Büyük Resimden Orta Do¤u ve Türk-‹srail Gerilimi Yrd. Doç. Dr. Sait YILMAZ* Türkiye ile İsrail arasında Haziran 2010’da başlayan kriz ve bu krizin gerek bölgesel ve gerekse küresel yansımaları Orta Doğu’daki dengeler ve neyin gerçekte ne olduğu ile ilgili iyi bir test oldu. İHH’nın hesapsız yardım seferi arı kovanına çomak sokacak kadar yakınlaşamadığı için daha büyük bir çatışmaya yol açmadı ama tarafları ve eğilimlerini anlamamız açısından iyi bir keşif görevi yerine getirdi. Böylece mikro açıdan İsrail-Filistin çatışmasını ve İsrail-Türkiye ilişkilerini analiz etme imkanı bulurken küresel güçlerin yaklaşımları ve Orta Doğu’yu nelerin beklediği ve büyük resimden gerçek durumun nasıl görüldüğü hakkında daha iyi fikir sahibi olduk. Uluslararası ilişkilerin terazisi ülke çıkarlarıdır. Bu açıdan bakıldığında Türkiye’nin Gazze’ye (insani) yardım ve İsrail ablukasını kırma hedefli siyasal girişiminin hiçbir bilimsel ve mantıksal açıklaması yoktur. Bu yüzden Türkiye’nin ve İsrail’in ne yaptığından çok öncelikle Orta Doğu’da ve İsrail-Filistin çatışmasında neyin ne olduğu ve bölgeyi neyin beklediği üzerinde duracağız. Son bölümde ise Türkiye-İsrail krizinin nelere mal olabileceği ve bölgeye yansımaları üzerine odaklanacağız. Orta Doğu için Büyük Resim; ABD her yerimizde… Son 50 yıldır ABD’nin Arap dünyasına yönelik politikası büyük ölçüde bölgedeki statükonun korunmasının kendi çıkarlarına en iyi hizmet edeceği yönündeydi. Mısır, Suudi Arabistan, Ürdün, Bahreyn, Kuveyt ve Fas gibi ülkeler ABD ile iyi ilişkiler içinde idi. ABD’nin bu uzun dönem boyunca bölge ile ilgili çıkarları ve hedefleri aşamalı olarak petrolün serbest akışının korunması, İsrail’in güvenliği, ABD/Batı karşıtı devletlerle mücadele ve terörizm ile savaş idi. 11 Eylül saldırıları, ABD’nin Orta Doğu politikası için de yeni bir dönemin başlangıcı oldu. Bush yönetimi terörizmin kaynağı olan siyasi olguları ortadan kaldırmak için en iyi yolun bölge ülkelerine demokrasi getirmek olduğuna inanmaktaydı. Orta Doğu, bugün de ABD’nin kendine göre dönüşüm projesi uyguladığı bir bölgedir. Irak harekâtı sonrası “demokratikleştirme” iddiası Washington’un Orta Doğu’da sürdürdüğü hegemonya mücadelesinin başlıca ideolojik bahanesi haline gelmiştir. ABD’nin Orta Doğu ile ilgili demokrasi talepleri bölge insanı için daha özgür bir yaşamı teşvik etmek için değil, ABD çıkarlarının gerçekleşmesine hizmet edecek iki amaçla yapılmaktadır. Birincisi mevcut siyasi kadroların el değiştirmesi, ikincisi buradaki demokrasilerin gelecekte ideolojik faklılıklara değil ırk ve din temeline dayanacak olmasıdır. Böylece bir yandan organize olan, parası olan, medyayı kontrol eden seçilme şansına kavuşurken diğer yandan ırk ve din temelinde farklılaşma ve ayrışan toplum nedeni ile o ülkeye has güçlerin oluşması mümkün olmadığından ABD’nin bölge ülkelerini dışarıdan manipülasyonu kolaylaşacaktır. Ancak ABD için demokrat olmak, Batılı güçlerin müvekkili olmanızı gerektirir. Seçimleri kötü adamların kazan- * Beykent Üniversitesi Stratejik Araştırmalar merkezi Müdürü, saityilmaz@beykent.edu.tr Temmuz ’10 • Sayı: 19 21. YÜZYIL [57] Yrd. Doç. Dr. Sait Y›lmaz ma şansı olduğundan; Türkiye, İsrail ve Lübnan’ın dışında Orta Doğu’da devam eden otoriter rejimlere ses çıkarılmamaktadır. Neden Ilımlı ‘İslam’ Büyük resme göre; Orta Doğu’da mevcut otoriter devlet yapıları ürettikleri istikrarsızlıkları küresel sisteme yansıtmaktadırlar. Yapılması gereken bu devlet yapılarının yeniden yapılandırılarak küresel sisteme entegre edilmesidir. Bu dönüşümü zorlaştıran direnç faktörlerinin başında demokrasiyle uzlaşması zor, Batı karşıtlığını kimlik formu haline getiren İslam dini gelmektedir.1 Dolayısıyla İslam’ın “ılımlı” hale getirilerek demokrasiyle uzlaştırılması ve Batı karşıtlığından arındırılması gerekmektedir. “Ilımlı İslam” fikri İslam dininin özünün şiddete, totalitarizme eğimli olduğu düşüncesinden hareket etmektedir. Genişletilmiş Orta Doğu Projesi, ABD’nin küresel sorumluluklarını yerine getirme görevinden ziyade ABD’nin dünyayı yeniden şekillendir1 [58] GÜNEY, Çetin. (2005), Büyük Orta Doğu Çerçevesinde İslam ve Demokrasi, Avrasya Dosyası; İslam ve Demokrasi, Cilt: 11, Sayı:3, Ankara: ASAM Yayınları, 6. 21. YÜZYIL Temmuz ’10 • Sayı: 19 Büyük Resimden Orta Do¤u ve Türk-‹srail Gerilimi mesi için bir müdahale konseptidir. İslami köktencilik de ABD siyasetinin ürünüdür. Buna karşılık seküler (laik) milliyetçilik onu düşman gören ABD tarafından zayıflatılmıştır. Arap ve Müslüman dünyasında yıllardır güçlü bir seküler milliyetçilik vardı. İslamcı akımlar bugün özellikle Cezayir, Mısır, Libya, Türkiye, Ürdün ve İran gibi anahtar ülkelerde önemli değişimlere yol açabilecek bir potansiyele sahiptir. Cezayir, Tunus, Mısır ve Suudi Arabistan’da İslamcı muhalefet radikal bir şekil almıştır. İslamcı akımlar yetersiz ve yabancı baskısı altında çaresiz gördükleri hükümetlerini by-pass edecek arayışlar içindedir. Seküler milliyetçiliğin Arap ülkelerinde hem içsel hem de dışsal başarısızlığı ve dış müdahalelerin yarattığı boşluk bir ölçüde İslami köktencilik tarafından dolduruldu.2 Yabancı güçler, ülke yönetimleri üzerinde baskı unsuru olarak ekonomik vasıtalar dışında medya ve sivil toplum baskısı da uygulamaktadır. Hiç şüphesiz Orta Doğu bir istihbarat, propaganda ve örtülü operasyon cennetidir ve hesaplar bir ülke içinde bile bir servisten diğerine değişmektedir. Orta Doğu’da Harita değişiklikleri İçin Hızla Çalışan Saatler ABD, Irak Savaşı ile Orta Doğu’da tam bir denetim altında tuttuğu ülkeler arasına Suudi Krallığı ve Kuveyt’ten ABD’nin bu uzun sonra Irak’ı eklemek istemiştir. Resmi rakamlara göre dündönem boyunca bölge ya petrol rezervlerinin % 25’i Suudi Arabistan’da, % 12’si ile ilgili ç›karlar› ve Irak’ta ve %8’i Kuveyt’te bulunmaktadır.3 Böylece ABD, hedefleri aflamal› İran hariç Basra Körfezi’ndeki petrol monarşilerini denetim olarak petrolün serbest altına alarak dünya petrol rezervlerinin yarısını denetlemektedir. Batılı politikacılar ve istihbarat teşkilatları uzun zaak›fl›n›n korunmas›, mandır muhtemel bir İran operasyonu için çalışmaktadır. Or‹srail’in güvenli¤i, ta Doğu’nun her yerini Batılı istihbarat teşkilatları ve özel ABD/Bat› karfl›t› kuvvetleri sarmıştır. ABD özel kuvvetleri ve İngiliz M16 devletlerle mücadele ve teşkilatı Yemenli askerleri eğitmektedir. CIA, Pakistan ve Afganistan’daki cihadist ağa sızmak için kullandığı Mısır isterörizm ile savafl idi. tihbaratı yerine Ürdün istihbaratı ile çalışmaya başlamıştır. 2011’de büyük çoğunluğu ile Irak’tan ayrılacak Amerikan askerleri yerine Irak’ın istikrarı ile ilgilenmek üzere güçlü bir CIA yapılanması bırakılması için çalışılmaktadır. Orta Doğu’da ABD “Yumuşak Gücü” İş Başında 11 Eylül saldırıları sonrası yanlış adımlar atan ABD, psikolojik harekât timlerinden, CIA’nın örtülü operasyoncularına, açıkça finanse edilen medya ve think-tank kuruluşlarına kadar bir yapılanma içinde, Orta Doğu’da Müslüman toplumların çehresini değiştirmek için milyonlarca Doların harcanmakta olduğu bir kampanya başlatmıştır. En az iki düzine ülkede ABD İslamcı radyoları, TV şovlarını hatta okul müfredatlarını değiştirmek, İslamcı think-tank kuruluşlarını ve politik atölye çalışmalarını desteklemek için fonlar kullanmaktadır. ABD paraları camilerin onarılmasını, dini kurumlara, hatta İslamcı okulların inşasına harcanmaktadır. Bütün bunlar, bizzat ABD’liler tarafından “Dolar ile kalpleri ve düşünceleri satın almak” olarak özetlenmektedir. ABD’nin bölgesel çıkarları için engel oluşturmayacak tarzda bir İslam anlayışının yaygınlaştırılması için CIA; toplantılar, sempozyumlar düzenlemekte, yeni tür İslamcı aydınlar yetiştirmekte ve piyasaya sürmektedir. 2 3 CHOMSKY, Noam and ACHCAR, Gilbert. (2007), Tehlikeli Güç, Edt.: Stephen R. Shalom, Çev.: Yavuz Alogan, İstanbul: İthaki Yayınları, 59. BP, Statistical Review of World Energy, June 1999. Temmuz ’10 • Sayı: 19 21. YÜZYIL [59] Yrd. Doç. Dr. Sait Y›lmaz Batının S. Arabistan ile Çek Defteri Diplomasisi ABD bir yandan da Irak’taki askeri istilaya yönelik kitlesel tepkileri etkisizleştirip, Türkiye’nin de dahil olduğu bu coğrafyada güç merkezleri ve direnç noktalarını yok etmeye çalışan bir süreç içindedir. Harita değişiklikleri yanında rejim değişiklikleri için de sular ısınmaktadır. Son 60 yıldır sürekli petrolü ve parasını soydukları Suudi Arabistan’dan daha fazla para isterken, bu ülkede başlayacak bir isyanın Orta Doğu’yu kağıttan kaleler gibi bir seri harita ve rejim değişikliğine götüreceğini hesaplamaktadırlar. ABD ve Avrupalılar bugünlerde Suudilerden üç şey için para istemektedir (Çek Defteri Diplomasisi); Afganistan’da Taliban’ın etkisinin azaltılması, Pakistan ordusunun donatımı ve Yemen’deki cihadist hareket ile mücadele. Suudi Arabistan, Yemen sınırındaki Houti isyancıları ile baş edemediği için ulusal muhafız ordusunu reforma tabi tutma kararı almıştır. Yemen, ABD ve İngiliz istihbarat ve özel kuvvetlerinin şimdiki cennetidir. Kuzey Irak Ayrışması Harita değişikliklerinde sırada İran’dan çok önce sessiz sedasız işlerin yürütüldüğü Irak’ın kuzeyi bulunmaktadır. Barzani, Ocak 2010’da ABD’ye yaptığı ziyarette ABD Başkanı ve Savunma Bakanı’ndan Birleşik Kürdistan Ordusu için yardım istemiştir. Irak’ın kuzeyinde yürüttüğümüz diplomasi (!) ile Resmi rakamlara Batının Kürdistan projesi hayata geçmeye devam ediyor. göre dünya petrol Umudunu Irak’ın petrol gelirlerine bağlayan Kürt Yönetirezervlerinin % 25’i mi, gelirin %17’sini alarak Kürdistan projesinde ilerlerken, Türkiye de bu projeye katkıda bulunacaktır. Kürdistan karSuudi Arabistan’da, şılığı PKK kartı ile aldatılan Türkiye’nin çıkarları Irak’ın ku% 12’si Irak’ta ve zeyinde PKK’ya indirgenmişken, TSK’nın K. Irak’a girme% 8’i Kuveyt’te mesi için de istihbarat desteği yalanı uydurulmuştur. Irak’ın bulunmaktad›r . kuzeyinde 300 kadar Türk şirketi kendi kasasını doldurmak için çalışırken Barzani de Türkiye içinde gazete ve gazeteci Böylece ABD, ‹ran hariç satın alarak bir Kürt lobisi oluşturmayı başarmıştır. Barzani Basra Körfezi’ndeki ve Talabani ikilisi Türkiye içinde yaygın bir ticaret-mafya petrol monarflilerini ağı kurmuştur. İkilinin Türkiye içinde sahip oldukları bilidenetim alt›na alarak nen şirket sayısı 173’tür. Barzani-Talabani politikalarının amacı Güneydoğu Anadolu bölgesinde Irak’ın kuzeyi ile dünya petrol ekonomik, sosyal, kültürel olarak bütünleşmenin alt yapısırezervlerinin yar›s›n› nı hazırlamaktır. Bu politika Dışişleri Bakanı Ahmet Davudenetlemektedir. toğlu tarafından da desteklenmektedir. İsrail-Filistin Sorununda Hamas Çözümsüzlüğü Filistin kendi içinde iki düşman tarafa sahiptir. Bir tarafta Batı Şeria’ya hükmeden Fetih hareketi, diğer tarafta Gazze Şeridi’ni yöneten Hamas. Aralarındaki düşmanlığın ana kaynağı ideolojiktir. Fetih hareketi, laik, sosyalist, Arap milliyetçisi ve militer bir hareket olarak 1950’li yılların Mısır’daki Nasır etkisinden doğmuştur. Yaser Arafat’ın lideri olduğu Filistin Kurtuluş Örgütü (FKÖ), Fetih’i de içine alan ve Filistin hareketi içindeki farklı örgütleri toplayan çerçeve bir yapı idi. Arafat’tan sonra karizmatik bir lider sıkıntısı çeken Fetih, devlet yönetiminde tecrübe ve iyi bir bürokrasiye sahiptir. İslamcı bir örgüt olan Hamas ise Fetih’ten dine bakışı açısından oldukça farklıdır. Hamas için Filistin’in bağımsızlığı sadece milliyetçi değil dini bir zorunluluktur. Hamas, Arafat’ın ve FKÖ yetkililerinin yolsuzluklarını kullanarak bugünkü konumunu edinmiştir. [60] 21. YÜZYIL Temmuz ’10 • Sayı: 19 Büyük Resimden Orta Do¤u ve Türk-‹srail Gerilimi Hamas ve Mısır-Ürdün Birbirlerini can düşmanı olarak gören Fetih ve Hamas arasındaki derin ideolojik ve coğrafi bölünme İsrail, Mısır, Ürdün ve Suriye gibi ülkelerin Filistin sorununa yaklaşımlarını da etkilemektedir. Laik bir devlet olan Mısır, kendi içindeki İslamcı Müslüman Kardeşler Örgütü ile işbirliği yapan ve hatta kökGelinen aflamada leri bu örgüte dayanan Hamas’ı bir tehdit olarak görmektedir. Koltuğu sallanan ve ülke üzerindeki otoritesi tartışılan ‹srail’in “Gazze’nin Mübarek, Gazze şeridi ile olan kapısını ve diğer tüm geçiş ablukas› politikas›” imkanlarını kapatarak İsrail ile birlikte Hamas’ın yok olmaFetih’in aç›ktan sını beklemekte ve Fetih’i desteklemektedir. Batı Şeria ile destekledi¤i, M›s›r’›n komşu olan Ürdün ise Fetih’e karşı derin bir güvensizlik yanında, Hamas’a da yakın değildir. 1970 yılında Arafat’ın Üriflbirli¤i yapt›¤›, Ürdün dün’de Haşimi yönetimine karşı yapmaya çalıştığı ve yaklave Suriye’yi ferahlatan şık 10.000 Filistinlinin ölümüne neden olan ayaklanma giribir oluflumdur. şimi bu güvensizliğin temel nedenidir. Nüfusunun çoğunluğu Filistinli olan Ürdün için Filistin’in bağımsızlığı bir endişe konusudur. Öte yandan Ürdün İslamcı kimliği nedeni ile Hamas’a da iyi gözle bakmamaktadır. Ayrıca, Mısır ve Ürdün’ün askeri olarak yerinde kalmak için İsrail ile bir barış anlaşması yaptıkları unutulmamalıdır. Hamas ve Suriye-İran Kendi çıkarlarının peşindeki Suriye ise Filistin’den ziyade Lübnan’a odaklanmıştır. İran ile birlikte Lübnan’da yuvalanan Hizbullah’ı destekleyen Suriye, İsrail karşıtı bu örgütü kullanarak Lübnan’ı kontrolü altında tutmak istemektedir. Lübnan Şii hareketi olan Hizbullah’ın, çoğu Sünni olan Filistin hareketi ile doğrudan bir ilgisi yoktur. Ortak düşmanları İsrail olmakla birlikte, Hizbullah’ın Filistin’de nasıl bir rejim istediği belli değildir. Özetle Suriye Filistin’den yana değil ama İsrail karşıtı olarak Filistin’deki iki tarafla da ilişki içindedir. Tıpkı Ürdün gibi Suudi Temmuz ’10 • Sayı: 19 21. YÜZYIL [61]