlayan Satvet Lüfti Tozan kimdir?
Yayın Tarihi : 16 Mayıs 2013 Perşembe (oluşturma : 10/9/2017)
Satvet Lütfi Tozan (1889-1975), Bosna Hersek'in Trebine şehrinde köklü ResulbegoviçResulbeyzade sülâlesinin çocuğu olarak 1889 yılında doğdu. Sekiz kardeşin en büyüğüydü. Babası
"Mir-i miran" payeli Resulbeyzade Süleyman Bey idi. Bosna Hersek'in Avusturya-Macaristan
İmparatorluğu tarafından işgal edilmesinden sonra binlerce Bosnalı gibi İstanbul'a ailesiyle göç etti.
Bosna - Hersek'de doğan Satvet Lütfi Tozan, İsanbul'da vefat ettiğinde Karun kadar zengin bir silah
tüccarıydı. İstanbul'da amcası Mustafa Bey'in oğlu Hasan Bey Hünkâr Yaveri, halası ise Posta
Telgraf Nazırı Hüseyin Hasib Bey'in eşiydi. Satvet Lütfi, Treblin'de bir Bey Konağı'nda doğmuştu.
İstanbul'daki hayatında da fazla bir değişiklik olmadı, Fatih-Sarıgüzel'de konak yavrusu bir evde
hayatına devam edecekti.
İstanbul Askeri Rüştiyesi, Mercan İdadisi ve Hukuk Mektebi'nde okudu. Ele avuca sığmayan bir
gençti. Adı daha henüz 14-15 yaşında iken duyuldu. 1904 yılında, Mercan İdadisi'nin ikinci veya
üçüncü sınıfında Sultan II. Abdulhamid yönetimine karşı Cemiyet-i İnkılabiye adıyla muhalif bir
hareketin kurulmasına öncülük etti. Elbette hafiye teşkilâtı ve jurnalcilerin gayretleri ile tutuklandı.
II. Abdulhamid'in kız kardeşi Seniha Sultan'ın oğlu Prens Sabahattin'in "teşebbüs-ü şahsi ve adem-i
merkeziyet" fikirlerinden çok etkilendi. Uzun süre Prens Sabahattin'in yazdığı eserleri inceleyen
Satvet Lütfi aradığını bulmuştu. Bir müddet sonra onu, "üstâd" olarak kabul ettiği Prens
Sabahattin'in yanında görürüz. Artık Prens'in "hususi katib"idir o. Prens Sabahattin ile Satvet Lütfi
arasındaki dostluk ve ilişki, Prens'in vefat ettiği 1948'e kadar devam edecekti.
Sultan II. Abdulhamid'e muhalif olan Satvet Lütfi, 1908 yılında II. Meşrutiyet'in ilanından sonra da
rahat durmadı. Bu defa onun yeri İttihat ve Terakki Partisi'nin karşısındaki cephe idi. Satvet Lütfi,
İttihat ve Terakki muhalifi Halaskâran-ı Zabitan Grubu'nun aktif bir üyesiydi.
Grup, Balkan Harbi sırasında, Edirne'nin Bulgarlar tarafından işgal edilmesinden hemen önce
hükümeti devirmek için harekete geçti. Ancak başarılı olamayan bu ihtilal teşebbüsü Satvet
Lütfi'nin 16 Mart 1913'te tutuklanmasıyla sonuçlanacaktı. Divan-ı Harp'te yargılanan Satvet Lütfi,
ömür boyu kürek cezasına çarptırıldı.
Ancak Prens Sabahattin ile olan yakınlığı onu bu mahkumiyetten kurtardı. Artık görevi İttihat ve
Terakki Partisi ileri gelenleri ile Prens Sabahattin arasında kuryelikti. Serbest bırakılmasının
ardından hemen Fransa'ya giden Satvet Lütfi, I. Dünya Harbi sırasında Bursa ve Ankara'da sürgün
olarak kaldı. Ancak o buralarda da boş durmadı ve Ankara'da Sulh ve Selamet-i Osmaniye Cemiyeti'ni
kurdu.
Siyasi hayatta pek başarılı olduğunu söyleyemeyeceğimiz kahramanımız Cumhuriyet'in ilanıyla
birlikte siyaset sahnesinden çekildi. Artık hayattaki yeni prensibi, Prens Sabahattin'in "teşebbüs-ü
şahsi" fikri yani girişimcilikti. Bu maksatla ticarete atıldı ve devrin en büyük petrol şirketi olan
Hollanda'daki Royal Dutch'un, Türkiye temsilciliğini almayı başardı.
II. DÜNYA SAVAŞI’NDA MÜTTEFİKLER AJANSI
Ticari hayattaki başarısını iyi bir evlilikle de taçlandırdı. Satvet Lütfi, bir Alman silah fabrikatörünün
kızı olan Regger (Zeynep) ile evlenecekti. Böylece ticari portföyünü artıran Satvet Lütfi
petrolcülüğün yanı sıra silah ticaretine de girdi. İki dünya savaşı arasında tam 20 yıl Milli Müdafaa
Vekaleti'ne de (Milli Savunma Bakanlığı) silah ve cephane müteahhitliği yaptı. Soyadı Kanunu ile
"Tozan" soyismini alan Satvet Lütfi, 1938 yılında Finlandiya'nın, İstanbul Fahri Başkonsolosu oldu.
Elde ettiği diplomatik kimlik özellikle II. Dünya Savaşı yıllarında, Satfet Lütfi Tozan efsanesinin
gelişmesine önemli katkı sağlayacaktı.
II. Dünya Savaşı'nın başladığı 1 Eylül 1939 sabahı Varşova'ya Nazi bombaları yağıyordu. Tam o
sırada Satvet Lütfi Tozan, Polonya silah fabrikalarından Türk Silahlı Kuvvetleri'ne teslim edilmek
üzere silah ve mühimmat satın alıyordu. Varşova kuşatmasından az önce Polonya'yı terk ederek
Romanya'ya geçti. Romen Köylü Partisi Lideri Jülin Maniu, Romanya'nın savaşa girmesini
istemiyordu. Maniu'ya göre Romanya için savaşa girmek kaçınılmaz olursa Müttefikler Kuvvetleri
(İngiltere, Fransa, SSCB) safında yer almalıydı. Bu önemli lider Tozan'ın çok yakın arkadaşıydı. Bu
"yakın" dostluk savaş şartlarında hayati öneme haizdi.
Bu gün İstanbul Büyükşehir Belediyesi'nin mülkiyeti olan Emirgan Korusu'nu belediyeye Satvet
Lütfi Tozan bağışladı.
Savaş kaçınılmaz olarak Romanya'nın kapısına geldiğinde Tozan, Romanya'nın Yunanistan'dan
büyük miktarda mermi almak üzere olduğunu öğrendi. Savaş sırasında böylesine yüklü bir
cephanenin ne kadar zor bulunacağını düşünerek harekete geçti. Milli Savunma Bakanlığı müsteşarı
Hakkı Murad'ın muvafakati ve Atina büyükelçimiz Enis Akaygen'in yardımlarıyla, Yunanistan'ın
Kartüşeri Elenik silah fabrikasından 50 milyon mermiyi Türkiye için satın almayı başardı. Burada da
Tozan'ın bir başka yakın arkadaşı, Bodasaki devredeydi. Niğde'nin Bor ilçesinden olan Yunanlı
milyarder Bodasaki, Kartüşeri Eleni'nin sahibiydi. Savaş zamanı bu kadar büyük miktarda mermiyi
Türkiye'ye getirmeyi başaran Satvet Lütfi bir sürprizle karşılaşacaktı. O zamanın Türk hükümeti,
Yunan hükümeti nezdinde girişimlerde bulunarak Tozan'a verilecek olan komisyonun ödenmemesini
rica edecekti.
Savaş yılları silah tüccarlarının en çok para kazandıkları dönemlerdi. Bu bakımdan Satvet Lütfi de
hayatını tehlikeye atarak savaş bölgelerine gidiyordu. Artık uluslararası üne sahip bir silah
tüccarıydı. Hem silah ve cephane ticareti yapıyor, hem de tanıştığı üst düzey yetkililerden edindiği
bilgileri müttefiklere aktarıyordu. İtalya'nın Yunanistan'a karşı savaşa girmesi üzerine Satvet Lütfi,
Yunanistan ordusu için Yugoslavya'dan silah tedarik etmişti. Bu iş için gittiği Yugoslavya'da Alman
saldırısı sırasında yaralandı.
1941 Temmuzu'nda Türkiye'ye döndü. Türkiye artık silahlı tarafsızlık ilan etmişti. Savaş
kamuoyunda ilgiyle takip ediliyordu. İstanbul - Emirgan'daki köşkünde iki ay dinlendikten sonra 27
Ağustos 1941'de Yunanistan'a hareket etti. Yunanistan'da Almanlar'a karşı savaşan Yunanlılar'ın
mukavemet hareketinin teşkilatlandırılması için çalıştı. Buradan Alman işgali altındaki Romanya'ya
geçti. Köylü Partisi Lideri Jülin Maniu ile gizlice bağlantı kurdu. Romanya'ya Almanlar'a karşı direniş
için Müttefik Kuvvetler'in yaptığı yardımları götürdü.
Mısır, II. Dünya Savaşı sırasında Alman işgaline uğrayan Balkan devletlerinin mülteci hükümetlerinin
merkezi halinde idi. Satvet Lütfi, bu hükümet yetkilileri ile görüşmek üzere defaatle Mısır'a da gitti.
Hem Müttefikler'in ilgilileriyle, hem de sürgündeki hükümetlerle bağlantı kurdu. Romanya,
Bulgaristan ve Yunanistan direniş hareketlerinin kuruluşundan sonra sıra Yugoslavya'ya gelmişti.
Satvet Lütfi, Türkiye'den iki otomobillik küçük kafilesi ile birlikte Yugoslavya'ya hareket etti. Bu II.
Dünya Savaşı şartlarında intiharla eş anlamlı bir karardı.
MACARİSTAN’DA KÜREK MAHKUMU
Bu yolculuk sırasında Macaristan'da, Müttefikler'den direnişçilere bilgi götürmek suçlamasıyla
yakalandı. Burada Gestapo tarafından sorgulanan ve bir ay içinde 17 kilo veren Satvet Lütfi askeri
mahkemeye sevk edildi. Mahkeme 19 Nisan 1942'de başladı. Macaristan'da bir silah fabrikasının
havaya uçurulması teşebbüsüyle ilgili Satvet Lütfi Tozan ile birlikte dört kişi yargılanıyordu. Ancak
Tozan'a yöneltilen suçlama çok daha kapsamlıydı; Macaristan hükümetini devirmeye teşebbüs,
yabancı ajanlara radyo ve şifreler temin etmek. Bu suçların cezası idamdı. Ancak Satvet Lütfi, 12 yıl
kürek cezasına çarptırıldı. Bunun nedeni ise yıllar sonra ortaya çıkacaktı. İngiltere Hükümeti, Satvet
Lütfi'nin idam edileceğini öğrendiğinde Macar Hükümeti'ne tarafsız bir devlet vasıtasıyla nota
vermişti. Tozan'ın idam edilmesi durumunda İngiltere'nin elinde bulunan 22 Macar da aynı akıbete
uğrayacaktı. Sırf bu olay bile Satvet Lütfi'nin İngiltere nezdinde ne kadar kıymetli olduğunu
anlatmaya yetmektedir.
Nitekim, İngiltere Satvet Lütfi Tozan'ın çalışmalarını karşılıksız bırakmadı. Savaşın bitmesinin
ardından, İngiltere yararına II. Dünya Savaşı sırasında gösterdiği fedakârlık ve başarılardan dolayı
İngiltere Kralı VI. George tarafından Honorary Officer of British Empire nişanı verildi. Bu nişan son
50 yılda Satvet Lütfi Tozan dışında hiçbir Türk vatandaşına verilmedi.
Satvet Lütfi, Macaristan'da kürek cezasına çarptırıldıktan sonra safra kesesi ameliyatı için
hastaneye yatırıldı. 1943 Ekimi'nde hastaneden kaçtı. Ancak Romanya sınırını geçerken girdiği
silahlı çatışmada yakalandı. Bir süre sonra "akıl hastası" raporu almayı başardı ve 210 bin İsviçre
Frankı kefaletle altı aylık tedavi izni alabildi. Romanya'ya gitti ve Romanya'daki ilgililerle bağlantı
kurdu. O sırada Almanya'nın yanında savaşa girmiş bulunan Romanya'daki güvenilir dostları
Müttefik Devletler'le barış anlaşması yapmak için aracı olmasını resmen istedi.
Satvet Lütfi Tozan, bu sırada tanıştığı Romanya diktatörü Mareşal Antonesku'nun itimadını kazandı.
Diktatörün özel temsilcisi olarak İstanbul'daki Müttefik Devletler temsilcilerine Romanya'nın barış
teklifini getirdi. Ayrıca Yunanistan'da İtalyan işgali sırasında açlık baş göstermişti. Satvet Lütfi,
Yunanistan'daki Ulahlar'a Romanya'nın yardım yapması gerektiği fikrini işledi. Romanya'yı
Yunanistan'a 300 vagon gıda maddesi vermeye razı etti. Bu gıda yardımının masraflarını ise Satvet
Lütfi'nin girişimleri ile gizlice İngiltere karşılamıştı.
BELGRAD’I KURTARAN TÜRK
Türkiye'den Almanya'ya II. Dünya Savaşı sırasında çok önemli bir askeri gezi yapılmıştı. Türk
generalleri Alman askeri gücünü yerinde görmek üzere cephelere götürüldü ve Adolf Hitler ile
görüştürüldü. Bu heyetin izlenimleri Türkiye'nin savaştaki rolünü etkileyebilecek nitelikteydi.
Türkiye'ye döndüklerinde yazdıkları izlenim yazıları da Türk kamuoyunda uzun süre tartışıldı.
İşte bu heyette görev alan Ali Fuat Elden ile Hüseyin Hüsnü, Emir Erkilet Paşalar kendilerini
gezdiren Alman askeri yetkililerine bir teşekkür yemeği verdi. O tarihte Bükreş'te bulunan Satvet
Lütfi Tozan bu yemeğin tertibinde etkili olmuş ve davette bizzat bulunmuştu. Bu davet sırasında
Alman askeri yetkililerinden Belgrad'ın ağır bir hava saldırısı ile yerle bir edileceği bilgisine ulaştı.
Derhal harekete geçen Satvet Lütfi, Romanya'dan Türkiye'ye geldi ve Emirgan'daki meşhur
köşkünde Müttefik Devletleri yetkililerine bu bilgiyi aktardı.
Bu bilgi üzerine İngiltere ve ABD hemen harakete geçti ve ortak bir bildiri hazırladı. Bu bildiri o
sırada tarafsız kalan İsviçre ve İsveç aracılığıyla Berlin'e ulaştırıldı. Ayrıca olaydan haberdar olan
Papa, Hitler, Mussolini ve Franko nezdinde teşebbüslerde bulundu. Dünya basınında Almanya'nın
planladığı Belgrad'ı yaşayan insanlarla birlikte yerle bir etme planı insanlık dışı olarak
değerlendirildi. Almanya'ya karşıtı ciddi bir kamuoyu oluştu.
Belgrad'ı bombalama planı açığa çıktığı için de Almanya böyle bir saldırıyı gerçekleştirmeye cesaret
edemedi. Hattâ Almanlar böyle bir planlarının olmadığını açıklamak zorunda kaldı. Böylece hem
Belgrad şehri ve hem orada yaşayanlar Satvet Lütfi Tozan sayesinde yokolmaktan kurtuldu.
1950'de çok partili hayata geçişle birlikte, Satvet Lütfi de Demokrat Parti'ye yaklaştı. Hattâ
Demokrat Parti yetkililerine Londra'da bir büro açma teklifinde bulundu. Tozan, on yıllık Demokrat
Parti iktidarı süresince siyaset yerine ticaretle meşgul olmayı tercih etti. 27 Mayıs 1960 darbesinin
ardından ise Tozan hakkında gizli bir soruşturma başlatıldı. Kurmay Yüzbaşı Bülent Türker ve Hakim
Üsteğmen Ertem Erener tarafından yapılan soruşturma Tozan'ın aleyhinde sonuçlandı. İstanbul
Sıkıyönetim Komutanı Korgeneral Muzaffer Alankuş'un Milli Birlik Komitesi Başkanlığı'na gönderdiği
raporda Tozan'ın İngiliz ve Rus gizli servisleriyle ilişkisi olabileceği belirtiliyordu. Milli Birlik Komitesi
hakkında tutuklama kararı aldı ise de bu karar uygulanmadı. Onu II. Dünya Savaşı'nın en karanlık
günlerinde Macaristan'da mutlak bir ölümden kurtaran dostları, bir kez daha devreye girmişti…
SERVETİNİ DARÜŞŞAFAKA’YA BAĞIŞLADI
Bugün Büyükşehir Belediyesi tarafından işletilen Emirgan Korusu, Satvet Lütfi Tozan'ındı. Sarı,
Pembe, Beyaz köşkler ve arkaya doğru büyüyüp genişleyen çiftlik arazisini Mısır'ın Hidiv
hanedanından satın almıştı. Bu koruluk ve köşkler Tozan tarafından Lütfi Kırdar'ın belediye
başkanlığı döneminde İstanbul Belediyesi'ne devredildi.
Kadıköy'de Haydarpaşa Hastanesi'nden başlayarak Seyit Ahmet Deresi mevkiine kadar uzanan
arazi, Teşvikiye'de Hüsrev Gerede Caddesi üzerinde kendi yaptırdığı Tozan Apartmanı ile müstakil
evi bulunmaktaydı. Satvet Lütfi Tozan'ın yurtdışında Grifin ve Miraj gibi birçok fabrikanın ortağı ve
sahibi olduğu da söylenmekteydi. 11 Aralık 1971 tarihinde vefat eden Satvet Lütfi Tozan bütün
malvarlığını Darüşşafaka Cemiyeti'ne bağışlamıştı. O tarih itibariyle bağışın 1 milyar lirayı aştığı
belirtilmektedir.
Bu mal mülk arasında hiç şüphesiz, Teşvikiye-Hüsrev Gerede Caddesi'ndeki evi ayrıcalıklı bir yere
sahipti. 20 odası ve nefis bahçesi ile meşhurdu. Bu evi Avrupalı meşhur mimar Mongeri'ye
yaptırmıştı. 1940'ların başında yapılan bu bina Satvet Lütfi'nin vefat ettiği, bağışladığı antikalarının
müzayedesinin yapıldığı yerdi. Darüşşafaka Cemiyeti tarafından satılan ve bir çok defa el değiştiren
bina 1990'lı yıllarda bir süre Marmara Üniversitesi Atatürk İlkeleri ve İnkılâp Tarihi Enstitüsü olarak
hizmet gördü. Birkaç yıl önce ise Dr. Murat Dinçer tarafından kiralanarak Medica Tıp Merkezi haline
getirildi ve halen bu amaçla kullanılmaktadır.
1974'te Satvet Lütfi Tozan'ın Darüşşafaka Cemiyeti'ne bağışladığı antika ve resimlerin
müzayedesini babası Aret ile birlikte yapan Raffi Portakal bu malikaneyi ve eserleri şöyle anlatıyor:
"Ağır, kocaman ahşap kapıdan girdiğinizde, bir malikanenin mermer döşeli antresindesiniz artık. İki
taraflı merdivenlerle yukarı çıkılıyordu… Ve birden şok! Muhteşem bir salon! Fransız eserleriyle
döşeli, Louis XV stili, altın yaldızlı salon takımları, Louis XVI stili olağanüstü bir yazıhane, Louis XV
stili Vernis Martin bahur üstüne mermer bir Fransız saat ve iki şamdan. Ve sonra özenle seçilmiş
Sevres, Meissen ve fildişi koleksiyonlarla dolu vitrinler, vitrinler… Bu eşyaların tümü yere serili İran
halılarının üzerindeydi. Ve duvarlarda tablolar, aynalar… Yine o salonda, mermer kolonlar üzerine
yerleştirilmiş III. Napoleon devri vazolar. Üstü kök ametis taşı kaplı salon orta sehpası (ben dünyada
benzerini görmedim) Fransız, İngiliz ve Osmanlı gümüşleri, tombak sahanlar, Çin bleu-blanc kaseler,
vazolar. Hafız Osman'dan Kazasker İzzed'e ve daha birçok ustaya ait hatlar…" Raffi Portakal diyor ki;
"Tozan malikanesindeki eserler dünya çapında eserlerdi. İstanbul Cumhuriyet tarihinde ilk kez bu
çapta bir sivil kişinin müzayedesine hazırlanıyordu."
Satvet Lütfi Tozan'ın bütün hayatı koşuşturarak ve heyecanla geçti. Adeta bir maraton koşucusu
gibi soluk soluğaydı. O günlerin Türkiye'si için inanılmaz bir servet kazanmıştı. Ama o tüm bunların
içerisinde huzurlu bir uykuya hasretti. Evinin yatak odası dışarıdan gelebilecek olası saldırılara karşı
hazırlanmıştı. Tozan, yatak odasına çekildiğinde, oda adeta çelikten bir kafes tarafından
kuşatılıyordu. Soğuk bir kış günü 18 Şubat 1975'te hayata veda ettiğinde, aslında huzura ve
dinginliğe yelken açıyordu bedeniyle…
*Chronicle dergisinden alınmıştır.
Bu dökümanı orjinal adreste göster
Satvet Lütfi Tozan kimdir?
Download