T.C Sağlık Bakanlığı Haydarpaşa Numune Eğitim ve Araştırma

advertisement
T.C
Sağlık Bakanlığı
Haydarpaşa Numune Eğitim ve Araştırma Hastanesi
1. Üroloji Kliniği
T1 MESANE TÜMÖRLERİNDE İNVAZYON DERİNLİĞİ KULLANILARAK
YAPILAN MİKROEVRELEMENİN
HASTALIĞIN SEYRİNİ ÖNGÖRMEDE ETKİNLİĞİ VE DEĞERİ
Dr. Cahit Şahin
(Uzmanlık tezi)
İstanbul
2006
İÇİNDEKİLER
1. ÖNSÖZ
2. GİRİŞ VE AMAÇ
3. GENEL BİLGİLER
4. ARAÇLAR VE YÖNTEM
5. BULGULAR
6. TARTIŞMA
7. ÖZET
8. KAYNAKLAR
ÖNSÖZ
Üroloji ihtisasım süresince bilgi ve deneyimlerinden her zaman yararlandığım, bana
emeği geçen hocam sayın Doç.Dr. Feridun ŞENGÖR’e, asistanlığımın birinci yılında birlikte
çalışma fırsatı bulduğum II. Üroloji Kliniği Şefi saygıdeğer Doç.Dr. M. İhsan KARAMAN ve
ekibin’e, desteğini eksik etmeyen ve çalışmalarımda bilgilerinden istifade ettiğim şef
muavinimiz Dr. Ergin YÜCEBAŞ’a, yardımını esirgemeyen ve bu çalışmaya soluk katan
Doç.Dr. Ali TEKİN’e, başasistanım Dr. Ahmet Rüknettin ASLAN’a, Op.Dr. Osman Melih
BEYSEL’e, onlarla beraber olmaktan mutluluk duyduğum ve yardımlarını her zaman
yanımda hissettiğim asistan arkadaşlarıma, klinik hemşire ve personeline teşekkürü borç
bilirim. Ayrıca tüm patoloji ekibi ve Uzm.Dr. Gülistan GÜMRÜKÇÜ’ye göstermiş oldukları
özveri ve sabırları için teşekkür ediyorum.
Desteğini her zaman yanımda hissettiğim sevgili eşim Sümbül’e sonsuz
teşekkürler….
GİRİŞ VE AMAÇ
Mesane tümörleri insanlarda en sık görülen tümörlerdendir. ABD’de ürolojik kanserler
arasında görülme oranı prostat kanserinden sonra ikinci sıradadır. Ülkemizde ise Sağlık
Bakanlığı verilerine göre prostat kanserinden daha sık görülmekte ve ürolojik kanserler
arasında ilk sırayı almaktadır. 1
Mesane tümörleri, yaşamı tehdit etmeyen düşük grade’li yüzeyel papiller
lezyonlardan; yüksek grade’li, tanı koyulduğu anda metastaz yapmış olan invaziv tümörlere
kadar çok heterojen bir yelpaze içinde bulunabilir. Geleneksel olarak mesane tümörleri,
müsküler tabakanın invazyonuna göre yüzeyel veya invaziv olarak sınıflandırılırlar. Yüzeyel
mesane tümörü spektrumunda karsinoma insitu (pTis), mukozaya sınırlı papiller tümör (pTa)
ve lamina propriaya infiltre tümör (pT1) bulunmaktadır. Bu patolojik evreleme sistemi 1987
yılındaki 2. Uluslararası Mesane Tümörleri Toplantısı’nda benimsenmiştir 62
Evre pT1 tümörlerin evre pTa tümörlerden biyolojik potansiyel olarak farklı olmaları
ve daha kötü prognoza sahip olmaları; pT1 tümörlerinin bazı araştırmacılar tarafından erken
dönem invaziv tümör olarak değerlendirilmesine yol açmıştır 2,4,65 pT1 tümörlü hastaların daha
saldırgan bir klinik seyir göstermeleri, daha yüksek grade’e sahip olmaları ve daha yüksek
oranda rekürens göstermeleri; lamina propria’nın invazyon derinliğine göre alt gruplara
ayrılmasının kişisel prognozu belirlemede değerinin olup olmayacağı tartışmasını gündeme
getirmiştir 4,59,60,62 Değişik araştırmacılar tarafından farklı sonuçların sunulduğu bu konuda, biz
de klinik materyalimizi retrospektif tarayarak evre pT1 mesane kanserlerinde invazyon
derinliğinin prognostik değerini araştırdık.
GENEL BİLGİLER
ANATOMİ
Mesane, kapasitesi yaşa göre değişmekle beraber erişkinde ortalama 400 ml hacme
sahip, pelvik bir organdır. Boş mesane erişkinde simfizis pubisin arkasında yer alırken, bebek
ve çocuklarda daha yüksek seviyede bulunur. Mesane dolu iken simfizisin üzerine çıkar ve
palpe edilebilir. Mesane içinde üreterlerin açıldığı iki adet orifis vardır. İki orifis ve mesane
boynu arasında üçgen şeklinde trigon adı verilen bölge bulunur. Boş bir mesanede bir apeks,
bir superior yüz, iki anterolateral yüz, bir taban veya arka yüz ve bir de boyun mevcuttur.
Yalnızca üst yüz peritonla kaplıdır. Apeksinden mediyal umbilikal ligaman adı verilen urakus
artığı fibröz bir bantla umblikulusa bağlanır. Mesanedeki adenokarsinomlar genellikle bu
bölgeden kaynaklanırlar.
Arterleri: A. İliaka internanın dalları olan a. vezikalis inferior, media ve superiordan kanlanır.
A.glutea inferior ve A.obturatoriustan ve kadınlarda A.uterinadan da dallar almaktadır.
Venleri: Mesane çevresinde geniş bir venöz ağ vardır ve V. İliaca internaya dökülürler.
Sinirler: Mesanenin hem sempatik hem de parasempatik innervasyonu vardır.
Sempatik lifler T11-T12 segmentlerinden gelir. Hipogastrik pleksustan sonra aortik pleksusa
ve hipogastrik sinir aracılığı ile mesneye ulaşarak mesane boynu ve trigonu innerve eder.
Parasempatik lifler ise S2-4 segmentlerinden gelir. Pelvik sinir aracılığı ile detrüsörü innerve
eder.
Gerilme duyusu ve mesane dolumu hissi parasempatik sistem; ağrı ve sıcaklık duyusu ise
sempatik sistem aracılığı ile taşınır.
Komşuluklar: Üst yüz kadınlarda uterus ve ileum, erkekte kolon ve ileumla, taban erkekte
rektum, vaz deferens, vezikula seminalis ve üreterler, kadında uterus ve vaginayla komşuluk
yapar. Anterolateral yüzler M.levator ani, N.obturatorius ve büyük iliak damarlarla komşudur.
3
EMBRİYOLOJİ VE HİSTOLOJİ
Alt üriner sistem böbrek ve üreterin ve aksine mesane mukozası endodermden
gelişmiştir. Mesanede sadece trigon mezoderm kökenlidir. Histolojik olarak mesane mukoza,
müsküler tabaka ve adventisya olarak üç katmandan oluşur. Normal mesane epiteli bazal
membranın üzerine oturmuş 3-7 katlı değişici epitel hücrelerinden oluşur. En üst tabaka geniş,
düz şemsiye hücrelerinden oluşmuştur. Lamina propria, mukozal bazal membran ile
muskularis propria denilen gerçek adale tabakası arasında uzanan ve damar ağı, lenfatik
kanalar, duyusal sinir sonlanmaları içeren, yoğun bağ dokudan oluşan bir tabakadır. Kalınlığı
değişken olup, trigon ve mesane boynunda genellikle incedir. Lamina proprianın üst 1/3 veya
1/2'lik kısmında muskularis propriadan bağımsız kas tabakası izlenir. Genellikle bu kas
tabakasını oluşturan kas lifleri izole ve devamlılık göstermeyen bantlar şeklindeyken, bazen
gerçek muskularis mukozayı oluşturacak şekilde devamlılık arz eder. Muskularis mukoza,
lamina
proprianın
karıştırılmamalıdır
altında
4,88,90
bulunan
muskularis
proprianın
düz
kas
bantlarıyla
Muskularis propria yüzeyel ve derin olmak üzere iki tabaka halinde
ele alınmaktadır. Muskularis propriayı yağ ve periton çevreler.
MESANE TÜMÖRÜ
EPİDEMİYOLOJİ
Mesane tümörleri genitoüriner sistemin ikincil sıklıkta görülen tümörleridir. Genel
istatistiklere göre erkeklerde görülen tümör sıralamasında dördüncü, kadınlarda ise sekizinci
sıradadır. İnsidansın yıllık %0,8 oranında arttığı bildirilmiştir. Ülkemizde sağlıklı istatistikler
olmamakla birlikte mesane kanseri, akciğer ve mide kanserinden sonra üçüncü sırada yer
almaktadır. Hastalık, ABD kayıtlarına göre erkeklerde kadınlara oranla 2,7 kat daha sıktır.
Ancak bu oran özellikle genetik yatkınlık farklılıkları nedeniyle yerleşim bölgelerine göre
değişiklik gösterir. Ülkemizin istatistiklerine göre kadın/erkek oranı 7/5 bulunmuştur.5
Dünyadaki dağılımında bazı coğrafik farklılıklar mevcuttur. Endüstrileşmiş ülkelerde
gelişmemişlere göre daha fazladır. ABD ve batı Avrupa ülkelerinde sıklığı fazla iken, Japonya
ve ABD’deki siyah ırkta sıklığı azdır. Ülkemiz içinde de Karadeniz bölgesinde daha sık
rastlanmaktadır.
Mesane tümörü her yaşta görülebilirse de genellikle ileri yaş hastalığıdır. Sıklıkla 60
yaş üzerinde görülür. Hızlı sanayileşme ile birlikte bu yaş sınırı aşağıya çekilmektedir. Genç
yaşta görülen tümörler genellikle daha iyi histolojik özellik ve prognoza sahiptir. Literatürde
bir tane 10 yaş altı, 100 civarında 30 yaş altı olgu ve 13 tane de hamile kadın hasta rapor
edilmiştir. 3,6
ETİYOLOJİ
Yavaş ilerleyen yüzeyel mesane tümörlerinin genetik bir yatkınlıktan kaynaklandığı,
saldırgan değişici epitel karsinomlarının ve skuamöz hücre karsinomlarının ise çeşitli
karsinojenlerin etkisiyle sonradan geliştiği şeklinde bir anlayış vardır. Mesane tümörü
gelişimine yol açmakla suçlanan çok sayıda faktör şöyle sıralanabilir:
1. Organik kimyasal karsinojenlere maruz kalma
2. Sigara
3. Klorlanmış içme suyu
4. Gıda maddeleri
5. Kahve ve çay tüketimi
6. Fenasetin ve aneljezikler
7. Yapay tatlandırıcılar
8. Kronik sistit
9. Pelvik radyasyon
10. Siklofosfamid
11. Endojen triptofan metabolitleri
Tümör gelişimi çok faktörlüdür. Bu faktörlerin etkisi altında malin değişim
(transformasyon), inisiyasyon ve promosyon olmak üzere başlıca iki aşamada gelişir.
Karsinojenlerin değişici epitel hücresi genomunda lezyon oluşturarak karsinojenez olayını
başlatmasına ‘inisiyasyon’ denir. Çok sayıda
kromozom anomalisi bu olaydan sorumlu
tutulmuştur. İnisiyasyon DNA’daki geri dönüşümsüz bozulmaların başlamasına yol açar. Eğer
hücrenin DNA onarımı gücü yetersiz ise veya hücre replikasyonu hızlanmış ise karsinojenez
olayı hızlanır. İnisiyasyon fazından geçmiş hücrelerin proliferasyonunu hızlandırıp fenotipik
olarak mesane tümörünün ortaya çıkması olayına da ‘promosyon’ denir. Bu mekanizma
karsinojenlerin mesane tümörü oluşumuna neden olmasını açıklamakta kullanılır. Promosyon,
karsinojen maddeye uzun süreli ve devamlı maruz kalmakla olmaktadır ve tümör oluşuna dek
geri dönüşümlü olduğu düşünülmektedir. 7 Karsinojenezde bir diğer olası mekanizma, tümör
süpresör
genlerin
kaybı
ve
inaktivasyonudur.
Bu
genler
hücre
büyümesini
ve
diferansiyasyonunu düzenler, tümör için spesifik olan kontrolsüz proliferasyonu önlerler. İyi
bilinen bir süpresör gen, kromozom 17p yerleşimli olan p53 genidir ve tümör ile ilişkisi
kanıtlanmıştır.
Üçüncü bir karsinojenetik mekanizma growth faktör reseptörlerinin regülasyonunu
sağlayan genlerle ilişkilidir. Bu genlerin aktivitesinin normalden fazla olması, kronik hücre
proliferasyonu ve tümör oluşumuna yol açabilir.
•
MESLEKİ RİSK
Organik kimyasal ajanlarla mesane kanseri arasındaki ilişki ilk kez 1895 yılında Rehn
tarafından bildirilmiştir.3 Anilin boyaları ve aromatik aminlerin metabolizma ürünlerinin
karsinojen olduğu belirtilmiştir. Aromatik aminler vücuda inhalasyon, sindirim ve deri yolu
ile girip idrarda parçalanarak 2-amino-1-naphtol gibi aktif karsinojene dönüşür. Anilin boyası
kullanılan iş yerinde çalışanlar normal popülasyona güre 20 kat daha fazla risk altındadır.
Mesane kanseri için riskli meslek gurupları, oto işçileri, boyacılar, deri işçileri, kanalizasyon
ve deri işçileridir 3. Etkene maruz kalma ile mesane tümörü oluşumuna kadar geçen süre
ortalama 25 yıldır. Bu durum etkene maruz kalmanın yanında, temas süresi, karsinojenin doz,
alınış şekli ve konağa ait faktörlerine de bağlıdır 3,8,9 .
•
SİGARA
Sigara içenlerde mesane tümörü insidansı içmeyenlerin dört katıdır.3 Başka bir risk
faktörü varken sigara da içiliyorsa risk katlanarak artmaktadır. Boya işinde çalışanlarda
mesane tümnörü görece riski 5,7 iken beraberinde sigara da içenlerde görece risk 11,2 olarak
bildirilmiştir. Endüstrileşmiş ülkelerdeki mesane tümörü olgularının %25-60’ında sebebin
sigara olduğu bilinmektedir.
10
Sigara içiminin terk edilmesi kanser riskini %30-60
azaltmaktadır. Ancak riski hiç sigara içmemişler seviyesine indirememektedir10 Filtresiz sigara
içenler, sigarayı ciğerlerine kadar çekenler ve siyah tütün içenler daha yüksek mesane kanseri
riski taşırlar. Mesane tümörü olduğu bilinen genç hastalarda sigara içimi ile tümörün daha
yüksek grade’li stage’li olması ve özellikle daha fazla rekürens göstermesi arasında ilişki
vardır.13 Sigara dumanındaki spesifik karsinojen olan nitrosaminlerin ve 2-naftilaminin
varlığının bilinmesi; ayrıca sigara içenlerin idrarında triptofan metabolitlerinin arttığının
gösterilmesi, mesane kanseri için sigaranın en önemli faktör olduğunu göstermektedir.
•
KLORLANMIŞ İÇME SUYU
Birçok araştırma klorlanmış içme suyu ile mesane tümörü olma riski arasında 1,6-2
kat artmış risk olduğunu göstermiştir 12
•
GIDA MADDELERİ
Yüksek sodyumlu ve özellikle yağ içeren yüksek kalorili gıdalarla beslenen 65
yaşından genç kişilerde mesane tümörü gelişimi riskinin arttığı bildirilmiştir. Yüksek
kolesterol içeren diyetlerin artan mesane tümör riski ile ilişkili olduğu daha önce yapılan
araştırmalarda gösterilmiştir. Sebze meyve tüketiminin ve A-vitamini içeren gıdaların kanser
riskini düşürdüğünü belirten yayınlar da vardır, ancak karşı görüşler de mevcuttur 13
•
KAHVE VE ÇAY İÇİMİ
Özellikle sigara ile beraber kullanıldığında tümör insidansının arttığı bildirilmekle
beraber ilişkiyi net olarak gösteren bir çalışma yoktur.
•
FENASETİN VE ANALJEZİKLER
Aşırı miktarda fenasetin içeren analjeziklerin kullanılmasının renal pelvis, üreter ve
mesanede ürotelyal tümör gelişimi ile ilişkisinin olduğu gösterilmiştir. 14
•
YAPAY TATLANDIRICILAR
Deney hayvanı çalışmalarında çok yüksek dozda yapay tatlandırıcıya in utero veya
neonatal dönemde maruz kalan kemirgenlerde mesane tümörü oluşumu görülmüştür. Ancak
benzer bir etki insanlarda gösterilememiştir 15
•
KRONİK SİSTİT
Sistitlerin mesane tümörü riskini artırdığı söylense de hangi mekanizma ile tümör
geliştiği anlaşılamamıştır. Üriner stazın mesane mukozası ile üriner karsinojen arasındaki
temas süresini uzatarak buna sebep olabileceği bildirilmiştir. Enfeksiyon skuamöz hücreli
karsinom ile sıkı ilişkilidir. Uzun süreli mesane kateterizasyonu uygulanan paraplejik
hastalarda mesane tümörü riski %2-%10 olarak bildirilmiştir. Bu hastalarda kanser lokal
invazyon yapana kadar ortaya çıkarılamamıştır.16 Yapılan son çalışmalarda spinal kord
yaralanması
olan
hastalarda
zamanında
yapılan
enfeksiyon
tedavisi
ve
aralıklı
kateterizasyonun ile mesane tümörü görülme sıklığında azalmaya neden olduğu gösterilmiştir.
17
Şistozoma hematobium sistiti ile skuamöz hücreli kanser arasında ilişki vardır. Bu
ilişkiyi açıklamak için birçok hipotez ileri sürülmüştür. Eğer enfeksiyon üriner retansiyona
sebep olursa idrardan karsinojen emilimini etkileyerek hastaların mesane tümörü oluşumuna
zemin hazırlayabileceği savunulmuştur. Alternatif olarak S.Hematobium veya bakteri ile
enfekte hasta idrarının karsinojenik nitroso bileşiklerini bulundurabileceği bildirilmiştir. 18
Human papilloma virus, retrovirus, herpes virus ve adenovirusların karsinojenik etkileri
bilinmekle beraber, mesane tümörü için böyle bir ilişki tespit edilememiştir.
•
PELVİK RADYASYON
İyonizan radyasyon mesane tümörüne neden olabilir. Serviks uteri kanseri nedeniyle
radyoterapi gören kadınlarda mesane tümöürü gelişme riski normalin iki-dört katıdır. Serviks
kanseri nedeniyle yüksek doz radyoterapi alan kadınların mesane tümörü riski dört kat artar. 19
Japonya’da atom bombasından sağ kalan kişilerin takibinde radyasyona maruz kalma ile
mesane tümöründen ölüm arasındaki doza bağlı cevap gösterilmiştir. Radyasyonun sebep
olduğu mesane tümörleri karakteristik olarak yüksek grade’lidirler ve tanı konulduğunda
sıklıkla lokal invazyon yapmışlardır 20
•
SİKLOFOSFAMİD
Alkilleyici bir ajan olan siklofosfamid malin ve malin olmayan hastalıklarda
kullanılmış ve hayvanlarda mesane tümörü oluşumuna neden olmuştur. İnsan mesane
tümörleri ile de ilişkisi tespit edilmiştir.
21
Siklofosfamidin üriner metaboliti olan akrolein bir
karsinojendir. Bu maddelerin sebep olduğu tümörler daha ilk tanı koyulduğunda mesane
kasını infiltre etmişlerdir. Latent süre 6-13 yıldır. Deneysel hayvan çalışmaları 2mercaptoethanesulfonic (mesna) kullanımının mesane tümörü gelişime riskini azaltabildiğini
göstermiştir. 22
•
EĞRELTİ OTU
Eğrelti otu içerisinde bulunan quercetin maddesinin hem barsak hem de mesane için
karsinojen olduğundan 1984 yılında Bouffiereux bahsetmiştir. Karadeniz bölgesinde eğrelti
otu yiyen ineklerde mesane karsinomunun sık görülmesi üzerine yapılan incelemelerde eğrelti
otunda bulunan şimik asit’in ekojen karsinojenik maddelere yakınlığı gösterilmiştir. 5
•
ENDOJEN TRİPTOFAN METABOLİTLERİ
Kinurenin,
kinurenik
asit,
3-hidrokinurenin
gibi
karsinojen
olduğu
bilinen
metabolitlerine mesane tümörlü hastaların idrarında daha yüksek oranda rastlanmıtır. Tümör
rekürensi ile idrarda yükselen triptofan metabolitleri arasında ilişki olduğu bildirilmişse de
son çalışmalar triptofan metabolitlerinin mesane tümörü etiyolojisinde rol oynamadığını
göstermiştir. 23
•
PROSTAT KANSERİ
Prostat kanseri tanısı ile tedavi edilen hastaların bazılarında genel populasyondan daha
sık mesane tümörü görülmesi, prostat kanseri ile mesane kanseri arasında bir ilişkiyi
düşündürmüştür. 24Ancak bu konuda henüz yeterli kanıt bulunmamaktadır.
MESANE KANSERİNİN BİYOLOJİK DAVRANIŞI
Kanser hücresinin en önemli özelliklerinden biri gen ekspresyonunda ortaya çıkan
değişikliklerdir. Çoğu kez aynı tümör içerisindeki hücrelerde değişik tiplerde genetik
bozukluklar ve hücresel heterojenite görülebilir. Tümör hücrelerinde görülen bu heterojenite
kanser dokusunun çok farklı biyolojik davranış göstermesini sağlar. Pek çok biyolojik,
kimyasal ve fiziksel karsinojen kronik olarak uygulandığında hücrelerde tek veya fazla sayıda
mutasyona sebep olabilir.
Normal hücre büyümesinin farklılaşmasının bozulmasına neden olan birbirini takip eden
multipl genetik değişikliklerinin sonucu olarak kanser geliştiği kabul edilmektedir. Sitojenetik
analizler mesane tümörünün de içinde bulunduğu birçok tümörde bazı kromozomal kayıpların
bulunduğu ortaya koymuştur. Mesane tümörlerinde en az 10 otozomal anomali bildirilmiştir.
Mesane tümörlerinde 3p, 9q, 11p, 13q, 17p ve 18q kromozom kayıplarının olduğu
belgelenmiştir.
Karsinojenik ajanlar
tarafından oluşturulan değişikliklerden etkilenen iki ana gen
gurubu olduğu bilinmektedir. Bunlar protoonkojen/onkojen ve tümür supresör genlerdir.
Onkojenler malin hücre çoğalması yönünde uyarıcı etkiye sahipken, tümör süpresör genler
çoğalmayı inhibe ederler.
Kanser gelişiminin ilk aşaması oldukça yaygın bir olay olup, sıklıkla spontan
mütasyonla da ortaya çıkabilir. Her bölünmede bir hücre geninde spontan mütasyon olasılığı
milyonda birdir. Neoplastik transformasyonun progresyon aşaması hücrelerde çok belirgin
genetik değişiklikler ve kromozomlarda anormalliklerle karakterizedir. Tümör gelişiminde
ikinci aşama olan yerleşme safhasında ise, daha çok gen ekspresyon anormallikleri dikkat
çekmektedir. Yani neoplastik değişiklik ilerledikçe ortaya çıkan temel özellik karyotipik
instabilitedir. Malin hücreler, hücre bölünmesi sırasında genomik yapılarını ve karyotipik
özelliklerini koruyamamaktadır; üstelik sürekli değişiklikler ortaya çıkmaktadır. Bu sürekli
değişim, anaplazi ve artmış büyüme hızının yanı sıra invazyon ve metastaz yapma yeteneği ve
ilaçlara karşı direnç gelişiminden de sorumludur.
Pek çok kanser türünün gelişimi ile ilgili en az bir onkojen vardır. Bu onkojenlerin
ürünü olan proteinlerin çoğu normalde var olan proteinlerin anormal şekilleridir ve
fonksiyonları
denetim
mekanizmalarınca
kontrol
edilememektedir.
Neoplastik
transformasyonun ortaya çıkması için genellikle çok sayıda onkojen ekspresyonu gereklidir.
Tümör gelişiminde önemli olan bir diğer genetik faktör tümör süpresör genlerinde meydana
gelen değişimlerdir. Bunlar hücre siklusunu etkileyerek hasara uğramış DNA’nın tamiri için
zaman tanırlar. Tümör baskılayıcı genler arasında en önemlileri p53, retinoblastoma, Wilms
tumor gene (WT-1), DCC, NM-23 tür. p53 tümör süpresör geni için etkilendiği düşünülen
alan 17p’dir. 17p kaybı ile p53 geni mütasyonu arasında kuvvetli ilişki vardır. p53 geni
inaktivasyonunun
mesane
tümör
progresyonunda
önemli
bir
rol
oynayabileceği
bildirilmiştir.25
Değişici epitel hücreli karsinom genellikle mesanede görülmesine rağmen pelvisten
üretraya tüm ürotelyumda görülebilir, bunun neticesinde hastalık fokal veya multifokal
olabilir.
Karsinom hücrelerinin değişici epitel hücrelerine kolay implante olabilmeleri
hastalığın bir diğer özelliğidir; bu nedenle multifokal karsinojenez, yetersiz rezeksiyon
sonrası rekürens ve tümör hücresi implatasyonu arasında ayrıcı tanı koymak genellikle zordur.
Makroskopik olarak normal görünen ürotelyumda da kromozomal anomalilerin mevcudiyeti
gerçek multifokal bir etiyoloji lehinedir. 25
BÜYÜME FAKTÖRLERİ VE HÜCRE İKİNCİL HABERCİLERİNİN ROLÜ
Ekstraselüler polipeptit büyüme faktörleri kendi reseptörlerine bağlanarak hücre
siklusunu etkilemektedir. Normal hücrelerin gelişme ve çoğalmalarının devamı için bu
faktörlere ihtiyaç vardır. Uyarıcı özellikteki peptit büyüme faktörleri arasında EGF, TGF-alfa
ve FGF sayılabilir. Bu faktörler dinlenme halindeki G0 hücrelerin G1 fazından S fazına (DNA
sentez safhası) ilerlemesi için gereklidir. Normal hücrelerinin aksine kanser hücrelerinin EGF
gibi büyüme faktörlerine olan gereksinimleri azalmıştır. Ayrıca TGF-beta1 gibi inhibe edici
proteinlere karşı da dirençli hale gelmişlerdir. Genel olarak G1 fazında büyümeyi düzenleyici
sinyalerin hedefi protoonkojen ve tümör süpresör genleridir. Protoonkojenler büyüme
faktörlerinin (mitojenik uyarıların) etkilerini göstermelerini sağlayan anahtar yapılardır.
Ancak fonksiyonlarının kontrolsüz hale gelmesi hücre çoğalmasının da kontrolden çıkmasına
neden olmaktadır. Normal hücrelerde protoonkojenlerin büyümeyi destekleyen aktivitesi,
tümör süpresör genler gibi regüle edici mekanizmalarla dengede tutmaktadır. Tümör
baskılayıcı genlerin ürünü olan proteinler (örn. Rb, p53) G1 fazında büyümeyi negatif yönde
kontrol ederler. Bu proteinlerin normal fonksiyonu herhangi bir nedenle kaybolursa
hücrelerde kontrol dışı çoğalma ortaya çıkar.
Mitojenik büyüme faktörleri membran üzerinde bulunan özel reseptörlerine
bağlandıklarında hücre içi ikinci habercilerin çalışmasına neden olurlar. Böylelikle bu uyarılar
çekirdeğe iletilirler. Çekirdeğe ulaşan uyarılar nükleer transkripsiyon faktörleri (erken genler)
ve G1 siklinlerin (cyclins, geç genler) regülasyonunu sağlar. Siklinler hücre siklusunda Rb
protein fonksiyonları üzerinde önemli düzenleyici role sahip bir gen gurubudur ve cyclin
dependent kinaze (CDK) enzim sistemi ile ilişkilidirler. 25
PATOLOJİ
Mesanenin iç yüzünü örten mukoza 3-7 kat halinde sıralanmış değişici epitel
hücrelerinden oluşmuştur. Yüzeyel hücreler oval, derindeki hücrelerse kübik şekildedir. Boş
mesanedeki kübik ve oval hücreler, mesane dolduğunda yassı epitel şekline dönüşür.
Mukoza altında yer alan submukoza (lamina propria) tabakasında; her yöne doğru
uzanım gösteren elastik ve kollajen liflerden oluşan gevşek bağ doku ile zengin damar ağı,
lenfatik kanal ve duyusal sinir sonlanmaları mevcuttur. Kalınlığı değişken olan lamina propria
tabakası, trigon ve mesane boynunda genellikle incedir. Lamina proprianin üst 1/3 veya1/2’lik
kısmında muskularis propriadan bağımsız kas tabakası izlenir. Bu kas tabakasını oluşturan kas
lifleri izole ve devamlılığı göstermeyen bantlar şeklindeyken, bazen gerçek muskularis
mukozayı oluşturacak şekilde devamlılık arz ederler. 4
Mesane kas tabakası belirli bir düzene bağlı olmaksızın her yere uzanım gösteren kas
liflerinden oluşur. Detrusor tabakası olarak adlandırılan bu tabaka, mesane boynuna
yaklaştıkça içte ve dışta longitudinal, ortada sirküler bir tabaka oluşturtur. Mesane ile birlikte
diğer pelvik organları en dışta örten seroza (adventisya) tabakası kollajen ve elastik liflerden
oluşmuştur. 4,26
Mesaneden benin ve malin epitelyal ve mezenkimal tümörler gelişebilir. Tüm primer
tümörlerin %98’ini epitelial tümörler oluştururken bunların %90’ı değişici epitel hücreli
kanserlerdir. 27
MESANE TÜMÖRLERİNİN HİSTOPATOLOJİK SINIFLANDIRMASI
1 - EPİTELYAL TÜMÖRLER
A. BENİGN
1. Transisyonel hücreli papillom
2. Transisyonel hücreli inverted papillom
3. Diğer lezyonlar (villöz adenom)
B. MALİGN
1. Değişici epitel hücreli karsinom
a) papiller
b) solid
c) karsinoma in situ
2. Skuamöz hücreli karsinom
3. Mikst epitelyal tümörler
4. İndiferansiye karsinom
a) küçük hücreli
b) büyük hücreli
5. Pleomorfik karsinom
6. Karsinosarkom
2 - EPİTELYAL OLMAYAN TÜMÖRLER
A. BENİGN
Leiyomiyom, hemanjiyom
B MALİGN
Rabdomiyosarkom leiyomyosarkom, osteosarkom
3 - KARIŞIK TÜMÖRLER
A. Feokromasitoma
B. Lenfomalar
C. Malin melanoma
4 - METAPLASTİK TÜMÖRLER
5 - SINIFLANDIRILAMAYAN TÜMÖRLER
EPİTEL ANORMALLİKLERİ
Metaplaziler, sistitis sistika , Burn’s yuvaları, papiler kistler, nefrojenik adenom,
papiller sistit, skuamöz metaplazi, glandüler metaplazi.
TÜMÖRE BENZEYEN LEZYONLAR
Foliküler sistit, malakoplaki, amiloidoz, fibroepitelyal polip, endometriozis,
hamartomlar, kistler
PROLİFERATİF VE PREKANSERÖZ MESANE LEZYONLARI
DEĞİŞİCİ EPİTEL HÜCRELİ PAPİLLOM
İnce, fibrovasküler stromaya oturmuş, nükleer anormallikler içermeyen,
epitelyal hücre sırası yediden az, nüveleri hiperkromazi içermeyen değişici epitelden oluşur.
Seyrek mitoz gösterir. Diffüz papillamatoziste mukozanın hepsi ya da büyük kısmı
tutulmuştur.
Grade 1 değişici epitel hücreli karsinomlardan bu papillomları ayırmak
genellikle güçlük yaratır. Pür papillomlar seyrektir ve tüm mesane tümörlerinin ancak %23’nü oluşturur. Daima diploid DNA paterni gösterirler.28
EPİTELYAL HİPERPLAZİSİ
Nükleer yapıda bir değişiklik olmadan hücre tabakası sayısında artış ile
karekterize mukozal lezyonlardır. Tek başına bulunması kanser
riskini artırmaz.
ATİPİK HİPERPLAZİ
Hücre nükeusundaki anomalilerle beraber hücre tabakasının kısmi düzensizliği ve
hücre tabakalarının sayısının artması ile karakterize lezyonlardır. Yüzeyel mesane tümörlerine
komşu mukozada atipik hiperplazinin bulunması invazif kanser gelişme riskini artırır 29.
VON BRUN’S YUVACIKLARI
Submukozada görülen benin lezyonlardır. En çok trigon ve mesane boynunda bulunur.
Normal mesane otopsilerinin %89’unda bulunur ve muhtemelen mesane yapısının bir
bulgusudur. Travmaya ürotelyumun bir cevabı olabilir. Varlığı takip gerektirmez.
SİSTİTİS SİSTİKA
Von Brun’s yuvacıklarına benzerler. Farkı yuvanın ortasında eozinofilik bir
sıvılaşmanın varlığıdır.
Normal
otopsilerde de bulunabilir
ve takip gerektirmez.
SİSTİTİS GLANDULARİS
Sistitis sistikaya benzer, ancak değişici epitel hücrelerinde glandüler metaplazi vardır.
Adenokarsinomanın habercisi olabileceğini düşünen yazarlar vardır.
İNVERTED PAPİLLOMA
Kronik enflamasyon ve mesane boynu darlıklarında oluşan benin bir
lezyondur. Genelde trigon ve mesane boynunda bulunur. Sistoskopik olarak büllöz
oluşumlarla beraber dik polipler veya yükselmiş düz nodüller olarak görünür. Nadiren atipik
veya mitotik şekiller bulunur. İnvazif karsinomla karıştırılmamalıdır. İnverted papillomlar
nadiren rekürrens gösterir, ancak nadiren malin transformasyon gösterdiği bildirilmiştir.
İnverted papillomun glandüler ve trabeküler formları vardır. Trabeküler form, bazal hücrelerin
proliferasyonundan, glandüler form ise potansiyel preneoplastik lezyon olarak düşünülen
sistitis glandülarisin bir formudur2.
NEFROJENİK ADENOM
Histolojik olarak kollektör kanalar, Henle kulpu ve kıvrıntılı renal tübüllere benzeyen
nadir bir lezyondur. Erkeklerde kadınlardan daha fazla görülür ve travma, intrakaviter
instillasyon, kronik infeksiyon ve enstrümentasyona karşı mesanenin metaplastik bir cevabı
olduğu düşünülür. Nefrojenik adenomun semptomları disüri, pollaküri ve mikroskopik
hematüridir. Sistoskopide küçük kistik veya papiller, pembe-sarı nodüller şeklinde gözükür ve
genel olarak mesane tabanındadır. Lamina propria ve musküler tabakaya uzanabildiği için
nefrojenik adenomu invazif karsinomdan ayırmak gerekir. Tedavisi lokal rezeksiyon ve
fulgurasyondur. Sistoskopi ile takip edilir2
SKUAMÖZ METAPLAZİ
Normal ürotelyumun yerini keratinize skuamöz epitelin aldığı proliferatif bir
lezyondur. Sıklıkla trigon bölgesinde görülür. Sistoskopik olarak beyaz yama tarzında görülür.
Genellikle atipi görülmez. Kronik irritasyon ve enfeksiyona cevaben oluşur. Bazı kişilerde
skuamoz karsinom gelişebilir.
DEĞİŞİCİ EPİTEL HÜCRELİ KARSİNOM
DİSPLAZİ
Normal epitelyum ile malin hücre arasındaki değişikliklerdir. Displazi hafif, orta ve
ağır olarak sınıflandırılır. Displastik epitelyumda mitoz ve hücre tabakası sayısında herhangi
bir artış olmaz. Karsinoma in situ ile ağır displaziyi birbirinden ayırt edebilmek oldukça
zordur30.
KARSİNOMA İNSİTU (CİS)
Mesane mukozasının tüm katlarını tutan, bazal membrana penetre olmayan, lümene
büyümeyen, epitele sınırlı lezyonlardır. Hücrelerde ağır derecede anaplazi, mitoz ve
hücrelerin birbirine yapışma yeteneğinin kaybı söz konusudur. Yüksek gradeli karsinoma
insitu saldırgan bir tümördür. Herhangi bir evrede tümör eşlik edebileceği gibi tek başına da
bulunabilir34. Karsinoma in situ’ların %90’ı papiller veya nodüler bir mesane tümörü ile
ilişkilidir. Papiller tümör ile beraber karsinoma in situ’nun bulunması, papiller tümörün tek
başına bulunmasına göre daha kötü prognoza sahiptir. Bir çalışmada 78 papiller tümörlü
hastanın 12’sinde komşu mukozada karsinoma insitu da bulunmaktadır. Bu 12 hastanın 10’u
(%83) progresyon göstermiştir. Buna karşılık diğer hastalarda sadece %4 progresyon
gelişmiştir23,33.
Yeni çalışmalar karsinoma insitu’nun farklı biyolojik potansiyeli olan iki değişik
tipinin olduğunu göstermiştir. Bunlardan biri, kolayca invazyon yaparak metastaz oluşturan
tip, diğeri ise daha masum olan ve kasa invazyon yeteneği düşük olan tiptir. Karsinoma
insitulu hastalarda kas invazyonu gelişme olasılığı %42-%83 tür
34.
Cis’nun yaygınlığı da
önemlidir. Fokal cis’da invazif tümör gelişimi %8 iken, yaygın cis varlığında bu oran %78
lere kadar çıkmaktadır32. Karsinoma insitulu hastalarda tümör rekürrens ve progresyon riski
daha yüksektir.
MAKROSKOPİK GÖRÜNÜM
Değişici epitel hücreli karsinomlar %70 papiller, %10 nodüler ve %20 mikst yapıdadır.
Nodüler ve mikst yapıdaki tümörler daha kötü prognoz gösterir. Tümör tek veya mültipl
olabilir. Tümör genellikle mesane tabanı trigon ve yan duvarlarda olmakla beraber mesanenin
herhangi bir yerinde olabilir. Metaplazik elemanlar daha çok invazif tümörlerde görülürler36.
Mikst histoloji içeren tümörler sıklıkla intravezikal tedaviye dirençlidirler.
PATOLOJİK GRADE
Değişici epitel hücreli karsinomlarda grade’leme oldukça önemlidir ve kanser
hücrelerinin gösterdiği atipi derecesine göre belirlenir. Literatürde birçok farklı grade’leme
sistemi önerilmiştir. Tablo 1’de Mostofi, Ash ve Bergvist’in önerdiği grade’leme protokolü
görülmektededir38. Hastanemizde Dünya Sağlık Örgütü tarafından da önerilen Mostofi’nin
grade’leme sistemi ve International Society of Urological Pathology (ISUP) sınıflaması
kullanılmaktadır.
MOSTOFİ GRADE’LEME SİSTEMİ
Grade 0:
Papilloma, normal mesane mukozası tarafından çevrili, ince fibrovasküler
nüveli papiller bir lezyondur.
Grade 1:
Pleomorfizm ve sadece zayıf anaplazi gösteren, yediden fazla hücre tabakası
içeren, kalın fibrovasküler saplı iyi diferansiye tümörlerdir. Çekirdek/sitoplazma oranı
bozulmuş olabilir. Bazal hücrelerden yüzey hücrelere kadar matürasyonun bozulması hafiftir
ve nadiren mitoz görünür.
Grade 2:
Polarite kaybı daha fazla, hücre matürasyonu bozulması ve geniş fibrovasküler
nüveye sahip orta derecede diferansiye tümörlerdir. Belirgin çekirdekçik ve çekirdek
pleomorfizmi gösteren yüksek çekirdek/sitoplazma oranı vardır. Mitotik şekiller fazladır.
Grade 3:
Bazal membranda yüzeye kadar diferansiye olmayan hücreler içeren kötü
diferansiye tümörlerdir. Yüksek çekirdek/sitoplazma oranlı belirgin çekirdek pleomorfizmi
vardır. Mitotik figürler çok sıktır. Grade 3 tümörlerin yaklaşık olarak yarısı tanı esnasında
kasa invazedir.
Tablo 1: Değişici epitel hücreli mesane karsinomunda kullanılan gradeleme sistemleri
MOSTOFI (WHO)
Papillom, grade 0
DEHK, grade 1
DEHK, grade 2
DEHK, grade 3
İndiferansiye karsinom
ASH
DEHK, grade 1
DEHK, grade 2
DEHK, grade 2
DEHK, grade 3
DEHK, grade 4
BERGVİST
DEHK, grade 0
DEHK, grade 1
DEHK, grade 2
DEHK, grade 3
DEHK, grade 4
SKUAMÖZ HÜCRELİ KARSİNOM
Skuamöz hücreli karsinom, nodüler infiltratif büyüme özelliği gösteren invazif bir
lezyondur. Tanı koyulduğunda çoğu vaka invazyon yapmıştır. Dünyanın değişik yerlerinde
farklı prevalansa sahiptir. Mısır’da en çok görülen ürotelyal tümör iken İngiltere’de %1
oranında görülür38. Kronik enfeksiyon, sürekli sonda, mesane taşı, ürolitiyazis ve sigara içimi
ile ilişkilidir. Skuamöz hücreli karsinom için önerilen tedavi radikal sistektomidir. Hastaların
yarısında üretra tutulumu veya üretrada rekürren tümör görüldüğü için rutin olarak
üretrektomi uygulanmalıdır. Skuamöz hücreli karsinomada kemoterapi ve radyoterapi etkili
değildir38, 39.
ADENOKARSİNOM
Mesanede primer adenokarsinom oldukça nadirdir (%1.2). Lezyonlar sıklıkla tek,
nodüler ve genellikle yüksek grade’lidir. Çoğu, tanı anında kasa invazif veya metastatiktir. Bu
yüzden prognoz kötüdür ve beş yılık sağkalım yaklaşık %20’dir40. Daha çok kubbede, urakus
artıklarından ve trigonda kloaka artıklarından veya glandüler metaplazi sonucu gelişir.
Radyoterapi ve kemoterapiye dirençli olduğundan radikal sistektomi önerilir.
DİĞERLER TÜMÖR TİPLERİ
URAKAL ADENOKARSİNOM
Urakus supravezikal, intramural ve intramukozal olmak üzere üçe ayrılır. Urakal
kanser
nadirdir,
mesane
tümörlerinin
%1’inden
daha
azını
oluşturur.
Mesane
adenokarsinomlarının %20-39’unu oluşturur. Urakal tümörlerin çoğu abdominal kitle
oluşturur, ağrı ve umblikal akıntı yapar, dizüri ve hematüriye sebep olur. Beş yılık sağkalım %
6-16’dır. Urakal tümör polipoid veya papiller kitle olarak veya normal mukozanın altında bir
şişlik
olarak
mesane
kubbesinde
görülür.
Urakal
tümörlerin
büyük
çoğunluğu
adenokarsinomdur, ama değişici epitel karsinom ve skuamöz hücreli karsinom da
bildirilmiştir. Kas invazyonu hemen her hastada görülür, fakat uzak metastaz geç bulgudur.
Geniş lokal eksizyon içeren parsiyel veya radikal sistektomi önerilen tedavidir2.
METASTATİK ADENOKARSİNOM
Mide, rektum, göğüs, endometriyum, over ve prostat mesaneye metastaz yapabilen
nadir lezyonlardır41. Metastatik mesane adenokarsinomunun tedavisine primer lezyonun
dikkatli değerlendirmesi neticesinde karar verilir.
İNDİFERANSİYE KARSİNOM
Yüksek çekirdek/sitoplazma oranlı küçük hücreli karsinomları içerir. Sıklıkla
nöroendokrin hücreler bulunur. Hastaların yarısı endokrin sebepli semptomlar gösterir
(Cushingoid görünüm, hiperkalsemi ve sıvı birikimi gibi). Akciğerin küçük hücreli kanseri
gibi davranır; saldırgandır, metastaza meyillidir. Sağkalım hızları kötüdür ve ortalama
sağkalım yedi aydır. Sıklıkla orta yaş erkeklerinde görülür. Geniş, polipoid ve ülsere
lezyonlardır42.
TANI YÖNTEMLERİ
ANAMNEZ
Mesane tümörünün en sık semptomu ağrısız aralıklı hematüridir. Tüm olguların
yaklaşık % 85’inde vardır. Gros veya mikroskopik olabilir. Daha çok invazif tümör ve
karsinoma insitulu hastalarda olmak üzere sıkışma hissi (urgency), sık idrara çıkma
(frequency) ve dizüri gibi irritatif semptomlar mesane tümörlü hastaların yaklaşık üçte birinde
görülür. Hematüri olmasa bile kronik iritatif semtomları olan hastalarda karsinoma insitu
araştırılmalıdır. İlerlemiş hastalarda üreteral obstrüksiyon bulguları, alt ekstremitelerde ödem,
kilo kaybı ve kemik ağrısı olabilir.
BİMANÜEL MUAYENE
Mesane tümörlü hastalarda tipik bir fizik muayene bulgusu yoktur. Eğer pelvise fikse
olacak kadar büyük bir kitle varsa, suprapubik bölgede palpe edilebilir. Kitlenin, endürasyonu
veya komşu organlara fiksasyon varlığı belirlenir. Kitle fikse ise veya endürasyon yapmış ise
kas invazyonu yaptığından şüphelenir. Fakat daha önce radyoterapi görmüş hastalarda bu
güvenilir bir bulgu değildir.
INTRAVENÖZ PİYELOGRAFİ (IVP)
Mesane tümör semptomları olan hastalara IVP istenmesi önerilir. Mesane tümörü
tanısında duyarlılığı düşüktür; ancak üst üriner sistemi değerlendirmede çok faydalıdır.
Mesanede dolum defekti, tümör için en karakteristik bulgudur. Tümör infiltratif ise dolum
defektifinin tabanı geniş, mesane fikse ve bazen kontrakte bir görünümdedir. Mesanede bir
tümör varlığında üst sistemde tümör bulunma ihtimali %1 - 8 49. Mesane tümörlerinin ancak %
60’ı IVP’de tanınabilir. Üreteral obstruksiyonu olan hastaların %90’nında kas invazyonu
vardır49.
ULTRASONOGRAFİ (USG)
Mesane tümörü tanısında oldukça değerlidir. Abdominal, transüretral ve transrektal
yolla yapılabilir. Abdominal USG lokal evreleme ve üst sistemi değerlendirmede; transüretral
USG tümörün mesane kasına invazyonu, transrektal USG ise mesane tabanını tutan ve prostat
ve seminal veziküllere olan invazyonu daha iyi gösterir50.
BİLGİSAYARLI TOMOGRAFİ (BT)
Primer tümörün lokal yayılımı, perivezikal infiltrasyon, pelvik ve abdominal
lenfadenopati, organ metastazı konusunda değerli bilgi verir. BT’nin TUR’dan önce yapılması
daha güvenilir bilgi verir. Mesane tümörü değerlendirmesinde BT’nin duyarlılığı %70-80
iken; nodal metastaz konusunda %40 yanlış sonuç verir50.
MANYETİK REZONANS GÖRÜNTÜLEME (MRG)
Günümüzde mesane tümörü tanı ve evrelemesinde kullanılan ve BT’ye göre daha
üstün olan bu metodun pahalı olması bir dezavantajdır.
SİSTOSKOPİ
Mesane tümörü tanısı sistoskopi ve aynı esnada tümör biopsisi ile konur. Sistoskopi ile
tümör olup olmadığı, lokalizasyonu, büyüklüğü, solid veya papiller oluşu ve üreter orifisleri
ile ilişkisi tespit edilir. Sistoskopi küçük tümörleri atlamamak için mutlaka sistematik bir
şekilde ve olabildiğince dikkatli yapılmalıdır. En çok trigon ve üreter orifisleri çevresinde
tümör görülür.
İDRAR SİTOLOJİSİ
Konvansiyonel sitoloji, mesane yüzeyinden dökülen hücrelerin mikroskopik
incelemesidir. Sitolojide malin hücreleri belirleme kriterleri çekirdek/sitoplazma oranının
artması, çekirdeğin
eksantrik yerleşimi, çekirdekteki polimorfizm ve düzensizlik,
hiperkromazi, kromatin kümelenmesi , göze çarpan çekirdekçik, mitotik şekiller, sitoplazmik
vaküolizasyon kaybı, hücrelerin kohezyon yeteneğini kaybetmesi olarak tanımlanmıştır43.
Üriner sitoloji yüksek grade’li tümörler ve karsinoma insitularda yüksek oranda (%95) doğru
tanı koydururken, düşük grade’li tümörlerde bu oran %10-50 dir44. Sistoskopik olarak belirgin
tümör görülmeyen mukozal anormalliklerde sitolojik muayene bize yardımcı olabilir.
Histolojik spesimende sadece soyulmuş bağ dokunun bulunduğu sıvının sitolojik incelemesi
ile tanı koyulabilir. İdrar sitolojisi rezeksiyon sonrası rekürens takibinde de faydalıdır44.
Enflamasyon, displazi veya kimyasal sistit durumlarında sitoloji yanlış pozitif sonuç verebilir.
Karsinoma insitu araştırmasında seçilmiş alan biyopsilerinden daha iyi bir araştırma
yönetimidir45.
FLOW SİTOMETRİ
Flow sitometri hücrenin DNA içeriğini ölçer. DNA’ya bağlanan boya ile izole edilmiş
çekirdekler boyanır. Çekirdekler boya miktarına paralel floresan tutarlar ve bu şiddete göre
DNA içeriği ölçülür. Mesane tümörü tanısındaki duyarlılığı sitoloji ile aynıdır. Mesane
tümörlerinde sağ kalım için DNA ploidisi bağımsız bir belirleyicidir46. Anaploidi ile yüksek
grade’li ve yüksek evreli tümörler arasında anlamlı bir ilişki vardır. Yine DNA ploidisi ile
tümör rekürrens , progresyon ve kansere bağlı sağ kalım arasında da ilişki vardır. 47
Anaploid tümörler daha saldırgan seyir izlerler. Düşük grade’li tümörler diploid iken;
karsinoma insitu ve invazif tümörler anaploiddir. Yapılan bir çalışmada pTa ve pT1 evre
anaploid tümörlerde rekürens %87 iken; diploidlerde %34’tür. Progresyon hızları da
anaploidlerde %35-60 iken, diploidlerde %0-2 dir48.
EVRELENDİRME
Tümöre bağlı ölümlerde en önemli sebep mevcut tümörün klinik ve patolojik evresidir.
Bu nedenle evrelemenin önemi oldukça büyüktür. Farklı araştırmacılar tarafında değişik
şekillerde evrelemeler yapılmıştır (Tablo 2). American Joint Committee on Cancer (AJCC)
tarafından önerilen TNM evreleme sistemi51-52 bugün yaygın olarak kullanılmaktadır
(Tablo:3).
Tablo 2: Mesane karsinomu için evreleme protokolleri
İnvazyon
TNM
Jewett
Marshall
Mukoza
Lamina propria
Yüzeyel kas
Derin kas
Perivezikal doku
Pelvik lenf nodu
Uzak metastaz
CİS-Ta
T1a/T1b
T2
T3a
T3b
T4,N1, N2
M1
Noninfiltran
Gurup A
Gurup B1
Gurup B2
Stage 0
Stage A
Stage B1
Stage B2
Stage C
Stage D1
Stage D2
Gurup C
Jewett
Strong
Gurup A
Gurup B
Gurup C
ve
Tablo 3: mesane karsinomu için TNM evreleme protokolü
T:
Primer tümör
Tx
Primer tümör değerlendirilemedi
To
Primer tümör kanıtı yok
Tis
Karsinoma in situ
Ta
Papiller mukozal tümör
T1a
Muskularis mukozaya kadar lamina propria tutulumu
T1b
Muskularis mukozayı aşan lamina propria tutulumu
T2
Yüzeyel kas tabakası invazyonu
T3a
Derin kas invazyonu
T3b
Seroza ve perivezikal yağ tabakası tutulumu
T4a
Uterus, vagina, prostat tutulumu
T4b
Kemik pelvis içindeki organ tutulumu ve karın ön duvarı adalelerinde tutulum
N
Bölgesel ve ilişkili lenf nodları
Nx
Bölgesel lenf nod metastazı değerlendirilmedi
N0
Lenf nodu metastazı yok
N1
Aynı tarafta çapı 2 cm’den küçük tek bir lenf nodu tutulumu
N2
Tek nodül çapı 2cm’den büyük çift taraflı birden çok nodül tutulumu var,
çapları 2-5 cm arası
N3
Tek veya daha fazla, çapı 5 cm’den büyük lenf nodu tutulumu
M:
Uzak metastaz
Mx
Uzak metastaz değerlendirilmedi
M0
Uzak organ metastazı yok
M1
Uzak organ metastazı var
YAYILIM YOLLARI
Mesane tümörlü sistektomi yapılmış olguların otopsilerinde %50-80 oranında metastaz
bildirilmektedir. Uzak organ metastazı %7-16, bölgesel lenf nodu tutulumu %20-35
oranındadır. Lenf nodu olarak en çok obturatuar lenf nodları (%75), daha sonra iliaka ekstern,
iliaka intern, iliaka kommunis ve hipogastrik nodlar tutulur. Hematojen metastazlar başlıca
akciğer, kemik ve karaciğerdir. Komşuluk yolu ile mesane duvarı, perivezikal dokular,
vezikula seminalisler, prostat, üreterler, uterus, vagina, sigmoid kolon ve rektum, karın
adalelerine invazyon yapabilir. 5
MESANE
KANSERİNDE
PROGNOSTİK
FAKTÖRLER
VE
TÜMÖR
BELİRLEYİCİLERİ
Bugün için mesane tümörünün biyolojik davranışını önceden tahmin edebilmek oldukça
zor ve pek çok faktöre bağlıdır. Mesane tümörü tanısı koyulduğunda olguların yaklaşık %80’i
yüzeyeldir. Yüzeyel tümörlerin %75 oranında nüks ve %25’lere varan oranda progresyon
göstermesi53-54
hangi
hastanın
nüks
edip
etmeyeceği
veya
progresyon
gösterip
göstermeyeceğinin bilinmesini zorunlu kılmıştır. İnvazif tümörler büyük olasılıkla progresyon
gösterirler ve radikal cerrahi, radyoterapi ve kemoterapiye rağmen hastalar yüksek ölüm riski
altındadır. Rekürens ve progresyon açısından risklerin bilinmesi pratikte sınırlıdır. Çünkü
bilemediğimiz pek çok faktör ve klinik değerlendirmede yanılma paylarımız mevcuttur. Her
hastanın kendi hastalığıyla ilgili farklı bulguları dolayısı ile farklı doğal seyri vardır. Hastanın
yaşı, genel durumu ve önerilecek tedaviye adapte olabilirliği de üroloğun değerlendirmesi
gereken faktörlerdendir.
Yapılan pek çok çalışma sonucunda54 yüksek histolojik grade ve klinik stage sahip,
papiller tümöre ilave ağır displazi ve cis’i olan, vasküler veya lenfatik invazyona sahip, kan
gurubu antijeni taşımayan, anaploid hücre kolonları olan, mültipl tümör varlığında, tedaviye
rağmen ilk 3 yada 6 ay içinde tekrarlayan, tümörde M344 ve T138 antijeni taşıyan hastalar
nüks ve progresyon açısından yüksek riskli hastalardır. Bununla beraber bu bulguların alt
guruplarında
tümör progresyon hızlarında istatistiksel olarak anlamlı farklılıklar tespit
edilmiştir ve kişilerde önceden prognozu belirleyebilmeleri henüz yetersizdir. Tümör
progresyonunun
çok
basamaklı
genetik
değişikliklerin
birikimi
sonucu
olduğuna
inanılmaktadır. Tümörlerin erkenden tanınarak tedavilerinin izlenmesi sırasında güvenilir
tümör belirleyicilere olan ihtiyaç çok açıktır.
İdeal bir tümör belirleyicisinde şu özelikler olmalıdır:
1-Yalnız kanser dokusu tarafından üretilmeli
2-Tümör biyolojik olarak önemli duruma gelir gelmez serumda (vücut sıvılarında)
ortaya çıkmalı
3-Güvenilir ve tekrar edilebilir biçimde saptanabilmeli
4-Serum düzeyleri tedavi öncesi evre ve tümör miktarı ile orantılı olmalı
5-Tedavi sonrası hastalık durumunu doğrudan saptayabilmelidir58
Mesane kanseri ile ilgili olarak bugüne kadar bulunmuş olan tümör belirleyicilerinin hiç birisi
bu ideal ölçütlerin tümüne sahip değildir.
Yüzeyel mesane tümörlerinde prognostik faktörler şunlardır:
Grade; DNA yapısı;karsinoma in situ; evre; kas invazyonu; prostatik üretrada tümör;
damarsal veya lenfatik tutulum; tümörün konfigürasyonu; mültifokalite; tümörün buyutu;
reküren tümör varlığı; post operatif sitoloji pozitifliği; intravezikal tedaviye cevapsızlık;
tümör belirteçleri
TÜMÖR GRADE’İ
Tümör progresyonu için grade, tek en önemli belirleyicidir. pT1 tümörleri için de
grade en önemli prognostik belirleyicidir56. Tümör grade’i aynı zamanda hasta sağkalımıve
tümör rekürrensinde de önemli belirleyicidir. İnvazif olmayandeğişici epitel hücreli
karsinomun hücrelerdeki anaplazinin derecesine dayanan üç grade’i DSÖ tarafından kabul
edilmiştir. Dünya Sağlık Örgütü grade’lelerine göre prognostik oranları grade1 için %2,
grade 2 için % 11, ve grade 3 için %45 tir bir yılık takipte rekürrens oranları grade1 için %
25, grade 3 için %55. bir çalışmada grade 1 ve grade 2 için 5 yılık ölüm hızları (%9-%24)
grade 3’den önemli dereceden azdır57.
Tümör gradelemesinde subjektivite önemli bir yer tutar. Farklı grade’leme
sistemlerinin olması; aynı perparatın değerlendirilmesinde kişiler arasında farklı yorumlar
olabildiği gibi aynı kişinin faklı zamanlarda aynı preparat üzerinde farklı yorum yapabildiği
bilinmektedir.
EVRE
Tümörün evresi de grade kadar önemli bir prognostik faktördür. Hastaların en uygun
tedavi seçeneğinin sunulabilmesi ve hastalıksız sürvi sağlayabilmek için mutlak uygun
evreleme yapılmalıdır.Geleneksel olarak mesane tümörlerini müsküler tabakanın invazyonuna
göre yüzeyel ve invazif olarak sınıflandırırız2. Daha önceleri pT1 tümörler tek olarak takip
edilirken;
lamina
propria
içerisinde
müskularis
mukoza’nın
4,59,60,88,90.
varlığının
gösterilmesinden sonra; bu gurubu erken invazif tümör olarak değerlendiren görüşler ön plana
çıkmaya başladı. Evre pT1 tümörlerin, muskularis mukozaya kadar tümör invazyonu olan
pT1a (şekil: 4) ve muskularis mukozanını içine tümör invazyonu olan pT1b (şekil: 5) olarak
ayrılmasını öneren literatür59,60,61,62,89 çalışmaları mevcutur.ancak yine bu çalışmalarda ayrımın:
kişisel prognozu belirleyebileceği konusunda bir konsensus oluşmamıştır.
pT1 tümörlü
hastaların prognozu noninvazif papiller tümörlü hastalara göre daha kötüdür
62.
Üç yılık
takiplerde grade1 için %2 pT1 evresindeki tümörlerin %70’nin, pTa evresindeki tümörlerin
%48’nin rekürrens yaptığı bildirilmiştir63.pT1 tümörler pTa tümörlere göre daha yüksek grade
sahiptir.
National Bladder Cancer Group tarafından yapılan bir çalışmada yüzeyel mesane
yümörlerinde grade 1, 2, ve 3 için progresyon oranları sırasıyla %2, %11 ve %45
bulunmuştur. pTa hastalarda progresyon oranı % 4iken , T1’de % 30’dur.
Lamina propria’nın ürotelyumdan farkı, zengin damar ağı ve lenfatik kanal içermesidir 4.
Bu nedenle Ta tümörler daha çok lokalize hastalık olarak kalırkek, T1 tümörlerde hematojen
ve lenfojen metastaz riski yüksektir. pTa tümörlerin %3’ünde, pT1 tümörlerin ise %24’ünde
kas invazyonu yönünde progresyon görülür. Bununla beraber invazyonunu derecesi ile
hastalığın progresyonu arasında da belirgin ilişki mevcuttur64.
Tümöre bağlı ölümün en önemli belirleyicisinin patolojik evre olduğu bilinmektedir.
Kansere bağlı sağ kalım hızları de tümör invazyonunun derinliği ile uyumludur. 5 yılık sağ
kalım pTa tümörlerde % 95 iken
pT1 tümörlerin % 72, pT2 tümörlerde % 64 ve pT3a,
pT3b, pT4 tümörlerde ancak %39’dur 66,67
DAMARSAL VE LENFATİK TUTULUM
T1 evresinde 5 yıllık sağ kalım oranı grade 2 ve 3 için %83 ve %63 olarak
bildirilmiştir. Lamina propriadaki kan damarlarında invazyonu görülmesi kötü bir prognostik
faktör olarak bulunmuş, böyle 10 olgunun 7’si mesane tümürü nedeniyle ölmüştür 60.
PROSTATİK ÜRETRADA TÜMÖR
Mesane tümörü evrlemesinde prostat tutulumu da önemlidir. Eğer prostatik üretrada
papiller bir tümör varsa bunun komşu organ tutulumu olarak değerlendirlmeyip sadece
multifokalite olabileceği ortaya konulmuştur. Bu durumda prostatik tutulum için yeni bir
evreleme gerekli olmuştur. T4a evresi için mesane tümörü ile devamlı ve prostatik stromayı
invaze etmiş tümör tanımlamsı yapılmış ve sadece prostatik üretra mukozasının tutulduğu
(PR1), duct ve asinerlerin tutulduğu (PR2) ve stromanın tutulduğu (PR3) alt gurupları halinde
yalancı T4a incelenmiştir. PR3 mevcudiyetinin T1 evresinde %20 , T2-T3 evrelerinde %50,
T3b’de ise %75 daha kötü sağ kalıma neden olduğu, T3b’li bir olguda PR3 mevcudiyetinin
gerçek T4a davranışı sergilediği ortaya konmuştur. Bu yaklaşım destek gördüğü taktirde
evrelemede prostatın transüretral derin rezeksiyon biyopsilerinin de gerekeceği ortadadır68
TÜMÖR KONFİGRASYONU
Konfigrasyonlarına göre mesane tümörü papiller ve solid diye ikiye ayrılır. Papiller
tümörler çoğunlukla değişici epitel hücrelerinden oluşmaktadır. Solid tümörler ise squamöz
ve glandüler yapılar içerir ve daha sık kas ve lenfatik invazyon gösterir. Solid tümörler
papiller olanlara göre daha fazla progresyon ve rekürrens gösterirler, sağ kalım süreleri daha
kısadır.
Tümör konfigrasyonu ile histolojik grade arasında da bir ilişki olduğu da gösterilmiştir.
Solid tümörlerin hiçbiri grade 2 değil iken, %10 grade 2, %71’i grade 3’tür. Ayrıca grade 3
solid tümörler grade 3 papiller tümörler göre daha hızlı progresyon gösterir.
TÜMÖR BOYUTU VE SAYISI
Tümör boyutu ile rekürrens ve progresyon arasında anlamlı bir ilişki vardır. Büyük
tümörleryüksek rekürrens hızı ve yüksek progresyon hızına sahiptir65. Fakat bir çalışma bunu
teyit etmemiştir69.
Yapılan çalışmalar tümörün büyük olmasının kötü prognostik faktör olduğunu
göstermiştir. Heney ve arkadaşları 5 cm’den küçük tümörler için progresyon oranı %9, daha
büyük tümörler için ise %35 olarak bildirilmiştir63.
Papiller tümörlerinin sayısı rekürrens açısında önemli bir risk faktörüdür. Tek
tümörler ile mulltipil tümörler arasında rekürrens açısından anlamlı fark vardır. Bir çalışma
ise tanı konduğundaki tümör sayısının en önemli en önemli prognostik faktör olduğunu
göstermiştir70.
REKÜRRENS
Mesane tümörleri yüksek oranda rekürrens göstermektedir. Rekürrens gösteren
tümörlerin tümörlerin
progresdyon gösterme hızları daha yüksektir. İntravesikal BCG
tedavisinden sonra rekürrens gösteren yüzeyel mesane tümörlü hataların büyük bir kısmı 5 yıl
içinde kas invazyonu göstermektedir. Daha önce rekürrens yapmış olan tümörlerin daha fazla
rekürrens yapma olasılığı artar ve rekürrens zamanı kısalır. Tümör progresyon
artar71,72
hızı da
DNA PLOİDİSİ
Anaploid tümörler daha agresif bir seyir izlerler. En düşük gradeli yüzeyel tümörler
diploid iken karsinoma in situ ve invazif tümörler anaploid’dir. Yapılan çalışmalarda pTa ve
pT1 evresindeki anaploid tümörlerde %87 rekürrens bildirilirken, diploid olanlarda bu oran
ancak %34’dür. Progresyon hızları da anaploidlerde %35-%60 iken diploidlerde %0-%2’dir.
Karsinoıma in situ genellikle anaploid’dir, birden fazla anaploid hücre dizisinin bulunması
daha kütü prognozu işaret eder. Bir çalışmada histolojik olarak normal görünüşlü mukozaya
sahip mesane tümörlü hastaların yaklaşık %10’unda anaploidi bildirilmiştir. Bu nedenle
karsinoma in situ veya papiller tümör gelişimi gözle fark edilebilir olmadan önce DNA analizi
yapılarak belirlenebilir. Tedavi edilmiş mesane tümörlü hastaların takibinde faydalı olabilir.
Bazı araştırmacılar anaploidisi olan kanser tedavisine dirençli mesane tümörlü hastalarda
erken sistektomiyi önermişlerdir. Diploid karyotipli kanserler genellikle yüzeysel kalırlar ve
yavaş klinik seyri vardır, anaploid karytotipli olanlar ise eninde sonunda invazif hastalığa
ilerler73.
KROMOZOM ANOMALİLERİ
Mesane tümörü spesmenlerinde kromozom hatalarına sık rastlanır. Mesane
tümörlerinde en az 10 otozomal anomali bildirilmiştir. Anormal karyotipli tümörler normal
karyotipli tümörlere göre daha agressiftirler. Kromozom 9 kaybı yaygın olarak mesane
tümörlerinde bulunsa da genellikle yüzeyel mesane tümörlerinde görülür, tümör progresyonu
ile ilişkili değildir. 17p, 5q ve 3p kaybı sık olarak invaziv mesane tümörleriyle ilişkilidir 74.
Karsinoma in situ’da 17p kaybı olur. 17 kaybı hiçbir Ta lezyonda görülmez, nadiren yüzeyel
mesane tümörlerinde, yaygın olarak da invazif tümörlerde görülür. 17p kaybı yüzeyel mesane
tümörlerinde %19 oranında görülürken, invazif olanlarda %70 oranında görülmüştür. P53
tümör süpresör geni için önerilen alan 17p’dir, 17p kaybı ile p53 geni mutasyonunun birlikte
bulunması invaziv tümörlerin malign potansiyelinde önemli rol oynar75. 17p kaybının
görüldüğü tümörler genellikle yüksek grade’lidir. 17p kaybı p53 mutasyonu ile sıkı ilişkilidir.
İnvaziv tümörlerin %70’inde görülür.
ONKOGENLER VE TÜMÖR SÜPRESÖR GENLER
p53
p 53 tümör süpresör gen kromozom 17p13.1’de yer alır. Bu bölge insan tümörlerinde
alel delesyonlarının en sık görüldüğü bölgedir. 17p kaybı ile p53 gen mutasyonu arasında
kuvvetli ilişki vardır.
p 53 geni
tümör süpresör gen olarak ve özelikle hücre siklusu
düzenleyicisi olarak fonksiyon görürü. p 53 geninde oluşacak bir mutasyon ya hücre
bölünmesini önleme yeteneğinin kaybolmasına yada anormal fonksiyonların oluşmasına
sebep olur. Normal p53 proteini hücre siklusunun G1 fazını etkileyerek hücrelerin S- fazına
geçişini geciktirir ve olması muhtemel olan karsinojen ve mutajenik
hasarların tamiri için zaman tanır76. Normal veya wild-tip p53 proteinin süresi 30 dakikanın
altında iken p53 gen mutasyonu olduğu zaman mutant p53 proteinin yarılanma süresi artarak,
saatlere yükselir. Bu nedenle Wild-tip p53 proteinin standart immunohistokimyasal
yöntemlerle tespit edilecek kadar yükselmezken, mutant p53
protini genellikle
tespit
edilecek miktarlardadır. Mutant p53 proteini varlığında yüzeyel tümörlerin %60’nın progrese
olacağı; negativ ise bu oranının%21 olduğu tespit edilmiştir. P53 overekspresyonu olan
hastalarda olmayanlara göre ölüm riski 3 kat daha fazladır76.
Retinoblastoma geni(Rb)
Retinoblastoma tümör süpresör geni(Rb) kromozom 13q’da bulunur ve mesane
tümörlerinin tüm grade’lerinde görülür, fakat Rb anormallikleri çok yaygın olarak invaziv
mesane tümörleri ile birliktedir. Retinoblastom tümör süpresör geni hücrelerde G1 fazından S
fazına geçişi düzenlemektedir. Mutasyon ile G1 fazında inhibisyon ortadan kalkmakta ve
kontrol dışı çoğalma ortaya çıkmaktadır25.
nm 23
Kromozom 17q21’de bulunmaktadır. Mesane tümörlü hastalarda metastaz olasılığını
değerlendirme aracı olarak metastatik potansiyeli baskılayan nm23 geni ileri sürülmüştür.
H-res
H-res onkogeni mutasyonu da bazı mesane tümörlerinde ortaya çıkabilir. Mesane
tümörlerinde idrarda %47.6 oranında mutant H-ras genleri saptanmıştır. Düşük grade’li
tümörlerde idrarda H-ras onkogeni mutasyonunun gösterilmesi tanı koymada idrar
sitolojisinden daha sensitif iken karsinoma in situ tanısında idrar sitolojisi daha sensitiftir.
Fakat H-ras mutasyonu ile klinik prognoz arasında ilişki gözlenmemiştir76.
c-erb-B2/Her-2
Diğer onkogen c-ERB-2 genidir ve EGF reseptörünü ve tirozin kinaz aktivitesi olan bir
protein şifreler ve sentezlenmesine neden olur. c-ERB-2 geni ürünü sık olarak mesane
tümörlerinde artar. Yüksek grade ve evreli tümörlerde ve lenf nodu metastazlarında, metsataz
yapmamış ve yüzeysel mesane tümörlerine göre daha sık artar77
EPİDERMAL GROWTH FAKTÖR
Normalde insan idrarında bulunurlar. Değişici epitel hücreli karsinom hücrelerinin
klonla büyümesini uyardığı fakat normal epitel hücrelerini uyarmadığı bulunmuştur. Mesane
tümörlü hastaların idrarında epidermal growt faktör seviyesi düşer. Mesane tümörü
hücrelerinde gösterilen epidermal growt faktör reseptörlerinin artan sayısı ile paralel olarak
idrardan epidermal growt faktör çekilip alınır. Epidermal growt faktör reseptörleri yüzeysel
hücrelerde bulunmaz. Buna karşılık malign ve premalign hücrelerin yüzeyinde epidermal
growt faktör resepörleri bulunur. Mesanesinin başka bir yerinde değişici epitel hücreli
karsinomu olan hastaların endoskopik olarak normal görünen mukozalarında da epidermal
growt faktör reseptörleri artmış bulunmuştur. Yüzeyel mesane tümörlerinde epidermal growt
faktör reseptörlerinin artışı ile yüksek tümör grade, evre ve progresyon riski arasında ilişki
vardır78
PLAZMİNOJEN AKTİVATÖRLERİ
Plazminojen aktivitörlerinin plazminojeni plazmine çevirerek metastaz gelişmesinde
ve tümörün lokal invazyonunda bir rol oynadığına inanılmaktadır. Plazmin bazal membran ve
diğer matriks proteinlerini parçalayan proteolitik bir ajandır. Normal mesane epiteline göre
tümör dokusunda ürokinaz seviyelerinin yüksek olduğu bildirilmiştir. Daha ileri çalışmalar
ürokinaz
seviyelerinin
mesane
tümörleri
için
prognostik
bir
faktör
olarak
kullanılabilecveğini göstermiştir79.
OTOKRİN MOTİLİTE FAKTÖRÜ VE RESEPTÖRLERİ
Otokrin motilite faktörünün üretimi, reseptörlerinin gösterilmesi ve proteolitik bir
enzim olan katepsin-B de tümör invazivliğinin belirleyicisidir. DEH karsinomlu hastaların
idrarlarında yapılan ilk klinik çalışmalara göre sensitivite %80*, spesifite %75’tir. Tümör
grade’i arttıkça otokrin motilite faktör reseptörü pozitifliğinin arttığı ve invaziv hastalık için
%100 sensitivite gösterdiği bildirilmiştir80.
NMP22
Nükleer matriks proteinleri çekirdeğin şeklini veren, kromatini tertip eden ve mitozun
kritik safhasını düzenleyen nonkromatin yapıyı oluştururlar. TUR sonrası değişici epitel
hücreli karsinom rekürrensini göstermede NPM22’nin değerini araştıran bir çalışmada
NPM22 sensitivitesi %70, spesifitesi %79 bulunmuştur. Eğer 20 ü/ml’nin üzerinde ise ilk
sistoskopide%71 oranında tümör bulunacağı bildirilmiştir 81
ANGİOGENESİS
Mesane tümörü angioneogenesis’nin invazyon için bağımsız bir haber verici olduğu
olduğu ve invaziv kanserlerde yükselen lenf nodu metastazı ile ilişkili olduğu gösterilmiştir82
KAN GRUBU ANTİLENLERİ
Kan grubu antijenlerinin varlığı veya yokluğunun prognostik değeri vardır. en
önemlisi Lewis kan grubu antijenidir, kanser hücrelerinde görülür.
Lewis antijenlerinin
normal ürotelyumda görülmezken ağır displazi ve karsinoma in situ’da görülmesi
tümörlerinin erken tanısını sağlamada yarlı olabileceğini düşündürmektedir83.
BTA (mesane tümör antijeni)
Mesane kanserlerinde tümör hücreleri mesane bazal membranının parçalayan güçlü
enzimler sekrete eder. Parçalanan bazal membran proteini parçaları idrara salınır. BTA testi bu
fregmentlerin idrarda saptanabildiği bir testtir. İnvaziv olmayan bir yöntemdir ve yüzeyel
mesane tümörlerinin tüm grade’lerinde sitolojiden daha iyi bir tarama
yöntemi olduğu
bildirilmiştir. Değişik çalışmalarda BTA’nın sensivitesi %40-69 olduğu gözlenmiştir84,85.
DİĞER ANTİJENLER
CEAve HCG bazı mesane tümörlerinde gösterilmişlerdir. CEA nadiren normal
üroepitel ve yüzeysel tümörler’ dede bulunur, fakat karsinoıma in situ ve invaziv tümörlerde
artarak daha yüksek bulunur. Yüksek grade’li değişici epitel hücreli karsinomlarda kütü
prognoz ile ilişkilidir. Ki67 tümör replikasyonunu önceden belirleyebilir.
M344 ve 19A211
Ta ve T1 tümörlerde %60-70 oranında bulunmaktadır. İnvaziv tümörlerde görülme
oranı düşüktür.
T43 ve T138
Bunlar yüzeyel tümörlerde %15 saptanırken kas invaziv tümörlerde %60 oranında
bulunur. T138 (+) olan tümörlerin %80’inde invazyon ve /veya metastaz gösterilmiştir86.
MESANE TÜMÖRLERİNDE TEDAVİ
Mesane tümörlerinde tedavi planlanırken klinik evre mutlaka göz önüne alınmalıdır.
Bu anlamda tedavi 3 ayrı grupta değerlendirilebilir:
•
Yüzeyel mesane tümörlerinde tedavi
•
Lokal infiltratif mesane tümörlerinde tedavi
•
Metastatik mesane tümörlerinde tedavi
1 - YÜZEYEL MESANE TÜMÖRLERİNDE TEDAVİ
TUR-BT ve LASER TEDAVİ: Bu grup hastalar için standart tedavi tümörün
transüretal rezeksiyon ve fulgurasyonudur. Özellikle düşük evre ve grade’li hastalarda
etkinliği çok yüksektir. TUR-BT yapılan hastaların ancak %10-15inde ileri bir tedavi
gerekebilir. Bunda da en etkili faktör tümörün klinik ve histopatolojik evresi ve biyolojik
davranışıdır. Genelde papiller bir tümörün infiltran hale gelme insidansı düşük olsa da; pT1 ve
yüksek grade’li bir tümörün progresyon oranı %48’dir62. TUR, tümör yüzeyel kaldığı sürece
büyüklüğü ve lokalizasyonuna bakılmaksızın tercih edilen yöntem olmalıdır87.
Laser vaporizasyon, TUR’a alternatif olarak kulanılan bir yöntemdir. Bu amaçla
kulanılan Nd-YAG lazerdir. Sedasyon ve lokal
anestezi ile yapılabilmesi, henoraji
yapmaması ve obturator refleks oluştumaması avantajıdır. Tek dez avantajı biyopsi için doku
örneği alamamasıdır.
İNTRAKAVİTER ADJUVAN TEDAVİ: Yüzeyel mesane tümörleri her ne kadar TUR
veya laser kolay bir şekilde tedavi edilse de nüksler %75-80 lere varabilir. Bu nedenle
mesaneye TUR sonrası immunostimulan veya sitotoksik ajanlar verilerek bu rekürresler
azaltılabilir. Nitekim tedavi sonrası bu oran %30 lara kadar iner
62,87.
Ancak uzun süreli
takiplerde progresyona kadar geçen süre veya toplam sağ kalım açısından bir üstünlük
gösterilememiştir. İntrakaviter tedavi sadece profilaktik amaçlı değil, residü tümörün tedavisi
ve var olan tümörün tedavisi için de (karsinoma in situ’de) kullanılır intrakaviter ilaç tedavisi
gereken hasta grubu şunlardır: Multipl T1 tümörlü, multifokal Ta ve grade 2/3 , multifokal
Tis, TUR sonrası sitolojisi (+) olanlar, TUR sonrası rezidüel tümör kaldığı bilinen hastalar ve
rekürrens gösteren hastalardır. Bu amaçla en sık kullanılan ajanlar: BCG, mitomicin-C,
epirubisin, doksorubisin, tiotepa ve interferondur. Terapötik amaçlı intrakaviter tedavide BCG
diğer ajanlara göre daha etkindir54. Tedavi amaçlı intrakaviter ajanlarla alınan tam yanıt %3871 arasında değişmektedir. Profilaktik olarak kullanıldığında ise yüksek risk gurubundaki %
75’lerdeki rekürrens oranı %24-48’lere düşüyor62.
2 - LOKAL İNFİLTRATİF MESANE TÜMÖRLERİNDE TEDAVİ
Parsiyel sistektomi: Sadece seçilmiş olgularda, mesane boynu ve trigon gibi fiske
yerlerin dışında ve mesanenin başka yerinde kasinoma in situ veya ağır displazinin olmadığı
durumlarda uygulanabilir. Cerrahi esnasında en az 2 cm’lik emniyet sınırı ile beraber
çıkarılmalıdır.
Radikal sistektomi: kas infiltrasyonu olan hastalardaki en ideal tedavi yöntemidir.
Perivezikal veya prostata infiltrasyon varsa neo-adjuvan kemoterapi veya preoperatif
radyoterapi ile evre ve kitle küçültülerek kür şansı artırılabilir. Radikal sistektomi erkekte,
mesane , prostat ve vezikula seminalislerin çevre yağ doku ile beraber çıkartılmasıdır.üretra
tutulumu varsa üretrektomi de yapılmalıdır. Kadında ise, mesane ve üretra, uteus, serviks,
overler ve vajen ön duvarı ile beraber çıkartılır. Bilateral
pelvik lenfadenektomi
yapılmalıdır87.
Radyoterapi: Mesane tümörlerinde 5-8 haftalık fraksiyone 5000-7000 cGy
uygulaması yapılır. Fakat hastaların %15’inde barsak,mesane ve rektum komplikasyonları
görülür.
3 - METASTATİK MESANE TÜMÖRLERİNDE TEDAVİ
Bu grup hastalarda yapılacak en etkili tedavi sistemli kemoterapidir. Bu amaçla en çok
MVAC ve M-VEC kullanılır. Bu tedaviye %57-70 objektif cevap alınır. Hastaların %3
kadarının ilaca bağlı toksisiteden öldüğü unutulmamalıdır87.
MATERYAL VE METOD
1999–2005 yılları arasında TUR sonrası pT1 evre TCC tanısı koyulan hastaların klinik
kayıtları ve patoloji arşivindeki spesimenleri tekrar gözden geçirilerek TUR sonrası adjuvan
tedavi uygulanmamış ve primer karsinoma insitu (CIS) tanısı almamış 60 olgu belirlendi.
Arşiv kayıtlarından bu hastaların tümör boyutu, sayısı, tipi (papiller/solid), grade’i, CIS
varlığı, rekürrens ve progresyon bilgileri elde edildi. TUR sipesimenleri iki ayrı uzman
patolog tarafından lamina propria tutulum derinliğine göre tekrar değerlendirildi ve iki ayrı
yöntem ile mikroevreleme yapıldı. Yeniden değerlendirmede 1997 TNM (tümör, lenf
düğümleri, metastazlar) sistemi kullanıldı ve örneklerin tümünün yüzeyel T1 evre tümör
olduğu ve muscularis propria invazyonu olmadığı doğrulandı91. Primer tümörün grade’i,
Mostofi sınıflandırmasına göre , iyi differensiye tümör (G1), az differensiye tümör(G2), çok
az differensiye tümör (G3) şeklinde belirlendi37.
İlk yöntemde mesane mukozası bazal membranından en derindeki invaziv tümör
hücrelerine kadar mikrometre ile ölçüm yapıldı ( Şekil-1) Tümör içeren her TURB parçası
ayrı ayrı ölçüldü ve ölçülen en büyük tümör invazyon derinliği analizlerde kullanıldı. Hastalar
invazyon derinliğine göre ≤1 mm >1 mm olmak üzere iki gruba ayrıldı.
Diğer yöntemde ise, invazyon derinliği muskularis mukoza seviyesine göre
değerlendirildi.92,93,95,96 Muskularis mukozaya ulaşmayan invazyon T1a (Şekil 2), muskularis
mukoza içine veya ondan daha derinde invazyon T1b ( Şekil-3) olarak evrelendirildi.
Muskularis mukoza yokluğunda, muskularis mukozanın invazyon seviyesi için belirleyici
olarak “büyük damarlar” (LV) kullanıldı.(Şekil 4) Örneklerden 8’inde (% 13) muskularis
mukoza ve belirleyici büyük damarlar sonuca varacak kadar açık olarak gözlenemediğinden
bu olgular çalışma dışı bırakıldı. Sonuç olarak toplam 52 hastada iki ayrı yöntemle
mikroevrelendirilme yapılmış oldu ve istatistiksel değerlendirmeye alındı.
Şekil 1 İnvazyon derinliğinin mikrometre ile ölçümü (A-B). Transüretral mesane rezeksiyonu
ile elde edilen örneklerde stromal invazyon derinliği, mesane mukozasının bazal
membranından en derindeki invaziv tümör hücresine kadar ölçüldü (C). Doku parçaları
aralarda stroma olmaksızın (genelde yüksek dereceli) tümör içerdiğinde veya örnekler oryante
olmadığında, invazyon derinliğinin gerçeğinden daha yüksek olarak belirlenmesini önlemek
için invazyon derinliği en kısa mesafeden ölçüldü.
Şekil 2a : Muskularis mukozaya kadar lamina propria tutulumu T1a (fokal tutulum)
Şekil 2b : Muskularis mukozaya kadar lamina propria tutulumu T1a (yaygın tutulum)
Şekil 3 : Muskularis mukozayı aşan lamina propria tutulumu T1b
Şekil 4- Lamina propriada büyük damarlar
Hasta kayıtlarında primer operasyondan en az 3 ay sonra histolojik olarak yeni tümör
saptanması nüks olarak, kasa invaze tümör ve/veya lenf nodu tutulumu veya uzak organ
metastazı belirlenmesi progresyon olarak kabul edildi.. Olguların tümör nüks ve progresyon
varlığı, hızı, tümör grade’i, sayısı (teke karşı 2 veya daha fazla) ve boyutu (<2cm, 2cm<
>5cm ve 5cm < ), beraberinde CIS varlığı parametreler olarak kaydedildi ve her parametrenin
nüks ve progresyona etkileri, tek tek ve farklı kombinasyonlarda değerlendirildi. Söz konusu
iki mikroevrelendirme yöntemi prognostik değerleri açısından birbirleriyle ve diğer
parametreler
ile
karşılaştırıldı.
Chi-square
test
stage’de
progressyon
oranlarının
karşılaştırmasında kulanıldı. 0.05’den az p değeri istatistiksel olarak önemli kabul edildi.
BULGULAR
Çalışmaya dahil edilen 52 hastanın erkek/kadın olarak dağılımı 5:1, ortalama yaşı 61
(38-84), ortalama izlem süresi 31 ay (6-72) idi. TURB örneklerinin histopatolojik tanısının
hastaların tümünde değişici epitel hücreli mesane kanseri (DEHK) olduğu mikroevreleme
sırasında yeniden doğrulandı. Tüm örneklerde tümör evresi 1997 TNM evrelemesine göre
91
T1, hasta kayıtlarına göre hastaların klinik evresi T1N0M0 idi. TURB örnekleri histopatolojik
olarak gradelendirildiğinde 52 hastanın altısı (%12) grade 1, 38’i (%73) grade 2, sekizi de (%
15) grade 3 olarak değerlendirildi. Tümör boyutu 12 olguda (%23) <2cm, 28 olguda(%54) 2-5
cm, 12 olguda(%23) >5 cm ölçülmüştü. Tümör sayısı 27 hastada (%52) tek, 25 hastada (%48)
birden fazla idi. Tümör gross olarak 42 olguda (%80) papiller, 10 olguda solid (%20)
yapıdaydı. Tümörle birlikte 5 hastada CIS (%9.6) saptandı. 47 örnekte (% 90.4) CIS
görülmedi. İzlem süresince 28’inde (%54) rekürens, 7 hastada ise (%13) progresyon gelişti.
Progresyona kadar geçen geçen süre ortanca 18 ay idi (6-36). İlk üç ayda tümör nüksü 13
hastada (%25) görüldü, 39 hastada (%75) görülmedi.
Mikroevreleme için kullanılan ilk yöntem olan tümörlerin mikrometre ile ölçümünde
invazyon derinliği hastaların 43’ünde ≤1mm (% 83), 9’unda >1mm (% 17) idi. Mikrometre
ile ölçülen ortalama invazyon derinliği 0.8 mm (0.1-3.7) idi. Progresyon göstermeyen 45
hastada (%86) ortalama invazyon derinliği 0.675 mm (0.1-3.7) iken progresyon gösteren 7
hastada (%13) ortalama invazyon derinliği 0.835 mm (0.5-1.25) olarak bulundu. İnvazyon
derinliği >1mm olan hastalarda progresyon oranı (%22) iken, <1mm olanlarda (%11) idi.
Ancak bu fark istatistiksel olarak anlamlı değildi (p>0.05).(Tablo 4)
Survival Functions
1,1
1,0
,9
DERINLIK
Cum Survival
,8
>1cm
>1cm-censored
,7
<=1cm
,6
<=1cm-censored
0
20
40
60
80
IZLEM
Tablo 4. Mikrometre ile invazyon derinliğine göre progresyonsuz sağkalım için Kaplan-Meier
eğrileri: mesane mukozasının bazal membranından en derindeki invaziv tümör hücresine
kadar ölçülen 1mm altı ve üstü derilikteki, tümörlü hastaların sonuçları karşılaştırıldı.
Progresyon,(pT2’den daha büyük) kas invaze eden tümör veya metastaz geliştirme olarak
tanımlandı. Log-sıra testi, P>0.05’dir.
Kullanılan ilk yöntemde örneklerin tamamında mikrometre ile ölçüm yapmada bir
sorun yaşanmamasına karşılık, mikroevreleme için kullandığımız ikinci yöntem olan
muskularis mukoza (MM) tutulumuna göre gruplamada 8 hastada (% 13) örneklerde
muskularis mukoza veya belirleyici büyük damarlar görülemediğinden mikroevreleme
yapılamadı ve bu hastalar değerlendirme dışı bırakıldı. Örneklerin 23’ünde (%44) MM tam
olarak tanımlanabilirken, 29 hastada (%56) ise MM belirteci olarak büyük damarlar
kullanılarak sonuca varıldı. Böylece değerlendirme yapılabilen toplam 52 hasta (% 86)
çalışmaya dahil edilmiş oldu. Muskularis mukoza bazlı evrelemeye göre hastalardan 26’sı (%
50) T1a (muskularis mukoza seviyesine ulaşmayan invazyon), 26 hasta (%50) T1b
(muskularis mukoza seviyesinde veya ötesinde invazyon) evre oalrak belirlendi. Progresyon
göstermiş olan 7 hastanın altısı (% 86) pT1b, sadece bir hasta (%14) T1a, olarak rapor edildi.
Toplam 52 hastada T1a olarak sınıflandırılan 26 hastanın birinde progresyon görülmesine
karşılık (%3.8), T1b olarak tanımlanan 26 hastanın 6’sı (%23.1) progresyon gösterdi. Bu fark
isatistiksel olarak anlamlı idi (<0.001). pT1a ve pT1b tümörler tümör nüks ve progresyon hızı,
boyut, evre, grade, sayı ve tümör boyutuna göre de analiz edildi (Tablo 5). İncelenen
parametrelerden sadece progresyon açısından MM bazlı mikroevreleme istatistiksel öneme
sahip idi (<0.001).
Tablo 5. Patolojik T1 alt sınıflaması ve diğer prognostik parametreler için sıklık tablosu
Tümör çapı (cm) Çok odaklılık
≤2
2-5
>5
pT1a (n = 26)
7
13
6
15
11
4
19
pT1b (n = 26)
5
15
6
10
16
2
19
0.9
0.4
CIS
Grade Grade Grade
Derece
p
Evet Hayır
Grade
1
2
Var
Yok
3
4
22
5
1
25
3
0.56
0.05
CIS = Karsinoma insitu
Her iki yöntemle de gruplandırılan hastalar arasında, rekürrens riski açısından
istatiksel olarak anlamlı bir ilişki bulunmadı. Rekürrens riskinin aksine, pT1 ve CIS alt
grupları progresyon açısından istatistiksel önem sınırındaydı (p = 0.05). İnvazyon derinliği
için Kaplan-Meier sağkalım eğrisi gösterilmektedir (Tablo 6). Parametrelerin Chi-square test
regresyon modeli kullanılarak değerlendirildi. Buna göre pT1b evre tümör varlığı progresyon
açısından tek önemli prognoz faktörü olarak bulundu (p <0.001). Grade, sayı ve tümör boyutu
progresyon belirteci olarak bulunmadı.
a)
b)
Survival Functions
Survival Functions
1,1
1,1
1,0
1,0
GRADE
,9
,9
3,00
3,00-censored
PPSOLID
,8
2,00
solid
2,00-censored
,7
Cum Survival
Cum Survival
,8
1,00
,6
1,00-censored
0
20
40
60
solid-censored
,7
papiller
,6
80
papiller-censored
0
IZLEM
20
40
60
80
IZLEM
c)
d)
Survival Functions
Survival Functions
1,1
1,1
1,0
1,0
,9
,9
,8
MMUCOSA
CIS
,8
T1B
T1B-censored
,6
T1A
,5
T1A-censored
0
IZLEM
20
40
60
80
var
Cum Survival
Cum Survival
,7
var-censored
,7
yok
,6
yok-censored
0
20
40
60
80
IZLEM
Tablo 6. Farklı parametrelere bağlı progresyonsuz sağkalım için Kaplan-Meier eğrileri: (a)
Tümör grade için (p = 0.56); ve (b) Tümör çeşitliliği (papillo/solid) için (p = 0.12); ve (c)
Tümör mikroevrelemesinde T1b için (p <0.001); ve (d) Carsinoma insitu (p = 0.05)’dir.
TARTIŞMA
Yüzeyel mesane tümörlerinde hastalığın seyri çeşitli prognostik faktörlere bağlıdır.
Düşük evre lezyonlar çoğunlukla iyi bir prognoz gösterirken, bazı hastalar özellikle de T1
evredeki tümörler invazif ve/veya metastatik hastalığa doğru ilerleyeceklerdir(Tablo-7). T1
evre mesane tümörlü hastaların yaklaşık %25’i uygulanan tedavi şeklinden bağımsız 5 yıldan
az sağ kalıma sahiptirler97
Tablo 7
Esas Olarak Mesane Transuretral Rezeksiyonu ile tedavi edilen T1 Mesane
Karsinomlu Hastalarda Hastalık Progresyonu
Toplam
Ortalama izlem
Yazar
Yayım tarihi hasta sayısı
(yıl)
Progresyon oranı (%)
2
b
England et al.
1981
28 (TIG3)
9.0
39
3
Lutzeyer et al.
1982
252
1.2
34
4
Heney et al.
1983
74
3.3
30
5
Smmith et al.
1986
103
5.0
29c
Torti et al.6
1987
51
5.2
28
7
Malmstrom et al.
1987
53
6.5
29d
Jakse et al.8
1987
31 (TIG3)b
8.8
30
9
Pagano et al.
1987
46
3.0-6.0
30
11
Abel et al.
1988
24
3.0
46
12
Pauwels et al.
1988
20
2.0
30
18
Herr et al.
1989
29
5.0
31d
Lundbeck et al.17
1989
30
2.0
35
16
Herr et al.
1991
47
15
53
19
Kaubisch et al.
1991
51
6.5
27
20
b
Takashi et al.
1991
23 (TIG3)
4.2
23
21
Sarkis et al.
1993
43
10.0
51
22
Hasui et al.
1994
88
6.5
22
23
b
Mulders et al.
1994
121 (TIG3)
4.0
43d
Holmang et al.25
1995
99
20
26e
Holmang et al.24
1997
109
5
39d
Aralık
23-252
1.2-20
26-53
a
Progresyon, kas invazyonlu veya daha yüksek evre kanser olarak tanımlandı.
b
TIG3: yüksek dereceli T1 mesane karsinomu evresi.
c
On altı hasta intravezikal tedavi gördü.
d
Çoklu tedavi modaliteleri kullanıldı.
e
Hastalık progresyonu olan tüm hastalar mesane karsinomundan öldü.
Bu nedenle T1 tümörlerde, sağkalımı arttıracak daha etkili tedavileri uygulanmak için
progresyon gösterecek riskli olguları belirleyebileceğimiz yeni prognostik parametrelere
gereksinim vardır. Çeşitli araştırmacılar tarafından tutulumun mikroskobik derinliğinin,
yüzeyel hastalıkta major bir prognostik faktör olabileceği düşünülmüştür98. 25 yıl önceki bir
yayında subepitelyal bağ dokusunda farklı tutulum seviyeli tümörler için, farklı prognoz
olasılığı beklenebileceği ileri sürülmüş99, günümüze kadar devam eden bu tartışmalarda T1
tümörler için çeşitli mikro evreleme yöntemleri tanımlanmıştır ve bunların prognoz ile
ilişkileri incelenmiştir. (Tablo 8)
Tablo 8
T1 Mesane Karsinomu için Önerilen Alt Sınıflandırma Sistemi
Yayım
yılı
Yazar
Pagano et al.
9
1987
Alt evrelendirme sistemi
Alt
evreleme
Hasta oranı
sayısı (%) Sonucun belirlenmesi
149
126
23
28
T1a: muskularis mukozanın üzerinde invazyon
15
T1b: muskularis mukozada invazyon
3
T1c: muskularis mukozanın altında invazyon
14
88
T1a: muskularis mukozanın üzerinde invazyon
60
T1b: muskularis mukozanın altında invazyon
28
170
T1a: muskularis mukozada veya üzerinde invazyon 44
T1b: muskularis mukozanın altında invazyon
55
77
100
T1a: papillae stromal çekirdeğinin içine invazyon
T1b: lamina proprianın içine invazyon
Younes et al.57
Hasuri et al.
22
Angulo et al.38
Platz et al.58
Holmang et al.24
Holmang et al.37
a
1990
1994
1995
1996
1997
1998
T1a: muskularis mukozanın üzerinde invazyon
34
T1b: muskularis mukozada invazyon
23
T1c: muskularis mukozanın altında invazyon
11
121
T1a: muskularis mukozanın üzerinde invazyon
65
T1b: muskularis mukozada veya üzerinde invazyon 48
143
T1a: tümör sapı ile sınırlı invazyon
31
T1b: muskularis mukozanın üzerinde invazyon
60
T1b: muskularis mukozada veya üzerinde invazyon 52
%82 serbest rekürens oranı
%83 serbest rekürens oranı
100
%75 5 yıllık tüm sebeplerden sağkalım
%11 5 yıllık tüm sebeplerden sağkalım
100
%7 progresyon oranıc
%54 progresyon oranı
58
%86 5 yıllık tüm sebeplerden sağkalım
%52 5 yıllık tüm sebeplerden sağkalım
88
%64 10
sağkalım
%54 10
sağkalım
%60 10
sağkalım
yıllık
hastalık-spesifik
yıllık
hastalık-spesifik
yıllık
hastalık-spesifik
94
%23 mesane karsinomu ölümüd
%45 mesane karsinomu ölümü
100
%78 5 yıllık tüm sebeplerden sağkalım
%75 5 yıllık tüm sebeplerden sağkalım
%55 5 yıllık tüm sebeplerden sağkalım
Alt evlere ayrılabilen olguların yüzdesi.
T1a ve T1b birlikte analiz edildi.
c
Progresyon, kas invazyonlu karsinom veya metastazlar geliştirilmesi olarak tanımlandı. Ortalama izleme süresi 6.5 yıl idi.
d
Minimum izleme süresi 5 yıl idi.
b
Tümör grade ve evresi şu an mesane kanserinde bilinen en önemli prognostik
değişkenlerdir. Ancak, özellikle pT1 mesane tümörleri için, bu “klasik” parametrelerin sınırlı
kestirme değerini gösteren sonuçlarda (rekürrens, progresyon) önemli derecede bir
heterojenite mevcuttur. En çok ümit vaat eden yeni faktörler moleküler tümör biyolojisinden
olanlardır103. Son 5 yılda, birçok genetik markerler onaylanmıştır ancak halen bunların
kullanımı deneysel veya erken klinik evrededir.100
Histopatolojik olarak pT1 evredeki
tümörleri alt gruplara ayırarak prognostik açıdan değerlendirme yöntemi, bazı araştırmacıların
kayda değer bir mikroevre ayırımı yapmanın mümkün olmadığı ve dolayısı ile bir yarar
sağlamayacağı iddiasına rağmen101, çeşitli araştırmacılar tarafından incelenmiştir. Bu
çalışmalarda mikroevrelendirme yöntemi olarak genellikle muskularis mukoza (MM) ve
büyük damarlar (LV) işaret noktası olarak kullanılmıştır102-59.
Muskularis mukoza invazyonuna dayalı birçok alt evreleme sistemi önerilmektedir.
69,92,59,95,96,102,101
Ancak muskularis mukoza invazyonunun incelenmesinde çeşitli zorluklarla
karşılaşılmıştır.94,104 Çalışmaların geneline bakıldığında muskularis mukoza, biyopsi
örneklerinin
ancak
%15–83’ünde95,96,101
ve
sistektomi
örneklerinin
%94’ünde69
tanımlanabilmektedir. Buna karşılık, Holmang ve ark., T1 mesane karsinomlarının %94’ünü,
biyopsi örneklerinin incelenmesine dayalı muskularis mukoza invazyonu seviyesine göre
güvenilir bir şekilde alt evrelere ayırabilmişlerdir.59 Hermann ve ark., olguların % 50’sinde
muskularis mukozayı tanımlayabilmiş, ancak tanımladıkları muskularis mukoza örneklerinin
tamamında invazyon seviyesine göre olguları alt evrelere ayırmayı başarmışlardır.95 Angulo
ve ark., bazı raporlarda %90-100 alt evreleme oranları iddia edilmesinin inanılması güç
sonuçlar olduğunu bildirmiştir.105 Murphy, günlük klinik uygulamada TURB örneklerinde ve
biyopsilerde lamina proprianın değişik seviyelerinin güvenilir şekilde tanımlanmasının
mümkün olup olmadığını sorgulamıştır.104 Angulo ve ark. tarafından yapılan ve T1 mesane
karsinomlu 170 hastadan oluşan bir çalışmada96, olguların %39’unda muskularis mukoza
tanımlanmış, ve muskularis mukozanın invazyon seviyesi için belirleyici olarak “büyük”
damarların kullanılması durumunda, muskularis mukozanın invazyon seviyesi olguların %
58’inde belirlenmiştir.96 Yayınlanan çok sayıda çalışmada da lamina propriadaki “büyük
damarlar” muskularis mukozanın yerine kullanılmıştır.69,92,59,95,96,102,101
Büyük damarları ilk
olarak tanımlayanlar Ro ve arkadaşlarıdı90. Bu damarların lamina proprianın üst yarısında
bulunduklarını ve muskularis mukoza ile yakından ilişkili olduklarını bulmuşlardır.69
Araştırmacıların çizimleri, bazı büyük damarların muskularis mukozanın üzerinde
bulunduğunu açıkça göstermiştir.69 Buna karşılık bazı araştırmacılar “büyük damarların”,
muskularis mukozanın yerine kullanılmasının geçerliliğini sorgulamaktadırlar106 Muskularis
mukoza kullanılarak alt gruplara ayrılan T1 tümörler karşılaştırıldığında Younes ve ark.
sağkalımda belirgin bir farklılık bulmuşlardır.102 Benzer bulgular Hasui ve ark. Tarafından da
rapor edilmiştir.92 Araştırmacılar, muskularis mukoza invazyonu (n = 88) olan (pT1b) ve
olmayan (n = 76) (pT1a) hastaları karşılaştırmış pT1b grubundaki progresyon oranı (53.5%),
pT1a grubundakine (6.7%) göre daha yüksek bulunmuştur. pT1 alt sınıflamasının değeri,
tümörlerin boyutu, sayısı ve derecesinden bağımsız olmuştur (P < 0.01). Aynı sınıflama ile
Angulo ve ark.96 170 hastadan oluşan bir grubu incelemişlerdir. Araştırmacılar, pT1a veya
pT1b olarak sadece 98 hastayı (%58) kategorize edebilmiş olmalarına rağmen, bu hastalarda
sağkalım bakımından alt sınıflamanın prognostik değeri olduğunu ortaya çıkarmışlardır (P <
0.02). Üstelik çok değişkenli analizde pT1 alt sınıflaması bağımsız bir prognostik faktör
olmuştur (P < 0.05). Yakın zamanda, Holmäng ve ark.59 pT1a ve pT1b ayırımının
tanımlanabildiği 121 hasta bildirmiş, alt sınıflama, bunların %90’ından fazlasında mümkün
olmuştur. Grade 3 tümörü olan hastalarda, pT1b evresinde mesane kanserinden ölme riski
neredeyse ikiye katlanmıştır. İnvazyon derinliğine bakmaksızın, CIS varlığı bağımsız bir
prognostik faktör olmuştur.
Bizim çalışmamızda 8 hastada (% 13) örneklerde muskularis mukoza veya belirleyici
büyük damarlar görülemediğinden mikroevreleme yapılamadı. Örneklerin 23’ünde (%44)
MM tam olarak tanımlanabilirken, 29 hastada (%56) ise MM belirteci olarak büyük damarlar
kullanılarak sonuca varıldı. Böylece incelenen 60 hastadan 52’sinde bu yöntemle (% 86)
mikroevrelendirme yapılabilmiş oldu. Bize göre değerlendirme zorlukları olmasına karşın
yöntemin uygulandığı hasta sayısı arttığında konuyla ilgili patologların deneyimi artacak ve
değerlendirilebilen hasta yüzdesi de yükselecektir. Hasta progresyonunu açısından istatiksel
açıdan anlamlı bilgi sağladığından en azından eğitim veren ve patoloji alt yapısı iyi olan
merkezlerde muskularis mukoza invazyonuna göre yapılan mikroevrelendirmenin rutin hale
gelmesini öneriyoruz.
T1 tümörlerin mikroevrelendirilmesinde uyguladığımız diğer yöntem olan mikrometre
ile invazyon derinliği ölçümünü, daha önce Chen ve arkadaşları 55 hastada uygulamışlardır.
BCG öncesi dönemde tedavi edilen bu hastaların tümünde sistektomi uygulandığından, hem
T1 evre mesane tümörü tanısı almış ilk TURB örnekleri hem de daha sonra uygulanan
sistektomi örnekleri incelenmiş, TURB örneklerinde 1,5 mm’den derin invazyonu
olan
hastaların yaklaşık %95’inin sistektomi örneklerinde kas tutulumlu veya yüksek evreli
mesane tümörü olduğu görülmüştür. Araştırmacılar mikrometre ile ölçülen invazyon
derinliğinin, muskularis mukoza incelenerek belirlenen invazyon derinliğine göre tümör
yayılımı için daha kesin gösterge olacağını ileri sürmüşlerdir.
106
Ancak bu çalışmada TURB
sonrası T1 olarak değerlendirilen tümörlerin daha sonraki değerlendirmede yüksek oranda T2
evrede bulunması TURB’deki örnekleme ve değerlendirme açısından kuşku yaratmaktadır.
Mikrometreye dayanan evreleme de, tüm önceki retrospektif çalışmalara benzer şekilde, yanlı
hasta seçimi, üniform tedavi ve izleme eksikliği, nispeten düşük hasta sayısı, sınırlı sonlanım
olayları, ve analiz için kullanılan farklı sonlanım sonuçları gibi sorunları paylaşmaktadır.
Mikrometre ile yapılan nispeten objektif tümör invazyon derinliği ölçümü104, malign deri
melanomu, skuamöz hücreli serviks karsinomu, ve sonucun belirlenmesinde invazyon
derinliğinin önemli olduğu diğer bölgelerde rutin olarak uygulanabilmektedir ve benzer
şekilde T1 tümör invazyon derinliği ölçümü için de standardize edilebilir. Ayrıca, genetik
instabilitelerin (p53 değişimleri gibi) ve biyomarker göstergelerinin analizi mevcut evreleme
sistemlerini tamamlayabilir.
Mikrometre ile evrelemenin bazı zorlukları da vardır. Mesane karsinomu üç boyutlu
yapısı itibariyle karmaşıktır. Chen ve arkadaşları
106
örnekleri eğik kesmenin, invazyonun
gerçek dik derinliğinin “yanlış” ölçümüne sebep olabileceğine işaret etmektedir. Bu
metodolojik kaynaklı hata, fikse edilmiş örneklerde blokların rotasyonu ve tekrar kesme ile
çözülebilir. Kötü oryante edilmiş örneklerde, invazyon derinliği ölçümünün her zaman doğru
olamayacağı kabul edilmektedir. Ancak bu sorun, uterus serviksi, deri ve diğerlerinde
rastlanan sorunlara benzerdir ve bu sorunların aşılmasında patoloğun tecrübesi önemli hale
gelmektedir.
Bizim çalışmamızda mikrometre ile ölçümün diğer yönteme göre, preparat
hazırlamada teknik hatalardan kaçınıldığı sürece daha kolay uygulanabilir olduğu görüldü.
Yöntem rutin olarak kullanılmaya uygun olmakla birlikte bizim serimizde hastalığın seyri
konusunda istatistiksel olarak anlamlı bilgi sağlayamaması nedeni ile henüz rutin kullanımını
önermemekteyiz ancak bu konuda daha fazla hasta katılımlı prospektif çalışmalar
yapılmasının gerekli olduğunu düşünüyoruz.
pT1 mesane tümörü olan bir hastanın klinik seyri üzerinde en büyük etki tümör
progresyonu olduğundan dolayı, bu parametreler TUR sonrasında izleme politikasını
etkileyebilir ve daha radikal tedavi politikaları uygulama kararını etkileyebilir. Buna ilaveten
mikroevreleme, mesanenin yüksek ve düşük risk pT1 TCC arasındaki ayırımı artırmak için,
ilave markerlerin kullanımı konusunda karar verilmesi için kullanılabilir.
Sonuç olarak, Yüzeyel TCC mesane kanseri evrelemesinde, sadece Lamina Propria
(LP) invazyonu varlığının saptanmasının prognostik bilgi elde etme açısından yetersiz olduğu
ve LP tutulum derinliğinin belirlenmesinin hastanın ileri tedavisini planlama açısından yarar
sağlayabileceği görülmektedir. Ancak bu invazyon derinliğini saptamada kullanılan
yöntemlerin uygulanabilirliği ve standardizasyonunda sorunlar vardır. Bu konuda bir görüş
birliğine varmak, en kolay uygulanabilir ve tümör seyri açısından en anlamlı bilgiyi
sağlayacak yöntemi saptamak için geniş serili, uzun takipli, prospektif çalışmalar yapılması
gerekmektedir. Sınırlı hasta sayımıza rağmen, MM referansı ile yapılan mikroevrelemenin
mikrometreyle invazyon derinliği ölçümüne göre daha iyi prognostik bilgi sağlayabiliceğini
ve ileride yapılacak çalışmalarda bu yönteme ağırlık verilmesi gerektiğini düşünmekteyiz.
KAYNAKLAR
1.Bedük Y.:Mesane tümörleri,Ürogenital tümörler,kitap,Temel Üroloji,707-711,1998.
2. Hudson MA,Catalona WJ:Urothelial tumors of the bladder upper tracts and
prostate.CD.Gillenwater JY,Grayhaek JT,Howards SS,Duekett JW.1996.chap:29.
3. Catalona WJ:Urethelial tumors of the urinary tract,kitap,Wals PC,Retik AB,Stamey
TA,Vauhan ED,Campbell's Urology,Saunders. 1094-1158, 1992.
4. Reuter VE:Urınary Bladder and Ureter,Histology for pathologıst,chapt:37, 1992.
5. İnci O :Renal pelvis,üreter,mesane ve üretra tümörleri,kitap,Ürogenital Tümörler, 5164,1995.
6. Mostafi FK, Davis CJ, Sesterhenn IA: Patholojı of tumors of urınary tract.Diagnosis
and management of genito-urinary cancer. Saunders,pp: 82-1 17, 1988.
7. Müftüoğlu YZ, Özdiler E. Üriner sistem tümörleri,kitap,Klinik Üroloji, sayfa: 304311,1998.
8. Matonoski GMI,Elliot EA: Bladder cancer epidemiology. Epid Reu,3: 203,1981.
9. Hicks RM: Carcinogenesis in the urinary bladder:Carcinoma of the bladder. Press
Newyork.1981.
10. Morrison AS,et aL.An international study of smoking and bladder cancer. J Uro11984;
131: 650.
11. Thomson IM, Peek M, Rodriquez FR: The impact of cigarette smoking on stage,grade
and number of recurrenees in TCC of the bladder.J Urol 1987; 137:401.
12. Cantor KP,et al:Bladder cancer,drinking water source,and tap water consumption: a
case control study. Cancer lnst 1987; 79: 1269.
13. Steineck G,et al:Vitamin A supplements,fried foods,fat and urothelial cancer:a casereference study in Stockholm in 1985-87.Cancer,45:1006, 1990.
14. McCredie M,et al:Phenacetin-containing analgesics and cancerof the bladder. J Urol
1983;55:220.
15. Kesller I, Clark JP: Saccarin,syclamate and human bladder cancer. Cancer 1980; 240249. Piper JM, Tonascia J, Metanoski GM: Heavy phenacetin use and bladder cancer in
vomen aged 20-49 years.N Engl J Med, 313: 292,1985.
16. Steffens J, Nagel R: Tumors of the renal pelvis and ureter: Observations in 170
patients. Br J Urol, 61: 277, 1988.
17. Cheever AW: Chistosomiasis and neoplasia. Cancer İnst 1987; 61
18. Inskip PD,et al: Cancer mortality following radiotherapy for uterine bleeding. Cancer
1990: 123:331.
19. Quilty PM, Kerr GR: Bladder cancer following low or high-dose pelvic irradiasyon. Clin
Radiol 1987; 38:583.
21. Levine LA, Richie JP: Urological complications of cyclophosphamide. J Urol 1989;
141:1063.
22. Bahs MR, Sclmahl D: Prevention of urinary bladder tumors in cyclophcsphamid-treated
rats by additional medication with mesna and dimesna. Cancer 1983; 51:606.
23. Renwick AG, et al: Microbial aminoacid metabolites and bladder cancer: no evidence of
promoting in man. Hum Tox 1988; 7:267.
24. Kim ED: Unsuspected bladder carcinoma in patients undergoing radical prostatectomy. J
Urol 1994; 152:387.
25.Türkeri LN: Mesane kanserlerinin biyolojisi ve tümör belirleyiciler,kitap. 3-21, 1996.
26. Baykara M: Ürogenital organların anatomik ve histolojik yapısı, Temel Üro1oji, kitap,
1118,1992.
27. Carrol PE.: Cancers of the bladder, ureter and renal pelvis. Smith’s general urology. 12’th
edition, norwalk, appleton and lange, 341 -351, 1992.
28. Peterson RO: Urologic pathology, 2,edit J.B.Lippincott com Philadelphia, 1992,
29. Althausen AF, Prout GR, Daly JJ: Noninvasive papillary carcinoma of the bladder
associated with carsinoma in situ. J Urol. 1978; 116: 575.
30. Murphy WM, Soloway MS: Urothelial dysplasia. J. Uro11982; 127:849.
31. Prout GR Jr, Griffin P, et al:Carsinoma in situ of the urinary bladder with and without
associated vesical neoplasm. Cancer, 1983; 52:524.
32. Solsona E, et al:Carcinoma in situ associated with superfidal bladder cancer. E Urol
1991; 19:93.
33. Vincente J, et al.: Carcinoma in sitn , as a prognostic factors for G3 pTl bladder tumors.
Br.J Urol 1990 68:380.
34.Daly JJ: Carcinoma in situ of the urotelium. Urol clin North Am 1976; 3:87.
35.Malkowicz SB, et al: the role of radikal cystectomy in the managment of high –grade
superficial bladder cancer . J Urol 1990; 144: 641
36. Young RH, Eble .JN: Unusual forms of carcinoma of the urinary bladder. Hum. Patho.
1991; 22:948
37. Mostofi FK, Sabin LH, Tarloni H: Histological typing of urinary bladder tumors.
Geneva, WHO, 1973.
38.Fettouh IA, et al:Bladder cancer in Egypt: changing cell type. J Urol 1994; 151:474.
39. Bejany DE, Lockhart JL, Rhamy RK: Malignant vasical tumors following spinal cord
injury. J Uro11987; 138:1390.
40. Burnett A, Epstein JI, Marshall FF: Adenocarcinoma of urinary bladder: classification and
managcment. Urology 1991; 37:315.
1.Fiter L, et al: Signet ring cell adenocarcinoma of bladder. Urology 1993; 41:30.
42. Fossa S: Rare and unusual tumors of the genitourinary tract, Curr Opin Oncol 1992;
4:463.
43. Ro JY, Staerkel GA, Ayala AG: Cytologic and histologic features of superficial bladder
cancer. Urol Clin North Am 1992; 19:435.
44. Harving N, Wolf N, Melsen F: Positive urinary cytology after tumor resectionıan indicator
for concomitant carsinoma insitu. J Uro1. 1988;140:495.
45. Gil-Salom M, et al: Multipl mucosal biopsies and postoperative urinary cytology in
patients with bladder cancer. Eur Urol 1990; 281
46. Bittard H, et al: Clinical evaluation of cell DNA content measured by flow cytometry in
bladder cancer. J Urol 1996 Jun;155(6): 1887-91.
47. Tachibana M, et al: Prognostic significance of bromrdeoxiuridine high labeled bladder
cancer measured by flow cytometry. J Uro11993; 149:739.
48. Blomcous M, et al: The value of morphometry and DNA flow cytometry in addition to
classic prognosticator in superficial urinary bladder carsinoma. Am J Clin Path 1989; 91 :243.
49. Hatch TR, Barry JM: Value of excretory urography in staging bladder cancer. J Urol
1986; 49:135.
50. Bedük Y:Mesane tümörleri, Görüntü1eme,Ürogenital tümörler,kitap, Temel Üroloji,
sayfa: 715-717, 1998.
51. Murphy WM: Disease of urinary bladder, urethra, ureters and renal pelves.Urol Pathology
1989; 34-146.
52.Petersen RO: Urologıc pathology, 2 'th edition, 1992.
53.Fradet Y: Treatment of superficial bladder cancer. Curr Opin Urol. 5: 267, 1997.
54. Erözenci A, ve ark: Yüzeyel mesane tümörlerinde intravezikal tedaviden alınan sonuçlar:
Mesane kanserleri. Türkiye kanserle savaş vakfı, kitap, 22-33, 1997.
55. Türkeri LN: Mesane kanserlerinin biyolojisi ve tümör belirleyiciler, kitap, Aktaş A., Türkeri
LN, (ed.) 3-21, 199656. Thomas DJ, Robinson MC, Wilkinson S, Shenton BK, Neal DE: p53
expression, ploıdy and progression in pT1 transitional cell carcinoma of the bladder. Br J Urol
1994; 73:533-7.
57. Flamm J, Havelec L: Factors affecting survival in primary superficial bladder cancer. Eur
Urol 1990; 17: 113.
58. Ro JY, Ayala AG, EI-Nagger A: Muscularis mucosa of the urinary bladder:importance for
staging and treatment.Am J Sur Path 1989; 11 :668.
59.Holmang S, Hedelin H, Anderstrom C, Holmberg E, Johansson SL: The importance of
the depth of invasion in stage Tl bladder carcinoma. A prospective cohort study. J Urol
1997;157.800-804.
60. Anderström C, et al:The significance of lamina propria invasion on the prognosis of
patients with bladder tumors. J Urol 1980; V 01.124, July, 24-25.
61. Zellweger T, et al:Prognostic relevance of the depth of invasion in stage Tl bladder
carcinoma. J Urol 1998; AUA 93 rd Annual Meeting, May 30- June 4, 1998.
62. Hudson MA. Yüzeyel mesane tümörleri: Hastalığın doğal seyri. II. Ankara Üroonkoloji
Kursu Özet kitabı, 130-131, 1995.
63. Heney NM, et al: Superficial bladder cancer: progression and recurrence. J Urol 1983;
130:1083.
64. Esring D, et al: Accumulation of nuclear p53 and tumor progression in bladder cancer.
Neww Engl J Med 1994; 331:1259.
65. Malmstrom PU, Busch C, Norlen BJ:Recurrence, progression and survival in bladder
cancer: a retrospective analysis. J Urol 1987; 21: 185.
66. Herr HW, et al: Neoadjuvant chemotheraphy in invasiye bladder cancer: the evolving role
of surgery. J Urol 1990; 144:1083.
67. Frazier HA,et al: The value of pathologic factors in predicting cancer-specific survival
among patients treated with radical cystectomy for transitional cell careinoma. Cancer 1993;
71 :3993.
68. Esen T: İnvaziv mesane kanserlerinde cerrahi tedavi:Türkiye kanserle savaş vakfı
Onkolojide sorunlar ve çözümleri bilimsel toplantı, kitap, Mesane tümörleri 1996; 41-57.
69. Pagano F, Gabeglio A, Milani C, Bassi P, Pegoraro V. Prognosis of bladder cancer I. Risk
factors in superficial transitional cell carcinoma. Eur Urol 1987;13:145–9.
70. Dalesio O, Schulmann CC, Sylvester R: Prognostic factors in superficial bladder tumors:
A study of the E.O.R.T.C.:Genitourinary tract cooperative group. J Uro11983; 148:1413.
71. Fitzpatrick JM, et al: Superficial bladder tumors: the importance of recurrence pattern
following initial resection. J Urol 1986; 135 :920.
72. Prout GR Jr, et al: Treated history of noninvasive grade 1 transitional cell carcinoma.J
Urol 1992; 148:1413.
73. Norming U, et al: DNA profile and turnor progression in primary carcinoma in situ of the
bladder: a study of 63 patients with grade 3 lesions. J Urol 1992; 147: 1 1.
74. Olumi AF, et al: Allelic loss of chromosome 17p distinguishes high grade from low grade
transitional cell carcinoma of the bladder. Cancer 1990;50:7081.
75. Habuchi T, et al: Allelic loss of chromosome 17p in urethelial cancer. J Urol 1992;
148:1595-9.
76. Von Veldhuizen PJ, Sadasivan R, et al: Mutant p53 expression in prostate carcinoma.
Prostate, 22:23, 1993.
77. Moriyama M, et al: Expression on C-erbB-2 gene pruduct in urinary bladder cancer. J
Urol 1991; 145:423.
78. Messing EM, Reznikoff CA: Epidermal growth factor-interactions with normal and
malıgnant urethelıum: in vivo and in situ studies. J Urol 1987; 138:1329.
79. Hasui Y, et al: The content of urokinase type plasminogen activator and tumor recurrence
in superficial bladder cancer. J Uro 1 1994; 151: 16.
80. Korman HJ, Peabody JO,Farah RN, Raz A: Autocrin motility factor receptor as possible
urine marker for transitional cell carcinoma of the bladder. J Urol 1996; 155:347.
81. Soloway MS, Briggman JV, Carpinito GA, Churc PA, Larnm DL: Use of a new tumor
marker,urinary NMP22, in detection of occult or rapidly recurring transitional cell carcinoma
of the urinary tract following surgical treatment. J Urol 1996; 156:363-367.
82. Jaeger TM, et al:Tumor angiogenesis correlates with lyph node metastases in invasiv
bladder cancer. J Urol 1995 Jul;154(1): 69-71.
83. Stein PJ,Skinner GD, et al: Prognostik markers in bladder cancer:A contemporary review
of the literature. J Urol 1998 Sept;Vol: 160,645-659.
84. Sarosdy MF, White D, Soloway MS, et al:Result of a multicenter trial using the BTA test
to monitor for and diagnose recurrent bladder cancer. J Uro 1 1995; 154:379.
85. Fitzpatrick J: Implications of
BTA in clinical practice.Conference Summary.4 th
Europian urological wintwr forum,Davos, Switzerland, 1995.
86. Allard P, Fradet Y, Tetu B:Turnor-associeted antigens as prognostic factors for early
recurrence of superficial pTa / pT1 bladder tumors. J Urol 1994; 151 :390A.
87. Bedük Y: Yüzeyel mesane tümörlerinde tedavi.Ürogenital tümörler.Temel Üroloji, kitap,
sayfa:717-729, 1998.
88. Keep JC, Piehl M, Miller A, Oyasu R:İnvasive carsinomas of the urinary bladder.
Evaluation of tunica muscularıs mucosa involvement. Am J Clin Path 1989; 575-9.
89. Kaubisch S, Freiha F, et al: Stage Tl bladder cancer: grade is the primary determinant for
risk of muscle invasion. J Urol 1991 July; Vol:146 (1), 28-31.
90. Ro JY, Ayala AG, el-Naggar A:Muscularis mucosa of urinary bladder.İmportance for
staging and treatment. Am J Surg Path 1987; 1 1 (9)
91. Fleming ID, Cooper JS, Henson DE, Hutter RVP, Kennedy BJ, Murphy GP, et al.
American Joint Committee on Cancer staging manual. Philadelphia: Raven and Lippincott,
1997.
92. Hasui Y, Osada Y, Kitada S, Nishi S. Significance of invasion to the muscularis mucosae
on the progression of superficial bladder cancer. Urology 1994;43:782–6.
93. Holmang S, Hedelin H, Anderstrom C, Johnansson SL. The relationship among multiple
recurrences, progression and prognosis of patients with stages Ta and T1 transitional cell
cancer of the bladder followed for at least 20 years. J Urol 1995;153:1823–7.
94. Epstein JI, Amin MB, Reuter VR, Mostofi FK, and the Bladder Consensus Conference
Committee. The World Health Organization/International Society of Urologic Pathology
consensus classification of urothelial (transitional cell) neoplasms of the urinary bladder. Am
J Surg Pathol 1998;22:1435–48.
95. Hermann GG, Horn T, Steven K. The influence of the level of lamina propria invasion and
the prevalence of p53 nuclear accumulation on survival in stage T1 transitional cell bladder
cancer. J Urol 1998;159:91–4.
96. Angulo JC, Lopez JI, Grignon DJ, Sanchez-Chapado M. Muscularis mucosa differentiates
two populations with different prognosis in stage T1 bladder cancer. Urology 1995;45:47–53.
97. Pagano F, Bassi P, Galctti TP, Meneghini A,Milani C, Artibani W, Garbeglio A- Results
of contemporary radical cystectomy for invasive bladder cancer: A clinicopathological
study with an emphasis on the inadequacy of the tumor, nodes and metastases
classification. JUrol 1991;145:45-50.
98. Huland H, KJSppel G, Otto U, Dorese M: The value of histologic grading and staging,
random biopsies, tumor and
bladder mucosa blood group antigens, in predicting
progression of superficial bladder cancer. Eur Urol 1984; 10:28-31.
99. Pryor JP: Factors influencing the survival of patients with transitional cell tumors of
the urinary bladder. BrJ Urol I973;45:586-592
100. Vet JAM, Debruyene FMJ, and Schalken JA: Molecular prognostic factors in bladder
cancer World J Urol 12: 84-89, 1994
101. Platz CE, Cohen MB, Jones MP, Olson DB,Lynch CF: Is microstaging of early
invasive cancer of the urinary bladder possible or useful? Mod Pathol 1996;9:1035-1039
102. Younes M, Sussman J, True LD: The usefulness of the level of the muscularis
mucosae in the staging of invasive transitional cell carcinoma of the bladder. Cancer
1990;66:543-548.
103. Hermann GG, Horn T, Steven K. The influence of the level of lamina propria invasion
and the prevalence of p53 nuclear accumulation on survival in stage T1 transitional cell
bladder cancer. J Urol 1998;159:91–4.
104. Cheng L, Neumann RM, Weaver AL, Spotts BE, Bostwick DG. Predicting cancer
progression in patients with stage T1 bladder carcinoma. J Clin Oncol 1999; in press. 64.
Murphy WW. Editorial comment. J Urol 157:804.
105. Angulo JC, Lopez JI. Re: the importance of the depth of invasion in stage T1 bladder
carcinoma: a prospective cohort study [letter]. J Urol 1997;158:1922–3.
106. Cheng L, Weaver AL, Neumann RM, Scherer BG, Bostwick DG: Substaging of Tl
bladder carcinoma based on the depth of invasion as measured by micrometer. Cancer
I999;86:1035-1043.
Download