Cahit Sıtkı Tarancı – Otuz Beş Yaşı ve Karamsarlığı Yazıma başlarken aklıma şu soru geliyor “ İnsanların yazdıkları mı şiir olur yoksa yaşadıkları mı ?”. Birçoğumuz buna yazdıkları diyebilir fakat insanın yaşadıkları şiir olur efendim çünkü yaşadıklarını aktaramazsan yazılan cümlelere anlam yükleyemezsin bu yüzdendir ki herkes şiir yazamaz. Örneğin, milli mücadeleler de ya da baskı rejimlerinde ilk isyan bayrağını çekenler her zaman şairlerdir. Aslında halkın dile getiremeyip de söyleyemediği şeyleri söyleyenlerdir. Mehmet Akif Ersoy gibi halkı cesaretlendirebilirler ya da Cahit Sıtkı Tarancı gibi hüzünlendirebilirler. “Yaş otuz beş! Yolun yarısı eder. Dante gibi ortasındayız ömrün. Delikanlı çağımızdaki cevher, Yalvarmak, yakarmak nafile bugün, Gözünün yaşına bakmadan gider. ” Cahit Sıtkı Tarancı’nın Yaş Otuz Beş şiirinin ilk dört dizesinden anlayabiliriz ölümden ne kadar korktuğunu. Cahit Sıtkı’nın hayatını lisedeki edebiyat derslerinden biraz bilirim kendisi kışları binaların altlarından yürümezdi çünkü bir kiremit kafasına düşer diye korkardı veya yolun ortasından yürümezdi çünkü belediye çukuruna düşmekten korkardı. “ Kapımı çalma ölüm açmam, ben ölecek adam değilim!” aslında sadece bu sözünden anlayabiliriz ölümden ne kadar korktuğunu. Cahit Sıtkı’nın Otuz Beş Yaş adlı kitabını okuduğum zaman çift yönlü bir insan görüyorum. Bir tarafta ölümden korkan sürekli ölebileceğini düşünen melankolik yalnız, üzgün bir adam, diğer yanda insanı aşka davet eden, dertleri unutan, zevk alma arzusunu vermeye çalışan bir adam. “Hızla geç kalabalık caddeden, Şoför milletine güven olmaz. Çabucak sapıver sokağına, Akşam karanlığı tekin değil. Durma, çal evinin kapısını, Taş düşebilir komşu duvardan. Ben geliyorum demez ki ölüm Kaza, belâ adım başınadır Kişi evde gerek akşamları, Ölürse helâlleşerek ölür.” Yine de ölüm korkusunun çok daha ağır bastığı anlaşılabiliyor fakat “Kişi evde gerek akşamları, Ölürse helalleşerek ölür” vefalı ve sevdiklerini düşkün bir insan olduğunu bu cümlesinden anlıyorum belki de sevdikleri yüzündendir ölümden bu kadar korkması, sevdiklerini bırakıp gitmek istemeyişindendir. “Hayal meyal şeylerden ilk aşkımız; Hatırası bile yabancı gelir. Hayata beraber başladığımız, Dostlarla da yollar ayrıldı bir bir; Gittikçe artıyor yalnızlığımız.” Nasıl bir yalnızlık duygusu insana son üç dizeyi yazdırabilir ki? Okuduğum zaman yaşım 21 olmasına rağmen benim bile içimi bir hüzün kaplıyor. İşte bu yüzden Cahit Sıtkı Tarancı tam bir şairdir. Okuduğunuzun zaman yaşayabilmelisiniz şairin şiirlerini sizden bir şeyler olmalı içinde şiirinde bulabilmelisiniz en azından hissedebilmelisiniz şairin duygularını. Benim şiirden anlayışım bu ve Cahit Sıtkı Tarancı benim duygularımı yeterince tatmin edebiliyor. Anlattığım gibi, onun şiirlerini okurken kendimi ikileme düşmüş gibi hissediyorum, bir tarafta kötümserliği yalnızlığı veya melankoliyi, diğer tarafta aşkı, kavgayı ve zevk alma arzusunu yaşayabiliyorum. “Güneşe kavuşabilmek‟çin çocuk, Gündüzün boş yere çırpınır durur. Nihayet, nihayet geceleyin çocuk, Koynunda güneşle beraber uyur.” Ben çocuk ve Güneş sözcüklerini gördüğüm zaman, anlayabiliyorum ki şairin okuyucuya vermek istediği mesaj “umuttur” çünkü Güneş aydınlığı temsil eder çocuk ise geleceği ama burada çocukla Güneş ‘i gece kavuşturması beni karamsarlığı sürükleyip ikilemde bırakıyor. Cahit Sıtkı büyük şairdir. Ölüm şiirlerini çoğu zaman başköşesinde tutar, hep bir karamsarlık görebiliriz şiirlerinde coşkulu görünseler bile. “ Al getir ilk sevgiliyi Beşiktaş’tan, yaşamak istiyorum gençliğimi baştan” hayatı, gençliği ne kadar çok sevdiğini herkes anlayabilir dizelerinden. Aynı zamanda hissedersiniz de, yaşarsınız da işte bu yüzden Cahit Sıtkı benim için büyük şairlerden birisidir. M ertcan Yılmaz