Gerilemekte Bile Geri

advertisement
Mine G. Kırıkkanat
Gerilemekte Bile Geri
Toplumlar değişiyor, ama bütünleşmiyor. Tam tersine daha
küçük entitelere bölünerek daha homojen, daha korunaklı
sınırlarla ayrışmak isteyen halkların sayısı artıyor.
Ayrılıkçılık, elbette küreselleşmenin bir sonucu değil. Çok kimlikli
ülkelerde, akut ya da kronik düzeyde herzaman vardı. Ama
küreselleşmeyle birlikte yepyeni bir ivme kazandı.
Makro dünyanın « küresel köy » geleceği, mikro dünyaların «
yöresel köy » geçmişine tosladı.
Ortaçağ’dan öteye devlet birliğini sağlayan ülkeler, birlik öncesi
feodal sınırlarını ölçü alan federal bölgelerin bağımsızlık
talepleriyle karşı karşıya.
©Ali Arif Ersen
Küresel kahinler, 1990’lı yılların başında insanlığa sınırların
ortadan kalkacağı bir gelecek biçmiş, dünyanın Küresel Köy’e
dönüşeceğini müjdelemişti. Hatta küreselleşme sürecinde ulus
devletlerin yıkılacağı öyle kesindi ki; böyle devletlerin ortada
kalacak yurttaşlarına ve bittabi küresel köyde kardeş kardeş
yaşayacak tüm halklara verilecek ortak bir «dünya yurttaşlığı
statüsü» tartışılıyordu, ciddi ciddi…
Güzel bir hayaldi.
Önemli bir bölümü gerçekleşti. Ekonomi, küreselleşti. İletişim
küreselleşti. Bilim
küreselleşti.
Ama « küresel köy » kavramını ilk kez 1967 yılında The Medium
is the Message kitabıyla ortaya atan sosyolog düşünür Marshall
McLuhan başta, 1990’lardan öteye küreselleşmeyi onun
kavramlarıyla tanıtan allameyi cihan; toplumsal ve kültürel
genleşmenin siyasal coğrafyada sınırların kalkmasıyla değil,
çoğalmasıyla sonuçlanabileceğini hiç mi hiç hesaba
katmamışlardı!
Ekonominin küreselleşmesi, sadece güçlü olanın, büyük olanın
zayıfı yemesine, küçüğü yutmasına yarıyor. Dolayısıyla halklar,
sınırsızlığı bir fırsat olarak değil, tehdit olarak algılıyor. Haklılar
da.
Küreselci kehanetlerin aksine, sınırsız rekabet Çin gibi ulusalcı
ve merkezi ekonomilerin, ABD gibi federal, AB gibi konfederal
ekonomileri sarsmasına yol açtı.
Sınırsız bir dünya, küresel bir insanlık derken, bırakın küreseli
yereli, gidişat her alan ve anlamda « yöreselleşme » eğiliminde.
***
http://www.mgkmedya.com
Küreselleşmenin ayrılıkçı akımlar üzerindeki asıl etkisi ve
allameyi cihanı yalancı çıkaran bir başka sonucu da yıkılacağını
öngördüğü « ulus devlet/merkezi yönetim » modelinin
ayrılıkçılığa daha dayanıklı çıkıp; devletleri özendirdiği «federal
devlet/özerk yönetim » biçiminin bölünmeye çanak tutması
oldu.
İşte daha birkaç yıl öncesine kadar hem küresel, hem yöresel zır
cahiller tarafından Kürt sorunu için Türkiye’ye çözüm diye
sunulan özerklik şampiyonu İspanya. Bugün Katalunya, yarın
Bask Ülkesi derken parçalanacak olursa, Ortaçağ’daki feodal
coğrafyasına dönecek.
Diğer örnekleri geçen yazımda
vermiştim, tekrarlamaya gerek yok.
Özetle dünyada, imparatorluklar öncesi var olan küçük parçalı
coğrafyalara dönüş eğilimi var. Ortaçağ başındaki bu feodal
coğrafya, Avrupa’daki devletler için derebeylikler, Orta Doğu vb.
için aşiretler demek.
***
Türkiye’de ulus devletin asimile edemediği ve kanlı bir zorbalıkla
bastırdığı Kürt ayrılıkçılığının, 12 Eylül 1980 darbesinin zulmüyle
beslenip kurumsallaştığını biliyoruz.
Ama Kürt ayrılıkçılığının 90’lı yıllardan öteye yayılıp içerik
kazanması, yurtdışındaki algısı, küreselleşme sürecinin dayattığı
« federasyon» reçetesinden elbette çok yararlandı.
Ve bugün geldiğimiz noktada, ülkenin geleceğini biçimleyen
siyasal irade, devasa paradokslar içinde:
Bir yandan Kürt ayrılıkçılığı, Kürtlere adım adım arttırılacak
özerklik verilerek önlenmeye çalışılıyor. Oysa özerkliğin
bağımsızlığı önlemeyip tam tersine beslediği artık küresel bir
gerçek. Hele Ortadoğu’da bir Kürt devleti kurulurken,
Türkiye’deki ayrılıkçıların özerklikle yetinmeyeceği besbelli.
Çarşamba, Eylül 24, 2014 - Sayfa 1 / 2
Mine G. Kırıkkanat
Gerilemekte Bile Geri
Öte yandan ülke, tüm etnik kimlikleri bir arada tutmak ve
Ortadoğu’da etkin olmak adına, Osmanlı hilafetini ölçü alan bir
din devletine dönüştürülüyor. Soy, dil ve kültür farklılıkları,
sünni imparatorluk potasında eritilmeye çalışılacak.
Oysa birleşik kaplar gibi etkileşim içindeki küresel dünyada, din
birliğinin ayrılıkçılığı kesinlikle engellemediği, çünkü dil
farklılığıyla başlayan bu akımların, feodal tarihten beslendiği
artık çok açık. Paradoks da bu: Ayrılıkçılar, Ortaçağ başındaki
derebeyliklere öykünürken, bizim devlet Ortaçağ sonundaki
imparatorluğu hayal ediyor.
Sizin anlayacağınız, Türkiye gerilemekte bile geri kalıyor!
Gelecekten korkar, geçmişe bağlanırız ve şimdiki zaman
kaçar.
GUSTAVE FLAUBERT
«G» NOKTASI
BİR EYLÜL KALMIŞTI
İsa'dan ve sevdalardan
çok sonraydı
sen de kaybolmuştun
bırakıp gitmiş gibiydi
herkes bu şehirden
bir tek Eylül kalmıştı
yabancılara tanış numarası
yapıyordu gözlerim
daha ilk adımda
ellerinin gölgesine
yakalanıyordum
cebimdeki küçük resimlerde
yaşlandı
takvimler üstümüzden
nice yıllarla geçiyor artık
bu sonbaharlardan
kurtuluş yok
vitrinlerde solgun ölüler
caddelerde yürüyen
solgun ölülere bakıyor
onların aşkı da bu
pencere kenarlarının
sardunyalarıyla kayboldu
eski ev kokuları
bir tek Eylül kalmıştı
İsa'dan ve sevdalardan
çok sonraydı
ayrılıkların yüzyılındaydık.
A.KADRİ ERGİN
http://www.mgkmedya.com
Çarşamba, Eylül 24, 2014 - Sayfa 2 / 2
Download