AR&GE BÜLTEN 2009 KASIM – SEKTÖREL TÜRKİYE 11. ENERJİ KONGRESİ SONUÇLARI Nurel KILIÇ Dünya Enerji Konseyi Türk Milli Komitesi tarafından; üç yılda bir düzenlenen geleneksel Türkiye Enerji Kongrelerinin 11’ncisi 21-23 Ekim 2009 tarihleri arasında İzmir-Tepekule Kongre ve Fuar Merkezi’nde gerçekleştirilmiştir. Kongreye 680 kayıtlı delege katılmıştır. Genel enerji açısından Dünya’da ve Türkiye’de önemli gelişmeler olmuştur. Güney Doğu Asya kaynaklı enerji talebindeki artış dünya enerji tüketimini de hızlı bir artış eğilimine sokarken, başta enerji hammaddeleri olmak üzere tüm hammadde fiyatları artmıştır. Dünya’da enerji arz güvenilirliği tüm ülkelerin gündeminde önemli bir yer oluşturmaya devam etmektedir. 2008 yılında belirginleşen dünya finansman krizi tüm ülkeleri derinden sarsabilecek niteliğe sahiptir. Yaklaşık bir yıllık süre içinde gelişmelerin hangi yönde olacağını şimdiden tahmin etmenin güçlüğü içinde belirsizlik devrinin başladığı ve bunun da enerji ihtiyaçlarının karşılanmasını zorlayacağı görülmektedir. Bu kritik gelişmeler ışığında; dünya enerji talebinin günümüzden 2030’a dek toplamda % 45, yılda ortalama % 1,6 oranında artması, bu artışın 3’te 1’den fazlasının kömüre dayalı kaynaklardan olması beklenmektedir. 2000-2007 arasında kömüre dayalı enerji talebi, yılda ortalama % 4,8 artarken, bu oran doğalgaz için % 2,6, yenilenebilir kaynaklar için % 2,2 ve nükleer için % 0,8 olarak gerçekleşmiştir. 15 AR&GE BÜLTEN 2009 KASIM – SEKTÖREL Birincil enerji tüketimindeki artış oranı yıllık % 4,3 olarak açıklanan Türkiye, enerji ihtiyacının % 74’lük bölümünü dış kaynaklardan sağlayabilen ithalatçı konumunda bir ülkedir. % 97’si ithal edilen doğalgazın % 50’lik bölümü elektrik enerjisi üretiminde kullanılmaktadır. Gelişmiş ve gelişmekte olan ülkelerdeki eğilimlere paralel olarak, Türkiye’de de genel enerji tüketimi içinde elektrik enerjisinin payı sürekli artmaktadır. 1970 ila 2008 yılları arasındaki artış oranı ortalama % 8,7’dir. Artan elektrik enerjisi talebinin karşılanabilmesi için, mevcut kurulu gücün 2020 yılına kadar en az iki katına çıkartılması gerektiği de ifade edilmektedir. 21. yüzyılın Türkiye ve AB ülkeleri için en önde gelen sorunlarından birisinin enerji güvenliği ve enerji tedariki olduğu kabul edilmektedir. Aslında zor günler çoktan başlamıştır. Önce enerji fiyatları bütün bilimsel verilerin dışında yükselme göstermiş, on yıl önce 20 $’lar civarındaki petrol varil fiyatları 150 $’lara erişmiş daha sonra da bütün uzmanların tahminleri dışında birkaç aylık bir süre içinde 30 $’a inmiştir. Petrole endeksli doğal gaz ve diğer yakıt fiyatları da benzer bir düşüş göstermiştir. Fiyatlardaki bu hareketlilik ve değişim yeni enerji kaynaklarının aranmasını ve geliştirilmesini gündeme getirmiştir. % 100’lerin üstündeki fiyat düşüşü bu kez geleceğe dönük bütün öngörülerini aşırı yüksek petrol gelirine bağlayan ülkeleri derin bir ekonomik şoka uğratmıştır. Üzerinde durulan ortak çözüm ise; enerji zengini ülkelerle enerji fakiri ülkeleri ve bunlar arasında doğal bir köprü konumundaki ülkemizin içinde yer alacağı alternatif projelerin aranması ve değerlendirilmesidir. Bu kapsamda; kongrede öne çıkan tespit ve önerilere aşağıda yer verilmiştir. Enerji kullanımı, üç büyük etkene göre biçimlenmekte ve gelişmektedir. Bunlar, piyasa koşullarının geçerliliği, çevre sağlığını koruma ve teknolojik yeniliklerdir. 1950’lerden itibaren enerji konusu, ülkelerin gündeminin başında yer almaktadır. Dünya enerji tüketimi devamlı artış göstermektedir. 16 AR&GE BÜLTEN 2009 KASIM – SEKTÖREL Kömür, doğal gaz ve petrol enerji tüketiminin önemli bileşenidir. Özellikle doğal gaz son yılların hızla büyüyen enerji kaynağı olarak tüketimde vazgeçilmez bir yere oturmuştur. 2005-2030 yılları arasında, dünya enerji talebinin yaklaşık % 50 artması beklenmektedir. Günümüze oranla 2030 yılında enerji tüketiminin dünyada % 60 ve Türkiye’de ise %100’den daha yüksek oranda artması beklenmektedir. Dünyada ve Türkiye’de nüfusun benzer olarak %1 oranında artması, artan nüfus yanı sıra, dünyada gelişen ve büyüyen ekonomilerden gelen talep ve ülkemizde ise esas olarak şehirleşme ve sanayileşmeden kaynaklanan talep, söz konusu artışların önemli nedenleri arasındadır. Gelişen ekonomilerde artan gelirler sonucunda araba sahipliğindeki ve elektrik tüketimindeki artış enerji talebindeki artışın diğer nedenleridir. Dünyadaki enerji krizi, fosil yakıtların artan maliyetleri ve küresel ısınma sorunu nedeniyle, ucuz, temiz ve yenilenebilir enerji kaynaklarından olan güneş enerjisiyle kombine ısıtma, soğutma ve elektrik üretimi uygulamalarının artırılması önemlidir. Dünyada devam eden özelleştirme ve serbestleştirme ve bu amaçla süregelen yasal ve yapısal değişim ve dönüşüm süreci dünya enerji pazarında bugüne kadar olan en büyük belirsizlik dönemini yaratmıştır. 2007 yılı dünya birincil enerji tüketimi, 11 milyar ton petrol eşdeğeri olarak gerçekleşmiştir. Bunun 3.95 milyar tonu petrol, 2.64 milyar ton petrol eşdeğeri doğal gaz, 3.18 milyar ton petrol eşdeğeri kömür, 622 milyon ton petrol eşdeğeri nükleer ve 709 milyon ton petrol eşdeğeri de hidroelektrikle karşılanmıştır. Nükleer santrallerden ticari olarak elektrik üretimi 50 yıldan beri devam etmektedir. 31 ülkede ticari olarak işletilmekte olan toplam nükleer reaktör sayısı 439’dur. Nükleer güç dünya elektrik talebinin yaklaşık % 16’sını karşılamaktadır. Jeotermal enerji, % 90 kapasiteyle çalışabilen ve dünyadaki jeolojik aktivitelerin olduğu bölgelerde yoğunlaşmıştır. Buna karşın global katkısı oldukça düşüktür. Küresel iklim değişikliği ile mücadelede en etkili bir diğer ekonomik araç, enerji verimliliğinin artırılması, enerji yoğunluğunun azaltılması ve enerji tasarrufudur. 17 AR&GE BÜLTEN 2009 KASIM – SEKTÖREL Ayrıca, enerji verimliliğinin geliştirilmesi, ekonomik büyümenin hızlandırılması ve istihdam yaratılması açısından bir fırsattır. Enerji verimliliği hususundaki gelişmeler, Kyoto Protokolü taahhütlerine ulaşılması ve gelecek nesillerin korunması konusunda destekleyici olacaktır. Yenilenebilir enerji kaynakları kullanımının geliştirilmek istenmesinin en önemli nedeni; dünyada sınırlı olan fosil yakıt rezervlerini tükenmekten olabildiğince korumak ve hava kirliliği, küresel ısınma vb olumsuz çevresel etkileri en az seviyeye indirgemektir. Avrupa Birliği ülkelerinin rezervleri tükenmekte buna bağlı olarak üretim de düşmektedir. Avrupa Birliği; tükenen enerji kaynakları, çevre kirliliği, sera gazı emisyonları, artan enerji ihtiyacı ve ithalat bağımlılığı nedeniyle enerji tasarrufu ve enerjinin rasyonel kullanımına önem vermektedir. Buna göre; 2020 yılında AB enerji tüketiminin % 20 oranında azaltılması (öngörülen 2007 enerji tüketimine oranla % 20 tasarruf) ihtiyacı belirtilerek, 2006 yılında benimsenmiş olan Enerji Verimliliği Aksiyon Planı’nın 2009 yılında revize edilmesi öngörülmektedir. Avrupa Birliği (AB), 2008 yılı sonunda, “Enerji Güvenliği ve Dayanışma Eylem Planı” ve “İkinci Stratejik Enerji Gözden Geçirme”sinde, ileriye dönük politik gündemini 2020 yılına kadar, enerji verimliliğini % 20 artırmak, enerji tüketiminde yenilenebilir enerji kaynaklarının payını % 20 artırmak ve sera gazı emisyonlarını % 20 azaltmak olarak belirlemiştir. Bu hedeflerin ve eylem planlarının temelinde sürdürebilirlilik, rekabetçilik ve enerji arz güvenliği yatmaktadır. Bu bağlamda, AB’nin 21. yüzyıl enerji politikasında ve uygulamalarında değişen önemde öncelikleri, hedefleri, ihtiyaçları ve çözmesi gereken önemli sorunları bulunmaktadır. Ülkemizde olduğu gibi Avrupa Birliği de petrol ve doğal gaz tüketiminde büyük ölçüde dışa bağımlıdır. Enerjide dışa bağımlılığın artma eğiliminde olması ve çevresel sorunlar sonrası, AB Enerji Politikalarında, iç ve dış ilişkilerde revizyonlara gidilerek, hedef ve vizyonların, 2050 yılı itibariyle geliştirilmesini öngören değişiklikler yapılmıştır. AB Yeni Enerji Politikası: 2020 yılında “20-20-20” hedefi, 1. 2. 3. 4. Sera etkisine yol açan gaz emisyonlarını % 20 azaltmak, Enerji verimliliğini % 20 arttırmak, Yenilenebilir Enerji Kaynaklarının payını % 20 arttırmak, Toplam Yakıt tüketimi içinde biyoyakıt kullanımını % 10 arttırmaktır. 18 AR&GE BÜLTEN 2009 KASIM – SEKTÖREL AB ülkeleri, topluluğu ilgilendiren siyasi konularda olduğu gibi enerji konusunda da çok sesliliğe devam ettiği surece, jeopolitik konumu itibariyle Batı ile Doğu arasında doğal bir enerji köprüsü oluşturan Türkiye, Orta Doğu ve Hazar Havzası enerji kaynaklarının uluslararası pazarlara çıkarılmasında en ekonomik ve güvenli geçiş yoludur. AB Eylem Planına göre, Türkiye geçişli rotalar aynı zamanda AB için de Rusya Federasyonu dışındaki kaynaklara ulaşımda tek yol olmakta ve Türkiye’nin önemini daha da ortaya çıkarmaktadır. Kyoto Protokolü tarafından öngörülen çevre koruma ölçütleri ve bunlarla ilgili yaptırımlar, günümüzde ulusal sınırları aşmakta ve uluslararası bir nitelik kazanmaktadır. Bugün içinde bulunduğumuz enerji darboğazı, önümüzdeki yıllarda da devam edecektir. Türkiye, dünyanın en hızlı gelişen on pazarından biri olarak gösterilmektedir. Türkiye doğu-batı koridoru ile tamamlayıcı nitelikteki güney-kuzey-batı koridorları ile petrol ve doğal gazda etkin bir enerji terminali olma potansiyeline sahiptir. Yerli enerji kaynakları genelde ihmal edilmekte, sağlanmakta, enerjide ithalatın payı artmaktadır. arz ithalattan Türkiye’de kömür ve hidrolik enerji geçmiş yıllarda olduğu gibi yerli üretimde önemli paya sahiptir. 2007 yılında, birincil enerji kaynakları üretiminin; % 54’ünü kömür, % 8’ini petrol, % 3’ünü doğal gaz, % 17’sini yenilenebilir kaynaklar, %18’ini ise ticari olmayan yakıtlar (odun, hayvan ve bitki artıkları) oluşturmaktadır. 2007 yılı verilerine göre % 30,9 pay ile petrol, enerji tüketimimizde doğal gazdan sonra en büyük paya sahiptir. Enerji Bakanlığı, DPT, Hazine Müsteşarlığı ve EPDK tarafından yapılan tespitlere göre Türkiye’nin enerji tüketimi 2020’de yüksek senaryoda 222 milyon ton petrol eşdeğerine, düşük senaryoda ise 194 milyon ton petrol eşdeğerine yükselecektir. Enerji sektörünün 2020 yılına kadarki toplam yatırım gereksinimi 130 milyar doları bulacaktır. Yerli kaynaklarımızdan üretilen enerji miktarındaki artışın enerji talebimizden daha düşük olması nedeniyle, net enerji ithalatımız 1990’daki 28,5 MTEP (Milyon ton petrol eşdeğeri) değerinden 2007’de 81.1 MTEP değerine ulaşmıştır. 19 AR&GE BÜLTEN 2009 KASIM – SEKTÖREL Ülkemiz İletim Sistemi 46.956 km enerji iletim hattı, 91.266 MVA trafo gücü kapasitesi ile Avrupa’nın önde gelen iletim sistemleri arasında yer almaktadır. Türkiye en büyük doğal gaz tüketicisi ülkelerle en büyük üreticiler arasında bir geçit yolu üzerindedir. Türkiye çevresindeki doğal gaz rezervleri yaklaşık dünya rezervlerinin % 70’ini oluşturmaktadır. Türkiye’nin doğal gaz tüketimini izlediğimizde yıllık % 8-10 artış görmekteyiz. 2007 yılında doğalgaz enerji tüketiminde % 31,5 ile en büyük payı alan enerji kaynağı haline gelmiştir. Buna karşılık doğal gaz tüketimimizin sadece % 2,4’ünü kendi üretimimiz ile karşılanabilmiştir. Bugüne kadar Türkiye, üretici ülkelere muhtelif petrol, doğal gaz ve elektrik nakil hatlarıyla bağlanmıştır. Bunlar sırasıyla; • • • • • • Kerkük- Yumurtalık Ham Petrol Tasıma Hattı ( Kapasitesi 35 Milyon ton) Bakü- Tiflis- Ceyhan Petrol Taşıma Hattı ( Kapasitesi 50 Milyon ton) Doğu Avrupa – Trakya yolu ile Rusya’dan doğal gaz taşıma hattı Rusya’dan Karadeniz üzerinden Mavi Akım doğal gaz tasıma hattı (Kapasite 16 milyar m3 ) İran’dan doğal gaz taşıma hattı ( Kapasite 10 milyar m3) Azerbaycan’dan Bakü-Tiflis- Erzurum doğal gaz taşıma hattıdır. Bu boru hatlarına ilaveten Nijerya ve Cezayir’den Marmara Ereğlisi’ne ve Aliağa Egegaz tesislerine LNG (sıvılaştırılmış doğalgaz) tedarik edilmektedir. Türkiye – Çanakkale deniz dibi geçidiyle Yunanistan’a da bağlanmıştır. Bu hattın devam ederek İtalya’ya bağlanması için çalışılmaktadır. Doğalgaz öngörüleri ışığında; Türkiye’nin Avrupa Birliğinin doğal gaz talebinin karşılanması için önemli bir şansı olduğu belirtilebilir. o Türkiye üzerinden geçecek gaz karşılığı bir geçiş ücreti alması, o Türkiye üzerinden geçecek enerji taşıma hattı (gaz/petrol/elektrik) yatırımından yararlanması, o Türkiye’nin jeopolitik öneminin artması gibi önemli bazı yararlar sağlayacaktır. Elektrik enerjisi üretimi, uzun yıllar, dünyanın olduğu gibi ülkemizin de en önemli sorunlarının başında gelmiştir. 20 AR&GE BÜLTEN 2009 KASIM – SEKTÖREL Ülkemizde enerji verimliliği potansiyelinin tüketime oranı en az % 25, değer olarak 25 milyon tona eşdeğer petroldür. Bu potansiyelin 50 bin tam zamanlı işi tanımladığı ve yan işlerle birlikte istihdamın 150 binlere ulaşabileceği belirtilmiştir. Yolcu taşımacılığının % 95’i, yük taşımacılığının % 91’inin karayolu ile yapılması ve bütçenin yaklaşık 1/52inin satış fiyatlarında çok yüksek oranlı vergilerden karşılanması ile yakıt tüketimi artmaktadır. Tüm sanayi alt sektörlerinde, aydınlatma amaçlı elektrik enerjisi tüketiminde ortalama % 35 tasarruf potansiyelinin mevcut olduğu, tekstilde iki yıldan kısa, diğer sektörlerde ise yaklaşık üç yıl civarında geri ödeme süreleri olasılığı ortaya konmuştur. Türkiye jeotermal potansiyelinin yaklaşık % 70’lik dilimi Batı Anadolu’da yer alan 11 ilde bulunmaktadır. Türkiye’de yaklaşık 40 yıl önce belirlenen muhtemel jeotermal potansiyelin jeotermal araştırmacılarla yeniden değerlendirilmesi hususunda bir fikir birliği oluşması sonucu, elde edilen güncel veriler ışığında Batı Anadolu için yeniden olası bir jeotermal potansiyel hesaplaması yapılmıştır. Elde edilen yeni sonuç ülkemiz için de oldukça umut verici görülmektedir. Türkiye’nin olası bulunmaktadır. jeotermal potansiyelinin %70’i Batı Anadolu’da Güneş enerjili yatırımların, analizlerde ekonomik çıkmamasının en önemli nedenleri olarak, ilk yatırım maliyetinin alternatif sistemlere göre çok yüksek olması ve yıllık ortalama yük (kullanım) faktörünün düşük olması gösterilmektedir. Güneş enerjisi sistemlerinde, işletme (yakıt) maliyeti sıfıra düşme, yatırım maliyetiyse maksimuma yükselme eğilimindedir. Ülkemizde son donemde Rüzgar Elektrik Santralleri (RES) Lisans başvurularında önemli artışlar olmuştur. Sisteme bağlanan RES kurulu gücündeki artış ile birlikte, bu santrallerin İletim sistemine bağlantı kriterleri ve Enterkonnekte Elektrik Sistemi İşletmeciliği üzerindeki etkileri daha büyük önem kazanmış durumdadır. Ayrıca, Elektrik Piyasası Şebeke Yönetmeliğinde gerekli düzenlemeler yapılmıştır. Tüm iletim sistemi kullanıcılarına kesintisiz ve kaliteli elektrik sunulabilmesi ilkesi çerçevesinde sistem kararlılığı dikkate alınarak, trafo merkezi bazında bağlanabilir RES kapasiteleri belirlenmiş, rüzgar santrali başvurularının yoğunluk kazandığı Batı Anadolu Bölgesinde Rüzgar havzaları oluşturularak sisteme aktarımı sağlanmıştır. 21 AR&GE BÜLTEN 2009 KASIM – SEKTÖREL Türkiye Elektrik Sistemi kurulu gücü 42.394 MW olup bu gücün % 1,1’ine karşılık gelen 452 MW’ı rüzgar santrallerine aittir. 2012 yılı sonu itibariyle uygun bağlantı gücü verilmiş RES toplam gücü 12.369 MW’dır. Rüzgar santralleri için Elektrik Piyasası Şebeke Yönetmeliğinde yapılan düzenleme ile yeni türbin-jeneratör teknolojisine sahip rüzgar santrallerinin sisteme bağlantısına imkan vermek suretiyle, elektrik sisteminin güvenli ve kararlı çalışması hedeflenmiştir. Ancak, Avrupa’da rüzgar enerjisi potansiyeli en iyi olan ülkelerden biri olan Türkiye, var olan potansiyelini kullanmak açısından yeterli başarıyı sağlayamamıştır. Öneriler; Enerji arzında; kaynak çeşidi ve kaynak ülke açısından yaratılmış olan bağımlılıkların, ekonomik ve politik riskleri minimumda tutacak politikalar izlenmelidir. Elektrik üretimi içinde doğal gazın payı % 50’lerden kademeli olarak % 25’ler düzeyine düşürülmelidir. Elektrik üretiminde hidroliğin payının % 25, kömür ve doğalgazın payının % 55–60, rüzgar-jeotermal-güneş-biyoyakıt vb. yenilenebilir enerji kaynaklarının payının % 15–20 olmasını hedefleyen politikalar uygulanmalıdır. Çevre dostu ya da yeşil enerji türleri, geleceğin enerji kaynaklarıdır. Özel sektör enerji yatırımlarının teknik denetlenmesine yönelik düzenlemelerin yapılması önemlidir. Enerji verimliliği ve yenilenebilir enerji kullanımını artıracak yatırımların kısa bir zamanda gerçekleşmesi için düşük maliyetli borçlanma imkânı sağlanması, küçük projelerin desteklenmesi için prosedürün basitleştirilmesi ve banka garantileri için destekleme fonları oluşturulması olanağı getirilmelidir. Bina Enerji Performans Yönetmeliği kapsamında kontrollü uygulama için odalar ve sektör dernekleri ile faaliyetlerin arttırılması önemlidir. Düşük enerji tüketimli binaların yapımının yaygınlaştırılması amacıyla ulusal bir sertifikasyon sistemi geliştirilmelidir. Çok yüksek enerji tüketimlerine yol açan eski bina stokunda enerji verimliliğinin artırılması için Kat Mülkiyeti Kanunu’nda yeni düzenlemelerin yapılması, yerel yönetimlerde döner sermaye fonları oluşturulması ve birçok değişik önlem irdelenerek yeni yasal düzenlemelerin yapılması için çalışılmalıdır. 22 AR&GE BÜLTEN 2009 KASIM – SEKTÖREL Yerel yönetimlerin bina ve ulaşım sektörlerinde enerji verimliliği tedbirleri planlama, uygulama ve denetlemesinde görev ve sorumluluk almasına yönelik yeni bir yasa hazırlanmalı, uygulama başarısızlıkları için yaptırımlar getirilmeli, çalışmalar için mali ve teknik kaynak yaratılmalıdır. Özellikle yapılan yeni toplu konutlarda güneş, jeotermal, biokütle vb. yenilenebilir enerji kaynakları öncelikli olarak değerlendirilmeli, doğalgaz kullanımı durumunda kojenerasyon ve bölgesel ısıtma sistemleri teşvik kapsamına alınmalıdır. Ulaşımda verimliliği düzenleyen yönetmelikte; belediyelere ilişkin hususlar 5393 sayılı Belediye Kanunu’na yansıtılmalıdır. Binek araçları ve hafif yük taşıtlarının yakıt ekonomilerini iyileştirmeyi hedefleyen bir standart belirlenerek yürürlüğe konulmalıdır. Küresel ısınma ile mücadelede öne çıkan hidroelektrik, rüzgâr ve güneş enerjisi ekipmanlarının yerli üretimi teşvik edilmelidir. Ayrıca enerji üretim tesislerinde kullanılan elektromekanik ekipmanların önemli bir bölümünün yurt içinde imal edilme imkanının bulunduğuna da dikkat çekilerek, 22 yıldır çalışan Hirfanlı Santrali 4. ünitesinin, hidro-elektrik santrallerinin her türlü elektrik ve mekanik teçhizatının yurt içinde yapılmasının mümkün olduğunun önemli bir göstergesi olduğu ifade edilmiştir. Bu yöndeki strateji ve politikalar Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı, Sanayi ve Ticaret Bakanlığı, üniversiteler, TÜBİTAK ve meslek örgütlerinin katılımıyla belirlenmeli ve uygulanmalıdır. Hidrojenin enerji sektöründe kullanımı için AR-GE çalışmalarına devam edilmelidir. Elektrik enerjisi fiyatlarındaki artışlar ve zorlu rekabet koşulları nedeniyle, elektrik tüketen her noktadaki tasarruf potansiyelleri değerlendirilmelidir. Sanayide elektrik enerjisi tüketimleri içindeki payı küçük olmasına rağmen, tasarruf oranları yüksek olan aydınlatma tesisatları verimli hale getirilmelidir. Tüm yenilenebilir enerji kaynakları gibi güneş enerjisi uygulamalarında da AR-GE çalışmalarının geliştirilmesi ve desteklenmesi, yatırımları teşvik edecek yasal düzenlemelerin biran önce yapılması ve özellikle de özel sektör için bu alanın bir cazibe merkezi haline getirilmesi son derece önemlidir. 23 AR&GE BÜLTEN 2009 KASIM – SEKTÖREL Önümüzdeki yıllarda yüksek verimli güneş kollektörlerinin ülkemizde daha ucuz maliyetlerle üretilmesiyle, ülkemiz için başlıca döviz getirisi olan turizm, tekstil vb. sektörlerin, dış dünyaya karşı ekonomik ve çevresel yönden rekabet güçlerini arttırması da sağlanabilecektir. Sonuçta; insanlığın ortak malı olan enerji kaynaklarının insanlığın ortak hedefi olan dengeli kalkınma, temiz çevre ve güvenilir gelecek sağlamak yönünde üretimi ve tüketimi dengeleyici tedbirler alınmalıdır. Gerçekleştirilen oturumlar sonucunda; kapanış bildirgesinde öne çıkan ve ortak görüş birliğine varılan hususlar ise şunlardır. 1. Türkiye, enerji alanında gittikçe daralan bir tünelde yol almaktadır. Enerji dışa bağımlılık giderek artmaktadır. 2. Arz güvenliği. Enerji arz güvenliği, ülkelerin gelişimlerini; ekonomik ve ulusal güvenliklerini temelden etkileyen bir olgudur. Bu nedenle, enerji kaynaklarımızın kesintisiz, güvenilir, ucuz, temiz ve çeşitlendirilmiş kaynaklardan sağlanabilmesi ve verimli kullanılması, ülkemizin güvence altına alması gereken önemli husustur. Enerjide dışa bağımlı olan ülkemizde enerjinin verimli ve etkin kullanımı ulusal hedefleri olan bir politika haline getirilmeli, üniversiteler, meslek odaları vb. kuruluşların katılım ve katkısı ile planlama, düzenleme, eşgüdüm ve denetleme faaliyetlerinde ciddi ve uygulanabilir bir strateji oluşturulmalıdır. Tek bir kaynak yerine enerji çeşitliliğine gidilerek arz dengesi sağlanmalıdır. Enerji arz güvenliği için önlemler alınmalı, kriz durumları için acil eylem planları hazırlanmalıdır. 3. İthal kaynak ikamesi artıyor. Enerjide dışa bağımlılığımızı azaltabilmek için yerli ve yenilenebilir kaynaklara yönelinmelidir. 4. Enerji yatırımları planlanmalıdır. Enerji yatırımlarında öncelikli yöre ve özel önemli bölgelere teşvik edici yatırım indirimleri uygulanmalıdır. Enerji yatırımlarına lisans verilirken; Enerji Talep ve Yatırım Tahminleri esas alınmalı, ithal kömür ve doğalgaz yakıtlı yeni santral projeleri, elektrik enerjisi üretimi içinde ithal kaynakların payının düşürülmesini öngören hedeflere uygun olmalıdır. Talep tahminleri ve enerji planlamaları düşük karbon, yerli kaynak, yenilenebilir enerji, yerli teknoloji, daha çok istihdam ve maksimum enerji verimliliği ölçütleri çerçevesinde analiz edilerek yapılmalıdır. 24 AR&GE BÜLTEN 2009 KASIM – SEKTÖREL 5. Yaşanılan kriz, elektrik vergisinde darboğazı erteledi, çünkü tüketim azaldı, darboğaz ileriki yıllara ötelendi, talep ertelendi, ancak ilerisi için risk oluşturabilir. 6 Enerji yönetimi ve mevzuat yeterli değil. Enerji Sektör Reformu kapsamında çıkarılan 4628 sayılı Elektrik Piyasası Kanunu yenilenmelidir. 7. Enerji piyasası düzenlemesi yeniden gözden geçirilmelidir. 8. Enerjide fiyat ucuzlamalıdır. 9. Yenilenebilir enerji kaynaklarının kullanımı arttırılmalıdır. 10. Günümüzde artık küresel ısınma ile mücadele; doğa koruma ve sürdürülebilir kalkınmanın yanı sıra, dış güvenlik, hatta insan hakları boyutunda ele alınmaktadır. Bu sorunla küresel ölçekte mücadelenin şu an için en önemli aracı ise Kyoto Protokolüdür. Kyoto protokolüne imza atan Türkiye’nin 2012 yükümlülüklerini kamuoyunda tartışması gereklidir. yılından sonraki Kyoto Protokolü; küresel ısınma ve iklim değişikliği konusunda mücadeleyi sağlamaya yönelik uluslararası tek çerçeve sözleşmesidir. Birleşmiş Milletler İklim Değişikliği Çerçeve Sözleşmesi içinde imzalanmıştır. Bu protokolü imzalayan ülkeler, karbondioksit ve sera etkisine neden olan gazların salınımını azaltmaya söz vermişlerdir. Kyoto sonrasını şekillendiren Yeni Anlaşma müzakerelerinin bu yılın sonunda Kopenhag’da tamamlanması planlanmaktadır. Şu ana kadar ülkemiz 2012 sonrasını şekillendiren süreçte sadece BM İklim Değişikliği Çerçeve Sözleşmesi üstünden katılım sağlayabildi. Uluslararası, teknik, hukuki ve diplomatik boyutları nedeniyle Türkiye, bu sürece eşgüdüm halinde, etkin bir ekiple katılım sağlamalı; menfaatlerine en uygun müzakere grubunda yer almalıdır. 11. Temiz enerji kaynakları için özendirici teşvikler ve yenilenebilir enerji kaynakları yatırımlarında yeni iş olanakları yaratılmalıdır. 12. 1.355 MW kurulu gücüyle Türkiye'nin en büyük santrallerinden olan Afşin-Elbistan A termik santralının kurulu gücü yıllardır 300 MW civarında çalışıyor. 25 AR&GE BÜLTEN 2009 KASIM – SEKTÖREL Türkiye'nin ekonomik kriz sonrası en yakın 2012 tarihinde elektrik arz açığı yaşayacağı öngörülürken, bu büyüklükteki bir termik santral kullanılmalıdır. 13. Hidrolik enerjide kaldırılmalıdır. bürokratik 14. Rüzgar enerjisi edilmelidir. 15. Dağıtım kayıp/kaçaklar azaltılmalıdır. 16. Enerji kaynaklarının kıt olması ve enerjinin hayati önemi, hangi kaynağa öncelik verileceği, hangi kaynaktan ne kadar enerji üretileceği, gelecekte doğacak enerji ihtiyacının nerelerden sağlanacağı gibi konularda planlama yapılması ve özel sektör-sivil tolum kuruluşları ve kamu işbirliği sağlanmalıdır. yatırımları engel teşvik 26