T.C. GAZİ ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ ULUSLARARASI İLİŞKİLER ANABİLİM DALI AZERBAYCAN’DA ETNİK GRUPLAR VE DIŞ POLİTİKAYA ETKİLERİ DOKTORA TEZİ Hazırlayan Elnur PAŞA Tez Danışmanı Prof.Dr. Haydar ÇAKMAK Ankara-2012 T.C. GAZİ ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ ULUSLARARASI İLİŞKİLER ANABİLİM DALI AZERBAYCAN’DA ETNİK GRUPLAR VE DIŞ POLİTİKAYA ETKİLERİ DOKTORA TEZİ Hazırlayan Elnur PAŞA Tez Danışmanı Prof.Dr. Haydar ÇAKMAK Ankara-2012 ÖNSÖZ Elinizdeki bu çalışma yaklaşık dört yıllık bir bilimsel araştırma, tefekkür ve dayanışmanın sonucunda ortaya çıkmıştır. Bilimsel çalışmaların yanında arkadaşlarımın, dostlarımın ve değerli hocalarımın da ortak dayanışmasının çok büyük etkisi olmuştur. Tüm bunların yanında Azerbaycan’da doğmuş, Türkiye’de eğitim ve araştırma sürecine devam eden biri olarak bu çalışma iki ülkenin dostluğunun, kardeşliğinin ve ortak tarihlerinin de bir ürünüdür. Bu çalışmam, gelecekte yapacağım çalışmaların da Azerbaycan ve Türkiye’nin ortak yaşayışına hizmet edeceğinin işaretidir. Bu iki vatanımda bulunan dostlarımın, arkadaşlarımın ve değerli hocalarımın alın terlerinin bulunduğu bu çalışma benim için ömür boyu gurur kaynağı olacaktır. Azerbaycan ülkesinin Türkiye’de daha iyi tanınması ve iç siyasi meselelerinin dünyada tanınması amacıyla yaptığım bu çalışma ülkemdeki etnik grupların dış politikayı etkilerini tartışarak Azerbaycan’ın güncel meselerine bir pencere açmıştır. Özellikle etnik meselelerin dünya gündeminde çok yer tuttuğu bu dönemde ülkem açısından bu konunun değerlendirilmesi elzemdi. Bu çalışmayla bu zarurete bir katkıda bulunduğumu düşünüyorum. Öncelikle bu çalışma hazırlanırken yoğun programlarına rağmen hiç bir desteğini benden esirgemeyen çok değerli hocam ve tez danışmanım Prof. Dr. Haydar ÇAKMAK’a sonsuz şükranlarımı sunuyorum. Haydar Hoca gibi değerli bir bilim adamıyla çalışma şerefine nail olduğum için kendimi çok şanslı sayıyorum. Dünya çapında tanınırlığı olan değerli hocamız bize hem bilimsel yöntemleri hakkıyla göstermiş hem de uluslararası düzeyde çalışmaların nasıl yapılacağı noktasında önemli bir yol gösterici olmuştur. Umarım gelecekte de Haydar Hoca gibi değerli bilim adamları bizlerin arasından yetişecektir. Bu çalışmamı yaparken bana en sıkıştığım noktalarda yardımcı olan ve yol gösterici olan değerli hocam Doç. Dr. Mehmet Akif OKUR’a teşekkürlerimi belirtmeden geçmek istemiyorum. Hem şahsiyeti hem de bilim ii adamlığı noktasında kendime bir örnek gibi gördüğüm Mehmet Akif Hocama başarılarının devamını diliyorum. O ve onun gibi değerli hocalarımız sayesinde bizlerin daha iyi çalışmalar yapması mümkün olacaktır. Çalışmamın Azerbaycan ve Türkiye’deki çevrelerimin dayanışmasının bir ürünü olduğunun timsallerinden biri olarak bana çok büyük desteklerde bulunan ve en ince detaylarda bana yardımcı olan Sevgili hocam ve değerli büyüğüm Karabük Üniversitesi Öğretim Üyesi Dr. Ali ASKER’e de sonsuz teşekkürlerimi sunuyorum. Eğer o olmasaydı tezimin son aşamalarının tamamlanması ve nihayete erdirilmesi mümkün olmayabilirdi. Bu üç değerli hocamın yanında ilk tez danışmanım olan değerli hocam Prof. Dr. Çınar ÖZEN’e, tezimin incelenmesi ve profesyonel bir gözle taranmasını yapan Doç. Dr. Seyfi YILDIRIM’a, tezimin yazılmasında bana yardımcı olan özellikle metnin tasnifinde ve hataların düzeltilmesinde büyük emek harcayan değerli dostum Emre KARTAL’a, İngilizce çevirilerde ve İngilizce kaynakların taranmasında bana ciddi yardımda bulunan ve kendi zamanından bana ayıran kadim dostum Ece BAĞCIBAŞI’na, ve burada isimlerini sayamadığım veya unuttuğum tüm dostlarıma, büyüklerime ve tabiki aileme sonsuz teşekkürlerimi sunuyorum. Okumakta olduğunuz bu çalışmayı bir milletin iki devleti olan Azerbaycan ve Türkiye için canlarını feda eden bütün şehitlerimize ithaf ediyorum. Onlar bizim varlığımızın ve şahsiyetimizin gerçek yaratıcıları ve koruyucularıdır. Bu önsözü Azerbaycan Cumhuriyeti’nin Bağımsızlığının 21. Yıldönümünde yazmaktan gurur duyuyorum. Çalışmamın bu alanda literatüre bir katkısı olmasını diliyorum. Elnur PAŞA Hamamönü, 18 Ekim 2012 iii İÇİNDEKİLER ÖNSÖZ ........................................................................................................... i İÇİNDEKİLER .............................................................................................. iii TABLOLAR LİSTESİ .................................................................................. vii KISALTMALAR ......................................................................................... viii GİRİŞ ............................................................................................................ 1 BİRİNCİ BÖLÜM KAVRAMSAL VE TARİHSEL OLARAK ETNİSİTE VE AZINLIKLAR 1.1. ETNISITE, ETNIK GRUP, AZINLIK KAVRAMLARI ARASINDAKI TEMEL FARKLILIKLAR ....................................................................... 4 1.2. AZINLIK OLGUSUNU SINIFLANDIRILMA BIÇIMLERI VE TEMEL KRITERLER ........................................................................................ 11 1.2.1. Etnik Azınlık ................................................................................... 11 1.2.1.1. Farklılık ................................................................................... 11 1.2.1.2. Sayı ........................................................................................ 11 1.2.1.3. Başat (dominant) olmama ....................................................... 12 1.2.1.4. Vatandaş olma ...................................................................... 12 1.2.2. Ulusal Azınlıklar ............................................................................. 12 1.2.3. Dinsel Azınlık ................................................................................. 14 1.2.4.Dilsel Azınlık ................................................................................... 15 1.3. AZINLIK OLGUSUNUN TARIHSEL GELIŞIMI ................................... 16 1.3.1. 16. yüzyıldaki Reformasyon Hareketinden Fransız Devrimine kadar olan dönemde azınlıkların korunması. ................................. 17 1.3.2. 19. Yüzyılın Başından Birinci Dünya Savaşının sonuna kadar olan dönemde Azınlıkların Korunması .......................................... 19 1.3.3. Milletler Cemiyeti (M.C.) Döneminde Azınlıkların Korunması 20 1.3.4. İkinci Dünya Savaşından (1945-1990) Soğuk Savaş'ın Bitimine Kadar Olan Dönemde Azınlıkların Korunması ............................... 22 1.3.5. Soğuk Savaş Sonrası Dönemde Azınlıkların Korunması ............... 24 iv 1.4. AZINLIKLARIN KORUNMASINA İLIŞKIN TEMEL ULUSLARARASI HUKUK DÜZENLEMELERI ................................... 25 1.4.1. Genel Olarak .................................................................................. 25 1.4.2. BM İnsan Hakları Sözleşmesi ........................................................ 26 1.4.3. Soykırımın Önlenmesi ve Cezalandırılması Sözleşmesi ................ 27 1.4.4. Kişisel ve Siyasi Haklar Uluslararası Sözleşmesi .......................... 28 1.4.5. Ekonomik, Sosyal, Kültürel Haklar Uluslararası Sözleşmesi .......... 29 1.4.6. Her Türlü Irk Ayrımcılığının Tasfiye Edilmesine Dair Uluslararası Sözleşme .................................................................. 29 1.4.7. Din veya İnanca Dayanan Her Türlü Hoşgörüsüzlüğün ve Ayrımcılığın Tasfiye Edilmesine Dair Bildirge ................................ 30 1.4.8. Ulusal veya Etnik, Dinsel veya Dilsel Azınlıklara Mensup olan Kişilerin Haklarına Dair Bildirge ..................................................... 31 1.5. AVRUPA’DA AZINLIKLARIN KORUNMASI....................................... 33 1.5.1. Avrupa Konseyi Çerçevesinde Azınlıkların Korunması .................. 33 1.5.2. AGİT Çerçevesinde Azınlıkların Korunması ................................... 34 1.5.3. Avrupa Birliği ve Azınlıklar ............................................................. 36 İKİNCİ BÖLÜM TARİHSEL SÜREÇ İÇİNDE AZERBAYCAN’IN ETNİK YAPISINDA YAŞANAN DEĞİŞİKLER 2.1. ÇARLIK RUSYA ÖNCESİ AZERBAYCAN’DA ETNİK YAPI .............. 38 2.2. ÇARLIK RUSYA DÖNEMİNDE AZERBAYCAN’IN ETNİK YAPISI .... 41 2.2.1. Rus İşgali Döneminde Ermeni İskân Politikaları ve Demografik Durumun Değişmesi ...................................................................... 41 2.2.1.1. Bölgedeki Ermeni İskân Politikaları ........................................ 41 2.2.1.2. Çarlık Reformların Kimlik Bilinci Üzerindeki Etkileri ................ 44 2.2.2. Sanayileşme ve Kentleşmenin Demografik Yapı Üzerindeki Etkileri ........................................................................................... 46 2.2.3. Sanayinin Gelişmesi Milli Kimlik Şuurunun Güçlenmesi ................ 51 2.2.4. Siyasi Düşünce ve Milliyetçiliğin Gelişmesi .................................... 56 v 2.3. AZERBAYCAN HALK CUMHURİYETİ (AHC) DÖNEMİ (1918-20) YILLARI ETNİK YAPI VE AZINLIKLAR POLİTİKASI ........................ 58 2.3.1. Azerbaycan Halk Cumhuriyetinin Tesisi ........................................ 58 2.3.1.1. Azerbaycan Halk Cumhuriyeti Dönemi ve Kimlik Sorunu ....... 60 2.4. SSCB DÖNEMİNDE AZERBAYCAN’IN ETNİK YAPISI .................... 66 2.4.1. SSCB’nin Azerbaycan’daki Nüfus ve İskan Politikaları .................. 66 2.4.2. SSCB Politikaları İçinde Ermeni Faktörünün Yeri ......................... 69 2.5. SOĞUK SAVAŞ SONRASI DÖNEMDE AZERBAYCAN’IN ETNİK YAPISI ................................................................................................. 72 2.5.1. Azerbaycan’ın Etnik Yapısı hakkında Resmi Bilgiler ...................... 72 2.5.2. 2009 Genel Nüfus Sayımı .............................................................. 74 2.5.3. Azerbaycan’ın Etnik Yapısının Siyasi Sonuçları ............................ 76 2.5.4. Nüfus Sayımı ve Etnik Kimlikler ..................................................... 81 2.5.4.1. Lezgiler ................................................................................... 81 2.5.4.2. Avarlar .................................................................................... 83 2.5.4.3. Talışlar .................................................................................... 86 2.5.4.4. Tatlar ...................................................................................... 88 2.5.4.5. Kürtler ..................................................................................... 89 2.5.4.6. Dağ Yahudileri ........................................................................ 90 2.5.4.7. Ahıska Türkleri ........................................................................ 91 2.5.4.8. Ermeniler ................................................................................ 95 2.5.4.9. Diğer Azınlıklar ..................................................................... 101 ÜÇÜNCÜ BÖLÜM SOĞUK SAVAŞ SONRASI DÖNEMDE AZERBAYCAN’DA YAŞANAN MİLLİ KİMLİK TARTIŞMALARI VE DIŞ POLİTİKA 3.1. MİLLİ KİMLİK TARTIŞMALARI VE YAŞANAN SORUNLAR ........... 106 3.1.1. Azerbaycancılık ve Türklük Tartışmaları ...................................... 106 3.1.2. İran’daki Türkler Üzerinden Yaşanan Milli Kimlik Tartışmaları ..... 109 3.1.2.1. Parçalanmış Azerbaycan Ülkesi ........................................... 109 3.1.2.2. Azerilik Tezi .......................................................................... 109 3.1.2.3. Asimilasyon ve Baskı Politikaları .......................................... 110 vi 3.1.2.4. Azerbaycan’ın Tepkileri ........................................................ 112 3.2. İRAN-AZERBAYCAN İLİŞKİLERİ BAĞLAMINDA AZERBAYCANDA ETNİK KİMLİKLER ............................................ 113 3.2.1. İran-Azerbaycan İlişkilerinin Gelişim Seyri (E. Elçibey ve H. Aliyev Dönemleri) ........................................................................ 113 3.2.2. İlham Aliyev Dönemi Azerbaycan-İran İlişkileri ............................ 117 3.2.3. İran’ın “Karabağ Sorunu” Konusuna Bakışı ve Politikası ............. 120 3.2.4. Psikolojik Baskı Aracı Olarak “Talış Sorunu” ............................... 122 3.2.5. İran-Azerbaycan İlişkilerinde Diğer Sorunlu Unsurlar .................. 128 3.2.5.1. Hazar’ın Statüsü Sorunu ....................................................... 128 3.2.5.2. İran-Azerbaycan İlişkilerinde Din ve “Manevi Değerler” Faktörü ............................................................................... 129 3.3. RUSYA FEDERASYONU’NUN ‘ETNİK AZINLIKLAR SORUNU’ ÜZERİNDEN AZERBAYCAN POLİTİKALARI .................................. 134 3.3.1. Rusya Azerbaycan İlişkilerinin Genel Durumu ............................. 134 3.3.1.1. Bağımsızlık Öncesi Dönem .................................................. 134 3.3.1.2. Bağımsızlık Sonrası Dönemde Azerbaycan-Rusya İlişkilerinin Gelişimi ............................................................. 135 3.3.1.3. 1993 sonrası Rusya-Azerbaycan İlişkileri ve Temel Konuları .............................................................................. 137 3.3.2. “Lezgi Sorunu”, “Avar Sorunu” ve Rusya’nın Dolaylı Baskıları ..... 140 3.3.2.1. Sadval Örgütü ve Faaliyetleri ................................................ 140 3.3.2.2. Azerbaycan Karşıtı Propaganda Faaliyetleri ......................... 142 3.3.2.3. Samur Nehri ve Köyler ......................................................... 143 3.3.2.4. Moskova Merkezli Toplantılar ............................................... 146 SONUÇ ..................................................................................................... 148 KAYNAKÇA ............................................................................................. 151 EKLER ...................................................................................................... 176 ÖZET ........................................................................................................ 201 ABSTRACT .............................................................................................. 202 vii TABLOLAR LİSTESİ Tablo 1: 1913 İtibariyle Bakü sanayi bölgesinde yaşayan etnik grupları ...... 51 Tablo 2: Azerbaycan’da genel nüfus: 1886-1920 ......................................... 67 Tablo 3: 1926-1999 yılı Azerbaycan’da Genel Nüfus Verileri ....................... 69 Tablo 4: 2009 yılı Azerbaycan`da genel nüfus sayımı istatistiklerinde etnik kimlikler.................................................................................. 76 Tablo 5: Azerbaycan’da Genel Nüfus Sayımında Toplam Nüfus ve Azerbaycan Türklerinin Sayısal ve Orantısal Karşılaştırılması ....... 78 Tablo 6: Nüfus sayımlarına göre Azerbaycan’daki etnik gruplar ve nüfusları ....................................................................................... 105 viii KISALTMALAR a.g.e. : adı geçen eser a.g.m : adı geçen makale A.Ü. : Ankara Üniversitesi AB : Avrupa Birliği ABD : Amerika Birleşik Devletleri AGİK : Avrupa Güvenlik ve İşbirliği Konferansı AGİT : Avrupa Güvenlik ve İşbirliği Teşkilatı AHC : Azerbaycan Halk Cephesi AK : Avrupa Konseyi BDT : Bağımsız Devletler Birliği bkz. : bakınız BM : Birleşmiş Milletler BP : British Petrol C. : Cilt Çev. : Çeviren Der. : Derleyen DATÜB : Dünya Ahıska Türkleri Birliği DKÖB : Dağlık Karabağ Özerk Bölgesi Ed. : Editör KP : Komünist Partisi M.C. : Milletler Cemiyeti M.Ö. : Milattan önce M.S. : Milattan Sonra ÖSSC : Özerk Sovyet Sosyalist Cumhuriyeti RK(B)P : Rusya Komünist (Bolşevik) Partisi S. : Sayı s. : Sayfa ss. : Sayfa Sayısı S.B.E. : Sosyal Bilimler Enstitüsü SAEMK : Stratejik Araştırma ve Etüdler Milli Komitesi ix SSC : Sovyet Sosyalist Cumhuriyeti SSCB : Sovyet Sosyalist Cumhuriyetleri Birliği T.C. : Türkiye Cumhuriyeti USAD : Uluslararası Sürekli Adalet Divanı GİRİŞ Günümüzde, ulus devlet ve küreselleşme olguları arasındaki çatışma her geçen gün daha da derinleşmekte, ulus devletin kürselleşme olgusunu bir tehdit kaynağı olarak algılaması durumu gittikçe belirgin bir hale gelmektedir. Nitekim küreselleşme sürecinde ulus devletin sahip olduğu değerlerin gevşetilmesinin birçok yöntemi bulunmaktadır. Bu yöntemlerden biri de ulusdevlet yurttaşlarının kimlik olgusunun suistimal edilmesidir. Bu durumda etnik kimlik öne çıkartılmakta ve toplumu oluşturan etnik grupların sahip olduğu hak ve özgürlükler, aşırı liberal bir yaklaşımla ulusal çıkarların önüne geçirilmektedir. Zamanla ulusal çıkarlar arka plana itilmekte, etnik grupların yurt içi ve yurtdışı lobicilikleri aracılığıyla devletin iç ve dış politikası üzerinde baskı kurulmaya çalışılmaktadır. Bu durum özellikle bağımsızlığına yeni kavuşmuş, uluslararası ve bölgesel konumu hassas olan ulus devletler açısından çok tehlikelidir. Bu çerçevede etnik azınlıklar kavramı, azınlık grupları, bireysel ve kolektif haklar bağlamında etnik gruplar, ulus devlet ve self determinasyon hakkı ikileminde etnik gruplar, söz konusu alanla ilgili ulusal ve uluslararası mevzuat, sınırlamalar vs. gibi konular araştırılacaktır. Etnik azınlık kavramı üzerinde dururken, uluslararası insan hakları literatüründe, azınlık kavramına ilişkin genel kabul görmüş bir tanıma ulaşılmadığı vurgulanmalıdır. Azınlık tanımında olduğu gibi etnik, dinsel, dilsel sıfatlı azınlıkların tanımında da sorunlar vardır. Evrensel bir azınlık rejiminin kurulması, azınlıkların da insan herkes haklarının gibi evrensel “uluslararasılaşması” insan haklarının sürecinde, uluslararası korunmasından yararlanacağı düşüncesi İkinci Dünya Savaşından sonra ortaya koyulmuştur. BM Genel Kurulu tarafından 1966 yılında kabul edilen “Kişisel ve Siyasi Haklar Sözleşmesinin” 27. maddesi “etnik, dinsel veya dilsel azınlıkların toplumun diğer mensuplarıyla birlikte toplu olarak kendi kültürlerinden yararlanmak, kendi dinlerini açıklamak ve uygulamak, ya da kendi dillerini kullanmaktan mahrum edilemezler” kuralını getirmiştir. Daha sonra bu maddede yer alan hükümlerin somutlaştırılması istikametinde 2 adımlar atılmış, 18 Aralık 1992’de kabul edilen Ulusal veya Etnik, Dini ve Dilsel Azınlıklara Mensup Kişilerin Haklarına İlişkin Bildirgede azınlık haklarına ilişkin yeni standartlar ortaya konulmuştur. Fakat azınlık haklarının yeni standartlara kavuşturulmasının öncülüğünü Avrupa Güvenlik ve İşbirliği Teşkilatı (AGİT) yapmıştır. 1975 yılında Helsinki Belgesinin azınlıkların insan hakları ile korunması yönünde izlediği klasik yaklaşım 1990 Kopenhag kriteri ile farklı bir aşamaya gelmiştir. Bu sürecin devamı olarak 1993 yılında Ulusal Azınlıkların korunması üzerine kurulmuş olan ad hoc komite “Ulusal Azınlıkların Korunmasına İlişkin Çerçeve Sözleşme” taslağını hazırlayarak 1995 yılında imzaya açmıştır. Bütün bu gelişmeler izlenildiğinde 1990’lı yıllarda AGİK, Birleşmiş Milletler (BM) ve Avrupa Konseyi tarafından üretilen belgelerde azınlık haklarına ilişkin ortak standartların şekillendiği görülmektedir. Azınlık kavramıyla ilgili yapılmış tanım denemelerinde yaşanan zorluklar etnik, dinsel, dilsel sıfatlı azınlıkların tanımında da yaşanmıştır. Önceleri sadece bir ülkenin yurttaşlığını taşıyan çok sayıda insan, Sovyetler Birliği dağıldıktan sonra başka bir ulusal kimliğin öncelikli yere sahip olduğu devletlerin sınırları içinde kaldılar. Bu sınırlar içinde kalırken azınlık grupları kendi hak ve özgürlükleri alanında iyileştirme taleplerinde bulundular. Diğer taraftan birçok ülkede bu tür gruplara “öteki”, “yabancı”, “misafir” gibi yakıştırmalar yapıldı. Bunun yanı sıra bölgeyle ilgili çıkarları ve hesapları olan büyük güçler bu azınlık gruplarını kışkırtmakla söz konusu cumhuriyetlerin ulusal birlik ve bütünlüklerini sıkıntıya soktu. Bu konuda başarılı olamadıkları durumlarda ise en azından azınlık sorunları, söz konusu devlet üzerinde psikolojik baskı aracı olarak kullandılar. Bu bağlamda Azerbaycan da etnik sorunların yaşandığı veya kışkırtıldığı ülkeler arasında yer almaktadır. Bu yüzden Azerbaycan’daki etnik grupların durumu, hak ve özgürlükleri, bu alanla ilgili düzenlemelerin analizi, etnik grupların etkinlik düzeyi ve dış politika üzerinde etkileri incelenmesi gereken konulardandır. Tez çalışmamızın; Birinci bölümde kavramsal ve tarihsel olarak etnisite ve azınlıklar ele 3 alınmıştır. Burada azınlık kavramı, etnik azınlıklar, etnik azınlıklarla ilgili uluslar arası hukuk düzenlemeleri gibi konular ele alınmıştır. İkinci bölümde tarihsel süreç içinde Azerbaycan’ın etnik yapısında yaşanan değişikler incelenmiştir. Burada Azerbaycan’ın değişik tarihsel dönemlerinde demografik yapısında değişiklikler, Çarlık Rusya dönemi öncesi, Çarlık dönemi, daha sonra Azerbaycan’ın iki yıllık ilk bağımsızlık süreci, Sovyetler dönemi ve sonrası dönemler ele alınmıştır. Bu dönemlerde etnik azınlıkların demografik yapısıyla ilgili bilgiler verilirken en güncel istatistik verilerle bugünkü etnik yapı da ayrıntılı bir şekilde sunulmaktadır. Üçüncü bölümde öncelikle “Soğuk Savaş” sonrası dönemde Azerbaycan’da yaşanan milli kimlik tartışmaları ve dış politika konusu incelenmiştir. Burada bağımsızlık sonrası Azerbaycan’da ulusal kimliğin yeniden inşası sürecinde en önemli tartışmalardan olan AzerbaycancılıkTürkçülük tartışması ele alınmıştır. Daha sonra Azerbaycan’la ilişkilerde etnik azınlıklar konusunu dolaylı yoldan gündeme getiren iki bölgesel aktörün – İran ve Rusya’nın tutumları ele alınarak incelenmiş, etnik azınlık konusunun her iki devlet elinde bir baskı aracı olarak nasıl kullanıldığı ve bu bağlamda ikili ilişkilerin arka planı açığa çıkarılmaya çalışılmıştır. Ayrıca gerek Rusya’nın gerekse İran’ın Azerbaycan’daki etnik azınlık konusunu kullandıkları zaman kendilerinin de belli çekincelerinin olduğu tespit edilmiş, bu yüzden etnik azınlık konusunun açık baskı aracı olarak değil dolaylı bir baskı aracı olarak Azerbaycan’a karşı kullanıldığı belirlenmiştir. BİRİNCİ BÖLÜM KAVRAMSAL VE TARİHSEL OLARAK ETNİSİTE VE AZINLIKLAR 1.1. ETNISITE, ETNIK GRUP, AZINLIK KAVRAMLARI ARASINDAKI TEMEL FARKLILIKLAR Azınlıklar ve azınlık haklarının korunması konusu, 20. yüzyılda uluslararası kamuoyunun giderek daha fazla önem verdiği bir konu olmuştur. Fakat “azınlık” ve “azınlık hakları” kavramları konusunda bugüne dek bütün ülkeler tarafından kabul edilen ortak bir tanım bulunmamaktadır. Uluslararası kurum ve kuruluşlar, farklı insan hakları örgütleri bu kavramları çok geniş şekilde yorumlamaktadırlar. Bu nedenle, azınlık rejimiyle ilgili uluslararası hukukta genel kabul görmüş hukuk normları oluşturulması çok kolay olmamıştır. Tarihsel süreç içerisinde ulus-devletlerin, kendi özel koşullarına uygun bir biçimde azınlık politikası geliştirmesi ve uygulaması, genel bir azınlık tanımına ulaşılmasını engellemiştir. Bir başka deyişle, uluslararası hukukta bütün devletleri bağlayan bir azınlık kavramı yoktur. Etnik kavramı Yunancada "ethnos" kelimesinden türemiş olup, “belli bir kavme aidiyeti” ifade etmektedir. Bir toplum varlığı olarak toplumsal ve kültürel kimlik biçimlerinin tanımlanmasında kullanılan “etnik” kavramı, 1950'li yıllardan sonra "ırk" kelimesinin yerine kullanılmaya başlanmıştır 1. Etnik kimlik ise, belirli bir grubun üyelerinin kendilerini, diğer topluluk üyelerinden ayırt eden, farklılaşan bir aidiyet duygusu olup, kuşaktan kuşağa geçen ve kuramsal olarak devlet sınırlarına bağlı olmayan kültürel bir kategoriye işaret etmektedir. Bir başka deyişle etnik kimlik, toplumda yaygın olan kültür unsurlarından farklı özellikler taşımasıyla ortaya çıkan bir kültürel kimlik türüdür. Etnik azınlık kavramı "kendi kimliğine sahip, mensupları ile M. Murat Hatipoğlu, Yunanistan'da Etnik Gruplar ve Azınlıklar, Ankara, SAEMK Yayınları, 1999, s. 2. 1 5 aynı kökten gelen, çeşitli ortak kültürel özellikleri gösteren, ortak soy miti bulunan ve başat kitleden farklılıklar gösteren topluluklar için kullanılmaktadır. 2 Ancak etnik azınlık tanımında ortak kökenden söz edilecekse bile, bunun için yine bakılması gereken özellikler fiziksel değil, kültürel nitelikte olanlardır. 3 Etnik azınlıklar, aynı zamanda din ve dil azınlıkları da olabilir. Ancak buradan etnik azınlıkların her zaman ulusal azınlık olabilecekleri anlamı çıkarılmamalıdır. Her iki sözlük tanımında da ortak bazı noktalar vardır. “Etnik” kavramının “ırk” kavramıyla olan muhtemel bağlantısının bulunmasının yanı sıra, bu bağ mevcut olan tek bağ değildir. “Etnik” kelimesi “kültür” kavramıyla olan yakın ilişki içindedir. Bu anlamda “etnik azınlık” ve “kültürel azınlık” birbirine yakın türler olarak karşımıza çıkmaktadır. “Etnik” kavramı, “ırk” kavramına göre, daha kapsayıcıdır. “Irk” fiziksel kökene gönderme yaparken, “etnik” kavramının “kültür” ile yakın ilişkisi uygulama alanını genişletmektedir. Örneğin, Hindistan’daki kast sistemi soya dayalı bir farklılaşma sergilememekte ancak etnik farklılık olarak ele alınabilmektedir. BM Soykırım Sözleşmesi’nde yer alan soykırım tanımında “ırk” kelimesi kullanılmasına karşın, ancak “etnik” kelimesi de kullanılarak hedeflenen grupların tanım kapsamına alınabileceği düşünülmüştür. Artık aynı ırktan gelme şartı aranmadığına ve geniş ölçüde kültür ile bağlantı kurulduğuna göre etnik azınlığı, “çoğunluğunkinden farklı ortak kültüre sahip grup” olarak tanımlayabiliriz. Böylelikle, ayrıca farklı ırksal ya da ulusal kökene, dile veya dine sahip olup olmadığına bakılmaksızın kültür farkı olan her grup tanım kapsamına alınmaktadır. 4 Bazı araştırmacılar ise etnik grubun mutlak surette azınlık teşkil etmek zorunda olmadığını savunmakta ve ‘etnisite’yi, bir toplumu bir arada tutan Ayşe Füsun Arsava, Azınlık Kavramı ve Azınlık Haklarının Uluslar arası Belgeler ve Özellikle Medeni ve Siyasi Haklar Sözleşmesinin 27. Maddesi Işığında İncelenmesi, Ankara, AÜ Siyasal Bilgiler Fakültesi Yayın No:579, 1993, s.54. 3 Erol Kurubaş, Asimilasyondan Tanınmaya Uluslararası Alanda Azınlık Sorunları ve Avrupa Yaklaşımı, Asil Yayın Dağıtım, s. 23. 4 Olgun Akbulut, "Uluslararası Hukukta Azınlık Haklarının Gelişimi ve Ortaya Çıkardığı Hukuki Sorunlar", T.C. İstanbul Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Kamu Hukuku Anabilim Dalı Yayınlanmamış Doktora Tezi, İstanbul, Kasım 2006. ss. 131-132. 2 6 değerler bütünü olarak tanımlamaktadırlar. Buna göre din, dil, ulusal köken gibi, bir insan grubunu bir arada tutan birkaç faktör bulunduğunda, bunların hepsini birden ifade etmek için ‘etnisite’ terimi kullanılır. Etnisite kavramında karsımıza çıkan bu belirsizlik doğal olarak etnik azınlık kavramına ve kavramın hukuki boyutuna da yansımaktadır. BM Alt Komisyonu’nda 1950 yılında ‘ırk’ kelimesinin ‘etnik’ kelimesiyle ikamesine karar verilmesiyle birlikte, uluslararası hukuk literatürüne giren söz konusu kavram, kimi hukukçular tarafından ortak dil, tarih, kader ve gelecek gibi özellikler aracılığıyla tanımlarken, Capotorti tarih ve kültür özelliklerinin yanı sıra fiziksel özelliklerden de söz etmektedir. 5 “Azınlık” kavramının kelime anlamının "Bir toplulukta herhangi bir nitelik bakımından ayrı ve ötekilerden sayıca az olanlar, ekalliyet, çoğunluk karşıtı" şeklinde ifade edildiğini görmekteyiz. Azınlık kavramının sosyolojik anlamı ise "Bir ülkede egemen ulusa göre ayrı soydan ve sayıca az olan topluluk, ekalliyet" şeklinde tanımlanmaktadır. İngilizcede ise azınlık karşılığı olarak kullanılan "minority" kelimesi Latince küçük ve az anlamına gelen "minor" kökünden gelmektedir. “Minority” - "bir bütünü oluşturan sayı veya gruptan daha küçük olan", "çoğunluk karşıtı" ve "mensubu olduğu grubun büyük kısmından farklı olan ırksal, dinsel, politik veya diğer gruplar" anlamına gelmektedir. 6 Azınlık tanımı, sosyolojik ve hukuksal olmak üzere iki açıdan incelenmektedir. Ülkeler arasındaki tüm bu farklı görüşlere rağmen, bugün yine de azınlık kavramı ile ilgili bilimsel literatürde, doktrinde ve uygulamada bazı ortak noktalar üzerinde durulduğu görülmektedir.. Sosyolojik açıdan azınlık kavramı "bir toplulukta sayısal bakımdan azınlık oluşturan, başat olmayan ve çoğunluktan tanımlanmaktadır. 5 7 farklı niteliklere sahip olan grup" olarak Sosyolog Louis Wirth azınlığı, fiziksel ve kültürel Otto Kimminich, “Neuere Entwicklungen des Nationalitaten und Minderheitenrechts”, Politik und Zeitdeschichte, Beilage zur Wochenzeitung: Das Parlament, 26.10.1985, s. 14. Naklen: Ayse Füsun Arsava, Azınlık Kavramı ve Azınlık Haklarının Uluslararası Belgeler Ve Özellikle Medeni ve Siyasi Haklar Sözleşmesinin 27. Maddesi Işığında İncelenmesi s. 54. 6 Minority, http://www.encyclo.co.uk/define/Minority 7 Orhan Türkdoğan, Etnik Sosyoloji, Timaş Yayınları, 2003, s.22. 7 özelliklerine göre toplumdaki diğer kişilerden farklı ve eşit olmayan muamele altında yaşamakla ayırt edilmiş ve bu nedenle de kendilerini kolektif ayrımcılığın nesnesi olarak gören bir insan grubu şeklinde tanımlamıştır. 8 Bu tanım hem objektif hem de öznel kıstasları kapsamaktadır. Objektif olarak bir azınlık grubunun üyeleri, bireyin fiziksel ve kültürel karakteristikleri nedeniyle toplum tarafından tanımlanarak ayrıt edilmekte, öznel olarak ise grup üyeleri tarafından grup kimliği veya dayanışmasının esas alınarak statülerini kullandıkları görülmektedir. Bu tanımda Wirth, "farklı ve eşitsiz muameleye" birinci derecede, "grubun farklılıklarına" ise ikinci derecede önem vermiştir. 9 Bir grup tarafından diğer bir gruba hemen her alanda dikte edilmeye çalışılan azınlık statüsü, sosyolojik açıdan geniş bir yoruma yol açmıştır. Azınlık tanımında, çeşitli etnik, dinsel grupların yanı sıra, eşcinseller, transseksüeller hatta bazen kadınlar da azınlık olarak tanımlanmıştır. 10 Fakat uygulama alanında, tanımdaki bu netlik ortadan kalkarak daha muğlâk ve dar kapsamlı tanımların ortaya çıktığı görülmektedir. Uluslararası alanda hakların hangi toplumsal gruplara uygulanacağı konusundaki inisiyatif, ağırlıklı olarak devletlerin takdirine bırakılmıştır. Azınlık kavramı hukuki açıdan birbirinden bağımsız çeşitli kaynaklarda farklı yönleriyle ortaya konulmuştur. Bu yüzden net bir tanımın oluşması mümkün olmamıştır. Bu tanım gereği eğer herhangi bir kimse siyasal haklar, toplumsal haklar, medeni haklar, kültürel haklar, ekonomik haklar vb. haklar çerçevesinde kendini çoğunluk karşısında dezavantajlı olarak görüyorsa ve bu nedenlerle kendini bir gruba ait hissediyorsa, söz konusu grup sosyolojik olarak "azınlık" tanımlaması içerisinde yer alabilmiştir. Tanım konusundaki eksikliğin nedenlerine ilişkin pek çok açıklama yapılmış, halen de yapılmaktadır. Öncelikle “Azınlık” kavramı, “terörizm” kavramı gibi, neredeyse her ülkenin kendine özgü bir siyasi duruşu ve hukuki tanımı kapsamı içinde olduğundan, uluslararası camianın üzerinde anlaşamadığı kavramlardan biri olarak durmaktadır. Bunun yanında kavramın Orhan Türkdoğan, a.g.e, s.25 Orhan Türkdoğan, a.g.e,,s. 27. 10 Baskın Oran, Küreselleşme ve Azınlıklar, 4.Baskı, İmaj Yayıncılık, İstanbul 2001, s. 67. 8 9 8 tanımlanamamasının nedeni, tanımının imkânsızlığından ziyade devletlerin hukuki bir tanımla kendilerini bağlamak istememeleridir. Nitekim farklı çıkarlar nedeniyle henüz ortak bir tanım üzerinde anlaşılamamıştır. 1950 yılında BM Genel Sekreterliği tarafından hazırlanıp Alt Komisyon’a sunulan “Azınlıkların Sınıflandırılması ve Tanımlanması” başlıklı çalışmaya göre, tanımlamanın zorluğu çok çeşitli azınlık sınıflarının olmasından kaynaklanmıştır. 11 Hukuksal açıdan azınlık tanımına bakıldığında, uluslararası belgelerde açık bir tanımın olmadığı gibi, kavramın neyi ifade ettiği konusunda da bir fikir birliğinin olmadığı görülmüştür. 12 Bunun nedeni, bir azınlığı tanımanın duyarlı bir konu olması ve siyasal imalar taşımasıdır. 13 Aslında hukuksal açıdan azınlık tanımın yapılmamasının nedeni siyasal imalar taşımasının da ötesinde, azınlıkların farklı devletler içinde, farklı tarihi geçmişe, siyasi/hukuki geleneğe ve deneyimlere sahip olmalarından kaynaklanmıştır. Çünkü ülke içinde bölgesel yoğunluk, etnik köken, din, dil ve kültürel değerler bakımından çoğunluktan farklı özellik taşıyan gruplar bulunmaktadır. Bu grupların o ülke içindeki çoğunluk grupla tarihsel, dinsel ve/veya kültürel bakımdan çeşitli bağları vardır. Bu nedenle pek çok ülke, azınlıklarını farklı yöntemlerle çok farklı düzeylerde tanıma ve koruma yoluna gitmiştir. Sonuçta karşımıza değişik azınlık tanımlamaları çıkmıştır. Örneğin İngiltere genel olarak azınlıkları, Soğuk Savaş sonrası Karayip ya da Güney Afrika'dan gelen göçmenler olarak tanımlarken, tarihi İskoç ya da Gallileri azınlık olarak tanımlamamıştır. Fransa, ülkesinde azınlık olmadığını ifade ederken, aynı şekilde Avusturya da ülkesinde yaşayan ve tarihi bir grup olan Slovenleri azınlık olarak kabul etmemiştir. 14 Uluslararası hukukta azınlık tanımı ilk kez Birinci Dünya Savaşı'ndan sonra, belirli devletlerde kalan ve çoğunluktan ayrı ırk, dil ya da dine sahip Olgun Akbulut, Uluslararası Hukukta Azınlık Haklarının Gelişimi ve Ortaya Çıkardığı Hukuki Sorunlar, T.C. İstanbul Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Kamu Hukuku Anabilim Dalı, Yayınlanmamış Doktora Tezi, İstanbul, Kasım 2006, s. 116-117. 12 Erol Kurubaş, Asimilasyondan Tanınmaya Doğru: Uluslar arası Alanda Azınlık Sorunları ve Avrupa Yaklaşımı, Asil Yayın Dağıtım Şti, 2. Baskı, Ankara 2006, s.15; Baskın Oran, a.g.e., s. 66. 13 Will Kymlica, "National Minorities in Post-Comminist Europe: The Role of International Norms and European Integration", Cornell University Press, 2005, s. 2. 14 Will Kymlica, a.g.e., s. 3. 11 9 olan toplumsal grupların korunmasını düzenleyen antlaşmaların yorumu çerçevesinde, Uluslararası Sürekli Adalet Divanı'nca (U.S.A.D.) yapılmıştır. USAD azınlık kavramını "bir devlette yerleşmiş bulunan ve nüfusu ayrı bir ırk, dil ya da dinden oluşan toplumsal grupları" olarak tanımlamıştır. 15 Birinci Dünya Savaşı'nın sonuna kadar uluslararası hukukta azınlıklar, bir devlet içinde çoğunluk teşkil eden halktan diğer bir dine, ırka yahut bir başka dile mensup olması nedeni ile ayrılan ve himaye edilen durumunda bulunan kişi ve gruplar olarak tanımlanmıştır. Başka bir dile, bir ırka veya dine mensubiyet himaye nedeni teşkil etmiştir. Bu dönemde azınlıklara din ve vicdan özgürlüğü gibi bireysel insan haklarının yanı sıra yeni kiliseler kurma, muhtariyet tanınması ve derslerin anadilde verilmesi gibi kolektif haklar da tanınmıştır. 16 Hukuksal olarak azınlık kavramı tanımı ilk olarak, Birinci Dünya Savaşından sonra belirli devletlerde kalan ve çoğunluktan ayrı "ırk, dil ya da dine" sahip olan grupların korunmasını düzenleyen antlaşmaların yorumu çerçevesinde USAD tarafından yapılmıştır. 171928'de Uluslararası Adalet Divanı'nda Yukarı Silezya Azınlık Okulları Davasında hukukçu Mello Toscana azınlık kavramını: Bir devletin nüfusunun, toprakların belirli bir bölümüyle tarihsel olarak bağlı, kendine özgü bir kültüre sahip, ırk, dil ve din farklılığı nedeniyle devletin diğer uyruklarının çoğunluğuyla karşılaştırılması imkânsız kalıcı parçası şeklinde tanımlamıştır. 18 Azınlık kavramının tanımlanmasında (hukuksal olarak), Birleşmiş Milletler İnsan Hakları Komisyonu'nun Ayrımcılığın Önlenmesi ve Azınlıkların Korunması Alt Komisyonu 19 raportörü Francesco Capotorti'nin 1978'de Hüseyin Pazarcı, Uluslararası Hukuk, Turhan Kitabevi Yayınları, Ankara 2005, s. 206. Ayşe Füsun Arsava, Azınlık Kavramı ve Azınlık Haklarının Uluslararası Belgeler ve Özellikle Medeni ve Siyasi Haklar Sözleşmesinin 27. Maddesi Işığında İncelenmesi, Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakultesi yayın No: 579, s.. 9. 17 Murat Hatipoğlu, Yunanistan'da Etnik Gruplar ve Azınlıklar, SAEMK, Araştırma Projeleri dizisi 3/99.1999, s. 2. 18 J. Jackson Preece, Ulusal Azınlıklar ve Avrupa Ulus-Devlet Sistemi, (Çev. Ayşegul Demir), İstanbul, Donkişot Yay. 2001, s. 24. 19 Bu organın adı 1999'da "İnsan Haklarının Korunması Alt-Komisyonu" olarak değiştirilmiştir. 15 16 10 önerdiği azınlık tanımı temel çerçeveyi oluşturmuştur. 20 F. Capotorti'ye göre azınlık: "Başat olmayan bir durumda olup, bir devletin geri kalan nüfusundan sayısal olarak daha az olan, bu devletin uyruğu olan üyeleri etnik, dinsel ve dilsel nitelikler bakımından nüfusun geri kalan bölümünden farklılık gösteren ve açık olarak olmasa bile kendi kültürünü, geleneklerini ve dilini korumaya yönelik bir dayanışma duygusu taşıyan gruptur.” 21 Raporda bu tanım üzerine devletlerden gelen tepkiler de yer almıştır. Bunları üç grupta toplayabiliriz. Birinci grup tepkilerde özel raportörün tanım-yorumundan memnun kalınmıştır. İkinci grupta yer alanlar, özel raportörün yaptığı tanımın henüz eksik ve içerdiği kavramların da belirsiz olduğunu dile getirmişlerdir. Üçüncü grup tepki, özel raportörün görüş istediği çokuluslu toplumlardaki azınlıkların konumuyla ilgili olmuştur. 22 Azınlık Hakları Bildirisi hazırlıkları sırasında Kanadalı hukukçu özel raportör Jules Deschênes şu azınlık tanımını önermiştir: “Devlet içinde sayıca azınlık olan ve hakim olmayan konumda bulunan, nüfusun çoğunluğundan farklı etnik, dinsel ve dilsel özelliklere sahip, birbirleriyle dayanışma ruhu içinde, örtülü de olsa varlığını sürdürmek için kolektif bir irade güden ve amacı çoğunlukla fiilen ve hukuken eşitlik elde etmek olan vatandaşlar grubu”. 23 Deschênes raporunun dört yıl sonra Alt Komisyon, azınlıkları ilgilendiren konularda barışçıl ve yapıcı çözümler üreten bir çalışma yapılmasına ihtiyaç olduğunu tespit etmiştir. Üyelerden Asbjorn Eide’nin bununla ilgili hazırladığı raporda (1993) azınlıklar şu şekilde tanımlanmıştır: Naz Çavuşoğlu, Uluslararası İnsan Hakları Hukukunda Azınlık Hakları, Su Yayınları, İstanbul, 2001, s. 33. 21 Baskın Oran, a.g.e., s. 67. 22 Olgun Akbulut, a.g.e. , ss. 123-124. 23 Olgun Akbulut, a.g.e., s. 125. 20 11 “Azınlık, egemen bir devlette yerleşik, ulusal toplumun nüfusunun yarıdan azını oluşturan ve üyeleri onları nüfusun geri kalanından ayıran ortak etnik, dinsel veya dilsel özellikleri paylaşan, herhangi bir kişiler grubudur”. Eide’nin tanımı şu ana kadar yapılan tanımların en kısasıdır. Bunun nedeni diğer tanımların eleştirilmesidir. Zira daha önceki tanımlarda yer alan birçok kavram gereksiz bulunmuştur. 24 1.2. AZINLIK OLGUSUNU SINIFLANDIRILMA BIÇIMLERI VE TEMEL KRITERLER 1.2.1. Etnik Azınlık Azınlık olmanın bazı ana öğeleri şu şekilde sıralanabilir. 1.2.1.1. Farklılık Azınlık, nüfusun geri kalanından ırksal, etnik, dilsel, kültürel ya da dinsel açıdan farklı olmalıdır. 1950'ye kadar kullanılan "ırksal azınlıklar" nitelemesinin yerine günümüzde genellikle "etnik azınlık" nitelemesi kullanılmaktadır. Çünkü "ırk" yalnızca halklar arasındaki fizik farklılıkları ve özellikle de renk farkını anlatırken "etnik" kelimesi belirli fiziksel özellikler olsun ya da olmasın bir "kültürel" birime gönderme yapmaktadır. 25 1.2.1.2. Sayı Azınlık farklı özelliklerini koruyabilecek ve devam ettirebilecek yeterli sayıya sahip olmalı, ancak nüfusun geri kalanından sayısal açıdan az 24 25 Olgun Akbulut, a.g.e., s.127. Baskın Oran, a.g.e., s.129. 12 olmalıdır. Nüfusun coğrafi dağılımı önemli değildir. Ülke genelinde az olan bir grup, belli bir bölgede yoğunlaşarak orada çoğunluk oluşturmuş olabilir. 1.2.1.3. Başat (dominant) olmama Bu gruplar (azınlıklar) nüfusun geri kalan kısmına karşı egemen olmamalıdırlar. Çünkü öyle başat azınlıklar vardır ki, çoğunluğu ezerler. Örneğin apartheid döneminde Güney Afrika Cumhuriyeti'ndeki beyazların durumu buna örnektir 26. 1.2.1.4. Vatandaş olma Önerilen bütün azınlık tanımlarında yer alan bu şart, vatandaşlıktan yararlanamayan göçmenleri ve mültecileri kapsam dışı bırakmaktadır. 27 Azınlık olmanın beşinci ve son öğesi ise öz bilince (azınlık bilinci) sahip olmaktır. Kendi özelliğini koruma isteği bir azınlık grubu için ana kriterdir. 28 Azınlıklar sınıflandırılırken ulusal, etnik, dilsel ve dinsel azınlıklar gibi farklı azınlık grupları sayılmaktadır.. Ne var ki doktrinde bu grupların ayrı ayrı tanımlanmasında da tam bir görüş birliği mevcut değildir. 1.2.2. Ulusal Azınlıklar "Ulusal Azınlık"; tarihsel, kültürel, dilsel bağlarının olduğu etnik grubun egemenliği altındaki devletin ülkesi dışında, başka bir devletin sınırları içinde yaşayan grup olarak tanımlandığında, bir devlete sahip olmayan etnik Baskın Oran, Türkiye'de Azınlıklar, İletişim Yayınları, 6.Baskı Ekim 2010, İstanbul, s. 26. Günümüzde "Yeni Azınlıklar" olarak değerlendirilen göçmen işçiler ve mültecilerin azınlık kavramı içinde kabul edilmesi ile ilgili tartışmalar için bkz.Naz Çavuşoğlu, a.g.e.,ss. 45-48. 28 Ayşe Füsun Arsava, Azınlık Kavramı ve Azınlık Haklarının Uluslararası Belgeler Ve Özellikle Medeni Ve Siyasi Haklar Sözleşmesinin 27. Maddesi Işığında İncelenmesi s.49. 26 27 13 azınlıklardan tanımsal olarak ayrılabilmektedir. 29 "Ulusal azınlık" tarihsel, kültürel, dilsel bağlarının olduğu etnik grubun egemenliği altındaki devletin ülkesi dışında, başka bir devletin sınırları içinde yaşayan bir gruptur. 30 Örneğin Bulgaristan ve Makedonya Türkleri ulusal azınlık, "devlete sahip olmayan” Korsikalılar ya da Basklılar etnik azınlık olarak sınıflandırılmaktadır. 31 “Ulusal azınlık” kavramı üç şekilde karşımıza çıkmaktadır. 1) Ulus ile akrabalık bağı olan ve fakat akraba ulusun yaşadığı ülkeden başka bir ülkede yaşayan insan topluluğu. Burada ulusal azınlık kendisi içinde yaşamasa bile bir ulusal devlete sahiptir. 2) Kalabalık bir nüfusa ve ulus olma bilincine sahip azınlık grupları. Bu grubu azınlık olarak tanıyıp, özel haklardan faydalandırmanın önemi, ayrılma yönündeki isteklerin önüne geçmektir. 3) Yaşadığı ülkedeki ulusla akrabalık bağı olmamasına rağmen, başkaca bir ulus veya devletle de akrabalık bağı olup olmadığına bakılmaksızın, uzun süreden beri orada yaşayan, içinde yaşadığı toplumun ulusal kültürüne katkısı sonucu “ulusal azınlık” sayılan gruplar. Her üç anlamda da ulusal azınlık kavramı etnik azınlık kavramına göre daha dar bir alanı kapsamakta, bu nedenle diğer bir çok azınlık türünü tanım dışında bırakmaktadır. 32 Ulusal azınlık kavramının bir devletin sınırları içinde, o devletle vatandaşlık bağı bulunan etnik, dinsel veya dilsel azınlıkları kapsar şekilde kullanıldığı da görülmüştür. 33 Avrupa Konseyi bünyesinde yapılan çalışmalarda bütün azınlıkları kapsayacak şekilde ulusal azınlık kavramı kullanılmıştır. Naz Çavuşoğlu, a.g.e., s.42. Naz Çavuşoğlu, a.g.e., s.28 31 Füsun Üstel, "Ulusal Devlet ve Etnik Azınlıklar", Birikim, no.73, Mayıs 1995, s.13. 32 Olgun Akbulut, a.g.e., s.145 33 Naz Çavuşoğlu, a.g.e., s.28. 29 30 14 1.2.3. Dinsel Azınlık İnsan hakları belgelerindeki din özgürlüğü maddeleri, inanç ve vicdani kanaat özgürlüğünü de kapsamaktadır. Ancak azınlık hakları alanındaki maddeler sadece “dini azınlıklar”dan bahsetmektedir. “Dini azınlıklar” kavramındaki “dini” kelimesi, her türlü inancı ve düşünceyi kapsamaktadır. Örneğin, dini bir inanca dayanmayan savaş karşıtlığı nedeni ile vicdani ret, vicdan özgürlüğü kapsamında koruma görebilir ancak bu, vicdani retçi grubu dinsel azınlık yapmaz. 34 İlk zamanlarda dini azınlık kavramı sadece Hıristiyanları kapsarken, zamanla Müslüman ve Yahudiler de kapsam içine alınmıştır. Ancak günümüzde din kriteri bir azınlığa mensubiyeti belirlemede genel bir prensip değildir. Bu ayırım, din kriterinin grubu objektif olarak toplumun çoğunluk teşkil eden kesiminden fark edilir bir şekilde ayırt etmesi ve dinin, grup mensuplarının yaşam ve kültürünü etkilemesi koşulu ile kullanılabilir. 35 Dinsel azınlığın sahip olduğu ortak inancın dünya üzerinde tanınmış belli başlı dinlerle ilişkide olması gerekmez. Ayrıca birden fazla mezhebe sahip dinlerde dini ritüeller ve dini kültür farklılaştıkça, farklı bir inançtan söz etmek gerekir. Bu inanç “din” kavramının tanımına göre bağımsız bir din olarak da nitelenebilir. Akla gelebilecek bir soru da herhangi bir dini inanca sahip olmayanların azınlık sayılıp sayılmayacağı sorusudur. Hukuken kabul edilmiş azınlık türü “dinsel azınlık” olduğundan, herhangi bir dini inançla ilişkisi olmayan kişiler doğal olarak tanım dışında kalmaktadırlar. Onlar, ayrımcılık yasağı ve inanmama özgürlüğünü de kapsayan düşünce, vicdan ve din özgürlüğü kapsamında koruma göreceklerdir. 34 Olgun Akbulut, a.g.e., ss. 131-132. Füsun Arsava, a.g.m., s. 57. 36 Olgun Akbulut,a.g.e., ss. 15-16. 35 36 15 1.2.4.Dilsel Azınlık Dil azınlıklarının tespiti, dil biliminin yöntemleriyle mümkün olup, dil azınlığının belirlenmesinde nüfus yoğunluğu, dilin gelişmişlik derecesi, azınlığın nüfus yoğunluğu ve resmi dilin statüsü gibi birçok unsur dikkate alınır. Ayrıca bir dil azınlığı, genellikle bir etnik veya ulusal azınlığa karşılık da gelmektedir. 37 Birinci Dünya Savaşı'na kadar bir halka mensubiyetin en önemli işareti olarak görülen dil kriteri zamanla ağırlığını kaybetmiştir. Muayyen bir dili veya muayyen bir lehçeyi kullanan bütün grupların dilsel azınlık olarak kabul edilip edilemeyeceği halen çözüme ulaştırılamamış bir konudur. Dilsel azınlıkların saptanmasında nüfus yoğunluğu, göç, işsizlik, dilin gelişmişlik derecesi, grubun dil bilgisi, muhtariyet, okul dili, haberleşme araçlarının mevcudiyeti, azınlığın büyüklüğü, etnik bir partinin mevcudiyeti, siyasî güç, resmi dilin statüsü gibi farklı ölçütler dikkate alınır. 38 Dilsel azınlık, “içinde yaşadığı ülkede, toplumun geri kalanının konuştuğu dilden farklı bir dil konuşan grubu” ifade etmektedir. “Dilsel azınlık” kavramındaki bağımsız dil konumuna vurgu yaparak farklı lehçeleri daha en baştan koruma dışında bırakmak pek doğru bir yaklaşım olmasa gerektir. Burada belirleyici olan bunun ne derece bir fark olduğudur. 39 Dilsel azınlıkları belirlemede kullanılabilecek ölçütleri, Avrupa Konseyi'nin kabul ettiği Bölgesel Diller ya da Azınlık Dilleri Avrupa Şartı'nın bölgesel dillerle azınlık dillerini tanımlayan 1. maddesi içermektedir. Şart'ın 1. maddesine göre; bölgesel diller ya da azınlık dilleri, bir devletin ülkesi içinde, o devletin nüfusunun geri kalanından sayıca az bir grup oluşturan vatandaşların geleneksel olarak kullandığı, o devletin resmi dil ya da dillerinden farklı dilleri ifade eder. Aynı maddeye göre, resmi dil ya da dillerin diyalektleri ile göçmenlerin dilleri bölgesel diller ya da azınlık dilleri kapsamında kabul edilmemektedir. 40 Erol Kurubaş, Asimilasyondan Tanınmaya, Asil Yayın Dağıtım, 2006 s.22. Füsun Arsava, a.g.e., s. 56. 39 Olgun Akbulut, a.g.e., ss. 139-141. 40 Naz Çavuşoğlu, a.g.e., s. 42. 37 38 16 1.3. AZINLIK OLGUSUNUN TARIHSEL GELIŞIMI 17. ve 18. yüzyıllarda, azınlıklar dinsel ayrılığa dayandırılmaktaydı. Vestfalya Barışı ile dinsel temelli azınlık haklarını güvence altına alınmıştır. 1815 Viyana Kongresi, azınlıkları ulusal gruplar olarak tanımlamıştır. Azınlıklar ilk kez, Birinci Dünya Savaşı sonrasında kurulan Milletler Cemiyeti tarafından uluslararası denetim altına alınmıştır. Fakat Milletler Cemiyeti’nin kurduğu sistemin işleyiş kurallarının belirsiz olmasından dolayı, kalıcı bir koruma sağlanamamıştır. 41 Ulusal azınlık tartışmaları her ne kadar ulus devletin sınırları dâhilinde değerlendirilecek bir unsur gibi görünse de, ulusal ortamın uluslararası çevre ile sıkı ilişkileri, tartışmaları uluslararası arenaya taşımaktadır. Ulusçuluk olgusu bir yandan toplumları ortak kimlik altında bir arada tutmaya yararken, diğer yandan da ayrıştırıcı bir etki yapmaktadır. 42 Uluslararası hukukta azınlıkların korunması genel olarak aşağıdaki dönemleri kapsar; 1) Dinsel azınlıkların ikili antlaşmalar aracılığıyla korunduğu 16. yüzyıldaki Reformasyon Hareketinden Fransız Devrimine (1789) kadar olan dönem. 2) Ulusal azınlıkların büyük devletlerce koruma altına alındığı 19. yüzyılın başından Birinci Dünya Savaşının sonuna kadar olan dönem. 3) Milletler Cemiyeti'nin kuruluşundan İkinci Dünya Savaşı'nın sonuna kadar olan dönem. 4) İkinci Dünya Savaşından (1945-1990) Soğuk Savaş'ın bitimine kadar olan dönem 5) Soğuk Savaş sonrası dönem. Hakan Taşdemir ve Murat Saraçlı, “Avrupa Birliği ve Türkiye Perspektifinden Azınlık Hakları Sorunu”, Uluslararası Hukuk ve Politika, Cilt 2, No:8, ss 25-35, 2007, s. 27, Aslıhan P. Turan, Uluslararası Hukukta ve AB’de Azınlıklar, http://www.bilgesam.org/tr/index.php?option=com _content&view=article&id=625:uluslararas-hukukta-ve-abde-aznlklar&catid=113:analizler-sosyokultur&Itemid=151, (erişim tarihi: 12.12.2010). 42 Levent Ürer, Azınlıklar ve Lozan Tartışmaları, Derin Yayınları, İstanbul, 2003, ss. 1-4. 41 17 1.3.1. 16. yüzyıldaki Reformasyon Hareketinden Fransız Devrimine kadar olan dönemde azınlıkların korunması. Azınlıkların himayesine ilişkin ilk düzenlemeler dini azınlıklar lehine 16. yüzyıldaki Reformasyon döneminde yapılmıştır. Bu dönemde din, azınlıklar meselesinin temelini oluşturmaktaydı. Çünkü dini ilişkiler bu dönem Avrupa'sında farklı toplulukları birbirinden ayıran en önemli unsurdu. Bireylerin ve/veya grupların İngiliz, Alman ve Fransız olmalarından çok Katolik, Protestan veya Kalvinist olmaları onları diğer gruplardan ayırt edilmelerini sağlamıştır. Bu dönemde Mutlakiyetçi sistemin ideolojisinin din olmasının (Katolisizm ve Protestanlık) önemli siyasal sonuçları olmuştur. Almanya'da bir grup Protestan prens ve kent-devletler aralarında bir birlik kurarak, Katolik Kutsal Roma İmparatoru'na karşı savaşmaya başlamışlar. 43 Din savaşları sonunda taraflar, dinsel azınlıkların ortadan kaldırılmasının olanaksızlığını görerek, bu insanları kendi çıkardıkları belgelerle karşılıklı koruma altına almak zorunda kalmışlardır. 44 Dinsel azınlıkların korunmasına yönelik ilk anlaşma 25 Eylül 1555 tarihinde imzalanan Augsburg Dinde Barışı ve Hoşgörü Bildirgesi'dir. Bildirge'nin 3. Maddesi ile; “kimsenin mezhep ve bu mezhebin öğretisi yüzünden, dini ve inancından dolayı bir saldırıda bulunmayacağı; şiddete başvurmayacağı ve bu zümrenin varlığını zedelemeyeceği; kimsenin dini, inancı, kilise adetleri, düzenlemeleri ve törenlerine karışılmayacağı” hüküm altına alınmıştır. Ayrıca 10. Madde de "Hiçbir zümre biri diğerini ya da uyruklarını, belli bir dine girmeleri için zorlamamalı, baskı uygulamamalı, ya da efendilerine ve amirlerine karşı korumamalı, kollamamalı ve herhangi bir biçimde savunmamalıdır” hükmü yer almaktadır. Ancak Protestan ve Katolik dinine bağlı olmayanların bu bildirgenin kapsamının dışında tutulması diğer 43 44 Oral Sander, Siyasi Tarih, İmge Kitabevi, 3. Baskı, Ankara 1993, s. 63 Baskın Oran, Küreselleşme…, ss. 118-119 18 dinsel azınlıkların koruma altına alınmadığını göstermesi açısından önemli bir eksiklik olarak görülmektedir (madde 5). 45 Protestanlarla Hıristiyanlar arasında 1598 tarihinde Katolik Fransa'nın Protestan uyruklarına haklar tanıdığı Nant Fermanı ile de; tüm kent ve yerleşim bölgelerinde, hiç kimsenin baskı görmeden, huzurları bozulmadan, kendi vicdanlarına aykırı bir şey yapmaya zorlanmadan yaşamalarına izin verilmiştir (madde 6). 46 Daha sonra 1606 tarihinde imzalanan Viyana Andlaşması ile de Transilvanya'daki Protestanların dinsel özgürlüğünü güvence altına alan ve Macaristan Kralı ile Transilvanya Prensi arasında imzalanan anlaşmayla dinsel azınlıkların korunmasında yeni bir döneme girilmiştir. 47 Uluslararası hukuk bakımından ilk önemli azınlık himayesi ise, Vestfalya Barış Antlaşması (1648) ile karşımıza çıkmaktadır. Vestfalya Barışı Avrupa'da Otuz Yıl Savaşları diye bilenen dini savaşların neticesinde imzalandı. Laikleştirici eğilimlerin iktisadi ve siyasi sahalarda artan etkisini yansıtan Vestfalya Barışı, hem devlet seviyesindeki dâhili otoriteyi merkezileştirmiş, hem de feodal Avrupa'da Roma Katolik Kilisesi'nin o döneme kadar uyguladığı geniş bir otorite anlayışından kurtuluşu sağlamıştır. Kısacası mezhep farklılıklarını gerekçe gösteren ittifaklar neticesinde imzalanan Vestfalya Barış Antlaşması, kralların, imparator ve kilise üzerindeki zaferi ve Avrupa devletler sisteminin başlangıcı olmuştur. 48 Vestfalya Barış Antlaşmasıyla, Katoliklik, Protestanlık ve Kalvenizm mezheplerinin hakları güvence altına alınmıştır. Ayrıca Vestfalya, devletlerin çatışma içinde oldukları diğer bir devletin içinde yaşayan isyancı dini grupları desteklemekten vazgeçmesi ve dini inanç konusunda devletlerin karşılıklı olarak birbirlerinin egemenliklerini tanımaları ilkesini getirmiştir. 49 Bu ilke Musulin Janko, Hürriyet Bildirgeleri - Magna Charta'dan Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'ne, Belge Yayınları, İstanbul, 1983, ss. 30-33. 46 Musulin Janko, a.g.e., ss. 35-38. 47 Baskın Oran, Türk-Yunan İlişkilerinde Batı Trakya Sorunu, Bilgi Yayınevi, 2. Baskı, İstanbul,1991, ss. 46-47. 48 Kadir Koçdemir, Milli Devlet ve Küreselleşme, Ötüken Yayınları, İstanbul, 2004, s. 91. 49 Rukiye Akkaya, Küreselleşme Olgusu Karşısında Ulus Olgusu, Legal Yayıncılık, İstanbul 2004, s. 57. 45 19 çerçevesinde Protestanlar gibi dinsel azınlıklar belirli ayrıcalıklar elde etmişlerdir. Örneğin Protestanlar kiliseye geri dönmüş, 1624 yılında sahip oldukları dini mülklerini geri almış ve dinlerinin gereklerini gizli veya açık yerine getirme hakkı kazanmışlardır. 50 Benzeri azınlık koşulları 1660 tarihli İsveç, Polonya ve Livonya arasında imzalanan Oliva Antlaşması’nda da güvence altına alınmıştır. Bu dönemde, Fatih Sultan Mehmet, Osmanlıdaki gayrimüslimlere, cemaat olarak Osmanlı Devlet yapısı içinde özerk bir statü vermiştir. Fatih Sultan Mehmet, İstanbul'un fethini müteakip Ortodoks Rum cemaatiyle birlikte Ermeni ve Musevilere de hukuki hak ve yetkiler tanımıştır. 51 1.3.2. 19. Yüzyılın Başından Birinci Dünya Savaşının sonuna kadar olan dönemde Azınlıkların Korunması 1789 Fransız Devrimi ve ardından Napolyon savaşlarının etkisiyle Avrupa, ulus kavramıyla tanışmıştır. Bu dönemde, ulus kavramına yeni bir içerik ve anlam kazandırmaya çalışılırken, bu tanıma uymayan toplum ve topluluklar ortaya çıkmıştır. Bu aşamada, devlet ya da siyasi yapı yerine dil ve ırk unsurları, ulusçuluk akımının başlıca referans kaynağı haline dönüşmüştür. 52 Önceleri sadece dinsel azınlıkları korumaya yönelik tutum değişmiş ve dini azınlığın yerini, "dil, din ve ırk" unsurlarını kapsayan "ulusal azınlık" tanımı almaya başlamıştır. Örneğin, 1815 tarihli Viyana Kongresi ile Polonyalılara ulusal temsil hakkı ve ulusal müesseselerini kurma hakkı verilmesi, din azınlıklarının yerini ulusal azınlıkların almasının yanında, azınlıkların büyük devletlerce korunması dönemini başlatmıştır. 53 Viyana Kongresi Sonuç Anlaşmasında Lehlere Rusya, Avusturya ve Prusya'nın J. Jackson Preece, Ulusal Azınlıklar ve Avrupa Ulus-Devlet Sistemi, (Çev. Ayşegül Demir), Donkişot Yay., İstanbul,2001, s. 60. 51 Bilal Eryılmaz, Osmanlı Devletinde Gayrimüslim Teb'anın Yönetimi, Doğan Ofset, İstanbul 1990, ss. 26-30. 52 Ozan Erözden, Ulus-Devlet, Dost Kitabevi Yayınları, Ankara, 1997, s. 30. 53 Erol Kurubaş, Asimilasyondan Tanınmaya, Asil Yayın Dağıtım, 2006, s.34 ; Baskın Oran, "Türkiye'de Azınlıklar, Kavramlar, teori, Lozan, iç Mevzuat, İçtihat, Uygulama", TESEV Yayınları, 2004, s. 21. 50 20 uyrukları olarak, ait oldukları devletler bir temsil hakkı tanımıştır. Bu belgede ilk kez dinsel topluluktan değil ulusal topluluktan söz edilmiştir. Viyana sonuç kararları, bir egemenlik alanından diğer bir egemenlik alanına aktarılan halkların dini özgürlüklerine yönelik güvencelere ek olarak, yurttaşlık ve siyasal haklarla ilgili de ilk işaretlerin ortaya çıktığı bir belgedir. 54 1849 tarihli Alman İmparatorluğu Anayasası'nın VI. Bölüm 188'inci Maddesinde, Almanya’daki Alman olmayan grupların ulusal gelişimleri güvence altına alınmış, bu gruplara özellikle kendi bölgelerinde dil, din, eğitim, yönetim ve yargıya ilişkin eşit haklar tanınmıştır. 19. yüzyılın ikinci yarısından itibaren ortaya çıkan azınlık haklarının bu yeni biçimi, Batı Avrupa dışında yeni ulus-devletlerin ortaya çıkışıyla birlikte yeniden gündemin öncelikleri arasına girmiştir. Osmanlı devletinin de zayıflamasıyla Balkan ve Ortadoğu'daki topraklarında yaşayan uluslar bağımsızlıklarını kazanmışlardır. Aslında Osmanlı Devleti temelde teokratik bir devlet olsa da, yönetimin 19. yüzyılda bile azınlıkları dinsel ve kültürel baskı altında tuttuğu söylenemez. Çünkü Osmanlı Devleti bünyesinde bulunan ülkelerin bölgesel yönetimine devletin ihtiyaçları geldiği sürece doğrudan karışılmamış, kültürel ve dinsel bir baskı uygulanmamıştır. 55 1.3.3. Milletler Cemiyeti (M.C.) Döneminde Azınlıkların Korunması Birinci Dünya Savaşı sonrası azınlıkları korunmasına ilişkin düzenlemelere, yapılan barış antlaşmaları, azınlıkları himaye antlaşmaları ve M.C. önünde yapılan tek taraflı bildirgelerde rastlanmaktadır. Anılan antlaşmalar ve bildirgeler kapsamında azınlık haklarıyla ilgili düzenlemeler, azınlıklar için evrensel kurallar oluşturmak amacıyla değil savaş sonrası Avrupa'da ortaya çıkan yeni siyasi yapıların düzenlenmesi ve kontrol altında tutulması amacıyla gerçekleştirilmiştir. M.C. döneminde azınlıkların korunmasına yönelik düzenlemelere bakıldığında, azınlıklara bir takım negatif 54 55 Jackson Preece, Ulusal Azınlıklar ve Avrupa Devlet Sistemi, Donkişot yayınları, 2002 ss. 69-82. Oral Sander, Siyasi Tarih, ss. 213-214. 21 ve pozitif (grup hakkı) hakların verildiği görülmektedir. Bu düzenlemeler kapsamında o ülkede yaşayan tüm kişilere eşit vatandaşlık haklarının (negatif haklar) tanınmasının yanı sıra, dilsel ve dinsel haklar da verilerek azınlıkların kendi eğitim kurumları ve vakıflarını kurmaları, dillerini ticarette, basında, eğitimde ve diğer tüm alanlarda kullanmalarına (pozitif hak) olanak sağlanmıştır. 56 M.C. sistemi altında oluşturulan azınlıklar rejimi 1920-1924 tarihleri arasında ilgili devletlerce onaylanmış ve bu rejimin uygulamasından sorumlu organlar ise M.C. Konseyi ve Uluslararası Daimi Adalet Divanı olmuştur. Kural ihlali durumunda Konsey’e başvuruda bulunulacaktı (uygulamada, devletler ve örgütlerin yanı sıra azınlık grupların da dilekçeleri kabul edildi). Şikâyetin haklı bulunması halinde M.C. Meclisi ilgili devleti uyaracak, gerekirse bir uzlaşma çabası içinde girilecekti. Bu aşamada gerekirse Uluslararası Daimi Adalet Divanından görüş istenebilecektir. Ayrıca şikâyet taraflarca Divan önüne getirilirse buradan çıkacak karar bağlayıcı olacaktır. 57 Bu mekanizma ile azınlık haklarının korunmasına yönelik herhangi bir sorunla karşılaşıldığında devletler ve örgütlerin yanı sıra azınlık gruplarının da MC'ye şikâyet başvurusunda bulunulmasına olanak sağlanmıştır. M.C. altında oluşturulmaya çalışılan azınlık rejimi, Orta ve Doğu Avrupa'nın dar alanına hapsedilen ve büyük devletlerin diğerlerine dayatmaları sonucu benimsenen ve doğal olarak kendilerine uygulamadıkları bir sistemin parçası olmuştur. M.C. sistemi, bir yandan azınlık haklarını korurken, diğer yandan da azınlıkların bulunduğu devletlerin asimilasyon çabalarına karşı çıkmayarak tam bir azınlık korunması rejiminin ortaya çıkmasını engellemiştir. MC azınlık sistemi, realist açıdan bakılacak olursa, Birinci Dünya Savaşı sonundaki toprak düzenlemelerinden doğan özel durumlar için düşünülmüştü. İdealist açıdan ise amaç, azınlık haklarının, 56 57 Füsun Arsava, a.g.e. , ss.13-14. Erol Kurubaş, a.g.e., s. 51. 22 azınlıkları mutlu etmesiyle bu gruplar devletlerinin sadık yurttaşları olacak ve böylece dünya barışı sağlanmış olacaktı. 58 M.C. dönemi, azınlıkların korunması konusunda bir takım yenilikler de getirmiştir. Bu yeniliklerin ilki, azınlık haklarının korunmasının ilk kez resmi bir örgüt güvencesi altına alınmasıdır. İkincisi, azınlıklar konusunda ortaya çıkan uyuşmazlıklarda Uluslararası Daimi Adalet Divanı'na gidilebileceği, yani uluslararası yargının devreye girmesidir. Böylece son karar merci olan Divan azınlık korunmasının bir parçası haline getirilmiştir. Üçüncüsü, azınlık haklarının genişletilerek, soy, din ve dil azınlıkları formülü ortaya çıkmış ve sonuçta dilsel ve eğitim haklarının korunması yapılan antlaşmalarda ayrıntılı bir şekilde yer almıştır. 1.3.4. İkinci Dünya Savaşından (1945-1990) Soğuk Savaş'ın Bitimine Kadar Olan Dönemde Azınlıkların Korunması Nazi Almanyası, M.C. döneminde azınlık grupları ve devletlerarasındaki görüş ayrılıklarını kendi yayılmacı politikası için istismar etmiştir. Bu dönemde Nazi Almanyası, kendi ülkesi içindeki azınlıklara sonu soykırıma kadar varan eziyetler yaparken, Polonya ve Çekoslovakya'da yaşan Alman azınlıkların anlaşmadan doğan haklarının çiğnendiği gerekçesiyle bu ülkeleri işgal etmiştir. Savaş sonrası Avrupa’nın nüfus yapısında meydana gelen önemli değişiklikler ve değişen siyasi koşullar azınlıkların yeniden gündeme gelmesini sağlamıştır. Devletler, kalıcı bir barış ve azınlık sorunlarının çözümü için acil olarak adil bir şekilde çözüm bağlanması hususunda görüş birliğine varmışlardır. İnsan hakları konusunda kapsamlı düzenlemeler yapılması için çalışmalar başlatılmıştır. Bu çalışmalarda azınlıkların korunmasına yönelik düzenlemelerin insan hakları ve temel özgürlüklere saygı çerçevesinde değerlendirildiği görülmektedir. Ancak insan haklarının korunması azınlıklara doğrudan değil, dolaylı bir 58 Baskın Oran, Küreselleşme…, s. 127. 23 koruma sağlamaktaydı. 59 M.C. döneminde azınlıkların korunmasına yönelik kurulan sistemin objektifliğine gölge düşüren bu politikalar, İkinci Dünya Savaşı sonrası dönemde azınlık haklarına karşı derin bir önyargı oluşmasına yol açmıştır. Bu önyargı İkinci Dünya Savaşı'ndan sonra azınlık gruplarının "grup haklarının" korunmasından çok sadece "bireylerin haklarının" korunmasına yönelik bir geçişin yaşanmasına neden olmuştur. Bu geçisin yaşanmasına etki eden diğer bir faktör de, bu dönemde ulusal egemenlik kavramının devletler nezdinde daha da ön plana çıkması ve insan hakları belgelerinin birçok ülke tarafından kabul edilebilmesi için azınlık haklarına yönelik koruma mekanizmalarının oluşturulmasından vazgeçilmesidir. Böylelikle sadece "bireylerin insan haklarının korunmasına" yönelik bu geçiş neticesinde birey artık uluslararası hukukun bir süjesi haline gelmiştir. 60 Bu dönemde azınlık haklarına karşı bireysel insan haklarının birçok uluslararası aktör tarafından benimsenmesinin diğer bir nedeni ise; devletlerin azınlık haklarını kendi iç sorunları olarak görmeleri ve devlete sadık olmayanları asimilasyon politikalarıyla çoğunluk içinde eritme düşüncesidir. Bu düşünceyi benimseyen birçok devlet olmasına rağmen, savaş sonrası yapılan barış antlaşmalarında bu öneriye yer verilmemiş, zaten azınlıklar da bu öneriye karşı çıkmışlardır. Soğuk Savaş döneminde BM, Avrupa Konseyi ve Avrupa Güvenlik ve İşbirliği Konferansı (AGİK) çerçevesinde kabul edilen insan hakları belgelerinde de, bireyler arasında din, dil, milliyet ve cinsiyet gibi ölçütlere dayanılarak "ayrımcılık gözetilmeyeceği" ilkesinden hareket edildiği görülmektedir. 61 59 Yoram Dinstein, The Protection of Minorities and Human Rights, Martinus Nijhoff Publishers, Londra, 1992, s. 127. Naklen: Hüseyin Akgül, Azınlık Kavramı: Azınlıklarla ilgili Düzenlemeler, Azınlık Kavramı ile İlgili Temel Sorunlar ve Avrupa Birliği Ülkelerinde Azınlıklara Bakış, Akademik Kitabevi, İzmir, 2003, s. 22. 60 Baskın Oran, Türk-Yunan…, s. 85. 61 Bunun örnekleri için Bkz. BM Şartı Madde 1, 13, 62 ve 76; İnsan Hakları Evrensel Bildirgesi Madde 2; BM Kişisel ve Siyasi Haklar Sözleşmesi Madde 2. 24 1.3.5. Soğuk Savaş Sonrası Dönemde Azınlıkların Korunması Soğuk Savaş’ın bitimi ve sosyalist ideolojinin birleştirici etkisinin ortadan kalkmasıyla birlikte, toplumlar yeni kimlik arayışlarına girmişlerdir. İdeolojik çatışmaların yerini milliyetçilik, etnik ve dinsel temelli farklılıklara dayalı çatışmalara bırakmasıyla; azınlıklar güvenlik kaygılarının asıl sebebi haline gelmiştir. Azınlık kavramının yeni bir anlam kazanması; ulusal egemenlik, kendi kaderini tayin hakkı, eşitlik, özgürlük ve temel haklar gibi pek çok kavramın da yeniden tanımlanmasına sebep olmuştur. 62 1990 sonrası insan hakları ve özellikle azınlık haklarında devletlerin yükümlülüğü artmıştır. Soğuk Savaş’ın bitişinden bu yana geçen süreçte ise azınlıkların korunması normu devletlere azınlık haklarını özel olarak korumak gibi “aktif, pozitif bir görev” yüklemeye başlamıştır. 63 Azınlık hakları konusunda negatif ve pozitif haklar şeklinde bir ayrımın yapılışı dikkate değerdir: Azınlık hakları, çoğulcu ve demokratik toplumlarda eşitlik ilkesinin tam ve etkili biçimde gerçekleşmesi için azınlıklara verilen negatif hakların (herkese tanınan genel hakların) dışındaki pozitif hakları (dezavantajlı gruba tanınan özel haklar) içerir. 64 Soğuk Savaşın bitişi ile birlikte, BM çerçevesinde, özellikle de uluslararası ortamda daha önce benzeri görülmemiş bir şekilde ABD'nin yönlendirdiği bir işbirliği havası esmeye başlamıştır. Ancak bu işbirliğinin boyutları BM Güvenlik Konseyi daimi üyelerinin çıkarları doğrultusunda tanımlandığından adalet ve eşitlik hâlâ sağlanması umut edilen değerler olarak kalmaktadır. Öte yandan küreselleşme süreci ile birlikte mahalli ayrılıklar, birikmiş kinler, düşmanlıklar daha da artarak, boyutları küçük ama sayısı fazla etnik savaşlara yol açmıştır. Özellikle Yugoslavya ve Ruanda'da 62 Levent Ürer, a.g.e., ss. 4-6. Mesut Mutlu ve Abdullah Kıran, “Azınlık Kavramı ve Türkiye ile AB Kapsamında Azınlıkların Değerlendirilmesi”,http://www.gau.edu.tr/PDFFiles/JSAS_003_05_PDF/JASA_003_05_09_Mutlu.pd f, (erişim tarihi: 07.05.2011). 64 Hasan Tunç, “Uluslararası Sözleşmelerde Azınlık Hakları Sorunu ve Türkiye”, http://www.hukuk.gazi.edu.tr/editor/dergi/8_10.pdf, (erişim tarihi: 07.05.2011). 63 25 yaşanan soykırımlar, egemenlik hakkı gerekçesiyle artık insan hakları ihlallerine katlanılmaması istencinin güçlenmesine neden olmuştur65. Tüm bu gelişmeler ayrımcılığın yasaklanmasının azınlıkları korumada yetersiz kaldığı ve devletlerin pozitif yükümlülük üstlenerek azınlıkları koruması gerektiği görüşünün artarak benimsenmesine yol açmıştır 66 Ancak, yine değişmeyen devletlerin egemenliği, toprak bütünlüğü, içişlerine karışmama gibi devletçi ilkeler olmuş ve ulusal çıkarlar azınlık haklarının üstünde yer almıştır. Buna rağmen, özellikle küreselleşme sürecinde insan/azınlık haklarına yapılan vurgu giderek artmış ve insan/azınlık hakları uluslararası toplumun meşru konuları haline gelmiştir. 1.4. AZINLIKLARIN KORUNMASINA İLIŞKIN TEMEL ULUSLARARASI HUKUK DÜZENLEMELERI 1.4.1. Genel Olarak İkinci Dünya Savaşı sonrası dönemde insan haklarıyla birlikte azınlık hakları da uluslararasılaşma sürecine girmiştir. İnsan hak ve özgürlüklerinin tanınması ve geliştirilmesine ilişkin tüm uluslararası düzenlemelerde temel ilke "devletlerin ülkesel bütünlüğünün, politik bağımsızlığının korunması"dır. Bu ilke, BM, AK, AGİT vb. uluslararası kuruluşların hemen bütün belgelerinde tekrarlanmaktadır. Adı geçen uluslararası kuruluşların ortak yaklaşımı, azınlık sorunlarının, bu ilkeye uyulması koşuluyla evrensel insan haklarına dayalı olarak çözümlenmesidir. Bu kuruluşlar, kültürel çoğulculuğun teşvik edilmesi ve herkesin ayrım yapılmadan insan hakları ve temel özgürlüklerden yararlanması gerektiğine vurgu yapmaktadır. 67 Çoğulcu ve katılımcı bir demokrasinin yerleşmesi için, azınlık haklarının korunması ve geliştirilmesi, yeni toplumsal düzende "olmazsa olmaz" bir Marisol Touraine, Altüst Olan Dünya, 21. Yüzyılın Jeopolitiği., Ümit yayıncılık, Birinci Baskı, Ankara, 1997 s. 213. 66 Baskın Oran, Türkiye'de …, s. 23 . 67 Zeri İnanç, Uluslararası Belgelerde Azınlık Hakları, Ütopya Yay., Ankara, 2004, s. 28. 65 26 koşul haline gelmektedir. Bir devlette azınlık bulunup bulunmadığının, o devletin kararına bağlı olmadığı, bunun bir "iç mesele" olmadığı, çeşitli uluslararası kuruluşlarca üretilen uluslararası hukuk belgelerinde ifade edilmektedir. 68 1.4.2. BM İnsan Hakları Sözleşmesi Birleşmiş Milletler Şartı'nda, azınlık himayesi açık olarak belirtilmemekle birlikte özgürlüklere saygı temelinde ve ırk, dil ve din ayrımcılığının yasağı ile bağlantılı olarak dolaylı şekilde, din, dil ve etnik azınlıkların himayesini kapsayan ifadelere rastlanmaktadır. Birleşmiş Milletler Şartı, insan haklarına saygının geliştirilmesi ile görevli bir organ olan Ekonomik ve Sosyal Konseyi kurmuştur. Konsey de İnsan Hakları Komisyonu'nu kurarak insan haklarının uluslararası düzeyde korunmasına dair bildiri ve sözleşmeler hazırlamaya başlamıştır. 69 Birleşmiş Milletler düzenlemelerine, azınlık haklarının tanımlanmasına ilişkin çeşitli eleştiriler olmuştur. Bunlardan ilki azınlıklara dönük ortak bir tanımın olmamasından kaynaklanmaktadır. Zira kabul edilmiş standart bir açılımının olmaması, metinlerin kaleme alınmasında politik kaygıları ön plana çıkaracak boşluklar yaratmaktadır. Diğer bir eleştiri ise tüm bu metinlerdeki bireysel ve kolektif hak ayrımının netleşmemesinde ve ayrımcılığı oluşturan ölçülerin belirlenmemesinde ortaya çıkmaktadır. Tüm eleştirilere rağmen, Birleşmiş Milletler, Kişisel ve Siyasi Haklar Uluslararası Sözleşmesi'nin 27.maddesinde azınlık hakları kavramını kullanmış, insan haklarının korunması ve geliştirilmesi amacıyla çeşitli standartlar ve normlar oluşturulmuştur. Ayrıca, insan haklarının yaşama geçirilmesi için etkin Zeri İnanç, a.g.e., ss. 42-43. Bkz. Cemal Bali Akal ve Ozan Erozden, İnsan Haklarının Tarihsel Gelisimi,1.Basım, İstanbul, Toplumsal Katılım ve Gelişim Vakfı,2003, s.53. 68 69 27 çalışmalar yapmış ve devletlerin bu normlara ve taraf oldukları uluslararası sözleşmelere uyup uymadıklarını denetlemiştir. 70 1.4.3. Soykırımın Önlenmesi ve Cezalandırılması Sözleşmesi İnsan Hakları Evrensel Bildirgesi, Genel Kurul'un 10 Aralık1948 tarihli kararıyla kabul ve ilan edilip yayınlanmıştır. Bildiri temel olarak insan haklarına ilişkin tüm tarihsel birikimleri yansıtacak biçimde kaleme alınmış ve "klasik haklar", "demokratik hayata yönelik haklar" ve "ekonomik, sosyal ve kültürel haklar" şeklinde bölümlere ayrılmıştır. İnsan Hakları Evrensel Bildirgesi'nde, insan haklarına dönük bu açılımlar, temelde, tüm insanlara uygulanabilecek nitelikte olması gerekçesiyle, ırk, renk, cinsiyet, din, dil, siyasal veya diğer görüş, vatandaşlık veya toplumsal köken gibi ayrımcılık unsurlarını dışlayan klasik haklar biçiminde sıralanmıştır. Ancak "gerek ulusal, gerekse uluslararası düzeyde siyasi ve moral etkisi tartışılmazdır. Bu açıdan Bildirinin insan hakları fikrinin gelişiminde bir dönüm noktası teşkil ettiğinden rahatlıkla söz edilebilir." 71 Soykırımın Önlenmesi ve Cezalandırılması Sözleşmesi, Birleşmiş Milletler Genel Kurulu'nun 9 Aralık 1948 tarihli kararıyla kabul edilmiş ve 1951 yılında yürürlüğe girmiştir. Sözleşme ile; İkinci Dünya Savaşı'nda Yahudilerin kitle halinde yok edilmesi ile doruk noktasına ulaşan ve sürgünlerle yaşanan insanlık dışı ihlaller, Birleşmiş Milletler Genel Kurulu'nun soykırımı uluslararası hukuka göre suç ilan etmesine ve Birleşmiş Milletler'e üye olan devletleri soykırımı önlemek ve cezalandırmakla yükümlü kılmasına neden olmuştur. Soykırım sözleşmesinde öngörülen himayeden yararlanan süjeler ulusal, etnik, ırk ve dini nitelikli gruplardır. Devletlere soykırımı önleme yükümlülüğü getiren konvansiyon, soykırım eyleminde bulunan kişilerin takibini ve bu kişilere karşı uluslararası ceza hukuku önlemlerinin alınmasını Zeri İnanç, a.g.e.,,s. 27. Munci Kapani, İnsan Haklarının Uluslararası Boyutları, Yenilenmiş 2.Basım, İstanbul,1991, s. 28. 70 71 28 öngörmektedir. Sözleşme'de soykırıma karşı uluslararası işbirliğinin gerekli olduğu vurgulanmıştır. 1.4.4. Kişisel ve Siyasi Haklar Uluslararası Sözleşmesi BM Genel Kurulu 16 Aralık 1966 tarihli kararı Kişisel ve Siyasi Haklar Uluslararası Sözleşmesi kabul etmiştir. Bu sözleşme, insan haklarına ilişkin yapılan vurgulara siyasi bir bağlayıcılık getirmek için çıkarılmış ve azınlık haklarına dönük düzeneklerin zeminini oluşturmuştur. Kişisel ve Siyasi Haklar Uluslararası Sözleşmesi bu konuda atılan önemli adımlardan biridir. Sözleşme, İnsan Hakları Bildirgesi'nde yer alan hükümleri yeniden vurgulamış ve devletlerin uygulayacağı yasal tedbirlere ilişkin maddelerle belli bir yükümlülük getirmiştir. 72 Sözleşme'nin III. Bölümünde Madde 6-27’de "Maddi Haklar" başlığı altında; yaşama hakkı, işkence yasağı, kölelik yasağı, özgürlük ve güvenlik hakkı, tutuklu hakları, borç nedeniyle hapis yasağı, seyahat özgürlüğü, yabancıların sınırdaşı edilmelerine karşı usul ile ilgili güvenceler, adil yargılanma hakkı, kanunsuz ceza olmaz ilkesi, kişi olarak tanınma hakkı, mahremiyet hakkı, vicdan ve din özgürlüğü, ifade özgürlüğü, savaş propagandası ve düşmanlığı savunma yasağı, toplanma özgürlüğü, örgütlenme özgürlüğü, ailenin korunması, çocukların hakları, siyasal haklar, hukuk önünde eşitlik ve en önemlisi 27. madde de vurgulanan azınlıkların korunması hakları düzenlenmiştir. Adı geçen 27.madde de; "Etnik, dinsel veya dilsel azınlıkların bulunduğu bir Devlette, böyle bir azınlığa mensup olan kişilerin, grubun diğer üyeleriyle birlikte, kendi kültürel haklarını kullanma, kendi dinlerinin gereği ibadet etme ve uygulama veya kendi dillerini kullanma hakları engellenemez" denmektedir. 72 Bkz.Marian Nash, "International Covenant on Civil and Political Rights", American Journal of International Law,Vol.89, Issue.3, 1995, s.589. Naklen: Yasemin Görum, Avrupa Konseyi, AGİT ve AB’de Azınlık Hakları ve Batı Trakya Sorunu, İ.Ü. SBE Uluslararası İliskiler Anabilim Dalı, Yayınlanmamış Doktora Tezi, İstanbul, 2006, s. 139. 29 1.4.5. Ekonomik, Sosyal, Kültürel Haklar Uluslararası Sözleşmesi Kişisel ve Siyasi Haklar Uluslararası Sözleşmesi ile aynı anda kabul edilen Ekonomik, Sosyal, Kültürel Haklar Uluslararası Sözleşmesi, 3 Ocak 1976 tarihinde yürürlüğe girmiştir. Sözleşme, Kişisel ve Siyasi Haklar Uluslararası Sözleşmesi ile aynı olan I.Bölümünde, Halkların Kendi Kaderlerini Tayin hakkından söz etmektedir. Sözleşmenin 2.Bölümünde; sözleşmenin iç hukukta uygulanması ve ayrımcılık yasağı, cinsiyet eşitliği, hakların sınırlanması, hakları kötüye kullanma yasağını içeren Genel Hükümler yer almaktadır. 1.4.6. Her Türlü Irk Ayrımcılığının Tasfiye Edilmesine Dair Uluslararası Sözleşme Her Türlü Irk Ayrımcılığının Tasfiye Edilmesine Dair Uluslararası Sözleşme, Genel Kurul'un, 21 Aralık 1965 tarihli kararı ile kabul edilmiş ve 4 Ocak 1969 tarihinde yürürlüğe girmiştir. Sözleşme, uluslararası toplumun, BM Şart'ında vurgulanan ırk ayrımcılığına karşı sahip olduğu, kapsayıcı ve yasal bağlayıcılığı olan tek aracıdır. 73 Sözleşmenin giriş bölümünde, taraf devletler; ırk ayrımcılığını her biçim ve görünümüyle yeryüzünden bütünüyle tasfiye edilmesi gereğine, ırk farklılığına dayanan bir üstünlük doktrininin bilimsel olarak yanlış, ahlaki olarak kınanması gereken ve toplumsal olarak adaletsiz olduğuna vurgu yapmışlardır. Sözleşmenin 1.Bölümde ırk ayrımcılığı tanımı yapılmıştır. Buna göre ırk ayrımcılığı; "siyasal, ekonomik ve sosyal, kültürel veya kamusal yaşamının herhangi bir alanında, insan hakları ve temel özgürlüklerin eşit ölçüde tanınmasını, kullanılmasını veya bunlardan yararlanılmasını kaldırma veya zayıflatma amacına sahip olan veya bu sonuçları doğuran ırk, renk, soy, ulusal veya etnik kökene dayanarak herhangi bir ayırma, dışlama, kısıtlama veya ayrıcalık tanıma anlamına gelir" denmektedir. Yine 1.Bölüm içinde ırk 73 Yasemin Görüm, a.g.e., s. 143. 30 ayrımcılığının tasfiye edilmesi için alınacak tedbirler sayılmış bu çerçevede, ırksal ayrımcılık ve apartheid politikalarının yasaklanması, ırkçı propaganda ve faaliyetlerin yasaklanması, ırk ayrımcılığının tasfiye edilmesi için tanınan hakların belirlenmesi ve etkili bir hukuk yoluna başvurma hakkının tanınması gibi başlıklarda politikalar oluşturulmuştur. 74 1.4.7. Din veya İnanca Dayanan Her Türlü Hoşgörüsüzlüğün ve Ayrımcılığın Tasfiye Edilmesine Dair Bildirge Din veya İnanca Dayanan Her Türlü Hoşgörüsüzlüğün ve Ayrımcılığın Tasfiye Edilmesine Dair Bildirge, Genel Kurul'un 25 Kasım 1981 tarihli kararı ile ilan edilmiştir. Toplam sekiz maddeden oluşan Bildirge, temel olarak taraf ülkelerin din, inanç ve ayrımcılığa karşı mücadelesini yeniden teyit etmiştir. Bildirge, her türlü ihlale karşı, din ve inanç özgürlüğüne dair konularda anlayışın, hoşgörünün ve saygının ilerletilmesinin önemine vurgu yapmıştır. Bildirge'nin tüm maddeleri din ve inanç özgürlüğünün uygulanması açısından önem taşımaktadır. 75 Bu çerçevede, Bildirgenin 1.maddesi, düşünce, vicdan ve din özgürlüğü başlığı ile herkesin, düşünce, vicdan, din özgürlüğü hakkına sahip olduğunu, bu inancını kendi başına veya toplu olarak ifa etme hakkı olduğunu ve hiç kimsenin dinini veya inancını açığa vurma özgürlüğünü zedeleyecek bir zorlamaya maruz kalmaması gereğini belirtmektedir. 2.madde de vurgulanan ayrımcılık yasağı; hiç kimsenin din veya başka bir inanç sebebiyle, bir Devlet, kurum veya kişi tarafından ayrımcılığa maruz bırakılamayacağını ifade etmektedir. Bildirge'nin 3.maddesi, din ve inanca dayanan ayrımcılığın anlamını uluslararası boyutu ile açıklarken, 4.madde, ayrımcılığı önleme ve tasfiye etme yükümlülüğü çerçevesinde, devletlerin din ve inanca dayanan ayrımcılığı önlemek ve tasfiye etmek için etkili tedbirler alma ve gerekirse mevzuatta bu düzenlemelerin yapılmasını sağlama yükümlülüğünden bahsetmektedir. 74 75 Yasemin Görüm, a.g.e., s.144. Yasemin Görüm, a.g.e., s. 145. 31 1.4.8. Ulusal veya Etnik, Dinsel veya Dilsel Azınlıklara Mensup olan Kişilerin Haklarına Dair Bildirge Ulusal veya Etnik, Dinsel veya Dilsel Azınlıklara Mensup olan Kişilerin Haklarına Dair Bildirge, Genel Kurul'un 20 Aralık 1993 tarihli kararı ile ilan edilmiştir. Bildirge, Kişisel ve Siyasi Haklar Uluslararası Sözleşmesi'nin 27. maddesinde vurgulanan etnik, dinsel ve dilsel azınlıklara mensup olan kişilerin haklarından esinlenerek, ulusal veya etnik, dinsel veya dilsel azınlıklara mensup kişilerin haklarının korunmasının ve geliştirilmesinin gereğine vurgu yapmış ve Birleşmiş Milletlerin bu konuda önemli bir rol oynayabileceğini dikkate almıştır. 76 BM tarafından oluşturulan bu bildirge, etnik azınlığa sahip devletlerin, azınlıklara ilişkin sorunlarını önleme veya demokratik bir yönetim anlayışı temelinde çözmelerine ilişkin önemli bir açılım olmuştur. Bildirgenin giriş bölümünde, Birleşmiş Milletlerin, ulusal veya etnik, dinsel veya dilsel azınlıklara mensup kişilerin hakları konusunda uluslararası insan hakları belgelerinin etkin bir biçimde kullanılabileceği ve hakların daha fazla güvence altına alınması hususları ifade edilmiştir. Dokuz maddeden oluşan bildirgenin ilk maddesi, azınlıkların korunması için, Devletlerin, kendi ülkeleri üzerindeki azınlıkların varlığını ve ulusal, etnik, dinsel, dilsel kimliklerinin korunması ve geliştirilmesini ve bu amacın gerçekleştirilmesi için gerekli yasal ve diğer tedbirleri almasının taahhüt edilmesi gereği üzerinde durmaktadır. 2. madde, azınlıklara mensup olan kişilerin haklarını tanımlamıştır. Bu başlıklar azınlıkların; hiç bir ayrımcılığa maruz kalmadan ve serbestçe kendi kültürlerini yaşama, kendi dinlerinde ibadet etme, kendi dillerini kullanma, kültürel, dinsel, sosyal, ekonomik ve kamusal yaşama etkin bir biçimde katılma, üzerinde yaşadıkları bölgelerle ilgili olarak bölgesel düzeyde verilen kararlara ulusal mevzuata aykırı olmayacak bir tarzda etkili biçimde katılma, kendi örgütlerini kurma ve sürdürme, hiç bir ayrıma maruz kalmadan kendi grubunun diğer üyeleriyle ve 76 Yasemin Görüm, a.g.e., s. 146. 32 başka azınlıklara mensup kişilerle, ulusal veya etnik, dinsel veya dilsel bağlılıkları bulunduğu diğer devlet vatandaşlarıyla serbest ve barışçıl ilişkiler kurma haklarını kapsamaktadır. Bildirge'nin 3. Maddesi’ne göre bildirgede yer alan hakların kullanılması veya kullanılmaması azınlığa mensup her hangi bir kişi için hiçbir sonuç doğurmayacaktır. Bildirge'nin 4. Maddesi’nde devletler tarafından alınacak tedbirler açıklanmaktadır. Bu kapsamda devletlere; azınlığa mensup kişilerin insan hakları ve temel özgürlüklerini hiçbir ayrıma maruz kalmadan hukuk önünde tam ve eşitlik içinde kullanabilmelerini sağlamak, azınlık mensubu kişilerin kendi özelliklerini ifade edebilmelerini, kendi kültür, dil, din, gelenek ve örf adetlerini geliştirmek için gerekli şartları yaratmak, azınlığa mensup kişilerin ana dillerini öğrenmeleri veya ana dillerinde eğitim almaları için gerekli imkânları sağlamak, azınlıkların, tarih, gelenekler, din ve kültürleri ile ilgili bilgiler almalarını özendirmek için eğitim alanında tedbirler almak, azınlıklara mensup kişilerin ülkenin ekonomik kalkınmasına ve gelişmesine tam olarak katılabilmelerini sağlayacak tedbirleri almak yükümlülüğü getirmiştir. Bildirge'nin 5.Maddesi, ulusal politika ve planların, ulusal azınlıklara mensup olan kişilerin meşru menfaatlerinin dikkate alınarak yapılmasının gerekliliğine vurgu yapmıştır. İleri bir söylem olarak değerlendirebileceğimiz bu madde, temel olarak azınlıklara yönelik pozitif hakların niteliği içinde değerlendirilebilmektedir. Bildirge, bilgi alış-verişi ve azınlıklara mensup kişilerle ilgili işbirliği açılımlarını 6.Madde de şekillendirmiştir. 7. Madde ile, işbirliği yapma ödevi, tüm bu haklara saygının geliştirilmesi temelinde teyit edilmiştir. Devletlerin egemen eşitliği, siyasal bağımsızlığı ve ülke bütünlüğünün aktarıldığı 8. Madde ve BM'nin rolünü içeren 9. Madde ile bildirge sonlandırılmıştır. 33 1.5. AVRUPA’DA AZINLIKLARIN KORUNMASI 1.5.1. Avrupa Konseyi Çerçevesinde Azınlıkların Korunması Avrupa Konseyi çerçevesinde azınlıkların korunmasına ilişkin önemli belgeler kabul edilmiş ve uygulamaya geçirilmiştir. Azınlıklara yönelik asimilasyon politikaların önüne geçmeyi ve koruma sağlamayı amaçlayan iki temel belgenin özellikle vurgulanması gerekmektedir: a) Bölgesel veya Azınlık Dilleri Avrupa Şartı b) Ulusal Azınlıkların Korunması Çerçeve Sözleşmesi Bölgesel veya Azınlık Dilleri Avrupa Şartı ( European Charter for Regional or Minority Languages ) 5 Kasım 1992’de imzaya açılmıştır. 77 Şart’ın kabul edilmesinin en önemli amacı, kültürel azınlık grupları harekete geçirilmek istenmediği için “dilsel azınlıklar” kavramı kullanılmadan, sadece bölgesel ve azınlık dillerinin korunması ve geliştirilmesidir. 78 Bu belgede söz konusu dillerin tanınması, korunması, geliştirilmesi, öğretilmesi, bunlar üzerinde çalışma ve araştırmalar yapılması yer almaktadır. Şunu da vurgulamak gerekir ki Şart, denetim sistemi bakımından görece güçsüz mekanizma ön görmektedir. Oluşturulan sistemde başlıca dört aşama ve işlemden söz etmek mümkündür: - Taraf Devletin rapor sunma yükümlülüğü - Raporların ilgili organ olan Uzmanlar Komitesi’ne gönderilmesi - Raporların incelenmesi ve sonuçlandırılması - Sonuçlar hakkında Avrupa Konseyi Genel Sekreterliği’nin bilgilendirilmesi. 79 Ulusal Azınlıkların Korunmasına İlişkin Çerçeve Sözleşme (No. 157, Framework Convention for the Protection of National Minorities”) 01.02.1995 Erol Kurubaş, a.g.e., s. 74. Erol Kurubaş, a.g.e., s. 75. 79 Semih Gemalmaz, Ulusalüstü İnsan Hakları Hukukunun Genel Teorisine Giriş, Legal, İstanbul, 2010, ss. 516-518. 77 78 34 tarihinde imzaya açılmış ve 01.02.1998 tarihinde yürürlüğe girmiştir. Sözleşme toplam 32 madde içermektedir. Başlangıç kısmındaki vurguya göre Sözleşmenin amacı, Taraf Devletlerin ülkesinde bulunan azınlıkların ve bu azınlıklara mensup kişilerin haklarının ve özgürlüklerinin, Devletlerin ülke bütünlüğüne ve ulusal egemenliğine saygı gösterilerek, hukuk devleti içinde korunmasıdır. 80 Bu Sözleşme “çerçeve” niteliğinde olup, doğrudan uygulanabilir değildir. Sözleşme, ancak katılımcı devletlerin iç yasal düzenlemeleriyle ve uygun hükümet politikaları aracılığıyla uygulanabilir. Doğrudan uygulanabilir nitelik taşımayan Çerçeve Sözleşme’nin getirdiği denetim mekanizmasında siyasi bir organ olan Bakanlar Komitesi’nin Sözleşme’nin uygulanışını izlemekle görevlendirildiği görülmektedir. Diğer sözleşmede olduğu gibi burada da denetim, sadece taraf devletlerin sunacakları raporlar çerçevesinde olmakla, bireysel başvurulara imkân tanımamaktadır. 81 Çerçeve Sözleşme, bireyler tarafından doğrudan talep edilecek biçimde hakları düzenlememektedir. Çerçeve Sözleşmenin, düzenlediği alanda etkin bir denetim sağlayacak mekanizma öngörmediği de açıktır. 82 1.5.2. AGİT Çerçevesinde Azınlıkların Korunması AGİT’te 83 azınlıklar konusu 1990’a kadar nispeten göz ardı edilmiştir. 84 Azınlıklar sorununa başlangıçtaki bu ilgi, 1989’a kadar yapılan toplantılarda bir türlü ilerletilememiştir. 1989 Viyana Kapanış Belgesiyle, yeni bir yaklaşım 80 Semih Gemalmaz, a.g.e., ss. 518. Erol Kurubaş, a.g.e., ss. 78-81. 82 Semih Gemalmaz, a.g.e., s. 520. 83 1994 Budapeşte Konferansıyla AGİK kurumsal bir yapıya kavuşturulacak AGİT adını almıştır. AGİK çerçevesinde kabul edilen belgeler hukuken bağlayıcılığı olmamasına rağmen, önemli olduğu vurgulanmalıdır. 84 Azınlıklara ilk kez yer veren 1975 Helsinki Nihai Senedi’nde üç ayrı bölümde azınlıklardan söz edilmiş, sadece eşitlik ve ayrım gözetmeme ilkelerinin azınlıklar bakımından yinelenmesiyle yetinilmiştir. Nitekim 1983 Madrid Belgesinde de, Nihai Senet’te geçen biçimiyle, ulusal azınlıklara mensup bireylerin haklarına saygı gösterilmesinin ve bu haklarda etkili biçimde yararlanılmasını sağlamada olduğu kadar, onların meşru çıkarlarını korumada da sürekli bir ilerlemenin önemi vurgulanmıştır.Bkz. Erol Kurubaş, a.g.e., s. 69. 81 35 sergilenmiştir. Belge, katılan devletlere insan hakları ve temel özgürlüklerin, ülkesinde ulusal azınlıklara mensup kişileri gözeterek korunması için yasal, yönetsel, yargısal ve diğer alanlarda gereken bütün önlemleri alma, bağlı olabilecekleri ilgili uluslararası belgeleri uygulama, bu kişilere karşı her türlü ayrımcılıktan kaçınma ve onların insan hakları ve temel özgürlükler alanındaki meşru çıkar ve isteklerini kolaylaştırma üstlenimi getirilmiştir. AGİT çerçevesinde azınlıkların etnik, kültürel, dilsel ve dinsel kimliklerinin tanınmasına ve korunup geliştirilmesine geçişin en önemli dönüm noktasını 1990 tarihli İnsani Boyut Konferansı Kopenhag Toplantı Belgesi ve Yeni Avrupa için Paris Şartı oluşturmuştur. 85 1990 tarihli Kopenhag Belgesiyle, azınlıklara mensup bireylerin etnik, dilsel, kültürel ya da dinsel kimliklerini tam bir özgürlük içinde ifade etme, koruma, geliştirme isteklerine karşı asimilasyona uğramadan, kültürlerini bütün yönleriyle koruma ve geliştirme hakkına sahip oldukları belirtilmiştir. Doğu Avrupa’daki komünist rejimler yıkılınca Kasım 1990’da Paris’te ikinci kez AGİK Zirvesi toplanarak Yeni Bir Avrupa İçin Paris Şartı kabul etmiştir. Bu belgeyle AGİK’in insan ve azınlık haklarıyla ilgili düşünceleri iyice belirginleşmiştir. Belgenin “Yeni Bir Demokrasi, Barış ve Birlik Dönemi” başlıklı kısmıyla “Gelecek İçin Rehber İlkeler” kısmında ulusal azınlıkların korunması ve azınlık haklarına evrensel insan haklarının bir parçası olarak saygı gösterilmesi gerektiği vurgulanmıştır. 86 Bu belgeler dışında AGİT Ulusal Azınlıklar Yüksek Komiseri tarafından üretilen ve uygulamaya dönük tavsiyeler niteliğinde çeşitli belgeler de mevcuttur. 1996 Ulusal Azınlıkların Eğitim Haklarına İlişkin Lahey Tavsiyeleri, 1998 Ulusal Azınlıkların Dil Haklarına İlişkin Oslo Tavsiyeleri, 1999 Ulusal Azınlıkların Kamusal Yaşama Katılımına İlişkin Lund Tavsiyeleri gibi. 2003 tarihli Radyo Televizyon yayınlarında Azınlık Dillerinin Kullanımına İlişkin Kılavuz hazırlanmıştır. 87 Erol Kurubaş, a.g.e., s. 84. Erol Kurubaş, a.g.e., ss. 85-86. 87 Erol Kurubaş, a.g.e.,s. 87. 85 86 36 1.5.3. Avrupa Birliği ve Azınlıklar Avrupa Birliği başta ekonomik temeller üzerinde kurulduğu için insan hakları ve özelde azınlık hakları konularında ileri düzeyde bir politika geliştirememiştir. Fakat Avrupa Ekonomik Topluluğu siyasal bütünleşme konusunda adımlar attıkça, azınlık hakları da önem kazanmaya başlamıştır. 1987’de imzalanan Tek Senet’le, üyeler, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nde ve Avrupa Sosyal Şartı’nda yer alan temel hak ve özgürlüklere saygı göstermeye davet edilmişlerdir. 1992 Maastricht Antlaşması’yla temel insan haklarına saygı, üyelik için ön koşul olarak kabul edilmiştir. 88 1945-1990 yılları arasında, etnik grupların ayrılıkçı hareketlerine destek verileceği korkusuyla, azınlıklara karşı net bir politika izlenmemiştir. Komünist rejimlerin çöküşü sırasında SSCB, Çekoslovakya ve Yugoslavya gibi ülkelerde, Merkezi ve Doğu Avrupa’da azınlıklar sorunu da hızlı bir şekilde gündeme gelmiştir. 1990-1995 arasında Avrupa Birliği’nde azınlıkların statüleri üzerine tartışmalar başlamıştır. Bu süreçte bir taraftan azınlık hakları ve özerkliği konuları savunulurken, diğer taraftan ülkelerin toprak bütünlüğü sorunu da gündeme gelmiştir. 23 Ocak 1995’te Çeçenistan’daki sorunlarla ilgili Avrupa Birliği’nin sergilediği tutum, Birliğin her iki sorunun bir arada çözülmesinden yana olduğunu göstermektedir. AB’nin yaklaşımına göre ülkeler azınlıkların haklarına; bütünlüğüne saygı göstermelidir. azınlıklar 89 bulundukları ülkenin toprak Avrupa Birliği Merkezi ve Doğu Avrupa ülkelerinin serbest piyasa ekonomisine ve demokrasiye geçiş süreçlerinde mali destek sağlarken, bu ülkelerle imzaladığı ticaret antlaşmalarına bile azınlık haklarına saygı konusunu ön şart olarak eklemiştir. Böylece Avrupa Birliği ekonomik liberalleşme ve insan haklarına saygının birlikte ele alınması gerektiğini vurgulamıştır. 1994-1996 yıllarında Orta ve Doğu Avrupa ülkelerinin AB’ye üye olmalarını öngören Avrupa Antlaşmaları’nın imzalanmasıyla büyük bir bütünleşme hareketine adım atan AB, kendi Tolga Bilener, “AB'nin Azınlık Hakları Anlayışı ve AB'yle Bütünleşme Sürecinde Orta ve Doğu Avrupa Ülkeleri”, Beril Dedeoğlu, (der.), Dünden Bugüne Avrupa Birliği, İstanbul, Boyut Kitapları, Ekim 2003, s 168. 89 Hakan Taşdemir ve Murat Saraçlı, a.g.m,,ss. 28-29. 88 37 değerlerinin daha geniş alanlara yayılması için imkân bulmuştur. 90 Avrupa Birliği azınlıklar konusunda bugüne kadar çok sayıda çalışma gerçekleştirmiş, antlaşma ve kıstas oluşturmuştur. 29 Haziran 1990 tarihli “Kopenhag Kriterleri”, Şubat 1991 tarihli “Azınlıkların Korunması İçin Avrupa Konvansiyonu”, Kasım 1992 tarihli “Avrupa Bölgesel Diller ve Azınlık Dillerini Koruma Antlaşması”, Birliğin bu yönde attığı önemli adımlardır. 13 Aralık 2007 tarihinde imzalanan Lizbon Antlaşması ile azınlık haklarına yönelik yeni bir adım atılmıştır. Anlaşma 1 Aralık 2009’da yürürlüğe girmiştir. Lizbon Antlaşması, AB’ye azınlık haklarını koruma anlamında açık bir yetki vermemiş, bu alanda uygulanacak yeni politika açılımlarından bahsetmemiş ve üye devletleri azınlıklarını korumak için etkin politikalar üretmeye zorlamamıştır. 91 Vurgulanması gereken diğer bir konu da, AB üyeleri arasında uyumlu bir azınlık politikası izlenilmediğidir. Azınlık haklarına saygı gösteren üyelerin yanında, azınlıkları asimile etmeye yönelik politikalar izleyen üyeler de mevcuttur. Slovakya, Macar azınlığa karşı; Yunanistan, Batı Trakya’daki Türk azınlığa karşı; Fransa da topraklarında yaşayan azınlıklara karşı, asimilasyonist politikalar yürütmektedir. Buna karşın, AB bünyesinde çoğulcu, entegrasyonist politikalar izleyen üyeler de var. Örneğin İspanya anayasası, özerk toplulukların dil haklarını tanımış, hatta bu dilleri kültürel miras kapsamında anayasa koruyuculuğu altına almıştır. Belçika, dört farklı dil bölgesine bölünmüşken, İtalya’da da dilsel azınlıklar özel yasalarla koruma altındadırlar. İsveç, Macaristan ve Çek hükümetleri de azınlıkların korunmasına önem vermektedir. 92 Aslıhan P. Turan, Uluslararası Hukukta ve AB’de Azınlıklar, http://www.bilgesam.org/tr/index.php?option=com_content&view=article&id=625:uluslararashukukta-ve-abde-aznlklar&catid=113:analizler-sosyo-kultur&Itemid=151, (erişim tarihi: 04.12.2010). 91 Aslıhan P. Turan, http://www.bilgesam.org/tr/index.php?option=com_content&view= article&id=625:uluslararas-hukukta-veabde-aznlklar&catid=113:analizler-sosyo-kultur&Itemid=151, (erişim tarihi: 04.12.2010). 92 Hakan Taşdemir ve Murat Saraçlı, a.g.e., s 30. 90 İKİNCİ BÖLÜM TARİHSEL SÜREÇ İÇİNDE AZERBAYCAN’IN ETNİK YAPISINDA YAŞANAN DEĞİŞİKLER 2.1. ÇARLIK RUSYA ÖNCESİ AZERBAYCAN’DA ETNİK YAPI Azerbaycan’ın etnik yapısının ilk şeklini çizmek neredeyse imkânsızdır. Gerçekten de, Azerbaycan’ın gerek coğrafi, gerek siyasi, gerek etnik, gerekse kültürel ve tarihi sınırını çizmek hiç de kolay değildir. Siyasi ve coğrafi bir kavram olan “Azerbaycan” mefhumunun ortaya çıktığı tarih M.Ö. 4. yüzyıla uzanmaktadır. Bugün ise Azerbaycan adı coğrafya bakımından Kafkasya ve İran sahası içinde iki ayrı coğrafyayı tanımlanmak için kullanılmaktadır. Azerbaycan’ın Kafkasya’daki kısmı tarih boyunca “Albanya”, “Aran” (Arapça biçimiyle “Arran”), “Şirvan” ve çeşitli eyalet adları taşımıştır. 93 İran’ın Kuzeyini ve Kafkasya’yı kapsayacak şekilde Azerbaycan adının Sasaniler döneminden itibaren kullanıldığı görülmektedir. Çarlık Rusya döneminde her iki coğrafyanın birleşik adla tanımlanması iyice yaygınlaşmıştır. 1918-1920 yılları arasında var olmuş Azerbaycan Halk Cumhuriyeti döneminde ise Azerbaycan adı Kafkasya sahasında Türklerin yoğun olarak yaşadığı bölgenin siyasi ve coğrafi adına dönüşmüştür. 94 Azerbaycan siyasi tarihinin başlangıç dönemleri M.Ö. III. binyılın ilk yüzyıllarına dek uzanmaktadır. Bu dönemlere ait bazı Sümer yazıtlarında Azerbaycan topraklarında şekillenmekte olan siyasi oluşumlardan bahsedilmektedir. Bu anlamda Azerbaycan’ın en etkin bölgesi Urmiye gölü çevresi olmuştur. Tarihi kaynaklar Azerbaycan coğrafyasında Aratta ülkesi, Aronata, Lullubum, Kuti, Kas, Zamua gibi devletlerin isimlerini zikretmektedirler. M.Ö. III-II. binyıllarda yine Azerbaycan’ın Urmiye gölü çevresinde meydana gelmiş devletlerden biri de Manna olmuştur. Adına ilk İsmail Mehmetov, Türk Kafkası'nda Siyasi ve Etnik Yapı Eski Çağlardan Günümüze Azerbaycan Tarihi, Ötüken, İstanbul, 2009, s. 19 94 İsmail Mehmetov, a.g.e., s. 20. 93 39 kez kaynaklarda M.Ö. 843 yılında rastlanan Manna’nın etnik bakımdan en büyük gücünü “Mannalı”lar oluşturduğu yazılmaktadır. Bunların Kuti-Lullubum kavimlerinin torunları olduğu düşünülmektedir. 95 M.Ö. 770 yılında Mada Devleti ortaya çıkmıştır. Sonraki dönemlerde Azerbaycan coğrafyasında 680350’de İşguz, 328-M.227’de Atropatena Devleti, M.Ö. 350-M.1027’de Albanya Devletinin olduğu görülmektedir. M.Ö. 2. binyılın sonu - I. binyılın başlarında Azerbaycan’da yaşamış değişik toplulukların bir bölümü değişik nedenlerden dolayı bu coğrafyayı terk etmiştir. Daha sonra bunların bazıları uzun yüzyıllar sonra yeniden önceki vatanlarına geri dönmüştür. Bazı bilim adamlarına göre bu bölgede Türk soyluların eski ecdatları yaşamıştır. Onlar burada Batıdaki komşuları Sümerlerle sıkı temas halinde olmuş ve dilleri karşılıklı şekilde birbirini etkilemiştir. Bu bilim adamlarına göre, Ön Asya’da yaşamış birçok kavimler, aynı zamanda Türklerin Doğuya, Orta Asya topraklarına göç etmiş, birkaç yüzyıl sonra yeniden önceki topraklarına geri dönmüşlerdir. 96 M.S. 7. Yüzyıldan itibaren Arap egemenliğine girmiş Azerbaycan topraklarında daha sonraki tarihlerde Sacoğulları (892-941), Salaroğulları (941-983), Revvadiler (981-1117), Şeddadiler (971-1174), Aran Selçuklu Emirliği (1092-1174) devletlerinin olduğu bilinmektedir. 11-14. yüzyıllarda Selçuklular, İlhaniler, Atabeyler gibi devletlerden sonra Azerbaycan toprakları Karakoyunlu (1410-1469), Akkoyunlu (1467-1508) devletleri içinde bulunmuştur. Azerbaycan siyasi tarihinin önemli devletlerinden birisi de Kızılbaş İmparatorluğu veya Safevi Hanedanı olmuştur. Kızılbaşlar Devleti Ortadoğu coğrafyasında kurulmuş Selçuklular ve Hülegüküler’den sonra en büyük Türk imparatorluğu idi. 97 Kızılbaşlar Devleti 221 yıl varlığını sürdürmüştür. Nadir Han Afşar’ın iktidara el koymasıyla Safevi Devleti de ortadan kalkmıştır. Merkezi yönetimin yeniden canlandırılması amacıyla kendini şah ilan eden Nadir Şah’ın 1747 yılında öldürülmesiyle bir kargaşa İsmail Mehmetov, a.g.e., s. 84. Mahmud İsmayıl., Azerbaycan Xalqının Yaranması, Bakı 1995, ss. 4-5. 97 Safeviler devletinin tarihiyle ilgili kapsamlı bir çalışma için bkz: Oqtay Efendiyev, Azerbaycan Sefeviler Dövleti, Bakı, 1983. 95 96 40 dönemi yaşanmıştır. Bu sırada birçok hanlık ortaya çıkmış emperyalist devletler de bölgede yerleşmiştir. 1747 yılından Rus işgaline dek olan yaklaşık yarım yüzyıllık süreç Azerbaycan Türklerinin siyasi tarihinde genel bir tanımlamayla Hanlıklar dönemi olarak adlandırılabilir. Bu hanlıklar Safevi şahları döneminde belli eyaletlerin başına atanmış büyük Türk boy beyleri olup, merkezi iktidarın zayıflaması ve çöküşüyle kendi bölgelerinde bağımsız konuma gelmişlerdir. 98 Bu dönemde kıyasıya bir iktidar mücadelesi yaşanmıştır. Bu mücadeleler sonunda yine önemli bir Türk boyu olan Kaçarlar iktidarı ele geçirmişlerdir. Kaçarlardan olan Ağa Muhammed Han şahlık payesini üzerine aldıktan sonra devletin adını Memalik-i Mahruse-i İran olarak (Korunmuş İran Memleketi) adlandırmıştır. 99 Ağa Muhammed Şah merkeziyetçi bir politika izleyerek hanlıkları kendi egemenliği altına sokmak istediyse de, bu politikası Rusların engeline takılmıştır. Böylece Kafkaslara hâkim olmak için Rusya ve İran arasında başlayan savaşlar sonucunda Azerbaycan topraklarının bir kısmı Kaçarlar tarafından merkezi otoritenin denetimine girerken, bir kısmı da Rusya tarafından işgal edilmiştir. Farklı dönemlerde büyük imparatorlukların sınırları içinde yer almış bugünkü Azerbaycan coğrafyası değişik halkların ve toplulukların yaşadığı bir bölge olmuştur. İran tarihçileri ve ne yazık ki Sovyetler dönemindeki resmi tarih yazını 11. yüzyıla dek Azerbaycan kavramının olmadığını iddia etmişlerdir. Bu görüşlere göre, bu bölgede sadece İran topluluğu yaşamış ve 11. yüzyılda bölgeye gelen Selçuklular burada yaşayan Persleri Türkleştirmişlerdir. Doğal olarak bu noktada şöyle bir soru sorulabilir: Selçuklular neden kendi dillerini İran nüfusuna değil, Azerbaycan’da yaşayan ahaliye kabul ettirmişlerdir? Ayrıca neden diğer komşu ülkeleri değil, sadece Azerbaycan coğrafyasında yaşayanları “Türkleştirmişlerdir.” Öncelikle şunu vurgulamak gerekir ki Selçuk yöneticiler kendi dillerine kayıtsızdır ve saraylarında Farsça kullanmışlardır. İkincisi ise Selçuklular Azerbaycan’a girdiklerinde burada kendileriyle akraba toplulukla karşılaşmışlardır. Selçuklular sayıca az ve kültürel düzeyleri yerli halkın düzeyinde olmadığı 98 99 İsmail Mehmetov, a.g.e., s. 437. İsmail Mehmetov, a.g.e., s. 443. 41 için yerli halk arasında asimilasyona uğrayarak etnik gelişmeler içinde eriyip gitmişlerdir. 100 2.2. ÇARLIK RUSYA DÖNEMİNDE AZERBAYCAN’IN ETNİK YAPISI 2.2.1. Rus İşgali Döneminde Ermeni İskân Politikaları ve Demografik Durumun Değişmesi 2.2.1.1. Bölgedeki Ermeni İskân Politikaları 19. yüzyılın başlarında Kaçarlar ile Güney Kafkasya’yı işgal etmeye çalışan Rusya İmparatorluğu arasındaki kanlı savaşlar sonucunda Azerbaycan’ın tarihî toprakları 12 Ekim 1813 tarihli Gülistan ve 10 Şubat 1828 tarihli Türkmençay Anlaşmaları ile iki kısma ayrılmıştır. Türkmençay Anlaşması gereği, İrevan ve Nahçivan hanlıkları dâhil Araz Nehri’nden kuzeydeki topraklar Rusya’ya katılırken, güneydeki topraklar Kaçar yönetimine geçmiştir. 20 Mart tarihinde Anlaşmayı onaylayan Rus Çarı I. Nikolay, bu onayın hemen ardından Ermeni vilayetinin oluşturulmasına dair ferman vermiştir. Fermana göre, eski İrevan Hanlığı, Nahçıvan Hanlığı ve Ordubad’ı içine alan bölgede Ermeni vilayeti kurulacaktır. 21 Mart günü Ermeni vilayeti resmen kurulmuştur. Vilayetin terkibine İrevan’ın 15 “mahal” ile Nahcivan’ın 5 “mahal”i katılmıştır. Ferman gereği 7.331 Türk ve 2.369 Ermeni nüfuslu İrevan şehri "Ermeni vilayeti"ne dâhil edilmiştir. 101 Ruslar Türkmençay Anlaşması ve Osmanlı İmparatorluğu ile yaptıkları 1828–1829 Savaşı’nın şartları gereği Kafkaslara, Azerbaycan Türklerinin yaşadıkları bölgelere yoğun bir Ermeni göçü başlatmışlardır. 102 Mahmud İsmayıl, a.g.e., s. 4. Bkz: Aygün Attar, “Karabağ Sorunu ve Çözüm Arayışları”, Dokuzuncu Askeri Tarih Semineri Bildirileri I (22-24 Ekim 2003),Genelkurmay Basımevi, Ankara 2005, s. 107-133; http://politika.dumlupinar.edu.tr/attar/3.doc, (erişim tarihi: 25.03.2010). 102 Karabağ’a ilk yerleşen Ermeniler de İran’ın Marağa civarındaki köylerden getirilmiş Ermenilerdir. Bu Ermenilerin torunları, 1978’de atalarının Karabağ’a yerleşen ilk Ermeniler olmaları ve bu topraklardaki varlıklarının 150. yılı şerefine onlara anıt dikmiş, üzerinde Ermeni alfabesi ile “Marağa – 150” sözleri yazmışlardır. Sovyetler Birliği’nin dağılması sırasında, 1991’de bu anıt Ermenilerin 100 101 42 Türkmençay Anlaşmasının imzalanmasından sonra Ermenilerin göç ettirilmesi için Rus ordusunda görevli olan Ermeni kökenli subaylar doğrudan görevlendirilmişlerdir. Rusya İmparatorluğu sarayından göçle ilgili verilen 15 maddelik talimatta çok ilginç hükümler yer almıştır. Bu maddelerde Ermenilerin toplu şekilde iskân ettirilmesi öncelikli vazife olarak belirlenmiştir: 1) Göç sürecini kontrol etmek için Hıristiyan Göçmenler Komitesi oluşturulsun 2) Göçmenlerin iskân edecekleri topraklarda Hıristiyanlardan müteşekkil daire (okrug) oluşturulsun. Hıristiyanların Müslümanlarla bir arada yaşamalarına müsaade edilmesin. Bunun için bazı Müslüman, ayrıca Hıristiyan köylerinin onların dindaşlarının daha yoğun yaşadıkları bölgelere göçürülmesi konusu görüşülsün. 3) Göçmenlerin yerleştirilmesi için yaşam açısından elverişli, hayat için sağlıklı ve bol sulu topraklar seçilsin. 4) Göçmenlere ayrıcalıklar ve imtiyazlar verilsin. 103 Yeni oluşturulmuş “Ermeni vilayetinde” 1111 köyden sadece 62’sinde Ermeniler yaşamaktaydı ve bu köylerden sadece 14’ünün ismi Ermeniceydi. Bu köylerdeki Ermenilerin ekseriyeti 1828 yılında bu köylere gelerek yerleşmiş Ermenilerdi. Ermeniler, Kafkaslara göç ettirilirken, çok sayıda Müslüman da Çarlık yönetimine karşı oldukları için Azerbaycan’ın diğer bölgelerine ve Osmanlı Devleti’nin topraklarına göç etmek zorunda kalmıştır. Göçten önce Ermeni vilayetinde Müslümanların sayısı 81.749 (16.078 aile) ve Ermenilerin sayısı 25.131 (4.428 aile) iken, Ermenilerin İran’dan göç ettirilmesinden sonra sayıları 60.691’e (11.377 aile), yani % 24’ten % 43’e yükselmiştir. İran’dan göç ettirilen 8.249 aileden 6.949’u Ermeni eyaletinde yerleştiği halde, geriye kalan 1300 aile ise Karabağ’a ve Zengezur’a göç kendisi tarafından dağıtılmıştır. Bkz, Celal Aliyev ve Budaq Budaqov, Türkler, Azerbaycanlılar, Ermeniler: Tarihi Heqiqetin Soyqırımı, Azerbaycan Neşriyatı, Bakı, 2003 ss. 12-13. 103 Bkz: Fahri Valehoğlu –Hacılar, “Rus İşgali Sonrasında Azerbaycan Topraklarında Ermeni İskanı”. KÖK Araştırmalar KÖK Sosyal ve Stratejik Araştırmalar Dergisi, Ermeni Araştırmaları II, Cilt XII, Sayı 2 (Güz 2010), ss. 35-44, KÖKSAV Yayınları, http://www.koksav.org.tr/arsiv/201012206.pdf (erişim tarihi: 12.04.2011). 43 ettirilmiştir. 104 Böylece Rusya’nın Kafkaslardaki Ermeni iskânı siyasetiyle bölgenin etnik yapısı değişmeye başlamıştır. Ayrıca 1836 yılında bağımsız Alban Kilisesi’nin feshedilerek, Ermeni Grigorian Kilisesi’ne devredilmesi Azerbaycan’ın en eski halklarından olan Hıristiyan Albanların Grigoryanlaşmasına ve Ermenileşmesine yol açmıştır. Alban Kilisesi’nin sahip olduğu tüm eski arşivler yağmalanmış ve Albanların çok az kısmı kendi kimliklerini koruyabilmişlerdir. Bunlar hâlihazırda Oğuz ve Gebele ilçelerinde yaşayan Udinlerdir. 105 Rus İmparatorluğu’nun Ermenileri Kafkaslara göç ettirmekteki amacı, onları İran ve Osmanlı “asimilasyonundan kurtarmak” değil, kendi askerî, siyasi, ekonomik ve tümüyle sömürgeci politikalarının aracı haline getirmekti. Ruslar, Ermenileri kendilerine sadık bir müttefik olarak görmekteydiler. 106 N. Şavrov’un yazdığına göre, sadece 1828-1830 yıllarında Güney Kafkasya’ya İran’dan 40.000 ve Osmanlı’dan 84.000 Ermeni göç ettirilmişler ve bu Ermeniler Karabağ, İrevan, Borçalı ve Ahıska bölgelerindeki en verimli topraklara yerleştirilmişlerdir. 1900’lü yılların başında Güney Kafkasya’daki 1.300.000 Ermeni nüfusun ancak 300.000’i buranın yerlisiydi, geri kalan 1 milyon Ermeni ise bölgeye Ruslar tarafından göç ettirilmiştir. 107 Ermenistan kaynakları bile Karabağ meselesine ilişkin göreceli olarak sessizliğin yaşandığı dönemlerde, XIX. yüzyıl başlarında Karabağ bölgesinde Ermeni nüfusun azınlıkta kaldığını ifade etmekteydiler. Nitekim 1972 yılında Erivan'da yayınlanan "Batı Ermenistan'ın Rusya'ya birleştirilmesi" isimli bir kitapta (s. 562), bu yıllar için Karabağ'da 12 bin ailenin bulunduğu ve bunların sadece 2500-ünün Ermeni ailesi olduğu belirtiliyor. Ermenilerin buraya sonradan geldiğinin kendilerince bir başka ifadesi de, 1978 yılında Karabağ'ın Akdere (eski Mardakert) rayonunda, "Bölgeye Gelişlerinin 150 Vaqif Arzumanlı ve Nazim Mustafa, Tarihin qara sehifeleri, Bakı, 1998. s. 15. Bu konuda bkz, Farida Mamеdova, Politiçеskaya Istoriya i istoriçеskaya gеografiya Kavkazskoy Albanii, Elm, Baku, 1986, ss. 238-239; Farida Mamеdova, “Itrina o Karabahskoy problеmе”, Jurnal Azеrbaydjan i azеrbaydjantsı, No: 7–8, 2001. 106 Guram Marhuliya, “Armyanskiy sеpararizm na Yujnom Kavkazе”, Dirçeliş XXI esr, 104–105, 2006, http://www.mns.gov.az/dircelish_jurnali_az.html, (erişim tarihi: 13.06.2012). 107 Nikolay Şavrov, Novaya ugroza russkomu dеlu v Zakavkaz’е. Prеdsroyaş’aya rasprodaja Mugani inorodtsam, SPb: 1911, Elm, Baku, 1990, ss. 63–64. 104 105 44 Yılı" anıtını dikmeleri olmuştur. 108 Azerbaycan’da genel nüfus sayımına ilişkin ilk veriler 28 Ocak 1897 tarihinde yapılan Rusya İmparatorluğu genel nüfus sayımı sonucunda tespit edilmiştir. 109 Fakat bu tarihe gelene dek bölgenin nüfus yapısında ciddi değişiklikler yaşanmış, nüfus yapısındaki dengeler neredeyse altüst edilmiştir. 1807 yılında Azerbaycan’ın 560 binlik nüfusunun büyük ekseriyeti Azerbaycan Türklerinden oluşurken, bu coğrafyada Tatlar, Talışlar, İran Kürtleri de yaşamaktaydı. Doğal olarak Çarlık Rusyası’nın demografik politikasının temelinde bölgenin daha fazla Hıristiyanlaştırılması yer almıştır. 1818 yılından itibaren bölgeye önce Almanların, kısa süre sonra değişik cemaatlere mensup Rusların (Molokan, Subbotnik, Duhobor, Baptist vs.), ardından da Yunanlıların ve Ukraynalıların göçü başlamıştır. 110 Rus Çarlığı’nın Osmanlı ve Kaçar hanedanıyla yaptığı savaşlar sonucunda, Ruslar Kafkaslardaki konumunu güçlendirirken, 20 Mart 1828’de bölgede bir Ermeni vilayeti oluşturulmuş, Osmanlı ve İran’daki Ermenilerin bu bölgelere göç ettirilmesi sağlanmıştır. 1900’lü yılların başında Güney Kafkasya’daki 1.300.000 Ermeni nüfusun ancak 300.000’i buranın yerlisiyken, geri kalan bir milyon Ermeni ise bölgeye Ruslar tarafından göç ettirilmiştir. 111 2.2.1.2. Çarlık Reformların Kimlik Bilinci Üzerindeki Etkileri Çar yönetiminin hanlıkları ortadan kaldırmasının sonuçları tarihçiler ve diğer araştırmacılar tarafından daha çok Azerbaycan'daki Türk devletçilik geleneğine darbe, ülkenin iktisadî açıdan sömürülmesi karşısında önemli bir engelin yok edilmesi ve yerel yönetimin Rusların eline geçmesi şeklinde değerlendirilmektedir. İlgar Aliyev, Dağlıg Karabağ, Bakü, Elm, 1989, ss. 75-78. Pеrvaya Vsеobş’aya pеrеpis’ nasеlеniya Rossiyskoy Impеrii 1897 g. (Pod rеd. N.A.Rroynitskogo), S.-Pеtеrburg, 1905. 110 Arif Yunusov, “Etniçеskiе i migratsionnıе protsеssı v posrsovеrskom Azеrbaydjanе” http://chairs.stavsu.ru/geo/Conference/c1-67.htm, (erişim tarihi: 21.02.2012). 111 Nikolay Şavrov, Novaya ugroza russkomu dеlu v Zakavkaz’е. Prеdsroyaş’aya rasprodaja Mugani inorodtsam, SPb: 1911, Elm, Baku, 1990, ss. 63–64. 108 109 45 Swietochowski'nin de belirttiği gibi, son idarî düzenlemeyle Azerbaycan topraklarının Bakü ve Yelizavetpol “guberniya”larının (eyalet) içine alınması bölgede etnik bir kimlik yaratma amacına yönelik olmasa da, 112 dolaylı yolla bu işe yardım ettiği söylenebilir. Zira 20. yüzyılın başlangıcında millî zemin üzerine kurulacak Azerbaycan Halk Cumhuriyeti bu iki guberniyanın arazisi üzerine inşa edilecekti. Dolayısıyla yeni idarî düzenleme tarihte ilk bağımsız Azerbaycan millî devletinin ortaya çıkmasına katkıda bulunacaktı. Ayrıca hanlıklardaki idarî düzenin boy bilincine dayanması, hanlıklar arasında derin siyasi bölünmeler ve çatışmalar, millet bilincinin gelişmesi karşısında önemli bir engel teşkil etmekteydi. Böylece yeni düzenlemeyle ulusallaşma süreci karşısındaki önemli bir engel ortadan kalkacaktı. Başka bir engel de ortak yazı dilinin bulunmamasıydı. Zira hanlıkların büyük bir kısmında, yazı dili olarak Türkçe yerine, Farsça kullanılıyordu. Hanlıklar arasındaki sınırların ortadan kaldırılmasıyla ortak edebî dil oluşturma çabalan da hızlanacaktı. Bu sürecin en büyük yanlışı o zamana kadar bir Türk yerleşim alanı olan Erivan'ın bağımsız bir gubernatörlüğe dönüştürülerek ileride ortaya çıkacak Ermenistan ülkesinin sınırlarını belirlemesiydi. 113 Çarlık yönetimince 1860-1870'li yıllarda uygulamaya konulan Büyük Reformlar ve bu reformlar kapsamında sürdürülen göreceli özgürlükler Azerbaycan'da toplumsal-siyasal dinamikleri etkilemiştir. Ayrıca, Azerbaycan'ı Çarlığın diğer eyaletlerinden farklı kılan, belki de - söylemek gerekirse - daha avantajlı konuma getiren diğer bir önemli faktör de bulunuyordu. 1850-60’lardan itibaren yerel dilin geliştirilmesini, yerel bir tarih bilincinin biçimlendirilmesini yeğlemiştir. Bu tür politikaların ilk örneklerinden biri olarak, Çarlığın 1840-50’li yıllarda Kafkas Canişini (Kafkasya Valisi) olarak atadığı Vorontsov’un uygulamaları bu açıdan önemli olsa gerek. Şöyle ki, bu göreve atandıktan kısa bir süre sonra Vorontsov’un yoğun bir kültür Tadeusz Swietochowski, Müslüman Cemaatten Ulusal Kimliğe Rus Azerbaycanı:1905-1920 (Çeviren:Nuray Mert), Bağlam Yay., İstanbul, 1988, s.33. 113 Ebülfez Süleymanlı, Milletleşme Sürecinde Azerbaycan Türkleri, Ötüken Yay. ss. 42-43. 112 46 politikası izlediği; bu bağlamda Azerbaycanlı yazarlardan oluşan bir grubu yerel tarih yazımı için organize ettiği; o dönemde yayınlanmakta olan Kafkas dergisinde sık sık Azerbaycanlı şairlerin şiirlerine yer verdiği; Azerbaycan’ın yerel dili, folkloru, edebiyatı ile ilgili araştırmalara finansal fon sağladığı bilinmektedir. 114 Ama bunu yaparken hassas dengeleme politikalarının izlendiği de görülmektedir. Başka bir deyişle, Çarlık yönetimi diğer tehdit kaynağı olarak gördüğü ve o dönemde yeni yeni kendine yer etmeye başlayan Türkçülük eğilimlerini de kontrol altında tutmayı ihmal etmemiştir. Bu politikaların içeriğini özellikle Azerbaycan toplumunun adının ve dilinin tanımlanması bağlamında değerlendirmek mümkündür. Şöyle ki, Rus idarecileri bu dönemde Azerbaycan toplumunu Müslüman, Müslüman Tatarlar ya da Rusya Müslümanları gibi oldukça genel ve muğlak kavramlar ile tanımlarken, kullanılan yerel dili Tatarca, ya da Tatar dili olarak ifade etmeyi tercih etmişlerdir. 115 Nüfusla ilgili istatistik verileri, 19. yüzyılın sonlarından itibaren Azerbaycan’da nüfus artışını göstermektedir. Bu artış 1913 yılına dek devam etmiştir. Nüfus artışının başlıca nedenlerinden biri, Bakü’nün bir petrol üretim merkezi haline gelmesidir. 2.2.2. Sanayileşme ve Kentleşmenin Demografik Yapı Üzerindeki Etkileri Bakü Rusya tarafından işgal edildiğinde, birkaç Müslüman mahallesinden oluşan ve nüfusu beş bini geçmeyen geleneksel bir İslam şehri konumundaydı. Toprak mülkiyeti üzerinden devlet tekelinin kaldırılması, özel sektörde gereken sermaye ve teknik imkanlara sahip yerli ve yabancı iş adamlarına tahsis edilen petrol arama imtiyazlarının verilmesi, eski Bakü Tadeusz Swietochowski, a.g.e., s.26. Diğer bilgiler için bkz: A.Hüseynzade, XIX esrin ikinci yarısında Azerbaycan tarihşünaslığı, Bakı, 1967. 115 Örneğin, ilk kez Tiflis'te Rus dilinde yayın hayatında başlayan ve Azerbaycan toplumu için öngörüldüğü anlaşılan derginin adı, İzvestia Tatar (Tatar Haberleri) olarak geçiyordu. Bu derginin Azerbaycan dilindeki ilk yayın organı olan ''Ekinci'' den (1875) epey önce çıktığı gözönünde bulundurulursa, önemli vaka olarak değerlendirilmesi gerekecektir. Bkz: Leeuw, s.101. Ayrıca bu konuda daha geniş bilgi için bkz: . Alireza Asgharzadeh, ''Azerbaijan and The Challenge of Multiple Identiities: In Search of A Global Soul'', MERIA Journal, Cilt 11, Sayı 4, (Aralık)2007. 114 47 Kalesi'ni hareketlendirdi. Böylece, servet avcıları ve finansal güce sahip şirketlerin Bakü'ye akını başladı. 1880'li yıllarda şehrin kuzey kısmı, yüzlerce petrol kuyusunun bulunduğu dev bir petrol madenine dönüştü. Bilhassa bu dönemde İsveçli iş adamı Ludvig Nobel, Bakü'de bir şirketler imparatorluğu kurmuştu. Şehrin kuzeyinde bulunan Nobel'e ait petrol rafinerileri ile petrol arama-üretim alanları boru hatlarıyla birbirlerine bağlanmıştı. Petrol sektöründen Rus, Ermeni ve Müslüman iş adamları da müthiş kar elde ediyorlardı. Şehrin en büyük şirketleri Shibaev & Co. Hazar Petrol Cemiyeti, Tağıyev, Nağıyev, Esadullayev, Lianozov, Mirzeyev, Ter-Agopov, Mantaşev ve Pitoyev ailelerine aitti. 1880'li yıllarda Bakü'nün çağlayan petrol piyasasına Rothschild Bankası da girdi. 116 Petrol üretimi bir taraftan Bakü’nün kentleşmesini hızlandırırken, diğer taraftan Rusya’nın değişik bölgelerinden ve Güney Azerbaycan’dan çalışmaya gelenlerin sayısında bir artışa neden olmuştur. 1897 yılında ilk defa Rusya imparatorluğu genelinde nüfus sayımı yapıldı. Buna göre, Çarlık Rusya'sının toplam nüfusu ilk belirlemelere göre 125,7 milyonu aşıyordu. 117 S.K. Patkanov'a göre, bu belirlemeler sonucunda Rusya'nın genelinde 146 halk yaşamaktaydı. 118 Sayımda Güney Kafkasya’nın Türk kesimi "Türk-Tatar", "TatarMüslüman" etnik kimliği altında gösterilmiştir. Buna karşılık Türk Kafkası'nın nüfus dağılımı pek net belirtilmemiştir. Buna karşılık gayri-Türk unsurların konumu daha net belirtilmiştir. Bakü çevresinde Ermeni ve diğer etnik kökenlere mensup sermaye sahipleri yanında, bu kimliği taşıyan grupların varlığına dikkat edilmiştir. Bu dönemde Rusya genelinde toplam TürkMüslüman kimlikli insan sayısı 15.118.442 idi. Kafkasya Türkleri de onların içinde yer almaktaydı. Türk nüfusu bakımından Azerbaycan hâlâ en önemli Gulişambarov S.,Oçеrk razviriya i sovrеmеn- noе sosroyaniе nеfryanoy promışlеnnosri Bakinskogo rayona // Sbornik svеdеniy o Kavkazе, Tiflis, 1880. R. 7, ss. 327-369; 117 Urlanis B. T, Rost Naseleniya v Yevrope, Moskova 1941, s. 190; Raşin A. R, Naseleniye Rossii za 100 let, Moskova 1956, s. 26; Vodarskiy Y. E, Naseleniye Rossii za 400 let, Moskova 1973; Jdanko T. A, ''Etniçeskiye Obtşnosti i Etniçeskiye Protsessi v Dorevolyutsionnoy Rossi'', Sovremennıye Etniçeskiye Proçessı v SSSR eseri içinde, Moskova 1975, ss. 34-35. 118 Jdanko T. A, a.g.e., Tablo: 1. 116 48 üs konumundaydı. Türklerle birlikte, bu bölgede Ruslarca ayrı birer "etnik" statüsü yakıştırılan Kürt, Avar, Ermeni, Rus, Ukraynalı, Tat, Fars, Gürcü, Avrupalı, Yahudi ve diğer etnik unsurlar barınmaktaydı. 119 1897 nüfus sayımına göre Azerbaycan'ın toplam nüfusu 1.876.700 idi. Bu rakam 1910 yılında 2.317.000'e, 1913 yılında ise 2.339.000'e varmıştır. XIX. Yüzyılın sonlarında nüfusun ancak 220.000'i şehirlerde yaşamaktaydı. Bu rakam 1897-1908 yılları arasında 355.700'e, 1909-1917 yılları arasında ise 573.300'e ulaşmıştır. Kasabalarda oturan (şehir tarzı yerleşim alanları) nüfus ise 20.000 idi. 1896 yılında şehir nüfusu genel nüfusun % 16,9'u, 1913 yılında ise % 23,8'i oluşturmaktaydı. Nüfusun, özellikle de şehir nüfusundaki yükselişin nedeni Azerbaycan içinde meydana gelen göçler veya doğum oranındaki artış değildir. Bu yükseliş özellikle Rusya, İrevan ve Tiflis gubernatörlüklerinden iş için gelen işsizler ordusunun bölgeye akınıyla ilişkilidir. 1897 sayımına göre, Azerbaycan köylü nüfusu 1.502.000 idi. 1913 yılında ise bu rakam 1.783.000'e çıkmıştı. 1897 yılında köylüler toplam nüfusun % 83,1'i oluştururken, 1913 yılında bu oran % 76,2'e düşmüştür. Bu hesapla Azerbaycan nüfusunun 3/4'ünü köylüler teşkil etmekteydiler. 1897 yılında işçilerin sayısı 150.000'i aşmıyordu. 1917 yılında bu rakam 240.000'e varıyordu. Bunun 180.000'ini sanayi, 60.000'ini ise tarım işçisi oluşturuyordu. Buraya mevsimlik işçi olarak çalışanları dahil edersek işçilerin toplam sayısı 400 ila 500 bin arasında değişiyordu. 120 Azerbaycan’ın nüfusu, doğal artışın yanı sıra Rusya, Ermenistan, Gürcistan, Dağıstan ve Güney Azerbaycan’dan gelenlerle de yükselmiştir. 121 Sanayinin gelişmesiyle Bakü şehir olarak büyüme trendi göstermekteydi. Kısa sürede sanayi bölgesi, güney ve kuzey uç sınırlarının ötesine taştı. 1851’de şehir 7 431 Türkçe konuşan Müslüman nüfusa sahip idi. 1863’te toplam nüfusu 14 500 iken 1897’de bu sayı 111 904’e ulaşmıştı. Birinci Dünya Savaşı’ndan önce bu sayı ikiye katlanmıştı. 1903’te çevredeki 119 Jdanko T. A, a.g.e.,Tablo: 1. M. A Adonts, S.Aliyarov ve N.N S-Marşani, Mnogonatsionalnıy sostav i klassovoe edinstvo ploretariata Zakavkazya, Formirovanie raboçego klassa v Zakavkaze, Tiflis 1974, ss. 106-107. 121 A.V. Alışеvskiy, Gorodskoе nasеlеniе Azеrbaydjana, Baku 1923, ss. 4-5, Azerbaycan tarihi, Beşinci cild (aprel 1920-iyun 1941), Elm, Bakı 2000, s. 93. 120 49 kasabalarla birlikte Bakü’nün toplam nüfusu 143 786 olmuştu. 1913’te ise bu sayı 214 670’a yükselmişti. 122 Göçlerin etkisiyle şehrin etnik yapısı önemli ölçüde değişmiştir. 1843 yılında şehir nüfusunun %91’i Türk ve İranlı Müslümanlardan oluşuyordu. 123 1897-1913 yıllarında Müslümanların sayısı artmaya devam ederken Ermeni ve Rus göçmenlerin sayısı daha hızlı artmıştır. Bu dönemde Türklerin sayısı 33 826’dan 45 962’ye yükselirken şehrin Ermeni nüfusu 10 033’den 41 680’a ulaşmıştı. Rusya’nın Çernozem bölgesinden gelen göç akıntısı, özellikle yeni yüzyılın başında önemli ölçüde yükselmişti. 1897 ve 1913 yıllarında bu sayı 38 975 ve 76 288 olarak kaydedilmişti. 124 1903’de Bakü’de Türk Müslüman oranı %30 iken 1913’te bu oran %21’e düşmüştü. 125 Bu dönüşüm sürecinde Müslümanlar dezavantajlı bir konuma düştüler. Müslümanlar petrol ticaretindeki mevzilerini bu konuda daha avantajlı olan yabancılara kaptırıyorlardı. 126 Buna rağmen bazı yerli iş adamları önemli zenginliğe ve etkinliğe sahiplerdi. Hacı Zeynalabdin Tağıyev, Şemsi Esedullayev ve Musa Nağıyev petrol patlamasının getirdiği müthiş zenginliğe sahip olmuşlardı. Tağıyev Hazar ticari filosunun önemli bir kısmını ve Bakü’nün güneyinde Bibi Heybet’te zengin petrol kuyularını işletiyordu. Sahip olduğu en büyük tekstil fabrikasında bin işçiye istihdam sağlanmıştı. Tağıyev, Müslüman müşterilerin hamisi rolünü üstlenip Petrol Sanayiciler Birliğinde, şehir meclisinde ve Saint-Petersburg′daki bakanlıklarda Türk toplumun çıkarlarını başarıyla temsil ediyordu. Bu milyoner işadamı şehirdeki öncellikle Müslüman toplumu için bağışta bulunuyordu. Tağıyev, okur yazarlığı olmadığı halde Müslüman öğrencilere burs vermekteydi. 1905 yılından Veriler için bkz.: Kavkazskiy kalеndar’ na 1852 god. Tiflis, 1851. S. 305; Izvеsriya Bakinskoy gorodskoy dumı. 1914. № 5. S. 8. Bu verilere Abşeron yarımadası petrol bölgelerinde yaşayanlar dahil edilmemiştir. Bu sakinler de dikkate alındıkta 1903 yılında Bakü nüfusu 206 751, 1908 yılında ise 230 419 idi. Altstadt, Audrey L., Baku, 1813-1914: Transformation of a Muslim Town, The City in Late Imperial Russia, edited by Michael F. Hamm. Bloomington: Indiana University Press 1986. P. 288-293. 123 D. I. Ismail-Zadе, Nasеlеniе gorodov Zakavkazskogo kraya v XIX - naçalе XX v Moskva 1991, s. 79. 124 Altstadt-Mirhadi A.L. Baku. s.289. 125 Izvеstiya Bakinskoy gorodskoy dumı. 1914. №5. s. 18. 126 19. Yüzyılın sonunda Müslüman işletmelerinin Bakü petrolü üretimindeki payı sadece %5 idi. Bkz.: Sеidzadе D. B. Iz istorii azеrbaydjanskoy burjuazii v naçalе XX vеka. Baku, 1978, ss. 23-27. 122 50 itibaren vakıfların halk-eğitim etkinliklerini ve 19. yüzyıl sonlarında Müslüman aydınların odağı haline gelen gazeteleri finanse etmekteydi. Milyoner Tağıyev serveti sayesinde, Müslüman kız lisesi açma, opera dahil birkaç tiyatro binası inşa etme imkanlarına sahip olmuştu. 127 Müslümanlar ekonomi dışında pek de etkin bir güce sahip değildi. Şehir yönetiminde Rus göçmenler, serbest meslek ve teknik hizmet alanında Ermeniler önde geliyordu. 1910 yılında Bakü′de 107 avukat ve yardımcı, hizmet veriyordu. Bu alanda çalışan Müslüman avukat sayısı sadece 4 idi. Bunun dışında 38 Rus ve 48 Ermeni avukat çalışıyordu. 128 1913 yılında Bakü′de faaliyette bulunan 146 ruhsatlı doktordan sadece 10′u Müslümandı. 129 1905 yılında liselerde ve “realnıy” okullarında görev yapan 258 öğretmen arasında Müslüman öğretmenlerin sayısı onu geçmemekteydi. Azerbaycan’da 1914-1917 yıllarında 89 bin, 1918-1920 yılları arasında ise 197.000’lik bir nüfus azalması yaşanmıştır. 130 Birinci Dünya Savaşının başlaması, ekonomik ve sosyal sıkıntılar, salgın hastalıkların yayılması, ayrıca bu dönemde Ermenilerin Azerbaycanlılara karşı yaptıkları toplu katliamlar bu düşüşte etkili olmuştur. 131 Ibragimov M. D. Prеdprinimarеl’skaya dеyarеl’nosr’ G. Z. Tagiеva. Baku, 1990, s. 32. RGIA. F. 1485. On. 1. D. 10. L., s.144. 129 Adrеsnaya i spravoçnaya kniga. Baku, 1913. ss. 102-106. 130 Е.K. Mеhraliеv, Gеografiçеskiе problеmı formirovaniya i razmеşеniya nasеlеniya v Azеrbaydjanskoy SSR, El’m, Baku 1984, s.19. 131 Rusya İmparatorluğunun iskan politikası ve Ermenilerin Kafkaslarda Türklere karşı yaptıkları katliamlar konusunda ayrıntılı bilgi için bkz. Alesker Aleskerli, “Ermenilerin Azerbaycan'da Yaptığı Soykırımlar ve Devam Eden Çözümsüzlük”, Stratejik Analiz, Cilt 9, Sayı 108, Nisan 2009, ss. 2830. 127 128 51 Tablo 1: 1913 İtibariyle Bakü sanayi bölgesinde yaşayan etnik grupları 132 Etnik kimlikler Erkekler Kadınlar Türkler (Azerbaycanlılar) 14 553 9 473 Ruslar 21 060 17 198 Ermeniler 12 915 3 921 Farslar 20 925 1 915 Almanlar 860 912 Polonyalılar 222 191 Yahudiler 627 466 Gürcüler 745 250 Kazan Tatarları 3 183 920 Lezgiler 6 222 991 Diğer Kafkas halkları 308 89 Diğer halklar 816 527 Toplamda 82 436 36 850 Azerbaycan’da petrol sanayisinin gelişimi bölgenin demografik yapısını da önemli ölçüde etkilemiştir. Bu bir taraftan halkın nüfus yapısını etkilerken diğer taraftan da Müslüman ve Türk burjuvazisinin de ortaya çıkmasına neden olmuştur. Bu dönemde Bakü sadece bir petrol sanayi merkezi olarak kalmamıştır. Bunun yanı sıra Bakü’de eğitim ve kültür atılımının da yaşandığını görmekteyiz. 2.2.3. Sanayinin Gelişmesi Milli Kimlik Şuurunun Güçlenmesi 1867 yılında Mavera-i Kafkas Eğitim Dairesi Başkanlığı kuruldu. Sürekli inşa edilen ilkokulların, “realnıy” okulların ve liselerin sayısının artırılmasıyla Müslüman eğitimi Hıristiyan okul sistemine göre geride kalmıştır. Zira ilk başlarda Müslümanlar kendi çocuklarını, değil Rus 132 Yorg Baberovskiy, a.g.e., s. 58. 52 okullarına, Rusça-Tatarca eğitim veren ilkokullara bile vermeye kabul etmiyordu. Kur’an kursu verildiği medreseler resmi eğitim kurumu statüsünde değildi. Medrese mezunları eğitime devam etme hakkına sahip değildi. Bu okulların aşırı dinciler tarafından yönetildiği ve bu okulların Avrupa uygarlığına karşı birer direniş merkezi oldukları algısı hakim idi. Oysa bürokrasi elit bu uygarlığın yayılmasından yanaydı. Dolaysıyla, İslam eğitim sisteminin yerine Rus eğitim sisteminin geçmesi istenmekteydi. 1870'li yılların ortalarında Eğitim Bakanı Graf Tolstoy, eyaletlerde ilköğretimin yaygınlaştırma politikasının “diğer halklarımızın Ruslaştırılması’ ile doğrudan ilgili olduğunu açıklamıştı. 133 Bu halde Müslümanların çoğu kariyer sahibi olma ve zenginleşme iddialarından tamamıyla vazgeçmiş durumdalardı. 134 Tutucu Şii ruhban sınıfı, Kazan ve Kırım Tatarları arasında yaygınlaşan Cedidcilik menşeli Müslüman aydınlanma hareketinin yayılmasına engel olmaktaydı. Böylece, İslam eğitim sistemi gelişemiyordu. Yüksek eğitimi alma hayalini kuran Azerbaycanlı bir gencin, ataların geleneksel ilkelerinden şartsız vazgeçmesi bekleniyordu. Bu sebeplerden dolayı çok az sayıda Müslüman, kültürel değerlerinden fedakarlık ederek eğitim almakta kararlıydı. 1904 yılında Bakü'deki erkek liselerinde sadece %6,7'si, kız liselerinde %0,5 Müslüman öğrenci vardı. Örneğin, bu okullarda eğitim alan Ermeni cemaatinden gelen öğrenci oranı % 43,6 ve %37 idi. 135 1835 ile 1855 yıllar arasında Farsça ve Arapça alıntı içermeyen Türk halk diyalektinde gramer ve okuma kitapları çıkmaya başlamıştı. Etkisi Kafkas kültür ortamın dışına taşan kişilerin arasında Mirza Fetali Ahundov (1812-1878) idi. Devrim sonrası milliyetçilik ideolojisi onu, ruhban sınıfı karşıtı milli Azerbaycan bilincin kurucusu olarak, diğerleri Fars milliyetçiliğinin manevi babası olarak görmekteydi. Ahundov Tiflis’te Genel Valilik kâtipliğinde Şark dilleri tercümanı görevinde çalışmaktaydı. Tiflis’in manevi açıdan verimli ortamında yerli Müslüman halkının dil ve geleneklikleri Ahundov’un ilgisini 133 Dowler W. “The Politics of Language in Non-Russian Elementary Schools in the Eastern Empire, 1865-1914”, Vol. 54., Russian Rewiew. 1995. pp. 516-538. 134 Khaled A. The Politics of Muslim Cultural Reform: Jadidism in Tsarist Central Asia. Berkeley, 1998. s. 62 135 Yorg Baberovski, a.g.e, s. 48. 53 çekmişti. Yazdığı birkaç komedi Ahundov’a “Şark’ın Molyeri” adını kazandırmıştı. Komedilerin konusu, Müslümanların gericiliği ve İslam ruhban sınıfının gerçek cehaletidir. Ahundov Türk halk diyalektini kullanmıştır. Bu dil gerek Farsçadan ve gerekse İran etkisi altında kalan yazılı Türkçeden farklı bir dildir. Vorontsov, Ahundov’un komedilerinin “Kafkas” resmi gazetesinde yayınlanmasını ve Tiflis sahnesine çıkmasını sağlamıştı 136. Müslüman aydınları sadece 19 yy. sonuna doğru düşüncelerini halk arasında yaymaya başladılar. Onların faaliyet alanı Mavera-i Kafkas’ın iki merkeziyle - Bakü ve Tiflis’le sınırlıydı. 1875 yılında Bakü’deki öğretmeni Hasan Bey Zerdabi (1832-1907) tarafından Mavera-i Kafkas’ın ilk Türkçe gazetesi “Ekici” çıkmaya başlanmıştı. Gazete sayfalarında Zerdabi, Rus halkçılarını izleyerek mahiyetçe ruhban karşıtı ve Avrupa odaklı aydınlanma düşüncelerini yaymaktaydı. Zerdabi, Rus halkçı programı ile Moskova Üniversitesinde matematik bölümü öğrencisi iken tanışmıştı. “Ekici” gazetesi sade halk Türkçesinde çıkıyordu ve Müslüman aydınları tarafından kolaylıkla anlaşılmaktaydı. Görüldüğü üzere gazete çiftçilere ulaşılmamaktaydı 137. Çok uluslu Çarlık İmparatorluğunun dış kaynaklı kültürüne ağırlık verilmesi ve milli geleneklerinin suç nedeni olarak yorumlanması ortamında milli topluluklar sadece mevcut düzeni reddedilerek yapılandırabilmekteydi. Onlar kendilerine has özgünlüğü çarlık rejiminin yerli kültüre otokratik müdahalesini reddederek ortaya koymaktaydılar. İlk zamanlarda Kafkas aydınların bu davranışları, tutucu mollaların söylemleri gibi Avrupa yaşam tarzından vazgeçilmesine neden olmamıştı. Mesela, kozmopolit ve dünya vatandaşı olarak bilinen Mamed Şahtahtinskiy dünyanın geleceğini sadece Avrupai yaşam çerçevesinde görüyordu. Onun yorumunda muasır Avrupa, Şark’ın geleceği için önayaktır. Bu görüşle ilgili şunları söylemekteydi: “ Avrupalılar yaşadıkları süre içince hep gelişerek ilerlemektedirler. Beşeriyetin gelişim kavramı Avrupa yaşamını gözlemlemekle ortaya çıkmıştır. Dolaysıyla, M.F.Ahundov eserlerinin bir kısmı Rusçaya çevrilmiştir. Bkz: Ahundov M. F. Izbrannıе filosofskiе proizvеdеniya, Baku, 1982; 137 Kasumov M. M. G., “Zardabi — vıdayuş’iysya azеrbaydjanskiy prosvеrirеl’ vroroy polovinı XIX vеka”, Trudı AN AzSSR, 1955, № 8, ss. 136-177. 136 54 Avrupalıların yaşam tarzı örneği, geride kalmak istemeyen her topluluk için geçerlidir” 138. Dil sorunu aydın sınıfının dikkat merkezindeydi. Kırım Tatar aydınlarından İsmail Bey Gaspıralı 1883’den Bahçesaray’da Rusya’daki Müslüman Türklerin sesini duyuran “Tercüman” gazetesini yayınlamaya başlamıştı. Gaspıralı, dil asimilasyonuna dayanarak Müslüman Türklerin Panslavizm’e benzer bir şekilde birleştirmeye çalışmıştır. Gaspıralı’nın “Dilde, fikirde, işte birlik” sözü Pantürkistlerin prensibi olmuştu. “Tercüman” gazetesi Osmanlı Türkçesinde yayınlanmaktaydı. Gazetede son derece basit ifadelerce yabancı Farsça kelimelerin kullanılmamasına özen gösterilmişti. Bu yüzden Müslüman halkı yazılanları zorlanmadan anlamaktaydı. Buna rağmen hayal edilen birleşme düşüncesi gerçekleşememişti. Sebebi, birliktelikten bahsedilirken aslında farklılıkların göze çarpması idi. Kazan’dan Bakü’ye kadar yayılmış Müslümanların arasında yaşadıkları çıkar ve deneyim farklılıkları dikkate alınmamıştı. Böylece “Tercüman”ın üstlendiği görevlerin etkinliği azalmıştı. Bakü Müslüman aydınları, milli sorunlarla ilgili propagandayı kendince tercih ettikleri tarzında yapmaktaydılar. Onlar kentleşmenin sunduğu çeşitli iletişim olanaklarıyla halkın kalbine yol bulmakta zorluk çekmemişlerdi. Onlara göre öncelikli vazife aydın sınıfın halk dilinde konuşularak yakınlaşma sağlamasıydı. “Tercüman” gazetesi ve 18871891 yıllarında yayınlanan “Keşkül” elit edebiyat dergisi bu konuda başarılı olamamışlardı. 139 1890 yılların başında dil sorunu yeniden canlılık kazanmıştı. Müslüman aydın gönülleri pedagoji ve edebi gazetelerin yerli halk şivelerinde yayımlanması konusunda İçişler Bakanlığı Basın Genel Müdürlüğünden izin almakla uğraşmışlardı. 1899 yılının Ekim ayında “Azerbaycan lehçesinde” çıkacak “Taze Haberler” gazetesinin yayın izni için talepte bulunan Neriman Nerimanov, Rusya’da Ermeni ve Gürcüce 19 gazete yayınlanırken 2 milyon Kafkas Müslümanlarının haberleri kendi ana dilinde okunmaz durumunda 138 139 Yorg Baberovski, a.g.e, ss. 50-51. Yorg Baberovski, a.g.e., s. 51. 55 olduklarını belirtmişti. Nerimanov aydınlanmayla ilgili Çarlık rejiminin resmi retoriğini de kullanarak ve ayırdığı iki dünya arasında bir aracı rolünü üstenmiş entelektüel olarak kendi projesinin üstünlüğünü savunmaktaydı. Nerimanov’a göre Kafkas Müslümanları sadece Türk, Fars ve Hint basınını okuduklarını için, onlar kendilerini Rus İmparatorluğu tebaası olarak görmemişlerdir. Kafkas’ın Müslüman halkı sadece kendi dilinde çıkan basın sayesinde Fars gazetelerin yobaz fikirlerinden kurtularak uygarlaşma sürecinin ilerletebilecektir. Halka ulaşamayan onu aydınlatamaz. Bu durum, merkezi yönetimin çıkarlarıyla uyuşmuyordu. Basın Genel Müdürlüğü bu tür talepleri derhal geri çevirmekteydi. Bakanlığın 1897 tarihli yazılı gerekçesinde basında yerel dillerin kullanılmasının Müslümanların Rusya’ya vatandaşlık duygusunu yazmıştır. kuvvetlendirmeyeceğini, 1880-1890 yıllarında bilakis “Novoye ondan Vremya” uzaklaştıracağını ile “Moskovskiye Vedomosti” gibi tutucu Rus gazetelerinde muhabir olarak çalışan toprak ağası ve edebiyatçı Şahtahtinskiy 1903’te “Şarkı-Rus” gazetesinin yayın iznini alabilmişti. 1905 yılına değin genelde sosyo-kültürel alana odaklanan Azerbaycanlı aydın ve gazeteci kesimin faaliyetleri, söz konusu tarihlerde Rus-Japon savaşından Çarlık ordularının yenilgiyle ayrılmasından sonra beliren merkezkaç eğilimlerinin ve 1905-06'da Ermeni-Müslüman (Türk) çatışmalarının da önemli etkisiyle hızlı bir şekilde siyasal alana kaymıştır. 140 Nitekim tarihsel olarak Azerbaycan siyasetinde sosyalizmden milliyetçiliğe, İslamcı ümmetçilikten Marksizm'e ya da liberalizme kadar düşünce akımlarının kendilerine yer edinmesi daha çok bu dönemden itibaren gözlemlenmiştir. Bu doğrultudaki gelişmeler, öteden beri genelde sosyokültürel alana sığdırılmaya çalışılan Azerbaycan kimliği sürecinin zayıf kalan siyasal sütununun güçlenmesine önemli katkılarda bulunmuştur. Hatta Difai örneğinde olduğu gibi siyasal-aktivist örgütlenmelerin meydana çıkması bir ölçüde kaçınılmaz olmuştur. 141 Rafig Rustamov, Azerbaycan Dış Politikasında Kimlik, Tehdit Algılaması ve Güvenlik Yaklaşımları, T.C. Ankara Üniversitesi S.B.E Uluslararası İlişkiler Anabilim Dalı, Yayınlanmamış Doktora Tezi, Ankara, 2008.s.125. 141 Rafig Rustamov, a.g.e., s.127. 140 56 2.2.4. Siyasi Düşünce ve Milliyetçiliğin Gelişmesi 1905 yılından sonra Mavera-i Kafkas’ta siyasi yelpaze daha geniş açılmıştı. 1907’de Stolıpin devrimi olana kadar Türk aydınları anayasal demokrat partisinin çekirdeğinde yer almaya devam etmişlerdi. Onlar Tagiyev’in finanse ettiği Rusça yayınlandığı “Kaspiy” gazete çatısında toplanmışlardır. Bu gazete Bakülü avukat Alimerdan Bey Topçubaşı tarafından çıkartılmaktaydı. Novgorod’da Tüm-Rusya Topçubaşı, Müslüman 1905 Ağustos Kurultayı’nda teşkil ayında edilen NijniRus Müslümanları İttifakı’nın (İttifak-i Muslimin Rusiyanin) kurucularından birisiydi. Birinci Duma’da Müslüman fraksiyonunun başkanlığını da yapmaktaydı. Buna rağmen ne Çar hükümeti, ne de Müslüman fraksiyonuyla zaman zaman sıkı ilişkileri kuran Kadet Birliği Topşubaşı’nın Kafkasya Müslümanlar eşitliği ve kültürel özerkliği kazanma çabalarına empati ile bakıyorlardı. 1907’de seçim yasasında yapılan değişiklikler, Duma’daki Müslüman milletvekillerinin sayısında önemli ölçüde azalmasına neden olmuştu. Bundan sonra Müslüman milletvekilleri Duma’daki söz sahipliğini yitirmişlerdi. Kültürel özerkliğin kurulması ve Müslümanlık eğitimin gelişmesi planların suya düşmesi Müslüman aydınlarını hayal kırıklığına uğrattı ve farklı bir yola itmiş oldu. 142 İranlı düşünür Cemaleddin Afgani’den (1839-1897) sonra Türk milliyetçileri, siyasi görüşlerini Avrupa karşıtı belagat üzerinden geliştirdiler. Cemaleddin Afgani İngiliz emperyalizminin Doğudaki saldırısı karşısında İslam dünyasının modernizasyon konusunu ilk kez gündeme getirmiştir. İslami değerleri Avrupa rasyonalizm ve eğitimi ile bağdaştırmaya çalışılmıştı. Bu görüşüne göre İslam, Türk-Müslüman toplumunun kültürel alanı olarak belirtilmekteydi. Böylece geliştirilen Avrupa uygarlaşma projesi İslam kavrayış içinde sıkıştırılıp kalacaktı. Yeni Avrupa dünya yaşamından Avrupalı olmayanlara yer verilmemesi ile Batı vizyonu, aydın Müslümanların çoğunu hayal kırıklığına uğratmıştı. Onlar Avrupa’nın zihniyetini benimserken başka 142 Yorg Baberovski, a.g.e., ss. 52-53. 57 temeli üzerinde kurulmuş otoritesi etkisinden kurtulamıyordu. Dolaysıyla Müslümanların önüne İslami değerlerin korunması vazifesini koyularak Avrupa’ya göre yola devam edilebilirdi. Milliyetçiliğin bu yeni şekli, Sorbonne Üniversitesi mezunu gazeteci Ahmet Bey Agayev (1870-1938) ve Bakülü Doktor Ali Bey Hüseyinzade (1864-1941) öncülüğünde gelişmişti. Hüzeyinzade ve Ağayev, etnik dil bilimine, daha sonra halkçılık ilkelerine dayanan saldırgan milliyetçiliği savunmaktaydılar. Bu düşünceler, “Hayat” gazetesinde yansımıştı. 1905 yılın Nisan ayında Agayev “Kaspiy” gazetesinde, Rusya Türklerin etnik yapısı büyük Türk Tatar ırkına dayanmakta olduğunu yazmıştı. Bakü’de Pantürkçüler “İslamizasyon, Türkleşme, Avrupalılaşma” sloganlar altında hareket etmekteydi. Bu fikirler, yeni Türk sosyolog Ziya Gökalp (1876-1924) yaygın çalışmalarında gösterilmişti. 143 Boğaz’dan Pasifik’e kadar geniş bir alanda yaşayan tüm Türk halklarının birleşme fikrini kanıtlamak amacıyla Pantürkçüler Orta Asya’daki efsanevi ata yurdu olan Turan ve Moğol hanlarından Cengizhan ve Timur adlarını vermekteydiler. İmparatorluğu öncülüğünde Pantürkçüler, kendi gerçekleştirebileceğini projelerini Osmanlı inanıyorlardı. 1905 devriminin bozguna uğraması sonucunda Çarlık Rusya’da Pantürkçülüğün ileri gelenleri İstanbul’a iltica etmişlerdi. Hüseyinzade, kısa bir süre sonra Genç Türklerin sayılı kişilerinden oluşan “İttihat ve Terakki” örgütünün yönetici kadrosuna girmeye başarmıştı. “İttihat ve Terakki” örgütü 1908’de Osmanlı İmparatorluğunun yönetimi ele geçirerek devlet politikasının planlı Türkleşme sürecine koyulmasına çalışmıştı. 1907-1910 yılları arasında Stolipin'in başbakanlığı döneminde Rusya genelinde uygulanan baskıcı politikalar yüzünden Kafkasya Türkleri de pek bir siyasi varlık gösterememişlerdir. Ancak Stolipin'in öldürülmesi ardından ortaya çıkan otorite boşluğundan yararlanan bir grup Türk aydını Ekim 1911'de Bakü'de gizlice bir araya gelerek Müslüman Demokratik Müsavat (Eşitlik) Partisi'ni kurdular. Kurucuları arasında Abbas Bey Kâzım-zade, Mehmet Ali Resul-zade ve Tagi Nagiyev bulunuyordu. Onlar, İstanbul'da 143 Yorg Baberovskiy, a.g.e., s. 54. 58 olmasına rağmen parti başkanı olarak Mehmet Emin Resulzade'yi seçtiler. Anlaşıldığı kadarıyla partinin kurulması emrini de Resulzade İstanbul'dan vermiş olmalıdır. 1912 yılında ise partinin programı ve tüzüğü hazırlandı. 1913 yılında Romanovların 300. yılı dolayısıyla ilan edilen aftan yararlanarak Azerbaycan'a dönen Resulzade resmen partinin başına geçmiş ve böylece Azerbaycan Türklerinin millî mücadele tarihinin en büyük siyasal örgütlenmesi olan Müsavat Partisi sahneye çıkmıştır. 144 Pantürkizm, Kafkas Müslümanların arasında taraftarlarını sürekli kaybetmesiyle birlikte görüşün temel esasları Azerbaycan milliyetçileri bilinçlerinde önemi korumaktaydılar. Bu dönemde Yelizvetpol’da sosyalist devrimciler, milliyetçilik esaslı “Geyrat” (Şeref) adlı teşkilatı kurmuşlardı. Teşkilatın başında avukat H.Hasmemedov ve tercüman A.Refibekov bulunmuşlardı 145. 1912 yılında Pantürkçülerin romantik milliyetçi duygularını “Musavat” (Eşitlik) adlı radikal İslam aydınlar partisi benimsemeye başlamıştı. Bu parti Osmanlı ve Rusya Türkleri hesaba katmadan “Kafkas Türkleri” halkçılık esasına göre harekette bulunarak faaliyet alanı daraltmıştı. 1918 yılın baharında Müsavat Partisinin liderleri tarafından kurulan Azerbaycan Cumhuriyeti 1920 yılı Nisan ayına kadar hâkimiyetini sürdürmüştü. 146 2.3. AZERBAYCAN HALK CUMHURİYETİ (AHC) DÖNEMİ (1918-20) YILLARI ETNİK YAPI VE AZINLIKLAR POLİTİKASI 2.3.1. Azerbaycan Halk Cumhuriyetinin Tesisi 1917 yılında Rusya’da Şubat Devriminin gerçekleşmesiyle yeni bir siyasi dönem başlamıştır. Devrimin sonucu, Rusya’nın Rus olmayan halkları arasında siyasi gelişmeleri hızlandırmıştır. Toplumun değişik kesimlerini kapsayan ayrı ayrı örgütler, siyasi kurumlar ve komiteler kurulmuştur. Yeraltı Oruclu M, Azerbaycanda ve Mühaceretde Müsavat Partiyasının fealiyyeti (1911-1992), Bakı 2001, ss. 33-34. 145 Samеdov V. I., Rasprosrranеniе marksizma-lеninizma v Azеrbaydjanе, Baku, 1966, s. 61. 146 Rargauzеr Ya., Sotsial’naya suş’nosr’ musavarizma // Vsеsoyuznaya konfеrеntsiya istorikovmarksistov: Rrudı. M., 1930, ss. 501-520. 144 59 faaliyette bulunan siyasi örgütler açık faaliyete başlamıştır. Mart 1917 yılında Transkafkasya’nın yönetimi için Geçici Hükümet tarafından Transkafkasya Özel Komitesi 147 adı ile geçici bir organ oluşturulmuştur. “Bu komite, Devlet Dumasında, bölgenin milli gruplarını temsil eden vekillerden oluşmakta idi. Fakat bu kurum başlangıçtan itibaren, Transkafkasya milletlerini yeterince temsil edemediği ve tarım sorununun çözümüyle ilgili halkın güvenini kazanamadığı için eleştirilere hedef olarak etkisiz hale gelmiştir. 148 Ekim İhtilalinden sonra 11 Kasım 1917 tarihte Tiflis’te toplanmış olan Transkafkasya’nın siyasal ve sosyal örgütleri, Rusya’da yasal hükümeti oluşturacak Kurucu Meclise seçim yapılana kadarki dönem için bölgenin geçici hükümeti olacak Transkafkasya Komiserliğini oluşturmuşlardır. Zakavkom (Rusca “Zakafkazskiy Komissariat”) adıyla bilinen bu hükümetin 11 üyesi vardır. 26– 28 Kasım 1918 tarihinde Kurucu Meclis için seçimler yapıldıysa da, 5 Ocak 1918 yılında ilk toplantının ardından Bolşevikler tarafından feshedilmiştir. Böyle bir durumda kurumun Transkafkasya’dan olan üyeleri 10 Ocak 1918 tarihli toplantıda Transkafkasya Parlamentosunu (Mavera-i Kafkaz Seymini) kurmuştur… 9 Nisanda parlamento, Transkafkasya’yı bağımsız, demokratik, federatif bir Cumhuriyet ilan etmiş ve ilk hükümeti kurmuştur.. 149 Azerbaycan, Gürcistan ve Ermenistan’ın parlamento temsilcileri arasında iç ve dış siyasetle bağlı tüm konularda ciddi fikir ayrılığı vardı. O günün siyasi ortamında parlamento, Transkafkasya siyasilerinin izledikleri politik manevraları sonucunda ortaya çıkmış geçici bir kurumdan öteye gidemedi ve iç çekişmeler sonucu 26 Mayıs 1918 yılında Gürcistan’ın kendi bağımsızlığını ilan etmesiyle feshedilmiştir. 27 Mayısta ortaya çıkmış durumla bağlı Parlamento’nun Azerbaycanlı milletvekilleri olağanüstü toplantı yaparak Azerbaycan Milli Şurası’nın kurulması hakkında karar kabul etmiştir. Milli Şura 24 oyla Azerbaycan’ın devlet bağımsızlığının ilan edilmesi hakkındaki kararı kabul etmiştir. Aynı günde Ermeniler Taşnaksütyun partisinin önderliğinde bağımsız Ermenistan Cumhuriyeti kurmuşlardır. Sovyet Ordusu Bu kurumun adı tarih literetüründe OZaKom (Rusca’dan alınmış Osbıy Zakafkazskiy KomitetÖzel Transkafkasya Komitesi) olarak geçmektedir. 148 Tadeusz Swietochowski, a.g.e., s. 124. 149 Nasirov, R., Borba za vlast’ v Azеrbaydjanе (1917-1920 gg.), Baku, 1993, s. 45- 46. 147 60 tarafından 20 Nisan 1920’de Azerbaycan, 29 Kasım 1920’de Ermenistan ve 22 Mart 1921’de Gürcistan hükümetleri yıkılarak, buralarda Sovyet hâkimiyeti tesis edilmiştir. 2.3.1.1. Azerbaycan Halk Cumhuriyeti Dönemi ve Kimlik Sorunu 1918-20 yılları arasında kurulan ilk Azerbaycan Halk Cumhuriyeti Azerbaycan Türkleri için son derece önemli ve ulusal egemenlik konusunda vazgeçilmez bir referans noktasıdır. Azerbaycan’ın bağımsızlığını ilan eden İstiklal Beyannamesi çok kısa bir metin olmasına rağmen, cumhuriyetin niteliklerini kendinde ihtiva etmiştir. demokratik Beyannamede, Azerbaycan'ın demokratik devlet niteliği doğrudan yer almaktaydı. 4. maddede ülke sınırları içinde milliyet, din, sosyal durum ve cinsiyet ayrımı yapılmaksızın, bütün vatandaşlara vatandaşlık ve siyasal hakların verildiği ifade olunmaktaydı. Azerbaycan Halk Cumhuriyeti, ülkesinde yaşayan tüm milletlere serbest gelişmeleri için geniş imkânlar vermekteydi. (Madde 5) Azerbaycanlı aydınlardan Mirza Bala çok doğru bir tespitte bulunarak, Azerbaycan'da millî hanedan dahi bulunmadığı için istibdat ile cumhuriyet arasında her hangi bir tereddüde yer kalmadığını, "demokratik cumhuriyet" kararını milletin kendi kararı, kendi fermanı ve kendi iradesi gibi görmektedir. Azerbaycan Halk Cumhuriyetinin ilk hukukî belgesi olan "İstiklâl Beyannamesi" onu egemen, bağımsız, (Madde 1) ve demokratik bir cumhuriyet (Madde 2) olarak nitelemiştir. Cumhuriyetin birinci yılı münasebetiyle M. E. Resulzade çok haklı olarak şöyle diyordu: "Türk menşeli tüm başka devletler meydana gelirken, özellikle dine dayanmışlarsa da, Azerbaycan Cumhuriyeti, Türk millîdemokratik devletçiliği zemininde, millî medenî tayin-i mukadderatın 61 muasırlığına esaslanmıştır. Bu noktainazardan Cumhuriyetimiz birinci Türk Devletidir." 150 İstiklâl Beyannamesinin 4. maddesine dikkati çeken Mirza Bala, cumhuriyetin tüm vatandaşlarına millet, mezhep, sınıf ve cins farkı gözetilmeksizin siyasî ve vatandaşlık haklarını tanımasının Doğuda büyük bir devrim anlamına geldiğini söylemektedir. Bildiğimiz gibi, Azerbaycan Halk Cumhuriyeti her hangi bir yazılı Anayasaya sahip değildir. Bu yüzden toplumda vatandaşların hak ve özgürlükleri parlamento ve hükümet tarafından çıkarılan yasalarda ifade olunmaktaydı. Büyük sosyal ve siyasî sorunların yaşanmasına rağmen, kısa bir dönem içinde toplumun demokratikleşmesi, ifade, vicdan, toplumsal ve kolektif hürriyetler, insan haklarının korunması yönünde birçok önemli yasalar kabul edilmiştir. Parlamento çoğunluğuna sahip Müsavat partisi, parlamento fraksiyonunun deklarasyonunda "Azerbaycan hürriyet ülkesi olmalıdır" denilmekteydi. Azerbaycan Halk Cumhuriyetinde 1919 yılında kabul edilmiş seçim yasasına (Müessesler Meclisine Seçimler Hakkında Esasname) göre dünyada ilk defa olarak eşit oy ilkesi kabul edilmekteydi. 151 Esasnamenin 1. maddesine göre, Müessesler Meclisi cinsiyet farkı yapmaksızın genel ve eşit seçim hakkı esasında, gizli oy verme yolu ile millî çevreden doğrudan seçimle nispî temsilcilik esasında halk tarafından seçilen üyelerden oluşturulur. Görüldüğü gibi, yasa ile kadınlara, erkeklerle eşit olarak seçim hakkı tanınmaktaydı; hatta bu kanun, Avrupa'nın gelişmiş devletleri ile kıyaslanacak derecede çok demokratik bir kanun idi. ABD Anayasasında Mirze Bala Mehmetzade, Azerbaycan Misak-ı Millisi:28 Mayıs İstiklal Beyannamesinin Tahlili(Aktarma ve şerhler:Alesker Aleskerli,Elşad Mahmudov, Ankara, 2002, s. 23’den alıntı Azerbaycan gaz. 1919, 28 may, No 110. 151 Cumhuriyetin yıkılması nedeniyle bu yasa uygulanamamıştır. 150 62 kadınlara seçim hakkı tanıyan XIX. düzeliş 1920'de yürürlüğe girmiştir. 152 Türkiye Cumhuriyetinin 1924 Anayasası ilk şeklinde "18 yaşını ikmal eden her erkek Türk'ün" milletvekili seçimlerinde oy kullanabilmesini öngörmekteydi. Daha sonra, 1934 yılında kadınlara seçme ve seçilme hakkı verilmiştir. 153 Aynı hak İngiltere'de 1928, Fransa'da 1944, İtalya'da 1946, Belçika'da 1948, İsviçre'de 1971 yılında tanınmıştır. 154 Hükümetin çabaları sonucu az bir zaman içinde, toplam 30 okul; 8 erkek lisesi (7 devlet, 1 özel) 10 kız lisesi (8 devlet, 2 özel), 6 meslek lisesi, 2 ticaret lisesi (1 özel) ve öğretmen lisesi faaliyete başlamıştır. Eğitim alanındaki sorunların çözülmesinde Osmanlı Hükümeti tarafından büyük destek sağlanmıştır. 155 İstiklâl Beyannamesinin 6. maddesine göre, Meclis-i Muessesân toplanıncaya kadar, Azerbaycan yönetiminin başında genel halk oylamasıyla seçilmiş Millî Şura ve Millî Şura karşısında mesul olan geçici hükümet durur. O dönemin zor şartlarında halk tarafından genel halk oylamasıyla seçilmiş bir parlamento kurulamamıştır. Millî Şura ikinci toplantısında (20 Kasım 1918) Azerbaycan Parlamentosunun kurulması hakkında kanun kabul etmiştir. Kanun gereğince, mevcut durumda Umum-Azerbaycan Müessesler Meclisine seçimler yapılması imkânsız olduğundan ülke nüfusunun etnik yapısına orantılı bir şekilde bir Parlamento oluşturulmuştur. Sovyet tarihçileri uzun süre Azerbaycan Halk Cumhuriyeti Parlamentosu’nu demokrasi aleyhtarı, halk karşıtı, muhafazakâr, "tam Musavatçı parlamento" olarak değerlendirmişler. Özellikle, kasıtlı ve önyargı ile "Musavat Hükümeti tarafından tayin olunmuş, sömürgeci sınıfın temsilcilerinden oluşmuş", "seçimle kurulmamış bir müessese" olduğu fikri ileri sürülmüştür. 156 Oysa milletvekili seçimlerinin adaletli ve son derece 152 Z Çernilovski., Hrestomatiya po istorii gosudarstvo i prava zarubejnıh stran, Moskva, 1984, s. 345. 153 Yavuz Sabuncu., Anayasaya Giriş, 5. Basım, Ankara, 1997, s. 78. 154 Ergun Özbudun., Türk Anayasa Hukuku, Ankara, 1993, s. 62. 155 Azerbaycan gaz. 1919, 28 may, No 110. 156 Bkz: Oçerki istorii Kommnistiçeskoy partii Azerbaydjana, T. 1, Baku, Azernesr, 1985, 382; İstoriya gosudarstva i prav Azer-baydjanskoy SSR (Velikaya Oktyabrskaya Revolyutsiya i soz-danie 63 demokratik bir şekilde yapıldığını görmek için Azerbaycan'ın o zamanki etnik yapısına göz atmak yeterlidir. Şöyle ki, 2,75 milyon toplam nüfusun 1,9 milyonu Azerbaycanlı, 0,5 milyonu Ermeni, 0,23 milyonu Rus milletinden oluşmaktaydı. Parlamentonun 120 sandalyesinden Azerbaycan Türklerine 80, Ermenilere 21, Ruslara 10 Alman, Yahudi, Gürcü ve Polonyalılara birer sandalye ayrılmıştı. (Diğer 5 sandalyeden 3'ü Bakü sendikası, 2'si ise Bakü Petrol Sanayicileri Konseyi ve Ticaret Sanayi Birliği için öngörülmüştü.) Gerçekten, eski Rusya İmparatorluğu topraklarında teşekkül bulmuş hiçbir devlette azınlıkların hakkı bu derecede korunmamıştır. Azerbaycan Halk Cumhuriyetinin parlamentosu, ülkenin son derece ağır siyasî sorunlarla baş başa kaldığı bir dönemde oluşturulmuştur. Bir taraftan, büyük güçlerin Azerbaycan konusundaki belirsiz tutumları, diğer taraftan Rusya'dan (gerek Bolşevikler, gerekse monarşi yanlıları tarafından) beklenilen tehlike, aynı zamanda ülke içinde demokratik cumhuriyet aleyhtarlarının faaliyetlerinin yanı sıra çözümü beklenilen çok sayıda ekonomik, sosyal ve siyasî sorunun mevcut olduğu bir ortamda böyle bir yasal kurumun oluşturulması tek yol olarak görülmektedir. Devletlerin meydana gelmesi veya devrimlerin gerçekleşmesi sürecinde devlet ve hukuk tarihinin sergilediği hayatî tecrübeler böyle durumlarda sert yönetim, millî veya devrimci diktatörlerin ortaya çıkarak tüm hâkimiyete sahip olduklarını göstermektedir. Fakat Azerbaycan'ın siyasî düşüncesi bunlardan farklı olarak daha zor, ama daha ileri yol olan demokratik hâkimiyeti tercih etmiştir. Bir de bu mütalâaya, Parlamentonun geçici olması ve kendi mevcutluğunu Umum-Azerbaycan Müessesler Meclisinin seçilmesine kadar sürdüreceğini eklersek, bu kurumun meşru olmasında hiçbir kuşku olmadığını açık bir şekilde görebiliriz. 28 Mayıs 1918'de Azerbaycan Halk Cumhuriyeti ilan edildiğinde ise din olgusu geride kalan dönemlere nazaran görece daha fazla özel alana Sovetskoy gosudarstvennosti v Azerbaydjane), Baku, 1964, s. 277; , F. S Şabanov, Razvitie sovetskoy go-su-dar-stvennosti v Azerbaydjane, Moskva, Gosyurzdat, 1959, ss. 41-42. 64 itilmiş, başka bir deyişle, "şemsiye kimlik" statüsünden arınarak Azerbaycan kimliğini tanımlayan öğelerden sadece birine çevrilmişti. Nitekim Bağımsızlık Deklarasyonunun (o günün tanımıyla Ahitname ya da Misak-ı Milli) 4. maddesi bu durumu en iyi şekilde anlatıyor olsa gerek: "...Azerbaycan Halk Cumhuriyeti millet, mezhep, sınıf, meslek ve cins farkı gözetmeden bütün vatandaşlarına hukuk-u siyasiyye ve vataniyye temin eyler." Dolayısıyla, söz konusu deklarasyon yeni kurulan Azerbaycan Halk Cumhuriyetinin seküler niteliğini de ima ediyordu. Ne var ki, Svvietochovvski'nin bu görüşle ikna olmadığı görülmektedir. Ona göre. Çağdaş Azerbaycan kimliği ve devletçiliğinin kuramsal temeli olan ve Ali Bey Hüseynzade tarafından geliştirilen Türkleşmek, İslamlaşmak ve Avrupalılaşmak 157 yaklaşımı bir modernleşme programı olmakla birlikte, önemli bir eksiği de barındırıyordu: Bu programın sekülerlik ayağı bulunmuyordu.' Ama o dönemin genel koşulları göz önünde bulundurulursa Svvietochovsski'nin yaklaşımının gerekli düzeyde kapsayıcı olmadığını söylemek mümkündür. Çünkü ulusal kimliğin henüz gerekli olgunluk düzeyine ulaşmamış olması, dahası, toplumun hala daha çok dinsel simgeler üzerine örgütlendiği göz önünde bulundurulursa, o koşullarda sekülerlik anlayışının yaptırımcı yöntemlerle devreye sokulması riskli sonuçlara neden olabilirdi". Başka bir deyişle Ali Han Şirvanşir örneğinde olduğu gibi geleneksel yapısından tam olarak kopmamış/kopamamış bir toplumun verebileceği tepkinin de hesaba katıldığı düşünülebilir. Bu nedenle sekülerliğin aslında pratik düzlemde Avrupalılaşmak bileşeninin içine sinmiş bir kavram olduğunu söylemek mümkündür. Ne de olsa o dönemlerde çağdaşlığı, teknolojiyi ve sosyoekonomik gelişmişliği simgelediği anlaşılan Avrupalılaşmak, çok daha meşru bir kavram olarak tutunmaya başlıyordu. 158 Swietochovvski'ye göre Rusya (Çarlık Rusyası) topraklarında bu iki ideoloji (Pan-İslamizm ve PanTürkçülük) birbirlerini inkâr etmiyorlardı, çünkü çoğu Türk halkları Müslüman Ali Bey Hüseyinzade’nin ‘Türkleşmek, İslamlaşmak ve Çağdaşlaşmak’ sloganı, ilk bağımsız Azerbaycan Cumhuriyeti’nin üç renkli bayrağının renklerinde temsil edilmiştir. 158 Azerbaycan kimliğinin oluşum sürecinin önemli isimlerinden M.E.Resulzade'nin. Türkleşmek, İslamlaşmak ve Avrupalılaşmak sloganında Avrupalılaşmak yerine çağdaşlık kavramını kullanmayı yeğlediği bilinmektedir. Bunun için bkz: Mehemmed Emin Resulzade, Azerbaycan Kültür Gelenekleri ve Çağdaş Azerbaycan Edebiyatı, Ankara. 1984. s.37. 157 65 idiler. Gasprinski (İsmail Bey Gaspıralı) sürekli İslam'ın Türk milletinin esas faktörlerinden olduğunu tekrarlıyordu. Pan-Türkçülüğün çoğu liderleri aynı zamanda kendilerini Pan-İslamist olarak görüyorlardı.' 159 Pan-İslamcılık ile Pan-Türkçülük arasında paradigmatik bir çatışma bulunduğunu söylemek zordur. Azerbaycanlı aydınların daha çok İslam'ın çağdaş yaşam koşullarına uyum sağlamasını mümkündür. 160 savunan bir duruş sergilediklerini belirtmek Azerbaycan'da Türkçülük akımının önemli temsilcilerinden Ali Bey Hüseynzade'nin yaklaşımı bu konuda çok manidardır: "...Eğer biz ilerlemek ve hayati varlığa sahip bir millet olmak istiyorsak, her şeyden önce Müslüman olarak kalmalıyız. Bizim ilericilik ülkümüz, hayat şartlarımızın iyileşmesi doğrultusunda olan arzumuz İslam kanunlarına bağlı kalınarak elde edilebilir." 161Dolayısıyla, Azerbaycan toplumunda Müslüman kimliğine vurgu yapan söylemle Türkçülük söylemi her hangi bir zaman akışında birbirlerini takip eden ve/veya belirli kırılma noktalarında birbirlerinden ayrılan süreçler olarak algılanmamalıdır. Tabii ki, 1905-1917 yılları arasında dört kere yapılmış olan Rusya Müslümanları Kurultayları'nın öngörülen sonuca ulaşamaması, önemli bir faktör olarak görülebilir. 162 Fakat bu gelişmeler Müslüman kimliği unsurunun ya da İslami değerler öğesinin o dönem için Azerbaycan aydınlarının sosyo-politik söylemlerinden dışlanması açısından yeterli neden olarak görülmüyordu. Dolayısıyla, Türkçülük sütununun gelişmekte olan Azerbaycan kimliği sürecine yerleşmesini sağlayan başka nedenler vardı. Resulzade'nin Dirilik dergisinde çıkan bir makalesinden yapılacak küçük bir alıntı, bu durumu genel hatlarıyla özetleyecek niteliktedir. O, dinin ulusal kimlikteki rolünün önemini belirtmekle birlikte, aşağıdakileri eklemektedir: "...Bizde "millet" kelimesinin manası çok yanlış bir surette telakki edilmektedir. Ne kadar yüksek tahsil görmüş, medeni hayat ve medeni memleketler görmüş adamlarımıza tesadüf edersiniz ki, hangi millettensiniz, diye vereceğiniz soruya: "Müslümanım" — diye cevap verir. Ve bu cevabın 159 Tadeusz Swietochowski, a.g.e., s. 44. Bkz, Ahmet Ağaoğlu, Üç Medeniyet, Başbakanlık Kültür Müsteşarlığı, Ankara, 1972, s.28. 161 Ahmet Ağaoğlu. a.g.e., s.28. 162 Ahmet Ağaoğlu. a.g.e., s.28. 160 66 hiç de namuvafık olduğunu düşünmez. Halbuki aynı kişinin kendisi bir Rus’a "// iz kakoy natsiı" (hangi millettensiniz?) - diye verdiği soruya "kristianin" (Hristiyanım) cevabını alsa. Mezkûr cevabı oldukça gülünç ve cevap veren şahsın cehline delil tutar. Aslında bizde "ümmet" kelimesi ile "millet" kelimelerinin farkı ayrılmamıştır... İşte bu suretle Slavyan, German milletlerine mukabil vaaz oluna bilecek kelime Türk, Fars ve Arap kelimeleri olabilir. Müslüman veya İslam kelimesi değil, bunlar ancak İsaviyyatla Hrıstiyanlık kelimelerine mukabil konulabilirler." 163 2.4. SSCB DÖNEMİNDE AZERBAYCAN’IN ETNİK YAPISI 2.4.1. SSCB’nin Azerbaycan’daki Nüfus ve İskan Politikaları Azerbaycan’da Bolşevik hâkimiyetinin tesis edilmesi yeni bir dönemin başlangıcı olarak görülebilir. Bu dönemde Azerbaycan’ın kimlik ve kültür değerlerinin büyük yara aldığı dönemdir. Azerbaycan Halk Cumhuriyeti’nin son bulmasının ardından cumhuriyetin kurucuları ya öldürülmüş ya da iltica etmiş, Azerbaycan’da milliyetçilik düşüncesi sekteye uğramıştır. 1923 yılında Ruslar Azerbaycan’da kullanılmakta olan Latin alfabesini kaldırarak yerine Kiril alfabesini getirmişlerdir. Din yasaklanmış ve tüm cami ve kiliseler kapatılmıştır. 1937 yılından itibaren pasaportların ‘milliyet’ kısmına ‘Türk’ yerine ‘Azerbaycanlı’ yazılmaya başlanmıştır. Lezgiler, Talışlar ve Kürtler gibi Türk olmayan nüfus da ‘Azerbaycanlı’ olarak tanımlanmıştır. 164 1930 ve 1990 arasındaki dönem, Azerbaycan milli kültürünün bastırıldığı ve zamanla bu kültürün birçok ögesinin kaybolduğu dönem olarak nitelendirilmektedir. 165 Yine bu dönemde bütün sosyo-politik örgütlerin eylemleri bastırılmıştır. 166 163 Mehemmed Emin Resulzade. "Milli Dirilik-II". Dirilik, No 3. 14 Ekim. 1914. Hikmet Hacızade, Yeni Azerbaycan için Yeni Kimlik. Azerbaycan, Mayıs-Haziran, No 312.(1998), ss. 23-24. 165 Kamil Veli Narimanoğlu,.“Azerbaycan”.Yeni Türkiye, Türk Dünyası özel sayısı, TemmuzAğustos, No 16, 1997, s. 1175-1179, s. 3. 166 Aydın Balayev, “Sosyo-politik örgütlenme (1988-1997)”. (Der.) Ersanlı, Büşra ve Mehmedov, Hüsamettin. Sözün, Sazın, Ateşin Ülkesi: Azerbaycan. Istanbul, 2004, Da Yayıncılık, s. 89. 164 67 Sovyetler Birliği döneminde ilk genel nüfus sayımı 1920 yılında yapılmak istenmiştir. 167 Fakat 1920’li yıllar Rusya’da iç savaş ve tahribatların yaşandığı bir dönem olmuştur. Bu yüzden genel nüfus sayımı gerçekleşememiş ve söz konusu sayım tüm Rusya nüfusunun sadece %72’sini kapsayabilmiştir. 1923 yılında ise şehir ve şehir tipli kasabalarda ticari ve sanayi işletmelerle birlikte nüfus sayımı da yapılmıştır. 168 Tablo 2: Azerbaycan’da genel nüfus: 1886-1920 169 Genel 1886 1887 1913 1917 1920 1.537.900 1.828.800 2.339.200 2.353.700 1.952.200 Nüfus Nihayet ilk genel nüfus sayımı 1926’da yapılabilmiştir. 1920 yılında Azerbaycan'ın nüfusu 1.952.200, 1926 yılındaki nüfus sayımı sonuçlarına göre ise 362.400 artarak 2.314.600’e ulaşmıştır. Sovyetler Birliği’nde ikinci bir genel nüfus sayımı 1937 yılının Ocak ayında yapılmış, fakat bu nüfus sayımı Sovyetler Birliği yönetimi için beklenmedik sonuçlar ortaya çıkardığından iptal edilerek 170 sayım yapan yetkililer tasfiye edilmiştir. 1939 genel nüfus sayımı sonuçlarına göre Azerbaycan’ın nüfusu 3.205.200 olmuştur. 1926 yılındaki sayımla karşılaştırıldığında 1939 yılında, Azerbaycan’ın nüfusu 890.600’lük bir artış göstermiştir. Fakat şunu da vurgulamak gerekir ki, 1926-1939 yıllarında Azerbaycanlıların toplam sayısı 1.468.800’den 1.870.500’e (401.700 artışla), Rusların sayısı 220.600’den Çarlık Rusya ve Sovyetler Birliği döneminin ilk yıllarına ilişkin yapılan araştırmalardaki istatistikî verilerde küçük farklılıklar bulunmaktadır. 168 Vsеrossiyskaya pеrеpis’ nasеlеniya 2010 goda, http://www.russiandc.com/news.html?id=1932, (erişim tarihi: 04.04.2012). 169 Allahverdiyev M.M., Azerbaycanda işçi qüvvesinin tekrar istehsalının bezi meseleleri, Azerb.SSR EA, Bakı 1966, s. 73. 170 SSCB Halk Komiserleri Sovyeti, 26 Eylül 1937 tarihinde aldığı bir kararla genel nüfus sayımı sonuçlarını, kusurlu olduğu gerekçesiyle iptal etmiştir. 1934 yılında yapılmış Tüm-Birlik (Bolşevik) Partisinin 17. Kongresinde Stalin 1933 yılı sonlarında SSCB’de nüfusun 168 milyon olduğunu ilan etmiştir. 1937 yılında yapılan genel nüfus sayımında SSCB toplam nüfusunun 162 milyon olduğu tespit edilmiştir. Oysa Devlet Planlama Komitesinin o dönemdeki tahminlerine göre 1937 yılında ülke nüfusu 180 milyona, 1939 yılında ise 183 milyona ulaşacaktı. Bkz. Vsеsoyuznaya pеrеpis’ nasеlеniya 1937 goda: Obş’iе irogi, Sbornik dokumеnrov i matеrialov, ROSSPEN, Moskva 2007, c.9, c.286. 167 68 528.300’e (307.700 artışla), Ermenilerin sayısı 284.400’den 388.000’e (103.600 artışla), diğer milletlerin sayısı ise 339.900’den 418.300’e (78.200 artışla) yükselmiştir. Nüfus artışına ilişkin verilerin orantısal değerlerine bakıldığında, bu dönemde toplam ülke nüfusu içinde, Azerbaycanlıların oranı % 63,5’den % 58,4’e ve diğer milletlerinki % 27’den % 25,1’e indiği halde, Rusların oranının % 9,5’den % 16,5’e yükseldiği görülmektedir. Başkent Bakü’de Azerbaycanlıların oranı % 30,5’den % 30,4’e düşerken, Rusların oranı % 35,2’den % 44,4’e yükselmiştir. 171 İkinci Dünya Savaşı öncesi 1937-1941 dönemi için nüfus artışı ortalama 328.000 idi. Savaş yıllarında ise Azerbaycan’da ciddi bir nüfus azalması söz konusu olmuştur. 1942-1945 yıllarında Azerbaycan’daki nüfus artışı - 638.00 idi. Savaştan sonraki 1946-1950 yıllarında nüfus artışı 227.900, 1951-1960 yıllarında 598.500 olmuştur. 172 Azerbaycan'da nüfusun en yüksek artış temposu, 1959-1970'li yıllar arasında yaşanmıştır. Bu dönemde ülke nüfusu 1.419.400 olmuş, bir başka ifadeyle % 38,4 oranında yükselmiştir. Fakat nüfusun yüksek artış temposu çeşitli etkenler nedeniyle daha sonraları düşüş göstermeye başlamıştır. Bu süreç 1990 yılından sonra daha da hızlanmıştır. 173 SSCB’de en son genel nüfus sayımı 1989 yılında yapılmıştır. Bu nüfus sayımına göre Azerbaycan’da 112 milliyet ve küçük etnik grup olduğu ortaya konmuştur. Azerbaycan’ın toplam nüfusu 7.021.000 olarak açıklanmıştır. Bu nüfus içinde Azerbaycanlıların oranı % 83 (5.805.000) olarak belirtilmiştir. Diğer tespitler ise, nispeten büyük nüfusa sahip diğer milletlerin Ruslar, Ermeniler ve Lezgiler olduğu, nüfusun % 87’sinin Müslüman (Şii ve Sünni), % 12’sinin Hıristiyan (Ortodoks ve Grigorian) ve % 0,5’inin Yahudi olduğudur. 174 Azеrbaydjan v tsifrah, Bakı, 1964, s.20; Azerbaycan tarihi, Altıncı cild (aprel 1920-iyun 1941), Elm, Bakı 2000, s. 368. 172 Mеhraliеv Е.K, Azerbaycan demoqrafik göstericileri, Dövlet Statistika Komitesi, Bakı 2002, ss. 42-43. 173 Ş.İbrahimova, “Azerbaycan'da Demografik Gelişme Dinamiği”, Review of Social, Economic & Business Studies, Vol.2, 302-318, ss. 302-303. 174 http://www.iea.ras.ru/topic/census/mon/yunus_mon2001.htm, (erişim tarihi: 05.02.2012) 171 69 Tablo 3: 1926-1999 yılı Azerbaycan’da Genel Nüfus Verileri 175 Genel nüfus 1926 1939 1959 1970 1979 1989 1999 2.314.600 3.205.200 3.697.700 5.117.100 6.026.500 7.021.200 7.953.400 2.4.2. SSCB Politikaları İçinde Ermeni Faktörünün Yeri 27 Nisan 1920 tarihinde bağımsız Azerbaycan Cumhuriyeti, Rus Kızıl Ordusu tarafından yıkılmıştır. İşgalden kısa bir müddet sonra, 1922’de Sovyet hükümeti Azerbaycan topraklarının 20 bin km²’sini Ermenistan’a katmıştır. 176 Bununla yetinmeyen Ermenistan Sovyet yönetimi, Karabağ’ın Ermenistan’a dâhil edilmesi için girişimlere başlamıştır. Ermeniler Karabağ’a dair iddialarını Moskova yönetimine sunarken, Rusya Komünist Bolşevik Partisi (RK(B)P) Kafkas Bürosunda (Kafkas cumhuriyetlerindeki komünist partilerinden oluşuyordu ve yedi üyesinden sadece bir tanesi Azerbaycanlıydı) da dile getirdiler. Bu gelişmeler üzerine, önce 27 Haziran 1921’de Azerbaycan Komünist Partisi Merkezî Komitesi konuyu görüşerek Karabağ’ın Azerbaycan’dan koparılamayacağı kararını almıştır. 4 Temmuz 1921’de toplanan RK(B)P Kafkas Bürosu ise Dağlık Karabağ’ın Ermenistan’a verilmesi gerektiği konusunda görüş bildirmiştir. Fakat Azerbaycan bu konuda ısrarlıydı. 5 Temmuz’da, RK(B)P Merkezî Komitesi temsilcilerinin de katılımıyla Kafkas değerlendirmeler Bürosu sonucu, yeniden Orconikidze toplanmıştır. ve Yeniden Nazaretyan’ın yapılan önerisiyle “Müslümanlar ve Ermeniler arasında milli barışın gerekliliği, Yukarı ve Aşağı Karabağ’ın iktisadi alakasının zaruriliği, onun Azerbaycan’la olan daimi bağlantısı gibi hususlardan hareketle Dağlık Karabağ’ın Azerbaycan Sovyet Sosyalist Cumhuriyeti sınırları içinde kalmasına, bölge dâhilinde bulunan http://www.azstat.org/statinfo/demoqraphic/az/006.shtml#s7, (erişim tarihi: 08.02.2012) 29 Mayıs 1918 tarihinde ilan edilmiş Ermenistan Cumhuriyeti, merkezi Erivan şehri olmakla Azerbaycan hükümetinin Ermenilere terk ettiği 10 bin km² Azerbaycan toprakları üzerinde kurulmuştur. Bu tarihte Ermenistan’ın nüfusu 795.000 Ermeni, 575.000 Müslüman ve 140.000 diğer milletlerden oluşmaktaydı. Ayrıca başkent Erivan’ın nüfusunun %70’i Türk iken, Ermeni nüfus sadece %30’du. 175 176 70 Şuşa şehrinin idari merkez olmak üzere bölgeye geniş bir özerklik verilmesine” ilişkin karar alınmıştır. 177 Devam eden tartışmalar sonucunda nihayet 7 Temmuz 1923’te Azerbaycan sınırları içinde idari merkezi Hankenti olan Dağlık Karabağ Özerk Eyaleti oluşturulmuştur. Karabağ’ı Ermenistan’a bağlama çabaları başarısızlıkla sonuçlansa da Ermenistan zaman zaman Azerbaycan’dan küçük parçalar halinde toprak koparabilmiştir. 1929 yılında Güney Kafkasya Merkezi Yürütme Komitesi’nin kararıyla Azerbaycan’ın 657 km² arazisi - Nahçıvan gazası Şerur ilçesinin Gurdgulag ve Horadiz köyleri, Şahbuz ilçesinin Ogbin, Ağhaç, Almalı, İtgıran, Sultanbey köyleri, Ordubad gazası Gorçevan köyü ve Kilid köyünün bir kısmı - Ermenistan’a verilmiştir. Yine 1930 yılında Aldere, Lehvaz, Astazur, Nüvedi köyleri Ermenistan’a verilerek Mehri ilçesi oluşturulmuştur. 178 1945 yılında Ermenistan yönetimi, Karabağ’ı Azerbaycan’dan ayırarak Ermenistan’a katma talebini içeren bir mektupla yeniden Stalin’e müracaatta bulunmuştur. Mektubu alan Stalin konuyu incelemek için Komünist (Bolşevik) Partisi Sekreteri Malenkov’a göndermiştir. Malenkov konuyu araştırmak amacıyla söz konusu mektubu dönemin Azerbaycan yönetiminin başında bulunan Mir Cafer Bağırov’a göndermiştir. Bağırov cevap mektubunda Şuşa hariç Karabağ’ı Ermenistan’a verebileceklerini, fakat bunun karşılığında Ermenistan’ın üç ilçesini istediklerini yazmıştır. Bundan sonra Ermeniler Karabağ konusunu askıya almışlardır. 179 1943 Tahran Konferansı’nda Sovyet-İran ilişkileri müzakere edilirken Ermeniler, SSCB Dışişleri Bakanı Molotov’dan İran’da yaşayan Ermenilerin, Ermenistan’a göç ettirilmesine müsaade etmelerini istemiştir. Molotov, bu konuyu Stalin’le görüştükten sonra İran Ermenilerinin göç ettirilmesine müsaade edilmiştir. 180 1946 yılında Cemalettin Taşkıran, Geçmişten Günümüze Karabağ Meselesi, Genelkurmay Yayınevi, Ankara, 1995, s. 136–137. Araz Aslanlı, “Tarihten Günümüze Karabağ Sorunu”, Avrasya Dosyası, Azerbaycan Özel Sayısı, Cilt. 7, Sayı. 1, 2001, s. 398. 178 http://www.mns.gov.az/dircelish_jurnali_az.html, (erişim tarihi:19.07.2012). 179 Eldar Ismaylov, “Karabahskiy uzеl: v rеrrospеkrivnoy pеrspеkrivnoy prizmе, Karabah vçеra, sеgodnya i zavrra”, Çast’ 1, Marеrialı nauçno-prakriçеskih konfеrеntsiy po rеmе “Karabah vçеra, sеgodnya i zavrra”. Pеrvaya ç., Baku, 2009. http://karabakh-doc.azerall.info/ru/articls/artc11546.php. (erişim tarihi: 18.03.2012). 180 Hatem Cabbarlı, “Rusya'da Ermeni Diasporası: Oluşumu ve Faaliyetleri”, Ermeni Araştırmaları, Sayı. 3, Eylül-Ekim-Kasım 2001, 177 71 Ermenistan’a Suriye, Yunanistan, İran, Bulgaristan ve Romanya’dan 59.900, 1947 yılında ise Filistin, Suriye, Fransa, ABD, Yunanistan, Mısır, Irak ve Lübnan’dan 35.400 Ermeni göç etmiştir. Ermenistan yönetimi yeni yerleşimciler için yer sorunu olduğunu bahane ederek Moskova tarafından Ermenistan’daki Azerbaycan Türklerinin Azerbaycan’a göç ettirilmesini öngören bir kararın alınmasını sağlayabilmiştir. SSCB Bakanlar Kurulu’nun 23 Aralık 1947 tarihli 4083 sayılı “Kolhozcuların ve diğer Azerbaycanlı Ahalinin Ermenistan SSC’den Azerbaycan SSC’nin Kura-Aras Ovasına Göçürülmesine Dair” kararı gereği, 1948-1950’li yıllarda Ermenistan’ın dağlık bölgelerinde yaşayan 100.000 Azerbaycanlı “isteğe bağlı” olarak Azerbaycan’ın Kura-Aras ovasına göç ettirilecekti. Fakat burada gerçekte, “isteğe bağlı” olarak değil, zorunlu şekilde bir göç ettirilme söz konusuydu. Azerbaycanlıların Ermenistan’dan göç ettirilmesinin yurtdışında yaşayan Ermenilerin geri dönüşü ile ilişkilendirildiği için Politbüro, “Dış Ermenilerin Ermenistan SSC’ye Geri Dönüşüne Dair” kararın uygulanmasına ilişkin konuyu 7 Ağustos 1948’de yeniden müzakereye açmıştır. Ermeni cemaatlerin geniş şekilde temsil edildiği Fransa’dan gelen Ermenilerin sayısı 2000’den, Suriye ve Lübnan’dan gelenlerin sayısı 3500’den, ABD’den gelenlerin sayısı 750’den fazla değildir. Böylece o dönem için geri dönüş politikası tam bir başarısızlıkla sonuçlanmıştır. 181 Yurtdışından gelen Ermeniler, sınır dışı edilmiş Azerbaycanlıların köylerinde kalmak istemezken, genelde büyük iskân birimlerinde yaşamayı tercih ediyorlardı. Bu yüzden Azerbaycan Türklerinin yaşadığı çok sayıda köy kimsesizliğe terk edilmiştir. Ermenistan KP Merkez Komitesi’nin 1975 Ocak tarihli toplantısında 476 köyün boş kaldığı http://www.eraren.org/index.php?Lisan=tr&Page=Print&DergiIcerikNo=253&Yer=DergiIcerik. (erişim tarihi: 20.03.2012.). 181 23 Aralık 1947 tarihli kararın ilk cümlesinde göç ettirilmenin “isteğe bağlılık” ilkesi doğrultusunda yapılacağı vurgulanmıştır. Bununla sürülme olayına “insancıl” görünüm vermeyi istemekteydiler. Oysa bu kararın uygulandığı Vedi, Göyçe, Basarkeçer’de binyıllar boyu yaşamış Türk nüfusun söz konusu karara tepkisi tamamen farklıydı. Ermenistan SSC İçişleri Bakanlığı’nın 3 Mayıs 1948’de hazırladığı, göç ettirilecek ahalinin tutumunu yansıtan ve Bakan Grigoryan tarafından imzalanmış 11 sayfalık raporda yazılanlar gerçek durumu gözler önüne sermektedir. Raporda şöyle denilmekteydi: “Tarafımızdan Azerbaycanlılar arasında konuşulanlar, onların yeni iskân yerine gitmek istemedikleri, bazıları mezarlığa giderek yakınlarının mezarları başında ağlamalarına dair birçok olay tespit edilmiştir. Azerbaycanlılar yakınlarının mezarı başında, göç ettirilmemek için dua ediyorlar.” Bkz, Gasanlı Djamil, SSSR - Rurtsiya: or nеyrralirеra k holodnoy voynе (1939–1953), Tsеnrr Propagandı, Moskva 2008, s.495. 72 vurgulanmıştır. Bu durum söz konusu köylerin harabeye dönmesi demekti. Ermenistan yönetimi, Azerbaycan Türklerinin yaşamasındansa, köylerin harabeye dönmesini tercih etmiştir. 182 Stalin’in ölümünden sonra birçok halk beraatlarını aldıkları zaman Ermenistan’dan çıkarılmış Azerbaycan Türkleri de haklarının iadesini istemişlerdir. Hatta 1954 yılında 1.154 hane Ermenistan’a geri dönmüştür. Geri dönüşün yoğunlaşacağından endişe eden Ermenistan yönetimi, 1954 yılında Moskova’ya müracaatta bulunmuştur. Ermenistan yönetiminin telkinleriyle Moskova yönetimi, Azerbaycanlıların geri dönüşünü engellemek için bazı önlemler almıştır. Öte yandan, Ermenistan yönetimi Azerbaycanlılara karşı psikolojik baskı yapmak amacıyla Ermenistan’da Azerbaycan Türkçesi’nde eğitim veren pedagoji okulunu 200 öğrencisiyle birlikte Azerbaycan’ın Hanlar ilçesine göç ettirmiştir. Uzun müddet faaliyet göstermiş Erivan Pedagojik Enstitüsü’nün Azerbaycan Bölümü ise Bakü’ye nakledilerek Azerbaycan Pedagojik Enstitüsü’ne katılmıştır. 183 2.5. SOĞUK SAVAŞ SONRASI DÖNEMDE AZERBAYCAN’IN ETNİK YAPISI 2.5.1. Azerbaycan’ın Etnik Yapısı hakkında Resmi Bilgiler Azerbaycan’ın sosyo-ekonomik ve etnik yapısında, 1989- 1996 yılına dek geçen dönemde büyük değişiklikler meydana gelmiştir. Sovyetler Birliği’nin dağılma sürecine girmesi, Ermenistan’ın Azerbaycan topraklarını işgale başlaması ve 1991 yılında SSCB’nin ortadan kalkması sonucunda büyük göç ve nüfus dalgalanmaları yaşanmıştır. Azerbaycan Türkleri Ermenistan topraklarından kovulurken, 330 bin Ermeni de Azerbaycan topraklarını terk ederek Rusya’ya ve diğer ülkelere yerleşmiştir. Fakat bu Ermenilerin bir kısmı zamanla Dağlık Karabağ’a göç etmiştir. 1990 yılı Nazim Mustafa, “1948-1953-cü iller Deportasiyasının Bezi Meqamları”, Xalq qezeti, 7 Ocak. 2009. Cemil Hesenli, Azerbaycanda Milli Mesele: Siyasi Rerhberlik ve Ziyalılar (1954-1959), Adiloğlu Neşriyyatı, Bakı, 2008, s. 107. 182 183 73 başlarında Azerbaycan Devlet İstatistik Komitesi; Ermenistan’dan kovulan 186 bin Azerbaycan Türkünü, 18 bin Müslüman Kürdü, 3.500 Rus’u, ayrıca 48 bin Ahıska Türkü’nü göçmen statüsünde kaydetmiştir. Kısa süre sonra Ermenistan’dan gelen 10 bin göçmen (yaklaşık 3 bin Rus ve 7 bin Kürt) ve birkaç bin Ahıska Türkü Rusya’ya taşınmıştır. Bunların dışında 1988 yılı sonrası 31 bin Yahudi İsrail’e göç etmiştir. 1989-1995 yılları arasında 169 bin Rus, 15 bin Ukraynalı ve 3 bin Beyaz Rus Azerbaycan’ı terk etmiştir. 184 Azerbaycan sınırları içinde bulunan Sovyet Ordusunun Güney birliklerinin, 4. Ordu. Hazar filosunun ve hava saldırısı savunma birliklerinin, muhafız birliklerinin ülkeden çıkarılmasının etkisini de eklemek gerekmektedir. Bu birliklerin sayısı aileleri ile beraber 70-80 bin kişiye ulaşmaktaydı. 185 Tüm bu gelişmeler yeni bir genel nüfus sayımında çok değişik sonuçların ortaya çıkacağını göstermekteydi. 22 Şubat 1996 tarihinde Azerbaycan Cumhurbaşkanının 442 sayılı emriyle hazırlıkların yapılarak genel nüfus sayımının gerçekleştirilmesi öngörülmüş, fakat sayım her defasında belirsiz bir tarihe ertelenmiştir. Muhtemelen Ermenistan’la savaş sonucunda meydana gelen tahribatın, büyük işgücü ve nüfus hareketlerinin ortaya çıkarabileceği reel sonuçlardan endişe edilmiştir. Nihayet BM’nin mali yardımıyla 27 Ocak – 3 Şubat 1999 yılı arasında genel nüfus sayımı yapılmıştır. Sayım sonuçlarının 10 ciltlik kitap halinde yayınlanması öngörülmüş, 3. ve 4. ciltlerde Azerbaycan’da yaşayan halklara ve etnik gruplara ilişkin bilgilere yer verilmiştir. 186 Azerbaycan’da 1999 yılı genel nüfus sayımı verilerine göre Azerbaycan’ın toplam nüfusu 7.953.400’dür. Bu nüfusun 7.205.500’ünü, yani % 90,6’sını Azerbaycanlılar oluşturmaktadır. Görüldüğü gibi 10 yıl içinde Azerbaycanlıların toplam nüfus içindeki oranı % 8 artmıştır. İlçelerde ve Nahçivan özerk Cumhuriyetinde ise bu oran % 96-99’a kadar ulaşmaktadır. Azerbaycanlıların nispeten az olduğu bölge ise başkent Bakü şehri olmuştur. Buradaki nüfusun % 88’i Azerbaycanlılardan Arif Yunusov, “Etniçеskiе i migratsionnıе protsеssı v posrsovеrskom Azеrbaydjanе” http://chairs.stavsu.ru/geo/Conference/c1-67.htm (erişim tarihi: 21.06.2012) 185 Rasim Musabeyov, “Azerbaycan'daki Etnik Azınlıklar”, Avrasya Dosyası, Azerbaycan Özel, Cilt:7, Sayı:1, Ankara 2001, s. 178. 186 Arif Yunusov, “Etniçеskiе i migratsionnıе protsеssı v posrsovеrskom Azеrbaydjanе” http://www.iea.ras.ru/topic/census/mon/yunus_mon2001.htm, (erişim tarihi: 25.02.2012). 184 74 oluşmaktadır. 187 2.5.2. 2009 Genel Nüfus Sayımı Genel nüfus sayımının yapılmasına dair cumhurbaşkanı kararnamesi 7 Haziran 2006 tarihinde çıkarılmıştır. Kararname gereği Nisan ayının 13’ünden 22’sine dek devam eden genel nüfus sayımı yaklaşık 24 bin görevli tarafından yürütülmüştür. Sayım için 19 bin sayım bürosu oluşturulmuş ve her beş anketöre bir talimatçı-kontrolör atanmıştır. Her bir iskân birimi için, yedi talimatçı-kontrolörden ibaret sayım büroları oluşturulmuştur. Her sayım bürosu yaklaşık 17-18 bin kişinin sayımını yapmıştır. Bir sayım bürosunda yaklaşık 35 sayıcı çalışmış, bir anketör 10 gün içinde 450 kişiyle anket yapmıştır. 188 Şunu da vurgulamak gerekir ki, bir günde 45 anket düzenlenmesi sağlıklı bir sayım yapılmasını zorlaştırmıştır. Yurtdışında yaşayan ülke vatandaşlarının nüfus sayımı, büyükelçilikler ve konsolosluklar aracılığıyla yürütülmüştür. Fakat gerek yurt dışında yaşayan Azerbaycanlıların sayılmasına ilişkin sayım duyurusunun yapılması, gerekse yurttaşların ilgi ve katılımı konusundaki sıkıntılar, yurt dışında yaşayan Azerbaycanlıların sayısına ilişkin sağlam verilerin oluşturulmasını zorlaştırmıştır. Özellikle geçici seyahat vizesi ile Rusya Federasyonu’na çalışmaya gidenlerin ve bölgesinde ikamet etmeyenlerin sayısının büyükelçilik ve konsolosluklar aracılığıyla tespit edilmesi imkânsızdır. Bugün resmî olmayan verilere göre Rusya Federasyonu’nda yaşayıp çalışan Azerbaycanlıların sayısı 2-2,5 milyon arasında değişmektedir. Fakat bu verilerin tespit edilebileceği sağlam kaynaklar bulunmamaktadır. 1999 genel nüfus sayımında soru anketlerinde 17 soru varken, yeni anketlere 35 soru dâhil edilmiştir. Bunlardan 29’u özel (iş, çalışma vs), 6’sı Arif Yunusov, “Etniçеskiе i migratsionnıе protsеssı v posrsovеrskom Azеrbaydjanе” http://www.iea.ras.ru/topic/census/mon/yunus_mon2001.htm, (erişim tarihi: 25.02.2012). 188 Aprelin 13-de Azerbaycanda ehalinin siyahıya alınması başlayır, http://www.azerbaycanli.org/az/news-102.html (erişim tarihi: 15.08.2012). 187 75 konut durumuna ilişkin olmuştur. 189 Sayım sonrası yapılan ilk açıklamaya göre Azerbaycan’ın nüfusu 8.820.000’dir. İstatistik verileri, Azerbaycan’da genç nüfus ve işgücü açısından iyi bir tablo sunmaktadır. Ülke nüfusunun % 23’ünü 0-14, % 70’ini 15-64, % 7’sini 64 yaşın üzerindekiler; %31,2’sini 14-29 yaşındaki gençler oluşturmaktadır. Ülkedeki erkek nüfus toplam nüfusun % 49’unu, kadın nüfus ise % 51’ini kapsamaktadır. (Kadın-erkek oranı 1000/1024’tür) . 2009 yılının ilk üç ayında ülke çapında 14.600 nikâh kıyılmış, 1700 boşanma gerçekleşmiştir. İlk kez nikâh kıydıran erkeklerde ortalama yaş sınırı 28 yaş, kadınlarda 24’dür. 190 2009 yılı istatistik verilerine göre bu yıl ülke nüfusunda ilk kez göçmen sayısında bir artış yaşanmıştır. İçişleri Bakanlığının pasaport hizmeti bilgilerine göre, 2009 yılının Ocak-Mart aylarında Azerbaycan’a daimi ikamet için gelenlerin sayısı 484 iken, ülkeden gidenlerin sayısı 328’dir. Ülkeye giriş yapanların ekseriyeti değişik ülkelerinden (Çin, Vietnam, Pakistan vs.) çalışmak amacıyla Azerbaycan’a gelenlerdir. Hâlihazırda Azerbaycan’da yasal ve yasal olmayan göçmenlerin sayısına ilişkin güvenilir bilgi yoktur. Fakat bunların büyük ekseriyeti Azerbaycan’a yasal yoldan gelmektedir. Genelde turist vizesiyle gelerek ticarete başlayan göçmenler daha sonra bu vizelerini uzatarak Azerbaycan’da ikamet etmektedirler. 191 189 Ehalini nece sayırlar?, (Siyahıyaalma vereqesine dahil edilmiş suallar), http://www.mediaforum.az/articles.php?article_id=20090409044505328&lang=az&page=00 (erişim tarihi: 21.04.2012). 190 Bkz: Azerbaycanın ehalisi 1-ci rübde 0,3% artıb, http://www.interfax.az/az/index.php?option=com_content&task=view&id=36465&Itemid=9 (erişim tarihi: 23.04.2009). 191 Azerbaycanda ehali miqrantların hesabına çoxalır, 24 yanvar 2009, http://deyerler.org/texts/news/cemiyyet/print:page,1,21752-azzhrbaycanda-zhhald-mdqrantlarinhesabina-goxalir.html, (erişim tarihi: 21.04.2012). 76 Tablo 4: 2009 yılı Azerbaycan`da genel nüfus sayımı istatistiklerinde etnik kimlikler 192 Milletler A Toplam nüfus Erkek Kadın Şehir nüfuzu 1 2 3 Toplam 4 Erkek 5 Kadın 6 Toplam 7 Erkek 8 Kadın 9 2099453 Köy nüfusu Azer. C. TOPLAM Azerbayc anlı Lezgi 8922447 4414398 4508049 4739123 2330527 2408596 4183324 8172809 4060755 4112054 4403298 2182796 2220502 3769511 180324 89344 90980 61439 29562 31877 118885 208387 1 187795 9 59782 Ermeni 120306 57921 62385 62781 30207 32574 57525 27714 29811 Rus 119307 44322 74985 115051 42937 72114 4256 1385 2871 Talış 111996 56514 55482 9888 4932 4956 102108 51582 50526 Avar 49838 24664 25174 2312 1086 1226 47526 23578 23948 Türk 37975 19497 18478 9080 5023 4057 28895 14474 14421 Tatar 25911 11217 14694 25640 11169 14471 271 48 223 Tat 25218 12826 12392 2621 1302 1319 22597 11524 11073 Ukraynalı 21509 9567 11942 21375 9561 11814 134 6 128 Sahur 11289 6189 6100 1143 589 554 11146 5600 5546 Gürcü 9912 4716 5196 2778 1268 1510 7134 3448 3686 Yahudi 9084 4317 4767 9062 4306 4756 22 11 11 Kürt 6065 3175 2890 1203 656 547 4862 2519 2343 Grız 4344 2294 2050 453 237 216 3891 2057 1834 Udin 3821 1848 1973 3816 1847 1969 5 1 4 Hınalık 2233 1161 1072 48 21 2185 1134 1051 Diğer milletler 9506 4071 5435 7135 4113 2371 1049 1322 27 3022 1891552 59103 2.5.3. Azerbaycan’ın Etnik Yapısının Siyasi Sonuçları 2009 yılı genel nüfus sayımı verilerinin resmen açıklanması ülkedeki gelişim seyrini çizmek açısından önemli veriler sunmaktadır. Bu veriler dikkate alındığında bazı konularda Azerbaycan’daki demografik durum ve gelişim sürecine ait ön tespitlerde bulunulabilir. Bu tespitlerden biri, Azerbaycan’ın etnik yapısı üzerinedir. Ehalinin siyahıyaalınması, 2009. Azerbaycan Respublikasının Dövlet Statistika Komitesi, Cild: 2. Bakı 2011, ss. 405-406. 192 77 İkincisi ise bölge ülkeleriyle kıyaslandığında Azerbaycan’ın ileriye dönük demografik açıdan daha avantajlı duruma gelebileceğidir. Daha önce de vurguladığımız gibi Azerbaycan’da nüfus hareketleri ve etnik yapıdaki dalgalanmalar 1980’li yılların ortalarından itibaren kendini hissettirmeye başlamıştır. Fakat 1990’lı yılların sonlarına doğru iç ve dış göçlerin hareketi ve etnik yapıdaki dalgalanmalar daha istikrarlı bir hale gelmiştir. Bu yüzden 2009 genel nüfus sayımındaki veriler açıklanacağı zaman 1989-1999 verileri arasındaki gibi keskin bir fark gözlemlenmemiştir. Ülkenin etnik yapısı ve etnik kimliklere ilişkin 2009 verileri, 1999 verilerinin ortaya koyduğu duruma benzer bir özellik arz e. Sovyet döneminde yapılan genel nüfus sayımı sonuçlarını incelediğimiz zaman 1926-1939 yıllarında Azerbaycan Cumhuriyetinin toplam nüfusu içinde Azerbaycan Türklerinin sayısında ciddi bir azalma olduğunu görebiliriz. Sonuçları daha sonra iptal edilmiş 1937 sayımına göre Azerbaycan’da toplam nüfus 3.056.449 idi. Nüfusun etnik dağılımı 1.778.798 Azerbaycan Türkü, 193 479.008 Rus, 370.164 Ermeni, 104.290 Lezgi, 99.145 Talış, 56.933 Tat, 12.854 Avar, 10.899 Dağ Yahudisi, 10.878 Kürt, 1.498 İranlı, 131.198 ise diğer halklardı. 194 1939 yılı genel nüfus sayımı sonuçlarına göre toplam nüfus içinde Azerbaycan Türklerinin sayısı 1.870.500, Ruslar 528.300, Ermeniler 388.000, Lezgiler 111.700, Talışlar 87.500, Avarlar 15.700, Tatarlar 27.600, Ukraynalılar 23.600, Gürcüler 10.200, Kürtler 6000, Yahudiler 41.200 idi. 1926 genel nüfus sayımında kimliklerine göre nüfusları belirlenmiş Sahurlar (Tsahurlar ), Türkler ve Tatların sayısına dair bilgi verilmemiştir. 195 Bundan sonraki dönemlerde ülke nüfusu içinde Azerbaycanlıların Genel olarak 1937 nüfus sayımı sonuçlarına göre Sovyetler Birliğinde yaşayan Azerbaycan Türklerinin toplam sayısı 2.134.250, Gürcülerin sayısı 2.008.839, Ermenilerin sayısı ise 1.968.721 idi. Güney Kafkasya’nın diğer iki cumhuriyeti Gürcistan ve Ermenistan’daki Azerbaycan Türklerinin sayısı 178.037 ve 124.434 idi. Ayrıca Dağıstan Özerk Sovyet Sosyalist Cumhuriyetinde yaşayan Azerbaycan Türklerinin sayısı 37.861 idi. Vsеsoyuznaya pеrеpis’ nasеlеniya 1937 goda: obş’iе irogi, Sbornik dokumеnrov i marеrialov, ROSSPEN, Moskva 2007, c.9, ss. 86-108. 194 Vsеsoyuznaya pеrеpis nasеlеniya 1937 goda: obş’iе irogi, Sbornik dokumеnrov i marеrialov, ROSSPEN, Moskva 2007, ss.86-108. 195 Ehalinin milli terkibi, Azerbaycan Dövlet Statistika Komitesi, http://www.azstat.org/statinfo/demoqraphic/az/006.shtml#s7, (erişim tarihi: 09.08.2012). 193 78 sayısı giderek artmıştır. Tablo 5: Azerbaycan’da Genel Nüfus Sayımında Toplam Nüfus ve Azerbaycan Türklerinin Sayısal ve Orantısal Karşılaştırılması 196 1926 1939 Toplam Nüfus 2.314.600 3.205.200 3.697.700 5.117.100 6.026.500 7.021.200 7.953.400 8922447 Azerbaycanlılar 1.438.000 1.870.500 2.494.400 3.776.800 4.708.800 5.805.000 7.205.500 8172809 62,1 58,4 Azerbaycanlılar (yüzde ile) 1959 67,4 1970 73,8 1979 78,1 1989 1999 82,7 90,6 2009 91.6 1989-1999 yılları arasında Azerbaycan’ın toplam nüfusu içinde, Azerbaycan Türkleri’nin nüfusunun %7,9 oranında arttığını görebiliriz. Bunun başlıca nedenleri Ermenistan’da yaşayan Azerbaycanlıların kovularak Azerbaycan’a yerleşmeleri, Karabağ dışındaki Ermenilerin Azerbaycan’ı terk etmeleri, Ruslar başta olmak üzere diğer milletlerin başka ülkelere gitmeleridir. Bu olguları da dikkate alarak Azerbaycan’ın bugünkü demografik durumu ve etnik yapıdaki değişiklikleri üzerine bazı tespitlerde bulunulabilir. Ancak 1999 yılı genel nüfus sayımı sonrası etnik yapı ve göç olaylarının seyrinde olağan dışı bir gelişme yaşanmamıştır. Curtis, 1989 yılında, Azerbaycan’da 90 farklı etnik grup bulunduğunu ve bunların toplam nüfusunun 262.000 olduğunu söylemektedir. 197 Bizce bunu doksan etnik grup yerine doksan etnik kimlik olarak ifade edilmesi daha isabetli olacaktır. Nitekim, uzun süre Rusya İmparatorluğu ve Sovyetler Birliği sınırları içinde yer almış Azerbaycan’da, yaşanan normal demografik süreçler, çalışma amaçlı seyahatler vs. sonucunda çok az sayıda, değişik etnik gruba mensup insanın, kalıcı olarak yerleşmesinin etnik grup olarak telakki edilmesi çok da doğru olmayacaktır. Bugün http://www.azstat.org/statinfo/demoqraphic/az/006.shtml#s7, (erişim tarihi: 09.08.2012). Glenn E. Curtis,. Armenia, Azerbaijan, and Georgia: Country Studies. Washington, D. C.: Federal Research Division, 1995, s. 103. 196 197 79 Azerbaycan’da 20’den fazla etnik grubun yaşadığı vurgulanmalıdır. 198 Bu gruplarla ilgili genelde dil ve ırksal yakınlığına göre farklı sınıflandırmalar yapılabilir. Fakat şunu söylemek gerekir ki, dil ve ırksal yakınlığına göre yapılan her hangi bir sınıflandırma, ülkenin siyasi yaşamı, iç ve dış politikalarında bir etki unsuru olması bakımından faydalı olmayacaktır. Çünkü yakın dilleri konuşan farklı etnik grup ve milletlerin Azerbaycan’ın siyasi ve sosyal yaşamındaki tutum, davranış ve faaliyetleri birbirlerinden çok farklıdır. Sovyetler Birliği dağıldıktan sonra Azerbaycan’da yaşayan etnik gruplar ve milliyetler konusu, gerek iç, gerekse dış çevreler tarafından gündeme getirilmiş ve bugün de getirilmektedir. İlginçtir ki, uluslararası düzlemde Azerbaycan’daki etnik kimliklerle ilgili sorunlar yaşandığına dair iddialar genellikle Ermeni sivil toplum örgütleri ve araştırmacıları tarafından dile getirilmektedir. 199Oysa 1980’li yılların sonlarından itibaren, Ermenistan’da etnik azınlıklara ve farklı milliyetlere karşı yürütülen politikalar, bu ülkeyi homojen etnik kimliğe sahip bir ülke haline getirmiştir. Sovyetler Birliği’nin dağılmasından sonra Ruslar yine de önemli bir azınlık olarak kalmışlardır. Bağımsızlık döneminde Azerbaycan için en fazla sorun çıkaran konu “Talış-Muğan Cumhuriyeti” sorunu olmuştur. Bunun dışında Rusya’nın değişik çevrelerinin de kışkırtmasıyla “Lezgi sorunu” gündeme getirilmek istenmiş ve bu konuyla ilgili tartışmalar yaşanmış olup, bu tartışmalar bugün dahi sona ermiş değildir. Ayrıca yine Dağıstan kökenli etnik gruplardan olan Avarlar ve Sahurların yaşadıkları bölgelerde zaman zaman Azerbaycan yönetimini rahatsız eden olaylar yaşanmıştır. İç ve dış bağlantılar açısından son dönemlerde Azerbaycan kamuoyunun en tartışmalı ve tehdit olarak gördüğü konulardan biri de “Kürt azınlığı”, daha doğrusu “Kürt kimliği” konusudur. Diğer etnik azınlıkların Azerbaycan sınırları içinde daha fazla nüfusa sahip olmasına ve daha fazla örgütlenmesine rağmen, Azerbaycan hükümetiyle yaşanan sorun daha çok Bkz: N.Guliеva, Etniçеskiе mеnşinstva: rеal’nosr’, pеrspеktivı, İrs – Nasledie, 2006, N5,s. 48,http://www.vatan.org.ru/news/2009-03-10-1093. (erişim tarihi:10.06.2012). 199 1990’lardan günümüze kadar Ermenistan defalarca Talış ve Lezgi “sorunlarının” tartışıldığı etkinliklere ev sahipliyi yapmıştır. 198 80 dış bağlantılı olmuştur. Fakat Kürt azınlıkla ilgili oluşturulmak istenen sorun daha çok Azerbaycan’ın içindeki çıkar çevreleri tarafından organize edilerek desteklenmiştir. Bu nedenle olsa gerek, Azerbaycan’daki bazı elitlerin Kürt kökenli olduklarına ve çevrelerinde çıkar grupları oluşturarak nüfuzlarını ve güçlerini artırma teşebbüsünde bulunduklarına dair kamuoyunda güçlü bir kanaat uyanmıştır. Şunu da vurgulamak gerekir ki, son yıllarda bu grupların Azerbaycan’ın siyasi alanına etki etme gücü nispeten azaltılmıştır. Sayıca az olmasına rağmen kendine özgü bir önem arz eden topluluklardan biri de Yahudilerdir. Sovyetler Birliği’nin dağılmaya başladığı ilk yıllarda Yahudilerin birçoğu İsrail’e ve diğer ülkelere göç ettiyseler de, bir kısmı Azerbaycan’a geri dönmüştür. Azerbaycan’daki Yahudi nüfus, İsrail başta olmak üzere dünyanın önde gelen Yahudi kuruluşları ve diasporası tarafından himaye edilen bir azınlıktır. Geri kalan millî ve etnik azınlıklarla ilgili olarak, Azerbaycan’ın bağımsızlığını kazandığı tarihten bugüne dek herhangi bir sorunun ortaya çıkmamış olması bir gerçekliktir. Burada vurgulanması gereken en önemli nokta, “azınlık sorununun” gündeme getirilmesinin, hiçbir zaman, söz konusu azınlığın ülke içindeki sosyo-ekonomik durumu ve nüfus sayısıyla doğru orantılı olmadığıdır. Nüfusları 29.000 olan Ukraynalılar, 30.000 Tatarlar, 15.000 Beyaz Ruslar, 10.900’lük Tatlar buna örnek gösterilebilir. İç ve dış siyasi ve sosyal etkenleri dikkate aldığımız zaman Azerbaycan’da yaşayan farklı milletlere ve etnik gruplara ilişkin aşağıdaki tespitlerde bulunulabilir: Her ne kadar toplam nüfus içindeki oranı büyük ölçüde azalmışsa da Rus nüfusu Azerbaycan’daki azınlıklar arasında başlıca unsurlardan biri olarak kalmaktadır. Ruslar, Azerbaycan’a 18. yüzyılın sonlarından itibaren yerleşmeye başlamışlardır. Rus nüfusun artması, doğal olarak Çarlık Rusyası’nın sömürge politikalarının bir uzantısı olmuştur. Bu politika, Sovyetler Birliği döneminde de sürdürülmüştür. 20. yüzyılın ikinci yarısında, Rus nüfusun sayısında önce durgunluk, ardından da azalma gözlenmeye 81 başlanmıştır. 1939 sayımında, 530.000 kişilik Rus nüfus genel nüfus içinde % 16,5’lik bir oranla en üst düzeyine ulaşmıştır. 200 1979 verilerine göre Azerbaycan’daki Rus nüfusu, toplam 475.300 (ülke nüfusunun % 7,9’u); 1989 verilerine göre ise 392.300 (ülke nüfusunun % 5,6’sı) olmuştur. Fakat en büyük düşüş 1989-1999 yıllarında yaşanmıştır. Ermenistan ile savaş, 1990 yılının Ocak ayında Sovyet Ordusunun Bakü’de katliam yapması, ülke içindeki siyasi istikrarsızlık, ekonomik kriz, Rusça kullanım alanının ciddi ölçüde daralması gibi etkenler Rusları ülkenin siyasi yaşamından uzaklaştırmıştır. 1999 nüfus verilerine göre on yıl içinde Azerbaycan’da Rusların sayısı üç defa azalmış ve 141.700 (ülke nüfusunun % 1,8’i) olmuştur. 201 2009 genel nüfus sayımı sonuçlarında Rus nüfusun yine azalma göstermesi beklenmektedir. Nitekim Ruslar, Rusya’ya göç etmeye devam ederken, aynı zamanda Azerbaycan’da kalanların büyük çoğunluğunun yaşlı olması, doğum oranlarının çok düşük olması gibi etkenler Rus nüfusunun giderek azalacağına ilişkin tahminleri kuvvetlendirmektedir. 2.5.4. Nüfus Sayımı ve Etnik Kimlikler 2.5.4.1. Lezgiler Lezgiler genelde Dağıstan ve Azerbaycan’da yaşamaktadırlar. Lezgice - Tabasaran, Agul, Rutul, Sahur, Buduh, Krız, Arçin ve Udinlerle birlikte Nah-Dağıstan dillerinin Lezgi grubuna dâhildir. Şunu da vurgulamak gerekir ki Dağıstan’da eskiden iki dil ailesine mensup topluluklar yaşamıştır: 1) Kuzey Kafkasya dil ailesinin Nah-Dağıstan kolu: Avarlar, Andiler, Darginler, Kubaçinler, Kazıkumuklar (Laklar), Küreliler (Lezgiler), Tabasaranlar, Çeçenler vs. 2) Altay dil ailesine mensup Türk dilleri kolu: 200 Rasim Musabeyov, a.g.m., s. 178. Arif Yunusov, “Etnicheskii Sostav Azerbaijana (Po Perepisi 1999 http://www.iea.ras.ru/topic/census/mon/yunus_mon2001.htm, (erişim tarihi: 21.05.2012). 201 Goda)” 82 Kumuk, Azerbaycan Türkleri, Nogaylar. 20. yüzyılın başlarında bu topluluklar ülke nüfusunun %92’ni oluşturmuşlardır. 202 Bunların yanı sıra iki başka grup da vardır: Slav grubu ve İrani (Tat) dil grupları. 203 “Lezgi” tanımlamasının etimolojisi araştırılması gereken konulardandır. Fakat “Lezgi” tanımlamasının etnik olarak Lezgilerin dışına çıktığı, hatta 1920’lerden sonra etnik anlam taşımaya başladığı bilinen bir gerçekliktir. Etnik olarak bugün Lezgi tanımlaması kapsamına alınan kimlikler kendilerini Küreli, Kuruşlu, Ahsaharlar vs. adlandırmışlar. Lezgiler ağırlıklı olarak Sünniliğin Şafii koluna, kısmen de Hanefi koluna mensupturlar. Dağıstan’ın Dokuzpara ilçesinin Miskince köyünde yaşayan Lezgiler ise Şii (Caferi) mezheplidirler. Bugünkü Lezgi edebi dili Küre ağzına dayanarak 19. Yüzyılda şekillenmiş ve Sovyet döneminde gelişmiştir. 204 Ağırlıklı olarak Ahtı, Derbent, Dokuzpara, Küre, Meherremkent, Süleyman Stal, Hiv ilçelerinde, kısmen Rutul ve Hasavyurt ilçelerinde yaşıyorlar. Lezgilerin bir kısmı (%15’i) Derbent’te yaşıyor. Yeni Kuruş adlı iskân birimi Lezgilerin geleneksel meskûnlaşma alanının dışında, Hasavyurt ilçesinde yerleşmiştir. Buradaki Lezgi nüfus Hasavyurt’un %6’sını oluşturmaktadır. Lezgilerin üçte birinden fazlası şehirlerde yaşamaktadırlar. Genelde Derbent’te (şehir nüfusunun %26’sı) ve Dağıstan Işıkları (şehir nüfusunun %22’si) şehirlerinde iskân etmektedirler. Kaspiy ilçesinin %16’sı Lezgi nüfustur. Mahaçkale’nin %9.5’i (bazı istatistiklerde rakamlarda %12), İzberbaş’ın %8’i Lezgilerden oluşmaktadır. Dağıstan’ın güneyindeki Belici kasabasının esas nüfusu, Derbent ilçesindeki Mamedkala kasabasının %10’u Lezgilerdir. 205 Ekim İhtilali öncesine dek Lezgilerin kullandıkları bir gazete ve yazılı her hangi yayın organı yoktur. O yüzden Lezgi topluluğu Türkçe çıkan gazeteleri okuyorlardı. 1928 yılı şubat ayının sonunda Dağıstan parti teşkilatı V.M. Kabuzan. Nasеlеniе Sеvеrnogo Kavkaza v XIX – XX vеkah. Etnosrarisriçеskoе isslеdovaniе. SPb., M.1996. s. 105-106. 203 R.Ç-M.Razakov, Istoriya Dagеstana, Mahaçkala 2011, ss. 17-18. 204 Lеzginskiy yazık - Yazıki narodov Rossii v Inrеrnеrе, http://www.peoples.org.ru/lezgi.html, (erişim tarihi: 23.05.2012). 205 V.A.Tişkov, Rеspublika Dagеstan, http://valerytishkov.ru/cntnt/publikacii3/kollektivn/na_puti_k_/respublika2.html#_ftnref21, (erişim tarihi: 23.05.2012). 202 83 Dağıstan halklarının Latinceye dayalı alfabelerinin hazırlanması kararı aldıktan sonra 21 Temmuz 1928’de ilk Lezgice gazete çıkarılmaya başlanmıştır. Gazetenin adı “Tsı’iy Dünya” (“ЦIийи дуьнья” - “Yeni Dünya) idi. 1951-57 yıllarında diğer Dağıstan topluluklarında olduğu gibi Lezgilerde de “Dağıstanskaya pravda” (Dagustandin pravda) gazetesinin Lezgice sürümü yayınlanmıştır. 1957’den bu uygulama kaldırılmış ve Lezgice “Komünist” gazetesi çıkarılmıştır. Ağustos 1991’de “Komünist” gazetesinin adı değiştirilerek “Lezgi Gazet” olarak adlandırılmıştır. 206 “Lezgi Gazet” halen haftada bir kez yaklaşık on bin ( 9856) tirajla yayınlanmaktadır. 207 Azerbaycan’da Kusar, Haçmaz, Gebele, İsmayıllı, Oğuz, Şeki ve Gah ilçelerinde meskûnlaşmışlar. Lezgiler Azerbaycan’ın en kalabalık etnik azınlığıdır. 208 Hâlihazırda 178.000 nüfusa sahip Lezgi toplumu Sovyetler Birliği döneminde Azerbaycanlı, Rus ve Ermenilerinden sonra dördüncü kalabalık grup olmuştur. 1989 verilerine göre Azerbaycan’da yaşayan Lezgilerin sayısı 171.400’dir (ülke nüfusunun % 2,4’ü). 1999 sayımı sonuçlarına göre bu sayı 178.000 idi (ülke nüfusunun % 2,2’si). Bu rakamlar Lezgi örgütleri liderleri tarafından tartışılmış, Lezgilerin gerçek nüfusunun 600-800.000 olduğunu iddia edilmiştir. Fakat Azerbaycan’da bu kadar kalabalık bir Lezgi nüfusunun yaşadığı söylenemez. Bazı araştırmacılar bu sayının 250-260.000 civarında olduğunu ileri sürmektedirler. 209 2009 genel nüfus sayımı verilerine göre Azerbaycan’daki Lezgi nüfus 180.324’dir. 2.5.4.2. Avarlar Avarlar da Lezgiler gibi bir önemli bir kısmı Dağıstan’da yaşayan bir topluluktur. Dağıstan’ın en kalabalık nüfusudur. 210 Avarlar Dağıstan’ın Lеzgi gazеr , http://lezgi.etnosmi.ru/about.php, (erişim tarihi: 23.05.2012). Lеzgi gazеr http://lezgi.etnosmi.ru/about.php, (erişim tarihi: 23.05.2012). 208 Lеzginı http://dagpravda.ru/page/42, (erişim tarihi: 23.05.2012). 209 Lеzginı http://dagpravda.ru/page/42, (erişim tarihi:23.05.2012). 210 Dağıstan’ın etnik yapısı, güncel nüfus verileri, etnik kimliklerin iskan coğrafyası ve diğer bilgiler resmi sitelerden ve yazılı kaynaklardan derlenmiştir. Bkz: Dagеstanskaya pravda, http://dagpravda.ru/page/36 (36-47. sayfalar), http://www.government-rd.ru/dagestan/naselenie, R.ÇM.Razakov, Istoriya Dagеstana, Mahaçkala 2011. Etniçеskiy sostav rеspubliki, 206 207 84 yanı sıra Çeçenistan, Kalmıkya, ayrıca Gürcistan ve Azerbaycan’da (ağırlıklı olarak Balaken ve Zakatala ilçelerinde) yaşamaktadırlar. Avarların yaşadıkları alan ağırlıklı olarak Avar Koysu, Andi Koysu ve Kara Koysu nehirlerinin havzalarıdır. Köy nüfusu Avarlarda %68 ‘dir ve genelde 22 ilçede meskûnlaşmışlar. Ahvah, Botlih, Gergebil, Gumbet, Gunib, Kazbek, Tlyaratin, Untsukul, Hunzah, Sumadin (Tsumadin), Suntin (Tsuntin), Çarodin ve Şamil ilçelerinde Avar nüfusun oranı %98100’dür. Kızılyurt ilçesinde Avarların oranı yaklaşık %80’dir. Avarlar Hasavyurt, Kızılyar, Buynaks ve Kumtorkal ilçelerinde nüfusun üçte birini, Kızılyar, Levaşin ve Novolak ilçelerinin de dörte birini oluşturur. Avar nüfusun %32’si şehirlerde ve ilçe merkezlerinde yaşamaktadırlar. Mahaçkale’de nüfusun %21’i, Kiziyurt, Güney Suhokom (Yujno- Suhokumski) ve Buynaks şehirlerinde %43-52, Hasavyurt, Kızılyar ve Kaspi’de %12-22 oranındadırlar. Küçük halklar (Andi, Arçin, Ahvah, Bagulan, Bejtin-Hvanal, Botlih, Ginuh, Godoberin, Gunzib, Karatin, Tindal, Tsez-Dido, Hvarşin, Çamalal), Azerbaycan’da ve Gürcistan’da yaşayan Avarlar, yüzyıllar boyunca Avarlarla iç içe olmuş, etkileşerek gelişmişler. Etnografik bilgiler onların ortak özelliklerinin daha fazla olduğunu, adeta bir bütün oluğunu; etnik, özgünlük, kültürel ve günlük yaşamlarındaki farklı özelliklerin çok az olduğunu göstermektedir. Onlar kendilerini Avar olarak algılamakta, milliyetlerini Avar (MagIarulal) olarak belirtmektedirler. Sosyal yaşamlarında ana dillerini kullanmaktadırlar. Avarca çıkan “Hakikat” ("Хакикат") gazetesi değişik adlar altında 1917’den itibaren çıkarılmaktadır. Gazete haftada bir kez 10 000 baskıyla çıkmaktadır. 211 17. yüzyılda Dağıstan’daki toprak azlığı yüzünden Azerbaycan’ın Zakatala bölgesine göç etmiş Avarların sayısı 2009 verilerine göre http://www.minnaz.ru/etnicheski_sostav, V.A. Tişkov,Rеspublika Dagеstan, http://valerytishkov.ru/cntnt/publikacii3/kollektivn/na_puti_k_/respublika2.html#_ftnref21(erişim tarihi:23.05.2012). 211 Hakikat, http://hakikat.etnosmi.ru/about.php, (erişim tarihi: 24.05.2012). 85 50.900, Sahurların sayısı ise 15.900’dür. 212 2009 genel nüfus sayımı verilerine göre Azerbaycan’da 49.838 Avar ve 11.289 Sahur yaşamaktadır. Dağıstan kökenli halklarla Azerbaycan Türklerinin ilişkilerinden bahsederken birkaç önemli hususun altını çizmek gerekmektedir. 1) Azerbaycan Türkleri Umum-Türk kültür alanının bir parçası olması itibariyle yüzyıllar boyunca Kafkas halklarının kültürü üzerinde etkinliğini sürdürmüştür. 2) Azerbaycan’da sanayinin gelişimi değişik dönemlerde Dağıstan halklarının Azerbaycan’a göç etmelerine (özellikle Bakü’ye) neden olmuştur. 3) Azerbaycan’da gelişen aydınlanma hareketleri Dağıstan halkları üzerinde etkin olmuştur. 4) Azerbaycan Türkçesi uzun müddet Kafkas halklarının ortak iletişim dili olarak kullanılmıştır. Bu husus özellikle üzerinde durulması gereken hususlardan biridir. Nitekim, 18. yüzyılda önemli ticaret yollarının Azerbaycan’dan geçmesi bu bölgeyi Kafkas toplulukları için bir cazibe merkezi haline getirmiştir. 213 Kafkaslarda sürgünde olmuş Rus aydınlarından A.A. Bestujev-Marlinski Fransızcayı bilip de Avrupa’da olduğu gibi, Azerbaycan Türkçesini de bilerek Asya’nın bir ucundan diğer ucuna gidilebildiğini yazıyordu. 214 19. yüzyılın sonlarında Rusya’da Müslüman toplumlar arasında basın faaliyetlerinin artması Türkçe’nin kullanım alanını daha da geliştirmiştir. 1875’den 1917 yılı şubat ayına dek Rusya’da Müslümanlar tarafından 172 adda gazete ve dergi çıkarılmıştır. Bu gazete ve dergilerin altmışı Azerbaycan Türkçesi’nde ve N.Guliеva, “Etniçеskiе mеn’şinstva: rеal’nosr’, pеrspеktivı”, İrs – Nasledie, 2006, N:5, ss. 4-8, http://www.vatan.org.ru/news/2009-03-10-1093.,(erişim tarihi: 24.05.2012). 213 Türkçenin Kuzey Kafkasya halkları arasında yayılmasına dair bkz: Bkz: S. İ. Aliеva. “Rasprosrranеniе Azеrbaydjanskogo yazıka srеdi narodov Sеvеrnogo Kavkaza”, Pedaqoji Universitet Xeberleri, Baku 2008, № 3. ss. 162-169. 214 A.A. Bestujev-Marlinskiy, Povеsri i rasskazı. Moskva 1976, s. 272. 212 86 altmış üçü Tatarca (Kazan) çıkarılmaktaydı. 215 Rus yönetimi Rusçanın yaygın hale gelmesinden önce, hatta 1930’lara dek Dağıstan’da Azerbaycanlı tercümanlar veya Azerbaycan Türkçesinde bilen kişilerin hizmetinden yararlanılıyordu. Azerbaycan Türkçesinin etkisi birçok Dağıstan halkının dilleri üzerinde hissedilmekteydi. Ayrıca Azerbaycan Türkçesi Lezgi halkları, Avarların bir kısmı, Laklar, Tatlar ve birçok halkların yaşadıkları bölgelerde halk arasında ortak iletişim dili olarak kullanılmıştır. Akademisyen V.V.Bartold’a göre Dağıstan’ın sahile yakın ovalık bölgelerinde, Derbent’te ve çevresinde çoğunluk Azerbaycan Türkçesi’ni konuşurken, kuzey bölgelerde Kumuk ve Nogay Türkçesi yaygındı. 216 Türk dilinin Dağıstan’da tek dil olarak kullanımı 1930’lara kadar devam etmiştir. Bu dönemde artık C.Korkmasov ve A.Taho-Godi görevlerinden alınmış ve yargılanarak kurşuna dizilmişlerdir. 16 Ocak 1937’de Komünist Parti’nin Dağıstan teşkilatı bürosu tüm milli dillerin (Türkçe ve Tatça hariç) Latin alfabesinden Rus alfabesine geçmesi yönünde karar almıştır. 1938-39 eğitim öğretim yılından itibaren tüm ana okullarda, orta öğrenim ve büyükler için açılmış okullarda yeni alfabeyle okutulmaya başlanmıştır. 217 4 Şubat 1938 yılında Dağıstan Özerk Sovyet Sosyalist Cumhuriyeti Merkezi Yürütme Komitesi Prezidyumu (Başkanlık Divanı) özel bir kanun çıkardı: “Dağıstan ÖSSC’nin Milli Okullarında Rus Dilinin Zorunlu Öğrenilmesine Dair” kanun Dağıstan’da dil konusundaki tartışmaları sona erdirmiştir. 2.5.4.3. Talışlar İran dilli etnik gruplar arasında Talışlar önemli yere sahiptirler. Talışların konuştuğu Talışça, Hind Avrupa dilleri ailesinin İran grubunun kuzey-batı koluna aittir. Talışlar kendilerini ‘Tolış’ (çoğul ‘Tolışan’) A.Bеningsеn, Pеçar i natsionalnoе dvijеniе russkih musulman do 1920 goda, Baku, 1971, 49– 50, 58. 216 Barrold V.V. ,Dagеstan,Rabotı po istoriçеskoy gеografii, Nauka, Moskva 1965, s. 417. 217 K.M. Hanbabaеv, Najmutdin Samurskiy (Efеndiеv) – Vidnıy obs’еsrvеnno-politiçеskiy i gosudarsrvеnnıy dеyarеl’ Dagеstana”, “Narodı Dagеstana”, Mahaçkala 2007. s.214. 215 87 adlandırmaktadırlar. Talışlar Azerbaycan’ın yerli halklarından biridir. Günümüzde Azerbaycan’ın güney bölgesinde – Lerik, Masallı, Yardımlı, Lenkaran ve Astara ilçelerinde yaşamaktadırlar. Bunun dışında Bakü ve Sumgayıt’da da Talış nüfusu yaşamaktadır. Azerbaycan sınırları dışında, Güney Azerbaycan’da, yani İran’ın kuzeyinde de Talışlar yaşamaktadırlar. 1978 verilerine göre burada 90 bin Talış yaşamaktadır. 218 Kadim dönemlerde Talışların meskûnlaştıkları güney bölgeler Azerbaycan’la birlikte Midiya devletinin egemenliğinde olmuştur. 17. Yüzyılda burada Talış hanlığı oluşmuştur. 1813 yılında İran ve Rusya arasında imzalanmış Gülistan Anlaşmasıyla hanlık Azerbaycan’la birlikte Rusya tarafından işgal edilmiştir. 219 Sovyetler Birliği döneminde, kimi zaman Talışlar genel nüfus sayımında, ayrı bir kimlik olarak ele alınmamıştır. 1926 yılındaki 77.300 (ülke nüfusunun % 3,3’ü) Talış nüfusu 1939 yılında 87.500 olmuştur. Fakat 20 yıl sonra, 1959 yılında Talışlar sadece 100 kişi olarak belirtilmiş, 1970 ve 1979 sayımlarında ise SSCB’deki halklar listesinden çıkarılmıştır. 1989 sayımına göre Talış nüfusu 21.200 idi (ülke nüfusunun % 0,3’ü). 1999 yılı nüfus sayımı sonuçlarına göre Talış nüfusu 76.800 olmuştur (ülke nüfusunun %1’i). Anderson ve Silver, milliyete göre olan nüfus istatistiklerinin, özellikle de 1989 nüfus sayımı bilgilerinin dikkatli bir şekilde ele alınması gerektiğini ileri sürerek, Talışlar gibi daha küçük gruplar hakkındaki 1989 nüfus bilgilerinin, daha önceki nüfus sayımlarına göre daha kapsayıcı olduğunu söylemektedirler. 220 Talışların dini İslam’dır. Fakat büyük bir kısmı Şii mezhepliyken az bir kısmı da Sünni’dirler. Astara ilçesinin birkaç köyü, ayrıca Zuvand’dan S.I. Bruk, Nasеlеniе mira (Ernografiçеskiy spravoçnik), Moskva 1981, s. 362. Qemerşah Cavadov, Azerbaycanın azsaylı xalqları ve milli azlıqları (tarih ve müasirli), Elm, Bakı 2000, s. 107. 220 Anderson, Barbara A. ve Silver, Brian D. “Population redistribution and the ethnic balance in Transcaucasia”. (Der.) Ronald Grigor Suny. Transcaucasia, Nationalism, and Social Change: Essays in the History of Armenia, Azerbaijan, and Georgia. Ann Arbor: The University of Michigan Press, 1996. (s. 481-506), s. 487. 218 219 88 Erdebil’e dek arazilerde yer alan Ambaran, Ceyad, Mizran, Gültepe, Sarıhanlı, Elincan, Minavar ve Güleş köylerinin ahalisi Sünni’dirler. 221 Bazı uzmanların araştırmalarına göre, bugün Azerbaycan’da 200-250 bin Talış yaşamaktadır. 222 2009 genel nüfus sayımı verilerine göre halen Azerbaycan’da 111.996 Talış yaşamaktadır. 2.5.4.4. Tatlar Azerbaycan’da yaşayan İran dilli etnik gruplar arasında Tatlar önemli yere sahiptirler. “Tat” kelimesi değişik anlamlara gelmektedir. Dağıstan’da ise Tatça konuşanların tümü (değişik diyalektlerle) Tat olarak tanımlanmaktadır. Dağ Yahudilerinin de Museviliği kabul eden Tatlar içinden çıktıkları söylenmektedir. Tatların geri kalan kısmı ise Müslüman tatlardır. Aslına kalırsa genel olarak Tat derken Müslüman Tatlar anlaşılmakta olup, Musevi Tatlar “Dağ Yahudisi” olarak adlandırılmaktadırlar. Müslüman Tatlar hiçbir zaman Dağ Yahudisi olarak adlandırdıkları bu Musevi toplulukla kendilerini özdeşleştirmemişler. Aynı şekilde Dağ Yahudileri de kendilerinin farklı bir kimlik oldukları inancındadırlar. Tatların çok eskiden, Sasaniler döneminde (M.S. 3. Yüzyılın başlarında) bölgeye zorla göç ettirildikleri ihtimal edilmektedir. Göçün sebebi olarak Babil’de Mezdeki hareketine katılmaları olmuştur. 223 Yayılma alanları ve etnik özellikleri itibariyle Azerbaycan Tatları belli özelliklere sahiptirler. Bu özellikler konuşulan ağızda kendini göstermektedir. Yani Abşeron ve Şemahi bölgelerinin Tatlarıyla Guba ve Hızı Tatlarının ağızlarında belli farklar söz konusudur. Müslüman ve Yahudi Tatların yanı sıra Grigoryan mezhebini kabul etmiş “Ermeni Tatlarından” da bahsedilmektedir. Grigoryan Tatlar başlıca olarak Guba gazasının Kilvar ve Qemerşah Cavadov, a.g.e. ,s. 111. Arif Yunusov, http://www.iea.ras.ru/topic/census/mon/yunus_mon2001.htm, (erişim tarihi: 30.06.2012) 223 B. Aliеv, Dagеstanskiе еvrеi v XVIIpеrvoy polovinе XIX vv., http://www.juhuro.com/index.php?option=com_content&view=article&id=813:-xvii-xix&catid=122:2010-10-25-22-14-20&Itemid=590, (erişim tarihi:14.08.2011). 221 222 89 Şemahi gazasının Medrese köyünde meskûnlaşmışlardır. Onların dini Grigoryan dilleri ise Tatça idi. 224 Birçok diğer etnik kimlikler gibi Sovyet döneminde Tatların kimlikleri “Azerbaycanlı” olarak yazılmıştır. Bu, tekrar vurgulamak gerekirse, Sovyetler Birliğinin az sayıda etnik kimlikleri daha büyük kimlikler adı altında verme politikasından ileri gelmiştir. Nitekim 1897 yılında Azerbaycan’da 91,3 bin Tat vardı. 1926’da bu rakam 30,5 bin olarak belirtilirken 1939’da genel nüfus sayımında Tatların sayı belirtilmemiştir. 225 2.5.4.5. Kürtler Azerbaycan’da yaşayan İran dilli topluluklardan biri de Kürtlerdir. Kendilerini Kırmaçi olarak adlandıran bu topluluk genelde Azerbaycan’ın Karabağ bölgesinde - Laçın, Kelbecer, Zengilan, Gubadlı, Terter ilçelerinde yaşamışlardır. 1926 tarihli genel nüfus sayımı verilerine göre Azerbaycan’da 41.2 bin, 1939’da 6 bin, 1959’da 1.5 bin Kürt yaşadığı belirtilmiştir. 1989 genel nüfus sayımında ise Kürt nüfusu 12 bin olarak belirlenmiştir. 226 1999 nüfus sayımı sonuçlarına göre Azerbaycan’da 13.100 Kürt yaşamaktadır.2009 genel nüfus sayımı verilerine göre ise bu sayı 6065’dir. 1988-1990 yıllarında Ermenistan’da yaşayan 18.000 Müslüman Kürt Azerbaycan Türkleri ile bir arada Azerbaycan’a kovulmuştur. Azerbaycan’ın Batı bölgesinde yaşayan Kürtler, 1992-1993 yıllarında Ermeni işgali zamanında, yaşadıkları bölgeleri terk etmişlerdir. 1988-1989 yıllarında, Ermenistan’dan kovulan Kürtlerin bir kısmı Kuzey Kafkasya’da, geri kalan Kürt nüfus ise Azerbaycan’ın Ağcabedi ilçesinde yerleşmişlerdir. Şunu da vurgulamak gerekir ki, Kürtler hiçbir zaman Azerbaycan’da yaşadıkları bölgelerde çoğunluk oluşturamamış, bu yüzden günlük konuşmalarında bile Azerbaycan Türkçesini konuşmuşlardır. Bu da onların hızlı asimilasyonuna neden olmuştur. 1999 yılı nüfus sayımı verilerine göre Azerbaycan’da Qemerşah Cavadov, a.g.e.,ss.68-70 Qemerşah Cavadov , a.g.e., s.85. 226 Qemerşah Cavadov, a.g.e., s.142. 224 225 90 yaşayan Kürtlerin belirtmektedirler. sadece % 49’u Kürtçeyi ana dilleri olarak 227 2.5.4.6. Dağ Yahudileri Ekseriyeti Guba’nın Kırmızı Kasaba adlı kasabasında yerleşmişlerdir. Guba Hanı Feth Ali Han tarafından buraya göç ettirilmiş olan Dağ Yahudileri, Musevilik dinini kabul etmiş Tat topluluğudur. Bugün bu topluluk her ne kadar İran dilini konuşsalar da kendilerini Yahudi olarak görmektedirler. Dağ Yahudilerinin kökeninin Hazarlardan geldiği yönündeki iddialar da gerçeği yansıtmamaktadır. Nitekim Dağ Yahudilerinin dili İrani bir dil olup, Musevi Karaim Türkleri gibi Türk orijinli değildir. 228 1989 nüfus sayımında Azerbaycan’da 30.800 Yahudi sayılmıştır ve bunlardan 5.500’ü Dağ Yahudileridir. 1999 nüfus sayımında Dağ Yahudileri ve ağırlıklı olarak Bakü’de yerleşmiş Avrupa Yahudileri arasında ayrım yapılmamış ve Azerbaycan’da yaşayan Yahudi nüfusun toplam sayısı 8.900 olarak belirlenmiştir. Yahudi Derneği Sohnut, 1989-1999 yıllarında Azerbaycan’dan 31.300 Yahudi’nin gittiği bilgisini vermektedir. Ancak, bu mantıkla hareket edildiğinde, 1999 yılında Azerbaycan’da Yahudi kalmaması gerekiyordu. 229 Fakat şunu da vurgulamak gerekir ki Azerbaycan’dan İsrail’e göç edenler arasında Yahudi kimliği ile dolaylı bağlantısı bulunanlar da az olmamıştır. Bu gruptakiler, anket sorgulamalarında kendilerini “Azerbaycanlı” veya bir başka etnik kimliğe ait olduklarını beyan etmelerine rağmen, İsrail’e göç ederlerken kendilerini Yahudi olarak tanımlamışlardır. 2009 genel nüfus sayımı verilerine göre Azerbaycan’daki Yahudi nüfus sayısı 9.084’dür. Arif Yunusov ,“Etniçеskiе i migratsionnıе protsеssı v posrsovеrskom Azеrbaydjanе” http://chairs.stavsu.ru/geo/Conference/c1-67.htm, (erişim tarihi: 15.07.2011). 228 Iranskoе naslеdiе gorskih еvrееv,http://www.juhuro.com/index.php?option=com_content&view=article&id=766:2011-07-1216-28-48&catid=122:2010-10-25-22-14-20&Itemid=590., (erişim tarihi:11.07.2011). 229 Arif Yunusov , “Etniçеskiе i migratsionnıе protsеssı v posrsovеrskom Azеrbaydjanе”,http://chairs.stavsu.ru/geo/Conference/c1-67.htm, (erişim tarihi: 15.07.2011). 227 91 2.5.4.7. Ahıska Türkleri Avrasya’nın en eski egemen haklarından olan Türklerin AhıskaAhalkelek bölgesine yerleşmesi, komşularıyla müttefiklik ilişkileri tarihi binlerce yıl eskiye gider. Türk Dünyası’nın ayrılmaz bir parçası olmuş olan Ahıska Türklüğü’nün tarihini eski dönem, Atabeyler dönemi ve Rus istilası ve Paşalığın yıkılması, uyanış, sürgün ve yurda dönüş mücadelesi dönemlerine ayırabiliriz. 230 Ahıska Türklerinin sürgünü aslında önceden planlanmış bir eylem idi. 1943 yılında Almanya’nın Kafkasları işgal çabası sürgün kararının alınmasını daha hızlandırmıştır. O döneme ait belgeler sürgün politikasının demografik durum üzerindeki etkilerini izleme olanağı sunmaktadır. Mesela 1926 genel nüfus sayımı verilerine göre Ahıskalıların nüfusu şu şekilde idi: Ahalkelek gazasında toplam nüfus 78.847 idi. Bunlardan 7.565’i Gürcü, 57.791’i Ermeni, 6.940’ı Türk, 930’u Müslüman Gürcü, 2.492’si Rus, 2.679’u Ukraynalı idi. Bunun dışında bölgede Farslar, Tatlar, Osetler, Almanlar, Yahudiler, Acarlar, Lazlar, Mengreller ve Gürcü Yahudileri de yaşıyordu. 231 Ahıska’da demografik durum daha renkli idi. Burada 96.973 bin nüfustan 24.353 Gürcü, 29.170 Türk, 15.565 Ermeni, 167 Rus, 3.094 Kürt, ayrıca 1.015 Ukraynalı, 216 Yunan, 589 Tatar, 103 Yahudi, 831 Gürcü Yahudisi, 115 Leh idi. 232 31 Temmuz 1944’de SSCB Devlet Savunma Komitesi Ahıska Türklerinin Gürcistan SSC’den Kazakistan, Kırgısitan ve Özbekistan’a sürülmesine ilişkin karar çıkardı. 233 Sürülenler Ahıska Türkleri, Kürtler ve Hemşiller idi. Sınır bölgelerde sözde “savunma amacıyla” 76021 vatandaşın göçü planlanmıştır. 234 Moskova’nın talimatına göre diğer halklarla “geçici” olarak göç ettirilirken Ahıska Türkleri daimi olarak doğma yurtlarından sürülmüşlerdir. Yeni sürgün yerlerinde yaşayan Ahıska Türkleri Asif Hacılı, Ahıska Türkleri: Vatan Bilgisi, Ahıska Derneği Yayınları, İstanbul 2009, s. 19. Asif Hacılı, Qeribem Bu Vetende. Bakı, «Genclik», 1992, s. 24. 232 Mamuliya G., Kontsеptsiya gosudarsrvеnnoy politiki Gruzii v ornoşеnii dеportirovannıh i rеparriirovannıh v Gruziyu mеshov. Istoriya sovrеmеnnost’, Jurnal TSеnrral’naya Aziya i Kavkaz, (Şvеtsiya), 1999, №1, s. 4. 233 Bararaşvili M., Pravovoе polojеniе mеshov -rеparrianrov v Gruzii. Tbilisi, 1988, s. 13. 234 Bugay N.F., Rurki iz Mеshеrii: dolgiy pur’ k rеabiliratsii. Moskva, «ROOS», 1994, s. 6. 230 231 92 Stalin’in ölümünden sonra vatana dönüş mücadelesi vermeye başlamışlardır. 1957-1958 yıllarında bir kısım Ahıska Türkü Gürcistan’a geri dönebilmiştir. Fakat 1989-1990 yıllarında değişik bahanelerle, zaten sayıları çok az olan Ahıska Türklerine baskı yapılarak yeniden bu torpaklardan çıkarılmışlardır. 235. 20. Yüzyılın 50’li yıllarında Azerbaycan Komünist Parti Birinci Sekreteri İmam Mustafayev Orta Asya’dan ve Kazakistan’dan Azerbaycan’a göç etmek isteyen Ahıska Türkleriyle ilgili konuyu SSCB Bakanlar Kurulunun gündemine getirerek olumlu karar aldırmayı başarmıştır. Şunu da vurgulamak gerekir ki Azerbaycan’a göç etmiş tüm Ahıska Türkleri kimliklerinde “Azerbaycanlı” yazdırmışlardır. 236 Ahıskalıların iskanı, değişik ihtiyaçlarının karşılanması açısından Azerbaycan Bakanlar Kurulunun 24 Temmuz 1958 sayılı kararı çok önemli idi. Bu karar doğrultusunda 25-27 bin Ahıska Türkü Azerbaycan’a göç etmiştir. Sadece 9 Ocak 1976 yılında Sovyet hükümetinin kararıyla Ahıska Türklerine SSCB’nin istenilen bölgesinde yaşamak hakkı verildi. 237 1989`da Fergana vadisinden kovulan ve Türk Cumhuriyetleri’ndeki evlerinden kovulan Ahıska Türkleri’ne yine kucak açan ülke Azerbaycan olmuştur ve 9.463 aileden ibaret toplam 49.239 göçmen Ahıskalı’yı Azerbaycan’a kabul etmiştir. Ahıska Türkleri’ni kendi ülkesine kabul eden Azerbaycan bu göçmenleri Bakü, Haçmaz, Nabran, Naftalan, Gebele, Ağcabedi, İmişli, Bilesuvar, Saatlı, Sabirabad, Oğuz ve İsmayıllı bölgelerine yerleştirmiştir. Azerbaycan yaklaşık 1 milyon civarındaki kendi göçmenlerinin yanısıra Ahıska Türkleri’ne de kendi vatandaşlarına tanıdığı “göçmen” haklarını tanımıştır. Ahıskalılar aradan geçen 10 yılı aşkın süreye rağmen halen kendi yurtlarına dönme çabalarını Azerbaycan’dan sürdürmektedirler. Bir kısım Ahıskalılar ise artık Azerbaycan’ı kendilerine vatan olarak seçmiş ve Sevil Piriyeva, Ahıska Türkleri Azerbaycanda (tarihi, sosial-medeni heyatı), Elm, Bakı, 2005, s. 32. 236 Sevil Piriyeva, a.g.e, s.39. 237 Sevil Piriyeva, a.g.e, ss. 40-41. 235 93 burada yaşamlarını sürdürmeye karar vermişlerdir. 238 1989 yılında meydana gelen Fergana olaylarına kadar Ahıska Türkleri SSCB’nin sadece 3 ülkesinde yaşarken bugün yaklaşık 10 ülkede yaşamaktadırlar. Fergana olayları öncesi Özbekistan’da 170 binden fazla Ahıska Türkü vardı. Bu olaylar sırasında birkaç gün içinde Fergana’de ve diğer bölgelerde yaklaşık 80 Ahıska Türkü öldürülmüştür. Bu saldırılar sonucunda Ahıska Türkleri Rusya’nın değişik şehirlerine serpilmişlerdir. Azerbaycan’da 1999’da yapılmış genel nüfus sayımına 239 göre Azerbaycan nüfusunun % 0,5’ini oluşturan Ahıska Türklerinin 240 sayısı 43.400 olarak belirlenmiştir. Fakat resmi olmayan rakamlara göre, Azerbaycan’daki Ahıska nüfusu 80-100.000 arasında değişmektedir. 2009 seçimlerinde Ahıska Türklerinin nüfusu 37.975 olmuştur. Azerbaycan`da yaşayan Ahıska Türkleri Azerbaycan şivesini kullanırlarken Türkiye Türkçesi ve Ahıska şivesini halen korumaktadırlar. Sovyetler Birliği’nin dağılmasından sonra Kiril alfabesinden, Türkiye Türkçesine daha uygun olan Latin alfabesine geçiş ve genel olarak yaşanan dil reformu Ahıskalıları olumsuz yönde etkilememiştir. Ana dili Türkçe olan bir ulus oldukları için devletin dil politikaları karşısında her hangi bir sorun yaşamadıklarını ifade etmişlerdir. Yunusov, 1999 nüfus sayımı verilerine göre bütün Ahıska Türklerinin neredeyse %95’inin Türkçeyi ana dilleri olarak tanımladığını yazmaktadır. Bu yüzde, ana dilini Azerbaycanca olarak tanımlayan Azerbaycanlıların ve kendi dillerini kullanan başka etnik grupların Sinan Ogan, Yüzyılın Dramı… Azerbaycanda Göçmen (Kaçkın) Sorunu, http://haberaze.com/dr_sinan_ogan_yuzyilin_drami_azerbaycanda_gocmen_kackin_sorunu-l-2sayfa_id-676-y-120-id2-7000-f-b3ecbd88df4a4e7e5b20541bf20a9fb0, (erişim tarihi: 30.10.2011). 239 Sevil Piriyeva, a.g.e, ss. 44-45. 240 Ahıska Türklerinin tarihi hakkında bkz. Sevil Piriyeva. Ahıska Türkleri Azerbaycanda (tarihi, sosial-medeni heyatı), Elm, Bakı, 2005, Baydar-Aydıngün, Ayşegül Rethinking Ethnic Identity Formation: The Case of the Ahıska (Meskhetian) Turks in Turkey and Kazakhstan. Doktora Tezi. Ankara: Orta Doğu Teknik Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü 2001, Asif Hacılı, Ahıska Türkleri:Vatan Bilgisi, Ahıska Derneği Yayınları, İstanbul 2009, B. Zakir Avşar, ve Zafer S. Tunçalp, Sürgünde 50. Yıl: Ahıska Türkleri. TBMM Kültür, Sanat ve Yayın Kurulu Yayınları. No 73, Ankara 1994. Yunus Zeyrek, Dünden Bugüne Ahıska Türklüğü. Frankfurt: Türk Federasyon Yayınları, No 2, 1995, Yunus Zeyrek, “Ahıska’nın Şanlı Tarihi Huzurunda”. Yeni Türkiye, No 16, 1997, s. 1632-1639, Seyfeddin Buntürk, Rus Türk Mücadelesinde Ahıska Türkleri. Berikan Yayınları, Ankara 2007. 238 94 yüzdelerinden çok daha fazladır. 1999 nüfus sayımda Ahıska Türklerinin %5’i ana dillerini Rusça, Gürcüce, Kazakça ya da Özbekçe olarak belirtmişlerdir. Bu veriler bazı Ahıska Türklerinin göç yollarını göstermektedir. 241 1999 yılında, Gürcistan’ın Avrupa Konseyi’ne üyeliği süreci sırasında, Ahıska Türklerinin yurda dönüşü konusunda verdiği vaatlere rağmen bu süreç çok sıkıntılı şekilde yürümektedir. 1999’da Gürcistan’ın bu yükümlülüğü kabul etmesine rağmen geri dönüşle ilgili yasal düzenleme tam sekiz yıl sonra onaylanmıştır. 11 Temmuz 2007’de Gürcistan millet meclisi üçüncü kez okunuşta Ahıska Türklerinin Gürcistan’a dönmesini öngören “Yirminci Yüzyılın 40’lı Yıllarında Sovyetler Tarafından Gürcistan’dan Sürülen Şahısların Geri Dönmesi Hakkında” kanunu kabul etmiştir. On iki maddelik bu kanunun “terimler ve açıklamalar” kenar başlıklı 2. maddesinde göre, “zorla sürülen kişi 31 Temmuz 1944 tarihli ve 6279 nu. lu Sovyetler Birliği Devlet Savunma Komitesi tarafından alınan karara istinaden 20. yüzyılın 40’lı yıllarında Gürcistan Sovyet Cumhuriyetinden Sovyetler Birliğinin başka cumhuriyetlerine zorla yerleştirilen kişi”dir. 242 Geri dönüşçü konumunu alabilmek için yapılan başvuruları inceleme ve değerlendirme konusunda Gürcistan Hükümeti ek talepleri sunma ve ek şartları ortaya koyma hakkına sahiptir. Geri dönüşçü konumunu verip vermeme konusunu doğru bir biçimde çözmek amacıyla başvuru sahibiyle sohbet etme, karşılıklı konuşma talebi doğabilir; ayrıca değişik testlerden geçirilme şartı ortaya çıkabilir. Geri dönme hakkı gibi büyük öneme sahip bir hakkın aslında kanunla mümkün olduğu kadar ayrıntılı bir biçimde düzenlenmesi gerekmektir. Oysa söz konusu hükümler idareye “ek talepleri sunma ve ek şartları ortaya koyma hakkı” tanımakla bu hakkın ihlali için açık kapı bırakmaktadır. Ahıska Türklerinin 243 doğma ata yurtlarına dönmesinden Ahıska’da iskân edilmiş Ermeniler ve Ermenistan tedirgin olmakta ve hatta Ahıska Türklerinin buraya yerleşmesi 241 Arif Yunusov, “Consolidating a National Identity in Exile: the Meskhetian Turks in Azerbaijan”. (Der.) Trier, Tom ve Khanzhin, Andrei. The Meskhetian Turks at a Crossroads: Integration, Repatriation or Resettlement? 2007, s. 177. 242 Alesker Aleskerli, “Geriye Dönüş Yasası Ahıska Türklerinin Beklentisine Cevap Vermelidir!”, Ahıska Dergisi, 16.11.2007, s.24. 243 Alesker Aleskerli, a.g.m., s. 25. 95 durumunda bölgede etnik istikrarsızlığın artacağını söyleyerek Ahıska Türkleri ve Gürcistan yönetimini tehdit etmektedirler. Buna göre de kanunda Ahıska Türklerinin tarihi vatanlarına dönmelerini sağlayacak kesin bir hükmün yer alması isabetli olurdu. Geri dönecek Ahıska Türklerinin Gürcistan’da toprak mülkiyetine sahip olmaları için Gürcistan hükümeti her hangi bir güvence vermemektedir. 244 Azerbaycan’da Ahıska Türkleriyle yapılan mülakatlarda geri dönüş süreciyle ilgili en fazla başvurunun Azerbaycan’dan yapıldığı ifade edilmiştir. Bu organizasyon Azerbaycan’da faaliyet gösteren “Vatan” Cemiyetinin önderliğinde yürütülmektedir. 1993 yılına kadar gayri resmi bir kuruluş olan (Azerbaycan) Ahıska Türklerinin Vatan Cemiyeti bu tarihten sonra resmiyet kazanmıştır. Öte yandan Ankara merkezli Dünya Ahıska Türkleri Birliği (DATÜB) 24 Mayıs 2010 tarihinde resmen kurularak faaliyete başlamıştır. Bu dernek dokuz ayrı ülkede faaliyetlerini sürdüren Ahıska Türkleri Vatan Cemiyetleri’nin tümünü tek çatı altında birleştirmiştir. 2.5.4.8. Ermeniler Ermenilerin Azerbaycan topraklarına göç ettirilmesi, Çarlık Rusya döneminden başlayarak uzun süre devam etmiş bir süreç olarak görülebilir. Demografik bilgilere göre Ermenilerin tarihi ve demografik verilere dayanarak, bu bölgede bir hak iddia etmeleri zordur. Bu nedenle Ermeniler, Rusların da desteği ile sürekli bölgedeki Ermeni nüfusunu arttırmaya ve Türk (Azerbaycanlı) nüfusu azaltmaya çalışmışlardır. Bu sürecin devamı olarak baskılar, 19. yüzyılda Rusya'nın destekleriyle gerçekleştirilirken; 20. yüzyılda da Sovyetler Birliği kontrolünde devam ettirilmiştir. 1923 yılında Azerbaycan Sovyet Sosyalist Cumhuriyeti sınırları içinde Ermenilere özerklik verilerek Dağlık Karabağ Özerk Vilayeti oluşturulmuştur. Dağlık Karabağ’ın yüzölçümü 4,4 bin kilometre kare olup, tüm ülke 244 Alesker Aleskerli, a.g.m., 96 ölçümünün %5 kadarıdı. Bölgeye, Hankenti (1923-91 yılları arasında Stepanakert) şehri, Eskeran, Hadrut, Ağdere, Martuni ve Şuşa şehirleri (inzibati rayon) dâhil idi. Sovyet döneminde zaman zaman bazı Ermeni liderlerin DKÖB’yi Ermenistan’a birleştirme girişimleri de süregelmiştir. Önce 1945 yılında Ermenistan Komünist Partisi Birinci Sekreteri Arutyunov Sovyetler Birliği Komünist Partisi Birinci Sekreteri Stalin’e mektup yazarak Dağlık Karabağ’ın Ermenistan’a verilmesini rica etmiştir. Stalin, bu konuyla ilgili Azerbaycan Komünist Partisi Genel Sekreteri Bağırov’un da görüşlerini almayı tercih etmiştir. Bağırov, Stalin’e yazdığı mektupta prensip itibarıyla buna karşı olmadığını, ancak buna karşı Ermenistan, Gürcistan ve Dağıstan’da Azerbaycan Türklerinin toplu yaşadıkları bölgelerin Azerbaycan’a verilmesi gerektiğini ifade etmiştir. Ermeniler bu koşullar altında DKÖB’nin Ermenistan’a verilmesinin bir anlamı olmadığını bilerek konuyu kapatmıştır. 245 1948-1953 yıllarında uygulanan "toplu göç" politikasına bir göz atmak gerekir. Yani Karabağ'ın günümüzdeki etnik ve demografik yapısının da tarih boyunca sistematik olarak değiştirilmeye çalışıldığını vurgulamak problemin boyutlarını anlamak açısından önemli bir veri sunacaktır. 1950’li yılların başında iki göç dalgası ile Ermenistan içerisindeki Azerbaycan Türklerinin önemli kısmını zorla Azerbaycan’a göç ettirmiştir. Bu konuyla ilgili olarak SSCB Bakanlar Konseyi Azerbaycan’da kırsal alanların kullanımı, tarıma elverişli bölgelerin kurulması ve yurt dışında yaşayan Ermenilerin göç ettirilerek Ermenistan’dan göç eden Azerbaycan Türkleri’nin yaşadıkları bölgelere yerleştirilmesi amacıyla 23 Aralık 1947 tarihli ve 4083 sayılı “Ermenistan SSC’den köylülerin ve başka Azerbaycanlı ahalinin Azerbaycan SSC’nin Kür ve Aras ovalığına göç ettirilmesi hakkında” ve 10 Mart 1948 tarihli ve 754 sayılı “Göç ettirmenin şartları hakkında” iki karar almıştır. 246 SSCB Bakanlar Konseyinin kararı gereğince Azerbaycan Türklerinin üç aşamada – 10 bininin 1948’de, 40 bininin 1949’da, 50 bininin ise 1950’de göç Veliyev, İ. , Muhtarov, K. Ve Hüseynov, F. “Deportasiya”, Bakı, Azerbaycan Ensiklopediyası, 1998, s. 78. 246 Veliyev, İ. , Muhtarov, K. ve Hüseynov, F. “Deportasiya”, Bakı, Azerbaycan Ensiklopediyası, 1998, s. 210. 245 97 etmesi gerekiyordu. Toplam 100 bin Azerbaycan Türkünün göç ettirilmesi planlanmıştı. Bu karara karşı Azerbaycan hükümetinden hiç kimse itiraz etmemiş, sadece Bakanlar Konseyi Başkanı Guliyev Molotov’a mektup yazarak Ermenistan’dan göç ettirilen Azerbaycan Türklerinin Kur, Aras ovalığına değil, coğrafi bakımdan onların yaşadıkları ortama daha uygun olan Azerbaycan’ın kuzey bölgelerine veya Bakü’ye yakın yerlere göç etmelerine izin verilmesini istemiştir. Ancak Guliyev’in bu mektubu cevapsız kalmış ve Azerbaycan hükümeti 14 Nisan 1948 tarih ve 455 sayılı kararı ile SSCB Bakanlar Konseyi’nin kararlarını uygulamaya koymuştur. Arşiv belgelerine de yansıdığı kadarıyla, süreç boyunca kararlarda öngörüldüğü şekilde 100 bin kişi değil, yaklaşık 145 kişi zorla göç ettirilmiştir. Göçe tabi tutulan Azerbaycan Türklerinin yaklaşık 1/3-ü göç sırasında açlık ve hastalık gibi nedenler yüzünden hayatlarını kaybetmişlerdir. 247 N. Hruşev döneminde Sovyetler Birliğinde oluşmuş görece ılımlı siyasal ortamdan yararlanmak isteyen Ermeniler yeniden Dağlık Karabağ konusunu gündeme getirmeye çalışmışlardır. 1964’de Sovyetler Birliğinde üst düzey görevlerde bulunmuş A. Mikoyan ve Ermenistan Komünist Partisi Birinci Sekreteri, Sovyetler Birliği Komünist Partisi Genel Sekreteri Hruşev’le görüşmesinde Kırım’ın Ukrayna’ya verildiğini örnek göstererek DKÖB’nin de Ermenistan’a birleştirilmesini istemiştir. Kruşev ise cevabında “Size Dağlık Karabağ’dan Ermenistan’a taşınmanız için 24 saat ve 12 bin askeri kamyon vermeye hazırım” demiştir. 248 1977’de tarihi romanlarıyla tanınan Ermeni yazar Sero Hanzadyan Sovyetler Birliği Komünist Partisi Genel Sekreteri Leonid Brejnev’e yazdığı dilekçesinde Dağlık Karabağ’ın Ermenistan’a bağlanmasını talep etmiştir. 1987’de Ermeniler Sovyetler Birliği Komünist Partisi Genel Sekreteri M.S. Gorbaçov’a 75 bin kişinin imzası olan bir dilekçeyle başvuruda bulunarak yine Dağlık Karabağ’ın Ermenistan’a bağlanmasını istemişlerdir. 10 Ekim 1987’de yine aynı amaçla Ermenistan’ın başkenti Erivan’da gösteriler yapılmış ve Ermeni nüfusun sadece %1,4 Hatem Cabbarlı, “Geçmişten Günümüze Ermenistan’da Azerbaycan Türkleri”, Ermeni Araştırmaları, Sayı 4, Aralık 2001-Ocak- Şubat 2002, s. 141. 248 Yuri Pompееv, Krovavıy omur Karabaxa, Baku: Izd-vo "Azеrbaydjan", 1992, ss. 19-20. Yayınevi, 1992, ss.19–20. 247 98 oranında olduğu getirilmiştir. 249 Nahçivan’ın Ermenistan’a katma talebi gündeme 1987’den Ermenilerin Karabağ’ın Ermenistan’a bağlanması için Moskova’ya yaptıkları başvurular geri çevrilmişse de, 15 Haziran 1988 yılında Ermenistan Yüksek Sovyeti, SSCB Anayasasının 70. maddesine dayanarak, Dağlık Karabağ’ın Ermenistan’a katılması için Azerbaycan ve Moskova yanında girişimde bulundu. Söz konusu 70. madde, cumhuriyetlerin selfdeterminasyon hakkına dayanarak Sovyetler Birliğini kurduklarını söylüyordu. Bu suratla Karabağ’ın self-determinasyon hakkından söz etmek istiyorlardı. Fakat Azerbaycan da Sovyet Anayasasının 78. maddesine dayanarak bu kararı geçersiz saydı. 78. maddeye göre, bir cumhuriyetin sınırları onun rızası olamadan değiştirilemezdi. 25012 Ocak 1989 yılında Moskova, Karabağ’ın yönetimi için “özel bir komite” kurdu. Özel komite Ermeni yanlısı bir siyaset yürütmekteydi ve aslında bu komitenin kurulması Karabağ’ın Azerbaycan’dan koparılmasında yeni bir girişimdi. 28 Kasım 1989 yılında alınan kararla Moskova, Karabağ’ın Azerbaycan’a ait olduğunu vurguladıysa da beş bin kişilik bir Sovyet askeri kuvvetini de Karabağ’da bulundurmaya devam edecekti. 1 Aralık 1989 günü Ermenistan parlamentosunun Dağlık Karabağ’ı Ermenistan’a bağlamak üzere karar alması Azerbaycan’daki politik gerilimi had safhasına çıkarmıştır. Şunu da vurgulamak gerekir ki Ermenistan'dan Azerbaycan Türklerinin kovulma politikası 1988-1989 yıllarında sonuçlanarak; nihayet 8 Ağustos 1991 tarihinde Ermenistan'da Azerbaycan Türklerinin yaşadığı son köy olan Nüvedi köyünden de Azerbaycanlıların sürülmesiyle Ermenistan, sadece Ermenilerin yaşadığı bir ülke durumuna gelmiştir. Son olarak 230 bin Azerbaycan Türkü öldürülerek, dövülerek ve her türlü işkenceye maruz kalarak Ermenistan'dan çıkarılmış; aynı yıllarda 214 Azerbaycan Türkü katledilmiştir. 251 Nesrin Sarıhahmetoğlu, Karabağ. IQ yayınları,2011, s. 13. Fahri Armaoğlu, 20. Yüzyıl Siyasi Tarihi, Alkım yayınevi,2004, s. 207. 251 http: //www.human.gov.az/, (erişim tarihi: 5.5.2011). 249 250 99 6 Aralıkta Azerbaycan parlamentosunun karşı karar alarak Ermenistan’ın kararını geçersiz ve yasadışı sayması gerginliği dindiremedi. 1990 yılında Bakü’de baş gösteren itirazlar sırasında Ermeni milliyetinden olan vatandaşların öldürüldüğünü gerekçe göstererek, 19–20 Ocakta Kızıl Ordu birlikleri sivil halka karşı katlim uyguladı. 28 Şubat 1991 yılında Azerbaycan parlamentosu, Dağlık olunmasına ilişkin kanun kabul etti. 252 Karabağ Özerk Eyaletinin tasfiye İkinci büyük katliam ise 25 Şubat 1992 yılında Karabağ’ın Azerbaycanlı yerleşim merkezi olan Hocalı’da oldu. Rus askeri alayı ve Ermeni birlikleri tarafından gerçekleştirilen bu katliamda 2 bin kişi kadın, çocuk, ihtiyar hayatını kaybetti, 2 bin kişi de esir alındı. 1991’de Karabağ’ın özerklik statüsü kaldırılarak idari yapısında önemli değişiklik yapılmıştır. Fakat bu değişiklik söz konusu bölgenin Ermeniler tarafından işgal edilmesi sonucunda fiilen uygulanamamıştır. Karabağ savaşı sonucunda Azerbaycan’ın 17.000 km2 toprağını kapsayan yedi ili, yediyüz kadar ilçe ve köy, Ermenistan askerleri birimleri tarafından işgal olunmuştur. İşgal altındaki topraklarda 4.000 kadar endüstri ve tarım müessesi, genel sahası 6.000.000 m2 olan 180.000 ev, 1.000 kadar okul ve eğitim kurumu, 3.000 kadar kültür ve 700 kadar sağlık birimi Ermeniler tarafından kullanılamaz hale getirilmiştir. 253 Karabağ’la ilgili Ermenistan-Azerbaycan çatışması sonucunda Ermenistan’daki ve Dağlık Karabağ’daki Azerbaycanlı ahali doğma yurtlarından kovulmuş, Azerbaycan, Dağlık Karabağ dışındaki ilçeler dâhil topraklarının %20’ni kaybetmiştir. Bugün Ermenistan’da Azerbaycan Türk nüfusu adına bir kişi bile bulunmamaktadır. Savaş sonucunda Azerbaycan’ın gereke Karabağ bölgesinde, gerekse genelinde nüfus dengesi önemli değişikliğe uğramıştır. Şunu da vurgulamak gerekir ki Ermenistan'daki Ermenilerin Azerbaycan sınırları içerisindeki kalan Dağlık Karabağ'ı kendilerine bağlamak istemeleri sonucunda başlattıkları saldırılarla, Azerbaycan hiç istemediği bir çatışmanın içerisine sürüklenmiştir. Bu olaylar sonucunda Ermenistan'da yaşayan Azerbaycan Türklerine yapılan baskılar ve bu insanların Ermenistan'dan zorla göç ettirilmeleri için yapılan 252 253 Azerbaycan Respublikası Ali Sovetinin Melumatı, 1991, No 24, md. 448, 449. Ziyad Semedzade, Dağlık Karabağ Namalum Hakikatlar, Bakü: Vatan Neşriyatı. 1995. 100 planlar, Azerbaycan'ın sert tepkisine yol açmıştır. Bunun sonucunda beklenildiği gibi Azerbaycan'da da Ermenilere karşı baskı ve şiddet düzenlenmiştir. Bu olaylar Moskova merkezi yönetimini harekete geçirmiş ve böylece 17 Ocak'tan itibaren Azerbaycan'a Sovyet askerleri girmeye başlamıştır. 19 Ocak'ta bu askerlerin sayısı 24.000 olmuştur. 20 Ocak'ta bu askerler zırhlı araç ve tanklar eşliğinde Bakü'ye girmişlerdir 254. Bu saldırıların olması için adeta Sovyet yöneticiler gereken şartları hazırlamışlardır. Nitekim bu göçmenlere dönemin Sovyet yetkilileri yardım etmemişler; hatta bu insanların Azerbaycan'ın başkenti Bakü'ye girişleri bile yasaklanmıştır. Bu nedenle göçmenlerin bir kısmı en yakındaki büyük şehir olan Sumgayıt'a gitmişler; buradaki bazı kışkırtmalar ile Sumgayıt'ta olaylar meydana gelmiştir. 255 Bu gelişmelerden sonra, Azerbaycanlıların gösterdikleri tepkilerin bir ifadesi olarak; Sumgayıt ve 20 Ocak olayları meydana gelmiştir. Bu olaylar ise Moskova yönetimini, durdurmak yerine, Azerbaycan'ı yeniden işgal yönünde harekete geçirmiştir. Böylece Ruslarla beraber Ermenilerin askeri ve siyasi baskısı artarak devam etmiş, fırsattan istifade Azerbaycan'ın birçok bölgesi işgal edilmiştir. Bunun sonucunda ise Azerbaycan halkının kolay unutamayacağı ve günümüze kadar her sene ulusal matem olarak bilinen 20 Ocak 1991 olayları yaşanmıştır. Bu olaylar, çatışmaları daha da kışkırtmış ve böylece daha yeni katliamlara zemin hazırlanmıştır. 256 1989 yılı genel nüfus sayımına göre Azerbaycan’da 390.500 Ermeni (genel nüfusun % 5,6’sı) yaşamakta idi. Ermenilerin ekseriyeti Dağlık Karabağ Özerk Vilayeti (145.500) ve Bakü’de idiler (179.900). Şunu da vurgulamakta yarar vardır ki gerek 1999, gerekse 2009 genel nüfus sayımında Karabağ bölgesinde sayım yapılamadığı için Ermeni nüfusuyla ilgili rakam tahmin edilen sayıdır. Yunusov’a göre Azerbaycan’daki Ermenilerin gerçek sayısı 645’dir (36’sı erkek, 609’u kadın olmak üzere). Bu Mustafa Budak, "Osmanlı-Rus ilişkilerine Kafkasya". Avrasya Etütleri 4, 1996, s. 111. Araz Aslanlı, "Tarihten Günümüzde Karabağ Sorunu", Avrasya Dosyası, Azerbaycan Özel Sayısı 7 (ilkbahar), 2001, (s. 393-430), s. 400. 256 Osman Özkul ve Hüseyin Vermez, “Dağlık Karabağ Göçmenlerinin Sosyo-Ekonomik Sorunları”. Bilig, Güz, 2009, Sayı 51: ss. 139-170, s. 143. 254 255 101 sayının yarıdan fazlası Bakü’de, geri kalanı da kırsal alanda yaşamaktadır. Yunusov’a göre aslında Dağlık Karabağ dışında yaşayan Ermenilerin gerçek sayısı 2-3 bin arasındadır ve bunların çoğunluğu soyadlarını değiştirmiş olduğundan, nüfus sayımlarında Ermeni olarak sayılamamışlardır. 257 Tohidi de Azerbaycan’da genç evli her on erkekten en az birisinin Azerbaycanlı olmayan bir kadınla (çoğunlukla Rus ya da Ruslara yakın başka bir etnik grup) evli olduğunu söylemektedir. 258 2009 genel nüfus sayımı verilerine göre Azerbaycan’daki Ermeni ahalinin sayısı 120.306 olarak belirtilmiştir. Bu rakamın da yine, yukarıda belirttiğimiz gibi Dağlık Karabağ bölgesinde nüfus sayımı yapılamadığı için tahmini rakam olarak belirlendiğini söyleyebiliriz. 2.5.4.9. Diğer Azınlıklar Diğer azınlıklar arasında 19. yüzyılda Azerbaycan’a göç etmiş Gürcüleri (9912), Zakatala bölgesinde yaşayan, dinî inançları İslam ve Hıristiyanlık olan 8.000 nüfuslu Gürcü kökenli İngloyları gösterebiliriz. İngloyların menşei ile ilgili tarihi kaynaklarda değişik tezlerin olduğunu vurgulamakta yarar vardır. İki yüz yıldan fazla devam eden bir müddette Rus ve Gürcü Kafkasbilimcileri İngloyların “Müslümanlaşmış Gürcü” olduğu tezini iler sürmüşlerdir. Bu yaklaşıma göre Gürcü topluluğun bir az bir kısmı Orta Çağda İslam dinini kabul etmiş ve böylece İngloy toplumu ortaya çıkmıştır. Tarihçilerin birçoğu sürmektedirler. İngloyların Alban menşeli olduğu tezini ileri Hatta bu konuyu objektif olarak ele alan birçok Gürcü tarihçisi (G.A. Melikişvili: V.Dondua: M.G. Ganaşvili vd.) tarafından da itiraf edilmiştir. 259 V. Dondua İngliyoları Er (Her) kavimleriyle ilişkilendirerek Arif Yunusov, “Etnicheskii Sostav Azerbaijana (Po Perepisi 1999 Goda)” (Azerbaycan’ın Ethnic Yapısı- 1999 Nüfus Sayımına Göre), 2001, http://www.iea.ras.ru/topic/census/mon/yunus_mon2001.htm, (erişim tarihi: 23.11.2011). 258 Nayereh Tohidi, “Gender and National Identity in Post-Soviet Azerbaijan: A Regional Perspective”. (Der.) Acar, Feride ve Gunes-Ayata, Ayse. Gender and Identity Construction: Women of Central Asia, The Caucasus and Turkey. Brill: Leiden, 2000, ss. 249-292. 259 G.A. Mеlikişvili, K istorii drеvnеy Gruzii. Tbilisi 1959, s. 125. 257 102 onların Kartvellerden değil, Albanlardan geldiği tezini ileri sürmektedirler. 260 Alban kavimlerinden olan Herlerin (Gellerin) eskiden Alazan nehrinin her iki sahilinde yaşamışlardır. Alazan nehrinin batısında kalan Alban toprakları Gürcü devleti tarafından istila edilirken Batı Alazan Herleri de asimile edilerek Gürcüleşmişlerdir. 12. Yüzyılın başlarında (1044) birleşik Gürcistan devletine katılmış Kahet Prensliği 15. Yüzyılın ikinci yarısında yeniden bağımsız Çarlığa dönüştükten sonra Alazan nehrinin doğu kıyısına da saldırılarını yoğunlaştırmıştır. Fakat 16-17. Yüzyıllarda Gürcistan’ın zaman zaman Osmanlı ve Safevi arasında olmak kaydıyla bağımlı hale gelmesi söz konusu saldırıları durdurabilmiştir. Böylece Alazanın doğusunda yaşayan Geller bu dönemden itibaren İslam dinini kabul edilerek Müslümanlaşmışlardır. 261 Günümüzde Ingloyların kendilerini Gürcüler gibi Kartli değil İngloy adlandırmaları da (Gl, Gel) da onların Kartli (Gürcü) değil Gel (İngloy) olmaları yönündeki tezleri desteklemektedir. 262 Nüfusları 25.218 olan Tatlar, genel olarak Azerbaycan’ın Abşeron, Hızı, Deveçi ve Siyezen ilçelerinde yaşamaktadırlar. Azerbaycan’ın aslî etnik gruplarından biri de, ekseriyeti Gebele ilçesinin Nic köyünde yaşayan, sayıları 3821’i bulan Udinlerdir. Udinler Dağıstan’ın güneyinde ve Azerbaycan’ın kuzeybatısında (kısmen de Gürcistan’da) yaşamaktadırlar. Udinler “Lezgi halkları” grubuna aittir. Hıristiyan inancına sahip Udinler Azerbaycan’ın en eski halklarından biri olup çok eskiden Kura ve Aras nehirleri arasındaki bölgede yaşamışlardır. Başka bir etnik grup da Sahurlardır. Halkın adı Dağıstan’daki Sahur (Tsahur) köyünden gelmektedir. Sahurcanın 3 diyalekti vardır: Sahur- Suvagil, Gelmes-Kurdul ve Sapuçin (Sabunci). Dağıstan’ın Rutul ilçesinde, Azerbaycan’ın Zakatala ve Gah ilçelerinde meskûnlaşmışlar. 13’ü Dağıstan’da bulunmak kaydıyla toplam 29 köyde yaşamaktadırlar. 263 Sahur V.Dondua. Nеkororıе zamеçaniya po kollеkrivnoy raborе "Istoriya armyanskogo naroda", Tbilisi 1983, s. 84. 261 Arif Mustafayev, İngloyların maddi medeniyyeti (tarihi-etnoqrafik tedqiqat), Çaşıoğlu 2005, ss. 44-45. 262 Arif Mustafayev, a.g.e, s. 56. 263 Tsahurı, http://dagpravda.ru/page/48, (erişim tarihi: 22.05.2012). 260 103 nüfusun %82’si köylerde (ağırlıklı olarak Rutul ilçesinde) yaşıyor. Mahaçkale, Güney Suhokum Derbent’te çok az sayıda Sahur nüfus yaşamaktadır. 264 Güney Dağıstan’ın güneybatı kısmında yaşayan (Rutul, Babayurt, Kızılyar ilçeleri), ayrıca Azerbaycan’ın kuzeydoğusunda (Şeki ilçesi) yaşamaktadırlar. Nüfusuna göre Dağıstan halkları arasında yedinci sıradadır. Nüfus artımında dalgalanmalar gözlemlenmektedir. 265 Sovyet döneminde çok küçük halkların daha büyük halklar içerisinde belirtilmesi teşvik edilmekteydi. İşte o dönemde Rutulluların bir kısmı Lezgi olarak belirtilmiştir. Değişik etnik kimliklerin bir arada yaşadıkları bölgelerden biri de Guba, Gusar ve Haçmaz ilçeleridir. Burada Azerbaycan Türklerinin yanı sıra Tat, Lezgi, Dağ Yahudisi, ayrıca Şahdağın eteklerinde yaşayan ve ‘Şahdağ halkları’ adlandırılan Hınalık, Budug, Grız, Haput, Cek, Elikli köylerinde yaşayan ve kimlikleri de bu köylerin adıyla aynı olan etnik azınlıklar yaşamaktadırlar. 266 Bugün nüfus itibariyle itibariyle Grızlar 4.344, Hınalıglılar 2.233 ve Buduglar 1.000 olarak bilinmektedir. 267 19. yüzyılın 80’li yıllarında Azerbaycan’da 2237 Budug: 2196 Hınalıg: 736 Hapıt: 4795 Grız olduğu bilinmektedir. Birçok istatistiklerde Hapıtların yanı sıra Cekler de ayrıca bir etnik kimlik olarak bilinmektedirler. Ceklerin Guba gazasının Cek, Elik, Yergüc ve diğer köylerinde yaşadıkları belirtilirken sayıları 2012 olarak geçmektedir. 268 Şahdağ halklarının yaşadıkları köy adlarının etimolojisi henüz açıklanamamıştır.269 1930’larda Haput köyünde araştırma yapmış A. N. Genko’nun verdiği bilgilere göre Haputlar kendilerine “hereti” diyorlar. Bu V.A. Rişkov,Rеspublika Dagеstan, http://valerytishkov.ru/cntnt/publikacii3/kollektivn/na_puti_k_/respublika2.html#_ftnref21, (erişim tarihi: 22.05.2012). 265 Rutulı, http://dagpravda.ru/page/45. (erişim tarihi: 22.05.2012.) 266 Elekber Qubatov. Şahdağlılar ve dilleri, http://www.translit.az/ELEKTRON%20KITABXANA/TERCUMESUNASLIQ/44. htm, (erişim tarihi: 29.07.2012). 267 N.Guliеva, http://www.vatan.org.ru/news/2009-03-10-1093, (erişim tarihi: 29.07.2012) 268 Qemerşah Cavadov, Şahdağ etnik qrupları Azerbaycan halqlarının qardaşlıq ailesinde. Azerbaycan XXI esrin astanasında, Respublika elmi-praktiki konfransının materialları. Bakı 1998, ss. 531533. 269 Elekber Qubatov, Şahdağlılar ve dilleri, http://www.translit.az/ELEKTRON%20KITABXANA/TERCUMESUNASLIQ/44. htm, (erişim tarihi: 29.07.2012). 264 104 etnik kimliğin adı 6-7. yüzyıla ait Gürcü kaynaklarındaki ”Ereti” terimine yakındır. Kadim Gürcü kaynaklarında Albanya “Ereti” adlandırılmıştır. Azerbaycan bilim adamlarına göre Şahdağ halklarının ecdadı bir zamanlar Strabon’un dediği 26 Alban kavminden biridir. 270 Hınalıklıların ve Hapıtların Lezgi değil bağımsız dile sahip olmalarını 1926 yılında bu etnik kimlikler arasında uzun müddet etno-lingüistik araştırma yapmış A.N.Genko da doğrulamaktadır. Genko ayrıca Hınalıklıların Udinlerle aynı genetik dil akrabalığına sahip olduğu sonucuna da varmıştır.271 20. yüzyılın başlarında M.H. Veliyev (Baharlı) de Grızları, Cekleri. Budug ve Hınalıglıları “26 Alban kavminden” olduğunu yazmaktadır. 272 Ortodoks Pontus Rumları (700), 1819 yılından itibaren koloniler şeklinde Azerbaycan’a yerleşmiş Protestan Almanlar (1700), 4. yüzyıldan itibaren Azerbaycan’a göç etmeye başlayan Hıristiyanların devamı olan Terter ve Tovuz ilçelerinde yaşayan Yeni Assuryalıların (700) sayıları çok azdır. 273 Azerbaycan’da yaşayan 21509 Ukraynalı, 25911 Tatar nüfus genelde Bakü’de yaşamaktadırlar. 270 Elekber Qubatov, a.g.m., Qemerşah Cavadov, “Şahdağ halqları” kimlerdir. Etnik tarihimizin açılmamış sehifeleri, Say qezeti, 29 avqust 1998. 272 M.H. Veliyev (Baharlı), Azerbaycan, Bakı 1993, s. 25. 273 N.Guliеva, http://www.vatan.org.ru/news/2009-03-10-1093., (erişim tarihi: 13.02.2012). 271 Tablo 6: Nüfus sayımlarına göre Azerbaycan’daki etnik gruplar ve nüfusları 1926 Azerbaycanlılar 1939 1959 1970 1979 1989 1999 2009 1.438.000 1.870.500 2.494.400 3.776.800 4.708.800 5.805.000 7.205.500 8.172.809 Ahıska Türk. * * * * * * 43.400 37.975 Avarlar * * * * 36.000 44.100 50.900 49.838 Kürtler 41.200 6.000 1.500 * 5.700 12.000 13.100 6.065 Lezgiler * * * * 158.100 171.400 178.000 180.324 Sahurlar * * * * 8.500 13.300 15.900 12.300 Talışlar 77.300 87.500 100** * * 21.200 76.800 111.996 Tatlar 30.500 * * * 8.900 10.200 10.900 25.200 * * * * 35.500 30.800 (5.500***) 8.900 9.084 3.205.200 3.697.700 5.117.100 6.026.500 7.021.200 7.953.400 8.922.447 Yahudiler TOPLAM 2.341.600 105 ÜÇÜNCÜ BÖLÜM SOĞUK SAVAŞ SONRASI DÖNEMDE AZERBAYCAN’DA YAŞANAN MİLLİ KİMLİK TARTIŞMALARI VE DIŞ POLİTİKA 3.1. MİLLİ KİMLİK TARTIŞMALARI VE YAŞANAN SORUNLAR 3.1.1. Azerbaycancılık ve Türklük Tartışmaları Azerbaycan’ın 20. yüzyıl boyunca belli kesintilerle de olsa (özellikle Sovyet dönemi) en çok tartışılan konularından birisi Türkçülük ve Azerbaycancılık kavramları olmuştur. Bu konu özellikle Sovyetler Birliğinin çöküşü sırasında hızlı bir şekilde ortaya çıkmıştır. Sovyetler Birliğinin diğer cumhuriyetlerinde olduğu gibi Azerbaycan’da da milli uyanış hareketini tetikleyen gelişme “perestroyka” politikası sürecinde geliştirilen “demokratikleşme” kavramı olmuştur. Yani ulusal kimlik tanımlanması aynı zamanda demokratikleşme sürecinin bir gereksinimi olarak ortaya çıkmıştır. Fakat (Azerbaycanlı veya Türk olarak) 1930’lardan sonra “Azerbaycanlı” olarak tanımlanan kimlik ciddi bir şekilde sorgulanmağa başlamıştır. Şüphesiz bu sorgulamada tarihsel hafıza, Sovyet rejiminin Türklük üzerinde (Türk milliyetçiliği) baskı ve sindirme politikalarına dair gerçeklerin gün ışığına çıkarılması olmuştur. Türklük konusu gündeme gelirken Azerbaycanlı kavramı da sorgulanmaya başlamıştır. Halk harekâtını oluşturan bileşenler o dönemde değişkendi. Gerek öne çıkardıkları kimlik gerekse savundukları değerler bu bileşenleri milliyetçi, liberal, soysal-demokrat, İslamcı, demokrat vs. olarak tanımlama imkânı sunuyordu. Azerbaycan ve Türklük konularında bu örgütlenmelerin bakış açıları da farklı idi. Ulusal kimlik tanımlanması konusunda iki temel görüş çatışmaktadır. Bağımsızlık mücadelesinin başarılı şekilde sonuçlanması, Azerbaycan Halk Cephesinin iktidara gelmesi Türkçü bakış açısını aynı zamanda devlet politikalarının ağırlıklı bir unsuru haline getirmiştir. Azerbaycan’da Azerbaycanlı kavramının Stalin’in emri ile 1937 107 yılında yapay şekilde zorla halka kabul ettirildiği ve anılan tarihe kadar pasaportta Türk yazıldığı bilinen bir gerçektir. Bu yüzden 1937’de kimlik hakkı elinden alınmış Azerbaycan Türklerinin kullandıkları dilin yeni bir kanunla 1992’de Türk Dili adlandırılması bu dönemde çok da yadsınmayacaktır. Bu karar komünizm dönemi sonrası milli kimlik inşasında çok büyük önem taşıyacaktır. Bu kanun Azerbaycan ulusal kimliğinin tanımlanması açısından da çok önemliydi. Zira uzun yıllar zarfında “Azerbaycanlı” kimliğinin oturtulduğu, devletin resmi dilini “Azerbaycan dili” olarak adlandırılmasının ardından bu adımın atılması haklı olduğu kadar bazı kesimler için “tehlikeli” idi. “Türk dili” tanımlanmasının zaten milli kimliğin adının belirlenmesi açısından önemi bu kesimler tarafından ülkenin birlik ve bütünlüğü açısından “tehlikeli” görülmüştür. 1993’de Elçibey iktidarı yıkıldıktan sonra kimlik ve dille ilgili tanımlama etrafında dönenen tartışmalar daha da hızlanmıştır. Daha doğrusu H. Aliyev iktidarı bu müzakereleri hem gündeme taşımış, hem de yönlendirmiştir. Müzakerelerin temelinde Azerbaycan’ın birliği ve bütünlüğü için tehdit olarak görülen “Türk” kimliğine yönelik eleştiriler yer almaktaydı. Aslında Azerbaycanlı kavramı sadece kimlik tanımlamasının içeriği bakımından değil şekilsel olarak anlaşılması bakımından da büyük sorun oluşturmaktadır. Diğer ülkelerde yaşayan Türk kökenli (Azerbaycan Türkleri) halkla ilgili “Azerbaycanlı” kavramının kullanılması paradoksal bir ifade biçimi ortaya çıkarmıştır. Örneğin Bir kısmı hâlen Gürcistan’da yaşayan, tarihi Borçalı bölgesinin halkı literatürde ‘Gürcistan Azerileri’, ‘Azeriler’ veya ‘Gürcistan Azerbaycanlıları’ olarak geçmektedir. 274 Aynı sorun Dağıstan’da yaşayan Azerbaycanlıların adlandırılması bakımından da geçerlidir. 1993’den sonra gelişen tartışmalarda zaten yeni Anayasa taslağına Türk dili değil Azerbaycan dili veya Azerbaycanlılar kavramının dâhil edeceği tahmin edilmekteydi. Anayasa taslağının kamuoyunda görüşmeleri ve Borçalı Türklerinin Sovyet döneminde tek desteği, Azerbaycan olmuştur. Bu durum, Borçalı Türklerinin Azerbaycan’a olan bağlılığını artırmış ve bu bağlılık kendini hem grubun kendini adlandırmasında, hem kurulan örgütlenmelerin isimlerinde göstermiştir. Borçalı halkı kendilerini ya ‘Türk’ ya da ‘Azerbaycanlı’ olarak tanımlamaktadırlar. Bkz: Ayşegül Aydıngün, Ali Asker. “Gürcistan: De Jure Üniter, De Facto Parçalı”, İçinde: Bağımsızlıklarının Yirminci Yılında Azerbaycan, Gürcistan ve Ukrayna: Türk Dilli Halklar – Türkiye ile İlişkileri (Ed: İsmail Aydıngün-Çiğdem Balım), Atatürk Kültür Merkezi, Ankara 2012, s. 117. 274 108 müzakereleri sırasında en çok üzerinde durulan konulardan birisinin de dil tanımlaması olduğunu söyleyebiliriz. Bunlardan biri Azerbaycan’da ulusun Azerbaycanlı olarak tanımlanmasını, diğeri ise Türk ve eğer özgünlük vurgulanmak isteniyorsa Azerbaycan Türkü olarak tanımlanmasını savunuyor. Birinci görüş, görünüm itibariyle yer esasına göre bir ulus kavramsallaştırmasını andırsa da, bazen sadece Azerbaycan’da bulunan Türk çoğunluğu nitelendirmek için kullanılmaktadır. Yukarıda bahsettiğimiz paradoksal durumu burada açık şekilde görebiliriz. Nitekim “Azerbaycanlı” kavramı bazen de Talış, Tat ve benzeri Müslüman azınlık unsurları da içine alacak biçimde geniş bir tanımlamayı içermektedir. Bu görüş çerçevesinde, Azerbaycan’da bulunan Rus, Ermeni veya Gürcü azınlıklarından hiçbiri Azerbaycanlı kavramı içerisinde düşünülmemektedir. Böylece AHC’nin iktidardan düşmesinden sonra devletin resmi politikası olarak da öne çıkan bu görüş çerçevesinde, 1995 yılında kabul edilen Azerbaycan Anayasasının 1. maddesi “Azerbaycan halkının Azerbaycan vatandaşlarından” oluştuğunu belirterek ülkede 1992’den beri Türk dili adı altında kullanılan resmi dili Azerbaycan Anayasasının 21. maddesinde Azerbaycan dili (Azerbaycanca) olarak değiştirmiştir. Böylece Azerbaycanlı tanımlamasına bir yasal statü sağlanmaya çalışılmıştır. 275 Azerbaycan’da bu tarihten itibaren yapılan çalışmalar “Azerbaycancılık” adlı bir ideolojinin oturtulmasına hizmet etmiştir. Fakat ileride bir rejim değişikliği yaşanırsa Türklük kavramının tekrara gündeme geleceği de ciddi bir ihtimaldir. Bu konuda bkz: Nazim Jafarov, Azerbaycan Halk Cephesi (AHC) İktidarı Döneminde Azerbaycan Dış Politikası (Haziran 1992-Haziran 1993), A.Ü. SBE Kamu Yönetimi ve Siyaset Bilimi Anabilim Dalı Yayınlanmamış Y.L. Tezi, Ankara 2000. 275 109 3.1.2. İran’daki Türkler Üzerinden Yaşanan Milli Kimlik Tartışmaları 3.1.2.1. Parçalanmış Azerbaycan Ülkesi Çok milletli bir ülke olan İran’ın genel nüfus yapısını Türkler, Farslar, Araplar, Kürtler ve Beluciler oluşturmakta, bunların yanı sıra yerel kavimler de yaşamaktadır. İran’da etnik sayım yapılmadığı için kesin rakamların söylenmesi mümkün değilse de günümüzde İran’da 25-35 milyon arasında Türk yaşadığı düşünülmektedir. Rusya ve İran arasında imzalanan 1813 Gülistan ve 1828 Türkmençay antlaşmaları ile Azerbaycan’ın ikiye bölünerek kuzeyi Rusya’da, Güneyi ise İran sınırları içinde kalmıştır. İran’daki Türkler 20. asırda birkaç kez bağımsızlık mücadelesine kalkmışlardı. Güney Azerbaycan'da çeşitli yıllarda silahlı ayaklanmaya öncülük eden Şeyh Muhammed Hiyabani (1880-1920), Settarhan (18661914) ve Seyyid Cafer Pişeveri (1892-1947) gibi liderler olmuştur. Seyyid Cafer Pişeveri döneminde hatta 1945 yılında Güney Azerbaycan bağımsızlık elde etmişlerdir. Ama SSCB’yle ABD arasında İran'ın bütünlüğü ile ilgili anlaşması Güney Azerbaycan'ın bağımsızlığına son vermiştir. İran’daki Türkler 1979 yılında Şah’ın yıkılmasında büyük rol oynamışlardır. Buna rağmen, İran’daki Türkler bu devrimin sonuçlarından yararlanamadılar. Vaat edilen haklar onlara verilmemiş, İran Türklerinin ana dillerinde eğitim alma hakkı bugüne kadar tanınmamıştır. Türklere daha fazla hak verilmesini talep eden insanlar ya tutuklanmakta, ya işten atılmakta ya da kendisi ve ailesi takip edilmektedir. 3.1.2.2. Azerilik Tezi Türkiye’de Azerbaycanlılar veya Azerbaycan Türkleri için kullanılan Azeri kavramı bilimsel literatüre İranlı bir bilim adamı Ahmet Kesrevi tarafından getirilmiştir. Bu kavramın getirilmesinin siyasi amaç taşıdığının altını özellikle çizmemiz gerekmektedir. Kendisinin de İranlı bir Azerbaycan 110 Türkü olduğu Kesrevi 1921 yılında Tahran’da yayınladığı Azeriya Zeban-e Bastane Azerbaycan (Azerbaycan’ın Eski Dili Azerice) isimli eserinde Azerbaycanlıların Türk olmadığını, tarihte İran’da Azeri diye Aryan ırkına mensup bir ulusun mevcut olduğunu, Selçukluların İran’a gelmesi ile bu ulusun Türkleştiğini savunmuştur. Yavuz Akpınar ise Azeri kavramının Türkiye literatürüne Fuat Köprülü tarafından 1920’lerde Türk edebiyatının Batı Türkistan edebiyat dairesi (Çağatay Türkçesi ) ve Osmanlı edebiyat dairesi dışında kalan kısmını nitelendirmek için kullandığı Azeri edebiyatı dairesi kavramsallaştırması ile girdiğini ifade etmiştir. Akpınar’a göre bu bağlamda Farsça ateşperest anlamına gelen Azeri kavramının bir etnik kimlik tanımlanması olarak kullanılması yanlıştır. 276 Kesrevi’nin yukarıda bahsi geçen tezinin 1920 yılında Şeyh Muhammed Hıyabani’nin Güney Azerbaycan’da ilan ettiği Azadistan devletinin ardından İran’ın bütünlüğünü sağlama amacıyla Fars milliyetçileri tarafından Fars olmayan halkların Ari ırkından olduklarının ispatı çalışmaları çerçevesinde değerlendirilmesi gerekmektedir. 277 3.1.2.3. Asimilasyon ve Baskı Politikaları İran yönetimi Güney Azerbaycan Türkleri karşısında iki önemli politika izlemiştir: 1) Asimilasyon 2) Baskı politikası. 278 1924'ten sonra İran'da ulus-devlet projesi Fars merkezli bir İranlılık olgusu kapsamında kuramsallaşmıştır. Pehlevi Hanedanının (1924-1979) Fars merkezli İranlılık kimlik anlayışı Şia’yı dışlayan ve eski İran'ı hedef alan bir ulus-devlet projesiydi. 1979 Devrimi’nin sonucunda kurulmuş İslam Cumhuriyeti Fars merkezli İranlılık kimliğini reddetmiş, bunun yerine ‘İslam tarihini temel alan’ ‘Batı’yı dışlayan’ ve ‘Şia’yı’ esas alan yeni bir Fars “Iran’daki Gelişmeler Ve Ülkemize olan Etkileri”, Jeopolitik Tartışmalar–4 Sonuç Raporu, Avrasya Stratejik Araştırmalar Merkezi, Ankara, 23 Haziran 2000, s. 15. 277 Emre Bayır, “Fars Milliyetçiliğinin Gelişimi ve Güney Azerbaycan’da Milli Direniş Hareketi” Avrasya Dosyası, Sonbahar 1999, cilt 3. sayı 4, s 90-124. 278 Davud Turan, İran’ın Azerbaycan Cumhuriyeti ve Güney Azerbaycan Politikası, http://diranish.net/?act=content&act2=body&cat=4&n_id=224, (erişim tarihi:11.09.2012). 276 111 merkezli İranlılık kimliği olgusunu ortaya koymuştur. 279 Kurulan yeni rejim İslam’da etnik grupların eşitliğinden bahsetse de Farslığını korumaktadır. Din ve millet ilişkilerine farklı boyutlar kazandırarak İranlılık ve Şiilik üzerinde durulmaktadır. Gerçi İran’daki Şiiliğe bazı eski Türk inançları da karışmıştır ama yoğun olarak Fars kültüründen etkilenmiştir. Şia mezhebi İranlılığın bir parçası olarak gösterilmeye çalışılmaktadır. Özellikle devrimden sonra bu proje yani Şia’nın Farslaştırılması yürütülmeye başlatılmıştır. devlet ve düşünürler tarafından 280 Asimilasyon politikaları doğrultusunda kendi kimliklerini koruyan ve bu politikalar karşısında duran Güney Azerbaycan Türkleri baskı politikasına tabii tutularak yıldırılmak istenmektedir. Tehditle başlayan baskı politikası sonrasında ekonomik baskılarla devam etmektedir. Ekonomik baskılar çerçevesinde aktif Güney Azerbaycan Türkleri için devlet ve özel sektörde istihdam açısından zorluklar çıkartılmaktadır. Ekonomik baskılar da sonuç vermeyince fiziksel şiddet ve işkence yollarına başvurulmaktadır.281 İran İslam Cumhuriyeti anayasasının özellikle 15. ve 19. maddeleri Türkçe eğitimöğretime ve bu dilde yayına imkân vermesine rağmen, bu maddeler uygulanmamakta ve halkın bu yöndeki istekleri gerek basında, gerekse de parlamentoda sık sık dile getirilmektedir. İran Parlamentosu üyesi çok sayıda Türk Parlamenter ile aydını Güney Azerbaycan’ı temsilen hükümetten bu maddenin uygulanmasını istemesine rağmen bu istekler görmezlikten gelinmektedir. 282 Arif Keskin, İran'da Fars Milliyetçiliğinin Üç Dalgası: "İranlılığa" Giden Yol. Güney Azerbaycan Sosyo-Kültürel Araştırmaları Dergisi. Ankara 2005.s.27. 280 Bu konuda bkz: Koshbakht Lotfali. İran’da Milli Kimlik İnşası, Farslık Ve Şiiliğin İçselleşmesii. Hacettepe Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, Yayımlanmamış Yüksek Lisans Tezi. 2010. 281 Davud Turan, İran’ın Azerbaycan Cumhuriyeti ve Güney Azerbaycan Politikası, http://diranish.net/?act=content&act2=body&cat=4&n_id=224, (erişim tarihi:14.08.2012). 282 Davud Turan, İran’ın Azerbaycan Cumhuriyeti ve Güney Azerbaycan Politikası, http://diranish.net/?act=content&act2=body&cat=4&n_id=224, (erişim tarihi:14.08.2012). 279 112 3.1.2.4. Azerbaycan’ın Tepkileri Azerbaycan’ın Güney Azerbaycan’la ilgili hassasiyetleri Sovyet döneminde de canlılığını korumuştur. Bunun birçok sebepleri vardır. İkinci Dünya Savaşının ardından Sovyetler Birliği’nin rejim etkisini mümkün kadar genişletme politikası bölgedeki Türk nüfusun bağımsızlık mücadelesi açısından çok iyi bir fırsat olmuştur. Fakat o dönemdeki uluslararası şartlar Güney Azerbaycan’ı Sovyetlerin askeri desteğinden yoksun bırakmıştır. 1960-70’lerde Azerbaycan edebiyatında “Güney” konusu başlı başına bir konuydu. Edebi düşünce yoluyla Güney Azerbaycan konusu Kuzey Azerbaycan Türklerinin hafızasında canlılığını hep korumuştur. 1980’lerin sonlarına doğru tırmanan milliyetçilik hareketi sonucunda Güney Azerbaycan konusu hızlı bir şekilde gündeme taşınmıştır. O dönemde “Güney Azerbaycan” Azerbaycan Halk Cephesi’nin söylem ve ideolojisinde önem atfedilen bir konuydu. Azerbaycan’ın bağımsızlığını kazanması ile yeni bir döneme giren İran-Azerbaycan ilişkilerinde AHC kendi konumunu Ocak 1992’de kabul ettiği ikinci programında “Azerbaycan Türklerinin ulusal ve kültürel birliğini sağlamak amacıyla Azerbaycan ve İran arasında ekonomik, siyasi, dini, bilimsel ve benzeri ilişkilerin güçlendirilmesi, yurtdışındaki Azerbaycan Türkleri ile ilişkilerin güçlenmesi, 31 Aralık gününün Dünya Azerbaycan Türklerinin Ulusal Dayanışma günü ilan edilmesi için çaba gösterilmesi” biçiminde belirlenmiştir. 283 AHC programında yer alan Azerbaycan Türkleri’nin birliği ve İran’a yönelik tutumu ulusal mücadele döneminde E. Elçibey tarafından da sık-sık siyasal arenaya getirilmiştir. Daha önce “Birleşik Azerbaycan” konusu da dâhil olmak üzere çeşitli düşüncelerinden dolayı 1975’de hüküm giymiş olan Elçibey’in AHC Başkanlığı döneminde çok etnikli İran’da Farslar dışında kalan halkların ulusal haklarının ihlal edilmesinin, onlara ulusal dillerinin okullarda yasak olmasının bu ülkenin gelecekte dağılmasına neden olacağına ilişkin ifadeleri AHC Meramname ve Nizamnamesi, V. Kültür, Eğitim, Bilim Bölümü, madde. 1; 4; 5; 6; 7; 8; 10; ss 15-18. 283 113 İran’da endişe doğurmuştur. 284 Özellikle, Elçibey’in devlet başkanı seçimlerinden bir gün önce Azerbaycan Ulusal Televizyonu’nda yaptığı seçim konuşmasında İran’ın parçalanacağına ilişkin ifadeler kullanması İran’ın endişelerini daha da artırmıştır. Azerbaycan’da 1980’li yılların sonlarında meydana gelmiş ulusal uyanış İran tarafından mercek altına alınmıştır. O dönemde Azerbaycan Halk Cephesi lideri Ebülfez Elçibey’in İran’da Azerbaycan Türkleri’nin haklarının ihlal edildiğine dair açıklamaları İran’ı rahatsız etmekteydi. Ebülfez Elçibey 1992’de cumhurbaşkanlığı seçimi kampanyası sırasında düzenlediği son basın toplantısında insan hakları ihlalleri konusunda İran rejimini sert bir dille eleştirmiştir285. Güney Azerbaycan konusu bugün de Kuzey Azerbaycan’ın siyasi yaşamında yer alan konularda biridir. Bazı siyasi parti ve sivil toplum örgütleri, ayrıca Azerbaycan’ın yurtdışındaki diaspora örgütleri Güney Azerbaycan Türklerinin özgürlük mücadelesini desteklerken bu bölgenin İran’dan ayrılarak bağımsız kalması yönündeki taleplerini yüksek sesle dile getirmektedirler. 3.2. İRAN-AZERBAYCAN İLİŞKİLERİ BAĞLAMINDA AZERBAYCANDA ETNİK KİMLİKLER 3.2.1. İran-Azerbaycan İlişkilerinin Gelişim Seyri (E. Elçibey ve H. Aliyev Dönemleri) Azerbaycan 28 Mayıs 1918 tarihinde bağımsızlığını ilan ettiğinde, uluslararası camiada resmen tanınma girişimlerine başlamıştır. Birçok devlet Azerbaycan’ın bağımsızlığını tanırken, İran'daki şah rejimi tereddüt etmiş ve bu cumhuriyeti bağımsız bir devlet olarak tanımamıştır. Tahran'ın bunu kabul etmesi için ileri sürdüğü tek şartı şuydu: “Azerbaycan Halk Cumhuriyeti'nin adından Azerbaycan kelimesi çıkarılsın.” Bu değişikliğin olmaması durumunda İran mecbur kalarak “Kafkas Azerbaycan'ı” ifadesini kullanmıştır. Nesib Nesibli, Azerbaycan geopolitikası ve neft. Xezer Universiteti. Bakı 2000, s. 144. “Ebülfez Elçibey İran haqqında” (http://elcibey.wordpress.com/2006/06/24/iran-haqqinda/), (erişim tarihi: 12.09.2012). 284 285 114 Nitekim İran’ın resmi tezi Azerbaycan’ı 19. Yüzyılda Rus-İran savaşları sonucunda koparılmış bir toprak parçası olarak görmesiydi. Sovyet döneminde kuşkusuz Azerbaycan’ın diğer ülkelerle ilişkiler Moskova'nın izni ve gözlemi çerçevesinde gerçekleşmiştir. Nitekim SSCB’yi oluşturan cumhuriyetlerin dış politika yetkisi tamamen Moskova’ya devredilmiştir. Azerbaycan da 1991’de bağımsızlığını yeniden kazandığı zaman ilk olarak Türkiye, daha sonra Pakistan ve batı ülkeleri artarda bu bağımsızlığı tanımışlardır. çıkmıştır. 286 Bu dönemde tanıma konusunda İran’ın tereddütleri ortaya Fakat sonunda gerçekleri görmezden gelemediği için Azerbaycan’ın bağımsızlığını tanımak zorunda kalmıştır. Azerbaycan’ın o dönemdeki cumhurbaşkanı Mutallibov ilk dış ziyaretini 1991 sonlarında İran’a yapmış, bu ziyaret sırasında iki ülke arasında ekonomik ilişkilerin geliştirilmesi ve Nahçivan’a geçiş için İran toprağını kullanma ve bu bölgenin serbest ekonomik bölge ilan edilmesi karara bağlanmıştır. 287 12 Şubat 1992’de İran Devrimi yıldönümü kutlamaları sırasında büyük bir heyetle tekrar İran’a giden Mutallibov yönetiminin Basın ve Enformasyon Bakanı Sabir Rüstemhanlı “İran’ın içişlerine karışma düşüncesinde olmadıklarını ve Birleşik Azerbaycan’ın imkansız olduğunu” ifade ederek İran’ın bu konudaki endişelerini gidermeye çalışmıştır. 288 Mutallibov sonrası ve Azerbaycan Halk Cephesinin iktidara gelme sırasındaki ara dönemde cumhurbaşkanına vekâleten görev yürüten Yagub Memmedov ilk önce bölge ülkeleri Rusya, Türkiye ve İran’la ikili iyi ilişkiler geliştirmekten yana olduğunu, dış politikada izlenilmesi gereken ilkelerin tarafsızlık, bloklara girmeme, hiçbir devlete karşı saldırgan politika yürütmeme olduğunu ifade İranlı yöneticiler ve din adamları bu gün de resmi ve gayri resmi açıklamalarında Azerbaycan Cumhuriyeti ifadesi yerine bazen Bakü Devleti ifadesini kullanıyorlar. Dolayısıyla, Tahran, şimdiye kadar Azerbaycan’ın bağımsızlığını hazmetmekte zorlanıyor, komşu ülkeyi koparılmış arazisi sayıyor. Tesadüf değil ki İran'da bazı siyasi çevreler ve İranlı milletvekilleri İran ile Rusya arasında 1928 yılında imzalanan Türkmençay Antlaşması'nın süresinin bittiğini söyleyerek, Azerbaycan’ın İran’a birleştirilmesi şeklinde fikirler seslendiriyor. Oysaki Türkmençay Antlaşması fesh edilirse, İran'daki tarihi Azerbaycan topraklarının bağımsızlığı meselesi gündeme gelebilir. 287 Nesib Nesibli, a.g.e. s. 143. 288 Ercan Durdular, “İran’ın Azerbaycan ve Ermenistan Politikası”, Avrasya Dosyası, cilt 2, sayı 1, 1995, s. 128. 286 115 etmiştir. Baştaki şaşkınlığına rağmen, İran, 25 Aralık 1991’de Azerbaycan’ı tanımıştır. Ocak 1992’de ise Bakü’de İran Büyükelçiliği açılmıştır. Bu dönemde İran’ın Azerbaycan’la yakınlaşmasındaki gerçek amaçları aşağıdaki gibi sıralanabilir: - Bağımsız ve demokratik Azerbaycan Cumhuriyeti’nin oluşumunu her ne yolla olursa olsun engellemek, onun Güney Azerbaycan’a etkisini önlemek İran’ın toprak bütünlüğünü ve iç istikrarını korumak; - Burada ve Orta Asya’da ABD ve Türkiye’nin etkisinin artması önlemek; - Türk Dünyası’nda işbirliği kaynaşmasını önlemek; - Azerbaycan Cumhuriyeti örneğinde pazar kazanmak; - Resmi “İran İslam Devrimi İhracı” doktrinine uygun olarak Kuzey Azerbaycan’da İran tipli İslamcı rejim oluşturmak. Nitekim İran bu dönemde yukarıdaki amaçlarından yalnız birine nail olabilmiştir. Bu da Azerbaycan’la ekonomik ilişkilerinin büyük ölçüde gelişmesi olmuştur. 289 Elçibey’in iktidar gelmesiyle İran’ın Azerbaycan konusundaki endişesi giderek artmıştır. Şöyle ki, Elçibey’in Türkiye ve Batı yanlısı bir politika izlemesi ve devamlı “Vahit Azerbaycan” (Birleşik Azerbaycan) konusunu gündeme getirmesi İran’ı büyük ölçüde rahatsız etmiştir. Bu dönemde İran, Azerbaycan’a yönelik saldırılarında Ermenistan’ı desteklemiştir. Aynı zamanda Rusya ile Azerbaycan karşıtı bölgesel işbirliği tesis etmeye çalışmıştır. 290 E. Elçibey döneminde İran’da yaşayan Azerbaycan Türkleri konusundaki söylemler ve açıklamalar İran tarafından mercek altına alınmış ve yakından izlenmiştir. Azerbaycan’da ise bu konudaki açıklamaların bir Nesib Nesibli,”Azerbaycan ve Moskova-Erivan-Tahran İttifakının Jeopolitik kuşatması”, Stratejik Analiz,Cilt 1, Sayı 4, 2000, ss.61-62. 290 Emre Bayır ve Araz Aslanlı, “Tehtid Merkezli Bir Dış Politika: İran’ın Azerbaycan Politikası”, Stratejik Analiz. Cilt: 2, Sayı: 18, Ekim 2001, s. 50. 289 116 kısmı devlet yetkilileri tarafından dile getirilirken ağırlıklı olarak da siyasi parti ve sivil toplum örgütleri tarafından vurgulanmıştır. Aslında her ne kadar eleştirilse de Azerbaycan hükümetinin zaman zaman yaptığı açıklamalar İran’ı tedirgin ederken ona kendisine “çeki-düzen vermesi” gerektiğini de hissettirmiştir. Hükümet ise Devlet Başkanı Elçibey, 2 Şubat 1993’de yaptığı bir konuşmada kendisi için güney-kuzey ayırımının olmadığını ifade ederek, Güney Azerbaycanlılara sağlanacağını belirtti. 291 devlet kurumlarında görev alma hakkının Bu gelişmeler İran’ı endişelendirirken, Tahran ülke içinde olayları tırmandırmamak için basında Azerbaycan’a karşı ve Türk karşıtlığı içeren yazıların yayınlanmasına son vermiş ve Azerbaycan konusunda ihtiyatlı davranmaya başlamıştır. Hatta ülkedeki ajitasyonu yatıştırmak amacıyla, Kelbecer’in işgali sonrası, İran Dışişleri Bakanlığı Ermenistan’ın işgal ettiği Azerbaycan topraklarından çıkmasını istemiştir. 292 İran, öte yandan, AHC iktidarından duyduğu tehlikeyi bertaraf etmek için Azerbaycan’daki muhalefete destek olmuş, özellikle Nahçıvan Özerk Cumhuriyeti Meclis Başkanı Haydar Aliyev’le sıkı işbirliği geliştirerek Ağustos 1992 ve Mart 1993’de İran’a ziyaret edip görüşmelerde bulunmasını sağlamıştır.293 H. Aliyev bu göreve geldikten sonra Bakü’ye danışmadan Ankara ve Tahran’la doğrudan ilişkiler kurmaktaydı. Bu nedenle olsa gerek 1992’de Azerbaycan’da çıkan ayaklanma sonucunda E. Elçibey görevini terk ettikten sonra Ankara’nın yanı sıra Tahran’ın da “tercihi” H. Aliyev’den yana olmuştur. Fakat Haydar Aliyev döneminde İran-Azerbaycan ilişkileri pürüzsüz değildi. Bu pürüzler birkaç defa diplomatik krizlerin eşiğine bile getirmiştir. 294 H. Aliyev petrol anlaşmalarını imzaladığı zaman da İran hoşnut olmamıştır. 1994 yılında petrol anlaşmalarının imzalandığı sırada İran’ın tepkisiyle Adalet Tahirzade, Elçibey'le 13 Saat, Turan Yayıncılık, İstanbul s. 199. Azerbaycan, 8 Nisan 1993. s. 3. 293 Nesib Nesibli, a.g.e., s. 146. 294 Haydar Aliyev bir kez Baküde İranın enerji bakanını kabul emiştir. İranlı Bakan Aras nehri üzerinde barajın inşasından konuşmuştur. Haydar Aliyev söz konusu barajın Ermenistan tarafından işgal olunmuş Azerbaycan toprakları üzerinde inşa edildiğini öyrendiğinde, İranlı bakana keskin itirazını belirterek, görüşmeyi yarıda bırakarak orayı terk etmiştir. Bir defasındaysa Haydar Aliyev İrana resmi ziyareti sırasında kadim Azerbaycan şehri olan Tebrizi ziyaret etmek istemiş ama Tahranın son anda Haydar Aliyeve verdiği red cevabı onu hayli üzmüş ve o, İrana yolculuğunu yarıda bırakarak Azerbaycana dönmüştü. 291 292 117 karşılaşmıştır. Tahran imzalanmasından destekliyordu. Batılı rahatsızdır Tahran ve yönetimi şirketlerle bu petrol konuda Hazar anlaşmalarının Moskova denizinin nihai belirlenmediğini gerekçe göstererek bu anlaşmalara karşıydı. da Tahranı statüsünün H. Aliyev bu durumda İran ve Rusya’ya da “pay” vermek zorunda kalmıştır. 1990’ların sonunda İran, Azerbaycan’a karşı tekrar gövde gösterisinde bulunmuştur. Büyük Britanya’nın BP şirketi Hazar’ın Azerbaycan’a ait “İnam” yatağında İran’ın savaş botları yatak çevresinde tehlikeli manevralar yapmışlardır. 295 Tahran “İnam” yatağını tartışmalı olarak gördüğü için bu yatakta çalışmaların yapılmasına karşıydı. O günden itibaren söz konusu yatakta çalışmalar durdurulmuştur. Haydar Aliyev'in İran'la son problemi 2001 yılında tarihe geçmişti. İran'ın askeri savaş uçaklarının aynı yıl Azerbaycan'ın hava sahanlığını sürekli ihlal etmesi, İran savaş uçaklarının Hazar Denizi’nin Azerbaycan'a ait kısmında manevralar etmesi ve Azerbaycan savaş uçaklarına da aynı talimatın verilmesi iki ülke arasındaki çatışmayı tehlikeli noktaya taşıyacaktı. Bu durumdan çıkış yolu bulunmalıydı, aksi takdirde İran’ın güç gösterisi Azerbaycan'ın saygınlığını zedeleyecekti. Sonunda “Türk Yıldızları” Bakü’nün Azatlık meydanı üzerinde uçuş gösterileri yaparak bir nevi İran’a mesaj vermiştir. O tarihten itibaren İran uçaklarının Azerbaycan sınırındaki hareketliliği son bulmuştur. 3.2.2. İlham Aliyev Dönemi Azerbaycan-İran İlişkileri İlham Aliyev 2003 yılında cumhurbaşkanı seçildiğinde İran'la mevcut olan gerginliği azaltmaya karar vermiştir. O, yönetiminin ilk yıllarında İran’ı kızdıracak adımlardan sakınmıştır. İlham Aliyev’in cumhurbaşkanlığı döneminin ilk 5 yılında İran'la ilişkilerde hiçbir gerginlik yaşanmamıştır. Batı, İran'ın nükleer çalışmalarına karşı politikasını sertleştirerek, bu ülkeye karşı yaptırımların uygulanması konusunu gündeme getirdiğinde İran-Azerbaycan 295 “Lütfen Hezerde bize problem yaratmayın”(www.mediaforum.az) 118 ilişkileri de gerginleşmeye başlamış, İlham Aliyev'in durumu gerginleştirmemek yönündeki politikası etkisini kaybetmeye başlamıştır. Bu ilişkiler İran’ın, resmi devlet kanalı olan Seher-2 kanalıyla Azerbaycan’a karşı propaganda faaliyetlerine hız verilmesiyle daha da kötüleşmiştir. Günümüz itibariyle İran-Azerbaycan arasındaki gerginlik daha da artarak devam etmektedir. İlginçtir ki her ne kadar İran “Arap baharı” sürecinden kendisi çok rahatsız olsa da bu süreçte Azerbaycan’a karşı iktidarı eleştiren söylemler ve sloganlar geliştirmekten de kendini alıkoyamamıştır. İran İslam Cumhuriyeti Genelkurmay başkanı Hasan Firuzabadi 2011 yılının Ağustos ayında Azerbaycan açıklamalarda halkını aşağılayan bulunmuş, ve cumhurbaşkanını cumhurbaşkanına hitaben, tehdit eden “Azerbaycan cumhurbaşkanı dikkatli olmalı ve halkın uyanışını önlemenin imkânsız olduğunu bilmelidir” demiştir. 296 Azerbaycan Dışişleri Bakanlığı, İranlı generalin bu açıklamasına göre Tahran'a protesto notası göndermiştir. Tahran da Azerbaycan’a karşı bir nota göndermiştir. Fakat notanın metninde hoş olmayan ifadeler kullanılsa gerek, Azerbaycan hükümeti notanın metnini kamuoyuna açıklamamıştır. İranlı generalin açıklamasından bir ay sonra Azerbaycan-İran sınırında ölümle sonuçlanan olay yaşanmıştır. Azerbaycan'ın devlet sınırından 1200 metre ilerleyen İranlı asker, emre uymadığından dolayı vurulmuş, kaldırıldığı hastaneye hayatını kaybetmiştir. Ölümle sonuçlanan bu olay iki ülke arasında bir sonraki nota «mübadelesine»ne yol açmıştır. 297 İran-Azerbaycan sınırının bir başka sorunu da uyuşturucu maddelerin taşınmasıdır. İran-Azerbaycan sınırından taşınan uyuşturucu maddelerin miktarı her geçen yıl artmaktadır. Azerbaycanlı yetkililerin açıklamalarından da görüldüğü gibi ele geçirilen uyuşturucu maddeler sınırdan taşınanları sadece bir kısmıdır. İran hükümeti uyuşturucu maddelerin bulundurulması ve taşınmasına göre kendi vatandaşlarına en ağır ceza verirken sınırını esnek Azerbaycan İrana Nota Verdi, www.azadliq.org/content/article/24293918.html, (erişim tarihi:11.08.2011). 297 İran müdafie naziri Azerbaycana işgüzar sefere gelib, http://www.gencbilim.com/News/iranmudafi-naziri-Azrbaycana-isguzar-sfr-glib_24888.html, (erişim tarihi:12.08.2012). 296 119 tutması çok düşündürücüdür. Sanki İran'daki bazı güçler zehirli maddelerin toplu olarak Azerbaycan'a geçirilmesini istemektedirler. Devlet Sınır Servisi Başkanı Elçin Guliyev 2011 yılının Aralık ayında Bakü'de "Sınır Güvenliği ve Uyuşturucu Yayılmasına Karşı Mücadele" konulu toplantıda Afganistan'da üretilen uyuşturucunun dünyaya daha çok İran üzerinden yayıldığını söylemiştir: "Azerbaycan'a da uyuşturucunun büyük bölümü İran üzerinden geliyor. Bunun sonucu olarak, devlet sınırında uyuşturucu kaçakçılığını önleme sırasında çatışmalar yaşanıyor. Uyuşturucu kaçakçılarıyla silahlı çatışmalarda Azerbaycan'ın 7 askeri ölmüş, 9'u yaralanmıştır ". 298 İran'dan uyuşturucu akımıyla birlikte, İran'dan Azerbaycan'a karşı yapılan bilgi kışkırtmaları, her zaman Bakü'yü rahatsız etmiştir. İran bu faaliyetini "Seher" televizyon kanalı aracılığıyla gerçekleştirmiştir. Bu kanal Azerbaycan dilinde ve Azerbaycan topraklarına yayımlanmaktadır. Kanal genel olarak Azerbaycan'ın İran'la sınır bölgesinde yayın yapmaktadır. Azerbaycan iktidarı defalarca bu konuda İranlı yetkililere başvurarak, Tahran'ı uluslararası yayın ilkelerine uymaya çağırsa da, "Seher" kanalı eskisi gibi yayınını sürdürmektedir. İlişkilerin gerginleştiği günümüzde "Seher" televizyon kanalı Azerbaycan'a karşı propaganda çalışmalarını biraz daha genişletmiştir. Azerbaycan Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı Sekreteryası sosyopolitik konulardan sorumlu şube müdürü Ali Hasanov bu sorunu çözmek amacıyla 2011 yılının Aralık ayında İran'a gitmiştir. Hasanov, İran’ın Milli Radyo ve Televizyon Kurumu Başkanı İzzatullah Zargami, onun yardımcıları Muhammed Serfiraz, Seyyid Muhammed Hüseyni ve Ali Askeri ile yapılan görüşmelerde Azerbaycan Cumhuriyeti ile İran İslam Cumhuriyeti televizyon ve radyo alanında ve genel bilgi ortamındaki gerçek durumla ilgili görüşlerini paylaşmıştır. Görüşmede Azerbaycan ve İran'ın mevcut bilgi politikası, bölgenin televizyon ve radyo alanındaki olanakları ve sınıra yakın bölgede yayın politikası, iki ülke arasında basın-iletişim alanında gerçek durum, özellikle son dönemde iki ülkenin günümüz durumunu tahrif eden ayrı ayrı “Narkotik qaçaqmalçıları ile silahlı toqquşmalarda Azerbaycanın 7 serhedçisi helak olub, 9-u ise yaralanıb” (http://www.gun.az/social/21396), (erişim tarihi: 07.04.2012). 298 120 basın araçlarının faaliyeti tartışılmıştır. 299. Ali Hasanov İran basınının Azerbaycan’a karşı olan propagandasının durdurulmasının gerektiğini vurgulamıştır. 3.2.3. İran’ın “Karabağ Sorunu” Konusuna Bakışı ve Politikası İran’ın, Azerbaycan Cumhuriyeti ile ilgili politikalarını oluşturan en önemli meselelerden birisi, Ermenistan ile ilişkileri teşkil etmektedir. İran kendisini dünya Müslümanlarının kardeşi olarak göstermeye çalışsa da Ermenistan konusunda ters davranmaktadır. İran, Dağlık Karabağ sorununu milli güvenliğini tehdit eden unsurlar arasında değerlendirmektedir. Bu nedenle ilk olarak Azerbaycan-Ermenistan ihtilafının sıcak bir çatışmaya dönüşmesini istememektedir. Bunun birinci nedeni, sorunun İran’a komşu iki ülke arasında cereyan etmesidir. Nitekim 1993’te İran sınırı yakınlarında gerçekleşen çatışma, sığınmacı akınıyla karşılaşma korkusu veya yabancı güçlerin muhtemel askerî müdahalesi gibi nedenlerle İran’ı kaygılandırmıştır. İkincisi, çatışmalar sırasında İran’ın Azerbaycan’ı desteklememesi, İran toplumunda özellikle Azerbaycan Türklerini rahatsız etmiş, Dağlık Karabağ sorunu milliyetçi duygusal bir zemin oluşturmuş, İran’daki Azerbaycanlı öğrencilerin, şairlerin ve aydınların birinci söylemi haline gelmiş ve bu doğrultuda Tebriz ve Tahran’da “İran’ın Ermeni yanlısı” politikalarını protesto eden gösteriler düzenlenmiştir. Bütün bu olaylar İran’ı AzerbaycanErmenistan çatışmasında Ermenilerden yana taraf almasını sağlamıştır. İran burada devrim değerlerini yok sayarak, kendi milli çıkarlarını doğrultusunda adım atmaktadır. 300 İran, Azerbaycan ile ilişkilerinde gerginlik yaşamasına rağmen, Dağlık Karabağ sorununun çözümünde arabulucu olmak isteğinden hiçbir zaman vazgeçmedi. İran Dışişleri Bakanı Ali Ekber Salihi, 30 Nisan 2012 tarihinde “Eli Hesenov İranda Sert Beyanat Verdi”, (http://www.musavat.com/new/), (erişim tarihi: 07.04.2012). 300 Davud Turan, İran’ın Azerbaycan Cumhuriyeti ve Güney Azerbaycan Politikası, http://diranish.net/?act=content&act2=body&cat=4&n_id=224, (erişim tarihi: 06.03.2012). 299 121 Tahran'da şöyle bir açıklamada bulundu: “İran Dağlık Karabağ sorununun çözümü için Azerbaycan ile Ermenistan arasında arabuluculuk yapmaya hazır. İran Dağlık Karabağ sorununun barış yoluyla çözümünden yana; bölgede çıkarlarımız var. Bölgede güvenliğin ve istikrarın oluşmasını istiyoruz. Zira bölgenin güvenli olması bizim hayrımıza. Biz tüm gücümüzle sorunun çözüm bulmasına çalışıyoruz. Çünkü İran Dağlık Karabağ sorununun barış yoluyla çözümünü istiyor." 301 Tahran arabulucu olma girişiminde bulunurken, aynı zamanda AGİT Minsk Grubu sorunun çözümünde güçsüz olduğunu da vurgulamak istemektedir. Elbette bu yadsınmayacak bir durumdur. Fakat Bakü, Tahran'ın arabulucu olmak isteğine iki husustan dolayı yakın durmuyor. Birincisi, 1992 yılında İran'ın arabuluculuğu Azerbaycan kenti Şuşa'nın işgali ile sonuçlanmıştır. 1990'lı yılların başlarında Dağlık Karabağ'da ağır savaşlar sürerken İran'ın o zamanki Başkanı Ali Ekber Haşimi Rafsancani, Azerbaycan ve Ermenistan başkanlarını Tahran'a davet etmiş, cumhurbaşkanlarının zirvesinde bir ateşkes antlaşması imzalanmıştır. Ancak bu antlaşmadan iki gün sonra Dağlık Karabağ'daki Ermeni silahlı birlikleri Azerbaycanlıların yaşadığı Şuşa şehrini işgal etmişlerdir. İkinci husus, İran ve Ermenistan arasında çok sıcak ilişkilerin kurulmasıdır. Tahran, İslam ve Şii dayanışmasından bahsetse de, Filistin’in işgalinin kabul edilmez olduğunu söyleyerek İsrail’i kınasa da, Ermenistan konusunda bunu yapmamıştır. Bilakis bu devletle sıkı ilişkiler kurmuştur. Dağlık Karabağ sorununun adil çözümü de İran'daki çevrelerin çıkarlarıyla örtüşmemektedir. Rusya gibi İran'daki iktidar da Dağlık Karabağ sorununun uzamasından yanadır. Diğer taraftan Tahran'ın arabuluculuk teklifine Erivan da sıcak bakmamaktadır. Şunu vurgulamak gerekir ki Ermenistan, ekonomi ve enerji alanında İran'a bağımlıysa da, İran hükümetine tam olarak güvenmemektedir. Nitekim kendisinin İran tarafından Batı'ya karşı bir araç olarak kullanabileceğinden korkmaktadır. Tesadüf değil ki, İran son zamanlarda "aracı olmak istiyorum" derken, Ermenistan'daki siyasi çevreler yumuşak şekilde Tahran'a "Bu işle Minsk Grubu uğraşıyor" mesajını vermektedirler. İran Qarabağ münaqişesinin hellinde vasiteçi olmaq isteyir, http://deyerler.org/124078-dranqarabad-mgnaqiejsinin-hjllindj-vasitjgi-olmaq-istjyir.html (erişim tarihi: 30.04.2012). 301 122 3.2.4. Psikolojik Baskı Aracı Olarak “Talış Sorunu” Sovyetler Birliğinin çökmeye başlaması irili ufaklı onlarca millet ve etnik kimlikleri harekete geçirmiştir. Bir taraftan demokratikleşme talepleri yükselirken diğer taraftan “bir üst kimlik tarafından baskı gören” gruplar da kendi durumlarından yakınmaya başlamışlar. Şunu vurgulamak gerekir ki Azerbaycan’ın tarihine baktığımız zaman Talışlarla Azerbaycan Türkleri arasında önceler her hangi bir nedenlerden dolayı hiçbir zaman sorun yaşanmamıştır. İlginçtir ki Sovyet'lerin çökmesiyle Talışların kendi “kimlik mücadelesi” hemen başlamamıştır. Hatta Talışların ağırlıklı yaşadıkları güney bölgesi Azerbaycan’ın bağımsızlığı, Karabağ’da meydana gelene olaylara gösterilen tepkiler vs. konularda en aktif bölgelerden biri idi. Fakat 199293’de Azerbaycan’da siyasi istikrarın bozulmasına yönelik diğer eylemlerin yanı sıra Talışların yaşadıkları bölgelerde de hareketlenmeler meydana geldi. Daha önce halk hareketinde popülerlik kazanmış bir grup şahıs zıtlaşmayı doruk noktaya yükseltmişlerdi. İlk olarak bölgede Talış Halk Partisi kurulmuştur. Zıtlaşmaların en üst noktasına, güney bölgesindeki ayrılma hareketlerinin arttığı 1993 yılında ulaşılmış, Savunma Bakanlığı'nın bölge komutanlarından Albay Alikram Hümbetov, Ağustos 1993'te Azerbaycan'ın güney bölgesinde bulunan birlikleri, idari ve emniyet güçlerini kendisine bağlayarak Azerbaycan içerisinde "Talış Muğan Cumhuriyeti"ni ilan etmiş ve merkezi yönetimle güce dayanarak konuşmaya başlamıştır. Aliyev’in iktidara gelişi Azerbaycan’ın içerde ve dışarıda zor günler geçirdiği döneme denk gelmektedir. Nitekim dışarıda Karabağ’a Ermeni saldırıları güçlenmekte, içteyse darbeci Albay Hüseynov ile sözde “Talış-Muğan Cumhuriyeti” ilan eden Hümbetov devletin bağımsızlığına ve toprak bütünlüğüne karşı tehlike yaratmaktaydılar. Alikram Hümbetov, önceden AHC üyesi idi. Savunma Bakanı R. Gaziyev Silahlı Kuvvetlerin büyük bir kısmını Hümbetov’a teslim etmişti. Hümbetov, kendisine bağlı kanunsuz silahlı gruplarla Lenkeran, Astara, Masallı, Lerik, Yardımlı, Celilabad ve Bilesuvar rayonlarında, halkı baskı altına alarak, devlet organlarını kendisine bağlamaya çalışmış, emirlerine uymayan kolluk kuvveti yöneticilerini tutuklamıştır. Bakü’den görevlendirilen üst düzey 123 yöneticilerle görüşmelerden de her hangi sonuç çıkmamış ve A. Hümbetov “Talış-Muğan Cumhuriyetini” kurarak kendini de bu sözde cumhuriyetin yüksek başkomutanı ilan etmiştir. 302 Aliyev olayları kontrolünde tutmak için ilk önce Rus yanlısı darbeci Albay Hüseynov’u kendisinin sıkı denetimi altında başbakanlık görevine getirdi. Ardından yaklaşık 300.000 Talış’ın yaşadığı Azerbaycan’ın güneydoğu bölgesinde akıllı bir politika yürüterek Hümbetov’a karşı kitlesel protesto gösterileri başlattı. Bu durumda A. Hümbetov önce bölgeden kaçmış sonra da tutuklanarak Bakü’ye getirilmiştir.303 “Talış sorunu” Azerbaycan’da gerçek bir sorun değildir. Nitekim nüfusunun yüzde %90’nını Azerbaycan Türklerinin oluşturduğu Azerbaycan sınırları içinde hem Talış nüfusunun azlığı hem de Talışlara karşı uygulanan her hangi bir ayrımcılık politikasının olmaması bu söylemin temelden yoksun olduğunu göstermektedir. Talışlar hakkında, dil ve kültür konularında yapılmış iyileştirmelerin uygulanması yönünde eleştiri gerektiren hususların olduğundan bahsedilebilir. Bunların ortadan kaldırılmasındaki zorluklar her hangi bir siyasi nedenlerle değil, Azerbaycan’da yönetim anlayışının oturtulamamasından kaynaklanmaktadır. Fakat İran’ın Azerbaycan’da yaşayan azınlıklar konusundaki “endişeleri” siyasidir ve Azerbaycan üzerinde psikolojik baskı aracı olarak kullanılmaktadır. İran bunun için internet, görsel ve basılı medya yoluyla yayınlar yapmakta, değişik etkinlikler düzenlemektedir. İran kendi içinde yaşayan Azerbaycan Türkleri’nin varlığını görmezden gelirken, Azerbaycan’daki etnik grupların nüfusuna ilişkin abartılı rakamlar göstermektedir. Örneğin İran kaynaklarında Azerbaycan’da yaşayan Talış nüfusun 1–1,5 milyon arasında bir nüfusa sahip olduklarını söylenmektedir. Alikram Hümbetov, İran’ın Azerbaycan’la ilgili siyasi literatüründe bir milli kahraman olarak gösterilmeye çalışılmaktadır. İran, kendi topraklarında yaşayan ve Fars olmayan milyonlarca insanın anadilinde eğitim hakkını görmezden gelirken, Dışişleri Bakanlığı Kafkasya yayınlarında Ömer Faruk Ünal, Azerbaycan 1988-1995: Sancı, Kargaşa ve İktidar, http://journal.qu.edu.az/article_pdf/1027_305.pdf, (erişim tarihi: 03.08.2012). 303 Erjan Kurbanov, “Azerbaycan’ın Güvenlik Kaygıları: Dağlık Karabağ Üzerinde Ermenistan’la Çatışma ve Diğer Ülke İçi Anlaşmazlıklar”, Avrasya Etüdleri, Cilt 3, Sayı 4, Kış 1996/97, s. 19. 302 124 Azerbaycan’da yüz bin Kürt’ün neden anadilinde eğitim almadıklarını sorgulamaktadır. 304 İran’daki yaklaşıma göre “Türkmençay Antlaşmasıyla Kafkasya eyaleti İran’dan ayrılmıştır. Talışların bir kısmı böylece Rusya sınırları içinde kalmıştır. Talışlar İran’dan ayrıldıktan sonra da Kaçar hâkimiyeti ve İran’ın toprak bütünlüğü için çaba gösterdiler. Talışlar, Türkmençay Anlaşmasını kabul etmeyerek yeniden İran’a birleşmek istediler. Fakat Sovyet hükümeti Çarlık Rusya’nın sömürge politikasını yürüterek Talışları baskı altında tuttu.” Bu söylemlerde hatta çok ileri giderek altı devletin İran’dan koparıldığını söylemektedirler: Türkmenistan, Tacikistan, Aran ve Talış (Azerbaycan), Özbekistan, Ermenistan, Gürcistan. Hatta Azerbaycan’ı Aran ve Talış ülkesi şeklinde telaffuz etmektedirler. “Talış sorunu” konusunda İran’ın Azerbaycan üzerindeki psikolojik baskısında elle tutulu bir başarısından bahsedemeyiz. Bizce bunun birkaç nedeni vardır. 1) Kendi sınırları içinde 30 milyon Türkün yaşadığı İran, Talış konusunda tedbirli davranmak zorundadır ve fazla açılamamaktadır. 2) Azerbaycan’daki ayrılıkçı Talış güçler Azerbaycan’da siyasi ve demografik dengeleri ciddi şekilde etkilemek gücüne sahip değildir. Bu güçler hem zayıf oldukları kadar söylemlerinde de istikrarsızdırlar. 3) Bu güçlerin İran’a yakın olmaları, Rusya’nın da desteğini kullanmaları nedeniyle uluslararası camiada destek arama olanakları çok sınırlıdır. Sözde “Talış Muğan Cumhuriyeti” dağıtıldıktan sonra Alikram Hümbetov ve bazı önde gelenleri hapsedilmiş, bazıları ise yurt dışına kaçmışlardır. Alikram Hümbetov daha sonra Azerbaycan vatandaşlığından çıkarılarak hapishaneden hava alanına götürülerek BM Mülteciler Komiserliği yetkilerine 304 Davut Turan, İran'ın Azerbaycan'a Karşı Psikolojik savaşı, Global Strateji, 05.04.2007. 125 teslim edilmiştir. Alikram Hümbetov daha sonra yaptığı açıklamalarda çelişkili fikirler seslendirmiş, kendisinin Azerbaycan’a gelmek istediğini, Talış-Muğan Cumhuriyetini kurdukları zaman amacının Azerbaycan’ı parçalamak olmadıklarını, sadece özerklik statüsünün sağlandığı bir yapıdan yana olduğunu vurgulamıştır. Fakat Rusya ve İran basında yaptığı açıklamalarda ise bununla örtüşmeyen, Azerbaycan’a karşı ağır suçlamalarda bulunmuş, İran’ın ve Rusya’nın Azerbaycan üzerinde baskı yapması gerektiğini dile getirmiştir. 2009 yılında Alikram Hümbetovun İran devleti halkına gönderdiği mektupta şu satırlar yer almaktadır: “Allah’ın adı ile. Yaklaşık 200 yıldır Talışlar kendi ana yurdundan – İran’dan ayrılmışlardır. Bu müddette Talışlar değişik Faşist politikalara maruz bırakılmışlar. Özellikle Son 17 yılda Talış halkı dışlanmak üzeredir. Azerbaycan’ın bugünkü iktidarı Pantürkist politika yürüterek Talışları asimile etmektedir. İktidar Talışların kültürünü, tarihini başka halka ait etmekle onların adlarını tarihten silmek istemektedir. Bu gün kitaplarda Talış halkıyla ilgili her hangi bilgi yok. Buna örnek, 24 Temmuz 2007’de dilbilimci ve “Toliş-i Sado” gazetesi genel yayın yönetmeni N.Memmedov’un hiçbir gerekçe olmadan “İran casusu” olarak adlandırılarak 10 yıl hapis cezasına çarpıtılmasıdır. Hatta bu ceza kendisine müdafisi olmaksızın verilmiştir. Biz, bugün İran devletini ve halkını Talışları ve N. Memmedovu müdafaa etmeye sesliyoruz.” 305 1990’lardan bu tarafa, zaman zaman İran ile Azerbaycan arasında bir psikolojik baskı unsuru olarak tutuklamalarda birçok ciddi getirilmektedir. Talış Medeniyet devam eden insan hakları Merkezi, “Talış ihlallerinin N. sorunu”yla ilgili yaşandığı dile Memmedov’un eşinin Başsavcıya yazdığı şikayet mektubunda eşinin hapishanede çok ağır şartlarda tutulduğunu kendisinin ve ailesinin ciddi fiziksel, manevi ve psikolojik tazyiklere maruz bırakıldığını yazmıştır. Mektupta N. Memmedova karşı ceza evinde acımasız şekilde davranıldığı, büyük oğlunun bunlara dayanamadığı ve kalp krizinden öldüğü yazılmıştır. 306 Daha sonra N. http://www.arannews.ir/az/news/15757.aspx, (erişim tarihi: 08.06.2012). Meryem Memmedova: "Novruzeli Memmedov hebsxanada vefat etmeyib, öldürülüb", http://deyerler.org/36640-mjjryjjm-mjjmmjjdova-novruzjjli-mjjmmjjdov.html, (erişim tarihi: 305 306 126 Memmedov cezaevinde ölmüştür. Bu olay Talış sorununu gündemde tutan çevrelerde büyük yankı uyandırmış ve adeta bir şehit olarak telakki edilmiştir. N. Memmedov’un tutuklanmasından sonra yine Azerbaycan’da gündem oluşturan ikinci bir tutuklama da 2012’de gerçekleşmiştir. Haziran 2012’de polis tarafından gözaltına alınmış “Tolish-i Sado” gazetesinin genel yayın yönetmeni H. Memmedov’un üzerinden bulunmuştur. “5 gramdan fazla uyuşturucu” Hilal Memmedov’un kısa süre önce hazırladığı bir hit-rep tarzındaki (meyhane) bir çalışması Rusya’daki muhalifler arasında Putin’e uyarlanarak çok fazla ün kazanmıştır. 307 İlk başta basında H. Memmedov’un hapsinin gerçek nedeninin de bu olduğu yazılmıştır. Fakat kısa süre sonra H. Memmedov’un üzerine atılan suç vatana ihanet ve İran lehine casusluk olarak açıklanmıştır. Gözaltına alma ve suçlamaların bu şekilde değişiklik göstermesi insan hakları savunucuları tarafından sert bir dille eleştirilmiştir. Bazı insan hakları örgütleri H. Memmedov’un suçsuz olduğunu, ceza evinde işkencelere maruz bırakıldığını iddia etmişlerdir. 308 Bu olay İran’ın Azerbaycan hükümeti aleyhinde propagandasına yeni ivme kazandırmıştır. İran'ın, Azerbaycan’da yaşayan Talışlar vasıtasıyla hayata geçirmek istedikleri zaman zaman olsa da, genel olarak bu bölgede ciddi hiç bir sorun yaşanmamaktadır. Talış gelenekleri, kültürü ve günlük yaşam tarzları Azerbaycan Türkleri ile benzerlik göstermektedir. Azerbaycan okullarında eğitim almaktadır ve hâkim dil olan Azerbaycan Türkçesini konuşma oranları çok yüksektir. Talışların yoğun olarak yaşadıkları bölgelerde Talışça dersleri verilmekte, "Talış Sedo" gazetesi yayınlanmakta, Talışça radyo ve televizyon yayınlanmakta, çeşitli Talış Kültür Dernekleri faaliyet göstermektedir. Tüm Kafkasya'nın Dini Lideri Şeyhülislam Allahşükür Paşazade'nin de etnik kökeninin Talış olduğu bilinmektedir. Ayrıca, Talışlar ister yerel yönetimlerde, isterse de merkezi yönetimlerde hiç bir ayrım görmeden çalışmakta, Milli 08.06.2012). 307 "Putin, helelik" bestesi ile populyar olan videonun müellifi sahlanılıb, http://www.bbc.co.uk/azeri/azerbaijan/2012/06/120622_hilal_mammadov_meyxana.shtml, (erişim tarihi: 08.06.2012). 308 Azeri İnsan Hakları Savunucusunun Tutuklanması, Moskova"da Protesto Edildi, http://www.medya73.com/yazdir-1-992766.html, (erişim tarihi: 08.06.2012). 127 Meclis'de temsil olunmaktadırlar. Talışlar Azerbycan alfabesini kullanmaktadırlar. Değişik dönemlerde Talışça kitaplar, alfabe kitabı, ders kitapları ve gazeteler yayınlanmıştır. İlk Talışça alfabe 1933’de Z. Ahmetzade ve M. Nasirli tarafından geliştirilmiştir. 1930’ların başlarında ilkokullarda Talışça okutulmasına çalışılmış, bunun içinde birkaç ders kitabı da yazılmıştır. Lenkeran’da çıkan “Sie Toliş” gazetesinde Azerbaycan Türkçesi’nin yanı sıra Talış dilinde de makaleler yayınlanmıştır. Fakat 1937-38 yıllarında Sovyetler Birliği’nde uygulanan tasfiye politikaları bu açılımı önlemiştir. Azerbaycan bağımsızlığını kazandıktan sonra Talışça kitaplar yeniden yayınlanmaya başlamıştır. 1994 yılında N. H. Memmedov ve Ş. O. Ağayev tarafından Talışça “Alfabe” ders kitabı yazılmıştır. Talışların eğitim aldıkları birçok orta eğitim kurumlarının 1. Sınıflarında haftada 2 saat Talış Dili dersi verilmektedir. Ayrıca “Talışça Eğtime Dair”, “Talışça Azerbaycanca Sözlük” kitapları yayınlanmıştır. 1992 yılında “Talışo sado” gazetesi, ilerleyen yıllarda birçok şiir kitabı da yayınlanmıştır. Halen Azerbaycan Bilimler Akademisi Nesimi Dilbilimi Enstitüsü’nde Talış diline ilişkin araştırmalar yapılmaktadır. 1993 yılından itibaren Lenkaran Okul Öncesi Pedagojik ve Astara Pedagojik Meslek Yüksekokulları’nda “ilköğretim sınıf öğretmeni” alanında Talışça da okutulmaktadır. Lenakaran Devlet Sosyal Bilimler Koleji’nde 2000, Astara Pedagojik Meslek Yüksekokulu’nda 1000’den fazla Talış öğrenci eğitim görmektedir. Lenkaran’ın 63 ortaokulun aşağı sınıflarında Talış dili öğretilmektedir. Bununla ilgili kitaplar devlet tarafından hazırlanarak okullarda ücretsiz dağıtılmaktadır. 309 Genel olarak değerlendirdiğimiz zaman “Talış sorunu” Azerbaycan’a karşı psikolojik baskıları sürdürmesi açısından İran’ın elinde çok da etkin bir koz değildir. O yüzden “Talış sorunu” zaman zaman gündeme gelen bir konudur. Bunun yanı sıra Talış sorunu” inisiyatifi son dönemde Rusya ve Niyaz Niftiyev, Azerbaycanda etnomühit, http://modern.az/articles/25808/1/, (erişim tarihi: 27.06.2012). 309 128 Ermenistan tarafından İran’a nazaran daha etkin şekilde kullanılmaktadır. Nitekim Talış, Lezgi ve Kürt ayrılıkçı liderler Moskova’da faaliyet göstermekte ve bu ülkenin resmi çevreleri tarafından doğrudan himaye edilmektedirler. Bu yüzden İran “Talış sorunu”ndan ziyade Azerbaycan’da “İslam (Şii) sorununu” gündeme getirmektedir. Özellikle son on yıl içinde Şii cemaatlerin, Azerbaycan İslam Partisinin, başörtüsü sorununun İran-Azerbaycan ilişkilerinde en gergin gündem maddeleri olduğunu söyleyebiliriz. 3.2.5. İran-Azerbaycan İlişkilerinde Diğer Sorunlu Unsurlar Aslında “Talış sorunu” İran ve Azerbaycan arasındaki bir sorun değildir. Bu konu İran’ın Azerbaycan üzerindeki psikolojik baskı aracıyken gerçek amaç Azerbaycan üzerinde başka hususlarda baskı ve etkinliğini artırmaktır. 3.2.5.1. Hazar’ın Statüsü Sorunu İran ve Azerbaycan arasında çözülmemiş sorunlardan biri Hazar Denizi’nin statüsüne ilişkindir. Hazar'ın statüsü bir zamanlar SSCB ile İran arasında 1921 ve 1940 yıllarında imzalanan antlaşmalarla düzenleniyordu. SSCB dağıldıktan sonra statü meselesinin güncelliği artmıştır. Çünkü SSCB'nin dağılması sonucu Hazar'a kıyısı olan ülkelerin sayısı 2’den (SSCB ve İran) 5'e yükselmiştir (Rusya, İran, Azerbaycan, Kazakistan ve Türkmenistan). Sovyetler sonrası Hazar Denizinin statüsü “de facto” sorun olarak 1994’de ortaya çıkmıştır. Aynı yıl Azerbaycan ve BP arasında yatırım anlaşması imzalandığı için Rusya Dışişleri Bakanlığı, İngiltere Büyükelçiliği’ne nota vererek, Hazar Denizi’nin sahip olduğu kaynaklara ilişkin hak ve sorumlulukların henüz açığa kavuşmadığını ifade etmiştir. 310 Şir, Aslan Yavuz, “Hazar’ın Statüsü, Jeopolitiği ve Bölgesel Güvenliğe Etkileri”, Global Strateji Dergisi, Yıl:3 Sayı:12, Kış 2008, sf. 120-130. 310 129 Hazar’ın statüsüyle ilgili tartışmalar değişik platformlarda devam ettirilmiştir. Bu tartışmaların içeriğini ağırlıklı olarak Hazar’ın göl mü yoksa deniz mi olduğuna dair tezler oluşturmuştur. 311 Tahran bu durumu kullanarak, Hazar'daki payını artırmak iddiasını ortaya koymuştur. İran’a göre, Hazar 5 eşit parçaya ayrılmalıdır. Oysa uluslararası deniz hukukuna göre, Hazar’ın paylaşılmasında sınır ortak noktadan hesaplanmalıdır. İran'ın bu inadı statünün belirlenmesini 21 yıldır ki uzamaktadır. Bu durumda, denize kıyısı olan ülkelerden Rusya, Azerbaycan ve Kazakistan deniz sınırını kendi aralarında belirlemişlerdir. Tahran statüyle ilişkin görüşmeleri uzatmakla aslında Hazar’dan daha çok pay koparmayı hedeflemektedir. Zaten Hazar’ın kendisine ait olan bölümünde zengin enerji yatakları da bulunmayan Tahran’ın Türkmenistan gibi onların uğruna mücadele vermesi de söz konusu değildir. Ana amaç ABD ve Avrupa Birliği ülkelerinin Hazar üzerinden Orta Asya’nın zengin enerji kaynaklarına yol bulmasını engellemektir. Aslına bakılırsa Hazar’ın Moskova’nın Hazar statüsünün Denizi’nin uzanması paylaşılması Rusya’nın ile ilgili da çıkarınadır. Azerbaycan ve Kazakistan ile ikili anlaşmalar imzalamasına rağmen, Kremlin genel statünün kesinleşmesine ciddi ilgi göstermemekte ve gizli de olsa, Tahran’ın inadını desteklemektedir. 312 3.2.5.2. İran-Azerbaycan İlişkilerinde Din ve “Manevi Değerler” Faktörü İran’ın resmi ideolojisinin Şiilik üzerine olması ve Azerbaycan nüfusunun büyük kısmının Şiilerden oluştuğu dikkate alındığı zaman Tahran yönetimi açısından Azerbaycan’ın bir propaganda alanı olarak belirlenmesi Bkz: Cavid Abdullayev, “Uluslararası Hukuk Çerçevesinde Hazarın Statüsü ve Doğal Kaynaklarinin İşletilmesi Sorunu”, Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dergisi Yıl 1999 Cilt 48 Sayı 1-4 , ss. 255-290; Selçuk Çolakoğlu, “Uluslararası Hukukda Hazarın Statüsü Sorunu”, Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi Dergisi, Cilt: 53, No: 1-. 4, s. 107-122; Süleyman Sırrı Terzioğlu, “Hazar’ın Statüsü Hakkında Kıyıdaş Devletlerin Hukuksal Görüşleri”, Orta Asya ve Kafkas Araştırmaları Dergisi, Cilt:3, Sayı: 5, ss. 26-47, 2008. 312 Hazar'ın Statüsü Konusunda Neden Bir Türlü Mutabakata Varılamıyor?, 20.11.2010, http://www.21yyte.org/tr/yazi5899Hazarin_Statusu_Konusunda_Neden_Bir_Turlu_Mutabakata_Varilamiyor.html, (erişim tarihi: 23.08.2012). 311 130 şaşırtıcı bir durum değildir. Bazı araştırmacılara göre İran, Azerbaycan’da kendisi gibi dini, daha doğrusu Şiiliği temel alan bir devlet yapılanmasının gerçekleşmesini arzulamaktadır. Bu isteğini gerçekleştirmek için de İran, devamlı Azerbaycan’a kendi casuslarını göndermektedir. Nitekim Nisan 1997’ye kadar Azerbaycan’da İran adına çalışan 13 casus ortaya çıkarılmıştır. Fakat Azerbaycan yönetimi, İran’la olan ilişkilerinin daha da gerilmesini istemediğinden, bu casusların yakalanması olaylarını fazla büyütmemiştir. 313 1990’ların ikinci yarısında Azerbaycan’da Şii dindarların bazı gösterileri olmuştur. Bu gösteriler Azerbaycan’ın emniyet güçleri tarafından bastırılırken İran’ın bu olayları kışkırttığını açıklamışlar. 314 Bu olaylar sonucunda 1 kişi ölmüştür. Resmi rakamlara göre 16, insan hakları örgütlerine göre en az 50 kişi yaralanmıştır. Azerbaycan polisi çok sayıda kişiyle birlikte, 1997 yılında kapatılan İslam Partisi liderlerinden Alikram Aliyev’i tutuklamıştır. Nardaran genellikle dini açıdan muhafazakâr insanların yoğunlukla yaşadığı bir bölgedir ve bir süredir bölge yöneticisi Fezilet Mirzayev’den şikâyetçi olunduğuna dair söylentiler bulunmaktadır. Gösteriler sırasında Mirzayev’den yapılan şikâyetlerden biri de sürekli olarak alkol kullanmasıydı. 315 10 Ağustos’ta Nardaran’da yeni gösteriler yapılmış, Azerbaycan Hükümeti gösterilerin, bazı dış devletlerin ve uluslararası radikal İslamcı örgütlerin ülkedeki demokratik rejimi amaçlayan bir girişimi olduğu yönünde açıklamalar yaptılar. 316 Son yıllarda İran-Azerbaycan ilişkilerine yeni casus skandalları damgasını vurmuştur. 2 Mayıs 2012 yılında Şiir yarışması için İran’a giden ve 2 Mayıs'ta Tebriz'de sivil giyimli şahıslar tarafından alıkonulan iki genç şair Şehriyar Hacızade ve Ferit Hüseyin İran’la Azerbaycan arasında diplomatik Araz Aslanl, İlham Hesenov, Haydar Aliyev Dönemi Azerbaycan Dış Politikası, Platin Yayınları, Ankara 2005, s. 235. 314 Bkz: Haluk Alkan, Azerbaycan Paradoksu. Azerbaycan’ın İç ve Dış Politikası, USAK yayınları, Ankara 20120, S.140 - 142. 315 Konul Halilova,”Goverment Struggles to Defuse Discontent in Baku Suburb”, Euroasia Insight,13 Haziran 2002. 316 Juanna Kurosz, “Breakdown in Talks Sets Stage fot New Protests in Azerbaijani Town”, Euroasia Insight, 09 Ağustos 2002 313 131 krize neden olmuş, Azerbaycan İran’a beş kez nota vermişti. 317 Şairlerin “Azerbaycan istihbaratı ajanı” olduklarına ilişkin İran tarafının suçlamaları ispatlanmamasına rağmen yargı soruşturma süreci kasıtlı bir şekilde uzatılmış, daha sonra serbest bırakılmışlardır. Tahran ve Bakü arasındaki yaşanan sessiz gerginlik ile ilgili bir başka ilgi çekici iddia ise Amerikalı TV kanalı Fox-11’in CIA verilerine dayanılarak yayınladığı 14 Kasım 2011 tarihli haberde “İran istihbarat servisinin, Azerbaycan'da 2012’de ses getirecek iki saldırı ve bir siyasi cinayeti hayata geçirmeye hazırlanmakta olduğu iddia edilmiştir. Plana göre, birbiri ardına gerçekleştirilecek olan bu olaylar ülkede kargaşa ve başlamasına panik hizmet yaşanmasına böylece edecekti.” 318 Son kamuoyunda dönemde her iki protestoların ülkenin de büyükelçilerini geri çağırması iki ülke arasındaki ilişkilerin çok hassas bir dönemden geçtiğini göstermektedir. İran'ın siyasi ve dini çevrelerinde, Azerbaycan Cumhuriyeti'nin gelişmesi, Batı ile siyasi, ekonomik ve kültürel alandaki entegrasyonu, Bakü'nün modern bir kente dönüşmesi ve nihayet Azerbaycan'ın gelişmesi İran'da yaşayan Türklerin Azerbaycan'a Cumhuriyeti'ne ilgisini, cazibesini artırmaktadır. Onlar da, İran'da Azerbaycan gibi devlet kurmak veya özerklik isteklerine başvura bilirler, gibi bir düşünce hâkimdir. İranlıların Azerbaycan’a geldikleri zaman İran'dan farklı yaşam koşullarını ve sosyal hayatta yasakların az olduğu tanıklık etmeleri onların bakışlarını da ciddi bir şekilde etkiliyor. İran'ın siyasi ve dini çevrelerinin Bakü'de yapılan "Eurovision" yarışması aleyhine çıkmasının bir sebebi de Batı kültürünün gerçek İran sınırına yaklaşmasıdır. " Eurovision " yarışmasının olduğu günlerde binlerce İranlı turist Bakü'ye gelerek, bulvarda gezinmiş, park ve meydanlardaki pop müziğini ve konserleri hevesle izlemişlerdir. Azerbaycan Cumhurbaşkanı İlham Aliyev’e yönelik suikast girişiminin engellenmesi ile iki ülke arasındaki krize farklı bir boyut kazanmıştır. İran'da tutuklu Azeri şairler için karar günü, http://www.hurriyet.com.tr/planet/21285680.asp. (erişim tarihi 23.08.2012). 318 İran’dan Azerbaycan’a Nota, The Fhirst News, 21.10.2011,http://www.1news.com.tr/azerbaycan/siyaset/20111021011818962.html, (erişim tarihi: 23.08.2012). 317 132 Azerbaycan İstihbaratı, 30 Mayıs 2012’de yaptığı açıklamada Vügar Padarov liderliğindeki silahlı grubun Nisan 2012’de Azerbaycan Cumhurbaşkanının ülkenin Kuzey-Batı bölgesi ziyareti sırasında suikast girişiminin engellendiğini açıklamıştır. Padarov’un El Kaide’ye bağlı bir hücrenin lideri olduğu ve liderliğini yaptığı suikast hücresinin ise İran, Suriye ve Pakistan’daki kamplarda silahlı eğitim aldıkları iddia edilmiştir. 319 2011 yılında Azerbaycan İslam Partisi’nin Bakü’de başörtüsü dolayısıyla yaptıkları hükümet karşıtı gösteriler İran tarafından açık bir şekilde desteklenmiştir. İran’ın Azerbaycan’daki İslami faaliyetlere destek vermesi Bakü yönetiminin olaylara sert karşılık vermesine neden olmuştur. Nitekim Azerbaycan İslam Partisi’nin önde gelenleri ağır cezalara çarptırılmıştır. 320 Tutuklamalara İran tarafı sert tepki göstermiştir. Tahran, 12 Ocak 2011’de Azerbaycan İslam Partisi Başkanı Muhsin Samedov’un tutuklanmasına tepki gösteren İslami Koalisyon Partisi'nin uluslararası ilişkilerden sorumlu Genel Başkan Yardımcısı Hamid Rıza Tereggi, bu tutuklamanın, Azerbaycan devletinin stratejik hatası olduğunu söylemiştir. Azerbaycan Cumhuriyeti’nde getirilen başörtüsü yasağına tepki gösteren İslam Partisi’ne yönelik girişimlere ve bu ülkede camilerin tahrip edilmesi ve kapatılması için yapılan çalışmalara işaretle, vatansever bir Müslümanların bu insan olan ülkenin Muhsin devletine Samedov’un yönelik tutuklanmasının kızgınlığa sebebiyet verdiğini ifade etmiştir. Tereggi, “nüfusunun yüzde 93’ü Müslüman olan Azerbaycan, Siyonist rejimin etkisi altında kalmamalı” demiştir. 321 Tutuklananlardan Vagif Abdullayev 2012 yazında hapishanede ölmüştür. Şii dindarlar, Vagif Abdullayev’i Azerbaycan’da ilk “hicap mücadelesi şehidi” olarak tanımlamışlardır. İran-Azerbaycan ilişkilerindeki “İslam ve manevi Hakan Boz, İran İstihbarat Örgütünün Azerbaycan’a Yönelik Operasyonları http://www.21yyte.org/tr/yazi6641Iran_Istihbarat_Orgutunun_Azerbaycana_Yonelik_Operasyonlari.html, (erişim tarihi: 18.06.2012). 320 AİP Genel Başkanı Mövsüm Sametov 12 yıl, Vagif Abdulayev 11 yıl, Feramiz Abasov 11 yıl, Rufulla Ahundzade 11 yıl 6 ay, Diyanet Sametov 10 yıl, Firdovsi Mehmetrzayev 10 yıl, Zülfikar Mikayılzade 11 yıl (5 yılı deneyim süreci) hapis cezasına çarptırıldı. Azerbaycan İslam Partisi Genel Başkanı'na 12 Yıl Hapis Cezası, 07 Ekim 2011. http://ru.salamnews.org/tr/news/read/82541/azerbaycan-islam-partisi-genel-bashkanina-12-yil-hapiscezasi/, (erişim tarihi: 18.06.2012). 321 İran'dan Azerbaycan İslam Partisi Başkanı’nın tutuklanmasına tepki, http://www.mehrnews.com/tr/newsdetail.aspx?NewsID=1230868, (erişim tarihi: 01.09.2012). 319 133 değerler” konusunu Azerbaycan kamuoyu tarafından da İran’ın bir politik araç olarak kullandığı kanaati hâkimdir. Nitekim Azerbaycan toplumunda önemli ölçüde Sünni (%35-40) 322 yaşadığı gibi İran’daki İslami rejimin samimi olmadığı, Tahran yönetiminin dini politik çıkarlar doğrultusunda suistimal ettiği yaygındır. Görünen şu ki bu konu İran-Azerbaycan ilişkilerinde bir gerginlik unsuru olarak varlığını sürdürmeye devam edecektir. Bugün İranAzerbaycan ilişkilerinin tam olarak normalleşmesi büyük zorluklar içermektedir. Bunun için ya İran’daki rejimin değişmesi ya da Azerbaycan’ın İran’ın talepleri doğrultusunda bir politika yürütmesi gerekmektedir. Yakın vadede bunların her ikisi de imkânsızdır. Özetlemek gerekirse, İran’ın bu girişimlerinde başarısız olmasının sebepleri aşağıdaki gibi açıklanabilir: - Azerbaycan’ın siyasal ve toplumsal yapısı; - Azerbaycan elitlerinin ideolojik söylemleri; - İran’ın yayılmacı bir devlet olarak algılanması; - Toplumsal yaşam tarzının İran ideolojik yaşam tarzına çok ters olması; - Azerbaycan’da siyasal İslam’ın tarihi kökeni olmaması; - Güney Azerbaycan sorunu veya başka ifade ile Büyük Azerbaycan ideali. Söz konusu etkenler Azerbaycan’ı İran’dan farklı bir siyasi modele sahiplenmeye itmiştir. 323 Azerbaycan’da dini kimliğe dayalı bir nüfus sayımı yapılmadığı için bu yüzdeler genel kabul görmüş oranlardır. 323 Araz Aslanl ve İlham Hesenov, a.g.e., s. 236. 322 134 3.3. RUSYA FEDERASYONU’NUN ‘ETNİK AZINLIKLAR SORUNU’ ÜZERİNDEN AZERBAYCAN POLİTİKALARI 3.3.1. Rusya Azerbaycan İlişkilerinin Genel Durumu 3.3.1.1. Bağımsızlık Öncesi Dönem Rusların varlığı, Azerbaycan’da 18. yüzyılın sonlarından itibaren görülmektedir. Fakat bu dönemde Rus Kazaklarının, Azerbaycan’ın Lenkaran bölgesindeki “ileri karakolu” bir sivil yerleşim olarak değerlendirilmemelidir. O yüzden Rusların aktif şekilde Azerbaycan topraklarında iskânı 19. Yüzyılın başlarına tesadüf etmektedir. 19. yüzyılın başlarından itibaren Rusya İmparatorluğu Kafkaslarda kendi etkinliğini tesis etmeyi başardı. Rus - İran savaşları sonunda Azerbaycan’ın tarihi topraklarının büyük bir kısmı İran’da kalırken diğer bir kısmı da Ruslar tarafından işgal edilmiştir. Azerbaycan’ın Rus İmparatorluğu sınırları içinde kalması kuşkusuz geleneksel Müslüman ve Türk (Azerbaycanlı) kültürünün yeni bir alana – Rusya kültür alanına girmesini sağlamıştır. Bu durum Azerbaycan’da basın, yayın, kültür gibi alanların yanı sıra reform ve siyasi düşüncelerin de etkilenmesini sağlamıştır. Bu etkilenme Rusya’dan, aslında Rusya aracılığıyla Avrupa’dan gelmekteydi. Diğer taraftan Bakü’nün bir sanayi şehri olması Azerbaycan’da politik düşüncenin gelişmesine büyük katkı sağlamıştır. Bu gelişmelerin Azerbaycan açısından en büyük önemi milli burjuvazinin ortaya çıkması olmuştur. Her ne kadar 1917 yılında Bakü’de iktidara el koymuş Bakü Sovyeti, petrol sanayisini “millileştirmişse” de 1918 yılında Azerbaycan’ın bağımsızlık elde etmesiyle bu alan yeniden özel sektöre devredilmiştir. Petrol faktörü Azerbaycan’ı sadece petrol sanayicileri açısından değil, aynı zamanda Rusya ve Avrupa devletleri açısından da cazip hale getirmiştir. 324 Fakat Rusya’nın Azerbaycan’daki çıkarları sadece iktisadi çıkarlar değildir. Azerbaycan Rusya için jeopolitik açından çok büyük önem arz eden bir ülke idi. O yüzden 1920 yılında С.И. Алиева, Развитие нефтяной промышленности в Азербайджане и на Северном Кавказе (досоветский период),Клио. СПб.: ООО Полторак, 2012, № 3, ss. 60-62. 324 135 Azerbaycan’ın Rusya tarafından işgali gerek ekonomik gerekse politik açıdan Rusya için önemli bir olay idi. Sovyet döneminde de Azerbaycan Rusya’nın petrol ihtiyaçlarını karşılayan önemli bir ülke olmuştur. Şunu vurgulamak gerekir ki İkinci Dünya Savaşı’nda Bakü petrolleri savaşın kazanılmasında önemli rol oynamıştır. Şöyle ki, savaşta kullanılan petrolün %70’inden fazlası Azerbaycan’dan tedarik edilmekteydi. 1941-1945 yıllarında Azerbaycan’dan Rusya’ya tedarik edilen petrol hacmi 75 milyon ton idi. Toplamdan SSCB bazında benzinin %80’ni, ligoinin %90’nı, sanayi yağlarının %96’sı Bakü’de üretilmiştir. 325 Sanayinin gelişmesi diğer taraftan Bakü’nün kültürel ve sosyal yapısını da yakından etkilemiştir. Bakü Sovyet döneminin en kozmopolit kentlerinden birisiydi. Demografik politikalar, doğal ve amaçsal göçler, Türk ve Müslümanlar dışında Ermenistan, Rusya, Ukrayna, Belarus vs. ülkelerden işçi ve uzman olarak çalışmaya gelenlerin kalıcı bir şekilde hayatlarını sürdürmeleri ve diğer gelişmeler Bakü’de özgün bir sosyal yapı oluşturmuştur. Rusya ve Azerbaycan arasındaki ilişkilerin yasal ve siyasi boyutuna gelince, o dönemde Azerbaycan SSCB’yi oluşturan onbeş cumhuriyetten biriydi. Merkez-yerel ilişkisi aslında normal bir federe-federal ilişkisi düzeyinde değildir. Azerbaycan’ın bağımsızlık kazanmasıyla RusyaAzerbaycan ilişkileri iki devlet arasındaki ilişkilere dönüşmüştür. Fakat bu ilişkilerde 1990’lardan günümüze dek zamanlar yükselişler ve düşüşler yaşanmıştır. 3.3.1.2. Bağımsızlık Sonrası Dönemde Azerbaycan-Rusya İlişkilerinin Gelişimi Azerbaycan bağımsızlığına kavuştuktan sonra Mutallibov iktidarı Rusya yanlısı bir politika izlemiştir. O dönemdeki Azerbaycan iktidarı Moskova merkezli projelerde yer almaya çalışmıştır (Örneğin, eski SSCB’nin devamı niteliğini taşıyan 21 Aralık 1991 tarihli BDT kuruluş belgesi olan Т. Джуварлы, Азербайджанская нефть: поиски равнодействующей// Азербайджан и Россия: общества и государства. Ред., сост. Д.Е.Фурман. Вып.4. М., 2001, ss.380-381. 325 136 Almatı Bildirisini imzalamıştır). Rusya da Mutallibov iktidarı döneminde Azerbaycan’la ilişkilerini bağımsız bir ülke ile ilişkiler olarak görmemiş ve bu bağlamda da Azerbaycan’ın bağımsızlığını resmen tanımamıştır. 326 Nitekim Rusya o dönemde Azerbaycan’ın önerdiği Dostluk ve İşbirliği Anlaşmasını imzalamamıştır. 327 1991’den itibaren büyük devletler Azerbaycan’ın bağımsızlığını tanımalarına rağmen Rusya bu tanıma kararını sadece Nisan 1992’de almıştır. 4 Nisan 1992’de Rusya Azerbaycan’ın bağımsızlığını tanımış ve diplomatik ilişkiler tesis edilmiştir. Rusya’nın bölgede etkinliğini koruma çabalarını hızlandırdığı bir dönemde iktidara gelen Azerbaycan Halk Cephesi hükümeti ilk başta pragmatik bir politika sürdürerek göreli olarak verimli bir dönem başlatıysa da daha sonra ikili ilişkilerde gergin bir dönem yaşanmıştır. 328 E. Elçibey döneminde Azerbaycan’ın Rusya ile ilişkiler konusunda öncelik verdiği konular şu şekilde sıralanabilir: 1. Rus ordusunun Azerbaycan’dan çıkarılması 2. Karabağ sorununun Rusya’nın tekelinden çıkarıltılması 3. BDT üyeliği konusunda mesafeli duruş sergilemek 4. Moskova merkezli her hangi bir siyasi ve askeri yapılanma içinde yer almamak 5. Rusya ile ilişkileri “eşit iki devlet” seviyesine yükseltmek. Bu yaklaşım Azerbaycan’ın Rusya’nın etki alanı dışında kalmasına önemli etki yapacaktır. Özellikle Rus ordularının Azerbaycan’dan çıkarılması gerek güvenlik açısından gerekse Azerbaycan’ın yeni imajının şekillenmesi bakımından çok önemli gelişme sayılabilir. Azerbaycan’dan Rus askerinin çıkarılması AHC iktidarı döneminde ülkenin bağımsızlığı için en temel güvenlik konusu olarak ele alınmış, devlet başkanı Elçibey bu konuda özellikle ısrarlı olduğunu belirtmiştir. 329 Hatta Rus ordusunun 1994 yılında çıkarılması öngörülürken daha erken bir tarihte, 1992’de Azerbaycan’dan Rusya Neden Azerbaycan’ı Tanımıyor, Ülfet , 8 Şubat 1992. Nazım Cafersoy, Eylalet – Merkez Düzeyinden Eşit Statüye: Azerbaycan-Rusya İlişkileri (1991-2000), ASAM, Ankara, 2000, s. 9. 328 Araz Aslanlı ve İlham Hesenov, a.g.e., s. 178. 329 Tahirzade, a.g.e., s. 39. 326 327 137 çıkarılmıştır. Ayrıca Karabağ sorununun Rusya’nın tekelinden çıkarılması da bir taraftan dünya kamuoyunun dikkatini işgal faktörüne yöneltirken diğer taraftan Rusya’nın tekelini kırmak açısından da önemliydi. Fakat bu gelişmelerin bedeli Karabağ’ın ve hatta Karabağ dışındaki toprakların bir kısmınının Ermenistan tarafından işgali şeklinde ödenmiştir. 1994 yıl ortalarında çıkarılması öngörülen Rus ordusu zamanından önce çıkarılırken Rusya, ileride daha iyi koşullarla Azerbaycan’a geri getirebileceğini de düşünmemiş değildir. Bu yüzden olsa gerek Gence’de yerleşik 10 bin kişilik 104. Tümeni 28 Mayıs 1993’de Azerbaycan Ordusuna bırakması gereken silahları daha sonra darbeyi başlatan Rus yanlısı Suret Huseyinov’a bırakmıştır.330 Fakat Rusya bu hesaplarında yanılmıştır. Haziran 1993’de Suret Hüseynov’un önderliğinde çıkan darbe Rusya’nın beklediği sonuçları vermemiş, Elçibey iktidardan uzaklaşırken darbe sırasında Bakü’ye davet edilen Haydar Aliyev, 15 Haziran 1993’de Parlamento başkanı seçilmiştir. Haydar Aliyev’in iktidara gelmesiyle Azerbaycan’ın dış politikasında yeni stratejiler uygulamaya konmuştur. 3.3.1.3. 1993 sonrası Rusya-Azerbaycan İlişkileri ve Temel Konuları 21 Haziran 2010’da 5 No’lu protokolün onaylanması sırasında, Rusya senatörleri karşısında konuşma yapan Rusya Savunma Bakanlığı BDT Devletleriyle İşbirliği İdaresinin Başkanı Albay Andrey Gusev üste yapılan yeniden yapılandırma sırasında arta kalan silah, zırhlı araç ve mühimmatın Ermenistan Silahlı Kuvvetlerine hibe edildiğini söylemiştir. 331 Karabağ konusu, daha doğrusu Azerbaycan topraklarının Ermenistan tarafından işgal edilmesi Rusya’nın Azerbaycan üzerindeki önemli baskı araçlarından biridir. Azerbaycan zaman zaman resmi düzeyde Rusya’yı Ermenistan’a yardım etmekle suçlarken Azerbaycan kamuoyunda Kremlin’in 330 Tahirzade, a.g.e., s. 221. МО РФ: Россия будет передавать ВС Армении вооружение на безвозмездной основе, http://panorama.am/ru/politics/2011/06/22/andrey-gusev/, 19:02 22/06/2011, (erişim tarihi: 05.08.2012). 331 138 bu sorunu çözmek istemediğine dair bir kanaat hâkimdir. 332 Nitekim söz konusu sorunun ortaya çıkışından itibaren askeri alanda Rusya, Azerbaycan karşıtı ve Ermeni yanlısı bir tutum sergilemiş, Rus ordusu Hocalı, Şuşa, Laçın ve Kelbecer’in Ermeniler tarafından işgal edilmesine katkıda bulunmuştur. Rusya Karabağ sorununa AGİK eşbaşkanı olarak görev alırken bu süreç boyunca devamlı olarak Ermenistan’ı desteklemiştir. Örneğin bir yandan Kelbecer’in işgaline Ermenistan’daki Rusya VII. Ordusu doğrudan katılırken, öte yandan Rusya BM Güvenlik Konseyi’nin Kelbecer’in boşaltılmasına ilişkin 822 sayılı kararı veto etmemiştir. 333 Rusya-Azerbaycan ilişkilerinin önemli gündem maddelerinden biri de Azerbaycan’da yerleşik Gebele Radar İstasyonu’nun kullanım anlaşmasının süresidir. 334 Rus askeri üslerini Azerbaycan’dan çıkarıldığında Sovyetler Birliğinin en önemli radarlarından olan Gebele (Gabala-2, RO-7, tesis 754) 335 erken uyarı sistemi Azerbaycan’ın mülkiyetinde kalmış ve Rusya tarafından kiralanarak kullanımına devam ettirilmiştir. Sistemin etki alanı 6000 km (bazı bilgilere göre 8000 km) mesafeye dek yayılabilmektedir. Bu sistem İran, Türkiye, Hindistan ve ayrıca tüm Orta Doğuyu kapsamaktadır. 25 Ocak 2002 yılında üssün faaliyet süresi 2012 yılında dek uzatılmıştır. Burada 900 askeri, 200 sivil kadrolu personelin çalıştığı bildirilmektedir. Hazırda sahip olduğu teknik olanaklar sistemin faaliyetinin 2012 yılında dek devam ettirmesi için yeterlidir. Sistem füze uçuşunu tespit etmenin yanı sıra füzenin hareket yolunu izleme kabiliyetine de sahiptir. Böylece bu radar radar, füzesavarların etkin bir şekilde kullanılması olanağını da sunmuş oluyor. 336. Bazı kaynaklar bundan sonraki süreçte Rusya’nın bu üsse ihtiyacı olmayacağını, hazırda Байрамоглу А. Кремль не дает решить проблему Карабаха// http://www.etpress.ru/?content=article&id=4304, (erişim tarihi: 06.09.2012). 333 Azerbaycan, 11 Nisan 1993. 334 Safarov S., Stali izvestnı npvıe planı Rossii otnositelno Gabalinskoy RLS, http://www.ekpress.ru/?content=article&id=4118, (erişim tarihi: 06.09.2012). 335 “Daryal” sistemli bu tesis 1976’da inşa edilmeye başlanmış ve 1985’de tamamlanmıştır. 336 Çto tаkoe Gаbаlinskаya RLS sistemı preduprejdeniya o rаketnom nаpаdenii, Gаzetа «Kommersаnt» № 99 (3675) ot 08.06.2007 , Vozmojnosti Gаbаlinskoy rаdiolokаtsionnoy stаntsii. Sprаvkа,http://www.rian.ru/spravka/20070608/66921255.html (erişim tarihi: 08.06.2007). http://www.kommersant.ru/doc.aspx?DocsID=http://www.kommersant.ru/doc.aspx?DocsID=772832 , (erişim tarihi: 06.09.2012). 332 139 onun yerini Armavir’de inşa edilmekte olan “Varonej” tipli yeni bir modern üssün alacağını söylemektedir. Ukrayna’daki “Dnepr” tipli sistemin kapatılacağı ve onun yerine Rusya sınırları içinde yeni bir üssün kurulacağı tahmin Fakat edilmektedir. 337 Rusya’nın askeri çevrelerine yakın kaynaklardan edinen bilgilere göre Rusya Gebele üssünün kira süresini 2032 yılına dek uzatılmasını hedeflediği, bunun için yıllık kira bedelini 7 milyon dolardan, 17 milyon bulunulmuştur. 338 dolara Fakat dek Azerbaycan yükseltileceğine Gebele dair konusunda tahminlerde Rusya’nın beklemediği bir kira bedeli isteyerek (300 milyon dolar) üssü kiralamanın kolay olmayacağını sergilemiştir. Azerbaycan’ın Gebele üssü üzerinden bazı pazarlık planlarının olduğunu tahmin edebiliriz. Azerbaycan ve Rusya arasındaki çözülmesi gereken konulardan biri de sınır çizgisinin tashih edilmesi olmuştur. Şunu da vurgulamak gerekir ki SSCB dağıldıktan sonra eski Sovyet cumhuriyetleri arasında sınır sorunları yaşanmış, hatta zaman zaman sıcak çatışmalara da sahne olmuştur (Örn. Özbekistan ve Kırgızistan’daki gibi). Azerbaycan ve Rusya arasında da sınır çigizinin belirlenmesi konusunda teknik uzman heyetleri tarafından uzun süre devam eden görüşmeler yapılmıştır. 29-30 Ocak 2008 yılında –Moskova’da yapılan müzakerelerde sınır çizgisinin %90’ı üzerinde mutabakata varılmıştır. Fakat bu konudaki en önemli gelişme 2010 yılında yaşanmıştır. İki ülke arasında yapılan anlaşma gereği sınır sorunu çözülürken kuzeyden akan Samur nehrinin ortak kullanımı konusunda da anlaşmaya varılmıştır. 339 Elçin Bayramlı, Qebele RLS Milli Genefondu Dağıdır, http://altay.azersayt.com/blog.html?page=comments&member=altay&newsid=74584, (erişim tarihi: 06.09.2012). 338 Cesur Sümerinli, Qebele RLS üçün 20 illik icare sazişi?, http://www.ayna.az/2010-0424/siyaset/2457-QebeleRLS-Azerbaycan-sazish, 24.04.2010, (erişim tarihi: 06.09.2012). 339 Dogovor mejdu Rossiyskoy Federatsii i Azerbaydjanskoy Respublikoy o gosudarstvennıy Federatsii i Azerbayjanskoy Respublikoy o gosudarstvennioy granitse (3 sentyabr 2010); Soglaşenie mejdu Pravitelstvom Rossiyskoy Federatsii i Pravitelstvom Azerbaydjanskoy Respubliki o sotrudniçestve v oblasti ratsionalnogo ispolzovaniya vodnıh resursov transgraniçnoy reki Samur (3 sentyabr 2010), http://embrus-az.com/dp_base.html (erişim tarihi: 06.09.2012). 337 140 3.3.2. “Lezgi Sorunu”, “Avar Sorunu” ve Rusya’nın Dolaylı Baskıları 3.3.2.1. Sadval Örgütü ve Faaliyetleri Bağımsızlık döneminde Rusya ile sınırların çizilmesi sırasında Lezgiler’in ve Azerbaycan Türkleri’nin önemli kısmı birbirinden ayrı kalmıştır. Bu nedenle bazı zorlukları önlemek için Rusya ile kolaylaştırıcı sınır rejimine geçilmiştir. Ancak Rusya Lezgileri kullanarak Azerbaycan'a baskı yapmaya çalışmıştır. Sovyetler Birliği dağıldıktan sonra iki ayrı cumhuriyette yaşayan Lezgiler, topraklarını birleştirerek, Büyük Lezgi devletini kurmak amacıyla kendi aralarında örgütlenmişlerir. Lezgi ulusal örgütü "Sadval" Rusya Adalet Bakanlığı'nda uluslararası nitelikte onaylanmasının ardından, örgüt üyeleri Azerbaycan sınırında silahlı birlikler kurmaya başlamışlardır. 340Ancak Rusya-Çeçenistan Savaşı Rusya'nın bu tip örgütlere bakışını soğutmuştur ve sınırda yapılan ortak operasyonlar sonrası silahlı birlikler temizlenmiştir. “Lezgi sorunu” aslında sözde bir sorundur ve Moskova merkezli bir projedir. Bu yüzden Moskova’da gerek bazı sivil toplum örgütler gerekse resmi kurumlara bağlı araştırma merkezleri tarafından zaman zaman gündeme getirilmiştir. “Lezgi sorununun” gündeme getirilmesinin öncüllüğünü yapan Sadval örgütü, bugüne kadar Azerbaycan'da, Ermeniler dışında terör saldırısı düzenleyen tek örgüt olma özelliğini taşıyor. Günümüzde yaklaşık 10.000 üyeye sahip olan Örgüt, tek hedefinin, Kuba, Kusar ve Haçmaz illerinin Azerbaycan'dan silah gücü ile koparılması ve Dağıstan'da Lezgilerin yaşadıkları bölgelerle birleştirilmesi olduğunu açıklamıştır. 341 Azerbaycan'da yayınlanan Express Gazetesi'nde Kasım 2006'da yayınlanan bir haberde de Sadval'ın Dağıstan'daki faaliyetlerine yeniden hız kazandırdığı, ülkede üye sayısını artırmak için çaba gösteren bölücü örgüt liderlerinin Ermenistan'ın istihbarat organlarıyla sık sık temas ettiği, yıllardır Sadval örgütüne silah, patlayıcı madde ve mali destek sağlayan ve örgüt üyelerine 340 Rasim Musabeyov, a.g.e., s. 186. Naciye Saraç, Global Yorum İnternet Dergisi, 27 Nisan http://www.kavkazcenter.com/tur/content/2007/04/27/3062.shtml, (erişim tarihi: 07.09.2012). 341 2007, 141 ülkesinde terör eğitimi veren Ermenistan'ın, Dağıstan ve Azerbaycan'ın kuzey bölgelerinde bölücülük çabalarını sürdürdüğü kaydedilmiştir. 342 Ermenistan ve Dağıstan'daki eğitim kamplarında, Rus ve Ermeni askerler tarafından eğitime tabi tutulan Sadval Örgütü'nün askeri kanadı, RF tarafından desteklenmekte olan bazı Azerbaycan asıllı şahısların liderliğinde faaliyet yürütmüştür. Lezgilerin Rusya'daki faaliyetlerinin ise daha geniş olduğu, örneğin, Lezgi Birliği kuruluşunun faaliyetlerinin Dağıstan ve Azerbaycan için tehdit kaynağı olduğu kaydedilmektedir. 343 19 Mart 1994 yılında Bakü metrosunun “20 Yanvar” istasyonunda yapılan terör eylemi sonucunda 14 kişi ölmüş, 49 kişi yaralanmıştır. Soruşturma sonucunda terör eyleminin Ermenistan istihbaratı öncülüğünde ayrılıkçı Sadval örgütünce yapıldığı anlaşılmıştır. 3 Temmuz 1994 tarihinde Bakü Metrosunun 28 Mayıs – Gençlik istasyonları arasında elektrik treninde olan patlama sonucunda 13 kişi ölmüş, 42 kişi yaralanmıştır. Terör eylemi sürgünde olduğu sırada, Ermenistan istihbarat organlarıyla gizli işbirliğine başlayarak terör eylemleri yapması amacıyla Azerbaycana gönderilen Azer Aslanov yapmıştır. Terör olayında ölenlerin sayı 27, yaralıların sayısı ise 91 olmuştur. 344 Sadval örgütünün Dağıstan'ın Hasavyurt, Ahtı, Muherremkent ve Kasımkent bölgelerindeki radikal dinci etnik gruplar olan Akkı, Çeçen, Avar, Lezgi, Rutul, Şah, Dargin, Tabasaran ve Laklar'ın "İmam Şamil Ordusu", "Kazavat Askerleri", "Dağıstan'ın Bağımsızlığı için Şeriat Cephesi", "Dağıstan Cemaati Müslüman Ordusu" gibi terörist Vahabi gruplarla ile işbirliği yapmayı planladığı, bugüne kadar bu gruplarla Sadval arasında zaman zaman silahlı çatışmalara kadar varan anlaşmazlıkların bulunduğu, ancak, Kuzey Kafkasya'da Dağıstan'ı da içeren hilafet devleti kurmak isteyen radikal dini akımların, Azerbaycan'ın kuzey bölgelerini de sözkonusu devletin bir parçası olarak görmeleri nedeniyle, Sadval’la aynı amaca hizmet ettikleri kaydedilmektedir. 345 Ekspress gazetesi, 26 Kasım 2006. Naciye Saraç, Global Yorum İnternet Dergisi, 27 Nisan 2007, http://www.kavkazcenter.com/tur/content/2007/04/27/3062.shtml, (erişim tarihi: 07.09.2012). 344 Ermenilerin yaptıkları terör olayları, http://garabagh.net/content_106_tr.html, (erişim tarihi: 07.09.2012). 345 Naciye Saraç, Global Yorum İnternet Dergisi, 27 Nisan 2007, http://www.kavkazcenter.com/tur/content/2007/04/27/3062.shtml, (erişim tarihi: 07.09.2012). 345 Ermenilerin yaptıkları terör olayları, http://garabagh.net/content_106_tr.html, (erişim tarihi: 07.09.2012). 342 343 142 3.3.2.2. Azerbaycan Karşıtı Propaganda Faaliyetleri Önceki başlıkta anlatılanlara rağmen Lezgi halkı ile Azerbaycan Türkleri'ni karşı karşıya koyma, çatışma çıkarma politikaları başarısızlıkla sonuçlanmıştır. Bugün iki halk arasında herhangi bir problem sözkonusu değildir. Azerbaycan’daki ekonomik ve sosyal sorunların Kuzey bölgelerinde yaşayan Lezgi ve Avar halklarının sorunları olarak gündeme getirilmesi ayrılıkçı grupların bu konuda samimi olmadıklarını sergilemektedir. Çok önemli bir husus da bazı söz konusu sivil toplum örgütlerinin Ermenistan’da tescil edilmesidir. Örneğin Ermenistan’da Lezgi ve Avar yaşamamasına rağmen aslen Azerbaycan’dan olan Lezgi milliyetine mensup Vagif Paşayeviç Kerimov, İmam Şamil Avar Milli Hareketi Başkan Yardımcısı Hüseyn Magomedoviç Magomedov, Rutul kökenli yazar Fazil Daşlay və Ermeni siyasi yorumcusu Levon Grantoviç Melik-Şahnazaryan “Kardeşlik Köprüsü” Komitesi Hukuk Savunma Örgütünü tesis etmişlerdir. Örgütün amacı kardeşlik değil sadece Azerbaycan karşıtı propaganda faaliyetleridir. 346 Son dönemde benzeri propaganda faaliyetleriyle uğraşan çok sayıda medya organı tesis edilmiştir. İnternet, yazılı ve sözlü basın üzerinden faaliyet gösteren ayrılıkçı güçler Moskova ve Ermenistan tarafından yönlendirilmekte ve desteklenmektedir. Bu ve benzeri internet sitelerine “www.lezgi-yar.ru”, “www.lnka72.ru”, “www.flnka.ru” örnek gösterebiliriz. “www.lezgistan.tv” ve “www.lezgi-yar.ru” internet sitesinde yer alan Vagif Kerimovun, Fazil Daşlayın, Dağıstan’ın Mahaçkale şehrinde yayınlanan “Nastoyaşeye vremya” gazetesinin eski genel yayın yönetmeni Hancan Kurbanov’un, “Tüm-Rusya Lezgi Gençler Birliği” Başkanı Enver Abdullayev’in Azerbaycan karşıtı yazıları aynı zamanda Ermenistan’ın internet sitelerinde de yer almaktadır. “www.voskanapat.info” Ermeni sitesinde Azerbaycan karşıtı açıklamalarda bulunan Vagif Kerimov ve Fazil Daşlay Ermenistan’ın Azerbaycan karşıtı enformasyon Ermeniler lezgileri Azerbaycana qarşı qaldırmağa çalışırlar, 20.02.2012, http://gun.az/social/30103, (erişim tarihi: 08.09.2012). 346 savaşında 143 doğrudan yer almaktadırlar. Ayrıca Vagif Kerimov Rusya’nın Tümen ilinde faaliyet gösteren “Lezgi Milli Medeni Muhtariyatı” adlı örgütün de başkanıdır. Lezgilerin Azerbaycan karşıtı faaliyetlerinde yer alan önemli konulardan biri de eski Albanya’nın bir Lezgi devleti olarak tanıtılması çabalarıdır. Oysa bunu en azından belli bir nebze de olsa doğrulayacak hiçbir tarihi ve bilimsel kanıt bulunmamaktadır. Buna rağmen Lezgi ayrılıkçı grupları tarafından yapılan propaganda doğrultusunda “bilimsel makale ve kitaplar” da yayınlanmaktadır. Bu tür kitaplardan biri de G. Abdurragimov’un “Kafkas Albanyası- Lezgistan” kitabıdır. 347 Ermenilerle birlikte internet ortamında faaliyet gösteren sitelerden biri de, “www.lnka72.ru” sitesidir. Bu sitede Azerbaycan karşıtı propaganda faaliyetleri yürütülmektedir. Bu siteden benzeri sitelere geçit yapmak mümkündür: və İran’ın “www.antituran.com”, “www.sharvili.com”, “www.moslezgi.ru” www.mehrnews.com. Aynı zamanda Lezgi ayrılıkçıların “www.hadji-davud.ru”, ayrıca diğer portallarda da Azərbaycan’a karşı düşmanca propaganda yapan Vagif Kerimov’un, Ermenilerin “www.voskanapat.info” sitesi yazılarının materyallerinin, Talış ayrılıkçıları Fahreddin Abboszade’nin, Sabarz Hüseynzade’nin ve Alikram Hümbetov’un açıklamalarının “www.lezgistan.tv” internet sitesinde yer alması da dikkat çekmektedir. 348 3.3.2.3. Samur Nehri ve Köyler Lezgi ayrılıkçı çevrelerinin son dönemde istismar ettikleri iki önemli konu olmuştur. Bunlardan birisi 2010 yılında Samur nehrinin ortak kullanımı konusunda Rusya ve Azerbaycan arasında imzalanmış olan antlaşmadır. İkincisi ise 1950’lerde Dağıstan köylülerinin mera arazisi olarak Rusya tarafından kiralanmış iki Azerbaycan köyünün yeniden Azerbaycana iade 347 G.A. Abduragimov, Kavkazskaya Albaniya-Lezgistan: istoriya i sovremennost, SPb., 1995. Ermeniler Azerbaycana qarşı yürütdükleri separatçı siyasete Dağıstan halqlarını da celb etmeye başlayıblar, http://gun.az/social/30103, (erişim tarihi: 08.09.2012). 348 144 edilmesidir. Söz konusu çevrelere göre bu anlaşmalar Lezgi halkına karşı ihanettir. 349 Fakat Azerbaycan tarafından yalanlanmıştır. resmi ağızlardan değil, yapılan Dağıstan açıklamalarda tarafından da bu sadece iddialar Dağıstan Başbakan yardımcısı Rizvan Gazimagomedov’a göre bu Samur nehrinin suyunun %30,5 ekolojik durumu korumak için kullanılacak, geri kalan su miktarı ise Azerbaycan ve Rusya arasında eşit şekilde dağıtılacaktır. Bugüne dek 1967 yılında yürürlüğe girmiş karar uygulamakta idi. Söz konusu karar gereği Samur nehri suyunun %16,7’si Dağıstan, %49,6’sı ise Azerbaycan tarafından kullanılmaktaydı. Geri kalan %33,4’ü ekolojik durumu korumak için kullanılmaktaydı. Bu antlaşma sayesinde Dağıstan’ın güney ilçelerinde su sorunu ortadan kaldırılacaktı. Yeni antlaşma gereği bütün su istasyonlarında hem Azerbaycan’ın hem de Rusya’nın temsilcileri yer alacaktır. 350 Görüldüğü gibi Lezgi ayrlıkçı çevrelerinin iddialarının aksine olarak yeni antlaşmada Dağıstan’ın çıkarları daha fazla dikkate alınmıştır. Hrahoba ve Üryanoba Azerbaycan sınırları içinde olmasına rağmen Rusya’ya ait köyler olarak bilinmekteydi. Her iki köy 1954 yılında mera arazileri olarak kullanılması için Dağıstan’a kiraya verilmiştir. İlginç olan bu köylerden biri ilçe merkezine (Haçmaz ilçesi) 1-2 km mesafedeyken diğeri de 7-8 km mesafede idi. 351 Ayrıca Dağıstan sınıra uzaklıkları 70-80 km fazladır. Hrahoba’da 60’dan fazla, Üryanoba’da ise toplam 7 aile yaşamaktaydı. 352 1984 yılında Azerbaycan Bakanlar Kurulunun kararıyla kira müddeti 2004 yılına dek uzatılmıştır. Fakat 2004 yılından sonra bu konu bir türlü karara bağlanamamış ve sadece 2010 yılı Eylül ayında Azerbaycan ve Rusya devlet başkanlarının görüşmeleri sırasında ilgili anlaşma imzalanmıştır. 353 Azerbaycan hükümeti bu köyde yaşayanların göçürülmesi yönünde hiçbir zaman her hangi bir teklifte bulunmamıştır. Sadece Bu ifadeler Rusya’daki Lezgi örgütlenmeleri liderleri tarafından basın aracılığıyla sık sık dile getirilmiştir. 350 Moskva - Bakı razılaşması lezgi halqına heyanet deyil, http://www.haftaichi.com/v4/pre.php?id=56189, (erişim tarihi: 08.09.2012). 351 Hrahoba köyünün ahalisi Muharremkent rayonundan, Üryan-oba köyünün ahalisi ise Ahtı rayonundan gelerek iskan etmişler. 352 Maarif Çingizoğlu, Haçmazın iki kendine güneş Rusiyadan doğur, http://www.azadliq.org/content/article/447768.html, (Erişim tarihi: 08.09.2012). 353 Köhne "otlaq davası", Rusiya metbuatı "Hrahoba mövzusu"nu gündeme qaytarır, http://www.ekspress.az/2011/02/10/get=32722, (erişim tarihi: 08.09.2012). 349 145 vatandaşlık durumlarını düzenlemelerini talep etmiştir. Şöyle ki bu köylerde yaşayanlar Rusya vatandaşı idi ve yaşadıkları köyleri de Rusya’nın bir parçası olarak görmektelerdi. Oysa Sovyet döneminde “kışlak arazi” olarak kiralanmış bu köylerde kalıcı evler inşa ederek meskûnlaşmışlardır. Ayrıca bu köyle bir özel hukuk anlaşması – kira sözleşmesi doğrultusunda geçici olarak Dağıstan’ın kullanımına verilmiştir. Azerbaycan hükümeti uzun müddet burada yaşayan sakinlere Rusya ve Azerbaycan vatandaşlığı arasında tercih yapmalarını istemiştir. Fakat burada yaşayan insanlar Rusya vatandaşlığına üstünlük verdikleri için Azerbaycan vatandaşlığına girmemiş, bir kısmı da evlerini satarak Rusya’ya göçmüşlerdir. Geri kalan kısmı ise, 2010 yılında Rusya ve Azerbaycan arasında yapılan görüşmeler sonucunda, Azerbaycan Cumhuriyeti ve Rusya Federasyonu arasında sınır anlaşması imzalanmasıyla birlikte köylerin Azerbaycan’ın yönetimine geçmesiyle iki ülke arasında tercih yapmak zorunda kalmışlardır. 354 Azerbaycan hükümeti önemli bir taviz vererek köylülerin Rusya vatandaşlıklarını da devam ettirmeleri şartıyla kolaylaştırılmış şekilde Azerbaycan vatandaşlıklarını kabul etmeleri yönünde tekliflerde bulunmuştur. Üryanoba köylüleri bu teklifi kabul ederek Azerbaycan vatandaşlığını kabul etmişlerdir. Uzun süren müzakereler sonrası Hrahoba sakinleri bireysel şekilde Dağıstan’a göç etmek kararı almışlardır. Rusya’nın Azerbaycan’daki büyükelçiliğinin yayınladığı resmi haberde “Göç süreci 2011 yılında normal şartlar altında, büyükelçiliğin, Dağıstan’ın ve Azerbaycan’ın resmi kurumlarının işbirliği doğrultusunda gerçeklemiş, köy sakinlerine gereken açıklamalar yapılmış, kendilerine ait taşınmaz mülkiyetin ve diğer mülkiyetin satışında, resmileştirilmesinde yardım edilmiş, taşıma hizmeti sağlanmıştır. Tüm bunlar uluslararası hukuk ve Rusya-Azerbaycan anlaşması şartları doğrultusunda gerçekleşmiştir.” 355 Azerbaycandan 450 rus ailesi Rusiyaya qaytarılır-ŞERH, http://oxucu.info/?m=xeber&id=72127.10.2011, (erişim tarihi: 09.09.2012). 355 Hrah-oba ve Uryan-oba kendlerinde yaşayan Rusiya vetendaşları ile bağlı mübahiseli mesele tam hellini tapıb, http://aze.embrus-az.com/236-xrax-oba-v-uryan-oba-kndlrind-yaayan-rusiya.html, (erişim tarihi: 09.09.2012). 354 146 3.3.2.4. Moskova Merkezli Toplantılar 18 Haziran 2012’de Moskova’nın “Prezident-Otel” otelinde “Federal Lezgi Kültürel Muhtariyatı” ve “Avar Milli Kültürel Muhtariyatı” adlı örgütlerin insiyatifiyle “Rusya Federasyonu ve Azerbaycan Cumhuriyeti Arasında Devlet Sınır Hattıyla Parçalanmış Lezgi ve Avar Halklarının Sorunları, Onların Çözüm Yolları” konulu bir uluslararası konferans düzenlenmiştir. Şunu da söylemek gerekir ki, bu tür toplantılar Rusya’da sıkça düzenlenmektedir. Konferansların temel amacı Lezgi, Avar, Talış ve diğer azınlıkların “sorunlarını” gündeme taşımak, daha fazla seslerini duyurmaktdır. Fakat Rusya’nın sivil ve bazen de resmi kurumlarının destek verdiği bu toplantıların gerçek amacının Azerbaycan üzerinde baskı kurmak olduğu herkes tarafından bilinen bir gerçekliktir. Nitekim, bu tür toplantılar ve benzeri etkinlikler Ermenistan ve Rusya’da düzenlenmektedir. Konferanslarda yukarıda bahsi geçen köylerle ilgili Azerbaycan yönetimine karşı suçlamalarda bulunulmuş, Azerbaycan’ın Gusar, Gebele ve Zakatala ilçelerinde Rusya’nın büyükelçiler açması gerektiği vurgulanmıştır. “Avar Milli Kültürel Muhtariyatı” adlı kurumun başkanı, Mahaçkale’de yayınlanan “Novoe delo” gazetesinin genel yayın yönetmeni Marko Şahbanov Azerbaycan’da və Gürcistan’da yaşayan Avarların durumundan bahsederek, Azerbaycan’da 200 bin Avarın yaşadığını vurgulamış ve onlara Azerbaycan’da etnik özerklik talebinde bulunmuştur. Rusya İslam Komitesi Başkanı, ünlü düşünce adamı Haydar Cemal bu konferansı Azerbaycan karşıtı bir eylem olarak değerlendirmiştir. H. Cemal’e göre bu konferans Rusya Devlet Başkanı Sekreteryası Başkanı Sergey İvanov’un Bakü’ye (2728 Haziran) ziyareti öncesi düzenlenmiştir ve bundan amaç Azerbaycan üzerinde psikolojik baskı yaratmaktır. 356 Konferansta kabul edilen kararlarda aşağıdakiler önerilmiştir: - Lezgi ve Avar halklarının haklarına ilişkin devletlerarası anlaşma imzalansın. - Azerbaycan’da Dağıstan kökenli toplulukların durumunu gözlemleyen Rusiya Azerbaycanda yeni separitizm dalğası yaradır, http://azadliq.az/index.php?option=com_content&view=article&id=18231:rusiya-azrbaycanda-yeniseparitizm-dalas-yaratmaq-istyir&catid=327:siyaset2&Itemid=414, (erişim tarihi: 09.09.2012). 356 147 uzmanlar konseyi oluşturulsun. - Rusya ve Azerbaycan parlamentolarına Azerbaycan’da yaşayan Dağıstan kökenli yurttaşlara çifte vatandaşlık verilmesi konusunun gündeme getirilmesi önerilsin. Dağıstan kökenli halkların dil ve kültürlerinin geliştirilmesi amacıyla Azerbaycan hükümeti tarafından devlet programı hazırlanarak uygulansın - Dağıstan ve Azerbaycan sınırında serbest ekonomik bölge oluşturulsun - Azerbaycan’ın Gusar, Gebele ve Zakatala ilçelerinde Rusya konsoloslukları açılsın ve Rusya’nın Azerbaycan’daki Büyükelçiliğinde “Rusya’nın parçalanmış halklarının yurttaş hakları”yla ilgilenen büyükelçi danışmanı kadrosu tesis edilsin. 357 Lezgi ve avar separatçıların hedefi Azerbaycan, http://avropa.info/news/?sehife=1&xeber=3617, (erişim tarihi: 06.09.2012). 357 SONUÇ Azerbaycan’ın sahip olduğu jeopolitik konum ve büyük güçlerin çıkarlarının kesiştiği bir bölgede yer alması, bu büyük güçlerin müdahale çabalarını da beraberinde getirmektedir. Azerbaycan, bağımsızlığını kazandıktan sonra bu müdahaleler zaman zaman etnik ve ulusal azınlıklar konusunda yaşanmıştır. Bu bağlamda Azerbaycan’ı en etkin şekilde sarsan konulardan biri “Karabağ sorunu” olmuştur. Bu sorunun ortaya atılması ve derinleşmesi bir taraftan Ermenistan’ın Azerbaycan topraklarını işgal etmesine ön ayak oluştururken diğer taraftan Rusya’nın bölgedeki etkinliğini devam ettirmek için bir araç rolünü oynamıştır. Bu yüzden “Karabağ sorunu” yapay olarak gündeme getirilmiştir ve sorunun gerçek adı “Ermenistan’ın Azerbaycan topraklarını işgal sorunudur” diyebiliriz. Çalışmamızda bu sorunun her ne kadar azınlıklar konusu çerçevesinde değerlendirsek de gerçek olan, bu konunun bir savaş olmasıdır. Etnik azınlıklarla ilgili yabancı komşu devletlerin Azerbaycan’daki etkinliği birkaç etnik kimlik üzerinden yürütülmektedir. Bunlar öncelikle Lezgiler, Talışlar ve Avarlardır. Bugün etnik kimliklerin toplam nüfus içindeki oranları toplumsal dengeleri sarsacak kadar çok önemli boyutlara varmamıştır. Her ne kadar Lezgi ve Talış azınlıklar Azerbaycan’ın resmi istatistik verilerinin gerçekleri yansıtmadığını vurgulasalar da kendilerinin iddia ettikleri rakamlar da gerçeklikten çok uzaktır. Ayrıca bu etnik azınlıkların sayısal olarak azımsanmayacak bir kısmı başkent ve civarında yaşamaktadırlar. Bu yüzden toprağa dayalı bir bölünme talebi pek gerçekçi değildir. Bağımsızlık sonrası bölgesel ayrımcılık politikalarının dışarından desteklenmesine rağmen başarısızlıkla sonuçlanmasındaki nedenlerden biri de budur. Bağımsızlık öncesi Azerbaycan’da yükselen milliyetçilik, etnik azınlıklar konusunda da değişik söylemlerin gelişmesine zemin hazırlamıştır. Azerbaycan’da Türkçülük ve Azerbaycancılık tartışmaları derinleşirken bağımsızlık elde edildikten hemen sonra etnik azınlıkların hak ve özgürlükleri alanında iyileştirmelerin yapılması için cumhurbaşkanı önemli bir 149 kararnameye imza atmıştır. Her ne kadar o dönemdeki milliyetçilik söylemleri eleştirilse de ondan sonraki dönemde söz konusu kararnameye benzer herhangi bir düzenleme de yapılmamıştır. Fakat bu dönemde etnik grupların bazı ayrılıkçı güçleri örgütlenmiş ve en azından bölgesel düzeyde faaliyetlerini yoğunlaştırmışlardır. Bu örgütlerin faaliyetlerinin açık bir şekilde olmasa da en azından dolaylı olarak dış bağlantılı olduğu bilinen bir gerçekliktir. İran ve Rusya o dönemde milliyetçi olarak gördüğü Azerbaycan iktidarından duyduğu rahatsızlığı bertaraf etmek için Azerbaycan’daki ayrılıkçı hareketleri desteklemişlerdir. H. Aliyev iktidara geldikten sonra Türkçülük merkezli politikalara son verilmiş, bölgesel politikalar denge unsuru üzerine oturtulmuştur. Azerbaycan’ın güneyinde “tesis edilmiş” Talış Mugan Cumhuriyeti girişimi hem bölge halkı dâhil olmakla sosyal tabakaların hem de kolluk kuvvetlerinin yardımıyla engellenmiştir. Fakat bu gelişmeler yine iki komşu devletin – İran ve Rusya’nın - Azerbaycan’ın etnik azınlıkları üzerinden politika yürütmesini durduramamıştır. Bu süreçte ayrıca Ermenistan Cumhuriyeti de bu dış müdahalelere yardımcı olmuş, bazı terör olaylarını organize etmiştir. Fakat genel olarak değerlendirdiğimiz zaman gerek İran gerekse Rusya etnik azınlıklar dayalı bölücülük ve baskı kurma noktasında istedikleri etkinliği tesis edememişlerdir. Bugün İran'ın, Azerbaycan’da yaşayan Talışlar vasıtasıyla hayata geçirmek istedikleri eylemler genel olarak bu bölgede ciddi hiç bir soruna sebep olmamaktadır. Talış gelenekleri, kültürü ve günlük yaşam tarzları Azerbaycan Türkleri ile benzerlik göstermektedir. Aynı şeyi kuzey bölgesinde yaşayan Lezgiler ve Avarlar konusunda da söyleyebiliriz. Ayrıca İran ve Rusya’nın Azerbaycan’daki azınlıklarla bağlantılı girişimlerini destekleyecek sosyal taban çok zayıftır. Burada birçok etkenin varlığı söz konusudur. Örneğin Azerbaycan’ın siyasal ve toplumsal yapısı, İran’ın yayılmacı bir devlet olarak algılanması, toplumsal yaşam tarzının İran’ın ideolojik yaşam tarzına çok ters olması, Güney Azerbaycan sorununun Azerbaycan kamuoyu gündeminde tutulması vs. konularla, Rusya’nın Ermenistan-Azerbaycan çatışmasında taraflı tutumu, devamlı surette Ermenistan’a askeri ve siyasi yardımda bulunması, Rusya’nın “samimiyetsizliği” konusunda Azerbaycan’daki yaygın 150 kamuoyu da bu devletlerin etnik azınlıklar üzerinden etkin bir politika uygulanmasını engellemektedir. Buna göre de uzun bir müddettir devam eden, bu politika Azerbaycan karşıtı propaganda faaliyetlerinin ötesine geçememiştir. Son dönemde benzeri propaganda faaliyetleriyle uğraşan çok sayıda medya organı tesis edilmiştir. İnternet, yazılı ve sözlü basın üzerinden faaliyet gösteren ayrılıkçı güçler Moskova ve Erivan tarafından yönlendirilmekte ve desteklenmektedir. Vurgulanması gereken önemli hususlardan biri de Azerbaycan’ın Rusya’ya ve İran’a karşı kullanabileceği belli kozlara sahip olmasıdır. Örneğin “Güney Azerbaycan” konusundaki faaliyetler İran tarafından takip edilen bir konudur. Rusya ile ilişkilerde pazarlık unsuru olan Gebele askeri üssü son dönemde Azerbaycan tarafından kullanılan bir kozdur. Ayrıca Rusya her ne kadar Ermenistan’ı desteklese de Azerbaycan’la iplerin koparılmasını da istememektedir. Nitekim bölgede “ikinci bir Gürcistan’ın” varlığı Rusya’nın Güney Kafkasya politikasını iyice zora sokacaktır. Buna göre de Rusya etnik azınlıklar üzerinden Azerbaycan’a karşı yürütülen politikalarda ölçülü ve mesafeli davranmaktadır. Bundan sonraki süreçte de etnik azınlıklar konusu Rusya ve İran tarafından kullanılmaya devam edecektir. Fakat bu politikaların etkisi Azerbaycan’ın sosyal dengelerini sarsmaya yeterli olmayacak, yakın ve orta vadeli politik gelişmeler dikkate kullanılacaktır. alınarak sadece psikolojik baskı aracı olarak 151 KAYNAKÇA “525-ci gazete”, 15 Eylül 1999, www.interfax.ru, 2 Ekim 1999. ABDULLAYEV, Cavid, “Uluslararası Hukuk Çerçevesinde Hazarın Statüsü ve Doğal Kaynaklarinin İşletilmesi Sorunu”, Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dergisi, Yıl 1999 Cilt 48 Sayı 1-4 , ss. 255-290. ABDURAGİMOV, G.A., Kavkazskaya Albaniya-Lezgistan: istoriya i sovremennost, SPb., 1995. ADONTS M. A, S. Aliyarov ve N.N. Marşani, “Mnogonatsionalnıy sostav i klassovoe edinstvo ploretariata Zakavkazya”, Formirovanie raboçego klassa v Zakavkaze, Tiflis 1974. “Adrеsnaya i spravoçnaya kniga”, Baku, 1913. AĞAOĞLU, Ahmet, Üç Medeniyet, Başbakanlık Kültür Müsteşarlığı, Ankara, 1972. AHUNDOV, M. F., Izbrannıе filosofskiе proizvеdеniya, Baku, 1982. AKAL, Cemal Bali ve Ozan Erözden, İnsan Haklarının Tarihsel Gelişimi,1.Basım,İstanbul, Toplumsal Katılım ve Gelisim Vakfı, 2003. AKBULUT, Olgun, Uluslararası Hukukta Azınlık Haklarının Gelişimi ve Ortaya Çıkardığı Hukuki Sorunlar, T.C. İstanbul Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Kamu Hukuku Anabilim Dalı Yayınlanmamış Doktora Tezi, İstanbul, Kasım 2006, ss. 131-132. AKGÜL, Hüseyin, Azınlık Kavramı: Azınlıklarla ilgili Düzenlemeler, Azınlık Kavramı ile İlgili Temel Sorunlar ve Avrupa Birliği Ülkelerinde Azınlıklara Bakış, Akademik Kitabevi, İzmir, 2003. AKKAYA, Rukiye, Küreselleşme Olgusu Karşısında Ulus Olgusu, Legal 152 Yayıncılık, İstanbul 2004. ALESKERLİ, “Ermenilerin Azerbaycan'da Yaptığı Alesker, Soykırımlar ve Devam Eden Çözümsüzlük”, Stratejik Analiz, Cilt 9, Sayı 108, Nisan 2009, ss. 28-30. ALESKERLİ, Alesker, “Geriye Dönüş Yasası Ahıska Türklerinin Beklentisine Cevap Vermelidir!”, Ahıska Dergisi, 16.11.2007, ALIŞЕVSKİY, A.V., Gorodskoе nasеlеniе Azеrbaydjana, Baku 1923. ALIYEV, Celal ve Budaqov Budaq, Türkler, Azerbaycanlılar, Ermeniler: Tarihi Heqiqetin Soyqırımı, Azerbaycan Neşriyatı, Bakı, 2003. ALİYEV, İlgar, Dağlıg Karabağ, Bakü, Elm, 1989. ALİYEVA, S. İ., “Razvitie neftyanoy promışlennosti v Azerbaydjane i na Severnom Kavkaze (dosovetskoy period) Klio”, Poltrak, SPb, 2012, C. 3, ss.60-62. ALİYЕVA, S. İ., “Rasprosrranеniе Azеrbaydjanskogo yazıka srеdi narodov Sеvеrnogo Kavkaza”, Pedaqoji Universitet Heberleri, Baku 2008, C. 3, ss. 162-169. ALİYЕVA, Azеrbaydjanskiy yazık na Sеvеrnom Kavkazе, S.İ., Sovrеmеnnıе protsеssı istoriçеskoy naukе, v rossiyskoy sotsiologii, Sbornik nauçno-prakriçеskoy ekonomikе, konfеrеntsii s mеjdunarodnım uçasriеm, Kizlyar, 2009, ss. 30-37. ALIЕV, B., Dagеstanskiе еvrеi v XVII- pеrvoy polovinе XIX vv., http://www.juhuro.com/index.php?option=com_content&view=a rticle&id=813:-xvii-xix-&catid=122:2010-10-25-22-1420&Itemid=590, Erişim tarihi: 14.08.2011. ALKAN, Haluk, Azerbaycan Paradoksu.Azerbaycan’ın Politikası, USAK yayınları, Ankara 2012. İç ve Dış 153 ALLAHVERDIYEV, M.M., Azerbaycanda işçi qüvvesinin tekrar istehsalının bezi meseleleri, Azerb.SSR EA, Bakı 1966. ALTSTADT, Audrey L., Baku, 1813-1914: Transformation of a Muslim Town In The City in Late Imperial Russia, edited by Michael F. Hamm. Bloomington: Indiana University Press, 1986. ANDERSON, Barbara A., Silver, Brian D., “Population redistribution and the ethnic balance in Transcaucasia”, (Der.) Ronald Grigor Suny, Transcaucasia, Nationalism, and Social Change: Essays in the History of Armenia, Azerbaijan, and Georgia, Ann Arbor: The University of Michigan Press, 1996, ss. 481-506. Aprelin 13-de Azerbaycanda ehalinin siyahıya alınması http://www.azerbaycanli.org/az/news-102.html, Erişim başlayır, tarihi: 15.08.2012 ASLANLI, Araz, “Tarihten Günümüze Karabağ Sorunu”, Avrasya Dosyası, Azerbaycan Özel Sayısı, C. 7, S. 1, 2001. ARMAOĞLU, Fahri, 20. Yüzyıl Siyasi Tarihi, (yy.). ARSAVA, Ayşe Füsun, Azınlık Kavramı ve Azınlık arası Belgeler ve Özellikle Medeni Haklarının Uluslar ve Siyasi Haklar Sözleşmesinin 27. Maddesi Işığında İncelenmesi, Ankara, AÜ Siyasal Bilgiler Fakültesi Yayın No:579, 1993. ARZUMANLI, Vaqif ve Mustafa Nazim, Tarihin qara sehifeleri, Bakı, 1998. ASGHARZADEH, Alireza, ''Azerbaijan and The Challenge of Multiple Identiities: In Search of A Global Soul'', MERIA Journal, C. 11, .ı 4, Aralık 2007. ASLANLI, Araz "Tarihten Günümüzde Karabağ Sorunu", Avrasya Dosyası, Azerbaycan Özel Sayısı, C. 7 (ilkbahar): 2001, ss. 393-430. 154 ASLANLI, Araz, Hesenov İlham, Haydar Aliyev Dönemi Azerbaycan Dış Politikası, Platin, Ankara 2005. ATTAR, Aygün, “Karabağ Sorunu ve Çözüm Arayışları”, Dokuzuncu Askeri Tarih Semineri Bildirileri I (22-24 Ekim 2003), Genelkurmay Basımevi, Ankara 2005. AVŞAR, B. Zakir, Tunçalp Zafer, Sürgünde 50. Yıl: Ahıska Türkleri, TBMM Kültür, Sanat ve Yayın Kurulu Yayınları, No 73, Ankara 1994. AYDINGÜN, Ayşegül, Asker Ali, “Gürcistan: De Jure Üniter, De Facto Parçalı”, Bağımsızlıklarının Yirminci Yılında Azerbaycan, Gürcistan ve Ukrayna: Türk Dilli Halklar – Türkiye ile İlişkileri (Ed: İsmail Aydıngün-Çiğdem Balım), Atatürk Kültür Merkezi, Ankara, 2012. “Azerbaycan demoqrafik göstericileri”, Dövlet Statistika Komitesi, Bakı 2002. “Azerbaycan gaz”, 1919, 28 may, No 110. “Azerbaycan İrana nota verdi”, www.azadliq.org/content/article/24293918.html, Erişim tarihi: 11 Ağustos 2011. “Azerbaycan İslam Partisi Genel Başkanı'na 12 Yıl Hapis Cezası”, 07 Ekim 2011, http://ru.salamnews.org/tr/news/read/82541/azerbaycan- islam-partisi-genel-bashkanina-12-yil-hapis-cezasi/, Erişim tarihi: 18.06.2012. Azerbaycan Respublikası Ali Sovetinin Melumatı,1991,No 24, md. 448, 449. Azerbaycan tarihi, Altıncı cild (aprel 1920-iyun 1941), Elm, Bakı 2000. Azerbaycan tarihi, Beşinci cild (aprel 1920-iyun 1941), Elm, Bakı 2000. 155 Azerbaycan, 11 Nisan 1993. Azerbaycan, 8 Nisan 1993 “Azerbaycanda ehali miqrantların hesabına çohalır”, 24 yanvar 2009, http://deyerler.org/texts/news/cemiyyet/print:page,1,21752azzhrbaycanda-zhhald-mdqrantlarin-hesabina-goxalir.html, 21.04.2012 450 “Azerbaycandan rus ailesi Rusiyaya qaytarılır-ŞERH”, Erişim http://oxucu.info/?m=xeber&id=72127.10.2011, tarihi: 09.09.2012 “Azerbaycanın ehalisi 1-ci rübde 0,3% artıb”, 23.04.2009, http://www.interfax.az/az/index.php?option=com_content&task= view&id=36465&Itemid=9 , Erişim tarihi: 25.08.2012 “Azeri İnsan Hakları Savunucusunun Tutuklanması, Moskova’da Protesto Edildi”, http://www.medya73.com/yazdir-1-992766.html, Erişim tarihi: 08.06.2012 Azеrbaydjan v tsifrah. Bakı, 1964. BABEROVSKİY, Yorg, Vrag est vezde. “Stalinizm na Kavkaze”, Rossiyskaya politicheskaya entsiklopediya, 2011. BALAYEV, Aydın, “Sosyo-politik örgütlenme (1988-1997)”, (Der.) Ersanlı Büşra ve Mehmedov Hüsamettin, Sözün, Sazın, Ateşin Ülkesi: Azerbaycan, Istanbul, 2004, Da Yayıncılık, ss. 87-95. BARARAŞVİLİ, M., Pravovoе polojеniе mеshov -rеparrianrov v Gruzii. Tbilisi, 1988. BARROL’D, V.V. “Dagеstan”, Rabotı po istoriçеskoy gеografii, Nauka, Moskva, 1965. 156 BAYDAR-AYDINGÜN, Ayşegül, Rethinking Ethnic Identity Formation: The Case of the Ahıska (Meskhetian) Turks in Turkey and Kazakhstan, Doktora Tezi. Ankara: Orta Doğu Teknik Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, 2001. BAYIR, Emre, “Fars Milliyetçiliğinin Gelişimi ve Güney Azerbaycan’da Milli Direniş Hareketi” Avrasya Dosyası, Sonbahar 1999, cilt 3. sayı 4, ss. 90-124. BAYIR, Emre, Aslanlı Araz, “Tehdit Merkezli Bir Dış Politika: İran’ın Azerbaycan Politikası”, Stratejik Analiz, Cilt: 2, Sayı: 18, Ekim 2001. BAYRAMLI, Elçin, “Qebele RLS Milli Genefondu Dağıdır”, http://altay.azersayt.com/blog.html?page=comments&member= altay&newsid=74584, Erişim Tarihi: 06.09.2012 BAYRAMOĞLU, A., “Kreml ne daet reşit problemu Karabaha”, http://www.ekpress.ru/?content=article&id=4304, Erişim Tarihi: 06.09.2012 BESTUJEV-MARLİNSKİY, A.A., Povеsri i rasskazı, Moskva, 1976. BİLENER, Tolga, “AB'nin Azınlık Hakları Anlayışı ve AB'yle Bütünleşme Sürecinde Orta ve Doğu Avrupa Ülkeleri”, Beril Dedeoğlu, (der.), Dünden Bugüne Avrupa Birliği, İstanbul, Boyut Kitapları, Ekim 2003. BOZ, Hakan, İran İstihbarat Örgütünün Azerbaycan’a Yönelik Operasyonları, http://www.21yyte.org/tr/yazi6641Iran_Istihbarat_Orgutunun_Azerbaycana_Yonelik_Operasyonlar i.html, Erişim tarihi: 18.06.2012. BRUK, S.I., Nasеlеniе mira (Ernografiçеskiy spravoçnik), Moskva, 1981. 157 BUDAK, Mustafa, "Osmanlı-Rus ilişkilerine Kafkasya". Avrasya Etütleri S. 4, 1996. BUGAY, N.F. Rurki iz Mеshеrii: dolgiy pur’ k rеabiliratsii, Moskva, «ROOS», 1994. BUNTÜRK, Seyfeddin, Rus Türk Mücadelesinde Ahıska Türkleri, Berikan Yayınları, Ankara 2007. BЕNİNGSЕN, A., Pеçar’ i natsional’noе dvijеniе russkih musul’man do 1920 goda, ( Pеr. s fr. S. M.Polyakova), Baku, 1971. CABBARLI, Hatem, “Geçmişten Günümüze Ermenistan’da Azerbaycan Türkleri”, Ermeni Araştırmaları, Sayı 4, Aralık 2001-Ocak- Şubat 2002. CABBARLI, Hatem, “Rusya'da Ermeni Diasporası: Oluşumu ve Faaliyetleri”, Ermeni Araştırmaları, Sayı. 3, Eylül-Ekim-Kasım 2001, http://www.eraren.org/index.php?Lisan=tr&Page=Print&DergiIce rikNo=253&Yer=DergiIcerik, Erişim Tarihi: 12.05.2012 CAFERSOY, Nazim, Eylalet – Merkez Düzeyinden Eşit Statüye: Aerbaycan-Rusya İlişkileri (1991-2000),ASAM, Ankara 2000. CAVADOV, Qemerşah, “Şahdağ etnik qrupları Azerbaycan halqlarının qardaşlıq ailesinde. Azerbaycan XXI esrin astanasında”. Respublika elmi-praktiki konfransının materialları, Bakı 1998, ss. 531-533. CAVADOV, Qemerşah, Azerbaycanın azsaylı halqları ve milli azlıqları (tarih ve müasirlik), Elm, Bakı 2000. CAVADOV, Qemerşah. “Şahdağ halqları” kimlerdir, Etnik tarihimizin açılmamış sehifeleri, “Say” qezeti, 29 avqust 1998. CURTİS, Glenn E., Armenia, Azerbaijan, and Georgia: Country Studies, Washington, D. C., Federal Research Division, 1995. 158 “Çatışma ve Diğer Ülke İçi Anlaşmazlıklar”, Avrasya Etüdleri, Cilt 3, Sayı 4, Kış 1996/97. ÇAVUŞOĞLU, Naz, Uluslararası İnsan Hakları Hukukunda Azınlık Hakları, Su Yayınları, İstanbul, 2001. ÇERNİLOVSKİ, Z., Hrestomatiya po istorii gosudarstvo i prava zarubejnıh stran, Moskva, 1984. ÇİNGİZOĞLU, Maarif, “Haçmazın iki kendine güneş Rusiyadan doğur”, http://www.azadliq.org/content/article/447768.html, Erişim tarihi: 08.09.2012 ÇOLAKOĞLU, Selçuk, “Uluslararası Hukukta Hazarın Statüsü Sorunu”, Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi Dergisi, Cilt: 53, No: 1-. 4, ss. 107-122. Çto tаkoe Gаbаlinskаya RLS sistemı preduprejdeniya o rаketnom nаpаdenii, Gаzetа «Kommersаntъ» № 99 (3675) ot 08.06.2007 , “Dagеstanskaya Pravda”, http://dagpravda.ru/page/36 (36-47. sayfalar), http://www.government-rd.ru/dagestan/naselenie, DİNSTEİN, Yoram, The Protection of Minorities and Human Rights, Martinus Nijhoff Publishers, Londra, 1992. DJUVARLI, T., Azerbaydzhanskiy neft: poiski ravnodeystvuyushey. Azerbaydjan i Rossiya: obşestvo i gosudarstva (Red. Sost. D.E.Furman) Vıp, 4, Moskva, 2011. “Dogovor mejdu Rossiyskoy Federatsii i Azerbaydjanskoy Respublikoy o gosudarstvennıy Federatsii i Azerbayjanskoy Respublikoy o gosudarstvennioy granitse” (3 sentyabr 2010) http://embrusaz.com/dp_base.html, Erişim Tarihi: 14.05.2012 DONDUA, V., Nеkororıе zamеçaniya po kollеkrivnoy raborе "Istoriya 159 armyanskogo naroda, Tbilisi, 1983. DOWLER, W. “The Politics of Language in Non-Russian Elementary Schools in the Eastern Empire, 1865-1914”, Vol. 54., Russian Rewiew, 1995. ss. 516-538. DURDULAR, Ercan, “İran’ın Azerbaycan ve Ermenistan Politikası”, Avrasya Dosyası, C. 2, S. 1, 1995. ELÇIBEY, Ebülfez, İran haqqında, http://elcibey.wordpress.com/2006/06/24/iran-haqqinda, Erişim Tarihi: 12.09.2012 EFENDIYEV, Oqtay, Azerbaycan Sefeviler dövleti, Bakı, 1983. “Ehalini nece sayırlar? (Siyahıyaalma vereqesine dahil edilmiş suallar)”, http://www.mediaforum.az/articles.php?article_id=200904090445 05328&lang=az&page=00, Erişim Tarihi: 21.04.2012 “Ehalinin milli terkibi”, Azerbaycan Dövlet Statistika Komitesi, http://www.azstat.org/statinfo/demoqraphic/az/006.shtml#s7, Erişim Tarihi: 09.08.2012 “Ehalinin siyahıya alınması”, Azerbaycan Respublikasının Dövlet Statistika Komitesi, C. 2, Bakı, 2011, ss. 405-406. Ekspress gazetesi, 26 Kasım 2006. “Eli HESENOV, İranda sert beyanat verdi”, http://www.musavat.com/new/, Erişim Tarihi: 07.04.2012 “Ermeniler Azerbaycana qarşı yürütdükleri separatçı siyasete Dağıstan halqlarını da celb etmeye başlayıblar”, http://gun.az/social/30103 , Erişim Tarihi: 08.09.2012 160 “Ermenilerin yaptıkları terör olayları”, http://garabagh.net/content_106_tr.html, Erişim Tarihi: 07.09.2012 “Ermenistandakı Rusiya bazasında 12 min herbçi var”, http://www.musavat.com/new/Gündem/83610ERMENİSTANDAKI_RUSİYA_BAZASINDA_12_MİN_HERBÇİ_VA R, Erişim Tarihi: 05.08.2012 ERÖZDEN, Ozan, Ulus-Devlet, Dost Kitabevi Yayınları, Ankara, 1997. ERYILMAZ, Bilal, Osmanlı Devletinde Gayrimüslim Teb'anın Yönetimi, Doğan Ofset, İstanbul, 1990, ss. 26-30. “Etniçеskiy sostav rеspubliki”, http://www.minnaz.ru/etnicheski_sostav, Erişim Tarihi: 11.05.2012 GASANLI, Djamil, “SSSR - Rurtsiya: or nеyrralirеra k holodnoy voynе (1939– 1953)”, Tsеnrr Propagandı, Moskva 2008. GEMALMAZ, Semih, Ulusalüstü İnsan Hakları Hukukunun Genel Teorisine Giriş, Legal, İstanbul 2010. GÖRUM, Yasemin, Avrupa Konseyi, AGİT ve AB’de Azınlık Hakları ve Batı Trakya Sorunu, (İ.Ü. SBE Uluslararası İliskiler Anabilim Dalı Yayınlanmamış Doktora Tezi), İstanbul, 2006. GULİŞAMBAROV, S., Oçеrk razviriya i sovrеmеn- noе sosroyaniе nеfryanoy promışlеnnosri Bakinskogo rayona // Sbornik svеdеniy o Kavkazе. Tiflis, 1880. GULIЕVA, N., http://www.vatan.org.ru/news/2009-03-10-1093, Erişim Tarihi: 24.05.2012 GULIЕVA, N., “Etniçеskiе mеn’şinstva: rеal’nosr’, pеrspеktivı”, İrs – Nasledie, 2006, N:5, ss. 4-8, http://www.vatan.org.ru/news/2009-03-10-1093, Erişim Tarihi: 10.06.2012 161 GULIЕVA, N., http://www.vatan.org.ru/news/2009-03-10-1093, Erişim Tarihi: 13.02.2012 GULIЕVA, N., http://www.vatan.org.ru/news/2009-03-10-1093, Erişim Tarihi: 29.07.2012 HACILI, Asif, Ahıska Türkleri:Vatan Bilgisi, Ahıska Derneği Yayınları, İstanbul 2009. HACILI, Asif, “Qeribem bu vetende”, Genclik, Bakı 1992. HACIZADE, Hikmet, “Yeni Azerbaycan için Yeni Kimlik”, Azerbaycan, Mayıs-Haziran, S. 312, 1998. “Hakikat”, http://hakikat.etnosmi.ru/about.php, Erişim Tarihi: 24.05.2012 HALILOVA, Konul,”Goverment Struggles to Defuse Discontent in Baku Suburb”, Euroasia Insight,13 Haziran 2002 HANBABAЕV, K.M., “Najmutdin Samurskiy (Efеndiеv) – vidnıy obş’еsrvеnnopolitiçеskiy i gosudarsrvеnnıy dеyarеl’ Dagеstana”, Narodı Dagеstana, Mahaçkala, 2007. HATİPOĞLU, Murat, Yunanistan'da Etnik Gruplar ve Azınlıklar, Ankara, SAEMK Yayınları, 1999. Hazar'ın Statüsü Konusunda Neden Bir Türlü Mutabakata Varılamıyor?, http://www.21yyte.org/tr/yazi5899Hazarin_Statusu_Konusunda_Neden_Bir_Turlu_Mutabakata_ Varilamiyor.html, Erişim Tarihi: 23.08.2012. HESENLI, Cemil, Azerbaycanda Milli Mesele: Siyasi Rerhberlik ve Ziyalılar (1954-1959), Adiloğlu Neşriyyatı, Bakı, 2008. “Hrah-oba ve Uryan-oba kendlerinde yaşayan Rusiya vetendaşları ile bağlı mübahiseli mesele tam hellini tapıb”, http://aze.embrus- 162 az.com/236-xrax-oba-v-uryan-oba-kndlrind-yaayan-rusiya.html, Erişim tarihi: 09.09.2012 http://gun.az/social/30103, Erişim Tarihi: 08.09.2012 HÜSEYNZADE, A., XIX esrin ikinci yarısında Azerbaycan tarihşünaslığı, Bakı, 1967. Iran’daki Gelişmeler Ve Ülkemize olan Etkileri, Jeopolitik Tartışmalar–4 Sonuç Raporu, Avrasya Stratejik Araştırmalar Merkezi, Ankara, 23 Haziran 2000. İBRAGİMOV, M. D., Prеdprinimarеl’skaya dеyarеl’nosr’ G. Z. Tagiеva, Baku, 1990. İBRAHIMOVA, Ş., “Azerbaycan'da Demografik Gelişme Dinamiği”, Review of Social, Economic & Business Studies, Vol.2, 302-318, ss. 302303. İNANÇ, Zeri, Uluslararası Belgelerde Azınlık Hakları, Ütopya yay., Ankara 2004. “İran müdafie naziri Azerbaycana işgüzar sefere gelib”, http://www.gencbilim.com/News/iran-mudafi-naziri-Azrbaycanaisguzar-sfr-glib_24888.html, Erişim Tarihi: 17.05.2012 “İran Qarabağ münaqişesinin hellinde vasiteçi olmaq isteyir”, 30 nisan 2012, http://deyerler.org/124078-dran-qarabad-mgnaqiejsinin-hjllindjvasitjgi-olmaq-istjyir.html, Erişim Tarihi: 25.08.2012 “İran’dan Azerbaycan’a Nota”, The Fhirst News, 21.10.2011,http://www.1news.com.tr/azerbaycan/siyaset/2011102 1011818962.html, Erişim Tarihi: 23.08.2012. 163 “İran'da tutuklu Azeri şairler için karar http://www.hurriyet.com.tr/planet/21285680.asp, günü”, Erişim Tarihi: 23.08.2012. “İran'dan Azerbaycan İslam Partisi Başkanı’nın tutuklanmasına tepki”, http://www.mehrnews.com/tr/newsdetail.aspx?NewsID=1230868, Erişim Tarihi: 01.09.2012 skoе “İran naslеdiе еvrееv”, gorskih http://www.juhuro.com/index.php?option=com_content&view=a rticle&id=766:2011-07-12-16-28-48&catid=122:2010-10-25-22-1420&Itemid=590, Erişim Tarihi: 11.07.2011 İSMAİL-ZADЕ, D. I., Nasеlеniе gorodov Zakavkazskogo kraya v XIX naçalе XX v, Moskva, 1991. İSMAYIL, Mahmud, Azerbaycan halqının yaranması, Bakı 1995. İSMAYLOV, El’dar, “Karabahskiy uzеl: v rеrrospеkrivnoy pеrspеkrivnoy prizmе, Karabah vçеra, sеgodnya i zavrra”, Çast’ 1, Marеrialı nauçno-prakriçеskih konfеrеntsiy po rеmе “Karabah sеgodnya i zavrra”. Pеrvaya ç., Baku, 2009. doc.azerall.info/ru/articls/artc115-46.php, vçеra, http://karabakhErişim Tarihi: SSR (Velikaya 18.03.2012 İstoriya gosudarstva Oktyabrskaya i prav Azer-baydjanskoy Revolyutsiya i soz-danie Sovetskoy gosudarstvennosti v Azerbaydjane), Baku, 1964. İzvеstiya Bakinskoy gorodskoy dumı. 1914. № 5. JAFAROV, Nazim, Azerbaycan Halk Cephesi (AHC) İktidarı Döneminde Azerbaycan Dış Politikası (Haziran 1992-Haziran 1993), A.Ü. SBE Kamu Yönetimi ve Siyaset Bilimi Anabilim Dalı Yayınlanmamış Y.L. Tezi. Ankara 2000. 164 JANKO, Musulin, Hürriyet Bildirgeleri - Magna Charta'dan Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'ne, Belge Yayınları, İstanbul 1983, ss.30-33. JDANKO, T. A, ''Etniçeskiye Obtşnosti i Etniçeskiye Protsessi v Dorevolyutsionnoy Rossi'', Sovremennıye Etniçeskiye Proçessı v SSSR, Moskova, 1975. KABUZAN, V.M., “Mnogonatsional’noе nasеlеniе Sеvеrnogo Kavkaza v XVIII-XX vеkah (1795-1989)”, Rossiya v XX vеkе: problеmı natsional’nıh otnoşеniy, Moskva, 1999. KABUZAN, V.M., Nasеlеniе Sеvеrnogo Kavkaza v XIX – XX vеkah, Etnosrarisriçеskoе isslеdovaniе, SPb., 1996. KAPANİ, Munci, İnsan Haklarının Uluslararası Boyutları, Yenilenmiş 2.Basım,İstanbul,1991. KASUMOV, M. M. G., “Zardabi — vıdayuş’iysya azеrbaydjanskiy prosvеrirеl’ vroroy polovinı XIX vеka”, Trudı AN AzSSR, 1955, C. 8. ss. 136-177; Kavkazskiy kalеndar’ na 1852 god. Tiflis, 1851. KESKİN, Arif. “İran'da Fars Milliyetçiliğinin Üç Dalgası: "İranlılığa" Giden Yol”. Güney Azerbaycan Sosyo-Kültürel Araştırmaları Dergisi, Ankara 2005. KHALED, A., The Politics of Muslim Cultural Reform: Jadidism in Tsarist Central Asia, Berkeley, 1998. KIMMINICH, Otto, “Neuere Entwicklungen des Nationalitaten und Minderheitenrechts”, Politik und Zeitdeschichte, Beilage zur Wochenzeitung: Das Parlament, 26.10.1985. KOÇDEMİR, Kadir, Milli Devlet ve Küreselleşme, Ötüken Yayınları, İstanbul, 2004. 165 KOSHBAKHT, Lotfali, İran’da Milli Kimlik İnşası, Farslık Ve Şiiliğin İçselleşmesi, Hacetepe üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, Yayımlanmamış Yüksek Lisans Tezi, 2010. “Köhne "otlaq davası", Rusiya metbuatı "Hrahoba mövzusu"nu gündeme qaytarır, http://www.ekspress.az/2011/02/10/get=32722, Erişim tarihi: 08.09.2012 KULİYEV, Hasan, “Rusya’nın Azerbaycan Stratejisi”, Avrasya Dosyası, Kış 1996, Cilt: 3, Sayı: 4. KURBANOV, Erjan, “Azerbaycan’ın Güvenlik Kaygıları: Dağlık Karabağ Üzerinde Ermenistan’la KUROSZ, Juanna, “Breakdown in Talks Sets Stage fot New Protests in Azerbaijani Town”, Euroasia Insight,09 Ağustos 2002 KURUBAŞ, Erol, Asimilasyondan Tanınmaya Uluslararası Alanda Azınlık Sorunları ve Avrupa Yaklaşımı, Asil Yayın Dağıtım, Ankara 2006. KYMLİCA, Will, National Minorities in Post-Comminist Europe: The Role of International Norms and European Integration, Cornell University Press, 2005. “Lezgi ve avar separatçıların hedefi http://avropa.info/news/?sehife=1&xeber=3617, Azerbaycan”, Erişim Tarihi: 06.09.2012 “Lеzgi gazеr”, http://lezgi.etnosmi.ru/about.php, Erişim Tarihi: 23.05.2012 “Lеzginskiy yazık - Yazıki narodov Rossii v Inrеrnеrе”, http://www.peoples.org.ru/lezgi.html, Erişim Tarihi: 23.05.2012 166 MAMULİYA, G., Kontsеptsiya gosudarsrvеnnoy politiki Gruzii v ornoşеnii dеportirovannıh i rеparriirovannıh v Gruziyu mеshov, Istoriya sovrеmеnnost’, Jurnal TSеnrral’naya Aziya i Kavkaz, (Şvеtsiya), 1999, №1. MAMЕDOVA, Farida, “Istina o Karabahskoy problеmе”, Jurnal Azеrbaydjan i azеrbaydjantsı, S. 7–8, 2001. MAMЕDOVA, Farida, Politiçеskaya Istoriya i istoriçеskaya gеografiya Kavkazskoy Albanii, Elm, Baku, 1986. MARHULİYA, Guram, “Armyanskiy sеpararizm na Yujnom Kavkazе”, Dirçeliş XXI esr, 2006, 104–105, http://www.mns.gov.az/dircelish_jurnali_az.html, Erişim Tarihi: 13.06.2012 Marian, "International Covenant on Civil and Political Rights", American Journal of International Law, Vol.89, Issue.3, 1995. MEHMETOV, İsmail, Türk Kafkası'nda Siyasi ve Etnik Yapı Eski Çağlardan Günümüze Azerbaycan Tarihi, Ötüken, İstanbul 2009. MEHMETZADE, Mirze Bala, Azerbaycan Misak-ı Millisi:28 Mayıs İstiklal Beyannamesinin Tahlili (Aktarma ve şerhler:Alesker Aleskerli,Elşad Mahmudov), Ankara, 2002. MEMMEDOVA, Meryem, "Novruzeli Memmedov hebshanada vefat etmeyib, öldürülüb", http://deyerler.org/36640-mjjryjjm-mjjmmjjdova- novruzjjli-mjjmmjjdov.html, Erişim Tarihi: 08.06.2012 Minority, http://www.encyclo.co.uk/define/Minority 167 “MO RF: Rossiya budet peredavat VS Armenii voorujenie na bezvozmezdnoy osnove”, http://panorama.am/ru/politics/2011/06/22/andrey- gusev/, 19:02 22/06/2011, Erişim Tarihi: 05.08.2012 “Moskva - Bakı razılaşması lezgi halqına heyanet deyil” , http://www.haftaichi.com/v4/pre.php?id=56189, Erişim Tarihi: 08.09.2012 MUSABEYOV, R., “Azerbaycan’daki Etnik Azinliklar”, Avrasya Dosyası, http://www.asam.org.tr/temp/temp1034.pdf, Erişim Tarihi: 12.06.2012 MUSABEYOV, R., “Azerbaycan'daki Etnik Azınlıklar”, Avrasya Dosyası, Azerbaycan Özel, Cilt:7, Sayı:1, Ankara 2001, ss. 177196. MUSABЕKOV, R., “Azеrbaydjan: еdinsrvo v mul’rikul’rurnom raznoobrazii”, Erişim http://karabakh-doc.azerall.info/ru/articls/artc034.htm, Tarihi: 14.07.2012 MUSTAFA, Nazim, “1948-1953-cü İller Deportasiyasının Bezi Meqamları”, Halq qezeti, 7 Ocak 2009. MUSTAFAYEV, Arif, İngloyların maddi medeniyyeti (tarihi-etnoqrafik tedqiqat), Çaşıoğlu, 2005, ss. 44-45. MUTLU, Mesut, Kıran Abdullah, “Azınlık Kavramı ve Türkiye ile AB Kapsamında Azınlıkların Değerlendirilmesi”,http://www.gau.edu.tr/PDFFiles/JSAS_003_05_ PDF/JASA_003_05_09_Mutlu.pdf, Erişim Tarihi: 16.07.2012 MЕHRALİЕV, Е.K., Gеografiçеskiе problеmı formirovaniya i razmеşеniya nasеlеniya v Azеrbaydjanskoy SSR, El’m, Baku, 1984. MЕLİKİŞVİLİ, G.A., K istorii drеvnеy Gruzii, Tbilisi, 1959. 168 NARİMANOĞLU, Kamil Veli,“Azerbaycan”,Yeni Türkiye, Türk Dünyası özel sayısı, Temmuz-Ağustos, No 16, 1997. “Narkotik qaçaqmalçıları ile silahlı toqquşmalarda Azerbaycanın 7 serhedçisi helak olub, 9-u ise yaralanıb”, http://www.gun.az/social/21396, Erişim Tarihi: 07.04.2012 NASİROV, R., Bor’ba za vlast’ v Azеrbaydjanе (1917-1920 gg.), Baku, 1993. NESIBLI, Nesib, “Azerbaycan ve Moskova-Erivan-Tahran İttifakının Jeopolitik kuşatması”, Stratejik Analiz,Cilt 1, Sayı 4, 2000, ss. 61-62. NESİBLİ, N., Azerbaycan geopolitikası ve neft, Azerbaycan Araşdırmaları Veqfi, Hezer Universitesi, Bakı 2000. NİFTİYEV, Niyaz, Azerbaycanda etnomühit, http://modern.az/articles/25808/1/, Erişim Tarihi: 27.06.2012 NİKOLAY, Şavrov, Novaya ugroza russkomu dеlu v Zakavkaz’е. Prеdsroyaş’aya rasprodaja Mugani inorodtsam, SPb: 1911, Elm, Baku, 1990. Oçerki istorii Kommnistiçeskoy partii Azerbaydjana, T. 1, Baku, Azernesr, 1985. OGAN, Sinan, “Yüzyılın Dramı... Azerbaycanda Göçmen (Kaçkın) Sorunu”, http://haberaze.com/dr_sinan_ogan_yuzyilin_drami_azerbaycan da_gocmen_kackin_sorunu-l-2-sayfa_id-676-y-120-id2-7000-fb3ecbd88df4a4e7e5b20541bf20a9fb0, Erişim Tarihi: 30.10.2011 ORAN, Baskın, Küreselleşme ve Azınlıklar, 4.Baskı, İmaj Yayıncılık, İstanbul 2001. ORAN, Baskın, Türk-Yunan İlişkilerinde Batı Trakya Sorunu, Bilgi Yayınevi, 2. Baskı, İstanbul,1991. 169 ORUCLU, M, Azerbaycanda ve Mühaceretde Müsavat Partiyasının fealiyyeti (1911-1992), Bakı, 2001, ss. 33-34. ÖZBUDUN, Ergun, Türk Anayasa Hukuku, Ankara, 1993. ÖZKUL, Osman, Vermez, Hüseyin, “Dağlık Karabağ Göçmenlerinin Sosyo-Ekonomik Sorunları”, Bilig, Güz. 2009, Sayı 51: ss. 139170. PAZARCI, Hüseyin, Uluslararası Hukuk, Turhan Kitabevi Yayınları, Ankara 2005. PIRIYEVA, Sevil, Ahıska Türkleri Azerbaycanda (tarihi, sosial-medeni heyatı), Elm, Bakı, 2005. POMPЕЕV, Yu., Krovavıy omur Karabaha, Izd-vo "Azеrbaydjan", Baku 1992, ss. 19-20. PREECE, J. Jackson, Ulusal Azınlıklar ve Avrupa Ulus-Devlet Sistemi, (Çev. Ayşegul Demir), İstanbul, Donkişot Yay. 2001. “Putin, helelik - bestesi ile populyar olan videonun müellifi sahlanılıb”, http://www.bbc.co.uk/azeri/azerbaijan/2012/06/120622_hilal_ma mmadov_meyhana.shtml, Erişim Tarihi: 08.06.2012 Pеrvaya Vsеobş’aya pеrеpis’ nasеlеniya Rossiyskoy Impеrii 1897 g. (Pod rеd. N.A.Rroynitskogo), St. Pеtеrburg, 1905. Qubatov Elekber, “Şahdağlılar ve dilleri”, http://www.translit.az/ELEKTRON%20KITABXANA/TERCUMESU NASLIQ/44.htm, Erişim Tarihi: 29.07.2012 Rargauzеr Ya., Sotsial’naya suş’nosr’ musavarizma // Vsеsoyuznaya konfеrеntsiya istorikov-marksistov: Rrudı. M., 1930, ss. 501-520. RAŞİN, A. R, Naseleniye Rossii za 100 let, Moskova 1956, 170 RAZAKOV, R.Ç-M., İstoriya Dagеstana, Mahaçkala 2011. RESULZADE, M., “Milli Dirilik-II". Dirilik, No 3. 14 Ekim. 1914. RESULZADE, M., Azerbaycan Kültür Gelenekleri ve Çağdaş Azerbaycan Edebiyatı, Ankara. 1984. “Rusiya Azerbaycanda yeni separitizm dalğası yaradır”, http://azadliq.az/index.php?option=com_content&view=article&i d=18231:rusiya-azrbaycanda-yeni-separitizm-dalas-yaratmaqistyir&catid=327:siyaset2&Itemid=414, Erişim tarihi: 09.09.2012 RUSTAMOV, Rafig, Azerbaycan dış politikasında kimlik, tehdit algılaması ve güvenlik yaklaşımları, T.C. Ankara Üniversitesi S.B.E Uluslararası ilişkiler anabilim dalı. Yayınlanmamış Doktora tezi, Ankara, 2008. “Rusya Neden Azerbaycan’ı Tanımıyor”, Ülfet gazetesi , 8 Şubat 1992. Rutulı, http://dagpravda.ru/page/45, Erişim Tarihi: 25.09.2012 SABUNCU, Y., Anayasaya Giriş, 5. Bası, Ankara, 1997. SAFAROV, S., “Stali izvestnı npvıe planı Rossii otnositelno Gabalinskoy RLS”, http://www.ekpress.ru/?content=article&id=4118, Erişim Tarihi: 06.09.2012 SAMЕDOV, V. I., Rasprosrranеniе marksizma-lеninizma v Azеrbaydjanе, Baku, 1966. SANDER, Oral, Siyasi Tarih, İmge Kitabevi, 3. Baskı, Ankara 1993. SARAÇ, Naciye, Global Yorum İnternet Dergisi, 27 Nisan 2007, http://www.kavkazcenter.com/tur/content/2007/04/27/3062.shtml, Erişim Tarihi: 07.09.2012 SARIHAHMETOĞLU, Nesrin, Karabağ, IQ yayınları 2011. 171 SEMEDZADE, Ziyad, Dağlık Karabağ Namalum Hakikatlar, Vatan Neşriyatı, Bakü 1995. Soglaşenie mejdu Pravitelstvom Rossiyskoy Federatsii i Pravitelstvom Azerbaydjanskoy Respubliki o sotrudniçestve v oblasti ratsionalnogo ispolzovaniya vodnıh resursov transgraniçnoy reki Samur (3 sentyabr 2010), http://embrus-az.com/dp_base.html SÜLEYMANLI, Ebülfez, Milletleşme Sürecinde Azerbaycan Türkleri, Ötüken. SÜMERINLI, Cesur, “Qebele RLS üçün 20 illik icare sazişi?”, http://www.ayna.az/2010-04-24/siyaset/2457-QebeleRLSAzerbaycan-sazish, 24.04.2010, Erişim Tarihi: 06.09.2012 SWİETOCHOWSKİ, T., Müslüman Cemaatten Ulusal Kimliğe Rus Azerbaycanı:1905-1920 (Çeviren:Nuray Mert), Bağlam yay., İstanbul, 1988 SЕİDZADЕ, D. B., Iz istorii azеrbaydjanskoy burjuazii v naçalе XX vеka, Baku, 1978. ŞABANOV, F. S., Razvitie sovetskoy go-su-dar-stvennosti v Azerbaydjane, Moskva, Gosyurzdat, 1959. ŞİR, Aslan Yavuz, “Hazar’ın Statüsü, Jeopolitiği ve Bölgesel Güvenliğe Etkileri”, Global Strateji Dergisi, Yıl:3 Sayı:12, Kış 2008, ss. 120130. TAŞDEMİR, Hakan & Murat Saraçlı, “Avrupa Birliği ve Türkiye Perspektifinden Azınlık Hakları Sorunu”, Uluslararası Hukuk ve Politika, cilt 2, no:8, ss 25-35, 2007. TAŞKIRAN Cemalettin, Geçmişten Günümüze Genelkurmay Yayınevi, Ankara, 1995. Karabağ Meselesi, 172 TERZİOĞLU, Süleyman Sırrı, “Hazar’ın Statüsü Hakkında Devletlerin Hukuksal Görüşleri”, Orta Asya Kıyıdaş ve Kafkas Araştırmaları Dergisi, Cilt:3, Sayı: 5, ss. 26-47, 2008. TİŞKOV V.A., Dagеstan”, “Rеspublika http://valerytishkov.ru/cntnt/publikacii3/kollektivn/na_puti_k_/re spublika2.html#_ftnref21, Erişim Tarihi: 23.05.2012 TİŞKOV, Dagеstan”, V.A.,”Rеspublika http://valerytishkov.ru/cntnt/publikacii3/kollektivn/na_puti_k_/r espublika2.html#_ftnref21, Erişim Tarihi: TOHİDİ, Nayereh, “Gender and National Identity in Post-Soviet Azerbaijan: A Regional Perspective”. (Der.) Acar, Feride ve Gunes-Ayata, Ayse, Gender and Identity Construction: Women of Central Asia, The Caucasus and Turkey, Brill, Leiden, ss. 249-292, 2000 TOURAİNE, Marisol, Altüst Olan Dünya, 21. Yüzyılın Jeopolitiği, Ümit yayıncılık, Birinci Baskı, Ankara, 1997 TSAHURI, http://dagpravda.ru/page/48, Erişim Tarihi: 22.05.2012 TUNÇ, Hasan, “Uluslararası Sözleşmelerde Azınlık Hakları Sorunu ve Türkiye”, http://www.hukuk.gazi.edu.tr/editor/dergi/8_10.pdf, Erişim Tarihi: 30.09.2012 TURAN, Aslıhan P. , “Uluslararası Hukukta ve AB’de Azınlıklar”, http://www.bilgesam.org/tr/index.php?option=com_content&vie w=article&id=625:uluslararas-hukukta-ve-abdeaznlklar&catid=113:analizler-sosyo-kultur&Itemid=151, Erişim Tarihi: 12.12.2011. TURAN, Aslıhan P. , “Uluslararası Hukukta ve AB’de Azınlıklar”, http://www.bilgesam.org/tr/index.php?option=com_content&vie 173 w=article&id=625:uluslararas-hukukta-ve-abdeaznlklar&catid=113:analizler-sosyo-kultur&Itemid=151, Erişim Tarihi: 04.12.2011. TURAN, “Davud, İran’ın Azerbaycan Cumhuriyeti ve Güney Azerbaycan Politikası”, http://diranish.net/?act=content&act2=body&cat=4&n_id=224, Erişim Tarihi: 11.09.2012 TURAN, Davud, “İran’ın Azerbaycan Cumhuriyeti ve Güney Azerbaycan Politikası”, http://diranish.net/?act=content&act2=body&cat=4&n_id=224, Erişim Tarihi: 14.08.2012 TURAN, Davut, “İran'ın Azerbaycan'a Karşı Psikolojik savaşı”, Global Strateji ,: 05/04/2007. TÜRKDOĞAN, Orhan, Etnik Sosyoloji, Timaş Yayınları, 2003. URLANİS, B. T., Rost Naseleniya v Yevrope, Moskova, 1941. ÜNAL, Ömer Faruk, “Azerbaycan 1988-1995: Sancı, Kargaşa ve İktidar”. http://journal.qu.edu.az/article_pdf/1027_305.pdf, Erişim Tarihi: 03.08.2012 ÜRER, Levent, Azınlıklar ve Lozan Tartışmaları, Derin Yayınları, İstanbul, 2003. VALEHOĞLU, Fahri -Hacılar. “Rus İşgali Sonrasında Azerbaycan Topraklarında Ermeni İskanı”, KÖK Sosyal ve Stratejik Araştırmalar Dergisi, Ermeni Araştırmaları II, Cilt XII, Sayı 2 (Güz 2010), ss. 3544, KÖKSAV http://www.koksav.org.tr/arsiv/201012206.pdf, 11.08.2012 Yayınları, Erişim Tarihi: 174 VELIYEV, M.H. (Baharlı), Azerbaycan, Bakı, 1993. VELİYEV, İ. , Muhtarov, K. , Hüseynov, F. “Deportasiya”, Bakı, Azerbaycan Ensiklopediyası, 1998. VODARSKİY, Y. E, Naseleniye Rossii za 400 let, Moskova 1973. “Vozmojnosti Gаbаlinskoy rаdiolokаtsionnoy stаntsii”, Sprаvkа, http://www.rian.ru/spravka/20070608/66921255.html, Erişim Tarihi: 06.09.2012 “Vsеrossiyskaya pеrеpis’ nasеlеniya http://www.russiandc.com/news.html?id=1932, 2010 Erişim goda”, Tarihi: 04.04.2012 “Vsеsoyuznaya pеrеpis’ nasеlеniya 1937 goda: obş’iе irogi, Sbornik dokumеnrov i marеrialov”, ROSSPEN, Moskva, 2007. YUNUSOV,A.S., http://www.iea.ras.ru/topic/census/mon/yunus_mon2001.htm, Erişim Tarihi: 05.02.2012 YUNUSOV, A.S. , “Etniçеskiе i migratsionnıе protsеssı v posrsovеrskom Azеrbaydjanе” http://chairs.stavsu.ru/geo/Conference/c1-67.htm Erişim Tarihi: 21.06.2012 YUNUSOV, Arif, “Etnicheskii Sostav Azerbaijana (Po Perepisi 1999 Goda)” (Azerbaycan’ın Ethnic Yapısı- 1999 Nüfus Sayımına Göre), 2001, http://www.iea.ras.ru/topic/census/mon/yunus_mon2001.htm, Erişim Tarihi: 23.11.2011 YUNUSOV, Arif, “Consolidating a National Identity in Exile: the Meskhetian Turks in Azerbaijan”, (Der.) Trier, Tom ve Khanzhin, Andrei, The Meskhetian Turks at a Crossroads: Integration, Repatriation or Resettlement?, 2007 175 ZEYREK, Yunus, “Ahıska’nın Şanlı Tarihi Huzurunda”, Yeni Türkiye, No 16, 1997. ZEYREK, Yunus, Dünden Bugüne Ahıska Türklüğü, Türk Federasyon Yayınları, Frankfurt No: 2, 1995. 176 EKLER Ulusal Azınlıkların Korunması için Çerçeve Sözleşme 358 Strasbourg, 1.II.1995 Avrupa Konseyi'ne üye Devletler ve işbu çerçeve Sözleşmesini imzalayan diğer Devletler; Avrupa Konseyi'nin amacının, ortak mirasları olan idealleri ve ilkeleri korumak ve gerçekleştirmek üzere üyeleri arasında daha sıkı bir birliğe ulaşmak olduğunu dikkate alarak; Bu amaca ulaşmanın yöntemlerinden birinin insan hakları ve temel özgürlüklerin korunması ve geliştirilmesi olduğunu dikkate alarak; 9 Ekim 1993 tarihinde Viyana'da Avrupa Konseyi'ne üye Devletlerin Devlet Başkanları ve Başbakanları tarafından kabul edilen bildirinin devamını arzulayarak; Kendi topraklarında, ulusal azınlıkların mevcudiyetini korumaya kararlı olarak; ulusal azınlıkların korunmasının istikrar, demokratik güvence ve bu kıtadaki barış için gerekli olduğunu,Avrupa tarihindeki kargaşaların ortaya koyduğunu dikkate alarak; Çoğulcu ve gerçekten demokratik bir toplumun, sadece ulusal azınlığa mensup her ferdin etnik, kültürel, dilbilimsel ve dinsel kimliğine saygı göstermekle kalmayıp bu kimliğin dile getirilmesi, korunması ve geliştirilmesi için elverişli şartları oluşturmasını da sağlaması gerektiğini dikkate alarak; Bir hoşgörü ve diyalog ortamı oluşturulmasının, kültürel çeşitliliğin, bir toplumun bölünmesinin değil, bölünme için değil, zenginleşmenin kaynağı ve etkeni olmasını sağlamak için gerekli olduğunu dikkate alarak; Hoşgörülü ve müreffeh bir Avrupa yaratılmasının, yalnızca Devletler arasında işbirliğine dayanmadığını, her Devletin anayasa ve bütünlüğüne zarar vermemek kaydı ile bölgesel ve yerel yönetimler arasındaki sınır ötesi işbirliğini gerektirdiğini de dikkate alarak; 358 Kaynak: http://www.avrupakonseyi.org.tr/antlasma/aas_157.htm 177 İnsan Hakları ve Temel Özgürlüklerin Korunması Sözleşmesini ve Protokollerini göz önünde bulundurarak; 1. Birleşmiş Milletler Sözleşme ve Bildiri ile özellikle 29 Haziran 1990 tarihli Kopenhag belgesi olmak üzere, Avrupa Güvenlik ve İşbirliği Konferansı belgelerinde yer alan ulusal azınlıkların korunmasına ilişkin yükümlülükleri göz önünde bulundurarak; 2. Yasalar çerçevesinde, devletlerin toprak bütünlüğüne ve ulusal egemenliğine saygı göstererek, üye Devletlerde ve bu belgeye Taraf olacak başka Devletlerde ulusal azınlıkların ve bu azınlıklara mensup fertlerin hak ve özgürlüklerinin etkin korunmasını sağlamak için dikkat edilecek ilkeleri ve onlardan doğan yükümlülükleri tanımlamaya kararlı olarak; İç mevzuat ve uygun hükümet politikaları yoluyla, işbu Çerçeve Sözleşmesinde açıklanan ilkeleri hayata geçirme kararlılığı içinde bulunarak Aşağıdaki hususlarda mutabık kalmışlardır: Bölüm I Madde 1 Ulusal azınlıklar ve bu azınlıklara mensup fertlerin hak ve özgürlüklerinin korunması, insan haklarının uluslararası korunmasının ayrılmaz bir parçasıdır ve böylelikle uluslararası işbirliği alanında yer alır. Madde 2 İşbu Çerçeve Sözleşmesinin hükümleri, anlayış ve hoşgörü temeliyle iyi komşuluk, dostane ilişkiler ve Devletler arasında işbirliği ilkelerine uyum içinde, iyi niyetle uygulanacaktır. Madde 3 1. Ulusal azınlığa mensup her fert, böyle bir muamele görme veya görmemeyi özgürce seçme hakkına sahip olacaktır ve böyle bir seçimden ya da bu seçimle bağlantılı hakların kullanılmasından hiçbir sakınca ortaya çıkmayacaktır. 178 2. Ulusal azınlıklara mensup fertler, bireysel olduğu gibi başkalarıyla topluca, işbu Çerçeve Sözleşmesinde belirtilen ilkelerden doğan hak ve özgürlükleri kullanabilirler. Bölüm II Madde 4 1. Taraflar ulusal azınlıklara mensup her ferde kanun önünde eşitlik hakkını ve kanunlarca eşit olarak korunma hakkını güvence altına almayı taahhüt ederler. Bu bakımdan, ulusal azınlığa mensupluk üzerine kurulu her ayrımcılık yasaklanacaktır. 2. Taraflar, bir ulusal azınlığa mensup fertler ile çoğunluğa mensup olanlar arasında, ekonomik, sosyal, politik ve kültürel yaşamın tüm alanlarında, tam ve etkin bir eşitlik sağlamak amacıyla, gerektiği yerde, uygun tedbirleri almayı taahhüt ederler. Bu bakımdan, Taraflar ulusal azınlığa mensup fertlerin özel koşullarını dikkate alacaklardır. 3. 2.fıkra çerçevesinde alınan tedbirler ayrımcılık olarak kabul edilmeyecektir. Madde 5 1. Taraflar, ulusal azınlıklara mensup fertlere kültürlerini sürdürme ve geliştirmenin yanında, kimliklerinin temel unsurlarını; dil, din, gelenekler ve kültürel miraslarını korumak için gerekli şartları teşvik etmeyi taahhüt ederler. 2. Bütünleşme ile ilgili genel politikaları çerçevesinde alınan tedbirlere zarar vermemek kaydıyla, taraflar, ulusal azınlıklara mensup fertlerin istekleri dışında, sindirmeye yönelik her politika veya uygulamadan sakınacaklar ve bu fertleri, bu tür sindirmeye yönelik her faaliyete karşı koruyacaklardır. Madde 6 1. Taraflar, toprakları üzerinde yaşayan tüm fertler arasında etnik, kültürel, dilbilimsel veya dinsel kimliklerine bakılmaksızın hoşgörü ve kültürler arası diyalogu teşvik edecekler ve karşılıklı saygı ve anlayışı ve işbirliğini teşvik etmek için özellikle eğitim, kültür ve medya alanlarında etkili tedbirler 179 alacaklardır. 2. Taraflar, etnik, kültürel, dilbilimsel veya dinsel kimlikleri nedeniyle tehdit veya ayrımcılık, düşmanlık veya şiddet eylemlerine maruz kalabilecek herhangi bir ulusal azınlığa mensup fertleri korumak için uygun tedbirler almayı taahhüt ederler. Madde 7 Taraflar, ulusal bir azınlığa mensup her ferdin, barışçıl olarak toplanma özgürlüğü, dernek kurma özgürlüğü, ifade özgürlüğü ve düşünce, vicdan ve din özgürlüğü haklarına saygı gösterilmesini temin edeceklerdir. Madde 8 Taraflar, ulusal bir azınlığa mensup her ferde, dinini ve inancını uygulama hakkını ve dini kurum, örgüt ve dernekler kurma haklarını tanımayı taahhüt ederler. Madde 9 1. Taraflar, ulusal bir azınlığa mensup her ferdin, ifade özgürlüğü hakkının, görüş sahibi olma özgürlüğü ve kamu yetkililerinin müdahalesi olmadan ve sınırlara bakılmaksızın azınlık dilinde bilgi veya düşünceleri alma ve iletme özgürlüğünü kapsadığını tanımay1 taahhüt ederler. Taraflar, kendi yasal sistemleri çerçevesinde ulusal bir azınlığa mensup fertlerin medya organlarına ulaşımda ayrımcılığa maruz bırakılmamalarını sağlayacaklardır. 2. Birinci fıkra, Tarafların, radyo, televizyon yayınları yapılması veya sinema şirketlerinin kurulmasını, ayrımcılık yapmadan ve nesnel kriterlere dayanarak izne bağlamalarını engellemez. 3. Taraflar, ulusal azınlığa mensup fertlerin, yazılı basın organları kurma ve bunları kullanmasını engellemeyeceklerdir. Radyo ve televizyon yayıncılığının yasal çerçevesi içinde, Taraflar, ulusal azınlığa mensup fertlere kendi medya organlarını kurma ve kullanma olanağını mümkün olduğu ölçüde ve 1.fıkranın hükümleri göz önünde bulundurarak sağlayacaklardır. 180 4. Taraflar, ulusal azınlığa mensup fertlerin medya organlarına ulaşımını kolaylaştırmak ve hoşgörüyü teşvik etmek ve kültürel çoğulculuğu sağlamak için, kendi yasal sistemleri çerçevesinde uygun tedbirler alacaklardır. Madde 10 1. Taraflar, ulusal azınlığa mensup her ferdin, azınlık dilini, serbestçe ve engelsiz olduğu gibi topluluk önünde de sözlü ve yazılı olarak kullanma hakkını tanımayı taahhüt ederler. 2. Geleneksel olarak veya sayılarının çokluğu bakımından ulusal azınlıklar tarafından iskan edilmiş bulunan bölgelerde, bu kişiler tarafından talep edilmiş ise ve bu talebin gerçek bir ihtiyaca dayandığı yerlerde, Taraflar, mümkün olduğu ölçüde, azınlık dillerinin bu kimseler arasında ve idari makamlarca kullanılmasını sağlamaya çalışacaklardır. 3. Taraflar, ulusal bir azınlığa mensup her ferdin, en kısa zamanda anladığı dilde, tutuklanma nedenleri kendisine yöneltilen suçun cinsi ve nedeni konusunda bilgi verilmesi ve bu dilde, gerekirse bir tercümanın parasız yardımıyla kendini savunma hakkını garanti etmeyi taahhüt ederler. Madde 11 1. Taraflar, ulusal bir azınlığa mensup her ferde, azınlık dilindeki soyadını (aile adını) ve adını kullanma hakkını ve bunların resmen tanınması hakkını kendi yasal sistemlerindeki yöntemlere göre sağlamayı taahhüt ederler. 2. Taraflar, ulusal bir azınlığa mensup her ferdin kendi azınlık dilindeki işaretleri, yazıları ve özel nitelikteki her türlü bilgiyi kamuya açık bir şekilde teşhir etme hakkını tanımayı taahhüt ederler. 3. Geleneksel olarak veya sayılarının çokluğu bakımından ulusal azınlıklar tarafından iskan edilmiş bölgelerde, Taraflar, kendi yasal sistemleri çerçevesinde, uygun yerlerde diğer Devletlerle anlaşma halleri dahil olmak üzere ve kendi özel koşullarını da dikkate alarak, yeteri kadar talep olduğu 181 zaman, kamuya açık geleneksel, yöresel isimleri, sokak isimleri ve diğer topografik işaretleri azınlık dilinde de belirtmek hususunda gayret göstereceklerdir. Madde 12 1. Taraflar, uygun olan hallerde, ulusal azınlıkların ve çoğunluk kültürünün, tarihinin, dilinin ve dininin tanıtılmasını sağlamak için, eğitim ve araştırma alanlarında önlemler alacaklardır. 2. Bu bağlamda, Taraflar, diğer tedbirler yanında öğretmen yetiştirilmesi ve okul kitaplarına ulaşım için yeterince imkan yaratacaklar ve değişik toplumlar arasında öğretmen ve öğrenci temasını kolaylaştıracaklardır. . 3. Taraflar, ulusal azınlıklara mensup fertler için her düzeyde eğitime girişte şans eşitliğini teşvik etmeyi taahhüt ederler. Madde 13 1. Taraflar, kendi eğitim sistemleri çerçevesinde, ulusal azınlıklara mensup fertlere kendilerine özgü özel eğitim ve yetiştirme kurumlarını kurma ve yönetme hakkını tanıyacaklardır. 2. Bu hakkın kullanılması Taraflar için herhangi bir mali yükümlülük getirmeyecektir. Madde 14 1. Taraflar, ulusal bir azınlığa mensup her ferde azınlık dilini öğrenme hakkını tanımayı taahhüt ederler. 2. Geleneksel olarak veya sayılarının çokluğu bakımından ulusal azınlıklar tarafından iskan edilmiş bölgelerde, Taraflar, mümkün olduğu ölçüde ve kendi eğitim sistemleri çerçevesinde, yeterli talep olduğu takdirde, azınlıklara mensup kimselerin, azınlık dilini öğrenmeleri veya bu dilde ders almaları için uygun imkanlar yaratmaya çalışacaklardır. 3. İşbu maddenin 2.fıkrası resmi dilin öğrenilmesine veya bu dilde 182 eğitime zarar vermeden uygulanacaktır. Madde 15 Taraflar, ulusal azınlıklara mensup şahısların kültürel, sosyal ve ekonomik hayat ile kamu işlerine, özellikle kendilerini etkileyenlere fiili katılımları için gerekli şartları yaratacaklardır. Madde 16 Taraflar, ulusal azınlıklara mensup şahısların ikamet ettiği coğrafi alanda nüfus oranlarını değiştiren ve işbu Çerçeve Sözleşmesinde belirtilen ilkelerden doğan hak ve özgürlüklere zarar verme amacı güden tedbirler almaktan kaçınacaklardır. Madde 17 1. Taraflar, ulusal azınlıklara mensup şahısların başka devletlerde yasal olarak bulunan, özellikle etnik, kültürel, dilbilimsel veya dinsel kimliği paylaştıkları veya ortak kültürel mirasa sahip olan şahıslarla, özgür ve barışçıl ilişki kurma ve devam ettirme hakkını engellememeyi taahhüt ederler. 2. Taraflar, ulusal azınlıklara mensup fertlerin sivil örgütlerin hem ulusal hem de uluslararası düzeydeki çalışmalarına katılma hakkını engellememeyi taahhüt ederler. Madde 18 1. Taraflar, gereken hallerde, ilgili ulusal azınlıklara mensup şahısların korunmasını sağlamak için başka Devletlerle, özellikle komşu Devletlerle, çift taraflı ve çok taraflı Sözleşmeler yapmaya gayret edeceklerdir. 2. Uygun olan hallerde, Taraflar, sınır ötesi işbirliğini teşvik etmeyi amaçlayan önlemler alacaklardır. Madde19 Taraflar, işbu Çerçeve Sözleşmesinin içerdiği ilkelere saygı göstermeyi ve gerektiği hallerde, uluslararası hukuki belgelerde, özellikle İnsan Hakları ve Temel Özgürlüklerin Korunması Sözleşmesi ve Protokollerinde, öngörülen 183 sınırlama, kısıtlama veya ayrılmaları, bu prensiplerden doğan hak ve özgürlüklere uygun olduğu ölçüde uygulamayı taahhüt ederler. Bölüm III Madde 20 İşbu Çerçeve Sözleşmesinde öngörülen ilkelerden doğan hak ve özgürlüklerin uygulamasında, ulusal azınlıklara mensup herhangi bir kişi, ulusal mevzuata ve başkasının haklarına, özellikle çoğunluğa veya diğer ulusal azınlıklara mensup fertlerin haklarına saygı gösterecektir. Madde 21 İşbu Çerçeve Sözleşmesinin hiçbir hükmü, uluslararası hukukun temel ilkelerine ve özellikle, Devletlerin egemen eşitliği, toprak bütünlüğü ve siyasal bağımsızlığı ile ters düşen bir eylem yapmak veya bu tür bir faaliyete girişmek hakkının mevcut olduğunu ima edecek şekilde yorumlanamaz. Madde 22 İşbu Çerçeve Sözleşmesinin hiç bir hükmü Akit bir Tarafın kanunları ile veya Taraf olduğu anlaşmalar ile sağlanan insan hakları ve temel özgürlükleri kısıtlayacak veya onlarla ters düşecek bir şekilde yorumlanamaz. Madde 23 İşbu Çerçeve Sözleşmesinde öngörülen ilkelerden doğan hak ve özgürlükler, İnsan Hakları ve Temel Özgürlüklerin Korunması Sözleşmesi ve Protokolleri'nde bunlara tekabül eden hükümlere tabi oldukları ölçüde, bu hükümlere uygun olarak kabul edilecektir. Bölüm IV Madde 24 1. Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesi ,işbu Çerçeve Sözleşmesinin Akit Taraflarca uygulanmasını kontrol edecektir. 2. Avrupa Konseyi'ne üye olmayan Taraflar, belirlenecek şartlar uymak suretiyle Sözleşmenin uygulama mekanizmasına katılacaklardır. 184 Madde 25 1. Akit bir Taraf işbu Çerçeve Anlaşması'nın kendisi bakımından yürürlüğe girmesinden itibaren bir yıllık bir süre zarfında, bu çerçeve Sözleşmesinde belirtilen prensipleri uygulamak için alınan yasal ve başka önlemlere ilişkin tüm bilgiyi Avrupa Konseyi Genel Sekreterine ulaştıracaktır. 2. Bunu müteakip, her bir Taraf, dönem dönem ve ayrıca Bakanlar Kurulunun talep ettiği zamanlarda, işbu Çerçeve Sözleşmesinin uygulanması ile ilgili diğer tüm bilgileri Genel Sekretere iletecektir. 3. Genel Sekreter bu maddenin hükümlerine uygun olarak kendisine ulaştırılan her bilgiyi Bakanlar Komitesine iletecektir. Madde 26 1. İşbu Çerçeve Sözleşmesinde belirtilen ilkeleri uygulamak için Taraflarca alınan tedbirlerin yeterli olup olmadığını değerlendirmek için zaman, Bakanlar Kuruluna, üyelerinin, ulusal azınlıkların korunması alanında uzmanlıkları tanınmış kişilerden oluşan bir danışma komitesi yardımcı olacaktır. 2. Danışma komitesinin üyeleri ve çalışma yöntemleri İşbu Çerçeve Sözleşmesinin yürürlüğe girme sinden itibaren bir yıllık bir süre içerisinde Bakanlar Komitesince tespit edilecektir. Bölüm V Madde 27 İşbu Çerçeve Sözleşmesi Avrupa Konseyi'ne üye devletlerin imzasına açılacaktır. Yürürlüğe giriş tarihine kadar, Bakanlar Kurulu'nca davet edilen diğer devletlerin de imzasına açılacaktır. Sözleşme onay, kabul veya uygun bulmaya tabidir. Onay, kabul veya uygun bulma belgeleri Avrupa Konseyi Genel Sekreteri'ne tevdi edilecektir. Madde 28 1. İşbu Çerçeve Sözleşmesi, Avrupa Konseyine üye on iki Devletin, 185 27. Madde uyarınca Sözleşme ile bağlı olduklarına dair rızalarını ifade ettikleri tarihten sonraki üç aylık bir dönemi takip eden ayın ilk gününde yürürlüğe girecektir. 2. İşbu Çerçeve Sözleşmesine bağlı olduğuna dair rızasını daha sonra bildirecek her üye Devlet için, söz konusu Sözleşme, onay, kabul veya uygun bulma belgesinin veriliş tarihinden sonraki üç aylık dönemin sona ermesini takip eden ayın ilk gününde yürürlüğe girecektir. Madde 29 1. İşbu Çerçeve Sözleşmesinin yürürlüğe girmesinden ve Akit Devletlere danıştıktan sonra, Avrupa Konseyi Bakanlar Kurulu, Avrupa Konseyi Statüsünün 20.maddesinin öngördüğü üzere çoğunlukla alınan kararla, 27.maddenin hükümleri uyarınca imzaya davet edilmiş, fakat henüz Sözleşmeyi imzalamamış Avrupa Konseyi'ne üye olmayan her devlet ile üye olmayan başka herhangi bir Devleti, işbu Çerçeve Sözleşmesine katılmaya davet edilebilir. 2. Katılan her devlet için, Çerçeve Sözleşmesi, katılım belgesinin Avrupa Konseyi Genel Sekreterine veriliş tarihinden sonraki üç aylık dönemin sona ermesini takip eden ayın ilk gününde yürürlüğe girecektir. Madde 30 1. Her devlet, imza esnasında veya onay, kabul, uygun bulma veya katılım belgesini tevdi ederken işbu Çerçeve Sözleşmesinin uygulanacağı, uluslararası ilişkilerinden sorumlu olduğu toprak veya toprakları belirleyebilir. 2. Her devlet, daha sonraki herhangi bir zamanda, Avrupa Konseyi Genel Sekreteri'ne muhatap bir bildirimle, işbu Çerçeve Sözleşmesinin uygulanma alanını, bildiride belirtilen başka herhangi bir bölgeye teşmil edebilir. Çerçeve Sözleşmesi, bu yöre için tebligatın Genel Sekreter tarafından teslim alınış tarihinden sonraki üç aylık bir dönemin sona ermesini takip eden ayın ilk gününde yürürlüğe girecektir. 3. Bu bildirimde belirtilen her toprak parçası bakımından, bundan 186 önceki iki fıkra uyarınca verilen herhangi bir bildirim Genel Sekretere sunulan tebligatla geri alınabilir. Geri alma, Genel Sekreter tarafından tebligatın teslim alınış tarihinden sonraki üç aylık dönemin sona ermesini takip eden ayın ilk günü yürürlüğe girecektir. Madde 31 1. Herhangi bir Sekreteri'ne muhatap Taraf, bu Sözleşmeyi Avrupa Konseyi Genel bir bildirimde bulunmak suretiyle her zaman feshedebilir. 2. Böyle bir fesih, Genel Sekreter tarafından tebligatın teslim alınış tarihinden sonraki altı aylık bir dönemin sona ermesini takip eden ayın ilk gününde yürürlüğe girecektir. Madde 32 Avrupa Konseyi Genel Sekreteri, a. herhangi bir imzayı, b. her onay, kabul, uygun bulma veya katılım belgesinin tevdiini, c. 28, 29 ve 30.maddelerine uygun olarak işbu Çerçeve Sözleşmesinin her yürürlüğe giriş tarihini, d. işbu Çerçeve Sözleşmesi ile ilgili olan herhangi bir vesika, tebligat veya iletiyi Konseye üye devletlere, imza eden diğer devletlere ve işbu Çerçeve Sözleşmesine katılan her devlete tebliğ edilecektir. Usulüne göre yetkili kılınmış olan aşağıda imzası bulunan temsilciler bu Sözleşmeyi imzalamışlardır. Avrupa Konseyi arşivinde saklanacak her iki metin de aynı derecede geçerli olmak üzere, İngilizce ve Fransızca dillerinde 1 Şubat 1995 tarihinde Strasbourg’da imzalanmış olup, onaylanmış kopyalar Avrupa Konseyi Genel Sekreteri tarafından her bir üye devlete, bu sözleşmenin hazırlanmasına iştirak eden, üye olmayan devletlere ve bu Sözleşmeyi onaylamak üzere davet edilmiş olan herhangi bir devlete 187 gönderilecektir AZERBAYCAN CUMHURİYETİ ANAYASASI Azerbaycan halkı, asırlık devlet geleneklerini devam ettirerek, “Azerbaycan Cumhuriyetinin Devlet Bağımsızlığı Hakkında” Anayasa Akti’nde ifade edilen prensipleri esas alarak, bütün toplumun ve bireylerin refahının temin edilmesini arzulayarak, adaletin, özgürlüğün ve güvenliğin sağlanmasını isteyerek, geçmiş, şimdiki ve gelecek nesiller karşısında kendi sorumluluğunun bilincinde olarak, egemenlik hakkını kullanarak, görkemli şekilde aşağıdaki niyetlerini açıklar: - Azerbaycan devletinin bağımsızlığını, egemenliğini ve toprak bütünlüğünü korumak; - Anayasa çerçevesinde demokratik yapıyı güvence altına almak; - Sivil toplumun kurulmasını gerçekleştirmek; - Halk iradesinin ifadesi olarak, kanunların üstünlüğüne dayanan hukuki, dünyevi devlet kurmak; - Adaletli ekonomik ve sosyal kurallara uygun olarak herkese onurlu bir yaşam seviyesi sağlamak; - Evrensel değerlere sadık kalarak, bütün dünya halkları ile dostluk, barış ve huzurlu bir ortam içinde yaşamak ve bu amaçla karşılıklı faaliyette bulunmak. Yukarıda sıralanan ulvi amaçlarla genel halk oylaması - referandum yoluyla bu Anayasa kabul edilir. 188 BİRİNCİ BÖLÜM GENEL HÜKÜMLER I. FASIL HALK HÂKİMİYETİ Madde 1 Hâkimiyetin Kaynağı I. Azerbaycan Cumhuriyetinde devlet hakimiyetinin yegane kaynağı Azerbaycan halkıdır. II. Azerbaycan halkı, Azerbaycan Cumhuriyeti topraklarında ve dışında yaşayan, Azerbaycan Devleti ve kanunlarına tabi olan, Azerbaycan Cumhuriyeti vatandaşlarından ibarettir; bu konuda, uluslararası hukukla belirtilmiş normlar istisnadır. Madde 2 Halkın Egemenliği I. Serbest ve bağımsız olarak, kendi kaderini tayin etmek ve yönetim şeklini belirlemek Azerbaycan halkının egemen hakkıdır. II. Azerbaycan halkı, kendi egemenlik hakkını, halkoylaması- referandum ve genel, eşit ve tek dereceli seçim esasında, serbest, gizli ve şahsi oy verme yolu ile seçilmiş temsilcileri vasıtasıyla gerçekleştirir. Madde 3 Genel Halk Oylaması - Referandum Yoluyla Çözümlenen Konular I. Azerbaycan halkı, kendi hak ve çıkarları ile ilgili her konuyu referandum yoluyla çözebilir. II. Aşağıdaki konular yalnız referandum yolu ile çözülebilir: 1) Azerbaycan Cumhuriyeti Anayasasının kabulü ve değişiklikleri; 189 2) Azerbaycan Cumhuriyeti devlet sınırlarının değiştirilmesi; III. Aşağıdakilerle ilgili referandum yapılamaz: 1) Vergi ve devlet bütçesi 2) Genel af ve af 3) Seçimi, atanması veya onaylanması, yasama ve (veya) yürütme organlarının yetkisine giren görevli kişilerin seçimi, atanması veya onaylanması. Madde 4 Halkı Temsil Etme Hakkı Halkın seçtiği yetkili temsilciler dışında hiç kimsenin halkı temsil etme, halkın adına konuşma ve halkın adına müracaat etme hakkı yoktur. Madde 5 Halkın Bütünlüğü I. Azerbaycan halkı bir bütündür. II. Azerbaycan halkının bütünlüğü, Azerbaycan Devletinin temelini oluşturur. Azerbaycan Cumhuriyeti, bütün Azerbaycan Cumhuriyeti vatandaşlarının ortak ve bölünmez vatanıdır. Madde 6 Hakimiyetin Zorla Ele Geçirilmesine İzin Verilmemesi I. Azerbaycan halkının her hangi bir kesimi, sosyal grup, örgüt veya hiçbir kişi hakimiyetin kullanılması yetkisini zorla ele geçiremez. II. Hakimiyetin zorla ele geçirilmesi halka karşı en büyük suçtur. 190 II. FASIL DEVLETİN ESASLARI Madde 7 Azerbaycan Devleti I. Azerbaycan devleti, demokratik, hukuki, dünyevi ve üniter bir Cumhuriyettir. II. Azerbaycan Cumhuriyetinde devlet hakimiyeti, iç sorunlarda yalnız hukukla, dış sorunlarda ise yalnız Azerbaycan Cumhuriyetinin taraf olduğu uluslararası antlaşmalardan ileri gelen hükümlerle sınırlanır. III. Azerbaycan Cumhuriyetinde devlet hakimiyeti kuvvetler ayrılığı prensibine dayanır. - Yasama hakimiyeti Azerbaycan Cumhuriyeti Milli Meclisince kullanılır; - Yürütme hakimiyeti Azerbaycan Cumhurbaşkanına aittir; - Yargı hakimiyeti Azerbaycan Cumhuriyeti mahkemelerince kullanılır. IV. Bu Anayasanın hükümlerine göre, yasama, yürütme, yargı organları karşılıklı işbirliği esasında çalışır ve kendi yetkileri çerçevesinde bağımsızdırlar. Madde 8 Madde 11 Ülke I. Azerbaycan Cumhuriyeti ülkesi bütündür, dokunulmazdır ve bölünmezdir. II. Azerbaycan Cumhuriyetinin iç suları, Hazar denizinin (gölünün) Azerbaycan Cumhuriyetine ait bölümü, Azerbaycan Cumhuriyeti üzerindeki hava sahası Azerbaycan Cumhuriyetinin ülkesinin bir parçasıdır. III. Azerbaycan Cumhuriyetinin toprakları başkasına devredilemez. 191 Azerbaycan Cumhuriyeti kendi topraklarının hiç bir parçasını hiç bir şekilde kimseye vermez; yalnız Azerbaycan Cumhuriyeti Milli Meclisinin kararı ile Azerbaycan’ın bütün halkı arasında yapılan referandum yoluyla, Azerbaycan halkının iradesi doğrultusunda devlet sınırları değiştirilebilir. Madde 12 Devletin Yüce Amacı I. İnsan ve vatandaş hak ve özgürlüklerinin, Azerbaycan Cumhuriyeti vatandaşlarına yakışır bir hayat seviyesinin temin edilmesi Devletin yüce amacıdır. II. Bu Anayasada gösterilen insan ve vatandaş hak ve özgürlükleri, Azerbaycan Cumhuriyetinin taraf olduğu uluslararası antlaşmalara uygun olarak gerçekleştirilir. Madde 21 Devlet Dili I. Azerbaycan Cumhuriyetinin devlet dili Azerbaycan dilidir. Azerbaycan Cumhuriyeti, Azerbaycan dilinin gelişmesini sağlar. II. Azerbaycan Cumhuriyeti Devleti, halkın konuştuğu diğer dillerin serbestçe kullanılmasını ve gelişmesini sağlar. Madde 25 Eşitlik Hakkı I. Herkes kanun ve mahkeme karşısında eşittir. II. Erkek ve kadının aynı hak ve özgürlüklere sahiptir. III. Devlet, ırkına, milliyetine, dinine, diline, cinsine, kökenine, mal varlığına, görevine, görüşüne, siyasi parti, sendika ve diğer toplumsal birliklerdeki üyeliğine bakmaksızın herkesin, hak ve özgürlüklerinin eşitliğini güvence altına alır. İnsan ve vatandaş hak ve özgürlüklerini ırk, milliyet, din, dil, cins, köken, görüş, siyasi ve sosyal kimlik nedeniyle sınırlandırmak 192 yasaktır. IV. Hiç kimseye, bu maddenin üçüncü fıkrasında gösterilen esaslara göre zarar verilemez, ayrıcalık veya imtiyaz tanınamaz ya da ayrıcalık ve imtiyazlar verilmesinden kaçınılamaz. V. Hak ve görevlerle ilgili karar alan devlet organları ve devlet hakimiyet yetkilerini kullananlar ile ilişkilerde, herkese eşit haklar sağlanır. Madde 42 Eğitim Hakkı I. Her bir vatandaşın eğitim alma hakkı vardır. II. Devlet parasız, zorunlu genel orta öğrenim hakkını temin eder. III. Eğitim sistemi devletin denetimindedir. IV. Maddi durumuna bakmaksızın özel yetenekli kişilerin eğitimini devam ettirmesi, devlet tarafından temin edilir. V. Devlet, asgari eğitim standartlarını belirler. Madde 44 Milli Mensubiyet Hakkı I. Herkesin milli mensubiyetini koruyup muhafaza etme hakkı vardır. II. Hiç kimse milli mensubiyetini değiştirmeye mecbur edilemez. Madde 4 5 Ana Dilini Kullanma Hakkı I. Herkesin ana dilini kullanma hakkı vardır. Herkesin istediği dilde eğitim ve öğrenim görme, yaratıcılıkla uğraşma hakkı vardır. II. Hiç kimse ana dilini kullanma hakkından yoksun bırakılamaz. 193 Madde 47 Düşünce ve İfade Özgürlüğü I. Herkesin düşünce ve ifade özgürlüğü vardır. II. Hiç kimse kendi düşünce ve inancını açıklamağa veya düşünce ve inancından dönmeye zorlanamaz. III. Irki, milli, dini, sosyal kin ve düşmanlığı teşvik etmeye ve propaganda yapmaya izin verilemez. Madde 52 Vatandaşlık Hakkı Azerbaycan devletine mensup olan, onunla siyasi ve hukuki bağlılığı, ayrıca karşılıklı hak ve ödevleri olan kişi Azerbaycan Cumhuriyetinin vatandaşıdır. Azerbaycan Cumhuriyetinin toprağında veya Azerbaycan Cumhuriyeti vatandaşlarından doğmuş Ebeveynlerinden birisi kişi Azerbaycan Azerbaycan Cumhuriyeti Cumhuriyeti vatandaşıdır. vatandaşı olan kişi Azerbaycan Cumhuriyeti vatandaşıdır. Madde 53 Vatandaşlık Hakkının Güvencesi I. Azerbaycan Cumhuriyeti vatandaşı hiç bir durumda Azerbaycan Cumhuriyeti vatandaşlığından mahrum edilemez. II. Azerbaycan Cumhuriyeti vatandaşı hiç bir durumda Azerbaycan Cumhuriyetinden kovulamaz veya yabancı bir devlete verilemez. III. Azerbaycan Cumhuriyeti, toprakları dışında geçici veya sürekli olarak yaşayan vatandaşların hukuken korunmasını güvence altına alır ve onları himaye eder. 194 Madde 54 Toplumun ve Devletin Siyasi Yaşamına Katılma Hakkı I. Azerbaycan Cumhuriyeti vatandaşlarının, toplum ve devletin siyasi yaşamına serbest katılma hakkı vardır. II. Devlete isyan veya darbe girişimine karşı serbestçe direnmek, her bir Azerbaycan Cumhuriyeti vatandaşının hakkıdır. Madde 55 Devlet Yönetimine Katılma Hakkı I. Azerbaycan Cumhuriyeti vatandaşlarının devlet yönetimine katılma hakları vardır. Onlar bu hakkı doğrudan veya temsilcileri vasıtasıyla gerçekleştirebilirler. II. Azerbaycan Cumhuriyeti vatandaşları devlet organlarında görev yapma olanağına sahiptirler. Devlet organlarının görevlileri, yalnız Azerbaycan Cumhuriyeti vatandaşları arasından seçilir. Yabancılar ve vatandaşlığı olmayanlar devlet görevine, kanunla belirlenen şekilde kabul edilebilirler. Madde 58 Örgütlenme Hakkı I. Herkesin başkalarıyla birlikte örgütlenme hakkı vardır. II. Herkes istenilen örgütü, ayrıca siyasi partiyi, sendika ve diğer toplumsal örgütleri kurma veya mevcut bir örgüte katılma hakkına sahiptir. Bütün örgütlerin serbestçe faaliyet göstermeleri güvence altına alınır. III. Kimse herhangi bir örgüte katılmaya veya onun üyeliğinde kalmaya zorlanamaz. IV. Azerbaycan Cumhuriyeti topraklarının tamamında veya herhangi 195 bir bölgesinde yasal devlet hakimiyetini zorla devirme amacı güden örgütler yasaktır. Anayasa ve kanunları ihlal eden örgütlerin faaliyetlerine ancak mahkeme kararı ile son verilir. Madde 69 Yabancıların ve Vatandaşlığı Olmayan Kişilerin Hakları I. Yabancılar ve vatandaşlığı olmayan kişiler Azerbaycan Cumhuriyetinde bulunurken, kanunla veya Azerbaycan Cumhuriyetinin taraf olduğu uluslararası antlaşmalarla belirlenmiş başka bir durum söz konusu değilse, Azerbaycan Cumhuriyeti vatandaşları gibi bütün haklardan yararlanır ve bütün görevleri yerine getirirler. II. Azerbaycan Cumhuriyetinde devamlı yaşayan veya geçici olarak ikamet eden yabancıların ve vatandaşlığı olmayan kişilerin hak ve özgürlükleri yalnız uluslar arası hukuk kurallarına ve Azerbaycan Cumhuriyeti kanunlarına uygun olarak sınırlandırılabilir. Madde 70 Siyası Sığınma Hakkı I. Herkes tarafından kabul edilmiş olan uluslararası hukuk normlarına uygun olarak Azerbaycan Cumhuriyeti yabancılara ve vatandaşlığı olmayan kişilere siyasi sığınma hakkı verir. II. Siyasi görüşüne, ayrıca Azerbaycan Cumhuriyetinde suç sayılmayan eylemlere göre takip edilen kişiler başka devlete verilemez. Madde 74 Vatana Sadakat I. Vatana sadakat kutsaldır. II. Göreve seçilme veya tayin yolu ile yasama, yürütme veya mahkeme organlarında çalışan kişiler, kendi görevlerini dürüst ve layıkıyla 196 yapmamalarından dolayı sorumluluk taşırlar ve kanunla belirtilen hallerde bu konuda yemin ederler. III. Göreve seçilme veya tayin yoluyla yasama, yürütme veya mahkeme organlarında çalışan, ayrıca Azerbaycan Cumhuriyeti Anayasasına sadık kalacağına dair yemin etmiş kişi, devlet aleyhine suç işlemek, ya da devlete karşı isyan veya darbe ile suçlanmış ve bu suçtan dolayı mahkum olmuşsa bu görevden ayrılmış sayılır ve bir daha bu göreve gelemez. Madde 75 Devlet Simgelerine Saygı I. Her vatandaş Azerbaycan Cumhuriyetinin devlet simgelerine bayrağına, armasına, Devlet marşına saygı göstermelidir. II. Devlet simlerine saygısızlık yapılması, kanunla öngörülen sorumluluklara sebep olur. Madde 76 Vatanı Savunma I. Vatanı savunmak her bir vatandaşın borcudur. Kanunla belirlenmiş şekilde vatandaşlar askeri hizmette bulunurlar. II. Vatandaşların inancı zorunlu askeri hizmet yapmaya ters düşüyorsa, kanunla belirlenmiş durumlarda zorunlu askerlik hizmetinin alternatif bir hizmetle değiştirilmesi mümkündür. Azerbaycan Cumhuriyeti'nde Yaşayan Ulusal Azınlık, Az Sayılı Halk ve Etnik Grupların Hak ve Özgürlüklerini Korunması, Dil ve Kültürünün Gelişmesi İçin Devlet Yardımı Hakkında Azerbaycan Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı'nın Fermanı 359 Azerbaycan Cumhuriyeti'nde ulusal azınlık, az sayılı halk ve etnik grupların yaşadığını ve onların özgürce gelişmeleri için olumlu ortam ihtiyacını göz önünde bulundurarak, "Azerbaycan Cumhuriye'ti Cumhurbaşkanı'nın 212 sayılı Fermanı", Bakü, 1992. www.e-qanun.az (12.04.2009). 359 197 Ülkede milletlerarası ilişkileri daha da geliştirmek kurulmakta olan hukuk devletinin gereksinimlerinin amacını açıklayarak, Azerbaycan Cumhuriyeti'nin Anayasal Akdinin 19. maddesini baz alarak, Ülkemizde milleti, ırkı ve dinine bağlı olmaksızın kişisel özgürlük ve tüm vatandaşların hak eşitliliğinin durmadan yürütülmesi gereksinimini göz önünde bulundurarak karar alıyorum. 1. Azerbaycan Cumhuriyeti Bakanlar Kabinesine, Azerbaycan Cumhuriyeti'nin bakanlarına ve baş idarelerine, yerel yönetim başkanlarına buyurulsun: Azerbaycan Cumhuriyeti'nde yaşayan ulusal azınlık, az sayılı halk ve etnik grupların mensuplarının Azerbaycan Cumhuriyeti Anayasası'nda belirlenen siyasi, ekonomik, sosyal, kültürel hak ve özgürlüklerini korumak, bunların gerçekleşmesine yakından yardım etmek amacıyla bakanlık ve kurumlarının bu faaliyet çerçevesinde milli ilişkilerle ilgili olaylara ve bu fermanla oluşan vazifelere dikkatle bakılsın. Ulusal azınlık, az sayılı halk ve etnik grup mensuplarının meslek hazırlığına uygun ve hiçbir ayrımcılığa tabi tutulmadan eşit haklara sahip oldukları göz önünde bulundurularak o hakların gerçekleştirilmesi için uygun ortam oluşturulsun, o hakların ihlaline bağlı herhangi bir tepki veya tepkisizliğe önlem alınsın, dilekçe ve şikâyetlere vatandaşlarla görüşlerde o sorunların çözümüne daha fazla dikkat edilsin. 2. Azerbaycan Cumhuriyeti Cumhurbaşkanlığına, Azerbaycan Cumhuriyeti Bakanlar Kabinesine, Azerbaycan Cumhuriyeti bakanları ve baş idarelerin, yerel yönetim başkanlarına aşağıdaki istikametlerde devlet yardımı ve devlet politikasının gerçekleştirilmesi buyurulsun: a. Ulusal azınlık, az sayılı halk ve etnik grupların, kültürel, dil ve din özgürlüğünün korunması ve geliştirilmesi; 198 b. Milli gelenek ve adetlerin uygulaması, dini merasim ve ayinlerin tam özgürce gerçekleştirilmesi, ibadet yerlerinin korunması ve onlardan istifade edilmesi; c. Milli sanat, amatör ve profesyonel sanat, ve halk sanatının özgürce geliştirilmesi; d. Tüm milletlerinin tarihi ve medeni abidelerinin korunması; e. Ahali için önemli olan yer, parklar ve başka tabiat nesnelerinin korunması. 3. Azerbaycan Cumhuriyeti'nin bakanlar kabinesine, kültür, halk eğitimi, maliye ve adliye bakanlarına, şehir ve rayon yerel yönetim başkanlarına: Azerbaycan Cumhuriyeti'nin hukukuna uygun olarak tüm milletlerin kendi kültürel ve dini müesseselerini, cemiyetlerini kurmak ve faaliyet göstermek hakkının temini için şartları yaratmak ve uygun hukuki tedbirlerin yapılması buyurulsun. Bu müesseselere, cemiyet ve birliklere hukukta belirlenen devlet yardımını göstermek, o cümleden bina, maddi kaynaklar ve maliye vesaiti ayırmak amaçlara uygun olduğu algılansın. 4. Azerbaycan Cumhuriyeti'nin Adliye Bakanlığı Azerbaycan Cumhuriyeti'nde yaşayan ulusal azınlık, az sayılı halk ve etnik grupların hakları hakkında yasa tasarısı bir ay süresince hazırlanıp Azerbaycan Cumhuriyeti'nin Cumhurbaşkanı'na sunulsun. 5. Azerbaycan Cumhuriyeti'nin Adliye Bakanlığı ve Devlet Sınırlarının Muhafazası Komitesi tüm milletlerin mensuplarının diğer devletlerde yaşayan soydaşları ile serbest iletişimi amacıyla Azerbaycan Cumhuriyeti'nin devlet sınırlarını kolaylaştırılmış şekilde geçmeleri amacıyla yasa tasarısını bir ay içinde hazırlayıp Azerbaycan Cumhuriyeti'nin Cumhurbaşkanı'na sunulsun. Bu amaçla Azerbaycan Cumhuriyeti'nin Bakanlar Kurulu, Azerbaycan Cumhuriyeti'nin Dış İşleri Bakanlığı, diğer ilgili bakanlıklar ve kurumlar ilgili 199 devletlerle iki taraflı ve çok taraflı anlaşmaların yapılmasıyla ilgili teklifler sunsun. 6. Azerbaycan Cumhuriyeti'nin Halk Eğitimi az sayılı halkların sık yaşadığı yerlerde ilköğretim programı ile ilgili, Bakü ve Sumgayıt şehirlerinde ise akademik çalışmalar yapılarak o halkların dili ve edebiyatını öğrenilmesi için hazırlıklar yapılsın. Azerbaycan Yabancı Diller Pedagoji Enstitüsü'nün Azerbaycan Devlet Diller Enstitüsü'ne dönüşeceğini göz önünde bulundurarak az sayılı halkların filoloji şubeleri ve uygun bölümleri açılsın. M.A Aliyev adına Azerbaycan Devlet İncesanat Üniversitesi'nin Guba şubesinde, M. A. Sabir adına Pedagoji Okulun Gusar şubesinde Dağıstan Türkleri, yerel ahali ve az sayılı halklar için uzmanlar hazırlansın. Cumhuriyet'in dağlık reyon sakinleri, az sayılı halkların gençleri ve cumhuriyet dışında yaşayan soydaşlarımız için üniversite ve meslek yüksek okullarına kolay girişlerin sağlanması için teklifler hazırlansın. 7. Azerbaycan Cumhuriyeti'nin İlimler Akademisi'nde ve M. A. Resulzade adına Bakü Devlet Üniversitesi'nde Azerbaycan'da (güney bölgesi de dâhil) yaşayan tüm halkların eski kökenleri, tarihi gelişmesi, dil ve edebiyatının eğitimini sağlamak ve dünya talepleri seviyesine kaldırmak amacıyla, semitoloji, antik diller, Kafkasya bilimleri bölümleri ve şubeleri açılsın, burada Sümer, Elam, Manna, Albaniya Hun, Hazar ve başka eski etnosların tarihi ve kültürel miras araştırabilecek uzmanlar hazırlansın. Bu amaçla dışarıdan uzmanlar davet edilsin ve dışarıya, dünyaca önemli ilim ve eğitim ocaklarına öğrenci, doktora öğrencileri, araştırma görevlileri gönderilsin, tüm masraflar devlet bütçesinden karşılansın. 8. Azerbaycan Cumhuriyeti'nin halk eğitimi ve kültür bakanlıkları, az sayılı halkların sanatını, bedii profesyonel ve amatör yaratıcılığını, eski sanatlarını yaşatmaya, milli kültürel merkezlerinde kütüphanelerin, bedii faaliyet kolektiflerinin, halk sanatı yaratılmasına yardım göstersinler. stüdyolarının ve imalathanelerin 200 9. Azerbaycan Cumhuriyeti’nin Devlet Basın Komitesi az sayılı halkların dillerinde eğitim, sorgu-malumat ve bedii edebiyatının basılmasına dikkat etsin. Ülkemizde milli ilişkilerle ilgili devletçe önemli basın organının olmamasını göz önünde bulundurarak, tüm halkların hayat ve yaratıcılığını, emeğini, manevi dünyasını ışıklandırmak, dil ve kültürlerinin yayılmasına devlet yardımı göstermek amacıyla Azerbaycan Cumhuriyeti'nin Cumhurbaşkanı'nın milletlerarası ilişkilerle ilgili danışmanlığının bünyesinde "Elin Sesi" adlı büyük çaplı haftalık cumhuriyet gazetesi basılsın. Azerbaycan Televizyon ve Radyo Programları A.Ş, Azerbaycan'da yaşayan az sayılı halkların ve etnik grupların, edebiyat, folklorunu, emek ve hayatını ışıklandıran tele-radyo programlar yapılsın, ayrıca Talışca ve Kürtçe "Cumhuriyet Yenilikleri", yerel radyolarla az sayılı halkların dillerinde günlük programların yapılması sağlansın. 10. Azerbaycan Cumhuriyeti'nin Bakanlar Kabinesi bu Ferman'da gösterilen halkların dil ve medeniyetine devlet yardımını maliyeleştirsin. 11. Bakü, Sumgayıt, Lenkeran, Gusar, Zagatala, Gebele yerel yönetim başkanları bir ay içinde Slavyan, Yahudi, Lezgi, Talış, Avar, Udin ve başka az sayılı halkların ve etnik grupların milli kültür merkezlerine bina veya iş odaları verilsin. Azerbaycan Cumhuriyeti Cumhurbaşkanlığı'nca kurulmuş milletler arası ilişkilerle ilgili Danışma Şurası'na tüm milletlerin çıkarlarını temsil etmekle birlikte, milletlerarası ilişkileri geliştirmek, ayrıca Cumhurbaşkanı'nın görevini yapması, bu Ferman'dan doğan meselelerin çözümü için uygun tavsiye ve planların hazırlanması buyurulsun. 12. Azerbaycan Cumhuriyeti'nin Baş Savcısına, Azerbaycan Cumhuriyeti'nin Milli İstihbarat Teşkilatı'na, Azerbaycan Cumhuriyeti'nin İç İşleri Bakanlığına, Azerbaycan Cumhuriyeti'nin Adliye Bakanlığına buyurulsun ki, milli zeminde ayrımcılığa, milli müstesnalığın, milli üstünlüğün kurulmasına veya milli düşmanlığın tetiklenmesine yöneltilen herhangi bir eylem yasalara uygun önlemi alınsın ve suçlular cezaya mahkûm edilsin. 201 ÖZET PAŞA, Elnur. Azerbaycan’da Etnik Gruplar Ve Dış Politikaya Etkileri, Doktora Tezi, Ankara, 2012. Etnik azınlıklar hukuk, siyaset bilimi, uluslararası ilişkiler, sosyoloji vs. bilim dallarınca incelenen önemli konulardan biridir. Günümüzde küreselleşme eğilimlerinin yoğunlaşmasına paralel olarak etnik azınlıklar konusu da değişik platformlarda gündeme getirilmektedir. Elbette etnik azınlıklar sorunu bir taraftan hukukun evrensel ilke ve normlarına, insan ve vatandaş hak ve özgürlüklerine uyumlu bir şekilde düzenlenmesi gereken sorundur. Bu konuyu önemli kılan birçok husus arasında uluslararası ve bölgesel aktörlerin birçok durumda etnik azınlık konusunu dış politika aracı olarak kullanmasıdır. Bu bağlamda etnik azınlık sorunu aynı zamanda ulusal devletlerin birlik ve bütünlüğüne yönelik bir sorundur. Tez çalışmamızda Azerbaycan’da etnik azınlıklar konusunun dış politika üzerindeki etkileri ele alınarak incelenmiştir. Birinci Bölümde kavramsal ve tarihsel olarak etnisite ve azınlıklar ele alınmıştır. İkinci Bölümde tarihsel süreç içinde Azerbaycan’ın etnik yapısında yaşanan değişikler incelenmiştir. Üçüncü Bölümde öncelikle “Soğuk Savaş” sonrası dönemde Azerbaycan’da yaşanan milli kimlik tartışmaları ve dış politika konusu incelenmiştir. Anahtar Kelimeler: 1. Azerbaycan 2. Dış Politika 3. Etnik Azınlıklar 4. Milli Kimlik 5. Ulus Devlet 202 ABSTRACT PAŞA, Elnur, Effects of Ethnıc Groups to Foreıng Polıcy in Azerbaıjan Doctorate Thesis, Ankara, 2012. Ethnic minorities are one of the prominent issues analyzed by such disciplines as law, political science, international relation, and sociology. Nowadays, in parallel with the increase in globalization trends, the ethnic minorities issue is frequently brought forward on several platforms. The ethnic minorities issue is a problem which should be solved in accordance with the human and civil rights and freedoms, and the universal principles and norms of the law. One of the factors that make this issue important is that international and regional actors use it as a foreign policy instrument in many cases. In this regard, the ethnic minorities issue is, at the same time, a problem related with the unity and integrity of nation states. In this PhD dissertation, the ethnic minorities issue in Azerbaijan has been analyzed with its impact on foreign policy. In the first chapter, ethnicity and minorities have been addressed conceptually and historically. In the second chapter, the changes which took place in the ethnic structure of Azerbaijan throughout the history have been analyzed. In the third chapter, the foreign policy and debates on national identity in Azerbaijan particularly in the post-Cold War era have been examined. Key Words: 1. Azerbaijan 2. Foreign Policy 3. Ethnic Minorities 4. National Identity 5. Nation-State