siyasî ve kültürel açıdan kazak hanlığı

advertisement
T.C.
SELÇUK ÜNİVERSİTESİ
SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ
İSLÂM TARİHİ VE SANATLARI ANA BİLİM DALI
İSLÂM TARİHİ BİLİM DALI
SİYASÎ VE KÜLTÜREL AÇIDAN KAZAK HANLIĞI
(1456-1731)
Yerkinay MAUKHARA
YÜKSEK LİSANS TEZİ
DANIŞMAN
Prof. Dr. İsmail Hakkı ATÇEKEN
KONYA-2011
T.C.
SELÇUK ÜNİVERSİTESİ
Sosyal Bilimler Enstitüsü Müdürlüğü
Öğrencinin
BİLİMSEL ETİK SAYFASI
Adı Soyadı
Yerkinay MAUKHARA
Numarası
084246011020
Ana Bilim / Bilim
Dalı
İSLAM TARİHİ VE SANATLARI, İSLAM TARİHİ
Programı
Tezli Yüksek Lisans
Tezin Adı
SİYASİ VE KÜLTÜREL AÇIDAN KAZAK
HANLIĞI (1456-1731)
Doktora
Bu tezin proje safhasından sonuçlanmasına kadarki bütün süreçlerde bilimsel
etiğe ve akademik kurallara özenle riayet edildiğini, tez içindeki bütün bilgilerin etik
davranış ve akademik kurallar çerçevesinde elde edilerek sunulduğunu, ayrıca tez
yazım kurallarına uygun olarak hazırlanan bu çalışmada başkalarının eserlerinden
yararlanılması durumunda bilimsel kurallara uygun olarak atıf yapıldığını bildiririm.
I
T.C.
SELÇUK ÜNİVERSİTESİ
Öğrencinin
Sosyal Bilimler Enstitüsü Müdürlüğü
Adı Soyadı
Yerkinay MAUKHARA
Numarası
084246011020
Ana Bilim / Bilim
Dalı
Programı
İSLAM TARİHİ VE SANATLARI, İSLAM TARİHİ
Tezli Yüksek Lisans
Doktora
Tez Danışmanı
Prof. Dr. İSMAİL HAKKI ATÇEKEN
Tezin Adı
SİYASİ VE KÜLTÜREL AÇIDAN KAZAK
HANLIĞI (1456-1731)
ÖZET
Kıpçak koluna dâhil olan Kazaklar, Cengiz Han İmparatorluğu döneminde
Cuci Han’ın idaresinde kalmışlardır. Daha sonra XV. yüzyılda Ak Orda’nın devamı
olarak yeni adla Kazak Hanlığı tarih sahnesinde ortaya çıktı.
1480'de Canibek Han'dan sonra sırasıyla tahta çıkan halefleri Burunduk Han
(1480-1511) ve Kasım Han (1511-1523) zamanlarında Kazak Hanlığı’nın gücü
artarak, Orta Asya bozkırlarının kuvvetli devlet haline geldi. XVII. yüzyılda ise Hanlık
gücünü kaybetmeye başladı. Rus ve Çinli'lerin destekleriyle Cunğarlar Kazaklara
saldırmaya başladılar. Bunun yanında, bir taraftan Kokan Beyleri de sıkıntı
yaratıyorlardı. Buhara ve Hive Hanları Kazak'ları köleleştirmeye çalışmışlar, Çinliler
ise Cungarlara yardım etmişlerdir. Neticesinde Kazak Hanlığı bir bütün olarak 1731
yılına kadar, parça parça hanlık olarak XIX. yüzyılın sonuna kadar varlığını
sürdürmüştü. Daha sonra Kazaklar 1991 yılında Kazakistan Cumhuriyetini kurdu.
Yaklaşık 300 yıllık tarihi olan Kazak Hanlığı’nın kendisine has göçebe
medeniyete dayalı örf-adetleri ile gelenek ve görenekleri oluştu. Hayat, yaşam tarzı,
inançları düşünceleri kısacası hayatlarının her sahası göçebe medeniyetine dayalı
olarak kurulmuştur. Kazaklar göçebe medeniyetinin en yüksek tepesine çıkmıştır.
“Siyasî ve Kültürel Açıdan Kazak Hanlığı” olarak ele aldığımız tezin amacı
ve önemi genel olarak Kazak Hanlığının kuruluş, yükseliş süreçlerini göze alarak
onun siyasal, kültürel ve dini hayatları hakkında bilgileri toplayarak yaklaşık 300
yıllık bir tarihe sahip olan Kazak Hanlığı hakkında bilgileri ortaya koymaktır.
II
T.C.
SELÇUK ÜNİVERSİTESİ
Öğrencinin
Sosyal Bilimler Enstitüsü Müdürlüğü
Adı Soyadı
Yerkinay MAUKHARA
Numarası
084246011020
Ana Bilim / Bilim
Dalı
Programı
İSLAM TARİHİ VE SANATLARI, İSLAM TARİHİ
Tezli Yüksek Lisans
Doktora
Tez Danışmanı
Prof. Dr. İSMAİL HAKKI ATÇEKEN
Tezin İngilizce Adı
Kazakh Khanate for in Terms of Political and Cultural
(1456-1731)
SUMMARY
Kazakhs,who included stolon of Kipchak, stayed in the administration of Cuci
Khan during the Empire of Genghis Khan. After then, Kazakh Khanate emerged on
the stage of history with new name as a continuation of Ak Orda in the XV. century.
Kazakh Khanate was became of strong state in the steppes of Central Asia
during the Burunduk Khan (1480-1511) and Kasım Khan (1511-1523) that ascended
the throne respectively after Canibek Khan in 1480. Khanate had began to lose thier
strength in XVII. century. Cungars have began to attack to Kazakh’s with the
supports of the Russian and Chinese. As well as Kokan Lords was making a fuss.
Buhara and Hive Khans have worked for the enslaving the Kazakhs. And Chinese
have helped Cungars. Finally, Kazakh Khanate has subsisted up to 1731 as a whole
and until the end of the XIX. century as piece by piece. After then Republic of
Kazakhstan established by Kazakhs in 1991.
Traditions and customs of Kazakh Khanate, which is almost 300 years old,
were consisted with customs and habits of its own based on the nomad civilization.
Their lives which style of life,belives, ideas and so on established according to
nomadic civilization. Kazakh's civilization is the most popular of the nomadic
civilization of around the world.
Our main purpose and emphasis of the thesis which ‘’Kazakh Khanate for in
terms of political and cultural’’ that to declare of information about Kazakh Khanate.
The information includes that establishment and rise of Kazakh Khanate and lifes of
political, cultural and religious.
III
İçindekiler
KISALTMALAR..................................................................................................IV
ÖNSÖZ................................................................................................................... V
GİRİŞ
1.
Araştırmanın Konusu.........................................................................................1
1.
Amaç ve Önem..................................................................................................2
2.
Yöntem..............................................................................................................3
3.
Araştırmanın Kaynakları....................................................................................4
4.
Kazak Hanlığı’nın Temelini Hazırlayan Devletler (XIV-XVI. Y.Y.)..................8
I. BÖLÜM
KAZAK HANLIĞI’NIN SİYASİ TARİHİ........................................................17
1.1.Kazak Adı ve Menşei ....................................................................................17
1.2. Kazak Halkının Oluşumu .............................................................................19
1.3. Kazak Coğrafyası ve Fizikî özellikleri ..........................................................21
1.4. Kazak Hanlığının Kuruluşu ..........................................................................22
1.5. Kazak Hanlığının Hanları .............................................................................29
1.5.1. Kerey (1456-1473) ve Canibek Han (1473-1480) Devri .........................29
1.5.2. Burunduk Han Devri(1480-1511)...........................................................30
1.5.3. Kasım Han Devri (1511-1523) ...............................................................31
1.5.3.1. Kasım Han’ın Dış Siyaseti. .................................................................33
1.5.4. Tahir Han Devri (1523-1533).................................................................34
1.5.5. Haknazar Han Devri (1538-1580) ..........................................................35
1.5.6. Şığay Han Devri (1580-1582) ................................................................38
1.5.7. Tevekkel Han Devri (1582-1598)...........................................................38
1.5.8. Esim Han Devri (1598-1645) .................................................................41
1.5.9. Cangir Han Devri (1645-1652)...............................................................43
1.5.10. Bahadur Han Devri (1652-1680) ..........................................................44
1.5.11. Tavke Han Devri (1680-1715)..............................................................44
1.5.12. Kayıp Han Devri (1715-1718)..............................................................46
I
1.5.13. Bolat Han Devri (1718-1730)...............................................................46
1.6. Kazak Hanlığı’nın Dış Devletlerle İlişkileri..................................................46
1. 6. 1. Kazak-Özbek Münasebetleri ................................................................46
1.6.2. Kazak-Kırgız Münasebetleri ..................................................................49
1.6.3. Kazak-Cungar İlişkileri..........................................................................51
1.6.4. Kazak-Rus Münasebetleri ......................................................................52
1.6.5. Kazak-Nogay Münasebetleri ..................................................................54
1.7. Kazakların Cungarlar’a Karşı Kurtuluş Savaşı (200 yıllık savaş) ..................55
1.8. Kazak Hanlığı’nın Parçalanması ve Rus Çarlığı’nın Himayesine Girmesi.....62
II. BÖLÜM
KAZAK HANLIĞI’NIN KÜLTÜR VE MEDENİYETİ.....................................69
2.1. Devlet Sistemi ..............................................................................................69
2.1.1. Ordu ......................................................................................................70
2.1.2. Yargı......................................................................................................74
2.1.2.1. Kasım Han’ın Kaska Yolu...................................................................76
2.1.2.2. Esim Han’ın Eski Yolu .......................................................................77
2.1.2.3. Yedi Yarğı ..........................................................................................78
2.2.2.4. Beyler, Beyler Mahkemesi ve Kazak Sosyal Hayatındaki Rolü ..........79
2.2.3. Devletin İdarî Yapısı..............................................................................83
3.2.3.1. Köy Yönetimi ....................................................................................84
2.2.3.2. Ata-Aymak ........................................................................................84
2.2.3.3. Ru (kabile) İdaresi..............................................................................84
2.2.3.4. Ulus İdaresi........................................................................................85
2.2.3.5. Cüz (kol) İdaresi) ................................................................................85
2.2.3.6. Hanlık İdaresi.....................................................................................85
2.2.3.7. Kurultay (veya Maslihat)....................................................................86
2.2. Kazak Boy Teşkilatı .....................................................................................88
2.3. Kazak Toplumunun Sosyal Yapısı................................................................92
2.4. Ekonomik ve Sosyal Hayatı..........................................................................98
2.4.1. Göçebe Hayatı .................................................................................... 100
2.4.2. Şehir Hayatı ......................................................................................... 104
II
2.4.3. Tarımcılık ............................................................................................ 106
2.5. Dinî Hayatı................................................................................................. 107
2.5.1. Yerel Dinî İnançları ............................................................................. 109
2.5.1.1 Gök Tanrı (Tengri) İnancı .................................................................. 110
2.5.1.2. Tabiat Kuvvetlerine İnanma .............................................................. 112
2.5. 1. 3. Güneş ve Ay Kültü.......................................................................... 113
2.5. 1. 4. Ateş Kültü....................................................................................... 114
2.5.1.5. Yer Su Kültü ..................................................................................... 115
2.5.1.6. Atalar Kültü ...................................................................................... 116
2.5.1. 7. Şamanizm ........................................................................................ 117
2.5.1.8. Baksılar............................................................................................. 118
2.5.1.9. Şamanizm’in Kazak Kültürüne Etkileri ............................................. 119
2.5.1.10. Budizm’in Kazak Kabileleri Arasında Yayılışı ................................ 120
2. 5.1.11. Nesturiliğin Türkistan’daki Durumu............................................... 120
2.5.2. Kazakların İslamlaşmasında Tasavvufun Rolü ..................................... 122
SONUÇ................................................................................................................ 126
BİBLİYOGRAFYA ............................................................................................ 128
III
KISALTMALAR
a. g. e.
: Adı geçen eser
Akt.
: Aktaran
b.
: Bin, ibn
bkz.
: Bakınız
c.
: Cilt
çev.
: Çeviren
DİA.
: Diyanet İslâm Ansiklopedisi
H.
: Hicrî
MEB. İA
: Milli Eğitim Bakanlığı İslam Ansiklopedisi
M.
: Milâdi
M.Ö.
: Milattan Önce
s.
: Sayfa
sy.
: Sayı
SSR.
: Sovyet Sosyalistik Respublika (Cumhuriyeti)
vv.
: Beka (yüzyıl)
Yay.
: Yayınları
yy.
: Yüzyıl
IV
ÖNSÖZ
“Siyasî ve Kültürel Açıdan Kazak Hanlığı” ismiyle Yüksek Lisans tez konusu
olarak araştırdığımız Kazak Hanlığı kendi döneminde Orta Asya’daki en kuvvetli
devletlerden biri olmuştur. Kazak Hanlığı 1456 yılında kuruldu. Her devlette olduğu
gibi Kazak Hanlığı’nın da olgunlaşma, gelişme, bütünleşme, kuvvetlenme, zayıflama
ve parçalanma dönemleri vardır. Kazak Hanlığı’nın huzurlu dönemi yaklaşık bir
buçuk asır sürmüştür. Son dönemleri ise her taraftan saldıran düşmanlarıyla
savaşmakla geçmiştir. Çünkü Kazak Hanlığı’nın coğrafî konumu itibariyle bu
bölgeye göz dikmiş düşman devletlerle çevriliydi. Bundan dolayı Kazakistan’ı işgal
etmek isteyen devletler çok olmuştur. Yaklaşık 300 yıllık tarihi olan Kazak Hanlığı
bir bütün olarak 1731 yılına kadar, parça parça hanlık olarak XIX. yüzyılın sonuna
kadar varlığını sürdürmüştü. Daha sonra Kazaklar 1991 yılında Kazakistan
Cumhuriyetini kurdu.
Tezimiz plan itibariyle giriş ve iki bölümden oluşmaktadır. Giriş’te
araştırmanın konusu, amacı, önemi, yöntemi ve araştırmaya ilgili kaynaklara yer
verilmiştir. Ayrıca araştırmanın konusu başlığı altında Kazak Hanlığı tarihine genel
bir bakış yapılmıştır. Aynı zamanda Kazak Hanlığı’nın temelini hazırlayan ortaçağ
devletler tarihinden kısaca bahsedilmiştir.
Birinci Bölümde Kazakların menşei hakkında genel bilgi, tarih sahnesine
çıkışları, etnik kökenleriyle oluşumu, Kazak yurdunun coğrafi özellikleri, Kazak
Hanlığı’nın kuruluşu ve Kazak Hanlığı’nda yönetimi üstlenen Hanların dönemleri
siyasî yönden ayrı ayrı ele alınmıştır. Daha sonra Kazak Hanlığı’nın dış devletlerle
olan ilişkileri ile Kazak Hanlığı’nın Cungarlarla olan 200 yıllık savaşından
bahsedilmiştir. Birinci bölümde sonu olarak Kazak Hanlığı’nın parçalanması ve Rus
himayesine girmesi anlatılmıştır.
İkinci Bölümde ise Kazak Hanlığı’nın kültür ve medeniyeti incelenmiştir.
Bu bölümde devlet sistemi, idarî ve sosyal durumu, daha sonra Kazakların göçebe
V
medeniyetine has ekonomik ve sosyal hayatları, kültür ve medeniyet yönleri ele
alınmış, Kazakların kabul ettikleri dinler tek tek incelenmiştir.
Sonuçta ise Kazak Hanlığı’nın tarihinin kısaca değerlendirilmesi ve
araştırmayla ilgili ulaşılan netice ve tekliflerden bahsedilmiştir.
Alanında yapılan ilk tezlerden birisi olan bu tezle Türk-İslam Tarihine ve
Türk-Kazak kültür ilişkilerine katkıda bulunduysak kendimizi bahtiyar sayacağız.
Hatalarımızın affı samimi temennimizdir.
Bu konuda beni çalışmaya teşvik eden ve tez çalışmasının ciddiyeti
konusunda her zaman uyararak ilgi gösteren danışman Hocam Prof. Dr. İsmail Hakkı
ATÇEKEN’e ve Kazakistan kütüphanelerinde araştırmamla ilgili konularda yardımcı
olan Kazakistan’daki arkadaşlarıma ve aynı zamanda bizim Türkiye’deki Lisanüstü
eğitimimize destek sağlayan Türkiye Diyanet Vakfı’na teşekkürlerimi sunmayı bir
borç bilirim.
Yerkinay Maukhara
Ağustos 2011
KONYA
VI
GİRİŞ
1.
Araştırmanın Konusu
Bu araştırmada 1456 yılında kurulan Kazak Hanlığı’nın kuruluş temelini
hazırlayan Orta Asya’daki Ortaçağ devletlerinden bahsedeceğiz. Daha sonra Kazak
Hanlığı’nın kuruluşu, Kazak Hanlarının dönemleri ve Kazak Hanlığı’nın sosyal,
ekonomik, kültürel ve dinî yapısından söz edeceğiz.
Kazaklar eski devirlerden beri Orta Asya'nın geniş bozkırlarında yaşamakta
olan çeşitli Türk boylarının birleşmesi ve gelişmesi neticesinde ortaya çıkmıştır. X.
ve XVI. yüzyıllar arasında isimlerini muhafaza etmekte olan Sak, Üysün, Alan,
Kıpçak, Kanglı, Dulat, Argın, Nayman ve Kerey gibi kadim Türk boyları zaman
içerisinde Kazakları oluşturmuşlardır.
Kıpçak koluna dâhil olan Kazaklar, Cengiz Han İmparatorluğu döneminde
Cuci Han’ın idaresinde kalmışlardır. Daha sonra Orda Ecen bağımsız Ak Orda
Hanlığı’nı kurdu. Ama çok geçmeden Ak Ordaü, Şeybanî neslinden gelen Ebu’lHayr Han’ın eline geçti.
Daha sonra XV. yüzyılda Ak Orda’nın devamı olan yeni adla Kazak Hanlığı
tarih sahnesinde ortaya çıktı.
Ak Orda'nın son hanı Barak'ın oğulları Canibek ve Kerey Sultanlar 1456'da
Ebu’l-Hayr'ın yönetiminden kendilerine tabi uruğ ve boyları yanlarına alarak Dest-i
Kıpçak'ın doğusundan Moğolistan'a göç etmesi, Kazak Hanlığı’nın kurulması
yolundaki ilk adım oldu. 1480'de Canibek Han'ın ölümünden sonra sırayla tahta
çıkan halefleri Burunduk Han (1480-1511) ve Kasım Han (1511-1523) zamanlarında
Kazak Hanlığının gücü artarak, Orta Asya bozkırlarının kuvvetli devlet haline geldi.
XVII. yüzyılda Hanlık gücünü kaybetmeye başladı. Rus ve Çinli'lerin
destekleriyle Cunğar'lar Kazak'lara saldırmaya başladılar. 1698, 1711, 1712, 1714,
1718, 1723, 1725, 1729 yıllarında Cungar-Kazak savaşları olmuştur. Bunun yanında,
1
bir taraftan Kokan Beyleri de sıkıntı yaratıyorlardı. Buhara ve Hive Hanları
Kazak'ları köleleştirmeye çalışmışlar, Çinliler ise Cungarlara yardım etmişlerdir.
Sonuçta Kazak Hanlığı 1731 yılından itibaren ayrı ayrı üç hanlığa bölündü.
Bunu 1740'ta Orta Cüz'ün, 1742'da Büyük Cüz'ün Rusya'nın himayesine girmeyi
kabul etmesi takip etti. Sonuçta Kazak Hanlığı ayrı ayrı kendi varlığını XIX. yüzyıla
kadar sürdürdü.1
Kazak Hanlığı ortaçağlarda kurulan Türk Devletlerinin içerisinde her açıdan
baktığımızda kendi toprağını koruyabilen ve o zamandaki ağır şartlardan kurtulabilen
kuvvetli bir devlettir. Çünkü o zamanlarda Rus imparatorluğu ile Çin
İmparatorluğunun Orta Asya’daki birçok devletleri tarih sahnesinden silip kendi
topraklarına katmış olmaları ve sürekli iki tarafın saldırılarından koruyup, bir milleti
günümüze kadar ulaştırabilmesi için o milletin medenî, sosyal, kültürel altyapısının
sağlam olması gerekir. İşte bu sebepten Yüksek Lisans tez konusu olarak Kazak
Hanlığının tarihini siyasî ve kültürel açıdan incelemeyi uygun gördük.
1.
Amaç ve Önem
Çarlık Rusya ve Sovyet hâkimiyeti altında ezilen Kazaklar, Kazak
Hanlığının tarihi ve kültürü konusunda birkaç kişi dışında yeterli ve geniş alanda
çalışma yapmamışlardır. Kazak Hanlığı hakkındaki çalışmalar o kadar yetersiz
kalmıştır ki, en az 300 yıllık bir tarihe sahip olan Kazak Hanlığı genelde
dikkatlerden uzak kalmıştır. Mesela, en güçlü Türk Devletleri’nden en küçük Türk
Beyliklerine kadar tarihte kurulan yüz kadar Türk Devletinin isimleri sayılırken
Kazak Hanlığı hep unutulmuştur. Tarihteki Türk Devletleriyle ilgili yayınlanan el
kitapları, makaleler ve ansiklopedilerde de Kazak Hanlığına özel olarak yer
verilmemiştir. Elbette bunlar Kazak Hanlığını devlet saymamaktan değil, ancak
yeterli
çalışmaların
olmayışı
sebebiyle
gözden
kaçırılmış
olmasından
kaynaklanmaktadır. Türkçe yazılmış eserlerde de Kazak Hanlığı ile ilgili bilgilere
genel Kazakistan tarihî ya da Kazaklar olarak adlandırılmış olan eserlerle, çeşitli
ansiklopedi maddelerinde yer verilmiştir.
1
Geniş bilgi için bkz: Magavin, M, Kazak Tarihinin Alippesi, Almatı, 1995, s. 208; Sultanov, T,
Kazak Hanlığının Tarihi, Almatı, 2008; Mincan, N, Kazaktın Kıskaşa Tarihi, Almatı, 1994.
2
1991’de
Sovyetler
Birliğinin
çökmesi
ve
Orta
Asya
Türk
Cumhuriyetlerini bağımsızlıklarını kazanmasından sonra ise durum tersine
dönmüştür. Kazakistan Türk araştırmacılarının üzerinde en çok çalıştığı Türk
Devletlerinin biri olmuştur. Bu sebeple Kazak Hanlığı üzerine son yıllarda yapılan
araştırmalar, makaleler ve yayınlanan kitaplarda bir artış olduğu bilinmektedir.
Yine de bu sahada daha çok çalışmaya ihtiyaç duyulduğu bir gerçektir.
“Siyasî ve Kültürel Açıdan Kazak Hanlığı” olarak ele aldığımız tezin
amacı ve önemi genel olarak Kazak Hanlığının kuruluş, yükseliş süreçlerini göze
alarak onun siyasal, kültürel ve dini hayatları hakkında bilgileri toplayarak yaklaşık
300 yıllık bir tarihe sahip olan Kazak Hanlığı hakkında bilgileri ortaya koymaktır.
Çünkü yukarda bahsettiğimiz gibi bu hanlık hakkında bir arada derli toplu bir geniş
bir kaynağa ulaşamadık. Kazak Hanlığı hakkında Türkiye’de de tarihi araştırma ve
kaynakların yetersiz bulunması bizim bu çalışmayı yapmamızda teşvik edici rol
oynamıştır. Araştırmamızda konuyla ilgili Türkiye’de yapılan çalışmaların yanı sıra
Kazakistan ve Rusya’da yazılmış Kazakça ve Rusça bazı kitaplara başvurulmuştur.
2.
Yöntem
Çalışmamızın konusuyla ilgili bilgilerin çoğunluğu Rus ve Kazak
kaynaklarına dayalıdır. Bununla birlikte Türkçe kaynaklar da incelenerek bu üç
dildeki kaynaklardaki bilgilerden konumuzla ilgili verileri toplanacaktır. Daha sonra
bunlar birbiriyle karşılaştırılarak güvenilir bilgiler elde edilmeye ve değerlendirmeler
yapılmaya çalışılarak bir sonuca ulaşılacaktır. Yukarıda belirttiğimiz gibi Kazak
Hanlığı’na ilgili çalışmalar Kazakistan bağımsızlığını aldıktan sonra yeniden
canlanmaya başlamıştır. Kazak tarihçileri Kazak Hanlığı’yla ilgili gerek akademik
çalışmalar olsun gerekse makaleler olsun çalışmalarını sürdürmektedir. Öte yandan
Kazak Hanlığı’na dair eserler karmaşık bir yol izlediğinden dolayı her yazar Kazak
Hanlığı’na ilgili kendi şahsi yorumları ile değerlendirmelerini öne getirmiştir.
Bundan dolayıdır ki günümüzde Kazak tarihçiler arasında Kazak Hanlığı’yla ilgili
yorumlar ile değerlendirmelerde tartışmalara yol açmıştır. Bu da tezimizin bazı
konularında zorluklara neden olmuştur. Diyebiliriz ki günümüzde Kazak Hanlığı’nın
3
tarihi yerine oturmamıştır. Böyle hususlardaki zorluklardan çıkabilmemiz için
tarihçilerin ortak noktaların bulmaya gayret ettik. Bazı tarih kaynaklarında Kazak
Hanlığı’nın dönemlerin, mekânları, yılları ve isimleri ile ilgili bazı farklılıklar ve
çelişkiler vardır. Bunların ortak noktalarını bulmaya gayret ettik. Öte yandan
çalışmamıza ilgili bilgilerin çoğunluğu Kazak ve Rus kaynaklarına dayalı
olduğundan dolayı bu dillerdeki bazı tarihî, siyasî ekonomik ve kültürel
terminolojisinin Türkçe karşılıklarını bulmaya çalıştık ve bazılarının Türkçe anlamını
vermeye çalıştık.
3.
Araştırmanın Kaynakları
Kazak Hanlığı genel olarak Orta Asya’daki Doğu halkları içerisinde ele
alınmıştır. Ortaçağ yazarlarının böyle bir yöntem kullanma nedenleri ise o dönem,
Altın Orda İmparatorluğunun dağıldığı ve onun hâkimiyetindeki halkların kendi
devletlerini kurma çabaları içerisinde olmasıdır. Kısaca özetleyecek olursak O
dönemin devletleri sürekli el değiştirme, kısa süreli devlet kurma gibi karmaşık bir
süreç içerisinde idiler. Bu nedenle Kazak Hanlığı’yla ilgili eserlerde genel Orta Asya
halklarıyla ilgili bilgiler yer almıştır. Bu çağlara ait ne kadar bilgi olsa da yeterli
değildir. Kazak Hanlığı tarihinin bugün hala çözülememiş problemleri, Kazak
halkının oluşması, siyasî bir oluşumun adı olan Kazak adının ortaya çıkması ve
Hanlığın kurulması gibi Kazak tarihinin ilk dönemlerine ait bilgiler, kaynaklar
yetersiz olduğundan daha önce belirttiğimiz gibi aydınlatılamamıştır. Rus
kaynaklarına gelecek olursak, Kazak tarihiyle ilgili eserler Rusların bu coğrafyaya
yönelik çalışmalarıyla çoğaldı. Bu da Kazak Hanlığı’nı ele geçirdikleri dönemlerde
Kazaklara ilgili görev yapan veya araştırma gezilerine katılmış valiler, valiliklerde
görev yapan memurlar, uzmanlar, tarihçiler, ajanlar, elçiler ve diğerlerinin yazdıkları
rapor, hatırat, mektup gibi belgelerde yer almaktadır.
Ortaçağ tarihçileri içerisinde Kazak Hanlığı hakkında önemli bilgi veren
tarihçi Kazak Hanlığı döneminde dünyaya gelen Mırza Muhammed Haydar
Dulgati’dir (1500-1551). Dulgati’in eseri 1542-1546 yılları arasında Keşmir’de Orta
Asya Fars (Acem) dilinde yazılmıştır. Eserin adı “Tarihî Raşidî” olarak
4
adlandırılmıştır. Eser iki bölümden oluşmaktadır. Eser Orta Asya halkları, Türkistan
bölgesindeki idareciler, Yedisu, Doğu Deşti-Kıpçak civarlarında yaşayan kabileler,
Moğollar, Özbekler, Oyratlar ve Kırgızlar hakkında bilgiler vardır. Bu eserde Kerey
ile Canibek Hanların Kazak Hanlığını kurma çabaları ile Şeybanî sülalesi arasındaki
ilişkilerden bahsetmiştir. Bu hususta bize yardımcı olmuştur.
Çalışmamızda istifade edilen kaynaklardan bir diğeri Muhtar Magauin,
tarafından yazılan
“Kazak Tarihının Alippesi” kitabıdır. İlmî ve akademik bir
çalışma olan Magauin’in bu eseri Kazak Hanlığı’nı konu edinmiştir. Eser Kazak
Hanlığı’nın kurulması, Altın Orda, Ak Orda ve Gök Orda dönemlerine bağlantılı
olarak 400 yıllık Kazak Hanlığı’nın Kuruluşundan yıkılışına kadar siyasî, sosyal,
ekonomik ve kültür tarihini inceleyen müellif Kazak tarihini taraflı yorumlamıştır.
Bu bize kaynaklarla ilgili fikir edinmemize ve çalışmamızın ikinci bölümüne
yardımcı olmuştur. Bu eserin en önemli özelliği müellif Kazak Hanlığıyla ilgili
olayları tek taraflı olarak yorumlamasıdır.
T, Sultanov tarafından hazırlanan, “Kazak Hanlığının Tarihi” adlı eser 2008
yılında Almatı’da yayımlanmıştır. Müellif ortaçağın süper gücü olan Altın Orda
İmparatorluğundan başlayarak Kazak Hanlığı’nın kuruluşu ve sonraki dönemlerle
birlikte Kazaklar ile Ruslar arasındaki ilişkilerin siyasî tarafını kaleme almıştır. Daha
sonra Kazak toplumunun yaşam biçimini, sosyal gruplar ve bunların kategorilerini
incelemiştir. Bu da sosyal gruplar hakkındaki bilgilere ulaşmamıza yardımcı
olmuştur.
S. G. Klaştornıy, Sultanov T, tarafından kaleme alınan “3003 yıllık
Kazakistan” (Kazakstan, Letopis Trekh Tısyaçletiy) adlı 384 sayfalık Rusça yazılan
eser 1992 yılında Almatı’da Ravan Basımevinde yayımlanıştır. M.Ö. binli yıllardan
başlayıp 1718 yılına kadar Kazakistan coğrafyasında kurulmuş olan devlet ve
halkların tarihlerinin incelendiği eserin beş, altı ve yedinci bölümleri Kazak
Hanlığına ayrılmıştır. Bu bölümlerde Kazak Hanlığı’nın XVIII yy.’a kadar olan
tarihi üzerinde durulmuştur. Eserin beşinci bölümünde Kazak Hanlığı’nın kurulması,
ilk Kazak hanlarıyla Muhammed Şeybanî Han arasındaki ilişkilerde Kazak adının
ortaya çıkışı; altıncı bölümde XVI. yy’ın başında Kazak hanlarının Çağatay ve
Şeybanîlerle, XVI. yy’ın 30 ve 50’li yıllarında Moğol ve Cungarlarla olan ilişkileri;
5
yedinci bölümde ise Kazak toplumunun yaşam biçimi, Tavke Han’ın kanunları,
sosyal grupları ele alınmıştır. Bu eser Kazakların sosyal grupları ve kavimleri
hakkında malumat elde etmemiz bakımından yardımcı olmuştur. Bu eserin Türkçe
çevrilmiş nüshası da mevcuttur. (Türkün Üç Bin Yılı, İstanbul, 2003).
Çin Halk Cumhuriyetinde yaşayan Kazak tarihçisi Nığmet Mincan
tarafından Arap alfabesiyle yazılan “ Kazaktın Kıskaşa Tarihi” ilk defa 1987 yılında
Ürimçi’de (Doğu Türkistan’ın başkenti) basılmıştır. Bu eser Kazakistan tarihinde
değerli bir eserdir. Daha sonra Kazak alfabesine aktarılarak 1994 yılında Almatı’da
Calın Basımevinde yayımlanmıştır. Eser, Kazak adı, manası ve ortaya çıkışı, Kazak
halkını oluşturan boylar, uruğlar ve sancakları ile ilgili Kazak’ın antropolojik tipini
ele alarak Kazak Hanlığı kurulana kadar Kazakistan’da kurulmuş devletler ve
hanlıkların siyasî ve sosyal tarihlerini incelemiştir. Kazaklarla ilgili bilgiler altıncı
bölümden sonra başlar. Eserin adı Kazak tarihi olsa da eser Kazak Tarihi değil
Kazakistan Tarihi’dir ve bu yüzden de Kazakistan’da kurulan bütün devletlere yer
verilmiştir. Kazak Hanlığı hakkında Ak Orday’la başlayarak Kazak Hanlığı’nın
Rusların hâkimiyeti altına giriş yılına kadarki tarihi olayları ele almıştır. Eserin
içersine genel olarak baktığımızda Kazak Hanlığı’nın kuruluşu, gelişmesi ve çöküşü
hakkında bilgi vermektedir. Bu aralıkta Orta Asya devletleriyle olan ilişkileri KazakCungar savaşı, Rus-Kazak ilişkileri ve Orta Asya’daki siyasî gelişmelerden bahseder.
Eserin son bölümlerinde ise Kazakların düşünce yapısı, hukuk sistemi ve sosyo
ekonomik durumları, edebiyatları, dünya görüşleri, sanatları, tıp bilgileri, örfadetleri, bayramları, aile yapıları ve yaşam biçimleri gibi konuları ele almıştır.
Eserde Çin arşivleri, Arap, Fars, Türk ve Rus kaynakları kullanılmıştır. Bu eser
çalışmamızın her aşamasında ve her bölümünde konuya hâkim olmamıza ve
kaynaklarla ilgili fikir edinmemize yardımcı olmuştur.
Kazaklar ile Cungarlar arasında geçen savaşlar hakkında bilgi edinmek için
başvurduğumuz kaynakların biride V. A. Moiseyev tarafından hazırlanan
“Djungarskoye Khanstvo i Kazakhi. XVII-XVIII vv”, adlı bu eser 1991 yılında
Almatı’da Rusça olarak yayımlanmıştır. Eserinde XVII-XVIII. yy’daki KazakCungar ilişkileri incelemiştir. Kazakistan topraklarına Cungar Ordularının sevk
6
edilmesinin nedenleri üzerinde durulur. Cungarlar baskınlarının Kazakların sosyal ve
ekonomik hayatlarına yaptığı olumsuz tesirden ve Kazakların Cungarlar’la yaptığı
savaşlardaki başarılarından önemli bilgiler veren bu eser konuyla ilgili ender
çalışmalardan olup ilmî nitelik taşımaktadır.
Kazakistan Tarihi (Köne Zamannan Bügünde Deyin), II, III, eser, bizim en
çok başvurduğumuz kaynakların biridir. Bu eserin en önemli özelliği geniş bir kadro
tarafından hazırlanmasıdır. “Eski Devirden Günümüze Kadar Kazakistan Tarihi”
(beş ciltlik) adlı bu eser 1998 yılında Almatı’da Kazakça yayımlanmıştır. Taş
devrinden günümüze kadar Kazakistan tarihinin incelendiği eserde Kazak Hanlığı
tarihiyle ilgili bilgiler II-cildin son bölümlerinde ve III-cildin ilk bölümlerinde
mevcuttur. Kazak Hanlığı tarihiyle ilgili bölümler O.İ. İsmagulov; K.A. Pişulina;
K.M. Baypakov; J.K. Kasımbaeb; İ.V. Yerofeyova; N.Y. Bekmahanov; V.Z.
Galiyev; Y.J. Valihanov; H.M. Abjanob; D.İ. Dulatova; K.İ. Koblandin ve K.N.
Nurpeyisov tarafından yazılmıştır. Eserde önce Kazak halkının oluşması ve bunun
antropolojik meseleleri üzerinde durulmuş, daha sonra XV-XVII. yy’daki Kazak
Hanlığı’nın siyasî, ekonomik ve kültür tarihi incelenmiştir. Kazakistan’ın Rusya
tarafından işgal edilmesi ve bu dönemde halkın ekonomik ve sosyal durumu ele
alınarak işgal yıllarını anlatmaya çalışmıştır. Bu eser tezimizin açıklığa kavuşması
bakımından önemli ölçüde faydalı olmuştur.
Türkçe kaynaklar açısından Kazak Hanlığı hakkında yeterli bilgiye
ulaşamadık. Türkçe kaynakların çoğunluğu genel olarak Kazakistan ve Kazaklar
konu altında Kazak Hanlığı hususunda az çok değinmiştir. Bundan dolayı Türkçe
kaynakları sadece Kazakların kültürel, sosyal ve dini yönlerinden yararlı olmuştur.
Bu konulara ilgili Türkçe kaynakların bazıları şunlardır: Alpargu Mehmet,
“Türkistan Hanlıkları” Genel Türk Tarihi, V, 229-312, Ankara, 2002; Kafalı
Mustafa, “Altın Orda Hanlığı” Genel Türk Tarihi, II, 75-96, Ankara, 2002; Günay,
Ünver Harun, Güngör, Başlangıçtan Günümüze Türklerin Dini Tarihi, Ankara, 1997;
Orhan Doğan, “Kazak-Kalmuk (Jungar) Savaşları”, Türkler, VIII, 670-685, Ankara,
2002; Mustafina R, “Kazakistanda İslamiyet’in Rolü”, Kazakistan Tarihi Makaleler,
TTK, 85-95, Ankara, 2007.
7
Kazak Hanlığı hakkında Türkçe bazı kitaplara da başvurduk. Türkçe en çok
başvurduğumuz kaynaklar içerisinde Ferhat Tamir’in “Kazak Hanlığı” Türkler, VIII,
649-656, adlı makalesidir. Makale içeriği genel olarak Kazak Hanlığı hakkında
kısaca bahsettikten sonra Kazak hanları hakkında siyasi yönlerini ayrı ayrı kısaca
incelemiştir. Bu makale çalışmamızda Kazak Tarihi anlayışı yönünden bize yardımcı
olmuştur. Aynı zamanda Kazak Hanlarının isimleri hususunda yardımcı olmuştur.
4. Kazak Hanlığı’nın Temelini Hazırlayan Devletler (XIV-XVI.
Y.Y.)
XIV. yüzyılın ortaları ile XVI. yüzyılın başları arasında Güneydoğu
Kazakistan, Çağatay Devleti’nin yıkılması sebebiyle Orta Asya’nın kuzeydoğusu,
Yedisu ve Doğu Türkistan’da kurulan Moğolistan Devleti’ne dâhil oldu. Moğolistan
Devleti’nin kurulmasına zemin hazırlayan sebepler, Cengiz Oğulları’nın Moğol
hâkimiyetlerini kaybetme sürecinde Orta Asya, Deşt-i Kıpçak’ın doğusu ve Doğu
Türkistan’da ortaya çıkan diğer devletlerin sebepleriyle aynıdır. Ekonomik, sosyal,
siyasi, kültürel ve tarihi gelişimleri farklı çeşitli etnik toplumların yaşadığı bölgelerin
birleştirilmesinden meydana gelen Moğol Ulusları (devletleri), zamanla eskisine göre
daha belirgin tarihi koşullara sahip, ekonomik ve etnik temelleri olan feodal idari
birimlere parçalandı. Buna, üretim güçlerinin, düzensiz de olsa, yeniden oluşması ve
Moğollara karşı mücadele esnasında daha da belirginleşen etnik grupların birleşme
eğilimi sebep olmuş; devlet içindeki otoritelerini güçlendirmeye çalışan yerli asilzade
sınıfı daha fazla rol oynamaya başlamıştır.2
Bu parçalanma süreçlerinden birini, 1270’li yıllarda Ögedey ve Çağatay
Ulusları’ndan koparak Altay’dan Sirderya ve Amuderya’ya kadar olan bölgeyi
kapsayan Kaydu Devleti de yaşadı. XIV. Yüzyılın ortalarında, yukarıda ifade edilen
sebepler, bu devletin de çökmesine yol açtı. Mâverâünnehir’in batı kısmında, 13601370’li yıllarında dağılma süreci tedricen durdu ve bölgede Emir Timur’un kurduğu
devlet ortaya çıktı. Onun batı kısmı Moğolistan’da ise, güçlü Dulat kabilesine
2
Abdakimov, A, İstoriya Kazahstana (S Drevneyşih Vremen Do Naşih Dney), Almatı, 1994, s. 5253.
8
mensup Emir Bolatşa’nın liderliğindeki asilzadeleri 1347-1348 yıllarında yeni
devletin tahtına Çağatay neslinden Tuğluk Timur’u geçirdiler. Tuğluk Timur,
Moğolistan hanlarının ve daha sonra XIV. yüzyılda Kaşgar’daki Moğol hâkimlerinin
mensup olduğu hanedanı kurdu.3 Henüz Çağatay Ulusu döneminde dahi Güneydoğu
Kazakistan, Kırgızistan ve Doğu Türkistan’ın kuzey kesimi Mâverâünnehir’in
yerleşik çiftçi kesimine nazaran genellikle göçebe geleneklerini daha fazla muhafaza
ettiği ve buralarda yaşayan Moğolların nüfusu nispeten fazla olduğu için Moğolistan
diye adlandırılırdı.
Moğolistan’ın sınırları batıda Taşkent ve Türkistan vilayetlerinden doğuda
Barköl ve Hami şehrine kadar, kuzeyde Balkaş, Tarbagatay ve Kara İrtiş’den
güneyde Fergana ve Kaşgarya’nın tarım bölgelerine kadar “7-8 aylık bir mesafeyi”
kapsamaktaydı. Manglay Suyah bölgesi, Kaşgarya ve Kaşgar, Hotan, Kaşan, Aksu,
Aksiket, Atbaşı vb. şehirleriyle birlikte Kırgızistan’ın güney kesimini içine alıyordu.
Moğulistan halkı Dulatlar, Kanglılar (Bekçikler), Kereyler, Üysünler, Arkenutlar,
Baarinler, Arlatlar, Barlaslar vb. gibi Türk ve Türkleşmiş Moğol kabilelerinden
oluşmaktaydı. Bunlara Mogul (Moğol) deniliyordu. Bu kabilelerin Yedisu’da
yaşayan büyük bir bölümü, daha sonra Kazak halkının arasına karıştı. Onların Tanrı
Dağı ve Doğu Türkistan’da yaşayan diğer kesimi Kırgızlar ve Uygurlar’a karıştılar.4
Moğolistan’ın siyasi tarihi feodal savaşlar, iç çekişmeler ve komşu
devletlerden gelen saldırılara karşı koyma mücadeleleriyle doludur. Özellikle
Timur’un Tanrı Dağı eteklerine düzenlediği periyodik saldırılar halkı canından
bezdiriyordu. Moğolistan’ın ilk hanlarından Tuğluk Temir (1347-1362) ve İlyas
Hoca, feodal dağılma sürecine giren Mâverâünnehir’de Çağatay hanedanının
otoritesini güçlendirmek için çabaladılar. Fakat 1370-1380’li yıllarda bile
Moğolistan’ın hâkimleri Hızır Hoca (1388-1389), Emir Kamarüddin Duğlat, Enge
Töre ve diğerleri, yukarıda zikredildiği gibi, Timur’un saldırılarına karşı uzun süreli
ve inatçı bir mücadele vermek zorunda kaldılar. Bu mücadele sırasında, Timur’un
ordusunun istilalarından dağılmış olan Ak Orda güçlerini birleştirmeye gayret
3
Rıspayev, K, İstoriya Respubliki Kazahstan, Almatı, 2002, s. 66.
Tolbasıyeva S, “Altın Ordanın Idırauı jane Kazak Handığının Kurıluı”, Kazak Tarihi Dergisi, Almatı,
2003, sy: 6, s. 18-19.
4
9
gösterildi. Bu saldırılara karşı ortak hareket ederek cesurca karşı koyma, Doğu Deşt-i
Kıpçak ve Yedisu halkları arasındaki ekonomik, askeri ve diğer alanlardaki ilişkilerin
kurulmasına büyük katkı sağlayabilirdi. Timur’a karşı yürütülen yıpratıcı
mücadelelerin sonunda Moğolistan parçalandı. Hızır Hoca mecburen Timur’a tâbi
oldu.
Esenbuga döneminde, 1450’li yılların sonlarında, Kazak Canibek ile Kerey’in
öncülüğündeki kalabalık bir grup Doğu Deşt-i Kıpçak’dan Yedisu’ya göç ederek
geldi. Yedisu’nun Türk ve Türkleşmiş kabilelerinin Kazakların Ulu Cüz’üne ve
bununla birlikte Kazak halkına, Tanrı Dağları bölgesindeki kabilelerin de Kırgız
halkına dönüşme süreci Güneydoğu Kazakistan ve Kırgızistan’daki yönetimlerin
zamanla parçalanması ve Moğolistan’ın çökmesinin önemli faktörüdür. Kendi
gelişmesinin belirli bir döneminde bu devlet, büyük etnik grupların kendilerini
koruyup gelişmelerinde ve böylece geniş bir bölgede etnik açıdan homojen
devletlerin temellerini atarak daha da büyümeleri için gerekli zeminlerin oluşmasında
önemli rol oynadı.5 Yedisu’daki Kazak kabile ve boyları 1560’dan itibaren Kazak
Hanlığı’na tâbi oldular.6
1420’li yıllarda Kazakistan’ın geniş bozkırlarında, Ak Orda’nın dağılması ve
Cuçi Hanedanı’nın kendi içindeki iktidar mücadelesi sonucunda, hanedanın güçlü
üyelerinden Şeybani neslinden Ebu’l-Hayr’ın Han’ın devleti ortaya çıktı. Tarihi
eserlerde bu devlet, göçebe Özbek Devleti veya Özbek Hanlığı olarak da
adlandırılmaktadır.
Hanlığın etnik yapısı, Ak Orda Hanlığı’nda olduğu gibi karışıktı. Ahali, genel
olarak Ak Orda’daki kabilelerden oluşuyordu. XIV. yüzyılın sonu ile XV. yüzyılın
ilk yarısında bu kabileler siyasî yönden ortak “Özbek” adıyla tanınmaktaydı.
Kaynaklar
bunların
arasında
Kıpçaklar,
Naymanlar,
Mangıtlar,
Karluklar,
Konuratlar, Kanglılar, Üysünler, Uygurlar, Kırlavıtlar, Dürmenler, Kenegesler,
Otarşılar, Bürkitler, Kuşçular, Kıyatlar, Kıtaylar ve Çatlar gibi etnik grupları (o
dönemdeki yazılı kaynakların terminolojisiyle il, ulus, aymak, kavim vb.)
5
İbrahimov, D, XV-XVII. Gasırlarda Kazak Handığına Katisti Materaldar, Almatı, 1962, s. 229230.
6
Karibaev, B, “Kazak Handığının Sayasi Jağdayı”, Kazak Tarihi Jurnalı, Almatı, 1991, sy: 3, s. 16.
10
saymaktadır. Bunlar, genel olarak kökü Kıpçaklar ile Karluklara dayanan Türk
kabileleri, erken Ortaçağlardaki Deşt-i Kıpçak ve Güney-Doğu Kazakistan’ın Kanglı,
Üysün ve Karluk gibi halklarının ve çok önceleri Türkleşmiş olan Moğol
kabilelerinin torunlarıydı. Daha sonraları bu etnik grupların çoğu, Kazak Orta Cüz
kabileleri olarak ortaya çıktılar. Bahsi geçen kabileler ile kabile birlikleri, ekonomik
gelişim seviyeleri, sosyal ilişkileri ve kültürleri açısından birbirlerine çok yakındılar.7
Ebu’l-Hayr’ın kurduğu hanlık, bir merkeze bağlı değildi. Hanlık, her birinin
başında Cengiz hanedanının değişik kollarından kişilerin ve göçebe kabile beylerinin
bulunduğu birçok mahalli etnik ve siyasi gruplara, idari birimlere (uluslara)
bölünmüştü. Halk, Ebu’l-Hayr Han döneminde iç çekişme ve savaşlardan iyice
bıkmıştı. 1430’lı yıllarda Ebu’l-Hayr Han Tobol boyunda Şeybani soyundan gelen
Mahmut Hoca Han’ı ağır bir yenilgiye uğrattı. Sirderya bölgesindeki bozkırlarda
Cuci soyundan Mahmut Han’la Ahmet Han’ı (Toka Temir neslinden) yenilgiye
uğratıp Orda Bazar’ı zapt etti. 1446’da Ebu’l-Hayr Han, Mustafa Han’ı itaat altına
aldı. Kaynaklara göre Cuçi’nin torunları olan İban Han, Böreke Sultan ve Ak Orda
hanının torunları Orus, Canibek ve Kerey, Ebu’l-Hayr’ın Han’a şiddetle direnen
düşmanlarıydı.
Ebu’l-Hayr’ın Han, kendisine destek veren göçebe kabile beylerini memnun
etmek için hanlığın sınırları dışındaki bölgelere, Orta Asya ve Kazakistan’ın güney
ve güneydoğusuna seferler düzenledi. 1430’da kısa süreliğine de olsa, Harezm’i ele
geçirerek Ürgenç’i yağmaladı. Ebu’l Hayr Han, 1446’da da Timur’un torunları ve Ak
Orda hanlarının varislerinin elinden Sirderya boylarıyla Karatav’ın eteklerindeki
Sığnak, Sozak, Akkorgan, Özgent ve Aruk gibi bir takım şehirleri zapt etti. Bu
şehirleri, kendisine destek olan kabile liderlerine, örneğin Mangıtlara ganimet olarak
verdi. Bu durum zadegân sınıfının bir kısmı arasında Ebul Hayr’ın’ın otoritesini
arttırırken, ikinci bir kesimiyle ilişkilerinin bozulmasına yol açtı.8
Sığnak şehri hanlığın merkezi haline geldi (o zamana kadar hanlık merkezi
Taraz ile Orda Bazar’da bulunmaktaydı). 1450’li yıllarda Ebu’l-Hayr Han
Mâverâünnehir’deki Timur oğullarının taht mücadelelerine müdahale ederek
7
8
Muhammed, Haydar, Duglati, Tarihi Raşidi, s. 237-328.
Magauin M, Kazak Tarihina Kırıspe, Almatı, 1995, s. 18.
11
Semerkant ve Buhara’ya yağma seferleri tertipledi; fakat 1457’de Sığnak açıklarında
Güneydoğu ve Güney Kazakistan topraklarına saldıran Oyratlar karşısında büyük bir
yenilgiye uğrayınca otoritesi sarsıldı. 1450’li yılların sonu ile 1460’ı yılların başlarında Ebu’l-Hayr’ın’a tabi kabilelerin önemli bir kısmı Canibek ile Kerey
Sultanların öncülüğünde kitleler halinde göç ederek Moğolistan’m batı tarafına
yerleştiler. Ebu’l-Hayr Han, 1468’de bunlara karşı büyük bir sefere çıktıysa da yolda
öldü ve hanlık onun ölümüyle birlikte dağıldı.
Hanlığın çeşitli idari birimleri arasındaki ilişkilerin zayıflığı, hanedan
üyelerinin sürekli birbirleriyle toprak kavgasına tutuşmaları, sıradan göçebe halka
salınan vergilerin ağırlığı, bu yüzden çıkan isyanlar sebebiyle halkın kitleler halinde
başka bölgelere muhacereti gibi sebepler Ebul-Hayr Han’ın devletinin zayıflayarak
yıkılmasına yol açtı. Esasen bir zamanlar Moğolistan’ın dağılmasına sebep olan
faktörler, bu devletin de sonunu hazırlamıştı. Moğolistan’da olduğu gibi, burada da
ayrı bir bağımsız etnik siyasi yapıya sahip olma yolunda mücadele eden kabilelerin
birleşerek güçlenme süreci yaşanmaktaydı.
Kazak
Hanlığı
kurulduktan
sonra,
Ebul-Hayr’ın’ın
soyundan
gelen
Şeybaniler’in vasıtasıyla Doğu Deşt-i Kıpçak’da sağladığı hâkimiyet sona erdi.
Onların liderlik ettiği Özbeklerin bir kısmı (Kıpçak, Karluk, Uygur, Konırat vb gibi
kabile grupları) XVI. yüzyılın başında Mâverâünnehir’e göç ederek yerleşirken,
Kazakistan topraklarında kalan kabileler Kazak Hanları’na tâbi oldular. Timur
hanedanının zayıflamasından istifade eden Şeybaniler, Orta Asya’da yönetimi
ellerine geçirdiler.9
Altın Orda’nın dağılmasından sonra ortaya çıkan büyük devletlerden biri de
Nogay Ordası’dır. Bu devlet, XIV-XV yüzyıllarda Batı Kazakistan topraklarının bir
kısmını kontrol ediyordu. XIV. Yüzyılın sonlarından itibaren Yayık ile idil
arasındaki kabileler birliği, ilk önceleri federasyon içindeki en kalabalık grubu teşkil
etmesi sebebiyle “Mangıt Yurdu” olarak adlandırılmıştır. Nogay Ordası’nın yarı
bağımsız bir devlet olarak ortaya çıkması, daha öncelere, Edige’nin dönemine kadar
gider. Ediğe, Altın Orda’nın yönetimini, fiiliyatta 15 sene (1396-1411) elinde tutan
9
Moldabaeva, Dana, “ Kazak Hanlığı’nın Kuruluşu”, Türkler, Ankara, 2002, VIII, 641-644.
12
önemli bir tarihi şahsiyetti. Toktamış’la uzun süre savaşan ve Altın Orda hanlarından
istediğini tahta çıkaran Ediğe, bu taht mücadeleleri esnasında, Nogay Ulusu’nu
güçlendirmeye çalıştı. Ediğe 1419’da öldü. Mangıt liderleri daha sonra doğudaki
komşularının desteğiyle Ebu’l-Hayr ile ittifak yaptılar. Nogay Ordası Edige’nin oğlu
Nureddin döneminde (1426-1440) güçlendi ve XV yüzyılın ortasında bağımsız bir
devlet olarak ortaya çıktı.10
Diğer göçebe devletler gibi Nogay Ordası’nın sınırları da, dış siyasi şartlara
bağlı olarak sürekli değişti. XV. yüzyılın ikinci yarısında Nogaylar Yayık’ın sol
tarafına geçerek Özbeklerin otlaklarını ele geçirmeye başladılar. Böylece doğu ve
güneye doğru ilerlediler. Var gücüyle Sirderya şehirlerini işgal etmek ve Orta
Asya’ya saldırılar düzenlemekle yoğun bir biçimde meşgul olan Ebu’l-Hayr’ın,
Nogaylara karşılık vermedi. Bunun sebebi, muhtemelen Ebu’l-Hayr, Nogayları
göçebe tebaasının nüfusunu arttıran unsurlar olarak görmesiydi. Nogayların kuzeydoğudaki
kısımlarındaki
toprakları
topraklar
Sibirya’ya
Nogay
kadar
uzandı.
(Tümen’in
güneydoğu
bozkırları
olarak
adlandırıldı.)
Nogaylar,
güneydoğuda da geçici olarak Sirderya boylarını ve Aral sahillerini ellerinde tuttular.
Nogay liderlerinden Vakkas Bey Mangıt, Musa Mirza, Canbırşı ve diğerleri Ebu’l
Hayr’ın Sirderya boyundaki şehirlerini işgal etmelerine destek verdiler. Nogaylar
bilâhare Kazak hanlarıyla bazen savaşıp, bazen barıştıkları için XVI. yüzyıl
ortalarındaki kaynaklarda Hak-nazar Han “Kazakların ve Nogayların hanı” olarak
geçmektedir.11
Komşu halklar arasında “Nogay” adıyla bilinen bu halk, XV. yüzyılın ikinci
yarısında bu şekilde ortaya çıkmış oldu. Bölgede yer alan diğer göçebe hanlıklar gibi,
Nogay halkı da XIV-XV. yüzyıllarda ataerkil kabile hayatının birçok özelliklerini
muhafaza eden feodal bir yapıya sahipti.
Toplumun en üst tabakasında beyler, hanlar, mirzalar, sultanlar ve baylar
(zenginler) bulunuyordu. En önemli zenginlik kaynağı olan at, deve, koyun ve büyük
baş hayvanlardan oluşan çok sayıdaki sürüler bozkırdaki Nogay asilzadelerinin
10
Koşekov, B, A, Nogaysko-Ruskiye Otneşeniya B XV-XVIII bb. Almatı, 1988, s. 24; Alpargu
Mehmet, “Nogaylar” DİA, İstanbul, 2007, XXXIII, 202-203.
11
Baypakov, K; Komekov B; Puçulina, K, Orta Gasırlardağı Kazakistan Tarihi, Almatı, 2001, s. 102103.
13
elindeydi. Geleneklere göre, toprak toplumun ortak malı olarak görülmekteyse de,
fiiliyatta verimli otlaklar ve bereketli av sahaları bunların kontrolündeydi.
Sultan
(şehzade),
askeri,
diplomatik
ve
idari
yönetimin
mirasçısı
konumundaydı. Orda, her biri aynı kabileye mensup grupları birleştiren birkaç
ulustan oluşmuştu. Ulusların başında mirzalar bulunuyordu. Kendi idari bölgelerinde
sınırsız yetkilere sahip olan mirzalar, ulusun en verimli ve elverişli meralarını kontrol
altında tutuyorlardı. Ulusların sıradan göçebe çobanları, mirzalarla birlikte göç
etmek, vergi ödemek ve seferlere silahlarıyla birlikte katılmakla yükümlüydüler.
Bozkır asilzadeleri seferlerden ve komşularla yapılan savaşlardan büyük ganimetler
elde ediyorlardı. Orda, bir sefer sırasında, 300 bin kadar asker çıkarabiliyordu.12
XVI. yüzyılda Rusya ile ekonomik, ticarî ve siyasî ilişkiler kuran Nogay
Ordası’nın tarihi, idil boyu, Sibirya, Orta Asya ve Kazakistan’daki devletlerin,
özellikle de göçebe Özbek ve Kazakların tarihiyle iç içedir. Embi ile Sirderya
arasında göçebe hayat süren Nogaylar, Kazaklarla sürekli ilişki içindeydiler.
Rusya’nın Kazan ve Astrahan hanlıklarını iltihak etmesinden sonra,
Nogayların yönetici kabilesinin iktidar mücadelesine düşmesi sebebiyle, Nogay
Ordası birkaç bağımsız ordaya bölünerek yıkıldı. Onun Kazakistan topraklarında
kalan kısmı Kazaklar’ın Küçük Cüz’üne tâbi oldu. Kazakistan topraklarının dışındaki
Nogay Ordası XVI-XVIII. yüzyıllardaki düşüş döneminde Kırım Hanlığı ve Rusya
ile belli ölçülerde temaslar kurdu. Kuzeydoğu Nogay boylarının bir bölümü Sibirya
yöneticilerinin kontrolüne girerken, Orda’nın sağ taraftaki idari bölgelerinin sınırlan
Irtiş’e kadar uzandı ve Sibirya Hanlığı’nın topraklarıyla kesişti.13
Sibir
Hanlığı’nın
kurucusu
Hacı-Muhammed’tir.
Bu
hanlık
Özbek
Hanlığı’ndan ayrılarak yeni bir devlet olarak ortaya çıktı.14 Sibirya Hanlığı
1460’lardan XVI. yüzyılın sonuna kadar Batı Sibirya topraklarıyla birlikte Ob, Tobıl
ve Esil boylarındaki topraklar, kuzeydoğu Kazakistan ve İrtiş’in sağ tarafındaki
toprakların bir kısmını elinde tutuyordu. Bu bölgelerde, o zamana kadar, yani XIV
12
Sadıkov, T; Coldasbaev, S, Orta Gasırlardağı Kazakistan Tarihi, Almatı, 2 007, 136-137; Koşekov
B A, Hogaysko-Ruskiye Otneşeniya B XV-XVIII bb. Almatı, 1988, s. 25-26.
13
Koşekov, B A, a. g. e, s. 26
14
Zaitsev, İ V, “Sibir Hanlığı” Genel Türk Tarihi, Ankara, 2002, V, 133.
14
yüzyılda Kereylerin başrol oynadığı Türk kabilelerinin Taybugu adıyla bir siyasi
birliği bulunmaktaydı. XIV. yüzyıl ile XV. yüzyılın başında onların güneyinde Ak
Orda toprakları uzanıyordu. Moğolistan hanlarının hâkimiyet alanları ise İrtiş ve
Altay’a kadar ulaşıyordu.
Sibirya Hanlığı’nın ana halkını umumi olarak “Sibirya Tatarları” denilen
Türk ve Ugor kabileleri oluşturuyordu. Kaynaklarda, Sibirya Hanlığı idarecilerinin
(Şeybani hanedanı) Tobıl, Esil ve İrtiş’in orta kesimindeki Yamışev Gölü’ne kadar
uzanan toprakları kontrol ettiği konusunda bilgiler yer almaktadır. İrtiş’in güneydoğu
tarafındaki toprakları, XVI. yüzyılın başından itibaren Oyratları (Cungarlar ve
Kalmaklar) eline geçti. Oyrat kabilelerinin birleşme faaliyetleri, XVI. yüzyılın
başında dağılan Moğolistan devletinin kuzeyinde, Tarbagatay’dan daha doğuya
doğru uzanan, İrtiş ve lli’nin yukarı kesimindeki topraklarda gerçekleşti. XV-XVI.
yüzyıllarda Sibirya hanları ile Oyrat tayşileri [hanları] Kazakistan’ın kuzey
topraklarında Kazak hanları ile devamlı mücadele içinde oldular. Kazak halkı, ancak
uzun mücadeleler sonunda topraklarındaki bu tehlikeyi savuşturabildi.15
Bir çatı altında çeşitli etno politik grupları, kabileleri ve halkları barındıran
Moğol İmparatorluğu halkların bir biriyle kaynaşmasını sağlamıştır. Öte yandan
çeşitli kökenli halkların kendi aralarında ekonomik ve kültürel kaynaşmaları
neticesinde kendi kimliklerin daha çok belirgin bir etnik yapıda oluşumun
sağlamlaştırdı. Cengiz Han öldükten sonra Moğol İmparatorluğunun birkaç bağımsız
Hanlıklara bölünmesi Kazakların etnik kökenlerini daha belirgin bir hale getirdi.
Çünkü Altın Orda, Ak Orda, Gök Orda gibi devletlerin kurulması halklar arasındaki
ekonomik ve kültürel ilişkilerinin gelişmesi akraba etnik grupların kaynaşmasına yol
açmıştır.
XIV-XV. yüzyıllar Kazak Hanlığı tarihinde önemli yere sahiptir. Çünkü
Kazak halkının bu dönemde çeşitli Türk ve Moğol etnik gruplarından oluşum süreci
sona erdi ve mahalli etnik unsurlara dayalı bir Kazak Hanlığı ortaya çıktı. Altın Orda
XIV-XV. yüzyıllarda yerli halkların devletleşmesinin sağlanması, büyük kabilelerin
birleşmesi ve her halkın kendi devletini kurma çabaları neticesinde
15
bazı
etnik
Coldasbayulı, S, Cetisu Tarihi (XVI-XVIII). Tarihi jane Paleoetnologiyalık Zertteu, Almatı, 1996, s. 59.
15
grupların dış saldırılardan korunarak hayatta kalabilmesi için siyasî yapıda
birleşmeleri gerekti. İşte bu ihtiyaç, Kazak Hanlığı’nın kurulmasının zeminini
hazırladı. Kısacası ortaçağ devletleri Kazak Hanlığı’nın ortaya atılmasında tetikleyici
güç oldu.
16
I. BÖLÜM: KAZAK HANLIĞI’NIN SİYASİ TARİHİ
Tezin birinci bölümünde Kazakların adı ve menşei, Kazak halkının oluşumu,
Kazak Hanlığı’nın kuruluşu ve iktidara gelen Hanlarla birlikte onların yaşadığı
dönemler ile Kazak Hanlığı’nın parçalanması incelenecektir. Daha sonra Kazak
Hanlığı’nın dış siyasetteki yeri ve münasebette bulunduğu devletler hakkındaki
bilgilere yer verilecektir.
1.1.Kazak Adı ve Menşei
Türk halklarının bir boyu olan ve günümüzde Kazakistan’da yasayan halk
için kullanılan “Kazak” teriminin ilmi bakımdan ele alınması çok eski dönemlere
gitmemektedir.16
Bu konuda araştırma yapan tarihçiler “Kazak” terimini bir boy ismi olarak
XV. yüzyıldan itibaren kullanılmaya başladığını iddia etmektedirler.
Kazak adı, hür müstakil, mert, yiğit ve cesur mânâlarına gelmektedir.
Bununla birlikte Asa, Kasa, Hasa, Haysak, Kosok, Gasag, Hasık, Kasok, Kazak,
Kazsak v.s. çeşitli şeklerle yazılmıştır. Bu isim Kumuk lehçesinde “silahşör, kızan,
asker” gibi anlamlara da gelmekle birlikte Orta Asya’daki iç karışıklıklarla birlikte
“derbeder, haydut” gibi anlamları da içermiştir.17 V.V.Bartold, “Kendi devletinden
ayrılana ve ona karşı savaş edene Kazak adını vermişlerdi” açıklamasında
bulunmuştur.18 Çohan Velihanov’a göre ”Kazak” terimi, askeri bir terim olarak
“yürekli, cesur” manaların veriyor.19 Bir diğer Kazak tarihçisi, Abdurahmanov’ın
fikri ise, Kazak kelimesinin “kaz” ve “og” sözlerinden oluştuğu yönündedir “Ok”
kelimesinin eski Türkçede uruğ, boy manasına geldiğini belirten araştırmacıya göre,
“kazog” Kaz boyunu ifade etmektedir.20 Türkçe tarihi kayıtlarda ise “Kazak” sözüne
16
Kalkan, Mustafa, Kırgızlar ve Kazaklar, İstanbul, 2006, s. 49.
Sızdıkova, R; Koygeldiyev, M, Kadırğali Kosımulu jane Onıng “Cılnamalar Jınagı”, Almatı, 1991,
s. 159.
18
Bartold, V. V, Rabotı Po İstoriyi Filologiyi Türskih İ Mongolskih Narodov, Moskva, 2002, s. 189.
19
Canuzakov, T, “Kazak Degen Söz Kaydan Şıkkan”, Culdız, sayı 3, 1983, s. 193.
20
Abdildabekova, A, İsroriya Kazahstana, Almata, 1994, s. 20.
17
17
ilk olarak XI. yüzyıldan itibaren rastlanmaktadır. “Hür, yiğit, mert, cesur serbest”
gibi anlamları ifade etmektedir.21
Sekerim Kudayberdiyev
“Kazak” terimini kendi basına serbest olarak
dolaşan halk olarak tarif etmiştir.22 “Kazak” teriminin yaygın anlamı hür, serbest,
mert, derbeder, başıboş, cengaver, sert erkek sözleri ile ifade edilmektedir.
Kazaklığı, esas düzene boyun eğmeden, kendi basına buyruk, bağlı olduğu
toplumu terk edenler olarak tarif etmektedir. Kazak Türklerinin tarih sahnesine ilk
çıkışları da böyle bir olayla başladığına göre “Kazak” teriminin tarihi anlamı, bu
kelimeye esas mânâsını vermektedir. Kırgız-Kazak tabiri ise Ruslar tarafından yanlış
olarak Kazaklar için kullanılmıştır.23 Türkiye’de ise sınır boylarındaki yarı Ortodoks
gruplar için de Kazak adı kullanılmaktadır. Bu Türk halklarından olan Kazaklarla,
Rus Kazaklarının birbirine karıştırılmasına sebep olmaktadır. Halbuki bunlar (Rus
Kazakları) Kazak değil Kozak veya Kossaklardır.24
Mesela İbn Ruzbihan XVI. yüzyılın başında söyle demektedir: “Cengiz
Han’ın idaresi altından çıkan asil üç kabile Özbeklerdendir. Simdi onların bir kolu
Şeybanilerdir ve onların yüce hanı birkaç atadan sonra onların hükümdarı oldu,
İkinci kabile Kazaklardır, onlar bütün dünyada güçleri ve cesaretleriyle tanınmıştır.
Üçüncü kabile Mangıtlardır, onların hanları Astrahan’dandır.25
Görüldügü gibi XIV. yüzyılda Kazakistan toprağındaki Kerey ile
Canibek hanların öncülüğünde Yedusu’ya göç eden halka “Özbek-Kazak” diye daha
sonra Kerey ile Canibek hanların kurduğu Hanlığın yönetim altındaki halka “Kazak”
isimi verildi.
21
Budak, Feyzullah, Kazakistan, Dünü, Bugünü, Yarını, Ankara, 1999, s. 16.
Kudayberdiyev, Sekerim, “Kazaktın Kaydan Sıkkanı”, Kazak Tarihı, Nu. 1 (1993), 3435.
23
Mincan, N, a. g. e, s. 29.
24
Oraltay, Hasan, Hürriyet Uğrunda Doğu Türkistan Kazak Türkleri, 1. Baskı, İzmir, 1961, s. 17.
25
Fazlallakh, İbn Ruzbihan İsfahani, Mikhman-name-yi Buhara, Moskova, 1976, s. 62.
22
18
1.2. Kazak Halkının Oluşumu
Orta Asya’daki diğer milletlerin tarihi gibi, Kazakistan’ın da etnik tarihi çok
karmaşıktır. Asırlar boyunca bu topraklarda çok sayıda kabile ve halkların kaderleri
çakışmıştır. Bunlar hakkındaki kayıtlar, Batı ile Doğu’nun değişik tarihi
kaynaklarında çeşitli dillerde yer almaktadırlar.26
XV-XVI. yüzyıllarda ortaya çıkan diğer Türk halkları gibi, Kazak
halkının da etnik temelini, geçmiş devirlerde yaşayan değişik dillerde konuşan çok
sayıdaki kabileler oluşturmuştur. Bunlar eski dönemlerdeki Sakalar, Üysünler,
Kanglılar, Hunlar, Göktürkler, Türgişler, Karluklar, Oğuzlar, Kimekler ve
Kıpçaklardan daha sonraki sonraki dönemde Naymanlar, Argınlar, Kereyler,
Konuratlar, Calayırlar ve Dulatlara kadar çeşitli devirlerde Kazakistan topraklarında
yaşayan birçok kabileyi de kapsamaktadır. Bunların bazılarının çeşitli dönemlerde
kendi devletleri vardı. Birçok kabile ve boyun Türkçe adları daha sonra Kazaklar
arasında da muhafaza edilmiştir. Kazak halkının oluşumuna sebep olan etno genetik
süreçlerin başlangıcı çok eski zamanlara, ilk cemaat topluluklarının ayrışım
devresine kadar uzanır.27 Kazakistan topraklarındaki etno genetik süreçlerin
gelişmesinde birkaç aşama göze çarpmaktadır. M.S. binyılın ortalarından itibaren
Türklerin batıya doğru kitleler halinde yerleşmeye başlamalarıyla ortaya çıkmıştır.
Kazakistan ve ona komşu ülkelerin Bozkır kesimlerindeki etno-demografik durum
eskisine göre daha belirginleşti ve mono etnik (tek halklı) yani Türk nüfusu oluştu,
Kuzey Moğolistan’dan Amuderya’ya kadar uzanan geniş topraklara yavaş yavaş
Türk kabileleri yayılarak yaşamaya başladı. Kazakistan Topraklarında Türkler ve
onların kaynaklarında geçen Bugu, Bayurku, Bekli, Kıbır, Türgiş, Bulak ve Karluk
gibi boylar, burasını eski sakinleri olan Saka, Sarmat, Üysün ve Kanglıların
torunlarıyla karışarak kaynaştılar.28 O dönemde “Kazak” isimleri yukarıdaki boyların
isimleriyle tarih sahnesinde yer alıyordu.
26
İstoriya Kazakhskoy SSR s Drevneyşikh Vremen do Naşikh Dney, Almatı, 1977, I 17.
Zeyneş, İsmail, Kazak Türkleri, Ankara, 2002, s. 45.
28
Kazakistan Tarihi SSR, Almatı, 1980, II, 242.
27
19
XIII. yüzyılın başında, Moğolistan ve Altaylardan Cengiz Han’ın
ordusunun güçlü baskınından kaçan çeşitli toplumsal sınıflar, Türk kökenli Nayman
ve Kerey kabileleri göç ederek Doğu ve Güneydoğu Kazakistan’a geldiler. Bunlar
Moğol işgalinin etkisi ile sürüklenerek Gengiz Han İmparatorluğunun çeşitli
bölgelerine dağıldılar ve birçok Türk halkının oluşumunda aktif rol oynadılar. Bir
yandan da Türk halklarının ortaya çıkması için gerekli tarihi şartları oluşturmuş ise
de, kabilelerin etnik kaynaşmanın tabii süreci Moğol saldırılarıyla kesintiye
uğramıştır. Pek çok savaşlarda kırılmış, esir edilerek kendi topraklarından uzaklara,
Moğolların yaşadıkları bölgelere götürülmüş, Kazakistan’da yerlerinde kalan Türk
kabileleri ise, Cuci, Çağatay ve Ögedey Ulusları gibi yeni siyasi yapıların arasına
dağıtılmışlardır. Kazakistan topraklarındaki Moğol işgali, yerli Türk halkının
antropolojik tipinde Mongoloid unsurları güçlendirdi. Fakat Moğollar geniş
topraklara saçılmaları ve azınlık olmaları neticesinde zamanla kalabalık Türk
grupları içinde eriyerek Türkleşmelerine ve onların dil, örf-âdetlerini kabul
etmelerine sebep oldu.29
Altın Orda döneminde idari birimlerin siyasi aşıdan birleşmesi, çeşitli
bölgelerdeki kabilelerin ekonomisi ile kültürünün gelişmesi, barış ilişkileri nedenleri
ile gelişen köklü ve etnik aşıdan daha temelli devlet oluşumları olarak ortaya
çıkmalarını hızlandırdı.
XIV-XV. yüzyılların ilk yarısında, Ak Orda döneminde göçebe Özbek
Hanlığına tâbi Kazakistan topraklarındaki kabilelerin etnik oluşumu tamamlanmış,
birçok yerli ve göçmen Türk ve Moğol kabileleri arasındaki farklılıklar azalarak
kaybolmuştur. Kazakistan halkı farklı devletlere bağlı olmuş olsa da XIV-XV. y.y.
da aynı dili konuşuyorlardı.30 Bu durum, Kazak Hanlığı’nın da oluşum sürecinin
tamamlanmasına yol açtı. Kazak Hanlığı’nın Ebu’l-Hayr’ın Hanlığı, Ak Orda ve
Moğolistan’dan bir farkı onlardan daha geniş ve etnik temelde oluşan bir halka sahip
olmasıydı. Moğol istilasından sonra ilk defa Doğu Deşt-i Kıpçak, Türkistan ve
Yedisu’nun bütün Türk Kabile ve boylarının hemen tamamı bir devlet çatısı altında
29
30
Mukanov, M, S, Etniçeskiy Sostav i Rasselenye Kazakhov Srednogo Juza, Almatı, 1974, s. 12-17.
İsmagulov, O, Etniçeskaya Antropologiya Kazakistana, Almatı, 1982, s.12-25
20
bir araya geldi. Kazak Hanlığı’nın kurulmasıyla ve tüm tarihi süreç boyunca Kazak
Hanlığı’nın güçlenmesi Moğolistan, Sibirya Hanlığı ve Nogay Ordasında bulunan
etnik yakın kabilelerin Kazak cüzlerine karışarak Kazak halkına dâhil oldu. Böylece
siyasi ve kültürel faaliyetlerin sonucu homojen Kazak halkının ortaya çıkmasıdır.
Kazak halkının etnik topraklarının temel bölümümü oluşturan asıl kısımları,
Kazakistan olarak adlandırılmaktadır ve etnik kökünün sağlam olduğuna dair halk
destanları da bunu dile getirmektedir.31
1.3. Kazak Coğrafyası ve Fizikî özellikleri
Kazakistan’ın toprakları oldukça geniştir. Çok eski zamanlardan beri
Kazakistan toprakları, burada yaşayan insanların, kavimlerin kültürel gelişimlerinde
silinmez izler bırakarak birçok tarihi olaya sahne olmuştur.32 XV. asrın ikinci
yarısında Ebu’l-Hayr Hanlığının iç ve dış ilişkileri kötü bir durumda olduğundan,
Onun Hanlığındaki Kerey ve Canibek Hanlar kendilerine bağlı halklar ile doğuya
doğru göç ettiler. Daha sonra Moğolistan liderlerinin desteğiyle Çu nehri boyunda
bağımsız Kazak Hanlığını kurdular. O dönemde Kazak kabilelerinin toprakları batıda
Noğay Hanlığı ve doğuda Moğolistan ile sınırlı idi. XV. yüzyılın sonunda ve XVI.
yüzyılın başında komşu Hanlıklarla savaşarak sınırlarını genişletti. Böylece Kazak
Hanlığının toprakları XVI. yüzyılın ikinci çeyreğinde Sırderya bölgesi ile Yedisu
bölgesi, Karatal Nehri ve İle nehri bölgesine kadar genişledi.33
XVI. yüzyıldan itibaren Kazak Hanlığının toprağı günümüzdeki Kazakistan’ı
esas alırsak Kuzeyden Rusya Federasyonu, doğudan Çin Halk Cumhuriyeti,
güneyden Özbekistan ve Kırgızistan cumhuriyetleri, batıdan Hazar denizi ve
güneybatıdan
Türkmenistan
Cumhuriyeti
ile
çevrilmiştir.
Günümüzdeki
Kazakistan’ın yüzölçümü 2.724.900 km2 kadardır.34 Ülke topraklarının kuzeyden
güneye genişliği 2000 km, batıdan doğuya ise yaklaşık 3000 km. uzunluğundadır.
Kazakistan’ın güneydoğusunda bulunan Han Tengri tepesinin yüksekliği 7000 metre
31
Materialı po İstorii Kazakhskikh Khanstv XV-XVIIII Vekov, Almatı, 1969, s.180.
Bokayeva Aygul, “Kazak Göçeve Kültürünün Karakteri”, çev: Çınarlı Özgür, Türkler, Ankara 2002,
XIX, 429.
33
Doğan, Orhan, “Kazak-Kalmuk (Jungar) Savaşları”, Türkler, Ankara, 2002, VIII, 670.
34
Saray, Mehmet, “Kazakistan”, DİA, Ankara, 2002, XXV, 121.
32
21
kadardır. Kazakistan’da irili-ufaklı yedi binden fazla dere ve nehir vardır. Bunların
çoğunluğu Hazar Denizi, Aral, Balkaş ve Tengiz göllerine dökülürler. İrtiş, İşim ve
Tobol gibi önemli nehirler Kazakistan sınırlarını aşarak Arktik denizine sularını
boşaltırlar. Hazar denizine dökülen iki büyük nehir Cayık ve Cemdir. Aral gölünü
besleyen nehir ise Sırderyadır. Balkaş gölüne Yedisu, İli, Karatal, Aksu, Lepsi,
Ayagöz, Bakanas ve Tokurau nehirleri dökülür.35
Doğu ve güneydoğudaki dağlık alanlar bir tarafa bırakılacak olursa
Kazakistan'ın büyük kısmı ovalar ve dalgalı platolardan meydana gelir. Ülkenin
güneydoğu kesimine Tien Şan (Tianjin) dağlarının, doğu kesimine de Altay ve Tanrı
dağlarının uçları sokulmuştur. Kazakistan'da bariz bir kara iklimi hüküm sürer; kış ve
yaz mevsimleri arasındaki ısı farkı büyüktür. Yağışlar fazla değildir ve kuzeyden
güneye doğru azalır. Ortalama yıllık yağış miktarı 200 ile 300 mm. arasında değişir;
toprakların onda dokuzu 300 milimetrenin altında yağış alır. Kazakistan'da genellikle
bozkırlar hâkimdir ve görünüm kuzeyden güneye doğru gittikçe yarı çöl manzarası
alır. Akarsu boyları çok defa çalılıklarla kaplıdır; bunlar yer yer büyükçe adalar
halinde ağaçlıklara, yüksek tepelerin yamaçlarında ise sık ormanlara dönüşür.
Ülkenin güney tarafları Orta Asya'nın çöl sahasını teşkil eder. Sirderya gibi büyük
nehirlerin vadilerinde bazen sık ağaçlık ve çalılıklara rastlanır. Genelde ormanlar
azdır ve daha çok yüksek yerlerde çam ağaçlarından oluşur.36
1.4. Kazak Hanlığının Kuruluşu
Kazak Hanlığı XII. yüzyılların ortalarında kurulan eski Türk Halkının Kıpçak
kökenli kabilelerin birleşme neticesinde kuruldu. Altay dağlarından Dunay’a kadar
uzanan geniş bir yere kadar sahip olan Altın Orda’nın Avrupalık kısmı “Ong kanat”
(sağ kanat), Asyalık kısmı “sol kanat” olarak adlandırılıyordu. Ong kanat Ak Orda,
sol kanat Kök Orda ismiyle adlandırıldı.37 Altın Orda’nın Doğu bölgesi olan Kök
Orda aslında Kazakistan toprakların kapsadı. Kazakistan bölgesinde Kazak
35
Kazak SSR Kıskaşa Ansiklopedisi Almatı, 1984, VI, 129.
Saray, M, “Kazakistan”, a. g. e, s. 122.
37
Bu arada eski Türk dilinde “ak” kelimesi- Batı, “kök” kelimesi-Doğu manasındadır.
36
22
Hanlığının kurulup gelişmesi Kazak halkının ortaya çıkışı, kaynaşması ve
bütünlüğünü koruması yolundaki gelişim sürecindeki en önemli hadisedir.38
Kazak Hanlığı’nın toprakları Sirderya’nın ortası ile onun 600 km kuzeyine
doğru yani Sarısu, Ulıtav ve Sarıarka bölgelerinde bulunmaktadır.39
Kazak Hanlığının kuruluşunun ön şartlarını oluşturan nedenlerden Ak Orda,
Ebu’l-Hayr’ın Hanlığı, Moğolistan ve Nogay Ordası, Kazak, Nogay, Kırgız, arada
Özbek ve Uygır etnik toplumlarının daha çok kaynaşıp halk haline gelmeleri ve
bölgedeki aynı etnik kökenden gelen devletlerin yaratılışı gerekli şartların
hazırlanmış olmasıdır.40 Bölgenin tüm ekonomik faaliyetlerinin, konargöçer
hayvancılık, yerleşik tarım, ticaret, el sanatları ağırlıklı şehir ekonomisinin birbiriyle
karışması sonucunda XIV-XV. yüzyılda çeşitli ekonomiye sahip bir bölgenin ortaya
çıkışı, bu bölgenin bütün topraklarının siyasi bir yapı altında birleşme şartlarını
hazırlamıştır. Konargöçer ve yerleşik halkın ekonomik, siyasi, kültürel, sosyal
ilişkilerinin güçlenmesi, gerçekte uzun süre halklaşma sürecini tamamlamakta olan
kazak kabile ve boylarının etnik yönden birleşmelerini sağlamıştır ki, esasen bu
şartlar Kazak Hanlığı’nın kurulmasının ön şartlarını hazırlamıştır. Kazak halkının bir
kısmının siyasi yönden çeşitli hanlıkların bünyesine dağılarak parçalanmasını
önlenmesi konusunda Canibek ile Kerey hanların adları dikkatleri çekmektedir. Bu
ikisinin bozkırda diğer Cengiz Oğullarına karşı verdikleri iktidar mücadelesindeki
hanedan çıkarları, boy beylerinden sıradan çoban ve çiftçilere kadar tüm sosyal
grupların çıkarlarıyla örtüşüyordu.41 Canibek ile Kerey hanların bağımsız bir hanlık
kurmaya yönelik faaliyetlerini, kazak toplumunun kabile ve boy ileri gelenleri
destekledi. Bunlardan Kazakistan’ın güney bölgelerine düşen Karatau etekleri,
Sirderya’nın aşağı kesimi ve Türkistan’ın kuzey kısmında yaşayan büyük bir
bölümü, daha 1440-1450’li yıllarda, Kazak Hanlığı’nın kurucuları Canibek ile Kerey
Hanların etrafına toplandı. Ebu’l-Hayr Han bozkırlardaki hâkimiyetin güçlendirmeye
38
Mağauin, Muhtar, Kazak Tarihinin Alppesi, Almatı, 1995, s. 9-10; Moldabaeva, Dana,”Kazak
Hanlığı’nın Kuruluşu”, Türkler, Ankara, VIII, 2002, 641.
39
Materialı po İstorii Kazakhskhikh Khanstv XV-XVIII Vekov, Almatı, 1969, s. 180; Karibaev, B,
“Kazak Handığının Kurıluı”, Kazak Tarihi Dergisi,1995, sayı. 5, s. 16.
40
Budak, a. g. e, s. 22.
41
Materialı po İstorii Kazakhskhikh Khanstv XV-XVIII Vekov, Almatı, 1969, s. 39-42.
23
çalışırken, Ak Orda Hanları’nın varisleri Kazakistan’ın güneyinde kendilerinin
yönetimlerini oluşturdu. Bu yeni devlete Ebu’l-Hayr Han’ın yönetiminden rahatsızlık
duyan kabileler ile boyların birçok liderleri kendilerine tabi insanlarla katılmakta
tereddüt etmedi.
Ebu’l-Hayr Han 1446 yılında Sozak, Sığanak, Arkök, Özgent ve
Akkorgan’ı ele geçirdikten sonra, Şeybânî Ulusu ile Ak Orda Ulusuna tabi boylar
arasındaki düşmanlık eskisine göre daha da arttı. Canibek ile Kerey’e bağlı boylar ve
kabileler Sırderya’nın aşağı kısmı ile Karadağ eteklerinin doğu kısmına göç ederek
yerleştiler.
Geleneksel ekonomik ve kültürel ilişkiler siyasi karmaşadan dolayı
bozuldu. Bundan Şeybânîler de Kazak Hanlığı da zarar gördü. 1450 yılların
sonlarında, Ebu’l-Hayr Han Kalmuklardan (Oyratlar) yenildikten sonra, Canibek ile
Kerey’e tabi olan Kazak kabile ve boylarının durumları eskisinden beter bir hale
geldi. Oyratlar daha 1420 yıllardan itibaren verimli otlaklara sahip olmak, ganimet
elde etmek ve ticaret merkezlerini kontrol altına almak için Yedisu’ya saldırılar
düzenlemeye başladı. Onlar 1450’li yıllarda Türkistan’da göründüler. 1457’de
Oyratlar karşısında, büyük bir bozguna uğrayan Ebu’l-Hayr Han savaş alanından
kaçmak zorunda kaldı. Oyratlar Çu üzerinden kendi ülkelerine döndüler. Ebul-Hayr
Han Kazakistan’ın güneyinde kendine boyun eğmeyen Cucu (Kazak kabileleri)
ulusunu çok sert tedbirlerle yola getirmeye çalıştı. Fakat Ebu’l-Hayr Han’ın Oyrat
saldırılarından korunmakta başarısız olması ve Oyrat katliamından sonra Doğu
Kıpçak Uluslarında meydana gelen tahribat halk kitlelerinin ona karşı kızgınlığını
arttırdı. Bu yüzden, Ebu’l-Hayr Han’ın sert tedbirleri halkın eskisinden daha güçlü
isyan etmesine neden oldu.42
Ortaçağ’ın konargöçer toplumu 1450 yıllardan itibaren Doğu Deşti
Kıpçak’tan Türkistan bozkırlarına ve Karadağ eteklerinden Moğolistan topraklarına
kitleler halinde göç ettiler. Ebul-Hayr Handan ayrılan Kazak kabile boyları Canibek
ile Kerey’e tabi oldular. Bu hususu ilk Ortaçağ tarihçisi Muhammed Haydar
Duğlat’ın “Tarih-i Reşîdî” adlı eserinde yer almaktadır.43 Tarihçiler Kerey ile
42
43
Muhammed, Haydar, Duglati, Tarihi Raşidi, Almatı, 2003, s. 270.
İstoriya Kazakhskoy SSR, Almatı, 1979, II, 249-250
24
Canibek’in bu hareketini gelecekte Orda tahtını ele geçirmeğe uygun zaman
beklemek için yapılan bir stratejik hareket olarak değerlendiriyorlar.
Kaynaklardan çıkartabildiğimiz sonuçlardan Esen Buka Han’ın Kerey ile
Canibek’e iyi muamelede bulunmasının sebeplerini şöyle sıralayabiliriz:
1. Kazakların göç ederek kendi hakimiyetinin altına girmesi Moğolistan
hükümdarı olan Esen Buka Han’ın otoritesinin güçlendirdi. Bu durum, komşuları
Timuroğullarının pek hoşuna gitmiyordu. Bu yüzden Timuroğullarından Ebu Said
ibn Sultan Muhammed İbn Miranşah, Esen Buka ile Kazaklara karşı savaştı.
2. Esen Buka, kardeşine ve Timuroğullarına karşı ittifak kurabilecek güç
arıyordu. Bu açıdan da Kazakların gelişi, Esen Buka için iyi fırsattı.
3. Eski Altın Orda topraklarını kendi hâkimiyeti altında birleştirmeye ve
böylece Cuçi sülalesinin hâkimiyetini sınırlamaya çalışan Ebu’l-Hayr Han’a karşı
onun rakipleriyle birleşmek, Ebu’l-Hayr Han ulusundaki parçalanmayı ve onun
siyasi zayıflamasını da sağlayacaktı.44 Mırza Haydar Duğlati’in belirttiğine göre
Kerey ve Canibek Esen Buka Han’ın hâkimiyet altındaki Kozı Başı bölgesine
yerleştiler.45 İlk göç sırasında sayısı 200 bin insan olan Kazaklara daha sonra Ebu’lHayr Han’a karşı olan kavimler katılmıştı. Durumun böylece gelişmesi Ebu’l-Hayr
Han’ı rahatsız ediyordu. Çünkü rakipleri Kerey ile Canibek Han’ın taraftarları gün
geçtikçe çoğalmaya, dolayısıyla yönetimi ele geçirme süreci hızlanmaya başlamıştı.
Vakit geçmeden bunu durdurmak gerekiyordu. Bundan dolayı Ebu’l-Hayr Han
kalabalık bir ordu ile Moğolistan’a sefer düzenledi. Bu sefer hakkında ibn Veli’ye
göre “Sefere iyice hazırlanan Ebu’l-Hayr Han kalabalık ordusu ile İdil nehri
tarafından Moğolistan’a yakaşmış ve Ala Toğay’ı geçerek, Yedi Kuduk bölgesine
gelmiş ve burada çadır kurmuştu. Bir anda hava bozulmaya, şiddetli bir rüzgâr
esmeğe, sel gibi yağmur ve kar yağmaya başlamış”. Yazarın kendi sözleriyle: “Kar
yağmaya başladı ve buz gibi rüzgâr esiyordu. Ama Han’ın kalbindeki cihad yapma
arzusu soğuğa aldırmıyordu”. Akkıstak’a yaklaştığı zaman dayanılmaz bir soğuk
44
45
Moldabaeva, D, “Kazak Hanlığı’nın Kuruluşu” a. g. e, s. 642-463.
Duğlati, M H, a. g. e, s. 34.
25
sebebiyle Ebu’l-Hayr Han burada beklemek zorunda kaldı. Önceden de sağlığı iyi
olmayan Ebu’l-Hayr Han’ın durumu kötüleşti ve hicri 874 yılında 57 yaşında bu fani
dünyadan, sonsuzluğa göç etti.46 Bundan sonra Özbek Hanlığı’nın iç kargaşa dönemi
başlamış oldu ve parçalanmaya başladı. Bu hususu belirten M. H. Duğlati şöyle
diyor: “Onlar (Kazak Hanları) huzurlu bir hayat yaşarken, Özbek Ulusu, Ebu’lHayr’ın ölümünden sonra, param parça oldu. Aralarında iç çekişmeler arttı. Onların
büyük bir bölümü Kerey ile Canibek Hanların bölgesine göç etti. Böylece onların
çevresindeki halkın sayısı 200 bine ulaştı”.47 Ebu’l-Hayr Han’ın vefatından sonra
Özbek Ulusundan ayrılarak göçen halkın sayısı arttıkça Kazak Hanlığı’nın temeli
atılmaya ve sağlamlaşmaya başladı. Bu dönemden itibaren Özbekler, onları
“Kazaklar” olarak adlandırmaya başladı. Bu gelişme sürecinin son bulması ve bir
devlet çatısının altına birleşmesi Kazak tarihinin dönüm noktası olarak belirtiliyor.48
Kazak Hanlığı’nın ne zaman kurulduğuna ve kuruluş tarihine ilgili tarihçiler
arasında birçok tartışmalar mevcuttur. M.H. Duğlati Kazak Hanlığı’nın kuruluş tarihi
olarak 1456-1457 yıllarını vermektedir. Kazak Hanlığı’nın kuruluş tarihi ile ilgili
Kazak tarihçileri farklı görüştedirler. Hasenov A, 1445 yılında, Magauin M;
Boranbaev C; Salğaraulu K, 1456 yılında, Karibaev B; Baybatçaev A; Coldasbaev S,
1458 yılında, Sultanov T, 1470 yılı kurulduğunu söylemişlerdir.
Ama Kazak Hanlığı’nın kuruluş tarihi ile ilgili Mağauin, M.H. Duğlati’in
sözün destekleyerek ve o dönemin olayların değerlendirmesini göz önünde
bulundurarak, Kazak Hanlığı’nın kuruluş tarihini 1456 yılı olarak belirlemiştir.
Mağauin şöyle bir değerlendirme yapmıştır: Kerey ile Canibek Hanlar Ebul Hayr
Han’a isyan ederek kendi halkın yanlarına alarak Kozu Başı bölgesine ve Çu
nehrinin kıyısına yerleşmiş ve bu arada yeni bağımsız hanlığın temelini atmıştır. Bu
yeni ulus Kazak Ordası olarak adlandırıldı. Orta asır tarihçisi M. H. Duğlati’in
belirttiğine göre de bu olay 1456 yılında vuku bulmuştur. Bu dönemdeki tarihçiler
Kazak Hanlığı’nın kuruluşun 1465, 1470 yılları olarak gösteriyorlar. Bu tarihçilerin
bu kanaati dile getirmelerinin nedenleri Kazak Ordası’nın devlet olarak kurulmasını,
46
Moldabaeva, D, “Kazak Hanlığı’nın Kuruluşu”, a. g. e, s. 643.
Duğlati, M H, a. g. e, s. 46; Kazak Sobet Entsiklopediyası, Almatı, 1975, VI, 384.
48
Kazak SSR Tarihi, Almatı, 1998, II, 257.
47
26
Ebu’l-Hayr Han’ın vefat etmesinden sonraki olaylara bağlamasıdır. Ama bu dönem
Kazak Ordası’nın bağımsızlığını ilan etme dönemi değil güçlenme dönemidir ve
komşu devletlerin Kazak Hanlığını kuvvetli bir devlet olarak saymaya başladığı
dönemdir.49 Üstelik Kazak Hanlığı’na göç eden kabilelerin çoğunluğu Kıpçak,
Kongrat, Nayman gibi kavimler idi. Bütün Orta Asya onların ata yurdu idi. Devletin
başına daha akıllı, daha güçlü ve daha iyi bir yöneticinin gelmesini halkın istemeleri
gayet tabii idi. Böyle siyasi iç kargaşa döneminde tarih sahnesine Kerey ile Canibek
Hanlar çıkmıştır. Onlara bağlı olan insanlar, taht mücadelesinde kendilerine cesaret
vermiştir. Kerey ile Canibek Hanların Cengiz sülalesinden çıkması hasebiyle
atalarından kalan halka sahip çıkmaları doğal bir durumdur.50
XV. yüzyıl ve daha sonraki yıllarda Kazak Hanlığı ekonomik ve siyasi açıdan
kuvvetlendi. Hanlığın sınırları, Kazak etnik grupların yaşadığı mekânların büyük bir
bölümünü kapsayarak genişledi. Kazak Hanlığı’nın güçlenmesi ve XV. yüzyıldaki
komşu devletler ile savaşlar bölgedeki halkların tekrar tekrar yer değiştirmesiyle
sıkıntılı bir hal almıştır. Doğu Deşti Kıpçak’ta Şeybani Ebu’l Hayr’ın Hanlığı tarih
sahnesinden silindi. Ebu’l-Hayr Han’ın vefatından sonra, Kazak hanları kendilerini
bozkırlardaki hâkimiyet mücadelesinin içinde buldular. Onların baş düşmanları
Ebu’l-Hayr Han’ın varisleri olan oğlu Şeyh Haydar ile torunları Muhammed Şeybânî
ile Mahmut sultan oldu.51 Bunlar Kazaklara karşı asker topladı. Fakat taraftarlarının
az olmasından dolayı Kerey Han’la olan savaşta yenildi.52 Kazak Hanlığı Özbek
ulusunun ve Deşti Kıpçak’ın yegâne hâkimi oldular. Böylece Orta Asya’nın stratejik
bölgesi sayılan Sırderya boyundaki şehirler Kazak Hanlığı’nın eline geçti. Batı
Yedisu ve Güney Kazakistan’ın yukarıda ifade edilen Sırderya şehirleri, bozkır
bölgeleri, Karadağ civarı, Sırderya ile Kuzey Aral bölgeleri ve merkezi
Kazakistan’ın büyük bir bölümü hanlığa tabi olmuştu. XVI. yüzyılın başında, Kazak
Hanlığı eski Ak Orda’nın topraklarına ve Moğolistan’ın bir kısmına sahip oldu.53
M.H. Duğlati bu olay hakkında “Kazaklar, hicri 940’a (M.1533-34) kadar
49
Mağauin, M, a. g. e, s.12.
Moldabaeva, D, “Kazak Hanlığı’nın Kuruluşu”, a. g. e, s. 644.
51
Kazak Sobet Entsiklopediyası Almatı, 1975, VIII, 225; Mincan, N, a. g. e, s. 237.
52
Moldabaeva, D, “Kazak Hanlığı’nın Kuruluşu”, a. g. e, s. 644.
53
Mincan, N, a. g. e, s. 242-243.
50
27
Özbekistan’ın (Doğu Deşti Kıpçak) büyük bir bölümüne tamamen hâkim oldu”
demektedir.54
Tüm Kazak hanları birbirinden farklı diş politikalar yürütmüşlerdir. Hanlara
tabi olanlar ise komşu halklar, yani Orta ve Merkezi Asya ve Rusya ile siyasi,
ekonomik ve kültürel ilişkiler içinde bulunmuşlardır. Bu ilişkiler, çoğunlukla küçük
çaplı akınlar ve uzun süren savaşlar sebebiyle ani kesintilere de uğramıştır. Sınır
boylarındaki anlaşmazlıklar sebebiyle boylar ve kabilelere ait yerler sık sık el
değiştirmiştir. Dolaysıyla bölge halklarının siyasi ve etnik mekânları da değişikliğe
uğramıştır. Buna rağmen kazak hanlarının uzun zaman alan etno politik, ekonomik
ve kültürel gelişim sürecinde devletleşme ve birlik oluşturmaya istekli bölgeleri bir
çatı altında toplamaya çalıştığını söyleyebiliriz.
Böylece 1456 yılından itibaren eski Ak Orda topraklarında Orus Han’ın
neslinden gelen Kerey ile Canibek Hanlar’ın başkanlığında ortaya çıkan siyasi birlik,
Kazak halkının etnik ve siyasi açıdan ortaya Kazak adıyla yeni bir halk ve yeni bir
hanlık ortaya çıkmış oldu. Evet, bu devlet eski Altın Orda ve Ak Orda
imparatorluğunun mirasçısı idi. Artık Kazak ismi altında birleşmişti ve kendi
dönemindeki Orta Asya’nın en kuvvetli devleti olarak tarih sahnesine çıkmıştır.
Kendi varlığını, her tarafında göz diken devletlerin sürekli saldırılarına rağmen
kendini dört asır boyu mücadele etmeleri ve bu güne kadar büyük bir geniş toprakları
miras olarak bırakması, Kazak Hanlığı’nın büyük bir devlet olduğunun göstergesidir.
Çünkü o dönemlerde nice kuvvetli hanlıklar tarih sahnesinden silinmişlerdir. Tabi ki
Kazak Hanlığı tarih sahnesinde yerini aldı.
54
Duğlati, M H, a. g. e, s. 47.
28
1.5. Kazak Hanlığının Hanları
Türk Kağanlığı’ndan itibaren devam edip gelen hanlık veya han şeçme
geleneği, Kazak örfünde de kendi varlığını göstermektedir.
VIII. yüzyıldan kalma meşhur Bilge Han’ın abidesinde şu yazı göze
çarpmaktadır: “Evvela babalar han oldu, sonra biraderleri han oldu, daha sonra
çocukları han oldu”.55 Burada handan sonra, onun kardeşlerinin tahta geçtiğinden
bahsedilmektedir. Bundan sonra sıradaki biradere, daha sonra ise sıradaki ağabeyin
ailesine taht kapısı açılacaktır. Yani, taht babadan oğula değil, ağabeyden biradere
geçmiştir. Biraderin öz kardeş veya sütkardeş olması şart değildir. Yeter ki, o
sülaleden birisi olsun. Tabi ki, onların içerisinden ancak kahraman olanlar han
seçilmiştir. Bu adet asırlar boyunca hiç değişmeden devam etmiş, onu değiştirmeye
kimse cesaret edememiştir. Çünkü Kazaklarda örf ve geleneği terk etmek, intihar
etmekle eşit sayılır. Şayet han seçme âdeti değiştirilmiş olsaydı, Kazaklar arasında
büyük bir iç savaş patlak verecekti. Oysa Kazak tarihinde böyle bir olayın vuku
bulduğuna rastlanmamaktadır. Kazakların ilk hanı Kerey’dir. Ondan sonra tahta
çıkan Canibek Han, Kerey Han’ın üçüncü kuşak biraderidir.56
1.5.1. Kerey (1456-1473) ve Canibek Han(1473-1480) Devri
Kazakların ilk hanları Kerey ve Canibek Hanlardır. Kerey Han 1456-1473
yılları hüküm sürdü. O, Kazak Hanlığı’nın kurucusu ve ilk hanı olarak tarih
sahnesine çıktı. Kerey Han, Kök Orda’nın hanı Orus Han’ın torunu Bolat sultanın
oğludur. Kerey Han kardeşi Canibek Sultanla birlikte Kazak Hanlığı’nın
yükselmesine çok gayret sarf etti. Moğolistan hanıyla birleşerek dış düşmanlarına
karşı savaştı. Canibek Han Orus Han’ın torunu, Barak Sultan’nın oğludur. Canibek
Han 1473-1480 yıllarında hüküm sürmüştür.57 İlk ikisi hakkında geçtiğimiz bölüm
onlarla ilgili olduğu için bilgi vermiştik. İkisinin şahsi hayatlarına dair tarih ana
kaynaklarında az bilgi verilmektedir.
55
Kadırgali, Jalayıri, Jılnamalar Jinağı, Almatı,1997, s. 63.
Salgaraulu, K, Handar Kestesi, Almatı, 1992, s.12-14; Magauin M, a. g. e, s.188.
57
Kazak Tarihi, Taraz, 2009, s. 37-38.
56
29
1.5.2. Burunduk Han Devri(1480-1511)
1480 yılı civarında Burunduk Han Kazakların başına geçti. Burunduk Han
Şığay Han’ın oğlu idi. O, önce Kazakistan’ın doğu tarafını ele geçirerek sınırlarını
genişletmiş, hükümdarlığı boyunca da Şeybanîlerle kavgalarını sürdürmüştür.
Burunduk Han ile Şeybanî Han arasında toprak meselesi yüzünden çeşitli
mücadeleler oldu. Bu devrede mücadele genellikle Deşt-i Kıpçak arazisinin
hâkimiyeti üzerinde yoğunlaştı. Muharebeler özellikle 1480-1490 devresinde iyiden
iyiye alevlendi. XV. Yüzyılın sonunda Deşt-i Kıpçak bölgesinde hâkimiyet kurmaya
çalışan üç önemli kuvvet bulunuyordu. Bunları birisi Kazaklar, ikincisi Muhammed
Şeybanî Han idaresinde toparlanmaya çalışan Özbekler, Manğıt yada Noğay olarak
isimlendirilen diğer bir Türk topluluğudur. Özbeklerle Kazaklar arasında Deşt-i
Kıpçak hâkimiyeti ile ilgili mücadele XVI. Yüzyılın başında Muhammed Şeybanî
Han idaresindeki Özbeklerin Maveraünnehir’e göçü ile Kazakların lehine
sonuçlanmıştır.
Ancak Özbekler ile Kazaklar’ın farklı coğrafi bölgelerde bulunmaları
onlar arasındaki mücadelenin sona ermesi demek değildi. Kazaklar daha sonraki
devrelerde de sık sık Maveraünnehir arazisine baskınlarda bulundular. Buna karşılık
Özbekler de Kazaklara karşı çeşitli seferler düzenlediler. Kazaklar 1508’de Ahmed
Sultan isimli bir Kazak Sultanının yönetimde Maveraünnehir’e karşı akın yaparak
Semerkand ve Buhara civarındaki kasabaları yağma etmişlerdir. Kazak akınlarını
durdurmak için Muhammed Şeybanî Han harekete geçmiş, 1509 yılında çok önemli
bir sefer gerçekleştirmiştir. Bu hareketin tafsilatını Özbeklerin hizmetinde bulunan
bir tarihçinin yazdıkları sayesinde öğreniyoruz. Sert bir iklim şartlarına rağmen
Özbekler Kazaklara karşı başarıyla sona eren bir mücadele vermişlerdir. Burunduk
Han’ın uzun bir iktidar dönemi olmasına rağmen, yönetiminin son yıllarında olaylara
etkili bir şekilde müdahale edemediği görülmektedir. Bu sırada Burunduk Han’ın
yanında, ondan daha etkili bir başka kişi daha bulunmaktadır ki, bu Kasım Han’dır.
Burunduk Han, Kazak hanlarının o sırada en kıdemlisi olduğu halde Kasım
Han, onun kadar ünlü bir savaş kahramanı olmuştu. Ancak ismen han unvanını
taşıyan Burunduk’un 1511 sonbaharında bu unvanı elinden alınmış ve Burunduk
30
Han, kızının yanına Semerkand’a sürgün edilmiş ve Özbek topraklarında ölmüştü.
Böylece Hanlığın yönetimi Kereyoğullarından, Canibekoğullarına geçmiş oldu.58
1.5.3. Kasım Han Devri (1511-1523)
Canibek ile Kerey Hanlardan sonra Kazak hanlığının tahtına Kerey’in oğlu
Burunduk (1473/1474-1511) oturdu. Burunduk Han Sırderya kıyısındaki şehirleri
Kazak Hanlığına bğlamaya çalıştı. Ancak Han’ın halk içinde otoritesi olmadığı için
Semerkand’a göç etti. Sonra Burunduk döneminde asker başı (komutan) lık görevini
yapan Canibek Hanın oğlu Kasım Sultan 1511 yılından itibaren iktidarı eline aldı.
Kasım Han’ın döneminde Kazak Hanlığı’nın siyasî, sosyal ve ekonomik durumu
ilerleme gösterdi. Kazak Hanlığı kuvvetli, temeli sağlam bir memlekete dönüştü.
Kasım Han döneminde Kazak hanlığının gelişimine o dönemdeki yazarlar da
kaynaklarında yer vermiştir. Mesela Ünlü Babur: “…halkın söylediğine göre, Kazak
sultanları ile hanları arasında hiç birisi bu milleti Kasım han gibi kendisine tabii
kılmamıştır. Onun 300 bine yakın atlı askeri vardı” diyor.59 Tarihçi Muhammed
Haydar Dulati ise Kasım Hanın bütün Deçti Kıpçak stebinde hükmettiğini, halkın bir
milyonu geçtiğini ve Coçudan sonra ondan büyük han olmadığını söylüyor. M.
Dulğati, Kasım Han’ın asker sayısının 300 bin olarak gösteriyor.60 Orta asırda
yaşayan Kazak âlimi Kadirgali Calayri: “Canibek Hanın oğulları içinde en meşhuru
Kasım Han idi. Uzun süre ata ulusuna
(milletine) idare etti. Etrafındaki ulusları
kendisine bağlı kıldı. Onun hakkında efsaneler her yerde yaygın, herkese malum”
diye yazıyor.61 Başka tarihçiler ve siyasetçilerde ünlü, meşhur bir Han olduğu
hakkında bilgiler vermişlerdir.
Kasım Han’ın hükmettiği dönemdeki Kazak hanlığının kuvveti ve
otoritesi uzak memleketlerde de tanındı.62 Kasım Han’ın Kazak Hanlığına han olması
tesadüf değildir. XV. yüzyılın sonu, XVI. yüzyılın başındaki Kazak toplumundaki iç
58
Alpargu, Mehmet, “Türkistan Hanlıkları” Genel Türk Tarihi, Ankara, 2002, V, 287-288.
Kazakistan Tarihi, Almatı, 1998, II, 395.
60
Duğlati, M H, a. g. e, s. 177.
61
Kadırgali, J, a. g. e, s. 56.
62
Saray, M, Kazakların Uyanışı, Ankara, 2004, s. 33.
59
31
siyasi gelişmesinin sonucu Kasım Han Kazak Hanlığı’nın gelişmesi ile güçlenmesine
gayret etmiştir. Neticesinde Kasım Han bütün Deçt Kıpçak stepinin hanı oldu.
Kasım Han’ın devrindeki Kazak Hanlığının en geniş sınırları teşkil eden
topraklarda Kazakların siyasi birliğini tekrar tesis etmeye çaba sarf etti. Fakat
olumsuz dış siyasi şartlar, bu amacın tamamıyla gerçekleşmesine fırsat vermedi.
Onun devrinde, Çarlık Rusyası, Kazan, Astrahan ve daha sonra Sibirya Hanlıklarını
işgal ettikten sonra Kazak bozkırlarının sınırlarına doğru ilerlemeye başlamıştır.
Kazak topraklarına Nogaylar, Başkurtlar ve Sibirya Tatarları kitleler halinde gelmeye
başladı. Sırderya boyunda Karakalpaklar ortaya çıktı. Bu sırada Yedisu topraklarını,
bölgedeki Büyük cüz Kazaklarına baskı yapan Oyratlar (Cungarlar) işgal etmeye
başlamıştır.63 Han, kendi kurduğu Kaska Yoluyla64 memleket içindeki durumları
düzelterek devletin idaresini güçlendirdi. Kazak Hanlığı birleştirerek bir merkezden
idare etme sistemini oluşturdu. O, ulus idarecileri olarak devlet idare etmeye
kabiliyetli insanları seçti. XVI. yüzyılın başında Kasım Han uçsuz bucaksız Kazak
bozkırındaki
hükümdarlığını
sağlamlaştırdı.
1514’de
Sultan
Said’ın
Doğu
Türkistan’a gitmesi, Kazak Hanlığı’nın Yedisu’daki hâkimiyetinin kuvvetlenmesine
sebep oldu. Hanlığın sınırları Yayık nehri civarına kadar genişleyerek, Türkistan
bölgesindeki Sırderya, Çu, Talas ve Karatal civarındaki şehirleri içine aldı. Moğol
işgalcilerinden sonra, Yedisu dâhil olmak üzere Kazakistan toprakları ve Kazak
kabileleri ile boylarının hemen tamamı ilk defa bir devlet çatısı altında birleşti.
Kasım Han’a tabi olanların sayısını o dönem yazarları (mesele Muhammed Haydar
Dulati) bir milyon olarak göstermektedir. Kazak Hanlığı ile Moskova Devleti
arasında elçi bağlantısı gerçekleşerek ikili ilişkiler başladı. Kırım Hanları, Osmanlı
Padişahlarına
mektup
yazarak
Kazakların
batı
yönündeki
topraklarının
genişlemesinden dolayı endişelerini dile getirdiler.65 Kasım Han dönemindeki Kazak
halkının siyasî, idarî ve ticarî merkezi önce Sırderya boyundaki Sığanak şehri idi.
Sonra Türkistan şehri Kazak Hanlığına girince Kazak Hanlığının başkenti oldu.
Kazak Hanları bu şehirdeki Ak Saray’da (Ahmet Yesevi Külliyesi’nde) oturarak
63
Kazakistan Tarihi, a. g. e, Almatı, 1998, II, 375-376.
Kasım Han’ın Kaska Yolu Kazak Hanlığı’nın anayasası olup, ileride geniş bilgi verilecektir.
65
Kazak SSR Tarihi, I, 158; Coldasbayulı, C. “Kazak Handığının Kurulyı Turalı: Kasım Han Turalı”,
a. g. e, s. 151.
64
32
hanlığını idare etmeye başladılar. Kasım Han, Kazak örfi hukukunu ilk sistemleştiren
handır66
1.5.3.1. Kasım Han’ın Dış Siyaseti.
Kasım Han döneminde Kazak Devleti güçlenmiş ve devletin otoritesini
arttırarak dış siyasette de epeyce başarılar elde etmiştir. Orta Asya hanlarıyla, Edil
(İdil) boyundaki devletlerle, Batı Sibirya Hanlığıyla ve Rusya ile ticari ve diplomatik
bağlantılar kurmuştur. Kasım Han döneminde Moğolistan hanlığının Yedisu’da
sürdüren idaresi gittikçe zayıfladı. Bu sırada Moğolistan Hanlığı ile Özbek Hanlığı
arasında savaşlar devam ediyordu. 1514 yılında Moğolistan hanı Said Han Çu
boyundaki Kasım Han’a gelip, Şeybanîlere karşı savaşta yardım etmesini istedi.
Kasım Han Kazakların kışlık mekâna göç etme mevsimi yaklaştığından dolayı
yardım etmekten vazgeçti. Said Han’ın o sene Doğu Türkistan’a göç etmesi, Kasım
Han’ın Yedisudaki idaresinin güçlenmesine sebep oldu.67 XVI. yüzyılın başında
Kazak Hanı Kasım Han’ın dış siyasetindeki ana hedefi Sırderya boyundaki şehirleri
kendisine bağımlı kılmak idi. Bunun için Maveraünnehr hükümdarı Şeybanî Han ve
onun torunlarıyla hiç durmadan savaştı. Muhammed Şeybanî Han Kazak Hanlığının
iktisadi yönden gelişmesine engel olmaya çalıştı. Böylece Kazak Hanlığının Sırderya
boyundaki verimli yerler ve şehirlere hükmetmesini mani oldu. Şeybanî Han ilk
iktisadi darbeyi vurmak için iki memleket arasındaki ticari bağlılığı kopararak,
durdurmaya çalıştı. Muhammed Şeybanî Sır kıyısındaki şehirleri Kazak Hanlığının
idaresine vermemek için birkaç defa kanlı savaşlar yaptı. Muhammed Şeybanî vefat
ettikten sonra torunları arasında taht kavgaları başladı. Bu durumdan istifada eden
Kasım Han saldırı yaparak Sayram şehrini istila etti. Sonra Taşkent’i idare eden
Şeybanî hanın torunu Suyunış Koca’ya karşı savaştı. Taşkent şehrindeki savaş
neticesiz bitti. Sonra Sayram’a tekrar döndüler. 68
Kasım Han’ın vefatı, Muhammed Haydar’ın kaynaklarında 1518 yılı
olarak gösterilmiştir. Rus kaynakları ise, 1521 yılında kış mevsiminde Sarayşık
66
Tamır, Ferhat, “Kazak Hanlığı” Türkler, Ankara, 2002, VIII, 650.
Karibaeb, B, “Kasım Han”, Egemen Kazakistan, Almatı, 1996, 24 Aralık.
68
Kazak SSR Tarihi, Alma-Ata, 1957, I, 153-154.
67
33
şehrinde vefat ettiğini söylüyorlar. Kasım Han döneminde Kazaklar bağımsız, bir
devlet olarak Orta Asya ve Doğu Avrupa tarafından tanındı. XVI. yüzyıl Kazak
Hanlığı’nın sefa sürdüğü zaman oldu. Yeri genişledi, halk sayısı arttı, uluslar arası
ilişkiler kuruldu, hanlıktaki kavga, tartışmalar azaldı.69
1.5.4. Tahir Han Devri (1523-1533)
Kasım Han’ın ölümünden sonra yerine oğlu Mamaş Han oldu. Ancak hanlık
sülalesinin diğer üyeleri onun hanlığını kabul etmedi ve hanlık için sultanlar arasında
mücadele başladı. Bu mücadele sırasında Mamaş Han öldü, yerine Tahir Han geçti.
(1523).
Tahir Han askerlik ve siyaset işlerini bilmeyen, idaresindeki kimselere sert ve
haşin davranan bir kimse idi. Bu yüzden hanlık içindeki bölünme ve mücadeleleri
durduramadı, iş karışıklılar devam etti. Ülke bu durumda olduğu halde, kendisi
Kazak Hanlığı’nın çevresindeki bütün devletlere düşman oldu. 1524 yılında
Batı’daki Noğay Ordası’na yaptığı seferde başarılı olamadı ve yenildi. Noğaylar,
Kazak Hanlığı’nın batısındaki bir kısım toprakları aldılar. Tahir Han güneye
çekilmeye mecbur oldu. Bu yenilgi Tahir Han’ın Kazak halkı üzerindeki otoritesini
zayıflattı. Bunun üzerine Tahir Han, halk üzerindeki otoritesini kuvvetlendirmek için
Taşkent bölgesinin hâkimi Keldi Muhammed’ten yardım istedi. Ondan aldığı
destekle otoritesini biraz güçlendirdi. Fakat daha sonra Kazakların doğusunda
yaşamakta olan Kırgızların beyi ile ittifak yapıp Keldi Muhammed’in idaresindeki
Taşkent şehrine saldırmayı düşündü. Ancak Keldi Muhammed bu ittifaktan haberdar
olup, Kazak kuvvetleri ile Kırgız kuvvetlerinin birleşmesinden daha önce harekete
geçerek Kazak ülkesine girdi. Türkistan şehri yakınlarında yapılan savaşta Tahir Han
geri çekilmek zorunda kaldı ve Sırderya boyundaki toprakların bir kısmı Türkistan
şehri de dahil Keldi Muhammed’in idaresine geçti.
Tahir Han, hanlık müddet boyunca Kazak ülkesinin tamamına hâkim
olamadı. Onun idaresinde hoşnut olmayan boylar ona itaat etmedi. O, 1527’den
sonra çoğunlukla Kırgızları idare etti. Oyratlar’ın Yedisu bölgesine yaptıkları
69
Kazak SSR Tarihi, Alma-Ata, 1957, I, 158.
34
saldırıları önledi. Tahir Han 1533’te öldü. Yerine Buydaş Han geçti (1533-1534).
Ancak ülke içindeki anlaşmazlıklar ve mücadeleler onun zamanında da devam etti.70
1.5.5. Haknazar Han Devri (1538-1580)
Kasım Han’ın oğlu Haknazar Han döneminde Kazak Hanlığı’nın güçlenmesi
tekrar canlandı. Haknazar Han, Kazak Hanlığın en uzun hâkimi olup, hanlığı 42 yıl
sürmüştür. Haknazar Han siyasî ve askerî kabiliyet sahibi kudretli bir şahsiyet idi.71
Haknazar Han, Tahir Han ve Buydaş Han zamanında parçalanmış olan
Kazakları tekrar bir idare altında topladı. Tahir Han zamanında kurulmuş olan
Kazak-Kırgız ittifakını güçlendirdi. Bu ittifak sayesinde Moğolistan Hanlarının
Yedisu ve Işıkgöl bölgelerine yaptıkları saldırıları durdurdu. Haknazar Han
zamanında Kazak Hanlığı’nın batı ve kuzey sınırlarında büyük değişimler oldu.
Batıda Noğay Ordası ile, güneyde Orta Asya Hanlıkları ile, kuzeyde Sibir Hanlığı ile,
komşu Şaybani sülalesi ile güvenli ilişkiler kurmayı başardı.72
Haknazar Han, iç karışıklıklar ile siyasî dağınıklığı durdurup, bir merkezden
idare etmeyi başardıktan sonra hanlığın uluslar arası durumunu geliştirmeye güç sarf
etti. Haknazar Han, dış siyasette Moğol Hanlığı, Nogay Ordası, Özbek Hanlıkları,
Rus Çarlığı ile barış yapmayı önemli bir görev olarak saydı.
Moğolistan Hanı Abdurraşid, Yedisu ile Işıkgöl’ü bölgesindeki yerleri istila
etmek niyetiyle 1550-1560 yıllarında Kazak Hanlığına karşı savaşta Haknazar Han
Kazak-Kırgız ordu kuvvetini kullandı. Bu çatışmaların birinde Abdurraşid’in oğlu
öldü. Buna karşı Abdurraşid Han daha da şiddetli saldırılar yaparak Kazak-Kırgız
birliğini mağlubiyete uğrattı. Bu savaş, Kazaklar için uğursuz sonuçlandı. Kazaklar
ile Moğollar arasındaki kanlı çatışmalar bununla bitmedi. Abdurraşid varisleri
döneminde de savaş hareketleri sakinleşmedi. Yedisu’da Oyratlar’ın yağmacılık
saldırılarının artması Yedisu Kazaklarının durumlarını zorlaştırdı. Moğol hanlarına
karşı savaşlardaki uğursuzluk ile Oyratların istilacılık saldırılarına uğrayan Haknazar
70
Tamır, F, “Kazak Hanlığı” a. g. e, s. 651.
Tamır, F, “Kazak Hanlığı”, a. g. e, s. 651; Kazaktar: Kopşilikke Arnalğan Toğuz Tomdık
Şığarmalar Jinağı “Tarihi Tulğalar”, Almatı 1998, IX, 17.
72
“Haknazar Han Turalı” XVI-XVII. Ğasırlardağı Kazak Handıktarı, Almatı, 1957, I, 188-189.
71
35
Han, Yedusu bölgesindeki birçok yerlerini avucundan çıkarttı. Ancak 1570 yılları
sonlarında Yedisu’ın batı kısmı Çu, Talas bölgeleri onun idaresine geçti.73
Tam bu sıralarda Noğay Ordasın hükmeden Manğıt kabilesinin beyleri
arasındaki idare için çatışmalar güçlenmişti. Bu durum fukara halkı perişan etti.
Neticede Noğay Ordasında zayıflama başlayarak çökmeye başladı. Orda’ya bağlı
Kanglılar, Kıpçaklar ve diğer göçebe kabilelerin çoğunluğu Kazak Hanlığına göç
etti. Onları Kazak Hanı Haknazar, kucaklayarak karşıladı. Nogay Ordasında iki ayrı
grup oluştu. Biri Moskova Çarlığına birleşmeyi ikincisi ise Kazak Hanlığına
birleşmeyi istediler. Bu durumu iyi değerlendiren Haknazar Han, Nogay Ordası’nın
önemli bir kısmını kendi içine kattı. Moskova ile birleşmek isteyen Noğay
kabilelerini Kazaklar sürekli saldırıya uğrattı. Bu saldırıya dayanamayan Noğay
beyleri Cayık ile İdil’in batı kısmına, Don steplerine doğru kaydı. Bu zafer Kazak
Hanlığı’nın topraklarını genişletti, otoritesi arttırdı.
Böylece Noğay Ordası XVI. yüzyılın ortasında iç karışıklardan zayıflayarak
devlet olarak tarih sahnesinden silindi. Noğay Ordası’nın dağılması Rus Çarlığının
sınırını Kazak Hanlığı’nın sınırına yakınlaştırdı.
XVI. yüzyılın ortalarında Kazak Hanlığı ile komşu Sibir Hanlığı ve
Moğolistan Hanlığı Kazaklara karşı istila saldırıların sıklaştırdı.
Haknazar Han,
Kazak Hanlığı’nın dış siyasetini değiştirdi. Eskiden düşman olan Şaybani aşireti ile
ilişki kurmaya çalıştı. Taşkent şehrini istila etmek niyetindeki savaş hareketlerini
durdurdu. Böylece Buhara Hanı II. Abdullah Han ile dost olarak kendi aralarında
yardımlaşmak için ant içerek anlaşma yaptı. Haknazar Han’ın bu diplomatik girişimi
halkının istediği çare idi. Neticede aralarındaki savaş hareketleri durdurularak barışa
döndü. Kazaklar ile Özbekler arasında ticari alış-verişler güçlendi. İki hanlık
arasındaki dostluk sağlamlaştı. Bu siyaset Kazak Hanlığı’nın iç-dış durumlarını
iyileştirmeye ve ziraatın düzelmesine, ekonomik büyümesine tesir etti. Kazak
Hanlığı Kasım Han dönemindeki gibi güçlendi. 1579 yılında Özbek Hanı II.
Abdullah ile Taşkent civarını idare eden Baba Sultan aralarında taht kavgası başladı.
73
Sabırhanov, A, Ulu Betburus, Almatı, 1981, s. 13-18.
36
Haknazar bu münakaşayı faydalanarak onları zayıflatmak için gizlice ikisini de
destekledi. Kendisine destek verdiği için II. Abdullah Han Türkistan ile Sauran
şehirlerin Kazak Hanı’na hediye etti. Ancak 1580’de Kazak sultanlarının II.
Abdullah Han’ı taraf tutmalarını öğrenen Baba Sultan ajanlarını göndererek 1580’de
Haknazar Han ile yanındaki sultanlarının hepsini öldürdü.74
Haknazar Han döneminde genel olarak Orta Asya’da önemli tarihi olaylar
oldu. 1569-1573’te Rus elçileri Semen Maltsev ile Tretyak Çevukov Kazak
Hanlığına geldiler. Haknazar Han döneminde Kazak Hanlığı ile Rus Çarlığı arasında
ticari ilişkiler başladı. Rus Çarlığı ile ilişkide Haknazar Han babasının yolunu tuttu.
Kazak Hanlığı ile Rus Çarlığı arasındaki ilişkinin kurulmasına vesile olan Hazar
çevresine Strogonovlar boyunun yerleşmesi sebep oldu. Rus kralı İvan Grozni
Strogonovlara Kazaklar’dan hiçbir gümrük vergisi almadan ticaret yapmayı
söylemiştir. Onunla birlikte Rus kralı Haknazar Han’a göndermiş olduğu elçilerine
Sibir Hanı Köşüm’e karşı askeri birlik kurmayı istemiştir. Rus elçilerinin Rus kralına
verdiği raporda Kazak Hanlığı’nın askerî gücüne çok ilgi gösterdiğini yazmıştır.
Elbette böyle bir bilgilerin tamamı Kazak Hanlığı ile devamlı diplomatik ilişki
yapmak için lazımdır.75
Tarihi araştırmalar neticesinde Haknazar’ın babası Kasım Han’ın iyi
özeliklerini değerini ve babası gibi siyasi durumları önceden yorumlayabilen bir han
olduğunu görürüz. O, kendisinden önce hükmeden Tahir, Buydaş Hanların
yanlışlıklarını tekrarlamamaya çalıştı. İdarede sabırlı davranarak, hanlığın menfati
için doğru çözüm yollarını aramış ve başarmıştır. Haknazar Han, halkını veya
toprağını dış düşmanların saldırısından korumaya, halkının birlik ve beraberliğini
güçlendirmeye bütün hayatını sarf etmiştir. Haknazarın hüküm sürdüğü dönemde
onun hanlığı dürüst idare edebilmesi sayesinde Kazak Hanlığı güçlenerek dış ve iç
siyasî gelişmesi arttı.
74
Abuseyitov, M, “Haknazar jane XVI gasırdıng Ekınşi Jartısında Memeleketting Nığayuı” Egemen
Kazakistan, 1998, 11-Karaşa.
75
Sabırhanov, A, a. e. e, s. 19.
37
1.5.6. Şığay Han Devri (1580-1582)
Haknazar Han’ın yerine Canıbek Han’ın dokuzuncu oğlu Şığay oldu. Şığay
Han’ın ilk işi Baba Sultan’dan Haknazar Han’ın öcünü almak oldu. Bu gaye ile
Buhara Hanı II. Abdullah ile anlaştı. 1582’de II. Abdullah Han ile kuvvetlerini
birleştirip Baba Sultan’ın üzerine yürürdüler. Sığay Han seksen yaşta idi. Baba
Sultana karşı Şığay Han’ın oğlu Tevekkel Sultan da katıldı. Baba Sultan yenilip
kaçtı. Bu sefer esnasında Şıgay Han öldü. Yerine oğlu Tevekkel sultan geçti.76
1.5.7. Tevekkel Han Devri (1582-1598)
1590 yıllarından XVII. Yüzyılın başına kadarki Kazak Hanlığı’nın tarihi
Şığay Han’ın II. Abdullah’la birleşmesi, Tevekkel Han’ın Kazak Hanlığı’na ait
şehirleri tekrar alması, 1588’de Kazak Sultanları’nın birleşmesi ile Taşkent
ayaklanması,1594-1595 Tevekkel Han’ın Buhara şehirlerin istila etmesi yönünden
Kazak Hanlığı’nın yönünü değiştirdi. Bununla birlikle Orta Asya’da Kazak
Hanlığı’nın imajı arttı. Orta Asya’da hanlıkların değişimine neden oldu.77
Tevekkel Han da Baba Sultan ile mücadeleye devam etti. 1582’nin Mayıs
ayında Tevekkel Han idaresindeki Kazak ordusu ile Baba Sultan’ın ordusu arasında
Türkistan şehri önlerinde meydan savaşı oldu. Bu savaşta Baba Sultan’ın ordusu
yenildi. Kendisi öldürüldü, oğulları ile kumandanları esir düştü. Tevekkel Han, Baba
Sultan’ın kesik başını II. Abdullah Han’a gönderdi. Abdullah Han güçlü düşmanının
yok edilmesine çok sevindi. Semerkand bölgesindeki bir şehri Tevekkel Han’a
hediye ettiği gibi Sırderya Boyundaki Türkistan, Otrar, Sayram gibi daha önce
Kazaklara ait olan şehirlerin de Kazak Hanlığı’na ait olduğunu kabul etti.
Ancak Tevekkel Han 1583’te II. Abdullah Han ile Haknazar Han arasındaki
yapılan anlaşmanın bozulmasına neden olan Sırderya civarındaki şehirlerindeki
Kazak Sultanlarının elinden alarak, II. Abdullah Han kendi adamların idareye
koyması Tevekkel Han’ın hoşuna gitmedi. O, Kazak Sultanlarıyla birleşerek II.
Abdullah Han’ın idaresine geçen Taşkent şehrine hücum etti. Böylece Kazak Hanlığı
76
77
Tamır, F, “Kazak Hanlığı” a. g. e, s. 651.
Magauin, M, a. g. e, s. 30.
38
ile Özbek Hanlığı arasındaki mücadele tekrar başladı.78 Hanlığın doğu tarafındaki
Moğollar ile Oyratlar Kazak toprağına sürekli tehlikeli idi. Onlar arasıra istila
savaşlarını devam ettiriyordu. Tevekkel Han bu savaşlara o kadar önem vermedi.
Gençliğiyle, yüksek askeri tecrübeleri ve öngörülü siyaseti sebebiyle Hanlık idareye
güçlendirmekle beraber, Kazak Hanlığı’nın otoritesini uluslararası seviyeye
yükseltmeyi başardı. Kaynakların belirttiğine göre, Kalmaklar’ın epeyce boyu
kendisine bağlı kılmıştır.79 Tevekkel Han durumların düzelttikten sonra güney
bölgelerde Kazak Hanlığı’nın sınırını genişletmeyi düşündü. Tevekkel Han kendi
istediğini yapabilmek için bazen siyaseti, bazen askeri gücünü kullanırdı. II.
Abdullah Han, hem rakibi hem de düşmanı olan Baba Sultandan kurtulduktan sonra,
bir zamanları Baba Sultan’a yardım eden Kazak sultanların cezalandırmak için
harekete geçti. II. Abdullah Han’ın bu hareketine Kazak sultanları karşılık verdi.
1583’te Tevekkel Han ile Özbek Han’ı arasında yapılan anlaşma şartı bozuldu.
Böylece Tevekkel Han, birçok askerle II. Abdullah hanlığına saldırı yaparak, Sauran,
Türkistan, Otrar Sayran şehirlerini işgal etti.
Bu sıralarda II. Abdullah Han ile oğlu arasında taht kavgaları başladı.
Tevekkel Han, bu mücadeleden faydalanarak Taşkent yakınlarında II. Abdullah
Han’ın ordusunu yendi. Bu galibiyet Kazak Hanlığı’nın otoritesini ve askerî
kuvvetini güçlendirdi. Aynı yılın Mart ayında II. Abdullah Han vefat etti ve yerine
oğlu Abdulhumin, han oldu. Özbek sultanlarını kollayan Tevekkel Han, 1598 yılının
yaz ayında Maveraünnehir’e girdi. Andican, Taşkent ve Semerkand şehirlerini işgal
etti. Akrabası Esim Sultan’ı 20 bin askerle Semerkand’a bırakarak, kendisi 70-80 bin
askerle Buhara’yı kuşattı. Bu kuşatma 20 gün sürdü. Kuşatma esnasında şehrin kalesi
önünde yapılan bir çarpışmada Tevekkel Han ağır yaralandı. Bunun üzerine
askerlerine geri çekilmesini emretti ve Taşkent’e geri döndü. Kısa bir zaman sonra da
1598’de vefat etti. Hansız kalan Özbek Hanlığı ile Kazak Hanlığı’nın ağa sultanları
toplanarak, savaşı durdurma kararına imza attı. Kazak Hanları’nın uzun yıllar
78
79
Tamır, F, “Kazak Hanlığı” a. g. e, s. 651; Magauin M, a. g. e, s. 30.
Magauin, M, “Tevekkel Han Zamanında”, Kazak Edeviyeti, 1995, sayı: 14, s. 10.
39
sürdüren Sır boyundaki şehirleri ve büyük şehir Taşkent’i Kazak Hanlığı’nın içine
alarak sona erdi.80
Tevekkel Han, Orta Asya’daki uzun yıllar devam eden savaşlar ile
çekişmelerden sonra Moskova ile ilişkileri ele aldı. Rus Çarlığı ile Kazak Hanlığı
arasında daha önce başlamış olan diplomatik münasebetler tekrar güçlendi. 1594’te
Rus elçisi Tevekkel Han’a geldi. Rus Çarlığı’nın Kazak Hanlığı ile ittifak kurmanın
nedeni Sibir Hanı Köçüm Han’a karşı mücadele etmek ve Tevekkel Han aracılığıyla
İran Şahı I. Abbas arasında Buhara Hanlığı’na karşı ittifak kurmak idi. Çünkü
Köçüm Han da Özbek han neslinden olduğu için Buhara Hanlığı ile ittifak halinde
idi. Nitekim Tevekkel Han Taşkent’e saldırınca Kazak Hanlığı ile Buhara Hanlığı
arasındaki ittifak bozulduğu gibi, Sibir hanı Köçüm Han ile Kazak Hanlığı’nın da
arası açılmıştır. Tevekkel Han Kul-Muhammed’i Rus Çarı Fedor’a elçi olarak
göndererek Rus Çarlığında esir düşen yeğeni Oraz Muhammed’i bırakmasını istedi.
O, 1580’de Sibir hanı Köçüm ile savaşta esir düşmüştü. Ve ikinci isteği II.
Abdullah’a karşı destek vermesini istedi. Ancak Rus çarı Tevekkel’in talebini tam
tatmin etmedi. Kazak elçisini boş vadeleriyle geri göndererek Tevekkel Han’a şöyle
şart koydu. “1. Buhara Hanlığı ile bize hainlik eden Sibir Hanlığı Köçüm’e karşı
yardım edeceksin. 2. Yeğenin Oraz Muhammed’i bırakması için onun yerine kendi
oğlunu emanet edeceksin” demişti. Anlaşmalar Tevekkel Han’ı tatmin etmedi.
Hanlığın bağımsızlığından ayrılma tehlikesi olduğu için Rus Çarı’nın bütün
taleplerinden vazgeçti. Sonuçta Kazak Hanlığı ile Rus Çarlığı arasında ticaret
ilişkileri yine de arttı. 81
XVI. Yüzyılın son dönemlerinde Kazak Hanlığı güçlenerek, halk sayısı
artarak yerleşim birimleri ve sınırları genişleyerek çok kuvvetli devlete dönüştü. Bu
dönemde yer alan tarihi bir olayın biri Köçüm Han idare eden Sibir Hanlığı’nın tarih
sahnesinden silinmesi idi. Rus komutanı Ermak’ın ordusu 1582’de Köçüm Han’ın
ordusunu mağlubiyete uğratarak tarih sahnesinden sildi. Köçüm han, Orta Asya’ya
80
Tamır, F, “Kazak Hanlığı” a. g. e, s. 652; Magauin, M, “Tevekkel Han Zamanında”, Kazak
Edeviyeti 1995, sayı:14, s. 10.
81
Magauin, M, a. g. e, s. 30-32.
40
kaçtı ve orda öldü. Bu zamanlara kadar Sibir Hanlığı altında bulunan Kazak
kabileleri Kazak Hanlığı’nın içine girdi.
1.5.8. Esim Han Devri (1598-1645)
Esim Han’ın Orta Asya’ya yaptığı saldırılar esnasında Tevekkel Han Buhara
şehrinde ağır yaralandı, sonra vefat etti. Kaynaklara göre, onun çocuklarının küçük
yaşlarda olması nedeniyle hanlık idareye Tevekkel Han’ın kardeşi Esim Sultan
oturdu. Esim Han, han olamadan önce Kazak Hanlığı’nın askerlerini idare etmişti.
Taşkent, Türkistan bölgelerini idare etmiştir. Bu nedenlerden dolayı da halk ve
sultanlar Esim Sultan’ın han olmasını istemişti. Ancak Esim Han’a karşı olan siyasi
sultanlar da vardı. Onların biri Tursun Muhammed sultan 1613-1614’da kendisini
han olarak ilan etmişti. Böylece Kazak Hanlığı’nı iki han idare etmeye başladı.
Bunun sonucu Hanlıkta siyasi dağınıklık başladı. Esim Han, Türkistan şehrini,
Tursun Han ise Taşkent’i başkent seçti.
Esim Han, Hanlığı’nın ilk dönemlerinde Buhara ve Semerkand’ı alma
düşüncesinden vazgeçip Buhara Hanı ile anlaşma yaptı. Anlaşmaya göre Taşkent
çevresi ile birlikte Kazak Hanlığı’nın oldu ve Buhara Han’ı ve Orta Asya şehirleri ile
barış ve ekonomik bağlantı kurmaya çalıştı. Ancak Buhara Han’ı Kazak Hanlığı’nın
siyasî dağınıklığın yararlanarak anlaşma şartını bozarak, Kazak topraklarına saldırılar
düzenlemeye başladı. O, Tevekkel Han döneminde istila edilen Taşkent, Sayram,
Andican topraklarını tekrar eline geçirmeyi arzulamıştı. İlk Kazak-Buhara savaşı
1603’da Ayğırcar denen yerde yani Semerkand civarında oldu. Buhara ordusu
mağlup oldu ve kaçarak Semerkand kalesine sığındı.82 1611’da Buhara ordusunu
İmankul Han baş ederek Taşkent dibinde Kazak ordusuyla tekrar savaştı. Kazak
ordusu tekrar galip geldi ve Buhara Han’ın anlaşmaya zorladı. Esim Han, Buhara
Han’ı ile anlaştıktan sonra iç Türkistan’daki şehirler ile olan ekonomik ve ticari
münasebetleri kuvvetlendirdi. Kazak Hanlığı’nı tek merkezden idare edilen bir devlet
haline getirmeye çalıştı. Ancak Esim Han ile Tursun Han’ın aralarında anlaşmazlık
arttı. Bir halk, iki han olması Hanlığın birlik ve beraberliğinin bozulmasına yol açtı.83
82
83
Magauin, M, “Esim Han Cane Onung Zamanı”, Kazak Edebiyatı, 1993 Sayı: 59, s. 12-14.
Tamır, F, “Kazak Hanlığı” a. g. e, s. 652.
41
XVII. yüzyılın ilk döneminde Moğol Hanlığı ile Kazak Hanlığı arasında
ilişkiler başladı. Esim Han, Çalış ile Turfan şehirlerini idare eden Moğol hanı
Abdurrahim Han ile birleşti. Diğer Moğol Hanlığın idare eden Kaşgar, Jarkent
şehirlerinin amiri Abdallatif (Appak) Tursun Han’ı destekledi. Böylece iki Kazak
hanı aralarındaki mücadele derinleşti. Esim Han 1627’da Yedisu toprağına giren
Kalmaklara karşı sefere çıktı. Esim Han seferde iken Tursun Han bütün askerini
toplayarak uzaktaki düşmanı değil, kendi halkı Türkistan’a saldırdı. Esim Han’ın
birçok insanını felakete uğratarak, Esim Han’ın hanımları ile çocukların tutuklayarak
Taşkent’e götürdü ve sonra Esim Han’ı yok etmeyi planladı. Bunu duyan Esim Han,
bütün ordusuyla Taşkent’e yön çevirdi. O, Tursun Han’a yardım eden Katağan
soyunu cezalandırdı. Bu olay tarihte “Katağan katliamı” diye adlandırıldı. Sonra
Taşkent’te ayrı bir hanlık kurmak isteyen Tursun Han’ı yenerek onu öldürdü ve
Kazak Hanlığı’nı parçalanmaktan kurtardı. Onun bu mücadelesi Kazaklar arasında
destan haline getirildi. Bu destan “Ensegey boylu Er Esim”(Uzun boylu kahraman
Esim) adıyla anılır.84
Esim Han örfi Kazak hukukunu tekrar düzenledi. Kazaklar arasında onun
düzenlediği kanunlara “Esim hannıng eski colu” (Esim Han’ın eski Kanunları) adı
verilmiştir. Esim Han zamanındaki diğer önemli gelişme Oyratlar’ın Bagatur
Kongtaycı isimli liderinin öncülüğünde kuvvetli bir hale gelip, Kazak Hanlığı’na
saldırmaya başlamalarıdır. Kazaklar ve Oyratlar arasında yapılan ilk savaş 1635’da
olmuş, sonra bu savaş 200 yıla kadar uzamıştır. Kazak destanlarında Esim Han
önemli yer alıyor ve zamanının büyük şairi Buhar Cırau Abılay Han döneminde
“Senden önce yedi hanı kolladım. Dünkü Uzun boylu Er Esim’i de biliyorum”
demiş. Esim Han uzun boylu, iri gövdeli adam olduğu için “Engsegey boylu Er
Esim” diye saygı göstermiştir. Esim Han 1645’da vefat etti.85
84
85
Eleşeva, Z, “Esim Han men Tursun Han Arasındağı Ant” Kazak Tarihi Almatı, 1999 I, 18-19.
Magauin, M, a. g. e, s. 43; Tamır F, “Kazak Hanlığı” a. g. e, s. 652.
42
1.5.9. Cangir Han Devri (1645-1652)
Esim Han’ın oğlu Cangir Han zamanındaki önemli olaylar, Oyratlarla yapılan
savaşlar ve Kazak Hanlığı’nın kendi içinde ortaya çıkan bölünmelerdir. Cangir
Han’ın başı büyük, omuzları geniş ve kısa boylu bir kimse olduğu için Kazaklar onu
“Salkam Cangir” diye adlandırmıştır. Tahta oturmadan önce bile onun kahramanlığı
Kazak halkı ile birilikte komşu memleketlerin de dillerine destan olmuştu.
Oyratlar Cangir Han zamanında da Kazaklara saldırmaya devam ettiler.
Oyratların kalabalık ordusu 1643’da Kazak toprağına girdi. Cangir Han acele olduğu
için ordu oluşturamadan yanındaki hazır 600 askeriyle 50 bin kişilik Oyrat
askerlerine karşı savaştı. Cangir Han az sayıda askeri olduğu için coğrafi bölgeleri iyi
kullanarak, eski Yarkent şehrinden bir günlük mesafede bulunan Koskolan dağının
içindeki Orbulak’a saklanarak şimdiki “Congar Kapısı” diye adlandıran iki dağın
arasındaki dar geçitte Oyratların askerlerine darbe vurdu. Düşman 10000 askerini
kaybederek geri çekilmek zorunda kaldı. Bu sırada Cangir savaşa çıkmadan önce
Semerkand’a göndermiş olduğu elçisini selamını duyan şehir hâkimi Calangtös
Bahadır 20 bin askerle savaş süren yere yetişti. Oyrat ordusunun tam sırtından vurdu.
Oyrat ordusu çok ağır kayıp vererek kendi canlarını zor kurtardı.86 Oyratların bu
saldırılarına karşı Cengir Han güneydeki Buhara Hanlığı, Yarkent Hanlığı ve Talas
nehri vadisindeki Kırgızlar ile ittifak yaptı. Onun zamanında Oyratlar’ın Kazak
ülkesine iki büyük saldırısı oldu. Bunların birirsi 1643’da yapıldı. Bu saldırıda
Cangir Han’ın ordusu Bağatur Kongtaycı’nın idaresindeki Oyrat ordusunu yendi.
Ancak Bağatur Kongtaycı, Sibirya’daki Rus kalelerinden temin ettiği ateş toplu
silahlarla 1652’da tekrar Kazak Hanlığı’na saldırdı. Bu defa yapılan saldırıda Kazak
ordusu yenilerek geri çekilmek zorunda kaldı. Ve bu savaş sırasında Cangir Han
vefat etti.87
86
87
Magauin, M, a. g. e, s. 52.
Tamır, F, “Kazak Hanlığı” a. g. e, s. 652.
43
1.5.10. Bahadur Han Devri (1652-1680)
Cangir Han’ın vefatından sonraki otuz yıl Kazak Tarihinin sessiz dönemi
88
sayılır. Bahadur Han devri Kazak tarihinin en az bilinen bir deviridir. Bu devre ait
bilgiler azdır. Bunun sebebi ise Kazakların komşularıyla münasebetlerinin az olduğu
barış devresi olmasıdır. Bu devirde Kazakların Buhara Hanlığı’ndaki taht
mücadelelerine karıştıkları bilinmektedir. Bahadur Han zamanında Oyratlar’ın da
Kazak ülkesine saldırısı olmamıştır. Çünkü bu yıllarda Oyrat kabileleri arasında
büyük bir iç mücadele olmuştu. Bahadur Han zamanında Kazaklar arasında tekrar
bölünmelerin başladığı, merkezi otoritenin zayıfladığı tahmin edilmektedir.89
1.5.11. Tavke Han Devri (1680-1715)
Tavke gençliğinden itibaren yönetime katılmış birisiydi. Babası Cangir Han,
Tavke’yi Moğolistan Hanlığı’na birkaç defa elçi olarak göndermişti. Tavke öngörülü
bir siyasetçi, akıllı diplomat ve güçlü bir han idi. Tavke Han, tahta oturduğu
zamanları Kazak Hanlığı’nın iç-dış durumları ağır bir durumda idi. Bu şartlara
rağmen Tavke tahta oturduktan sonra Kazak Hanlığı’nın kökünü kazmaya çalışan
sultanların iç tartışmaları ve siyasi dağınıklığı düzeltmeye uğraştı. Bir merkeze
bağımlı Kazak Hanlığı’nı kurmaya çalıştı. O, kendi idaresini güçlendirmek amacıyla
beylere destek vererek, sultanların idare etkisini kısıtlamaya çalıştı. Beylerden oluşan
“Hanlık Meclisi” ve Beylik Meclisi” ‘nin etkisini arttırdı. Tavke Han’ın getirdiği
düzene göre mahkeme kararını sadece han ile kabile başı (bey) verebilirdi. Beyler
böylece Han’ın yanındaki mecliste önemli roller almaya başladı. Sonuçta beyler
Han’ın iç-dış siyasî durumuyla ilgili önemli meseleleri çözdü.
“Beyler Meclisi” Türkistan şehrinin yanındaki Bitöbe’de ( Bey tepe), Sayram
şehrinin yanındaki Maytöbe’de, Sırderya civarındaki Kultöbe’de yapıldı. Tavke
Han, çelişkili meseleleri çözmeyi beyler mahkemesin devrederek, beylerin idari
etkisini arttırarak onları isabetli mahkeme kararını çıkaran özel teşkilata çevirdi.
Böylece “Beyler Mahkemesi” yavaş-yavaş yerel idare yönetimini dönüştü. Tavke
Han, beylerin kararlarının pekiştirmek için, onların çıkardığı kararı kanun olarak
88
89
Magauin, M, a. g. e,s. 73.
Tamır, F, “Kazak Hanlığı” a. g. e, s. 652.
44
kararlaştırdı ve yetkili beylere idarenin bir kısmın yönetimini vererek memleket
meselelerini çözmeye teşvik etti. Üç Cüz’ün (Üç Orda) ünlü üç beyi Töle bi, Ayteke
bi Kazıbek bilerin katılımı ile “Beyler Meclisi” kurultayını başarılı bir şekilde
organize etti. Bu beylerin dâhiliği ve bilginliği sayesinde Cungarlara karşı savaşta
halk gücünü birleştirmeye, düşmanın istila ettiği yerleri geri almaya Hanlığı ağır
durumlardan sağ salim çıkarmaya imkân sağladı. Dağılan Kazakları bir araya
getirmede ve merkezi idarenin güçlenmesinde “ Beyler Meclisi’nin” rolü önemli
idi.90
Tavke Han, tahta geçtiğinde hanlığın iç-dış durumu çok gergin idi.
Aksuyekler (aristokratlar; asilzadeler) arasındaki hâkimiyet için çekişmeler, iç
kargaşalar ve kabileler arasındaki yer, otlak için bir biriyle savaş mevcuttu. Kazak
Cüzleri bir bütün Kazak Hanlığı’nı parçalayarak kendi boylarını idare etmek istedi.
Küçük Hanlar Ulu Han’a tabi olmak anlamını kabul etmek istemedi. Sultanlar bile
küçük hanlara tabi olmak istemeyerek kendi başlarına ayrı ayrı hüküm sürdürmeyi
göze aldı. Bunlar Kazak Hanlığı’nın siyasi birliğini dağıtmaya başlattı. Onun
döneminde memleket yapısını ve kanun düzenini tekrar gözden geçirerek yeni
anayasa “Yedi Yargı’yı” hazırladı.91
1681-1685’da Cungarlar Güney Kazakistan’a birkaç defa saldırılar düzenledi.
Sayram şehrini istila ederek çevreyi tahrip etti. Cungar ordusunun bir kısmı Sarısu
nehri civarını diğerleri ise Orta cüz’ün güneydoğu bölgelerin zapt etti. Tavke Han,
Cungarlara karşı savaşta komşu Kırgızlar ile Karakalpakları çekti. Kazak ordusu
Cungarların zapt eden yerlerinden temizleyerek onları güneye doğru kovdu.92
Tavke Han komçu devletlerle iyi münasebetler kurma siyasetini takip etti.
Buhara Hanlığı ile barış halinde olmaya, iç Türkistan’daki şehirler ile ticarî
münasebetler kurmaya çalıştı. Cungarlar ile barış yapmak istedi. Ancak Cungarlar
buna yanaşmadılar. Çünkü Galdan Boşuktu Han idaresinde tekrar güçlü hale
gelmişlerdi. Tavke Han, Rus Çarlığı ile de diplomatik ve ticari münasebetler kurdu.
90
Karibaev, B, Türkistan Jane Kazak Handığı, Almatı, s. 37.
Sozakbaev, S, Tavke Han Jeti Jarğı, Almatı, 1994, s. 24.
92
Karibaev, B, Türkistan Jane Kazak Handığı, Almatı, s. 38.
91
45
Cungar saldırılarına karşı koymak için Rus Çarlığı’ndan silah aldı. Ancak bütün bu
gayretleri Kazak Hanlığı’nı güçlü bir devlet haline getirmeye yetmedi. Tavke Han
yaşlanarak kendi eceliyle 1715’da öldü.93
1.5.12. Kayıp Han Devri (1715-1718)
Tavke Han vefat ettikten sonra tahta Kayıp Han geçti. Ancak Kayıp Han
zamanında hanlığın merkezi otoritesi tekrar zayıfladı ve Cungar saldırıları devam
etti. Kazak ordusu, Cungarlar karşısında başarı elde edemedi. 1718’da Kayıp Han bir
savaşta öldü.94
1.5.13. Bolat Han Devri (1718-1730)
Kayıp Han’ın yerine Tavke Han’ın oğlu Bolat Han oldu. Ancak onun hanlığı
sözde kaldı. Çünkü güçlü Kazak sultanları onun hanlığını kabul etmediler ve ona tabi
olmadılar. Bunun sonucu olarak Kazak Hanlığı küçük hanlıklara bölündü. Orta
Cüz’ü Semeke Han ve Küçük Han, Ulu Cüz’ü Colbarıs Han, Küçük Cüz’ü Eb’'lHayır Han idare etmeye başladı. Bu hanlar arasında iş birliği yoktu.95
Böylece 1456 yılı kurulan Kazak Hanlığı, Bütün olarak 1731 yıla kadar kendi
hâkimiyetini sürdürdü. Daha sonra yukarda bahettiğimiz gibi Kazak Hanliğı üç cüze
yani üç boya ayrılarak, üç ayrı Hanlığa dönüştü.
1.6. Kazak Hanlığı’nın Dış Devletlerle İlişkileri
Kazak Hanlığı’nın sınırlarının her tarafı devletlerle kuşatılmıştır. Burada
Kazak Hanlığı’nın gelişmesinde ve çöküşünde önemli rol oynayan devletler ile
Kazak Hanlığı arasındaki ilişkilerden bahsedeceğiz.
1. 6. 1. Kazak-Özbek Münasebetleri
XV. yüzyıl ve XVI. yüzyıl boyunca Özbekler ile Kazaklar arasında uzun
süren mücadeleler meydana geldi. Kazaklar, Özbeklerin saltanat mücadeleleri
esnasındaki karışık durumlarından faydalanmak maksadıyla çeşitli faaliyetlerde
bulundular.
93
Tamır, F, “Kazak Hanlığı” a. g. e, s. 653.
Tamır, F, “Kazak Hanlığı” a. g. e, s. 653.
95
Tamır, F, “Kazak Hanlığı” a. g. e, s. 653.
94
46
Bu şekilde başlayan hadiseler sırasında önce Baba Sultan ve arkadaşlarını
korudular, bunlar II. Abdullah Han’a karşı taht mücadelelerinde bulunuyorlardı.
Kazak hanı olan Haknazar Han ile Kazak sultanı Şigay Han bu sebebe dayanarak II.
Abdullah Han ile birkaç kere harp ettiler. Haknazar Han aynı zamanda Güney
Başkurtistan’da (Nogay Hanlığı’nın toprakları) oturan Nogay Mirzaları Şıhmarnay
oğullarından Ak Mirza ve Bey Mirza ile de mücadele etmekteydi (1577). Böylece o,
Kazak hanlarının nüfuzunu batıya doğru daha da genişletmeye çalışıyordu.96
Haknazar Han, iki taraflı bir politika takip etmeyi sürdürdü. Asi sultanlara
karşı bu defa da Özbek hanı II. Abdullah Han ile anlaşmaya vardı. Taşkent sultanı
olan Baba Sultan’ın Mâverâünnehr Özbek hâkimiyetinden ayrılarak istiklâlini elde
etmeye çalışması II. Abdullah Han’ın bu işe acil çözüm getirmesini gerektiriyordu ki,
o da uzun süren bu mücadelenin içinde Baba Sultan’ın yardım kaynaklarını kesmeyi
düşündü. Bu da Kazaklar ile anlaşarak, onlara bazı konularda menfaatler teklif
ederek, onları kendi tarafına çekmesi ile mümkün olabilirdi.
Kurnaz ve zeki bir insan olan Haknazar Han, Abdullah Han’ın bu
düşüncelerini sezmiş olmalıdır ki, Baba Sultan ile tekrar bir bağlantı kurmaya karar
verdi. Baba Sultan bu sefer ona Yesi ve Sayram şehirlerini teklif etti. Böylece II.
Abdullah Han’a karşı cephe alan Hak Nazar Han, bir süre sonra bir kere daha fikir
değiştirince, onun planlarını ortaya çıkaran II. Abdullah’ın ve ona karşı mücadele
veren Baba Sultan Haknazar Han’ı öldürmeyi planladı. Haknazar Han’ın bu seferde
öldürülmüş olması muhtemeldir. Haknazar Han’ın iki oğlu Baba Sultan’ın adamları
tarafından 1580 Nisanında öldürülmüşlerdi.97
Şıgay Han da Özbeklerin iç mücadelelerine karışarak, bu işten çıkar
sağlamaya çalışmıştı. Bu iç mücadelede Mâverâünnehr Özbekleri’nin hükümdarı
olan II. Abdullah ile birlikte hareket etmenin menfaatlarına uygun olduğunu
düşünerek, onunla bir anlaşma yapmak için görüşmelerde bulundu ve nihayetinde iki
han arasında bir mutabakat meydana geldi. Şıgay, Hocent’e idareci olarak tayin
edildi ve II. Abdullah Han, Tevekkel Sultan’ı da yanında götürdü ve o da asi
sultanların tenkil edilmesine katkıda bulundu.
96
97
Togan, Bugünkü Türkili, (Türistan) ve Yakın Tarihi c, I, s. 151.
İbrahimov, a. g. e, s. 275.
47
II. Abdullah Han’ın asi Özbek sultanlarına karşı giriştiği tenkil hareketine
Şıgay Han’ın katılışı anlatılmaktadır: “Abdullah Han sağ kanattaki birliğin başına
bir Kazak sultanı olan Şıgay Han’ı tayin etti. Şıgay Han, bozkırda büyümüş ve büyük
işler yapmış, çeşitli güçlüklerle karşılaşmış, hayatın acı ve tatlı her yönünü görmüş
ve geçirmiş bir sultandı.” Ayrıca bu muharebede sağ kanatta bulunanlar sayılırken
başka Kazak sultanlarının da bulunduğu görülmektedir ki, bunlardan birinin, cesareti,
mertliği ve cengâverliği ile ün salmış olan Tevekkel Sultan’ın oğlu olduğu
söylenmektedir.98 1582 tarihinde Özbeklerin hizmetinde görünen Tevekkel Han,
daha sonra II. Abdullah Han’dan, ayrılmıştır. O, kendi gücünü göstermek için 1586
yılında, bozkırın kuzey bölümünde Özbeklere karşı yeni bir sefer için hazırlıklar
gerçekleştirdi. Bunu o sırada kolaylaştıran sebep, Özbek Hanlığı içerisinde karmaşık
dönemin başlaması idi. Tevekkel, bu durumdan yararlanarak, bazı Özbek şehirlerini
ele geçirmek üzere harekete geçti. Özbek kuvvetlerini mağlup etti ise de, Özbeklerin
yardımcı güçleri karşısında geri çekilmek zorunda kaldı.
1588 tarihinde de II. Abdullah Sultan’ın muhalifleri ve Kazaklar biraya
gelerek, Seyhun çevresinde Özbek hanına karşı bir isyan başlattılar. Kendilerini
yönetecek kişi olarak da bir Kazak sultanını seçtiler. Özbekler ise bir süre sonra
bölgede yeniden istikrar sağladılar. 1597 yılında Kazaklar Maveraünnehr’e bir akın
gerçekleştirdiler. Buhara Hanlığı’nın iç karışıklıkları Tevekkel’i cesaretlendirdi. Bir
taraftan İranlılar, Özbeklere karşı mücadele ederlerken, diğer yandan da Tevekkel
Han Taşkent bölgesinden hareketle birleşik ordusunun başında (Kazak, Moğol)
Özbek topraklarına girmiş ve Semerkand’ı ele geçirmişti. Kazaklar ile Özbekler
arasındaki çekişme o ölçüde büyüktü ki, 1594 yılında Tevekkel, Rus çarı Feodor
İvanoviç’e, II. Abdullah Han’a karşı Kazaklar’ın İran ile gireceği bir ittifaka katılma
davetini yapmıştır. Böyle bir ittifaka Rus çarının katılması halinde kendisinin de
bozkırda Rus Çarı’na bağlı kalacağını bildirmiştir.99
Tevekkel Han, bu sefer sırasında Andican, Miankal, Taşkent’i kendisine
bağladı. Kardeşi İşim Sultan’ı Semerkand’da bırakarak, kendisi 70000-80000 kişi ile
98
İbragimov, a. g. e, s. 277; Alpargu, Mehmet, XVI. ve XVII. Yüzyıllarda Özbek Hanlıkları, Ankara,
2002, V, 232-233.
99
İbrahimov, a. g. e, s. 278.
48
Özbekler’den Pir Muhammed’in savunduğu Buhara’ya yürüdü. Ancak Buhara’yı
alma teşebbüsü yenilgi ile sonuçlandı. Pir Muhammed, Buhara’dan çıkarak,
Kazaklar’ı yenilgiye uğrattı. Pir Muhammed ile Tevekkel Han arasında Miankada
yapılan ikinci savaşta Tevekkel Han yaralandı. Aldığı bu yaradan dolayı da 1598
tarihinde öldü.100
XV. yüzyıl sonu ve XVI. yüzyıl boyunca Özbekler ile Kazaklar arasında uzun
süren mücadeleler meydana geldi. Bu mücadelenin temelindeki en önemli sebebi
başlangıçta Deşt-i Kıpçak’ın hâkimiyeti meselesi idi. Kazak hanlığı için de sağlam
bir devlet kurma politikalarının temel taşlarından biri Sırderya bölgesinin bir kısmını
kendi hâkimiyetinin altında tutması idi.
Bu niyetle başlayan mücadelelerin ilk
yıllarından Kazak Hanlığı’nın parçalanmasına kadar Kazak-Özbek arasındaki savaş
bitmedi. Sırderya boyundaki şehirler Kazak-Özbek Hanlıkları arasında sürekli el
değiştirdi.
1.6.2. Kazak-Kırgız Münasebetleri
Kasım Han zamanında Moğollar’la olan münasebetler büyük ölçüde önem
kazanmıştı. Moğollar’ın gücü Yedisu bölgesinde gittikçe azalmakta olup, Kuzey
Yedisu yöresi ise Kasım Han’ın döneminde artık Moğolistan’ın bir parçası değildi.
İşte bu sırada Işık köl bölgesi de Kırgızlar’ın elinde bulunmaktadır.101
Kırgızlar buraya Yenisey nehrinin yataklarından gelmişler ve yerli halk ile
karışarak onlara kendi isimlerini vermişlerdi. Kırgızlarla karışan yerli halkın bir süre
sonra Kazaklar ile de karıştıkları görülmektedir. Kırgızlar da Kazaklar gibi hayvan
yetiştiriciliği ile meşgul oluyorlardı. Kabileler halinde yaşıyorlar ve başlarında
bulunan beyler tarafından da idare ediliyorlardı. Bununla birlikte aralarında bir takım
farklar da bulunmaktaydı. Bu farkların azalması söz konusu olabilecek iken,
Kırgızlar’ın Kazakistan otlaklarından daha sonra uzaklaşması ile farklılıklar devam
etti.
Onların bu dönemde Kasım Han’ın yönetiminde olmadıklarını görmekteyiz.
Yani onlar Kazaklar’ın politik faaliyet sahasının dışında kalıyorlardı. Kırgızlar ara
100
101
Magauin, M, “Tevekkel Han Zamanında”, Kazak Edeviyeti, 1995, sayı:14, s. 10.
İbrahimov, a. g. e, s. 281.
49
sıra Moğol hanlarının çatışmalarına katılıyor, bunun dışında da genellikle bağımsız
bir şekilde davranıyorlardı.102
Said Han’ın103 yönetimi esnasında Kırgızlar’ın kontrolü için onların başına
kendilerinden biri olan Muhammed tayin edilmişti. Ancak bu şahsın Özbeklerle iyi
ilişkiler içinde bulunması sebebiyle Said’in oğlu Raşid Han tarafından bu kişi
görevinden alınmıştı. Kırgızlar ise yeni bir kişinin idaresine girmektense, Kazak hanı
Tahir’e katılmayı tercih etmişlerdi.
1525 tarihinde Tahir, Koçkar’a yakın bir yerde kamp kurmuş ve Kırgızlar’ın
yarısı kendisine katılmış, Raşid, Tahir’in bu atağı üzerine Atbaş mıntıkasına kadar
çekilmek zorunda kalmıştı. 1526 yılında Kazaklar hiçbir engelle karşılaşmadan
Semireçye üzerinden Kaş ve Kungez’e kadar ulaşmışlardır. Koçkar ve Cumgal
civarlarından göç etmekte olan ve Tahir’e katılamamış olan diğer Kırgızlar ise
Moğollar tarafından Atbaş’a sürülmüşlerdir. Tahirle görüşmesi için Kaşgar’da
kalmakta olan Yunus Han’ın kızı ve Tahir’in üvey annesi Raşid tarafından
gönderilmişti. Bu görüşmenin sonucu bilinmemektedir.
Said Han, Kazaklar ile Kırgızlar arasındaki ihtilaftan yararlanmak isteyerek
harekete geçmiş, yolda Babaçak (Kuçi) Kırgızları tarafından öldürülen asker
cesetleriyle karşılaşmış, bunun üzerine o da Semireçye’yi temizleme kararı almış,
Kırgızlar’ın 100000 koyununu ele geçirmiştir. Bu sebeple bu sefere halk arasında
“Koyun Seferi” adı verilmiştir.104
Ortaçağ devletleri içerisinde Kazak Hanlığı Kırgızlarla iyi geçinmiştir.
Kırgızlar ile Kazaklar arasındaki kültürel yakınlık tarihte görüldüğü gibi (Haknazar
Han dönemi) belli dönemlerde Kırgızlar Kazak Hanlığı’nın hâkimiyetinin altında
bulunmuşlardır. Her zaman yakın ilişkilerde bulunmuştur ve zaman zaman dış
güçlerin kışkırtmalarından dolayı anlaşmazlığa düşmüşlerdir.
102
İstoriya Kazaksoy SSR, Alma-Ata, 1957-1959, s. 142.
Said Han: Kaşgar ve Yarkent bölgelerinin hâkimiydi. Said Han’ın oğlu olan Raşid Han ise Mirza
Muhammed Haydar’in eserini ithaf ettiği şahıstır.
104
İbrahimov, a. g. e, s. 321.
103
50
1.6.3. Kazak-Cungar İlişkileri
Kazak-Cungar münasebetlerini incelemeden önce Cungar hakkında bilgi
vermek yerinde olacaktır. Cengiz Han zamanında bütün Moğol askeri ve dolayısıyla
Moğol halkı eski örfe göre iki kola ayrılıyordu. Bunlardan birincisi sol kol
(cavangar), diğeri ise sağ kol (barangar). Bunlardan sol kolu teşkil eden dört boy
bulunmaktaydı. Bunlara “Dörben Oyrat” denmekteydi. Bu boylara aynı zamanda sol
kanat insanları adı yani “Cungar” (Moğolça: sol kanat) ismi de verilmekteydi. Bu
boylar İslâmiyet’e girmemişler ve eski dinlerinde kalmışlardı. İşte bu boylar Türkler
tarafından Kalmuk olarak isimlendirilmişti.105
Cungarlar, 1368’de Çin’in millî sülalesi tarafından Pekin’den çıkartılmışlardı.
Onlar Kubilay sülalesinden gelenler tarafından yönetilmekte olup, Çinliler’den
ayrıldıktan sonra Batı Moğolistan ve Sibirya’nın en güçlü topluluğu durumuna
gelmişlerdi. Cungarlar, bu devreden sonra askerî ve siyasî bakımdan Doğu Türkistan,
Deşt-i Kıpçak ve Orta Asya’da etkili fakat Türk tarihi açısından menfi bir rol
oynadılar. Cungar federasyonu 1398-1408 arasında ortaya çıktı. 1408’de Beşbalık’ı
ele geçirdiler. Özbekler, Deşt-i Kıpçak’da iken onlarla çetin mücadelelerde
bulundular.106 Tevekkel Sultan, henüz hanlığın başına geçmediği dönemde
Cungarlar’ın ülkesine muhtemelen 1556 yılında bir baskın yapmış, fakat bunun
sonucunda başarılı olamadığı gibi, Kazaklar’ın ülkesi, Cungarlar’ın tahrip edici
şiddetli istilalarına maruz kalmıştır. Tevekkel de Taşkent’e kaçmıştır. Bu sırada
Taşkent hanı Nevruz Ahmet Han’dır. Tevekkel Han, Cungarlar’a karşı birlikte
mücadele etme talebinde bulunmuş ise de, Nevruz Ahmet Han, on sultanın bile
Cungarlar’la baş edemeyeceğini belirterek bu işbirliğinin herhangi bir fayda
sağlamayacağını ifade etmiştir.
Bu gelişmeden sonra da Cungarlar ile mücadeleler sürdürülmüştür.
Cungarlar’la mücadeleyi Tevekkel Han devam ettirmiştir.107
105
İnan, Abdülkadir “Kalmuklar” Türk Ansiklopedisi, Ankara 1974, XXI, 168.
Alpargu, Mehmet, 16. Yüzyılda Özbek Hanlıkları, Ankara, 1995, s. 11-12.
107
Suleymenov, R, B; Moyseev V A, Cungarskoe Hanstv i Kazakhi XVII-XVIII vv, Alma-Ata, 1991,
s. l6.
106
51
Cungar Hanlığı’nın kurulması, Orta Asya’da önemli değişikliklere sebep
oldu. Cungarlar ile Kazaklar arasındaki ilişkiler nerdeyse Cungar Hanlığı (1635)
kurulduktan hemen sonra başlamıştı. Bu iki hanlığının bir birine benzer yönleri vardı.
İkisi de ortaçağdaki kuvvetli göçebe devletidir. Kültürel ve ekonomik yönden bir
biriyle aynıydı. Cungarlar ile Kazak Hanlığı arasında geçen 200 yıllık savaş olmuştu.
Bu aralıklarda da aralarında iyi ilişkiler de olmuştu. Ancak bu iki göçebe milletin iyi
geçinmeleri Rus İmparatorluğu ile Çin İmparatorluğunun işine gelmiyordu. Bundan
dolayı bu iki göçebe milleti bir birine sürekli kışkırtıyordu. Neticede Cungar Hanlığı
ile Kazak Hanlığı bir birin yiyip bitirdi. Biri Çin İmparatorluğunun, biri de Rus
İmparatorluğunun hâkimiyet altına girdi.
1.6.4. Kazak-Rus Münasebetleri
Kazak Hanlığı ile Rus Çarlığı arasındaki ilişkiler iki farklı safhada
gerçekleşmiştir. Bunlardan birincisi ile Kazak Bozkırı’nın kuzey kısmının ele
geçirilmesi sağlandı. İşgalin birinci safhası Rusya’nın Sibirya’daki çıkarlarının
teminine yönelikti. Bunun için de Kazak Bozkırı’nın istila edilmesi gerekmekteydi.
Bu faaliyet Sibirya’nın güney sınırlarının korunmasına da yarayacaktı. Böylece
Rusya, Orta Asya ile ticareti de genişletme imkânı elde etmiş duruma gelebilecekti.
Rusya, gelenek haline getirdiği bir politika ile doğu ile ticarî ilişkilerini
geliştirmek için yollar aradı. Bu, İvan’ın Rusya’nın güneydoğu bölgelerine doğru
genişlemesini teşvik eden unsurlardan biri oldu. Bu düşünceyi pratik hale getirmede
Kazan ve Astrahan’ın Ruslar tarafından işgali çok önemli bir rol oynadı. Böylece
engelsiz bir şekilde doğu bölgelerinin uzak köşelerine kadar ulaşabilmek de mümkün
oldu. Stroganov ailesi, Kazak yurdu, Orta Asya ve ticarî potansiyele sahip diğer doğu
merkezleriyle ticaretin kontrolü konusunda yetki ve kudret sahibi oldu. Bu durumda
Kazak Bozkırı’nın da önemi artmış olmaktaydı.108
Ruslar aslında sessiz bir biçimde Kazak Bozkırı’ndaki vaziyetin ne olduğunu
daha önceden incelemişlerdi. Herberstein (1517-1526), Daniel Gubin (1534),
Antonhy Jenkinson (1557-1571) ve Semen Moltsev’in (1569) seyahatleri ile elde
ettikleri bilgiler Rusların işine büyük ölçüde yaramıştı. 1533’de Stroganov tüccarları
108
Sadıkov, T; Coldasbaev, S, a. g. e, s. 131-132.
52
tarafından kurulmuş iki alışveriş merkezinde Kazak tacirlerinin de bulunduğu
kaynaklarda belirtilmektedir. XVI. Yüzyılın son çeyreğinde Rusya’nın, Sibir hanı
Küçüm’e karşı savaşı sırasında, çoktan beri Köçüm’ün düşmanı olan Kazaklar,
Rusya’ya tabiî bir müttefik olarak gözüktüler. Rusya ise, Kazaklar Köçüm Han ile
mücadele etmek istemedikleri zaman da Kazakları zorladı.109
Rusya, Köçüm Han ile mücadelesini sürdürürken Kazaklar’dan yararlanmak
için bir elçilik heyetini de Kazaklara gönderdi. Bu elçilik heyetinin başında Çebutov
bulunuyordu. Bu heyetin görevi Hak Nazar Han’ı, Küçüm Han’a karşı bir askerî
harekâta katılmaya razı etmekti, daha sonra bu gayrete gerek kalmayacak, Stroganov
ailesinin temin ettiği bir miktar adam ve 500 Kozak110 ile birlikte hareket eden
Yermak, ateşli silahlar sayesinde Küçüm Han’ı 1581’de bozguna uğratacaktı.
1581 Yılında Küçüm Han’ın yenilgiye uğramasından sonra düzenli Rus
kuvvetleri de Kazak Bozkırı’na doğru yapacakları faaliyet için 1587 yılında Troitsk
kalesini inşa ettiler. Troitsk kalesinin inşa edilmesi ile Ruslar, Kazak Bozkırı’nda
yalnızca küçük bir istinat noktası elde etmiş gibi görünüyorlardı. Bu dayanak noktası
güneye ve Pasifik’e kadar bütün doğuya yayılmada etkili bir merkez oldu. Onlar
daha sonra Batı Sibirya’da başka kaleler de inşa ettiler (Tobolsk gibi). Bu çerçevede
Kazaklar, Rusları muktedir bir yardım kaynağı olarak görüyorlardı. Tevekkel Han’ın
Ruslar’a gönderdiği elçiden yukarıda söz etmiştik. 1588 tarihinde gönderilen elçi,
Sultan Oraz Muhammed’in bırakılmasını temin için görevlendirilmişti. Oraz
Muhammed Moskova’da iki yıl kaldı. Fakat o, Ruslar’ın elinde 1580-1588 yılları
arasında tam sekiz yıl süre ile bulundu. Bu sırada Tobolsk kalesinin sorumluluğu
altındaydı.111
Kazak Hanlığı ile Rus Çarlığı arasındaki ilişkiler Kazan (1552), Astrahan
(1556) hanlıklarıyla Sibirya’nın Ruslar tarafından işgal edildikten hemen sonra hızla
arttı. Rus Çarlığı’nın Kazak Hanlığıyla temas etmesinin bir nedeni de Doğu
devletlerinin halklarıyla ticaret ve çeşitli alanlarda geliştirmeyi ve Doğu’ya doğru
109
Kabdildinov, Z E; Kayıpbaeva A T, Kazakistan Tarihi (XVIII-1914 yıl) Almatı, 2008, s. 29.
Kozaklar: Bu topluluk Ruslar tarafından Türk topluluklarına karşı mücadelede kullanılan militarist
bir güçtür. Yanlış adlandırma ile bunlara da Kazak denmiştir. Bunları isimlendirmek ve
Kazaklar’dan ayırmak için “Kozak veya Kazaçi” adlandırmasının yapılması yoluna gidilmiştir.
111
Kabdildinov, Z, a. g. e, s. 32.
110
53
yayılmayı amaçlamıştı. Kazak Hanlığı’nın amacı ise Rus Çarlığıyla ilişki kurarak,
doğudaki düşmanı olan Cungarlara karşı Rus Çarlığından yardım talep etmekti.
Böylece yakınlaşan iki devlet arasında ilişkiler neticesinde aralarındaki farklı mesleki
alanlarda alışveriş ve etkileşim için uygun şartlar ortaya çıktı. Bu durum, Kazaklar
arasında okuryazarlığın artması, ticaretin canlanması ve Kazakların kapitalist üretim
ilişkileri sahasına girmesine zemin hazırladı.
1.6.5. Kazak-Nogay Münasebetleri
Yukarıda bahsettiğimiz gibi Nogaylar, halkının büyük bir bölümünü Kıpçak
Türkleri’nin oluşturduğu bir topluluktur. XVI. yüzyılın birinci yarısında Azak’dan
başlayarak, batıda Kabarda bölgesi ve Kuban vadisi, doğuda Aral gölü, güneyde
Terek boyundan sınır alarak kuzeyde Tümen şehri yöresi ve Karna yakınlarına kadar
uzanan geniş arazide hâkimiyet mücadelesi içinde bulunmaktaydı. Ancak Nogay
Ordası bilhassa XVI. yüzyılın ikinci yarısında iç mücadeleler yüzünden parçalanmış
ve iki ayrı orda haline gelmiştir.112 Nogaylar’ın özellikle güçlü oldukları dönemde
Kazaklar’la
Deşt-i
Kıpçak’da
hâkimiyet
mücadelesi
verdikleri
ve
bu
mücadelelerinden de başarılı çıktıkları görülmektedir. Kazaklar’ın 1534-1535
yıllarında Nogaylar’ın baskısıyla Özbekistan’da ele geçirdikleri bazı topraklardan
çıkartıldığı kaydı bulunmaktadır.113 1535 tarihinde Nogaylar’ın Taşkent’i zapt etmek
için elinde yeterli gücü bulunmaktaydı. Nogaylar’ın bu gücü Kalmuklar’ı
yenebilecek güce ulaşmıştı. Haknazar Han zamanında Nogaylar’da olan değişmelere
temas etmekte fayda bulunmaktadır. Özellikle iç çekişmeler sebebiyle zor duruma
düşmüş olan ve bir kısmı Rus istilasına uğramaya başlayan Nogay Ordası oldukça
güç durumda bulunuyordu.
Haknazar Han, hâkimiyetinin ilk yıllarında bir kısmı Rus istilasına uğrayan
Nogay Hanlığı’nın kalan kısmını kendi tarafına çekerek avantaj sağlamayı başarmış,
Nogaylar’ın bir kısım göçebe kabileleri de Haknazar Han tarafına geçmişti. Bununla
beraber, Nogaylar’dan büyük bir kitlenin Haknazar Han’ın hâkimiyetini kabul
112
Alpargu, Mehmet, “Dünden Bugüne Kafkasya’da Nogaylar, Tarih Boyunca Balkanlar’dan
Kafkaslara” Türk Dünyası Semineri, Bildiriler, İstanbul, 1996, s. 195-196.
113
Mehmet, A, “Dünden Bugüne, a. g. e, s. 197.
54
etmeleri 1570 yılına kadar sürdü.114 1559’da Korkunç İvan’ın elçisi Semen Maltsov
(Simeon Malkhov), Hak Nazar Han’ın Nogaylar üzerine bir sefer yaptığını
bildirmektedir.115
Altın Orda çöktükten sonra, Nogay Ordası’na tabi olan batıdaki toprakları
Kazak Hanlığı’na katmak zor oldu ve uzun sürdü. Nogay Ordası’nın ikiye ayrılması
ve Nogaylar’daki diğer gelişmeler yüzünden Nogaylar’ın bir bölümü Kazaklar’a
katılmışlar ve Kazaklar’ın insan sayısının artmasına ve Kazaklar’ın askerî bakımdan
güçlenmesine yardımcı olmuşlardır.
XVI. yüzyılın ortalarında Nogay Ordasında çöküş ve karğaşa dönemleri
meydana geldi. Nogay Ordasın’daki bu parçalanma neticesinde Kazak Hanlığı’nın
toprağı Sırderya ve Aral civarından Emba ile Yayık ırmağının sol kıyısına kadar
genişledi.
1.7. Kazakların Cungarlar’a karşı Kurtuluş Savaşı (200 yıllık
savaş)
Daha önce belirttiğimiz gibi XVI. yüzyılın ilk yarısında Orta Asya
Hanlıklarının toprak üzerindeki siyasî durumları sakinleşmiş ve yerine oturmaya
başlamıştı. Kazak Hanlığı’nın toprakları çok genişledi ve komşuları arasında
istikrarlı bir yere sahipti. Savunulması ve korunması gereken buydu. 1635’te, Altay
ve Tarbagatay eteklerinde Cungar Hanlığı kuruldu.116 Önceleri Cungarlar İrtiş
kıyılarında yerleşiktiler, İşim’in üst kısımları, Tobol, Emba’yı işgal ederek Ural ve
İdil’e kadar geldiler. Ve Kazak Hanlığının etrafında çizdikleri yarım daire ile Kazaklar için bir tehdit oluşturmaya başladılar.117 Birbirine komşu iki göçebe
topluluğun her türlü genişleme hareketleri, bu iki topluluk arasındaki bir takım
anlaşmazlıklar sonucunda birbirine amansız bir savaş çıkmasına yol almıştır. İlk
savaş Cungar (Kontaycısı) Hanı Batur’un, 1635 yılında Esim Hanın oğlu Cangir
sultanı esir almasıyla başlamış oldu.118
114
Engin, s. 52.
Mehmet, A, “Dünden Bugüne, a. g. e, s. 197.
116
Orhan, Doğan, “Kazak-Kalmuk (Cungar) Savaşları”, Türkler, Ankara, 2002, VIII, 670.
117
Mağauin, M, a. g. e, s. 53.
118
Orhan, D, “Kazak-Kalmuk (Cungar) Savaşları”, a. g. e, s. 671.
115
55
Düzensiz Kazak askerlerinin lideri Cangir esir alındı. Kendisi, Cungarlara
karşı olan savaşa defalarca katılmış olan Esim Hanin oğluydu. Cangir, esir düşen ilk
Kazak hanıydı. Ancak bir sonraki yıl özgürlüğüne kavuştu ve düşmanla savaşmaya
devam etti. Esaretin utancı, Kazak boyu liderlerinin memleket içinde ortaya çıkan
anlaşmazlıkları, Cungarlar’ın güçlenmesi Cangir üzerinde baskı oluşturdu. Ancak
özel nitelikleri ve babası Esim Han’ın otoritesi Cangir’in koşulları doğru
değerlendirmesine yardımcı oldu. Cangir, beyler ve baturlarla, komşu Buhara,
Semerkant ve Taşkent hükümdarları ile başarılı ilişkiler geliştirdi.119
Törtkara boyundan Küçük Cüz soyundan gelen Semerkant Emiri Batur
Calontos Bahadır ile yakın ilişkiler kurdu. Kazak göçebe kamplarının bir sonraki
istilasında Kuntaycı Batur Moğol Hanları ve klan yöneticilerinden geniş bir
koalisyon oluşturdu. Bir sonraki Cungar istilası 1643’te gerçekleşti. Bu olay 16431647 yılları arasındaki dört yıl savaşlarının başlangıcı oldu120
Kazaklarla Cungarlar arasındaki savaş XVII. yüzyılın ikinci yansında da
devam etti. Sosyal ilişkilerdeki birtakım değişiklikler, sultanlar arasındaki bazı temel
uyuşmazlıkların giderilmesi, Cungar saldırılarının püskürtülmesi için savaşların
rolünü güçlendirdi.
Önceleri Doğu Türkistan bölgesinde yerleşik olan, Tiyen Şan Kırgız
topraklarının bir kısmını fethetmiş, 1580’lerin başında Buhara ordusuna karşı zafer
kazanmış olan Cungar Hanı Galdan Tseren, Kazak topraklarını işgale başladı. Şu,
Talaş Vadileri, Seyhun Nehri’nin orta kısımları zapt edildi. 1684’te Oyrat ordusu
tarafından Güney Kazakistan’da ikinci bir istila yaşandı. Sayram talan edildi.
Kazaklar istilaya direndiler, toplumlarını ve topraklarını savundular.121
Yavaş yavaş Kazaklarla, Cungar Hanlığı, Karakalpaklar, Kalmuklar, Rusya
ve Çin arasında karşılıklı bir ilişkiler yumağı oluşmaya başladı. Kazaklar Asya
kıtasının geçiş yerinde toplanmışlardı ve problem basit değildi. Cungar hanı Sevan
119
Muhamethanulı, N, Tarihi Zertteuler, Almatı, 1994, s. 41-42.
Orhan, D, “Kazak-Kalmuk (Cungar) Savaşları”, a. g. e, s. 671.
121
Orhan, D, “Kazak-Kalmuk (Cungar) Savaşları”, a. g. e, s. 672.
120
56
Rabdan’ın sınır politikası Doğu Türkistan, Orta Asya, Güney Sibirya ve en yakın batı
komşusu olan Kazak Hanlığı’nın aleyhine dönmüştü.122
1698 Savaşı Kazakların Cungar saldırılarına karşı yeni bir mücadelenin
başlangıcıdır. Cungar Kuntaycısı Svan Rabdan’ın başa geçmesi ile Cungar
Hanlığı’nın en güçlü dönemi başlamış oldu. Bu kuntaycı, Kalmuk Hanlığı ile yakın
akrabalık, siyasi ve dini ilişkiler sürdürdü. Bu ilişkilerden bu iki hanlığın birleşme
planları doğdu.
Artık Kazak Hanlığı’nın bağımsızlığı ciddi bir tehdit altına girmişti. Savaşlar
birbirini takip ediyordu. Ve bu koşullar altında Kazaklar içerdeki bütün fırsatları
değerlendirmek zorundaydılar. Kazakların, Cungar istilasına karşı mücadeleleri
XVIII. yüzyılın ilk çeyreğinde bağımsızlık savaşı niteliği kazandı.
Cungar istilası 1708’de tekrar gerçekleşti. Cungar istilasının genişleme
tehlikesi karşısında Kazaklar birleşmeye başladılar. 1709-1712 yılları arasında
kendilerini yeni Cungar saldırılarına karşı korudular. Bu koşullarda, 1710
sonbaharında Karakum’da üç cüzün temsilcilerinin bir araya geldikleri bir kurultay
toplandı. Cungar Hanlığı ile olan ilişkilerdeki sorunlar çözülmeliydi. Temsilcilerin
konumları birbirlerinden farklıydı. İhtilal öncesi araştırmacısı Ja. Gaverdovsky’nin
sözlerinden anlaşıldığı üzere, pek çoğu panik halindeydiler; “Diğerleri evlerini terk
etmek ve kaçmak istiyorlardı, bazıları da farklı bölgelere dağılmak istiyordu ve bu
durum diğerlerinin kararlılığını ve bağlılığını sallantıya sokmuştu.” Ancak, o
zamanda cesareti ile ünlü olan lider Boğenbay, bu duruma bir son verdi. Boğenbay
şunları söyledi, “Düşmanımızdan intikamımızı alacağız, gerekirse silahlarımızla
öleceğiz, göçebe ordugâhlarının yağmalanmasına ve çocuklarımızın esir edilmesine
sessiz kalmayacağız. Kıpçak vadilerinin savaşçıları ne zaman evcilleştirilecek?
Ellerim ne zaman düşman kanıyla kırmızıya boyanacak? Barbar zulmüne karşı
durmak konusunda ilgisiz kalabilir miyim?” Boğenbay’ın bu ateşleyici konuşması
amacına ulaştı.123
122
Kasımbaev, Canuzak, “Congar-Kazak Tartısındagı Sayasi cane Askeri Meseleler”, Kazak
Tarihı, Nu: 2, (1993), 25-26.
123
Kozıbaev, M, Cavdı Saptım Tu Baylap, Almatı, 1996, s. 29.
57
1710 yılında Karakurum’da toplanan kurultayda en önemli rolü Battırlar
(Bahadırlar) üstlendiler. Aralarında, Boğenbay’ı destekleyen Kabanbay, Kazıbek,
Raimbek, Tole Bey, Espenbet, Kassabay, Orazbay, Şagalak, Canibek ve diğerleri
bulunuyordu.124 Bu savaş sırasında Kazaklar pek çok sınır bölgesini istila ettiler,
Cungarların göçer karargâhlarını yıktılar, pek çok insan öldürüldü ancak kadınları ve
çocukları tutsak aldılar. Ancak, genel olarak 1709-1712 yıllan arasındaki KazakCungar Savaşı Kazaklara net bir başarı getirmedi. Öte yandan, Karakurum kurultayı
ve münferit askeri başarılar, düşmanlara direnecek doğru organizasyon için Kazak
birliğinin gerekli olduğunu gösterdi.125
Fakat Sevan Rabdan, Doğu Türkistan’ı kendisine bağlamış ve Tibet’i işgal etmişti. 1714 yılında Cungarlar Kazak ve Kırgız topraklarına yeni akınlar düzenlediler.
Ancak, Kazaklar da sınırdaki Cungar göçer karargâhlarını istila etmişlerdi. 1716’da,
Sevan Rabdan askerî gücünün önemli bir bölümünü Kazakların üzerine sürdü.
Düzensiz Kazak birlikleri bu baskıya dayanamadılar ve pek çoğu esir alındı.126
Genelde, Cungar Hanlığı’nın dış politik durumunun zorda olduğuna dikkat
çekmek gerekir. Cungarlar esas olarak Çin ve Rusya ile olan karşılıklı ilişkilerine
önem veriyorlardı. 1717-1720 yılları arasında Rus-Cungar ilişkileri gerildi. Karşılıklı
ilişkilerin hiç de kolay olmadığı bir Çin-Cungar-Rusya üçgeni bulunmaktaydı.
Bu koşullar çerçevesinde, Rusya’daki Çar hükümeti, toprakların İrtiş
tarafından ele geçirilmesi fikrini kabul etti. 1716-1719 arasında, Cungarların
muhalefetine rağmen, Omsk, Semipaltinsk, Üst-Kamenogorsk ve Buhtarma’da Rus
kaleleri inşa edildi. İstihkâm hatları ortaya çıktı ve Sibirya Kossaklarının oluşumu
başladı. Bu önlemlerin amaçların birisi de, yaklaşan Cungar istila tehditlerine karşı
bir denge oluşturmaktı. Bu çekişme Kazak Hanlığı’nın dış politikası ile
örtüşüyordu.127
124
Mincan, N, a. g. e, s. 266.
Kozıbaev, M, a. g. e, s. 29.
126
Orhan, D, “Kazak-Kalmuk (Cungar) Savaşları”, a. g. e, s. 672.
127
Kasımbaev, C, “Congar-Kazak Tartısındagı Sayasi cane Askeri Meseleler” a. g. e, s. 25.
125
58
Kazak - Cungar ilişkilerinde, toprak problemi savaşların yegâne sebebi
değildi. Şiddetli çekişmelerin bir diğer sebebi, her iki tarafın da ticaret yollarını
kontrol etmek ve bu yollarda avantajı elde etmek istemeleriydi.
Bu koşullar altında, Cungar feodalleri Kazaklara kuvvetli bir saldırıda
bulunmaya karar verdiler ve Kazakistan ve Orta Asya’yı istila etmek üzere
organizasyon yaptılar, istila için seçilen zaman, kış bittikten sonra Kazak ağıllarının
yaylaya gitmeye hazırlandığı, ilkbahardı.128
1723 yılında büyük bir kıtlık oldu. Kazakların deyişiyle, Kayın savgan129,
aktışkan (Beyaz tıçan) yılıydı. Şubat ve Mart aylarında Cungarlar Büyük ve Orta
Kazak cüzlerinin göçer ordugâhlarına saldırdılar. İstila, yedi büyük koldan hareket
eden 70 bin kişilik bir ordu ile gerçekleştirildi. Bu kollara Galdan Tsiren, Hulan,
Amursana, Seren Dorji, Lama Dorji, Şuan Rabdan ve Şunidaba önderlik ediyordu.
Düşman çeşitli yerlerde bozguna uğratılmak üzere organizasyon yapılmıştı ancak
kuvvetler eşit değildi. Kazak klanı Sadırlar, Talaş ve Arış Nehirleri arasındaki
Boralday Nehri kıyısında bozguna uğratıldı. Cungarlarla esas savaş Seyhun önlerinde
gerçekleşti.130
İstilacılara karşı aktif direnç organizasyonu yapılmaya başladı. Batur
Kabanbay ile Batur Ayşibek Türkistan’ın savunmasını organize ettiler. Küçük Cüz
Hanı Ebu’l-Hayr 30 bin kişilik bir ordu topladı, Orta Cüz Hanı da 20 bin kişilik bir
orduyu harekete geçirdi. Ancak çok büyük çabalara rağmen Kazaklar Cungar
saldırılarına karşı direnemediler. Düşman çok kuvvetliydi ve dağınık Kazaklar geri
çekilmek zorunda kaldılar.131
Kazak destanlarında, Küçük Cüz “Savran aynalgan”, yani atik, süratli Sauran
olarak ifade edilir ve kuzeye gitmişlerdir. Yenilgiye uğramış olan ülkeyi A. I.
Levshin şu şekilde anlatmakta, idi: “Bu değişim kaçınılmaz yıkım ve ölümü getirdi.
Sürüler gün be gün azaldılar, mal takası durdu, yoksulluk ve keder evrensel hale
geldi, bazıları açlıktan öldüler, diğerleri karılarını ve çocuklarını terk ettiler.
128
Kazak Sobet Entsiklopedyası, Almatı, 1975, VI, 476.
Bu yıl beyaz fare yılıydı ve o kadar büyük açlık vardı ki; insanlar kayın yapraklarını yiyorlardı
130
Orhan, D, “Kazak-Kalmuk (Cungar) Savaşları”, a. g. e, s. 674-675.
131
Kazak Sobet Entsiklopedyası, Almatı, 1975, VI, 476; Orhan, D, “Kazak-Kalmuk (Cungar)
Savaşları”, a. g. e, s. 674-675.
129
59
Sonunda kaçış durdu, ama nerede Göçebe kavimlere hiç bir rahatlık sağlamayan, en
istenmeyen ve en sakıncalı yerlerde. İki kötüden, kendilerine şimdi değilse bile
gelecekte olabilecek bazı avantajlar vaat edeni tercih etmek daha kolaydı.
Umutsuzluk, onları eskiden yaşadıkları yerlere dönmenin gerekliliğine ikna etti ve
yoksulluk bu amaca ulaşmak için önlemler almaları gerektiği hususunda telkinde
bulundu. Tehlike, iç çekişmeleri unutturup onları barıştırdı, ortak bir anlayış
oluşarak hepsi tek bir halk olmaya yöneldi”.132
1723-1725 arasındaki Cungar istilasında en çok ölü ve yaralıyı Kırgızlar ve
Karakalpaklar vermişlerdi. Bu sebepten ötürü Kazaklar Cungar istilasının ana
hücumunu karşılamayı kendileri üstlendiler. Bu yüzden Orta Asya’nın diğer
halklarının Kırgızlar, Özbekler, Karakalpaklar durumu daha az trajik oldu.
Orda-bas’ta 1726’da üç cüzün temsilcilerinin katıldığı bir kurultay toplandı.
Baturlar arasında birlik sağlandı. Beyaz at kurban edildi; bu, Cungarlara karşı savaşta
sadakat ve birliğin sembolü idi. Dağınık Kazak birliklerinin lideri olarak Ebü’l-Hayr
Han seçildi.133
Günümüze kadar ulaşan destanlardan Küçük Cüze bağlı üç klanın ve Büyük
Ordu’nun bir bölümünün Cungarlarla Sarı Arka’nın güney sınırında çarpıştıkları
öğrenilmektedir. Bu savaşa Batur Taylak (Küçük Ordadan) ve yeğeni Batur Saurık
(Büyük Orda, Ozaktı, Taşyürek) önderlik ettiler. Bulantı ve Bulentı Nehirleri
kıyısında ve Kara-Sıyir bölgesinde Cungarlar yenilgiye uğratıldı. Kalmukların ölüm
yerleri aynı şekilde anılmaktadır: “Kalmık kırılgan”. Cungar boyunduruğundan
kurtulmak için şekillenen çağrıya Üç Alaş’ın oğlu cevap vermişti.134
Ancak Cungarlara karşı savaşın en kritik dönemi 1729 yılındaydı. Balkaş
Anrakay’ın 120 km. güneyinde büyük bir savaş oldu. Bu yerin adı “İt İşgen Ala-kul”
(köpeklerin bile su içmek istemedikleri Alagöl) oldu. Ardından Cungarlar, Orda-Bası
Dağı’nda, Badam Nehri vadisinin eğimli yamaçlarında, Arıs Nehri’ne sol taraftan
karışan kolun bulunduğu yerde yenilgiye uğratıldı.135
132
Levşin, A I, Kırgız-Kazak Dalasının Sıpattaması, Almatı, 1996, s. 91-92.
Abuyev, Kadircan, Kazakstan Tarihının “Aktandak” Betterinen, Almatı1994, s. 19-20.
134
Kasımbaev, C, “Congar-Kazak Tartısındagı Sayasi cane Askeri Meseleler”a. g. e, s. 26.
135
Orhan, D, “Kazak-Kalmuk (Cungar) Savaşları”, a. g. e, s. 674-675.
133
60
Kabanbay Batur, 1724 ve 1725 yıllarında Türkistan’ın savunulması için
Alakol Gölü kıyısında yapılan savaşta, 1728’de Şubar-deniz Nehri yakınında,
1729’da Balkaş’ın güney kıyısındaki Bulantı’daki savaşlarda ve destanlara göre
Şagon yakınlarında ve 1730 yılında İli Nehri’ndeki savaşlarda yer almıştır.
Kabanbay’ın babası XVII. yüzyılın 40’lı yıllarında gerçekleşen Cungar saldırılarına
karşı savunmayı organize eden ünlü Batur Calontos’dur.136 Kazak Hanlığı ile Cungar
Hanlığı arasındaki savaş, Kazak Hanlığı parçalandıktan sonraki dönemlerde de
devam etti.
Ancak 1751-1757 yıllardan itibaren içerdeki mücadeleler, dışarıda çeşitli
bölgelerdeki komşularla yapılan savaşlar Cungar Hanlığı’nı zayıflattı. 1758 yılında
Tsin Çin, Cungar Hanlığı’na bir saldırı başlattı, hemen her şey yakılıp yıkıldı ve
Cungar halkı öldürüldü. Böylece en sonunda Cungar Hanlığı Orta Asya tarihinden
tamamen silindi ve tarih toprağına gömüldü.137
Bu iki göçebe millet, Orta Asya’daki iki göçebe askerî federasyondu. Onların
kuvvetli olması Rus İmparatorluğu ile Cin İmparatorluğuna büyük bir tehlike
doğduruyordu. Rus ile Çin, Kazak Hanlığı ile Cungar Hanlığı’nı zayıflatmak için bir
birine düşürmeye çalışıyordu. Böylece ikisin de zayıflatarak, aralarlında paylaşmak
istemişti. Bundan dolayı Rus ile Çin Cungarlara silah yardımını yaparak Kazak
Hanlığı’na saldırmalarına kolaylık sağlamıştı. Cungar Hanlığı’nın böyle destekli
güce sahip olması ve Cungar askerlerinin silahları arasında fitilli ateşli silahlarının
olması bakımından Kazak ordularından kuvvetli idi. Bu bakımdan Kazak Hanlığı’na
en büyük tehlikeyi Cungar Hanlığı oluşturdu. Cungarların Kazak topraklarına
saldırıları (1636-1684, 1694, 1711-1712,1714-1717, 1723-1727) Kazak Hanlığı’nın
tarihi yönünü değiştirdi ve Kazak Hanlığı’nın çabuk parçalanmasına yol açtı.
Sonuçta Kazak Hanlığı üç büyük hanlığa bölünerek, Rus Çarlığı, Çin İmparatorluğu
ve Orta Asya Hanlıklarının himayesine girdi. Böylece Orta Asya’nın kuvvetli iki
göçebe halkı tarih sahnesinden silindi.
136
137
Orhan, D, “Kazak-Kalmuk (Cungar) Savaşları”, a. g. e, s. 678-679.
Orhan, D, “Kazak-Kalmuk (Cungar) Savaşları”, a. g. e, s. 682-683.
61
1.8. Kazak Hanlığı’nın Parçalanması ve Rus Çarlığı’nın
Himayesine Girmesi
Kazak hanları Kasım Han, Esim Han, Haknazar Han, Şigay Han ve Tavke
Han Kazak tarihinde önemli iz bırakan hanlardan idi. Bu hanlar dönemi de Kazak
Hanlığı’nın en parlak yükselme, gelişme ve güçlü dönemi idi. XVII. yüzyılın
sonunda Tavke Han Kazak Hanlığını üç Orda’ya bölerek, her ordaya birer sultan
tayın etmişti. Tavke Han Kazak Türklerinin idaresini kanunî esaslara göre bir daha
tanzim etmiştir. Onun zamanında her Üç Orda’nın yaylak ve kışlakları tespit edilmiş,
her birine ayrı damga verilmiştir. XVII. yüzyılın sonlarında XVIII. yüzyılın
sbaşlarına kadar Tavke Han kazak birliğini sağlayarak, bu dönemlerde parlak bir
dönem oluşturmuştur.138
Tavke Han’ın ölümünden sonra Kazak Hanlığı XVII. yüzyılın başlamasıyla
mutlu ve huzurlu yılları bitip, acı yılları da başlamış oluyordu. XVIII. yüzyılın
başından itibaren, yüzyıllar boyunca Kazak halkı kuzeyden gelen Cungar istilası,
güneydoğudan gelen Çin saldırıları ve hatta zaman zaman güneydeki Kokan, Hive,
Buhara Hanlıklarından gelen darbeler arasında milyonlarca canı ve kanı pahasına
özgür olarak yaşama mücadelesini verdi.
XVII. yüzyılın başlarından itibaren Cungar ordularının Kazak ülkesine
düzenlediği saldırı ve yağmaları giderek yoğunlaşmıştır. Aslında XVI. yüzyılın ikinci
yarısında da Kazak halkı çeşitli Cungar saldırıları ile karşı karşıya kalmıştır. Ancak
dönemin
güçlü
hanları olan Haknazar ve
Tevekkel Han bu saldırıları
durdurabilmiştir. Fakat bu güçlü dönemde bilhassa XVI. yüzyılın ikinci yarısında
kuzeyden gelen Rus tehdidine rağmen ısrarla güneydeki soydaş yurtlarına doğru
genişleme stratejisi sürdürülmüş, bu sebeple zaman zaman hem kuzeyde, hem de
güneyde olmak üzere iki cephede birden sürdürülen savaşlarla halk ve Hanlık bitkin
düşürülmüştür. Yine de bu yorgunluğun üzerine ardı arkası gelmeden devam eden
138
Rıspayev, K, a. g. e, s. 72.
62
Cungarların seferlerine karşı Kazak Hanlığı 200 yıl boyunca direnmiştir.139 Ç.
Velihanov: “XVIII. yüzyılın ilk dönemleri, Kazak halkı için çok korkunç bir zamandı.
Her taraftan Cungar, Idil Kalmukları, Yayık Kozakları ve Başkurtlar, Kazak
Hanlığının malını mülkünü istilâ ederek ailelerini esir olarak götürmüşlerdi”, diye
yazmıştır.140
1730 yılında Bolat Han’ın yerine geçen oğlu Ebulmembet Hanla Küçük Orda
Han’ı Ebu’l-Hayr Han arasında ihtilaf çıktı. Bütün Orda’nın hanı olma isteğini
Kazak beylerine kabul ettiremeyen Ebu’l-Hayr Han, Ebulmembet Han’ın
hükümranlığını tanımak istemediğinden 1731’da Küçük Cüz’ün bağımsızlığını ilan
etti. Bunun sonucu olarak Kazak Hanlığı tam manasıyla küçük küçük üç hanlığa
bölündü.141 Çin kaynaklarına göre Rusya Çarlığı, Cungarları Kazaklara karşı
kışkırtarak, onlara saldırmalarını sağlamıştır. Bunun sonucunda da Kazakların
Ruslardan yardım istemekten başka yapacakları bir şey bulunmamaktaydı.
Kayıp ve Ebu’l-Hayr Hanlar, Kazak ordalarının gerçek bir tehlike ile karşı
karşıya olduğunu ve dış siyasetin karmaşıklığa yol açtığını anlayarak, Rus Çarına
elçi göndermiş ve onların himayesi altına girme teklifinde bulunmuşlardır.142
Rus Çar’ı VI. İvan 1522’de Kazan Hanlığını, 1556’da Astrahan Hanlığını ve
1558’den itibaren de Sibirya’yı istila ederek ele geçirmiş ve ele geçirdiği Tatar
Başkurt ve Sibirya Türk ülkelerinde sömürgecilik siyaseti hususunda büyük tecrübe
sahibi olmuştur. XV.-XVI. asırlarda Kazaklar Rusların daha çok dikkatini
çekmişlerdir. Nitekim Kazakistan 1570’li yıllardan itibaren Rusya’nın komşusu
olmuştur. I. Petro bölgeyi istila etmek maksadıyla yukarı İrtış ve doğudaki toprakları
ele geçirmeye karar vermiştir. Bu amaçla Orta Asya’daki durumu öğrenmek ve ticarî
imkânlar sağlamak amacıyla albay İvan Bucholz’u göndermiştir. Heyetin görevi, İrtış
vadisinde kalelerin kurulması idi. 1716’da Omsk, 1717’de Jelezinskaya, 1719’da
Semipalatinsk ve 1720’de Ust-Kamenogorsk kaleleri inşa edilmiştir. Ayrıca I. Petro
idaresi altında İrtış, Sibirya ve Kolıvanskiy hatlarının da temeli atılmıştır. Kalelerden
139
Mincan, N, a. g. e, s. 310.
Valihanov, Ç, a. g. e. s. 31.
141
Ferhat, T, “Kazak Hanlığı” a. g. e, s. 653.
142
Asfendiarov, S, a. g. e, s. 179-180.
140
63
oluşan söz konusu hatlara çok sağlam ve iyi eğitilmiş silahlı asker gönderilmiştir. Bu
garnizonlar stratejik yönden oldukça önemli yerlerde bulunduğu için Cungarların
istilasını
müdafaa
etme
rolünü
oynamıştır.
Ayrıca
Cungar
tehditlerinin
zayıflamasından sonra kaleler, Kazakların sömürgeleştirilmesinin ilk adımını
oluşturan yerler haline gelmiştir.143
Aynı dönemlerde Prens Bekoviç-Çerkovskiy Hazar (Kaspiy) denizinin doğu
kıyılarını inceleyerek, bölgenin bir haritasını çizmiştir. I. Petro, Senato başkanı İ.
Kirilov ile Dışişleri Kurulu tercümanı ve Çarlık Rusyası’nın en önemli
diplomatlarından olan A. Tevkelev’den, Kazakların Rus himayesine girme projesinin
hazırlanmasını istemiştir. Çar, A. Tevkelev’e: “Kazak ordaları Rus himayesine
girmek istemezse bile, masraflar ne kadar büyük olursa olsun bütün ordaları Rus
imparatorluğun himayesinde görmek istiyorum”, demiştir. Ancak I. Petro’nun ölümü
ile bu projenin gerçekleşmesi bir süre gecikmiştir.
XVIII. yüzyılın başlarında Kazak Hanları Rusya’ya birkaç elçi grubu
göndermiş ve Rus himayesi altında olan Ural Kazakları, Başkurt ve Kalmukların
Kazak topraklarına akınlarının sona erdirilmesi ile Cungarlara karşı bir ittifak
kurulmasını istemişlerdir.144
1726’da Rus elçisi Maksut Yunusov, Rusya’nın Cungarlara karşı yardım
edeceğine dair Ebu’l-Hayr Han’a söz vermiştir. Kazak Han’ı, Koybagar Kobyakov’u
elçi olarak Rusya’ya göndermiştir. Kazak büyükleri ile Küçük Orda’nın soyluları
tarafından yazılan raporda “Biz Kazak halkı, Voljsk Kazakları gibi Rus himayesine
girerek, Ural nehri çevresi ve Başkurt eski bozkırlarında göçebe hayatını sürdürmek,
Ufa’daki esirleri geri almak, Yayık Kozakları ve Başkurt tehlikesinden kurtulmak ve
Rusya’ya serbest geçiş yapmak istiyoruz”, diye yazmışlardır.
Rus Çariçesi, Ebu’l-Hayr Han’a hediye olarak bir kılıç, samur kürkü, kara
tilki derisinden iki şapka, çuha v.s göndermiştir. Fakat sadece Han yemin ettikten
sonra bunları ona sunmuştur. Tevkelev 1731 Ekim ayında Ebu’l-Hayr Han’ın yanına
143
Kazak SSR Tarihi, a. g. e, s. 243-244; Budak, Feyzullah, KAZAKİSTAN Dünü, Bugünü, Yarını.
Ankara, 1999, s. 32-33.
144
Kazak SSR Tarihi, a. g. e, s. 252.
64
gelmiştir. Rus hâkimiyetini tanıyan ve yemin eden Ebu’l-Hayr Han, ondan sonra
Bökenbay, Yeset-Batır ve Hudaymendı-Mırza kendi adlarına antlarını vermişlerdir.
Sonradan bunlara Kazaklardan yirmi dokuz soyun temsilcileri de katılmıştır. Herşeye
rağmen böylece, Küçük Orda topraklarının Rus imparatorluğuna katılmasının ilk
adımları atılmış oluyordu. 1732’de A. Tevkelev Ebu’l-Hayr Han’ın elçileri ile
birlikte Rusya’ya dönmüştür. Ebul’Hayr Han elçileri ile oğlu Eralı Han’ı da
Rusya’ya göndermiştir. St. Petersburg’da geçen son görüşmeler sonucunda Küçük
Orda resmi olarak Rus himayesi altına girmiştir. Küçük Cüz 1731’den 1820’ye kadar
tabi ki Rus himayesinde olmasına rağmen bir hanlık olarak hayatını sürdürdü. 1822
yılından sonra Rus Çarlığı Küçük Orda’nın yönetim sistemini kendi ellerine alarak
Hanlık yönetimine son verdi.145
Ebul’Hayr Han’ın Rus himayesine girme anlaşmasını imzalamasından sonra
Ruslar, Kazakistan’da sömürgeci bir siyaset uygulanmaya başlamıştır. Ruslar
tarafından kalelerin inşa edilmesi ile göçebe Kazak halkının toprakları da azalmıştır.
Rus Çarlığı yavaş yavaş Kazak topraklarını işgal etmeye başlamıştır. Daha önceleri
hiç değilse bazı boy beylerini ikna ederek belli yerlere kaleler inşa etmiş olan Ruslar
18. yüzyıldan sonra artık istedikleri yerde kaleler inşa etmeye, bazı bölgelere
Kazakların girişini yasaklamaya, Kazak halkına bazı haksız ve ağır vergiler koymaya
başladılar. Bu siyaset, çok uzun bir zamana yayılarak plânlanmış, tarihte eşine ender
rastlanan bir istila yöntemiydi. Rusların Kazak topraklarında adım adım ilerlediği bu
dönemlerde, kendi aralarında muhtelif parçalara bölünmüş olan Kazak Hanları, işgal
güçleri ile iyi ilişkiler içerisinde kalarak kendi hanlık statülerini devam ettirme
gayreti içerisindeydiler.146
Orta Cüz ise Abılay Han döneminde kuvvetlenmiştir. Çünkü Abılay Han, bir
diplomat olarak, dış siyasetini hem Rusya hem de Çin ile ilişkiler kurarak
yürütebilmiştir. Bu iki büyük imparatorluk arasında kalmak ve aynı zamanda
bağımsız olmak kolay bir iş değildi. Abılay Han’ın uyguladığı uzak görüşlü siyaset
sayesinde Kazak Hanlığı’nın bir parçası olan Orta Orda hanlığı yeni savaş ve
145
146
Asfendiarov, S, a. g. e, s. 177.
Saray, M, a. g. e, s. 37.
65
çatışmalardan kurtulmuş, Sibirya ticaret yollarına çıkma ve Sincan (Doğu Türkistan)
ile ticari ilişkiler kurma olanağına sahip olmuştur. Ve bir süre boyunca Abılay Han
Üç Cüzün başın bir araya getirerek kendi hâkimiyetin sürdürmüştür. Hatta
Kırgızların bile Hanı olmuştur. Çin diplomasisi, Orta Orda’yı kendi taraflarına
çekmeye çalışmıştır, onlara Ruslarla savaş durumunda yardım edecekleriyle ilgili
sözler vermişlerdir. Ancak Abılay Han kimseyi dinlemeden her iki tarafla da ilişki
kurmuştur.
Ancak
bu
ilişkilerin
hiçbiri
kalıcı
ve
sağlam
bir
ilişkiyi
hedeflememekteydi. Çünkü onun tek amacı, Kazak Hanlığının bağımsızlığını
korumaktı.147 Abılay Han’ın on yıllık iktidarı sırasında Kazak halkı birlik beraberlik
içinde yaşamıştır. Halkın huzur ve barış içinde yaşaması için elinden geleni
yapmıştır. Hanlıkta bahadırların desteğini alarak iyi eğitilmiş bir askeri birlik
kurmuş, hem ülkenin içindeki düşmanlara hem de Özbek ve Kırgızlara karşı
savaşmıştır. Abılay Han’ın üstün yetenekleri sayesinde halkın kültürel ve ekonomik
hayatında birçok gelişmeler gerçekleştirilmiştir. Abılay Han’dan sonra Orta Orda’nın
başına büyük oğlu Abdullah geçmiştir. Abdullah Han, Orta Orda Kazakları üzerinde
baskıları önleyecek ve onları babası gibi selâmete çıkarıp, akıllı ve dirayetli bir
siyaseti uygulayacak bir lider değildi. Bunu fark eden Ruslar, Orta Orda üzerindeki
baskıyı arttırmaya başladılar. Abdullah Han, babası Abılay Han gibi Çin tarafına
meylederek bu Rus baskısını önlemeye çalışmış ise de, bunda muvaffak
olamamıştır.148 Bundan sonraki yıllarda M.Seperansky tarafından 22 Haziran
1822’de hazırlanan ve 319 maddeden meydana gelen “Sibirya Kırgızları Statüsü”
adlı kanunname 1824 yılında Orta Cüz için uygulandı. Bu kanunnameye göre Rus
hükümeti Orta Cüz’de hanlık yönetimini kaldırdı.149
Ulu Cüz toprakları Rusya’dan uzak olması sebebiyle Rusların bu bölge ile
ilgilenmesi daha sonraki dönemlere rastlamaktadır. Rusya Küçük Cüz ve Orta Cüzde
kontrolü sağladıktan sonra Ulu Cüz’e de baskı uygulamaya başladı. Bu baskılar
sonucu diğer cüzlere nazaran ilişkisi daha az olan Ulu Cüz Han’ı Süyik Sultan XIX.
yüzyılın sonunda Rusya hâkimiyetine girmek zorunda kaldı. Böylelikle Rusya
147
Rıspayev, K, a. g. e, s. 100-101.
Kasımbayev, C, İstoriya Kazahstana, Almatı, 2004, s. 40-41.
149
Rıspayev, K, a. g. e, s. 111.
148
66
Kazakistan’ın tamamını hâkimiyeti altına almış oldu.150
Tarih ve etnoloji bakımından Kazaklar, Türk kavimler gurubunun Kıpçak
bölümüne dâhildir. Bu bölümde Kazaklardan başka Özbek, Nogay, Başkurt ve Tatar
Türkleri bulunmaktadır. Kazak Hanlığı’nın asıl nüfusunu teşkil eden Kazaklar,
muhtelif devirlerde geniş bozkırlardan göç eden Türk kavimlerinin bakiyeleriyle,
Sibirya kavimleri ve Moğol Kalmuklarının birleşmesi sonucu 15.yüzyılda teşekkül
etmiş bir topluluktur.
1456 yılında Kerey ve Canibek Sultanların bu bölgede Kazak Hanlığı’nı
kurması sonucu Kazak halkı etnik bir topluluk olarak tarih sahnesine çıkmış oldu.
Kazak Hanlığı sınırlarını doğu yönünde genişletmek için Ebu’l-Hayr Hanlığı ile
mücadeleye devam etti. Bu dönemde Ebu’l-Hayr Han’ın yerine han olan Şeybani
Han ile Kazak Hanlığı arasında uzun süre mücadele başlamıştır ve sonucunda
Şeybani Han güç kaybetti. Şeybani Han’ın ölümünden sonra Sırderya boyundaki
şehirlerin kontrolü Kasım Han’ın eline geçti. Sayıları 1 milyona ulaşan, aynı Türk
dilini konuşan ve geçim kaynağı hayvancılık olan Kazakları Kasım Han kendi siyasî
otoritesi etrafında birleştirmeyi basardı. Kasım Han zamanında Kuzey komşusu
Nogay Hanlığı iç mücadeleler yüzünden zayıfladığından Nogay Hanlığı’ndan bir
grup halk ta Kazak Hanlığı’na katıldı. Bu dönem Kazak Hanlığı’nın en güçlü dönemi
olmuştur.
Haknazar Han zamanında kuzeyde Nogay Hanlığı zayıfladığından dolayı bir
kısım halk Kazak topraklarına göç etti. 1550’li yılların sonunda Sırderya boyundaki
ticaret merkezlerini almak için uğraşan Haknazar Han, Kazak siyasi birliğini yeniden
sağladı. Haknazar Han’ın ölümünden sonra yerine Tevekkel Han, han oldu. Onun
zamanında Buhara Hanlığı ile savaşılarak Türkistan(Yesi), Taşkent ve Semerkand
şehirleri ele geçirildi. Tevekkel Han, Buhara Hanlığı ile yaptığı mücadelede destek
alabilmek için Rusya ve İran ile de işbirliği kurmaya çalıştı. Aynı dönemde
Tevekkel, Özbeklerle yaptığı savaşta yaralandı ve 1599 yılında öldü. Tevekkel’in
ölümünden sonra yerine halefi Esim Han (1599-1640) geçti. Esim Han dönemi
karışıklıklar ve Kazakistan’a saldıran Kalmuklarla mücadeleyle geçti. Esim Han’dan
sonra Tavke Han zamanlarında da Kalmuklarla mücadele devam etmiş ama
150
Kazak SSR Tarihı, a. g. e, s. 259-260.
67
Kazakistan’ın Kalmuklar tarafından işgali engellenememiştir. Komşu ülkelerle iyi
ilişkiler kurmak için elçiler yollayan Tavke Han’ın, iktidarının belirgin
özelliklerinden birisi de adet ve kanunların sistematik bir şekilde tespit edilmesidir.
Tavke Han Kazakların bütün adet ve hukuk sistemlerin bir araya getirerek “Ceti
Cargı” adı verilen kanun külliyatını hazırlattı. Tavke Han’ın ölümünden sonra yerine
geçen Bolat Han’la Küçük Cüz Han’ı Ebu’l Hayr Han arasında ihtilaf çıktı. Ebu’l
Hayr Han, Bolat Han’ın hükümranlığını tanımak istemediğinden 1718’de Küçük
Cüz’ün bağımsızlığını ilan etti. Daha sonra 1731 yılı resmî olarak Kazak Hanlığı üç
büyük hanlığa parçalanmıştır.
Böylece 1456 yılında kurulan Kazak Hanlığı kendine has medeni kültürün
oluşturdu. Kazak Hanlığı göçebe medeniyetinin en yüksek tepesine çıkmıştır dersek
abartmış değiliz. Şimdi Kazak Hanlığı’nın medeniyetinden bağseteceyiz.
68
II. BÖLÜM
KAZAK HANLIĞI’NIN KÜLTÜR VE MEDENİYETİ
Bu bölümde Kazak Hanlığı’nın yaşadığı dönemdeki kendine has göçebe
kültür ve medeniyetinden bahsedeceğiz. Kazak Hanlığı eski Türk Kağanlığından
başlayıp, Altın Orda İmparatorluğuna kadar ki dönemlerde çok yönlü, çok kültürlü
bir süreç geçirerek sentezleşti ve ortaya
dönemin siyasî, kültürel ihtiyaçlarını
karşılayacak bir medeniyet çıkardı. Şimdi bu bölümde Kazakların devlet sisteminden
başlayarak, ordu, yargı, devlet kurumları, Kazak Hanlığı’nın dönemine ait olan
ekonomik ve sosyal hayatları ele alınacaktır. Ayrıca Kazakların dinî tutumlarından
da söz edilecektir.
2.1. Devlet Sistemi
Kazak Hanlığı’nın başında bütün sultanların bağlı bulunduğu bir han
bulunmakta idi. Kazak Hanları bu sultanlar arasından seçilirdi. Han seçimine
sultanlarla birlikte beyler de katılırdı. Hanın danışma mercii niteliğindeki sultanların
ve beylerin katıldığı “Kenges-(divan)” savaş, diplomatik sorunlar ve arazi
anlaşmazlıkları gibi önemli konularda karar alınacağı zaman toplanırdı. Bütün ülke
hanın malı sayılırdı. Hanın hükümdarlığı ömür boyu sürer ve tahtı yakınlarına miras
yoluyla geçerdi. Miras hakkı önce kardeşlere sonra çocuklara daha sonra erkek ve kız
kardeş çocuklarına ait idi. Geleneklere göre gerekli koşulları taşıyan taht varisi
sultanların ve beylerin kurultayında han seçilirdi.151
Hanlara devlet yönetiminde sultanlar yardım etmekteydi. Hukukî olarak
birçok yetkileri olan sultanların, hanlık tahtına seçilebilme hakkı vardı. Sultanlardan
sonra yetkili kişiler ise “Bey-(Biy)”lerdi. Beyler kabile ve boyları yönetirlerdi. En
ünlü beyler hanın yanındaki “Beyler İstişare Kuruluna” üye idiler. Beylerin aynı
zamanda ordu komutanlığı ve mahkeme hâkimliği görevleri de bulunmakta idi.152
151
152
Kazakistan Tarihi, II, 276-277.
İsmail, Z, a. g. e, s. 55.
69
Hanların ve sultanların kendilerine bağlı sürekli savaşa hazır durumda olan askerî
birlikleri vardı. Bu birlikler aynı zamanda vergi toplamakla da yükümlüydüler. Bu
birliklerin dışında her boyun kendisine ait askerî birliği bulunmaktaydı. Her birliğin
kendi sancağı ve “Uran” denilen savaşa çağrı nidası vardı. Genel ordu belli
miktardaki bu tür birliklerden oluşurdu. Ordunun başkomutanı olarak han savaş ilan
etmek ve barış yapmak hakkına sahipti.153 Halkın yaptığı tarım ve hayvancılık
faaliyetlerinden alınan vergiler ile askerî seferlerden elde edilen ganimetler hanların
başlıca gelirlerini teşkil etmekteydi. Halktan alınacak vergilerin oranını hanlar
geleneksel hukuka dayanarak belirlemekteydiler.154
2.1.1. Ordu
Askeri geleneklerin göçebe halkı için rolü çok büyüktü. Askerî görev onların
en önemli ve ortak görevlerinden biriydi. Aslında bozkır halkı tamamen silahlanmış
bir toplum idi. XVI asrın İngiliz gezgini ve diplomatı Aral bölgesinin göçebeleri için
”avlanmaya veya eğlenceye, hiçbir zaman yay, ok, kılıç olmadan çıkmaz”- demişti.
Silahlanmak bir avcının yasal hakkı olmasıyla beraber, zorunluluğu idi. Mesela halk
toplantılarında silahsız erkeğe söz hakkı verilmemiş, hatta onlara yaşça küçük olanlar
bile yer vermezmiş.
Göçebe Kazaklarda daima kalıcı asker yoktu, ancak ihtiyaç olduğu vakit
soydaş taifesinden oluşan ordu toplanırdı. Soydaşlardan oluşan bağımsız askerî
kışlalar olurdu. Onu soy lideri yönetir. Her bir ordunun kendine ait bayrağı ve marşı
olurdu. Böyle bağımsız askeri birlikler milletin askerini savunma gücünü oluşturdu.
Millet lideri aynı zamanda askeri de yönetirdi. Askerin komutanlığını han yapardı,
savaşlarda cengâverleri direkt kendi yönetip, zorluk ve tehlikeleri beraber yaşardı.
Kazak hükümdarı acil durumlarda 300-400 bin asker toplayabiliyordu.155 Mesela
Ruzbehan’nın dediğine göre Kazakların ağa hanı Burunduk Kazak milletinin her bir
tarafına: “saldırı için ata konun” dediğinde anında dört bin bahadır gelirmiş.
Babur’un (1483-1530) malumatlarına baktığımızda, Burundığın mirasçısı Kasım
Han’ın yaklaşık 300 bin askeri olduğu söylenir. Aslına bakarsak hiçbir Kazak
153
Magauin, M, a. g. e, s.186.
Kazak SSR Tarihi, a. g. e, II, 348.
155
Kazakistan Tarihi, II, 470.
154
70
hanının emrinde bu kadar çok asker olmamıştır. İstatistik araştırması asker
dairesindeki cengâver sayısının ortalama 30-50 bin olduğunu gösteriyor. Askeri
seferlerde kazak hanları ordusunu güçlendirmek için çevre köylerden destek
isteyerek hareket etmiştir. Burunduk Han onun bu ricasını yerine getirmek için
onunla Sozak vilayetine yola çıkmış, Sozak ve Karakurum adamlarından “yaya ve
atlı asker” oluşturup, onları büyük asker ordusuyla birleştirip, Şaybani Han’a
saldırmıştı. Başka malumatlara göre Tevekkel Han’ın 1598’deki Maveraünehr
saldırısında onun asker ordusunda Kazaklardan başka “Taşkent’le Türkistan
sultanları, Kırgızlarla Kıpçakların” olduğu söylenir. Kazak hanlığının bu seferindeki
asker sayısı 90-100 bin civarındaydı.156
Kazakların ana silahı yay ve kılıç olmuştur. Cengâverlerin silahlarının türleri
yarım ay şeklindeki uzun saplı balta, topuz, ağır topuz, çift başlı topuzdur. Mesela
Şeybanî toplumunun, Deşti Kıpçak sultanının harpteki hali şöyle tarif edilir.
“Gövdesinde gök renginde zırh, başında güneş parıltılı başlığı, belinde kuşak,
kuşağında kılıç”. Kazaklar silahları kendileri yapmış, hazırlamıştır. Onlar oku kayın
ağacından, yay telini koyun bağırsağından, ok uçlarının kılıflarını koyun derisinden
yapmışlar, kurşun sıkan tüfekleri az kullanmışlar, fakat kurşun hazırlamayı iyi
bilmişlerdir.157
Göçebelerin mecburi silahı cengâver bayrağı olmuştur. Bu bayrağın en az iki
vazifesi var: onlar önemli ve kutsal sembol, çatışmada askerî yönetmenin en verimli
silahı. Her bir soyun, her bir milletin sultanının ve elbette her bir hanın kendine özel
bayrağı olmuştur. Yerleşmiş geleneklerine göre bir han bayrağının sayısı dokuza
ulaşabilmiştir. “Tokuz Tulı Han” (dokuz bayraklı han) denildiğinde onun şanı,
şöhreti anlaşılırdı. Bayrak sadece iktidar nişanı değil, aynı zamanda komutan ve
askerlerin cengâverlik şanı ve namusu idi. Ana bayrak barış zamanında milletin
kutsal emaneti olarak saklanır, sadece savaş zamanında çıkarılır. Harp zamanında bu
bayraklar silahtara veya hanlara emanet edilirdi. Bayrağı özel kuvvet askerleri
beklerdi. Harp esnasında bayrağı ele geçirmek için şiddetli mücadele verilirdi.
156
157
Kazakistan, Tarihi, II, 471.
Valihanov, Ç, a. g. e. s. 28.
71
Bayrak taşıyan cengâverin ölmesi, cengâverlerin kargaşasına sebep olurdu, bayrağın
yere düşmesi veya kaybolması ise mağlubiyet demekti.158
Göçebelerin askeri hayatında kendine has bazı farklılıkları vardı. Göçebe
çobanlar komşu çiftçilere yapacağı yolculuğunu genelde sonbahar otlağından sonra
yapardı. Çünkü binecekleri atların sağlıklı ve güçlü, uzun oyla dayanıklı zamanları
idi. Çiftçiler ise hasat zamanından sonra yaparmış.
Savaşa çağrıldığında her bir cengâver en az iki at ve silahlarıyla çıkmak
zorundaydı. Step göçebelerinin hafif atlı askerleri hızlı hareket etmesiyle fark
ediliyordu ve her zaman ve her yerde onlar saldırı için büyük güçleri
toplayabiliyordu. Savaşa dikkatlice hazırlanılırdı; atlarına yem verir, onların
yelelerini tarar, kılıçları ile mızraklarını bileyerek, yayları ile oklarını gözden geçirdi,
askerlik belgelerini hazırlardı. Savaşa girmeden önce cengâverler atlarına örtü
örterek, kendileri zırh giyerdi. Kendi tarafındakileri ile karşı tarafa fark edebilmesi
için kollarına (bileklerine) kendi bayrak renginden kumaş bağlarlardı. Savaş
esnasında bayrak tutan asker en büyük bayrağı kaldırarak askerlerin düşmanlara
cengâverlik tertiple (şartla) girmelerini sağlardı. İlk önce iki taraftan “Dangtı
Maydanga” (şanlı meydana) şöhretli Alpler (yiğit, kahramanlar) teke-tek çıkmışlar.
Bahadırların teke-teklerinden sonra askerlerin deniz gibi karşı karşıya iki taraf
birbirine saldırırdı.159.
Kaynaklarda göçebe Türk taifeleri ile halklarının askerî hüneri hakkındaki
malumatlar pek çoktur. Şöyle bir misal verelim. Eğer asker başılar belli bir durumda
düşman ile atlı askerler savaşmayı doğru görürse, askerlere ihtiyaca göre atlarını
kemerlerine bağlayarak, düşmana okları yağmur gibi yağdırarak, mızrakla saldırıp,
onların yoluna engel olmaya çalışmıştır. Eğer karşı taraf aniden saldırıp, asker safını
düzeltmek mümkün olmazsa, kanatlarını toplayarak daire yapmaya çalışırlar, sonra
mücadele ederek “Moğol örfünce” daire içindeki daireye geçiyorlar. Deşti Kıpçak
göçebeleri saldırıda Tulgane veya Tulgamış usulünü kullanmışlar. Bu usulün, ikisi de
158
159
Kabdildinov, Z, a. g. e, s.181.
Sabırhanov, A, Ulu Betburus, Almatı, 1981, s. 24.
72
Türklerin
etrafını
çevirmek,
döndürmek,
kandırmak,
kafasını
karıştırmak
manasındaki “tulğamak” sözünden çıkmıştır.160
Babur kendi eserinde savaş taktiğini uygulamada Deşti Kıpçak göçebe
Özbeklerinin “çatışmadaki büyük ustalığı” diye sıfatlar ve onu detaylı olarak anlatır.
Babur’un 1501 yılı Şeybani Han’la olan çatışmayı sıfatlamasından kısa bir örnek:
“Karşılaş (düşman) iki asker safı birbirine yaklaştığında, diye yazar. Babur, Şaybani
Han askerinin sağ tarafındakiler benim sol tarafımdan dolanıp, bize arka taraftan
saldırdı. “O arada ben onlara döndüğümde, bizim ön saf… sağ tarafıma geldi.”
“Bizim ön sol sağ tarafta kaldığından, bizim önümüz korumasız kaldı. Düşman
askerleri bize hem önden, hem arkadan saldırmaya, ok atmaya başladı.” Babur,
Kıpçakların savaşı onların yanıltma taktiğiyle biterdi diyor.161
Böylece yaverlerin hepsi beraber ok atıp, atlarını hızlı bir şekilde durdururlar;
geri çekildiklerinde tekrar hızlı bir şekilde koşarlardı. Askeri kahramanlık büyük
saygı, hürmet ile karşılanmış”, daha çok baş kesip, kan döken adam göçebe
memlekette genel saygı görmüştür. Savaştaki kahramanca hareket ve özel taktik
uygulayarak korkmadan, göğsünü gere gere düşman karşısında durana “Bahadır” adı
verilmiştir. Savaş meydanında cesur hareketleriyle göze görünenlere, XI. asırdaki
malumatlardaki gibi, “Tolıbahadır” yani (tam kahraman) ünvanı verilmiştir. Batır
sözü kahraman adamların kendi ismine eklenerek söylenmiştir. Göçebe halkının
herhangi bir kahraman cengâveri bu unvanı alabilirdi. Kazan hanı Tavke’nin özel
mührüne
bakıldığında
onun
batır
unvanını
aldığı
anlaşılır.
Batırların
kahramanlıklarını şairlerle, âşıklar methetmiştir.162
Görüldüğü gibi Kazak Hanlığı’nın askerî geleneği eski göçebe Türk
Kağanlıklardan Altın Orda İmparatorluğundan alan tecrübeler neticesinde kendine
has göçebe askerî medeniyetini oluşturmuştur. Çünkü o dönemde sürekli göç, sürekli
yer değiştirme, yılın dört mevsimi bir yerden bir yere göçme nedenlerinden dolayı bir
arada ordu tutma zor oluyordu. Göçebe askerî medeniyetinin bir özelliği de göçebe
insanının her biri kendisini asker adamı olarak düşünmesidir. Kılıç, mızrak tutabilen
160
Sabırhanov, A, a. g. e, s. 56.
Babır, Zahiraddin M, Baburname, Almatı, 1990, s.146.
162
Babır, Z, a. g. e, s.151.
161
73
her insanın evinin yanında her zaman bir at hazır bulunuyordu. Eğer ani bir saldırı
olduğu sırada “attan, attan, attan” diyorlardı. Bu sözü işiten herkez düşmanın
saldırdığını anlardı ve atlarına koşarak, kendi birliğine katılırdı. Böylece bir anda
düşmanına karşı savunmaya hazır bulunuyordu.
2.1.2. Yargı
Kazaklar’ın hukuk anlayışı ile ilgili önemli adımlar XVI. yüzyılda atılmıştır.
Bu hukuk yaklaşık olarak 16-19. yüzyıllar arasında Kazaklar arasında merî olan
hukuktur. Kazak hukuku önemli ölçüde Yasa’dan etkilenmiştir. Bununla birlikte
Yasa ile o devredeki Kazak toplumunu yönetmek mümkün değildi. Üstelik
İslâmiyet’in Kazaklar arasında yayılışını da göz önünde tutacak olursak, İslâmî bir
takım hükümlerin Kazak hukukunda yer aldığını da görebileceğiz.
Kazaklardaki en yüksek makam olan hanlık makamının hukukî durumundan
başlayarak konuyu incelememiz uygun olacaktır. Han, en üst iktidar sahibi olan insan
konumundadır. Hanın çeşitli görevlerinin yanında toplum bireylerinin uyması
gereken emirleri ve yasaları çıkarma hakkı da hana aitti. Bu hak toplumun mevcut
yapısını ve düzenini koruma görevinin gereğidir. Burada bu, muhtemelen şu anlama
gelmektedir. Gençlerin yaşlılara itaat etmesi, tebaanın reislerine saygı göstermesi,
reislerin de tebaaya karşı yükümlülüklerini yerine getirmesidir.163
Kazaklar’ın bozkır geleneklerini muhafaza ettiklerini ve Cengiz soyundan
gelenlerin tesbit edilmiş haklarına karşı çıkmadıklarını görebiliyoruz. Sultanların
Kazak toplumu içinde elde ettikleri siyasî önem, kaçınılmaz olarak tüm sultanlar için
toplumun diğer üyeleri önünde hukuk prensibine dönüştürülen bir dizi imtiyazları
getirmiştir. Bu özel imtiyazlar, özellikle hanlıkta mevcut olan yasa uyarınca, aynı suç
için farklı sosyal tabakalardan gelen insanların farklı şekilde cezalandırılmasında
kendini göstermiştir.
Ceti Cargı’nın (anayasanın adı) hükümlerinden birine göre, “Sultanı ve
hocayı kim öldürürse, yedi kişilik diyet ödeyecek, sultana veya hocaya sözle yapılan
163
Alpargu, M, “Türkistan Hanlıkları”, Genel Türk Tarihi, Ankara, 2002, V, 299.
74
hakaretin karşılığı dokuz hayvan, dayak atılmasının cezası ise yirmi yedi hayvan
bedelinde olacaktır.” Sultanların diğer imtiyazlarından biri de bedenî cezaya
çarptırılmamaları ve yargıya çıkarılmamaları idi. Cengiz soyundan gelenleri yalnızca
en kıdemli sultan veya han yargılayabilirdi.164
Geleneksel hukuk açısından yargılama hakkı ve yeterliliğine sahip bulunduğu
düşünülen biylerin durumu da önemliydi. Kazak uluslarındaki biyler bazı özel
haklara sahipti. Yönetimleri altında bulunan topluluklar bakımından han hariç
tutulacak olursa sadece biyler “Ceti Cargı” uyarınca yargı egemenliğine sahiptiler.
Ceti Cargı’nın bugün tüm bilinen kayıtlarının soy ve boy önderlerinin sözlerinden
oluştuğu görülmektedir.165 Biylerin altında ise yasal işleri gayri resmî bir şekilde
yürüten aksakallar yer almaktaydı.
Kazaklar’da ceza hukuku ile ilgili başlıca hususları şu biçimde özetlemek
mümkündür. Cezalar içerisinde ölüme kadar uzanan çeşitlilik görülmektedir. Hapis
cezası ile ilgili herhangi bir uygulama bulunmamaktadır. Zaten bu hapis cezasının
uygulanabilmesi de bozkırda son derece güç hatta imkânsızdır. Cezalar arasında
tazminat cezası bulunmaktadır. Cinayetin işlenmesi durumunda tazminat ödenmesi
zorunluluğu ortaya çıkmaktadır. Bu tazminatın ödenmesi konusunda cinayeti işleyen
kişinin akrabalarının da yardımcı olması zorunluluğu bulunmaktaydı. Bu tür
tazminatın ödenmesi ve olaya akrabaların dâhil olması, bir soyun, üyesini kaybeden
diğer soya tazminat vereceği anlamına geliyordu.
Zarar gören aileye verilen tazminat, akrabalar arasında dağıtılırdı.
Öldürülenin soyu bu miktarın yarısını alır ve bunu soy içindeki yaşlı kişiler arasında
dağıtırdı. Diğer yarısı yeniden bölünür, öldürülenin uzak akrabalarına da bir miktar
verilirdi. Ne kadar verileceğini maktulün yakınlarının tespit etmelerine rağmen hiç
verilmemesi söz konusu olmazdı. Uzak bir akraba toplumun yaşlı kişilerine
başvurarak, pay isteyebilir ve kendisine de bu tazminattan pay verilirdi. Geriye kalan
miktar ise kurbanın oğulları arasında pay edilirdi.166
164
Sultanov, T, a. g. e, s. 94-95.
Sultanov, T, a. g. e, s. 102.
166
Alpargu, M, “Türkistan Hanlıkları” a. g. e, s. 300.
165
75
2.1.2.1. Kasım Han’ın Kaska Yolu
Kasım Han’ın Kaska Yolu, Kazak halkının Hanlık devrindeki geleneksel
yapıdaki hukukların toplamıdır. Kasım Han, bunları hanlık döneminde halk
idaresinde uygulamıştır. Kasım Han, memleketin toplum hayatında ayrıcalık
olmaması için birçok göçebe hayatına uygun kanunlar oluşturdu. Bu kanun, bu güne
kadar ağızdan ağza ulaşarak gelmiştir ve yazılı şekli yoktur. Bu kanunun böyle
Kasım Han’ın Kaska Yolu olarak adlandırılmasının bir nedeni eskiden beri göçebe
hayatına ilgili uyuşmayan kanunları atıp, yerine dönemine layık yeni hukukî
kanunları oluşturmasından kaynaklanmıştır.167 Kasım Han, bu kanunu hanlığın idare
sistemine oturtarak neticesinde kuvvetli, merkezi bir otorite oluşturarak halkın bir
hanlığa bağlı olmasını sağladı. Margulan’ın dediğine göre o kanun memleketin siyasi
durumunun gerginliğinden ortaya çıkmıştır. Bu kanun, sözü geçen söz ustaları ile
kendi döneminin bilginlerinin desteğiyle halkın eskiden tutunan “yargı” kanununu
güçlendirmiştir. Son zamanlardaki ilmî araştırmalara göre bu kanuna aşağıdaki
kurallar ilave edilmiştir:
1.
Mülk kanunu (yer davası, mal-mülk davası)
2.
Ceza (suç) kanunu (kişi öldürmek, soygunluk, saldırı yapmak,
hırsızlık yapmak)
3.
Askerî kanun (silahlı asker vazifesi, kışlayı silahlandırmak, er
hakkı, at hakkı)
4.
Elçilik (usta vecizlik, uluslararası ilişkideki nezaketlik,
edeplilik, siyasî öngörüşlülük)
5.
Halkçılık kanunu (cömertlik etmek, yemek, düğün, bayram ve
eğlence kuralları, at yarışı, ödül kanunları, yüzbaşı, binbaşı, tümenbaşı)
167
Margulan, A, “Kasım hanın Kaska Colu”, Kazak Sobet Ensiklopediyası Almatı, 1984, VI, 542.
76
İşte bu kanunların uygulanması Kazak Hanlığı’nı kendi dönemindeki en
kuvvetli devlete dönüştürdü.168
2.1.2.2. Esim Han’ın Eski Yolu
Esim Han’ın eski yolu geleneksel Kazak toplumunun adet-desturlar
kanunlarının toplamasıdır. Bu kanun, “Kasım Han’ın Kaska Yolu” kanunlarına tekrar
uygulayarak yeni bir isim kazandı. İlk önce bu kanunu askerler için kullandı ve sonra
halk arasında uygulamaya başladı. Esim Han döneminde konargöçer hayata ilgili
meseleleri çözmede, ferdi insanların suç işleminde, askeri ve aile hayatında ata-baba
yolu (yani eski geleneksel yargı) ön plana çıktı. Esim Han asırlar süren geleneksel
hukuku ve göçebe hayatının değişmez geleneğine dönüşen sosyal-ekonomik adetleri
bir araya getirerek sınıflaştırdı. Bu nedenle halk bu kanunu “Esim Han’ın Eski Yolu”
diye adlandırdı. Davaları çözmede, hüküm vermede beyler ile kadıların bu kanunları
iyi bilmeleri gerekti.169 B. J. Kuandıkov tarihi kaynakları inceleyerek, “eski yolda” o
dönemdeki Kazak Hanlığı’nın kanunlarını şu şekilde yaptığını söylemektedir:
1. Halk düzeni ile ilgili gelenekler (han fermanı, bahadır, hâkim işi, bey
mertebesi).
2. Bedel verme gelenekleri (sanat bedeli, kan davası (öldürülen kimsenin kan
hakkı), ve bedel işin çözme meseleleri).
3. Dul kadın ve yetime ilgili gelenekler ( amengerlik170 ve dul kadın davasını
çözme yolu).
4. Ceza koyma gelenekleri (can cezası, mal cezası, ar, namus cezası ve
cezaları uygulama düzeni). Bu geleneksel kanunlar o dönemdeki “beyler meclisinde”
incelenerek kabul edilmiştir.171
168
Margulan, A, a. g. e, s. 542; Kuandıkov B C, “Kasım Hannın Jolunan Esimge Deyin” Kazaktın
Ata Zandar, Almatı, 2004, IV, 139.
169
Kazak Tarihi, Taraz, 2009, s. 94.
170
Dul kalan bir kadını ölen kocasının kardeşi veya yakınlarından birisi ile evlendirme geleneği.
171
Kuandıkov, B. C, a. g. e, s. 139-140.
77
2.1.2.3. Yedi Yarğı
Kazak Hanlığı’nın ilk dönemlerinde devlet geleneksel hukuka göre
yönetilirken XVII. yüzyılın sonunda Tavke Han zamanında geleneksel hukuk ile
Şer’î hukuk birleştirilerek “Ceti Cargı” adı altında yeni bir hukuk sistemi
oluşturuldu. “Ceti Cargı” Kazakların o zamana kadar kullandıkları hukuk kurallarını
içermekle beraber birçok yeniliğin de getirildiği bir nevi idare hukukuydu. “Yedi
ferman” anlamına gelen kanunlar, ağızdan ağza nakledilerek son dönemlere kadar
ulaşmıştır.172 ” Ceti Cargı” mal-mülk davası ve medeni hukuk ilgili esaslar yanında
İslâm dininin korunması için getirilen cezai tedbirleri de içermekte idi. Bu anayasnın
maddelerinden bazıları şunlardır:
1. Allah’a dil uzatan adam (eğer yedi şahit varsa) taşlanarak öldürülür.
2. Kâfir olan kişinin malına ve mülküne el konulur. Yasadığı yerden
sürülür.
3. Hırsızlık, zalimlik yapan ve insanları öldüren kişiler, ölüm cezası ile
cezalandırılır. Cezalandırılan kişi eğer kan parası verirse cezası hafifletilir.
4. Karısına haksızlık yapan veya ona hakaret eden kişi para cezasına
çarptırılır.
5. Bir kadına tecavüz eden bir kişi, bir kişiyi öldürenle aynı cezaya
çarptırılır.173
Ceti Cargı’nın ilan edilmesine üç Kazak cüzünün temsilcilerinin de katıldığı
göz önünde bulundurulursa kanunların ortaya koyduğu hukuk normlarının sadece
belli cüzlere değil Kazak Hanlığı’nın tamamına yönelik olduğu anlaşılmaktadır. Bu
kanunlar Kazak toplumunda XIX. yüzyılın ortalarına kadar sosyal hayata dair
meselelerin düzenlenmesinde etkili olmuştur.174
172
Mamırulı, Kömen, Kazak Tarihi, Almatı, 1995, s. 55-56.
173
Rustemov, L, Ceti Cargı, Almatı, 1992, s. 55.
Klaştornıy, S. G; Sultanov, T, Kazakstan, Letopis Trekh Tısyaçletiy, Almatı 1992, s. 355.
174
78
2.2.2.4. Beyler, Beyler Mahkemesi ve Onların Kazak Sosyal Hayatındaki
Rolü
XIX. yüzyılın ilk dönemine kadar Kazakların kendilerine has Ananeli Beyler
Mahkemesi vardı. O göçmen ve yarı göçmen hayat adetlerine uygundu.
Rusya, Kazakistan bölgesine vatandaşlık ve askerî mahkeme sistemine
geçirene kadar ananeli mahkeme sistemi vardı. O, suç, mal mülk, aile içi düzen
bozma ve suç çeşitlerine bakıyor ve toplumun hukuk hayatını düzenliyordu.175
Kazak toplumunda beyler makamına, zenginliğine göre seçilmemiştir. Bey
hizmeti babadan oğula miras olarak da bırakılmıyordu. Bey olacak insanda birkaç
özellik bulunması gerekiyordu. Beyin ilk önce Kazak ananeli adet hukukunu iyi
bilmesi lazım. Mesela “Kasım hanın kaska yolunu”, “Esim hanın eski yolunu”
“Tavke hanın yeti yargısını” ezbere bilmesi gerekir. İkinci olarak, bey unvanına aday
olanın belağatı ve atasözlerini iyi bilmesi gerekir. Üçüncüsü adil olması ve kimseye
torpil geçmemesi şarttır. Bazen beylerin oğlu da kendinde bulunan niteliklerine göre
bey olabilirdi. Fakat böyle durumlar çok nadir idi. Kendi otoritesine leke oluşturan
bey mahkeme işine bakma hakkından uzaklaştırılıyordu. Halkın ona müracaat
etmeme hususunda onun bey unvanı da bitiyordu.176
Kendi oğlunun bey olabilecek vasıflara sahip olduğunu gören anne baba onun
dürüst olmasına çaba sarf etmiştir. Onu genç yaşta şöhretli beylerin yaverleri sırasına
vermeye çalışırlar, öylece çocuk genç yaştan step mahkemesi beyliğinin ince
taraflarını iyice öğrenmeye başlardı. Gelecekte bey, olmak isteyen genç, suç işlerine
bakan mahkeme süreçlerine de devamlı katılıyordu.
Mahkeme, davacının isteği veya han ile sultanların katılımı ile başlatılıyordu.
Ananeye uygun kadim (eski) desturlar sıkı tutuluyordu. Mesela, belli bir beyin beylik
yapmasını seçmek için mahkemeye katılanlar onun önüne kamçı atıyordu. Beyler
175
176
Kabdildinov, Z. a. g. e, s. 92.
Valihanov, Ç, a. g. e, s. 93.
79
mahkemesi en küçük tertip bozmaktan başlayarak en ağır suç sayılan insan
öldürmeye kadar bütün suçlulara bakıyordu.177
Beyler mahkemesinde davalar adil idare yapma prensibi ile yapılıyordu. Bey
adil, hem zeki, Ayteke Beyin dediği gibi “doğru söze durabilen, başkanın sözünü
durdurabilen” dahi (bilge) olması lazımdır. Beyler Kazak halkının birliğini, kendi
aralarında iyi anlaşmalarını güçlendirerek münakaşaları bir şekilde çözmüşlerdir.
Beyler mahkemesi sözlü herkesin düşüncelerini belirtmek amacıyla yaptıkları kısa
konuşma şeklinde geçiyordu. Şahitlerden ifade alıyorlardı. Beyler mahkemesinin bir
iyi tarafı da mahkeme halkın gözü önünde açık oluyordu, ona herkes istediği kadar
katılabiliyordu.178
İki bey tartıştığında genel hükmü çıkarmak için Töbebey seçilirdi. Bey
mahkemesinin kararını sultanlarla başçavuşlar verirdi. Beylerin haksız kararına karşı
çıkmak gibi olaylara çok nadir rastlanırdı. Bey yanlış hüküm verdiğinde kendi
itibarını sarsar ve Bey unvanından olurdu. Beyler kendi özverili çalışmaları için “bey
üstünlüğü” adlı mükâfat alırdı. Bu mükâfatın değeri çatışmadan sonra elde edilen
malın onda biri yapıyordu. XVIII. Asırda devlete ve topluma önemli hizmeti ve
güçlü hatipliği yönüyle Kazakistan tarihinde silinmez iz bırakan ünlü beyler oldu.179
2. Şahitler: Zanlının suçlu veya suçsuz olduğunu ispatlamak için en az 2-4
itibarlı kişinin şahitliği gerekirdi. Bu şekilde şahitlik olmadığı takdirde adil sayılan
insanların yemin içme merasimi kullanılırdı. Hanımların, ev hizmetçileri ve kölelerin
ve çocukların şahitliği ve yemin içmeleri geçerli sayılmamıştır. Kötü ahlaklı insanlar
da şahitlik edemiyordu. Daha önceden yalancı şahitlik yaptığı belli olan insanların da
şahitlik hakkı yoktu.180
Şahitler özel insanlar veya yüzbaşı tarafından aldırılırdı. Yüzbaşıların hizmet
hakkı suçlunun hesabından kesilirdi. Sultanlarla, otorite sayılan insanların şahitliği
yeminsiz kabul edildi.181
177
Kabdildinov, Z, a. g. e, s. 93.
Kabdildinov, Z, a. g. e, s. 94.
179
Valihanov, Ç, a. g. e, s. 93.
180
Sultanıv, T, a. g. e, s. 137.
181
Rustemov, L, a. g. e, s. 57.
178
80
3. Yemin Etmek: Beyler mahkemesinin daha bir iyi tarafı zanlı suçunun
ispatı yetersiz olduğunda meşveret üyelerinden yardım alınmıştır. Meşveret üyeleri
zanlıyı iyi tanırdı veya onunla aynı kabileden idi. Onlar adil kararlar vereceklerine
yemin içerek, mahkeme karşısındaki zanlıyı ne karalar ne de aklardı. Meşveret
üyelerinin sayısı davanın karışıklığına göre değişirdi.
Mahkeme içinde yalan söylememek, yalan şahitlik yapmamak için yemin
edilirdi. Yemin etme merasimi davacı, davalı ve şahitlere aynı uygulanırdı.
Yemin etme merasimi için yüksek bir tepe, ata-baba türbesi ya da göl veya
ırmak kenarı seçilirdi. Mahkemeye sevk edilen adam takriben şöyle yemin ederdi:
“Eğer ben yalan şahitlik edecek olsam, o zaman benim cezamı Allah versin, iki
cihanda da Günyüzü göstermesin, çocuklarımın ve malımın hayrını göstermesin”.
Yemin ietmenin ikinci türü tüfek öpme idi. Üçüncü türü de elinde Kur’an-ı Kerim’le
ata-baba mezarını üç kez dönerek yemin etmekti.
4. Ceza Türleri: sürgün etmek, ceza vermek, hak ödetmek, sille vurmak ve
ölüm (infaz) cezası. Fakat ölüm cezası çok nadir kullanılırdı. Hapisle mahkum etmek
hiç olmamıştır. Suçlunun akrabaları ve aynı kabileden olan uzaktan akrabaları onunla
görüşmekten sakınırlardı. Genelde şehirden sürülen suçlular gözden ırak yerlere
yerleşirdi. Suç işlemekle suçlanan ve suçu ispatlanan suçlular cezasını çeker yahut
hakkı neyse onu öderdi. Davalı davacıyla anlaşabilirse bu ödemeyle kurtulabilir.
Fakat ağır suç işleyenler “dokuz” öderdi. Bir dokuz = 3 deve, 3 sığır, 3 koyun.
Hırsızlık yapanın cezası 3 dokuzdur.182
Adam öldürme veya fiziki zarar vererek sakat bırakmak suçuna da hak
ödenirdi. Adam öldüren ölüm cezasına da çarptırılırdı. Fakat anlaşmaya bağlı hak
ödeyerek bu ölüm cezasından kurtulabilirdi. Hak ödeyerek cezasını çeken suçludan
öç almaya müsaade edilmezdi. Hak ödemenin şartı ve zamanını iki taraf sıkı
anlaşmayla belirlerdi. Erkek adam öldürene 1000 koyun veya 100 at veya 50 deve
hak ödettirilirdi. Kadın öldüren bunun yarısı kadar öderdi. Kocasını öldüren kadının
da hak ödeyerek ölüm cezasından kurtulması mümkün idi. Fakat bunun için
kocasının akrabalarının buna razı olmaları şart sayılırdı. Eğer kişi kendisinin tecavüz
182
Sozakbaev, S, Tauke Hannın Ceti Carğısı, Almatı, 1994, s. 16.
81
ettiği kıza başlık parası verir de onunla evlenirse hem ölüm cezasından hem hak
ödemekten kurtulurdu.183
Eğer birisi nefsi müdafaa ile birisini öldürürse ve şahidi de varsa, hakkın
yarısını öder, şayet şahidi yoksa ölüm cezası almaz, hakkın tamamını ödeyerek
kurtulur. Hakkın yarısını ödeme cezası kasıtsız öldürmelerde uygulanmıştır.
Adam öldüren suçluya yardım ve yataklık eden, ölen adamın hakkını kendi
öderdi. Hırsızı, dolandırıcıyı veya katili öldüren kimse cezaya çarptırılmazdı.
Kazaklar bazı kötü hareket ve hafif suç işleyenleri kamçı veya çıbık ile vurarak
cezalandırırdı. Suçlunun cezasının ağırlığı veya hafifliğine bakarak ona vurma sayısı
belirlenirdi. Yalan söyleyene de aynı ceza verilirdi.
Eğer oğlu babasına kötü laf söyler veya ebeveynlerinden birine şiddet
uygularsa, o eşeğe ters olarak bindirilir, boynuna çuval bağlanıp köy köy
dolaştırılırdı. Onu görenler iğrençlikle ona tükürür ve linç ederler. Linç etme
herkesin gözü önünde olduğundan bu ceza en utanç verici, insan içine bir daha
çıkamamak gibi yüz kızartıcı ceza olarak sayılırdı.
Birisi kendi dininden çıkıp Hıristiyan dinine girecek olursa o zaman onun
bütün sülalesinin malvarlığı yağmalanırdı. Dinini değiştirmek her bir aile, kabile
veya toplum için en maskara davranış sayılırdı.
Kazak toplumunda intihar eden adam iyi karşılamazdı. İntihar eden adamı
mezarlıktan 40 adım ileri defnederlermiş. Onun cenaze namazı kılınmaz, ruhuna
yemek verilmez, hatırlama merasimi yapılmazdı.184
XVIII. asırda beyler mahkemesinin kararınca suçlu bulunan ve ölüm cezasına
çarptırılan suçlu infaz öncesi han’a bakarak “dat taksır”185 demeye hakkı var. Han da
ona “Dat’ın olursa söyle!” derdi. Suçlu en son arzusunu veya isteğini söylerdi. Han
her zaman suçlunun en son arzusunu yerine getirirdi.
183
Sozakbaev, S, a. g. e, s. 17.
Sozakbaev, S. a. g. e, s. 18-19.
185
Kazaklar arasına “baş kesmek olursa da dil kesmek yoktur” kaidesi vardır. Buna göre ölüme
mahkum edilen ya da başka çıkarı kalmayan kişi en son sözü olarak “Dat Taksır” derse ne olursa
olsun onun sözüne kulak asmak zorunludur. Eğer “Dat Taksır” dedikten sonra onun sözüne kulak
asılmasa han kendi mertebesin kaybedecektir. “Dat” Farsçada istek, adil karar demektir. “Taksır’ın”
asıl manası “Efendim Hasreti diyeceğim var” demektir.
184
82
Ölüm cezası suçluyu asma veya iple boğma yöntemiyle gerçekleşirdi. Bu
şekilde öldürülen insanları at kuyruğuna bağlar ve köy dışına götürüp bırakırlardı.
Allah’ı inkâr edenleri taşlayarak öldürürlerdi. Kendi akrabası ile evlenenler ölüm
cezasına çarptırılırdı. Kazakların örfüne ve yasasına göre yedi sülalesine kadar
akrabalarla nikâhlanmak yasaktır.186
5. Barımta – (gasp): Bey mahkemesinin sıkça baktığı davaların biri de
barımta yani gasptır. Kazak toplumunda birisinin ödemediği borcu için onun malını
gasbetmeye barımta denirdi. Mahkeme hükmü yerine getirilmediği takdirde barımta
yapılabilirdi.
Göçebe halkında otoriter kabile adamları adam öldürmenin hakkını vermeden
de giderdi. Onlar bey mahkemesine gitmeyi bile kendileri için ayıp sayardı ve haksız
durumda bile mahkemeye çıkmayı reddederlerdi. Böyle durumlarda mağdur
kabilenin aksakallıları barımtaya karar verirdi. Böylece suçlu tarafı kendilerine baş
eğmeye zorlarlardı. Eğer iki taraf anlaşır ve sözleşirse barımtaya alınan mal geri iade
edilirdi. Barımta açık ve gizli şekilde de yapılır. Barımta gizli yapıldığı takdirde malı
gasp edenler üç gün içerisinde sahibine haber vermelidir. Haber vermediği takdirde
barımta malı hırsızlık yoluyla çalınan mal olarak sayılır. Barımta yapılırken iki
taraftan da zarar görenler ve ölenler de olur. Bazen barımtaya bütün taraftarlar
katılırdı.187
2.2.3. Devletin İdarî Yapısı
Kazak Hanlığı’nın idare yönetiminin nasıl olduğuna bakacak olursak,
Kazakların yapılanma forumlarından birisinin ulus olduğu anlaşılmaktadır. Kazak
göçebelerinin idarî yapısına asilzadelerden kölelere kadar her türden sosyal grup ve
kategorideki
insanların
bütünü
girmektedir.
XVI.
Yüzyılında
toplumun
gelişmesinden dolayı idare sistemi de zorlaştı. Halkın yerleşimi esnasında milli idare
sistemine ihtiyaç doğdu. Kazak hanlığının idare sistemi kabilelik kısımdan
oluşmuştu. Devletin idari kurulumu yedi sınıftan oluşmuştu.188
186
Kabdildinov, Z, a. g. e, s. 95-96.
Rustemov, L. a. g. e, s. 71.
188
Alpargu, M, “Türkistan Hanlıkları” a. g. e, s. 294.
187
83
3.2.3.1. Köy Yönetimi
Bu Kazak halkının ilk toplum idaresi idi. Bu yönetim kurulu birkaç akraba
ailelerden oluşurdu. Köy idarecisine aksakal veya köybaşı (muhtar) denilirdi. Köy
idarecisinin otoriter, zeki, tecrübeli ve varlıklı zengin olması gerekiyordu. Onun
yapacağı önemli vazifeleri:
a) Köylülerin işlerini (ziraat, çift) yönetmek,
b) Göçme, taşınma zamanını belirlemek,
c) Köyün insan gücünü ve vasıta (taşıt) gücünü yerinde kullanmak,
d) Köydeki kargaşaları adil olarak çözmek,
e) Yukarıdan gelen emir ve yasaları vaktinde yerine getirmektir.189
2.2.3.2. Ata-Aymak
Kazak hanlığının bu kurumu aynı atadan gelenlerin, 7 sülalesine kadar olan
birkaç köyden oluşurdu. Ata-Aymak’ı idare eden adam “Aksakal” diye adlandırılırdı.
Auılbaşıları (köybaşı) “aksakal” ile danışarak, onun kararını ihmal etmeden yerine
getirirdi. Aksakal ata-aymak içinde nikâh ve aile, miras ile hisse vs. meseleleri
çözmeye yetkili idi. Yedi ata arasındaki kavgayı tartışma düzenleyip, suçlu tarafı
cezalandırırdı.190
2.2.3.3. Ru (kabile) İdaresi
Bey on veya onbeş bölgeden oluşmuştur. Boy idare eden idareci boy beyi
veya boy başı (reis) diye adlandırırdı. Boyu idareciliği dededen oğula geçiyordu. Boy
başı (reis) kendi idaresindeki aksakallar (muhtarları) ile belli zamanlarda bir araya
gelerek onlarla istişarede bulunurdu ve yukarıdan gelen emir ve yasaları yerine
getirttirirdi, kendisinin boy bölgesinde çıkan kavga ve davaları adil olarak çözemeye
189
190
Babaev, D, Kazakistan Tarihi, Almatı, 1994, s. 52.
Babaev, D, a. g. e, s. 53.
84
çalışırdı. Reis bilgili, tecrübeli adam olması gerekti. Onun için boyun kaderi
doğrudan reisin zekiliği ile kabiliyetine bağlı idi.191
2.2.3.4. Ulus İdaresi
Ulus birkaç boydan oluşurdu. Her ulus kendinden savaş durumunda on
binlerce asker çıkabilirdi. Ulusun genel idaresi, dış siyaseti ve sosyal hayatı idaresi
ulus sultanı veya hanın elinde idi. Ulus başı han veya sultanlar beyler heyetine
dayanıyordu. Beyler büyük heyet ve meclislerde ulusun şerefini korurdu. Ulus
idareci memleketin iç-dış durumlarını iyi kavrayan güçlü ve akıl sahibi olması
gerekir. Sultanlar genelde hanlar ile aristokratlar ailesinden çıkardı. Çoğu zaman
hanlar kendi oğullarını ve akrabalarını uluslara sultan olarak atıyordu.192
2.2.3.5. Cüz (kol) İdaresi)
Cüz birkaç ulustan oluşurdu. Onun için Cüzün reisi, hizmeti bey unvanının en
yüksek mertebesi. Kazak Cüzleri tahminen XV-XVI. yüzyıllarda taifelerin (kabile)
birliği esasında yer durumuna göre oluştu. Ulu cüze ablan, suan, dulat. Jalayır.
Sirgeli, sarıüysin, ıstı, aşaktı, şapıraştı, şanışkılı ve kanglı kabileleri girdi.
Orta cüz argın, nayman, uak, kerey, kıpşak ve kanırat kabilelerinden oluştu.
Küçük cüz’e 12 ata yani 12 kuşak (aday, aşlın, jappas, alim, baybaktı, bariş, maskar,
taz, esentemir, ısık, kızılkurt, şerkes); jetiru (tabın, tama, kerderi, kereyt, jagalbaylı,
telen, ramadan); Gata Alimylı (Karakesek, karasakal, kete, şekti, törtkara, şömekey)
kabilelerinden oluşmuştur. Kazak’ın bu üç cüzü günümüzdeki çok geniş Kazakistan
topraklarını dış düşmanlarımızdan korudu. Üç Cüz’ün beyleri memleket meselelerini
çözmede han’a yardım ederek akıl fikir vermişler, cüzün beyine Orda Bey
demişler.193
2.2.3.6. Hanlık İdaresi
Hanlık üç Cüzden oluşuyordu. Kazak hanlığının idaresi Ulu hanın elinde idi.
(Türk devrinde kağan deniliyor). Han memleketin dış siyasetini kendi isteği ile idare
ederdi. Memleket içindeki konuları sadece beyler çözmemiş, davalar ile ulus
sultanları aralarındaki tartışmaları hanın önüne getirmişlerdi. Herhangi davayı han
191
Babaev, D, a. g. e. s. 54.
Babaev, D, a. g. e, s. 55.
193
Babaev, D, a. g. e, s. 57.
192
85
katılsın veya katılmasın suçlunun hesabından kesilen mal mülkün %10’u da hana ait
olurdu.
Başka memleketlerle aradaki elçilik, dünürlük (kız verme, alma) yükümlülük
sorumluluk ile anlaşma doğrudan hanın veya ulus sultanının yönetimi ile yapılırdı.
Töre (asilzade) sülalesinin davaları han önünde çözülürdü. Kara Kazak oğlunun
(herhangi vatandaş) davasını ise rastgele hâkim çözüyordu.194
2.2.3.7. Kurultay (veya Maslihat)
Bütün Kazak milletinin meclisidir. Halk zor durumda iken ağır meseleleri
tahlil etmek, değerlendirmek için üç cüz’ün büyüklerinin tümünün katıldığı meclistir.
Kurultayın veya maslihatın meclisinde komşu memleketlerle savaşmak veya
birleşmek vs. çözümü kararlaştırma veya kararlaştırmama meselesine bakılmıştır.195
Kazak hanının, Kazak halkına han olmak için iki yolu vardı: Birincisi varislik
yolu, ikincisi seçim yolu. Varislik yoluyla hanlık idaresi babadan oğula değil,
ağabeyden kardeşe kalıyordu. Eğer han olmaya uygun kardeş olmazsa, o zaman
hanlık tahtı oğula kalıyordu. Fakat, bu durumda da oğlun han unvanına layık olması
şart idi.
Kazak hanını seçmeye bütün boylarının ünlü, saygılı beyleri katılırdı. Boy
reisleri han olarak seçilen adamı ak beyaz keçe’ye (kilim) oturtup kaldırırlardı. Beysultanlar beyaz keçenin kenarından tutarak toplanan halkı gezer. Hanı üç defa
kaldırırlardı, halk her kaldırdığında “Han” “han” “han” diye üç-dört defa sesli
söylerdi. Sonra toplanan halk hanı kaldıran beyaz keçeyi “teberrük” diye bölüp
alıyordu.
Han tahtına malı çok (varlıklı) bey-sultanlar seçiliyordu. O devirdeki gelenek
gereğince varlıklı olmakla birlikte han olabilmesi için töre (asilzade) soyundan, yani
Cengiz’in neslinden olması önemli bir şarttı. Cengiz neslinin yaşı ve akrabalık
yakınlık bağına göre hanlığa seçilirdi.196
194
Salgaraulu, K, a. g. e, s. 14-16.
Mincan, N, a. g. e, s. 317.
196
Mağauin, M,” Kazaktın Han saylau Desturu” Kazak Tarihinin Elippesi, Almatı, 1995, s. 192.
195
86
2.2.3.8. KAZAK HANI
Hanı varlıklı bey, sultanlar, töre soyu
seçer
Memleketi, halkı idare eder
Han
Askeri idare eder
Han memleketin iç-dış hayatını düzenleyen yasalar ile karar çıkartır. Göçme ve
taşınmayı belirler, askerin genel idarecisi (kumandanı) olur.
Han’ın vazifeleri şunlardır:
Kazak hanı memleketi idare etme ile birlikte askerin büyük kolbaşı (genel)
komutanı sayılırdı ve hanın halktan seçerek aldığı küçük askeri ordu olurdu. Onlar
Hanı korurdu, onunla birlikte sefere çıkar, sürüsünü güderdi. Bunları tölengitter veya
karaşa diye adlandırdı.197
Hanın sabit askeri yoktu. İhtiyaç olduğunda halktan asker toplardı. Onu hanın
kendisi veya bahadır ile beyler idare ederdi. Kazak hanları göçebe halkın yıl mevsimi
içinde göçme taşınma yerlerini de belirlerdi. Memleketin iç hayatını düzenleyerek
toprağı dış düşmanlardan korurdu.198
Hanın hukukları ve vazifeleri şunlardır:
1- Hanın kendi evinde idare etmeye hakkı vardır. O memleketin, toprağını dış
düşmanlardan korumaya vazifelidir.
197
198
Sultanov, T, a. g. e, s. 137.
Mağauin, M, ” Kazaktın Han saylau Desturu”, a. g. e, s. 192.
87
2- Savaş açmak veya anlaşma yapmaya hakkı olması ile askeri kolbaşı
komutanlık etmeye vazifelidir.
3- Han başka memleketlerle anlaşmalar yapabilirdi, dış siyasette bağımsız idi.
4- “Yedi Yargı” hukuk yasasında gösterildiği gibi hanın suçluyu öldürtme ve
diri bırakma hakkı vardı.
5- Han memleketin iç-dış hayatını düzenleyen yasalar ile kararlar çıkarmaya
hakkı vardı ve toplumu ve asayişi korumaya vazifeli idi.199
XVI-XVII. yüzyıllarda Kazak Hanlığı halkı esas iki gruptan oluşuyordu.
Onlar Aksiyekler (aristokrat) ile Karasiyekler. İki grubun ekonomik, siyasî ve hukukî
taraflından birçok fark vardı. Sultanlar denilen Cengiz nesilleri ile kökeni Arap
sayılan Kojalar aksiyekler (asilzadelere) giriyordu. Onlar toplumdaki en tesirli siyasi
güçü idi. Kazak toplumunun kalan gruplarının hepsi karasiyeklere giriyordu. Kazak
toplumunda mal mülk durumuna bakarak zengin, fakir diye bölünme yer aldı. Kazak
zenginlerinin onlarca arabalı evleri, yüzlerce devesi, binlerce koyunu ile atları
olmuştu.
Kazak toplumunda köleler ile cariyeler de vardı. Kölelerin ortaya çıkmasının
esas kaynağı, esir düşen ve köle ticaretine girenler, borcunu ödeyemeyenler idi.
Onlarda hiçbir hak yoktu.
Görüldüğü
gibi XVI-XVII.
yüzyıllarda
Kazak toplumunun birçoğu
hayvancılıkla uğraşan yarı göçmen çobanlar idi. Onlara köylü, çiftçi dediler. Öyle
hanlık dönemindeki Kazak toplumu birbiriyle çok yönlü bağlı temsilcileri ile aşağı
sosyal gruplardan kurulan memleket oldu.
2.2. Kazak Boy Teşkilatı
Kazak milletinin oluşma süreci, etnik toprak sınırlarının oluşma süreci ile
birlikte devam etmiştir. Neticede etno karışım ve ekonomik etkenlerin altında
bugünkü Kazakistan toprakları üzerinde üç etnik bölge meydana gelmiştir. Bunlar;
Ulu, Orta ve Küçük Cüzler’dir. Söz konusu Cüzler, çeşitli kültürel, ekonomik, politik
ve coğrafi etkenlerden dolayı meydana gelmiş olsa da onların oluşması ve
199
Mağauin, M, ” Kazaktın Han saylau Desturu”, a. g. e, s. 193-194.
88
gelişmesinin doğası ve niteliği hakkında çeşitli tartışmalar günümüzde hâlâ devam
etmektedir.
Kazak
Cüzleri
hakkında
ilk
yazılı
belge,
1731
senesinde
Rus
İmparatoriçesinin Kazak topraklarındaki elçisi M.Tevkelev’in kaleminden çıkmıştır.
Bu belgede, “Kırgız-kaysak200 diyarı 3 bölgeden oluşur. Bunlar; Ulu Cüz, Orta Cüz
ve Küçük Cüz denmiştir. Çokan Valihanov’dan önceki tüm araştırmacılar genel
olarak bu belgeye dayanmışlardır.
Çokan Valihanov ise halk içinde yaygın olan çeşitli destan, masal, şiir ve
rivayetlere dayanarak Kazakların üç Cüze bölünme zamanını belirlemeye çalışmıştır.
Ona göre, “Kazak Cüzleri, XV- XVI. yüzyıllarda Moğol ulusları örneği ile meydana
gelmiştir”.201
Cüzler, Kazak etnik kimliğinin bir özelliğidir. Cüzlerin her biri kendi göçebe
ekonomilerinin ortak çıkarları etrafında birleşmiş ve toprak olarak birbirlerinden
ayrılmıştır. Her bir Cüz’e has özellikler bir Kazak atasözünde şöyle anlatılmaktadır:
Ulu Cüze değnek ver ki, hayvanla uğraşsın,
Orta Cüze kalem ver ki, davayla uğraşsın,
Küçük Cüze mızrak ver ki, düşmanla uğraşsın.
Gerçekten de bu öyle olmuştur. Çünkü Orta Cüz’ün toprakları, Rusya’nın
eğitim merkezlerine yakındı ve Kazakların elit kesimi özellikle bu Cüz’de
bulunmaktadır. Küçük Cüz mensupları ise, Kazak Ordusu’nun büyük bir bölümünü
oluşturdular ve Rus sömürgecilik politikasına ve Orta Asyalı komşularına karşı çok
sayıda savaş yaptılar. Ulu Cüz Kazakları ise diğer iki Cüze kıyasla daha çok yerleşik
ve yarı yerleşik hayat tarzı sürdürüyordu. Bu durum ise onun hayvancılık ve tarımla
uğraşmasına elverişli geliyordu. Üç Cüzü birleştiren ortak bir slogan vardı. O da
200
Kırgız-Kaysaklar; 1936 yılına kadar Kazaklar, tüm tarihi yazı ve belgelerde bu ad altında
incelenmiştir.
201
Valihanov, Ç, a. g. e, s. 29.
89
ALAŞ (Altı büyük kabilenin adı) idi. Her bir Cüz, kendisine alaş derdi. Bugün
Kazaklar hâlâ kendilerine alaş diyorlar.202
Cüzlerin kurulması esasen; ayrı kabile ve tayfaların birlikler şeklinde
birleşmesi ile oldu. Kazak kabile ve tayfalarının üç büyük birliği olan üç Cüz’ün
mekân ettikleri topraklar şöyle idi: Ulu Cüz kabilelerinin mekan yeri, İli nehri sahili
ile Şu, Talaş ve Sirderya boyu; Orta Cüz’ün mekan yeri Altay dağları kenarları ile
İrtiş kıyıları, Jetısu’nun kuzey kısmı, şimdiki Orta Kazakistan bölgesi; Küçük Cüz’ün
mekan yeri Sirderya’nın Aral denizine döküldüğü yerden başlayıp Hazar denizine
kadar devam etmekteydi. Günümüzde de Kazaklar arasında Cüzler ve kabileler
korunmuştur. Dolayısıyla, üç Cüz’ün genel mekân yerleri de korunmuştur. Yalnız
sürekli göç olduğunda bazı kabileler kendi topraklarını terk etmiş olabilir, fakat
bugün her Kazak kendisinin hangi Cüz’e ve onun içinde hangi kabileye ait olduğunu
bilir.
Kazakların nasıl Ulu Cüz, Orta Cüz ve Küçük Cüz’ü kurduğu, nasıl Kazak ve
Alaş isimlerini aldığı hakkında birçok rivayet vardır.203
Kazakların üç cüz şeklinde tasnifi, etnik birleşimi değil, coğrafik, iktisadî,
sosyal ve idarî yapının özellikleri ile ilgili bölgesel birliktir. Kazak bozkırı eskiden
beri üç bölgeye ayrılmıştır.204 Kazak cüzlerinin hepsinin yaşam alanları bir birinden
ayrı olarak taksim edilmiştir. Ulu cüz, İli nehri sahili, Şu, Talaş ve Sirderya
kıyılarında; Orta cüz Altay dağları çevresi, İrtiş kıyıları, Yedisu’nun kuzey kısmı
yani şimdiki Orta Kazakistan’da, Küçük Cüz de Sirderya’nın Aral Denizi’ne
döküldüğü yerden başlayıp, Hazar denizine kadar devam eden bölgelerde
yaşamaktaydılar.205
Günümüzde bu özellik muhtelif yer değiştirmelere rağmen, Kazaklar hangi
cüz ve kabileye ait olduklarını bilip, buna özen göstermektedirler. Bu üç cüz Alaş
202
Mağauin, M, a. g. e, s. 59.
Baykuzu, Tilla, Deniz, “Kazakların soy, damga ve uranları”, Türk Dünyası Araştırmaları, sayı:
118, İstanbul, Şubat 1999, s. 229.
204
İsmail, Z, a. g. e, s. l49.
205
Baykuzu, T, “Kazakların soy, damga ve uranları”, a. g. g, s. 229.
203
90
ortak noktasında birleşmektedirler. Her bir cüz kendisine Alaş dediği gibi, bugünkü
kazaklar da kendilerine Alaş adım vermektedirler.
Kaynaklar, Kazakların, ata-baba şecerelerine çok önem verdiğinden söz
etmektedir. Şecerelerini gelecek kuşaklara öğretmek, aile eğitimin önemli bir
parçasıdır. Bilhassa, “yedi atasını bilmeyen öksüzlüğün işareti” sayılmış, evlilik
ilişkilerinde de, yedi göbek akrabalık bulunmamasına özen gösterilmiştir. 206
Kazaklar, kendi soy ağacını ezberleyen insanlara “şecereci” ismini verip,
saygı göstermişler bu unvana sahip olanlar, bir cüzün soy ağacını bilebildikleri gibi,
bazıları üç cüzün de soy ağacını ezbere bilenleri vardır. Onlar Kazakların 7 atasına
kadar tek tek saymışlar, 200’den fazla kabileyi ezbere bilmektedirler ki, her bir
kabilenin kendisine ait şeceresi bulunmaktadır. Bunlardan bazıları yazılı, bazıları da
sözlü olarak günümüze kadar gelmiştir.207
Kazakların cüz, boy ve kabilelere göre tasnifi ve bunlara mahsus işaretler,
iktisadî hayatlarının da gereğiydi. Zira Kazaklar, nesillerinin ait olduğu boylarının
isimleri dışında damga ve uranlarını da tamamen korumuşlardır. Çünkü bunlar
hayvancılık ile uğraşan halkın eski çağlardan beri, birleşme, yardımlaşma ve
anlaşmalarında bir yemin yerini tutmuştur. İmparatorluk mührü olarak da
kullanılmıştır. Çeşitli boyların toplanma ve alışveriş yerlerini işaret etmek için dağ
yamaçlarındaki kayalara kazımışlardır.
Damga ve uranlar bozkırda hayvanların işaretlenmesinde kullanılır, böylece
bir birlerine karışmaları önlenirdi. Göktürk ve Kazaklar, hayvancılığı organize
etmekte kullandıkları en önemli yöntem, bu damga ve işaretlerdir.
Kazak halkının çeşitli boy ve damgaları, başka boylar tarafından fark edilmek
amacıyla bayraklarda da kullanılırdı. Bu bayraklar sayesinde, o grubun hangi boya
ait olduğunu sormaya ihtiyaç kalmazdı. Özellikle savaşlarda bu önemli bir
uygulamaydı.
206
207
Ergalieva, J, Şakuzadaulı N, a. g. e, s. 330.
Zeyneş, İ, a. g. e, s. 147.
91
Damgalar aynı zamanda hangi kabileden olduğunu belli etmek için
mezarlarda da kullanılırdı. Eğer bir kişi ölürse, onun ailesi veya kabilesi köşeli bir
taşın üzerine boy damgasını kazıyarak, mezarının ortasına dikerdi.208
2.3. Kazak Toplumunun Sosyal Yapısı
Kazak toplumunun Hanlık dönemlerde sosyal yapısını incelediğimizde en
önemli iki ana unsura dikkat etmemiz gerekir. Kazak cemiyetinde bir birine zıt, bir
biriyle siyasi ve hukuki tarafı ağırlıklı olarak iki çeşit sosyal sınıf bölünme vardır.
Biri “aksuyekler” (asilzade) biri de “karasuyekler” (kara budun, buhara), Sosyal
ilişkiler sisteminde birinci toplumsal grup, yani “aksuyekler” yüksek sosyal
mevkilerine dıştan kimsenin girmeyeceği şekilde sosyal açıdan soyutlaşmış ve
imtiyazlı fertlerin kapalı birliği olarak tanındı. Bu asilzadeler grub Cengiz Han’ın
soyundan gelen “töreler” ile Arap soyundan gelen “kocalar” oluşturdu.209
“Karasuyek” sınıfsal ve toplumsal grubun “aksuyekten” farklı şahsi
yetenekleri ve mal-mülklerine göre her ferdin dâhil olabileceği açık statüsünün
olmasıdır. Ona beyler, Tarkanlar, bahadırlar, yaşlılar (aksakallar) derecesindekiler
dâhil oldular. Bunlar “Karasuyeğin” içerisindeki üst tabaka sayıldı. Kalan büyük
kısmı “karabudun” yani kara halk olarak nitelendirildi. Göçebe toplumun imtiyazlı
grubun yani “aksuyekin” temeli sayılan töreler (sultanlar) aristokrat grubu oluşturdu.
“Sultanlar” bu Arap sözü ilk olarak hükümdar, emir ve hükümet manasında kullanıla
gelmiştir.210 Zaten sultan kelimesi üst düzey iktidarın genel durumunu gözler önüne
sermektedir ve hâkimiyet, üstünlük, ayrıca iktidar ve hükümet anlamına gelmektedir.
Bu terim, en erken X. yüzyılın ortalarından itibaren iktidarın temsilcisi olan
hükümdar için kullanılmaya ve darbettikleri para üzerine hak etmeye başladılar.211
Ancak IX. yüzyıldan sonra din vekili imama zıt, devlet içerisindeki resmi iktidar
sahiplerine kullanılmaya başladı. Bu sözü ilk olarak kullanarak ve dinar yüzüne
yazmaya başlayanlar Selçuklular (1038-1194) idi. Bu sultanlar grubuna Kazak
toplumunda Cengiz hanedanının büyük kolu olan Cuci’nin soyundan gelen insanlar
208
Baykuzu, a. g. e, s. 230-231.
Sultanov, T, a. g. e. s. 121.
210
Otarov, A, Şecire, Almatı, 2000, s. 126.
211
Klyashtorny, S.G; Sultanov, T, Türkün Üç Bin Yılı, İstanbul, 2003, s. 349.
209
92
girdi. Bu sınıf, Kazakların toplumsal ve siyasi hayatında büyük rol oynadı. Kazak
toplumunun siyasi organizasyonunun en tepe lideri olan han, yani yüksek iktidar
organının başı törelerden seçilirdi. Kazaklar arsındaki ata sözde “karadan han
çıkmaz” sözün kazak cemiyetinde kanun olarak kabul etmiş. Doğumundan dolayı
sultanlar sınıfını hak kazandığı ve toplumsal ilişkileri belirli kurallara bağlayıp
düzene koymasına imkân verecek ayrıcalığa sahip olduğu mânâsına geliyordu.212 Bu
arada Kazak veya Özbek olmadığını kendilerini Türk-Moğol kavimlerinden herhangi
birine mensup görmediklerini ve kuşaklara bölünmediklerini belirtmemiz gerekiyor.
Aksine onlar kendilerini Cengiz Han’ın torunları olarak görüyorlardı ve bu yüzden
Cengiz Han’ın torunları olarak doğuştan tahta geçme hakkına sahiptiler.
Kazak ulusları sultanları her yıl toplanan Kurultay’a gelerek devlet
yönetimine iştirak ederlerdi. Kazak toplumunun bütün kesim ve tabakalarının
meseleleri kurultayda görüşülürdü. Kazaklar bozkır devlet geleneklerini korudukları
için Cengiz Han mensuplarının sabit haklarına itirazda bulunmuyorlardı ve
dolaysıyla her sultan bu haktan yararlanarak kendisine bir ulus edinmişti.213 Her
sultan geleneklere uygun olarak, sahip olduğu iktidarı kendisini başa getiren boya
borçlu olduğunu biliyordu. Hiçbir sultanın, kendi boyunun hâkimiyet alanı dışında
herhangi bir mahalli veya siyasi egemenliği yoktu. Her ulusun sultanı, öncellikle
ulusu idare etme ve ordusunun başında bulunma hakkına sahipti. Ulus toprakları
onun mirası değildi. Çünkü o zamanki siyasi anlayışa göre tüm toprakların sahibi,
iktidarı elde tutan boy idi. Yani topraklar, tüm Cengiz Han’ın soyunun mülküydü.
Sultanlar, sahip olduklar nesep itibariyle toplumun diğer üyelerine nazaran
uygulamada bulunan kanunlar nezdinde imtiyazlı hukuk ve mevkiye sahiptiler.
Dolayısıyla, toplumun farklı kesimlerine mensup insanlar, işledikleri aynı suçlar ve
maruz kaldıkları hakaretler ve tahrikleri için farklı cezalara çarptırılırlardı. Nitekim
“Yedi Yargı’da” da “Sultan veya hocayı öldüren kişi, onun akrabalarına yedi kişilik
bedel öder. Bunları sözlü olarak tahkir etmenin cezası dokuz hayvandır. Dayağın
bedeli ise 27 hayvandır” denilmektedir. Toplumun farklı kesimleri farklı
yükümlülükler taşıdıkları için, sultan ve hocaların yükümlükleri de farklıydı.
212
213
Otarov, A, Şecire, Almatı, 2000, s. 126.
Klyashtorny, S. G; Sultanov, T, a. g. e, s. 350.
93
Dolaysıyla sultanların savaş zamanı dışında hiçbir yükümlülükleri yoktu. Ayrıca
Kazak sultanlarının arkar (dağ koyunu) denilen ayrı bir sancakları vardı ki, kara
süyek tabakasına mensup olanlar bunu kullanamazdı. Sultanların başka bir ayrıcalığı
da cismani cezalardan muaf olmaları ve beyler tarafından yargılanmamalarıydı.
Onları ancak han veya Cengiz Han soyu yargılayabilirdi. Sıradan insanlar onlara
adlarıyla hitap edemezler, onun yerine taksır (efendi, sahip) kelimesini kullanırlardı.
Bir kişi sultanla karşılaşırsa, hemen atından inip, diz üstü çökmek ve selam vermek
zorundaydı. Buna cevaben de sultan onun omzuna elini koyardı. Eğer sıradan bir
Kazak kendini sultan diye göstererek bir sultanın kızı veya akrabasıyla evlenirse, tam
bedel, yani bir erkeği öldürme fiili için ödenen bedel miktarında ceza ödemek
zorundaydı.214
Kazak toplumsal cemiyetine diğer bir elit grubunu yani “aksuyekler”
Müslüman din görevlileri olan “seyitler” ile “kocalar” oluşturdu. Bunlar Kazak
toplumunun manevi hayatında önemli rol oynadı. Hocaların konargöçerler
toplumunda siyasi etkisi ise sınırlıydı. “Seyyidler” diye adlandırılan grup, Müslüman
dünyasında Muhammed Peygamberin kızı Fatıma ile Ali sülalesinden gelmiş
insanlardır.
Kazak
toplumu
“seyyidleri”
çoğunlukla
“evliyalar”
olarak
nitelendiriyordu. Onlara İslam dininin davetçileri olarak saygı duyup, ölüm cezasına
çarptırmıyorlardı. Bu nedenle çoğunlukla onlar Han huzurunda gerçeği ve hatalarını
korkmadan söylüyorlardı. Kendi döneminde Temur Emir de Müslüman görevlileri
ile seyyidlere saygı göstermiştir. Ve onları hem cezalandırmamış hem de
tutuklamamıştır. Sadece Temur Emir’e karşı geldiğinde ve düşmanlık gösterdiğinde
başka bir yere sürgün etmiştir. Seyyidler tüm sosyal toplumların kızları ile evlenmiş
ama kendi kızlarını başka sınıflara vermemiştir. Çünkü seyyid kızından doğan çocuk
ister istemez, babası hangi sınıftan olursa olsun Muhammed Peygamberin sülalesine
katılarak, seyyidlerin bütün hukukî ve değerlerine sahip olmuştur. Seyyid hürmeti o
kadar değerli olmuş ki Cengiz han Hanedanına mensup olmayan Türkistan
hükümdarlarının bazıları kendi dereceleri ile hürmetlerini yükselterek “Seyyid” adını
alabilmek için, seyitlere baskı yaparak zorla kızları ile evlenmiştir.
214
Klyashtorny, S. G; Sultanov, T, a. g. e, s. 351-352.
94
Kocalar: Muhammed Peygamberin en yakın dostları ile dört halifenin
sülalesinden gelen insanlara denirdi. Ve ikinci bir ihtimal, Orta yüzyıllarda Güney
Kazakistan’ı baskın yapan Arapların torunları idi. Yazılan kaynaklara göre de
kocalara (asilzade kabileler) güç kullanmak yasaklanmıştır. Kocalar içerisinde ilim
adamları, din ve memleket görevlileri çıkmıştır. Onlar başka sınıflardan uzak
durmuştur ve kendi aralarında kız alıp kız vermiştir.215
Konargöçer çobanlar: Bunlar “karasuyek” sınıfına girmiştir ve Kazak
toplumunun bütün sosyal tabakalarının temelini oluşturmuştur. Mülk sahiplenmeye,
miras bırakmaya ve her yıl “halk meclisine” katılma hakları vardı. Aksuyeklere göre
bunlar kabile ve boya bölünürdü. Bu nedenden dolayı her bir kabile mensubunun
değeri kendi kabilesinin mertebesine göre ölçünürdü. En eski hem en önemli görev,
yaşı yetişkin her bir göçebe, askeri borcunu ödemek zorundaydı ve savaşta kazanılan
ganimetten alma yetkisi vardı.216 Devletin temsilcisi durumundaki bey, öldürülen
birinin kısas hakkını veya soyguna uğrayan birinin barımta hakkını kullanmasını
temin etmekle yükümlüydü. Böylece her bir birey, kendi boyunun bir üyesi olarak
kişilik hakkına sahipti ve sadece boy hukuki bir birimdi. Dolayısıyla göçebe hayat
tarzına has bu hukuk sisteminin dışına çıkan, yani mensup olduğu boy tarafından
dışlanan kişi, tamamen savunmasız ve kanun dışı idi.217 Tabi ki bu toplum malî
durumlarına göre de içinden sınıfa bölünürdü. Zenginler (bay) ve fakirler (kedeyler)
vardı. İbn-i Ruzbihan’ın ifadesiyle, çok hayvana ve araba evler (arabanın üstüne
yerleştirilen keçi evi) de dâhil olmak üzere büyük miktarda menkule sahip “nüfuzlü
zengine” bay denirdi. En zengin Kazaklar’ın onlarca araba evleri, yüzlerce develeri,
on binlerce koyunları, 15-26 bin kadar at sürüleri vardı. Baylar, göçebe Kazak
toplumunun oldukça geniş kesimini oluşturmaktaydı. Önce de dediğimiz gibi onlar
ayrı bir sınıf teşkil etmiyorlardı. Çünkü gerek sultan, gerek beyler ve gerekse sıradan
göçebeler arasında baylar vardı. Başka deyimle baylar kara suyek içerisindeki üst
tabakasıydı.218
215
Sultanov, T, a. g. e, s. 128.
Sultanov, T, a. g. e, s. 130.
217
Klyashtorny, S. G; Sultanov T, a. g. e, s. 352.
218
Klyashtorny, S. G; Sultanov T, a. g. e, s. 353.
216
95
Beyler (biyler). Karasuyek’in imtiyazlı sosyal grupları arasında, konargöçer
topluluklarında yargı yetkisine sahip “beyler” sınıfı çok önemli bir yere sahipti. P.
Gaverdovskiy “bey kelimesinin hatip, zengin ve becerikli insanlara kullandığını
bilmemiz gerekir” demektedir. Kazak toplumu arasında beylerin durumu her şeyden
önce hukuki düzen, kadılık ve hakemliğin toplumdaki büyük önemi ile belirlenir.
Ayrıca onlar mal-mülk ilişkileri hukukunda davalıya kesilen cezanın onda birine el
koyma yetkisine sahipti. Kazak ulusunun arasında beyler birkaç önemli hukukları
yararlanıyordu ve kendi kabile içerisinde yargı, askeri komutalık yetkileri elinde
bulunduruyordu. Onlar sultanlarla birlikle her yıl “hanlık meclise” katılarak, genel
memleket meselelerini çözüyorlardı. Beylerin içerisinde en saygınları Han’ın
yanındaki “han meclisine” girdi. Savaş durumlarında beyler kendi kabilelerinden
asker oluşturup, komutanlık ederlerdi.219 Çokan Valihanov’ın belirttiğine göre bey
olabilmek için, halkın milli desturlarını, gelenek-göreneklerini iyi kavramaları
gerekir. Ve belağatı, hatipliği, konuşması güzel, önündeki halkı dinletebilmesi
gerekirdi.220
Batırlar (bahadırlar). Kazak toplumunda bahadırların siyasi nüfuzu vardı.
Savaş sırasında bunlar birer savaş ustasıydı. Batır unvanı hiçbir zaman babadan
oğula miras olarak geçmezdi. Bu unvana herkes şahsî yetenekleriyle sahip olabilirdi.
Batırların hâkim sınıfa dâhil edilmesi, Kazak toplumunda ele aldığımız tarihi
devirde, askeri yapının büyük role sahip olması, yani savaşlar devrinde kahraman
lider unvanına sahip olanların büyük siyasi gücü ve nüfuzu ile açıklanabilir.221
Aksakallar (yaşlılar). Kazak yönetici sınıfının en kalabalık grubunu,
konargöçer cemiyetinin bütün katmanlarında sosyal düzeni sağlayıcı işlev gören
aksakallar oluşturuyordu. İ.P. Falk bu konuda “Bu şefler veya prensler bölgenin en
zengin ve en itibarlı bilgeleri idi. Bu yüzden da han onların pek yetkileri olmamasına
rağmen, bazı yerlerde onların yüksek nüfuzlarından faydalanarak birçok
faaliyetlerini gerçekleştirdi”.
222
Kaynakların ifadesine göre, “aksakal” terimiyle
219
Sultanov, T, a. g. e, s. 133.
Kazakistan Tarihi, Almatı,1998, II, 531.
221
Kazakistan Tarihi, s. 536.
222
Şecire Kazaktın Ru-Taypalık Kurulumu, Almatı, 1991, s. 58-59; Otarov A, a. g. e, s. 131.
220
96
hayata ilgili ve hayvancılık konusunda derin bilgi ve tecrübeye sahip yaşlı insanları
adlandırmaktaydı. Bu özellikler, konargöçer hayvan yetiştiriciliğinde, hayvanları
çoğaltma ve ferdin maddi kalkınmasının önemli unsuruydu. Bu sebeple böylesine
ekonomik üstünlük tesis eden sınıfın sosyoekonomik, siyasi ve yargısal görevleri
üstlenerek ideoloji ve manevi kültür alanlarında büyük rol alması doğal bir şarttı.
Çünkü “ aksakal” kelimesinin aynı obadan olanlar için kanuni bir gücü vardı, bundan
dolayı onların emirleri hiç itirazsız yerine getirilirdi. Aksi takdirde onların hangisi
olursa olsun aksakala itaat etmediği için onun gazabına ve kendi akrabalarının
sövmelerine maruz kalırdı.” demektedir. Yaşlı aksakallar kendi safhalarından başka
diğer sosyal gruplar ile sınıfları da doldurarak Kazak toplumunun bütün tabakalarının
temelini oluşturdu.223
Diğer bir toplum, bağımlı insanlar kategorisine giren köleler ile tölengitler
de bulunmaktaydılar. Tölengitle, sultan sınıfındakilere hizmet edenler adlandırılırdı.
Bu sosyal grubun ortaya çıkması, Cungarlar ile olan iş çekişmeler ve uzun yıllar
süren savaşlarla alakalıdır. O dönemlerde, yüksek iktidar ile onun temsilcileri olan
sultanların hizmetlerinin yapacak kimselere olan talep artmıştı. Köleler, Ruslar,
Kalmuklar ve Farslardan esir edilen insanlardır. Ancak, Kazaklarda köle kullanımı
yaygın değildi ve evin uşağı konumundan öteye gitmedi. Köleler genelde ailenin
ekonomik faaliyetlerinde kullanıldı, sahiplerinin hayvanlarını güder, tarlalarda çalışır
ve ev işlerini yapardı. Hukuki hiçbir yetkisi olmazdı. Sahibinden eziyet görse bile
ona dava açamazdı. Hatta köleler kendi suçları için de cevap veremiyordu. Onların
suçları için sahibi cevap verip, karşı tarafa gelen zararı ödemek zorunda idi.224
Görüldüğü gibi Kazak toplumunun hanlık dönemindeki yapısı, bir-birine sıkı, ama
farklı şekillerde bağlı, hiyerarşik düzene tabi sosyal grup ve tabakalardan müteşekkil
idi.
223
Kazakistan Tarihi, II, 532-533.
Sultanov, T, a. g. e, s. 134-137; Şecire Kazaktın Ru-Taypalık Kurulumu, Almatı, 1991, s. 60-62;
Kazakistan Tarihi, II, 534-535.
224
97
2.4. Ekonomik ve Sosyal Hayatı
Kazakistan toprakları oldukça geniştir. Çok eski zamanlardan beri Kazakistan
toprakları, burada yaşayan insanların, kavimlerin kültürel gelişimlerinde silinmez iz
bırakarak birçok tarihî olaya sahne olmuştur. Eski zamanlardan bu yana Kazakistan
toprakları göçebe bir yaşama ev sahipliği yapmışlardır.225
Orta yüzyıllarda Kazakistan halkının temel geçim kaynağı hayvancılıktı.
Halk genelde göçebe olarak koyun, keçi, at ve deve yetiştirirdi. Bazı bölgelerinde
büyükbaş hayvancılık gelişmişti. Örnek olarak Kazakistan’ın batı ve güney
bölgelerde, nehir boyları ve dağ yamaçlarında sığır beslerlerdi. Bu bölgedeki halklar
yağmur suyu ve sulamaya dayalı tarımla uğraşıp, balıkçılık ve avcılıkla hayatlarını
sürdürürdü.226 Hayvan yetiştiriciliğinin sırasında, Kazakistan’da çok eski devirlerden
beri var olan üç tip hayat tarzının (göçebe, yarı göçebe ve yerleşik düzen) asırlar
boyunca değişmeden kaldığını söyleyemeyiz. Hayat tarzı sadece ekolojik şartlara
bağlı olarak değil, siyasî olaylara, kabileler ve halkların muhaceret durumlarına bağlı
olarak da değişikliğe uğramıştır. Bu tür olaylar ve şartlar, tabiî-coğrafî şartların ve
tarihi gelişmelerin vaktiyle oluşturduğu göç yollarının bile değişmesinde etkili
olmaktaydı. Göçebe hayvan yetiştiricilerinin geleneksel göç yolları İdil’in ağzı ile
Hazar’ın kuzeybatı kıyıları civarındaki kışlık mekânlarından İdil, Yayık, Embi
boyuna yukarı uzanan yazlık yaylalara, siyasi şartlara göre, doğuda Aral civarı ve
Sirderya’nın aşağı kısmı, güneyde Hazar kıyıları boyunca ve batıda Kum
çukurluğuna doğru değişmekteydi. Yedisu’da göç yolları daha kısaydı. Çoğunlukta
İli nehri havzasındaki Uluğ Yıldız, Kişik Yıldız, Çarın ve Çilik arasındaki Abiş
düzlüğünün yaylalarına doğru değişiyordu.227
Moğol imparatorluğundan sonraki dönemlerde Kazakistan halkının
ekonomik faaliyetlerinde köklü değişiklikler meydana geldi. Moğol Hanları ile
feodallerin uzun süren hâkimiyeti, XIII. yüzyıllardan itibaren Çağatay Ulusu ve
225
Bokayeva, Aygul, “Kazak Göçebe Kültürünün Karakteri”, DİA, Ankara, 2002, XIX, 42.
Kafesoğlu, İbrahim, Türk Bozkır Kültürü, Ankara, 1987, s. 110.
227
Kazakistan Tarihi, II, 458-459.
226
98
Kaydu Ulusundaki idarî bölünmenin paylaşımı için yapılan iktidar mücadelelerinden
dolayı Yedisu’daki yerleşik tarım ve şehir kültürünü yok etti. Yazılı kaynaklara göre
XV. yüzyılda yeni mekânlar, kervansaraylar ve kaleler inşa edildiği konusunda bilgi
verildiği nakledilmektedir. Örneğin Muhammed Haydar Dulati’nin eserinde Issık
Göl civarında bu tür yapıların inşa edildiğine dair bilgi vermiştir.228 Fakat genel
olarak bakıldığında, Güneydoğu Kazakistan ile Kırgızistan bölgeleri Moğolistan
Devletinin hâkimiyet alanına girdiği dönemde, bu bölgelerde şehir hayatı tekrar
canlanmamıştır. XV. yüzyılın sonuna doğru Sirderya’nın orta kesimindeki şehirleri
yönetmek için, Kazak Hanları, Şeybani yöneticileri ve Timur Hanedanı arasındaki
mücadeleye katılan Moğol Hanı Taşkent ile Sayram’ı ele geçirmiştir. Yedisu göçebe
bölgelerindeki halklar hayvancılık ürünlerini satarak, karşılığında el sanatları ürünleri
ve yiyecek maddeleri satın alma ihtiyacı onları Güney Kazakistan ve Orta Asya’nın
ziraatla
meşgul olan bölgelerin halkları ile
sürüklemiştir.
ekonomik ilişkiler kurmaya
229
XIV-XV. yüzyıllardan itibaren Güney Kazakistan topraklarında şehir ve tarım
havzaları hayati gelişmeye başlamıştır. Çeşitli inşaat faaliyetleri yoğunluk kazanmış,
konutlar, camiler ve kamu binaları tesis edilmeye başlamıştır. İnşa edilen yapıların en
göze çarpanı Türkistan şehrindeki Emir Timur’un yaptırdığı Hoca Ahmet Yesevi
türbesidir. Yeni mimari stilleri ortaya çıkararak yeni inşaat teknikleri gelişmiş,
inşaatla ilgili meslekler ortaya çıkmış, şehirlerde el sanatları yaygınlaşmıştır. Yedisu
bölgelerinde ve sulama sistemi olan yerlerde buğday ve arpa gibi tahıllar, meyve ve
sebze yetiştirilen bağ bahçeler çoğalmıştır. Güney Kazakistan şehirlerinde ticaret
önemliydi. Avrupa’dan Kırım ve Don’un aşağı kesimlerinden geçerek Sarayçık,
Otrar ve Sayram üzerinden Orta Asya’ya gelen ve ortadan Yedisu yoluyla Doğu
Türkistan’a ulaşan eski kervan yoluna bağlanan güzergâhta transit ticaret gelişmiştir.
Doğu Deşt-i Kıpçak ve Yedisu bozkırlarında göçebe hayvancılıkla uğraşan Güney
Kazakistan ve Orta Asya’nın çiftçi kesimi ve şehir sakinleriyle yaptığı ticaret,
228
229
Mincan, N, a. g. e, s. 334.
Bahaeddin, Ögel, Türk Kültür Tarihine Giriş, Ankara, 1991, I, 39; Kazakistan Tarihi, II, 356-357.
99
güneyde şehir ve tarım hayatının, bozkırda ise hayvancılığın gelişmesine olumlu etki
yapmıştır.230
Yerleşik tarım toplumu, göçebe bozkır toplumu ve önemli ticaret yollarının
kesiştiği noktada yer alan Güney Kazakistan bölgesi, bu ilişkiler neticesinde komşu
halklarla ekonomik ve kültürel ilişkiler merkezi haline gelmiştir. Böylece göçebelerle
yerleşikler arasında birbirleriyle maddi kültür, hayat tarzı, ekonomik tecrübe gelenek,
sosyal yaşantı, siyasi kurumlar, askerî teknikler ve kültürel gelişim konularında alış
verişte bulunmuşlardır. Güney Kazakistan bölgesi Kazakistan topraklarındaki bütün
devlet yapılarının geleneksel siyasi ve ekonomik merkeziydi. Sirderya bölgesinin
Sığnak, Otrar, Türkistan, Sayram, Savran ve Sozak gibi şehirleri, komşu devletlerin
yöneticilerinin askeri mücadelelerine sürekli sahne olan bölgeydi. 1440-1450 yıllarda
ilk Kazak Hanları Şeybanî Özbekleriyle mücadele etmişlerdir. Kazak halkının
vaktiyle güneydoğuda uzak ve yakın dönemlerde yaşayan ataları gibi, bizzat
Kazaklarda XV-XVII. yüzyıllarda Kazakistan’ın güneyindeki şehir ve tarım
kültürünün gelişmesine katkıda bulunmuşlardır.231
2.4.1. Göçebe Hayatı
Göçebelik, ekonomik faaliyetin özel bir şeklidir. Kazakistan toprağında M.Ö.
ilk bin yılının başlarından beri üç çeşit hayvan yetiştiriciliğe dayalı ekonomi vardı:
Göçebe (Batı ve Orta Kazakistan), yarı göçebe (Yedisu ve Doğu Kazakistan) ve
yerleşikler (Güney Kazakistan). Bu bölgeler her hayvan yetiştiriciliğine dayalı
ekonomi bir göçebe hayatını yönlendirecek biçimlere sahipti (3 bin km’den 5 bin
km’ye kadar)232 Kazak Hanlığının bozkır bölgelerindeki Kazaklar arasında ekonomik
faaliyet olarak tarih boyunca çoğunlukla süre gelen kurak bozkır ile yarı çölleşmiş
toprakların doğal iklimine uygun olarak konargöçer ve yarı konar göçer hayvancılık
muhafaza edildi. Hayvanların çoğunluğu koyun, at ve deveden oluşmaktaydı. Sığır
ve inek az sayıda ve genelde yerleşik mekânlarda beslendi. Göçmenler hayatında
hayvanların önemini Ç. Valihanov şekilde ifade etmektedir: “Bozkır göçmenlerin
içirip yediren ve giyindiren hayvandır. Onun için Göçmenlerini hayvanının sağ
230
Mincan, N, a. g. e, s. 336.
Kazakistan Tarihi, II, 546-547.
232
Bokayeva, A, a. g. e, s. 429.
231
100
olması çok değerlidir., Kırgızlar233 bir biriyle karşılaştığında ilk olarak” Mal
(hayvan)- canın sağ salim mi?” diyen kelimelerden başlardı. İnsanların bir biriyle
karşılaştığında Hayvan hâlini (durumunu) ilk olarak sorması, göçmenler hayatında
hayvanın ne kadar önemli olduğunu gösteriyor”.234
Konargöçerliğin mevsimlik otlakları (baharın yayla, kışın kışlak) ile göç
yolları oluşarak gelenekselleşti. Yıl boyunca, onlarca, bir çok durumlarda yüzden
fazla obadan oluşan her bir kabile belirli bir coğrafi mekan dahilinde geleneksel
olarak konargöçer hayat sürdü. Kendilerine ait otlağı olan yerleşim büyüklüğü,
güneyde 200-300 kilometreyi, Yedisu’da bozkır bölgesinin enlemesine genişliği 8001000 kilometreyi buldu. Yerleşim yerini belirleme elbette sadece gelenek ve
ekonomik ihtiyaçlara değil, aynı zamanda hanlıklardaki duruma da bağlıydı.
Geleneksel konargöçer hayvancılık geniş otlaklara ihtiyaç duyuyordu. Bunun
yetersiz kalması, komşular arasında her zaman savaşlar ve gerginliklere sebep
oluyordu. Hayvan ekonomisi tabiat olaylarına büyük ölçüde bağımlıydı. Hayvanlar
için saman her zaman hazırlanmazdı. Kışın hayvanlar karları eşeleyerek otlardı. Kış
şiddetli geçtiği zamanlarda hayvanların kitle ölümleri sıklıkla vuku bulmakta ve
böyle durumlarda konargöçer hayvan sahipleri yoksullaşmakta ve çoğu yerleşik
hayata geçmekteydi. Yavaş olmakla birlikte konargöçer hayvancılığın şekli ve
verimliliği bazen iyileşti, bereketli yıllarda (hava durumu ile birlikte halkın bağlı
olduğu siyasi yönetim açısından) hayvan sayısı katlanarak büyüdü. Hayvancılık
ekonomisinin asırlardan beri uygulanarak oluşan geleneği korundu ve devamlı
geliştirildi.235
Kazaklar
çoğunlukla
koyun,
at
ve
deve
beslerdi.
Kazakların
ekonomisinde sığır önemli yer almadı. Çünkü sığırın yıl boyunca beslemesi, özellikle
kış mevsiminde kar altından otlaması zordu. Bunun için Kazaklarda koyun beslemesi
ekonomik olarak uygundu. Koyun hayvanı Kıpçak bozkırının göçmenlileri için
önemli yer aldı. Koyun eti ile sütü yiyecek ve içecekleri oldu, derisi ve yünü giyecek
233
Rus İmparatorluğu döneminde Ruslar Kazakları Kırgızlar veya Kaysaklar diye adlandırırdı.
Mukanov, Marat, Kazak Jerinin Tarihi, Almatı, 1994, s. 128-129; Valihanov Ç, Şığarmalar Jinağı,
Almatı, 1985, II, 28.
235
Klyashtorny, S. G; Sultanov, T, a. g. e, s. 331-332.
234
101
elbise ve ayakkabı malzemeleri, günlük hayata gerekli ev ve eşya malzemelerin
yaptı. Koyun yağı ile hoş kokulu ot külüyle sabun hazırladılar. Bozkır yerleşim
birimlerinde Kıpçak koyunları dayanıklılığı, büyüklüğü ve eti ile sütünün bolluğu
açısından göze çarpardı. Venesya tüccarı İ. Barbaro Deçtilik göçmenlilerin besleyen
hayvanın çeşitleri hakkında böyle diyor: ”Bu halkın beslediği hayvanların dördüncü
çeşidi olan koyun, uzun bacaklı, uzun (darmadağınık) yünlü ve pek büyüktür. Onların
bazılarının kuyruklarının her birisi on iki kadak ( on sekiz kilo civarında) kadar
ağırıkılıydı. Tatarlar ( Kazaklar) bu kuyruk yağından yemek için katık yapardı ve
sonra onu et ile karıştırırdı, kuyruk yağının lezzetliği o kadar lezzetli ki ağza attığı
zaman bal gibi erirdi.”.236
XVI. yüzyılların ortasında Aral bölgesinde olan İngiltereli A. Jenkinson da
koyunların büyük, kuyruklu, ağırlığı 60-80 kadak (90-120 kilo) olduğunu yazdı.
Koyun bakımcıları göçebe toplumunda gelenek boyunca en alt tabakadakiler
oluşturuyordu ( esirler ve öksüz çocuklar).237
Göçmenler için at belirleyici sosyal, siyasî, ekonomik ve dinî hayatta çok
yönlü olarak rol oynamıştır. Kazaklarda atlar binek, yük ve koşu atları olmak üzere
üçe ayrılıyordu. Göçebe Kazaklar için atın günlük yaşamda son derece büyük önemi
bulunmaktaydı. Göçebe hayvancılık ekonomisinde at sürüsüyle yetiştiriyordu.
Sürüdeki atları genel olarak jılkı diye adlandırıyordu. Onları bölük bölük sürülere
ayrılırdı. Bir sürüde 12-15 kısrak ve bir aygır olurdu. Kazaklar atı binek aracı olarak
ve savaş esnasında, et ve süt gibi ihtiyacı karşılama imkânlarında kullanırdı. Eski
Kazak Tarihçisi Muhammed Haydar Dulati’in Kazak Hanı Kasım’ın kendi ağzından
işitilen bir olayı yazmış: “Biz Bozkır insanlarıyız, bizde nadir karşılaşacak pahalı
altın gümüş, değerli eşyalarımız yoktur, demiş Moğol Hanı Sultan Said’a, Bizim en
önemli zenginliğimiz attır. Onun eti ve derisi bizim için hem en iyi yiyecek hem de en
iyi içecek onun sütünden hazırlanır. Bizim yerimizde bağ bahçe de, binalarda yoktur,
236
Barbaro i Kontarini o Rossi. K istorii İtalo-Ruskikh Sibiyazey b XV. b. L, 1971, s. 149, akt:
Mukanov, Marat, a. g. e, s. 211-213.
237
Sultanov, T, a. g. e, s. 137.
102
bizim eğlenecek yerimiz yaylalarla jılkı sürüsüdür, bundan dolayı biz eğlenmek için
jılkı sürüsünün içerisinde oluyoruz”.238
Kazaklarda günümüze kadar gelen ve devam etmekte olan at sütünden
hazırlanan içki çeşidi de önemlidir. Çünkü Kazaklar arasında bu içecek türü halkın
bir parçası gibidir. Bir içki olarak "kımız" Kazak tarihinde ayrı bir öneme sahiptir.
Kımızın kimyasal yapısı hakkında ilk bilimsel bilgi, Rus ordusunda görev yapan
İskoçyalı Dr. C. Griw'in 1784 yılında yazdığı rapor bir olmuştur. Fakat bu rapordan
önce, Tatar Türkleri'nin yaşadığı bölgeye 1253 yılında seyahat eden Fransız W.
Rubrikas kımızın yapılışı, tadı, sarhoş edici ve insan sağlığı üzerindeki tesirleri
hakkında bilgiler vermişti. Bu bilgilerden önce de, Herodotos İskitler'den
bahsederken onların dişi atların sütünden içki elde ettiklerini belirtir.239 Günümüzde
kımızı Kazak ve Kırgız Türkleri devam ettirmektedir. Kımız saf kan at sütünden imal
edilir. Temiz ve itina ile yapılan bu içki fazla içilmedikçe insanı sarhoş etmez. Çok
gıdalı olan kımız yaz aylarında her köyde (Avulda) bulunur.
Kazak ve Kırgız
Türkleri arasında daima toplu olarak içilir. Canı kımız isteyen bir kimse istediği
evden parasız olarak bunu temin edebilir. Eğer bir yerde düğün veya eğlence varsa
kımızı olan bir miktar alarak düğündekilere verirdi. Kımızın yanında meze olarak
ekseriya et kullanılır. Et kımızı çok içirtir. Bir kişi bir günde 10-15 litre kımız içe
bilir. Bazı yaşlı köy insanı bir sava ( kırk litre) içebildiğine dair rivayetler vardır.
Kımız yaz aylarında çok boldur. Kışın ise bulunmaz ancak zenginlerde az miktarda
tesadüf edilir. Kımızın bünye üzerinde çok müspet tesirleri vardır. Doktorlar bu
içkiyi hastalarına tavsiye ederler.240
238
Kazakistan Tarihi, II, 459-460.
Kabıldinov, Z. E; Kayıpbaev, A. T, a. g. e, s. 168.
240
Hasan, O, a. g. e, s. 28.
239
103
2.4.2. Şehir Hayatı
Kazakistan’ın Güney ve Güneydoğu bölgelerindeki Kazak kabileleri yerleşik
ve yarı yerleşik tarım ile şehir hayatını yaşıyorlardı. Bozkır bölgeleri halkının
konargöçer ekonomisi ile yerleşik tarım bölgelerinin ve şehir ekonomisinin düzenli
ilişkileri Kazak toplumunun ayrılmaz bir parçasıydı. Türkistan şehirleri ile
havzalarının yerleşik tarımla uğraşan, etnik açıdan karışık halkları bozkırların
hayvancılıkla uğraşan halkıyla düzenli ekonomik ve kültürel ilişkiler içerisinde oldu.
Bu arada göçmenlilerin kendileri de hayvanları kışlattıkları topraklarda tarlalar açtı,
yerleşik ve yarı yerleşik kasaba ve kentler kurmaya başladılar. İşte kışlaklardaki bu
gibi tarımcılık, genelde besleyecek hayvanı kalmayan veya konargöçer hayatını
devam ettirecek nedenleri kalmayan yoksul Kazaklar yaptı. Çünkü Bozkır Türk
ekonomisinin esasını yüksek ovalar ve yaylalar olan bozkır coğrafyasının iklim
şartları icabı, çobanlık ve hayvan besleyiciliği teşkil ediyordu. Umumiyetle
Kazaklarda zenginliğin işareti mümkün olduğu kadar çok hayvana sahip olmaktan
geçerdi. Bundan dolayı göçebe olanlar zengin, yerleşik hayat yaşayanlar ise fakir
sayılırdı. Hayvancılık bu iktisadî sistemin temeli olarak kabul edilmektedir.241
Konargöçer Kazakların yerleşik hayata geçmesi, hanlığın başka bölgeleriyle
karşılaştırıldığında, daha çok Sırderya boyundaki havzalar ile Yedisu’nun batısındaki
bölgelerde meydana geldi. Şehirlerde çoğunlukla idari insanlar ve askerlerle birlikte
hanlar oturdu. Bu gelenek özellikle Türkistan bölgesi Kazak Hanlığına katıldıktan
sonra yaygınlaştı. Bütün Kazak topraklarında şehirleri kontrol altında tutmak
aşısından birbirini tamamlayan iki ekonomik yapıya, yani konargöçer ekonomisi ile
şehirlerin yerleşik ziraatına dayanan son derece sağlam bir ekonomik düzen kuruldu.
Kazak Hanlığı’nın XV-XVII. Yüzyıllar arasındaki dönemde, Güney Kazakistan’da
şehir hayatı gelişmesini devam ettirdi.242
Kazak Hanlığı’nın gelişip serpilmesi döneminde Sırderya boyundaki şehirler
Kazakistan halkının hayatında önemli rol oynadı. Sıganak Kazak Hanlığı’nın
241
Kafesoğlu, İbrahim, Türk Milli Kültürü, İstanbul, 1989, s. 304; Kazakistan Tarihi, II, 476.
Coldasbayulı, S, Yedisu Tarihi (XVI-XVIII). Tarihi jane Paleoetnologiyalık Zertteu, Almatı,1996,
s. 59.
242
104
başkentlik görevini yaptı. Türkistan belirli bir ticari noktası ve büyük tarım
bölgesinin merkezi olarak kaldı. XVI-XVII. Yüzyılda bu şehir Kazak Hanlığı’nın
başkentine dönüştü. Ayrıca bütün Türkistan bölgesi Kazak göçmenleri için dinî
merkez oldu.243
Otrar, Güney Kazakistan topraklarının büyük ticaret ve el sanatlarının
merkezi olarak tanındı. Yassı gibi bu şehir XI. Yüzyılda uzun yıllar Türkistan
bölgesindeki Şeybanî valilerinin yeri oldu. Onlar bozkırlı düşmanlarından Otrar
şehrinin çevresini kalın surlar aracılığıyla korudu. XVI. yüzyılda Savran şehri
savunma sisteminin kuvvetliliğiyle meşhur idi. Sayram Maveraünnehir’den
Türkistan ile Yedisu’ya giden ticaret ve askeri sefer yollarının kesiştiği noktadaki
güzel bir şehirdi. Kazak Hanlığı’nın güneyindeki önemli ticaret ve sanat merkeziydi.
Karadağ’ın kuzeyinde bulunan Sozak Kazak Hanlığı’nın yöneticilerinin hem bozkır
bölgelerine hem de Türkistan’daki şehirlere hükmetmek için dış düşmanlarla
yaptıkları mücadelelerinde her zaman dayanak noktası ve stratejik üssü oldu. Sozak
sadece iyi bir kale değil aynı zamanda ticaret ve el sanatları merkeziydi. Türkistan
bölgesinin büyük ve küçük şehirleri halklarının ekonomisinde oba ziraatı önemli bir
yere sahipti. O dönemdeki şehirlerin yarı tarımsal özelliğe sahip oldukları hakkında
hem yazılı kaynaklarda hem de o dönemdeki belgelerin bilgileriyle gösterilmektedir.
Ziraat ve bağcılık yani yüzüm yetiştiriciliğiyle sadece çevreleri tarla ve otlaklarla
çevirili olan oba sakinleri değil, aynı zamanda şehirlerin kendileri de meşgul
olmaktaydı.244
Şehirlerin her biri tahıl ve diğer ziraat mahsullerini yetiştiren gelişmiş
sulamalı ziraati olan büyük tarım alanlarının merkeziydi. XVI-XVII. yüzyıllar
arasında insan eliyle sulama işi eskisine nazaran büyük bir gelişme kaydetti. Bazı
yerlerde sulama sistemi Sırderya’dan çekilen büyük kanallar, bazı yerlerde
Karadağ’dan aşağı akarak oluşan dağ nehirlerinden çekilen binlerce arklar vasıtasıyla
yapıldı. Diğer yerlerde yer altı dehliz sistemini kullandı. Şehirlerde el sanatları
mahalleleri vardı. Buralarda seramik, demircilik, ağaç işlemeciliği, dokumacılık, deri
243
Pişçulina, K. A, Prisırdarinskie Goroda i İkh Znaçenie v İstorii Kazakhskih Khanstv v XV-XVII
Vekakh, Almatı, 1969, s. 47-49; Kazakistan Tarihi, II, 477.
244
Akişev, K. A; Baypakov, K. A; Erzakoviç, L. B, Drebnii Otrar, Almatı, 1970, s. 157-160.
105
işlemeciliği, kuyumculuk ve inşaat işleri gelişti. XV-XVII. yüzyıllarda Türkistan
bölgesi şehirlerinde savaş savunma yapıları gelişmişti. Bununla birlikte savunma
yapılarının çevresine evler, dinî ve sosyal binalar, medreseler, mezarlar, hamamlar,
dükkânlar, kapalı çarşılar ve kervansaraylar inşa edilmekteydi. Ortaçağın sonunda
Güney Kazakistan’ın şehirler havzasında, bölge şehirleri ve oba ( göçmenliler)
sakinleri, konargöçer ve hayvancılıkla uğraşan halkın ziraatçı ve el sanatı ustalarının
ürünlerine olan taleplerini karşılamak üzere, büyük pazarlar devamlı olarak
kullanılmaktaydı. Ticaret Türkistan’ın Sıganak, Yassı ve Sayram gibi şehirlerdeki
hayatın en önemli faaliyetlerinden biriydi. Bu şehirlerde paralar bastırıldı. Kaynaklar
bu şehirlerdeki büyük pazarlar ile dükkânların sayısının çok olduğunu söylemektedir.
Kazak Hanlığı’nın yükseliş devrinde, özellikle Kasım Han ve Tavke Han devrinde,
savaşlar ve çekişmelerin durmasından dolayı oluşan başarılı siyasî ortam şehirler ile
ticaretin gelişmesine imkân sağladı. Orta Asya, Doğu Türkistan ve Rusya arasında
ticari ilişkiler canlandı. Kazak Hanlığı’nın toprakları üzerinden geçen kervan yolları
önemli hale geldi.245
2.4.3. Tarımcılık
Kazak Hanlığı’nın ekonomik yapısında tarım ikinci sırada yer aldı. Tarım
kültürünün merkezleri genelde Kazakistan’ın tabiat ve iklim açısından tarıma uygun
bölgelerinde ortaya çıktı. Bu bölgelere Kuzeybatıda Sakız, Yem, Elek, Irğız, Utba ve
Oyıl nehri civarı, Muğacir dağının vadileri, Merkezi Kazakistan’da Sarısu nehrinin
orta kısımları, güneyde Sırderya, Kuanderya ile Canaderya boyu, kuzeyde Esil, Nura
ve Torgay nehirleri boyu ve onların kolları, Doğu Kazakistan’da Kalba ve
Tarbagatay sıradağları civarı, Yedisu’da Lepsi, Aksu, ve Karatal nehirlerinin baş
kısımları ile İli’nin orta kısımları girmektedir. Ayrıca bu bölgelerin coğrafî yapısı,
yerin yapısı ve toprak iklim şartları, su kaynaklarının mevcut olması, komşu yerleşik
ziraat toplumlarla kültürel-ekonomik ilişkilerin arttırılması, Kazak tarımının seviyesi
245
Akişev, K. A; Baypakova, K. M; a. g. e, s. 164-167; Baypakov, Po Sdelam Drevnkh Gorodov
Kazakistana, Almatı 1990, s. 196-199.
106
ile büyüklüğü, ekilecek tahılların seçilmesi, ürünlerin ekonomik ve diğer amaçlarla
faydalanılmasında önemli ölçüde etki yaptı.246
Deştı-Kıpçak bozkırlarındaki konargöçer halkın tarıma göçmesinde birçok
nedenler vardır. En önemli nedenlerinden Kazak toplumunun bazılarının kış ve tabiat
iklimlerinin uygun olmayışı, kışın sert geçmesinde bir sürü hayvanlarından ayrılması,
kendi topraklarından kovulması neticesinde tarıma geçmesine neden oldu. Kendi
hayvanlarından ayrılanları kaynaklar açık göstermek için “yatak” ya da “oturuk”
adlarını kullandı. Bu yoksullaşmış insanlar hayatlarını devam ettirebilmek için
tarımla uğraşmak zorunda kaldı. Bazı araştırmacıların tespit ettiklerine göre
tarımcılık ve başka birçok meslekle Kazakların uğraşması Göçmenliler tarafından
yoksulluğun bir işareti sayıldı. Buna rağmen yoksulların tarımı, hayvancılıkla
uğraşan zenginlere bağımlıydı. Bölgenin yeşil alanlarının çoğunluğunda genelde
sulamalı tarım yapılırdı. Kazakistan’ın tabiî su kaynaklarının bolluğu kuzeybatı
bölgelerinde emeğe pek fazla ihtiyaç duymayan ziraat çeşidi yaygındı. Kazak ziraat
ekonomisinde en çok yaygın olan mahsul türü darıydı. Elle sulanan ve hava durumu
uygun dönemlerde darıyı iki defa ekmek mümkündü ve bununla birlikle buğday
yetiştirilirdi. Kazak Hanlığı’nın şartlarında tarımın zorluğuna tarım aletlerinin ve
toprak işleme metotlarının iyi düzenlenmiş sulama tesisleri olan yerlerde tahılların
verimi oldukça yüksek oldu. Nasıl olsa da bile genel olarak Kazak Hanlığı’nın
topraklarında tarımcılık yaygınlaşamadı ve her zaman ek iş olarak görüldü. 247
2.5. Dinî Hayatı
İslamiyet’in Kazaklar arasına yayılması VIII. Yüzyıldan itibaren başladı.
Ancak İslam’ın yayılma noktası sadece Kazakistan’ın güney bölgelerinden
ibaretti.248 Genel olarak Kazakların arasına İslam Dininin yayılmaya başlaması veya
diğer bölgelerine kıyasla dini etkinin yaşamaya başlaması XIV. Yüzyıllara
dayanmaktadır. Bu yüzyıllardan itibaren İslamiyet Batı, Orta ve Kuzey Kazakistan’ın
bozkırlarına yayılmaya başladı. Kazakistan’da İslamiyet’in yayılmasında en büyük
246
Sadıkov, T. S, Coldasbaev, a. g. e, s. 199-200.
Akkoşkarov, E, İstorii Kazakov, Calın, Almatı, 1997, s. 338-342.
248
Kesici, Kayyum, “Bolşebik İhtilalinden Önce Kazak Türklerinde Eğitim, Kültür ve Fikir Hayatı”
Türkler, Ankara, 2002, XIX, 439
247
107
rolü Buhara, Hive, Taşkent ve Hokan’dan gelen Orta Asya tüccarlarının yanı sıra
sofu misyonerler ve Volga Tatarları oynadı.249 Kazakların arasına İslamiyet’in geç
yayılması hususunda W. Radloff böyle demişti: “Kazakların İslamiyet’i kabul
edişinin üstünden birçok asırlar geçmiştir. Onlardaki Şamanizm kalıntılarına
bakarak ancak şimdi Müslüman olmakta bulunan bir halk diye telakki etmek hatadır.
Kazakların İslamiyet’inin, diğerlerinin İslamiyet’inden az çok farklı olması, yalnız
hayat tarzı farkından ileri geliyor. Bununla birlikle onlar, haklı olarak titiz ve hatta
çok sıkı Müslüman diye vasıflandırabilirler”250
Kazaklar ne kadar Müslümanlığa topluca inanmış olsalar dahi, yerleşik hayat
sürdürenler hariç çoğu konargöçer bir hayat tarzını benimsedikleri için İslam’ın bazı
kurallarına riayet edememişler veya öğrenme hususunda imkânların kısıtlılığından
dolayı yetersiz kalmışlardır. Alman asıllı Rus Türkologu şöyle yazıyor: ‘‘Kazakların
dinine gelince daha önce bahsettiğimiz gibi onlar yüzyıllardır Müslümandır. Ancak
İslam dini bozkırda erken dönemde benimsenmesine rağmen kuralları tam olarak
uygulanmamaktadır. Aralarından din adamları da yetişmiştir, bunlar İslam’a hizmet
etmeye çalışmışlardır. Genel olarak Kazaklar İslam dinini gözü kapalı olarak gelişi
güzel kabul etmemişlerdir. Kazaklarda dindarlara Kazak gelenek göreneklerinden
uzaklaşmış kimseler olarak bakılır. Onlara saygı gösterseler dahi bu konuda pek
samimi değillerdir. Mümkün olduğunca onlardan uzak durmaya çalışırlar. İslam’a
olan inançları genellikle sözde kalır, yaşantılarında dinî kurallara fazla riayet
etmezler. Saçlarını ve sakallarını düzenli olarak keserler. Yerleşik hayatı yaşayanlar
dışında oruç, namaz gibi ibadetleri düzenli olarak yerine getirmezler. Kurban
kestiklerinde Kur’an’dan ayetler okurlar. Yaşlılar Kur’an okumayı severler. İslam’ın
ince ayrıntılarını bilmezler. İslam dininin güçlü etkisine rağmen, Kazaklar eski
Türklerin gelenek görenek ve dil özelliklerini muhafaza etmişlerdir. Dillerine az
sayıda Arapça ve Farsça kelimeler bir yolunu bulup girdiyse de diğer Müslüman
Türklerin dillerindeki kadar çok değildir.’’251 Kazaklar İslam dinine inanmışlar ama
249
Mustafina, R, “Kazakistanda İslamiyet’in Rolü”, Kazakistan Tarihi Makaleler, TTK, Ankara,
2007, s. 85.
250
Kesici, K, “Bolşebik İhtilalinden Önce Kazak Türklerinde Eğitim, Kültür ve Fikir Hayatı” a. g. e,
s. 440.
251
Zeyneş İ. a. g. e, s. 179.
108
konargöçer Kazakların arasında İslam pek az yaşanmıştır. Yerleşik, kentsel bölgeler
ile tarım havzalarındaki kadar İslam kök salmamıştır. Göçebelerin bölgelerinde
şehirlerdeki gibi mescit, medreseler olmamıştır, ancak tek tük olarak kasabalarda
rastlanıyordu. Kazaklar İslam’a girdikten sonra da kendilerinin İslam’dan önceki
birçok gelenek göreneklerini İslam inancıyla sentezleştirerek yaşatmışlardır.252
Bu ifadelere baktığımızda hayvancılıkla uğraşanların dinî yaşantılarının
şehirde yaşayanlardan daha zayıf olduklarını görmekteyiz. Çünkü kırsal bölgelerdeki
çobanların zor şartlar altında yaşamları, hava şartları, gündelik koşturmacalar onların
dinlerini de ister istemez etkilemiş bulunmaktadır. Ama bu onların dine karşı
duyarsız olduklarının göstergesi olamaz. Kazaklarda “oraza namaz toktıkta” yani
oruç ile namaz tokluktadır anlamına gelen atasözü vardır. Bu söz herhalde bu kırsal
kesimin insanlarının anlayışından kaynaklansa gerek. Ama yerleşik hayat yaşayan
çiftçiler, tüccarlar gibi kesimin hayatını İslam kültürü çok etkilemiş yukarıda
bahsettiğimiz gibi birçok alanda teşkilatlanmaya kadar götürmüştür. Onların yaşadığı
güney bölgesinin iklimi tarıma son derece elverişli, ticaret yollarının geçtiği bölge
olduğu da gözden kaçmaması gereken husustur.253
2.5.1. Yerel Dinî İnançları
Kazakistan’da en geniş yayılan din İslam oldu. İslam dininin etkili
olduğu merkezler Türkistan, Harezm ve Buhara idi. Kazaklar arasında İslam dini
köklerini derinlere kadar salamadı. Halk İslâmî farzları gereğince yerine getiremedi.
Böylece eskisi gibi “tengri” (göğe, aya ve güne baş eğme) temel alan eski dinlerini
devam ettirdi. Eski Türkler devrinde de bu inanç tek tanrılığı esas alıyordu. Kazak
Hanlığı döneminde yani XV-XVII. Yüzyıllarda “tengri” inancı İslam inancı ile
rekabet halindeydi. İslam dinine aykırı olmasına rağmen, Kazaklar, atalar ruhundan
medet umma geleneğini devam ettirdi.254 Puta tapınma görüntüleri Müslüman
dindarlar tarafından sert bir şekilde eleştiriliyordu. Muhammed Şeybanî Han’ın
teşvik ettiği Buhara Şeyhleri ve Kadıları Kazakları puta tapanlar, yani İslam
252
Mincan, N, a. g. e, s. 372.
Kazak SSR Tarihi, “Köne Zamannan Bu Günge Deyin”, Almatı, 1983, II, 246-247
254
Kazakistan Tarihi, III, 360
253
109
yolundan sapanlar olarak kabul eden fetva çıkardı. Onlar, Kazaklara karşı cihad
etmeyi ve Kazakları tahrip etmeyi teklif etti.
XV-XVII. Yüzyıllarda halkın dünya görüşünde animizm ile tabiat güçleri
kültü baskındı. Bu görüş eski devirlere ait iyilik (kiye) ve kötülüğün (kesel) birbiriyle
mücadelesi gibi mitolojik hikâye ve kalıntıları muhafaza etti. Kazakların tanrısal
inançlarına göre baharda ortaya çıkan yeşillikleri koparmayı yasaklamaktadır. Çünkü
onlar taze yeşilliklerden insan hayatının devamlığını görüyorlardı. Kazaklar toprak
(toprak ana) ile su (su ana) ruhuna saygı gösterdi. Kutsal ateşin “alastama” şeklindeki
eski adı muhafaza edildi. Kazakların inancına göre ateş evi felaketlerden
korumaktadır. Yeni ailesine katılan taze gelin büyük evdeki (kara şanırak: büyük
dedelerden kalan ev) ateşe tazım etmek, ateşe yağ dökerek255 ona kurban vermekle
yükümlüydü. Bununla birlikte Kazaklar gece ateşi yani “alastav”(tütsülemek) ateşle
temizleme âdeti yaşatıldı. Bu adet, kışlaktan yaylaya indiğinde uygulandı. Eski
devirlerden beri evlerde insanlara zarar veren “cin ve şeytan” bulunduğundan
kışlaklarda insanlar sıklıkla günaha batar şeklinde batıl inançları oldu. Yaylalar ise
saf ve kusursuzdu. Öyleyse oraya temizlenerek gitmek gerekti. Bu yüzden yaylaya
giden yolun baş tarafına iki yerden ateş yakılırdı. Bu ateşlerin arasından insanlar ve
hayvan sürüleri geçirilirdi. Yılkılar (atlar) temiz hayvanlar olarak görüldüğü için
onların ateşle temizlenmesine ihtiyaç yoktu. Ve Kazakların bundan başka batıl
inançları çok yaygındı.256
2.5.1.1 Gök Tanrı (Tengri) İnancı
Gök Tanrı inancı Kazak Türklerinin millî dünya görüşünü oluşturan en temel
tarihi öğelerden biridir. Bu inanç Kazakları her türlü kutsallığa alakalı mistik tabiatı
ile doğanın tılsım güçleri ile insan arasında bağı devam ettirmiştir. Kendine özgü bir
karakteri ile bu inanç eskiden beri tüm Türk dünyasının zihniyetinde merkez teşkil
etmiştir. Eski Moğol ve Türk kabilelerine bakıldığında bu inancı benimsedikleri
görülmektedir. Türkler doğanın yasalarına tabiattaki afetlerden veya başka herhangi
255
Ateşe yağ dökme geleneği günümüze kadar gelmiş ve hala uygulanmaktadır. Yeni gelen gelin,
ertesi veya herhangi bir günü kocasının akrabalarını evlerin ilk olarak ziyaret ettiğinde evdeki sobaya
yağ dökerek saygı gösteriyordu.
256
Mırzahanulı, C, Tarihi-Etnografiyalık Zertteuler, Kuytun, 1990, s. 205-207.
110
bir zor durumdan dolayı değil ona çok saygı gösterdikleri için boyun eğmişlerdir.
Onlar tabiata sanki canlı gibi bakabilmişler ve davranabilmişlerdir. Böylelikle Tengri
inancı Türklere bilgi irade ve kendini tabiatın bir parçası hissetme bilincini ve onunla
birlikte bir ahenk yaratabilmelerini sağlamıştır. Bununla alakalı olarak dağ, ağaç, su,
kaya v.b tabiatın unsurlarına kutsallık atfetmişlerdir.
Kazak Türkleri açısından bu inancı vermemizin sebebi bu inancın tüm Türk
dünyasının ilk ve ortak inancı olması hasebiyledir. Çünkü bilindiği gibi Kazak ismi
bile daha sonraki asırlarda ortaya çıkmıştır ve daha önceleri sadece Türk ismi
geçmektedir. Tengri inancı hakkında günümüzde herhangi bir yazılı kitaba dini bir
ritüele rastlamamaktayız. Bu sebeple bir din olarak görmek de tartışılabilir. Ama
Göktürk yazıtları ve bazı Çin kaynaklarına baktığımız zaman bu inanç hakkında
genel bir çerçeveye rastlamaktayız. Çin’de zirai kültür ve kuzey yöresinde iptidai
avcılık kültürü hâkim iken Shang sülalesi döneminde (m.ö. 1450-1050) orada önemli
bir kültürel değişim yaşandığı ve böylece kuzey batıdan Çin’e Eski Türklerin at
yetiştiriciliğine dayalı çoban kültürünü getirdiği görünmektedir. Ve eskiden Çin’de
toprak ve verimlilik ilahları hâkim iken bu defa Gök Tanrı inancının etkisi ile orada
semavi kültürlerin etkili olmaya başladığı görünmüştür.257 Bu ifadelere göre Gök
Tanrı inancı Çin’de de belli ölçüde kendi etkisini göstermiştir. İnanç esasları sistemli
olarak zikredilmemekle beraber daha önce de bahsettiğimiz gibi belli başlı yazıları da
bulunmamaktadır. Orhon yazıtları gibi en eski kaynaklarda sadece yüzeysel olarak
bahsedilmektedir. Orada Tanrı; Hakanları tayın eden, Türk halkını koruyup
gözetendir, savaşlarda zafere ulaştırandır, öldüren ve dirilten yani can verendir. Ona
nasıl ibadet edildiği hakkında yabancı araştırmacılar bazı tespitlerde bulunmuşlardır.
Çin kaynaklarının, eski Türk dini tarihi bakımından en önemli kaynaklardan biri olan
Wei Shu’da ilk dönem Türk dini hakkında şu bilgileri vermektedir:
1-Türkler doğu yönüne hürmet ederler ve Hanın otağına doğudan girerler.
2-Bütün Türkler her yıl atalarının mağarasına (kabir) gidip, orada kurban
keserler.
257
Ünver, Günay-Harun Güngör, Başlangıçtan Günümüze Türklerin Dini Tarihi, Ankara 1997, s. 34.
111
3-Beşinci ayın ortasında ırmak kenarına gidip Gök Tanrısına kurban
sunarlar.
4-Bodin-İnli adlı dağın zirvesini ziyaret ederler.258
Bu verdiğimiz ibadet çeşitleri Kazakların günümüze kadarki kökleşmiş
gelenek görenekleri açısından çok önemli ve belirleyici unsurlardır. Mesela kırsal
kesimlerde ve köylerde yaşayan halkta bu daha çok görünmektedir. Yaylaya gidenler
çadırın kapısını mutlaka doğuya doğru açarlar. Bazı müstakil evi olan şehir
sakinlerinin bile evinin kapısı doğu yönüne bakar. Ataların ve ailenin diğer
ölmüşlerinin kabrini ziyaret edip Tanrıya adak sunmak, kurban kesmek çok önemli
ibadet sayılmıştır. Ayrıca her yörede bir kutsallık atfettikleri ağaç, su, dağ gibi tabiat
unsurları vardır.259
2.5.1.2. Tabiat Kuvvetlerine İnanma
Kazaklar, dini tarihlerinde çok eski dönemlerde tabiatta birtakım güçlerin
bulunduğuna inanıyor ve onları kutsal olarak görüyorlardı. Mitolojik efsanelerinde
ve örflerinde bu inançlar genişçe yer almaktadır. Bu inançlar, tabiatta mevcut ağaç,
dağ, yer-su, kaya v.b. varlıkların birer ruhunun olduğunu belirtmektedir. Sadece doğa
ile kalmayıp, hayvanların bile birer gözetici sahipleri olduğunu görebiliriz. Bu
ruhların iyilik verenlerine kiyeler, kötülük verenlerine ise kesirler denmiştir. Kiyeler
(koruyucu ruh) insanlara ve hayvanlara iyilik getirir bolluk ve bereket sağlar, kesirler
ise doğal afetler, her türlü hastalıklar, belalar getirir. İyilik ve kötülüğü temsil eden
kiyeler ve kesirler Kazaklara göre daima mücadele içinde olurlar. Evcil besin
hayvanlarının kiyeleri ve kesirleri (felaket) vardır. Örnek verecek olursak; Koyun
atası Kambar ata, deve atası Oysılkara, sığır atası Zengi baba, keçi atası Şekşek ata
ve çiftçiler atası Dihan babadır. Bunun dışında hayvanların kesirleri vardır ve onlar
kıtlık, hastalık ve felaketler getirir. Bunlar; topalan, karasan, şelek, malik, kemelek
v.b. Kiyeleri kızdırdığı takdirde kesirler ortaya girer ve bütün kötülükler insanların
kendi yaptıklarının sonucu olarak meydana gelir. Hayvanları dövenler, eziyet
edenler, aç ve susuz bırakanlar kazaklara göre kesirlere uğrayacaklardır. Tabiat
258
259
Ünver, a. g. e. s. 44.
Bulutay, Murtaza, Ata-Baba Dini, Almatı, 2000, s. 93.
112
kuvvetlerine gelince hepsine ayrı ayrı anlam yüklemişler ve gelenek göreneklerin
oluşmasında çok büyük rol oynamışlardır.260
2.5. 1. 3. Güneş ve Ay Kültü
Kazak Türkleri kültüründe güneş ve ay çok büyük anlam ifade etmektedir.
Nitekim Kazak tarihinin geçmişine uzanan orta Asya devletleri olan Üysinler ve
Hunların güneşi ve ayı ululadıkları bilinmektedir. Hun ismi Kazak Türkçesindeki
kün, yani güneş kelimesi ile aynı olduğu söylenmektedir. Üysinlerin hükümdarının
ismi ise Künbiy (Güneşbeyi) olduğu güneşi ululadıklarından gelmektedir.261 Bununla
birlikte bütün Türk boylarının yazılarında, geleneklerinde güneş ve ay her zaman ayrı
bir önem atfettiği herkesin bildiği şeydir. Bu anlayış günlük yaşayışta çok
yaygınlaşmıştır. Bir aileden olan iki çocuğun ismini bile ay ve güneşle bağdaştırarak
koymak Kazaklarda yaygındır. Örneğin Aybolat ve Künbolat (erkek ismi), Aygerim
ve Künnur (kız ismi) v.b. Küçük çocuklarını ebeveynleri ve büyükleri ayım künim
(ayım, günüm) diye severler. Yolculuğa çıkan kimselere ‘‘Ayın tusın onınnan,
juldızın şıksın sonınan’’ (sağından ayın doğsun arkasından da yıldızın parlasın) diye
dilekte bulunulur. Başına bela ve musibet gelip kara güne kalan kimseler için
‘‘juldızı taydı’’(yıldızı kaydı) deyimi kullanırlar. İşleri düz gidip başarıya ulaşanlara
da yıldızı parladı deyimi kullanılır. Kazak ihtiyarları hilal yeni doğduğunda şu dileği
okurlar: Ay gördüm esenlik gördüm, eski aydakileri esirge yeni ayı bereketlendir.
Yıldızların içinde Çolpan (Venüs) yıldızı çok önemli yıldız kabul edilir. Çünkü o
sabaha doğru doğar ve en parlak olan yıldızdır. Buna binaen kızların ismini çolpan
koymak Kazaklarda yaygındır. Aya ve güneşe çok saygı gösterirler ve ikisine bakıp
abdest almazlar, tuvalet ihtiyacını gidermezler. Öyle yapanlar büyükleri tarafından
azarlanır.262
Görüldüğü gibi Kazaklarda Güneş ile Aya saygı tapma ve saygı gösterme pek
yaygın olmuştur. Güneş ile aya saygı gösterme geleneği Kazak toplumun o kadar
etkilemiştir ki günümüzde de hala devam etmektedir.
260
Bulutay, M, a. g. e, s. 101-102.
Zeyneş, İ, a. g. e, s. 323.
262
Bulutay, M, a. g. e, s. 114-115.
261
113
2.5. 1. 4. Ateş Kültü
Eskiden Kazak halkı ateşi, aydınlığın, nurun, güneş gözünün nişanesi ve tüm
bela ve pisliklerden koruyan kutsal varlık olarak kabul etmişlerdir.263 Bundan dolayı
ateş çok kutsaldır ve ateşe olan saygı diğerlerinden daha baskındır. Tanrının verdiği
hediyesi olarak görülür. Toplumun en küçük ve en temel öğesi olan aile ateşle
simgelenmiştir. Aile kelimesiyle aynı anlamda ‘‘otbası’’ (ateş başı) kelimesi
kullanılır. Kazakçada ateş sözcüğü ot diye kullanılır. Evim, yuvam kelimesine
karşılık ‘‘ot jakkan jerim’’ (ateş yaktığım yer) deyimini kullanırlar. Bir aile tabirinin
yerine ‘‘bir tütün’’ (bir duman) deyimini kullanırlar. Ailenin başına musibet gelip
kara güne kaldıklarında ‘‘otı öşti’’ (ateşi söndü) veya ‘‘oşagı jıgıldı’’ (ocağı yıkıldı)
deyimleri kullanılır. Evlenip aile kurmakta olan gençlere evlilik hayatınız başarılı
olsun, kaza beladan Allah korusun anlamındaki ‘‘tütünderin tik uşsın’’ (dumanınız
dik uçsun) deyimi kullanılır. Yeni gelen gelin kapıdan ilk girdiğinde sağ ayakla
girdirilir ve ocakta yanan ateşe yağ dökerek umay anaya ve ateşe dileklerde
bulunulur.
Yine ateşle alakalı dikkate değer bir husus da, eskiden beri Kazaklarda yaygın
olan ve nadir olsa da günümüze kadar gelen bir gelenek ise Alastau ayinidir. Böylece
eşyadaki kötülükler, cinler, şeytanlar, pislikler giderilmiş kabul edilir. Hatta
insanların ve evcil hayvanların üzerinde ateş tutularak alas alas, bela kaza uzaklaş
manalarına gelen dualarla alas yaparlar. Konargöçer halk yılın dört mevsiminde
davarların rahat beslenebilmeleri için dört ayrı yere göç yaparlar. Kış boyunca
kışlakta oturan çoban halk, yaylaya çıkmadan önce bütün hayvanlara alas yaparlar.
Yaylaya çıkış yolunun iki tarafına büyük ateş yakılır ve deveye yüklenen ev eşyaları
ve hayvanlar iki ateşin ortasından geçirilir. İki yaşlı kadın iki ateşin yanına geçer ve
aynı şekilde dua ederler belaları, pislikleri kovarlar. Ama at bundan istisna tutulur.
Çünkü Kazaklara göre at kutsal ve temiz hayvan olduğu için bela ve pislik onun
yanında bulunmaz.264 Kazaklar ateşe o kadar sayğı göstermişti ki İslam dinini kabul
ettikten sonra da inancı hala devam ettirmektedir. Bu inanç şekli günümüzde bir
inanç değilde gelenek haline gelmiştir. Ateşe saygısızlık edenler ayıplanır, azarlanır.
263
Nıgmet, M, a. g. e, s. 374.
Nıgmet, M, a. g. e, s. 374.
264
114
Yanık ateşi su ile söndürülmez ona tükürülmez. Ateşe küfretmek de aynı şekilde
saygısızlık kabul edilmiştir.
2.5.1.5. Yer Su Kültü
Kazak Türklerinde bahsettiğimiz gibi eskiden, diğer unsurlar gibi yer ve sular
da kutsal sayılmıştır. Onlara göre insanlara iyilik veren, kutsal yerler ve sular
vasıtasıyla şifalar bahşeden bu yer ve suyu yaratan Tanrıdır. İnsanlara benzetilen yer
ve su ruhlarının genel adı ‘‘iye’’dir265. Her bölgedeki dağların, ırmakların, özellikle
şifalı kaplıcaların kendi koruyucu güçlerinin var olduğu kabul edilmektedir. Bu
inancın sonucu olarak Kazaklarda vatanı ve vatanın yer ve sularını korumak kutsal
görevlerden biri sayılmıştır. Şifalı su ve bitkileri olan yerler çok kutsanır, oralar
kirletilmez, abdestsiz topraklarına basılmaz, bitkileri gelişigüzel koparılmaz ve
dualar edilerek Tanrı’dan af dilenerek koparılır. Aksi takdirde Tanrı’nın gazabına
uğrayacaklarına inanırlar. İlkbaharda yeniden yeşeren otlar ve ağaçların yeşil
tomurcukları, filizleri hayatın sürekliliğinin göstergesi olduğu için yeşillikler
koparılmaz, ağaçların dalı koparılmaz. Yapanlar büyükleri tarafından dövülür idi.266
Şöyle ki, Kazak topraklarının çoğu bozkır olduğu için tek tük yetişen ağaçlar
bu sefer kutsal kabul ediliyor ve onlara bez bağlamak suretiyle ağacın büyümesine
engel oluyorlar ve ağaç da kuruyor. Edebiyatta ve halk ağzında yer ana, toprak ana
tabirlerine sıkça rastlanır. 267 Bu tabirler yer su kültüne verilen önemden kaynaklansa
gerek.
Bunlara bakıldığında bu örf ve adetler ister bir batıl inancın kalıntısı olsun
ister doğaya uyumdan doğan bir gelenek olsun, çevre açısından çok önemli bir
koruma yöntemidir. Günümüzün en büyük ve hatta sonu gittikçe insanlığın sonuna
götüren çevre kirliliği ve doğanın katledilmesi sorununun önlenmesi açısından bu
ananelerin bir şekilde zihinlerde yaşatılması zaruridir. Tabi ki yanlış inançlardan
arındırılarak, bir terbiye gelenegi haline dönüştürmelidir.
265
Kazakların temel inancına göre her bir nesne veya varlığın koruyup kollayan sahibi oldu. Eğer o
varlıklara hiç nedensiz eziyet ederse onun sahibinin bedduasıyla karşılaşırdı.
266
Zeyneş, İ, a. g. e, s. 324.
267
Kazakistan Tarihi, III, 250-251.
115
2.5.1.6. Atalar Kültü
Hunlar, Tabgazlar, Göktürkler ve onların devamı olan daha sonraki Kazak
toplulukları vefat etmiş atalarının ruhuna tapıyorlardı, o ecdat ervahının kendi
evlatlarını ve yakınlarını koruyup gözettiğine, dünya işlerinde onlara her zaman kol
kanat gerdiğine inanılırdı. Daima atalarının adını kötüye çıkarmamak, olabildiğince
onun evladı olarak namuslu ve şerefli yaşamak her Kazak yiğidinin boynunun
borcudur. Savaşa girecekleri zaman, bozkır halklarının arasında geniş ve yaygın olan
at sporları yarışlarına girecekleri zaman, güreşecekleri zaman bir nevi ruh verici şey
olan Uranlar çağrılır. Uran; her aşiretin geçmişteki kahraman ve lider atalarının adını
kendisini koruyup desteklemesi için o atalarının ismini çağırmaya denir. Her aşiretin
sadece bir tane uranı olur.
Kazaklar tarih boyunca büyüklerine saygı göstermişler ve özellikle
ölmüşlerin ardından birtakım ayinler yaparak onlar için Tanrı’ya dua etmişlerdir.
Eski Türkler Gök Tanrıya ve ataların ruhuna değmesi için kurban keserlerdi ve en
makbul olan hayvan ise at idi.268 Yukarıda görüldüğü gibi, ölmüş büyüklerinin
ardından yapılması gereken bütün işlemler evlatların atalarına olan bir borçları kabul
edilir, böylelikle ata babaya olan tazimin yerine getirilmiş olmasından dolayı
mutluluk duyulur.
Bu konuya değinmişken sadece ataların değil bütün ölülerin ardından yapılan
işler ve ananeler hakkında kısaca bilgi vermemiz doğru olacaktır. Ölümün ardından
genel itibariyle durumu elverişli olsun olmasın ölümü olan ev hayvan keser,
büyükbaş kesebilirse daha makbul olur. Halk bu meselenin herhangi bir kaynağını
bilmiyor olsa dahi bunu adeta bir vecibe kabul ediyor ve hâlâ bu anlayış kalkmış
değildir. Ölü, vefat ettiği gün hemen defnolunmaz. Yıkanıp kefenlendikten sonra en
az bir gün bazen de üç dört güne kadar evin sağ tarafına yatırılır ve bekletilir.
Eskiden ulaşım meselesi ciddi anlamda büyük bir sorun olduğu için etraftan yakın
akrabaların toplanıp gelmesi için bu yola başvurulmuştur. Daha sonra ölünün yedisi,
devamında kırkı ve yılı olmak üzere aş dağıtmak suretiyle yakın akraba, eş dost,
tanıdık herkese bu yemekten dağıtılır, dualar okunur. Bu mesele doğrultusunda şöyle
268
Esin, E, İslamiyet’ten Önceki Türk Kültürü Tarihi ve İslam’a Giriş, s. 128.
116
bir atasözü vardır: ‘‘Ölü razı bolmay tiri bayımaydı’’, yani ölü razı olmadan diri
zengin olamaz.269 Bu atasözü ataların ve diğer ölmüşlerinin arkasında kalanların
borcunun ne kadar ciddi olduğunu gayet açık göstermektedir.
Genel itibariyle dünyada doğu toplumlarına doğru gittikçe büyüğe saygı
atalara hürmet daha sık görülmektedir. Bu zihniyet o toplumların hangi inanca sahip
olduğuna da pek bağlı olmamaktadır. Mesela bir Budist toplumu olan Çinliler de
büyüklere saygı batıda yaşayan Müslüman toplumlara göre daha geleneksel ve daha
sıkıdır.
2.5.1. 7. Şamanizm
Eski Türklerde esas inanç teşkil eden ve günümüzde Şamanizm denen inanç
çoğu zaman bir din olarak algılanagelmiştir. Ama yapılan araştırmalar ve dinler
tarihçilerinin tespiti Şamanizm’in bir din olmayıp daha çok inançlar toplamı
olduğunu söylemektedir. Bazı kaynaklar Şamanizm ve şamanı şöyle tarif
etmektedirler: Şaman, Sibirya’da oturan birtakım Türk boylarında tef çalarak,
şarkılar söyleyerek ayinler yapan ve böylece ruhlarla münasebete girerek, hastaları
iyileştiren, istenilen birtakım dilekleri yerine getirdiğine inanılan kimselere verilen
addır. Bu durumda Şaman, hekim adamdır.270 Eski Türklerin inancına buna bağlı
olarak Şamanizm denmiştir. Hâlbuki Türklerin böyle bir inancı olmamıştır. Oysa
şaman yerine Türk topluluklarında başka kavramlar kullanılmaktadır. Mesela kam,
Kazak Türklerinde ‘‘baksı’’ v.b. gibi kavramlardır. Şamanizm ne kendine özgü bir
dindir ne de büyü yapma sanatıdır. Her iki alanı da ilgilendiren yanları bulunan
çeşitli din ve dünya görüşlerini birleştiren bir inanç ve tekniktir. Şamanizm’e, değişik
şekillerde Kuzey ve Orta Asya’da, Eskimoların yaşadığı yerlerde, Orta Afrika ve
Kuzey Amerika’daki ilkel kabilelerde rastlanır. Bazı araştırmacılar Sibirya’da
görülen Şamanizm’i psikopatolojik belirtiler olarak açıklamaktadır.271
Genel olarak Şamanizm’in sistemli, kitaplı, birtakım belli ayinleri olan din
olmayıp; doğa ile iç içe yaşayan bazı toplulukların inandığı bir inançlar toplamı
269
Zeyneş, İsmail, a. g. e, s. 325.
Mehmet, Aydın, Dinler Tarihine Giriş, Nüve Kültür Merkezi, Konya, 2008, s.78.
271
Günay, Tümer, Abdurrahman Küçük, Dinler Tarihi, Ankara 2002, 4. Baskı, s. 51.
270
117
diyebiliriz. Başındaki lider veya şaman ise, toplumu manevi yönden yönlendiren,
çoğunluğun adına ibadetler yapan ve dualar eden, onların hastalıklarını tedavi eden
çok saygın kişi anlamındadır.
Şamanizm inancında evren üç tabakadan oluşur.
1. Gök (sema): aydınlık âlemdir, gök âleminde sadece iyilik ve
adalet vardır. Gök âlemi 17 tabakadan oluşur. En yukarısında baş tanrı
Üçgen, sonra karıları, çocukları ve iyi ruhlar bulunurmuş. Tanrının yedi
oğlu ve dokuz kızı vardır.
2. Yer: insanoğlunun yaşadığı yerdir.
3. Yer altı âlemi: karanlık âlemdir. On dört tabakadan oluşur.
Kötü ruhlar ve tüm kötülük ve felaketlerin kaynakları, ihanet v.b. orada
bulunur. Şamanlar ak şaman ve kara şaman olarak ikiye ayrılır. Ak
şamanlar gök âlemiyle münasebette bulunur kara şamanlar ise yer altı
âlemiyle münasebette bulunurlar.272
2.5.1.8. Baksılar
Kazak Türklerinde
yukarıda
Şaman’a
da
belirttiğimiz
gibi
Baksı
denilmektedir. Baksılar, halk arasında genellikle hastaları tedavi eden, büyü yapan,
geleceği yorumlayan v.b. mistik içerikli ayinleri yapan ve bir nevi manevi önderlik
yapan şahıstır. Erkeklerine baksı veya balger (falcı), kadınlarına ise kuşınaş
denilmektedir. Yani bu işi hem kadınlar hem erkekler yapabilmektedir ve daha çok
kadınlar çoğunlukla yaparlar. Baksılar genelde halk arasında at ile dolaşarak hizmet
verirler. Halk kimi zaman onlara diuana yani divane demektedir. Baksılık atadan
çocuğa geçen geçer, herkes baksı olamaz.
Kazaklar İslam dini ile tanışmaya başladıktan sonra baskı balgerler ayinlerde
kullandıkları sözlere bazı işlemlerinde İslami anlayışla sentezleşmiş şeyler eklemeye
başladılar. Mesela ‘‘şayhi burkı diuana cin şeytani kovala’’ sözünün yanına Allah
haktır sözün eklemişlerdir. Ama din tebliğcileri mollalar ile baksılar arasında hep
272
Bulutay, M, a. g. e, s. 106.
118
anlaşmazlıklar olagelmiştir. Baksılar ayinlerini musiki eşliğinde yaparlar. Dombıra
(iki telli saza benzeyen müzik aleti) ve kobuz ile değişik şekillerde ayinleri yapar.
Baksılar her zaman halkın saygın insanları olmuşlardır. İnsanlar önemli merasimlerin
hepsini baskıların öcülüğünde yapa gelmişlerdir. 273
2.5.1.9. Şamanizm’in Kazak Kültürüne Etkileri
Kazak Türklerinde fal açıp gelecek hakkında öngörüde bulunmak, ‘‘tasattık’’
(yağmur duasına çıkma) yapmak, hastaları üfürerek tedavi etmek, çocukların sağlığı
için sadaka vermek, birine hayvan satarken atın ve devenin yularını, kartalın Tomaga
denilen deriden yapılıp gözünü kapatan aletini, köpeğin tasmasını kendinde
bırakması onlarda bereket olduğuna inanıldığı içindir. Ayrıca şunlar da kutsal ve
bereketli şeyler olarak görülmektedir: kurdun aşığı, koyunun ‘‘kari jilik’’ denen
kemiği, baykuşun kanat tüyleri v.b. saymakla bitmez birçok şeyin her türlü kötülük
ve badirelerden koruduğuna inanılmaktadır. Bunların hepsi eski inançla alakalı
olmakla beraber günümüzde bazıları terk edilmiş olup bazı günlük yaşantıda gelenek
halini almıştır.
Falcılığa gelince, kırk bir tane ufak taş veya benzeri şeylerden oluşan nesneler
değişik şekillerde usulüne göre yere sererek, koyunun kürek kemiklerine bakarak
kişilerin yakın gelecekleri hakkında yorum yaparlar. Bunu daha çok bir işe
başlamadan önce tereddüde kapılanlar, yolculuğa çıkacak olanlar, uzaktan bir misafir
bekleyenler v.b. yaptırırlar. Günümüzde bilgi çağı olduğu için bunların çoğunu
teknoloji sayesinde yapabilmektedir insanlar.
Araştırmacılara göre Budizm, Hindistan ve Çin üzerinden Orta Asya’ya
doğru M.Ö. I. yüzyılın ortalarında yayılmaya başlamıştır.274 Budizm’in Orta Asya
topraklarına yayılmasına en büyük etken tüccarlar ve devlet adamları olmuştur. Doğu
Türkistan, Buhara civarı, Tirmiz gibi yerler adeta bir Budist merkezleri
konumundaydı.
273
274
Nığmet, M, a. g. e, s. 376.
Bulutay, M, a. g. e, s. 118.
119
Buhara’da Budizm’in yayılmasının en önemli etkenlerinden biri de şehir
valisinin Çinli hükümdarların birinin kızıyla evlenmesi olarak görülür.275
2.5.1.10. Budizm’in Kazak Kabileleri Arasında Yayılışı
Bugünkü Kazakistan, Moğolistan cumhuriyetlerinin ve Doğu Türkistan
topraklarında Kazak Hanlığı döneminde Nayman, Kereyt, Konırat ve Vak kabileleri
yaşıyorlardı. Bunlar daha sonra Cengiz Han’ın yaptığı büyük devrimler,
birleştirmeler ve batıya doğru seferleri gibi sebeplerle batı bölgelerine doğru göç
etmeye başladılar. Bu esnada Naymanlar, Doğu Türkistan’a Karahitaylılar’ın yanına
yerleştiler.
O
günde
Karahitaylılar
Budizm’e
inanıyorlardı.
Naymanların
Büyüklerinden olan Küşlik, Karahitay hakanı Görhan’ın eski geliniyle evlenmiştir.
Özellikle Kazakistan’ın güney bölgelerinden Doğu Türkistan’a doğru uzanan
coğrafyada Kazaklar Budizm’i çoğunlukla benimsemişlerdir.276
Budizm, bu zamanlarda Hind topraklarına hüküm sürdüren Magadha, Kushan
ve Gupta gibi hanedanların gücü sayesinde yayılmıştı. Ama bu ilerleme uzağa
gidemedi. VI. Yüzyılda devletlerin çöküşüyle Budizm de çok büyük darbe yedi.
İslamiyet’in VII-X. Yüzyıllarda Hindistan topraklarına hızlı ve aktif bir biçimde
yayılması ve Gazneliler’in seferleri sonucunda çok sayıda insanlar Müslüman
oldular. Bu sıralarda Budizm, kendi vatanında dahi çok zayıflamıştı. Bu arada
günümüzün Kazakistan Cumhuriyetinin bulunduğu topraklarda hüküm süren ve
İslam’ı ilk devlet dini olarak kabul eden Karahanlılar, Yedisu ve Doğu Türkistan
topraklarında Budist’lere karşa amansız mücadele vermiştir. Siyasi baskı, ticaret gibi
yollarla Türk halklarının arasında yaygınlaşan Budizm, bozkırlarda İslam’ın gelişi ve
akabinde ki Talas savaşı gibi sebeplerle kabuğuna çekilmek zorunda kalmıştır.277
2. 5.1.11. Nesturiliğin Türkistan’daki Durumu
Suriye Hıristiyanlarının ayrılığa düşmesine sebep olan en önemli etkenlerden
biri de batıdaki Bizans İmparatorluğu ile doğudaki Sasanilerin arasındaki rekabettir.
Böylelikle Nesturilik mezhebi mensupları, Suriye’den başlayıp Türkistan (Orta
Asya), İran, Doğu Türkistan ve Moğol Bozkırlarını kapsayan bir coğrafyada kendi
275
Bulutay, M, a. g. e, s. 123.
Bulutay, M, a. g. e, s. 124.
277
Magauin, M, a. g. e, s. 119.
276
120
düşüncelerini olanca güçleriyle yaymaya çalışmışlardır. Her zamanki gibi ticaret
yolu dinin yayılmasında çok büyük rol oynamıştır. Ön Asya’dan başlayarak
Maveraünnehir’in Baykent, Buhara ve Semerkand gibi belli başlı büyük
şehirlerinden geçen meşhur ipek yolu bir taraftan ekonomik gelişmeyi sağlarken,
diğer taraftan da başka dinlerin misyonerlerinin dinlerini rahatlıkla yaymalarına
kolaylık sağlamıştır.278 Hatta Moğol topraklarından Baykal gölü kıyılarına kadar
geniş bir coğrafyaya bu dinler yayılmıştır.
Bugünkü Kazakistan’ın sınırlarındaki Taraz kentinde 430’lı yıllarda kilisenin
olduğunu kaynaklarımız göstermektedir.279 Buna bakıldığında en eski kaynaklar
Kazak topraklarında Hıristiyanlığın V. yüzyılda var olduğunu belirtmektedir. Daha
sonra VII-VIII. yüzyıllarda Kazakistan’ın doğu ve güneydoğu bölgelerinde
yaygınlaştığı bilinmektedir. Doğu bölgesi ile Doğu Türkistan birbirine yakın
oldukları için kültürel temaslarda mutlaka etkileşimler yaşamışlardır. Özellikle
Kazakların Kerey ve Nayman boyları Hıristiyanlıkta etkin olmuşlardır. Kereyler
boyunun tümüyle inandıkları söylenmektedir.280 Kazak tarihçisi Nıgmet Mınjan
Kereylerin 1007-1009 yıllarında Hıristiyanlığın bir kolu olan Nesturiliğe girdiklerini
yazmaktadır.281 Nesturiliğe mensup olan Kereylerin yazılarını araştıran Fransız bilim
adamı şöyle demektedir: Nesturi Hıristiyan dinindeki Kerey ile Naymanların
kızlarının çoğu Cengiz Han’ın torunlarıyla evlenmiş ve onların menevi yaşamını
etkilemiştir. Bunların içinden özellikle Ögedey’in karısı Torkın Hatun ile Tolu’nun
karısı Surtakı Biykem, Kerey Uan Han’ın (Tuğrul) torunlarıydı.282 Buradan anlaşılan
şu ki Kereyler Türkistan bozkırlarında Nesturiliği yayma konusunda en kilit noktaya
sarılmışlardır. Çünkü bozkır kültüründe Hanlık makamı sadece Cengiz Han’ın
oğulları ve onların soyundan gelenlere mahsustur. Cengiz’in oğullarına kızlarını
vermekle dinlerini yayma ve yaşama konusunda başarılı olmuşlardır. Çünkü o
devirde büyük ne yaparsa, hangi dine mensup olursa halk da onun yolundan giderdi.
278
Zeki, Velidi, Togan, Bügünkü Türk İli Türkistan ve Yakın Tarihi, İstanbul 1981, 1, 94.
Kazakstan Tarihi, II, 90.
280
Bulutay, M, a. g. e, s. 141.
281
Mincan, N, a. g. e, s. 373.
282
Zeyneş, İ, a. g. e, s. 328-329.
279
121
Tomas’ın grubu 1559 yılında Roma Katolik kilisesine, kalanları 1653 yılında
Suriye’deki Yakubi kilisesine, İran’daki Ürmiye cemaati ise Rus Pravoslav kilisesine
tabi olmuşlardır. Daha sonra Nesturi Hıristiyanlık, Orta Asya’daki Moğol ve Türk
kabilelerinden çekimiş ve günümüzde ne kültürel ne de yapıt olarak hiçbir etkisi
kalmamıştır. 283
2.5.2. Kazakların İslamlaşmasında Tasavvufun Rolü
XII. yüzyılda, Güney Kazakistan’da bölgede İslamiyet’in yayılmasında
büyük rolü Yesevî ve Nakşibendîlik tarikatları oynamıştır. Yerel halkın “Hazret
Sultan” dedikleri Hoca Ahmet Yesevi (1103-1166), Kazakistan’ın güneyindeki Yesî
(bugünkü Türkistan) kentinde kendi tarikatını kurarken; Türklerin İslamiyet’ten
önceki geleneklerini tamamen reddetmemiş, onlardan birçok unsurları benimseyerek
devam ettirmiştir. Halkın anlayacağı sade bir dille yazdığı “Hikmetlerin” de göçebe
Türkler için eski dinleri bakımından çok anlamlı olan “Tengri” sözcüğünü, “Allah”
sözcüğü ile birlikte sık kullanmıştır.284 Yesevî tarikatının dervişleri, dini ayinlerde
veya namazdan sonra cemaate dağıtılan “halim” adlı aşın hazırlanması gibi
etkinliklerde hep göçebe Türk geleneklerinden yararlanmışlardır. Böylece, Güney
Kazakistan’daki yerleşik tarımcılık ile göçebe kültürünün kesiştiği bölgede, İslam
dini eski yerel inanç ve geleneklerle bir bakıma uzlaşarak yayılmasını
sürdürmüştür.285
Gittikçe daha sistemleşen tasavvuf kültürü, tarikat şeyhlerinin önemini
arttırmıştır. Mesela Hoca Ahmet Yesevi’nin türbesini üç defa ziyaret etmek Kâbe’yi
ziyaret etmekle denk görülmüştür. Bazı araştırmacılarımıza göre, Orta Asya ve
Kazak bozkırlarında şeyhleri, kutsal yerleri, türbeleri v.s. kutsamak konusunda halk
aşırı gitmişlerdir.286
283
Bulutay, M, a. g. e, s. 142.
Günümüze kadar Kazaklar “Allah” sözünün yerine “Tengi” ve “Kuday” kelimesin kullanmaktadır.
Ancak Türkiye’den veya başka devletlerden ilahiyat okuyan insanlar yeniden “Allah” kelimesini
verdiği vaazla ya da yazdıkları kitaplarla alıştırmaya başladı.
285
Kesici, K, “Bolşebik İhtilalinden Önce Kazak Türklerinde Eğitim, Kültür ve Fikir Hayatı” a. g. e,
s. 440; Mustafina, R, “Kazakistanda İslamiyet’in Rolü”, a. g. e, s. 86.
286
Kazakistan Tarihi, II, 249.
284
122
Orta Asya’daki Evliyalara tapma konusu, teolojinin ve Sünnilerin kabul
etmemesine rağmen gerçek anlamda halkın dini düşüncesini yansıtan husus
olmuştur. Burada göz önünde bulundurması gereken bir diğer husus, İslamiyet’in
Kazak bozkırlarında yayılmasına Nakşibendîlik ve onun kollarının da önemli
katkıları olduğudur.
Nakşibendîlik tarikatının Doğu Türkistan’da kurulan Aktağlık ve Karatağlık
cemaatlerinin bu sahadaki hizmetleri büyüktür. Bilhassa, Hoca İshak Veli (Ö. 1598)
önderliğinde kurulan Karatağlık cemaatine mensup din adamları Kazak bozkırlarında
İslamiyet’in güçlenmesi için nesiller boyunca uğraştılar. Bu iki Sûfî tarikatının
etkileriyle Kazakistan’ın özellikle güneyindeki kentlerinde ve bu bölgede yaşayan
Kazaklar arasında İslam dini giderek güç kazandı. Kazak hanları, sultanları ve
aristokrasinin başka mensupları hep dindar oldular. Bir rivayete göre, Tevekkel Han
oğullarıyla ve sultanlarıyla birlikte Hoca İshak Veli cemaatine intisap etmiştir.
Bunun yanında, Kazak Hanlığı’nı İslam kurallarına göre yönetme girişimleri olduğu
da görülmüştür. Nitekim XVII. yüzyılın sonunda Tavke Han, “Yedi Yargı” adıyla
anılan yasaları hazırlarken şeriat kurallarını esas almaya çabalamıştır.287
Böylece, Sufilik, ihsan ve dervişlik sıfat taşıyan Yesevîlik, Nakşibendîlik ve
Kadirilik sistemleri Kazakistan’da geniş bir şekilde yayılmıştır. Din bir taraftan kendi
klasik formunu korurken, kardeşlik (emirler), misyonerler ve sufizm Orta Asya kolu
kendi özelliklerini kazanmıştır. Bu kendine özgü özellikler ihsanizm ve dervişliğin
kendine özgü şekillerinde ortaya çıkmıştır.288
Şimdi bunların kendilerine has özelliklerinden bahsedecek olursak, Veli ve
ermişlerin ibadet yaşam şekilleri, diğer bir deyişle kültleri Kazakistan halkının
günlük İslam yaşantısını karakterize eden en belirgin özelliklerinden birisidir.
Kazaklarda dâhil olmak üzere birçok ulusun dinî yaşantısında önemli bir rol oynayan
veli ve ermişlerin ibadet ve yaşam şekilleri ya da kültleri ( bir din ya da bir dinin bir
mezhebinin, ritüelleri, belirli kutlamaları olan bir cemaat inanışı ve bu inanışın
287
Kesici, K, “Bolşevik İhtilalinden Önce Kazak Türklerinde Eğitim, Kültür ve Fikir Hayatı” a. g. e,
s. 440.
288
Mustafina, R, “Kazakistanda İslamiyet’in Rolü”, a. g. e, s. 86.
123
pratiği) ve eski dönemlere ait düşüncelerin etkisinde şekillenmiştir. Bununla birlikte
bu şekillenen düşünceler İslamiyet’te, yeni bir dinin tüm maneviyatı ve ruhu ile
uyumlu yorum ve tefsirlerin sayılmayacak kadar çok dini, ilahi kavramını da içine
alarak büyüyüp, beslenmişlerdir. Buna uygun olarak Kazaklardaki ermiş ve velileri
aşağıda görüldüğü şekilde sınıflandırabiliriz. İlk önce düşünce ve fikirleri
İslamiyet’in ilk dönemleri ile birleşen, ilk halifeler ve ilk Müslüman müritlerle ve
Peygamber Hz. Muhammed’in sülalesinden gelen, peygamberin aile efradından olan
veliler ve ermişler. Burada ayrıca düşünceleri ve fikirleri Kuran geleneğinden alınmış
olan Mukhammad (Muhammed) Hanefî, İshak Baba, Ukaşa Baba, Fatıma
bulunmakta idi. Hz. Muhammed’in kızı Fatıma’nın ismi eski mahalli inanışlar ile
birlikte anılmaya başlamıştı. Fatima, kadın ve çocukların hamisi, koruyucusu
olmuştu. İkinci olarak sufizm ile ilişkili olan belirli veli ermişlerin grubu
gelmektedir. (Hoca Ahmet Yesevi, Aristan Bap, Koktandı Ata, Hazret, İsmail Ata).
Üçüncü sırada ise ermiş, veliler, belirli mesleklerin koruyucuları gelmektedir:
Örneğin yüce Korkut, Kazak şamanlarının, müzisyenlerinin ve şarkıcılarının
koruyucusu, Kazak savaşlarının, cengâverlerinin hamisi BabaTüktü Şaştı Aziz,
koyun çobanlığı Şoban Ata tarafından korunurken Kambar Ata da at yetiştiricilerinin
hamisidir. Dördüncü olarak ise tabiat inanışı ile ortak bir şeyleri olan veli ve ermişler
Jılagan Ata “ağlayan dede”, Evliya Bastav “kutsal bulak” Jılagan Ata’nın ismi dağa
ilişkin olarak dinin ya da mezhebinin, ritüelleri, belirli kutlamaları olan cemaat
inanışı ve bu inanışın pratiği ile anılırken Evliya Bastav’ın isminin saygı ile anılması
kutsanmış göllere dair ritüelleri ve cemaat inanışı ile ilişkilenmektedir.289
Ermiş ve velilerin ritüelleri, belirli kutlamaları olan cemaat inanışının
Kazaklarla olan ilişkileri diğer halklarda olduğu gibi kabilelerin cedlerinin ibadet
etme geleneklerinin mahalli bir şekilde tezahürüdür. Bunların örnekleri Domalak
Ana ve Beydibek Ata’dır. Birçok etnografik materyal Kazakların ibadet etme
konusunda atalarının geleneklerini kuvvetli bir şekilde sürdürdüklerini şaşırtıcı bir
şekilde kanıtlamaktadır. Söz konusu ritüeller ve cemaat inanışlarının eskiden gelen
kalıntıları Müslümanlık döneminde yeni bir ruh kazandırılarak ve İslamî bir
289
Mustafina, R, “Kazakistanda İslamiyet’in Rolü”, a. g. e, s. 8.
124
görünüme büründürülerek sürdürülmektedir. Kazaklar için ermiş ve velilere
hasredilmiş olan mezar ve türbelerin özellikle hepsi ibadet etme yerleridir. Dindar
Kazaklar bu yerlere dini inanışları ile ziyarete gitmektedir. Birçok insan Hoca Ahmet
Yesevi’nin Türkistan’daki mezarını Mekke’de hacca gitmenin bir ikamesi olduğu saf
ve temiz düşüncesi ile ziyaret etmektedir.290 Bu inanış günümüzde daha da sıkı
kuvvet kazanarak, buna inananların sayısı gün geçtikçe çoğalmaktadır.
290
Mustafina, R, “Kazakistanda İslamiyet’in Rolü”, a. g. e, s. 88.
125
SONUÇ
Kazak Hanlığı, XIII. yüzyıl’da kurulan Ak Orda Devleti’nin toprakları
üzerine kurulmuştur. Ak Orda 1395 yılında Emir Timur’un hâkimiyetine girmiş,
1428’den 1456’a kadar Ebu’l-Hayır’ın idaresinde kalmıştır. 1456’da Barak Han’ın
oğulları Kerey ve Canibek Ebu’l-Hayır’a isyan ederek Yedisu tarafına göç etmişler
ve kendi hanlıklarını ilan etmişlerdir. Böylece Ak Orda Hanlığı tarih sahnesine tekrar
çıkmış, sonra da bu hanlık “Kazak Hanlığı” diye adlandırılmıştır.
Kazak Hanlığının XV-XVII. yüzyıllarda gerçek anlamda siyasî, ekonomik,
ticarî ve ilmî rolü büyük olmuştur. XVII. yüzyılın sonu ve XVIII. yüzyılın başında
Kazak Hanlığı iç ve dış sebeplerden dolayı zayıflamıştır. Oyrat-Cungarlar ile
Kazaklar arasında 200 yıllık savaş olmuştur. Buna ek olarak bir taraftan Kokan
Beyleri de sıkıntı vermişlerdir. Buhara ve Hiva Hanları, Kazakları köleleştirmeye
çalışmışlar, Çinliler ise Cunğarlara yardım etmişler. Ruslar bu durumdan istifade
ederek Kazak topraklarına kendi kalelerini inşa etmeye başlamış.
XVII. yüzyılda Hanlık gücünü kaybetmeye başlamıştır. Çünkü Cungarlarla
olan 200 yıllık savaş, Orta Asya Hanlıklarının düzensiz saldırıları, iç çekişmeler, Çin
ve Rus imparatorluğunun stratejik amaçlarıyla doğan kışkırtmalar ve üç cüz’ün
birliğinin sarsılması Hanlığın kuvvetini oldukça sarsarak, zayıflatarak kendi
aralarında parçalanmaya sebep olmuştur. Kazak Hanlıkları birleşmek yerine teker
teker üç ayrı hanlığa parçalandılar. Yani bundan böyle Kazak Hanlığı tek bir hanlık
olarak tarih sahnesinden silindi. Bu durumlar Kazaklar için acı sonuçlar getirmiştir.
1731’de Küçük Cüz, Rus hâkimiyetine geçti. Sonra 1822-1824 yıllarda Orta Cüz,
XIX. yüzyılın sonlarında Ulu Cüz de Rus himayesine girdi. Böylece XIII. yüzyılda
kurulan Ak Orda Ulusunun devamı olan, Kazak Hanlığı XIX. yüzyıl’da son
bulmuştur.
Gerek çağdaş Sovyet kaynakları (Kazaklarda devlet olmadığını, bir devlet
olarak ortaya çıkmadığını ve Kazaklarda hiç devlet geleneği olmadığını yutturmaya
çalışmış) gerek Türk kaynakları, gerekse Kazak kaynakları 1456 yılında kurulan
Kazak Hanlığı’nı kendine has medeniyeti ve devlet anlayışı olmayan, kabileler
halinde bozkırda dolaşan göçebe bir halk olarak gösteregelmiştir.
126
Asırlar geçtikçe Kazakların kendilerine has göçebe medeniyete dayalı örfadetleri ile gelenek ve görenekleri oluştur. Yani Kazaklar göçebe medeniyetinin en
yüksek tepesine çıkmıştır. Hayat, yaşam tarzı, inançları düşünceleri kısacası
hayatlarının her sahası göçebe medeniyetine dayalı olarak kurulmuştur. Bunu XVIII.
yüzyıl XX. yüzyılların başında Rusya hâkimiyetinin temsilcileri, Rus ve İngiliz
bilginleri, seyyahlar da dile getirmişlerdir. Kazakların örf-adet ve gelenekgörenekleri ailevî terbiyede ve diğer toplumsal gelişmelerde büyük rol oynamıştır.
Gerek yüzler ve gerek boy ve soylar, diğer yüz, boy ve soylara karşı yekvücut bir
bütün teşkil ederler. Böylece Kazaklar geniş bir aile sayılmaktadırlar. Yerleşik
hayata geçmeyen ve genellikle bozkır hayatını sürdüren bu bölgenin kavimlerinde
iktisadî durumun temelinde hayvancılık ön plandadır. Umumiyetle Kazaklarda
zenginliğin işareti mümkün olduğu kadar çok hayvana sahip olmaktan geçmektedir.
Doğrudan Kazakların genel dinî durumlarını inceleyen ilmî araştırmalar ve
akademik çalışmalar yapılmamıştır. Sadece ulaşabildiğimiz kaynaklarda, Ak Orda
devrinde ve Kazak Hanlığı döneminde tasavvufi faaliyetlerin önemli katkısı olduğu
Nakşibendîlik, Yesevîlik gibi tarikatların İslamlaşma konusunda büyük etkide
bulunduğu anlatılmaktadır. Sırderya nehri etrafında, Batı Kazakistan'da 300'den fazla
sufî ocakları bulunmaktadır. Kazak Hanlığı’nın İslam Tarihinde yer alabilmesi için,
Kazakların dinî yaşayışının, İslâm dinini ne zaman, nasıl kabul ettiklerinin, İslam’ın
hayat tarzlarını nasıl etkilediğinin ayrı ayrı ele alınıp incelenmesi gerekir. Araştırma
yapılırken konular genel bakış açısıyla ele alınmalı, önyargıdan veya tek taraflı
bakıştan kaçınılmalıdır.
Sonuç olarak Ak Orda'nın devamı olan Kazak Hanlığı XV-XVIII. yy'da
gerçek mânâda siyasî, ekonomik, ticarî, ilmî alanda önemli bir devlettir. Göçebebozkır medeniyetinin en son ve en büyük temsilcisi olmuştur. Kazak Hanlığını eski
göçebe İmparatorluğu olan Sak,
Hun ve Göktürk Türklerinin sonuncusu olarak
göstersek abartmış olmayacağımız kanaatindeyiz.
127
BİBLİYOGRAFYA
ABDAKİMOV, A, İstoriya Kazahstana (S Drevneyşih Vremen Do Naşih
Dney), Almatı, 1994.
ABUSEYİTOV, M, “Haknazar jane XVI gasırdıng Ekınşi Jartısında
Memeleketting Nığayuı” Egemen Kazakistan (gazete), 11-Karaşa, 1998.
ABUYEV,
Almatı,1994.
Kadircan,
Kazakstan
Tarihının
“Aktandak”
Betterinen,
AKİŞEV, K A; Baypakov K A; Erzakoviç L B, Drebnii Otrar, Almatı, 1970,
Almatı, 1994.
AKKOŞKAROV, E, İstorii Kazakov, Calın, Almatı, 1997.
ALPARGU, Mehmet, “Türkistan Hanlıkları” Genel Türk Tarihi, V, 229312, Ankara, 2002.
-------, “Dünden Bugüne Kafkasya’da Nogaylar, Tarih Boyunca
Balkanlar’dan Kafkaslara” Türk Dünyası Semineri, Bildiriler, s. 195-196, İstanbul,
1996.
-------, XVI. ve XVII. Yüzyıllarda Özbek Hanlıkları, V, 232-233, Ankara,
2002.
------, “Nogaylar” DİA, XXXIII, 203-204, İstanbul, 2007.
AYDIN, Mehmet, Dinler Tarihine Giriş, Nüve Kültür Merkezi Din Bilimleri
Yay, Konya, 2008.
BABAEV, D, Kazakistan Tarihi, (Kazak Uydin Jabdıktarı), Almatı,1998.
BABIR, Zahiraddin M, Baburname, Almatı, 1990.
BARBARO, i Kontarini o Rossi. K istorii İtalo-Ruskikh Sibiyazey b XV. b. L,
1971.
BARTHOLD, V V, Rabotı Po İstoriyi Filologiyi Türskih İ Mongolskih
Narodov, Moskva, 2002.
-------, Yedisu Tarihinının Jazbaları, II, Mosva, 1963.
128
BAYKUZU, Tilla, Deniz, “Kazakların Soy, Damga ve Uranları”, Türk
Dünyası Araştırmaları, sayı:118, Şubat, s. 229-232, İstanbul, 1999.
BAYPAKOV, Po Sdelam Drevnkh Gorodov Kazakistana, Almatı, 1990.
BOKAYEVA, Aygul, “Kazak Göçebe Kültürünün Karakteri”, DİA, XIX,
429-447, Ankara, 2002.
BUDAK, Feyzullah, Kazakistan, Dünü, Bugünü, Yarını, Ankara, 1999.
CANUZAKOV, T, “Kazak Degen Söz Kaydan Şıkkan”, Culdız, sayı: 3,
s.191-194, Almatı, 1983.
COLDASBAEV, S, Jiliçe Kazakov Uyucinogo Kazakistana XV-XIX Bekov
Po Dannım Arhiyologii, Almatı,1978.
COLDASBAYULI, S, Cetisu
Paleoetnologiyalık Zertteu, Almatı, 1996.
Tarihi
(XVI-XVIII).
Tarihi
jane
DANİYAROV, K, İstoriya Kazahskogo Gosudarstva XV-XX veke, Almatı,
2000.
DROBJEVA, L İ, İstoriya Kazahstana s Drevneyşih Vremen do Naşih Dney
(oçerk), Almatı, 1993.
DUĞLATİ, Muhammed Haydar, Tarihi Raşidi, Almatı, 2003.
ELEŞEVA, Z, “Esim Han men Tursun Han Arasındağı Ant” Kazak Tarihi I,
18-19, Almatı, 1999.
FAZLALLAKH, İbn Ruzbihan İsfahani, Mikhman-name-yi Buhara,
Moskova, 1976.
GABCALİLOV, H M, Kazak-Ru Taypalarının Tarihi, Almatı, 2005.
GAZİ, Osman, “Moğollar”, DİA, XXX, 223-229, İstanbul, 1989.
GÜNAY, Ünver Harun Güngör, Başlangıçtan Günümüze Türklerin Dini
Tarihi, Ankara, 1997.
HAKNAZAR, Han Turalı XVI-XVII. Ğasırlardağı Kazak Handıktarı,
Almatı, 1957.
İBRAHİMOV, D, XV-XVII Gasırlarda Kazak Handığına Katisti Materaldar,
Almatı, 1962.
129
İNAN, Abdülkadir “Kalmuklar” Türk Ansiklopedisi, XXI, 167-169, Ankara
1974.
İSMAGULOV, O, Etniçeskaya Antropologiya Kazakistana, Almatı, 1982.
İSTORYA, Kazakhskoy SSR, II, Almatı, 1979.
İSTORYA, Kazakhskoy SSR s Drevneyşikh Vremen do Naşikh Dney, Almatı,
1977.
KABDİLDİNOV, Z E; Kayıpbaeva A T, Kazakistan Tarihi (XVIII-1914 yıl)
Almatı, 2008.
KADIRGALİ, Jalayıri, Jılnamalar Jinağı, Almatı, 1997.
KADİRKULOV, G K, Kazakistan Tarihi, Almatı, 2005.
KAFALI, Mustafa, “Altın Orda Hanlığı” Genel Türk Tarihi, II, 75-96,
Ankara, 2002.
KAFESOĞLU, İbrahim, Türk Bozkır Kültürü, Ankara, 1987.
KALKAN, M, Kırgızlar ve Kazaklar, İstanbul, 2006.
KARİBAYEV, B, “Kasım Han” Egemen Kazakistan, Almatı, 1996, 24
Aralık.
-------, Türkistan Jane Kazak Handığı, Almatı, 1999.
-------, “Kazak Handığının Kurıluı”, Kazak Tarihi Dergisi, sayı: 5, s. 16-18,
1995.
-------, “Kazak Handığının Sayasi Jağdayı”, Kazak Tarihi Jurnalı, sayı:3, s.
16-18, Almatı, 1991.
KASIMBAEV, Canuzak, “Congar-Kazak Tartısındagı Sayasi cane Askeri
Meseleler”, Kazak Tarihı Nu: II, 25-26, Almatı, 1993.
KASIMBAEV, C, İstoriya Kazahstana, Almatı, 2004.
KAZAKİSTAN TARİHİ, Köne Zamannan Bügünge Deyin, Almatı,
1994,1998.
KAZAKİSTAN TARİHİ SSR, Almatı, I-III, 1980.
KAZAK SOBET ENTSİKLOPEDİYASI, I-XXV, Almatı, 1975.
130
KAZAK TARİHİ, Taraz, 2009.
KAZAKTAR: Kopşilikke Arnalğan Toğuz Tomdık Şığarmalar Jinağı Tarihi
Tulğalar, I-IX, (II), s. 17-19, Almatı, 1998.
KESİCİ, Kayyum, “Bolşevik İhtilalinden Önce Kazak Türklerinde Eğitim,
Kültür ve Fikir Hayatı” Türkler, XIX, 438-447, Ankara, 2002.
KLAŞTORNIY, S G; Sultanov T, Kazakstan, Letopis Trekh Tısyaçletiy,
Almatı, 1992.
-------, Türkün Üç Bin Yılı, İstanbul, 2003.
KOŞEKOV, B A, Nogaysko-Ruskiye Otneşeniya B XV-XVIII bb. Almatı,
1988.
KOZIBAEV, Manaş, Cavdı Saptım Tu Baylap, Almatı, 1996.
KUANDIKOV, B C, “Kasım Hannın Jolunan Esimge Deyin” Kazaktın Ata
Zandari, I, 139, Almatı, 2004.
LEVŞİN, A I, Kırgız-Kazak Dalasının Sıpattamas, Almatı, 1996.
MAGAUİN, Muhtar, Kazak Tarihina Kırıspe, Almatı, 1995.
-------, “Tevekkel Han Zamanında”, Kazak Edeviyeti sayı:14, s.10-11,
Almatı, 1995.
-------, “Esim Han Cane Onung Zamanı”, Kazak Edebiyatı, Sayı:59, s. 12-14,
Almatı, 1993.
-------, Aldaspan, Almatı, 1971.
-------, Kazak Tarihinin Alppesi, Almatı, 1995.
MAMIRULI, Kömen, Kazak Tarihi, Almatı, 1995.
MARGULAN, A, “Kasım Hanın Kaska Colu”, Kazak Sobet Ensiklopediyası,
VI, 542-543, Almatı, 1984.
MATERİYLI, po İstorii Kazakhskikh Khanstv XV-XVIIII Vekov, Almatı,
1969.
MIRZAHANULI, C, Tarihi-Etnografiyalık Zertteuler, Kuytun, 1990.
MİNCAN, Nığmet, Kazaktın Kıskaşa Tarihi, Almatı, 1994.
131
MOLDABAEVA, Dana, “Kazak Hanlığı’nın Kuruluşu” Türkler, VIII, 641648, Ankara, 2002.
MUHAMETHANULI, N, Tarihi Zertteuler, Almatı, 1994.
MUKANOV, Marat, Kazak Jerinin Tarihi, Almatı, 1994.
MUKANOV, M S, Etniçeskiy Sostav i Rasselenye Kazakhov Srednogo Juza,
Almatı, 1974.
MUSTAFİNA, R, “Kazakistanda İslamiyet’in Rolü”, Kazakistan Tarihi
Makaleler, TTK, 85-95, Ankara, 2007.
ORALTAY, Hasan, Hürriyet Uğrunda Doğu Türkistan Kazak Türkleri,
İzmir, 1961.
ORHAN, Doğan, “Kazak-Kalmuk (Jungar) Savaşları”, Türkler, VIII, 670685, Ankara, 2002.
OTAROV, A, Şecire, Almatı, 2000.
ÖGEL, Bahaeddin, Türk Kültür Tarihine Giriş, Ankara, 1991.
PUŞÇULİNA, K A, Prisırdarinskie Goroda i İkh Znaçenie v İstorii
Kazakhskih Khanstv v XV-XVII Vekakh, Almatı, 1969.
RISPAEV, K, İstoriya Respubliki Kazahstan, Almatı, 2002.
RUSTEMOV, L, Ceti Cargı, Almatı, 1992.
SABIRHANOV, A, Ulu Betburus, Almatı, 1981.
SALGARAULI, K, Handar Kestesi, Almatı, 1992.
SARAY, Mehmet, “Altın Orda Hanlığı”, DİA, II, 538-540, İstanbul, 2005.
-------, “Kazakistan”, DİA, XXV, 121-125, Ankara, 2002.
-------, Kazakların Uyanışı, Ankara, 2004.
SIZDIKOVA, R; Koygeldiyev M, Kadırğali Kosımulu jane Onıng
“Cılnamalar Jınagı”, Almatı 1991.
SOZAKBAEV, S, Tauke Hannın Ceti Carğısı, Almatı, 1994.
SULEYMENOV, R B; Moyseev V A, Cungarskoe Hanstv i Kazakhi XVIIXVIII vv, Alma-Ata, 1991.
132
SULTANOV, T, Kazak Handığınıng Tarihi, Almatı, 2008.
ŞECİRE Kazaktın Ru-Taypalık Kurulumu, Almatı, 1991.
TAMIR, Ferhat, “Kazak Hanlığı” Türkler, VIII, 649-656, Ankara, 2002.
TOGAN, Zeki, Velidi, Bügünkü Türk İli Türkistan ve Yakın Tarihi, İstanbul,
1981.
TOLBASIYEVA, S, “Altın Ordanın Idırauı jane Kazak Handığının Kurıluı”,
Kazak Tarihi Dergisi, sayı:6, s.18-23, Almatı, 2003.
TÜMER, Günay, Abdurrahman Küçük, Dinler Tarihi, Ocak yay, Ankara,
2002.
VALİHANOV, Ç Ş, Şığarmalar Jinağı, II, Almatı, 1985.
ZAİTSEV, İ V, “Sibir Hanlığı” Genel Türk Tarihi, V, 131-140, Ankara,
2002.
ZEYNEŞ, İsmail, Kazak Türkleri, Ankara, 2002.
133
Download