tc gazi üniversitesi sosyal bilimler enstitüsü uluslararası ilişkiler

advertisement
T.C.
GAZİ ÜNİVERSİTESİ
SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ
ULUSLARARASI İLİŞKİLER ANABİLİM DALI
AZERBAYCAN’DA ETNİK GRUPLAR VE DIŞ POLİTİKAYA
ETKİLERİ
DOKTORA TEZİ
Hazırlayan
Elnur PAŞA
Tez Danışmanı
Prof.Dr. Haydar ÇAKMAK
Ankara-2012
T.C.
GAZİ ÜNİVERSİTESİ
SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ
ULUSLARARASI İLİŞKİLER ANABİLİM DALI
AZERBAYCAN’DA ETNİK GRUPLAR VE DIŞ POLİTİKAYA
ETKİLERİ
DOKTORA TEZİ
Hazırlayan
Elnur PAŞA
Tez Danışmanı
Prof.Dr. Haydar ÇAKMAK
Ankara-2012
ÖNSÖZ
Elinizdeki bu çalışma yaklaşık dört yıllık bir bilimsel araştırma, tefekkür
ve dayanışmanın sonucunda ortaya çıkmıştır. Bilimsel çalışmaların yanında
arkadaşlarımın, dostlarımın ve değerli hocalarımın da ortak dayanışmasının
çok büyük etkisi olmuştur. Tüm bunların yanında Azerbaycan’da doğmuş,
Türkiye’de eğitim ve araştırma sürecine devam eden biri olarak bu çalışma iki
ülkenin dostluğunun, kardeşliğinin ve ortak tarihlerinin de bir ürünüdür. Bu
çalışmam, gelecekte yapacağım çalışmaların da Azerbaycan ve Türkiye’nin
ortak yaşayışına hizmet edeceğinin işaretidir. Bu iki vatanımda bulunan
dostlarımın, arkadaşlarımın ve değerli hocalarımın alın terlerinin bulunduğu
bu çalışma benim için ömür boyu gurur kaynağı olacaktır.
Azerbaycan ülkesinin Türkiye’de daha iyi tanınması ve iç siyasi
meselelerinin dünyada tanınması amacıyla yaptığım bu çalışma ülkemdeki
etnik grupların dış politikayı etkilerini tartışarak Azerbaycan’ın güncel
meselerine
bir
pencere
açmıştır.
Özellikle
etnik
meselelerin
dünya
gündeminde çok yer tuttuğu bu dönemde ülkem açısından bu konunun
değerlendirilmesi
elzemdi.
Bu
çalışmayla
bu
zarurete
bir
katkıda
bulunduğumu düşünüyorum.
Öncelikle bu çalışma hazırlanırken yoğun programlarına rağmen hiç
bir desteğini benden esirgemeyen çok değerli hocam ve tez danışmanım
Prof. Dr. Haydar ÇAKMAK’a sonsuz şükranlarımı sunuyorum. Haydar Hoca
gibi değerli bir bilim adamıyla çalışma şerefine nail olduğum için kendimi çok
şanslı sayıyorum. Dünya çapında tanınırlığı olan değerli hocamız bize hem
bilimsel yöntemleri hakkıyla göstermiş hem de uluslararası düzeyde
çalışmaların nasıl yapılacağı noktasında önemli bir yol gösterici olmuştur.
Umarım gelecekte de Haydar Hoca gibi değerli bilim adamları bizlerin
arasından yetişecektir.
Bu çalışmamı yaparken bana en sıkıştığım noktalarda yardımcı olan
ve yol gösterici olan değerli hocam Doç. Dr. Mehmet Akif OKUR’a
teşekkürlerimi belirtmeden geçmek istemiyorum. Hem şahsiyeti hem de bilim
ii
adamlığı noktasında kendime bir örnek gibi gördüğüm Mehmet Akif Hocama
başarılarının devamını diliyorum. O ve onun gibi değerli hocalarımız
sayesinde bizlerin daha iyi çalışmalar yapması mümkün olacaktır.
Çalışmamın Azerbaycan ve Türkiye’deki çevrelerimin dayanışmasının
bir ürünü olduğunun timsallerinden biri olarak bana çok büyük desteklerde
bulunan ve en ince detaylarda bana yardımcı olan Sevgili hocam ve değerli
büyüğüm Karabük Üniversitesi Öğretim Üyesi Dr. Ali ASKER’e de sonsuz
teşekkürlerimi sunuyorum. Eğer o olmasaydı tezimin son aşamalarının
tamamlanması ve nihayete erdirilmesi mümkün olmayabilirdi.
Bu üç değerli hocamın yanında ilk tez danışmanım olan değerli hocam
Prof. Dr. Çınar ÖZEN’e, tezimin incelenmesi ve profesyonel bir gözle
taranmasını yapan Doç. Dr. Seyfi YILDIRIM’a,
tezimin yazılmasında bana
yardımcı olan özellikle metnin tasnifinde ve hataların düzeltilmesinde büyük
emek harcayan değerli dostum Emre KARTAL’a, İngilizce çevirilerde ve
İngilizce kaynakların taranmasında bana ciddi yardımda bulunan ve kendi
zamanından bana ayıran kadim dostum Ece BAĞCIBAŞI’na, ve burada
isimlerini sayamadığım veya unuttuğum tüm dostlarıma, büyüklerime ve
tabiki aileme sonsuz teşekkürlerimi sunuyorum.
Okumakta olduğunuz bu çalışmayı bir milletin iki devleti olan
Azerbaycan ve Türkiye için canlarını feda eden bütün şehitlerimize ithaf
ediyorum. Onlar bizim varlığımızın ve şahsiyetimizin gerçek yaratıcıları ve
koruyucularıdır. Bu önsözü Azerbaycan Cumhuriyeti’nin Bağımsızlığının 21.
Yıldönümünde yazmaktan gurur duyuyorum.
Çalışmamın bu alanda literatüre bir katkısı olmasını diliyorum.
Elnur PAŞA
Hamamönü, 18 Ekim 2012
iii
İÇİNDEKİLER
ÖNSÖZ ........................................................................................................... i
İÇİNDEKİLER .............................................................................................. iii
TABLOLAR LİSTESİ .................................................................................. vii
KISALTMALAR ......................................................................................... viii
GİRİŞ ............................................................................................................ 1
BİRİNCİ BÖLÜM
KAVRAMSAL VE TARİHSEL OLARAK ETNİSİTE VE AZINLIKLAR
1.1. ETNISITE, ETNIK GRUP, AZINLIK KAVRAMLARI ARASINDAKI
TEMEL FARKLILIKLAR ....................................................................... 4
1.2. AZINLIK OLGUSUNU SINIFLANDIRILMA BIÇIMLERI VE TEMEL
KRITERLER ........................................................................................ 11
1.2.1. Etnik Azınlık ................................................................................... 11
1.2.1.1. Farklılık ................................................................................... 11
1.2.1.2. Sayı ........................................................................................ 11
1.2.1.3. Başat (dominant) olmama ....................................................... 12
1.2.1.4. Vatandaş olma ...................................................................... 12
1.2.2. Ulusal Azınlıklar ............................................................................. 12
1.2.3. Dinsel Azınlık ................................................................................. 14
1.2.4.Dilsel Azınlık ................................................................................... 15
1.3. AZINLIK OLGUSUNUN TARIHSEL GELIŞIMI ................................... 16
1.3.1. 16. yüzyıldaki Reformasyon Hareketinden Fransız Devrimine
kadar olan dönemde azınlıkların korunması. ................................. 17
1.3.2. 19. Yüzyılın Başından Birinci Dünya Savaşının sonuna kadar
olan dönemde Azınlıkların Korunması .......................................... 19
1.3.3. Milletler Cemiyeti (M.C.) Döneminde Azınlıkların Korunması 20
1.3.4. İkinci Dünya Savaşından (1945-1990) Soğuk Savaş'ın Bitimine
Kadar Olan Dönemde Azınlıkların Korunması ............................... 22
1.3.5. Soğuk Savaş Sonrası Dönemde Azınlıkların Korunması ............... 24
iv
1.4. AZINLIKLARIN KORUNMASINA İLIŞKIN TEMEL
ULUSLARARASI HUKUK DÜZENLEMELERI ................................... 25
1.4.1. Genel Olarak .................................................................................. 25
1.4.2. BM İnsan Hakları Sözleşmesi ........................................................ 26
1.4.3. Soykırımın Önlenmesi ve Cezalandırılması Sözleşmesi ................ 27
1.4.4. Kişisel ve Siyasi Haklar Uluslararası Sözleşmesi .......................... 28
1.4.5. Ekonomik, Sosyal, Kültürel Haklar Uluslararası Sözleşmesi .......... 29
1.4.6. Her Türlü Irk Ayrımcılığının Tasfiye Edilmesine Dair
Uluslararası Sözleşme .................................................................. 29
1.4.7. Din veya İnanca Dayanan Her Türlü Hoşgörüsüzlüğün ve
Ayrımcılığın Tasfiye Edilmesine Dair Bildirge ................................ 30
1.4.8. Ulusal veya Etnik, Dinsel veya Dilsel Azınlıklara Mensup olan
Kişilerin Haklarına Dair Bildirge ..................................................... 31
1.5. AVRUPA’DA AZINLIKLARIN KORUNMASI....................................... 33
1.5.1. Avrupa Konseyi Çerçevesinde Azınlıkların Korunması .................. 33
1.5.2. AGİT Çerçevesinde Azınlıkların Korunması ................................... 34
1.5.3. Avrupa Birliği ve Azınlıklar ............................................................. 36
İKİNCİ BÖLÜM
TARİHSEL SÜREÇ İÇİNDE AZERBAYCAN’IN ETNİK YAPISINDA
YAŞANAN DEĞİŞİKLER
2.1. ÇARLIK RUSYA ÖNCESİ AZERBAYCAN’DA ETNİK YAPI .............. 38
2.2. ÇARLIK RUSYA DÖNEMİNDE AZERBAYCAN’IN ETNİK YAPISI .... 41
2.2.1. Rus İşgali Döneminde Ermeni İskân Politikaları ve Demografik
Durumun Değişmesi ...................................................................... 41
2.2.1.1. Bölgedeki Ermeni İskân Politikaları ........................................ 41
2.2.1.2. Çarlık Reformların Kimlik Bilinci Üzerindeki Etkileri ................ 44
2.2.2. Sanayileşme ve Kentleşmenin Demografik Yapı Üzerindeki
Etkileri ........................................................................................... 46
2.2.3. Sanayinin Gelişmesi Milli Kimlik Şuurunun Güçlenmesi ................ 51
2.2.4. Siyasi Düşünce ve Milliyetçiliğin Gelişmesi .................................... 56
v
2.3. AZERBAYCAN HALK CUMHURİYETİ (AHC) DÖNEMİ (1918-20)
YILLARI ETNİK YAPI VE AZINLIKLAR POLİTİKASI ........................ 58
2.3.1. Azerbaycan Halk Cumhuriyetinin Tesisi ........................................ 58
2.3.1.1. Azerbaycan Halk Cumhuriyeti Dönemi ve Kimlik Sorunu ....... 60
2.4. SSCB DÖNEMİNDE AZERBAYCAN’IN ETNİK YAPISI .................... 66
2.4.1. SSCB’nin Azerbaycan’daki Nüfus ve İskan Politikaları .................. 66
2.4.2. SSCB Politikaları İçinde Ermeni Faktörünün Yeri ......................... 69
2.5. SOĞUK SAVAŞ SONRASI DÖNEMDE AZERBAYCAN’IN ETNİK
YAPISI ................................................................................................. 72
2.5.1. Azerbaycan’ın Etnik Yapısı hakkında Resmi Bilgiler ...................... 72
2.5.2. 2009 Genel Nüfus Sayımı .............................................................. 74
2.5.3. Azerbaycan’ın Etnik Yapısının Siyasi Sonuçları ............................ 76
2.5.4. Nüfus Sayımı ve Etnik Kimlikler ..................................................... 81
2.5.4.1. Lezgiler ................................................................................... 81
2.5.4.2. Avarlar .................................................................................... 83
2.5.4.3. Talışlar .................................................................................... 86
2.5.4.4. Tatlar ...................................................................................... 88
2.5.4.5. Kürtler ..................................................................................... 89
2.5.4.6. Dağ Yahudileri ........................................................................ 90
2.5.4.7. Ahıska Türkleri ........................................................................ 91
2.5.4.8. Ermeniler ................................................................................ 95
2.5.4.9. Diğer Azınlıklar ..................................................................... 101
ÜÇÜNCÜ BÖLÜM
SOĞUK SAVAŞ SONRASI DÖNEMDE AZERBAYCAN’DA YAŞANAN
MİLLİ KİMLİK TARTIŞMALARI VE DIŞ POLİTİKA
3.1. MİLLİ KİMLİK TARTIŞMALARI VE YAŞANAN SORUNLAR ........... 106
3.1.1. Azerbaycancılık ve Türklük Tartışmaları ...................................... 106
3.1.2. İran’daki Türkler Üzerinden Yaşanan Milli Kimlik Tartışmaları ..... 109
3.1.2.1. Parçalanmış Azerbaycan Ülkesi ........................................... 109
3.1.2.2. Azerilik Tezi .......................................................................... 109
3.1.2.3. Asimilasyon ve Baskı Politikaları .......................................... 110
vi
3.1.2.4. Azerbaycan’ın Tepkileri ........................................................ 112
3.2. İRAN-AZERBAYCAN İLİŞKİLERİ BAĞLAMINDA
AZERBAYCANDA ETNİK KİMLİKLER ............................................ 113
3.2.1. İran-Azerbaycan İlişkilerinin Gelişim Seyri (E. Elçibey ve H.
Aliyev Dönemleri) ........................................................................ 113
3.2.2. İlham Aliyev Dönemi Azerbaycan-İran İlişkileri ............................ 117
3.2.3. İran’ın “Karabağ Sorunu” Konusuna Bakışı ve Politikası ............. 120
3.2.4. Psikolojik Baskı Aracı Olarak “Talış Sorunu” ............................... 122
3.2.5. İran-Azerbaycan İlişkilerinde Diğer Sorunlu Unsurlar .................. 128
3.2.5.1. Hazar’ın Statüsü Sorunu ....................................................... 128
3.2.5.2. İran-Azerbaycan İlişkilerinde Din ve “Manevi Değerler”
Faktörü ............................................................................... 129
3.3. RUSYA FEDERASYONU’NUN ‘ETNİK AZINLIKLAR SORUNU’
ÜZERİNDEN AZERBAYCAN POLİTİKALARI .................................. 134
3.3.1. Rusya Azerbaycan İlişkilerinin Genel Durumu ............................. 134
3.3.1.1. Bağımsızlık Öncesi Dönem .................................................. 134
3.3.1.2. Bağımsızlık Sonrası Dönemde Azerbaycan-Rusya
İlişkilerinin Gelişimi ............................................................. 135
3.3.1.3. 1993 sonrası Rusya-Azerbaycan İlişkileri ve Temel
Konuları .............................................................................. 137
3.3.2. “Lezgi Sorunu”, “Avar Sorunu” ve Rusya’nın Dolaylı Baskıları ..... 140
3.3.2.1. Sadval Örgütü ve Faaliyetleri ................................................ 140
3.3.2.2. Azerbaycan Karşıtı Propaganda Faaliyetleri ......................... 142
3.3.2.3. Samur Nehri ve Köyler ......................................................... 143
3.3.2.4. Moskova Merkezli Toplantılar ............................................... 146
SONUÇ ..................................................................................................... 148
KAYNAKÇA ............................................................................................. 151
EKLER ...................................................................................................... 176
ÖZET ........................................................................................................ 201
ABSTRACT .............................................................................................. 202
vii
TABLOLAR LİSTESİ
Tablo 1: 1913 İtibariyle Bakü sanayi bölgesinde yaşayan etnik grupları ...... 51
Tablo 2: Azerbaycan’da genel nüfus: 1886-1920 ......................................... 67
Tablo 3: 1926-1999 yılı Azerbaycan’da Genel Nüfus Verileri ....................... 69
Tablo 4: 2009 yılı Azerbaycan`da genel nüfus sayımı istatistiklerinde
etnik kimlikler.................................................................................. 76
Tablo 5: Azerbaycan’da Genel Nüfus Sayımında Toplam Nüfus ve
Azerbaycan Türklerinin Sayısal ve Orantısal Karşılaştırılması ....... 78
Tablo 6: Nüfus sayımlarına göre Azerbaycan’daki etnik gruplar ve
nüfusları ....................................................................................... 105
viii
KISALTMALAR
a.g.e.
: adı geçen eser
a.g.m
: adı geçen makale
A.Ü.
: Ankara Üniversitesi
AB
: Avrupa Birliği
ABD
: Amerika Birleşik Devletleri
AGİK
: Avrupa Güvenlik ve İşbirliği Konferansı
AGİT
: Avrupa Güvenlik ve İşbirliği Teşkilatı
AHC
: Azerbaycan Halk Cephesi
AK
: Avrupa Konseyi
BDT
: Bağımsız Devletler Birliği
bkz.
: bakınız
BM
: Birleşmiş Milletler
BP
: British Petrol
C.
: Cilt
Çev.
: Çeviren
Der.
: Derleyen
DATÜB
: Dünya Ahıska Türkleri Birliği
DKÖB
: Dağlık Karabağ Özerk Bölgesi
Ed.
: Editör
KP
: Komünist Partisi
M.C.
: Milletler Cemiyeti
M.Ö.
: Milattan önce
M.S.
: Milattan Sonra
ÖSSC
: Özerk Sovyet Sosyalist Cumhuriyeti
RK(B)P
: Rusya Komünist (Bolşevik) Partisi
S.
: Sayı
s.
: Sayfa
ss.
: Sayfa Sayısı
S.B.E.
: Sosyal Bilimler Enstitüsü
SAEMK
: Stratejik Araştırma ve Etüdler Milli Komitesi
ix
SSC
: Sovyet Sosyalist Cumhuriyeti
SSCB
: Sovyet Sosyalist Cumhuriyetleri Birliği
T.C.
: Türkiye Cumhuriyeti
USAD
: Uluslararası Sürekli Adalet Divanı
GİRİŞ
Günümüzde, ulus devlet ve küreselleşme olguları arasındaki çatışma
her geçen gün daha da derinleşmekte, ulus devletin kürselleşme olgusunu bir
tehdit kaynağı olarak algılaması durumu gittikçe belirgin bir hale gelmektedir.
Nitekim küreselleşme sürecinde ulus devletin sahip olduğu değerlerin
gevşetilmesinin birçok yöntemi bulunmaktadır. Bu yöntemlerden biri de ulusdevlet yurttaşlarının kimlik olgusunun suistimal edilmesidir. Bu durumda etnik
kimlik öne çıkartılmakta ve toplumu oluşturan etnik grupların sahip olduğu
hak ve özgürlükler, aşırı liberal bir yaklaşımla ulusal çıkarların önüne
geçirilmektedir. Zamanla ulusal çıkarlar arka plana itilmekte, etnik grupların
yurt içi ve yurtdışı lobicilikleri aracılığıyla devletin iç ve dış politikası üzerinde
baskı kurulmaya çalışılmaktadır. Bu durum özellikle bağımsızlığına yeni
kavuşmuş, uluslararası ve bölgesel konumu hassas olan ulus devletler
açısından çok tehlikelidir. Bu çerçevede etnik azınlıklar kavramı, azınlık
grupları, bireysel ve kolektif haklar bağlamında etnik gruplar, ulus devlet ve
self determinasyon hakkı ikileminde etnik gruplar, söz konusu alanla ilgili
ulusal ve uluslararası mevzuat, sınırlamalar vs. gibi konular araştırılacaktır.
Etnik azınlık kavramı üzerinde dururken, uluslararası insan hakları
literatüründe, azınlık kavramına ilişkin genel kabul görmüş bir tanıma
ulaşılmadığı vurgulanmalıdır. Azınlık tanımında olduğu gibi etnik, dinsel,
dilsel sıfatlı azınlıkların tanımında da sorunlar vardır. Evrensel bir azınlık
rejiminin
kurulması,
azınlıkların
da
insan
herkes
haklarının
gibi
evrensel
“uluslararasılaşması”
insan
haklarının
sürecinde,
uluslararası
korunmasından yararlanacağı düşüncesi İkinci Dünya Savaşından sonra
ortaya koyulmuştur. BM Genel Kurulu tarafından 1966 yılında kabul edilen
“Kişisel ve Siyasi Haklar Sözleşmesinin” 27. maddesi “etnik, dinsel veya
dilsel azınlıkların toplumun diğer mensuplarıyla birlikte toplu olarak kendi
kültürlerinden yararlanmak, kendi dinlerini açıklamak ve uygulamak, ya da
kendi dillerini kullanmaktan mahrum edilemezler” kuralını getirmiştir. Daha
sonra bu maddede yer alan hükümlerin somutlaştırılması istikametinde
2
adımlar atılmış, 18 Aralık 1992’de kabul edilen Ulusal veya Etnik, Dini ve
Dilsel Azınlıklara Mensup Kişilerin Haklarına İlişkin Bildirgede azınlık
haklarına ilişkin yeni standartlar ortaya konulmuştur. Fakat azınlık haklarının
yeni standartlara kavuşturulmasının öncülüğünü Avrupa Güvenlik ve İşbirliği
Teşkilatı (AGİT) yapmıştır. 1975 yılında Helsinki Belgesinin azınlıkların insan
hakları ile korunması yönünde izlediği klasik yaklaşım 1990 Kopenhag kriteri
ile farklı bir aşamaya gelmiştir. Bu sürecin devamı olarak 1993 yılında Ulusal
Azınlıkların korunması üzerine kurulmuş olan ad hoc komite “Ulusal
Azınlıkların Korunmasına İlişkin Çerçeve Sözleşme” taslağını hazırlayarak
1995 yılında imzaya açmıştır. Bütün bu gelişmeler izlenildiğinde 1990’lı
yıllarda AGİK, Birleşmiş Milletler (BM) ve Avrupa Konseyi tarafından üretilen
belgelerde
azınlık
haklarına
ilişkin
ortak
standartların
şekillendiği
görülmektedir. Azınlık kavramıyla ilgili yapılmış tanım denemelerinde
yaşanan zorluklar etnik, dinsel, dilsel sıfatlı azınlıkların tanımında da
yaşanmıştır.
Önceleri sadece bir ülkenin yurttaşlığını taşıyan çok sayıda insan,
Sovyetler Birliği dağıldıktan sonra başka bir ulusal kimliğin öncelikli yere
sahip olduğu devletlerin sınırları içinde kaldılar. Bu sınırlar içinde kalırken
azınlık grupları kendi hak ve özgürlükleri alanında iyileştirme taleplerinde
bulundular. Diğer taraftan birçok ülkede bu tür gruplara “öteki”, “yabancı”,
“misafir” gibi yakıştırmalar yapıldı. Bunun yanı sıra bölgeyle ilgili çıkarları ve
hesapları olan büyük güçler bu azınlık gruplarını kışkırtmakla söz konusu
cumhuriyetlerin ulusal birlik ve bütünlüklerini sıkıntıya soktu. Bu konuda
başarılı olamadıkları durumlarda ise en azından azınlık sorunları, söz konusu
devlet üzerinde psikolojik baskı aracı olarak kullandılar. Bu bağlamda
Azerbaycan da etnik sorunların yaşandığı veya kışkırtıldığı ülkeler arasında
yer almaktadır. Bu yüzden Azerbaycan’daki etnik grupların durumu, hak ve
özgürlükleri, bu alanla ilgili düzenlemelerin analizi, etnik grupların etkinlik
düzeyi ve dış politika üzerinde etkileri incelenmesi gereken konulardandır.
Tez çalışmamızın;
Birinci bölümde kavramsal ve tarihsel olarak etnisite ve azınlıklar ele
3
alınmıştır. Burada azınlık kavramı, etnik azınlıklar, etnik azınlıklarla ilgili
uluslar arası hukuk düzenlemeleri gibi konular ele alınmıştır.
İkinci bölümde tarihsel süreç içinde Azerbaycan’ın etnik yapısında
yaşanan değişikler incelenmiştir. Burada Azerbaycan’ın değişik tarihsel
dönemlerinde demografik yapısında değişiklikler, Çarlık Rusya dönemi
öncesi, Çarlık dönemi, daha sonra Azerbaycan’ın iki yıllık ilk bağımsızlık
süreci, Sovyetler dönemi ve sonrası dönemler ele alınmıştır. Bu dönemlerde
etnik azınlıkların demografik yapısıyla ilgili bilgiler verilirken en güncel
istatistik verilerle bugünkü etnik yapı da ayrıntılı bir şekilde sunulmaktadır.
Üçüncü
bölümde
öncelikle
“Soğuk
Savaş”
sonrası
dönemde
Azerbaycan’da yaşanan milli kimlik tartışmaları ve dış politika konusu
incelenmiştir. Burada bağımsızlık sonrası Azerbaycan’da ulusal kimliğin
yeniden inşası sürecinde en önemli tartışmalardan olan AzerbaycancılıkTürkçülük tartışması ele alınmıştır. Daha sonra Azerbaycan’la ilişkilerde etnik
azınlıklar konusunu dolaylı yoldan gündeme getiren iki bölgesel aktörün –
İran ve Rusya’nın tutumları ele alınarak incelenmiş, etnik azınlık konusunun
her iki devlet elinde bir baskı aracı olarak nasıl kullanıldığı ve bu bağlamda
ikili ilişkilerin arka planı açığa çıkarılmaya çalışılmıştır. Ayrıca gerek
Rusya’nın
gerekse
İran’ın
Azerbaycan’daki
etnik
azınlık
konusunu
kullandıkları zaman kendilerinin de belli çekincelerinin olduğu tespit edilmiş,
bu yüzden etnik azınlık konusunun açık baskı aracı olarak değil dolaylı bir
baskı aracı olarak Azerbaycan’a karşı kullanıldığı belirlenmiştir.
BİRİNCİ BÖLÜM
KAVRAMSAL VE TARİHSEL OLARAK ETNİSİTE VE AZINLIKLAR
1.1. ETNISITE, ETNIK GRUP, AZINLIK KAVRAMLARI ARASINDAKI
TEMEL FARKLILIKLAR
Azınlıklar ve azınlık haklarının korunması konusu, 20. yüzyılda
uluslararası kamuoyunun giderek daha fazla önem verdiği bir konu olmuştur.
Fakat “azınlık” ve “azınlık hakları” kavramları konusunda bugüne dek bütün
ülkeler tarafından kabul edilen ortak bir tanım bulunmamaktadır. Uluslararası
kurum ve kuruluşlar, farklı insan hakları örgütleri bu kavramları çok geniş
şekilde yorumlamaktadırlar. Bu nedenle, azınlık rejimiyle ilgili uluslararası
hukukta genel kabul görmüş hukuk normları oluşturulması çok kolay
olmamıştır.
Tarihsel süreç içerisinde ulus-devletlerin, kendi özel koşullarına uygun
bir biçimde azınlık politikası geliştirmesi ve uygulaması, genel bir azınlık
tanımına ulaşılmasını engellemiştir. Bir başka deyişle, uluslararası hukukta
bütün devletleri bağlayan bir azınlık kavramı yoktur.
Etnik kavramı Yunancada "ethnos" kelimesinden türemiş olup, “belli bir
kavme aidiyeti” ifade etmektedir. Bir toplum varlığı olarak toplumsal ve
kültürel kimlik biçimlerinin tanımlanmasında kullanılan “etnik” kavramı, 1950'li
yıllardan sonra "ırk" kelimesinin yerine kullanılmaya başlanmıştır 1.
Etnik kimlik ise, belirli bir grubun üyelerinin kendilerini, diğer topluluk
üyelerinden ayırt eden, farklılaşan bir aidiyet duygusu olup, kuşaktan kuşağa
geçen ve kuramsal olarak devlet sınırlarına bağlı olmayan kültürel bir
kategoriye işaret etmektedir. Bir başka deyişle etnik kimlik, toplumda yaygın
olan kültür unsurlarından farklı özellikler taşımasıyla ortaya çıkan bir kültürel
kimlik türüdür. Etnik azınlık kavramı "kendi kimliğine sahip, mensupları ile
M. Murat Hatipoğlu, Yunanistan'da Etnik Gruplar ve Azınlıklar, Ankara, SAEMK Yayınları,
1999, s. 2.
1
5
aynı kökten gelen, çeşitli ortak kültürel özellikleri gösteren, ortak soy miti
bulunan
ve
başat
kitleden
farklılıklar
gösteren
topluluklar
için
kullanılmaktadır. 2 Ancak etnik azınlık tanımında ortak kökenden söz
edilecekse bile, bunun için yine bakılması gereken özellikler fiziksel değil,
kültürel nitelikte olanlardır. 3
Etnik azınlıklar, aynı zamanda din ve dil azınlıkları da olabilir. Ancak
buradan etnik azınlıkların her zaman ulusal azınlık olabilecekleri anlamı
çıkarılmamalıdır. Her iki sözlük tanımında da ortak bazı noktalar vardır.
“Etnik”
kavramının
“ırk”
kavramıyla
olan
muhtemel
bağlantısının
bulunmasının yanı sıra, bu bağ mevcut olan tek bağ değildir. “Etnik” kelimesi
“kültür” kavramıyla olan yakın ilişki içindedir. Bu anlamda “etnik azınlık” ve
“kültürel azınlık” birbirine yakın türler olarak karşımıza çıkmaktadır. “Etnik”
kavramı, “ırk” kavramına göre, daha kapsayıcıdır. “Irk” fiziksel kökene
gönderme yaparken, “etnik” kavramının “kültür” ile yakın ilişkisi uygulama
alanını genişletmektedir. Örneğin, Hindistan’daki kast sistemi soya dayalı bir
farklılaşma sergilememekte ancak etnik farklılık olarak ele alınabilmektedir.
BM Soykırım Sözleşmesi’nde yer alan soykırım tanımında “ırk” kelimesi
kullanılmasına karşın, ancak “etnik” kelimesi de kullanılarak hedeflenen
grupların tanım kapsamına alınabileceği düşünülmüştür. Artık aynı ırktan
gelme şartı aranmadığına ve geniş ölçüde kültür ile bağlantı kurulduğuna
göre etnik azınlığı, “çoğunluğunkinden farklı ortak kültüre sahip grup” olarak
tanımlayabiliriz. Böylelikle, ayrıca farklı ırksal ya da ulusal kökene, dile veya
dine sahip olup olmadığına bakılmaksızın kültür farkı olan her grup tanım
kapsamına alınmaktadır. 4
Bazı araştırmacılar ise etnik grubun mutlak surette azınlık teşkil etmek
zorunda olmadığını savunmakta ve ‘etnisite’yi, bir toplumu bir arada tutan
Ayşe Füsun Arsava, Azınlık Kavramı ve Azınlık Haklarının Uluslar arası Belgeler ve Özellikle
Medeni ve Siyasi Haklar Sözleşmesinin 27. Maddesi Işığında İncelenmesi, Ankara, AÜ Siyasal
Bilgiler Fakültesi Yayın No:579, 1993, s.54.
3
Erol Kurubaş, Asimilasyondan Tanınmaya Uluslararası Alanda Azınlık Sorunları ve Avrupa
Yaklaşımı, Asil Yayın Dağıtım, s. 23.
4
Olgun Akbulut, "Uluslararası Hukukta Azınlık Haklarının Gelişimi ve Ortaya Çıkardığı
Hukuki Sorunlar", T.C. İstanbul Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Kamu Hukuku Anabilim
Dalı Yayınlanmamış Doktora Tezi, İstanbul, Kasım 2006. ss. 131-132.
2
6
değerler bütünü olarak tanımlamaktadırlar. Buna göre din, dil, ulusal köken
gibi, bir insan grubunu bir arada tutan birkaç faktör bulunduğunda, bunların
hepsini birden ifade etmek için ‘etnisite’ terimi kullanılır. Etnisite kavramında
karsımıza çıkan bu belirsizlik doğal olarak etnik azınlık kavramına ve
kavramın hukuki boyutuna da yansımaktadır. BM Alt Komisyonu’nda 1950
yılında ‘ırk’ kelimesinin ‘etnik’ kelimesiyle ikamesine karar verilmesiyle
birlikte, uluslararası hukuk literatürüne giren söz konusu kavram, kimi
hukukçular tarafından ortak dil, tarih, kader ve gelecek gibi özellikler
aracılığıyla tanımlarken, Capotorti tarih ve kültür özelliklerinin yanı sıra
fiziksel özelliklerden de söz etmektedir. 5
“Azınlık” kavramının kelime anlamının "Bir toplulukta herhangi bir
nitelik bakımından ayrı ve ötekilerden sayıca az olanlar, ekalliyet,
çoğunluk karşıtı" şeklinde ifade edildiğini görmekteyiz.
Azınlık
kavramının sosyolojik anlamı ise "Bir ülkede egemen ulusa göre ayrı
soydan ve sayıca az olan topluluk, ekalliyet" şeklinde tanımlanmaktadır.
İngilizcede ise azınlık karşılığı olarak kullanılan "minority" kelimesi Latince
küçük ve az anlamına gelen "minor" kökünden gelmektedir. “Minority” - "bir
bütünü oluşturan sayı veya gruptan daha küçük olan", "çoğunluk
karşıtı" ve "mensubu olduğu grubun büyük kısmından farklı olan ırksal,
dinsel, politik veya diğer gruplar" anlamına gelmektedir. 6
Azınlık tanımı, sosyolojik ve hukuksal olmak üzere iki açıdan
incelenmektedir. Ülkeler arasındaki tüm bu farklı görüşlere rağmen, bugün
yine de azınlık kavramı ile ilgili bilimsel literatürde, doktrinde ve uygulamada
bazı ortak noktalar üzerinde durulduğu görülmektedir.. Sosyolojik açıdan
azınlık kavramı "bir toplulukta sayısal bakımdan azınlık oluşturan, başat
olmayan
ve
çoğunluktan
tanımlanmaktadır.
5
7
farklı
niteliklere
sahip
olan
grup"
olarak
Sosyolog Louis Wirth azınlığı, fiziksel ve kültürel
Otto Kimminich, “Neuere Entwicklungen des Nationalitaten und Minderheitenrechts”, Politik und
Zeitdeschichte, Beilage zur Wochenzeitung: Das Parlament, 26.10.1985, s. 14. Naklen: Ayse Füsun
Arsava, Azınlık Kavramı ve Azınlık Haklarının Uluslararası Belgeler Ve Özellikle Medeni ve
Siyasi Haklar Sözleşmesinin 27. Maddesi Işığında İncelenmesi s. 54.
6
Minority, http://www.encyclo.co.uk/define/Minority
7
Orhan Türkdoğan, Etnik Sosyoloji, Timaş Yayınları, 2003, s.22.
7
özelliklerine göre toplumdaki diğer kişilerden farklı ve eşit olmayan muamele
altında yaşamakla ayırt edilmiş ve bu nedenle de kendilerini kolektif
ayrımcılığın nesnesi olarak gören bir insan grubu şeklinde tanımlamıştır. 8 Bu
tanım hem objektif hem de öznel kıstasları kapsamaktadır. Objektif olarak bir
azınlık grubunun üyeleri, bireyin fiziksel ve kültürel karakteristikleri nedeniyle
toplum tarafından tanımlanarak ayrıt edilmekte, öznel olarak ise grup üyeleri
tarafından grup kimliği veya dayanışmasının esas alınarak statülerini
kullandıkları görülmektedir. Bu tanımda Wirth, "farklı ve eşitsiz muameleye"
birinci derecede, "grubun farklılıklarına" ise ikinci derecede önem vermiştir. 9
Bir grup tarafından diğer bir gruba hemen her alanda dikte edilmeye
çalışılan azınlık statüsü, sosyolojik açıdan geniş bir yoruma yol açmıştır.
Azınlık tanımında, çeşitli etnik, dinsel grupların yanı sıra, eşcinseller,
transseksüeller hatta bazen kadınlar da azınlık olarak tanımlanmıştır. 10 Fakat
uygulama alanında, tanımdaki bu netlik ortadan kalkarak daha muğlâk ve dar
kapsamlı tanımların ortaya çıktığı görülmektedir. Uluslararası alanda hakların
hangi toplumsal gruplara uygulanacağı konusundaki inisiyatif, ağırlıklı olarak
devletlerin takdirine bırakılmıştır.
Azınlık kavramı hukuki açıdan birbirinden bağımsız çeşitli kaynaklarda
farklı yönleriyle ortaya konulmuştur. Bu yüzden net bir tanımın oluşması
mümkün olmamıştır. Bu tanım gereği eğer herhangi bir kimse siyasal haklar,
toplumsal haklar, medeni haklar, kültürel haklar, ekonomik haklar vb. haklar
çerçevesinde kendini çoğunluk karşısında dezavantajlı olarak görüyorsa ve
bu nedenlerle kendini bir gruba ait hissediyorsa, söz konusu grup sosyolojik
olarak "azınlık" tanımlaması içerisinde yer alabilmiştir.
Tanım konusundaki eksikliğin nedenlerine ilişkin pek çok açıklama
yapılmış, halen de yapılmaktadır. Öncelikle “Azınlık” kavramı, “terörizm”
kavramı gibi, neredeyse her ülkenin kendine özgü bir siyasi duruşu ve hukuki
tanımı
kapsamı
içinde
olduğundan,
uluslararası
camianın
üzerinde
anlaşamadığı kavramlardan biri olarak durmaktadır. Bunun yanında kavramın
Orhan Türkdoğan, a.g.e, s.25
Orhan Türkdoğan, a.g.e,,s. 27.
10
Baskın Oran, Küreselleşme ve Azınlıklar, 4.Baskı, İmaj Yayıncılık, İstanbul 2001, s. 67.
8
9
8
tanımlanamamasının nedeni, tanımının imkânsızlığından ziyade devletlerin
hukuki bir tanımla kendilerini bağlamak istememeleridir. Nitekim farklı çıkarlar
nedeniyle henüz ortak bir tanım üzerinde anlaşılamamıştır. 1950 yılında BM
Genel Sekreterliği tarafından hazırlanıp Alt Komisyon’a sunulan “Azınlıkların
Sınıflandırılması ve Tanımlanması” başlıklı çalışmaya göre, tanımlamanın
zorluğu çok çeşitli azınlık sınıflarının olmasından kaynaklanmıştır. 11 Hukuksal
açıdan azınlık tanımına bakıldığında, uluslararası belgelerde açık bir tanımın
olmadığı gibi, kavramın neyi ifade ettiği konusunda da bir fikir birliğinin
olmadığı görülmüştür. 12 Bunun nedeni, bir azınlığı tanımanın duyarlı bir konu
olması ve siyasal imalar taşımasıdır. 13 Aslında hukuksal açıdan azınlık
tanımın yapılmamasının nedeni siyasal imalar taşımasının da ötesinde,
azınlıkların farklı devletler içinde, farklı tarihi geçmişe, siyasi/hukuki geleneğe
ve deneyimlere sahip olmalarından kaynaklanmıştır. Çünkü ülke içinde
bölgesel yoğunluk, etnik köken, din, dil ve kültürel değerler bakımından
çoğunluktan farklı özellik taşıyan gruplar bulunmaktadır. Bu grupların o ülke
içindeki çoğunluk grupla tarihsel, dinsel ve/veya kültürel bakımdan çeşitli
bağları vardır. Bu nedenle pek çok ülke, azınlıklarını farklı yöntemlerle çok
farklı düzeylerde tanıma ve koruma yoluna gitmiştir. Sonuçta karşımıza
değişik azınlık tanımlamaları çıkmıştır. Örneğin İngiltere genel olarak
azınlıkları, Soğuk Savaş sonrası Karayip ya da Güney Afrika'dan gelen
göçmenler olarak tanımlarken, tarihi İskoç ya da Gallileri azınlık olarak
tanımlamamıştır. Fransa, ülkesinde azınlık olmadığını ifade ederken, aynı
şekilde Avusturya da ülkesinde yaşayan ve tarihi bir grup olan Slovenleri
azınlık olarak kabul etmemiştir. 14
Uluslararası hukukta azınlık tanımı ilk kez Birinci Dünya Savaşı'ndan
sonra, belirli devletlerde kalan ve çoğunluktan ayrı ırk, dil ya da dine sahip
Olgun Akbulut, Uluslararası Hukukta Azınlık Haklarının Gelişimi ve Ortaya Çıkardığı
Hukuki Sorunlar, T.C. İstanbul Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Kamu Hukuku Anabilim
Dalı, Yayınlanmamış Doktora Tezi, İstanbul, Kasım 2006, s. 116-117.
12
Erol Kurubaş, Asimilasyondan Tanınmaya Doğru: Uluslar arası Alanda Azınlık Sorunları ve
Avrupa Yaklaşımı, Asil Yayın Dağıtım Şti, 2. Baskı, Ankara 2006, s.15; Baskın Oran, a.g.e., s. 66.
13
Will Kymlica, "National Minorities in Post-Comminist Europe: The Role of
International Norms and European Integration", Cornell University Press, 2005, s. 2.
14
Will Kymlica, a.g.e., s. 3.
11
9
olan toplumsal grupların korunmasını düzenleyen antlaşmaların yorumu
çerçevesinde, Uluslararası Sürekli Adalet Divanı'nca (U.S.A.D.) yapılmıştır.
USAD azınlık kavramını "bir devlette yerleşmiş bulunan ve nüfusu ayrı bir
ırk, dil ya da dinden oluşan toplumsal grupları" olarak tanımlamıştır. 15
Birinci Dünya Savaşı'nın sonuna kadar uluslararası hukukta azınlıklar,
bir devlet içinde çoğunluk teşkil eden halktan diğer bir dine, ırka yahut bir
başka dile mensup olması nedeni ile ayrılan ve himaye edilen durumunda
bulunan kişi ve gruplar olarak tanımlanmıştır. Başka bir dile, bir ırka veya
dine mensubiyet himaye nedeni teşkil etmiştir. Bu dönemde azınlıklara din ve
vicdan özgürlüğü gibi bireysel insan haklarının yanı sıra yeni kiliseler kurma,
muhtariyet tanınması ve derslerin anadilde verilmesi gibi kolektif haklar da
tanınmıştır. 16
Hukuksal olarak azınlık kavramı tanımı ilk olarak, Birinci Dünya
Savaşından sonra belirli devletlerde kalan ve çoğunluktan ayrı "ırk, dil ya da
dine" sahip olan grupların korunmasını düzenleyen antlaşmaların yorumu
çerçevesinde USAD tarafından yapılmıştır. 171928'de Uluslararası Adalet
Divanı'nda Yukarı Silezya Azınlık Okulları Davasında hukukçu Mello Toscana
azınlık kavramını: Bir devletin nüfusunun, toprakların belirli bir bölümüyle
tarihsel olarak bağlı, kendine özgü bir kültüre sahip, ırk, dil ve din farklılığı
nedeniyle devletin diğer uyruklarının çoğunluğuyla karşılaştırılması imkânsız
kalıcı parçası şeklinde tanımlamıştır. 18
Azınlık kavramının tanımlanmasında (hukuksal olarak), Birleşmiş
Milletler İnsan Hakları Komisyonu'nun Ayrımcılığın Önlenmesi ve Azınlıkların
Korunması Alt Komisyonu 19 raportörü Francesco Capotorti'nin 1978'de
Hüseyin Pazarcı, Uluslararası Hukuk, Turhan Kitabevi Yayınları, Ankara 2005, s. 206.
Ayşe Füsun Arsava, Azınlık Kavramı ve Azınlık Haklarının Uluslararası Belgeler ve Özellikle
Medeni ve Siyasi Haklar Sözleşmesinin 27. Maddesi Işığında İncelenmesi, Ankara Üniversitesi
Siyasal Bilgiler Fakultesi yayın No: 579, s.. 9.
17
Murat Hatipoğlu, Yunanistan'da Etnik Gruplar ve Azınlıklar, SAEMK, Araştırma Projeleri
dizisi 3/99.1999, s. 2.
18
J. Jackson Preece, Ulusal Azınlıklar ve Avrupa Ulus-Devlet Sistemi, (Çev. Ayşegul Demir),
İstanbul, Donkişot Yay. 2001, s. 24.
19
Bu organın adı 1999'da "İnsan Haklarının Korunması Alt-Komisyonu" olarak değiştirilmiştir.
15
16
10
önerdiği azınlık tanımı temel çerçeveyi oluşturmuştur. 20 F. Capotorti'ye göre
azınlık:
"Başat olmayan bir durumda olup, bir devletin geri kalan nüfusundan
sayısal olarak daha az olan, bu devletin uyruğu olan üyeleri etnik, dinsel ve
dilsel nitelikler bakımından nüfusun geri kalan bölümünden farklılık gösteren
ve açık olarak olmasa bile kendi kültürünü, geleneklerini ve dilini korumaya
yönelik bir dayanışma duygusu taşıyan gruptur.” 21
Raporda bu tanım üzerine devletlerden gelen tepkiler de yer almıştır.
Bunları üç grupta toplayabiliriz.
Birinci grup tepkilerde özel raportörün tanım-yorumundan memnun
kalınmıştır.
İkinci grupta yer alanlar, özel raportörün yaptığı tanımın henüz eksik
ve içerdiği kavramların da belirsiz olduğunu dile getirmişlerdir.
Üçüncü
grup
tepki,
özel
raportörün
görüş
istediği
çokuluslu
toplumlardaki azınlıkların konumuyla ilgili olmuştur. 22
Azınlık Hakları Bildirisi hazırlıkları sırasında Kanadalı hukukçu özel
raportör Jules Deschênes şu azınlık tanımını önermiştir: “Devlet içinde sayıca
azınlık olan ve hakim olmayan konumda bulunan, nüfusun çoğunluğundan
farklı etnik, dinsel ve dilsel özelliklere sahip, birbirleriyle dayanışma ruhu
içinde, örtülü de olsa varlığını sürdürmek için kolektif bir irade güden ve
amacı çoğunlukla fiilen ve hukuken eşitlik elde etmek olan vatandaşlar
grubu”. 23
Deschênes raporunun dört yıl sonra Alt Komisyon, azınlıkları
ilgilendiren konularda barışçıl ve yapıcı çözümler üreten bir çalışma
yapılmasına ihtiyaç olduğunu tespit etmiştir.
Üyelerden Asbjorn Eide’nin
bununla ilgili hazırladığı raporda (1993) azınlıklar şu şekilde tanımlanmıştır:
Naz Çavuşoğlu, Uluslararası İnsan Hakları Hukukunda Azınlık Hakları, Su Yayınları, İstanbul,
2001, s. 33.
21
Baskın Oran, a.g.e., s. 67.
22
Olgun Akbulut, a.g.e. , ss. 123-124.
23
Olgun Akbulut, a.g.e., s. 125.
20
11
“Azınlık, egemen bir devlette yerleşik, ulusal toplumun nüfusunun yarıdan
azını oluşturan ve üyeleri onları nüfusun geri kalanından ayıran ortak etnik,
dinsel veya dilsel özellikleri paylaşan, herhangi bir kişiler grubudur”.
Eide’nin tanımı şu ana kadar yapılan tanımların en kısasıdır. Bunun
nedeni diğer tanımların eleştirilmesidir. Zira daha önceki tanımlarda yer alan
birçok kavram gereksiz bulunmuştur. 24
1.2.
AZINLIK OLGUSUNU SINIFLANDIRILMA BIÇIMLERI VE TEMEL
KRITERLER
1.2.1. Etnik Azınlık
Azınlık olmanın bazı ana öğeleri şu şekilde sıralanabilir.
1.2.1.1. Farklılık
Azınlık,
nüfusun geri kalanından ırksal, etnik, dilsel, kültürel ya da
dinsel açıdan farklı olmalıdır. 1950'ye kadar kullanılan "ırksal azınlıklar"
nitelemesinin
yerine
günümüzde
genellikle
"etnik
azınlık"
nitelemesi
kullanılmaktadır. Çünkü "ırk" yalnızca halklar arasındaki fizik farklılıkları ve
özellikle de renk farkını anlatırken "etnik" kelimesi belirli fiziksel özellikler
olsun ya da olmasın bir "kültürel" birime gönderme yapmaktadır. 25
1.2.1.2. Sayı
Azınlık farklı özelliklerini koruyabilecek ve devam ettirebilecek yeterli
sayıya sahip olmalı, ancak nüfusun geri kalanından sayısal açıdan az
24
25
Olgun Akbulut, a.g.e., s.127.
Baskın Oran, a.g.e., s.129.
12
olmalıdır. Nüfusun coğrafi dağılımı önemli değildir. Ülke genelinde az olan bir
grup, belli bir bölgede yoğunlaşarak orada çoğunluk oluşturmuş olabilir.
1.2.1.3. Başat (dominant) olmama
Bu gruplar (azınlıklar) nüfusun geri kalan kısmına karşı egemen
olmamalıdırlar. Çünkü öyle başat azınlıklar vardır ki, çoğunluğu ezerler.
Örneğin apartheid döneminde Güney Afrika Cumhuriyeti'ndeki beyazların
durumu buna örnektir 26.
1.2.1.4. Vatandaş olma
Önerilen bütün azınlık tanımlarında yer alan bu şart, vatandaşlıktan
yararlanamayan göçmenleri ve mültecileri kapsam dışı bırakmaktadır. 27
Azınlık olmanın beşinci ve son öğesi ise öz bilince (azınlık bilinci) sahip
olmaktır. Kendi özelliğini koruma isteği bir azınlık grubu için ana kriterdir. 28
Azınlıklar sınıflandırılırken ulusal, etnik, dilsel ve dinsel azınlıklar gibi
farklı azınlık grupları sayılmaktadır.. Ne var ki doktrinde bu grupların ayrı ayrı
tanımlanmasında da tam bir görüş birliği mevcut değildir.
1.2.2. Ulusal Azınlıklar
"Ulusal Azınlık"; tarihsel, kültürel, dilsel bağlarının olduğu etnik grubun
egemenliği altındaki devletin ülkesi dışında, başka bir devletin sınırları içinde
yaşayan grup olarak tanımlandığında, bir devlete sahip olmayan etnik
Baskın Oran, Türkiye'de Azınlıklar, İletişim Yayınları, 6.Baskı Ekim 2010, İstanbul, s. 26.
Günümüzde "Yeni Azınlıklar" olarak değerlendirilen göçmen işçiler ve mültecilerin azınlık kavramı
içinde kabul edilmesi ile ilgili tartışmalar için bkz.Naz Çavuşoğlu, a.g.e.,ss. 45-48.
28
Ayşe Füsun Arsava, Azınlık Kavramı ve Azınlık Haklarının Uluslararası Belgeler Ve Özellikle
Medeni Ve Siyasi Haklar Sözleşmesinin 27. Maddesi Işığında İncelenmesi s.49.
26
27
13
azınlıklardan tanımsal olarak ayrılabilmektedir. 29 "Ulusal azınlık" tarihsel,
kültürel, dilsel bağlarının olduğu etnik grubun egemenliği altındaki devletin
ülkesi dışında, başka bir devletin sınırları içinde yaşayan bir gruptur. 30
Örneğin Bulgaristan ve Makedonya Türkleri ulusal azınlık, "devlete sahip
olmayan”
Korsikalılar
ya
da
Basklılar
etnik
azınlık
olarak
sınıflandırılmaktadır. 31
“Ulusal azınlık” kavramı üç şekilde karşımıza çıkmaktadır.
1) Ulus ile akrabalık bağı olan ve fakat akraba ulusun yaşadığı
ülkeden başka bir ülkede yaşayan insan topluluğu.
Burada ulusal azınlık kendisi içinde yaşamasa bile bir ulusal devlete
sahiptir.
2) Kalabalık bir nüfusa ve ulus olma bilincine sahip azınlık grupları.
Bu grubu azınlık olarak tanıyıp, özel haklardan faydalandırmanın
önemi, ayrılma yönündeki isteklerin önüne geçmektir.
3) Yaşadığı ülkedeki ulusla akrabalık bağı olmamasına rağmen,
başkaca bir ulus veya devletle de akrabalık bağı olup olmadığına
bakılmaksızın, uzun süreden beri orada yaşayan, içinde yaşadığı toplumun
ulusal kültürüne katkısı sonucu “ulusal azınlık” sayılan gruplar.
Her üç anlamda da ulusal azınlık kavramı etnik azınlık kavramına göre
daha dar bir alanı kapsamakta, bu nedenle diğer bir çok azınlık türünü tanım
dışında bırakmaktadır. 32
Ulusal azınlık kavramının bir devletin sınırları içinde, o devletle
vatandaşlık bağı bulunan etnik, dinsel veya dilsel azınlıkları kapsar şekilde
kullanıldığı
da
görülmüştür. 33
Avrupa
Konseyi
bünyesinde
yapılan
çalışmalarda bütün azınlıkları kapsayacak şekilde ulusal azınlık kavramı
kullanılmıştır.
Naz Çavuşoğlu, a.g.e., s.42.
Naz Çavuşoğlu, a.g.e., s.28
31
Füsun Üstel, "Ulusal Devlet ve Etnik Azınlıklar", Birikim, no.73, Mayıs 1995, s.13.
32
Olgun Akbulut, a.g.e., s.145
33
Naz Çavuşoğlu, a.g.e., s.28.
29
30
14
1.2.3. Dinsel Azınlık
İnsan hakları belgelerindeki din özgürlüğü maddeleri, inanç ve vicdani
kanaat özgürlüğünü de kapsamaktadır. Ancak azınlık hakları alanındaki
maddeler sadece “dini azınlıklar”dan bahsetmektedir. “Dini azınlıklar”
kavramındaki “dini” kelimesi, her türlü inancı ve düşünceyi kapsamaktadır.
Örneğin, dini bir inanca dayanmayan savaş karşıtlığı nedeni ile vicdani ret,
vicdan özgürlüğü kapsamında koruma görebilir ancak bu, vicdani retçi grubu
dinsel azınlık yapmaz. 34 İlk zamanlarda dini azınlık kavramı sadece
Hıristiyanları kapsarken, zamanla Müslüman ve Yahudiler de kapsam içine
alınmıştır. Ancak günümüzde din kriteri bir azınlığa mensubiyeti belirlemede
genel bir prensip değildir. Bu ayırım, din kriterinin grubu objektif olarak
toplumun çoğunluk teşkil eden kesiminden fark edilir bir şekilde ayırt etmesi
ve dinin, grup mensuplarının yaşam ve kültürünü etkilemesi koşulu ile
kullanılabilir. 35
Dinsel azınlığın sahip olduğu ortak inancın dünya üzerinde tanınmış
belli başlı dinlerle ilişkide olması gerekmez. Ayrıca birden fazla mezhebe
sahip dinlerde dini ritüeller ve dini kültür farklılaştıkça, farklı bir inançtan söz
etmek gerekir. Bu inanç “din” kavramının tanımına göre bağımsız bir din
olarak da nitelenebilir. Akla gelebilecek bir soru da herhangi bir dini inanca
sahip olmayanların azınlık sayılıp sayılmayacağı sorusudur. Hukuken kabul
edilmiş azınlık türü “dinsel azınlık” olduğundan, herhangi bir dini inançla
ilişkisi olmayan kişiler doğal olarak tanım dışında kalmaktadırlar. Onlar,
ayrımcılık yasağı ve inanmama özgürlüğünü de kapsayan düşünce, vicdan
ve din özgürlüğü kapsamında koruma göreceklerdir.
34
Olgun Akbulut, a.g.e., ss. 131-132.
Füsun Arsava, a.g.m., s. 57.
36
Olgun Akbulut,a.g.e., ss. 15-16.
35
36
15
1.2.4.Dilsel Azınlık
Dil azınlıklarının tespiti, dil biliminin yöntemleriyle mümkün olup, dil
azınlığının belirlenmesinde nüfus yoğunluğu, dilin gelişmişlik derecesi,
azınlığın nüfus yoğunluğu ve resmi dilin statüsü gibi birçok unsur dikkate
alınır. Ayrıca bir dil azınlığı, genellikle bir etnik veya ulusal azınlığa karşılık da
gelmektedir. 37
Birinci Dünya Savaşı'na kadar bir halka mensubiyetin en önemli işareti
olarak görülen dil kriteri zamanla ağırlığını kaybetmiştir. Muayyen bir dili veya
muayyen bir lehçeyi kullanan bütün grupların dilsel azınlık olarak kabul edilip
edilemeyeceği halen çözüme ulaştırılamamış bir konudur. Dilsel azınlıkların
saptanmasında nüfus yoğunluğu, göç, işsizlik, dilin gelişmişlik derecesi,
grubun dil bilgisi, muhtariyet, okul dili, haberleşme araçlarının mevcudiyeti,
azınlığın büyüklüğü, etnik bir partinin mevcudiyeti, siyasî güç, resmi dilin
statüsü gibi farklı ölçütler dikkate alınır. 38 Dilsel azınlık, “içinde yaşadığı
ülkede, toplumun geri kalanının konuştuğu dilden farklı bir dil konuşan grubu”
ifade etmektedir. “Dilsel azınlık” kavramındaki bağımsız dil konumuna vurgu
yaparak farklı lehçeleri daha en baştan koruma dışında bırakmak pek doğru
bir yaklaşım olmasa gerektir. Burada belirleyici olan bunun ne derece bir fark
olduğudur. 39 Dilsel azınlıkları belirlemede kullanılabilecek ölçütleri, Avrupa
Konseyi'nin kabul ettiği Bölgesel Diller ya da Azınlık Dilleri Avrupa Şartı'nın
bölgesel dillerle azınlık dillerini tanımlayan 1. maddesi içermektedir. Şart'ın 1.
maddesine göre; bölgesel diller ya da azınlık dilleri, bir devletin ülkesi içinde,
o devletin nüfusunun geri kalanından sayıca az bir grup oluşturan
vatandaşların geleneksel olarak kullandığı, o devletin resmi dil ya da
dillerinden farklı dilleri ifade eder. Aynı maddeye göre, resmi dil ya da dillerin
diyalektleri ile göçmenlerin dilleri bölgesel diller ya da azınlık dilleri
kapsamında kabul edilmemektedir. 40
Erol Kurubaş, Asimilasyondan Tanınmaya, Asil Yayın Dağıtım, 2006 s.22.
Füsun Arsava, a.g.e., s. 56.
39
Olgun Akbulut, a.g.e., ss. 139-141.
40
Naz Çavuşoğlu, a.g.e., s. 42.
37
38
16
1.3. AZINLIK OLGUSUNUN TARIHSEL GELIŞIMI
17. ve 18. yüzyıllarda, azınlıklar dinsel ayrılığa dayandırılmaktaydı.
Vestfalya Barışı ile dinsel temelli azınlık haklarını güvence altına alınmıştır.
1815 Viyana Kongresi, azınlıkları ulusal gruplar olarak tanımlamıştır.
Azınlıklar ilk kez, Birinci Dünya Savaşı sonrasında kurulan Milletler Cemiyeti
tarafından uluslararası denetim altına alınmıştır. Fakat Milletler Cemiyeti’nin
kurduğu sistemin işleyiş kurallarının belirsiz olmasından dolayı, kalıcı bir
koruma sağlanamamıştır. 41 Ulusal azınlık tartışmaları her ne kadar ulus
devletin sınırları dâhilinde değerlendirilecek bir unsur gibi görünse de, ulusal
ortamın uluslararası çevre ile sıkı ilişkileri, tartışmaları uluslararası arenaya
taşımaktadır. Ulusçuluk olgusu bir yandan toplumları ortak kimlik altında bir
arada tutmaya yararken, diğer yandan da ayrıştırıcı bir etki yapmaktadır.
42
Uluslararası hukukta azınlıkların korunması genel olarak aşağıdaki
dönemleri kapsar;
1) Dinsel azınlıkların ikili antlaşmalar aracılığıyla korunduğu 16.
yüzyıldaki Reformasyon Hareketinden Fransız Devrimine (1789)
kadar olan dönem.
2) Ulusal azınlıkların büyük devletlerce koruma altına alındığı 19.
yüzyılın başından Birinci Dünya Savaşının sonuna kadar olan
dönem.
3) Milletler Cemiyeti'nin kuruluşundan İkinci Dünya Savaşı'nın
sonuna kadar olan dönem.
4) İkinci Dünya Savaşından (1945-1990) Soğuk Savaş'ın bitimine
kadar olan dönem
5) Soğuk Savaş sonrası dönem.
Hakan Taşdemir ve Murat Saraçlı, “Avrupa Birliği ve Türkiye Perspektifinden Azınlık Hakları
Sorunu”, Uluslararası Hukuk ve Politika, Cilt 2, No:8, ss 25-35, 2007, s. 27, Aslıhan P. Turan,
Uluslararası Hukukta ve AB’de Azınlıklar, http://www.bilgesam.org/tr/index.php?option=com
_content&view=article&id=625:uluslararas-hukukta-ve-abde-aznlklar&catid=113:analizler-sosyokultur&Itemid=151, (erişim tarihi: 12.12.2010).
42
Levent Ürer, Azınlıklar ve Lozan Tartışmaları, Derin Yayınları, İstanbul, 2003, ss. 1-4.
41
17
1.3.1. 16. yüzyıldaki Reformasyon Hareketinden Fransız Devrimine
kadar olan dönemde azınlıkların korunması.
Azınlıkların himayesine ilişkin ilk düzenlemeler dini azınlıklar lehine 16.
yüzyıldaki Reformasyon döneminde yapılmıştır. Bu dönemde din, azınlıklar
meselesinin temelini oluşturmaktaydı. Çünkü dini ilişkiler bu dönem
Avrupa'sında farklı toplulukları birbirinden ayıran en önemli unsurdu.
Bireylerin ve/veya grupların İngiliz, Alman ve Fransız olmalarından çok
Katolik, Protestan veya Kalvinist olmaları onları diğer gruplardan ayırt
edilmelerini sağlamıştır. Bu dönemde Mutlakiyetçi sistemin ideolojisinin din
olmasının (Katolisizm ve Protestanlık) önemli siyasal sonuçları olmuştur.
Almanya'da bir grup Protestan prens ve kent-devletler aralarında bir birlik
kurarak, Katolik Kutsal Roma İmparatoru'na karşı savaşmaya başlamışlar. 43
Din savaşları sonunda taraflar, dinsel azınlıkların ortadan kaldırılmasının
olanaksızlığını görerek, bu insanları kendi çıkardıkları belgelerle karşılıklı
koruma altına almak zorunda kalmışlardır. 44
Dinsel azınlıkların korunmasına yönelik ilk anlaşma 25 Eylül 1555
tarihinde imzalanan Augsburg Dinde Barışı ve Hoşgörü Bildirgesi'dir.
Bildirge'nin 3. Maddesi ile; “kimsenin mezhep ve bu mezhebin öğretisi
yüzünden, dini ve inancından dolayı bir saldırıda bulunmayacağı; şiddete
başvurmayacağı ve bu zümrenin varlığını zedelemeyeceği; kimsenin dini,
inancı, kilise adetleri, düzenlemeleri ve törenlerine karışılmayacağı” hüküm
altına alınmıştır. Ayrıca 10. Madde de "Hiçbir zümre biri diğerini ya da
uyruklarını, belli bir dine girmeleri için zorlamamalı, baskı uygulamamalı, ya
da efendilerine ve amirlerine karşı korumamalı, kollamamalı ve herhangi bir
biçimde savunmamalıdır” hükmü yer almaktadır. Ancak Protestan ve Katolik
dinine bağlı olmayanların bu bildirgenin kapsamının dışında tutulması diğer
43
44
Oral Sander, Siyasi Tarih, İmge Kitabevi, 3. Baskı, Ankara 1993, s. 63
Baskın Oran, Küreselleşme…, ss. 118-119
18
dinsel azınlıkların koruma altına alınmadığını göstermesi açısından önemli bir
eksiklik olarak görülmektedir (madde 5). 45
Protestanlarla Hıristiyanlar arasında 1598 tarihinde Katolik Fransa'nın
Protestan uyruklarına haklar tanıdığı Nant Fermanı ile de; tüm kent ve
yerleşim bölgelerinde, hiç kimsenin baskı görmeden, huzurları bozulmadan,
kendi vicdanlarına aykırı bir şey yapmaya zorlanmadan yaşamalarına izin
verilmiştir (madde 6). 46 Daha sonra 1606 tarihinde imzalanan Viyana
Andlaşması ile de Transilvanya'daki Protestanların dinsel özgürlüğünü
güvence altına alan ve Macaristan Kralı ile Transilvanya Prensi arasında
imzalanan anlaşmayla dinsel azınlıkların korunmasında yeni bir döneme
girilmiştir. 47
Uluslararası hukuk bakımından ilk önemli azınlık himayesi ise,
Vestfalya Barış Antlaşması (1648) ile karşımıza çıkmaktadır. Vestfalya Barışı
Avrupa'da Otuz Yıl Savaşları diye bilenen dini savaşların neticesinde
imzalandı. Laikleştirici eğilimlerin iktisadi ve siyasi sahalarda artan etkisini
yansıtan
Vestfalya
Barışı,
hem
devlet
seviyesindeki
dâhili
otoriteyi
merkezileştirmiş, hem de feodal Avrupa'da Roma Katolik Kilisesi'nin o
döneme kadar uyguladığı geniş bir otorite anlayışından kurtuluşu sağlamıştır.
Kısacası mezhep farklılıklarını gerekçe gösteren ittifaklar neticesinde
imzalanan Vestfalya Barış Antlaşması, kralların, imparator ve kilise
üzerindeki zaferi ve Avrupa devletler sisteminin başlangıcı olmuştur. 48
Vestfalya
Barış
Antlaşmasıyla,
Katoliklik,
Protestanlık
ve
Kalvenizm
mezheplerinin hakları güvence altına alınmıştır. Ayrıca Vestfalya, devletlerin
çatışma içinde oldukları diğer bir devletin içinde yaşayan isyancı dini grupları
desteklemekten vazgeçmesi ve dini inanç konusunda devletlerin karşılıklı
olarak birbirlerinin egemenliklerini tanımaları ilkesini getirmiştir. 49 Bu ilke
Musulin Janko, Hürriyet Bildirgeleri - Magna Charta'dan Avrupa İnsan Hakları
Sözleşmesi'ne, Belge Yayınları, İstanbul, 1983, ss. 30-33.
46
Musulin Janko, a.g.e., ss. 35-38.
47
Baskın Oran, Türk-Yunan İlişkilerinde Batı Trakya Sorunu, Bilgi Yayınevi, 2. Baskı,
İstanbul,1991, ss. 46-47.
48
Kadir Koçdemir, Milli Devlet ve Küreselleşme, Ötüken Yayınları, İstanbul, 2004, s. 91.
49
Rukiye Akkaya, Küreselleşme Olgusu Karşısında Ulus Olgusu, Legal Yayıncılık, İstanbul 2004,
s. 57.
45
19
çerçevesinde Protestanlar gibi dinsel azınlıklar belirli ayrıcalıklar elde
etmişlerdir. Örneğin Protestanlar kiliseye geri dönmüş, 1624 yılında sahip
oldukları dini mülklerini geri almış ve dinlerinin gereklerini gizli veya açık
yerine getirme hakkı kazanmışlardır. 50 Benzeri azınlık koşulları 1660 tarihli
İsveç, Polonya ve Livonya arasında imzalanan Oliva Antlaşması’nda da
güvence altına alınmıştır. Bu dönemde, Fatih Sultan Mehmet, Osmanlıdaki
gayrimüslimlere, cemaat olarak Osmanlı Devlet yapısı içinde özerk bir statü
vermiştir. Fatih Sultan Mehmet, İstanbul'un fethini müteakip Ortodoks Rum
cemaatiyle birlikte Ermeni ve Musevilere de hukuki hak ve yetkiler
tanımıştır. 51
1.3.2. 19. Yüzyılın Başından Birinci Dünya Savaşının sonuna kadar olan
dönemde Azınlıkların Korunması
1789 Fransız Devrimi ve ardından Napolyon savaşlarının etkisiyle
Avrupa, ulus kavramıyla tanışmıştır. Bu dönemde, ulus kavramına yeni bir
içerik ve anlam kazandırmaya çalışılırken, bu tanıma uymayan toplum ve
topluluklar ortaya çıkmıştır. Bu aşamada, devlet ya da siyasi yapı yerine dil
ve ırk unsurları, ulusçuluk akımının başlıca referans kaynağı haline
dönüşmüştür. 52 Önceleri sadece dinsel azınlıkları korumaya yönelik tutum
değişmiş ve dini azınlığın yerini, "dil, din ve ırk" unsurlarını kapsayan "ulusal
azınlık" tanımı almaya başlamıştır. Örneğin, 1815 tarihli Viyana Kongresi ile
Polonyalılara ulusal temsil hakkı ve ulusal müesseselerini kurma hakkı
verilmesi, din azınlıklarının yerini ulusal azınlıkların almasının yanında,
azınlıkların büyük devletlerce korunması dönemini başlatmıştır. 53 Viyana
Kongresi Sonuç Anlaşmasında Lehlere Rusya, Avusturya ve Prusya'nın
J. Jackson Preece, Ulusal Azınlıklar ve Avrupa Ulus-Devlet Sistemi, (Çev. Ayşegül Demir),
Donkişot Yay., İstanbul,2001, s. 60.
51
Bilal Eryılmaz, Osmanlı Devletinde Gayrimüslim Teb'anın Yönetimi, Doğan Ofset,
İstanbul 1990, ss. 26-30.
52
Ozan Erözden, Ulus-Devlet, Dost Kitabevi Yayınları, Ankara, 1997, s. 30.
53
Erol Kurubaş, Asimilasyondan Tanınmaya, Asil Yayın Dağıtım, 2006, s.34 ; Baskın Oran,
"Türkiye'de Azınlıklar, Kavramlar, teori, Lozan, iç Mevzuat, İçtihat, Uygulama", TESEV
Yayınları, 2004, s. 21.
50
20
uyrukları olarak, ait oldukları devletler bir temsil hakkı tanımıştır. Bu belgede
ilk kez dinsel topluluktan değil ulusal topluluktan söz edilmiştir. Viyana sonuç
kararları, bir egemenlik alanından diğer bir egemenlik alanına aktarılan
halkların dini özgürlüklerine yönelik güvencelere ek olarak, yurttaşlık ve
siyasal haklarla ilgili de ilk işaretlerin ortaya çıktığı bir belgedir. 54
1849 tarihli Alman İmparatorluğu Anayasası'nın VI. Bölüm 188'inci
Maddesinde, Almanya’daki Alman olmayan grupların ulusal gelişimleri
güvence altına alınmış, bu gruplara özellikle kendi bölgelerinde dil, din,
eğitim, yönetim ve yargıya ilişkin eşit haklar tanınmıştır. 19. yüzyılın ikinci
yarısından itibaren ortaya çıkan azınlık haklarının bu yeni biçimi, Batı Avrupa
dışında yeni ulus-devletlerin ortaya çıkışıyla birlikte yeniden gündemin
öncelikleri arasına girmiştir. Osmanlı devletinin de zayıflamasıyla Balkan ve
Ortadoğu'daki topraklarında yaşayan uluslar bağımsızlıklarını kazanmışlardır.
Aslında Osmanlı Devleti temelde teokratik bir devlet olsa da, yönetimin 19.
yüzyılda bile azınlıkları dinsel ve kültürel baskı altında tuttuğu söylenemez.
Çünkü Osmanlı Devleti bünyesinde bulunan ülkelerin bölgesel yönetimine
devletin ihtiyaçları geldiği sürece doğrudan karışılmamış, kültürel ve dinsel bir
baskı uygulanmamıştır. 55
1.3.3. Milletler Cemiyeti (M.C.) Döneminde Azınlıkların Korunması
Birinci
Dünya
Savaşı
sonrası
azınlıkları
korunmasına
ilişkin
düzenlemelere, yapılan barış antlaşmaları, azınlıkları himaye antlaşmaları ve
M.C. önünde yapılan tek taraflı bildirgelerde rastlanmaktadır. Anılan
antlaşmalar ve bildirgeler kapsamında azınlık haklarıyla ilgili düzenlemeler,
azınlıklar için evrensel kurallar oluşturmak amacıyla değil savaş sonrası
Avrupa'da ortaya çıkan yeni siyasi yapıların düzenlenmesi ve kontrol altında
tutulması
amacıyla
gerçekleştirilmiştir.
M.C.
döneminde
azınlıkların
korunmasına yönelik düzenlemelere bakıldığında, azınlıklara bir takım negatif
54
55
Jackson Preece, Ulusal Azınlıklar ve Avrupa Devlet Sistemi, Donkişot yayınları, 2002 ss. 69-82.
Oral Sander, Siyasi Tarih, ss. 213-214.
21
ve pozitif (grup hakkı) hakların verildiği görülmektedir. Bu düzenlemeler
kapsamında o ülkede yaşayan tüm kişilere eşit vatandaşlık haklarının
(negatif haklar) tanınmasının yanı sıra, dilsel ve dinsel haklar da verilerek
azınlıkların kendi eğitim kurumları ve vakıflarını kurmaları, dillerini ticarette,
basında, eğitimde ve diğer tüm alanlarda kullanmalarına (pozitif hak) olanak
sağlanmıştır. 56 M.C. sistemi altında oluşturulan azınlıklar rejimi 1920-1924
tarihleri arasında ilgili devletlerce onaylanmış ve bu rejimin uygulamasından
sorumlu organlar ise M.C. Konseyi ve Uluslararası Daimi Adalet Divanı
olmuştur.
Kural
ihlali
durumunda
Konsey’e
başvuruda
bulunulacaktı
(uygulamada, devletler ve örgütlerin yanı sıra azınlık grupların da dilekçeleri
kabul edildi). Şikâyetin haklı bulunması halinde M.C. Meclisi ilgili devleti
uyaracak, gerekirse bir uzlaşma çabası içinde girilecekti. Bu aşamada
gerekirse Uluslararası Daimi Adalet Divanından görüş istenebilecektir. Ayrıca
şikâyet taraflarca Divan önüne getirilirse buradan çıkacak karar bağlayıcı
olacaktır. 57 Bu mekanizma ile azınlık haklarının korunmasına yönelik
herhangi bir sorunla karşılaşıldığında devletler ve örgütlerin yanı sıra azınlık
gruplarının
da
MC'ye
şikâyet
başvurusunda
bulunulmasına
olanak
sağlanmıştır.
M.C. altında oluşturulmaya çalışılan azınlık rejimi, Orta ve Doğu
Avrupa'nın
dar alanına
hapsedilen ve
büyük
devletlerin diğerlerine
dayatmaları sonucu benimsenen ve doğal olarak kendilerine uygulamadıkları
bir sistemin parçası olmuştur. M.C. sistemi, bir yandan azınlık haklarını
korurken, diğer yandan da azınlıkların bulunduğu devletlerin asimilasyon
çabalarına karşı çıkmayarak tam bir azınlık korunması rejiminin ortaya
çıkmasını engellemiştir. MC azınlık sistemi, realist açıdan bakılacak olursa,
Birinci Dünya Savaşı sonundaki toprak düzenlemelerinden doğan özel
durumlar için düşünülmüştü. İdealist açıdan ise amaç, azınlık haklarının,
56
57
Füsun Arsava, a.g.e. , ss.13-14.
Erol Kurubaş, a.g.e., s. 51.
22
azınlıkları mutlu etmesiyle bu gruplar devletlerinin sadık yurttaşları olacak ve
böylece dünya barışı sağlanmış olacaktı. 58
M.C. dönemi, azınlıkların korunması konusunda bir takım yenilikler de
getirmiştir. Bu yeniliklerin ilki, azınlık haklarının korunmasının ilk kez resmi bir
örgüt güvencesi altına alınmasıdır. İkincisi, azınlıklar konusunda ortaya çıkan
uyuşmazlıklarda Uluslararası Daimi Adalet Divanı'na gidilebileceği, yani
uluslararası yargının devreye girmesidir. Böylece son karar merci olan Divan
azınlık korunmasının bir parçası haline getirilmiştir. Üçüncüsü, azınlık
haklarının genişletilerek, soy, din ve dil azınlıkları formülü ortaya çıkmış ve
sonuçta dilsel ve eğitim haklarının korunması yapılan antlaşmalarda ayrıntılı
bir şekilde yer almıştır.
1.3.4. İkinci Dünya Savaşından (1945-1990) Soğuk Savaş'ın Bitimine
Kadar Olan Dönemde Azınlıkların Korunması
Nazi
Almanyası,
M.C.
döneminde
azınlık
grupları
ve
devletlerarasındaki görüş ayrılıklarını kendi yayılmacı politikası için istismar
etmiştir. Bu dönemde Nazi Almanyası, kendi ülkesi içindeki azınlıklara sonu
soykırıma kadar varan eziyetler yaparken, Polonya ve Çekoslovakya'da
yaşan
Alman
azınlıkların
anlaşmadan
doğan
haklarının
çiğnendiği
gerekçesiyle bu ülkeleri işgal etmiştir. Savaş sonrası Avrupa’nın nüfus
yapısında meydana gelen önemli değişiklikler ve değişen siyasi koşullar
azınlıkların yeniden gündeme gelmesini sağlamıştır. Devletler, kalıcı bir barış
ve azınlık sorunlarının çözümü için acil olarak adil bir şekilde çözüm
bağlanması hususunda görüş birliğine varmışlardır. İnsan hakları konusunda
kapsamlı
düzenlemeler
yapılması
için
çalışmalar
başlatılmıştır.
Bu
çalışmalarda azınlıkların korunmasına yönelik düzenlemelerin insan hakları
ve temel özgürlüklere saygı çerçevesinde değerlendirildiği görülmektedir.
Ancak insan haklarının korunması azınlıklara doğrudan değil, dolaylı bir
58
Baskın Oran, Küreselleşme…, s. 127.
23
koruma sağlamaktaydı. 59
M.C. döneminde azınlıkların korunmasına yönelik kurulan sistemin
objektifliğine gölge düşüren bu politikalar, İkinci Dünya Savaşı sonrası
dönemde azınlık haklarına karşı derin bir önyargı oluşmasına yol açmıştır. Bu
önyargı İkinci Dünya Savaşı'ndan sonra azınlık gruplarının "grup haklarının"
korunmasından çok sadece "bireylerin haklarının" korunmasına yönelik bir
geçişin yaşanmasına neden olmuştur.
Bu geçisin yaşanmasına etki eden diğer bir faktör de, bu dönemde
ulusal egemenlik kavramının devletler nezdinde daha da ön plana çıkması ve
insan hakları belgelerinin birçok ülke tarafından kabul edilebilmesi için azınlık
haklarına
yönelik
koruma
mekanizmalarının
oluşturulmasından
vazgeçilmesidir. Böylelikle sadece "bireylerin insan haklarının korunmasına"
yönelik bu geçiş neticesinde birey artık uluslararası hukukun bir süjesi haline
gelmiştir. 60
Bu dönemde azınlık haklarına karşı bireysel insan haklarının birçok
uluslararası aktör tarafından benimsenmesinin diğer bir nedeni ise;
devletlerin azınlık haklarını kendi iç sorunları olarak görmeleri ve devlete
sadık
olmayanları
asimilasyon
politikalarıyla
çoğunluk
içinde
eritme
düşüncesidir. Bu düşünceyi benimseyen birçok devlet olmasına rağmen,
savaş sonrası yapılan barış antlaşmalarında bu öneriye yer verilmemiş, zaten
azınlıklar da bu öneriye karşı çıkmışlardır. Soğuk Savaş döneminde BM,
Avrupa Konseyi ve Avrupa Güvenlik ve İşbirliği Konferansı (AGİK)
çerçevesinde kabul edilen insan hakları belgelerinde de, bireyler arasında
din,
dil,
milliyet
ve
cinsiyet
gibi
ölçütlere
dayanılarak
"ayrımcılık
gözetilmeyeceği" ilkesinden hareket edildiği görülmektedir. 61
59
Yoram Dinstein, The Protection of Minorities and Human Rights, Martinus Nijhoff Publishers,
Londra, 1992, s. 127. Naklen: Hüseyin Akgül, Azınlık Kavramı: Azınlıklarla ilgili Düzenlemeler,
Azınlık Kavramı ile İlgili Temel Sorunlar ve Avrupa Birliği Ülkelerinde Azınlıklara Bakış,
Akademik Kitabevi, İzmir, 2003, s. 22.
60
Baskın Oran, Türk-Yunan…, s. 85.
61
Bunun örnekleri için Bkz. BM Şartı Madde 1, 13, 62 ve 76; İnsan Hakları Evrensel Bildirgesi
Madde 2; BM Kişisel ve Siyasi Haklar Sözleşmesi Madde 2.
24
1.3.5. Soğuk Savaş Sonrası Dönemde Azınlıkların Korunması
Soğuk Savaş’ın bitimi ve sosyalist ideolojinin birleştirici etkisinin
ortadan kalkmasıyla birlikte, toplumlar yeni kimlik arayışlarına girmişlerdir.
İdeolojik çatışmaların yerini milliyetçilik, etnik ve dinsel temelli farklılıklara
dayalı çatışmalara bırakmasıyla; azınlıklar güvenlik kaygılarının asıl sebebi
haline gelmiştir. Azınlık kavramının yeni bir anlam kazanması; ulusal
egemenlik, kendi kaderini tayin hakkı, eşitlik, özgürlük ve temel haklar gibi
pek çok kavramın da yeniden tanımlanmasına sebep olmuştur. 62 1990
sonrası insan hakları ve özellikle azınlık haklarında devletlerin yükümlülüğü
artmıştır. Soğuk Savaş’ın bitişinden bu yana geçen süreçte ise azınlıkların
korunması normu devletlere azınlık haklarını özel olarak korumak gibi “aktif,
pozitif bir görev” yüklemeye başlamıştır. 63 Azınlık hakları konusunda negatif
ve pozitif haklar şeklinde bir ayrımın yapılışı dikkate değerdir: Azınlık hakları,
çoğulcu ve demokratik toplumlarda eşitlik ilkesinin tam ve etkili biçimde
gerçekleşmesi için azınlıklara verilen negatif hakların (herkese tanınan genel
hakların) dışındaki pozitif hakları (dezavantajlı gruba tanınan özel haklar)
içerir. 64
Soğuk Savaşın bitişi ile birlikte, BM çerçevesinde, özellikle de
uluslararası ortamda daha önce benzeri görülmemiş bir şekilde ABD'nin
yönlendirdiği bir işbirliği havası esmeye başlamıştır. Ancak bu işbirliğinin
boyutları BM Güvenlik Konseyi daimi üyelerinin çıkarları doğrultusunda
tanımlandığından adalet ve eşitlik hâlâ sağlanması umut edilen değerler
olarak kalmaktadır. Öte yandan küreselleşme süreci ile birlikte mahalli
ayrılıklar, birikmiş kinler, düşmanlıklar daha da artarak, boyutları küçük ama
sayısı fazla etnik savaşlara yol açmıştır. Özellikle Yugoslavya ve Ruanda'da
62
Levent Ürer, a.g.e., ss. 4-6.
Mesut Mutlu ve Abdullah Kıran, “Azınlık Kavramı ve Türkiye ile AB Kapsamında Azınlıkların
Değerlendirilmesi”,http://www.gau.edu.tr/PDFFiles/JSAS_003_05_PDF/JASA_003_05_09_Mutlu.pd
f, (erişim tarihi: 07.05.2011).
64
Hasan Tunç, “Uluslararası Sözleşmelerde Azınlık Hakları Sorunu ve Türkiye”,
http://www.hukuk.gazi.edu.tr/editor/dergi/8_10.pdf, (erişim tarihi: 07.05.2011).
63
25
yaşanan soykırımlar, egemenlik hakkı gerekçesiyle artık insan hakları
ihlallerine katlanılmaması istencinin güçlenmesine neden olmuştur65.
Tüm bu gelişmeler ayrımcılığın yasaklanmasının azınlıkları korumada
yetersiz kaldığı ve devletlerin pozitif yükümlülük üstlenerek azınlıkları
koruması gerektiği görüşünün artarak benimsenmesine yol açmıştır 66 Ancak,
yine
değişmeyen
devletlerin
egemenliği,
toprak
bütünlüğü, içişlerine
karışmama gibi devletçi ilkeler olmuş ve ulusal çıkarlar azınlık haklarının
üstünde yer almıştır. Buna rağmen, özellikle küreselleşme sürecinde
insan/azınlık haklarına yapılan vurgu giderek artmış ve insan/azınlık hakları
uluslararası toplumun meşru konuları haline gelmiştir.
1.4. AZINLIKLARIN KORUNMASINA İLIŞKIN TEMEL ULUSLARARASI
HUKUK DÜZENLEMELERI
1.4.1. Genel Olarak
İkinci Dünya Savaşı sonrası dönemde insan haklarıyla birlikte azınlık
hakları da uluslararasılaşma sürecine girmiştir. İnsan hak ve özgürlüklerinin
tanınması ve geliştirilmesine ilişkin tüm uluslararası düzenlemelerde temel
ilke "devletlerin ülkesel bütünlüğünün, politik bağımsızlığının korunması"dır.
Bu ilke, BM, AK, AGİT vb. uluslararası kuruluşların hemen bütün belgelerinde
tekrarlanmaktadır. Adı geçen uluslararası kuruluşların ortak yaklaşımı, azınlık
sorunlarının, bu ilkeye uyulması koşuluyla evrensel insan haklarına dayalı
olarak çözümlenmesidir. Bu kuruluşlar, kültürel çoğulculuğun teşvik edilmesi
ve herkesin ayrım yapılmadan insan hakları ve temel özgürlüklerden yararlanması gerektiğine vurgu yapmaktadır. 67
Çoğulcu ve katılımcı bir demokrasinin yerleşmesi için, azınlık haklarının korunması ve geliştirilmesi, yeni toplumsal düzende "olmazsa olmaz" bir
Marisol Touraine, Altüst Olan Dünya, 21. Yüzyılın Jeopolitiği., Ümit yayıncılık, Birinci Baskı,
Ankara, 1997 s. 213.
66
Baskın Oran, Türkiye'de …, s. 23 .
67
Zeri İnanç, Uluslararası Belgelerde Azınlık Hakları, Ütopya Yay., Ankara, 2004, s. 28.
65
26
koşul haline gelmektedir. Bir devlette azınlık bulunup bulunmadığının, o
devletin kararına bağlı olmadığı, bunun bir "iç mesele" olmadığı, çeşitli
uluslararası kuruluşlarca üretilen uluslararası hukuk belgelerinde ifade
edilmektedir. 68
1.4.2. BM İnsan Hakları Sözleşmesi
Birleşmiş
Milletler
Şartı'nda,
azınlık
himayesi
açık
olarak
belirtilmemekle birlikte özgürlüklere saygı temelinde ve ırk, dil ve din
ayrımcılığının yasağı ile bağlantılı olarak dolaylı şekilde, din, dil ve etnik
azınlıkların himayesini kapsayan ifadelere rastlanmaktadır. Birleşmiş Milletler
Şartı, insan haklarına saygının geliştirilmesi ile görevli bir organ olan
Ekonomik ve Sosyal Konseyi kurmuştur. Konsey de İnsan Hakları
Komisyonu'nu kurarak insan haklarının uluslararası düzeyde korunmasına
dair bildiri ve sözleşmeler hazırlamaya başlamıştır. 69
Birleşmiş Milletler düzenlemelerine, azınlık haklarının tanımlanmasına
ilişkin çeşitli eleştiriler olmuştur. Bunlardan ilki azınlıklara dönük ortak bir
tanımın olmamasından kaynaklanmaktadır. Zira kabul edilmiş standart bir
açılımının olmaması, metinlerin kaleme alınmasında politik kaygıları ön plana
çıkaracak boşluklar yaratmaktadır. Diğer bir eleştiri ise tüm bu metinlerdeki
bireysel ve kolektif hak ayrımının netleşmemesinde ve ayrımcılığı oluşturan
ölçülerin belirlenmemesinde ortaya çıkmaktadır. Tüm eleştirilere rağmen,
Birleşmiş Milletler, Kişisel ve Siyasi Haklar Uluslararası Sözleşmesi'nin
27.maddesinde azınlık hakları kavramını kullanmış, insan haklarının
korunması
ve
geliştirilmesi
amacıyla
çeşitli
standartlar
ve
normlar
oluşturulmuştur. Ayrıca, insan haklarının yaşama geçirilmesi için etkin
Zeri İnanç, a.g.e., ss. 42-43.
Bkz. Cemal Bali Akal ve Ozan Erozden, İnsan Haklarının Tarihsel Gelisimi,1.Basım, İstanbul,
Toplumsal Katılım ve Gelişim Vakfı,2003, s.53.
68
69
27
çalışmalar yapmış ve devletlerin bu normlara ve taraf oldukları uluslararası
sözleşmelere uyup uymadıklarını denetlemiştir.
70
1.4.3. Soykırımın Önlenmesi ve Cezalandırılması Sözleşmesi
İnsan Hakları Evrensel Bildirgesi, Genel Kurul'un 10 Aralık1948 tarihli
kararıyla kabul ve ilan edilip yayınlanmıştır. Bildiri temel olarak insan
haklarına ilişkin tüm tarihsel birikimleri yansıtacak biçimde kaleme alınmış ve
"klasik haklar", "demokratik hayata yönelik haklar" ve "ekonomik, sosyal ve
kültürel haklar" şeklinde bölümlere ayrılmıştır.
İnsan Hakları Evrensel Bildirgesi'nde, insan haklarına dönük bu
açılımlar,
temelde,
tüm
insanlara
uygulanabilecek
nitelikte
olması
gerekçesiyle, ırk, renk, cinsiyet, din, dil, siyasal veya diğer görüş, vatandaşlık
veya toplumsal köken gibi ayrımcılık unsurlarını dışlayan klasik haklar
biçiminde sıralanmıştır. Ancak "gerek ulusal, gerekse uluslararası düzeyde
siyasi ve moral etkisi tartışılmazdır. Bu açıdan Bildirinin insan hakları fikrinin
gelişiminde bir dönüm noktası teşkil ettiğinden rahatlıkla söz edilebilir." 71
Soykırımın Önlenmesi ve Cezalandırılması Sözleşmesi, Birleşmiş
Milletler Genel Kurulu'nun 9 Aralık 1948 tarihli kararıyla kabul edilmiş ve
1951 yılında yürürlüğe girmiştir. Sözleşme ile; İkinci Dünya Savaşı'nda
Yahudilerin kitle halinde yok edilmesi ile doruk noktasına ulaşan ve
sürgünlerle yaşanan insanlık dışı ihlaller, Birleşmiş Milletler Genel Kurulu'nun
soykırımı uluslararası hukuka göre suç ilan etmesine ve Birleşmiş Milletler'e
üye olan devletleri soykırımı önlemek ve cezalandırmakla yükümlü kılmasına
neden olmuştur. Soykırım sözleşmesinde öngörülen himayeden yararlanan
süjeler ulusal, etnik, ırk ve dini nitelikli gruplardır. Devletlere soykırımı önleme
yükümlülüğü getiren konvansiyon, soykırım eyleminde bulunan kişilerin
takibini ve bu kişilere karşı uluslararası ceza hukuku önlemlerinin alınmasını
Zeri İnanç, a.g.e.,,s. 27.
Munci Kapani, İnsan Haklarının Uluslararası Boyutları, Yenilenmiş 2.Basım, İstanbul,1991, s.
28.
70
71
28
öngörmektedir. Sözleşme'de soykırıma karşı uluslararası işbirliğinin gerekli
olduğu vurgulanmıştır.
1.4.4. Kişisel ve Siyasi Haklar Uluslararası Sözleşmesi
BM Genel Kurulu 16 Aralık 1966 tarihli kararı Kişisel ve Siyasi Haklar
Uluslararası Sözleşmesi kabul etmiştir. Bu sözleşme, insan haklarına ilişkin
yapılan vurgulara siyasi bir bağlayıcılık getirmek için çıkarılmış ve azınlık
haklarına dönük düzeneklerin zeminini oluşturmuştur. Kişisel ve Siyasi Haklar
Uluslararası Sözleşmesi bu konuda atılan önemli adımlardan biridir.
Sözleşme, İnsan Hakları Bildirgesi'nde yer alan hükümleri yeniden
vurgulamış ve devletlerin uygulayacağı yasal tedbirlere ilişkin maddelerle
belli bir yükümlülük getirmiştir. 72
Sözleşme'nin III. Bölümünde Madde 6-27’de "Maddi Haklar" başlığı
altında; yaşama hakkı, işkence yasağı, kölelik yasağı, özgürlük ve güvenlik
hakkı, tutuklu hakları, borç nedeniyle hapis yasağı, seyahat özgürlüğü,
yabancıların sınırdaşı edilmelerine karşı usul ile ilgili güvenceler, adil
yargılanma hakkı, kanunsuz ceza olmaz ilkesi, kişi olarak tanınma hakkı,
mahremiyet hakkı, vicdan ve din özgürlüğü, ifade özgürlüğü, savaş
propagandası
ve
düşmanlığı
savunma
yasağı,
toplanma
özgürlüğü,
örgütlenme özgürlüğü, ailenin korunması, çocukların hakları, siyasal haklar,
hukuk önünde eşitlik ve en önemlisi 27. madde de vurgulanan azınlıkların
korunması hakları düzenlenmiştir. Adı geçen 27.madde de; "Etnik, dinsel
veya dilsel azınlıkların bulunduğu bir Devlette, böyle bir azınlığa mensup olan
kişilerin, grubun diğer üyeleriyle birlikte, kendi kültürel haklarını kullanma,
kendi dinlerinin gereği ibadet etme ve uygulama veya kendi dillerini kullanma
hakları engellenemez" denmektedir.
72
Bkz.Marian Nash, "International Covenant on Civil and Political Rights", American Journal of
International Law,Vol.89, Issue.3, 1995, s.589. Naklen: Yasemin Görum, Avrupa Konseyi, AGİT
ve AB’de Azınlık Hakları ve Batı Trakya Sorunu, İ.Ü. SBE Uluslararası İliskiler Anabilim Dalı,
Yayınlanmamış Doktora Tezi, İstanbul, 2006, s. 139.
29
1.4.5. Ekonomik, Sosyal, Kültürel Haklar Uluslararası Sözleşmesi
Kişisel ve Siyasi Haklar Uluslararası Sözleşmesi ile aynı anda kabul
edilen Ekonomik, Sosyal, Kültürel Haklar Uluslararası Sözleşmesi, 3 Ocak
1976 tarihinde yürürlüğe girmiştir. Sözleşme, Kişisel ve Siyasi Haklar
Uluslararası Sözleşmesi ile aynı olan I.Bölümünde, Halkların Kendi
Kaderlerini Tayin hakkından söz etmektedir. Sözleşmenin 2.Bölümünde;
sözleşmenin iç hukukta uygulanması ve ayrımcılık yasağı, cinsiyet eşitliği,
hakların sınırlanması, hakları kötüye kullanma yasağını içeren Genel
Hükümler yer almaktadır.
1.4.6. Her Türlü Irk Ayrımcılığının Tasfiye Edilmesine Dair Uluslararası
Sözleşme
Her Türlü Irk Ayrımcılığının Tasfiye Edilmesine Dair Uluslararası
Sözleşme, Genel Kurul'un, 21 Aralık 1965 tarihli kararı ile kabul edilmiş ve 4
Ocak 1969 tarihinde yürürlüğe girmiştir. Sözleşme, uluslararası toplumun,
BM Şart'ında vurgulanan ırk ayrımcılığına karşı sahip olduğu, kapsayıcı ve
yasal bağlayıcılığı olan tek aracıdır. 73 Sözleşmenin giriş bölümünde, taraf
devletler; ırk ayrımcılığını her biçim ve görünümüyle yeryüzünden bütünüyle
tasfiye edilmesi gereğine, ırk farklılığına dayanan bir üstünlük doktrininin
bilimsel olarak yanlış, ahlaki olarak kınanması gereken ve toplumsal olarak
adaletsiz olduğuna vurgu yapmışlardır.
Sözleşmenin 1.Bölümde ırk ayrımcılığı tanımı yapılmıştır. Buna göre
ırk ayrımcılığı; "siyasal, ekonomik ve sosyal, kültürel veya kamusal
yaşamının herhangi bir alanında, insan hakları ve temel özgürlüklerin eşit
ölçüde tanınmasını, kullanılmasını veya bunlardan yararlanılmasını kaldırma
veya zayıflatma amacına sahip olan veya bu sonuçları doğuran ırk, renk, soy,
ulusal veya etnik kökene dayanarak herhangi bir ayırma, dışlama, kısıtlama
veya ayrıcalık tanıma anlamına gelir" denmektedir. Yine 1.Bölüm içinde ırk
73
Yasemin Görüm, a.g.e., s. 143.
30
ayrımcılığının tasfiye edilmesi için alınacak tedbirler sayılmış bu çerçevede,
ırksal ayrımcılık ve apartheid politikalarının yasaklanması, ırkçı propaganda
ve faaliyetlerin yasaklanması, ırk ayrımcılığının tasfiye edilmesi için tanınan
hakların belirlenmesi ve etkili bir hukuk yoluna başvurma hakkının tanınması
gibi başlıklarda politikalar oluşturulmuştur. 74
1.4.7. Din veya İnanca Dayanan Her Türlü Hoşgörüsüzlüğün ve
Ayrımcılığın Tasfiye Edilmesine Dair Bildirge
Din veya İnanca Dayanan Her Türlü Hoşgörüsüzlüğün ve Ayrımcılığın
Tasfiye Edilmesine Dair Bildirge, Genel Kurul'un 25 Kasım 1981 tarihli kararı
ile ilan edilmiştir. Toplam sekiz maddeden oluşan Bildirge, temel olarak taraf
ülkelerin din, inanç ve ayrımcılığa karşı mücadelesini yeniden teyit etmiştir.
Bildirge, her türlü ihlale karşı, din ve inanç özgürlüğüne dair konularda
anlayışın, hoşgörünün ve saygının ilerletilmesinin önemine vurgu yapmıştır.
Bildirge'nin tüm maddeleri din ve inanç özgürlüğünün uygulanması
açısından önem taşımaktadır. 75 Bu çerçevede, Bildirgenin 1.maddesi,
düşünce, vicdan ve din özgürlüğü başlığı ile herkesin, düşünce, vicdan, din
özgürlüğü hakkına sahip olduğunu, bu inancını kendi başına veya toplu
olarak ifa etme hakkı olduğunu ve hiç kimsenin dinini veya inancını açığa
vurma özgürlüğünü zedeleyecek bir zorlamaya maruz kalmaması gereğini
belirtmektedir. 2.madde de vurgulanan ayrımcılık yasağı; hiç kimsenin din
veya başka bir inanç sebebiyle, bir Devlet, kurum veya kişi tarafından
ayrımcılığa
maruz
bırakılamayacağını
ifade
etmektedir.
Bildirge'nin
3.maddesi, din ve inanca dayanan ayrımcılığın anlamını uluslararası boyutu
ile açıklarken, 4.madde, ayrımcılığı önleme ve tasfiye etme yükümlülüğü
çerçevesinde, devletlerin din ve inanca dayanan ayrımcılığı önlemek ve
tasfiye etmek için etkili tedbirler alma ve gerekirse mevzuatta bu
düzenlemelerin yapılmasını sağlama yükümlülüğünden bahsetmektedir.
74
75
Yasemin Görüm, a.g.e., s.144.
Yasemin Görüm, a.g.e., s. 145.
31
1.4.8. Ulusal veya Etnik, Dinsel veya Dilsel Azınlıklara Mensup olan
Kişilerin Haklarına Dair Bildirge
Ulusal veya Etnik, Dinsel veya Dilsel Azınlıklara Mensup olan Kişilerin
Haklarına Dair Bildirge, Genel Kurul'un 20 Aralık 1993 tarihli kararı ile ilan
edilmiştir. Bildirge, Kişisel ve Siyasi Haklar Uluslararası Sözleşmesi'nin 27.
maddesinde vurgulanan etnik, dinsel ve dilsel azınlıklara mensup olan
kişilerin haklarından esinlenerek, ulusal veya etnik, dinsel veya dilsel
azınlıklara mensup kişilerin haklarının korunmasının ve geliştirilmesinin
gereğine vurgu yapmış ve Birleşmiş Milletlerin bu konuda önemli bir rol
oynayabileceğini dikkate almıştır. 76 BM tarafından oluşturulan bu bildirge,
etnik azınlığa sahip devletlerin, azınlıklara ilişkin sorunlarını önleme veya
demokratik bir yönetim anlayışı temelinde çözmelerine ilişkin önemli bir
açılım olmuştur.
Bildirgenin giriş bölümünde, Birleşmiş Milletlerin, ulusal veya etnik,
dinsel veya dilsel azınlıklara mensup kişilerin hakları konusunda uluslararası
insan hakları belgelerinin etkin bir biçimde kullanılabileceği ve hakların daha
fazla güvence altına alınması hususları ifade edilmiştir.
Dokuz
maddeden
oluşan
bildirgenin
ilk
maddesi,
azınlıkların
korunması için, Devletlerin, kendi ülkeleri üzerindeki azınlıkların varlığını ve
ulusal, etnik, dinsel, dilsel kimliklerinin korunması ve geliştirilmesini ve bu
amacın gerçekleştirilmesi için gerekli yasal ve diğer tedbirleri almasının
taahhüt edilmesi gereği üzerinde durmaktadır. 2. madde, azınlıklara mensup
olan kişilerin haklarını tanımlamıştır. Bu başlıklar azınlıkların; hiç bir
ayrımcılığa maruz kalmadan ve serbestçe kendi kültürlerini yaşama, kendi
dinlerinde ibadet etme, kendi dillerini kullanma, kültürel, dinsel, sosyal,
ekonomik ve kamusal yaşama etkin bir biçimde katılma, üzerinde yaşadıkları
bölgelerle ilgili olarak bölgesel düzeyde verilen kararlara ulusal mevzuata
aykırı olmayacak bir tarzda etkili biçimde katılma, kendi örgütlerini kurma ve
sürdürme, hiç bir ayrıma maruz kalmadan kendi grubunun diğer üyeleriyle ve
76
Yasemin Görüm, a.g.e., s. 146.
32
başka azınlıklara mensup kişilerle, ulusal veya etnik, dinsel veya dilsel
bağlılıkları bulunduğu diğer devlet vatandaşlarıyla serbest ve barışçıl ilişkiler
kurma haklarını kapsamaktadır.
Bildirge'nin
3.
Maddesi’ne
göre
bildirgede
yer
alan
hakların
kullanılması veya kullanılmaması azınlığa mensup her hangi bir kişi için hiçbir
sonuç doğurmayacaktır.
Bildirge'nin 4. Maddesi’nde devletler tarafından alınacak tedbirler
açıklanmaktadır. Bu kapsamda devletlere; azınlığa mensup kişilerin insan
hakları ve temel özgürlüklerini hiçbir ayrıma maruz kalmadan hukuk önünde
tam ve eşitlik içinde kullanabilmelerini sağlamak, azınlık mensubu kişilerin
kendi özelliklerini ifade edebilmelerini, kendi kültür, dil, din, gelenek ve örf
adetlerini geliştirmek için gerekli şartları yaratmak, azınlığa mensup kişilerin
ana dillerini öğrenmeleri veya ana dillerinde eğitim almaları için gerekli
imkânları sağlamak, azınlıkların, tarih, gelenekler, din ve kültürleri ile ilgili
bilgiler almalarını özendirmek için eğitim alanında tedbirler almak, azınlıklara
mensup kişilerin ülkenin ekonomik kalkınmasına ve gelişmesine tam olarak
katılabilmelerini sağlayacak tedbirleri almak yükümlülüğü getirmiştir.
Bildirge'nin 5.Maddesi, ulusal politika ve planların, ulusal azınlıklara
mensup olan kişilerin meşru menfaatlerinin dikkate alınarak yapılmasının
gerekliliğine vurgu yapmıştır. İleri bir söylem olarak değerlendirebileceğimiz
bu madde, temel olarak azınlıklara yönelik pozitif hakların niteliği içinde
değerlendirilebilmektedir. Bildirge, bilgi alış-verişi ve azınlıklara mensup
kişilerle ilgili işbirliği açılımlarını 6.Madde de şekillendirmiştir. 7. Madde ile,
işbirliği yapma ödevi, tüm bu haklara saygının geliştirilmesi temelinde teyit
edilmiştir.
Devletlerin
egemen
eşitliği,
siyasal
bağımsızlığı
ve
ülke
bütünlüğünün aktarıldığı 8. Madde ve BM'nin rolünü içeren 9. Madde ile
bildirge sonlandırılmıştır.
33
1.5. AVRUPA’DA AZINLIKLARIN KORUNMASI
1.5.1. Avrupa Konseyi Çerçevesinde Azınlıkların Korunması
Avrupa Konseyi çerçevesinde azınlıkların korunmasına ilişkin önemli
belgeler kabul edilmiş ve uygulamaya geçirilmiştir. Azınlıklara yönelik
asimilasyon politikaların önüne geçmeyi ve koruma sağlamayı amaçlayan iki
temel belgenin özellikle vurgulanması gerekmektedir:
a) Bölgesel veya Azınlık Dilleri Avrupa Şartı
b) Ulusal Azınlıkların Korunması Çerçeve Sözleşmesi
Bölgesel veya Azınlık Dilleri Avrupa Şartı ( European Charter for
Regional or Minority Languages ) 5 Kasım 1992’de imzaya açılmıştır. 77
Şart’ın kabul edilmesinin en önemli amacı, kültürel azınlık grupları harekete
geçirilmek istenmediği için “dilsel azınlıklar” kavramı kullanılmadan, sadece
bölgesel ve azınlık dillerinin korunması ve geliştirilmesidir. 78 Bu belgede söz
konusu dillerin tanınması, korunması, geliştirilmesi, öğretilmesi, bunlar
üzerinde çalışma ve araştırmalar yapılması yer almaktadır. Şunu da
vurgulamak gerekir ki Şart, denetim sistemi bakımından görece güçsüz
mekanizma ön görmektedir. Oluşturulan sistemde başlıca dört aşama ve
işlemden söz etmek mümkündür:
- Taraf Devletin rapor sunma yükümlülüğü
- Raporların ilgili organ olan Uzmanlar Komitesi’ne gönderilmesi
- Raporların incelenmesi ve sonuçlandırılması
- Sonuçlar
hakkında
Avrupa
Konseyi
Genel
Sekreterliği’nin
bilgilendirilmesi. 79
Ulusal Azınlıkların Korunmasına İlişkin Çerçeve Sözleşme (No. 157,
Framework Convention for the Protection of National Minorities”) 01.02.1995
Erol Kurubaş, a.g.e., s. 74.
Erol Kurubaş, a.g.e., s. 75.
79
Semih Gemalmaz, Ulusalüstü İnsan Hakları Hukukunun Genel Teorisine Giriş, Legal, İstanbul,
2010, ss. 516-518.
77
78
34
tarihinde imzaya açılmış ve 01.02.1998 tarihinde yürürlüğe girmiştir.
Sözleşme toplam 32 madde içermektedir. Başlangıç kısmındaki vurguya göre
Sözleşmenin amacı, Taraf Devletlerin ülkesinde bulunan azınlıkların ve bu
azınlıklara mensup kişilerin haklarının ve özgürlüklerinin, Devletlerin ülke
bütünlüğüne ve ulusal egemenliğine saygı gösterilerek, hukuk devleti içinde
korunmasıdır. 80
Bu
Sözleşme
“çerçeve”
niteliğinde
olup,
doğrudan
uygulanabilir değildir. Sözleşme, ancak katılımcı devletlerin iç yasal
düzenlemeleriyle ve uygun hükümet politikaları aracılığıyla uygulanabilir.
Doğrudan uygulanabilir nitelik taşımayan Çerçeve Sözleşme’nin
getirdiği denetim mekanizmasında siyasi bir organ olan Bakanlar Komitesi’nin
Sözleşme’nin uygulanışını izlemekle görevlendirildiği görülmektedir.
Diğer
sözleşmede olduğu gibi burada da denetim, sadece taraf devletlerin
sunacakları raporlar çerçevesinde olmakla, bireysel başvurulara imkân
tanımamaktadır. 81 Çerçeve Sözleşme, bireyler tarafından doğrudan talep
edilecek
biçimde
hakları
düzenlememektedir.
Çerçeve
Sözleşmenin,
düzenlediği alanda etkin bir denetim sağlayacak mekanizma öngörmediği de
açıktır. 82
1.5.2. AGİT Çerçevesinde Azınlıkların Korunması
AGİT’te 83 azınlıklar konusu 1990’a kadar nispeten göz ardı edilmiştir. 84
Azınlıklar sorununa başlangıçtaki bu ilgi, 1989’a kadar yapılan toplantılarda
bir türlü ilerletilememiştir. 1989 Viyana Kapanış Belgesiyle, yeni bir yaklaşım
80
Semih Gemalmaz, a.g.e., ss. 518.
Erol Kurubaş, a.g.e., ss. 78-81.
82
Semih Gemalmaz, a.g.e., s. 520.
83
1994 Budapeşte Konferansıyla AGİK kurumsal bir yapıya kavuşturulacak AGİT adını almıştır.
AGİK çerçevesinde kabul edilen belgeler hukuken bağlayıcılığı olmamasına rağmen, önemli olduğu
vurgulanmalıdır.
84
Azınlıklara ilk kez yer veren 1975 Helsinki Nihai Senedi’nde üç ayrı bölümde azınlıklardan söz
edilmiş, sadece eşitlik ve ayrım gözetmeme ilkelerinin azınlıklar bakımından yinelenmesiyle
yetinilmiştir. Nitekim 1983 Madrid Belgesinde de, Nihai Senet’te geçen biçimiyle, ulusal azınlıklara
mensup bireylerin haklarına saygı gösterilmesinin ve bu haklarda etkili biçimde yararlanılmasını
sağlamada olduğu kadar, onların meşru çıkarlarını korumada da sürekli bir ilerlemenin önemi
vurgulanmıştır.Bkz. Erol Kurubaş, a.g.e., s. 69.
81
35
sergilenmiştir. Belge, katılan devletlere insan hakları ve temel özgürlüklerin,
ülkesinde ulusal azınlıklara mensup kişileri gözeterek korunması için yasal,
yönetsel, yargısal ve diğer alanlarda gereken bütün önlemleri alma, bağlı
olabilecekleri ilgili uluslararası belgeleri uygulama, bu kişilere karşı her türlü
ayrımcılıktan kaçınma ve onların insan hakları ve temel özgürlükler
alanındaki meşru çıkar ve isteklerini kolaylaştırma üstlenimi getirilmiştir.
AGİT çerçevesinde azınlıkların etnik, kültürel, dilsel ve dinsel
kimliklerinin tanınmasına ve korunup geliştirilmesine geçişin en önemli
dönüm noktasını 1990 tarihli İnsani Boyut Konferansı Kopenhag Toplantı
Belgesi ve Yeni Avrupa için Paris Şartı oluşturmuştur. 85 1990 tarihli
Kopenhag Belgesiyle, azınlıklara mensup bireylerin etnik, dilsel, kültürel ya
da dinsel kimliklerini tam bir özgürlük içinde ifade etme, koruma, geliştirme
isteklerine karşı asimilasyona uğramadan, kültürlerini bütün yönleriyle
koruma ve geliştirme hakkına sahip oldukları belirtilmiştir. Doğu Avrupa’daki
komünist rejimler yıkılınca Kasım 1990’da Paris’te ikinci kez AGİK Zirvesi
toplanarak Yeni Bir Avrupa İçin Paris Şartı kabul etmiştir. Bu belgeyle
AGİK’in insan ve azınlık haklarıyla ilgili düşünceleri iyice belirginleşmiştir.
Belgenin “Yeni Bir Demokrasi, Barış ve Birlik Dönemi” başlıklı kısmıyla
“Gelecek İçin Rehber İlkeler” kısmında ulusal azınlıkların korunması ve
azınlık haklarına evrensel insan haklarının bir parçası olarak saygı
gösterilmesi gerektiği vurgulanmıştır. 86
Bu belgeler dışında AGİT Ulusal Azınlıklar Yüksek Komiseri tarafından
üretilen ve uygulamaya dönük tavsiyeler niteliğinde çeşitli belgeler de
mevcuttur. 1996 Ulusal Azınlıkların Eğitim Haklarına İlişkin Lahey Tavsiyeleri,
1998 Ulusal Azınlıkların Dil Haklarına İlişkin Oslo Tavsiyeleri, 1999 Ulusal
Azınlıkların Kamusal Yaşama Katılımına İlişkin Lund Tavsiyeleri gibi. 2003
tarihli Radyo Televizyon yayınlarında Azınlık Dillerinin Kullanımına İlişkin
Kılavuz hazırlanmıştır. 87
Erol Kurubaş, a.g.e., s. 84.
Erol Kurubaş, a.g.e., ss. 85-86.
87
Erol Kurubaş, a.g.e.,s. 87.
85
86
36
1.5.3. Avrupa Birliği ve Azınlıklar
Avrupa Birliği başta ekonomik temeller üzerinde kurulduğu için insan
hakları ve özelde azınlık hakları konularında ileri düzeyde bir politika
geliştirememiştir. Fakat Avrupa Ekonomik Topluluğu siyasal bütünleşme
konusunda adımlar attıkça, azınlık hakları da önem kazanmaya başlamıştır.
1987’de
imzalanan
Tek
Senet’le,
üyeler,
Avrupa
İnsan
Hakları
Sözleşmesi’nde ve Avrupa Sosyal Şartı’nda yer alan temel hak ve
özgürlüklere
saygı
göstermeye
davet
edilmişlerdir.
1992
Maastricht
Antlaşması’yla temel insan haklarına saygı, üyelik için ön koşul olarak kabul
edilmiştir. 88 1945-1990 yılları arasında, etnik grupların ayrılıkçı hareketlerine
destek verileceği korkusuyla, azınlıklara karşı net bir politika izlenmemiştir.
Komünist rejimlerin çöküşü sırasında SSCB, Çekoslovakya ve Yugoslavya
gibi ülkelerde, Merkezi ve Doğu Avrupa’da azınlıklar sorunu da hızlı bir
şekilde gündeme gelmiştir. 1990-1995 arasında Avrupa Birliği’nde azınlıkların
statüleri üzerine tartışmalar başlamıştır. Bu süreçte bir taraftan azınlık hakları
ve özerkliği konuları savunulurken, diğer taraftan ülkelerin toprak bütünlüğü
sorunu da gündeme gelmiştir. 23 Ocak 1995’te Çeçenistan’daki sorunlarla
ilgili Avrupa Birliği’nin sergilediği tutum, Birliğin her iki sorunun bir arada
çözülmesinden yana olduğunu göstermektedir. AB’nin yaklaşımına göre
ülkeler
azınlıkların
haklarına;
bütünlüğüne saygı göstermelidir.
azınlıklar
89
bulundukları
ülkenin
toprak
Avrupa Birliği Merkezi ve Doğu Avrupa
ülkelerinin serbest piyasa ekonomisine ve demokrasiye geçiş süreçlerinde
mali destek sağlarken, bu ülkelerle imzaladığı ticaret antlaşmalarına bile
azınlık haklarına saygı konusunu ön şart olarak eklemiştir. Böylece Avrupa
Birliği ekonomik liberalleşme ve insan haklarına saygının birlikte ele alınması
gerektiğini vurgulamıştır. 1994-1996 yıllarında Orta ve Doğu Avrupa
ülkelerinin
AB’ye
üye
olmalarını
öngören
Avrupa
Antlaşmaları’nın
imzalanmasıyla büyük bir bütünleşme hareketine adım atan AB, kendi
Tolga Bilener, “AB'nin Azınlık Hakları Anlayışı ve AB'yle Bütünleşme Sürecinde Orta ve Doğu
Avrupa Ülkeleri”, Beril Dedeoğlu, (der.), Dünden Bugüne Avrupa Birliği, İstanbul, Boyut Kitapları,
Ekim 2003, s 168.
89
Hakan Taşdemir ve Murat Saraçlı, a.g.m,,ss. 28-29.
88
37
değerlerinin daha geniş alanlara yayılması için imkân bulmuştur.
90
Avrupa Birliği azınlıklar konusunda bugüne kadar çok sayıda çalışma
gerçekleştirmiş, antlaşma ve kıstas oluşturmuştur. 29 Haziran 1990 tarihli
“Kopenhag Kriterleri”, Şubat 1991 tarihli “Azınlıkların Korunması İçin Avrupa
Konvansiyonu”, Kasım 1992 tarihli “Avrupa Bölgesel Diller ve Azınlık Dillerini
Koruma Antlaşması”, Birliğin bu yönde attığı önemli adımlardır. 13 Aralık
2007 tarihinde imzalanan Lizbon Antlaşması ile azınlık haklarına yönelik yeni
bir adım atılmıştır. Anlaşma 1 Aralık 2009’da yürürlüğe girmiştir. Lizbon
Antlaşması, AB’ye azınlık haklarını koruma anlamında açık bir yetki
vermemiş, bu alanda uygulanacak yeni politika açılımlarından bahsetmemiş
ve üye devletleri azınlıklarını korumak için etkin politikalar üretmeye
zorlamamıştır. 91
Vurgulanması gereken diğer bir konu da, AB üyeleri arasında uyumlu
bir azınlık politikası izlenilmediğidir. Azınlık haklarına saygı gösteren üyelerin
yanında, azınlıkları asimile etmeye yönelik politikalar izleyen üyeler de
mevcuttur. Slovakya, Macar azınlığa karşı; Yunanistan, Batı Trakya’daki Türk
azınlığa
karşı;
Fransa
da
topraklarında
yaşayan
azınlıklara
karşı,
asimilasyonist politikalar yürütmektedir. Buna karşın, AB bünyesinde çoğulcu,
entegrasyonist politikalar izleyen üyeler de var. Örneğin İspanya anayasası,
özerk toplulukların dil haklarını tanımış, hatta bu dilleri kültürel miras
kapsamında anayasa koruyuculuğu altına almıştır. Belçika, dört farklı dil
bölgesine bölünmüşken, İtalya’da da dilsel azınlıklar özel yasalarla koruma
altındadırlar.
İsveç,
Macaristan
ve
Çek
hükümetleri
de
azınlıkların
korunmasına önem vermektedir. 92
Aslıhan
P.
Turan,
Uluslararası
Hukukta
ve
AB’de
Azınlıklar,
http://www.bilgesam.org/tr/index.php?option=com_content&view=article&id=625:uluslararashukukta-ve-abde-aznlklar&catid=113:analizler-sosyo-kultur&Itemid=151, (erişim tarihi: 04.12.2010).
91
Aslıhan
P.
Turan,
http://www.bilgesam.org/tr/index.php?option=com_content&view=
article&id=625:uluslararas-hukukta-veabde-aznlklar&catid=113:analizler-sosyo-kultur&Itemid=151,
(erişim tarihi: 04.12.2010).
92
Hakan Taşdemir ve Murat Saraçlı, a.g.e., s 30.
90
İKİNCİ BÖLÜM
TARİHSEL SÜREÇ İÇİNDE AZERBAYCAN’IN ETNİK YAPISINDA
YAŞANAN DEĞİŞİKLER
2.1. ÇARLIK RUSYA ÖNCESİ AZERBAYCAN’DA ETNİK YAPI
Azerbaycan’ın
etnik
yapısının
ilk
şeklini
çizmek
neredeyse
imkânsızdır. Gerçekten de, Azerbaycan’ın gerek coğrafi, gerek siyasi, gerek
etnik, gerekse kültürel ve tarihi sınırını çizmek hiç de kolay değildir. Siyasi ve
coğrafi bir kavram olan “Azerbaycan” mefhumunun ortaya çıktığı tarih M.Ö. 4.
yüzyıla uzanmaktadır. Bugün ise Azerbaycan adı coğrafya bakımından
Kafkasya ve İran sahası içinde iki ayrı coğrafyayı tanımlanmak için
kullanılmaktadır. Azerbaycan’ın Kafkasya’daki kısmı tarih boyunca “Albanya”,
“Aran” (Arapça biçimiyle “Arran”), “Şirvan” ve çeşitli eyalet adları taşımıştır.
93
İran’ın Kuzeyini ve Kafkasya’yı kapsayacak şekilde Azerbaycan adının
Sasaniler döneminden itibaren kullanıldığı görülmektedir. Çarlık Rusya
döneminde her iki coğrafyanın
birleşik
adla
tanımlanması
iyice
yaygınlaşmıştır. 1918-1920 yılları arasında var olmuş Azerbaycan Halk
Cumhuriyeti döneminde ise Azerbaycan adı Kafkasya sahasında Türklerin
yoğun olarak yaşadığı bölgenin siyasi ve coğrafi adına dönüşmüştür.
94
Azerbaycan siyasi tarihinin başlangıç dönemleri M.Ö. III. binyılın ilk
yüzyıllarına dek uzanmaktadır. Bu dönemlere ait bazı Sümer yazıtlarında
Azerbaycan
topraklarında
şekillenmekte
olan
siyasi
oluşumlardan
bahsedilmektedir. Bu anlamda Azerbaycan’ın en etkin bölgesi Urmiye gölü
çevresi olmuştur. Tarihi kaynaklar Azerbaycan coğrafyasında Aratta ülkesi,
Aronata,
Lullubum,
Kuti,
Kas,
Zamua
gibi
devletlerin
isimlerini
zikretmektedirler. M.Ö. III-II. binyıllarda yine Azerbaycan’ın Urmiye gölü
çevresinde meydana gelmiş devletlerden biri de Manna olmuştur. Adına ilk
İsmail Mehmetov, Türk Kafkası'nda Siyasi ve Etnik Yapı Eski Çağlardan Günümüze
Azerbaycan Tarihi, Ötüken, İstanbul, 2009, s. 19
94
İsmail Mehmetov, a.g.e., s. 20.
93
39
kez kaynaklarda M.Ö. 843 yılında rastlanan Manna’nın etnik bakımdan en
büyük gücünü “Mannalı”lar oluşturduğu yazılmaktadır. Bunların Kuti-Lullubum
kavimlerinin torunları olduğu düşünülmektedir. 95 M.Ö. 770 yılında Mada
Devleti ortaya çıkmıştır. Sonraki dönemlerde Azerbaycan coğrafyasında 680350’de İşguz, 328-M.227’de Atropatena Devleti, M.Ö. 350-M.1027’de
Albanya Devletinin olduğu görülmektedir.
M.Ö. 2. binyılın sonu - I. binyılın başlarında Azerbaycan’da yaşamış
değişik toplulukların bir bölümü değişik nedenlerden dolayı bu coğrafyayı terk
etmiştir. Daha sonra bunların bazıları uzun yüzyıllar sonra yeniden önceki
vatanlarına geri dönmüştür. Bazı bilim adamlarına göre bu bölgede Türk
soyluların eski ecdatları yaşamıştır. Onlar burada Batıdaki komşuları
Sümerlerle sıkı temas halinde olmuş ve dilleri karşılıklı şekilde birbirini
etkilemiştir. Bu bilim adamlarına göre, Ön Asya’da yaşamış birçok kavimler,
aynı zamanda Türklerin Doğuya, Orta Asya topraklarına göç etmiş, birkaç
yüzyıl sonra yeniden önceki topraklarına geri dönmüşlerdir. 96
M.S. 7. Yüzyıldan itibaren Arap egemenliğine girmiş Azerbaycan
topraklarında daha sonraki tarihlerde Sacoğulları (892-941), Salaroğulları
(941-983), Revvadiler (981-1117), Şeddadiler (971-1174), Aran Selçuklu
Emirliği (1092-1174) devletlerinin olduğu bilinmektedir. 11-14. yüzyıllarda
Selçuklular, İlhaniler, Atabeyler gibi devletlerden sonra Azerbaycan toprakları
Karakoyunlu
(1410-1469),
Akkoyunlu
(1467-1508)
devletleri
içinde
bulunmuştur. Azerbaycan siyasi tarihinin önemli devletlerinden birisi de
Kızılbaş İmparatorluğu veya Safevi Hanedanı olmuştur. Kızılbaşlar Devleti
Ortadoğu coğrafyasında kurulmuş Selçuklular ve Hülegüküler’den sonra en
büyük Türk imparatorluğu idi. 97 Kızılbaşlar Devleti 221 yıl varlığını
sürdürmüştür. Nadir Han Afşar’ın iktidara el koymasıyla Safevi Devleti de
ortadan kalkmıştır. Merkezi yönetimin yeniden canlandırılması amacıyla
kendini şah ilan eden Nadir Şah’ın 1747 yılında öldürülmesiyle bir kargaşa
İsmail Mehmetov, a.g.e., s. 84.
Mahmud İsmayıl., Azerbaycan Xalqının Yaranması, Bakı 1995, ss. 4-5.
97
Safeviler devletinin tarihiyle ilgili kapsamlı bir çalışma için bkz: Oqtay Efendiyev, Azerbaycan
Sefeviler Dövleti, Bakı, 1983.
95
96
40
dönemi yaşanmıştır. Bu sırada birçok hanlık ortaya çıkmış emperyalist
devletler de bölgede yerleşmiştir. 1747 yılından Rus işgaline dek olan
yaklaşık yarım yüzyıllık süreç Azerbaycan Türklerinin siyasi tarihinde genel
bir tanımlamayla Hanlıklar dönemi olarak adlandırılabilir. Bu hanlıklar Safevi
şahları döneminde belli eyaletlerin başına atanmış büyük Türk boy beyleri
olup, merkezi iktidarın zayıflaması ve çöküşüyle kendi bölgelerinde bağımsız
konuma gelmişlerdir. 98 Bu dönemde kıyasıya bir iktidar mücadelesi
yaşanmıştır. Bu mücadeleler sonunda yine önemli bir Türk boyu olan
Kaçarlar iktidarı ele geçirmişlerdir. Kaçarlardan olan Ağa Muhammed Han
şahlık payesini üzerine aldıktan sonra devletin adını Memalik-i Mahruse-i İran
olarak (Korunmuş İran Memleketi) adlandırmıştır. 99 Ağa Muhammed Şah
merkeziyetçi bir politika izleyerek hanlıkları kendi egemenliği altına sokmak
istediyse de, bu politikası Rusların engeline takılmıştır. Böylece Kafkaslara
hâkim olmak için Rusya ve İran arasında başlayan savaşlar sonucunda
Azerbaycan topraklarının bir kısmı Kaçarlar tarafından merkezi otoritenin
denetimine girerken, bir kısmı da Rusya tarafından işgal edilmiştir.
Farklı dönemlerde büyük imparatorlukların sınırları içinde yer almış
bugünkü Azerbaycan coğrafyası değişik halkların ve toplulukların yaşadığı bir
bölge olmuştur. İran tarihçileri ve ne yazık ki Sovyetler dönemindeki resmi
tarih yazını 11. yüzyıla dek Azerbaycan kavramının olmadığını iddia
etmişlerdir. Bu görüşlere göre, bu bölgede sadece İran topluluğu yaşamış ve
11.
yüzyılda
bölgeye
gelen
Selçuklular
burada
yaşayan
Persleri
Türkleştirmişlerdir. Doğal olarak bu noktada şöyle bir soru sorulabilir:
Selçuklular neden kendi dillerini İran nüfusuna değil, Azerbaycan’da yaşayan
ahaliye kabul ettirmişlerdir? Ayrıca neden diğer komşu ülkeleri değil, sadece
Azerbaycan coğrafyasında yaşayanları “Türkleştirmişlerdir.” Öncelikle şunu
vurgulamak gerekir ki Selçuk yöneticiler kendi dillerine kayıtsızdır ve
saraylarında Farsça kullanmışlardır. İkincisi ise Selçuklular Azerbaycan’a
girdiklerinde
burada
kendileriyle
akraba
toplulukla
karşılaşmışlardır.
Selçuklular sayıca az ve kültürel düzeyleri yerli halkın düzeyinde olmadığı
98
99
İsmail Mehmetov, a.g.e., s. 437.
İsmail Mehmetov, a.g.e., s. 443.
41
için yerli halk arasında asimilasyona uğrayarak etnik gelişmeler içinde eriyip
gitmişlerdir. 100
2.2. ÇARLIK RUSYA DÖNEMİNDE AZERBAYCAN’IN ETNİK YAPISI
2.2.1. Rus İşgali Döneminde Ermeni İskân Politikaları ve Demografik
Durumun Değişmesi
2.2.1.1. Bölgedeki Ermeni İskân Politikaları
19. yüzyılın başlarında Kaçarlar ile Güney Kafkasya’yı işgal etmeye
çalışan
Rusya
İmparatorluğu
arasındaki
kanlı
savaşlar
sonucunda
Azerbaycan’ın tarihî toprakları 12 Ekim 1813 tarihli Gülistan ve 10 Şubat
1828 tarihli Türkmençay Anlaşmaları ile iki kısma ayrılmıştır. Türkmençay
Anlaşması gereği, İrevan ve Nahçivan hanlıkları dâhil Araz Nehri’nden
kuzeydeki
topraklar
Rusya’ya
katılırken,
güneydeki
topraklar
Kaçar
yönetimine geçmiştir. 20 Mart tarihinde Anlaşmayı onaylayan Rus Çarı I.
Nikolay, bu onayın hemen ardından Ermeni vilayetinin oluşturulmasına dair
ferman vermiştir. Fermana göre, eski İrevan Hanlığı, Nahçıvan Hanlığı ve
Ordubad’ı içine alan bölgede Ermeni vilayeti kurulacaktır. 21 Mart günü
Ermeni vilayeti resmen kurulmuştur. Vilayetin terkibine İrevan’ın 15 “mahal”
ile Nahcivan’ın 5 “mahal”i katılmıştır. Ferman gereği 7.331 Türk ve 2.369
Ermeni nüfuslu İrevan şehri "Ermeni vilayeti"ne dâhil edilmiştir. 101 Ruslar
Türkmençay Anlaşması ve Osmanlı İmparatorluğu ile yaptıkları 1828–1829
Savaşı’nın şartları gereği Kafkaslara, Azerbaycan Türklerinin yaşadıkları
bölgelere yoğun bir Ermeni göçü başlatmışlardır. 102
Mahmud İsmayıl, a.g.e., s. 4.
Bkz: Aygün Attar, “Karabağ Sorunu ve Çözüm Arayışları”, Dokuzuncu Askeri Tarih Semineri
Bildirileri I (22-24 Ekim 2003),Genelkurmay Basımevi, Ankara 2005, s. 107-133;
http://politika.dumlupinar.edu.tr/attar/3.doc, (erişim tarihi: 25.03.2010).
102
Karabağ’a ilk yerleşen Ermeniler de İran’ın Marağa civarındaki köylerden getirilmiş Ermenilerdir.
Bu Ermenilerin torunları, 1978’de atalarının Karabağ’a yerleşen ilk Ermeniler olmaları ve bu
topraklardaki varlıklarının 150. yılı şerefine onlara anıt dikmiş, üzerinde Ermeni alfabesi ile “Marağa
– 150” sözleri yazmışlardır. Sovyetler Birliği’nin dağılması sırasında, 1991’de bu anıt Ermenilerin
100
101
42
Türkmençay Anlaşmasının imzalanmasından sonra Ermenilerin göç
ettirilmesi için Rus ordusunda görevli olan Ermeni kökenli subaylar doğrudan
görevlendirilmişlerdir. Rusya İmparatorluğu sarayından göçle ilgili verilen 15
maddelik talimatta çok ilginç hükümler yer almıştır. Bu maddelerde
Ermenilerin toplu şekilde iskân ettirilmesi öncelikli vazife olarak belirlenmiştir:
1)
Göç sürecini kontrol etmek için Hıristiyan Göçmenler
Komitesi oluşturulsun
2)
Göçmenlerin
iskân
edecekleri
topraklarda
Hıristiyanlardan müteşekkil daire (okrug) oluşturulsun. Hıristiyanların
Müslümanlarla bir arada yaşamalarına müsaade edilmesin. Bunun için
bazı Müslüman, ayrıca Hıristiyan köylerinin onların dindaşlarının daha
yoğun yaşadıkları bölgelere göçürülmesi konusu görüşülsün.
3)
Göçmenlerin
yerleştirilmesi
için
yaşam
açısından
elverişli, hayat için sağlıklı ve bol sulu topraklar seçilsin.
4)
Göçmenlere ayrıcalıklar ve imtiyazlar verilsin. 103
Yeni oluşturulmuş “Ermeni vilayetinde” 1111 köyden sadece 62’sinde
Ermeniler yaşamaktaydı ve bu köylerden sadece 14’ünün ismi Ermeniceydi.
Bu köylerdeki Ermenilerin ekseriyeti 1828 yılında bu köylere gelerek
yerleşmiş Ermenilerdi. Ermeniler, Kafkaslara göç ettirilirken, çok sayıda
Müslüman da Çarlık yönetimine karşı oldukları için Azerbaycan’ın diğer
bölgelerine ve Osmanlı Devleti’nin topraklarına göç etmek zorunda kalmıştır.
Göçten önce Ermeni vilayetinde Müslümanların sayısı 81.749 (16.078 aile)
ve Ermenilerin sayısı 25.131 (4.428 aile) iken, Ermenilerin İran’dan göç
ettirilmesinden sonra sayıları 60.691’e (11.377 aile), yani % 24’ten % 43’e
yükselmiştir. İran’dan göç ettirilen 8.249 aileden 6.949’u Ermeni eyaletinde
yerleştiği halde, geriye kalan 1300 aile ise Karabağ’a ve Zengezur’a göç
kendisi tarafından dağıtılmıştır. Bkz, Celal Aliyev ve Budaq Budaqov, Türkler, Azerbaycanlılar,
Ermeniler: Tarihi Heqiqetin Soyqırımı, Azerbaycan Neşriyatı, Bakı, 2003 ss. 12-13.
103
Bkz: Fahri Valehoğlu –Hacılar, “Rus İşgali Sonrasında Azerbaycan Topraklarında Ermeni İskanı”.
KÖK Araştırmalar KÖK Sosyal ve Stratejik Araştırmalar Dergisi, Ermeni Araştırmaları II, Cilt
XII,
Sayı
2
(Güz
2010),
ss.
35-44,
KÖKSAV
Yayınları,
http://www.koksav.org.tr/arsiv/201012206.pdf (erişim tarihi: 12.04.2011).
43
ettirilmiştir. 104 Böylece Rusya’nın Kafkaslardaki Ermeni iskânı siyasetiyle
bölgenin etnik yapısı değişmeye başlamıştır. Ayrıca 1836 yılında bağımsız
Alban Kilisesi’nin feshedilerek, Ermeni Grigorian Kilisesi’ne devredilmesi
Azerbaycan’ın
en
eski
halklarından
olan
Hıristiyan
Albanların
Grigoryanlaşmasına ve Ermenileşmesine yol açmıştır. Alban Kilisesi’nin
sahip olduğu tüm eski arşivler yağmalanmış ve Albanların çok az kısmı kendi
kimliklerini koruyabilmişlerdir. Bunlar hâlihazırda Oğuz ve Gebele ilçelerinde
yaşayan Udinlerdir. 105
Rus İmparatorluğu’nun Ermenileri Kafkaslara göç ettirmekteki amacı,
onları İran ve Osmanlı “asimilasyonundan kurtarmak” değil, kendi askerî,
siyasi, ekonomik ve tümüyle sömürgeci politikalarının aracı haline getirmekti.
Ruslar, Ermenileri kendilerine sadık bir müttefik olarak görmekteydiler. 106 N.
Şavrov’un yazdığına göre, sadece 1828-1830 yıllarında Güney Kafkasya’ya
İran’dan 40.000 ve Osmanlı’dan 84.000 Ermeni göç ettirilmişler ve bu
Ermeniler Karabağ, İrevan, Borçalı ve Ahıska bölgelerindeki en verimli
topraklara yerleştirilmişlerdir. 1900’lü yılların başında Güney Kafkasya’daki
1.300.000 Ermeni nüfusun ancak 300.000’i buranın yerlisiydi, geri kalan 1
milyon Ermeni ise bölgeye Ruslar tarafından göç ettirilmiştir. 107
Ermenistan kaynakları bile Karabağ meselesine ilişkin göreceli olarak
sessizliğin yaşandığı dönemlerde, XIX. yüzyıl başlarında Karabağ bölgesinde
Ermeni nüfusun azınlıkta kaldığını ifade etmekteydiler. Nitekim 1972 yılında
Erivan'da yayınlanan "Batı Ermenistan'ın Rusya'ya birleştirilmesi" isimli bir
kitapta (s. 562), bu yıllar için Karabağ'da 12 bin ailenin bulunduğu ve bunların
sadece 2500-ünün Ermeni ailesi olduğu belirtiliyor. Ermenilerin buraya
sonradan geldiğinin kendilerince bir başka ifadesi de, 1978 yılında
Karabağ'ın Akdere (eski Mardakert) rayonunda, "Bölgeye Gelişlerinin 150
Vaqif Arzumanlı ve Nazim Mustafa, Tarihin qara sehifeleri, Bakı, 1998. s. 15.
Bu konuda bkz, Farida Mamеdova, Politiçеskaya Istoriya i istoriçеskaya gеografiya
Kavkazskoy Albanii, Elm, Baku, 1986, ss. 238-239; Farida Mamеdova, “Itrina o Karabahskoy
problеmе”, Jurnal Azеrbaydjan i azеrbaydjantsı, No: 7–8, 2001.
106
Guram Marhuliya, “Armyanskiy sеpararizm na Yujnom Kavkazе”, Dirçeliş XXI esr, 104–105,
2006, http://www.mns.gov.az/dircelish_jurnali_az.html, (erişim tarihi: 13.06.2012).
107
Nikolay Şavrov, Novaya ugroza russkomu dеlu v Zakavkaz’е. Prеdsroyaş’aya rasprodaja
Mugani inorodtsam, SPb: 1911, Elm, Baku, 1990, ss. 63–64.
104
105
44
Yılı" anıtını dikmeleri olmuştur. 108
Azerbaycan’da genel nüfus sayımına ilişkin ilk veriler 28 Ocak 1897
tarihinde yapılan Rusya İmparatorluğu genel nüfus sayımı sonucunda tespit
edilmiştir. 109 Fakat bu tarihe gelene dek bölgenin nüfus yapısında ciddi
değişiklikler
yaşanmış,
nüfus
yapısındaki
dengeler
neredeyse
altüst
edilmiştir. 1807 yılında Azerbaycan’ın 560 binlik nüfusunun büyük ekseriyeti
Azerbaycan Türklerinden oluşurken, bu coğrafyada Tatlar, Talışlar, İran
Kürtleri de yaşamaktaydı. Doğal olarak Çarlık Rusyası’nın demografik
politikasının temelinde bölgenin daha fazla Hıristiyanlaştırılması yer almıştır.
1818 yılından itibaren bölgeye önce Almanların, kısa süre sonra değişik
cemaatlere mensup Rusların (Molokan, Subbotnik, Duhobor, Baptist vs.),
ardından da Yunanlıların ve Ukraynalıların göçü başlamıştır. 110 Rus
Çarlığı’nın Osmanlı ve Kaçar hanedanıyla yaptığı savaşlar sonucunda,
Ruslar Kafkaslardaki konumunu güçlendirirken, 20 Mart 1828’de bölgede bir
Ermeni vilayeti oluşturulmuş, Osmanlı ve İran’daki Ermenilerin bu bölgelere
göç ettirilmesi sağlanmıştır. 1900’lü yılların başında Güney Kafkasya’daki
1.300.000 Ermeni nüfusun ancak 300.000’i buranın yerlisiyken, geri kalan bir
milyon Ermeni ise bölgeye Ruslar tarafından göç ettirilmiştir. 111
2.2.1.2. Çarlık Reformların Kimlik Bilinci Üzerindeki Etkileri
Çar yönetiminin hanlıkları ortadan kaldırmasının sonuçları tarihçiler
ve diğer araştırmacılar tarafından daha çok Azerbaycan'daki Türk devletçilik
geleneğine darbe, ülkenin iktisadî açıdan sömürülmesi karşısında önemli bir
engelin yok edilmesi ve yerel yönetimin Rusların eline geçmesi şeklinde
değerlendirilmektedir.
İlgar Aliyev, Dağlıg Karabağ, Bakü, Elm, 1989, ss. 75-78.
Pеrvaya Vsеobş’aya pеrеpis’ nasеlеniya Rossiyskoy Impеrii 1897 g. (Pod rеd. N.A.Rroynitskogo),
S.-Pеtеrburg, 1905.
110
Arif
Yunusov, “Etniçеskiе i migratsionnıе protsеssı v posrsovеrskom Azеrbaydjanе”
http://chairs.stavsu.ru/geo/Conference/c1-67.htm, (erişim tarihi: 21.02.2012).
111
Nikolay Şavrov, Novaya ugroza russkomu dеlu v Zakavkaz’е. Prеdsroyaş’aya rasprodaja
Mugani inorodtsam, SPb: 1911, Elm, Baku, 1990, ss. 63–64.
108
109
45
Swietochowski'nin
de
belirttiği
gibi,
son
idarî
düzenlemeyle
Azerbaycan topraklarının Bakü ve Yelizavetpol “guberniya”larının (eyalet)
içine alınması bölgede etnik bir kimlik yaratma amacına yönelik olmasa da, 112
dolaylı yolla bu işe yardım ettiği söylenebilir. Zira 20. yüzyılın başlangıcında
millî zemin üzerine kurulacak Azerbaycan Halk Cumhuriyeti bu iki
guberniyanın arazisi üzerine inşa edilecekti. Dolayısıyla yeni idarî düzenleme
tarihte ilk bağımsız Azerbaycan millî devletinin ortaya çıkmasına katkıda
bulunacaktı. Ayrıca hanlıklardaki idarî düzenin boy bilincine dayanması,
hanlıklar arasında derin siyasi bölünmeler ve çatışmalar, millet bilincinin
gelişmesi karşısında önemli bir engel teşkil etmekteydi. Böylece yeni
düzenlemeyle ulusallaşma süreci karşısındaki önemli bir engel ortadan
kalkacaktı. Başka bir engel de ortak yazı dilinin bulunmamasıydı. Zira
hanlıkların büyük bir kısmında, yazı dili olarak Türkçe yerine, Farsça
kullanılıyordu. Hanlıklar arasındaki sınırların ortadan kaldırılmasıyla ortak
edebî dil oluşturma çabalan da hızlanacaktı. Bu sürecin en büyük yanlışı o
zamana kadar bir Türk yerleşim alanı olan Erivan'ın bağımsız bir
gubernatörlüğe dönüştürülerek ileride ortaya çıkacak Ermenistan ülkesinin
sınırlarını belirlemesiydi. 113
Çarlık yönetimince 1860-1870'li yıllarda uygulamaya konulan Büyük
Reformlar ve bu reformlar kapsamında sürdürülen göreceli özgürlükler
Azerbaycan'da
toplumsal-siyasal
dinamikleri
etkilemiştir.
Ayrıca,
Azerbaycan'ı Çarlığın diğer eyaletlerinden farklı kılan, belki de - söylemek
gerekirse - daha avantajlı konuma getiren diğer bir önemli faktör de
bulunuyordu.
1850-60’lardan itibaren yerel dilin geliştirilmesini, yerel bir tarih
bilincinin biçimlendirilmesini yeğlemiştir. Bu tür politikaların ilk örneklerinden
biri olarak, Çarlığın 1840-50’li yıllarda Kafkas Canişini (Kafkasya Valisi)
olarak atadığı Vorontsov’un uygulamaları bu açıdan önemli olsa gerek. Şöyle
ki, bu göreve atandıktan kısa bir süre sonra Vorontsov’un yoğun bir kültür
Tadeusz Swietochowski, Müslüman Cemaatten Ulusal Kimliğe Rus Azerbaycanı:1905-1920
(Çeviren:Nuray Mert), Bağlam Yay., İstanbul, 1988, s.33.
113
Ebülfez Süleymanlı, Milletleşme Sürecinde Azerbaycan Türkleri, Ötüken Yay. ss. 42-43.
112
46
politikası izlediği; bu bağlamda Azerbaycanlı yazarlardan oluşan bir grubu
yerel tarih yazımı için organize ettiği; o dönemde yayınlanmakta olan Kafkas
dergisinde sık sık Azerbaycanlı şairlerin şiirlerine yer verdiği; Azerbaycan’ın
yerel dili, folkloru, edebiyatı ile ilgili araştırmalara finansal fon sağladığı
bilinmektedir. 114 Ama bunu yaparken hassas dengeleme politikalarının
izlendiği de görülmektedir. Başka bir deyişle, Çarlık yönetimi diğer tehdit
kaynağı olarak gördüğü ve o dönemde yeni yeni kendine yer etmeye
başlayan Türkçülük eğilimlerini de kontrol altında tutmayı ihmal etmemiştir.
Bu politikaların içeriğini özellikle Azerbaycan toplumunun adının ve dilinin
tanımlanması bağlamında değerlendirmek mümkündür. Şöyle ki, Rus
idarecileri bu dönemde Azerbaycan toplumunu Müslüman, Müslüman
Tatarlar ya da Rusya Müslümanları gibi oldukça genel ve muğlak kavramlar
ile tanımlarken, kullanılan yerel dili Tatarca, ya da Tatar dili olarak ifade
etmeyi tercih etmişlerdir. 115
Nüfusla ilgili istatistik verileri, 19. yüzyılın sonlarından itibaren
Azerbaycan’da nüfus artışını göstermektedir. Bu artış 1913 yılına dek devam
etmiştir. Nüfus artışının başlıca nedenlerinden biri, Bakü’nün bir petrol üretim
merkezi haline gelmesidir.
2.2.2. Sanayileşme ve Kentleşmenin Demografik Yapı Üzerindeki Etkileri
Bakü
Rusya
tarafından
işgal
edildiğinde,
birkaç
Müslüman
mahallesinden oluşan ve nüfusu beş bini geçmeyen geleneksel bir İslam
şehri konumundaydı. Toprak mülkiyeti üzerinden devlet tekelinin kaldırılması,
özel sektörde gereken sermaye ve teknik imkanlara sahip yerli ve yabancı iş
adamlarına tahsis edilen petrol arama imtiyazlarının verilmesi, eski Bakü
Tadeusz Swietochowski, a.g.e., s.26. Diğer bilgiler için bkz: A.Hüseynzade, XIX esrin ikinci
yarısında Azerbaycan tarihşünaslığı, Bakı, 1967.
115
Örneğin, ilk kez Tiflis'te Rus dilinde yayın hayatında başlayan ve Azerbaycan toplumu için
öngörüldüğü anlaşılan derginin adı, İzvestia Tatar (Tatar Haberleri) olarak geçiyordu. Bu derginin
Azerbaycan dilindeki ilk yayın organı olan ''Ekinci'' den (1875) epey önce çıktığı gözönünde
bulundurulursa, önemli vaka olarak değerlendirilmesi gerekecektir. Bkz: Leeuw, s.101. Ayrıca bu
konuda daha geniş bilgi için bkz: . Alireza Asgharzadeh, ''Azerbaijan and The Challenge of Multiple
Identiities: In Search of A Global Soul'', MERIA Journal, Cilt 11, Sayı 4, (Aralık)2007.
114
47
Kalesi'ni hareketlendirdi. Böylece, servet avcıları ve finansal güce sahip
şirketlerin Bakü'ye akını başladı. 1880'li yıllarda şehrin kuzey kısmı, yüzlerce
petrol kuyusunun bulunduğu dev bir petrol madenine dönüştü. Bilhassa bu
dönemde İsveçli iş adamı Ludvig Nobel, Bakü'de bir şirketler imparatorluğu
kurmuştu. Şehrin kuzeyinde bulunan Nobel'e ait petrol rafinerileri ile petrol
arama-üretim
alanları
boru
hatlarıyla
birbirlerine
bağlanmıştı.
Petrol
sektöründen Rus, Ermeni ve Müslüman iş adamları da müthiş kar elde
ediyorlardı. Şehrin en büyük şirketleri Shibaev & Co. Hazar Petrol Cemiyeti,
Tağıyev, Nağıyev, Esadullayev, Lianozov, Mirzeyev, Ter-Agopov, Mantaşev
ve Pitoyev ailelerine aitti. 1880'li yıllarda Bakü'nün çağlayan petrol piyasasına
Rothschild Bankası da girdi. 116
Petrol üretimi bir taraftan Bakü’nün kentleşmesini hızlandırırken, diğer
taraftan
Rusya’nın
değişik
bölgelerinden
ve
Güney
Azerbaycan’dan
çalışmaya gelenlerin sayısında bir artışa neden olmuştur.
1897 yılında ilk defa Rusya imparatorluğu genelinde nüfus sayımı
yapıldı. Buna göre, Çarlık Rusya'sının toplam nüfusu ilk belirlemelere göre
125,7 milyonu aşıyordu. 117 S.K. Patkanov'a göre, bu belirlemeler sonucunda
Rusya'nın genelinde 146 halk yaşamaktaydı. 118
Sayımda Güney Kafkasya’nın Türk kesimi "Türk-Tatar", "TatarMüslüman" etnik kimliği altında gösterilmiştir. Buna karşılık Türk Kafkası'nın
nüfus dağılımı pek net belirtilmemiştir. Buna karşılık gayri-Türk unsurların
konumu daha net belirtilmiştir. Bakü çevresinde Ermeni ve diğer etnik
kökenlere mensup sermaye sahipleri yanında, bu kimliği taşıyan grupların
varlığına dikkat edilmiştir. Bu dönemde Rusya genelinde toplam TürkMüslüman kimlikli insan sayısı 15.118.442 idi. Kafkasya Türkleri de onların
içinde yer almaktaydı. Türk nüfusu bakımından Azerbaycan hâlâ en önemli
Gulişambarov S.,Oçеrk razviriya i sovrеmеn- noе sosroyaniе nеfryanoy promışlеnnosri
Bakinskogo rayona // Sbornik svеdеniy o Kavkazе, Tiflis, 1880. R. 7, ss. 327-369;
117
Urlanis B. T, Rost Naseleniya v Yevrope, Moskova 1941, s. 190; Raşin A. R, Naseleniye Rossii za
100 let, Moskova 1956, s. 26; Vodarskiy Y. E, Naseleniye Rossii za 400 let, Moskova 1973; Jdanko
T. A, ''Etniçeskiye Obtşnosti i Etniçeskiye Protsessi v Dorevolyutsionnoy Rossi'', Sovremennıye
Etniçeskiye Proçessı v SSSR eseri içinde, Moskova 1975, ss. 34-35.
118
Jdanko T. A, a.g.e., Tablo: 1.
116
48
üs konumundaydı. Türklerle birlikte, bu bölgede Ruslarca ayrı birer "etnik"
statüsü yakıştırılan Kürt, Avar, Ermeni, Rus, Ukraynalı, Tat, Fars, Gürcü,
Avrupalı, Yahudi ve diğer etnik unsurlar barınmaktaydı. 119
1897 nüfus sayımına göre Azerbaycan'ın toplam nüfusu 1.876.700 idi.
Bu rakam 1910 yılında 2.317.000'e, 1913 yılında ise 2.339.000'e varmıştır.
XIX. Yüzyılın sonlarında nüfusun ancak 220.000'i şehirlerde yaşamaktaydı.
Bu rakam 1897-1908 yılları arasında 355.700'e, 1909-1917 yılları arasında
ise 573.300'e ulaşmıştır. Kasabalarda oturan (şehir tarzı yerleşim alanları)
nüfus ise 20.000 idi. 1896 yılında şehir nüfusu genel nüfusun % 16,9'u, 1913
yılında ise % 23,8'i oluşturmaktaydı. Nüfusun, özellikle de şehir nüfusundaki
yükselişin nedeni Azerbaycan içinde meydana gelen göçler veya doğum
oranındaki artış değildir. Bu yükseliş özellikle Rusya, İrevan ve Tiflis
gubernatörlüklerinden iş için gelen işsizler ordusunun bölgeye akınıyla
ilişkilidir. 1897 sayımına göre, Azerbaycan köylü nüfusu 1.502.000 idi. 1913
yılında ise bu rakam 1.783.000'e çıkmıştı. 1897 yılında köylüler toplam
nüfusun % 83,1'i oluştururken, 1913 yılında bu oran % 76,2'e düşmüştür. Bu
hesapla Azerbaycan nüfusunun 3/4'ünü köylüler teşkil etmekteydiler. 1897
yılında işçilerin sayısı 150.000'i aşmıyordu. 1917 yılında bu rakam 240.000'e
varıyordu. Bunun 180.000'ini sanayi, 60.000'ini ise tarım işçisi oluşturuyordu.
Buraya mevsimlik işçi olarak çalışanları dahil edersek işçilerin toplam sayısı
400 ila 500 bin arasında değişiyordu. 120
Azerbaycan’ın nüfusu, doğal artışın yanı sıra Rusya, Ermenistan,
Gürcistan, Dağıstan ve Güney Azerbaycan’dan gelenlerle de yükselmiştir. 121
Sanayinin gelişmesiyle Bakü şehir olarak büyüme trendi göstermekteydi.
Kısa sürede sanayi bölgesi, güney ve kuzey uç sınırlarının ötesine taştı.
1851’de şehir 7 431 Türkçe konuşan Müslüman nüfusa sahip idi. 1863’te
toplam nüfusu 14 500 iken 1897’de bu sayı 111 904’e ulaşmıştı. Birinci
Dünya Savaşı’ndan önce bu sayı ikiye katlanmıştı. 1903’te çevredeki
119
Jdanko T. A, a.g.e.,Tablo: 1.
M. A Adonts, S.Aliyarov ve N.N S-Marşani, Mnogonatsionalnıy sostav i klassovoe edinstvo
ploretariata Zakavkazya, Formirovanie raboçego klassa v Zakavkaze, Tiflis 1974, ss. 106-107.
121
A.V. Alışеvskiy, Gorodskoе nasеlеniе Azеrbaydjana, Baku 1923, ss. 4-5, Azerbaycan tarihi,
Beşinci cild (aprel 1920-iyun 1941), Elm, Bakı 2000, s. 93.
120
49
kasabalarla birlikte Bakü’nün toplam nüfusu 143 786 olmuştu. 1913’te ise bu
sayı 214 670’a yükselmişti. 122 Göçlerin etkisiyle şehrin etnik yapısı önemli
ölçüde değişmiştir. 1843 yılında şehir nüfusunun %91’i Türk ve İranlı
Müslümanlardan oluşuyordu. 123 1897-1913 yıllarında Müslümanların sayısı
artmaya devam ederken Ermeni ve Rus göçmenlerin sayısı daha hızlı
artmıştır. Bu dönemde Türklerin sayısı 33 826’dan 45 962’ye yükselirken
şehrin Ermeni nüfusu 10 033’den 41 680’a ulaşmıştı. Rusya’nın Çernozem
bölgesinden gelen göç akıntısı, özellikle yeni yüzyılın başında önemli ölçüde
yükselmişti. 1897 ve 1913 yıllarında bu sayı 38 975 ve 76 288 olarak
kaydedilmişti. 124 1903’de Bakü’de Türk Müslüman oranı %30 iken 1913’te bu
oran %21’e düşmüştü. 125
Bu dönüşüm sürecinde Müslümanlar dezavantajlı bir konuma düştüler.
Müslümanlar petrol ticaretindeki mevzilerini bu konuda daha avantajlı olan
yabancılara kaptırıyorlardı. 126 Buna rağmen bazı yerli iş adamları önemli
zenginliğe ve etkinliğe sahiplerdi. Hacı Zeynalabdin Tağıyev, Şemsi
Esedullayev ve Musa Nağıyev petrol patlamasının getirdiği müthiş zenginliğe
sahip olmuşlardı. Tağıyev Hazar ticari filosunun önemli bir kısmını ve
Bakü’nün güneyinde Bibi Heybet’te zengin petrol kuyularını işletiyordu. Sahip
olduğu en büyük tekstil fabrikasında bin işçiye istihdam sağlanmıştı. Tağıyev,
Müslüman müşterilerin hamisi rolünü üstlenip Petrol Sanayiciler Birliğinde,
şehir meclisinde ve Saint-Petersburg′daki bakanlıklarda Türk toplumun
çıkarlarını başarıyla temsil ediyordu. Bu milyoner işadamı şehirdeki öncellikle
Müslüman toplumu için bağışta bulunuyordu. Tağıyev, okur yazarlığı
olmadığı halde Müslüman öğrencilere burs vermekteydi. 1905 yılından
Veriler için bkz.: Kavkazskiy kalеndar’ na 1852 god. Tiflis, 1851. S. 305; Izvеsriya
Bakinskoy gorodskoy dumı. 1914. № 5. S. 8. Bu verilere Abşeron yarımadası petrol bölgelerinde
yaşayanlar dahil edilmemiştir. Bu sakinler de dikkate alındıkta 1903 yılında Bakü nüfusu 206 751,
1908 yılında ise 230 419 idi. Altstadt, Audrey L., Baku, 1813-1914: Transformation of a Muslim
Town, The City in Late Imperial Russia, edited by Michael F. Hamm. Bloomington: Indiana
University Press 1986. P. 288-293.
123
D. I. Ismail-Zadе, Nasеlеniе gorodov Zakavkazskogo kraya v XIX - naçalе XX v
Moskva 1991, s. 79.
124
Altstadt-Mirhadi A.L. Baku. s.289.
125
Izvеstiya Bakinskoy gorodskoy dumı. 1914. №5. s. 18.
126
19. Yüzyılın sonunda Müslüman işletmelerinin Bakü petrolü üretimindeki payı sadece %5 idi.
Bkz.: Sеidzadе D. B. Iz istorii azеrbaydjanskoy burjuazii v naçalе XX vеka. Baku, 1978, ss. 23-27.
122
50
itibaren vakıfların halk-eğitim etkinliklerini ve 19. yüzyıl sonlarında Müslüman
aydınların odağı haline gelen gazeteleri finanse etmekteydi. Milyoner Tağıyev
serveti sayesinde, Müslüman kız lisesi açma, opera dahil birkaç tiyatro binası
inşa etme imkanlarına sahip olmuştu. 127
Müslümanlar ekonomi dışında pek de etkin bir güce sahip değildi.
Şehir yönetiminde Rus göçmenler, serbest meslek ve teknik hizmet alanında
Ermeniler önde geliyordu. 1910 yılında Bakü′de 107 avukat ve yardımcı,
hizmet veriyordu. Bu alanda çalışan Müslüman avukat sayısı sadece 4 idi.
Bunun dışında 38 Rus ve 48 Ermeni avukat çalışıyordu. 128 1913 yılında
Bakü′de
faaliyette
bulunan
146
ruhsatlı
doktordan
sadece
10′u
Müslümandı. 129 1905 yılında liselerde ve “realnıy” okullarında görev yapan
258 öğretmen arasında Müslüman öğretmenlerin sayısı onu geçmemekteydi.
Azerbaycan’da 1914-1917 yıllarında 89 bin, 1918-1920 yılları arasında
ise 197.000’lik bir nüfus azalması yaşanmıştır. 130 Birinci Dünya Savaşının
başlaması, ekonomik ve sosyal sıkıntılar, salgın hastalıkların yayılması,
ayrıca bu dönemde Ermenilerin Azerbaycanlılara karşı yaptıkları toplu
katliamlar bu düşüşte etkili olmuştur. 131
Ibragimov M. D. Prеdprinimarеl’skaya dеyarеl’nosr’ G. Z. Tagiеva. Baku, 1990, s. 32.
RGIA. F. 1485. On. 1. D. 10. L., s.144.
129
Adrеsnaya i spravoçnaya kniga. Baku, 1913. ss. 102-106.
130
Е.K. Mеhraliеv, Gеografiçеskiе problеmı formirovaniya i razmеşеniya nasеlеniya v
Azеrbaydjanskoy SSR, El’m, Baku 1984, s.19.
131
Rusya İmparatorluğunun iskan politikası ve Ermenilerin Kafkaslarda Türklere karşı yaptıkları
katliamlar konusunda ayrıntılı bilgi için bkz. Alesker Aleskerli, “Ermenilerin Azerbaycan'da Yaptığı
Soykırımlar ve Devam Eden Çözümsüzlük”, Stratejik Analiz, Cilt 9, Sayı 108, Nisan 2009, ss. 2830.
127
128
51
Tablo 1: 1913 İtibariyle Bakü sanayi bölgesinde yaşayan etnik grupları 132
Etnik kimlikler
Erkekler
Kadınlar
Türkler (Azerbaycanlılar)
14 553
9 473
Ruslar
21 060
17 198
Ermeniler
12 915
3 921
Farslar
20 925
1 915
Almanlar
860
912
Polonyalılar
222
191
Yahudiler
627
466
Gürcüler
745
250
Kazan Tatarları
3 183
920
Lezgiler
6 222
991
Diğer Kafkas halkları
308
89
Diğer halklar
816
527
Toplamda
82 436
36 850
Azerbaycan’da petrol sanayisinin gelişimi bölgenin demografik yapısını
da önemli ölçüde etkilemiştir. Bu bir taraftan halkın nüfus yapısını etkilerken
diğer taraftan da Müslüman ve Türk burjuvazisinin de ortaya çıkmasına
neden olmuştur. Bu dönemde Bakü sadece bir petrol sanayi merkezi olarak
kalmamıştır. Bunun yanı sıra Bakü’de eğitim ve kültür atılımının da
yaşandığını görmekteyiz.
2.2.3. Sanayinin Gelişmesi Milli Kimlik Şuurunun Güçlenmesi
1867 yılında Mavera-i Kafkas Eğitim Dairesi Başkanlığı kuruldu.
Sürekli inşa edilen ilkokulların, “realnıy” okulların ve liselerin sayısının
artırılmasıyla Müslüman eğitimi Hıristiyan okul sistemine göre geride
kalmıştır. Zira ilk başlarda Müslümanlar kendi çocuklarını, değil Rus
132
Yorg Baberovskiy, a.g.e., s. 58.
52
okullarına, Rusça-Tatarca eğitim veren ilkokullara bile vermeye kabul
etmiyordu. Kur’an kursu verildiği medreseler resmi eğitim kurumu statüsünde
değildi. Medrese mezunları eğitime devam etme hakkına sahip değildi. Bu
okulların aşırı dinciler tarafından yönetildiği ve bu okulların Avrupa
uygarlığına karşı birer direniş merkezi oldukları algısı hakim idi. Oysa
bürokrasi elit bu uygarlığın yayılmasından yanaydı. Dolaysıyla, İslam eğitim
sisteminin yerine Rus eğitim sisteminin geçmesi istenmekteydi. 1870'li yılların
ortalarında
Eğitim
Bakanı
Graf
Tolstoy,
eyaletlerde
ilköğretimin
yaygınlaştırma politikasının “diğer halklarımızın Ruslaştırılması’ ile doğrudan
ilgili olduğunu açıklamıştı. 133 Bu halde Müslümanların çoğu kariyer sahibi
olma ve zenginleşme iddialarından tamamıyla vazgeçmiş durumdalardı. 134
Tutucu Şii ruhban sınıfı, Kazan ve Kırım Tatarları arasında yaygınlaşan
Cedidcilik menşeli Müslüman aydınlanma hareketinin yayılmasına engel
olmaktaydı. Böylece, İslam eğitim sistemi gelişemiyordu. Yüksek eğitimi alma
hayalini kuran Azerbaycanlı bir gencin, ataların geleneksel ilkelerinden
şartsız vazgeçmesi bekleniyordu. Bu sebeplerden dolayı çok az sayıda
Müslüman, kültürel değerlerinden fedakarlık ederek eğitim almakta kararlıydı.
1904 yılında Bakü'deki erkek liselerinde sadece %6,7'si, kız liselerinde %0,5
Müslüman öğrenci vardı. Örneğin, bu okullarda eğitim alan Ermeni
cemaatinden gelen öğrenci oranı % 43,6 ve %37 idi. 135
1835 ile 1855 yıllar arasında Farsça ve Arapça alıntı içermeyen Türk
halk diyalektinde gramer ve okuma kitapları çıkmaya başlamıştı. Etkisi
Kafkas kültür ortamın dışına taşan kişilerin arasında Mirza Fetali Ahundov
(1812-1878) idi. Devrim sonrası milliyetçilik ideolojisi onu, ruhban sınıfı karşıtı
milli Azerbaycan bilincin kurucusu olarak, diğerleri Fars milliyetçiliğinin
manevi babası olarak görmekteydi. Ahundov Tiflis’te Genel Valilik kâtipliğinde
Şark dilleri tercümanı görevinde çalışmaktaydı. Tiflis’in manevi açıdan verimli
ortamında yerli Müslüman halkının dil ve geleneklikleri Ahundov’un ilgisini
133
Dowler W. “The Politics of Language in Non-Russian Elementary Schools in the Eastern Empire,
1865-1914”, Vol. 54., Russian Rewiew. 1995. pp. 516-538.
134
Khaled A. The Politics of Muslim Cultural Reform: Jadidism in Tsarist Central Asia. Berkeley,
1998. s. 62
135
Yorg Baberovski, a.g.e, s. 48.
53
çekmişti.
Yazdığı
birkaç
komedi
Ahundov’a
“Şark’ın
Molyeri”
adını
kazandırmıştı. Komedilerin konusu, Müslümanların gericiliği ve İslam ruhban
sınıfının gerçek cehaletidir. Ahundov Türk halk diyalektini kullanmıştır. Bu dil
gerek Farsçadan ve gerekse İran etkisi altında kalan yazılı Türkçeden farklı
bir dildir. Vorontsov, Ahundov’un komedilerinin “Kafkas” resmi gazetesinde
yayınlanmasını ve Tiflis sahnesine çıkmasını sağlamıştı 136.
Müslüman aydınları sadece 19 yy. sonuna doğru düşüncelerini halk
arasında yaymaya başladılar. Onların faaliyet alanı Mavera-i Kafkas’ın iki
merkeziyle - Bakü ve Tiflis’le sınırlıydı. 1875 yılında Bakü’deki öğretmeni
Hasan Bey Zerdabi (1832-1907) tarafından Mavera-i Kafkas’ın ilk Türkçe
gazetesi “Ekici” çıkmaya başlanmıştı. Gazete sayfalarında Zerdabi, Rus
halkçılarını izleyerek mahiyetçe ruhban karşıtı ve Avrupa odaklı aydınlanma
düşüncelerini yaymaktaydı. Zerdabi, Rus halkçı programı ile Moskova
Üniversitesinde matematik bölümü öğrencisi iken tanışmıştı. “Ekici” gazetesi
sade halk Türkçesinde çıkıyordu ve Müslüman aydınları tarafından kolaylıkla
anlaşılmaktaydı. Görüldüğü üzere gazete çiftçilere ulaşılmamaktaydı 137.
Çok uluslu Çarlık İmparatorluğunun dış kaynaklı kültürüne ağırlık
verilmesi ve milli geleneklerinin suç nedeni olarak yorumlanması ortamında
milli topluluklar sadece mevcut düzeni reddedilerek yapılandırabilmekteydi.
Onlar kendilerine has özgünlüğü çarlık rejiminin yerli kültüre otokratik
müdahalesini reddederek ortaya koymaktaydılar. İlk zamanlarda Kafkas
aydınların bu davranışları, tutucu mollaların söylemleri gibi Avrupa yaşam
tarzından vazgeçilmesine neden olmamıştı. Mesela, kozmopolit ve dünya
vatandaşı olarak bilinen Mamed Şahtahtinskiy dünyanın geleceğini sadece
Avrupai yaşam çerçevesinde görüyordu. Onun yorumunda muasır Avrupa,
Şark’ın geleceği için önayaktır. Bu görüşle ilgili şunları söylemekteydi: “
Avrupalılar yaşadıkları süre içince hep gelişerek ilerlemektedirler. Beşeriyetin
gelişim kavramı Avrupa yaşamını gözlemlemekle ortaya çıkmıştır. Dolaysıyla,
M.F.Ahundov eserlerinin bir kısmı Rusçaya çevrilmiştir. Bkz: Ahundov M. F. Izbrannıе
filosofskiе proizvеdеniya, Baku, 1982;
137
Kasumov M. M. G., “Zardabi — vıdayuş’iysya azеrbaydjanskiy prosvеrirеl’ vroroy polovinı XIX
vеka”, Trudı AN AzSSR, 1955, № 8, ss. 136-177.
136
54
Avrupalıların yaşam tarzı örneği, geride kalmak istemeyen her topluluk için
geçerlidir” 138.
Dil sorunu
aydın
sınıfının
dikkat
merkezindeydi.
Kırım
Tatar
aydınlarından İsmail Bey Gaspıralı 1883’den Bahçesaray’da Rusya’daki
Müslüman Türklerin sesini duyuran “Tercüman” gazetesini yayınlamaya
başlamıştı. Gaspıralı, dil asimilasyonuna dayanarak Müslüman Türklerin
Panslavizm’e benzer bir şekilde birleştirmeye çalışmıştır. Gaspıralı’nın “Dilde,
fikirde, işte birlik” sözü Pantürkistlerin prensibi olmuştu. “Tercüman” gazetesi
Osmanlı Türkçesinde yayınlanmaktaydı. Gazetede son derece basit
ifadelerce yabancı Farsça kelimelerin kullanılmamasına özen gösterilmişti.
Bu yüzden Müslüman halkı yazılanları zorlanmadan anlamaktaydı.
Buna
rağmen hayal edilen birleşme düşüncesi gerçekleşememişti. Sebebi,
birliktelikten bahsedilirken aslında farklılıkların göze çarpması idi. Kazan’dan
Bakü’ye kadar yayılmış Müslümanların arasında yaşadıkları çıkar ve deneyim
farklılıkları dikkate alınmamıştı. Böylece “Tercüman”ın üstlendiği görevlerin
etkinliği
azalmıştı.
Bakü
Müslüman
aydınları,
milli
sorunlarla
ilgili
propagandayı kendince tercih ettikleri tarzında yapmaktaydılar. Onlar
kentleşmenin sunduğu çeşitli iletişim olanaklarıyla halkın kalbine yol
bulmakta zorluk çekmemişlerdi. Onlara göre öncelikli vazife aydın sınıfın halk
dilinde konuşularak yakınlaşma sağlamasıydı. “Tercüman” gazetesi ve 18871891 yıllarında yayınlanan “Keşkül” elit edebiyat dergisi bu konuda başarılı
olamamışlardı. 139
1890 yılların başında dil sorunu yeniden canlılık kazanmıştı.
Müslüman aydın gönülleri pedagoji ve edebi gazetelerin yerli halk şivelerinde
yayımlanması konusunda İçişler Bakanlığı Basın Genel Müdürlüğünden izin
almakla uğraşmışlardı. 1899 yılının Ekim ayında “Azerbaycan lehçesinde”
çıkacak “Taze Haberler” gazetesinin yayın izni için talepte bulunan Neriman
Nerimanov, Rusya’da Ermeni ve Gürcüce 19 gazete yayınlanırken 2 milyon
Kafkas Müslümanlarının haberleri kendi ana dilinde okunmaz durumunda
138
139
Yorg Baberovski, a.g.e, ss. 50-51.
Yorg Baberovski, a.g.e., s. 51.
55
olduklarını belirtmişti. Nerimanov aydınlanmayla ilgili Çarlık rejiminin resmi
retoriğini de kullanarak ve ayırdığı iki dünya arasında bir aracı rolünü
üstenmiş entelektüel olarak kendi projesinin üstünlüğünü savunmaktaydı.
Nerimanov’a göre Kafkas Müslümanları sadece Türk, Fars ve Hint
basınını okuduklarını için, onlar kendilerini Rus İmparatorluğu tebaası olarak
görmemişlerdir. Kafkas’ın Müslüman halkı sadece kendi dilinde çıkan basın
sayesinde Fars gazetelerin yobaz fikirlerinden kurtularak uygarlaşma
sürecinin ilerletebilecektir. Halka ulaşamayan onu aydınlatamaz. Bu durum,
merkezi yönetimin çıkarlarıyla uyuşmuyordu. Basın Genel Müdürlüğü bu tür
talepleri derhal geri çevirmekteydi. Bakanlığın 1897 tarihli yazılı gerekçesinde
basında yerel dillerin kullanılmasının Müslümanların Rusya’ya vatandaşlık
duygusunu
yazmıştır.
kuvvetlendirmeyeceğini,
1880-1890
yıllarında
bilakis
“Novoye
ondan
Vremya”
uzaklaştıracağını
ile
“Moskovskiye
Vedomosti” gibi tutucu Rus gazetelerinde muhabir olarak çalışan toprak
ağası ve edebiyatçı Şahtahtinskiy 1903’te “Şarkı-Rus” gazetesinin yayın
iznini alabilmişti. 1905 yılına değin genelde sosyo-kültürel alana odaklanan
Azerbaycanlı aydın ve gazeteci kesimin faaliyetleri, söz konusu tarihlerde
Rus-Japon savaşından Çarlık ordularının yenilgiyle ayrılmasından sonra
beliren merkezkaç eğilimlerinin ve 1905-06'da Ermeni-Müslüman (Türk)
çatışmalarının da önemli etkisiyle hızlı bir şekilde siyasal alana kaymıştır. 140
Nitekim tarihsel olarak Azerbaycan siyasetinde sosyalizmden milliyetçiliğe,
İslamcı ümmetçilikten Marksizm'e ya da liberalizme kadar düşünce
akımlarının kendilerine yer edinmesi daha çok bu dönemden itibaren
gözlemlenmiştir. Bu doğrultudaki gelişmeler, öteden beri genelde sosyokültürel alana sığdırılmaya çalışılan Azerbaycan kimliği sürecinin zayıf kalan
siyasal sütununun güçlenmesine önemli katkılarda bulunmuştur. Hatta Difai
örneğinde olduğu gibi siyasal-aktivist örgütlenmelerin meydana çıkması bir
ölçüde kaçınılmaz olmuştur.
141
Rafig Rustamov, Azerbaycan Dış Politikasında Kimlik, Tehdit Algılaması ve Güvenlik
Yaklaşımları, T.C. Ankara Üniversitesi S.B.E Uluslararası İlişkiler Anabilim Dalı, Yayınlanmamış
Doktora Tezi, Ankara, 2008.s.125.
141
Rafig Rustamov, a.g.e., s.127.
140
56
2.2.4. Siyasi Düşünce ve Milliyetçiliğin Gelişmesi
1905 yılından sonra Mavera-i Kafkas’ta siyasi yelpaze daha geniş
açılmıştı. 1907’de Stolıpin devrimi olana kadar Türk aydınları anayasal
demokrat partisinin çekirdeğinde yer almaya devam etmişlerdi. Onlar
Tagiyev’in finanse ettiği Rusça yayınlandığı “Kaspiy” gazete çatısında
toplanmışlardır. Bu gazete Bakülü avukat Alimerdan Bey Topçubaşı
tarafından
çıkartılmaktaydı.
Novgorod’da
Tüm-Rusya
Topçubaşı,
Müslüman
1905
Ağustos
Kurultayı’nda
teşkil
ayında
edilen
NijniRus
Müslümanları İttifakı’nın (İttifak-i Muslimin Rusiyanin) kurucularından birisiydi.
Birinci Duma’da Müslüman fraksiyonunun başkanlığını da yapmaktaydı.
Buna rağmen ne Çar hükümeti, ne de Müslüman fraksiyonuyla zaman zaman
sıkı ilişkileri kuran Kadet Birliği Topşubaşı’nın Kafkasya Müslümanlar eşitliği
ve kültürel özerkliği kazanma çabalarına empati ile bakıyorlardı. 1907’de
seçim yasasında yapılan değişiklikler, Duma’daki Müslüman milletvekillerinin
sayısında önemli ölçüde azalmasına neden olmuştu. Bundan sonra
Müslüman milletvekilleri Duma’daki söz sahipliğini yitirmişlerdi. Kültürel
özerkliğin kurulması ve Müslümanlık eğitimin gelişmesi planların suya
düşmesi Müslüman aydınlarını hayal kırıklığına uğrattı ve farklı bir yola itmiş
oldu. 142
İranlı düşünür Cemaleddin Afgani’den (1839-1897) sonra Türk
milliyetçileri, siyasi görüşlerini Avrupa karşıtı belagat üzerinden geliştirdiler.
Cemaleddin Afgani İngiliz emperyalizminin Doğudaki saldırısı karşısında
İslam dünyasının modernizasyon konusunu ilk kez gündeme getirmiştir.
İslami değerleri Avrupa rasyonalizm ve eğitimi ile bağdaştırmaya çalışılmıştı.
Bu görüşüne göre İslam, Türk-Müslüman toplumunun kültürel alanı olarak
belirtilmekteydi. Böylece geliştirilen Avrupa uygarlaşma projesi İslam kavrayış
içinde sıkıştırılıp kalacaktı. Yeni Avrupa dünya yaşamından Avrupalı
olmayanlara yer verilmemesi ile Batı vizyonu, aydın Müslümanların çoğunu
hayal kırıklığına uğratmıştı. Onlar Avrupa’nın zihniyetini benimserken başka
142
Yorg Baberovski, a.g.e., ss. 52-53.
57
temeli üzerinde kurulmuş otoritesi etkisinden kurtulamıyordu. Dolaysıyla
Müslümanların önüne İslami değerlerin korunması vazifesini koyularak
Avrupa’ya göre yola devam edilebilirdi. Milliyetçiliğin bu yeni şekli, Sorbonne
Üniversitesi mezunu gazeteci Ahmet Bey Agayev (1870-1938) ve Bakülü
Doktor
Ali
Bey
Hüseyinzade
(1864-1941)
öncülüğünde
gelişmişti.
Hüzeyinzade ve Ağayev, etnik dil bilimine, daha sonra halkçılık ilkelerine
dayanan saldırgan milliyetçiliği savunmaktaydılar. Bu düşünceler, “Hayat”
gazetesinde
yansımıştı. 1905
yılın
Nisan
ayında
Agayev
“Kaspiy”
gazetesinde, Rusya Türklerin etnik yapısı büyük Türk Tatar ırkına
dayanmakta
olduğunu
yazmıştı.
Bakü’de
Pantürkçüler
“İslamizasyon,
Türkleşme, Avrupalılaşma” sloganlar altında hareket etmekteydi. Bu fikirler,
yeni Türk sosyolog Ziya Gökalp (1876-1924) yaygın çalışmalarında
gösterilmişti. 143 Boğaz’dan Pasifik’e kadar geniş bir alanda yaşayan tüm Türk
halklarının birleşme fikrini kanıtlamak amacıyla Pantürkçüler Orta Asya’daki
efsanevi ata yurdu olan Turan ve Moğol hanlarından Cengizhan ve Timur
adlarını
vermekteydiler.
İmparatorluğu
öncülüğünde
Pantürkçüler,
kendi
gerçekleştirebileceğini
projelerini
Osmanlı
inanıyorlardı.
1905
devriminin bozguna uğraması sonucunda Çarlık Rusya’da Pantürkçülüğün
ileri gelenleri İstanbul’a iltica etmişlerdi. Hüseyinzade, kısa bir süre sonra
Genç Türklerin sayılı kişilerinden oluşan “İttihat ve Terakki” örgütünün
yönetici kadrosuna girmeye başarmıştı. “İttihat ve Terakki” örgütü 1908’de
Osmanlı İmparatorluğunun yönetimi ele geçirerek devlet politikasının planlı
Türkleşme sürecine koyulmasına çalışmıştı.
1907-1910 yılları arasında Stolipin'in başbakanlığı döneminde Rusya
genelinde uygulanan baskıcı politikalar yüzünden Kafkasya Türkleri de pek
bir siyasi varlık gösterememişlerdir. Ancak Stolipin'in öldürülmesi ardından
ortaya çıkan otorite boşluğundan yararlanan bir grup Türk aydını Ekim
1911'de Bakü'de gizlice bir araya gelerek Müslüman Demokratik Müsavat
(Eşitlik) Partisi'ni kurdular. Kurucuları arasında Abbas Bey Kâzım-zade,
Mehmet Ali Resul-zade ve Tagi Nagiyev bulunuyordu. Onlar, İstanbul'da
143
Yorg Baberovskiy, a.g.e., s. 54.
58
olmasına rağmen parti başkanı olarak Mehmet Emin Resulzade'yi seçtiler.
Anlaşıldığı kadarıyla partinin kurulması emrini de Resulzade İstanbul'dan
vermiş olmalıdır. 1912 yılında ise partinin programı ve tüzüğü hazırlandı.
1913 yılında Romanovların 300. yılı dolayısıyla ilan edilen aftan yararlanarak
Azerbaycan'a dönen Resulzade resmen partinin başına geçmiş ve böylece
Azerbaycan Türklerinin millî mücadele tarihinin en büyük siyasal örgütlenmesi olan Müsavat Partisi sahneye çıkmıştır. 144
Pantürkizm, Kafkas Müslümanların arasında taraftarlarını sürekli
kaybetmesiyle birlikte görüşün temel esasları Azerbaycan milliyetçileri
bilinçlerinde önemi korumaktaydılar.
Bu dönemde Yelizvetpol’da sosyalist
devrimciler, milliyetçilik esaslı “Geyrat” (Şeref) adlı teşkilatı kurmuşlardı.
Teşkilatın başında avukat H.Hasmemedov ve tercüman A.Refibekov
bulunmuşlardı 145. 1912 yılında Pantürkçülerin romantik milliyetçi duygularını
“Musavat” (Eşitlik) adlı radikal İslam aydınlar partisi benimsemeye başlamıştı.
Bu parti Osmanlı ve Rusya Türkleri hesaba katmadan “Kafkas Türkleri”
halkçılık esasına göre harekette bulunarak faaliyet alanı daraltmıştı. 1918
yılın baharında Müsavat Partisinin liderleri tarafından kurulan Azerbaycan
Cumhuriyeti 1920 yılı Nisan ayına kadar hâkimiyetini sürdürmüştü. 146
2.3. AZERBAYCAN HALK CUMHURİYETİ (AHC) DÖNEMİ (1918-20)
YILLARI ETNİK YAPI VE AZINLIKLAR POLİTİKASI
2.3.1. Azerbaycan Halk Cumhuriyetinin Tesisi
1917 yılında Rusya’da Şubat Devriminin gerçekleşmesiyle yeni bir
siyasi dönem başlamıştır. Devrimin sonucu, Rusya’nın Rus olmayan halkları
arasında siyasi gelişmeleri hızlandırmıştır. Toplumun değişik kesimlerini
kapsayan ayrı ayrı örgütler, siyasi kurumlar ve komiteler kurulmuştur. Yeraltı
Oruclu M, Azerbaycanda ve Mühaceretde Müsavat Partiyasının fealiyyeti (1911-1992), Bakı
2001, ss. 33-34.
145
Samеdov V. I., Rasprosrranеniе marksizma-lеninizma v Azеrbaydjanе, Baku, 1966, s. 61.
146
Rargauzеr Ya., Sotsial’naya suş’nosr’ musavarizma // Vsеsoyuznaya konfеrеntsiya istorikovmarksistov: Rrudı. M., 1930, ss. 501-520.
144
59
faaliyette bulunan siyasi örgütler açık faaliyete başlamıştır. Mart 1917 yılında
Transkafkasya’nın yönetimi için Geçici Hükümet tarafından Transkafkasya
Özel Komitesi 147 adı ile geçici bir organ oluşturulmuştur. “Bu komite, Devlet
Dumasında, bölgenin milli gruplarını temsil eden vekillerden oluşmakta idi.
Fakat bu kurum başlangıçtan itibaren, Transkafkasya milletlerini yeterince
temsil edemediği ve tarım sorununun çözümüyle ilgili halkın güvenini
kazanamadığı için eleştirilere hedef olarak etkisiz hale gelmiştir. 148 Ekim
İhtilalinden sonra 11 Kasım 1917 tarihte Tiflis’te toplanmış olan Transkafkasya’nın siyasal ve sosyal örgütleri, Rusya’da yasal hükümeti oluşturacak
Kurucu Meclise seçim yapılana kadarki dönem için bölgenin geçici hükümeti
olacak Transkafkasya Komiserliğini oluşturmuşlardır. Zakavkom (Rusca
“Zakafkazskiy Komissariat”) adıyla bilinen bu hükümetin 11 üyesi vardır. 26–
28 Kasım 1918 tarihinde Kurucu Meclis için seçimler yapıldıysa da, 5 Ocak
1918 yılında ilk toplantının ardından Bolşevikler tarafından feshedilmiştir.
Böyle bir durumda kurumun Transkafkasya’dan olan üyeleri 10 Ocak 1918
tarihli toplantıda Transkafkasya Parlamentosunu (Mavera-i Kafkaz Seymini)
kurmuştur… 9 Nisanda parlamento, Transkafkasya’yı bağımsız, demokratik,
federatif bir Cumhuriyet ilan etmiş ve ilk hükümeti kurmuştur.. 149
Azerbaycan, Gürcistan ve Ermenistan’ın parlamento temsilcileri
arasında iç ve dış siyasetle bağlı tüm konularda ciddi fikir ayrılığı vardı. O
günün siyasi ortamında parlamento, Transkafkasya siyasilerinin izledikleri
politik manevraları sonucunda ortaya çıkmış geçici bir kurumdan öteye
gidemedi ve iç çekişmeler sonucu 26 Mayıs 1918 yılında Gürcistan’ın kendi
bağımsızlığını ilan etmesiyle feshedilmiştir. 27 Mayısta ortaya çıkmış durumla
bağlı Parlamento’nun Azerbaycanlı milletvekilleri olağanüstü toplantı yaparak
Azerbaycan Milli Şurası’nın kurulması hakkında karar kabul etmiştir. Milli
Şura 24 oyla Azerbaycan’ın devlet bağımsızlığının ilan edilmesi hakkındaki
kararı kabul etmiştir. Aynı günde Ermeniler Taşnaksütyun partisinin
önderliğinde bağımsız Ermenistan Cumhuriyeti kurmuşlardır. Sovyet Ordusu
Bu kurumun adı tarih literetüründe OZaKom (Rusca’dan alınmış Osbıy Zakafkazskiy KomitetÖzel Transkafkasya Komitesi) olarak geçmektedir.
148
Tadeusz Swietochowski, a.g.e., s. 124.
149
Nasirov, R., Borba za vlast’ v Azеrbaydjanе (1917-1920 gg.), Baku, 1993, s. 45- 46.
147
60
tarafından 20 Nisan 1920’de Azerbaycan, 29 Kasım 1920’de Ermenistan ve
22 Mart 1921’de Gürcistan hükümetleri yıkılarak, buralarda Sovyet hâkimiyeti
tesis edilmiştir.
2.3.1.1. Azerbaycan Halk Cumhuriyeti Dönemi ve Kimlik Sorunu
1918-20 yılları arasında kurulan ilk Azerbaycan Halk Cumhuriyeti
Azerbaycan Türkleri için son derece önemli ve ulusal egemenlik konusunda
vazgeçilmez bir referans noktasıdır. Azerbaycan’ın bağımsızlığını ilan eden
İstiklal Beyannamesi çok kısa bir metin olmasına rağmen,
cumhuriyetin
niteliklerini
kendinde
ihtiva
etmiştir.
demokratik
Beyannamede,
Azerbaycan'ın demokratik devlet niteliği doğrudan yer almaktaydı. 4.
maddede ülke sınırları içinde milliyet, din, sosyal durum ve cinsiyet ayrımı
yapılmaksızın, bütün vatandaşlara vatandaşlık ve siyasal hakların verildiği
ifade olunmaktaydı. Azerbaycan Halk Cumhuriyeti, ülkesinde yaşayan tüm
milletlere serbest gelişmeleri için geniş imkânlar vermekteydi. (Madde 5)
Azerbaycanlı aydınlardan Mirza Bala çok doğru bir tespitte bulunarak,
Azerbaycan'da millî hanedan dahi bulunmadığı için istibdat ile cumhuriyet
arasında her hangi bir tereddüde yer kalmadığını, "demokratik cumhuriyet"
kararını milletin kendi kararı, kendi fermanı ve kendi iradesi gibi görmektedir.
Azerbaycan
Halk
Cumhuriyetinin
ilk
hukukî
belgesi
olan
"İstiklâl
Beyannamesi" onu egemen, bağımsız, (Madde 1) ve demokratik bir cumhuriyet (Madde 2) olarak nitelemiştir.
Cumhuriyetin birinci yılı münasebetiyle M. E. Resulzade çok haklı
olarak şöyle diyordu: "Türk menşeli tüm başka devletler meydana gelirken,
özellikle dine dayanmışlarsa da, Azerbaycan Cumhuriyeti, Türk millîdemokratik
devletçiliği
zemininde, millî
medenî tayin-i mukadderatın
61
muasırlığına esaslanmıştır. Bu noktainazardan Cumhuriyetimiz birinci Türk
Devletidir." 150
İstiklâl Beyannamesinin 4. maddesine dikkati çeken Mirza Bala,
cumhuriyetin tüm vatandaşlarına millet, mezhep, sınıf ve cins farkı
gözetilmeksizin siyasî ve vatandaşlık haklarını tanımasının Doğuda büyük bir
devrim anlamına geldiğini söylemektedir.
Bildiğimiz gibi, Azerbaycan Halk Cumhuriyeti her hangi bir yazılı
Anayasaya sahip değildir. Bu yüzden toplumda vatandaşların hak ve
özgürlükleri parlamento ve hükümet tarafından çıkarılan yasalarda ifade
olunmaktaydı.
Büyük sosyal ve siyasî sorunların yaşanmasına rağmen, kısa bir
dönem içinde toplumun demokratikleşmesi, ifade, vicdan, toplumsal ve
kolektif hürriyetler, insan haklarının korunması yönünde birçok önemli yasalar
kabul edilmiştir. Parlamento çoğunluğuna sahip Müsavat partisi, parlamento
fraksiyonunun deklarasyonunda "Azerbaycan hürriyet ülkesi olmalıdır"
denilmekteydi.
Azerbaycan Halk Cumhuriyetinde 1919 yılında kabul edilmiş seçim
yasasına (Müessesler Meclisine Seçimler Hakkında Esasname) göre
dünyada ilk defa olarak eşit oy ilkesi kabul edilmekteydi. 151 Esasnamenin 1.
maddesine göre, Müessesler Meclisi cinsiyet farkı yapmaksızın genel ve eşit
seçim hakkı esasında, gizli oy verme yolu ile millî çevreden doğrudan
seçimle nispî temsilcilik esasında halk tarafından seçilen üyelerden
oluşturulur.
Görüldüğü gibi, yasa ile kadınlara, erkeklerle eşit olarak seçim hakkı
tanınmaktaydı;
hatta
bu
kanun,
Avrupa'nın
gelişmiş
devletleri
ile
kıyaslanacak derecede çok demokratik bir kanun idi. ABD Anayasasında
Mirze Bala Mehmetzade, Azerbaycan Misak-ı Millisi:28 Mayıs İstiklal Beyannamesinin
Tahlili(Aktarma ve şerhler:Alesker Aleskerli,Elşad Mahmudov, Ankara, 2002, s. 23’den alıntı
Azerbaycan gaz. 1919, 28 may, No 110.
151
Cumhuriyetin yıkılması nedeniyle bu yasa uygulanamamıştır.
150
62
kadınlara seçim hakkı tanıyan XIX. düzeliş 1920'de yürürlüğe girmiştir. 152
Türkiye Cumhuriyetinin 1924 Anayasası ilk şeklinde "18 yaşını ikmal eden
her erkek Türk'ün" milletvekili seçimlerinde oy kullanabilmesini öngörmekteydi. Daha sonra, 1934 yılında kadınlara seçme ve seçilme hakkı
verilmiştir. 153 Aynı hak İngiltere'de 1928, Fransa'da 1944, İtalya'da 1946,
Belçika'da 1948, İsviçre'de 1971 yılında tanınmıştır. 154
Hükümetin çabaları sonucu az bir zaman içinde, toplam 30 okul; 8
erkek lisesi (7 devlet, 1 özel) 10 kız lisesi (8 devlet, 2 özel), 6 meslek lisesi, 2
ticaret lisesi (1 özel) ve öğretmen lisesi faaliyete başlamıştır. Eğitim
alanındaki sorunların çözülmesinde Osmanlı Hükümeti tarafından büyük
destek sağlanmıştır. 155
İstiklâl Beyannamesinin 6. maddesine göre, Meclis-i Muessesân
toplanıncaya kadar, Azerbaycan yönetiminin başında genel halk oylamasıyla
seçilmiş Millî Şura ve Millî Şura karşısında mesul olan geçici hükümet durur.
O dönemin zor şartlarında halk tarafından genel halk oylamasıyla
seçilmiş bir parlamento kurulamamıştır. Millî Şura ikinci toplantısında (20
Kasım 1918) Azerbaycan Parlamentosunun kurulması hakkında kanun kabul
etmiştir. Kanun gereğince, mevcut durumda Umum-Azerbaycan Müessesler
Meclisine seçimler yapılması imkânsız olduğundan ülke nüfusunun etnik
yapısına orantılı bir şekilde bir Parlamento oluşturulmuştur.
Sovyet
tarihçileri
uzun
süre
Azerbaycan
Halk
Cumhuriyeti
Parlamentosu’nu demokrasi aleyhtarı, halk karşıtı, muhafazakâr, "tam
Musavatçı parlamento" olarak değerlendirmişler. Özellikle, kasıtlı ve önyargı
ile "Musavat Hükümeti tarafından tayin olunmuş, sömürgeci sınıfın
temsilcilerinden oluşmuş", "seçimle kurulmamış bir müessese" olduğu fikri
ileri sürülmüştür. 156 Oysa milletvekili seçimlerinin adaletli ve son derece
152
Z
Çernilovski.,
Hrestomatiya
po
istorii
gosudarstvo
i
prava
zarubejnıh stran, Moskva, 1984, s. 345.
153
Yavuz Sabuncu., Anayasaya Giriş, 5. Basım, Ankara, 1997, s. 78.
154
Ergun Özbudun., Türk Anayasa Hukuku, Ankara, 1993, s. 62.
155
Azerbaycan gaz. 1919, 28 may, No 110.
156
Bkz: Oçerki istorii Kommnistiçeskoy partii Azerbaydjana, T. 1, Baku, Azernesr, 1985, 382;
İstoriya gosudarstva i prav Azer-baydjanskoy SSR (Velikaya Oktyabrskaya Revolyutsiya i soz-danie
63
demokratik bir şekilde yapıldığını görmek için Azerbaycan'ın o zamanki etnik
yapısına göz atmak yeterlidir. Şöyle ki, 2,75 milyon toplam nüfusun 1,9
milyonu Azerbaycanlı, 0,5 milyonu Ermeni, 0,23 milyonu Rus milletinden
oluşmaktaydı. Parlamentonun 120 sandalyesinden Azerbaycan Türklerine
80, Ermenilere 21, Ruslara 10 Alman, Yahudi, Gürcü ve Polonyalılara birer
sandalye ayrılmıştı. (Diğer 5 sandalyeden 3'ü Bakü sendikası, 2'si ise Bakü
Petrol Sanayicileri Konseyi ve Ticaret Sanayi Birliği için öngörülmüştü.)
Gerçekten, eski Rusya İmparatorluğu topraklarında teşekkül bulmuş hiçbir
devlette azınlıkların hakkı bu derecede korunmamıştır.
Azerbaycan Halk Cumhuriyetinin parlamentosu, ülkenin son derece
ağır siyasî sorunlarla baş başa kaldığı bir dönemde oluşturulmuştur. Bir
taraftan, büyük güçlerin Azerbaycan konusundaki belirsiz tutumları, diğer
taraftan Rusya'dan (gerek Bolşevikler, gerekse monarşi yanlıları tarafından)
beklenilen tehlike, aynı zamanda ülke içinde demokratik cumhuriyet
aleyhtarlarının faaliyetlerinin yanı sıra çözümü beklenilen çok sayıda
ekonomik, sosyal ve siyasî sorunun mevcut olduğu bir ortamda böyle bir
yasal kurumun oluşturulması tek yol olarak görülmektedir.
Devletlerin
meydana
gelmesi
veya
devrimlerin
gerçekleşmesi
sürecinde devlet ve hukuk tarihinin sergilediği hayatî tecrübeler böyle
durumlarda sert yönetim, millî veya devrimci diktatörlerin ortaya çıkarak tüm
hâkimiyete sahip olduklarını göstermektedir. Fakat Azerbaycan'ın siyasî
düşüncesi bunlardan farklı olarak daha zor, ama daha ileri yol olan demokratik hâkimiyeti tercih etmiştir.
Bir de bu mütalâaya, Parlamentonun geçici olması ve kendi
mevcutluğunu Umum-Azerbaycan Müessesler Meclisinin seçilmesine kadar
sürdüreceğini eklersek, bu kurumun meşru olmasında hiçbir kuşku
olmadığını açık bir şekilde görebiliriz.
28 Mayıs 1918'de Azerbaycan Halk Cumhuriyeti ilan edildiğinde ise
din olgusu geride kalan dönemlere nazaran görece daha fazla özel alana
Sovetskoy gosudarstvennosti v Azerbaydjane), Baku, 1964, s. 277; , F. S Şabanov, Razvitie sovetskoy
go-su-dar-stvennosti v Azerbaydjane, Moskva, Gosyurzdat, 1959, ss. 41-42.
64
itilmiş, başka bir deyişle, "şemsiye kimlik" statüsünden arınarak Azerbaycan
kimliğini tanımlayan öğelerden sadece birine çevrilmişti. Nitekim Bağımsızlık
Deklarasyonunun (o günün tanımıyla Ahitname ya da Misak-ı Milli) 4.
maddesi bu durumu en iyi şekilde anlatıyor olsa gerek: "...Azerbaycan Halk
Cumhuriyeti millet, mezhep, sınıf, meslek ve cins farkı gözetmeden bütün
vatandaşlarına hukuk-u siyasiyye ve vataniyye temin eyler." Dolayısıyla,
söz konusu deklarasyon yeni kurulan Azerbaycan Halk Cumhuriyetinin
seküler niteliğini de ima ediyordu. Ne var ki, Svvietochovvski'nin bu görüşle
ikna olmadığı görülmektedir. Ona göre. Çağdaş Azerbaycan kimliği ve
devletçiliğinin kuramsal temeli olan ve Ali Bey Hüseynzade tarafından
geliştirilen Türkleşmek, İslamlaşmak ve Avrupalılaşmak 157 yaklaşımı bir
modernleşme programı olmakla birlikte, önemli bir eksiği de barındırıyordu:
Bu programın sekülerlik ayağı bulunmuyordu.' Ama o dönemin genel
koşulları göz önünde bulundurulursa Svvietochovsski'nin yaklaşımının gerekli
düzeyde kapsayıcı olmadığını söylemek mümkündür. Çünkü ulusal kimliğin
henüz gerekli olgunluk düzeyine ulaşmamış olması, dahası, toplumun hala
daha çok dinsel simgeler üzerine örgütlendiği göz önünde bulundurulursa, o
koşullarda sekülerlik anlayışının yaptırımcı yöntemlerle devreye sokulması
riskli sonuçlara neden olabilirdi". Başka bir deyişle Ali Han Şirvanşir
örneğinde
olduğu
gibi
geleneksel
yapısından
tam
olarak
kopmamış/kopamamış bir toplumun verebileceği tepkinin de hesaba katıldığı
düşünülebilir.
Bu
nedenle
sekülerliğin
aslında
pratik
düzlemde
Avrupalılaşmak bileşeninin içine sinmiş bir kavram olduğunu söylemek
mümkündür. Ne de olsa o dönemlerde çağdaşlığı, teknolojiyi ve sosyoekonomik gelişmişliği simgelediği anlaşılan Avrupalılaşmak, çok daha meşru
bir kavram olarak tutunmaya başlıyordu. 158 Swietochovvski'ye göre Rusya
(Çarlık Rusyası) topraklarında bu iki ideoloji (Pan-İslamizm ve PanTürkçülük) birbirlerini inkâr etmiyorlardı, çünkü çoğu Türk halkları Müslüman
Ali Bey Hüseyinzade’nin ‘Türkleşmek, İslamlaşmak ve Çağdaşlaşmak’ sloganı, ilk bağımsız
Azerbaycan Cumhuriyeti’nin üç renkli bayrağının renklerinde temsil edilmiştir.
158
Azerbaycan kimliğinin oluşum sürecinin önemli isimlerinden M.E.Resulzade'nin. Türkleşmek,
İslamlaşmak ve Avrupalılaşmak sloganında Avrupalılaşmak yerine çağdaşlık kavramını kullanmayı
yeğlediği bilinmektedir. Bunun için bkz: Mehemmed Emin Resulzade, Azerbaycan Kültür
Gelenekleri ve Çağdaş Azerbaycan Edebiyatı, Ankara. 1984. s.37.
157
65
idiler. Gasprinski (İsmail Bey Gaspıralı) sürekli İslam'ın Türk milletinin esas
faktörlerinden olduğunu tekrarlıyordu. Pan-Türkçülüğün çoğu liderleri aynı
zamanda kendilerini Pan-İslamist olarak görüyorlardı.' 159 Pan-İslamcılık ile
Pan-Türkçülük arasında paradigmatik bir çatışma bulunduğunu söylemek
zordur. Azerbaycanlı aydınların daha çok İslam'ın çağdaş yaşam koşullarına
uyum
sağlamasını
mümkündür.
160
savunan
bir
duruş
sergilediklerini
belirtmek
Azerbaycan'da Türkçülük akımının önemli temsilcilerinden Ali
Bey Hüseynzade'nin yaklaşımı bu konuda çok manidardır: "...Eğer biz
ilerlemek ve hayati varlığa sahip bir millet olmak istiyorsak, her şeyden önce
Müslüman olarak kalmalıyız. Bizim ilericilik ülkümüz, hayat şartlarımızın
iyileşmesi doğrultusunda olan arzumuz İslam kanunlarına bağlı kalınarak
elde edilebilir." 161Dolayısıyla, Azerbaycan toplumunda Müslüman kimliğine
vurgu yapan söylemle Türkçülük söylemi her hangi bir zaman akışında
birbirlerini takip eden ve/veya belirli kırılma noktalarında birbirlerinden ayrılan
süreçler olarak algılanmamalıdır. Tabii ki, 1905-1917 yılları arasında dört
kere yapılmış olan Rusya Müslümanları Kurultayları'nın öngörülen sonuca
ulaşamaması, önemli bir faktör olarak görülebilir. 162 Fakat bu gelişmeler
Müslüman kimliği unsurunun ya da İslami değerler öğesinin o dönem için
Azerbaycan aydınlarının sosyo-politik söylemlerinden dışlanması açısından
yeterli neden olarak görülmüyordu. Dolayısıyla, Türkçülük sütununun
gelişmekte olan Azerbaycan kimliği sürecine yerleşmesini sağlayan başka
nedenler vardı. Resulzade'nin Dirilik dergisinde çıkan bir makalesinden
yapılacak küçük bir alıntı, bu durumu genel hatlarıyla özetleyecek niteliktedir.
O, dinin ulusal kimlikteki rolünün önemini belirtmekle birlikte, aşağıdakileri
eklemektedir:
"...Bizde "millet" kelimesinin manası çok yanlış bir surette telakki
edilmektedir. Ne kadar yüksek tahsil görmüş, medeni hayat ve medeni
memleketler görmüş adamlarımıza tesadüf edersiniz ki, hangi millettensiniz,
diye vereceğiniz soruya: "Müslümanım" — diye cevap verir. Ve bu cevabın
159
Tadeusz Swietochowski, a.g.e., s. 44.
Bkz, Ahmet Ağaoğlu, Üç Medeniyet, Başbakanlık Kültür Müsteşarlığı, Ankara, 1972, s.28.
161
Ahmet Ağaoğlu. a.g.e., s.28.
162
Ahmet Ağaoğlu. a.g.e., s.28.
160
66
hiç de namuvafık olduğunu düşünmez. Halbuki aynı kişinin kendisi bir Rus’a
"// iz kakoy natsiı" (hangi millettensiniz?) - diye verdiği soruya "kristianin"
(Hristiyanım) cevabını alsa. Mezkûr cevabı oldukça gülünç ve cevap veren
şahsın cehline delil tutar. Aslında bizde "ümmet" kelimesi ile "millet"
kelimelerinin farkı ayrılmamıştır... İşte bu suretle Slavyan, German
milletlerine mukabil vaaz oluna bilecek kelime Türk, Fars ve Arap kelimeleri
olabilir. Müslüman veya İslam kelimesi değil, bunlar ancak İsaviyyatla
Hrıstiyanlık kelimelerine mukabil konulabilirler." 163
2.4. SSCB DÖNEMİNDE AZERBAYCAN’IN ETNİK YAPISI
2.4.1. SSCB’nin Azerbaycan’daki Nüfus ve İskan Politikaları
Azerbaycan’da Bolşevik hâkimiyetinin tesis edilmesi yeni bir dönemin
başlangıcı olarak görülebilir. Bu dönemde Azerbaycan’ın kimlik ve kültür
değerlerinin büyük yara aldığı dönemdir. Azerbaycan Halk Cumhuriyeti’nin
son bulmasının ardından cumhuriyetin kurucuları ya öldürülmüş ya da iltica
etmiş, Azerbaycan’da milliyetçilik düşüncesi sekteye uğramıştır. 1923 yılında
Ruslar Azerbaycan’da kullanılmakta olan Latin alfabesini kaldırarak yerine
Kiril alfabesini getirmişlerdir. Din yasaklanmış ve tüm cami ve kiliseler
kapatılmıştır. 1937 yılından itibaren pasaportların ‘milliyet’ kısmına ‘Türk’
yerine ‘Azerbaycanlı’ yazılmaya başlanmıştır. Lezgiler, Talışlar ve Kürtler gibi
Türk olmayan nüfus da ‘Azerbaycanlı’ olarak tanımlanmıştır. 164 1930 ve 1990
arasındaki dönem, Azerbaycan milli kültürünün bastırıldığı ve zamanla bu
kültürün birçok ögesinin kaybolduğu dönem olarak nitelendirilmektedir. 165
Yine bu dönemde bütün sosyo-politik örgütlerin eylemleri bastırılmıştır. 166
163
Mehemmed Emin Resulzade. "Milli Dirilik-II". Dirilik, No 3. 14 Ekim. 1914.
Hikmet Hacızade, Yeni Azerbaycan için Yeni Kimlik. Azerbaycan, Mayıs-Haziran, No
312.(1998), ss. 23-24.
165
Kamil Veli Narimanoğlu,.“Azerbaycan”.Yeni Türkiye, Türk Dünyası özel sayısı, TemmuzAğustos, No 16, 1997, s. 1175-1179, s. 3.
166
Aydın Balayev, “Sosyo-politik örgütlenme (1988-1997)”. (Der.) Ersanlı, Büşra ve Mehmedov,
Hüsamettin. Sözün, Sazın, Ateşin Ülkesi: Azerbaycan. Istanbul, 2004, Da Yayıncılık, s. 89.
164
67
Sovyetler Birliği döneminde ilk genel nüfus sayımı 1920 yılında
yapılmak istenmiştir. 167 Fakat 1920’li yıllar Rusya’da iç savaş ve tahribatların
yaşandığı
bir
dönem
olmuştur.
Bu
yüzden
genel
nüfus
sayımı
gerçekleşememiş ve söz konusu sayım tüm Rusya nüfusunun sadece
%72’sini kapsayabilmiştir. 1923 yılında ise şehir ve şehir tipli kasabalarda
ticari ve sanayi işletmelerle birlikte nüfus sayımı da yapılmıştır. 168
Tablo 2: Azerbaycan’da genel nüfus: 1886-1920 169
Genel
1886
1887
1913
1917
1920
1.537.900
1.828.800
2.339.200
2.353.700
1.952.200
Nüfus
Nihayet ilk genel nüfus sayımı 1926’da yapılabilmiştir. 1920 yılında
Azerbaycan'ın nüfusu 1.952.200, 1926 yılındaki nüfus sayımı sonuçlarına
göre ise 362.400 artarak 2.314.600’e ulaşmıştır. Sovyetler Birliği’nde ikinci bir
genel nüfus sayımı 1937 yılının Ocak ayında yapılmış, fakat bu nüfus sayımı
Sovyetler Birliği yönetimi için beklenmedik sonuçlar ortaya çıkardığından iptal
edilerek 170 sayım yapan yetkililer tasfiye edilmiştir.
1939 genel nüfus sayımı sonuçlarına göre Azerbaycan’ın nüfusu
3.205.200 olmuştur. 1926 yılındaki sayımla karşılaştırıldığında 1939 yılında,
Azerbaycan’ın nüfusu 890.600’lük bir artış göstermiştir. Fakat şunu da
vurgulamak gerekir ki, 1926-1939 yıllarında Azerbaycanlıların toplam sayısı
1.468.800’den 1.870.500’e (401.700 artışla), Rusların sayısı 220.600’den
Çarlık Rusya ve Sovyetler Birliği döneminin ilk yıllarına ilişkin yapılan araştırmalardaki istatistikî
verilerde küçük farklılıklar bulunmaktadır.
168
Vsеrossiyskaya pеrеpis’ nasеlеniya 2010 goda, http://www.russiandc.com/news.html?id=1932,
(erişim tarihi: 04.04.2012).
169
Allahverdiyev M.M., Azerbaycanda işçi qüvvesinin tekrar istehsalının bezi meseleleri,
Azerb.SSR EA, Bakı 1966, s. 73.
170
SSCB Halk Komiserleri Sovyeti, 26 Eylül 1937 tarihinde aldığı bir kararla genel nüfus sayımı
sonuçlarını, kusurlu olduğu gerekçesiyle iptal etmiştir. 1934 yılında yapılmış Tüm-Birlik (Bolşevik)
Partisinin 17. Kongresinde Stalin 1933 yılı sonlarında SSCB’de nüfusun 168 milyon olduğunu ilan
etmiştir. 1937 yılında yapılan genel nüfus sayımında SSCB toplam nüfusunun 162 milyon olduğu
tespit edilmiştir. Oysa Devlet Planlama Komitesinin o dönemdeki tahminlerine göre 1937 yılında ülke
nüfusu 180 milyona, 1939 yılında ise 183 milyona ulaşacaktı. Bkz. Vsеsoyuznaya pеrеpis’
nasеlеniya 1937 goda: Obş’iе irogi, Sbornik dokumеnrov i matеrialov, ROSSPEN, Moskva 2007,
c.9, c.286.
167
68
528.300’e (307.700 artışla), Ermenilerin sayısı 284.400’den 388.000’e
(103.600 artışla), diğer milletlerin sayısı ise 339.900’den 418.300’e (78.200
artışla) yükselmiştir. Nüfus artışına ilişkin verilerin orantısal değerlerine
bakıldığında, bu dönemde toplam ülke nüfusu içinde, Azerbaycanlıların oranı
% 63,5’den % 58,4’e ve diğer milletlerinki % 27’den % 25,1’e indiği halde,
Rusların oranının % 9,5’den % 16,5’e yükseldiği görülmektedir. Başkent
Bakü’de Azerbaycanlıların oranı % 30,5’den % 30,4’e düşerken, Rusların
oranı % 35,2’den % 44,4’e yükselmiştir. 171
İkinci Dünya Savaşı öncesi 1937-1941 dönemi için nüfus artışı
ortalama 328.000 idi. Savaş yıllarında ise Azerbaycan’da ciddi bir nüfus
azalması söz konusu olmuştur. 1942-1945 yıllarında Azerbaycan’daki nüfus
artışı - 638.00 idi. Savaştan sonraki 1946-1950 yıllarında nüfus artışı
227.900, 1951-1960 yıllarında 598.500 olmuştur. 172
Azerbaycan'da nüfusun en yüksek artış temposu, 1959-1970'li yıllar
arasında yaşanmıştır. Bu dönemde ülke nüfusu 1.419.400 olmuş, bir başka
ifadeyle % 38,4 oranında yükselmiştir. Fakat nüfusun yüksek artış temposu
çeşitli etkenler nedeniyle daha sonraları düşüş göstermeye başlamıştır. Bu
süreç 1990 yılından sonra daha da hızlanmıştır. 173
SSCB’de en son genel nüfus sayımı 1989 yılında yapılmıştır. Bu nüfus
sayımına göre Azerbaycan’da 112 milliyet ve küçük etnik grup olduğu ortaya
konmuştur. Azerbaycan’ın toplam nüfusu 7.021.000 olarak açıklanmıştır. Bu
nüfus içinde Azerbaycanlıların oranı % 83 (5.805.000) olarak belirtilmiştir.
Diğer tespitler ise, nispeten büyük nüfusa sahip diğer milletlerin Ruslar,
Ermeniler ve Lezgiler olduğu, nüfusun % 87’sinin Müslüman (Şii ve Sünni), %
12’sinin Hıristiyan (Ortodoks ve Grigorian) ve % 0,5’inin Yahudi olduğudur. 174
Azеrbaydjan v tsifrah, Bakı, 1964, s.20; Azerbaycan tarihi, Altıncı cild (aprel 1920-iyun 1941),
Elm, Bakı 2000, s. 368.
172
Mеhraliеv Е.K, Azerbaycan demoqrafik göstericileri, Dövlet Statistika Komitesi, Bakı 2002, ss.
42-43.
173
Ş.İbrahimova, “Azerbaycan'da Demografik Gelişme Dinamiği”, Review of Social, Economic &
Business Studies, Vol.2, 302-318, ss. 302-303.
174
http://www.iea.ras.ru/topic/census/mon/yunus_mon2001.htm, (erişim tarihi: 05.02.2012)
171
69
Tablo 3: 1926-1999 yılı Azerbaycan’da Genel Nüfus Verileri 175
Genel
nüfus
1926
1939
1959
1970
1979
1989
1999
2.314.600
3.205.200
3.697.700
5.117.100
6.026.500
7.021.200
7.953.400
2.4.2. SSCB Politikaları İçinde Ermeni Faktörünün Yeri
27 Nisan 1920 tarihinde bağımsız Azerbaycan Cumhuriyeti, Rus Kızıl
Ordusu tarafından yıkılmıştır. İşgalden kısa bir müddet sonra, 1922’de
Sovyet hükümeti Azerbaycan topraklarının 20 bin km²’sini Ermenistan’a
katmıştır. 176 Bununla yetinmeyen Ermenistan Sovyet yönetimi, Karabağ’ın
Ermenistan’a dâhil edilmesi için girişimlere başlamıştır. Ermeniler Karabağ’a
dair iddialarını Moskova yönetimine sunarken, Rusya Komünist Bolşevik
Partisi (RK(B)P) Kafkas Bürosunda (Kafkas cumhuriyetlerindeki komünist
partilerinden
oluşuyordu
ve
yedi
üyesinden
sadece
bir
tanesi
Azerbaycanlıydı) da dile getirdiler. Bu gelişmeler üzerine, önce 27 Haziran
1921’de Azerbaycan Komünist Partisi Merkezî Komitesi konuyu görüşerek
Karabağ’ın Azerbaycan’dan koparılamayacağı kararını almıştır. 4 Temmuz
1921’de toplanan RK(B)P Kafkas Bürosu ise Dağlık Karabağ’ın Ermenistan’a
verilmesi gerektiği konusunda görüş bildirmiştir. Fakat Azerbaycan bu
konuda ısrarlıydı. 5 Temmuz’da, RK(B)P Merkezî Komitesi temsilcilerinin de
katılımıyla
Kafkas
değerlendirmeler
Bürosu
sonucu,
yeniden
Orconikidze
toplanmıştır.
ve
Yeniden
Nazaretyan’ın
yapılan
önerisiyle
“Müslümanlar ve Ermeniler arasında milli barışın gerekliliği, Yukarı ve Aşağı
Karabağ’ın iktisadi alakasının zaruriliği, onun Azerbaycan’la olan daimi
bağlantısı gibi hususlardan hareketle Dağlık Karabağ’ın Azerbaycan Sovyet
Sosyalist Cumhuriyeti sınırları içinde kalmasına, bölge dâhilinde bulunan
http://www.azstat.org/statinfo/demoqraphic/az/006.shtml#s7, (erişim tarihi: 08.02.2012)
29 Mayıs 1918 tarihinde ilan edilmiş Ermenistan Cumhuriyeti, merkezi Erivan şehri olmakla
Azerbaycan hükümetinin Ermenilere terk ettiği 10 bin km² Azerbaycan toprakları üzerinde
kurulmuştur. Bu tarihte Ermenistan’ın nüfusu 795.000 Ermeni, 575.000 Müslüman ve 140.000 diğer
milletlerden oluşmaktaydı. Ayrıca başkent Erivan’ın nüfusunun %70’i Türk iken, Ermeni nüfus
sadece %30’du.
175
176
70
Şuşa şehrinin idari merkez olmak üzere bölgeye geniş bir özerklik
verilmesine” ilişkin karar alınmıştır. 177 Devam eden tartışmalar sonucunda
nihayet 7 Temmuz 1923’te Azerbaycan sınırları içinde idari merkezi Hankenti
olan Dağlık Karabağ Özerk Eyaleti oluşturulmuştur. Karabağ’ı Ermenistan’a
bağlama çabaları başarısızlıkla sonuçlansa da Ermenistan zaman zaman
Azerbaycan’dan küçük parçalar halinde toprak koparabilmiştir. 1929 yılında
Güney Kafkasya Merkezi Yürütme Komitesi’nin kararıyla Azerbaycan’ın 657
km² arazisi - Nahçıvan gazası Şerur ilçesinin Gurdgulag ve Horadiz köyleri,
Şahbuz ilçesinin Ogbin, Ağhaç, Almalı, İtgıran, Sultanbey köyleri, Ordubad
gazası Gorçevan köyü ve Kilid köyünün bir kısmı - Ermenistan’a verilmiştir.
Yine 1930 yılında Aldere, Lehvaz, Astazur, Nüvedi köyleri Ermenistan’a
verilerek Mehri ilçesi oluşturulmuştur. 178
1945 yılında Ermenistan yönetimi, Karabağ’ı Azerbaycan’dan ayırarak
Ermenistan’a katma talebini içeren bir mektupla yeniden Stalin’e müracaatta
bulunmuştur. Mektubu alan Stalin konuyu incelemek için Komünist (Bolşevik)
Partisi Sekreteri Malenkov’a göndermiştir. Malenkov konuyu araştırmak
amacıyla söz konusu mektubu dönemin Azerbaycan yönetiminin başında
bulunan Mir Cafer Bağırov’a göndermiştir. Bağırov cevap mektubunda Şuşa
hariç Karabağ’ı Ermenistan’a verebileceklerini, fakat bunun karşılığında
Ermenistan’ın üç ilçesini istediklerini yazmıştır. Bundan sonra Ermeniler
Karabağ konusunu askıya almışlardır. 179 1943 Tahran Konferansı’nda
Sovyet-İran ilişkileri müzakere edilirken Ermeniler, SSCB Dışişleri Bakanı
Molotov’dan İran’da yaşayan Ermenilerin, Ermenistan’a göç ettirilmesine
müsaade etmelerini istemiştir. Molotov, bu konuyu Stalin’le görüştükten sonra
İran Ermenilerinin göç ettirilmesine müsaade edilmiştir. 180 1946 yılında
Cemalettin Taşkıran, Geçmişten Günümüze Karabağ Meselesi, Genelkurmay Yayınevi, Ankara,
1995, s. 136–137. Araz Aslanlı, “Tarihten Günümüze Karabağ Sorunu”, Avrasya Dosyası,
Azerbaycan Özel Sayısı, Cilt. 7, Sayı. 1, 2001, s. 398.
178
http://www.mns.gov.az/dircelish_jurnali_az.html, (erişim tarihi:19.07.2012).
179
Eldar Ismaylov, “Karabahskiy uzеl: v rеrrospеkrivnoy pеrspеkrivnoy prizmе, Karabah vçеra,
sеgodnya i zavrra”, Çast’ 1, Marеrialı nauçno-prakriçеskih konfеrеntsiy po rеmе “Karabah vçеra,
sеgodnya i zavrra”. Pеrvaya ç., Baku, 2009. http://karabakh-doc.azerall.info/ru/articls/artc11546.php. (erişim tarihi: 18.03.2012).
180
Hatem Cabbarlı, “Rusya'da Ermeni Diasporası: Oluşumu ve Faaliyetleri”, Ermeni Araştırmaları,
Sayı.
3,
Eylül-Ekim-Kasım
2001,
177
71
Ermenistan’a Suriye, Yunanistan, İran, Bulgaristan ve Romanya’dan 59.900,
1947 yılında ise Filistin, Suriye, Fransa, ABD, Yunanistan, Mısır, Irak ve
Lübnan’dan
35.400
Ermeni
göç
etmiştir.
Ermenistan
yönetimi
yeni
yerleşimciler için yer sorunu olduğunu bahane ederek Moskova tarafından
Ermenistan’daki Azerbaycan Türklerinin Azerbaycan’a göç ettirilmesini
öngören bir kararın alınmasını sağlayabilmiştir. SSCB Bakanlar Kurulu’nun
23 Aralık 1947 tarihli 4083 sayılı “Kolhozcuların ve diğer Azerbaycanlı
Ahalinin Ermenistan SSC’den Azerbaycan SSC’nin Kura-Aras Ovasına
Göçürülmesine Dair” kararı gereği, 1948-1950’li yıllarda Ermenistan’ın dağlık
bölgelerinde
yaşayan
100.000
Azerbaycanlı
“isteğe
bağlı”
olarak
Azerbaycan’ın Kura-Aras ovasına göç ettirilecekti. Fakat burada gerçekte,
“isteğe bağlı” olarak değil, zorunlu şekilde bir göç ettirilme söz konusuydu.
Azerbaycanlıların Ermenistan’dan göç ettirilmesinin yurtdışında yaşayan
Ermenilerin geri dönüşü ile ilişkilendirildiği için Politbüro, “Dış Ermenilerin
Ermenistan SSC’ye Geri Dönüşüne Dair” kararın uygulanmasına ilişkin konuyu
7 Ağustos 1948’de yeniden müzakereye açmıştır. Ermeni cemaatlerin geniş
şekilde temsil edildiği Fransa’dan gelen Ermenilerin sayısı 2000’den, Suriye ve
Lübnan’dan gelenlerin sayısı 3500’den, ABD’den gelenlerin sayısı 750’den
fazla değildir. Böylece o dönem için geri dönüş politikası tam bir başarısızlıkla
sonuçlanmıştır. 181
Yurtdışından
gelen
Ermeniler,
sınır
dışı
edilmiş
Azerbaycanlıların köylerinde kalmak istemezken, genelde büyük iskân
birimlerinde yaşamayı tercih ediyorlardı. Bu yüzden Azerbaycan Türklerinin
yaşadığı çok sayıda köy kimsesizliğe terk edilmiştir. Ermenistan KP Merkez
Komitesi’nin 1975 Ocak tarihli toplantısında 476 köyün boş kaldığı
http://www.eraren.org/index.php?Lisan=tr&Page=Print&DergiIcerikNo=253&Yer=DergiIcerik.
(erişim tarihi: 20.03.2012.).
181
23 Aralık 1947 tarihli kararın ilk cümlesinde göç ettirilmenin “isteğe bağlılık” ilkesi doğrultusunda
yapılacağı vurgulanmıştır. Bununla sürülme olayına “insancıl” görünüm vermeyi istemekteydiler. Oysa
bu kararın uygulandığı Vedi, Göyçe, Basarkeçer’de binyıllar boyu yaşamış Türk nüfusun söz konusu
karara tepkisi tamamen farklıydı. Ermenistan SSC İçişleri Bakanlığı’nın 3 Mayıs 1948’de hazırladığı,
göç ettirilecek ahalinin tutumunu yansıtan ve Bakan Grigoryan tarafından imzalanmış 11 sayfalık
raporda yazılanlar gerçek durumu gözler önüne sermektedir. Raporda şöyle denilmekteydi:
“Tarafımızdan Azerbaycanlılar arasında konuşulanlar, onların yeni iskân yerine gitmek istemedikleri,
bazıları mezarlığa giderek yakınlarının mezarları başında ağlamalarına dair birçok olay tespit edilmiştir.
Azerbaycanlılar yakınlarının mezarı başında, göç ettirilmemek için dua ediyorlar.” Bkz, Gasanlı Djamil,
SSSR - Rurtsiya: or nеyrralirеra k holodnoy voynе (1939–1953), Tsеnrr Propagandı, Moskva 2008,
s.495.
72
vurgulanmıştır. Bu durum söz konusu köylerin harabeye dönmesi demekti.
Ermenistan yönetimi, Azerbaycan Türklerinin yaşamasındansa, köylerin
harabeye dönmesini tercih etmiştir. 182 Stalin’in ölümünden sonra birçok halk
beraatlarını aldıkları zaman Ermenistan’dan çıkarılmış Azerbaycan Türkleri
de haklarının iadesini istemişlerdir. Hatta 1954 yılında 1.154 hane
Ermenistan’a geri dönmüştür. Geri dönüşün yoğunlaşacağından endişe eden
Ermenistan yönetimi, 1954 yılında Moskova’ya müracaatta bulunmuştur.
Ermenistan yönetiminin telkinleriyle Moskova yönetimi, Azerbaycanlıların geri
dönüşünü engellemek için bazı önlemler almıştır. Öte yandan, Ermenistan
yönetimi
Azerbaycanlılara
karşı
psikolojik
baskı
yapmak
amacıyla
Ermenistan’da Azerbaycan Türkçesi’nde eğitim veren pedagoji okulunu 200
öğrencisiyle birlikte Azerbaycan’ın Hanlar ilçesine göç ettirmiştir. Uzun
müddet faaliyet göstermiş Erivan Pedagojik Enstitüsü’nün Azerbaycan
Bölümü ise Bakü’ye nakledilerek Azerbaycan Pedagojik Enstitüsü’ne
katılmıştır. 183
2.5. SOĞUK SAVAŞ SONRASI DÖNEMDE AZERBAYCAN’IN ETNİK
YAPISI
2.5.1. Azerbaycan’ın Etnik Yapısı hakkında Resmi Bilgiler
Azerbaycan’ın sosyo-ekonomik ve etnik yapısında, 1989- 1996 yılına
dek geçen dönemde büyük değişiklikler meydana gelmiştir. Sovyetler
Birliği’nin dağılma sürecine girmesi, Ermenistan’ın Azerbaycan topraklarını
işgale başlaması ve 1991 yılında SSCB’nin ortadan kalkması sonucunda
büyük göç ve nüfus dalgalanmaları yaşanmıştır. Azerbaycan Türkleri
Ermenistan topraklarından kovulurken, 330 bin Ermeni de Azerbaycan
topraklarını terk ederek Rusya’ya ve diğer ülkelere yerleşmiştir. Fakat bu
Ermenilerin bir kısmı zamanla Dağlık Karabağ’a göç etmiştir. 1990 yılı
Nazim Mustafa, “1948-1953-cü iller Deportasiyasının Bezi Meqamları”, Xalq qezeti, 7 Ocak. 2009.
Cemil Hesenli, Azerbaycanda Milli Mesele: Siyasi Rerhberlik ve Ziyalılar (1954-1959),
Adiloğlu Neşriyyatı, Bakı, 2008, s. 107.
182
183
73
başlarında Azerbaycan Devlet İstatistik Komitesi; Ermenistan’dan kovulan
186 bin Azerbaycan Türkünü, 18 bin Müslüman Kürdü, 3.500 Rus’u, ayrıca
48 bin Ahıska Türkü’nü göçmen statüsünde kaydetmiştir. Kısa süre sonra
Ermenistan’dan gelen 10 bin göçmen (yaklaşık 3 bin Rus ve 7 bin Kürt) ve
birkaç bin Ahıska Türkü Rusya’ya taşınmıştır. Bunların dışında 1988 yılı
sonrası 31 bin Yahudi İsrail’e göç etmiştir. 1989-1995 yılları arasında 169 bin
Rus, 15 bin Ukraynalı ve 3 bin Beyaz Rus Azerbaycan’ı terk etmiştir. 184
Azerbaycan sınırları içinde bulunan Sovyet Ordusunun Güney birliklerinin, 4.
Ordu. Hazar filosunun ve hava saldırısı savunma birliklerinin,
muhafız
birliklerinin ülkeden çıkarılmasının etkisini de eklemek gerekmektedir. Bu
birliklerin sayısı aileleri ile beraber 70-80 bin kişiye ulaşmaktaydı. 185 Tüm bu
gelişmeler yeni bir genel nüfus sayımında çok değişik sonuçların ortaya
çıkacağını
göstermekteydi.
22
Şubat
1996
tarihinde
Azerbaycan
Cumhurbaşkanının 442 sayılı emriyle hazırlıkların yapılarak genel nüfus
sayımının gerçekleştirilmesi öngörülmüş, fakat sayım her defasında belirsiz
bir tarihe ertelenmiştir. Muhtemelen Ermenistan’la savaş sonucunda
meydana gelen tahribatın, büyük işgücü ve nüfus hareketlerinin ortaya
çıkarabileceği reel sonuçlardan endişe edilmiştir. Nihayet BM’nin mali
yardımıyla 27 Ocak – 3 Şubat 1999 yılı arasında genel nüfus sayımı
yapılmıştır. Sayım sonuçlarının 10 ciltlik kitap halinde yayınlanması
öngörülmüş, 3. ve 4. ciltlerde Azerbaycan’da yaşayan halklara ve etnik
gruplara ilişkin bilgilere yer verilmiştir. 186 Azerbaycan’da 1999 yılı genel nüfus
sayımı verilerine göre Azerbaycan’ın toplam nüfusu 7.953.400’dür. Bu
nüfusun 7.205.500’ünü, yani % 90,6’sını Azerbaycanlılar oluşturmaktadır.
Görüldüğü gibi 10 yıl içinde Azerbaycanlıların toplam nüfus içindeki oranı % 8
artmıştır. İlçelerde ve Nahçivan özerk Cumhuriyetinde ise bu oran % 96-99’a
kadar ulaşmaktadır. Azerbaycanlıların nispeten az olduğu bölge ise başkent
Bakü
şehri
olmuştur.
Buradaki
nüfusun
%
88’i
Azerbaycanlılardan
Arif
Yunusov, “Etniçеskiе i migratsionnıе protsеssı v posrsovеrskom Azеrbaydjanе”
http://chairs.stavsu.ru/geo/Conference/c1-67.htm (erişim tarihi: 21.06.2012)
185
Rasim Musabeyov, “Azerbaycan'daki Etnik Azınlıklar”, Avrasya Dosyası, Azerbaycan Özel,
Cilt:7, Sayı:1, Ankara 2001, s. 178.
186
Arif Yunusov, “Etniçеskiе i migratsionnıе protsеssı v posrsovеrskom Azеrbaydjanе”
http://www.iea.ras.ru/topic/census/mon/yunus_mon2001.htm, (erişim tarihi: 25.02.2012).
184
74
oluşmaktadır. 187
2.5.2. 2009 Genel Nüfus Sayımı
Genel nüfus sayımının yapılmasına dair cumhurbaşkanı kararnamesi
7 Haziran 2006 tarihinde çıkarılmıştır. Kararname gereği Nisan ayının
13’ünden 22’sine dek devam eden genel nüfus sayımı yaklaşık 24 bin görevli
tarafından yürütülmüştür. Sayım için 19 bin sayım bürosu oluşturulmuş ve
her beş anketöre bir talimatçı-kontrolör atanmıştır. Her bir iskân birimi için,
yedi talimatçı-kontrolörden ibaret sayım büroları oluşturulmuştur. Her sayım
bürosu yaklaşık 17-18 bin kişinin sayımını yapmıştır. Bir sayım bürosunda
yaklaşık 35 sayıcı çalışmış, bir anketör 10 gün içinde 450 kişiyle anket
yapmıştır. 188 Şunu da vurgulamak gerekir ki, bir günde 45 anket
düzenlenmesi sağlıklı bir sayım yapılmasını zorlaştırmıştır. Yurtdışında
yaşayan ülke vatandaşlarının nüfus sayımı, büyükelçilikler ve konsolosluklar
aracılığıyla
yürütülmüştür.
Fakat
gerek
yurt
dışında
yaşayan
Azerbaycanlıların sayılmasına ilişkin sayım duyurusunun yapılması, gerekse
yurttaşların ilgi ve katılımı konusundaki sıkıntılar, yurt dışında yaşayan
Azerbaycanlıların
sayısına
ilişkin
sağlam
verilerin
oluşturulmasını
zorlaştırmıştır. Özellikle geçici seyahat vizesi ile Rusya Federasyonu’na
çalışmaya
gidenlerin
ve
bölgesinde
ikamet
etmeyenlerin
sayısının
büyükelçilik ve konsolosluklar aracılığıyla tespit edilmesi imkânsızdır. Bugün
resmî olmayan verilere göre Rusya Federasyonu’nda yaşayıp çalışan
Azerbaycanlıların sayısı 2-2,5 milyon arasında değişmektedir. Fakat bu
verilerin tespit edilebileceği sağlam kaynaklar bulunmamaktadır.
1999 genel nüfus sayımında soru anketlerinde 17 soru varken, yeni
anketlere 35 soru dâhil edilmiştir. Bunlardan 29’u özel (iş, çalışma vs), 6’sı
Arif Yunusov, “Etniçеskiе i migratsionnıе protsеssı v posrsovеrskom Azеrbaydjanе”
http://www.iea.ras.ru/topic/census/mon/yunus_mon2001.htm, (erişim tarihi: 25.02.2012).
188
Aprelin
13-de
Azerbaycanda
ehalinin
siyahıya
alınması
başlayır,
http://www.azerbaycanli.org/az/news-102.html (erişim tarihi: 15.08.2012).
187
75
konut durumuna ilişkin olmuştur. 189
Sayım sonrası yapılan ilk açıklamaya göre Azerbaycan’ın nüfusu
8.820.000’dir. İstatistik verileri, Azerbaycan’da genç nüfus ve işgücü
açısından iyi bir tablo sunmaktadır. Ülke nüfusunun % 23’ünü 0-14, % 70’ini
15-64, % 7’sini 64 yaşın üzerindekiler; %31,2’sini 14-29 yaşındaki gençler
oluşturmaktadır. Ülkedeki erkek nüfus toplam nüfusun % 49’unu, kadın nüfus
ise % 51’ini kapsamaktadır. (Kadın-erkek oranı 1000/1024’tür) . 2009 yılının
ilk üç ayında ülke çapında 14.600 nikâh kıyılmış, 1700 boşanma
gerçekleşmiştir. İlk kez nikâh kıydıran erkeklerde ortalama yaş sınırı 28 yaş,
kadınlarda 24’dür.
190
2009 yılı istatistik verilerine göre bu yıl ülke nüfusunda
ilk kez göçmen sayısında bir artış yaşanmıştır. İçişleri Bakanlığının pasaport
hizmeti bilgilerine göre, 2009 yılının Ocak-Mart aylarında Azerbaycan’a daimi
ikamet için gelenlerin sayısı 484 iken, ülkeden gidenlerin sayısı 328’dir.
Ülkeye giriş yapanların ekseriyeti değişik ülkelerinden (Çin, Vietnam,
Pakistan vs.) çalışmak amacıyla Azerbaycan’a gelenlerdir.
Hâlihazırda
Azerbaycan’da yasal ve yasal olmayan göçmenlerin sayısına ilişkin güvenilir
bilgi yoktur. Fakat bunların büyük ekseriyeti Azerbaycan’a yasal yoldan
gelmektedir. Genelde turist vizesiyle gelerek ticarete başlayan göçmenler
daha sonra bu vizelerini uzatarak Azerbaycan’da ikamet etmektedirler. 191
189
Ehalini nece sayırlar?, (Siyahıyaalma vereqesine dahil edilmiş suallar),
http://www.mediaforum.az/articles.php?article_id=20090409044505328&lang=az&page=00 (erişim
tarihi: 21.04.2012).
190
Bkz: Azerbaycanın ehalisi 1-ci rübde 0,3% artıb,
http://www.interfax.az/az/index.php?option=com_content&task=view&id=36465&Itemid=9 (erişim
tarihi: 23.04.2009).
191
Azerbaycanda ehali miqrantların hesabına çoxalır, 24 yanvar 2009,
http://deyerler.org/texts/news/cemiyyet/print:page,1,21752-azzhrbaycanda-zhhald-mdqrantlarinhesabina-goxalir.html, (erişim tarihi: 21.04.2012).
76
Tablo 4: 2009 yılı Azerbaycan`da genel nüfus sayımı istatistiklerinde etnik
kimlikler 192
Milletler
A
Toplam
nüfus
Erkek
Kadın
Şehir
nüfuzu
1
2
3
Toplam
4
Erkek
5
Kadın
6
Toplam
7
Erkek
8
Kadın
9
2099453
Köy
nüfusu
Azer. C.
TOPLAM
Azerbayc
anlı
Lezgi
8922447
4414398
4508049
4739123
2330527
2408596
4183324
8172809
4060755
4112054
4403298
2182796
2220502
3769511
180324
89344
90980
61439
29562
31877
118885
208387
1
187795
9
59782
Ermeni
120306
57921
62385
62781
30207
32574
57525
27714
29811
Rus
119307
44322
74985
115051
42937
72114
4256
1385
2871
Talış
111996
56514
55482
9888
4932
4956
102108
51582
50526
Avar
49838
24664
25174
2312
1086
1226
47526
23578
23948
Türk
37975
19497
18478
9080
5023
4057
28895
14474
14421
Tatar
25911
11217
14694
25640
11169
14471
271
48
223
Tat
25218
12826
12392
2621
1302
1319
22597
11524
11073
Ukraynalı
21509
9567
11942
21375
9561
11814
134
6
128
Sahur
11289
6189
6100
1143
589
554
11146
5600
5546
Gürcü
9912
4716
5196
2778
1268
1510
7134
3448
3686
Yahudi
9084
4317
4767
9062
4306
4756
22
11
11
Kürt
6065
3175
2890
1203
656
547
4862
2519
2343
Grız
4344
2294
2050
453
237
216
3891
2057
1834
Udin
3821
1848
1973
3816
1847
1969
5
1
4
Hınalık
2233
1161
1072
48
21
2185
1134
1051
Diğer
milletler
9506
4071
5435
7135
4113
2371
1049
1322
27
3022
1891552
59103
2.5.3. Azerbaycan’ın Etnik Yapısının Siyasi Sonuçları
2009 yılı genel nüfus sayımı verilerinin resmen açıklanması ülkedeki
gelişim seyrini çizmek açısından önemli veriler sunmaktadır. Bu veriler
dikkate alındığında bazı konularda Azerbaycan’daki demografik durum ve
gelişim sürecine ait ön tespitlerde bulunulabilir.
Bu tespitlerden biri, Azerbaycan’ın etnik yapısı üzerinedir.
Ehalinin siyahıyaalınması, 2009. Azerbaycan Respublikasının Dövlet Statistika Komitesi, Cild:
2. Bakı 2011, ss. 405-406.
192
77
İkincisi ise bölge ülkeleriyle kıyaslandığında Azerbaycan’ın ileriye
dönük demografik açıdan daha avantajlı duruma gelebileceğidir.
Daha önce de vurguladığımız gibi Azerbaycan’da nüfus hareketleri ve
etnik yapıdaki dalgalanmalar 1980’li yılların ortalarından itibaren kendini
hissettirmeye başlamıştır. Fakat 1990’lı yılların sonlarına doğru iç ve dış
göçlerin hareketi ve etnik yapıdaki dalgalanmalar daha istikrarlı bir hale
gelmiştir. Bu yüzden 2009 genel nüfus sayımındaki veriler açıklanacağı
zaman 1989-1999 verileri arasındaki gibi keskin bir fark gözlemlenmemiştir.
Ülkenin etnik yapısı ve etnik kimliklere ilişkin 2009 verileri, 1999 verilerinin
ortaya koyduğu duruma benzer bir özellik arz e.
Sovyet
döneminde
yapılan
genel
nüfus
sayımı
sonuçlarını
incelediğimiz zaman 1926-1939 yıllarında Azerbaycan Cumhuriyetinin
toplam nüfusu içinde Azerbaycan Türklerinin sayısında ciddi bir azalma
olduğunu görebiliriz. Sonuçları daha sonra iptal edilmiş 1937 sayımına göre
Azerbaycan’da toplam nüfus 3.056.449 idi. Nüfusun etnik dağılımı
1.778.798 Azerbaycan Türkü, 193 479.008 Rus, 370.164 Ermeni, 104.290
Lezgi, 99.145 Talış, 56.933 Tat, 12.854 Avar, 10.899 Dağ Yahudisi, 10.878
Kürt, 1.498 İranlı, 131.198 ise diğer halklardı. 194 1939 yılı genel nüfus
sayımı sonuçlarına göre toplam nüfus içinde Azerbaycan Türklerinin sayısı
1.870.500, Ruslar 528.300, Ermeniler 388.000, Lezgiler 111.700, Talışlar
87.500, Avarlar 15.700, Tatarlar 27.600, Ukraynalılar 23.600, Gürcüler
10.200, Kürtler 6000, Yahudiler 41.200 idi. 1926 genel nüfus sayımında
kimliklerine göre nüfusları belirlenmiş Sahurlar (Tsahurlar ), Türkler ve
Tatların sayısına dair bilgi verilmemiştir. 195
Bundan sonraki dönemlerde ülke nüfusu içinde Azerbaycanlıların
Genel olarak 1937 nüfus sayımı sonuçlarına göre Sovyetler Birliğinde yaşayan Azerbaycan
Türklerinin toplam sayısı 2.134.250, Gürcülerin sayısı 2.008.839, Ermenilerin sayısı ise 1.968.721 idi.
Güney Kafkasya’nın diğer iki cumhuriyeti Gürcistan ve Ermenistan’daki Azerbaycan Türklerinin
sayısı 178.037 ve 124.434 idi. Ayrıca Dağıstan Özerk Sovyet Sosyalist Cumhuriyetinde yaşayan
Azerbaycan Türklerinin sayısı 37.861 idi. Vsеsoyuznaya pеrеpis’ nasеlеniya 1937 goda: obş’iе
irogi, Sbornik dokumеnrov i marеrialov, ROSSPEN, Moskva 2007, c.9, ss. 86-108.
194
Vsеsoyuznaya pеrеpis nasеlеniya 1937 goda: obş’iе irogi, Sbornik dokumеnrov i marеrialov,
ROSSPEN, Moskva 2007, ss.86-108.
195
Ehalinin
milli
terkibi,
Azerbaycan
Dövlet
Statistika
Komitesi,
http://www.azstat.org/statinfo/demoqraphic/az/006.shtml#s7, (erişim tarihi: 09.08.2012).
193
78
sayısı giderek artmıştır.
Tablo 5: Azerbaycan’da Genel Nüfus Sayımında Toplam Nüfus ve
Azerbaycan Türklerinin Sayısal ve Orantısal Karşılaştırılması 196
1926
1939
Toplam Nüfus
2.314.600
3.205.200 3.697.700 5.117.100 6.026.500 7.021.200 7.953.400 8922447
Azerbaycanlılar
1.438.000
1.870.500 2.494.400 3.776.800 4.708.800 5.805.000 7.205.500 8172809
62,1
58,4
Azerbaycanlılar
(yüzde ile)
1959
67,4
1970
73,8
1979
78,1
1989
1999
82,7
90,6
2009
91.6
1989-1999 yılları arasında Azerbaycan’ın toplam nüfusu içinde,
Azerbaycan Türkleri’nin nüfusunun %7,9 oranında arttığını görebiliriz.
Bunun
başlıca
nedenleri
Ermenistan’da
yaşayan
Azerbaycanlıların
kovularak Azerbaycan’a yerleşmeleri, Karabağ dışındaki Ermenilerin
Azerbaycan’ı terk etmeleri, Ruslar başta olmak üzere diğer milletlerin başka
ülkelere gitmeleridir. Bu olguları da dikkate alarak Azerbaycan’ın bugünkü
demografik durumu ve etnik yapıdaki değişiklikleri üzerine bazı tespitlerde
bulunulabilir. Ancak 1999 yılı genel nüfus sayımı sonrası etnik yapı ve göç
olaylarının seyrinde olağan dışı bir gelişme yaşanmamıştır.
Curtis, 1989 yılında, Azerbaycan’da 90 farklı etnik grup bulunduğunu
ve bunların toplam nüfusunun 262.000 olduğunu söylemektedir. 197 Bizce
bunu doksan etnik grup yerine doksan etnik kimlik olarak ifade edilmesi
daha isabetli olacaktır. Nitekim, uzun süre Rusya İmparatorluğu ve
Sovyetler Birliği sınırları içinde yer almış Azerbaycan’da, yaşanan normal
demografik süreçler, çalışma amaçlı seyahatler vs. sonucunda çok az
sayıda, değişik etnik gruba mensup insanın, kalıcı olarak yerleşmesinin
etnik grup olarak telakki edilmesi çok da doğru olmayacaktır. Bugün
http://www.azstat.org/statinfo/demoqraphic/az/006.shtml#s7, (erişim tarihi: 09.08.2012).
Glenn E. Curtis,. Armenia, Azerbaijan, and Georgia: Country Studies. Washington, D. C.: Federal
Research Division, 1995, s. 103.
196
197
79
Azerbaycan’da 20’den fazla etnik grubun yaşadığı vurgulanmalıdır. 198 Bu
gruplarla ilgili genelde dil ve ırksal yakınlığına göre farklı sınıflandırmalar
yapılabilir. Fakat şunu söylemek gerekir ki, dil ve ırksal yakınlığına göre
yapılan her hangi bir sınıflandırma, ülkenin siyasi yaşamı, iç ve dış
politikalarında bir etki unsuru olması bakımından faydalı olmayacaktır.
Çünkü yakın dilleri konuşan farklı etnik grup ve milletlerin Azerbaycan’ın
siyasi ve sosyal yaşamındaki tutum, davranış ve faaliyetleri birbirlerinden
çok farklıdır. Sovyetler Birliği dağıldıktan sonra Azerbaycan’da yaşayan
etnik gruplar ve milliyetler konusu, gerek iç, gerekse dış çevreler tarafından
gündeme getirilmiş ve bugün de getirilmektedir. İlginçtir ki, uluslararası
düzlemde Azerbaycan’daki etnik kimliklerle ilgili sorunlar yaşandığına dair
iddialar genellikle Ermeni sivil toplum örgütleri ve araştırmacıları tarafından
dile
getirilmektedir. 199Oysa
1980’li
yılların
sonlarından
itibaren,
Ermenistan’da etnik azınlıklara ve farklı milliyetlere karşı yürütülen
politikalar, bu ülkeyi homojen etnik kimliğe sahip bir ülke haline getirmiştir.
Sovyetler Birliği’nin dağılmasından sonra Ruslar yine de önemli bir
azınlık olarak kalmışlardır. Bağımsızlık döneminde Azerbaycan için en fazla
sorun çıkaran konu “Talış-Muğan Cumhuriyeti” sorunu olmuştur. Bunun
dışında Rusya’nın değişik çevrelerinin de kışkırtmasıyla “Lezgi sorunu”
gündeme getirilmek istenmiş ve bu konuyla ilgili tartışmalar yaşanmış olup,
bu tartışmalar bugün dahi sona ermiş değildir. Ayrıca yine Dağıstan kökenli
etnik gruplardan olan Avarlar ve Sahurların yaşadıkları bölgelerde zaman
zaman Azerbaycan yönetimini rahatsız eden olaylar yaşanmıştır.
İç ve dış bağlantılar açısından son dönemlerde Azerbaycan
kamuoyunun en tartışmalı ve tehdit olarak gördüğü konulardan biri de “Kürt
azınlığı”, daha doğrusu “Kürt kimliği” konusudur. Diğer etnik azınlıkların
Azerbaycan sınırları içinde daha fazla nüfusa sahip olmasına ve daha fazla
örgütlenmesine rağmen, Azerbaycan hükümetiyle yaşanan sorun daha çok
Bkz: N.Guliеva, Etniçеskiе mеnşinstva: rеal’nosr’, pеrspеktivı, İrs – Nasledie, 2006, N5,s. 48,http://www.vatan.org.ru/news/2009-03-10-1093. (erişim tarihi:10.06.2012).
199
1990’lardan günümüze kadar Ermenistan defalarca Talış ve Lezgi “sorunlarının” tartışıldığı
etkinliklere ev sahipliyi yapmıştır.
198
80
dış bağlantılı olmuştur. Fakat Kürt azınlıkla ilgili oluşturulmak istenen sorun
daha çok Azerbaycan’ın içindeki çıkar çevreleri tarafından organize edilerek
desteklenmiştir. Bu nedenle olsa gerek, Azerbaycan’daki bazı elitlerin Kürt
kökenli olduklarına ve çevrelerinde çıkar grupları oluşturarak nüfuzlarını ve
güçlerini artırma teşebbüsünde bulunduklarına dair kamuoyunda güçlü bir
kanaat uyanmıştır. Şunu da vurgulamak gerekir ki, son yıllarda bu grupların
Azerbaycan’ın siyasi alanına etki etme gücü nispeten azaltılmıştır.
Sayıca az olmasına rağmen kendine özgü bir önem arz eden
topluluklardan biri de Yahudilerdir. Sovyetler Birliği’nin dağılmaya başladığı
ilk yıllarda Yahudilerin birçoğu İsrail’e ve diğer ülkelere göç ettiyseler de, bir
kısmı Azerbaycan’a geri dönmüştür. Azerbaycan’daki Yahudi nüfus, İsrail
başta olmak üzere dünyanın önde gelen Yahudi kuruluşları ve diasporası
tarafından himaye edilen bir azınlıktır.
Geri kalan millî ve etnik azınlıklarla ilgili olarak, Azerbaycan’ın
bağımsızlığını kazandığı tarihten bugüne dek herhangi bir sorunun ortaya
çıkmamış olması bir gerçekliktir. Burada vurgulanması gereken en önemli
nokta, “azınlık sorununun” gündeme getirilmesinin, hiçbir zaman, söz
konusu azınlığın ülke içindeki sosyo-ekonomik durumu ve nüfus sayısıyla
doğru orantılı olmadığıdır. Nüfusları 29.000 olan Ukraynalılar, 30.000
Tatarlar, 15.000 Beyaz Ruslar, 10.900’lük Tatlar buna örnek gösterilebilir.
İç ve dış siyasi ve sosyal etkenleri dikkate aldığımız zaman
Azerbaycan’da yaşayan farklı milletlere ve etnik gruplara ilişkin aşağıdaki
tespitlerde bulunulabilir:
Her ne kadar toplam nüfus içindeki oranı büyük ölçüde azalmışsa da
Rus nüfusu Azerbaycan’daki azınlıklar arasında başlıca unsurlardan biri
olarak kalmaktadır. Ruslar, Azerbaycan’a 18. yüzyılın sonlarından itibaren
yerleşmeye başlamışlardır. Rus nüfusun artması, doğal olarak Çarlık
Rusyası’nın sömürge politikalarının bir uzantısı olmuştur. Bu politika,
Sovyetler Birliği döneminde de sürdürülmüştür. 20. yüzyılın ikinci yarısında,
Rus nüfusun sayısında önce durgunluk, ardından da azalma gözlenmeye
81
başlanmıştır. 1939 sayımında, 530.000 kişilik Rus nüfus genel nüfus içinde
% 16,5’lik bir oranla en üst düzeyine ulaşmıştır. 200
1979 verilerine göre Azerbaycan’daki Rus nüfusu, toplam 475.300
(ülke nüfusunun % 7,9’u); 1989 verilerine göre ise 392.300 (ülke nüfusunun
% 5,6’sı) olmuştur. Fakat en büyük düşüş 1989-1999 yıllarında yaşanmıştır.
Ermenistan ile savaş, 1990 yılının Ocak ayında Sovyet Ordusunun Bakü’de
katliam yapması, ülke içindeki siyasi istikrarsızlık, ekonomik kriz, Rusça
kullanım alanının ciddi ölçüde daralması gibi etkenler Rusları ülkenin siyasi
yaşamından uzaklaştırmıştır. 1999 nüfus verilerine göre on yıl içinde
Azerbaycan’da Rusların sayısı üç defa azalmış ve 141.700 (ülke nüfusunun
% 1,8’i) olmuştur. 201
2009 genel nüfus sayımı sonuçlarında Rus nüfusun yine azalma
göstermesi beklenmektedir. Nitekim Ruslar, Rusya’ya göç etmeye devam
ederken, aynı zamanda Azerbaycan’da kalanların büyük çoğunluğunun
yaşlı olması, doğum oranlarının çok düşük olması gibi etkenler Rus
nüfusunun giderek azalacağına ilişkin tahminleri kuvvetlendirmektedir.
2.5.4. Nüfus Sayımı ve Etnik Kimlikler
2.5.4.1. Lezgiler
Lezgiler genelde Dağıstan ve Azerbaycan’da yaşamaktadırlar.
Lezgice - Tabasaran, Agul, Rutul, Sahur, Buduh, Krız, Arçin ve Udinlerle
birlikte Nah-Dağıstan dillerinin Lezgi grubuna dâhildir. Şunu da vurgulamak
gerekir ki Dağıstan’da eskiden iki dil ailesine mensup topluluklar yaşamıştır:
1) Kuzey Kafkasya dil ailesinin Nah-Dağıstan kolu: Avarlar, Andiler,
Darginler,
Kubaçinler,
Kazıkumuklar
(Laklar),
Küreliler
(Lezgiler),
Tabasaranlar, Çeçenler vs. 2) Altay dil ailesine mensup Türk dilleri kolu:
200
Rasim Musabeyov, a.g.m., s. 178.
Arif Yunusov, “Etnicheskii Sostav Azerbaijana (Po Perepisi 1999
http://www.iea.ras.ru/topic/census/mon/yunus_mon2001.htm, (erişim tarihi: 21.05.2012).
201
Goda)”
82
Kumuk, Azerbaycan Türkleri, Nogaylar. 20. yüzyılın başlarında bu topluluklar
ülke nüfusunun %92’ni oluşturmuşlardır.
202
Bunların yanı sıra iki başka grup
da vardır: Slav grubu ve İrani (Tat) dil grupları. 203
“Lezgi”
tanımlamasının
etimolojisi
araştırılması
gereken
konulardandır. Fakat “Lezgi” tanımlamasının etnik olarak Lezgilerin dışına
çıktığı, hatta 1920’lerden sonra etnik anlam taşımaya başladığı bilinen bir
gerçekliktir. Etnik olarak bugün Lezgi tanımlaması kapsamına alınan kimlikler
kendilerini Küreli, Kuruşlu, Ahsaharlar vs. adlandırmışlar. Lezgiler ağırlıklı
olarak Sünniliğin Şafii koluna, kısmen de Hanefi koluna mensupturlar.
Dağıstan’ın Dokuzpara ilçesinin Miskince köyünde yaşayan Lezgiler ise Şii
(Caferi) mezheplidirler. Bugünkü Lezgi edebi dili Küre ağzına dayanarak 19.
Yüzyılda şekillenmiş ve Sovyet döneminde gelişmiştir. 204 Ağırlıklı olarak Ahtı,
Derbent, Dokuzpara, Küre, Meherremkent, Süleyman Stal, Hiv ilçelerinde,
kısmen Rutul ve Hasavyurt ilçelerinde yaşıyorlar. Lezgilerin bir kısmı (%15’i)
Derbent’te yaşıyor. Yeni Kuruş adlı iskân birimi Lezgilerin geleneksel
meskûnlaşma alanının dışında, Hasavyurt ilçesinde yerleşmiştir. Buradaki
Lezgi nüfus Hasavyurt’un %6’sını oluşturmaktadır. Lezgilerin üçte birinden
fazlası şehirlerde yaşamaktadırlar. Genelde Derbent’te (şehir nüfusunun
%26’sı) ve Dağıstan Işıkları (şehir nüfusunun %22’si)
şehirlerinde iskân
etmektedirler. Kaspiy ilçesinin %16’sı Lezgi nüfustur. Mahaçkale’nin %9.5’i
(bazı
istatistiklerde
rakamlarda
%12),
İzberbaş’ın
%8’i
Lezgilerden
oluşmaktadır. Dağıstan’ın güneyindeki Belici kasabasının esas nüfusu,
Derbent ilçesindeki Mamedkala kasabasının %10’u Lezgilerdir. 205
Ekim İhtilali öncesine dek Lezgilerin kullandıkları bir gazete ve yazılı
her hangi yayın organı yoktur. O yüzden Lezgi topluluğu Türkçe çıkan
gazeteleri okuyorlardı. 1928 yılı şubat ayının sonunda Dağıstan parti teşkilatı
V.M. Kabuzan. Nasеlеniе Sеvеrnogo Kavkaza v XIX – XX vеkah. Etnosrarisriçеskoе
isslеdovaniе. SPb., M.1996. s. 105-106.
203
R.Ç-M.Razakov, Istoriya Dagеstana, Mahaçkala 2011, ss. 17-18.
204
Lеzginskiy yazık - Yazıki narodov Rossii v Inrеrnеrе, http://www.peoples.org.ru/lezgi.html,
(erişim tarihi: 23.05.2012).
205
V.A.Tişkov,
Rеspublika
Dagеstan,
http://valerytishkov.ru/cntnt/publikacii3/kollektivn/na_puti_k_/respublika2.html#_ftnref21,
(erişim tarihi: 23.05.2012).
202
83
Dağıstan halklarının Latinceye dayalı alfabelerinin hazırlanması kararı
aldıktan sonra 21 Temmuz 1928’de ilk Lezgice gazete çıkarılmaya
başlanmıştır. Gazetenin adı “Tsı’iy Dünya” (“ЦIийи дуьнья” - “Yeni Dünya)
idi. 1951-57 yıllarında diğer Dağıstan topluluklarında olduğu gibi Lezgilerde
de “Dağıstanskaya pravda” (Dagustandin pravda) gazetesinin Lezgice
sürümü yayınlanmıştır. 1957’den bu uygulama kaldırılmış ve Lezgice
“Komünist” gazetesi çıkarılmıştır. Ağustos 1991’de “Komünist” gazetesinin
adı değiştirilerek “Lezgi Gazet” olarak adlandırılmıştır. 206 “Lezgi Gazet” halen
haftada bir kez yaklaşık on bin ( 9856) tirajla yayınlanmaktadır.
207
Azerbaycan’da Kusar, Haçmaz, Gebele, İsmayıllı, Oğuz, Şeki ve Gah
ilçelerinde meskûnlaşmışlar. Lezgiler Azerbaycan’ın en kalabalık etnik
azınlığıdır. 208 Hâlihazırda 178.000 nüfusa sahip Lezgi toplumu Sovyetler
Birliği döneminde Azerbaycanlı, Rus ve Ermenilerinden sonra dördüncü
kalabalık grup olmuştur. 1989 verilerine göre Azerbaycan’da yaşayan
Lezgilerin sayısı 171.400’dir (ülke nüfusunun % 2,4’ü). 1999 sayımı
sonuçlarına göre bu sayı 178.000 idi (ülke nüfusunun % 2,2’si). Bu rakamlar
Lezgi örgütleri liderleri tarafından tartışılmış, Lezgilerin gerçek nüfusunun
600-800.000 olduğunu iddia edilmiştir. Fakat Azerbaycan’da bu kadar
kalabalık bir Lezgi nüfusunun yaşadığı söylenemez. Bazı araştırmacılar bu
sayının 250-260.000 civarında olduğunu ileri sürmektedirler. 209 2009 genel
nüfus sayımı verilerine göre Azerbaycan’daki Lezgi nüfus 180.324’dir.
2.5.4.2. Avarlar
Avarlar da Lezgiler gibi bir önemli bir kısmı Dağıstan’da yaşayan
bir topluluktur. Dağıstan’ın en kalabalık nüfusudur. 210 Avarlar Dağıstan’ın
Lеzgi gazеr , http://lezgi.etnosmi.ru/about.php, (erişim tarihi: 23.05.2012).
Lеzgi gazеr http://lezgi.etnosmi.ru/about.php, (erişim tarihi: 23.05.2012).
208
Lеzginı http://dagpravda.ru/page/42, (erişim tarihi: 23.05.2012).
209
Lеzginı http://dagpravda.ru/page/42, (erişim tarihi:23.05.2012).
210
Dağıstan’ın etnik yapısı, güncel nüfus verileri, etnik kimliklerin iskan coğrafyası ve diğer bilgiler
resmi sitelerden ve yazılı kaynaklardan derlenmiştir. Bkz: Dagеstanskaya pravda,
http://dagpravda.ru/page/36 (36-47. sayfalar), http://www.government-rd.ru/dagestan/naselenie, R.ÇM.Razakov,
Istoriya
Dagеstana,
Mahaçkala
2011.
Etniçеskiy
sostav
rеspubliki,
206
207
84
yanı sıra Çeçenistan, Kalmıkya, ayrıca Gürcistan ve Azerbaycan’da
(ağırlıklı olarak Balaken ve Zakatala ilçelerinde) yaşamaktadırlar.
Avarların yaşadıkları alan ağırlıklı olarak Avar Koysu, Andi Koysu ve Kara
Koysu nehirlerinin havzalarıdır. Köy nüfusu Avarlarda %68 ‘dir ve
genelde 22 ilçede meskûnlaşmışlar. Ahvah, Botlih, Gergebil, Gumbet,
Gunib, Kazbek, Tlyaratin, Untsukul, Hunzah, Sumadin (Tsumadin),
Suntin (Tsuntin), Çarodin ve Şamil ilçelerinde Avar nüfusun oranı %98100’dür. Kızılyurt ilçesinde Avarların oranı yaklaşık %80’dir. Avarlar
Hasavyurt, Kızılyar, Buynaks ve Kumtorkal ilçelerinde nüfusun üçte birini,
Kızılyar, Levaşin ve Novolak ilçelerinin de dörte birini oluşturur. Avar
nüfusun %32’si şehirlerde ve ilçe merkezlerinde yaşamaktadırlar.
Mahaçkale’de
nüfusun
%21’i,
Kiziyurt,
Güney
Suhokom
(Yujno-
Suhokumski) ve Buynaks şehirlerinde %43-52, Hasavyurt, Kızılyar ve
Kaspi’de %12-22 oranındadırlar. Küçük halklar (Andi, Arçin, Ahvah,
Bagulan, Bejtin-Hvanal, Botlih, Ginuh, Godoberin, Gunzib, Karatin,
Tindal, Tsez-Dido, Hvarşin, Çamalal), Azerbaycan’da ve Gürcistan’da
yaşayan Avarlar, yüzyıllar boyunca Avarlarla iç içe olmuş, etkileşerek
gelişmişler. Etnografik bilgiler onların ortak özelliklerinin daha fazla
olduğunu, adeta bir bütün oluğunu; etnik, özgünlük, kültürel ve günlük
yaşamlarındaki farklı özelliklerin çok az olduğunu göstermektedir. Onlar
kendilerini Avar olarak algılamakta, milliyetlerini Avar (MagIarulal) olarak
belirtmektedirler. Sosyal yaşamlarında ana dillerini kullanmaktadırlar.
Avarca çıkan “Hakikat” ("Хакикат") gazetesi değişik adlar altında
1917’den itibaren çıkarılmaktadır. Gazete haftada bir kez 10 000 baskıyla
çıkmaktadır. 211
17. yüzyılda Dağıstan’daki toprak azlığı yüzünden Azerbaycan’ın
Zakatala bölgesine göç etmiş Avarların sayısı 2009 verilerine göre
http://www.minnaz.ru/etnicheski_sostav,
V.A.
Tişkov,Rеspublika
Dagеstan,
http://valerytishkov.ru/cntnt/publikacii3/kollektivn/na_puti_k_/respublika2.html#_ftnref21(erişim
tarihi:23.05.2012).
211
Hakikat, http://hakikat.etnosmi.ru/about.php, (erişim tarihi: 24.05.2012).
85
50.900, Sahurların sayısı ise 15.900’dür. 212 2009 genel nüfus sayımı
verilerine
göre
Azerbaycan’da
49.838
Avar
ve
11.289
Sahur
yaşamaktadır.
Dağıstan kökenli halklarla Azerbaycan Türklerinin ilişkilerinden
bahsederken birkaç önemli hususun altını çizmek gerekmektedir.
1) Azerbaycan Türkleri Umum-Türk kültür alanının bir parçası
olması itibariyle yüzyıllar boyunca Kafkas halklarının kültürü
üzerinde etkinliğini sürdürmüştür.
2) Azerbaycan’da
sanayinin
gelişimi
değişik
dönemlerde
Dağıstan halklarının Azerbaycan’a göç etmelerine (özellikle
Bakü’ye) neden olmuştur.
3) Azerbaycan’da
gelişen
aydınlanma
hareketleri
Dağıstan
halkları üzerinde etkin olmuştur.
4) Azerbaycan Türkçesi uzun müddet Kafkas halklarının ortak
iletişim dili olarak kullanılmıştır.
Bu husus özellikle üzerinde durulması gereken hususlardan biridir.
Nitekim, 18. yüzyılda önemli ticaret yollarının Azerbaycan’dan geçmesi bu
bölgeyi Kafkas toplulukları için bir cazibe merkezi haline getirmiştir. 213
Kafkaslarda sürgünde olmuş Rus aydınlarından A.A. Bestujev-Marlinski
Fransızcayı bilip de Avrupa’da olduğu gibi, Azerbaycan Türkçesini de bilerek
Asya’nın bir ucundan diğer ucuna gidilebildiğini yazıyordu. 214 19. yüzyılın
sonlarında Rusya’da Müslüman toplumlar arasında basın faaliyetlerinin
artması Türkçe’nin kullanım alanını daha da geliştirmiştir. 1875’den 1917 yılı
şubat ayına dek Rusya’da Müslümanlar tarafından 172 adda gazete ve dergi
çıkarılmıştır. Bu gazete ve dergilerin altmışı Azerbaycan Türkçesi’nde ve
N.Guliеva, “Etniçеskiе mеn’şinstva: rеal’nosr’, pеrspеktivı”, İrs – Nasledie, 2006, N:5, ss. 4-8,
http://www.vatan.org.ru/news/2009-03-10-1093.,(erişim tarihi: 24.05.2012).
213
Türkçenin Kuzey Kafkasya halkları arasında yayılmasına dair bkz: Bkz: S. İ. Aliеva.
“Rasprosrranеniе Azеrbaydjanskogo yazıka srеdi narodov Sеvеrnogo Kavkaza”, Pedaqoji
Universitet Xeberleri, Baku 2008, № 3. ss. 162-169.
214
A.A. Bestujev-Marlinskiy, Povеsri i rasskazı. Moskva 1976, s. 272.
212
86
altmış üçü Tatarca (Kazan) çıkarılmaktaydı. 215 Rus yönetimi Rusçanın yaygın
hale gelmesinden önce, hatta 1930’lara dek Dağıstan’da Azerbaycanlı
tercümanlar veya Azerbaycan Türkçesinde bilen kişilerin hizmetinden
yararlanılıyordu. Azerbaycan Türkçesinin etkisi birçok Dağıstan halkının
dilleri üzerinde hissedilmekteydi. Ayrıca Azerbaycan Türkçesi Lezgi halkları,
Avarların bir kısmı, Laklar, Tatlar ve birçok halkların yaşadıkları bölgelerde
halk
arasında
ortak
iletişim
dili
olarak
kullanılmıştır.
Akademisyen
V.V.Bartold’a göre Dağıstan’ın sahile yakın ovalık bölgelerinde, Derbent’te ve
çevresinde çoğunluk Azerbaycan Türkçesi’ni konuşurken, kuzey bölgelerde
Kumuk ve Nogay Türkçesi yaygındı. 216
Türk dilinin Dağıstan’da tek dil olarak kullanımı 1930’lara kadar devam
etmiştir. Bu dönemde artık C.Korkmasov ve A.Taho-Godi görevlerinden
alınmış ve yargılanarak kurşuna dizilmişlerdir. 16 Ocak 1937’de Komünist
Parti’nin Dağıstan teşkilatı bürosu tüm milli dillerin (Türkçe ve Tatça hariç)
Latin alfabesinden Rus alfabesine geçmesi yönünde karar almıştır. 1938-39
eğitim öğretim yılından itibaren tüm ana okullarda, orta öğrenim ve büyükler
için açılmış okullarda yeni alfabeyle okutulmaya başlanmıştır. 217 4 Şubat
1938 yılında Dağıstan Özerk Sovyet Sosyalist Cumhuriyeti Merkezi Yürütme
Komitesi Prezidyumu (Başkanlık Divanı) özel bir kanun çıkardı: “Dağıstan
ÖSSC’nin Milli Okullarında Rus Dilinin Zorunlu Öğrenilmesine Dair” kanun
Dağıstan’da dil konusundaki tartışmaları sona erdirmiştir.
2.5.4.3. Talışlar
İran dilli etnik gruplar arasında Talışlar önemli yere sahiptirler.
Talışların konuştuğu Talışça, Hind Avrupa dilleri ailesinin İran grubunun
kuzey-batı koluna aittir.
Talışlar kendilerini ‘Tolış’ (çoğul ‘Tolışan’)
A.Bеningsеn, Pеçar i natsionalnoе dvijеniе russkih musulman do 1920 goda, Baku, 1971, 49–
50, 58.
216 Barrold V.V. ,Dagеstan,Rabotı po istoriçеskoy gеografii, Nauka, Moskva 1965, s. 417.
217
K.M. Hanbabaеv, Najmutdin Samurskiy (Efеndiеv) – Vidnıy obs’еsrvеnno-politiçеskiy i
gosudarsrvеnnıy dеyarеl’ Dagеstana”, “Narodı Dagеstana”, Mahaçkala 2007. s.214.
215
87
adlandırmaktadırlar.
Talışlar
Azerbaycan’ın
yerli
halklarından
biridir.
Günümüzde Azerbaycan’ın güney bölgesinde – Lerik, Masallı, Yardımlı,
Lenkaran ve Astara ilçelerinde yaşamaktadırlar. Bunun dışında Bakü ve
Sumgayıt’da da Talış nüfusu yaşamaktadır. Azerbaycan sınırları dışında,
Güney Azerbaycan’da, yani İran’ın kuzeyinde de Talışlar yaşamaktadırlar.
1978 verilerine göre burada 90 bin Talış yaşamaktadır. 218 Kadim dönemlerde
Talışların meskûnlaştıkları güney bölgeler Azerbaycan’la birlikte Midiya
devletinin egemenliğinde olmuştur. 17. Yüzyılda burada Talış hanlığı
oluşmuştur. 1813 yılında İran ve Rusya arasında imzalanmış Gülistan
Anlaşmasıyla hanlık Azerbaycan’la birlikte Rusya tarafından işgal edilmiştir.
219
Sovyetler Birliği döneminde, kimi zaman Talışlar genel nüfus
sayımında, ayrı bir kimlik olarak ele alınmamıştır. 1926 yılındaki 77.300 (ülke
nüfusunun % 3,3’ü) Talış nüfusu 1939 yılında 87.500 olmuştur. Fakat 20 yıl
sonra, 1959 yılında Talışlar sadece 100 kişi olarak belirtilmiş, 1970 ve 1979
sayımlarında ise SSCB’deki halklar listesinden çıkarılmıştır. 1989 sayımına
göre Talış nüfusu 21.200 idi (ülke nüfusunun % 0,3’ü). 1999 yılı nüfus sayımı
sonuçlarına göre Talış nüfusu 76.800 olmuştur (ülke nüfusunun %1’i).
Anderson ve Silver, milliyete göre olan nüfus istatistiklerinin, özellikle de 1989
nüfus sayımı bilgilerinin dikkatli bir şekilde ele alınması gerektiğini ileri
sürerek, Talışlar gibi daha küçük gruplar hakkındaki 1989 nüfus bilgilerinin,
daha
önceki
nüfus
sayımlarına
göre
daha
kapsayıcı
olduğunu
söylemektedirler. 220
Talışların dini İslam’dır. Fakat büyük bir kısmı Şii mezhepliyken az bir
kısmı da Sünni’dirler. Astara ilçesinin birkaç köyü, ayrıca Zuvand’dan
S.I. Bruk, Nasеlеniе mira (Ernografiçеskiy spravoçnik), Moskva 1981, s. 362.
Qemerşah Cavadov, Azerbaycanın azsaylı xalqları ve milli azlıqları (tarih ve müasirli), Elm,
Bakı 2000, s. 107.
220
Anderson, Barbara A. ve Silver, Brian D. “Population redistribution and the ethnic balance in
Transcaucasia”. (Der.) Ronald Grigor Suny. Transcaucasia, Nationalism, and Social Change:
Essays in the History of Armenia, Azerbaijan, and Georgia. Ann Arbor: The University of
Michigan Press, 1996. (s. 481-506), s. 487.
218
219
88
Erdebil’e dek arazilerde yer alan Ambaran, Ceyad, Mizran, Gültepe,
Sarıhanlı, Elincan, Minavar ve Güleş köylerinin ahalisi Sünni’dirler. 221
Bazı uzmanların araştırmalarına göre, bugün Azerbaycan’da 200-250
bin Talış yaşamaktadır. 222 2009 genel nüfus sayımı verilerine göre halen
Azerbaycan’da 111.996 Talış yaşamaktadır.
2.5.4.4. Tatlar
Azerbaycan’da yaşayan İran dilli etnik gruplar arasında Tatlar önemli
yere sahiptirler. “Tat” kelimesi değişik anlamlara gelmektedir. Dağıstan’da
ise
Tatça
konuşanların
tümü
(değişik
diyalektlerle)
Tat
olarak
tanımlanmaktadır. Dağ Yahudilerinin de Museviliği kabul eden Tatlar içinden
çıktıkları söylenmektedir. Tatların geri kalan kısmı ise Müslüman tatlardır.
Aslına kalırsa genel olarak Tat derken Müslüman Tatlar anlaşılmakta olup,
Musevi Tatlar “Dağ Yahudisi” olarak adlandırılmaktadırlar. Müslüman Tatlar
hiçbir zaman Dağ Yahudisi olarak adlandırdıkları bu Musevi toplulukla
kendilerini özdeşleştirmemişler. Aynı şekilde Dağ Yahudileri de kendilerinin
farklı bir kimlik oldukları inancındadırlar. Tatların çok eskiden, Sasaniler
döneminde (M.S. 3. Yüzyılın başlarında) bölgeye zorla göç ettirildikleri
ihtimal edilmektedir. Göçün sebebi olarak Babil’de Mezdeki hareketine
katılmaları olmuştur. 223
Yayılma alanları ve etnik özellikleri itibariyle Azerbaycan Tatları belli
özelliklere sahiptirler. Bu özellikler konuşulan ağızda kendini göstermektedir.
Yani Abşeron ve Şemahi bölgelerinin Tatlarıyla Guba ve Hızı Tatlarının
ağızlarında belli farklar söz konusudur. Müslüman ve Yahudi Tatların yanı
sıra
Grigoryan
mezhebini
kabul
etmiş
“Ermeni
Tatlarından”
da
bahsedilmektedir. Grigoryan Tatlar başlıca olarak Guba gazasının Kilvar ve
Qemerşah Cavadov, a.g.e. ,s. 111.
Arif Yunusov, http://www.iea.ras.ru/topic/census/mon/yunus_mon2001.htm, (erişim tarihi:
30.06.2012)
223
B.
Aliеv,
Dagеstanskiе
еvrеi
v
XVIIpеrvoy
polovinе
XIX
vv.,
http://www.juhuro.com/index.php?option=com_content&view=article&id=813:-xvii-xix&catid=122:2010-10-25-22-14-20&Itemid=590, (erişim tarihi:14.08.2011).
221
222
89
Şemahi gazasının Medrese köyünde meskûnlaşmışlardır. Onların dini
Grigoryan dilleri ise Tatça idi.
224
Birçok diğer etnik kimlikler gibi Sovyet
döneminde Tatların kimlikleri “Azerbaycanlı” olarak yazılmıştır. Bu, tekrar
vurgulamak gerekirse, Sovyetler Birliğinin az sayıda etnik kimlikleri daha
büyük kimlikler adı altında verme politikasından ileri gelmiştir. Nitekim 1897
yılında Azerbaycan’da 91,3 bin Tat vardı. 1926’da bu rakam 30,5 bin olarak
belirtilirken 1939’da genel nüfus sayımında Tatların sayı belirtilmemiştir.
225
2.5.4.5. Kürtler
Azerbaycan’da yaşayan İran dilli topluluklardan biri de Kürtlerdir.
Kendilerini Kırmaçi olarak adlandıran bu topluluk genelde Azerbaycan’ın
Karabağ bölgesinde - Laçın, Kelbecer, Zengilan, Gubadlı, Terter ilçelerinde
yaşamışlardır. 1926 tarihli genel nüfus sayımı verilerine göre Azerbaycan’da
41.2 bin, 1939’da 6 bin, 1959’da 1.5 bin Kürt yaşadığı belirtilmiştir. 1989
genel nüfus sayımında ise Kürt nüfusu 12 bin olarak belirlenmiştir. 226 1999
nüfus
sayımı
sonuçlarına
göre
Azerbaycan’da
13.100
Kürt
yaşamaktadır.2009 genel nüfus sayımı verilerine göre ise bu sayı 6065’dir.
1988-1990 yıllarında Ermenistan’da yaşayan 18.000 Müslüman Kürt
Azerbaycan Türkleri ile bir arada Azerbaycan’a kovulmuştur. Azerbaycan’ın
Batı bölgesinde yaşayan Kürtler, 1992-1993 yıllarında Ermeni işgali
zamanında, yaşadıkları bölgeleri terk etmişlerdir. 1988-1989 yıllarında,
Ermenistan’dan kovulan Kürtlerin bir kısmı Kuzey Kafkasya’da, geri kalan
Kürt nüfus ise Azerbaycan’ın Ağcabedi ilçesinde yerleşmişlerdir. Şunu da
vurgulamak gerekir ki, Kürtler hiçbir zaman Azerbaycan’da yaşadıkları
bölgelerde çoğunluk oluşturamamış, bu yüzden günlük konuşmalarında bile
Azerbaycan Türkçesini konuşmuşlardır. Bu da onların hızlı asimilasyonuna
neden olmuştur. 1999 yılı nüfus sayımı verilerine göre Azerbaycan’da
Qemerşah Cavadov, a.g.e.,ss.68-70
Qemerşah Cavadov , a.g.e., s.85.
226
Qemerşah Cavadov, a.g.e., s.142.
224
225
90
yaşayan
Kürtlerin
belirtmektedirler.
sadece
%
49’u
Kürtçeyi
ana
dilleri
olarak
227
2.5.4.6. Dağ Yahudileri
Ekseriyeti Guba’nın Kırmızı Kasaba adlı kasabasında yerleşmişlerdir.
Guba Hanı Feth Ali Han tarafından buraya göç ettirilmiş olan Dağ Yahudileri,
Musevilik dinini kabul etmiş Tat topluluğudur. Bugün bu topluluk her ne kadar
İran dilini konuşsalar da kendilerini Yahudi olarak görmektedirler.
Dağ Yahudilerinin kökeninin Hazarlardan geldiği yönündeki iddialar
da gerçeği yansıtmamaktadır. Nitekim Dağ Yahudilerinin dili İrani bir dil olup,
Musevi Karaim Türkleri gibi Türk orijinli değildir. 228
1989 nüfus sayımında Azerbaycan’da 30.800 Yahudi sayılmıştır ve
bunlardan 5.500’ü Dağ Yahudileridir. 1999 nüfus sayımında Dağ Yahudileri
ve ağırlıklı olarak Bakü’de yerleşmiş Avrupa Yahudileri arasında ayrım
yapılmamış ve Azerbaycan’da yaşayan Yahudi nüfusun toplam sayısı 8.900
olarak
belirlenmiştir.
Yahudi
Derneği
Sohnut,
1989-1999
yıllarında
Azerbaycan’dan 31.300 Yahudi’nin gittiği bilgisini vermektedir. Ancak, bu
mantıkla hareket edildiğinde, 1999 yılında Azerbaycan’da Yahudi kalmaması
gerekiyordu. 229 Fakat şunu da vurgulamak gerekir ki Azerbaycan’dan İsrail’e
göç edenler arasında Yahudi kimliği ile dolaylı bağlantısı bulunanlar da az
olmamıştır. Bu gruptakiler, anket sorgulamalarında kendilerini “Azerbaycanlı”
veya bir başka etnik kimliğe ait olduklarını beyan etmelerine rağmen, İsrail’e
göç ederlerken kendilerini Yahudi olarak tanımlamışlardır. 2009 genel nüfus
sayımı verilerine göre Azerbaycan’daki Yahudi nüfus sayısı 9.084’dür.
Arif Yunusov ,“Etniçеskiе i migratsionnıе protsеssı v posrsovеrskom Azеrbaydjanе”
http://chairs.stavsu.ru/geo/Conference/c1-67.htm, (erişim tarihi: 15.07.2011).
228
Iranskoе
naslеdiе
gorskih
еvrееv,http://www.juhuro.com/index.php?option=com_content&view=article&id=766:2011-07-1216-28-48&catid=122:2010-10-25-22-14-20&Itemid=590., (erişim tarihi:11.07.2011).
229
Arif Yunusov ,
“Etniçеskiе i migratsionnıе protsеssı v posrsovеrskom
Azеrbaydjanе”,http://chairs.stavsu.ru/geo/Conference/c1-67.htm, (erişim tarihi: 15.07.2011).
227
91
2.5.4.7. Ahıska Türkleri
Avrasya’nın en eski egemen haklarından olan Türklerin AhıskaAhalkelek bölgesine yerleşmesi, komşularıyla müttefiklik ilişkileri tarihi
binlerce yıl eskiye gider. Türk Dünyası’nın ayrılmaz bir parçası olmuş olan
Ahıska Türklüğü’nün tarihini eski dönem, Atabeyler dönemi ve Rus istilası ve
Paşalığın yıkılması, uyanış, sürgün ve yurda dönüş mücadelesi dönemlerine
ayırabiliriz. 230
Ahıska Türklerinin sürgünü aslında önceden planlanmış bir eylem idi.
1943 yılında Almanya’nın Kafkasları işgal çabası sürgün kararının alınmasını
daha hızlandırmıştır. O döneme ait belgeler sürgün politikasının demografik
durum üzerindeki etkilerini izleme olanağı sunmaktadır. Mesela 1926 genel
nüfus sayımı verilerine göre Ahıskalıların nüfusu şu şekilde idi: Ahalkelek
gazasında toplam nüfus 78.847 idi. Bunlardan 7.565’i Gürcü, 57.791’i
Ermeni, 6.940’ı Türk, 930’u Müslüman Gürcü, 2.492’si Rus, 2.679’u
Ukraynalı idi. Bunun dışında bölgede Farslar, Tatlar, Osetler, Almanlar,
Yahudiler, Acarlar, Lazlar, Mengreller ve Gürcü Yahudileri de yaşıyordu. 231
Ahıska’da demografik durum daha renkli idi. Burada 96.973 bin
nüfustan 24.353 Gürcü, 29.170 Türk, 15.565 Ermeni, 167 Rus, 3.094 Kürt,
ayrıca 1.015 Ukraynalı, 216 Yunan, 589 Tatar, 103 Yahudi, 831 Gürcü
Yahudisi, 115 Leh idi. 232 31 Temmuz 1944’de SSCB Devlet Savunma
Komitesi Ahıska Türklerinin Gürcistan SSC’den Kazakistan, Kırgısitan ve
Özbekistan’a
sürülmesine ilişkin
karar çıkardı. 233
Sürülenler Ahıska
Türkleri, Kürtler ve Hemşiller idi. Sınır bölgelerde sözde “savunma amacıyla”
76021 vatandaşın göçü planlanmıştır. 234 Moskova’nın talimatına göre diğer
halklarla “geçici” olarak göç ettirilirken Ahıska Türkleri daimi olarak doğma
yurtlarından sürülmüşlerdir. Yeni sürgün yerlerinde yaşayan Ahıska Türkleri
Asif Hacılı, Ahıska Türkleri: Vatan Bilgisi, Ahıska Derneği Yayınları, İstanbul 2009, s. 19.
Asif Hacılı, Qeribem Bu Vetende. Bakı, «Genclik», 1992, s. 24.
232
Mamuliya G., Kontsеptsiya gosudarsrvеnnoy politiki Gruzii v ornoşеnii dеportirovannıh i rеparriirovannıh v Gruziyu mеshov. Istoriya sovrеmеnnost’, Jurnal TSеnrral’naya Aziya i Kavkaz,
(Şvеtsiya), 1999, №1, s. 4.
233
Bararaşvili M., Pravovoе polojеniе mеshov -rеparrianrov v Gruzii. Tbilisi, 1988, s. 13.
234
Bugay N.F., Rurki iz Mеshеrii: dolgiy pur’ k rеabiliratsii. Moskva, «ROOS», 1994, s. 6.
230
231
92
Stalin’in
ölümünden
sonra
vatana
dönüş
mücadelesi
vermeye
başlamışlardır. 1957-1958 yıllarında bir kısım Ahıska Türkü Gürcistan’a geri
dönebilmiştir. Fakat 1989-1990 yıllarında değişik bahanelerle, zaten sayıları
çok az olan Ahıska Türklerine baskı yapılarak yeniden bu torpaklardan
çıkarılmışlardır. 235. 20. Yüzyılın 50’li yıllarında Azerbaycan Komünist Parti
Birinci Sekreteri İmam Mustafayev Orta Asya’dan ve Kazakistan’dan
Azerbaycan’a göç etmek isteyen Ahıska Türkleriyle ilgili konuyu SSCB
Bakanlar Kurulunun gündemine getirerek olumlu karar aldırmayı başarmıştır.
Şunu da vurgulamak gerekir ki Azerbaycan’a göç etmiş tüm Ahıska Türkleri
kimliklerinde “Azerbaycanlı” yazdırmışlardır. 236
Ahıskalıların iskanı, değişik ihtiyaçlarının karşılanması açısından
Azerbaycan Bakanlar Kurulunun 24 Temmuz 1958 sayılı kararı çok önemli
idi. Bu karar doğrultusunda 25-27 bin Ahıska Türkü Azerbaycan’a göç
etmiştir. Sadece 9 Ocak 1976 yılında Sovyet hükümetinin kararıyla Ahıska
Türklerine SSCB’nin istenilen bölgesinde yaşamak hakkı verildi.
237
1989`da Fergana vadisinden kovulan ve Türk Cumhuriyetleri’ndeki
evlerinden kovulan Ahıska Türkleri’ne yine kucak açan ülke Azerbaycan
olmuştur ve 9.463 aileden ibaret toplam 49.239 göçmen Ahıskalı’yı
Azerbaycan’a kabul etmiştir. Ahıska Türkleri’ni kendi ülkesine kabul eden
Azerbaycan bu göçmenleri Bakü, Haçmaz, Nabran, Naftalan, Gebele,
Ağcabedi, İmişli, Bilesuvar, Saatlı, Sabirabad, Oğuz ve İsmayıllı bölgelerine
yerleştirmiştir. Azerbaycan yaklaşık 1 milyon civarındaki kendi göçmenlerinin
yanısıra Ahıska Türkleri’ne de kendi vatandaşlarına tanıdığı “göçmen”
haklarını tanımıştır. Ahıskalılar aradan geçen 10 yılı aşkın süreye rağmen
halen kendi yurtlarına dönme çabalarını Azerbaycan’dan sürdürmektedirler.
Bir kısım Ahıskalılar ise artık Azerbaycan’ı kendilerine vatan olarak seçmiş ve
Sevil Piriyeva, Ahıska Türkleri Azerbaycanda (tarihi, sosial-medeni heyatı), Elm, Bakı, 2005,
s. 32.
236
Sevil Piriyeva, a.g.e, s.39.
237
Sevil Piriyeva, a.g.e, ss. 40-41.
235
93
burada yaşamlarını sürdürmeye karar vermişlerdir. 238
1989 yılında meydana gelen Fergana olaylarına kadar Ahıska Türkleri
SSCB’nin sadece 3 ülkesinde yaşarken bugün yaklaşık 10 ülkede
yaşamaktadırlar. Fergana olayları öncesi Özbekistan’da 170 binden fazla
Ahıska Türkü vardı. Bu olaylar sırasında birkaç gün içinde Fergana’de ve
diğer bölgelerde yaklaşık 80 Ahıska Türkü öldürülmüştür.
Bu saldırılar
sonucunda Ahıska Türkleri Rusya’nın değişik şehirlerine serpilmişlerdir.
Azerbaycan’da
1999’da
yapılmış
genel
nüfus
sayımına
239
göre
Azerbaycan nüfusunun % 0,5’ini oluşturan Ahıska Türklerinin 240 sayısı
43.400
olarak
belirlenmiştir.
Fakat
resmi
olmayan
rakamlara
göre,
Azerbaycan’daki Ahıska nüfusu 80-100.000 arasında değişmektedir. 2009
seçimlerinde Ahıska Türklerinin nüfusu 37.975 olmuştur.
Azerbaycan`da
yaşayan
Ahıska
Türkleri
Azerbaycan
şivesini
kullanırlarken Türkiye Türkçesi ve Ahıska şivesini halen korumaktadırlar.
Sovyetler
Birliği’nin
dağılmasından
sonra
Kiril
alfabesinden,
Türkiye
Türkçesine daha uygun olan Latin alfabesine geçiş ve genel olarak yaşanan
dil reformu Ahıskalıları olumsuz yönde etkilememiştir. Ana dili Türkçe olan bir
ulus oldukları için devletin dil politikaları karşısında her hangi bir sorun
yaşamadıklarını ifade etmişlerdir. Yunusov, 1999 nüfus sayımı verilerine göre
bütün Ahıska Türklerinin neredeyse %95’inin Türkçeyi ana dilleri olarak
tanımladığını yazmaktadır. Bu yüzde, ana dilini Azerbaycanca olarak
tanımlayan Azerbaycanlıların ve kendi dillerini kullanan başka etnik grupların
Sinan
Ogan,
Yüzyılın
Dramı…
Azerbaycanda
Göçmen
(Kaçkın)
Sorunu,
http://haberaze.com/dr_sinan_ogan_yuzyilin_drami_azerbaycanda_gocmen_kackin_sorunu-l-2sayfa_id-676-y-120-id2-7000-f-b3ecbd88df4a4e7e5b20541bf20a9fb0, (erişim tarihi: 30.10.2011).
239
Sevil Piriyeva, a.g.e, ss. 44-45.
240
Ahıska Türklerinin tarihi hakkında bkz. Sevil Piriyeva. Ahıska Türkleri Azerbaycanda (tarihi,
sosial-medeni heyatı), Elm, Bakı, 2005, Baydar-Aydıngün, Ayşegül Rethinking Ethnic Identity
Formation: The Case of the Ahıska (Meskhetian) Turks in Turkey and Kazakhstan. Doktora
Tezi. Ankara: Orta Doğu Teknik Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü 2001, Asif Hacılı, Ahıska
Türkleri:Vatan Bilgisi, Ahıska Derneği Yayınları, İstanbul 2009, B. Zakir Avşar, ve Zafer S.
Tunçalp, Sürgünde 50. Yıl: Ahıska Türkleri. TBMM Kültür, Sanat ve Yayın Kurulu Yayınları. No
73, Ankara 1994. Yunus Zeyrek, Dünden Bugüne Ahıska Türklüğü. Frankfurt: Türk Federasyon
Yayınları, No 2, 1995, Yunus Zeyrek, “Ahıska’nın Şanlı Tarihi Huzurunda”. Yeni Türkiye, No 16,
1997, s. 1632-1639, Seyfeddin Buntürk, Rus Türk Mücadelesinde Ahıska Türkleri. Berikan
Yayınları, Ankara 2007.
238
94
yüzdelerinden çok daha fazladır. 1999 nüfus sayımda Ahıska Türklerinin %5’i
ana dillerini Rusça, Gürcüce, Kazakça ya da Özbekçe olarak belirtmişlerdir.
Bu veriler bazı Ahıska Türklerinin göç yollarını göstermektedir. 241
1999 yılında, Gürcistan’ın Avrupa Konseyi’ne üyeliği süreci sırasında,
Ahıska Türklerinin yurda dönüşü konusunda verdiği vaatlere rağmen bu
süreç
çok
sıkıntılı
şekilde
yürümektedir.
1999’da
Gürcistan’ın
bu
yükümlülüğü kabul etmesine rağmen geri dönüşle ilgili yasal düzenleme tam
sekiz yıl sonra onaylanmıştır. 11 Temmuz 2007’de Gürcistan millet meclisi
üçüncü kez okunuşta Ahıska Türklerinin Gürcistan’a dönmesini öngören
“Yirminci Yüzyılın 40’lı Yıllarında Sovyetler Tarafından Gürcistan’dan Sürülen
Şahısların Geri Dönmesi Hakkında” kanunu kabul etmiştir. On iki maddelik
bu kanunun “terimler ve açıklamalar” kenar başlıklı 2. maddesinde göre,
“zorla sürülen kişi 31 Temmuz 1944 tarihli ve 6279 nu. lu Sovyetler Birliği
Devlet Savunma Komitesi tarafından alınan karara istinaden 20. yüzyılın 40’lı
yıllarında Gürcistan Sovyet Cumhuriyetinden Sovyetler Birliğinin başka
cumhuriyetlerine zorla yerleştirilen kişi”dir. 242 Geri dönüşçü konumunu
alabilmek için yapılan başvuruları inceleme ve değerlendirme konusunda
Gürcistan Hükümeti ek talepleri sunma ve ek şartları ortaya koyma hakkına
sahiptir. Geri dönüşçü konumunu verip vermeme konusunu doğru bir biçimde
çözmek amacıyla başvuru sahibiyle sohbet etme, karşılıklı konuşma talebi
doğabilir; ayrıca değişik testlerden geçirilme şartı ortaya çıkabilir. Geri dönme
hakkı gibi büyük öneme sahip bir hakkın aslında kanunla mümkün olduğu
kadar ayrıntılı bir biçimde düzenlenmesi gerekmektir. Oysa söz konusu
hükümler idareye “ek talepleri sunma ve ek şartları ortaya koyma hakkı”
tanımakla bu hakkın ihlali için açık kapı bırakmaktadır.
Ahıska Türklerinin
243
doğma ata yurtlarına dönmesinden Ahıska’da iskân edilmiş Ermeniler ve
Ermenistan tedirgin olmakta ve hatta Ahıska Türklerinin buraya yerleşmesi
241
Arif Yunusov, “Consolidating a National Identity in Exile: the Meskhetian Turks in Azerbaijan”.
(Der.) Trier, Tom ve Khanzhin, Andrei. The Meskhetian Turks at a Crossroads: Integration,
Repatriation or Resettlement? 2007, s. 177.
242
Alesker Aleskerli, “Geriye Dönüş Yasası Ahıska Türklerinin Beklentisine Cevap Vermelidir!”,
Ahıska Dergisi, 16.11.2007, s.24.
243
Alesker Aleskerli, a.g.m., s. 25.
95
durumunda bölgede etnik istikrarsızlığın artacağını söyleyerek Ahıska
Türkleri ve Gürcistan yönetimini tehdit etmektedirler. Buna göre de kanunda
Ahıska Türklerinin tarihi vatanlarına dönmelerini sağlayacak kesin bir hükmün
yer alması isabetli olurdu. Geri dönecek Ahıska Türklerinin Gürcistan’da
toprak mülkiyetine sahip olmaları için Gürcistan hükümeti her hangi bir
güvence vermemektedir.
244
Azerbaycan’da Ahıska Türkleriyle yapılan mülakatlarda geri dönüş
süreciyle ilgili en fazla başvurunun Azerbaycan’dan yapıldığı ifade edilmiştir.
Bu organizasyon Azerbaycan’da faaliyet gösteren “Vatan” Cemiyetinin
önderliğinde yürütülmektedir. 1993 yılına kadar gayri resmi bir kuruluş olan
(Azerbaycan) Ahıska Türklerinin Vatan Cemiyeti bu tarihten sonra resmiyet
kazanmıştır. Öte yandan Ankara merkezli Dünya Ahıska Türkleri Birliği
(DATÜB) 24 Mayıs 2010 tarihinde resmen kurularak faaliyete başlamıştır. Bu
dernek dokuz ayrı ülkede faaliyetlerini sürdüren Ahıska Türkleri Vatan
Cemiyetleri’nin tümünü tek çatı altında birleştirmiştir.
2.5.4.8. Ermeniler
Ermenilerin Azerbaycan topraklarına göç ettirilmesi, Çarlık Rusya
döneminden başlayarak uzun süre devam etmiş bir süreç olarak görülebilir.
Demografik bilgilere göre Ermenilerin tarihi ve demografik verilere dayanarak,
bu bölgede bir hak iddia etmeleri zordur. Bu nedenle Ermeniler, Rusların da
desteği ile
sürekli bölgedeki Ermeni nüfusunu
arttırmaya ve
Türk
(Azerbaycanlı) nüfusu azaltmaya çalışmışlardır. Bu sürecin devamı olarak
baskılar, 19. yüzyılda Rusya'nın destekleriyle gerçekleştirilirken; 20. yüzyılda
da Sovyetler Birliği kontrolünde devam ettirilmiştir.
1923 yılında Azerbaycan Sovyet Sosyalist Cumhuriyeti sınırları içinde
Ermenilere özerklik verilerek Dağlık Karabağ Özerk Vilayeti oluşturulmuştur.
Dağlık Karabağ’ın yüzölçümü 4,4 bin kilometre kare olup, tüm ülke
244
Alesker Aleskerli, a.g.m.,
96
ölçümünün %5 kadarıdı. Bölgeye, Hankenti (1923-91 yılları arasında
Stepanakert) şehri, Eskeran, Hadrut, Ağdere, Martuni ve Şuşa şehirleri
(inzibati rayon) dâhil idi.
Sovyet döneminde zaman zaman bazı Ermeni
liderlerin DKÖB’yi Ermenistan’a birleştirme girişimleri de süregelmiştir. Önce
1945 yılında Ermenistan Komünist Partisi Birinci Sekreteri Arutyunov
Sovyetler Birliği Komünist Partisi Birinci Sekreteri Stalin’e mektup yazarak
Dağlık Karabağ’ın Ermenistan’a verilmesini rica etmiştir. Stalin, bu konuyla
ilgili Azerbaycan Komünist Partisi Genel Sekreteri Bağırov’un da görüşlerini
almayı tercih etmiştir. Bağırov, Stalin’e yazdığı mektupta prensip itibarıyla
buna karşı olmadığını, ancak buna karşı Ermenistan, Gürcistan ve
Dağıstan’da
Azerbaycan
Türklerinin
toplu
yaşadıkları
bölgelerin
Azerbaycan’a verilmesi gerektiğini ifade etmiştir. Ermeniler bu koşullar
altında DKÖB’nin Ermenistan’a verilmesinin bir anlamı olmadığını bilerek
konuyu kapatmıştır. 245
1948-1953 yıllarında uygulanan "toplu göç" politikasına bir göz atmak
gerekir. Yani Karabağ'ın günümüzdeki etnik ve demografik yapısının da tarih
boyunca sistematik olarak değiştirilmeye çalışıldığını vurgulamak problemin
boyutlarını anlamak açısından önemli bir veri sunacaktır. 1950’li yılların
başında iki göç dalgası ile Ermenistan içerisindeki Azerbaycan Türklerinin
önemli kısmını zorla Azerbaycan’a göç ettirmiştir. Bu konuyla ilgili olarak
SSCB Bakanlar Konseyi Azerbaycan’da kırsal alanların kullanımı, tarıma
elverişli bölgelerin kurulması ve yurt dışında yaşayan Ermenilerin göç
ettirilerek Ermenistan’dan göç eden Azerbaycan Türkleri’nin yaşadıkları
bölgelere yerleştirilmesi amacıyla 23 Aralık 1947 tarihli ve 4083 sayılı
“Ermenistan SSC’den köylülerin ve başka Azerbaycanlı ahalinin Azerbaycan
SSC’nin Kür ve Aras ovalığına göç ettirilmesi hakkında” ve 10 Mart 1948
tarihli ve 754 sayılı “Göç ettirmenin şartları hakkında” iki karar almıştır. 246
SSCB Bakanlar Konseyinin kararı gereğince Azerbaycan Türklerinin üç
aşamada – 10 bininin 1948’de, 40 bininin 1949’da, 50 bininin ise 1950’de göç
Veliyev, İ. , Muhtarov, K. Ve Hüseynov, F. “Deportasiya”, Bakı, Azerbaycan
Ensiklopediyası, 1998, s. 78.
246
Veliyev, İ. , Muhtarov, K. ve Hüseynov, F. “Deportasiya”, Bakı, Azerbaycan
Ensiklopediyası, 1998, s. 210.
245
97
etmesi gerekiyordu. Toplam 100 bin Azerbaycan Türkünün göç ettirilmesi
planlanmıştı. Bu karara karşı Azerbaycan hükümetinden hiç kimse itiraz
etmemiş, sadece Bakanlar Konseyi Başkanı Guliyev Molotov’a mektup
yazarak Ermenistan’dan göç ettirilen Azerbaycan Türklerinin Kur, Aras
ovalığına değil, coğrafi bakımdan onların yaşadıkları ortama daha uygun olan
Azerbaycan’ın kuzey bölgelerine veya Bakü’ye yakın yerlere göç etmelerine
izin verilmesini istemiştir. Ancak Guliyev’in bu mektubu cevapsız kalmış ve
Azerbaycan hükümeti 14 Nisan 1948 tarih ve 455 sayılı kararı ile SSCB
Bakanlar Konseyi’nin kararlarını uygulamaya koymuştur. Arşiv belgelerine de
yansıdığı kadarıyla, süreç boyunca kararlarda öngörüldüğü şekilde 100 bin
kişi değil, yaklaşık 145 kişi zorla göç ettirilmiştir. Göçe tabi tutulan
Azerbaycan Türklerinin yaklaşık 1/3-ü göç sırasında açlık ve hastalık gibi
nedenler yüzünden hayatlarını kaybetmişlerdir. 247
N. Hruşev döneminde Sovyetler Birliğinde oluşmuş görece ılımlı
siyasal ortamdan yararlanmak isteyen Ermeniler yeniden Dağlık Karabağ
konusunu gündeme getirmeye çalışmışlardır. 1964’de Sovyetler Birliğinde üst
düzey görevlerde bulunmuş A. Mikoyan ve Ermenistan Komünist Partisi
Birinci Sekreteri, Sovyetler Birliği Komünist Partisi Genel Sekreteri Hruşev’le
görüşmesinde Kırım’ın Ukrayna’ya verildiğini örnek göstererek DKÖB’nin de
Ermenistan’a birleştirilmesini istemiştir. Kruşev ise cevabında “Size Dağlık
Karabağ’dan Ermenistan’a taşınmanız için 24 saat ve 12 bin askeri kamyon
vermeye hazırım” demiştir. 248 1977’de tarihi romanlarıyla tanınan Ermeni
yazar Sero Hanzadyan Sovyetler Birliği Komünist Partisi Genel Sekreteri
Leonid Brejnev’e yazdığı dilekçesinde Dağlık Karabağ’ın Ermenistan’a
bağlanmasını talep etmiştir. 1987’de Ermeniler Sovyetler Birliği Komünist
Partisi Genel Sekreteri M.S. Gorbaçov’a 75 bin kişinin imzası olan bir
dilekçeyle başvuruda bulunarak yine Dağlık Karabağ’ın Ermenistan’a
bağlanmasını istemişlerdir. 10 Ekim 1987’de yine aynı amaçla Ermenistan’ın
başkenti Erivan’da gösteriler yapılmış ve Ermeni nüfusun sadece %1,4
Hatem Cabbarlı, “Geçmişten Günümüze Ermenistan’da Azerbaycan Türkleri”,
Ermeni Araştırmaları, Sayı 4, Aralık 2001-Ocak- Şubat 2002, s. 141.
248
Yuri Pompееv, Krovavıy omur Karabaxa, Baku: Izd-vo "Azеrbaydjan", 1992, ss. 19-20.
Yayınevi, 1992, ss.19–20.
247
98
oranında
olduğu
getirilmiştir.
249
Nahçivan’ın
Ermenistan’a
katma
talebi
gündeme
1987’den Ermenilerin Karabağ’ın Ermenistan’a bağlanması için
Moskova’ya yaptıkları başvurular geri çevrilmişse de, 15 Haziran 1988 yılında
Ermenistan Yüksek Sovyeti, SSCB Anayasasının 70. maddesine dayanarak,
Dağlık Karabağ’ın Ermenistan’a katılması için Azerbaycan ve Moskova
yanında girişimde bulundu. Söz konusu 70. madde, cumhuriyetlerin selfdeterminasyon hakkına dayanarak Sovyetler Birliğini kurduklarını söylüyordu.
Bu suratla Karabağ’ın self-determinasyon hakkından söz etmek istiyorlardı.
Fakat Azerbaycan da Sovyet Anayasasının 78. maddesine dayanarak bu
kararı geçersiz saydı. 78. maddeye göre, bir cumhuriyetin sınırları onun
rızası olamadan değiştirilemezdi. 25012 Ocak 1989 yılında Moskova, Karabağ’ın yönetimi için “özel bir komite” kurdu. Özel komite Ermeni yanlısı bir
siyaset yürütmekteydi ve aslında bu komitenin kurulması Karabağ’ın Azerbaycan’dan koparılmasında yeni bir girişimdi. 28 Kasım 1989 yılında alınan
kararla Moskova, Karabağ’ın Azerbaycan’a ait olduğunu vurguladıysa da beş
bin kişilik bir Sovyet askeri kuvvetini de Karabağ’da bulundurmaya devam
edecekti. 1 Aralık 1989 günü Ermenistan parlamentosunun Dağlık Karabağ’ı
Ermenistan’a bağlamak üzere karar alması Azerbaycan’daki politik gerilimi
had safhasına çıkarmıştır.
Şunu da vurgulamak gerekir ki Ermenistan'dan Azerbaycan Türklerinin
kovulma politikası 1988-1989 yıllarında sonuçlanarak; nihayet 8 Ağustos
1991 tarihinde Ermenistan'da Azerbaycan Türklerinin yaşadığı son köy olan
Nüvedi köyünden de Azerbaycanlıların sürülmesiyle Ermenistan, sadece
Ermenilerin yaşadığı bir ülke durumuna gelmiştir. Son olarak 230 bin
Azerbaycan Türkü öldürülerek, dövülerek ve her türlü işkenceye maruz
kalarak Ermenistan'dan çıkarılmış; aynı yıllarda 214 Azerbaycan Türkü
katledilmiştir. 251
Nesrin Sarıhahmetoğlu, Karabağ. IQ yayınları,2011, s. 13.
Fahri Armaoğlu, 20. Yüzyıl Siyasi Tarihi, Alkım yayınevi,2004, s. 207.
251
http: //www.human.gov.az/, (erişim tarihi: 5.5.2011).
249
250
99
6
Aralıkta
Azerbaycan
parlamentosunun
karşı
karar
alarak
Ermenistan’ın kararını geçersiz ve yasadışı sayması gerginliği dindiremedi.
1990 yılında Bakü’de baş gösteren itirazlar sırasında Ermeni milliyetinden
olan vatandaşların öldürüldüğünü gerekçe göstererek, 19–20 Ocakta Kızıl
Ordu birlikleri sivil halka karşı katlim uyguladı. 28 Şubat 1991 yılında
Azerbaycan
parlamentosu,
Dağlık
olunmasına ilişkin kanun kabul etti.
252
Karabağ
Özerk
Eyaletinin
tasfiye
İkinci büyük katliam ise 25 Şubat 1992
yılında Karabağ’ın Azerbaycanlı yerleşim merkezi olan Hocalı’da oldu. Rus
askeri alayı ve Ermeni birlikleri tarafından gerçekleştirilen bu katliamda 2 bin
kişi kadın, çocuk, ihtiyar hayatını kaybetti, 2 bin kişi de esir alındı.
1991’de Karabağ’ın özerklik statüsü kaldırılarak idari yapısında önemli
değişiklik yapılmıştır. Fakat bu değişiklik söz konusu bölgenin Ermeniler
tarafından işgal edilmesi sonucunda fiilen uygulanamamıştır. Karabağ savaşı
sonucunda Azerbaycan’ın 17.000 km2 toprağını kapsayan yedi ili, yediyüz
kadar ilçe ve köy, Ermenistan askerleri birimleri tarafından işgal olunmuştur.
İşgal altındaki topraklarda 4.000 kadar endüstri ve tarım müessesi, genel
sahası 6.000.000 m2 olan 180.000 ev, 1.000 kadar okul ve eğitim kurumu,
3.000 kadar kültür ve 700 kadar sağlık birimi Ermeniler tarafından
kullanılamaz hale getirilmiştir. 253 Karabağ’la ilgili Ermenistan-Azerbaycan
çatışması sonucunda Ermenistan’daki ve Dağlık Karabağ’daki Azerbaycanlı
ahali doğma yurtlarından kovulmuş, Azerbaycan, Dağlık Karabağ dışındaki
ilçeler
dâhil
topraklarının
%20’ni
kaybetmiştir.
Bugün
Ermenistan’da
Azerbaycan Türk nüfusu adına bir kişi bile bulunmamaktadır. Savaş
sonucunda Azerbaycan’ın gereke Karabağ bölgesinde, gerekse genelinde
nüfus dengesi önemli değişikliğe uğramıştır. Şunu da vurgulamak gerekir ki
Ermenistan'daki Ermenilerin Azerbaycan sınırları içerisindeki kalan Dağlık
Karabağ'ı
kendilerine
bağlamak
istemeleri
sonucunda
başlattıkları
saldırılarla, Azerbaycan hiç istemediği bir çatışmanın içerisine sürüklenmiştir.
Bu olaylar sonucunda Ermenistan'da yaşayan Azerbaycan Türklerine yapılan
baskılar ve bu insanların Ermenistan'dan zorla göç ettirilmeleri için yapılan
252
253
Azerbaycan Respublikası Ali Sovetinin Melumatı, 1991, No 24, md. 448, 449.
Ziyad Semedzade, Dağlık Karabağ Namalum Hakikatlar, Bakü: Vatan Neşriyatı. 1995.
100
planlar, Azerbaycan'ın sert tepkisine yol açmıştır. Bunun sonucunda
beklenildiği gibi Azerbaycan'da da Ermenilere karşı baskı ve şiddet
düzenlenmiştir. Bu olaylar Moskova merkezi yönetimini harekete geçirmiş ve
böylece 17 Ocak'tan itibaren Azerbaycan'a Sovyet askerleri girmeye
başlamıştır. 19 Ocak'ta bu askerlerin sayısı 24.000 olmuştur. 20 Ocak'ta bu
askerler zırhlı araç ve tanklar eşliğinde Bakü'ye girmişlerdir 254. Bu saldırıların
olması için adeta Sovyet yöneticiler gereken şartları hazırlamışlardır. Nitekim
bu göçmenlere dönemin Sovyet yetkilileri yardım etmemişler; hatta bu
insanların Azerbaycan'ın başkenti Bakü'ye girişleri bile yasaklanmıştır. Bu
nedenle göçmenlerin bir kısmı en yakındaki büyük şehir olan Sumgayıt'a
gitmişler; buradaki bazı kışkırtmalar ile Sumgayıt'ta olaylar meydana
gelmiştir. 255
Bu gelişmelerden sonra, Azerbaycanlıların gösterdikleri tepkilerin bir
ifadesi olarak; Sumgayıt ve 20 Ocak olayları meydana gelmiştir. Bu olaylar
ise Moskova yönetimini, durdurmak yerine, Azerbaycan'ı yeniden işgal
yönünde harekete geçirmiştir. Böylece Ruslarla beraber Ermenilerin askeri ve
siyasi baskısı artarak devam etmiş, fırsattan istifade Azerbaycan'ın birçok
bölgesi işgal edilmiştir. Bunun sonucunda ise Azerbaycan halkının kolay
unutamayacağı ve günümüze kadar her sene ulusal matem olarak bilinen 20
Ocak 1991 olayları yaşanmıştır. Bu olaylar, çatışmaları daha da kışkırtmış ve
böylece daha yeni katliamlara zemin hazırlanmıştır. 256
1989 yılı genel nüfus sayımına göre Azerbaycan’da 390.500 Ermeni
(genel nüfusun % 5,6’sı) yaşamakta idi. Ermenilerin ekseriyeti Dağlık
Karabağ Özerk Vilayeti (145.500) ve Bakü’de idiler (179.900). Şunu da
vurgulamakta yarar vardır ki gerek 1999, gerekse 2009 genel nüfus
sayımında Karabağ bölgesinde sayım yapılamadığı için Ermeni nüfusuyla
ilgili rakam tahmin edilen sayıdır. Yunusov’a göre Azerbaycan’daki
Ermenilerin gerçek sayısı 645’dir (36’sı erkek, 609’u kadın olmak üzere). Bu
Mustafa Budak, "Osmanlı-Rus ilişkilerine Kafkasya". Avrasya Etütleri 4, 1996, s. 111.
Araz Aslanlı, "Tarihten Günümüzde Karabağ Sorunu", Avrasya Dosyası, Azerbaycan Özel Sayısı
7 (ilkbahar), 2001, (s. 393-430), s. 400.
256
Osman Özkul ve Hüseyin Vermez, “Dağlık Karabağ Göçmenlerinin Sosyo-Ekonomik Sorunları”.
Bilig, Güz, 2009, Sayı 51: ss. 139-170, s. 143.
254
255
101
sayının yarıdan fazlası Bakü’de, geri kalanı da kırsal alanda yaşamaktadır.
Yunusov’a göre aslında Dağlık Karabağ dışında yaşayan Ermenilerin gerçek
sayısı 2-3 bin arasındadır ve bunların çoğunluğu soyadlarını değiştirmiş
olduğundan, nüfus sayımlarında Ermeni olarak sayılamamışlardır. 257 Tohidi
de Azerbaycan’da genç evli her on erkekten en az birisinin Azerbaycanlı
olmayan bir kadınla (çoğunlukla Rus ya da Ruslara yakın başka bir etnik
grup) evli olduğunu söylemektedir. 258 2009 genel nüfus sayımı verilerine göre
Azerbaycan’daki Ermeni ahalinin sayısı 120.306 olarak belirtilmiştir. Bu
rakamın da yine, yukarıda belirttiğimiz gibi Dağlık Karabağ bölgesinde nüfus
sayımı yapılamadığı için tahmini rakam olarak belirlendiğini söyleyebiliriz.
2.5.4.9. Diğer Azınlıklar
Diğer azınlıklar arasında 19. yüzyılda Azerbaycan’a göç etmiş
Gürcüleri (9912), Zakatala bölgesinde yaşayan, dinî inançları İslam ve
Hıristiyanlık olan 8.000 nüfuslu Gürcü kökenli İngloyları gösterebiliriz.
İngloyların menşei ile ilgili tarihi kaynaklarda değişik tezlerin olduğunu
vurgulamakta yarar vardır. İki yüz yıldan fazla devam eden bir müddette Rus
ve Gürcü Kafkasbilimcileri İngloyların “Müslümanlaşmış Gürcü” olduğu tezini
iler sürmüşlerdir. Bu yaklaşıma göre Gürcü topluluğun bir az bir kısmı Orta
Çağda İslam dinini kabul etmiş ve böylece İngloy toplumu ortaya çıkmıştır.
Tarihçilerin
birçoğu
sürmektedirler.
İngloyların
Alban
menşeli
olduğu
tezini
ileri
Hatta bu konuyu objektif olarak ele alan birçok Gürcü
tarihçisi (G.A. Melikişvili: V.Dondua: M.G. Ganaşvili vd.) tarafından da itiraf
edilmiştir.
259
V. Dondua İngliyoları Er (Her) kavimleriyle ilişkilendirerek
Arif Yunusov, “Etnicheskii Sostav Azerbaijana (Po Perepisi 1999 Goda)” (Azerbaycan’ın Ethnic
Yapısı- 1999 Nüfus Sayımına Göre), 2001,
http://www.iea.ras.ru/topic/census/mon/yunus_mon2001.htm, (erişim tarihi: 23.11.2011).
258
Nayereh Tohidi, “Gender and National Identity in Post-Soviet Azerbaijan: A Regional
Perspective”. (Der.) Acar, Feride ve Gunes-Ayata, Ayse. Gender and Identity Construction: Women
of Central Asia, The Caucasus and Turkey. Brill: Leiden, 2000, ss. 249-292.
259
G.A. Mеlikişvili, K istorii drеvnеy Gruzii. Tbilisi 1959, s. 125.
257
102
onların Kartvellerden değil, Albanlardan geldiği tezini ileri sürmektedirler.
260
Alban kavimlerinden olan Herlerin (Gellerin) eskiden Alazan nehrinin her iki
sahilinde yaşamışlardır.
Alazan nehrinin batısında kalan Alban toprakları
Gürcü devleti tarafından istila edilirken Batı Alazan Herleri de asimile edilerek
Gürcüleşmişlerdir. 12. Yüzyılın başlarında (1044) birleşik Gürcistan devletine
katılmış Kahet Prensliği 15. Yüzyılın ikinci yarısında yeniden bağımsız
Çarlığa dönüştükten sonra Alazan nehrinin doğu kıyısına da saldırılarını
yoğunlaştırmıştır.
Fakat 16-17. Yüzyıllarda Gürcistan’ın zaman zaman
Osmanlı ve Safevi arasında olmak kaydıyla bağımlı hale gelmesi söz konusu
saldırıları durdurabilmiştir. Böylece Alazanın doğusunda yaşayan Geller bu
dönemden itibaren İslam dinini kabul edilerek Müslümanlaşmışlardır. 261
Günümüzde
Ingloyların
kendilerini
Gürcüler
gibi
Kartli
değil
İngloy
adlandırmaları da (Gl, Gel) da onların Kartli (Gürcü) değil Gel (İngloy)
olmaları yönündeki tezleri desteklemektedir. 262
Nüfusları 25.218 olan Tatlar, genel olarak Azerbaycan’ın Abşeron,
Hızı, Deveçi ve Siyezen ilçelerinde yaşamaktadırlar. Azerbaycan’ın aslî etnik
gruplarından biri de, ekseriyeti Gebele ilçesinin Nic köyünde yaşayan,
sayıları
3821’i
bulan
Udinlerdir.
Udinler
Dağıstan’ın
güneyinde
ve
Azerbaycan’ın kuzeybatısında (kısmen de Gürcistan’da) yaşamaktadırlar.
Udinler “Lezgi halkları” grubuna aittir. Hıristiyan inancına sahip Udinler
Azerbaycan’ın en eski halklarından biri olup çok eskiden Kura ve Aras
nehirleri arasındaki bölgede yaşamışlardır.
Başka bir etnik grup da Sahurlardır. Halkın adı Dağıstan’daki Sahur
(Tsahur) köyünden gelmektedir.
Sahurcanın 3 diyalekti vardır: Sahur-
Suvagil, Gelmes-Kurdul ve Sapuçin (Sabunci). Dağıstan’ın Rutul ilçesinde,
Azerbaycan’ın
Zakatala
ve
Gah
ilçelerinde
meskûnlaşmışlar.
13’ü
Dağıstan’da bulunmak kaydıyla toplam 29 köyde yaşamaktadırlar. 263 Sahur
V.Dondua. Nеkororıе zamеçaniya po kollеkrivnoy raborе "Istoriya armyanskogo naroda",
Tbilisi 1983, s. 84.
261
Arif Mustafayev, İngloyların maddi medeniyyeti (tarihi-etnoqrafik tedqiqat), Çaşıoğlu 2005,
ss. 44-45.
262
Arif Mustafayev, a.g.e, s. 56.
263
Tsahurı, http://dagpravda.ru/page/48, (erişim tarihi: 22.05.2012).
260
103
nüfusun
%82’si köylerde (ağırlıklı olarak Rutul ilçesinde) yaşıyor.
Mahaçkale, Güney Suhokum Derbent’te çok az sayıda Sahur nüfus
yaşamaktadır. 264 Güney Dağıstan’ın güneybatı kısmında yaşayan (Rutul,
Babayurt, Kızılyar ilçeleri), ayrıca Azerbaycan’ın kuzeydoğusunda (Şeki
ilçesi) yaşamaktadırlar. Nüfusuna göre Dağıstan halkları arasında yedinci
sıradadır. Nüfus artımında dalgalanmalar gözlemlenmektedir. 265
Sovyet döneminde çok küçük halkların daha büyük halklar içerisinde
belirtilmesi teşvik edilmekteydi. İşte o dönemde Rutulluların bir kısmı Lezgi
olarak belirtilmiştir.
Değişik etnik kimliklerin bir arada yaşadıkları bölgelerden biri de
Guba, Gusar ve Haçmaz ilçeleridir. Burada Azerbaycan Türklerinin yanı sıra
Tat, Lezgi, Dağ Yahudisi, ayrıca Şahdağın eteklerinde yaşayan ve ‘Şahdağ
halkları’ adlandırılan Hınalık, Budug, Grız, Haput, Cek, Elikli köylerinde
yaşayan ve kimlikleri de bu köylerin adıyla aynı olan etnik azınlıklar
yaşamaktadırlar.
266
Bugün nüfus itibariyle itibariyle Grızlar 4.344, Hınalıglılar
2.233 ve Buduglar 1.000 olarak bilinmektedir. 267 19. yüzyılın 80’li yıllarında
Azerbaycan’da 2237 Budug: 2196 Hınalıg: 736 Hapıt: 4795 Grız olduğu
bilinmektedir. Birçok istatistiklerde Hapıtların yanı sıra Cekler de ayrıca bir
etnik kimlik olarak bilinmektedirler. Ceklerin Guba gazasının Cek, Elik,
Yergüc ve diğer köylerinde yaşadıkları belirtilirken sayıları 2012 olarak
geçmektedir. 268 Şahdağ halklarının yaşadıkları köy adlarının etimolojisi
henüz açıklanamamıştır.269 1930’larda Haput köyünde araştırma yapmış A.
N. Genko’nun verdiği bilgilere göre Haputlar kendilerine “hereti” diyorlar. Bu
V.A. Rişkov,Rеspublika Dagеstan,
http://valerytishkov.ru/cntnt/publikacii3/kollektivn/na_puti_k_/respublika2.html#_ftnref21, (erişim
tarihi: 22.05.2012).
265
Rutulı, http://dagpravda.ru/page/45. (erişim tarihi: 22.05.2012.)
266
Elekber Qubatov. Şahdağlılar ve dilleri,
http://www.translit.az/ELEKTRON%20KITABXANA/TERCUMESUNASLIQ/44.
htm, (erişim tarihi: 29.07.2012).
267
N.Guliеva, http://www.vatan.org.ru/news/2009-03-10-1093, (erişim tarihi: 29.07.2012)
268
Qemerşah Cavadov, Şahdağ etnik qrupları Azerbaycan halqlarının qardaşlıq ailesinde. Azerbaycan
XXI esrin astanasında, Respublika elmi-praktiki konfransının materialları. Bakı 1998, ss. 531533.
269
Elekber Qubatov, Şahdağlılar ve dilleri,
http://www.translit.az/ELEKTRON%20KITABXANA/TERCUMESUNASLIQ/44.
htm, (erişim tarihi: 29.07.2012).
264
104
etnik kimliğin adı 6-7. yüzyıla ait Gürcü kaynaklarındaki ”Ereti” terimine
yakındır. Kadim Gürcü kaynaklarında Albanya “Ereti” adlandırılmıştır.
Azerbaycan bilim adamlarına göre Şahdağ halklarının ecdadı bir zamanlar
Strabon’un dediği 26 Alban kavminden biridir. 270 Hınalıklıların ve Hapıtların
Lezgi değil bağımsız dile sahip olmalarını 1926 yılında bu etnik kimlikler
arasında uzun müddet etno-lingüistik araştırma yapmış A.N.Genko da
doğrulamaktadır. Genko ayrıca Hınalıklıların Udinlerle aynı genetik dil
akrabalığına sahip olduğu sonucuna da varmıştır.271 20. yüzyılın başlarında
M.H. Veliyev (Baharlı) de Grızları, Cekleri. Budug ve Hınalıglıları “26 Alban
kavminden” olduğunu yazmaktadır.
272
Ortodoks Pontus Rumları (700), 1819 yılından itibaren koloniler
şeklinde Azerbaycan’a yerleşmiş Protestan Almanlar (1700), 4. yüzyıldan
itibaren Azerbaycan’a göç etmeye başlayan Hıristiyanların devamı olan
Terter ve Tovuz ilçelerinde yaşayan Yeni Assuryalıların (700) sayıları çok
azdır. 273
Azerbaycan’da yaşayan 21509 Ukraynalı, 25911 Tatar nüfus
genelde Bakü’de yaşamaktadırlar.
270
Elekber Qubatov, a.g.m.,
Qemerşah Cavadov, “Şahdağ halqları” kimlerdir. Etnik tarihimizin açılmamış sehifeleri, Say
qezeti, 29 avqust 1998.
272
M.H. Veliyev (Baharlı), Azerbaycan, Bakı 1993, s. 25.
273
N.Guliеva, http://www.vatan.org.ru/news/2009-03-10-1093., (erişim tarihi: 13.02.2012).
271
Tablo 6: Nüfus sayımlarına göre Azerbaycan’daki etnik gruplar ve nüfusları
1926
Azerbaycanlılar
1939
1959
1970
1979
1989
1999
2009
1.438.000
1.870.500
2.494.400
3.776.800
4.708.800
5.805.000
7.205.500
8.172.809
Ahıska Türk.
*
*
*
*
*
*
43.400
37.975
Avarlar
*
*
*
*
36.000
44.100
50.900
49.838
Kürtler
41.200
6.000
1.500
*
5.700
12.000
13.100
6.065
Lezgiler
*
*
*
*
158.100
171.400
178.000
180.324
Sahurlar
*
*
*
*
8.500
13.300
15.900
12.300
Talışlar
77.300
87.500
100**
*
*
21.200
76.800
111.996
Tatlar
30.500
*
*
*
8.900
10.200
10.900
25.200
*
*
*
*
35.500
30.800
(5.500***)
8.900
9.084
3.205.200
3.697.700
5.117.100
6.026.500
7.021.200
7.953.400
8.922.447
Yahudiler
TOPLAM
2.341.600
105
ÜÇÜNCÜ BÖLÜM
SOĞUK SAVAŞ SONRASI DÖNEMDE AZERBAYCAN’DA YAŞANAN
MİLLİ KİMLİK TARTIŞMALARI VE DIŞ POLİTİKA
3.1. MİLLİ KİMLİK TARTIŞMALARI VE YAŞANAN SORUNLAR
3.1.1. Azerbaycancılık ve Türklük Tartışmaları
Azerbaycan’ın 20. yüzyıl boyunca belli kesintilerle de olsa (özellikle
Sovyet dönemi) en çok tartışılan konularından birisi Türkçülük ve
Azerbaycancılık kavramları olmuştur. Bu konu özellikle Sovyetler Birliğinin
çöküşü sırasında hızlı bir şekilde ortaya çıkmıştır. Sovyetler Birliğinin diğer
cumhuriyetlerinde olduğu gibi Azerbaycan’da da milli uyanış hareketini
tetikleyen
gelişme
“perestroyka”
politikası
sürecinde
geliştirilen
“demokratikleşme” kavramı olmuştur. Yani ulusal kimlik tanımlanması aynı
zamanda demokratikleşme sürecinin bir gereksinimi olarak ortaya çıkmıştır.
Fakat (Azerbaycanlı veya Türk olarak) 1930’lardan sonra “Azerbaycanlı”
olarak tanımlanan kimlik ciddi bir şekilde sorgulanmağa başlamıştır.
Şüphesiz bu sorgulamada tarihsel hafıza, Sovyet rejiminin Türklük üzerinde
(Türk milliyetçiliği) baskı ve sindirme politikalarına dair gerçeklerin gün ışığına
çıkarılması olmuştur. Türklük konusu gündeme gelirken Azerbaycanlı
kavramı da sorgulanmaya başlamıştır. Halk harekâtını oluşturan bileşenler o
dönemde değişkendi. Gerek öne çıkardıkları kimlik gerekse savundukları
değerler bu bileşenleri milliyetçi, liberal, soysal-demokrat, İslamcı, demokrat
vs. olarak tanımlama imkânı sunuyordu. Azerbaycan ve Türklük konularında
bu örgütlenmelerin bakış açıları da farklı idi. Ulusal kimlik tanımlanması
konusunda iki temel görüş çatışmaktadır. Bağımsızlık mücadelesinin başarılı
şekilde sonuçlanması, Azerbaycan Halk Cephesinin iktidara gelmesi Türkçü
bakış açısını aynı zamanda devlet politikalarının ağırlıklı bir unsuru haline
getirmiştir. Azerbaycan’da Azerbaycanlı kavramının Stalin’in emri ile 1937
107
yılında yapay şekilde zorla halka kabul ettirildiği ve anılan tarihe kadar
pasaportta Türk yazıldığı bilinen bir gerçektir. Bu yüzden 1937’de kimlik hakkı
elinden alınmış Azerbaycan Türklerinin kullandıkları dilin yeni bir kanunla
1992’de Türk Dili adlandırılması bu dönemde çok da yadsınmayacaktır. Bu
karar komünizm dönemi sonrası milli kimlik inşasında çok büyük önem
taşıyacaktır. Bu kanun Azerbaycan ulusal kimliğinin tanımlanması açısından
da çok önemliydi. Zira uzun yıllar zarfında “Azerbaycanlı” kimliğinin
oturtulduğu, devletin resmi dilini “Azerbaycan dili” olarak adlandırılmasının
ardından bu adımın atılması haklı olduğu kadar bazı kesimler için “tehlikeli”
idi.
“Türk dili” tanımlanmasının zaten milli kimliğin adının belirlenmesi
açısından önemi bu kesimler tarafından ülkenin birlik ve bütünlüğü açısından
“tehlikeli” görülmüştür. 1993’de Elçibey iktidarı yıkıldıktan sonra kimlik ve dille
ilgili tanımlama etrafında dönenen tartışmalar daha da hızlanmıştır. Daha
doğrusu H. Aliyev iktidarı bu müzakereleri hem gündeme taşımış, hem de
yönlendirmiştir. Müzakerelerin temelinde Azerbaycan’ın birliği ve bütünlüğü
için tehdit olarak görülen “Türk” kimliğine yönelik eleştiriler yer almaktaydı.
Aslında
Azerbaycanlı
kavramı
sadece
kimlik
tanımlamasının
içeriği
bakımından değil şekilsel olarak anlaşılması bakımından da büyük sorun
oluşturmaktadır. Diğer ülkelerde yaşayan Türk kökenli (Azerbaycan Türkleri)
halkla ilgili “Azerbaycanlı” kavramının kullanılması paradoksal bir ifade biçimi
ortaya çıkarmıştır. Örneğin Bir kısmı hâlen Gürcistan’da yaşayan, tarihi
Borçalı bölgesinin halkı literatürde ‘Gürcistan Azerileri’, ‘Azeriler’ veya
‘Gürcistan Azerbaycanlıları’ olarak geçmektedir.
274
Aynı sorun Dağıstan’da
yaşayan Azerbaycanlıların adlandırılması bakımından da geçerlidir.
1993’den sonra gelişen tartışmalarda zaten yeni Anayasa taslağına
Türk dili değil Azerbaycan dili veya Azerbaycanlılar kavramının dâhil edeceği
tahmin edilmekteydi. Anayasa taslağının kamuoyunda görüşmeleri ve
Borçalı Türklerinin Sovyet döneminde tek desteği, Azerbaycan olmuştur. Bu durum, Borçalı
Türklerinin Azerbaycan’a olan bağlılığını artırmış ve bu bağlılık kendini hem grubun kendini
adlandırmasında, hem kurulan örgütlenmelerin isimlerinde göstermiştir. Borçalı halkı kendilerini ya
‘Türk’ ya da ‘Azerbaycanlı’ olarak tanımlamaktadırlar. Bkz: Ayşegül Aydıngün, Ali Asker.
“Gürcistan: De Jure Üniter, De Facto Parçalı”, İçinde: Bağımsızlıklarının Yirminci Yılında
Azerbaycan, Gürcistan ve Ukrayna: Türk Dilli Halklar – Türkiye ile İlişkileri (Ed: İsmail
Aydıngün-Çiğdem Balım), Atatürk Kültür Merkezi, Ankara 2012, s. 117.
274
108
müzakereleri sırasında en çok üzerinde durulan konulardan birisinin de dil
tanımlaması olduğunu söyleyebiliriz. Bunlardan biri Azerbaycan’da ulusun
Azerbaycanlı olarak tanımlanmasını, diğeri ise Türk ve eğer özgünlük
vurgulanmak
isteniyorsa
Azerbaycan
Türkü
olarak
tanımlanmasını
savunuyor. Birinci görüş, görünüm itibariyle yer esasına göre bir ulus
kavramsallaştırmasını andırsa da, bazen sadece Azerbaycan’da bulunan
Türk çoğunluğu nitelendirmek için kullanılmaktadır. Yukarıda bahsettiğimiz
paradoksal durumu burada açık şekilde görebiliriz. Nitekim “Azerbaycanlı”
kavramı bazen de Talış, Tat ve benzeri Müslüman azınlık unsurları da içine
alacak biçimde geniş bir tanımlamayı içermektedir. Bu görüş çerçevesinde,
Azerbaycan’da bulunan Rus, Ermeni veya Gürcü azınlıklarından hiçbiri
Azerbaycanlı kavramı içerisinde düşünülmemektedir.
Böylece AHC’nin iktidardan düşmesinden sonra devletin resmi
politikası olarak da öne çıkan bu görüş çerçevesinde, 1995 yılında kabul
edilen
Azerbaycan
Anayasasının
1.
maddesi
“Azerbaycan
halkının
Azerbaycan vatandaşlarından” oluştuğunu belirterek ülkede 1992’den beri
Türk dili adı altında kullanılan resmi dili Azerbaycan Anayasasının 21.
maddesinde Azerbaycan dili (Azerbaycanca) olarak değiştirmiştir. Böylece
Azerbaycanlı tanımlamasına bir yasal statü sağlanmaya çalışılmıştır.
275
Azerbaycan’da bu tarihten itibaren yapılan çalışmalar “Azerbaycancılık” adlı
bir ideolojinin oturtulmasına hizmet etmiştir. Fakat ileride bir rejim değişikliği
yaşanırsa Türklük kavramının tekrara gündeme geleceği de ciddi bir
ihtimaldir.
Bu konuda bkz: Nazim Jafarov, Azerbaycan Halk Cephesi (AHC) İktidarı Döneminde
Azerbaycan Dış Politikası (Haziran 1992-Haziran 1993), A.Ü. SBE Kamu Yönetimi ve Siyaset
Bilimi Anabilim Dalı Yayınlanmamış Y.L. Tezi, Ankara 2000.
275
109
3.1.2. İran’daki Türkler Üzerinden Yaşanan Milli Kimlik Tartışmaları
3.1.2.1. Parçalanmış Azerbaycan Ülkesi
Çok milletli bir ülke olan İran’ın genel nüfus yapısını Türkler, Farslar,
Araplar, Kürtler ve Beluciler oluşturmakta, bunların yanı sıra yerel kavimler
de yaşamaktadır. İran’da etnik sayım yapılmadığı için kesin rakamların
söylenmesi mümkün değilse de günümüzde İran’da 25-35 milyon arasında
Türk yaşadığı düşünülmektedir. Rusya ve İran arasında imzalanan 1813
Gülistan ve 1828 Türkmençay antlaşmaları ile Azerbaycan’ın ikiye bölünerek
kuzeyi Rusya’da, Güneyi ise İran sınırları içinde kalmıştır.
İran’daki Türkler 20. asırda birkaç kez bağımsızlık mücadelesine
kalkmışlardı. Güney Azerbaycan'da çeşitli yıllarda silahlı ayaklanmaya
öncülük eden Şeyh Muhammed Hiyabani (1880-1920), Settarhan (18661914) ve Seyyid Cafer Pişeveri (1892-1947) gibi liderler olmuştur. Seyyid
Cafer Pişeveri döneminde hatta 1945 yılında Güney Azerbaycan bağımsızlık
elde etmişlerdir. Ama SSCB’yle ABD arasında İran'ın bütünlüğü ile ilgili
anlaşması Güney Azerbaycan'ın bağımsızlığına son vermiştir.
İran’daki Türkler 1979
yılında
Şah’ın
yıkılmasında
büyük rol
oynamışlardır. Buna rağmen, İran’daki Türkler bu devrimin sonuçlarından
yararlanamadılar. Vaat edilen haklar onlara verilmemiş, İran Türklerinin ana
dillerinde eğitim alma hakkı bugüne kadar tanınmamıştır. Türklere daha fazla
hak verilmesini talep eden insanlar ya tutuklanmakta, ya işten atılmakta ya da
kendisi ve ailesi takip edilmektedir.
3.1.2.2. Azerilik Tezi
Türkiye’de Azerbaycanlılar veya Azerbaycan Türkleri için kullanılan
Azeri kavramı bilimsel literatüre İranlı bir bilim adamı Ahmet Kesrevi
tarafından getirilmiştir. Bu kavramın getirilmesinin siyasi amaç taşıdığının
altını özellikle çizmemiz gerekmektedir. Kendisinin de İranlı bir Azerbaycan
110
Türkü olduğu Kesrevi 1921 yılında Tahran’da yayınladığı Azeriya Zeban-e
Bastane Azerbaycan (Azerbaycan’ın Eski Dili Azerice) isimli eserinde
Azerbaycanlıların Türk olmadığını, tarihte İran’da Azeri diye Aryan ırkına
mensup bir ulusun mevcut olduğunu, Selçukluların İran’a gelmesi ile bu
ulusun Türkleştiğini savunmuştur. Yavuz Akpınar ise Azeri kavramının
Türkiye literatürüne Fuat Köprülü tarafından 1920’lerde Türk edebiyatının
Batı Türkistan edebiyat dairesi (Çağatay Türkçesi ) ve Osmanlı edebiyat
dairesi dışında kalan kısmını nitelendirmek için kullandığı Azeri edebiyatı
dairesi kavramsallaştırması ile girdiğini ifade etmiştir. Akpınar’a göre bu
bağlamda Farsça ateşperest anlamına gelen Azeri kavramının bir etnik kimlik
tanımlanması olarak kullanılması yanlıştır. 276
Kesrevi’nin
yukarıda
bahsi
geçen
tezinin
1920
yılında
Şeyh
Muhammed Hıyabani’nin Güney Azerbaycan’da ilan ettiği Azadistan
devletinin ardından İran’ın bütünlüğünü sağlama amacıyla Fars milliyetçileri
tarafından Fars olmayan halkların Ari ırkından olduklarının ispatı çalışmaları
çerçevesinde değerlendirilmesi gerekmektedir. 277
3.1.2.3. Asimilasyon ve Baskı Politikaları
İran yönetimi Güney Azerbaycan Türkleri karşısında iki önemli politika
izlemiştir: 1) Asimilasyon 2) Baskı politikası. 278
1924'ten sonra İran'da ulus-devlet projesi Fars merkezli bir İranlılık
olgusu kapsamında kuramsallaşmıştır. Pehlevi Hanedanının (1924-1979)
Fars merkezli İranlılık kimlik anlayışı Şia’yı dışlayan ve eski İran'ı hedef alan
bir ulus-devlet projesiydi. 1979 Devrimi’nin sonucunda kurulmuş İslam
Cumhuriyeti Fars merkezli İranlılık kimliğini reddetmiş, bunun yerine ‘İslam
tarihini temel alan’ ‘Batı’yı dışlayan’ ve ‘Şia’yı’ esas alan yeni bir Fars
“Iran’daki Gelişmeler Ve Ülkemize olan Etkileri”, Jeopolitik Tartışmalar–4 Sonuç Raporu,
Avrasya Stratejik Araştırmalar Merkezi, Ankara, 23 Haziran 2000, s. 15.
277
Emre Bayır, “Fars Milliyetçiliğinin Gelişimi ve Güney Azerbaycan’da Milli Direniş Hareketi”
Avrasya Dosyası, Sonbahar 1999, cilt 3. sayı 4, s 90-124.
278
Davud Turan, İran’ın Azerbaycan Cumhuriyeti ve Güney Azerbaycan Politikası,
http://diranish.net/?act=content&act2=body&cat=4&n_id=224, (erişim tarihi:11.09.2012).
276
111
merkezli İranlılık kimliği olgusunu ortaya koymuştur. 279 Kurulan yeni rejim
İslam’da etnik grupların eşitliğinden bahsetse de Farslığını korumaktadır. Din
ve millet ilişkilerine farklı boyutlar kazandırarak İranlılık ve Şiilik üzerinde
durulmaktadır. Gerçi İran’daki Şiiliğe bazı eski Türk inançları da karışmıştır
ama yoğun olarak Fars kültüründen etkilenmiştir. Şia mezhebi İranlılığın bir
parçası olarak gösterilmeye çalışılmaktadır. Özellikle devrimden sonra bu
proje
yani
Şia’nın
Farslaştırılması
yürütülmeye başlatılmıştır.
devlet
ve
düşünürler
tarafından
280
Asimilasyon politikaları doğrultusunda kendi kimliklerini koruyan ve bu
politikalar karşısında duran Güney Azerbaycan Türkleri baskı politikasına
tabii tutularak yıldırılmak istenmektedir. Tehditle başlayan baskı politikası
sonrasında ekonomik baskılarla devam etmektedir. Ekonomik baskılar
çerçevesinde aktif Güney Azerbaycan Türkleri için devlet ve özel sektörde
istihdam açısından zorluklar çıkartılmaktadır. Ekonomik baskılar da sonuç
vermeyince fiziksel şiddet ve işkence yollarına başvurulmaktadır.281 İran
İslam Cumhuriyeti anayasasının özellikle 15. ve 19. maddeleri Türkçe eğitimöğretime ve bu dilde yayına imkân vermesine rağmen, bu maddeler
uygulanmamakta ve halkın bu yöndeki istekleri gerek basında, gerekse de
parlamentoda sık sık dile getirilmektedir. İran Parlamentosu üyesi çok sayıda
Türk Parlamenter ile aydını Güney Azerbaycan’ı temsilen hükümetten bu
maddenin uygulanmasını istemesine rağmen bu istekler görmezlikten
gelinmektedir. 282
Arif Keskin, İran'da Fars Milliyetçiliğinin Üç Dalgası: "İranlılığa" Giden Yol. Güney Azerbaycan
Sosyo-Kültürel Araştırmaları Dergisi. Ankara 2005.s.27.
280
Bu konuda bkz: Koshbakht Lotfali. İran’da Milli Kimlik İnşası, Farslık Ve Şiiliğin
İçselleşmesii. Hacettepe Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, Yayımlanmamış Yüksek Lisans
Tezi. 2010.
281
Davud Turan, İran’ın Azerbaycan Cumhuriyeti ve Güney Azerbaycan Politikası,
http://diranish.net/?act=content&act2=body&cat=4&n_id=224, (erişim tarihi:14.08.2012).
282
Davud Turan, İran’ın Azerbaycan Cumhuriyeti ve Güney Azerbaycan Politikası,
http://diranish.net/?act=content&act2=body&cat=4&n_id=224, (erişim tarihi:14.08.2012).
279
112
3.1.2.4. Azerbaycan’ın Tepkileri
Azerbaycan’ın Güney Azerbaycan’la ilgili hassasiyetleri Sovyet
döneminde de canlılığını korumuştur. Bunun birçok sebepleri vardır. İkinci
Dünya Savaşının ardından Sovyetler Birliği’nin rejim etkisini mümkün kadar
genişletme politikası bölgedeki Türk nüfusun bağımsızlık mücadelesi
açısından çok iyi bir fırsat olmuştur. Fakat o dönemdeki uluslararası şartlar
Güney Azerbaycan’ı Sovyetlerin askeri desteğinden yoksun bırakmıştır.
1960-70’lerde Azerbaycan edebiyatında “Güney” konusu başlı başına bir
konuydu. Edebi düşünce yoluyla Güney Azerbaycan konusu Kuzey
Azerbaycan Türklerinin hafızasında canlılığını hep korumuştur. 1980’lerin
sonlarına doğru tırmanan milliyetçilik hareketi sonucunda Güney Azerbaycan
konusu hızlı bir şekilde gündeme taşınmıştır. O dönemde “Güney
Azerbaycan” Azerbaycan Halk Cephesi’nin söylem ve ideolojisinde önem
atfedilen bir konuydu. Azerbaycan’ın bağımsızlığını kazanması ile yeni bir
döneme giren İran-Azerbaycan ilişkilerinde AHC kendi konumunu Ocak
1992’de kabul ettiği ikinci programında “Azerbaycan Türklerinin ulusal ve
kültürel birliğini sağlamak amacıyla Azerbaycan ve İran arasında ekonomik,
siyasi, dini, bilimsel ve benzeri ilişkilerin güçlendirilmesi, yurtdışındaki
Azerbaycan Türkleri ile ilişkilerin güçlenmesi, 31 Aralık gününün Dünya
Azerbaycan Türklerinin Ulusal Dayanışma günü ilan edilmesi için çaba
gösterilmesi”
biçiminde
belirlenmiştir. 283
AHC
programında
yer
alan
Azerbaycan Türkleri’nin birliği ve İran’a yönelik tutumu ulusal mücadele
döneminde E. Elçibey tarafından da sık-sık siyasal arenaya getirilmiştir. Daha
önce
“Birleşik
Azerbaycan”
konusu
da
dâhil
olmak
üzere
çeşitli
düşüncelerinden dolayı 1975’de hüküm giymiş olan Elçibey’in AHC
Başkanlığı döneminde çok etnikli İran’da Farslar dışında kalan halkların
ulusal haklarının ihlal edilmesinin, onlara ulusal dillerinin okullarda yasak
olmasının bu ülkenin gelecekte dağılmasına neden olacağına ilişkin ifadeleri
AHC Meramname ve Nizamnamesi, V. Kültür, Eğitim, Bilim Bölümü, madde. 1; 4; 5; 6; 7; 8;
10; ss 15-18.
283
113
İran’da
endişe
doğurmuştur. 284
Özellikle,
Elçibey’in
devlet
başkanı
seçimlerinden bir gün önce Azerbaycan Ulusal Televizyonu’nda yaptığı seçim
konuşmasında İran’ın parçalanacağına ilişkin ifadeler kullanması İran’ın
endişelerini daha da artırmıştır.
Azerbaycan’da 1980’li yılların sonlarında
meydana gelmiş ulusal uyanış İran tarafından mercek altına alınmıştır. O
dönemde Azerbaycan Halk Cephesi lideri Ebülfez Elçibey’in İran’da
Azerbaycan Türkleri’nin haklarının ihlal edildiğine dair açıklamaları İran’ı
rahatsız etmekteydi. Ebülfez Elçibey 1992’de cumhurbaşkanlığı seçimi
kampanyası sırasında düzenlediği son basın toplantısında insan hakları
ihlalleri konusunda İran rejimini sert bir dille eleştirmiştir285.
Güney
Azerbaycan konusu bugün de Kuzey Azerbaycan’ın siyasi yaşamında yer
alan konularda biridir. Bazı siyasi parti ve sivil toplum örgütleri, ayrıca
Azerbaycan’ın yurtdışındaki diaspora örgütleri Güney Azerbaycan Türklerinin
özgürlük mücadelesini desteklerken bu bölgenin İran’dan ayrılarak bağımsız
kalması yönündeki taleplerini yüksek sesle dile getirmektedirler.
3.2. İRAN-AZERBAYCAN İLİŞKİLERİ BAĞLAMINDA AZERBAYCANDA
ETNİK KİMLİKLER
3.2.1. İran-Azerbaycan İlişkilerinin Gelişim Seyri (E. Elçibey ve H. Aliyev
Dönemleri)
Azerbaycan 28 Mayıs 1918 tarihinde bağımsızlığını ilan ettiğinde,
uluslararası camiada resmen tanınma girişimlerine başlamıştır. Birçok devlet
Azerbaycan’ın bağımsızlığını tanırken, İran'daki şah rejimi tereddüt etmiş ve
bu cumhuriyeti bağımsız bir devlet olarak tanımamıştır. Tahran'ın bunu kabul
etmesi için ileri sürdüğü tek şartı şuydu: “Azerbaycan Halk Cumhuriyeti'nin
adından
Azerbaycan
kelimesi
çıkarılsın.”
Bu
değişikliğin
olmaması
durumunda İran mecbur kalarak “Kafkas Azerbaycan'ı” ifadesini kullanmıştır.
Nesib Nesibli, Azerbaycan geopolitikası ve neft. Xezer Universiteti. Bakı 2000, s. 144.
“Ebülfez Elçibey İran haqqında” (http://elcibey.wordpress.com/2006/06/24/iran-haqqinda/), (erişim
tarihi: 12.09.2012).
284
285
114
Nitekim İran’ın resmi tezi Azerbaycan’ı 19. Yüzyılda Rus-İran savaşları
sonucunda koparılmış bir toprak parçası olarak görmesiydi.
Sovyet döneminde kuşkusuz Azerbaycan’ın diğer ülkelerle ilişkiler
Moskova'nın izni ve gözlemi çerçevesinde gerçekleşmiştir. Nitekim SSCB’yi
oluşturan
cumhuriyetlerin
dış
politika
yetkisi
tamamen
Moskova’ya
devredilmiştir.
Azerbaycan da 1991’de bağımsızlığını yeniden kazandığı zaman ilk
olarak Türkiye, daha sonra Pakistan ve batı ülkeleri artarda bu bağımsızlığı
tanımışlardır.
çıkmıştır. 286
Bu dönemde tanıma konusunda İran’ın tereddütleri ortaya
Fakat
sonunda
gerçekleri
görmezden
gelemediği
için
Azerbaycan’ın bağımsızlığını tanımak zorunda kalmıştır.
Azerbaycan’ın o dönemdeki cumhurbaşkanı Mutallibov ilk dış ziyaretini
1991 sonlarında İran’a yapmış, bu ziyaret sırasında iki ülke arasında
ekonomik ilişkilerin geliştirilmesi ve Nahçivan’a geçiş için İran toprağını
kullanma ve bu bölgenin serbest ekonomik bölge ilan edilmesi karara
bağlanmıştır. 287 12 Şubat 1992’de İran Devrimi yıldönümü kutlamaları
sırasında büyük bir heyetle tekrar İran’a giden Mutallibov yönetiminin Basın
ve Enformasyon Bakanı Sabir Rüstemhanlı “İran’ın içişlerine karışma
düşüncesinde olmadıklarını ve Birleşik Azerbaycan’ın imkansız olduğunu”
ifade ederek İran’ın bu konudaki endişelerini gidermeye çalışmıştır. 288
Mutallibov sonrası ve Azerbaycan Halk Cephesinin iktidara gelme sırasındaki
ara dönemde cumhurbaşkanına vekâleten görev yürüten Yagub Memmedov
ilk önce bölge ülkeleri Rusya, Türkiye ve İran’la ikili iyi ilişkiler geliştirmekten
yana olduğunu, dış politikada izlenilmesi gereken ilkelerin tarafsızlık, bloklara
girmeme, hiçbir devlete karşı saldırgan politika yürütmeme olduğunu ifade
İranlı yöneticiler ve din adamları bu gün de resmi ve gayri resmi açıklamalarında Azerbaycan
Cumhuriyeti ifadesi yerine bazen Bakü Devleti ifadesini kullanıyorlar. Dolayısıyla, Tahran, şimdiye
kadar Azerbaycan’ın bağımsızlığını hazmetmekte zorlanıyor, komşu ülkeyi koparılmış arazisi sayıyor.
Tesadüf değil ki İran'da bazı siyasi çevreler ve İranlı milletvekilleri İran ile Rusya arasında 1928
yılında imzalanan Türkmençay Antlaşması'nın süresinin bittiğini söyleyerek, Azerbaycan’ın İran’a
birleştirilmesi şeklinde fikirler seslendiriyor. Oysaki Türkmençay Antlaşması fesh edilirse, İran'daki
tarihi Azerbaycan topraklarının bağımsızlığı meselesi gündeme gelebilir.
287
Nesib Nesibli, a.g.e. s. 143.
288
Ercan Durdular, “İran’ın Azerbaycan ve Ermenistan Politikası”, Avrasya Dosyası, cilt 2, sayı 1,
1995, s. 128.
286
115
etmiştir.
Baştaki şaşkınlığına rağmen, İran, 25 Aralık 1991’de Azerbaycan’ı
tanımıştır. Ocak 1992’de ise Bakü’de İran Büyükelçiliği açılmıştır. Bu
dönemde İran’ın Azerbaycan’la yakınlaşmasındaki gerçek amaçları aşağıdaki
gibi sıralanabilir:
- Bağımsız ve demokratik Azerbaycan Cumhuriyeti’nin oluşumunu
her ne yolla olursa olsun engellemek, onun Güney Azerbaycan’a
etkisini önlemek İran’ın toprak bütünlüğünü ve iç istikrarını korumak;
- Burada ve Orta Asya’da ABD ve Türkiye’nin etkisinin artması
önlemek;
- Türk Dünyası’nda işbirliği kaynaşmasını önlemek;
- Azerbaycan Cumhuriyeti örneğinde pazar kazanmak;
- Resmi “İran İslam Devrimi İhracı” doktrinine uygun olarak Kuzey
Azerbaycan’da İran tipli İslamcı rejim oluşturmak.
Nitekim İran bu dönemde yukarıdaki amaçlarından yalnız birine nail
olabilmiştir. Bu da Azerbaycan’la ekonomik ilişkilerinin büyük ölçüde
gelişmesi olmuştur. 289
Elçibey’in iktidar gelmesiyle İran’ın Azerbaycan konusundaki endişesi
giderek artmıştır. Şöyle ki, Elçibey’in Türkiye ve Batı yanlısı bir politika
izlemesi ve devamlı “Vahit Azerbaycan” (Birleşik Azerbaycan) konusunu
gündeme getirmesi İran’ı büyük ölçüde rahatsız etmiştir. Bu dönemde İran,
Azerbaycan’a
yönelik
saldırılarında
Ermenistan’ı
desteklemiştir.
Aynı
zamanda Rusya ile Azerbaycan karşıtı bölgesel işbirliği tesis etmeye
çalışmıştır. 290 E. Elçibey döneminde İran’da yaşayan Azerbaycan Türkleri
konusundaki söylemler ve açıklamalar İran tarafından mercek altına alınmış
ve yakından izlenmiştir. Azerbaycan’da ise bu konudaki açıklamaların bir
Nesib Nesibli,”Azerbaycan ve Moskova-Erivan-Tahran İttifakının Jeopolitik kuşatması”, Stratejik
Analiz,Cilt 1, Sayı 4, 2000, ss.61-62.
290
Emre Bayır ve Araz Aslanlı, “Tehtid Merkezli Bir Dış Politika: İran’ın Azerbaycan Politikası”,
Stratejik Analiz. Cilt: 2, Sayı: 18, Ekim 2001, s. 50.
289
116
kısmı devlet yetkilileri tarafından dile getirilirken ağırlıklı olarak da siyasi parti
ve sivil toplum örgütleri tarafından vurgulanmıştır. Aslında her ne kadar
eleştirilse de Azerbaycan hükümetinin zaman zaman yaptığı açıklamalar
İran’ı tedirgin ederken ona kendisine “çeki-düzen vermesi” gerektiğini de
hissettirmiştir. Hükümet ise Devlet Başkanı Elçibey, 2 Şubat 1993’de yaptığı
bir konuşmada kendisi için güney-kuzey ayırımının olmadığını ifade ederek,
Güney
Azerbaycanlılara
sağlanacağını belirtti.
291
devlet
kurumlarında
görev
alma
hakkının
Bu gelişmeler İran’ı endişelendirirken, Tahran ülke
içinde olayları tırmandırmamak için basında Azerbaycan’a karşı ve Türk
karşıtlığı içeren yazıların yayınlanmasına son vermiş ve Azerbaycan
konusunda ihtiyatlı davranmaya başlamıştır. Hatta ülkedeki ajitasyonu
yatıştırmak amacıyla, Kelbecer’in işgali sonrası, İran Dışişleri Bakanlığı
Ermenistan’ın işgal ettiği Azerbaycan topraklarından çıkmasını istemiştir. 292
İran, öte yandan, AHC iktidarından duyduğu tehlikeyi bertaraf etmek
için Azerbaycan’daki muhalefete destek olmuş, özellikle Nahçıvan Özerk
Cumhuriyeti Meclis Başkanı Haydar Aliyev’le sıkı işbirliği geliştirerek Ağustos
1992 ve Mart 1993’de İran’a ziyaret edip görüşmelerde bulunmasını
sağlamıştır.293 H. Aliyev bu göreve geldikten sonra Bakü’ye danışmadan
Ankara ve Tahran’la doğrudan ilişkiler kurmaktaydı. Bu nedenle olsa gerek
1992’de Azerbaycan’da çıkan ayaklanma sonucunda E. Elçibey görevini terk
ettikten sonra Ankara’nın yanı sıra Tahran’ın da “tercihi” H. Aliyev’den yana
olmuştur. Fakat Haydar Aliyev döneminde İran-Azerbaycan ilişkileri pürüzsüz
değildi. Bu pürüzler birkaç defa diplomatik krizlerin eşiğine bile getirmiştir. 294
H. Aliyev petrol anlaşmalarını imzaladığı zaman da İran hoşnut olmamıştır.
1994 yılında petrol anlaşmalarının imzalandığı sırada İran’ın tepkisiyle
Adalet Tahirzade, Elçibey'le 13 Saat, Turan Yayıncılık, İstanbul s. 199.
Azerbaycan, 8 Nisan 1993. s. 3.
293
Nesib Nesibli, a.g.e., s. 146.
294
Haydar Aliyev bir kez Baküde İranın enerji bakanını kabul emiştir. İranlı Bakan Aras nehri
üzerinde barajın inşasından konuşmuştur. Haydar Aliyev söz konusu barajın Ermenistan tarafından
işgal olunmuş Azerbaycan toprakları üzerinde inşa edildiğini öyrendiğinde, İranlı bakana keskin
itirazını belirterek, görüşmeyi yarıda bırakarak orayı terk etmiştir. Bir defasındaysa Haydar Aliyev
İrana resmi ziyareti sırasında kadim Azerbaycan şehri olan Tebrizi ziyaret etmek istemiş ama
Tahranın son anda Haydar Aliyeve verdiği red cevabı onu hayli üzmüş ve o, İrana yolculuğunu yarıda
bırakarak Azerbaycana dönmüştü.
291
292
117
karşılaşmıştır.
Tahran
imzalanmasından
destekliyordu.
Batılı
rahatsızdır
Tahran
ve
yönetimi
şirketlerle
bu
petrol
konuda
Hazar
anlaşmalarının
Moskova
denizinin
nihai
belirlenmediğini gerekçe göstererek bu anlaşmalara karşıydı.
da
Tahranı
statüsünün
H. Aliyev bu
durumda İran ve Rusya’ya da “pay” vermek zorunda kalmıştır. 1990’ların
sonunda İran, Azerbaycan’a karşı tekrar gövde gösterisinde bulunmuştur.
Büyük Britanya’nın BP şirketi Hazar’ın Azerbaycan’a ait “İnam” yatağında
İran’ın savaş botları yatak çevresinde tehlikeli manevralar yapmışlardır. 295
Tahran “İnam” yatağını tartışmalı olarak gördüğü için bu yatakta çalışmaların
yapılmasına karşıydı. O günden itibaren söz konusu yatakta çalışmalar
durdurulmuştur.
Haydar Aliyev'in İran'la son problemi 2001 yılında tarihe geçmişti.
İran'ın askeri savaş uçaklarının aynı yıl Azerbaycan'ın hava sahanlığını
sürekli ihlal etmesi, İran savaş uçaklarının Hazar Denizi’nin Azerbaycan'a ait
kısmında manevralar etmesi ve Azerbaycan savaş uçaklarına da aynı
talimatın verilmesi iki ülke arasındaki çatışmayı tehlikeli noktaya taşıyacaktı.
Bu durumdan çıkış yolu bulunmalıydı, aksi takdirde İran’ın güç gösterisi
Azerbaycan'ın saygınlığını zedeleyecekti. Sonunda “Türk Yıldızları” Bakü’nün
Azatlık meydanı üzerinde uçuş gösterileri yaparak bir nevi İran’a mesaj
vermiştir. O tarihten itibaren İran uçaklarının Azerbaycan sınırındaki
hareketliliği son bulmuştur.
3.2.2. İlham Aliyev Dönemi Azerbaycan-İran İlişkileri
İlham Aliyev 2003 yılında cumhurbaşkanı seçildiğinde İran'la mevcut
olan gerginliği azaltmaya karar vermiştir. O, yönetiminin ilk yıllarında İran’ı
kızdıracak
adımlardan
sakınmıştır.
İlham
Aliyev’in
cumhurbaşkanlığı
döneminin ilk 5 yılında İran'la ilişkilerde hiçbir gerginlik yaşanmamıştır. Batı,
İran'ın nükleer çalışmalarına karşı politikasını sertleştirerek, bu ülkeye karşı
yaptırımların uygulanması konusunu gündeme getirdiğinde İran-Azerbaycan
295
“Lütfen Hezerde bize problem yaratmayın”(www.mediaforum.az)
118
ilişkileri
de
gerginleşmeye
başlamış,
İlham
Aliyev'in
durumu
gerginleştirmemek yönündeki politikası etkisini kaybetmeye başlamıştır. Bu
ilişkiler İran’ın, resmi devlet kanalı olan Seher-2 kanalıyla Azerbaycan’a karşı
propaganda faaliyetlerine hız verilmesiyle daha da kötüleşmiştir. Günümüz
itibariyle İran-Azerbaycan arasındaki gerginlik daha da artarak devam
etmektedir. İlginçtir ki her ne kadar İran “Arap baharı” sürecinden kendisi çok
rahatsız olsa da bu süreçte Azerbaycan’a karşı iktidarı eleştiren söylemler ve
sloganlar geliştirmekten de kendini alıkoyamamıştır. İran İslam Cumhuriyeti
Genelkurmay başkanı Hasan Firuzabadi 2011 yılının Ağustos ayında
Azerbaycan
açıklamalarda
halkını
aşağılayan
bulunmuş,
ve
cumhurbaşkanını
cumhurbaşkanına
hitaben,
tehdit
eden
“Azerbaycan
cumhurbaşkanı dikkatli olmalı ve halkın uyanışını önlemenin imkânsız
olduğunu bilmelidir” demiştir. 296
Azerbaycan Dışişleri Bakanlığı, İranlı generalin bu açıklamasına göre
Tahran'a protesto notası göndermiştir. Tahran da Azerbaycan’a karşı bir nota
göndermiştir. Fakat notanın metninde hoş olmayan ifadeler kullanılsa gerek,
Azerbaycan hükümeti notanın metnini kamuoyuna açıklamamıştır. İranlı
generalin açıklamasından bir ay sonra Azerbaycan-İran sınırında ölümle
sonuçlanan olay yaşanmıştır. Azerbaycan'ın devlet sınırından 1200 metre
ilerleyen İranlı asker, emre uymadığından dolayı vurulmuş, kaldırıldığı
hastaneye hayatını kaybetmiştir.
Ölümle sonuçlanan bu olay iki ülke
arasında bir sonraki nota «mübadelesine»ne yol açmıştır. 297
İran-Azerbaycan sınırının bir başka sorunu da uyuşturucu maddelerin
taşınmasıdır.
İran-Azerbaycan sınırından taşınan uyuşturucu maddelerin
miktarı her geçen yıl artmaktadır. Azerbaycanlı yetkililerin açıklamalarından
da görüldüğü gibi ele geçirilen uyuşturucu maddeler sınırdan taşınanları
sadece bir kısmıdır. İran hükümeti uyuşturucu maddelerin bulundurulması ve
taşınmasına göre kendi vatandaşlarına en ağır ceza verirken sınırını esnek
Azerbaycan İrana Nota Verdi, www.azadliq.org/content/article/24293918.html, (erişim
tarihi:11.08.2011).
297
İran müdafie naziri Azerbaycana işgüzar sefere gelib, http://www.gencbilim.com/News/iranmudafi-naziri-Azrbaycana-isguzar-sfr-glib_24888.html, (erişim tarihi:12.08.2012).
296
119
tutması çok düşündürücüdür. Sanki İran'daki bazı güçler zehirli maddelerin
toplu olarak Azerbaycan'a geçirilmesini istemektedirler. Devlet Sınır Servisi
Başkanı Elçin Guliyev 2011 yılının Aralık ayında Bakü'de "Sınır Güvenliği ve
Uyuşturucu Yayılmasına Karşı Mücadele" konulu toplantıda Afganistan'da
üretilen uyuşturucunun dünyaya daha çok İran üzerinden yayıldığını
söylemiştir: "Azerbaycan'a da uyuşturucunun büyük bölümü İran üzerinden
geliyor. Bunun sonucu olarak, devlet sınırında uyuşturucu kaçakçılığını
önleme sırasında çatışmalar yaşanıyor. Uyuşturucu kaçakçılarıyla silahlı
çatışmalarda Azerbaycan'ın 7 askeri ölmüş, 9'u yaralanmıştır ". 298
İran'dan uyuşturucu akımıyla birlikte, İran'dan Azerbaycan'a karşı
yapılan bilgi kışkırtmaları, her zaman Bakü'yü rahatsız etmiştir. İran bu
faaliyetini "Seher" televizyon kanalı aracılığıyla gerçekleştirmiştir. Bu kanal
Azerbaycan dilinde ve Azerbaycan topraklarına yayımlanmaktadır. Kanal
genel olarak Azerbaycan'ın İran'la sınır bölgesinde yayın yapmaktadır.
Azerbaycan iktidarı defalarca bu konuda İranlı yetkililere başvurarak, Tahran'ı
uluslararası yayın ilkelerine uymaya çağırsa da, "Seher" kanalı eskisi gibi
yayınını
sürdürmektedir.
İlişkilerin
gerginleştiği
günümüzde
"Seher"
televizyon kanalı Azerbaycan'a karşı propaganda çalışmalarını biraz daha
genişletmiştir. Azerbaycan Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı Sekreteryası sosyopolitik konulardan sorumlu şube müdürü Ali Hasanov bu sorunu çözmek
amacıyla 2011 yılının Aralık ayında İran'a gitmiştir. Hasanov, İran’ın Milli
Radyo ve Televizyon Kurumu Başkanı İzzatullah Zargami, onun yardımcıları
Muhammed Serfiraz, Seyyid Muhammed Hüseyni ve Ali Askeri ile yapılan
görüşmelerde Azerbaycan Cumhuriyeti ile İran İslam Cumhuriyeti televizyon
ve radyo alanında ve genel bilgi ortamındaki gerçek durumla ilgili görüşlerini
paylaşmıştır. Görüşmede Azerbaycan ve İran'ın mevcut bilgi politikası,
bölgenin televizyon ve radyo alanındaki olanakları ve sınıra yakın bölgede
yayın politikası, iki ülke arasında basın-iletişim alanında gerçek durum,
özellikle son dönemde iki ülkenin günümüz durumunu tahrif eden ayrı ayrı
“Narkotik qaçaqmalçıları ile silahlı toqquşmalarda Azerbaycanın 7 serhedçisi helak olub, 9-u ise
yaralanıb” (http://www.gun.az/social/21396), (erişim tarihi: 07.04.2012).
298
120
basın araçlarının faaliyeti tartışılmıştır.
299.
Ali Hasanov İran basınının
Azerbaycan’a karşı olan propagandasının durdurulmasının gerektiğini
vurgulamıştır.
3.2.3. İran’ın “Karabağ Sorunu” Konusuna Bakışı ve Politikası
İran’ın, Azerbaycan Cumhuriyeti ile ilgili politikalarını oluşturan en
önemli meselelerden birisi, Ermenistan ile ilişkileri teşkil etmektedir. İran
kendisini dünya Müslümanlarının kardeşi olarak göstermeye çalışsa da
Ermenistan konusunda ters davranmaktadır. İran, Dağlık Karabağ sorununu
milli güvenliğini tehdit eden unsurlar arasında değerlendirmektedir. Bu
nedenle ilk olarak Azerbaycan-Ermenistan ihtilafının sıcak bir çatışmaya
dönüşmesini istememektedir. Bunun birinci nedeni, sorunun İran’a komşu iki
ülke arasında cereyan etmesidir. Nitekim 1993’te İran sınırı yakınlarında
gerçekleşen çatışma, sığınmacı akınıyla karşılaşma korkusu veya yabancı
güçlerin muhtemel askerî müdahalesi gibi nedenlerle İran’ı kaygılandırmıştır.
İkincisi, çatışmalar sırasında İran’ın Azerbaycan’ı desteklememesi, İran
toplumunda özellikle Azerbaycan Türklerini rahatsız etmiş, Dağlık Karabağ
sorunu milliyetçi duygusal bir zemin oluşturmuş, İran’daki Azerbaycanlı
öğrencilerin, şairlerin ve aydınların birinci söylemi haline gelmiş ve bu
doğrultuda Tebriz ve Tahran’da “İran’ın Ermeni yanlısı” politikalarını protesto
eden gösteriler düzenlenmiştir. Bütün bu olaylar İran’ı AzerbaycanErmenistan çatışmasında Ermenilerden yana taraf almasını sağlamıştır. İran
burada devrim değerlerini yok sayarak, kendi milli çıkarlarını doğrultusunda
adım atmaktadır.
300
İran, Azerbaycan ile ilişkilerinde gerginlik yaşamasına
rağmen, Dağlık Karabağ sorununun çözümünde arabulucu olmak isteğinden
hiçbir zaman vazgeçmedi.
İran Dışişleri Bakanı Ali Ekber Salihi, 30 Nisan 2012 tarihinde
“Eli Hesenov İranda Sert Beyanat Verdi”, (http://www.musavat.com/new/), (erişim tarihi:
07.04.2012).
300
Davud Turan, İran’ın Azerbaycan Cumhuriyeti ve Güney Azerbaycan Politikası,
http://diranish.net/?act=content&act2=body&cat=4&n_id=224, (erişim tarihi: 06.03.2012).
299
121
Tahran'da şöyle bir açıklamada bulundu: “İran Dağlık Karabağ sorununun
çözümü için Azerbaycan ile Ermenistan arasında arabuluculuk yapmaya
hazır. İran Dağlık Karabağ sorununun barış yoluyla çözümünden yana;
bölgede çıkarlarımız var. Bölgede güvenliğin ve istikrarın oluşmasını
istiyoruz. Zira bölgenin güvenli olması bizim hayrımıza. Biz tüm gücümüzle
sorunun çözüm bulmasına çalışıyoruz. Çünkü İran Dağlık Karabağ
sorununun barış yoluyla çözümünü istiyor."
301
Tahran arabulucu olma girişiminde bulunurken, aynı zamanda AGİT
Minsk Grubu sorunun çözümünde güçsüz olduğunu da vurgulamak
istemektedir. Elbette bu yadsınmayacak bir durumdur. Fakat Bakü, Tahran'ın
arabulucu olmak isteğine iki husustan dolayı yakın durmuyor. Birincisi, 1992
yılında
İran'ın
arabuluculuğu
Azerbaycan
kenti
Şuşa'nın
işgali
ile
sonuçlanmıştır. 1990'lı yılların başlarında Dağlık Karabağ'da ağır savaşlar
sürerken İran'ın o zamanki Başkanı Ali Ekber Haşimi Rafsancani,
Azerbaycan
ve
Ermenistan
başkanlarını
Tahran'a
davet
etmiş,
cumhurbaşkanlarının zirvesinde bir ateşkes antlaşması imzalanmıştır. Ancak
bu antlaşmadan iki gün sonra Dağlık Karabağ'daki Ermeni silahlı birlikleri
Azerbaycanlıların yaşadığı Şuşa şehrini işgal etmişlerdir. İkinci husus, İran ve
Ermenistan arasında çok sıcak ilişkilerin kurulmasıdır. Tahran, İslam ve Şii
dayanışmasından bahsetse de, Filistin’in işgalinin kabul edilmez olduğunu
söyleyerek İsrail’i kınasa da, Ermenistan konusunda bunu yapmamıştır.
Bilakis bu devletle sıkı ilişkiler kurmuştur. Dağlık Karabağ sorununun adil
çözümü de İran'daki çevrelerin çıkarlarıyla örtüşmemektedir. Rusya gibi
İran'daki iktidar da Dağlık Karabağ sorununun uzamasından yanadır. Diğer
taraftan Tahran'ın arabuluculuk teklifine Erivan da sıcak bakmamaktadır.
Şunu vurgulamak gerekir ki Ermenistan, ekonomi ve enerji alanında İran'a
bağımlıysa da, İran hükümetine tam olarak güvenmemektedir. Nitekim
kendisinin İran tarafından Batı'ya karşı bir araç olarak kullanabileceğinden
korkmaktadır. Tesadüf değil ki, İran son zamanlarda "aracı olmak istiyorum"
derken, Ermenistan'daki siyasi çevreler yumuşak şekilde Tahran'a "Bu işle
Minsk Grubu uğraşıyor" mesajını vermektedirler.
İran Qarabağ münaqişesinin hellinde vasiteçi olmaq isteyir, http://deyerler.org/124078-dranqarabad-mgnaqiejsinin-hjllindj-vasitjgi-olmaq-istjyir.html (erişim tarihi: 30.04.2012).
301
122
3.2.4. Psikolojik Baskı Aracı Olarak “Talış Sorunu”
Sovyetler Birliğinin çökmeye başlaması irili ufaklı onlarca millet ve
etnik kimlikleri harekete geçirmiştir. Bir taraftan demokratikleşme talepleri
yükselirken diğer taraftan “bir üst kimlik tarafından baskı gören” gruplar da
kendi durumlarından yakınmaya başlamışlar. Şunu vurgulamak gerekir ki
Azerbaycan’ın tarihine baktığımız zaman Talışlarla Azerbaycan Türkleri
arasında önceler her hangi bir nedenlerden dolayı hiçbir zaman sorun
yaşanmamıştır. İlginçtir ki Sovyet'lerin çökmesiyle Talışların kendi “kimlik
mücadelesi” hemen başlamamıştır. Hatta Talışların ağırlıklı yaşadıkları güney
bölgesi Azerbaycan’ın bağımsızlığı, Karabağ’da meydana gelene olaylara
gösterilen tepkiler vs. konularda en aktif bölgelerden biri idi. Fakat 199293’de Azerbaycan’da siyasi istikrarın bozulmasına yönelik diğer eylemlerin
yanı sıra Talışların yaşadıkları bölgelerde de hareketlenmeler meydana geldi.
Daha önce halk hareketinde popülerlik kazanmış bir grup şahıs zıtlaşmayı
doruk noktaya yükseltmişlerdi.
İlk olarak bölgede Talış Halk Partisi
kurulmuştur. Zıtlaşmaların en üst noktasına, güney bölgesindeki ayrılma
hareketlerinin arttığı 1993 yılında ulaşılmış, Savunma Bakanlığı'nın bölge
komutanlarından Albay Alikram Hümbetov, Ağustos 1993'te Azerbaycan'ın
güney bölgesinde bulunan birlikleri, idari ve emniyet güçlerini kendisine
bağlayarak Azerbaycan içerisinde "Talış Muğan Cumhuriyeti"ni ilan etmiş ve
merkezi yönetimle güce dayanarak konuşmaya başlamıştır.
Aliyev’in iktidara gelişi Azerbaycan’ın içerde ve dışarıda zor günler geçirdiği döneme
denk gelmektedir. Nitekim dışarıda Karabağ’a Ermeni saldırıları güçlenmekte, içteyse
darbeci Albay Hüseynov ile sözde “Talış-Muğan Cumhuriyeti” ilan eden Hümbetov devletin
bağımsızlığına ve toprak
bütünlüğüne karşı tehlike
yaratmaktaydılar. Alikram
Hümbetov, önceden AHC üyesi idi. Savunma Bakanı R. Gaziyev Silahlı
Kuvvetlerin büyük bir kısmını Hümbetov’a teslim etmişti.
Hümbetov,
kendisine bağlı kanunsuz silahlı gruplarla Lenkeran, Astara, Masallı, Lerik,
Yardımlı, Celilabad ve Bilesuvar rayonlarında, halkı baskı altına alarak,
devlet organlarını kendisine bağlamaya çalışmış, emirlerine uymayan kolluk
kuvveti yöneticilerini tutuklamıştır. Bakü’den görevlendirilen üst düzey
123
yöneticilerle görüşmelerden de her hangi sonuç çıkmamış ve A. Hümbetov
“Talış-Muğan Cumhuriyetini” kurarak kendini de bu sözde cumhuriyetin
yüksek başkomutanı ilan etmiştir.
302
Aliyev olayları kontrolünde tutmak için
ilk önce Rus yanlısı darbeci Albay Hüseynov’u kendisinin sıkı denetimi
altında başbakanlık görevine getirdi. Ardından yaklaşık 300.000 Talış’ın
yaşadığı Azerbaycan’ın güneydoğu bölgesinde akıllı bir politika yürüterek
Hümbetov’a karşı kitlesel protesto gösterileri başlattı. Bu durumda A.
Hümbetov
önce
bölgeden
kaçmış
sonra
da
tutuklanarak
Bakü’ye
getirilmiştir.303
“Talış sorunu”
Azerbaycan’da gerçek bir sorun değildir. Nitekim
nüfusunun yüzde %90’nını Azerbaycan Türklerinin oluşturduğu Azerbaycan
sınırları içinde hem Talış nüfusunun azlığı hem de Talışlara karşı uygulanan
her hangi bir ayrımcılık politikasının olmaması bu söylemin temelden yoksun
olduğunu göstermektedir. Talışlar hakkında, dil ve kültür konularında
yapılmış iyileştirmelerin uygulanması yönünde eleştiri gerektiren hususların
olduğundan bahsedilebilir. Bunların ortadan kaldırılmasındaki zorluklar her
hangi bir siyasi nedenlerle değil, Azerbaycan’da yönetim anlayışının
oturtulamamasından
kaynaklanmaktadır.
Fakat
İran’ın
Azerbaycan’da
yaşayan azınlıklar konusundaki “endişeleri” siyasidir ve Azerbaycan üzerinde
psikolojik baskı aracı olarak kullanılmaktadır. İran bunun için internet, görsel
ve
basılı
medya
yoluyla
yayınlar
yapmakta,
değişik
etkinlikler
düzenlemektedir. İran kendi içinde yaşayan Azerbaycan Türkleri’nin varlığını
görmezden gelirken, Azerbaycan’daki etnik grupların nüfusuna ilişkin abartılı
rakamlar
göstermektedir.
Örneğin
İran
kaynaklarında
Azerbaycan’da
yaşayan Talış nüfusun 1–1,5 milyon arasında bir nüfusa sahip olduklarını
söylenmektedir. Alikram Hümbetov, İran’ın Azerbaycan’la ilgili siyasi
literatüründe bir milli kahraman olarak gösterilmeye çalışılmaktadır. İran,
kendi topraklarında yaşayan ve Fars olmayan milyonlarca insanın anadilinde
eğitim hakkını görmezden gelirken, Dışişleri Bakanlığı Kafkasya yayınlarında
Ömer
Faruk
Ünal,
Azerbaycan
1988-1995:
Sancı,
Kargaşa
ve
İktidar,
http://journal.qu.edu.az/article_pdf/1027_305.pdf, (erişim tarihi: 03.08.2012).
303
Erjan Kurbanov, “Azerbaycan’ın Güvenlik Kaygıları: Dağlık Karabağ Üzerinde Ermenistan’la
Çatışma ve Diğer Ülke İçi Anlaşmazlıklar”, Avrasya Etüdleri, Cilt 3, Sayı 4, Kış 1996/97, s. 19.
302
124
Azerbaycan’da yüz bin Kürt’ün neden anadilinde eğitim almadıklarını
sorgulamaktadır. 304
İran’daki yaklaşıma göre “Türkmençay Antlaşmasıyla Kafkasya eyaleti
İran’dan ayrılmıştır. Talışların bir kısmı böylece Rusya sınırları içinde
kalmıştır. Talışlar İran’dan ayrıldıktan sonra da Kaçar hâkimiyeti ve İran’ın
toprak bütünlüğü için çaba gösterdiler. Talışlar, Türkmençay Anlaşmasını
kabul etmeyerek yeniden İran’a birleşmek istediler. Fakat Sovyet hükümeti
Çarlık Rusya’nın sömürge politikasını yürüterek Talışları baskı altında tuttu.”
Bu söylemlerde hatta çok ileri giderek altı devletin İran’dan koparıldığını
söylemektedirler: Türkmenistan, Tacikistan, Aran ve Talış (Azerbaycan),
Özbekistan, Ermenistan, Gürcistan. Hatta Azerbaycan’ı Aran ve Talış ülkesi
şeklinde telaffuz etmektedirler.
“Talış sorunu” konusunda İran’ın Azerbaycan üzerindeki psikolojik
baskısında elle tutulu bir başarısından bahsedemeyiz. Bizce bunun birkaç
nedeni vardır.
1) Kendi sınırları içinde 30 milyon Türkün yaşadığı İran, Talış
konusunda
tedbirli
davranmak
zorundadır
ve
fazla
açılamamaktadır.
2) Azerbaycan’daki ayrılıkçı Talış güçler Azerbaycan’da siyasi ve
demografik dengeleri ciddi şekilde etkilemek gücüne sahip
değildir. Bu güçler hem zayıf oldukları kadar söylemlerinde de
istikrarsızdırlar.
3) Bu güçlerin İran’a yakın olmaları, Rusya’nın da desteğini
kullanmaları
nedeniyle
uluslararası
camiada
destek
arama
olanakları çok sınırlıdır.
Sözde “Talış Muğan Cumhuriyeti” dağıtıldıktan sonra Alikram Hümbetov ve
bazı önde gelenleri hapsedilmiş, bazıları ise yurt dışına kaçmışlardır. Alikram
Hümbetov
daha
sonra
Azerbaycan
vatandaşlığından
çıkarılarak
hapishaneden hava alanına götürülerek BM Mülteciler Komiserliği yetkilerine
304
Davut Turan, İran'ın Azerbaycan'a Karşı Psikolojik savaşı, Global Strateji, 05.04.2007.
125
teslim edilmiştir. Alikram Hümbetov daha sonra yaptığı açıklamalarda çelişkili
fikirler seslendirmiş, kendisinin Azerbaycan’a gelmek istediğini, Talış-Muğan
Cumhuriyetini
kurdukları
zaman
amacının
Azerbaycan’ı
parçalamak
olmadıklarını, sadece özerklik statüsünün sağlandığı bir yapıdan yana
olduğunu vurgulamıştır. Fakat Rusya ve İran basında yaptığı açıklamalarda
ise bununla örtüşmeyen, Azerbaycan’a karşı ağır suçlamalarda bulunmuş,
İran’ın ve Rusya’nın Azerbaycan üzerinde baskı yapması gerektiğini dile
getirmiştir. 2009 yılında Alikram Hümbetovun İran devleti halkına gönderdiği
mektupta şu satırlar yer almaktadır:
“Allah’ın adı ile. Yaklaşık 200 yıldır
Talışlar kendi ana yurdundan – İran’dan ayrılmışlardır. Bu müddette Talışlar
değişik Faşist politikalara maruz bırakılmışlar. Özellikle Son 17 yılda Talış
halkı dışlanmak üzeredir. Azerbaycan’ın bugünkü iktidarı Pantürkist politika
yürüterek Talışları asimile etmektedir. İktidar Talışların kültürünü, tarihini
başka halka ait etmekle onların adlarını tarihten silmek istemektedir. Bu gün
kitaplarda Talış halkıyla ilgili her hangi bilgi yok. Buna örnek, 24 Temmuz
2007’de dilbilimci ve “Toliş-i Sado” gazetesi genel yayın yönetmeni
N.Memmedov’un hiçbir gerekçe olmadan “İran casusu” olarak adlandırılarak
10 yıl hapis cezasına çarpıtılmasıdır.
Hatta bu ceza kendisine müdafisi
olmaksızın verilmiştir. Biz, bugün İran devletini ve halkını Talışları ve N.
Memmedovu müdafaa etmeye sesliyoruz.” 305
1990’lardan bu tarafa, zaman zaman İran ile Azerbaycan arasında bir
psikolojik baskı unsuru
olarak
tutuklamalarda
birçok
ciddi
getirilmektedir.
Talış
Medeniyet
devam eden
insan
hakları
Merkezi,
“Talış
ihlallerinin
N.
sorunu”yla
ilgili
yaşandığı
dile
Memmedov’un
eşinin
Başsavcıya yazdığı şikayet mektubunda eşinin hapishanede çok ağır
şartlarda tutulduğunu kendisinin ve ailesinin ciddi fiziksel, manevi ve
psikolojik tazyiklere maruz bırakıldığını yazmıştır. Mektupta N. Memmedova
karşı ceza evinde acımasız şekilde davranıldığı, büyük oğlunun bunlara
dayanamadığı ve kalp krizinden öldüğü yazılmıştır. 306 Daha sonra N.
http://www.arannews.ir/az/news/15757.aspx, (erişim tarihi: 08.06.2012).
Meryem Memmedova: "Novruzeli Memmedov hebsxanada vefat etmeyib, öldürülüb",
http://deyerler.org/36640-mjjryjjm-mjjmmjjdova-novruzjjli-mjjmmjjdov.html,
(erişim
tarihi:
305
306
126
Memmedov cezaevinde ölmüştür. Bu olay Talış sorununu gündemde tutan
çevrelerde büyük yankı uyandırmış ve adeta bir şehit olarak telakki edilmiştir.
N. Memmedov’un tutuklanmasından sonra yine Azerbaycan’da gündem
oluşturan ikinci bir tutuklama da 2012’de gerçekleşmiştir. Haziran 2012’de
polis tarafından gözaltına alınmış “Tolish-i Sado” gazetesinin genel yayın
yönetmeni H. Memmedov’un üzerinden
bulunmuştur.
“5 gramdan fazla uyuşturucu”
Hilal Memmedov’un kısa süre önce hazırladığı bir hit-rep
tarzındaki (meyhane) bir çalışması Rusya’daki muhalifler arasında Putin’e
uyarlanarak çok fazla ün kazanmıştır. 307 İlk başta basında H. Memmedov’un
hapsinin gerçek nedeninin de bu olduğu yazılmıştır. Fakat kısa süre sonra H.
Memmedov’un üzerine atılan suç vatana ihanet ve İran lehine casusluk
olarak açıklanmıştır. Gözaltına alma ve suçlamaların bu şekilde değişiklik
göstermesi insan hakları savunucuları tarafından sert bir dille eleştirilmiştir.
Bazı insan hakları örgütleri H. Memmedov’un suçsuz olduğunu, ceza evinde
işkencelere
maruz
bırakıldığını
iddia
etmişlerdir. 308 Bu
olay
İran’ın
Azerbaycan hükümeti aleyhinde propagandasına yeni ivme kazandırmıştır.
İran'ın, Azerbaycan’da yaşayan Talışlar vasıtasıyla hayata geçirmek
istedikleri zaman zaman olsa da, genel olarak bu bölgede ciddi hiç bir sorun
yaşanmamaktadır. Talış gelenekleri, kültürü ve günlük yaşam tarzları
Azerbaycan Türkleri ile benzerlik göstermektedir. Azerbaycan okullarında
eğitim almaktadır ve hâkim dil olan Azerbaycan Türkçesini konuşma oranları
çok yüksektir. Talışların yoğun olarak yaşadıkları bölgelerde Talışça dersleri
verilmekte, "Talış Sedo" gazetesi yayınlanmakta, Talışça radyo ve televizyon
yayınlanmakta, çeşitli Talış Kültür Dernekleri faaliyet göstermektedir. Tüm
Kafkasya'nın Dini Lideri Şeyhülislam Allahşükür Paşazade'nin de etnik
kökeninin Talış olduğu bilinmektedir. Ayrıca, Talışlar ister yerel yönetimlerde,
isterse de merkezi yönetimlerde hiç bir ayrım görmeden çalışmakta, Milli
08.06.2012).
307
"Putin,
helelik"
bestesi
ile
populyar
olan
videonun
müellifi
sahlanılıb,
http://www.bbc.co.uk/azeri/azerbaijan/2012/06/120622_hilal_mammadov_meyxana.shtml,
(erişim
tarihi: 08.06.2012).
308
Azeri İnsan Hakları Savunucusunun Tutuklanması, Moskova"da Protesto Edildi,
http://www.medya73.com/yazdir-1-992766.html, (erişim tarihi: 08.06.2012).
127
Meclis'de temsil olunmaktadırlar.
Talışlar Azerbycan alfabesini kullanmaktadırlar. Değişik dönemlerde
Talışça kitaplar, alfabe kitabı, ders kitapları ve gazeteler yayınlanmıştır.
İlk Talışça alfabe 1933’de Z. Ahmetzade ve M. Nasirli tarafından
geliştirilmiştir. 1930’ların başlarında ilkokullarda Talışça okutulmasına
çalışılmış, bunun içinde birkaç ders kitabı da yazılmıştır. Lenkeran’da
çıkan “Sie Toliş” gazetesinde Azerbaycan Türkçesi’nin yanı sıra Talış
dilinde de makaleler yayınlanmıştır. Fakat 1937-38 yıllarında Sovyetler
Birliği’nde uygulanan tasfiye politikaları bu açılımı önlemiştir.
Azerbaycan bağımsızlığını kazandıktan sonra Talışça kitaplar
yeniden yayınlanmaya başlamıştır. 1994 yılında N. H. Memmedov ve Ş. O.
Ağayev tarafından Talışça “Alfabe” ders kitabı yazılmıştır. Talışların eğitim
aldıkları birçok orta eğitim kurumlarının 1. Sınıflarında haftada 2 saat Talış
Dili dersi verilmektedir. Ayrıca “Talışça Eğtime Dair”, “Talışça Azerbaycanca Sözlük” kitapları yayınlanmıştır. 1992 yılında “Talışo sado”
gazetesi,
ilerleyen yıllarda birçok şiir kitabı da yayınlanmıştır. Halen
Azerbaycan Bilimler Akademisi Nesimi Dilbilimi Enstitüsü’nde Talış diline
ilişkin araştırmalar yapılmaktadır. 1993 yılından itibaren Lenkaran Okul
Öncesi Pedagojik ve Astara Pedagojik Meslek Yüksekokulları’nda
“ilköğretim sınıf öğretmeni” alanında Talışça da okutulmaktadır. Lenakaran
Devlet Sosyal Bilimler Koleji’nde 2000, Astara Pedagojik Meslek
Yüksekokulu’nda 1000’den fazla Talış öğrenci eğitim görmektedir.
Lenkaran’ın 63 ortaokulun aşağı sınıflarında Talış dili öğretilmektedir.
Bununla ilgili kitaplar devlet tarafından hazırlanarak okullarda ücretsiz
dağıtılmaktadır. 309
Genel olarak değerlendirdiğimiz zaman “Talış sorunu” Azerbaycan’a
karşı psikolojik baskıları sürdürmesi açısından İran’ın elinde çok da etkin bir
koz değildir. O yüzden “Talış sorunu” zaman zaman gündeme gelen bir
konudur. Bunun yanı sıra Talış sorunu” inisiyatifi son dönemde Rusya ve
Niyaz Niftiyev, Azerbaycanda etnomühit, http://modern.az/articles/25808/1/, (erişim tarihi:
27.06.2012).
309
128
Ermenistan tarafından İran’a nazaran daha etkin şekilde kullanılmaktadır.
Nitekim Talış, Lezgi ve Kürt ayrılıkçı liderler Moskova’da faaliyet göstermekte
ve bu ülkenin resmi çevreleri tarafından doğrudan himaye edilmektedirler. Bu
yüzden İran “Talış sorunu”ndan ziyade Azerbaycan’da “İslam (Şii) sorununu”
gündeme getirmektedir. Özellikle son on yıl içinde Şii cemaatlerin,
Azerbaycan
İslam
Partisinin,
başörtüsü
sorununun
İran-Azerbaycan
ilişkilerinde en gergin gündem maddeleri olduğunu söyleyebiliriz.
3.2.5. İran-Azerbaycan İlişkilerinde Diğer Sorunlu Unsurlar
Aslında “Talış sorunu” İran ve Azerbaycan arasındaki bir sorun
değildir. Bu konu İran’ın Azerbaycan üzerindeki psikolojik baskı aracıyken
gerçek amaç Azerbaycan üzerinde başka hususlarda baskı ve etkinliğini
artırmaktır.
3.2.5.1. Hazar’ın Statüsü Sorunu
İran ve Azerbaycan arasında çözülmemiş sorunlardan biri Hazar
Denizi’nin statüsüne ilişkindir. Hazar'ın statüsü bir zamanlar SSCB ile İran
arasında 1921 ve 1940 yıllarında imzalanan antlaşmalarla düzenleniyordu.
SSCB dağıldıktan sonra statü meselesinin güncelliği artmıştır. Çünkü
SSCB'nin dağılması sonucu Hazar'a kıyısı olan ülkelerin sayısı 2’den (SSCB
ve İran) 5'e yükselmiştir (Rusya, İran, Azerbaycan, Kazakistan ve
Türkmenistan). Sovyetler sonrası Hazar Denizinin statüsü “de facto” sorun
olarak 1994’de ortaya çıkmıştır. Aynı yıl Azerbaycan ve BP arasında yatırım
anlaşması
imzalandığı
için
Rusya
Dışişleri
Bakanlığı,
İngiltere
Büyükelçiliği’ne nota vererek, Hazar Denizi’nin sahip olduğu kaynaklara
ilişkin hak ve sorumlulukların henüz açığa kavuşmadığını ifade etmiştir.
310
Şir, Aslan Yavuz, “Hazar’ın Statüsü, Jeopolitiği ve Bölgesel Güvenliğe Etkileri”, Global Strateji
Dergisi, Yıl:3 Sayı:12, Kış 2008, sf. 120-130.
310
129
Hazar’ın statüsüyle ilgili tartışmalar değişik platformlarda devam
ettirilmiştir. Bu tartışmaların içeriğini ağırlıklı olarak Hazar’ın göl mü yoksa
deniz mi olduğuna dair tezler oluşturmuştur. 311 Tahran bu durumu kullanarak,
Hazar'daki payını artırmak iddiasını ortaya koymuştur. İran’a göre, Hazar 5
eşit parçaya ayrılmalıdır. Oysa uluslararası deniz hukukuna göre, Hazar’ın
paylaşılmasında sınır ortak noktadan hesaplanmalıdır. İran'ın bu inadı
statünün belirlenmesini 21 yıldır ki uzamaktadır. Bu durumda, denize kıyısı
olan ülkelerden Rusya, Azerbaycan ve Kazakistan deniz sınırını kendi
aralarında belirlemişlerdir. Tahran statüyle ilişkin görüşmeleri uzatmakla
aslında Hazar’dan daha çok pay koparmayı hedeflemektedir. Zaten Hazar’ın
kendisine ait olan bölümünde zengin enerji yatakları da bulunmayan
Tahran’ın Türkmenistan gibi onların uğruna mücadele vermesi de söz konusu
değildir. Ana amaç ABD ve Avrupa Birliği ülkelerinin Hazar üzerinden Orta
Asya’nın zengin enerji kaynaklarına yol bulmasını engellemektir. Aslına
bakılırsa
Hazar’ın
Moskova’nın
Hazar
statüsünün
Denizi’nin
uzanması
paylaşılması
Rusya’nın
ile
ilgili
da
çıkarınadır.
Azerbaycan
ve
Kazakistan ile ikili anlaşmalar imzalamasına rağmen, Kremlin genel statünün
kesinleşmesine ciddi ilgi göstermemekte ve gizli de olsa, Tahran’ın inadını
desteklemektedir. 312
3.2.5.2. İran-Azerbaycan İlişkilerinde Din ve “Manevi Değerler” Faktörü
İran’ın resmi ideolojisinin Şiilik üzerine olması ve Azerbaycan
nüfusunun büyük kısmının Şiilerden oluştuğu dikkate alındığı zaman Tahran
yönetimi açısından Azerbaycan’ın bir propaganda alanı olarak belirlenmesi
Bkz: Cavid Abdullayev, “Uluslararası Hukuk Çerçevesinde Hazarın Statüsü ve Doğal
Kaynaklarinin İşletilmesi Sorunu”, Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dergisi
Yıl 1999 Cilt 48 Sayı 1-4 , ss. 255-290; Selçuk Çolakoğlu, “Uluslararası Hukukda Hazarın Statüsü
Sorunu”, Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi Dergisi, Cilt: 53, No: 1-. 4, s. 107-122;
Süleyman Sırrı Terzioğlu, “Hazar’ın Statüsü Hakkında
Kıyıdaş Devletlerin Hukuksal Görüşleri”,
Orta Asya ve Kafkas Araştırmaları Dergisi, Cilt:3, Sayı: 5, ss. 26-47, 2008.
312
Hazar'ın Statüsü Konusunda Neden Bir Türlü Mutabakata Varılamıyor?, 20.11.2010,
http://www.21yyte.org/tr/yazi5899Hazarin_Statusu_Konusunda_Neden_Bir_Turlu_Mutabakata_Varilamiyor.html, (erişim tarihi:
23.08.2012).
311
130
şaşırtıcı bir durum değildir. Bazı araştırmacılara göre İran, Azerbaycan’da
kendisi gibi dini, daha doğrusu Şiiliği temel alan bir devlet yapılanmasının
gerçekleşmesini arzulamaktadır. Bu isteğini gerçekleştirmek için de İran,
devamlı Azerbaycan’a kendi casuslarını göndermektedir. Nitekim Nisan
1997’ye kadar Azerbaycan’da İran adına çalışan 13 casus ortaya
çıkarılmıştır. Fakat Azerbaycan yönetimi, İran’la olan ilişkilerinin daha da
gerilmesini istemediğinden, bu casusların yakalanması olaylarını fazla
büyütmemiştir. 313 1990’ların ikinci yarısında Azerbaycan’da Şii dindarların
bazı gösterileri olmuştur. Bu gösteriler Azerbaycan’ın emniyet güçleri
tarafından bastırılırken İran’ın bu olayları kışkırttığını açıklamışlar.
314
Bu
olaylar sonucunda 1 kişi ölmüştür. Resmi rakamlara göre 16, insan hakları
örgütlerine göre en az 50 kişi yaralanmıştır. Azerbaycan polisi çok sayıda
kişiyle birlikte, 1997 yılında kapatılan İslam Partisi liderlerinden Alikram
Aliyev’i tutuklamıştır. Nardaran genellikle dini açıdan muhafazakâr insanların
yoğunlukla yaşadığı bir bölgedir ve bir süredir bölge yöneticisi Fezilet
Mirzayev’den şikâyetçi olunduğuna dair söylentiler bulunmaktadır. Gösteriler
sırasında Mirzayev’den yapılan şikâyetlerden biri de sürekli olarak alkol
kullanmasıydı. 315 10 Ağustos’ta Nardaran’da yeni gösteriler yapılmış,
Azerbaycan Hükümeti gösterilerin, bazı dış devletlerin ve uluslararası radikal
İslamcı örgütlerin ülkedeki demokratik rejimi amaçlayan bir girişimi olduğu
yönünde açıklamalar yaptılar. 316
Son yıllarda İran-Azerbaycan ilişkilerine yeni casus skandalları
damgasını vurmuştur. 2 Mayıs 2012 yılında Şiir yarışması için İran’a giden ve
2 Mayıs'ta Tebriz'de sivil giyimli şahıslar tarafından alıkonulan iki genç şair
Şehriyar Hacızade ve Ferit Hüseyin İran’la Azerbaycan arasında diplomatik
Araz Aslanl, İlham Hesenov, Haydar Aliyev Dönemi Azerbaycan Dış Politikası, Platin
Yayınları, Ankara 2005, s. 235.
314
Bkz: Haluk Alkan, Azerbaycan Paradoksu. Azerbaycan’ın İç ve Dış Politikası, USAK
yayınları, Ankara 20120, S.140 - 142.
315
Konul Halilova,”Goverment Struggles to Defuse Discontent in Baku Suburb”, Euroasia Insight,13
Haziran 2002.
316
Juanna Kurosz, “Breakdown in Talks Sets Stage fot New Protests in Azerbaijani Town”, Euroasia
Insight, 09 Ağustos 2002
313
131
krize neden olmuş, Azerbaycan İran’a beş kez nota vermişti. 317 Şairlerin
“Azerbaycan istihbaratı ajanı” olduklarına ilişkin İran tarafının suçlamaları
ispatlanmamasına rağmen yargı soruşturma süreci kasıtlı bir şekilde
uzatılmış, daha sonra serbest bırakılmışlardır. Tahran ve Bakü arasındaki
yaşanan sessiz gerginlik ile ilgili bir başka ilgi çekici iddia ise Amerikalı TV
kanalı Fox-11’in CIA verilerine dayanılarak yayınladığı 14 Kasım 2011 tarihli
haberde “İran istihbarat servisinin, Azerbaycan'da 2012’de ses getirecek iki
saldırı ve bir siyasi cinayeti hayata geçirmeye hazırlanmakta olduğu iddia
edilmiştir. Plana göre, birbiri ardına gerçekleştirilecek olan bu olaylar ülkede
kargaşa
ve
başlamasına
panik
hizmet
yaşanmasına
böylece
edecekti.” 318 Son
kamuoyunda
dönemde
her
iki
protestoların
ülkenin
de
büyükelçilerini geri çağırması iki ülke arasındaki ilişkilerin çok hassas bir
dönemden geçtiğini göstermektedir. İran'ın siyasi ve dini çevrelerinde,
Azerbaycan Cumhuriyeti'nin gelişmesi, Batı ile siyasi, ekonomik ve kültürel
alandaki entegrasyonu, Bakü'nün modern bir kente dönüşmesi ve nihayet
Azerbaycan'ın
gelişmesi
İran'da
yaşayan
Türklerin
Azerbaycan'a
Cumhuriyeti'ne ilgisini, cazibesini artırmaktadır. Onlar da, İran'da Azerbaycan
gibi devlet kurmak veya özerklik isteklerine başvura bilirler, gibi bir düşünce
hâkimdir. İranlıların Azerbaycan’a geldikleri zaman İran'dan farklı yaşam
koşullarını ve sosyal hayatta yasakların az olduğu tanıklık etmeleri onların
bakışlarını da ciddi bir şekilde etkiliyor. İran'ın siyasi ve dini çevrelerinin
Bakü'de yapılan "Eurovision" yarışması aleyhine çıkmasının bir sebebi de
Batı kültürünün gerçek İran sınırına yaklaşmasıdır. " Eurovision "
yarışmasının olduğu günlerde binlerce İranlı turist Bakü'ye gelerek, bulvarda
gezinmiş, park ve meydanlardaki pop müziğini ve konserleri hevesle
izlemişlerdir.
Azerbaycan Cumhurbaşkanı İlham Aliyev’e yönelik suikast girişiminin
engellenmesi ile iki ülke arasındaki krize farklı bir boyut kazanmıştır.
İran'da tutuklu Azeri şairler için karar günü, http://www.hurriyet.com.tr/planet/21285680.asp.
(erişim tarihi 23.08.2012).
318
İran’dan Azerbaycan’a Nota, The Fhirst News,
21.10.2011,http://www.1news.com.tr/azerbaycan/siyaset/20111021011818962.html, (erişim tarihi:
23.08.2012).
317
132
Azerbaycan İstihbaratı, 30 Mayıs 2012’de yaptığı açıklamada Vügar Padarov
liderliğindeki silahlı grubun Nisan 2012’de Azerbaycan Cumhurbaşkanının
ülkenin Kuzey-Batı bölgesi ziyareti sırasında suikast girişiminin engellendiğini
açıklamıştır. Padarov’un El Kaide’ye bağlı bir hücrenin lideri olduğu ve
liderliğini yaptığı suikast hücresinin ise İran, Suriye ve Pakistan’daki
kamplarda silahlı eğitim aldıkları iddia edilmiştir. 319 2011 yılında Azerbaycan
İslam Partisi’nin Bakü’de başörtüsü dolayısıyla yaptıkları hükümet karşıtı
gösteriler
İran
tarafından
açık
bir
şekilde
desteklenmiştir.
İran’ın
Azerbaycan’daki İslami faaliyetlere destek vermesi Bakü yönetiminin olaylara
sert karşılık vermesine neden olmuştur. Nitekim Azerbaycan İslam Partisi’nin
önde gelenleri ağır cezalara çarptırılmıştır.
320
Tutuklamalara İran tarafı sert
tepki göstermiştir. Tahran, 12 Ocak 2011’de Azerbaycan İslam Partisi
Başkanı Muhsin Samedov’un tutuklanmasına tepki gösteren İslami Koalisyon
Partisi'nin uluslararası ilişkilerden sorumlu Genel Başkan Yardımcısı Hamid
Rıza Tereggi, bu tutuklamanın, Azerbaycan devletinin stratejik hatası
olduğunu söylemiştir. Azerbaycan Cumhuriyeti’nde getirilen başörtüsü
yasağına tepki gösteren İslam Partisi’ne yönelik girişimlere ve bu ülkede
camilerin tahrip edilmesi ve kapatılması için yapılan çalışmalara işaretle,
vatansever
bir
Müslümanların bu
insan
olan
ülkenin
Muhsin
devletine
Samedov’un
yönelik
tutuklanmasının
kızgınlığa sebebiyet
verdiğini ifade etmiştir. Tereggi, “nüfusunun yüzde 93’ü Müslüman olan
Azerbaycan,
Siyonist
rejimin
etkisi
altında
kalmamalı”
demiştir. 321
Tutuklananlardan Vagif Abdullayev 2012 yazında hapishanede ölmüştür. Şii
dindarlar, Vagif Abdullayev’i Azerbaycan’da ilk “hicap mücadelesi şehidi”
olarak tanımlamışlardır. İran-Azerbaycan ilişkilerindeki “İslam ve manevi
Hakan Boz, İran İstihbarat Örgütünün Azerbaycan’a Yönelik Operasyonları
http://www.21yyte.org/tr/yazi6641Iran_Istihbarat_Orgutunun_Azerbaycana_Yonelik_Operasyonlari.html, (erişim tarihi: 18.06.2012).
320
AİP Genel Başkanı Mövsüm Sametov 12 yıl, Vagif Abdulayev 11 yıl, Feramiz Abasov 11 yıl,
Rufulla Ahundzade 11 yıl 6 ay, Diyanet Sametov 10 yıl, Firdovsi Mehmetrzayev 10 yıl, Zülfikar
Mikayılzade 11 yıl (5 yılı deneyim süreci) hapis cezasına çarptırıldı. Azerbaycan İslam Partisi Genel
Başkanı'na
12
Yıl
Hapis
Cezası,
07
Ekim
2011.
http://ru.salamnews.org/tr/news/read/82541/azerbaycan-islam-partisi-genel-bashkanina-12-yil-hapiscezasi/, (erişim tarihi: 18.06.2012).
321
İran'dan
Azerbaycan
İslam
Partisi
Başkanı’nın
tutuklanmasına
tepki,
http://www.mehrnews.com/tr/newsdetail.aspx?NewsID=1230868, (erişim tarihi: 01.09.2012).
319
133
değerler” konusunu Azerbaycan kamuoyu tarafından da İran’ın bir politik araç
olarak kullandığı kanaati hâkimdir. Nitekim Azerbaycan toplumunda önemli
ölçüde Sünni (%35-40) 322 yaşadığı gibi İran’daki İslami rejimin samimi
olmadığı, Tahran yönetiminin dini politik çıkarlar doğrultusunda suistimal
ettiği yaygındır. Görünen şu ki bu konu İran-Azerbaycan ilişkilerinde bir
gerginlik unsuru olarak varlığını sürdürmeye devam edecektir. Bugün İranAzerbaycan
ilişkilerinin
tam
olarak
normalleşmesi
büyük
zorluklar
içermektedir. Bunun için ya İran’daki rejimin değişmesi ya da Azerbaycan’ın
İran’ın talepleri doğrultusunda bir politika yürütmesi gerekmektedir. Yakın
vadede bunların her ikisi de imkânsızdır.
Özetlemek gerekirse, İran’ın bu girişimlerinde başarısız olmasının
sebepleri aşağıdaki gibi açıklanabilir:
- Azerbaycan’ın siyasal ve toplumsal yapısı;
- Azerbaycan elitlerinin ideolojik söylemleri;
- İran’ın yayılmacı bir devlet olarak algılanması;
- Toplumsal yaşam tarzının İran ideolojik yaşam tarzına çok ters
olması;
- Azerbaycan’da siyasal İslam’ın tarihi kökeni olmaması;
- Güney Azerbaycan sorunu veya başka ifade ile Büyük Azerbaycan
ideali.
Söz konusu etkenler Azerbaycan’ı İran’dan farklı bir siyasi modele
sahiplenmeye itmiştir. 323
Azerbaycan’da dini kimliğe dayalı bir nüfus sayımı yapılmadığı için bu yüzdeler genel kabul
görmüş oranlardır.
323
Araz Aslanl ve İlham Hesenov, a.g.e., s. 236.
322
134
3.3.
RUSYA FEDERASYONU’NUN
‘ETNİK
AZINLIKLAR
SORUNU’
ÜZERİNDEN AZERBAYCAN POLİTİKALARI
3.3.1. Rusya Azerbaycan İlişkilerinin Genel Durumu
3.3.1.1. Bağımsızlık Öncesi Dönem
Rusların varlığı, Azerbaycan’da 18. yüzyılın sonlarından itibaren
görülmektedir. Fakat bu dönemde Rus Kazaklarının, Azerbaycan’ın Lenkaran
bölgesindeki “ileri karakolu” bir sivil yerleşim olarak değerlendirilmemelidir. O
yüzden Rusların aktif şekilde Azerbaycan topraklarında iskânı 19. Yüzyılın
başlarına tesadüf etmektedir. 19. yüzyılın başlarından itibaren Rusya
İmparatorluğu Kafkaslarda kendi etkinliğini tesis etmeyi başardı. Rus - İran
savaşları sonunda Azerbaycan’ın tarihi topraklarının büyük bir kısmı İran’da
kalırken diğer bir kısmı da Ruslar tarafından işgal edilmiştir. Azerbaycan’ın
Rus İmparatorluğu sınırları içinde kalması kuşkusuz geleneksel Müslüman ve
Türk (Azerbaycanlı) kültürünün yeni bir alana – Rusya kültür alanına girmesini sağlamıştır. Bu durum Azerbaycan’da basın, yayın, kültür gibi
alanların yanı sıra reform ve siyasi düşüncelerin de etkilenmesini sağlamıştır.
Bu etkilenme Rusya’dan, aslında Rusya aracılığıyla Avrupa’dan gelmekteydi.
Diğer taraftan Bakü’nün bir sanayi şehri olması Azerbaycan’da politik
düşüncenin gelişmesine büyük katkı sağlamıştır. Bu gelişmelerin Azerbaycan
açısından en büyük önemi milli burjuvazinin ortaya çıkması olmuştur. Her ne
kadar 1917 yılında Bakü’de iktidara el koymuş Bakü Sovyeti, petrol sanayisini
“millileştirmişse” de 1918 yılında Azerbaycan’ın bağımsızlık elde etmesiyle bu
alan yeniden özel sektöre devredilmiştir. Petrol faktörü Azerbaycan’ı sadece
petrol sanayicileri açısından değil, aynı zamanda Rusya ve Avrupa devletleri
açısından da cazip hale getirmiştir. 324 Fakat Rusya’nın Azerbaycan’daki
çıkarları sadece iktisadi çıkarlar değildir. Azerbaycan Rusya için jeopolitik
açından çok büyük önem arz eden bir ülke idi.
O yüzden 1920 yılında
С.И. Алиева, Развитие нефтяной промышленности в Азербайджане и на Северном
Кавказе (досоветский период),Клио. СПб.: ООО Полторак, 2012, № 3, ss. 60-62.
324
135
Azerbaycan’ın Rusya tarafından işgali gerek ekonomik gerekse politik açıdan
Rusya için önemli bir olay idi. Sovyet döneminde de Azerbaycan Rusya’nın
petrol ihtiyaçlarını karşılayan önemli bir ülke olmuştur. Şunu vurgulamak
gerekir ki İkinci Dünya Savaşı’nda Bakü petrolleri savaşın kazanılmasında
önemli rol oynamıştır. Şöyle ki, savaşta kullanılan petrolün %70’inden fazlası
Azerbaycan’dan tedarik edilmekteydi. 1941-1945 yıllarında Azerbaycan’dan
Rusya’ya tedarik edilen petrol hacmi 75 milyon ton idi. Toplamdan SSCB
bazında benzinin %80’ni, ligoinin %90’nı, sanayi yağlarının %96’sı Bakü’de
üretilmiştir.
325
Sanayinin gelişmesi diğer taraftan Bakü’nün kültürel ve sosyal
yapısını da yakından etkilemiştir. Bakü Sovyet döneminin en kozmopolit
kentlerinden birisiydi. Demografik politikalar, doğal ve amaçsal göçler, Türk
ve Müslümanlar dışında Ermenistan, Rusya, Ukrayna, Belarus vs. ülkelerden
işçi ve uzman olarak çalışmaya gelenlerin kalıcı bir şekilde hayatlarını
sürdürmeleri
ve
diğer
gelişmeler
Bakü’de
özgün
bir
sosyal
yapı
oluşturmuştur. Rusya ve Azerbaycan arasındaki ilişkilerin yasal ve siyasi
boyutuna gelince, o dönemde Azerbaycan SSCB’yi oluşturan onbeş
cumhuriyetten biriydi. Merkez-yerel ilişkisi aslında normal bir federe-federal
ilişkisi düzeyinde değildir. Azerbaycan’ın bağımsızlık kazanmasıyla RusyaAzerbaycan ilişkileri iki devlet arasındaki ilişkilere dönüşmüştür. Fakat bu
ilişkilerde 1990’lardan günümüze dek zamanlar yükselişler ve düşüşler
yaşanmıştır.
3.3.1.2. Bağımsızlık Sonrası Dönemde Azerbaycan-Rusya İlişkilerinin
Gelişimi
Azerbaycan bağımsızlığına kavuştuktan sonra Mutallibov iktidarı
Rusya yanlısı bir politika izlemiştir. O dönemdeki Azerbaycan iktidarı
Moskova merkezli projelerde yer almaya çalışmıştır (Örneğin, eski SSCB’nin
devamı niteliğini taşıyan 21 Aralık 1991 tarihli BDT kuruluş belgesi olan
Т. Джуварлы, Азербайджанская нефть: поиски равнодействующей// Азербайджан и
Россия: общества и государства. Ред., сост. Д.Е.Фурман. Вып.4. М., 2001, ss.380-381.
325
136
Almatı Bildirisini imzalamıştır). Rusya da Mutallibov iktidarı döneminde
Azerbaycan’la ilişkilerini bağımsız bir ülke ile ilişkiler olarak görmemiş ve bu
bağlamda da Azerbaycan’ın bağımsızlığını resmen tanımamıştır.
326
Nitekim
Rusya o dönemde Azerbaycan’ın önerdiği Dostluk ve İşbirliği Anlaşmasını
imzalamamıştır. 327
1991’den
itibaren
büyük
devletler
Azerbaycan’ın
bağımsızlığını tanımalarına rağmen Rusya bu tanıma kararını sadece Nisan
1992’de almıştır. 4 Nisan 1992’de Rusya Azerbaycan’ın bağımsızlığını
tanımış ve diplomatik ilişkiler tesis edilmiştir. Rusya’nın bölgede etkinliğini
koruma çabalarını hızlandırdığı bir dönemde iktidara gelen Azerbaycan Halk
Cephesi hükümeti ilk başta pragmatik bir politika sürdürerek göreli olarak
verimli bir dönem başlatıysa da daha sonra ikili ilişkilerde gergin bir dönem
yaşanmıştır.
328
E. Elçibey döneminde Azerbaycan’ın Rusya ile ilişkiler
konusunda öncelik verdiği konular şu şekilde sıralanabilir:
1. Rus ordusunun Azerbaycan’dan çıkarılması
2. Karabağ sorununun Rusya’nın tekelinden çıkarıltılması
3. BDT üyeliği konusunda mesafeli duruş sergilemek
4. Moskova merkezli her hangi bir siyasi ve askeri yapılanma içinde
yer almamak
5. Rusya ile ilişkileri “eşit iki devlet” seviyesine yükseltmek.
Bu yaklaşım Azerbaycan’ın Rusya’nın etki alanı dışında kalmasına
önemli etki yapacaktır. Özellikle Rus ordularının Azerbaycan’dan çıkarılması
gerek güvenlik açısından gerekse Azerbaycan’ın yeni imajının şekillenmesi
bakımından çok önemli gelişme sayılabilir. Azerbaycan’dan Rus askerinin
çıkarılması AHC iktidarı döneminde ülkenin bağımsızlığı için en temel
güvenlik konusu olarak ele alınmış, devlet başkanı Elçibey bu konuda
özellikle ısrarlı olduğunu belirtmiştir. 329
Hatta Rus ordusunun 1994 yılında
çıkarılması öngörülürken daha erken bir tarihte, 1992’de Azerbaycan’dan
Rusya Neden Azerbaycan’ı Tanımıyor, Ülfet , 8 Şubat 1992.
Nazım Cafersoy, Eylalet – Merkez Düzeyinden Eşit Statüye: Azerbaycan-Rusya İlişkileri
(1991-2000), ASAM, Ankara, 2000, s. 9.
328
Araz Aslanlı ve İlham Hesenov, a.g.e., s. 178.
329
Tahirzade, a.g.e., s. 39.
326
327
137
çıkarılmıştır. Ayrıca Karabağ sorununun Rusya’nın tekelinden çıkarılması da
bir taraftan dünya kamuoyunun dikkatini işgal faktörüne yöneltirken diğer
taraftan Rusya’nın tekelini kırmak açısından da önemliydi. Fakat bu
gelişmelerin bedeli Karabağ’ın ve hatta Karabağ dışındaki toprakların bir
kısmınının Ermenistan tarafından işgali şeklinde ödenmiştir.
1994 yıl ortalarında çıkarılması öngörülen Rus ordusu zamanından
önce çıkarılırken Rusya, ileride daha iyi koşullarla Azerbaycan’a geri
getirebileceğini de düşünmemiş değildir. Bu yüzden olsa gerek Gence’de
yerleşik 10 bin kişilik 104. Tümeni 28 Mayıs 1993’de Azerbaycan Ordusuna
bırakması gereken silahları daha sonra darbeyi başlatan Rus yanlısı Suret
Huseyinov’a bırakmıştır.330 Fakat Rusya bu hesaplarında yanılmıştır.
Haziran 1993’de Suret Hüseynov’un önderliğinde çıkan darbe Rusya’nın
beklediği sonuçları vermemiş, Elçibey iktidardan uzaklaşırken darbe
sırasında Bakü’ye davet edilen Haydar Aliyev, 15 Haziran 1993’de
Parlamento
başkanı
seçilmiştir.
Haydar
Aliyev’in
iktidara
gelmesiyle
Azerbaycan’ın dış politikasında yeni stratejiler uygulamaya konmuştur.
3.3.1.3. 1993 sonrası Rusya-Azerbaycan İlişkileri ve Temel Konuları
21 Haziran 2010’da 5 No’lu protokolün onaylanması sırasında, Rusya
senatörleri karşısında konuşma yapan Rusya Savunma Bakanlığı BDT
Devletleriyle İşbirliği İdaresinin Başkanı Albay Andrey Gusev üste yapılan
yeniden yapılandırma sırasında arta kalan silah, zırhlı araç ve mühimmatın
Ermenistan Silahlı Kuvvetlerine hibe edildiğini söylemiştir. 331
Karabağ konusu, daha doğrusu Azerbaycan topraklarının Ermenistan
tarafından işgal edilmesi Rusya’nın Azerbaycan üzerindeki önemli baskı
araçlarından biridir. Azerbaycan zaman zaman resmi düzeyde Rusya’yı
Ermenistan’a yardım etmekle suçlarken Azerbaycan kamuoyunda Kremlin’in
330
Tahirzade, a.g.e., s. 221.
МО РФ: Россия будет передавать ВС Армении вооружение на безвозмездной основе,
http://panorama.am/ru/politics/2011/06/22/andrey-gusev/, 19:02 22/06/2011, (erişim tarihi:
05.08.2012).
331
138
bu sorunu çözmek istemediğine dair bir kanaat hâkimdir.
332
Nitekim söz
konusu sorunun ortaya çıkışından itibaren askeri alanda Rusya, Azerbaycan
karşıtı ve Ermeni yanlısı bir tutum sergilemiş, Rus ordusu Hocalı, Şuşa, Laçın
ve Kelbecer’in Ermeniler tarafından işgal edilmesine katkıda bulunmuştur.
Rusya Karabağ sorununa AGİK eşbaşkanı olarak görev alırken bu süreç
boyunca devamlı olarak Ermenistan’ı desteklemiştir. Örneğin bir yandan
Kelbecer’in işgaline Ermenistan’daki Rusya VII. Ordusu doğrudan katılırken,
öte yandan Rusya BM Güvenlik Konseyi’nin Kelbecer’in boşaltılmasına ilişkin
822 sayılı kararı veto etmemiştir. 333
Rusya-Azerbaycan ilişkilerinin önemli gündem maddelerinden biri de
Azerbaycan’da yerleşik Gebele Radar İstasyonu’nun kullanım anlaşmasının
süresidir. 334 Rus askeri üslerini Azerbaycan’dan çıkarıldığında Sovyetler
Birliğinin en önemli radarlarından olan Gebele (Gabala-2, RO-7, tesis 754) 335
erken uyarı sistemi Azerbaycan’ın mülkiyetinde kalmış ve Rusya tarafından
kiralanarak kullanımına devam ettirilmiştir. Sistemin etki alanı 6000 km (bazı
bilgilere göre 8000 km) mesafeye dek yayılabilmektedir. Bu sistem İran,
Türkiye, Hindistan ve ayrıca tüm Orta Doğuyu kapsamaktadır.
25 Ocak
2002 yılında üssün faaliyet süresi 2012 yılında dek uzatılmıştır. Burada 900
askeri, 200 sivil kadrolu personelin çalıştığı bildirilmektedir. Hazırda sahip
olduğu teknik olanaklar sistemin faaliyetinin 2012 yılında dek devam ettirmesi
için yeterlidir. Sistem füze uçuşunu tespit etmenin yanı sıra füzenin hareket
yolunu izleme kabiliyetine de sahiptir. Böylece bu radar radar, füzesavarların
etkin bir şekilde kullanılması olanağını da sunmuş oluyor.
336.
Bazı kaynaklar
bundan sonraki süreçte Rusya’nın bu üsse ihtiyacı olmayacağını, hazırda
Байрамоглу А. Кремль не дает решить проблему Карабаха//
http://www.etpress.ru/?content=article&id=4304, (erişim tarihi: 06.09.2012).
333
Azerbaycan, 11 Nisan 1993.
334
Safarov S., Stali izvestnı npvıe planı Rossii otnositelno Gabalinskoy RLS,
http://www.ekpress.ru/?content=article&id=4118, (erişim tarihi: 06.09.2012).
335
“Daryal” sistemli bu tesis 1976’da inşa edilmeye başlanmış ve 1985’de tamamlanmıştır.
336
Çto tаkoe Gаbаlinskаya RLS sistemı preduprejdeniya o rаketnom nаpаdenii, Gаzetа
«Kommersаnt» № 99 (3675) ot 08.06.2007 , Vozmojnosti Gаbаlinskoy rаdiolokаtsionnoy stаntsii.
Sprаvkа,http://www.rian.ru/spravka/20070608/66921255.html
(erişim tarihi: 08.06.2007).
http://www.kommersant.ru/doc.aspx?DocsID=http://www.kommersant.ru/doc.aspx?DocsID=772832 ,
(erişim tarihi: 06.09.2012).
332
139
onun yerini Armavir’de inşa edilmekte olan “Varonej” tipli yeni bir modern
üssün
alacağını
söylemektedir.
Ukrayna’daki
“Dnepr”
tipli
sistemin
kapatılacağı ve onun yerine Rusya sınırları içinde yeni bir üssün kurulacağı
tahmin
Fakat
edilmektedir. 337
Rusya’nın
askeri
çevrelerine
yakın
kaynaklardan edinen bilgilere göre Rusya Gebele üssünün kira süresini 2032
yılına dek uzatılmasını hedeflediği, bunun için yıllık kira bedelini 7 milyon
dolardan,
17
milyon
bulunulmuştur. 338
dolara
Fakat
dek
Azerbaycan
yükseltileceğine
Gebele
dair
konusunda
tahminlerde
Rusya’nın
beklemediği bir kira bedeli isteyerek (300 milyon dolar) üssü kiralamanın
kolay olmayacağını sergilemiştir. Azerbaycan’ın Gebele üssü üzerinden bazı
pazarlık planlarının olduğunu tahmin edebiliriz.
Azerbaycan ve Rusya arasındaki çözülmesi gereken konulardan biri
de sınır çizgisinin tashih edilmesi olmuştur. Şunu da vurgulamak gerekir ki
SSCB dağıldıktan sonra eski Sovyet cumhuriyetleri arasında sınır sorunları
yaşanmış, hatta zaman zaman sıcak çatışmalara da sahne olmuştur (Örn.
Özbekistan ve Kırgızistan’daki gibi). Azerbaycan ve Rusya arasında da sınır
çigizinin belirlenmesi konusunda teknik uzman heyetleri tarafından uzun süre
devam eden görüşmeler yapılmıştır. 29-30 Ocak 2008 yılında –Moskova’da
yapılan müzakerelerde sınır çizgisinin %90’ı üzerinde mutabakata varılmıştır.
Fakat bu konudaki en önemli gelişme 2010 yılında yaşanmıştır. İki ülke
arasında yapılan anlaşma gereği sınır sorunu çözülürken kuzeyden akan
Samur nehrinin ortak kullanımı konusunda da anlaşmaya varılmıştır. 339
Elçin Bayramlı, Qebele RLS Milli Genefondu Dağıdır,
http://altay.azersayt.com/blog.html?page=comments&member=altay&newsid=74584, (erişim tarihi:
06.09.2012).
338
Cesur Sümerinli, Qebele RLS üçün 20 illik icare sazişi?, http://www.ayna.az/2010-0424/siyaset/2457-QebeleRLS-Azerbaycan-sazish, 24.04.2010, (erişim tarihi: 06.09.2012).
339
Dogovor mejdu Rossiyskoy Federatsii i Azerbaydjanskoy Respublikoy o gosudarstvennıy
Federatsii i Azerbayjanskoy Respublikoy o gosudarstvennioy granitse (3 sentyabr 2010); Soglaşenie
mejdu Pravitelstvom Rossiyskoy Federatsii i Pravitelstvom Azerbaydjanskoy Respubliki o
sotrudniçestve v oblasti ratsionalnogo ispolzovaniya vodnıh resursov transgraniçnoy reki Samur (3
sentyabr 2010), http://embrus-az.com/dp_base.html (erişim tarihi: 06.09.2012).
337
140
3.3.2. “Lezgi Sorunu”, “Avar Sorunu” ve Rusya’nın Dolaylı Baskıları
3.3.2.1. Sadval Örgütü ve Faaliyetleri
Bağımsızlık döneminde Rusya ile sınırların çizilmesi sırasında
Lezgiler’in ve Azerbaycan Türkleri’nin önemli kısmı birbirinden ayrı
kalmıştır. Bu nedenle bazı zorlukları önlemek için Rusya ile kolaylaştırıcı
sınır rejimine geçilmiştir. Ancak Rusya Lezgileri kullanarak Azerbaycan'a
baskı yapmaya çalışmıştır. Sovyetler Birliği dağıldıktan sonra iki ayrı
cumhuriyette yaşayan Lezgiler, topraklarını birleştirerek, Büyük Lezgi devletini
kurmak amacıyla kendi aralarında örgütlenmişlerir. Lezgi ulusal örgütü
"Sadval" Rusya Adalet Bakanlığı'nda uluslararası nitelikte onaylanmasının
ardından, örgüt üyeleri Azerbaycan sınırında silahlı birlikler kurmaya
başlamışlardır.
340Ancak
Rusya-Çeçenistan Savaşı Rusya'nın bu tip
örgütlere bakışını soğutmuştur ve sınırda yapılan ortak operasyonlar
sonrası silahlı birlikler temizlenmiştir. “Lezgi sorunu” aslında sözde bir
sorundur ve Moskova merkezli bir projedir. Bu yüzden Moskova’da gerek
bazı sivil toplum örgütler gerekse resmi kurumlara bağlı araştırma
merkezleri tarafından zaman zaman gündeme getirilmiştir.
“Lezgi
sorununun” gündeme getirilmesinin öncüllüğünü yapan Sadval örgütü,
bugüne kadar Azerbaycan'da, Ermeniler dışında terör saldırısı düzenleyen tek
örgüt olma özelliğini taşıyor. Günümüzde yaklaşık 10.000 üyeye sahip olan
Örgüt, tek hedefinin, Kuba, Kusar ve Haçmaz illerinin Azerbaycan'dan silah gücü
ile koparılması ve Dağıstan'da Lezgilerin yaşadıkları bölgelerle birleştirilmesi
olduğunu açıklamıştır. 341
Azerbaycan'da
yayınlanan
Express
Gazetesi'nde
Kasım
2006'da
yayınlanan bir haberde de Sadval'ın Dağıstan'daki faaliyetlerine yeniden hız
kazandırdığı, ülkede üye sayısını artırmak için çaba gösteren bölücü örgüt
liderlerinin Ermenistan'ın istihbarat organlarıyla sık sık temas ettiği, yıllardır
Sadval örgütüne
silah, patlayıcı madde ve mali destek sağlayan ve örgüt üyelerine
340
Rasim Musabeyov, a.g.e., s. 186.
Naciye
Saraç,
Global
Yorum
İnternet
Dergisi,
27
Nisan
http://www.kavkazcenter.com/tur/content/2007/04/27/3062.shtml, (erişim tarihi: 07.09.2012).
341
2007,
141
ülkesinde terör eğitimi veren Ermenistan'ın, Dağıstan ve Azerbaycan'ın kuzey
bölgelerinde bölücülük çabalarını sürdürdüğü kaydedilmiştir. 342
Ermenistan ve Dağıstan'daki eğitim kamplarında, Rus ve Ermeni askerler
tarafından eğitime tabi tutulan Sadval Örgütü'nün askeri kanadı, RF tarafından
desteklenmekte olan bazı Azerbaycan asıllı şahısların liderliğinde faaliyet
yürütmüştür. Lezgilerin Rusya'daki faaliyetlerinin ise daha geniş olduğu, örneğin,
Lezgi Birliği kuruluşunun faaliyetlerinin Dağıstan ve Azerbaycan için tehdit
kaynağı olduğu kaydedilmektedir.
343
19 Mart 1994 yılında Bakü metrosunun “20
Yanvar” istasyonunda yapılan terör eylemi sonucunda 14 kişi ölmüş, 49 kişi
yaralanmıştır. Soruşturma sonucunda terör eyleminin Ermenistan istihbaratı
öncülüğünde ayrılıkçı Sadval örgütünce yapıldığı anlaşılmıştır. 3 Temmuz 1994
tarihinde Bakü Metrosunun 28 Mayıs – Gençlik istasyonları arasında elektrik
treninde olan patlama sonucunda 13 kişi ölmüş, 42 kişi yaralanmıştır. Terör
eylemi sürgünde olduğu sırada, Ermenistan istihbarat organlarıyla gizli işbirliğine
başlayarak terör eylemleri yapması amacıyla Azerbaycana gönderilen Azer
Aslanov yapmıştır. Terör olayında ölenlerin sayı 27, yaralıların sayısı ise 91
olmuştur. 344
Sadval örgütünün Dağıstan'ın Hasavyurt, Ahtı,
Muherremkent ve
Kasımkent bölgelerindeki radikal dinci etnik gruplar olan Akkı, Çeçen, Avar,
Lezgi, Rutul, Şah, Dargin, Tabasaran ve Laklar'ın "İmam Şamil Ordusu",
"Kazavat Askerleri", "Dağıstan'ın Bağımsızlığı için Şeriat Cephesi", "Dağıstan
Cemaati Müslüman Ordusu" gibi terörist Vahabi gruplarla ile işbirliği yapmayı
planladığı, bugüne kadar bu gruplarla Sadval arasında zaman zaman silahlı
çatışmalara kadar varan anlaşmazlıkların bulunduğu, ancak, Kuzey Kafkasya'da
Dağıstan'ı da içeren hilafet devleti kurmak isteyen radikal dini akımların,
Azerbaycan'ın kuzey bölgelerini de sözkonusu devletin bir parçası olarak
görmeleri nedeniyle, Sadval’la aynı amaca hizmet ettikleri kaydedilmektedir. 345
Ekspress gazetesi, 26 Kasım 2006.
Naciye Saraç, Global Yorum İnternet Dergisi, 27 Nisan 2007,
http://www.kavkazcenter.com/tur/content/2007/04/27/3062.shtml, (erişim tarihi: 07.09.2012).
344
Ermenilerin yaptıkları terör olayları, http://garabagh.net/content_106_tr.html, (erişim tarihi:
07.09.2012).
345
Naciye Saraç, Global Yorum İnternet Dergisi, 27 Nisan 2007,
http://www.kavkazcenter.com/tur/content/2007/04/27/3062.shtml, (erişim tarihi: 07.09.2012).
345
Ermenilerin yaptıkları terör olayları, http://garabagh.net/content_106_tr.html, (erişim tarihi:
07.09.2012).
342
343
142
3.3.2.2. Azerbaycan Karşıtı Propaganda Faaliyetleri
Önceki başlıkta anlatılanlara rağmen Lezgi halkı ile Azerbaycan
Türkleri'ni karşı karşıya koyma, çatışma çıkarma politikaları başarısızlıkla
sonuçlanmıştır. Bugün iki halk arasında herhangi bir problem sözkonusu
değildir.
Azerbaycan’daki
ekonomik
ve
sosyal
sorunların
Kuzey
bölgelerinde yaşayan Lezgi ve Avar halklarının sorunları olarak gündeme
getirilmesi
ayrılıkçı
grupların
bu
konuda
samimi
olmadıklarını
sergilemektedir. Çok önemli bir husus da bazı söz konusu sivil toplum
örgütlerinin Ermenistan’da tescil edilmesidir. Örneğin Ermenistan’da Lezgi
ve Avar yaşamamasına rağmen aslen Azerbaycan’dan olan Lezgi
milliyetine mensup Vagif Paşayeviç Kerimov, İmam Şamil Avar Milli
Hareketi Başkan Yardımcısı Hüseyn Magomedoviç Magomedov, Rutul
kökenli yazar Fazil Daşlay və Ermeni siyasi yorumcusu Levon Grantoviç
Melik-Şahnazaryan
“Kardeşlik
Köprüsü”
Komitesi
Hukuk
Savunma
Örgütünü tesis etmişlerdir. Örgütün amacı kardeşlik değil sadece
Azerbaycan karşıtı propaganda faaliyetleridir. 346
Son dönemde benzeri propaganda faaliyetleriyle uğraşan çok
sayıda medya organı tesis edilmiştir. İnternet, yazılı ve sözlü basın
üzerinden faaliyet gösteren ayrılıkçı güçler Moskova ve Ermenistan
tarafından yönlendirilmekte ve desteklenmektedir. Bu ve benzeri internet
sitelerine
“www.lezgi-yar.ru”,
“www.lnka72.ru”,
“www.flnka.ru” örnek gösterebiliriz.
“www.lezgistan.tv”
ve
“www.lezgi-yar.ru” internet sitesinde
yer alan Vagif Kerimovun, Fazil Daşlayın, Dağıstan’ın Mahaçkale şehrinde
yayınlanan “Nastoyaşeye vremya” gazetesinin eski genel yayın yönetmeni
Hancan Kurbanov’un, “Tüm-Rusya Lezgi Gençler Birliği” Başkanı Enver
Abdullayev’in Azerbaycan karşıtı yazıları aynı zamanda Ermenistan’ın
internet sitelerinde de yer almaktadır.
“www.voskanapat.info” Ermeni
sitesinde Azerbaycan karşıtı açıklamalarda bulunan Vagif Kerimov ve Fazil
Daşlay
Ermenistan’ın
Azerbaycan
karşıtı
enformasyon
Ermeniler lezgileri Azerbaycana qarşı qaldırmağa çalışırlar, 20.02.2012,
http://gun.az/social/30103, (erişim tarihi: 08.09.2012).
346
savaşında
143
doğrudan yer almaktadırlar. Ayrıca Vagif Kerimov Rusya’nın Tümen ilinde
faaliyet gösteren “Lezgi Milli Medeni Muhtariyatı” adlı örgütün de
başkanıdır. Lezgilerin Azerbaycan karşıtı faaliyetlerinde yer alan önemli
konulardan biri de eski Albanya’nın bir Lezgi devleti olarak tanıtılması
çabalarıdır. Oysa bunu en azından belli bir nebze de olsa doğrulayacak
hiçbir tarihi ve bilimsel kanıt bulunmamaktadır. Buna rağmen Lezgi
ayrılıkçı grupları tarafından yapılan propaganda doğrultusunda “bilimsel
makale ve kitaplar” da yayınlanmaktadır. Bu tür kitaplardan biri de G.
Abdurragimov’un “Kafkas Albanyası- Lezgistan” kitabıdır.
347
Ermenilerle birlikte internet ortamında faaliyet gösteren sitelerden biri
de, “www.lnka72.ru” sitesidir. Bu sitede Azerbaycan karşıtı propaganda
faaliyetleri yürütülmektedir. Bu siteden benzeri sitelere geçit yapmak
mümkündür:
və
İran’ın
“www.antituran.com”, “www.sharvili.com”, “www.moslezgi.ru”
www.mehrnews.com.
Aynı
zamanda
Lezgi ayrılıkçıların
“www.hadji-davud.ru”, ayrıca diğer portallarda da Azərbaycan’a karşı
düşmanca
propaganda
yapan
Vagif
Kerimov’un,
Ermenilerin
“www.voskanapat.info” sitesi yazılarının materyallerinin, Talış ayrılıkçıları
Fahreddin Abboszade’nin, Sabarz Hüseynzade’nin ve Alikram Hümbetov’un
açıklamalarının “www.lezgistan.tv” internet sitesinde yer alması da dikkat
çekmektedir. 348
3.3.2.3. Samur Nehri ve Köyler
Lezgi ayrılıkçı çevrelerinin son dönemde istismar ettikleri iki önemli
konu olmuştur. Bunlardan birisi 2010 yılında Samur nehrinin ortak kullanımı
konusunda Rusya ve Azerbaycan arasında imzalanmış olan antlaşmadır.
İkincisi ise 1950’lerde Dağıstan köylülerinin mera arazisi olarak Rusya
tarafından kiralanmış iki Azerbaycan köyünün yeniden Azerbaycana iade
347
G.A. Abduragimov, Kavkazskaya Albaniya-Lezgistan: istoriya i sovremennost, SPb., 1995.
Ermeniler Azerbaycana qarşı yürütdükleri separatçı siyasete Dağıstan halqlarını da celb etmeye
başlayıblar, http://gun.az/social/30103, (erişim tarihi: 08.09.2012).
348
144
edilmesidir. Söz konusu çevrelere göre bu anlaşmalar Lezgi halkına karşı
ihanettir. 349
Fakat
Azerbaycan
tarafından
yalanlanmıştır.
resmi
ağızlardan
değil,
yapılan
Dağıstan
açıklamalarda
tarafından
da
bu
sadece
iddialar
Dağıstan Başbakan yardımcısı Rizvan Gazimagomedov’a
göre bu Samur nehrinin suyunun %30,5 ekolojik durumu korumak için
kullanılacak, geri kalan su miktarı ise Azerbaycan ve Rusya arasında eşit
şekilde dağıtılacaktır.
Bugüne dek 1967 yılında yürürlüğe girmiş karar
uygulamakta idi. Söz konusu karar gereği Samur nehri suyunun %16,7’si
Dağıstan, %49,6’sı ise Azerbaycan tarafından kullanılmaktaydı. Geri kalan
%33,4’ü ekolojik durumu korumak için kullanılmaktaydı. Bu antlaşma
sayesinde Dağıstan’ın güney ilçelerinde su sorunu ortadan kaldırılacaktı.
Yeni antlaşma gereği bütün su istasyonlarında hem Azerbaycan’ın hem de
Rusya’nın temsilcileri yer alacaktır. 350 Görüldüğü gibi Lezgi ayrlıkçı
çevrelerinin iddialarının aksine olarak yeni antlaşmada Dağıstan’ın çıkarları
daha fazla dikkate alınmıştır.
Hrahoba ve Üryanoba Azerbaycan sınırları içinde olmasına rağmen
Rusya’ya ait köyler olarak bilinmekteydi. Her iki köy 1954 yılında mera arazileri
olarak kullanılması için Dağıstan’a kiraya verilmiştir. İlginç olan bu köylerden biri
ilçe merkezine (Haçmaz ilçesi) 1-2 km mesafedeyken diğeri de 7-8 km mesafede
idi. 351 Ayrıca Dağıstan sınıra uzaklıkları 70-80 km fazladır. Hrahoba’da 60’dan
fazla, Üryanoba’da ise toplam 7 aile yaşamaktaydı. 352 1984 yılında Azerbaycan
Bakanlar Kurulunun kararıyla kira müddeti 2004 yılına dek uzatılmıştır. Fakat
2004 yılından sonra bu konu bir türlü karara bağlanamamış ve sadece 2010 yılı
Eylül ayında Azerbaycan ve Rusya devlet başkanlarının görüşmeleri sırasında
ilgili anlaşma imzalanmıştır. 353
Azerbaycan hükümeti bu köyde yaşayanların
göçürülmesi yönünde hiçbir zaman her hangi bir teklifte bulunmamıştır. Sadece
Bu ifadeler Rusya’daki Lezgi örgütlenmeleri liderleri tarafından basın aracılığıyla sık sık dile
getirilmiştir.
350
Moskva - Bakı razılaşması lezgi halqına heyanet deyil, http://www.haftaichi.com/v4/pre.php?id=56189, (erişim tarihi: 08.09.2012).
351
Hrahoba köyünün ahalisi Muharremkent rayonundan, Üryan-oba köyünün ahalisi ise Ahtı
rayonundan gelerek iskan etmişler.
352
Maarif
Çingizoğlu,
Haçmazın
iki
kendine
güneş
Rusiyadan
doğur,
http://www.azadliq.org/content/article/447768.html, (Erişim tarihi: 08.09.2012).
353
Köhne "otlaq davası", Rusiya metbuatı "Hrahoba mövzusu"nu gündeme qaytarır,
http://www.ekspress.az/2011/02/10/get=32722, (erişim tarihi: 08.09.2012).
349
145
vatandaşlık durumlarını düzenlemelerini talep etmiştir. Şöyle ki bu köylerde
yaşayanlar Rusya vatandaşı idi ve yaşadıkları köyleri de Rusya’nın bir parçası
olarak görmektelerdi. Oysa Sovyet döneminde “kışlak arazi” olarak kiralanmış bu
köylerde kalıcı evler inşa ederek meskûnlaşmışlardır. Ayrıca bu köyle bir özel
hukuk anlaşması – kira sözleşmesi doğrultusunda geçici olarak Dağıstan’ın
kullanımına verilmiştir. Azerbaycan hükümeti uzun müddet burada yaşayan
sakinlere Rusya ve Azerbaycan vatandaşlığı arasında tercih yapmalarını
istemiştir.
Fakat burada yaşayan insanlar Rusya vatandaşlığına üstünlük
verdikleri için Azerbaycan vatandaşlığına girmemiş, bir kısmı da evlerini satarak
Rusya’ya göçmüşlerdir. Geri kalan kısmı ise, 2010 yılında Rusya ve Azerbaycan
arasında yapılan görüşmeler sonucunda, Azerbaycan Cumhuriyeti ve Rusya
Federasyonu
arasında
sınır
anlaşması
imzalanmasıyla
birlikte
köylerin
Azerbaycan’ın yönetimine geçmesiyle iki ülke arasında tercih yapmak zorunda
kalmışlardır.
354
Azerbaycan hükümeti önemli bir taviz vererek köylülerin Rusya
vatandaşlıklarını da devam ettirmeleri şartıyla kolaylaştırılmış şekilde Azerbaycan
vatandaşlıklarını kabul etmeleri yönünde tekliflerde bulunmuştur. Üryanoba
köylüleri bu teklifi kabul ederek Azerbaycan vatandaşlığını kabul etmişlerdir.
Uzun süren müzakereler sonrası Hrahoba sakinleri bireysel şekilde Dağıstan’a
göç etmek kararı almışlardır.
Rusya’nın Azerbaycan’daki büyükelçiliğinin
yayınladığı resmi haberde “Göç süreci 2011 yılında normal şartlar altında,
büyükelçiliğin,
Dağıstan’ın
ve
Azerbaycan’ın
resmi
kurumlarının
işbirliği
doğrultusunda gerçeklemiş, köy sakinlerine gereken açıklamalar yapılmış,
kendilerine
ait
taşınmaz
mülkiyetin
ve
diğer
mülkiyetin
satışında,
resmileştirilmesinde yardım edilmiş, taşıma hizmeti sağlanmıştır. Tüm bunlar
uluslararası hukuk ve Rusya-Azerbaycan anlaşması şartları doğrultusunda
gerçekleşmiştir.” 355
Azerbaycandan 450 rus ailesi Rusiyaya qaytarılır-ŞERH,
http://oxucu.info/?m=xeber&id=72127.10.2011, (erişim tarihi: 09.09.2012).
355
Hrah-oba ve Uryan-oba kendlerinde yaşayan Rusiya vetendaşları ile bağlı mübahiseli mesele tam
hellini
tapıb,
http://aze.embrus-az.com/236-xrax-oba-v-uryan-oba-kndlrind-yaayan-rusiya.html,
(erişim tarihi: 09.09.2012).
354
146
3.3.2.4. Moskova Merkezli Toplantılar
18 Haziran 2012’de Moskova’nın “Prezident-Otel” otelinde “Federal
Lezgi Kültürel Muhtariyatı” ve “Avar Milli Kültürel Muhtariyatı” adlı örgütlerin
insiyatifiyle “Rusya Federasyonu ve Azerbaycan Cumhuriyeti Arasında
Devlet Sınır Hattıyla Parçalanmış Lezgi ve Avar Halklarının Sorunları,
Onların Çözüm Yolları” konulu bir uluslararası konferans düzenlenmiştir.
Şunu
da
söylemek
gerekir
ki,
bu
tür
toplantılar
Rusya’da
sıkça
düzenlenmektedir. Konferansların temel amacı Lezgi, Avar, Talış ve diğer
azınlıkların
“sorunlarını”
gündeme
taşımak,
daha
fazla
seslerini
duyurmaktdır. Fakat Rusya’nın sivil ve bazen de resmi kurumlarının destek
verdiği bu toplantıların gerçek amacının Azerbaycan üzerinde baskı kurmak
olduğu herkes tarafından bilinen bir gerçekliktir. Nitekim, bu tür toplantılar ve
benzeri
etkinlikler
Ermenistan
ve
Rusya’da
düzenlenmektedir.
Konferanslarda yukarıda bahsi geçen köylerle ilgili Azerbaycan yönetimine
karşı suçlamalarda bulunulmuş, Azerbaycan’ın Gusar, Gebele ve Zakatala
ilçelerinde Rusya’nın büyükelçiler açması gerektiği vurgulanmıştır. “Avar Milli
Kültürel Muhtariyatı” adlı kurumun başkanı, Mahaçkale’de yayınlanan
“Novoe
delo” gazetesinin
genel yayın
yönetmeni Marko
Şahbanov
Azerbaycan’da və Gürcistan’da yaşayan Avarların durumundan bahsederek,
Azerbaycan’da
200
bin
Avarın
yaşadığını
vurgulamış
ve
onlara
Azerbaycan’da etnik özerklik talebinde bulunmuştur. Rusya İslam Komitesi
Başkanı, ünlü düşünce adamı Haydar Cemal bu konferansı Azerbaycan
karşıtı bir eylem olarak değerlendirmiştir. H. Cemal’e göre bu konferans
Rusya Devlet Başkanı Sekreteryası Başkanı Sergey İvanov’un Bakü’ye (2728 Haziran)
ziyareti öncesi düzenlenmiştir ve bundan amaç Azerbaycan
üzerinde psikolojik baskı yaratmaktır. 356 Konferansta kabul edilen kararlarda
aşağıdakiler önerilmiştir:
- Lezgi ve Avar halklarının haklarına ilişkin devletlerarası anlaşma
imzalansın.
- Azerbaycan’da Dağıstan kökenli toplulukların durumunu gözlemleyen
Rusiya Azerbaycanda yeni separitizm dalğası yaradır,
http://azadliq.az/index.php?option=com_content&view=article&id=18231:rusiya-azrbaycanda-yeniseparitizm-dalas-yaratmaq-istyir&catid=327:siyaset2&Itemid=414, (erişim tarihi: 09.09.2012).
356
147
uzmanlar konseyi oluşturulsun.
- Rusya ve Azerbaycan parlamentolarına Azerbaycan’da yaşayan
Dağıstan kökenli yurttaşlara çifte vatandaşlık verilmesi konusunun gündeme
getirilmesi önerilsin. Dağıstan kökenli halkların dil ve kültürlerinin geliştirilmesi
amacıyla Azerbaycan hükümeti tarafından devlet programı hazırlanarak
uygulansın
- Dağıstan ve Azerbaycan sınırında serbest ekonomik bölge
oluşturulsun
- Azerbaycan’ın Gusar, Gebele ve Zakatala ilçelerinde Rusya
konsoloslukları açılsın ve Rusya’nın Azerbaycan’daki Büyükelçiliğinde
“Rusya’nın parçalanmış halklarının yurttaş hakları”yla ilgilenen büyükelçi
danışmanı kadrosu tesis edilsin. 357
Lezgi ve avar separatçıların hedefi Azerbaycan, http://avropa.info/news/?sehife=1&xeber=3617,
(erişim tarihi: 06.09.2012).
357
SONUÇ
Azerbaycan’ın sahip olduğu jeopolitik konum ve büyük güçlerin
çıkarlarının kesiştiği bir bölgede yer alması, bu büyük güçlerin müdahale
çabalarını
da
beraberinde
getirmektedir.
Azerbaycan,
bağımsızlığını
kazandıktan sonra bu müdahaleler zaman zaman etnik ve ulusal azınlıklar
konusunda yaşanmıştır. Bu bağlamda Azerbaycan’ı en etkin şekilde sarsan
konulardan biri “Karabağ sorunu” olmuştur. Bu sorunun ortaya atılması ve
derinleşmesi bir taraftan Ermenistan’ın Azerbaycan topraklarını işgal
etmesine ön ayak oluştururken diğer taraftan Rusya’nın bölgedeki etkinliğini
devam ettirmek için bir araç rolünü oynamıştır. Bu yüzden “Karabağ sorunu”
yapay olarak gündeme getirilmiştir ve sorunun gerçek adı “Ermenistan’ın
Azerbaycan topraklarını işgal sorunudur” diyebiliriz.
Çalışmamızda bu
sorunun her ne kadar azınlıklar konusu çerçevesinde değerlendirsek de
gerçek olan, bu konunun bir savaş olmasıdır. Etnik azınlıklarla ilgili yabancı
komşu devletlerin Azerbaycan’daki etkinliği birkaç etnik kimlik üzerinden
yürütülmektedir. Bunlar öncelikle Lezgiler, Talışlar ve Avarlardır.
Bugün etnik kimliklerin toplam nüfus içindeki oranları toplumsal
dengeleri sarsacak kadar çok önemli boyutlara varmamıştır.
Her ne kadar
Lezgi ve Talış azınlıklar Azerbaycan’ın resmi istatistik verilerinin gerçekleri
yansıtmadığını vurgulasalar da kendilerinin iddia ettikleri rakamlar da
gerçeklikten çok uzaktır. Ayrıca bu etnik azınlıkların sayısal olarak
azımsanmayacak bir kısmı başkent ve civarında yaşamaktadırlar. Bu yüzden
toprağa dayalı bir bölünme talebi pek gerçekçi değildir. Bağımsızlık sonrası
bölgesel ayrımcılık politikalarının dışarından desteklenmesine rağmen
başarısızlıkla sonuçlanmasındaki nedenlerden biri de budur.
Bağımsızlık
öncesi
Azerbaycan’da
yükselen
milliyetçilik,
etnik
azınlıklar konusunda da değişik söylemlerin gelişmesine zemin hazırlamıştır.
Azerbaycan’da Türkçülük ve Azerbaycancılık tartışmaları derinleşirken
bağımsızlık elde edildikten hemen sonra etnik azınlıkların hak ve özgürlükleri
alanında
iyileştirmelerin
yapılması
için
cumhurbaşkanı
önemli
bir
149
kararnameye imza atmıştır. Her ne kadar o dönemdeki milliyetçilik söylemleri
eleştirilse de ondan sonraki dönemde söz konusu kararnameye benzer
herhangi bir düzenleme de yapılmamıştır. Fakat bu dönemde etnik grupların
bazı ayrılıkçı güçleri örgütlenmiş ve en azından bölgesel düzeyde
faaliyetlerini yoğunlaştırmışlardır. Bu örgütlerin faaliyetlerinin açık bir şekilde
olmasa da en azından dolaylı olarak dış bağlantılı olduğu bilinen bir
gerçekliktir. İran ve Rusya o dönemde milliyetçi olarak gördüğü Azerbaycan
iktidarından duyduğu rahatsızlığı bertaraf etmek için Azerbaycan’daki
ayrılıkçı hareketleri desteklemişlerdir. H. Aliyev iktidara geldikten sonra
Türkçülük merkezli politikalara son verilmiş, bölgesel politikalar denge unsuru
üzerine oturtulmuştur. Azerbaycan’ın güneyinde “tesis edilmiş” Talış Mugan
Cumhuriyeti girişimi hem bölge halkı dâhil olmakla sosyal tabakaların hem de
kolluk kuvvetlerinin yardımıyla engellenmiştir. Fakat bu gelişmeler yine iki
komşu devletin – İran ve Rusya’nın - Azerbaycan’ın etnik azınlıkları
üzerinden
politika
yürütmesini
durduramamıştır.
Bu
süreçte
ayrıca
Ermenistan Cumhuriyeti de bu dış müdahalelere yardımcı olmuş, bazı terör
olaylarını organize etmiştir. Fakat genel olarak değerlendirdiğimiz zaman
gerek İran gerekse Rusya etnik azınlıklar dayalı bölücülük ve baskı kurma
noktasında
istedikleri
etkinliği
tesis
edememişlerdir.
Bugün
İran'ın,
Azerbaycan’da yaşayan Talışlar vasıtasıyla hayata geçirmek istedikleri
eylemler genel olarak bu bölgede ciddi hiç bir soruna sebep olmamaktadır.
Talış gelenekleri, kültürü ve günlük yaşam tarzları Azerbaycan Türkleri ile
benzerlik göstermektedir. Aynı şeyi kuzey bölgesinde yaşayan Lezgiler ve
Avarlar
konusunda
da
söyleyebiliriz.
Ayrıca
İran
ve
Rusya’nın
Azerbaycan’daki azınlıklarla bağlantılı girişimlerini destekleyecek sosyal
taban çok zayıftır. Burada birçok etkenin varlığı söz konusudur. Örneğin
Azerbaycan’ın siyasal ve toplumsal yapısı, İran’ın yayılmacı bir devlet olarak
algılanması, toplumsal yaşam tarzının İran’ın ideolojik yaşam tarzına çok ters
olması, Güney Azerbaycan sorununun Azerbaycan kamuoyu gündeminde
tutulması vs. konularla, Rusya’nın Ermenistan-Azerbaycan çatışmasında
taraflı tutumu, devamlı surette Ermenistan’a askeri ve siyasi yardımda
bulunması, Rusya’nın “samimiyetsizliği” konusunda Azerbaycan’daki yaygın
150
kamuoyu da bu devletlerin etnik azınlıklar üzerinden etkin bir politika
uygulanmasını engellemektedir. Buna göre de uzun bir müddettir devam
eden, bu politika Azerbaycan karşıtı propaganda faaliyetlerinin ötesine
geçememiştir. Son dönemde benzeri propaganda faaliyetleriyle uğraşan çok
sayıda medya organı tesis edilmiştir. İnternet, yazılı ve sözlü basın üzerinden
faaliyet
gösteren
ayrılıkçı
güçler
Moskova
ve
Erivan
tarafından
yönlendirilmekte ve desteklenmektedir.
Vurgulanması gereken önemli hususlardan biri de Azerbaycan’ın
Rusya’ya ve İran’a karşı kullanabileceği belli kozlara sahip olmasıdır. Örneğin
“Güney Azerbaycan” konusundaki faaliyetler İran tarafından takip edilen bir
konudur. Rusya ile ilişkilerde pazarlık unsuru olan Gebele askeri üssü son
dönemde Azerbaycan tarafından kullanılan bir kozdur. Ayrıca Rusya her ne
kadar Ermenistan’ı desteklese de Azerbaycan’la iplerin koparılmasını da
istememektedir. Nitekim bölgede “ikinci bir Gürcistan’ın” varlığı Rusya’nın
Güney Kafkasya politikasını iyice zora sokacaktır.
Buna göre de Rusya etnik azınlıklar üzerinden Azerbaycan’a karşı
yürütülen politikalarda ölçülü ve mesafeli davranmaktadır. Bundan sonraki
süreçte de etnik azınlıklar konusu Rusya ve İran tarafından kullanılmaya
devam edecektir. Fakat bu politikaların etkisi Azerbaycan’ın sosyal
dengelerini sarsmaya yeterli olmayacak, yakın ve orta vadeli politik
gelişmeler
dikkate
kullanılacaktır.
alınarak
sadece
psikolojik
baskı
aracı
olarak
151
KAYNAKÇA
“525-ci gazete”, 15 Eylül 1999, www.interfax.ru, 2 Ekim 1999.
ABDULLAYEV, Cavid, “Uluslararası Hukuk Çerçevesinde Hazarın Statüsü
ve Doğal
Kaynaklarinin İşletilmesi Sorunu”, Ankara Üniversitesi
Hukuk Fakültesi Dergisi, Yıl 1999 Cilt 48 Sayı 1-4 , ss. 255-290.
ABDURAGİMOV, G.A., Kavkazskaya Albaniya-Lezgistan: istoriya i
sovremennost, SPb., 1995.
ADONTS M. A, S. Aliyarov ve N.N. Marşani, “Mnogonatsionalnıy sostav i
klassovoe
edinstvo
ploretariata
Zakavkazya”,
Formirovanie
raboçego klassa v Zakavkaze, Tiflis 1974.
“Adrеsnaya i spravoçnaya kniga”, Baku, 1913.
AĞAOĞLU, Ahmet, Üç Medeniyet, Başbakanlık Kültür Müsteşarlığı,
Ankara, 1972.
AHUNDOV, M. F., Izbrannıе filosofskiе proizvеdеniya, Baku, 1982.
AKAL,
Cemal
Bali
ve
Ozan
Erözden,
İnsan
Haklarının
Tarihsel
Gelişimi,1.Basım,İstanbul, Toplumsal Katılım ve Gelisim Vakfı,
2003.
AKBULUT, Olgun, Uluslararası Hukukta Azınlık Haklarının Gelişimi ve
Ortaya Çıkardığı Hukuki Sorunlar, T.C. İstanbul Üniversitesi Sosyal
Bilimler Enstitüsü Kamu Hukuku Anabilim Dalı Yayınlanmamış
Doktora Tezi, İstanbul, Kasım 2006, ss. 131-132.
AKGÜL, Hüseyin, Azınlık Kavramı: Azınlıklarla ilgili Düzenlemeler,
Azınlık Kavramı ile İlgili Temel Sorunlar ve Avrupa Birliği
Ülkelerinde Azınlıklara Bakış, Akademik Kitabevi, İzmir, 2003.
AKKAYA, Rukiye, Küreselleşme Olgusu Karşısında Ulus Olgusu, Legal
152
Yayıncılık, İstanbul 2004.
ALESKERLİ,
“Ermenilerin Azerbaycan'da Yaptığı
Alesker,
Soykırımlar
ve Devam Eden Çözümsüzlük”, Stratejik Analiz, Cilt 9, Sayı 108,
Nisan 2009, ss. 28-30.
ALESKERLİ, Alesker, “Geriye Dönüş Yasası Ahıska Türklerinin Beklentisine
Cevap Vermelidir!”, Ahıska Dergisi, 16.11.2007,
ALIŞЕVSKİY, A.V., Gorodskoе nasеlеniе Azеrbaydjana, Baku 1923.
ALIYEV, Celal ve Budaqov Budaq, Türkler, Azerbaycanlılar, Ermeniler:
Tarihi Heqiqetin Soyqırımı, Azerbaycan Neşriyatı, Bakı, 2003.
ALİYEV, İlgar, Dağlıg Karabağ, Bakü, Elm, 1989.
ALİYEVA, S. İ., “Razvitie neftyanoy promışlennosti v Azerbaydjane i na
Severnom Kavkaze (dosovetskoy period) Klio”, Poltrak, SPb, 2012,
C. 3, ss.60-62.
ALİYЕVA, S. İ., “Rasprosrranеniе Azеrbaydjanskogo yazıka srеdi narodov
Sеvеrnogo Kavkaza”, Pedaqoji Universitet Heberleri, Baku 2008,
C. 3, ss. 162-169.
ALİYЕVA,
Azеrbaydjanskiy yazık na Sеvеrnom Kavkazе,
S.İ.,
Sovrеmеnnıе
protsеssı
istoriçеskoy naukе,
v
rossiyskoy
sotsiologii,
Sbornik nauçno-prakriçеskoy
ekonomikе,
konfеrеntsii
s
mеjdunarodnım uçasriеm, Kizlyar, 2009, ss. 30-37.
ALIЕV,
B.,
Dagеstanskiе
еvrеi
v
XVII-
pеrvoy polovinе
XIX
vv.,
http://www.juhuro.com/index.php?option=com_content&view=a
rticle&id=813:-xvii-xix-&catid=122:2010-10-25-22-1420&Itemid=590, Erişim tarihi: 14.08.2011.
ALKAN,
Haluk,
Azerbaycan
Paradoksu.Azerbaycan’ın
Politikası, USAK yayınları, Ankara 2012.
İç
ve
Dış
153
ALLAHVERDIYEV,
M.M.,
Azerbaycanda
işçi
qüvvesinin
tekrar
istehsalının bezi meseleleri, Azerb.SSR EA, Bakı 1966.
ALTSTADT, Audrey L., Baku, 1813-1914: Transformation of a Muslim
Town In The City in Late Imperial Russia, edited by Michael F.
Hamm. Bloomington: Indiana University Press, 1986.
ANDERSON, Barbara A., Silver, Brian D., “Population redistribution and the
ethnic balance in Transcaucasia”, (Der.) Ronald Grigor Suny,
Transcaucasia, Nationalism, and Social Change: Essays in the
History of Armenia, Azerbaijan, and Georgia, Ann Arbor: The
University of Michigan Press, 1996, ss. 481-506.
Aprelin
13-de
Azerbaycanda
ehalinin
siyahıya
alınması
http://www.azerbaycanli.org/az/news-102.html,
Erişim
başlayır,
tarihi:
15.08.2012
ASLANLI, Araz, “Tarihten Günümüze Karabağ Sorunu”, Avrasya Dosyası,
Azerbaycan Özel Sayısı, C. 7, S. 1, 2001.
ARMAOĞLU, Fahri, 20. Yüzyıl Siyasi Tarihi, (yy.).
ARSAVA, Ayşe Füsun, Azınlık Kavramı ve Azınlık
arası
Belgeler
ve
Özellikle
Medeni
Haklarının Uluslar
ve
Siyasi
Haklar
Sözleşmesinin 27. Maddesi Işığında İncelenmesi, Ankara, AÜ
Siyasal Bilgiler Fakültesi Yayın No:579, 1993.
ARZUMANLI, Vaqif ve Mustafa Nazim, Tarihin qara sehifeleri, Bakı, 1998.
ASGHARZADEH, Alireza, ''Azerbaijan and The Challenge of Multiple
Identiities: In Search of A Global Soul'', MERIA Journal, C. 11, .ı 4,
Aralık 2007.
ASLANLI, Araz "Tarihten Günümüzde Karabağ Sorunu", Avrasya Dosyası,
Azerbaycan Özel Sayısı, C. 7 (ilkbahar): 2001, ss. 393-430.
154
ASLANLI, Araz, Hesenov İlham, Haydar Aliyev Dönemi Azerbaycan Dış
Politikası, Platin, Ankara 2005.
ATTAR, Aygün, “Karabağ Sorunu ve Çözüm Arayışları”, Dokuzuncu Askeri
Tarih Semineri Bildirileri I (22-24 Ekim 2003), Genelkurmay
Basımevi, Ankara 2005.
AVŞAR, B. Zakir, Tunçalp Zafer, Sürgünde 50. Yıl: Ahıska Türkleri, TBMM
Kültür, Sanat ve Yayın Kurulu Yayınları, No 73, Ankara 1994.
AYDINGÜN, Ayşegül, Asker Ali, “Gürcistan: De Jure Üniter, De Facto
Parçalı”,
Bağımsızlıklarının
Yirminci
Yılında
Azerbaycan,
Gürcistan ve Ukrayna: Türk Dilli Halklar – Türkiye ile İlişkileri
(Ed: İsmail Aydıngün-Çiğdem Balım), Atatürk Kültür Merkezi, Ankara,
2012.
“Azerbaycan demoqrafik göstericileri”, Dövlet Statistika Komitesi, Bakı
2002.
“Azerbaycan gaz”, 1919, 28 may, No 110.
“Azerbaycan
İrana
nota
verdi”,
www.azadliq.org/content/article/24293918.html, Erişim tarihi: 11
Ağustos 2011.
“Azerbaycan İslam Partisi Genel Başkanı'na 12 Yıl Hapis Cezası”, 07 Ekim
2011,
http://ru.salamnews.org/tr/news/read/82541/azerbaycan-
islam-partisi-genel-bashkanina-12-yil-hapis-cezasi/,
Erişim
tarihi: 18.06.2012.
Azerbaycan Respublikası Ali Sovetinin Melumatı,1991,No 24, md. 448,
449.
Azerbaycan tarihi, Altıncı cild (aprel 1920-iyun 1941), Elm, Bakı 2000.
Azerbaycan tarihi, Beşinci cild (aprel 1920-iyun 1941), Elm, Bakı 2000.
155
Azerbaycan, 11 Nisan 1993.
Azerbaycan, 8 Nisan 1993
“Azerbaycanda ehali miqrantların hesabına çohalır”, 24 yanvar 2009,
http://deyerler.org/texts/news/cemiyyet/print:page,1,21752azzhrbaycanda-zhhald-mdqrantlarin-hesabina-goxalir.html,
21.04.2012
450
“Azerbaycandan
rus
ailesi
Rusiyaya
qaytarılır-ŞERH”,
Erişim
http://oxucu.info/?m=xeber&id=72127.10.2011,
tarihi:
09.09.2012
“Azerbaycanın
ehalisi
1-ci
rübde
0,3%
artıb”,
23.04.2009,
http://www.interfax.az/az/index.php?option=com_content&task=
view&id=36465&Itemid=9 , Erişim tarihi: 25.08.2012
“Azeri İnsan Hakları Savunucusunun Tutuklanması, Moskova’da Protesto
Edildi”,
http://www.medya73.com/yazdir-1-992766.html,
Erişim
tarihi: 08.06.2012
Azеrbaydjan v tsifrah. Bakı, 1964.
BABEROVSKİY,
Yorg,
Vrag
est
vezde.
“Stalinizm
na
Kavkaze”,
Rossiyskaya politicheskaya entsiklopediya, 2011.
BALAYEV, Aydın, “Sosyo-politik örgütlenme (1988-1997)”, (Der.) Ersanlı
Büşra ve Mehmedov Hüsamettin, Sözün, Sazın, Ateşin Ülkesi:
Azerbaycan, Istanbul, 2004, Da Yayıncılık, ss. 87-95.
BARARAŞVİLİ, M., Pravovoе polojеniе mеshov -rеparrianrov v Gruzii.
Tbilisi, 1988.
BARROL’D, V.V. “Dagеstan”, Rabotı po istoriçеskoy gеografii, Nauka,
Moskva, 1965.
156
BAYDAR-AYDINGÜN, Ayşegül, Rethinking Ethnic Identity Formation:
The Case of the Ahıska (Meskhetian) Turks in Turkey and
Kazakhstan, Doktora Tezi. Ankara: Orta Doğu Teknik Üniversitesi
Sosyal Bilimler Enstitüsü, 2001.
BAYIR, Emre, “Fars Milliyetçiliğinin Gelişimi ve Güney Azerbaycan’da Milli
Direniş Hareketi” Avrasya Dosyası, Sonbahar 1999, cilt 3. sayı 4,
ss. 90-124.
BAYIR, Emre, Aslanlı Araz, “Tehdit Merkezli Bir Dış Politika: İran’ın
Azerbaycan Politikası”, Stratejik Analiz, Cilt: 2, Sayı: 18, Ekim 2001.
BAYRAMLI,
Elçin,
“Qebele
RLS
Milli
Genefondu
Dağıdır”,
http://altay.azersayt.com/blog.html?page=comments&member=
altay&newsid=74584, Erişim Tarihi: 06.09.2012
BAYRAMOĞLU,
A.,
“Kreml
ne
daet
reşit
problemu
Karabaha”,
http://www.ekpress.ru/?content=article&id=4304, Erişim Tarihi:
06.09.2012
BESTUJEV-MARLİNSKİY, A.A., Povеsri i rasskazı, Moskva, 1976.
BİLENER, Tolga, “AB'nin Azınlık Hakları Anlayışı ve AB'yle Bütünleşme
Sürecinde Orta ve Doğu Avrupa Ülkeleri”, Beril Dedeoğlu, (der.),
Dünden Bugüne Avrupa Birliği, İstanbul, Boyut Kitapları, Ekim
2003.
BOZ, Hakan, İran İstihbarat Örgütünün Azerbaycan’a Yönelik Operasyonları,
http://www.21yyte.org/tr/yazi6641Iran_Istihbarat_Orgutunun_Azerbaycana_Yonelik_Operasyonlar
i.html, Erişim tarihi: 18.06.2012.
BRUK, S.I., Nasеlеniе mira (Ernografiçеskiy spravoçnik), Moskva, 1981.
157
BUDAK, Mustafa, "Osmanlı-Rus ilişkilerine Kafkasya". Avrasya Etütleri S. 4,
1996.
BUGAY, N.F. Rurki iz Mеshеrii: dolgiy pur’ k rеabiliratsii, Moskva,
«ROOS», 1994.
BUNTÜRK, Seyfeddin, Rus Türk Mücadelesinde Ahıska Türkleri, Berikan
Yayınları, Ankara 2007.
BЕNİNGSЕN, A., Pеçar’ i natsional’noе dvijеniе russkih musul’man do
1920 goda, ( Pеr. s fr. S. M.Polyakova), Baku, 1971.
CABBARLI, Hatem, “Geçmişten Günümüze Ermenistan’da Azerbaycan
Türkleri”, Ermeni Araştırmaları, Sayı 4, Aralık 2001-Ocak- Şubat
2002.
CABBARLI, Hatem, “Rusya'da Ermeni Diasporası: Oluşumu ve Faaliyetleri”,
Ermeni
Araştırmaları,
Sayı.
3,
Eylül-Ekim-Kasım
2001,
http://www.eraren.org/index.php?Lisan=tr&Page=Print&DergiIce
rikNo=253&Yer=DergiIcerik, Erişim Tarihi: 12.05.2012
CAFERSOY, Nazim, Eylalet – Merkez Düzeyinden Eşit Statüye:
Aerbaycan-Rusya İlişkileri (1991-2000),ASAM, Ankara 2000.
CAVADOV, Qemerşah, “Şahdağ etnik qrupları Azerbaycan halqlarının
qardaşlıq ailesinde. Azerbaycan XXI esrin astanasında”. Respublika
elmi-praktiki konfransının materialları, Bakı 1998, ss. 531-533.
CAVADOV, Qemerşah, Azerbaycanın azsaylı halqları ve milli azlıqları
(tarih ve müasirlik), Elm, Bakı 2000.
CAVADOV, Qemerşah. “Şahdağ halqları” kimlerdir, Etnik tarihimizin
açılmamış sehifeleri, “Say” qezeti, 29 avqust 1998.
CURTİS, Glenn E., Armenia, Azerbaijan, and Georgia: Country Studies,
Washington, D. C., Federal Research Division, 1995.
158
“Çatışma ve Diğer Ülke İçi Anlaşmazlıklar”, Avrasya Etüdleri, Cilt 3, Sayı 4,
Kış 1996/97.
ÇAVUŞOĞLU, Naz, Uluslararası İnsan Hakları Hukukunda Azınlık Hakları,
Su Yayınları, İstanbul, 2001.
ÇERNİLOVSKİ,
Z.,
Hrestomatiya
po
istorii
gosudarstvo
i
prava
zarubejnıh stran, Moskva, 1984.
ÇİNGİZOĞLU, Maarif, “Haçmazın iki kendine güneş Rusiyadan doğur”,
http://www.azadliq.org/content/article/447768.html, Erişim tarihi:
08.09.2012
ÇOLAKOĞLU, Selçuk, “Uluslararası Hukukta Hazarın Statüsü Sorunu”,
Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi Dergisi, Cilt: 53,
No: 1-. 4, ss. 107-122.
Çto tаkoe Gаbаlinskаya RLS sistemı preduprejdeniya o rаketnom nаpаdenii,
Gаzetа «Kommersаntъ» № 99 (3675) ot 08.06.2007 ,
“Dagеstanskaya Pravda”, http://dagpravda.ru/page/36 (36-47. sayfalar),
http://www.government-rd.ru/dagestan/naselenie,
DİNSTEİN, Yoram, The Protection of Minorities and Human Rights,
Martinus Nijhoff Publishers, Londra, 1992.
DJUVARLI, T., Azerbaydzhanskiy neft: poiski ravnodeystvuyushey.
Azerbaydjan i Rossiya: obşestvo i gosudarstva (Red. Sost.
D.E.Furman) Vıp, 4, Moskva, 2011.
“Dogovor mejdu Rossiyskoy Federatsii i Azerbaydjanskoy Respublikoy o
gosudarstvennıy
Federatsii
i
Azerbayjanskoy
Respublikoy
o
gosudarstvennioy granitse” (3 sentyabr 2010) http://embrusaz.com/dp_base.html, Erişim Tarihi: 14.05.2012
DONDUA, V., Nеkororıе zamеçaniya po kollеkrivnoy raborе "Istoriya
159
armyanskogo naroda, Tbilisi, 1983.
DOWLER, W. “The Politics of Language in Non-Russian Elementary Schools
in the Eastern Empire, 1865-1914”, Vol. 54., Russian Rewiew, 1995.
ss. 516-538.
DURDULAR, Ercan, “İran’ın Azerbaycan ve Ermenistan Politikası”, Avrasya
Dosyası, C. 2, S. 1, 1995.
ELÇIBEY,
Ebülfez,
İran
haqqında,
http://elcibey.wordpress.com/2006/06/24/iran-haqqinda,
Erişim
Tarihi: 12.09.2012
EFENDIYEV, Oqtay, Azerbaycan Sefeviler dövleti, Bakı, 1983.
“Ehalini nece sayırlar? (Siyahıyaalma vereqesine dahil edilmiş suallar)”,
http://www.mediaforum.az/articles.php?article_id=200904090445
05328&lang=az&page=00, Erişim Tarihi: 21.04.2012
“Ehalinin
milli
terkibi”,
Azerbaycan
Dövlet
Statistika
Komitesi,
http://www.azstat.org/statinfo/demoqraphic/az/006.shtml#s7,
Erişim Tarihi: 09.08.2012
“Ehalinin
siyahıya
alınması”,
Azerbaycan
Respublikasının
Dövlet
Statistika Komitesi, C. 2, Bakı, 2011, ss. 405-406.
Ekspress gazetesi, 26 Kasım 2006.
“Eli HESENOV, İranda sert beyanat verdi”, http://www.musavat.com/new/,
Erişim Tarihi: 07.04.2012
“Ermeniler Azerbaycana qarşı yürütdükleri separatçı siyasete Dağıstan
halqlarını da celb etmeye başlayıblar”, http://gun.az/social/30103 ,
Erişim Tarihi: 08.09.2012
160
“Ermenilerin
yaptıkları
terör
olayları”,
http://garabagh.net/content_106_tr.html, Erişim Tarihi: 07.09.2012
“Ermenistandakı
Rusiya
bazasında
12
min
herbçi
var”, http://www.musavat.com/new/Gündem/83610ERMENİSTANDAKI_RUSİYA_BAZASINDA_12_MİN_HERBÇİ_VA
R, Erişim Tarihi: 05.08.2012
ERÖZDEN, Ozan, Ulus-Devlet, Dost Kitabevi Yayınları, Ankara, 1997.
ERYILMAZ, Bilal, Osmanlı Devletinde Gayrimüslim Teb'anın Yönetimi,
Doğan Ofset, İstanbul, 1990, ss. 26-30.
“Etniçеskiy sostav rеspubliki”, http://www.minnaz.ru/etnicheski_sostav,
Erişim Tarihi: 11.05.2012
GASANLI, Djamil, “SSSR - Rurtsiya: or nеyrralirеra k holodnoy voynе (1939–
1953)”, Tsеnrr Propagandı, Moskva 2008.
GEMALMAZ,
Semih,
Ulusalüstü İnsan
Hakları
Hukukunun Genel
Teorisine Giriş, Legal, İstanbul 2010.
GÖRUM, Yasemin, Avrupa Konseyi, AGİT ve AB’de Azınlık Hakları ve
Batı Trakya Sorunu, (İ.Ü. SBE Uluslararası İliskiler Anabilim Dalı
Yayınlanmamış Doktora Tezi), İstanbul, 2006.
GULİŞAMBAROV, S., Oçеrk razviriya i sovrеmеn- noе sosroyaniе nеfryanoy
promışlеnnosri Bakinskogo rayona // Sbornik svеdеniy o Kavkazе.
Tiflis, 1880.
GULIЕVA,
N.,
http://www.vatan.org.ru/news/2009-03-10-1093,
Erişim
Tarihi: 24.05.2012
GULIЕVA, N., “Etniçеskiе mеn’şinstva: rеal’nosr’, pеrspеktivı”, İrs – Nasledie,
2006, N:5, ss. 4-8, http://www.vatan.org.ru/news/2009-03-10-1093,
Erişim Tarihi: 10.06.2012
161
GULIЕVA,
N., http://www.vatan.org.ru/news/2009-03-10-1093,
Erişim
Tarihi: 13.02.2012
GULIЕVA,
N., http://www.vatan.org.ru/news/2009-03-10-1093,
Erişim
Tarihi: 29.07.2012
HACILI, Asif, Ahıska Türkleri:Vatan Bilgisi, Ahıska Derneği Yayınları,
İstanbul 2009.
HACILI, Asif, “Qeribem bu vetende”, Genclik, Bakı 1992.
HACIZADE, Hikmet,
“Yeni Azerbaycan için Yeni Kimlik”, Azerbaycan,
Mayıs-Haziran, S. 312, 1998.
“Hakikat”, http://hakikat.etnosmi.ru/about.php, Erişim Tarihi: 24.05.2012
HALILOVA, Konul,”Goverment Struggles to Defuse Discontent in Baku
Suburb”, Euroasia Insight,13 Haziran 2002
HANBABAЕV, K.M., “Najmutdin Samurskiy (Efеndiеv) – vidnıy obş’еsrvеnnopolitiçеskiy
i
gosudarsrvеnnıy
dеyarеl’
Dagеstana”,
Narodı
Dagеstana, Mahaçkala, 2007.
HATİPOĞLU, Murat, Yunanistan'da Etnik Gruplar ve Azınlıklar, Ankara,
SAEMK Yayınları, 1999.
Hazar'ın Statüsü Konusunda Neden Bir Türlü Mutabakata Varılamıyor?,
http://www.21yyte.org/tr/yazi5899Hazarin_Statusu_Konusunda_Neden_Bir_Turlu_Mutabakata_
Varilamiyor.html, Erişim Tarihi: 23.08.2012.
HESENLI, Cemil, Azerbaycanda Milli Mesele: Siyasi Rerhberlik ve
Ziyalılar (1954-1959), Adiloğlu Neşriyyatı, Bakı, 2008.
“Hrah-oba ve Uryan-oba kendlerinde yaşayan Rusiya vetendaşları ile
bağlı mübahiseli mesele tam hellini tapıb”, http://aze.embrus-
162
az.com/236-xrax-oba-v-uryan-oba-kndlrind-yaayan-rusiya.html,
Erişim tarihi: 09.09.2012
http://gun.az/social/30103, Erişim Tarihi: 08.09.2012
HÜSEYNZADE, A., XIX esrin ikinci yarısında Azerbaycan tarihşünaslığı,
Bakı, 1967.
Iran’daki Gelişmeler Ve Ülkemize olan Etkileri, Jeopolitik Tartışmalar–4
Sonuç Raporu, Avrasya Stratejik Araştırmalar Merkezi, Ankara, 23
Haziran 2000.
İBRAGİMOV, M. D., Prеdprinimarеl’skaya dеyarеl’nosr’ G. Z. Tagiеva,
Baku, 1990.
İBRAHIMOVA, Ş., “Azerbaycan'da Demografik Gelişme Dinamiği”, Review
of Social, Economic & Business Studies, Vol.2, 302-318, ss. 302303.
İNANÇ, Zeri, Uluslararası Belgelerde Azınlık Hakları, Ütopya yay., Ankara
2004.
“İran
müdafie
naziri
Azerbaycana
işgüzar
sefere
gelib”,
http://www.gencbilim.com/News/iran-mudafi-naziri-Azrbaycanaisguzar-sfr-glib_24888.html, Erişim Tarihi: 17.05.2012
“İran Qarabağ münaqişesinin hellinde vasiteçi olmaq isteyir”, 30 nisan 2012,
http://deyerler.org/124078-dran-qarabad-mgnaqiejsinin-hjllindjvasitjgi-olmaq-istjyir.html, Erişim Tarihi: 25.08.2012
“İran’dan
Azerbaycan’a
Nota”,
The
Fhirst
News,
21.10.2011,http://www.1news.com.tr/azerbaycan/siyaset/2011102
1011818962.html, Erişim Tarihi: 23.08.2012.
163
“İran'da
tutuklu
Azeri
şairler
için
karar
http://www.hurriyet.com.tr/planet/21285680.asp,
günü”,
Erişim
Tarihi:
23.08.2012.
“İran'dan Azerbaycan İslam Partisi Başkanı’nın tutuklanmasına tepki”,
http://www.mehrnews.com/tr/newsdetail.aspx?NewsID=1230868,
Erişim Tarihi: 01.09.2012
skoе
“İran
naslеdiе
еvrееv”,
gorskih
http://www.juhuro.com/index.php?option=com_content&view=a
rticle&id=766:2011-07-12-16-28-48&catid=122:2010-10-25-22-1420&Itemid=590, Erişim Tarihi: 11.07.2011
İSMAİL-ZADЕ, D. I., Nasеlеniе gorodov Zakavkazskogo kraya v XIX naçalе XX v, Moskva, 1991.
İSMAYIL, Mahmud, Azerbaycan halqının yaranması, Bakı 1995.
İSMAYLOV, El’dar, “Karabahskiy uzеl: v rеrrospеkrivnoy pеrspеkrivnoy
prizmе, Karabah vçеra, sеgodnya i zavrra”, Çast’ 1, Marеrialı
nauçno-prakriçеskih
konfеrеntsiy
po
rеmе
“Karabah
sеgodnya i zavrra”. Pеrvaya ç., Baku, 2009.
doc.azerall.info/ru/articls/artc115-46.php,
vçеra,
http://karabakhErişim
Tarihi:
SSR
(Velikaya
18.03.2012
İstoriya
gosudarstva
Oktyabrskaya
i
prav
Azer-baydjanskoy
Revolyutsiya
i
soz-danie
Sovetskoy
gosudarstvennosti v Azerbaydjane), Baku, 1964.
İzvеstiya Bakinskoy gorodskoy dumı. 1914. № 5.
JAFAROV, Nazim, Azerbaycan Halk Cephesi (AHC) İktidarı Döneminde
Azerbaycan Dış Politikası (Haziran 1992-Haziran 1993), A.Ü. SBE
Kamu Yönetimi ve Siyaset Bilimi Anabilim Dalı Yayınlanmamış
Y.L. Tezi. Ankara 2000.
164
JANKO, Musulin, Hürriyet Bildirgeleri - Magna Charta'dan Avrupa İnsan
Hakları Sözleşmesi'ne, Belge Yayınları, İstanbul 1983, ss.30-33.
JDANKO,
T.
A,
''Etniçeskiye
Obtşnosti
i
Etniçeskiye
Protsessi
v
Dorevolyutsionnoy Rossi'', Sovremennıye Etniçeskiye Proçessı v
SSSR, Moskova, 1975.
KABUZAN, V.M., “Mnogonatsional’noе nasеlеniе Sеvеrnogo Kavkaza v
XVIII-XX vеkah (1795-1989)”, Rossiya v XX vеkе: problеmı
natsional’nıh otnoşеniy, Moskva, 1999.
KABUZAN, V.M., Nasеlеniе Sеvеrnogo Kavkaza v XIX – XX vеkah,
Etnosrarisriçеskoе isslеdovaniе, SPb., 1996.
KAPANİ, Munci, İnsan Haklarının Uluslararası Boyutları, Yenilenmiş
2.Basım,İstanbul,1991.
KASUMOV, M. M. G., “Zardabi — vıdayuş’iysya azеrbaydjanskiy prosvеrirеl’
vroroy polovinı XIX vеka”, Trudı AN AzSSR, 1955, C. 8. ss. 136-177;
Kavkazskiy kalеndar’ na 1852 god. Tiflis, 1851.
KESKİN,
Arif. “İran'da Fars Milliyetçiliğinin Üç Dalgası: "İranlılığa" Giden
Yol”. Güney Azerbaycan Sosyo-Kültürel Araştırmaları Dergisi,
Ankara 2005.
KHALED, A., The Politics of Muslim Cultural Reform: Jadidism in Tsarist
Central Asia, Berkeley, 1998.
KIMMINICH,
Otto,
“Neuere
Entwicklungen
des
Nationalitaten
und
Minderheitenrechts”, Politik und Zeitdeschichte, Beilage zur
Wochenzeitung: Das Parlament, 26.10.1985.
KOÇDEMİR, Kadir, Milli Devlet ve Küreselleşme, Ötüken Yayınları,
İstanbul, 2004.
165
KOSHBAKHT, Lotfali, İran’da Milli Kimlik İnşası, Farslık Ve Şiiliğin
İçselleşmesi, Hacetepe üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü,
Yayımlanmamış Yüksek Lisans Tezi, 2010.
“Köhne "otlaq davası", Rusiya metbuatı "Hrahoba mövzusu"nu gündeme
qaytarır,
http://www.ekspress.az/2011/02/10/get=32722,
Erişim
tarihi: 08.09.2012
KULİYEV, Hasan, “Rusya’nın Azerbaycan Stratejisi”, Avrasya Dosyası, Kış
1996, Cilt: 3, Sayı: 4.
KURBANOV, Erjan, “Azerbaycan’ın Güvenlik Kaygıları: Dağlık Karabağ
Üzerinde Ermenistan’la
KUROSZ, Juanna, “Breakdown in Talks Sets Stage fot New Protests in
Azerbaijani Town”, Euroasia Insight,09 Ağustos 2002
KURUBAŞ, Erol, Asimilasyondan Tanınmaya Uluslararası Alanda Azınlık
Sorunları ve Avrupa Yaklaşımı, Asil Yayın Dağıtım, Ankara 2006.
KYMLİCA, Will, National Minorities in Post-Comminist Europe: The Role of
International Norms and European Integration, Cornell University
Press, 2005.
“Lezgi
ve
avar
separatçıların
hedefi
http://avropa.info/news/?sehife=1&xeber=3617,
Azerbaycan”,
Erişim
Tarihi:
06.09.2012
“Lеzgi gazеr”, http://lezgi.etnosmi.ru/about.php, Erişim Tarihi: 23.05.2012
“Lеzginskiy
yazık
-
Yazıki
narodov
Rossii
v
Inrеrnеrе”,
http://www.peoples.org.ru/lezgi.html, Erişim Tarihi: 23.05.2012
166
MAMULİYA, G., Kontsеptsiya gosudarsrvеnnoy politiki Gruzii v ornoşеnii
dеportirovannıh i rеparriirovannıh v Gruziyu mеshov, Istoriya
sovrеmеnnost’, Jurnal TSеnrral’naya Aziya i Kavkaz, (Şvеtsiya),
1999, №1.
MAMЕDOVA, Farida, “Istina o Karabahskoy problеmе”, Jurnal Azеrbaydjan
i azеrbaydjantsı, S. 7–8, 2001.
MAMЕDOVA, Farida, Politiçеskaya Istoriya i istoriçеskaya gеografiya
Kavkazskoy Albanii, Elm, Baku, 1986.
MARHULİYA, Guram, “Armyanskiy sеpararizm na Yujnom Kavkazе”, Dirçeliş
XXI
esr,
2006,
104–105,
http://www.mns.gov.az/dircelish_jurnali_az.html,
Erişim
Tarihi:
13.06.2012
Marian, "International Covenant on Civil and Political Rights", American
Journal of International Law, Vol.89, Issue.3, 1995.
MEHMETOV, İsmail, Türk Kafkası'nda Siyasi ve Etnik Yapı
Eski
Çağlardan Günümüze Azerbaycan Tarihi, Ötüken, İstanbul 2009.
MEHMETZADE, Mirze Bala, Azerbaycan Misak-ı Millisi:28 Mayıs İstiklal
Beyannamesinin
Tahlili
(Aktarma
ve
şerhler:Alesker
Aleskerli,Elşad Mahmudov), Ankara, 2002.
MEMMEDOVA, Meryem, "Novruzeli Memmedov hebshanada vefat etmeyib,
öldürülüb",
http://deyerler.org/36640-mjjryjjm-mjjmmjjdova-
novruzjjli-mjjmmjjdov.html, Erişim Tarihi: 08.06.2012
Minority, http://www.encyclo.co.uk/define/Minority
167
“MO RF: Rossiya budet peredavat VS Armenii voorujenie na bezvozmezdnoy
osnove”,
http://panorama.am/ru/politics/2011/06/22/andrey-
gusev/, 19:02 22/06/2011, Erişim Tarihi: 05.08.2012
“Moskva - Bakı razılaşması lezgi halqına heyanet deyil” , http://www.haftaichi.com/v4/pre.php?id=56189, Erişim Tarihi: 08.09.2012
MUSABEYOV, R., “Azerbaycan’daki Etnik Azinliklar”, Avrasya Dosyası,
http://www.asam.org.tr/temp/temp1034.pdf,
Erişim
Tarihi:
12.06.2012
MUSABEYOV,
R.,
“Azerbaycan'daki
Etnik
Azınlıklar”,
Avrasya
Dosyası, Azerbaycan Özel, Cilt:7, Sayı:1, Ankara 2001, ss. 177196.
MUSABЕKOV, R., “Azеrbaydjan: еdinsrvo v mul’rikul’rurnom raznoobrazii”,
Erişim
http://karabakh-doc.azerall.info/ru/articls/artc034.htm,
Tarihi: 14.07.2012
MUSTAFA, Nazim, “1948-1953-cü İller Deportasiyasının Bezi Meqamları”,
Halq qezeti, 7 Ocak 2009.
MUSTAFAYEV, Arif, İngloyların maddi medeniyyeti (tarihi-etnoqrafik
tedqiqat), Çaşıoğlu, 2005, ss. 44-45.
MUTLU, Mesut, Kıran Abdullah, “Azınlık Kavramı ve Türkiye ile AB
Kapsamında
Azınlıkların
Değerlendirilmesi”,http://www.gau.edu.tr/PDFFiles/JSAS_003_05_
PDF/JASA_003_05_09_Mutlu.pdf, Erişim Tarihi: 16.07.2012
MЕHRALİЕV, Е.K., Gеografiçеskiе problеmı formirovaniya i razmеşеniya
nasеlеniya v Azеrbaydjanskoy SSR, El’m, Baku, 1984.
MЕLİKİŞVİLİ, G.A., K istorii drеvnеy Gruzii, Tbilisi, 1959.
168
NARİMANOĞLU, Kamil Veli,“Azerbaycan”,Yeni Türkiye, Türk Dünyası özel
sayısı, Temmuz-Ağustos, No 16, 1997.
“Narkotik qaçaqmalçıları ile silahlı toqquşmalarda Azerbaycanın 7 serhedçisi
helak olub, 9-u ise yaralanıb”, http://www.gun.az/social/21396,
Erişim Tarihi: 07.04.2012
NASİROV, R., Bor’ba za vlast’ v Azеrbaydjanе (1917-1920 gg.), Baku,
1993.
NESIBLI, Nesib, “Azerbaycan ve Moskova-Erivan-Tahran İttifakının Jeopolitik
kuşatması”, Stratejik Analiz,Cilt 1, Sayı 4, 2000, ss. 61-62.
NESİBLİ, N., Azerbaycan geopolitikası ve neft, Azerbaycan Araşdırmaları
Veqfi, Hezer Universitesi, Bakı 2000.
NİFTİYEV,
Niyaz,
Azerbaycanda
etnomühit,
http://modern.az/articles/25808/1/, Erişim Tarihi: 27.06.2012
NİKOLAY, Şavrov, Novaya ugroza russkomu dеlu v Zakavkaz’е.
Prеdsroyaş’aya rasprodaja Mugani inorodtsam, SPb: 1911, Elm,
Baku, 1990.
Oçerki istorii Kommnistiçeskoy partii Azerbaydjana, T. 1, Baku,
Azernesr, 1985.
OGAN, Sinan, “Yüzyılın Dramı... Azerbaycanda Göçmen (Kaçkın) Sorunu”,
http://haberaze.com/dr_sinan_ogan_yuzyilin_drami_azerbaycan
da_gocmen_kackin_sorunu-l-2-sayfa_id-676-y-120-id2-7000-fb3ecbd88df4a4e7e5b20541bf20a9fb0, Erişim Tarihi: 30.10.2011
ORAN, Baskın, Küreselleşme ve Azınlıklar, 4.Baskı, İmaj Yayıncılık,
İstanbul 2001.
ORAN, Baskın, Türk-Yunan İlişkilerinde Batı Trakya Sorunu, Bilgi
Yayınevi, 2. Baskı, İstanbul,1991.
169
ORUCLU, M, Azerbaycanda ve Mühaceretde Müsavat Partiyasının
fealiyyeti (1911-1992), Bakı, 2001, ss. 33-34.
ÖZBUDUN, Ergun, Türk Anayasa Hukuku, Ankara, 1993.
ÖZKUL, Osman, Vermez, Hüseyin, “Dağlık Karabağ Göçmenlerinin
Sosyo-Ekonomik Sorunları”, Bilig, Güz. 2009, Sayı 51: ss. 139170.
PAZARCI, Hüseyin, Uluslararası Hukuk, Turhan Kitabevi Yayınları, Ankara
2005.
PIRIYEVA, Sevil, Ahıska Türkleri Azerbaycanda (tarihi, sosial-medeni
heyatı), Elm, Bakı, 2005.
POMPЕЕV, Yu., Krovavıy omur Karabaha, Izd-vo "Azеrbaydjan", Baku
1992, ss. 19-20.
PREECE, J. Jackson, Ulusal Azınlıklar ve Avrupa Ulus-Devlet Sistemi,
(Çev. Ayşegul Demir), İstanbul, Donkişot Yay. 2001.
“Putin, helelik - bestesi ile populyar olan videonun müellifi sahlanılıb”,
http://www.bbc.co.uk/azeri/azerbaijan/2012/06/120622_hilal_ma
mmadov_meyhana.shtml, Erişim Tarihi: 08.06.2012
Pеrvaya Vsеobş’aya pеrеpis’ nasеlеniya Rossiyskoy Impеrii 1897 g. (Pod
rеd. N.A.Rroynitskogo), St. Pеtеrburg, 1905.
Qubatov
Elekber,
“Şahdağlılar
ve
dilleri”,
http://www.translit.az/ELEKTRON%20KITABXANA/TERCUMESU
NASLIQ/44.htm, Erişim Tarihi: 29.07.2012
Rargauzеr Ya., Sotsial’naya suş’nosr’ musavarizma // Vsеsoyuznaya konfеrеntsiya istorikov-marksistov: Rrudı. M., 1930, ss. 501-520.
RAŞİN, A. R, Naseleniye Rossii za 100 let, Moskova 1956,
170
RAZAKOV, R.Ç-M., İstoriya Dagеstana, Mahaçkala 2011.
RESULZADE, M., “Milli Dirilik-II". Dirilik, No 3. 14 Ekim. 1914.
RESULZADE, M., Azerbaycan Kültür Gelenekleri ve Çağdaş Azerbaycan
Edebiyatı, Ankara. 1984.
“Rusiya
Azerbaycanda
yeni
separitizm
dalğası
yaradır”,
http://azadliq.az/index.php?option=com_content&view=article&i
d=18231:rusiya-azrbaycanda-yeni-separitizm-dalas-yaratmaqistyir&catid=327:siyaset2&Itemid=414, Erişim tarihi: 09.09.2012
RUSTAMOV,
Rafig,
Azerbaycan
dış
politikasında
kimlik,
tehdit
algılaması ve güvenlik yaklaşımları, T.C. Ankara Üniversitesi
S.B.E Uluslararası ilişkiler anabilim dalı. Yayınlanmamış Doktora tezi,
Ankara, 2008.
“Rusya Neden Azerbaycan’ı Tanımıyor”, Ülfet gazetesi , 8 Şubat 1992.
Rutulı, http://dagpravda.ru/page/45, Erişim Tarihi: 25.09.2012
SABUNCU, Y., Anayasaya Giriş, 5. Bası, Ankara, 1997.
SAFAROV, S., “Stali izvestnı npvıe planı Rossii otnositelno Gabalinskoy
RLS”,
http://www.ekpress.ru/?content=article&id=4118,
Erişim
Tarihi: 06.09.2012
SAMЕDOV, V. I., Rasprosrranеniе marksizma-lеninizma v Azеrbaydjanе,
Baku, 1966.
SANDER, Oral, Siyasi Tarih, İmge Kitabevi, 3. Baskı, Ankara 1993.
SARAÇ,
Naciye,
Global
Yorum
İnternet
Dergisi,
27
Nisan
2007,
http://www.kavkazcenter.com/tur/content/2007/04/27/3062.shtml,
Erişim Tarihi: 07.09.2012
SARIHAHMETOĞLU, Nesrin, Karabağ, IQ yayınları 2011.
171
SEMEDZADE, Ziyad, Dağlık Karabağ Namalum Hakikatlar, Vatan
Neşriyatı, Bakü 1995.
Soglaşenie mejdu Pravitelstvom Rossiyskoy Federatsii i Pravitelstvom
Azerbaydjanskoy Respubliki o sotrudniçestve v oblasti ratsionalnogo
ispolzovaniya vodnıh resursov transgraniçnoy reki Samur (3 sentyabr
2010), http://embrus-az.com/dp_base.html
SÜLEYMANLI, Ebülfez, Milletleşme Sürecinde Azerbaycan Türkleri,
Ötüken.
SÜMERINLI,
Cesur,
“Qebele
RLS
üçün
20
illik
icare
sazişi?”,
http://www.ayna.az/2010-04-24/siyaset/2457-QebeleRLSAzerbaycan-sazish, 24.04.2010, Erişim Tarihi: 06.09.2012
SWİETOCHOWSKİ, T., Müslüman Cemaatten Ulusal Kimliğe Rus
Azerbaycanı:1905-1920
(Çeviren:Nuray
Mert),
Bağlam
yay.,
İstanbul, 1988
SЕİDZADЕ, D. B., Iz istorii azеrbaydjanskoy burjuazii v naçalе XX vеka,
Baku, 1978.
ŞABANOV,
F.
S.,
Razvitie
sovetskoy
go-su-dar-stvennosti
v
Azerbaydjane, Moskva, Gosyurzdat, 1959.
ŞİR, Aslan Yavuz, “Hazar’ın Statüsü, Jeopolitiği ve Bölgesel Güvenliğe
Etkileri”, Global Strateji Dergisi, Yıl:3 Sayı:12, Kış 2008, ss. 120130.
TAŞDEMİR,
Hakan
&
Murat
Saraçlı,
“Avrupa
Birliği
ve
Türkiye
Perspektifinden Azınlık Hakları Sorunu”, Uluslararası Hukuk ve
Politika, cilt 2, no:8, ss 25-35, 2007.
TAŞKIRAN
Cemalettin,
Geçmişten
Günümüze
Genelkurmay Yayınevi, Ankara, 1995.
Karabağ
Meselesi,
172
TERZİOĞLU, Süleyman Sırrı, “Hazar’ın Statüsü Hakkında
Devletlerin
Hukuksal
Görüşleri”,
Orta
Asya
Kıyıdaş
ve
Kafkas
Araştırmaları Dergisi, Cilt:3, Sayı: 5, ss. 26-47, 2008.
TİŞKOV
V.A.,
Dagеstan”,
“Rеspublika
http://valerytishkov.ru/cntnt/publikacii3/kollektivn/na_puti_k_/re
spublika2.html#_ftnref21, Erişim Tarihi: 23.05.2012
TİŞKOV,
Dagеstan”,
V.A.,”Rеspublika
http://valerytishkov.ru/cntnt/publikacii3/kollektivn/na_puti_k_/r
espublika2.html#_ftnref21, Erişim Tarihi:
TOHİDİ, Nayereh, “Gender and National Identity in Post-Soviet Azerbaijan: A
Regional Perspective”. (Der.) Acar, Feride ve Gunes-Ayata, Ayse,
Gender and Identity Construction: Women of Central Asia, The
Caucasus and Turkey, Brill, Leiden, ss. 249-292, 2000
TOURAİNE, Marisol, Altüst Olan Dünya, 21. Yüzyılın Jeopolitiği, Ümit
yayıncılık, Birinci Baskı, Ankara, 1997
TSAHURI, http://dagpravda.ru/page/48, Erişim Tarihi: 22.05.2012
TUNÇ, Hasan, “Uluslararası Sözleşmelerde Azınlık Hakları Sorunu ve
Türkiye”,
http://www.hukuk.gazi.edu.tr/editor/dergi/8_10.pdf, Erişim Tarihi:
30.09.2012
TURAN,
Aslıhan
P.
,
“Uluslararası
Hukukta
ve
AB’de
Azınlıklar”,
http://www.bilgesam.org/tr/index.php?option=com_content&vie
w=article&id=625:uluslararas-hukukta-ve-abdeaznlklar&catid=113:analizler-sosyo-kultur&Itemid=151,
Erişim
Tarihi: 12.12.2011.
TURAN,
Aslıhan
P.
,
“Uluslararası
Hukukta
ve
AB’de
Azınlıklar”,
http://www.bilgesam.org/tr/index.php?option=com_content&vie
173
w=article&id=625:uluslararas-hukukta-ve-abdeaznlklar&catid=113:analizler-sosyo-kultur&Itemid=151,
Erişim
Tarihi: 04.12.2011.
TURAN, “Davud, İran’ın Azerbaycan Cumhuriyeti ve Güney Azerbaycan
Politikası”,
http://diranish.net/?act=content&act2=body&cat=4&n_id=224,
Erişim Tarihi: 11.09.2012
TURAN, Davud, “İran’ın Azerbaycan Cumhuriyeti ve Güney Azerbaycan
Politikası”,
http://diranish.net/?act=content&act2=body&cat=4&n_id=224,
Erişim Tarihi: 14.08.2012
TURAN, Davut, “İran'ın Azerbaycan'a Karşı Psikolojik savaşı”, Global Strateji ,:
05/04/2007.
TÜRKDOĞAN, Orhan, Etnik Sosyoloji, Timaş Yayınları, 2003.
URLANİS, B. T., Rost Naseleniya v Yevrope, Moskova, 1941.
ÜNAL, Ömer Faruk, “Azerbaycan 1988-1995: Sancı, Kargaşa ve İktidar”.
http://journal.qu.edu.az/article_pdf/1027_305.pdf, Erişim Tarihi:
03.08.2012
ÜRER, Levent, Azınlıklar ve Lozan Tartışmaları, Derin Yayınları, İstanbul,
2003.
VALEHOĞLU,
Fahri
-Hacılar.
“Rus
İşgali
Sonrasında
Azerbaycan
Topraklarında Ermeni İskanı”, KÖK Sosyal ve Stratejik Araştırmalar
Dergisi, Ermeni Araştırmaları II, Cilt XII, Sayı 2 (Güz 2010), ss. 3544,
KÖKSAV
http://www.koksav.org.tr/arsiv/201012206.pdf,
11.08.2012
Yayınları,
Erişim
Tarihi:
174
VELIYEV, M.H. (Baharlı), Azerbaycan, Bakı, 1993.
VELİYEV, İ. , Muhtarov, K. , Hüseynov, F. “Deportasiya”, Bakı, Azerbaycan
Ensiklopediyası, 1998.
VODARSKİY, Y. E, Naseleniye Rossii za 400 let, Moskova 1973.
“Vozmojnosti
Gаbаlinskoy
rаdiolokаtsionnoy
stаntsii”,
Sprаvkа,
http://www.rian.ru/spravka/20070608/66921255.html,
Erişim
Tarihi: 06.09.2012
“Vsеrossiyskaya
pеrеpis’
nasеlеniya
http://www.russiandc.com/news.html?id=1932,
2010
Erişim
goda”,
Tarihi:
04.04.2012
“Vsеsoyuznaya pеrеpis’ nasеlеniya 1937 goda: obş’iе irogi, Sbornik
dokumеnrov i marеrialov”, ROSSPEN, Moskva, 2007.
YUNUSOV,A.S.,
http://www.iea.ras.ru/topic/census/mon/yunus_mon2001.htm,
Erişim Tarihi: 05.02.2012
YUNUSOV, A.S. , “Etniçеskiе i migratsionnıе protsеssı v posrsovеrskom
Azеrbaydjanе”
http://chairs.stavsu.ru/geo/Conference/c1-67.htm
Erişim Tarihi: 21.06.2012
YUNUSOV, Arif, “Etnicheskii Sostav Azerbaijana (Po Perepisi 1999 Goda)”
(Azerbaycan’ın Ethnic Yapısı- 1999 Nüfus Sayımına Göre), 2001,
http://www.iea.ras.ru/topic/census/mon/yunus_mon2001.htm,
Erişim Tarihi: 23.11.2011
YUNUSOV, Arif, “Consolidating a National Identity in Exile: the Meskhetian
Turks in Azerbaijan”, (Der.) Trier, Tom ve Khanzhin, Andrei, The
Meskhetian Turks at a Crossroads: Integration, Repatriation or
Resettlement?, 2007
175
ZEYREK, Yunus, “Ahıska’nın Şanlı Tarihi Huzurunda”, Yeni Türkiye, No 16,
1997.
ZEYREK, Yunus, Dünden Bugüne Ahıska Türklüğü, Türk Federasyon
Yayınları, Frankfurt No: 2, 1995.
176
EKLER
Ulusal Azınlıkların Korunması için Çerçeve Sözleşme 358
Strasbourg, 1.II.1995
Avrupa Konseyi'ne üye Devletler ve işbu çerçeve Sözleşmesini
imzalayan diğer Devletler; Avrupa Konseyi'nin amacının, ortak mirasları olan
idealleri ve ilkeleri korumak ve gerçekleştirmek üzere üyeleri arasında daha
sıkı bir birliğe ulaşmak olduğunu dikkate alarak;
Bu amaca ulaşmanın yöntemlerinden birinin insan hakları ve temel
özgürlüklerin korunması ve geliştirilmesi olduğunu dikkate alarak;
9 Ekim 1993 tarihinde Viyana'da Avrupa Konseyi'ne üye Devletlerin
Devlet Başkanları ve Başbakanları tarafından kabul edilen bildirinin devamını
arzulayarak;
Kendi topraklarında, ulusal azınlıkların mevcudiyetini korumaya kararlı
olarak; ulusal azınlıkların korunmasının istikrar, demokratik güvence ve bu
kıtadaki barış için gerekli olduğunu,Avrupa tarihindeki kargaşaların ortaya
koyduğunu dikkate alarak;
Çoğulcu ve gerçekten demokratik bir toplumun, sadece ulusal azınlığa
mensup her ferdin etnik, kültürel, dilbilimsel ve dinsel kimliğine saygı
göstermekle kalmayıp bu kimliğin dile getirilmesi, korunması ve geliştirilmesi
için elverişli şartları oluşturmasını da sağlaması gerektiğini dikkate alarak;
Bir hoşgörü ve diyalog ortamı oluşturulmasının, kültürel çeşitliliğin, bir
toplumun bölünmesinin değil, bölünme için değil, zenginleşmenin kaynağı
ve etkeni olmasını sağlamak için gerekli olduğunu dikkate alarak;
Hoşgörülü ve müreffeh bir Avrupa yaratılmasının, yalnızca Devletler
arasında işbirliğine dayanmadığını, her Devletin anayasa ve bütünlüğüne
zarar vermemek kaydı ile bölgesel ve yerel yönetimler arasındaki sınır ötesi
işbirliğini gerektirdiğini de dikkate alarak;
358
Kaynak: http://www.avrupakonseyi.org.tr/antlasma/aas_157.htm
177
İnsan Hakları ve Temel Özgürlüklerin Korunması Sözleşmesini ve
Protokollerini göz önünde bulundurarak;
1. Birleşmiş Milletler Sözleşme ve Bildiri ile özellikle 29 Haziran 1990
tarihli Kopenhag belgesi olmak üzere, Avrupa Güvenlik ve İşbirliği Konferansı
belgelerinde yer alan ulusal azınlıkların korunmasına ilişkin yükümlülükleri
göz önünde bulundurarak;
2. Yasalar çerçevesinde, devletlerin toprak bütünlüğüne ve ulusal
egemenliğine saygı göstererek, üye Devletlerde ve bu belgeye Taraf olacak
başka Devletlerde ulusal azınlıkların ve bu azınlıklara mensup fertlerin hak
ve özgürlüklerinin etkin korunmasını sağlamak için dikkat edilecek ilkeleri ve
onlardan doğan yükümlülükleri tanımlamaya kararlı olarak;
İç mevzuat ve uygun hükümet politikaları yoluyla, işbu Çerçeve
Sözleşmesinde açıklanan ilkeleri hayata geçirme kararlılığı içinde bulunarak
Aşağıdaki hususlarda mutabık kalmışlardır:
Bölüm I
Madde 1
Ulusal
azınlıklar
ve
bu
azınlıklara
mensup
fertlerin
hak
ve
özgürlüklerinin korunması, insan haklarının uluslararası korunmasının
ayrılmaz bir parçasıdır ve böylelikle uluslararası işbirliği alanında yer alır.
Madde 2
İşbu Çerçeve Sözleşmesinin hükümleri, anlayış ve hoşgörü temeliyle
iyi komşuluk, dostane ilişkiler ve Devletler arasında işbirliği ilkelerine uyum
içinde, iyi niyetle uygulanacaktır.
Madde 3
1. Ulusal azınlığa mensup her fert, böyle bir muamele görme veya
görmemeyi özgürce seçme hakkına sahip olacaktır ve böyle bir seçimden ya
da bu seçimle bağlantılı hakların kullanılmasından hiçbir sakınca ortaya
çıkmayacaktır.
178
2. Ulusal azınlıklara mensup fertler, bireysel olduğu gibi başkalarıyla
topluca, işbu Çerçeve Sözleşmesinde belirtilen ilkelerden doğan hak ve
özgürlükleri kullanabilirler.
Bölüm II
Madde 4
1. Taraflar ulusal azınlıklara mensup her ferde kanun önünde eşitlik
hakkını ve kanunlarca eşit olarak korunma hakkını güvence altına almayı
taahhüt ederler. Bu bakımdan, ulusal azınlığa mensupluk üzerine kurulu her
ayrımcılık yasaklanacaktır.
2. Taraflar, bir ulusal azınlığa mensup fertler ile çoğunluğa mensup
olanlar arasında, ekonomik, sosyal, politik ve kültürel yaşamın tüm
alanlarında, tam ve etkin bir eşitlik sağlamak amacıyla, gerektiği yerde,
uygun tedbirleri almayı taahhüt ederler. Bu bakımdan, Taraflar ulusal azınlığa
mensup fertlerin özel koşullarını dikkate alacaklardır.
3. 2.fıkra çerçevesinde alınan tedbirler ayrımcılık olarak kabul
edilmeyecektir.
Madde 5
1. Taraflar, ulusal azınlıklara mensup fertlere kültürlerini sürdürme ve
geliştirmenin yanında, kimliklerinin temel unsurlarını; dil, din, gelenekler ve
kültürel miraslarını korumak için gerekli şartları teşvik etmeyi taahhüt ederler.
2. Bütünleşme ile ilgili genel politikaları çerçevesinde alınan tedbirlere
zarar vermemek kaydıyla, taraflar, ulusal azınlıklara mensup fertlerin istekleri
dışında, sindirmeye yönelik her politika veya uygulamadan sakınacaklar ve
bu fertleri, bu tür sindirmeye yönelik her faaliyete karşı koruyacaklardır.
Madde 6
1. Taraflar, toprakları üzerinde yaşayan tüm fertler arasında etnik,
kültürel, dilbilimsel veya dinsel kimliklerine bakılmaksızın hoşgörü ve kültürler
arası diyalogu teşvik edecekler ve karşılıklı saygı ve anlayışı ve işbirliğini
teşvik etmek için özellikle eğitim, kültür ve medya alanlarında etkili tedbirler
179
alacaklardır.
2. Taraflar, etnik, kültürel, dilbilimsel veya dinsel kimlikleri nedeniyle
tehdit veya ayrımcılık, düşmanlık veya şiddet eylemlerine maruz kalabilecek
herhangi bir ulusal azınlığa mensup fertleri korumak için uygun tedbirler
almayı taahhüt ederler.
Madde 7
Taraflar, ulusal bir azınlığa mensup her ferdin, barışçıl olarak toplanma
özgürlüğü, dernek kurma özgürlüğü, ifade özgürlüğü ve düşünce, vicdan ve
din özgürlüğü haklarına saygı gösterilmesini temin edeceklerdir.
Madde 8
Taraflar, ulusal bir azınlığa mensup her ferde, dinini ve inancını
uygulama hakkını ve dini kurum, örgüt ve dernekler kurma haklarını tanımayı
taahhüt ederler.
Madde 9
1. Taraflar, ulusal bir azınlığa mensup her ferdin, ifade özgürlüğü
hakkının, görüş sahibi olma özgürlüğü ve kamu yetkililerinin müdahalesi
olmadan ve sınırlara bakılmaksızın azınlık dilinde bilgi veya düşünceleri alma
ve iletme özgürlüğünü kapsadığını tanımay1 taahhüt ederler.
Taraflar, kendi yasal sistemleri çerçevesinde ulusal bir azınlığa
mensup
fertlerin
medya
organlarına
ulaşımda
ayrımcılığa
maruz
bırakılmamalarını sağlayacaklardır.
2. Birinci fıkra, Tarafların, radyo, televizyon yayınları yapılması veya
sinema şirketlerinin kurulmasını, ayrımcılık yapmadan ve nesnel kriterlere
dayanarak izne bağlamalarını engellemez.
3. Taraflar, ulusal azınlığa mensup fertlerin, yazılı basın organları
kurma ve bunları kullanmasını engellemeyeceklerdir. Radyo ve televizyon
yayıncılığının yasal çerçevesi içinde, Taraflar, ulusal azınlığa mensup fertlere
kendi medya organlarını kurma ve kullanma olanağını mümkün olduğu
ölçüde ve 1.fıkranın hükümleri göz önünde bulundurarak sağlayacaklardır.
180
4. Taraflar, ulusal azınlığa mensup fertlerin medya organlarına
ulaşımını kolaylaştırmak ve hoşgörüyü teşvik etmek ve kültürel çoğulculuğu
sağlamak
için,
kendi yasal sistemleri
çerçevesinde
uygun
tedbirler
alacaklardır.
Madde 10
1. Taraflar, ulusal azınlığa mensup her ferdin, azınlık dilini, serbestçe
ve engelsiz olduğu gibi topluluk önünde de sözlü ve yazılı olarak kullanma
hakkını tanımayı taahhüt ederler.
2. Geleneksel olarak veya sayılarının çokluğu bakımından ulusal
azınlıklar tarafından iskan edilmiş bulunan bölgelerde, bu kişiler tarafından
talep edilmiş ise ve bu talebin gerçek bir ihtiyaca dayandığı yerlerde, Taraflar,
mümkün olduğu ölçüde, azınlık dillerinin bu kimseler arasında ve idari
makamlarca kullanılmasını sağlamaya çalışacaklardır.
3. Taraflar, ulusal bir azınlığa mensup her ferdin, en kısa zamanda
anladığı dilde, tutuklanma nedenleri kendisine yöneltilen suçun cinsi ve
nedeni konusunda bilgi verilmesi ve bu dilde, gerekirse bir tercümanın
parasız yardımıyla kendini savunma hakkını garanti etmeyi taahhüt ederler.
Madde 11
1. Taraflar, ulusal bir azınlığa mensup her ferde, azınlık dilindeki
soyadını (aile adını) ve adını kullanma hakkını ve bunların resmen tanınması
hakkını kendi yasal sistemlerindeki yöntemlere göre sağlamayı taahhüt
ederler.
2. Taraflar, ulusal bir azınlığa mensup her ferdin kendi azınlık dilindeki
işaretleri, yazıları ve özel nitelikteki her türlü bilgiyi kamuya açık bir şekilde
teşhir etme hakkını tanımayı taahhüt ederler.
3. Geleneksel olarak veya sayılarının çokluğu bakımından ulusal
azınlıklar tarafından iskan edilmiş bölgelerde, Taraflar, kendi yasal sistemleri
çerçevesinde, uygun yerlerde diğer Devletlerle anlaşma halleri dahil olmak
üzere ve kendi özel koşullarını da dikkate alarak, yeteri kadar talep olduğu
181
zaman, kamuya açık geleneksel, yöresel isimleri, sokak isimleri ve diğer
topografik
işaretleri
azınlık
dilinde
de
belirtmek
hususunda
gayret
göstereceklerdir.
Madde 12
1. Taraflar, uygun olan hallerde, ulusal azınlıkların ve çoğunluk
kültürünün, tarihinin, dilinin ve dininin tanıtılmasını sağlamak için, eğitim ve
araştırma alanlarında önlemler alacaklardır.
2. Bu
bağlamda,
Taraflar,
diğer
tedbirler
yanında
öğretmen
yetiştirilmesi ve okul kitaplarına ulaşım için yeterince imkan yaratacaklar ve
değişik
toplumlar
arasında
öğretmen
ve
öğrenci
temasını
kolaylaştıracaklardır. .
3. Taraflar, ulusal azınlıklara mensup fertler için her düzeyde eğitime
girişte şans eşitliğini teşvik etmeyi taahhüt ederler.
Madde 13
1. Taraflar, kendi eğitim sistemleri çerçevesinde, ulusal azınlıklara
mensup fertlere kendilerine özgü özel eğitim ve yetiştirme kurumlarını kurma
ve yönetme hakkını tanıyacaklardır.
2. Bu hakkın kullanılması Taraflar için herhangi bir mali yükümlülük
getirmeyecektir.
Madde 14
1. Taraflar, ulusal bir azınlığa mensup her ferde azınlık dilini öğrenme
hakkını tanımayı taahhüt ederler.
2. Geleneksel olarak veya sayılarının çokluğu bakımından ulusal
azınlıklar tarafından iskan edilmiş bölgelerde, Taraflar, mümkün olduğu
ölçüde ve kendi eğitim sistemleri çerçevesinde, yeterli talep olduğu takdirde,
azınlıklara mensup kimselerin, azınlık dilini öğrenmeleri veya bu dilde ders
almaları için uygun imkanlar yaratmaya çalışacaklardır.
3. İşbu maddenin 2.fıkrası resmi dilin öğrenilmesine veya bu dilde
182
eğitime zarar vermeden uygulanacaktır.
Madde 15
Taraflar, ulusal azınlıklara mensup şahısların kültürel, sosyal ve
ekonomik hayat ile kamu işlerine, özellikle kendilerini etkileyenlere fiili
katılımları için gerekli şartları yaratacaklardır.
Madde 16
Taraflar, ulusal azınlıklara mensup şahısların ikamet ettiği coğrafi
alanda nüfus oranlarını değiştiren ve işbu Çerçeve Sözleşmesinde belirtilen
ilkelerden doğan hak ve özgürlüklere zarar verme amacı güden tedbirler
almaktan kaçınacaklardır.
Madde 17
1. Taraflar, ulusal azınlıklara mensup şahısların başka devletlerde
yasal olarak bulunan, özellikle etnik, kültürel, dilbilimsel veya dinsel kimliği
paylaştıkları veya ortak kültürel mirasa sahip olan şahıslarla, özgür ve
barışçıl ilişki kurma ve devam ettirme hakkını engellememeyi taahhüt ederler.
2. Taraflar, ulusal azınlıklara mensup fertlerin sivil örgütlerin hem
ulusal hem de uluslararası düzeydeki çalışmalarına katılma hakkını
engellememeyi taahhüt ederler.
Madde 18
1. Taraflar, gereken hallerde, ilgili ulusal azınlıklara mensup şahısların
korunmasını sağlamak için başka Devletlerle, özellikle komşu Devletlerle, çift
taraflı ve çok taraflı Sözleşmeler yapmaya gayret edeceklerdir.
2. Uygun olan hallerde, Taraflar, sınır ötesi işbirliğini teşvik etmeyi
amaçlayan önlemler alacaklardır.
Madde19
Taraflar, işbu Çerçeve Sözleşmesinin içerdiği ilkelere saygı göstermeyi
ve gerektiği hallerde, uluslararası hukuki belgelerde, özellikle İnsan Hakları
ve Temel Özgürlüklerin Korunması Sözleşmesi ve Protokollerinde, öngörülen
183
sınırlama, kısıtlama veya ayrılmaları, bu prensiplerden doğan hak ve
özgürlüklere uygun olduğu ölçüde uygulamayı taahhüt ederler.
Bölüm III
Madde 20
İşbu Çerçeve Sözleşmesinde öngörülen ilkelerden doğan hak ve
özgürlüklerin uygulamasında, ulusal azınlıklara mensup herhangi bir kişi,
ulusal mevzuata ve başkasının haklarına, özellikle çoğunluğa veya diğer
ulusal azınlıklara mensup fertlerin haklarına saygı gösterecektir.
Madde 21
İşbu Çerçeve Sözleşmesinin hiçbir hükmü, uluslararası hukukun temel
ilkelerine ve özellikle, Devletlerin egemen eşitliği, toprak bütünlüğü ve siyasal
bağımsızlığı ile ters düşen bir eylem yapmak veya bu tür bir faaliyete
girişmek hakkının mevcut olduğunu ima edecek şekilde yorumlanamaz.
Madde 22
İşbu Çerçeve Sözleşmesinin hiç bir hükmü Akit bir Tarafın kanunları ile
veya Taraf olduğu anlaşmalar ile sağlanan insan hakları ve temel özgürlükleri
kısıtlayacak veya onlarla ters düşecek bir şekilde yorumlanamaz.
Madde 23
İşbu Çerçeve Sözleşmesinde öngörülen ilkelerden doğan hak ve
özgürlükler, İnsan Hakları ve Temel Özgürlüklerin Korunması Sözleşmesi ve
Protokolleri'nde bunlara tekabül eden hükümlere tabi oldukları ölçüde, bu
hükümlere uygun olarak kabul edilecektir.
Bölüm IV
Madde 24
1. Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesi ,işbu Çerçeve Sözleşmesinin
Akit Taraflarca uygulanmasını kontrol edecektir.
2. Avrupa Konseyi'ne üye olmayan Taraflar, belirlenecek şartlar
uymak suretiyle Sözleşmenin uygulama mekanizmasına katılacaklardır.
184
Madde 25
1. Akit bir Taraf işbu Çerçeve Anlaşması'nın kendisi bakımından
yürürlüğe girmesinden itibaren bir yıllık bir süre zarfında, bu çerçeve
Sözleşmesinde belirtilen prensipleri uygulamak için alınan yasal ve başka
önlemlere ilişkin tüm bilgiyi Avrupa Konseyi Genel Sekreterine ulaştıracaktır.
2. Bunu müteakip, her bir Taraf, dönem dönem ve ayrıca Bakanlar
Kurulunun talep ettiği zamanlarda, işbu Çerçeve Sözleşmesinin uygulanması
ile ilgili diğer tüm bilgileri Genel Sekretere iletecektir.
3. Genel Sekreter bu maddenin hükümlerine uygun olarak kendisine
ulaştırılan her bilgiyi Bakanlar Komitesine iletecektir.
Madde 26
1. İşbu Çerçeve Sözleşmesinde belirtilen ilkeleri uygulamak için
Taraflarca alınan tedbirlerin yeterli olup olmadığını değerlendirmek için
zaman, Bakanlar Kuruluna, üyelerinin, ulusal azınlıkların korunması alanında
uzmanlıkları tanınmış kişilerden oluşan bir danışma komitesi yardımcı
olacaktır.
2. Danışma komitesinin üyeleri ve çalışma yöntemleri İşbu Çerçeve
Sözleşmesinin yürürlüğe girme sinden itibaren bir yıllık bir süre içerisinde
Bakanlar Komitesince tespit edilecektir.
Bölüm V
Madde 27
İşbu Çerçeve Sözleşmesi Avrupa Konseyi'ne üye devletlerin imzasına
açılacaktır. Yürürlüğe giriş tarihine kadar, Bakanlar Kurulu'nca davet edilen
diğer devletlerin de imzasına açılacaktır. Sözleşme onay, kabul veya uygun
bulmaya tabidir. Onay, kabul veya uygun bulma belgeleri Avrupa Konseyi
Genel Sekreteri'ne tevdi edilecektir.
Madde 28
1. İşbu Çerçeve Sözleşmesi, Avrupa Konseyine üye on iki Devletin,
185
27. Madde uyarınca Sözleşme ile bağlı olduklarına dair rızalarını ifade
ettikleri tarihten sonraki üç aylık bir dönemi takip eden ayın ilk gününde
yürürlüğe girecektir.
2. İşbu Çerçeve Sözleşmesine bağlı olduğuna dair rızasını daha sonra
bildirecek her üye Devlet için, söz konusu Sözleşme, onay, kabul veya uygun
bulma belgesinin veriliş tarihinden sonraki üç aylık dönemin sona ermesini
takip eden ayın ilk gününde yürürlüğe girecektir.
Madde 29
1. İşbu Çerçeve Sözleşmesinin yürürlüğe girmesinden ve Akit
Devletlere danıştıktan sonra, Avrupa Konseyi Bakanlar Kurulu, Avrupa
Konseyi Statüsünün 20.maddesinin öngördüğü üzere çoğunlukla alınan
kararla, 27.maddenin hükümleri uyarınca imzaya davet edilmiş, fakat henüz
Sözleşmeyi imzalamamış Avrupa Konseyi'ne üye olmayan her devlet ile üye
olmayan başka herhangi bir Devleti, işbu Çerçeve Sözleşmesine katılmaya
davet edilebilir.
2. Katılan her devlet için, Çerçeve Sözleşmesi, katılım belgesinin
Avrupa Konseyi Genel Sekreterine veriliş tarihinden sonraki üç aylık dönemin
sona ermesini takip eden ayın ilk gününde yürürlüğe girecektir.
Madde 30
1. Her devlet, imza esnasında veya onay, kabul, uygun bulma veya
katılım belgesini tevdi ederken işbu Çerçeve Sözleşmesinin uygulanacağı,
uluslararası ilişkilerinden sorumlu olduğu toprak veya toprakları belirleyebilir.
2. Her devlet, daha sonraki herhangi bir zamanda, Avrupa Konseyi
Genel Sekreteri'ne muhatap bir bildirimle, işbu Çerçeve Sözleşmesinin
uygulanma alanını, bildiride belirtilen başka herhangi bir bölgeye teşmil
edebilir. Çerçeve Sözleşmesi, bu yöre için tebligatın Genel Sekreter
tarafından teslim alınış tarihinden sonraki üç aylık bir dönemin sona ermesini
takip eden ayın ilk gününde yürürlüğe girecektir.
3. Bu bildirimde belirtilen her toprak parçası bakımından, bundan
186
önceki iki fıkra uyarınca verilen herhangi bir bildirim Genel Sekretere sunulan
tebligatla geri alınabilir. Geri alma, Genel Sekreter tarafından tebligatın teslim
alınış tarihinden sonraki üç aylık dönemin sona ermesini takip eden ayın ilk
günü yürürlüğe girecektir.
Madde 31
1.
Herhangi bir
Sekreteri'ne
muhatap
Taraf, bu Sözleşmeyi Avrupa Konseyi Genel
bir
bildirimde
bulunmak
suretiyle
her
zaman
feshedebilir.
2. Böyle bir fesih, Genel Sekreter tarafından tebligatın teslim alınış
tarihinden sonraki altı aylık bir dönemin sona ermesini takip eden ayın ilk
gününde yürürlüğe girecektir.
Madde 32
Avrupa Konseyi Genel Sekreteri,
a. herhangi bir imzayı,
b. her onay, kabul, uygun bulma veya katılım belgesinin tevdiini,
c. 28,
29
ve
30.maddelerine
uygun
olarak
işbu
Çerçeve
Sözleşmesinin her yürürlüğe giriş tarihini,
d. işbu Çerçeve Sözleşmesi ile ilgili olan herhangi bir vesika, tebligat
veya iletiyi
Konseye üye devletlere, imza eden diğer devletlere ve işbu Çerçeve
Sözleşmesine katılan her devlete tebliğ edilecektir.
Usulüne göre yetkili kılınmış olan aşağıda imzası bulunan temsilciler
bu Sözleşmeyi imzalamışlardır. Avrupa Konseyi arşivinde saklanacak her iki
metin de aynı derecede geçerli olmak üzere, İngilizce ve Fransızca dillerinde
1 Şubat 1995 tarihinde Strasbourg’da imzalanmış olup, onaylanmış kopyalar
Avrupa Konseyi Genel Sekreteri tarafından her bir üye devlete, bu
sözleşmenin hazırlanmasına iştirak eden, üye olmayan devletlere ve bu
Sözleşmeyi onaylamak üzere davet edilmiş olan herhangi bir devlete
187
gönderilecektir
AZERBAYCAN CUMHURİYETİ ANAYASASI
Azerbaycan halkı, asırlık devlet geleneklerini devam ettirerek,
“Azerbaycan
Cumhuriyetinin
Devlet
Bağımsızlığı
Hakkında”
Anayasa
Akti’nde ifade edilen prensipleri esas alarak, bütün toplumun ve bireylerin
refahının temin edilmesini arzulayarak, adaletin, özgürlüğün ve güvenliğin
sağlanmasını isteyerek, geçmiş, şimdiki ve gelecek nesiller karşısında kendi
sorumluluğunun bilincinde olarak, egemenlik hakkını kullanarak, görkemli
şekilde aşağıdaki niyetlerini açıklar:
- Azerbaycan devletinin bağımsızlığını, egemenliğini ve toprak
bütünlüğünü korumak;
- Anayasa çerçevesinde demokratik yapıyı güvence altına almak;
- Sivil toplumun kurulmasını gerçekleştirmek;
- Halk iradesinin ifadesi olarak, kanunların üstünlüğüne dayanan
hukuki, dünyevi devlet kurmak;
- Adaletli ekonomik ve sosyal kurallara uygun olarak herkese onurlu bir
yaşam seviyesi sağlamak;
- Evrensel değerlere sadık kalarak, bütün dünya halkları ile dostluk,
barış ve huzurlu bir ortam içinde yaşamak ve bu amaçla karşılıklı faaliyette
bulunmak.
Yukarıda sıralanan ulvi amaçlarla genel halk oylaması - referandum
yoluyla bu Anayasa kabul edilir.
188
BİRİNCİ BÖLÜM
GENEL HÜKÜMLER
I. FASIL
HALK HÂKİMİYETİ
Madde 1
Hâkimiyetin Kaynağı
I. Azerbaycan Cumhuriyetinde devlet hakimiyetinin yegane kaynağı
Azerbaycan halkıdır.
II. Azerbaycan halkı, Azerbaycan Cumhuriyeti topraklarında ve dışında
yaşayan,
Azerbaycan Devleti ve kanunlarına tabi olan, Azerbaycan Cumhuriyeti
vatandaşlarından
ibarettir; bu konuda, uluslararası hukukla belirtilmiş normlar istisnadır.
Madde 2
Halkın Egemenliği
I. Serbest ve bağımsız olarak, kendi kaderini tayin etmek ve yönetim
şeklini belirlemek Azerbaycan halkının egemen hakkıdır.
II.
Azerbaycan
halkı,
kendi
egemenlik
hakkını,
halkoylaması-
referandum ve genel, eşit ve tek dereceli seçim esasında, serbest, gizli ve
şahsi oy verme yolu ile seçilmiş temsilcileri vasıtasıyla gerçekleştirir.
Madde 3
Genel Halk Oylaması - Referandum Yoluyla Çözümlenen Konular
I. Azerbaycan halkı, kendi hak ve çıkarları ile ilgili her konuyu
referandum yoluyla çözebilir.
II. Aşağıdaki konular yalnız referandum yolu ile çözülebilir:
1) Azerbaycan Cumhuriyeti Anayasasının kabulü ve değişiklikleri;
189
2) Azerbaycan Cumhuriyeti devlet sınırlarının değiştirilmesi;
III. Aşağıdakilerle ilgili referandum yapılamaz:
1) Vergi ve devlet bütçesi
2) Genel af ve af
3) Seçimi, atanması veya onaylanması, yasama ve (veya) yürütme
organlarının
yetkisine
giren
görevli
kişilerin
seçimi,
atanması
veya
onaylanması.
Madde 4
Halkı Temsil Etme Hakkı
Halkın seçtiği yetkili temsilciler dışında hiç kimsenin halkı temsil etme,
halkın adına konuşma ve halkın adına müracaat etme hakkı yoktur.
Madde 5
Halkın Bütünlüğü
I. Azerbaycan halkı bir bütündür.
II. Azerbaycan halkının bütünlüğü, Azerbaycan Devletinin temelini
oluşturur.
Azerbaycan
Cumhuriyeti,
bütün
Azerbaycan
Cumhuriyeti
vatandaşlarının ortak ve bölünmez vatanıdır.
Madde 6
Hakimiyetin Zorla Ele Geçirilmesine İzin Verilmemesi
I. Azerbaycan halkının her hangi bir kesimi, sosyal grup, örgüt veya
hiçbir kişi hakimiyetin
kullanılması yetkisini zorla ele geçiremez.
II. Hakimiyetin zorla ele geçirilmesi halka karşı en büyük suçtur.
190
II. FASIL
DEVLETİN ESASLARI
Madde 7
Azerbaycan Devleti
I. Azerbaycan devleti, demokratik, hukuki, dünyevi ve üniter bir
Cumhuriyettir.
II. Azerbaycan Cumhuriyetinde devlet hakimiyeti, iç sorunlarda yalnız
hukukla, dış sorunlarda ise yalnız Azerbaycan Cumhuriyetinin taraf olduğu
uluslararası antlaşmalardan ileri gelen hükümlerle sınırlanır.
III. Azerbaycan Cumhuriyetinde devlet hakimiyeti kuvvetler ayrılığı
prensibine dayanır.
- Yasama hakimiyeti Azerbaycan Cumhuriyeti Milli Meclisince
kullanılır;
- Yürütme hakimiyeti Azerbaycan Cumhurbaşkanına aittir;
- Yargı hakimiyeti Azerbaycan Cumhuriyeti mahkemelerince kullanılır.
IV. Bu Anayasanın hükümlerine göre, yasama, yürütme, yargı
organları karşılıklı işbirliği esasında çalışır ve kendi yetkileri çerçevesinde
bağımsızdırlar.
Madde 8
Madde 11
Ülke
I. Azerbaycan Cumhuriyeti ülkesi bütündür, dokunulmazdır ve
bölünmezdir.
II. Azerbaycan Cumhuriyetinin iç suları, Hazar denizinin (gölünün)
Azerbaycan Cumhuriyetine ait bölümü, Azerbaycan Cumhuriyeti üzerindeki
hava sahası Azerbaycan Cumhuriyetinin ülkesinin bir parçasıdır.
III. Azerbaycan Cumhuriyetinin toprakları başkasına devredilemez.
191
Azerbaycan Cumhuriyeti kendi topraklarının hiç bir parçasını hiç bir şekilde
kimseye vermez; yalnız Azerbaycan Cumhuriyeti Milli Meclisinin kararı ile
Azerbaycan’ın bütün halkı arasında yapılan referandum yoluyla, Azerbaycan
halkının iradesi doğrultusunda devlet sınırları değiştirilebilir.
Madde 12
Devletin Yüce Amacı
I. İnsan ve vatandaş hak ve özgürlüklerinin, Azerbaycan Cumhuriyeti
vatandaşlarına yakışır bir hayat seviyesinin temin edilmesi Devletin yüce
amacıdır.
II. Bu Anayasada gösterilen insan ve vatandaş hak ve özgürlükleri,
Azerbaycan Cumhuriyetinin taraf olduğu uluslararası antlaşmalara uygun
olarak gerçekleştirilir.
Madde 21
Devlet Dili
I.
Azerbaycan
Cumhuriyetinin
devlet
dili
Azerbaycan
dilidir.
Azerbaycan Cumhuriyeti,
Azerbaycan dilinin gelişmesini sağlar.
II. Azerbaycan Cumhuriyeti Devleti, halkın konuştuğu diğer dillerin
serbestçe kullanılmasını ve gelişmesini sağlar.
Madde 25
Eşitlik Hakkı
I. Herkes kanun ve mahkeme karşısında eşittir.
II. Erkek ve kadının aynı hak ve özgürlüklere sahiptir.
III. Devlet, ırkına, milliyetine, dinine, diline, cinsine, kökenine, mal
varlığına, görevine, görüşüne, siyasi parti, sendika ve diğer toplumsal
birliklerdeki üyeliğine bakmaksızın herkesin, hak ve özgürlüklerinin eşitliğini
güvence altına alır. İnsan ve vatandaş hak ve özgürlüklerini ırk, milliyet, din,
dil, cins, köken, görüş, siyasi ve sosyal kimlik nedeniyle sınırlandırmak
192
yasaktır.
IV. Hiç kimseye, bu maddenin üçüncü fıkrasında gösterilen esaslara
göre zarar verilemez, ayrıcalık veya imtiyaz tanınamaz ya da ayrıcalık ve
imtiyazlar verilmesinden kaçınılamaz.
V. Hak ve görevlerle ilgili karar alan devlet organları ve devlet
hakimiyet yetkilerini kullananlar ile ilişkilerde, herkese eşit haklar sağlanır.
Madde 42
Eğitim Hakkı
I. Her bir vatandaşın eğitim alma hakkı vardır.
II. Devlet parasız, zorunlu genel orta öğrenim hakkını temin eder.
III. Eğitim sistemi devletin denetimindedir.
IV. Maddi durumuna bakmaksızın özel yetenekli kişilerin eğitimini
devam ettirmesi, devlet tarafından temin edilir.
V. Devlet, asgari eğitim standartlarını belirler.
Madde 44
Milli Mensubiyet Hakkı
I. Herkesin milli mensubiyetini koruyup muhafaza etme hakkı vardır.
II. Hiç kimse milli mensubiyetini değiştirmeye mecbur edilemez.
Madde 4 5
Ana Dilini Kullanma Hakkı
I. Herkesin ana dilini kullanma hakkı vardır. Herkesin istediği dilde
eğitim ve öğrenim görme, yaratıcılıkla uğraşma hakkı vardır.
II. Hiç kimse ana dilini kullanma hakkından yoksun bırakılamaz.
193
Madde 47
Düşünce ve İfade Özgürlüğü
I. Herkesin düşünce ve ifade özgürlüğü vardır.
II. Hiç kimse kendi düşünce ve inancını açıklamağa veya düşünce ve
inancından dönmeye zorlanamaz.
III. Irki, milli, dini, sosyal kin ve düşmanlığı teşvik etmeye ve
propaganda yapmaya izin verilemez.
Madde 52
Vatandaşlık Hakkı
Azerbaycan devletine mensup olan, onunla siyasi ve hukuki bağlılığı,
ayrıca karşılıklı
hak ve ödevleri olan kişi Azerbaycan Cumhuriyetinin vatandaşıdır.
Azerbaycan Cumhuriyetinin toprağında veya Azerbaycan Cumhuriyeti
vatandaşlarından
doğmuş
Ebeveynlerinden
birisi
kişi
Azerbaycan
Azerbaycan
Cumhuriyeti
Cumhuriyeti
vatandaşıdır.
vatandaşı
olan
kişi
Azerbaycan Cumhuriyeti vatandaşıdır.
Madde 53
Vatandaşlık Hakkının Güvencesi
I. Azerbaycan Cumhuriyeti vatandaşı hiç bir durumda Azerbaycan
Cumhuriyeti vatandaşlığından mahrum edilemez.
II. Azerbaycan Cumhuriyeti vatandaşı hiç bir durumda Azerbaycan
Cumhuriyetinden kovulamaz veya yabancı bir devlete verilemez.
III. Azerbaycan Cumhuriyeti, toprakları dışında geçici veya sürekli
olarak yaşayan vatandaşların hukuken korunmasını güvence altına alır ve
onları himaye eder.
194
Madde 54
Toplumun ve Devletin Siyasi Yaşamına Katılma Hakkı
I. Azerbaycan Cumhuriyeti vatandaşlarının, toplum ve devletin
siyasi yaşamına serbest katılma hakkı vardır.
II. Devlete isyan veya darbe girişimine karşı serbestçe direnmek, her
bir Azerbaycan Cumhuriyeti vatandaşının hakkıdır.
Madde 55
Devlet Yönetimine Katılma Hakkı
I. Azerbaycan Cumhuriyeti vatandaşlarının devlet yönetimine katılma
hakları vardır.
Onlar
bu
hakkı
doğrudan
veya
temsilcileri
vasıtasıyla
gerçekleştirebilirler.
II. Azerbaycan Cumhuriyeti vatandaşları devlet organlarında görev
yapma olanağına sahiptirler. Devlet organlarının görevlileri, yalnız
Azerbaycan Cumhuriyeti vatandaşları arasından seçilir.
Yabancılar ve vatandaşlığı olmayanlar devlet görevine, kanunla
belirlenen şekilde kabul edilebilirler.
Madde 58
Örgütlenme Hakkı
I. Herkesin başkalarıyla birlikte örgütlenme hakkı vardır.
II. Herkes istenilen örgütü, ayrıca siyasi partiyi, sendika ve diğer
toplumsal örgütleri kurma veya mevcut bir örgüte katılma hakkına sahiptir.
Bütün örgütlerin serbestçe faaliyet göstermeleri güvence altına alınır.
III. Kimse herhangi bir örgüte katılmaya veya onun üyeliğinde kalmaya
zorlanamaz.
IV. Azerbaycan Cumhuriyeti topraklarının tamamında veya herhangi
195
bir bölgesinde yasal devlet hakimiyetini zorla devirme amacı güden örgütler
yasaktır. Anayasa ve kanunları ihlal eden örgütlerin faaliyetlerine ancak
mahkeme kararı ile son verilir.
Madde 69
Yabancıların ve Vatandaşlığı Olmayan
Kişilerin
Hakları
I.
Yabancılar
ve
vatandaşlığı
olmayan
kişiler
Azerbaycan
Cumhuriyetinde bulunurken, kanunla veya Azerbaycan Cumhuriyetinin taraf
olduğu uluslararası antlaşmalarla belirlenmiş başka bir durum söz konusu
değilse, Azerbaycan Cumhuriyeti vatandaşları gibi bütün haklardan yararlanır
ve bütün görevleri yerine getirirler.
II. Azerbaycan Cumhuriyetinde devamlı yaşayan veya geçici olarak
ikamet eden yabancıların ve vatandaşlığı olmayan kişilerin hak ve
özgürlükleri yalnız uluslar arası hukuk kurallarına ve Azerbaycan Cumhuriyeti
kanunlarına uygun olarak sınırlandırılabilir.
Madde 70
Siyası Sığınma Hakkı
I. Herkes tarafından kabul edilmiş olan uluslararası hukuk normlarına
uygun olarak Azerbaycan Cumhuriyeti yabancılara ve vatandaşlığı olmayan
kişilere siyasi sığınma hakkı verir.
II.
Siyasi
görüşüne,
ayrıca
Azerbaycan
Cumhuriyetinde
suç
sayılmayan eylemlere göre takip edilen kişiler başka devlete verilemez.
Madde 74
Vatana Sadakat
I. Vatana sadakat kutsaldır.
II. Göreve seçilme veya tayin yolu ile yasama, yürütme veya mahkeme
organlarında
çalışan
kişiler,
kendi
görevlerini
dürüst
ve
layıkıyla
196
yapmamalarından dolayı sorumluluk taşırlar ve kanunla belirtilen hallerde bu
konuda yemin ederler.
III. Göreve seçilme veya tayin yoluyla yasama, yürütme veya
mahkeme organlarında çalışan, ayrıca Azerbaycan Cumhuriyeti Anayasasına
sadık kalacağına dair yemin etmiş kişi, devlet aleyhine suç işlemek, ya da
devlete karşı isyan veya darbe ile suçlanmış ve bu suçtan dolayı mahkum
olmuşsa bu görevden ayrılmış sayılır ve bir daha bu göreve gelemez.
Madde 75
Devlet Simgelerine Saygı
I. Her vatandaş Azerbaycan Cumhuriyetinin devlet simgelerine bayrağına, armasına, Devlet marşına saygı göstermelidir.
II.
Devlet
simlerine
saygısızlık
yapılması,
kanunla
öngörülen
sorumluluklara sebep olur.
Madde 76
Vatanı Savunma
I. Vatanı savunmak her bir vatandaşın borcudur. Kanunla belirlenmiş
şekilde vatandaşlar askeri hizmette bulunurlar.
II.
Vatandaşların
inancı zorunlu
askeri hizmet
yapmaya
ters
düşüyorsa, kanunla belirlenmiş durumlarda zorunlu askerlik hizmetinin
alternatif bir hizmetle değiştirilmesi mümkündür.
Azerbaycan Cumhuriyeti'nde Yaşayan Ulusal Azınlık, Az Sayılı Halk
ve Etnik Grupların Hak ve Özgürlüklerini Korunması, Dil ve Kültürünün
Gelişmesi
İçin
Devlet
Yardımı
Hakkında
Azerbaycan
Cumhuriyeti
Cumhurbaşkanı'nın Fermanı 359
Azerbaycan Cumhuriyeti'nde ulusal azınlık, az sayılı halk ve etnik
grupların yaşadığını ve onların özgürce gelişmeleri için olumlu ortam
ihtiyacını göz önünde bulundurarak,
"Azerbaycan Cumhuriye'ti Cumhurbaşkanı'nın 212 sayılı Fermanı", Bakü, 1992. www.e-qanun.az
(12.04.2009).
359
197
Ülkede milletlerarası ilişkileri daha da geliştirmek kurulmakta olan
hukuk devletinin gereksinimlerinin amacını açıklayarak,
Azerbaycan Cumhuriyeti'nin Anayasal Akdinin 19. maddesini baz
alarak,
Ülkemizde milleti, ırkı ve dinine bağlı olmaksızın kişisel özgürlük ve
tüm vatandaşların hak eşitliliğinin durmadan yürütülmesi gereksinimini göz
önünde bulundurarak karar alıyorum.
1.
Azerbaycan
Cumhuriyeti
Bakanlar
Kabinesine,
Azerbaycan
Cumhuriyeti'nin bakanlarına ve baş idarelerine, yerel yönetim başkanlarına
buyurulsun:
Azerbaycan Cumhuriyeti'nde yaşayan ulusal azınlık, az sayılı halk ve
etnik grupların mensuplarının Azerbaycan Cumhuriyeti Anayasası'nda
belirlenen siyasi, ekonomik, sosyal, kültürel hak ve özgürlüklerini korumak,
bunların gerçekleşmesine yakından yardım etmek amacıyla bakanlık ve
kurumlarının bu faaliyet çerçevesinde milli ilişkilerle ilgili olaylara ve bu
fermanla oluşan vazifelere dikkatle bakılsın.
Ulusal azınlık, az sayılı halk ve etnik grup mensuplarının meslek
hazırlığına uygun ve hiçbir ayrımcılığa tabi tutulmadan eşit haklara sahip
oldukları göz önünde bulundurularak o hakların gerçekleştirilmesi için uygun
ortam oluşturulsun, o hakların ihlaline bağlı herhangi bir tepki veya
tepkisizliğe önlem alınsın, dilekçe ve şikâyetlere vatandaşlarla görüşlerde o
sorunların çözümüne daha fazla dikkat edilsin.
2. Azerbaycan
Cumhuriyeti
Cumhurbaşkanlığına,
Azerbaycan
Cumhuriyeti Bakanlar Kabinesine, Azerbaycan Cumhuriyeti bakanları ve baş
idarelerin, yerel yönetim başkanlarına aşağıdaki istikametlerde devlet yardımı
ve devlet politikasının gerçekleştirilmesi buyurulsun:
a. Ulusal azınlık, az sayılı halk ve etnik grupların, kültürel, dil ve din
özgürlüğünün korunması ve geliştirilmesi;
198
b. Milli gelenek ve adetlerin uygulaması, dini merasim ve ayinlerin tam
özgürce gerçekleştirilmesi, ibadet yerlerinin korunması ve onlardan istifade
edilmesi;
c. Milli sanat, amatör ve profesyonel sanat, ve halk sanatının özgürce
geliştirilmesi;
d. Tüm milletlerinin tarihi ve medeni abidelerinin korunması;
e. Ahali için önemli olan yer, parklar ve başka tabiat nesnelerinin
korunması.
3. Azerbaycan Cumhuriyeti'nin bakanlar kabinesine, kültür, halk
eğitimi, maliye ve adliye bakanlarına, şehir ve rayon yerel yönetim
başkanlarına:
Azerbaycan Cumhuriyeti'nin hukukuna uygun olarak tüm milletlerin
kendi kültürel ve dini müesseselerini, cemiyetlerini kurmak ve faaliyet
göstermek hakkının temini için şartları yaratmak ve uygun hukuki tedbirlerin
yapılması buyurulsun.
Bu müesseselere, cemiyet ve birliklere hukukta belirlenen devlet
yardımını göstermek, o cümleden bina, maddi kaynaklar ve maliye vesaiti
ayırmak amaçlara uygun olduğu algılansın.
4.
Azerbaycan
Cumhuriyeti'nin
Adliye
Bakanlığı
Azerbaycan
Cumhuriyeti'nde yaşayan ulusal azınlık, az sayılı halk ve etnik grupların
hakları hakkında yasa tasarısı bir ay süresince hazırlanıp Azerbaycan
Cumhuriyeti'nin Cumhurbaşkanı'na sunulsun.
5. Azerbaycan Cumhuriyeti'nin Adliye Bakanlığı ve Devlet Sınırlarının
Muhafazası Komitesi tüm milletlerin mensuplarının diğer devletlerde yaşayan
soydaşları ile serbest iletişimi amacıyla Azerbaycan Cumhuriyeti'nin devlet
sınırlarını kolaylaştırılmış şekilde geçmeleri amacıyla yasa tasarısını bir ay
içinde hazırlayıp Azerbaycan Cumhuriyeti'nin Cumhurbaşkanı'na sunulsun.
Bu amaçla Azerbaycan Cumhuriyeti'nin Bakanlar Kurulu, Azerbaycan
Cumhuriyeti'nin Dış İşleri Bakanlığı, diğer ilgili bakanlıklar ve kurumlar ilgili
199
devletlerle iki taraflı ve çok taraflı anlaşmaların yapılmasıyla ilgili teklifler
sunsun.
6. Azerbaycan Cumhuriyeti'nin Halk Eğitimi az sayılı halkların sık
yaşadığı yerlerde ilköğretim programı ile ilgili, Bakü ve Sumgayıt şehirlerinde
ise akademik çalışmalar yapılarak o halkların dili ve edebiyatını öğrenilmesi
için hazırlıklar yapılsın.
Azerbaycan Yabancı Diller Pedagoji Enstitüsü'nün Azerbaycan Devlet
Diller Enstitüsü'ne dönüşeceğini göz önünde bulundurarak az sayılı halkların
filoloji şubeleri ve uygun bölümleri açılsın.
M.A Aliyev adına Azerbaycan Devlet İncesanat Üniversitesi'nin Guba
şubesinde, M. A. Sabir adına Pedagoji Okulun Gusar şubesinde Dağıstan
Türkleri, yerel ahali ve az sayılı halklar için uzmanlar hazırlansın.
Cumhuriyet'in dağlık reyon sakinleri, az sayılı halkların gençleri ve
cumhuriyet dışında yaşayan soydaşlarımız için üniversite ve meslek yüksek
okullarına kolay girişlerin sağlanması için teklifler hazırlansın.
7. Azerbaycan Cumhuriyeti'nin İlimler Akademisi'nde ve M. A.
Resulzade adına Bakü Devlet Üniversitesi'nde Azerbaycan'da (güney bölgesi
de dâhil) yaşayan tüm halkların eski kökenleri, tarihi gelişmesi, dil ve
edebiyatının eğitimini sağlamak ve dünya talepleri seviyesine kaldırmak
amacıyla, semitoloji, antik diller, Kafkasya bilimleri bölümleri ve şubeleri
açılsın, burada Sümer, Elam, Manna, Albaniya Hun, Hazar ve başka eski
etnosların tarihi ve kültürel miras araştırabilecek uzmanlar hazırlansın. Bu
amaçla dışarıdan uzmanlar davet edilsin ve dışarıya, dünyaca önemli ilim ve
eğitim
ocaklarına
öğrenci,
doktora
öğrencileri,
araştırma
görevlileri
gönderilsin, tüm masraflar devlet bütçesinden karşılansın.
8. Azerbaycan Cumhuriyeti'nin halk eğitimi ve kültür bakanlıkları, az
sayılı halkların sanatını, bedii profesyonel ve amatör yaratıcılığını, eski
sanatlarını yaşatmaya, milli kültürel merkezlerinde kütüphanelerin, bedii
faaliyet
kolektiflerinin,
halk
sanatı
yaratılmasına yardım göstersinler.
stüdyolarının
ve
imalathanelerin
200
9. Azerbaycan Cumhuriyeti’nin Devlet Basın Komitesi az sayılı
halkların dillerinde eğitim, sorgu-malumat ve bedii edebiyatının basılmasına
dikkat etsin.
Ülkemizde milli ilişkilerle ilgili devletçe önemli basın organının
olmamasını göz önünde bulundurarak, tüm halkların hayat ve yaratıcılığını,
emeğini, manevi dünyasını ışıklandırmak, dil ve kültürlerinin yayılmasına
devlet
yardımı
göstermek
amacıyla
Azerbaycan
Cumhuriyeti'nin
Cumhurbaşkanı'nın milletlerarası ilişkilerle ilgili danışmanlığının bünyesinde
"Elin Sesi" adlı büyük çaplı haftalık cumhuriyet gazetesi basılsın.
Azerbaycan Televizyon ve Radyo Programları A.Ş, Azerbaycan'da
yaşayan az sayılı halkların ve etnik grupların, edebiyat, folklorunu, emek ve
hayatını ışıklandıran tele-radyo programlar yapılsın, ayrıca Talışca ve Kürtçe
"Cumhuriyet Yenilikleri", yerel radyolarla az sayılı halkların dillerinde günlük
programların yapılması sağlansın.
10. Azerbaycan Cumhuriyeti'nin Bakanlar Kabinesi bu Ferman'da
gösterilen halkların dil ve medeniyetine devlet yardımını maliyeleştirsin.
11. Bakü, Sumgayıt, Lenkeran, Gusar, Zagatala, Gebele yerel
yönetim başkanları bir ay içinde Slavyan, Yahudi, Lezgi, Talış, Avar, Udin ve
başka az sayılı halkların ve etnik grupların milli kültür merkezlerine bina veya
iş odaları verilsin.
Azerbaycan Cumhuriyeti Cumhurbaşkanlığı'nca kurulmuş milletler
arası ilişkilerle ilgili Danışma Şurası'na tüm milletlerin çıkarlarını temsil
etmekle birlikte, milletlerarası ilişkileri geliştirmek, ayrıca Cumhurbaşkanı'nın
görevini yapması, bu Ferman'dan doğan meselelerin çözümü için uygun
tavsiye ve planların hazırlanması buyurulsun.
12.
Azerbaycan
Cumhuriyeti'nin
Baş
Savcısına,
Azerbaycan
Cumhuriyeti'nin Milli İstihbarat Teşkilatı'na, Azerbaycan Cumhuriyeti'nin İç
İşleri
Bakanlığına,
Azerbaycan
Cumhuriyeti'nin
Adliye
Bakanlığına
buyurulsun ki, milli zeminde ayrımcılığa, milli müstesnalığın, milli üstünlüğün
kurulmasına veya milli düşmanlığın tetiklenmesine yöneltilen herhangi bir
eylem yasalara uygun önlemi alınsın ve suçlular cezaya mahkûm edilsin.
201
ÖZET
PAŞA, Elnur. Azerbaycan’da Etnik Gruplar Ve Dış Politikaya Etkileri,
Doktora Tezi, Ankara, 2012.
Etnik azınlıklar hukuk, siyaset bilimi, uluslararası ilişkiler, sosyoloji vs.
bilim
dallarınca
incelenen
önemli
konulardan
biridir.
Günümüzde
küreselleşme eğilimlerinin yoğunlaşmasına paralel olarak etnik azınlıklar
konusu da değişik platformlarda gündeme getirilmektedir. Elbette etnik
azınlıklar sorunu bir taraftan hukukun evrensel ilke ve normlarına, insan ve
vatandaş hak ve özgürlüklerine uyumlu bir şekilde düzenlenmesi gereken
sorundur. Bu konuyu önemli kılan birçok husus arasında uluslararası ve
bölgesel aktörlerin birçok durumda etnik azınlık konusunu dış politika aracı
olarak kullanmasıdır. Bu bağlamda etnik azınlık sorunu aynı zamanda ulusal
devletlerin birlik ve bütünlüğüne yönelik bir sorundur. Tez çalışmamızda
Azerbaycan’da etnik azınlıklar konusunun dış politika üzerindeki etkileri ele
alınarak incelenmiştir.
Birinci Bölümde kavramsal ve tarihsel olarak etnisite ve azınlıklar ele
alınmıştır.
İkinci Bölümde tarihsel süreç içinde Azerbaycan’ın etnik yapısında
yaşanan değişikler incelenmiştir.
Üçüncü
Bölümde
öncelikle
“Soğuk
Savaş”
sonrası
dönemde
Azerbaycan’da yaşanan milli kimlik tartışmaları ve dış politika konusu
incelenmiştir.
Anahtar Kelimeler:
1. Azerbaycan
2. Dış Politika
3. Etnik Azınlıklar
4. Milli Kimlik
5. Ulus Devlet
202
ABSTRACT
PAŞA, Elnur, Effects of Ethnıc Groups to Foreıng Polıcy in Azerbaıjan
Doctorate Thesis, Ankara, 2012.
Ethnic minorities are one of the prominent issues analyzed by such
disciplines as law, political science, international relation, and sociology.
Nowadays, in parallel with the increase in globalization trends, the
ethnic minorities issue is frequently brought forward on several platforms.
The ethnic minorities issue is a problem which should be solved in
accordance with the human and civil rights and freedoms, and the universal
principles and norms of the law. One of the factors that make this issue
important is that international and regional actors use it as a foreign policy
instrument in many cases. In this regard, the ethnic minorities issue is, at the
same time, a problem related with the unity and integrity of nation states. In
this PhD dissertation, the ethnic minorities issue in Azerbaijan has been
analyzed with its impact on foreign policy.
In the first chapter, ethnicity and minorities have been addressed
conceptually and historically. In the second chapter, the changes which took
place in the ethnic structure of Azerbaijan throughout the history have been
analyzed.
In the third chapter, the foreign policy and debates on national identity
in Azerbaijan particularly in the post-Cold War era have been examined.
Key Words:
1. Azerbaijan
2. Foreign Policy
3. Ethnic Minorities
4. National Identity
5. Nation-State
Download