T.C. SELÇUK ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ İSLÂM TARİHİ VE SANATLARI ANA BİLİM DALI İSLÂM TARİHİ BİLİM DALI SİYASÎ VE KÜLTÜREL AÇIDAN KAZAK HANLIĞI (1456-1731) Yerkinay MAUKHARA YÜKSEK LİSANS TEZİ DANIŞMAN Prof. Dr. İsmail Hakkı ATÇEKEN KONYA-2011 T.C. SELÇUK ÜNİVERSİTESİ Sosyal Bilimler Enstitüsü Müdürlüğü Öğrencinin BİLİMSEL ETİK SAYFASI Adı Soyadı Yerkinay MAUKHARA Numarası 084246011020 Ana Bilim / Bilim Dalı İSLAM TARİHİ VE SANATLARI, İSLAM TARİHİ Programı Tezli Yüksek Lisans Tezin Adı SİYASİ VE KÜLTÜREL AÇIDAN KAZAK HANLIĞI (1456-1731) Doktora Bu tezin proje safhasından sonuçlanmasına kadarki bütün süreçlerde bilimsel etiğe ve akademik kurallara özenle riayet edildiğini, tez içindeki bütün bilgilerin etik davranış ve akademik kurallar çerçevesinde elde edilerek sunulduğunu, ayrıca tez yazım kurallarına uygun olarak hazırlanan bu çalışmada başkalarının eserlerinden yararlanılması durumunda bilimsel kurallara uygun olarak atıf yapıldığını bildiririm. I T.C. SELÇUK ÜNİVERSİTESİ Öğrencinin Sosyal Bilimler Enstitüsü Müdürlüğü Adı Soyadı Yerkinay MAUKHARA Numarası 084246011020 Ana Bilim / Bilim Dalı Programı İSLAM TARİHİ VE SANATLARI, İSLAM TARİHİ Tezli Yüksek Lisans Doktora Tez Danışmanı Prof. Dr. İSMAİL HAKKI ATÇEKEN Tezin Adı SİYASİ VE KÜLTÜREL AÇIDAN KAZAK HANLIĞI (1456-1731) ÖZET Kıpçak koluna dâhil olan Kazaklar, Cengiz Han İmparatorluğu döneminde Cuci Han’ın idaresinde kalmışlardır. Daha sonra XV. yüzyılda Ak Orda’nın devamı olarak yeni adla Kazak Hanlığı tarih sahnesinde ortaya çıktı. 1480'de Canibek Han'dan sonra sırasıyla tahta çıkan halefleri Burunduk Han (1480-1511) ve Kasım Han (1511-1523) zamanlarında Kazak Hanlığı’nın gücü artarak, Orta Asya bozkırlarının kuvvetli devlet haline geldi. XVII. yüzyılda ise Hanlık gücünü kaybetmeye başladı. Rus ve Çinli'lerin destekleriyle Cunğarlar Kazaklara saldırmaya başladılar. Bunun yanında, bir taraftan Kokan Beyleri de sıkıntı yaratıyorlardı. Buhara ve Hive Hanları Kazak'ları köleleştirmeye çalışmışlar, Çinliler ise Cungarlara yardım etmişlerdir. Neticesinde Kazak Hanlığı bir bütün olarak 1731 yılına kadar, parça parça hanlık olarak XIX. yüzyılın sonuna kadar varlığını sürdürmüştü. Daha sonra Kazaklar 1991 yılında Kazakistan Cumhuriyetini kurdu. Yaklaşık 300 yıllık tarihi olan Kazak Hanlığı’nın kendisine has göçebe medeniyete dayalı örf-adetleri ile gelenek ve görenekleri oluştu. Hayat, yaşam tarzı, inançları düşünceleri kısacası hayatlarının her sahası göçebe medeniyetine dayalı olarak kurulmuştur. Kazaklar göçebe medeniyetinin en yüksek tepesine çıkmıştır. “Siyasî ve Kültürel Açıdan Kazak Hanlığı” olarak ele aldığımız tezin amacı ve önemi genel olarak Kazak Hanlığının kuruluş, yükseliş süreçlerini göze alarak onun siyasal, kültürel ve dini hayatları hakkında bilgileri toplayarak yaklaşık 300 yıllık bir tarihe sahip olan Kazak Hanlığı hakkında bilgileri ortaya koymaktır. II T.C. SELÇUK ÜNİVERSİTESİ Öğrencinin Sosyal Bilimler Enstitüsü Müdürlüğü Adı Soyadı Yerkinay MAUKHARA Numarası 084246011020 Ana Bilim / Bilim Dalı Programı İSLAM TARİHİ VE SANATLARI, İSLAM TARİHİ Tezli Yüksek Lisans Doktora Tez Danışmanı Prof. Dr. İSMAİL HAKKI ATÇEKEN Tezin İngilizce Adı Kazakh Khanate for in Terms of Political and Cultural (1456-1731) SUMMARY Kazakhs,who included stolon of Kipchak, stayed in the administration of Cuci Khan during the Empire of Genghis Khan. After then, Kazakh Khanate emerged on the stage of history with new name as a continuation of Ak Orda in the XV. century. Kazakh Khanate was became of strong state in the steppes of Central Asia during the Burunduk Khan (1480-1511) and Kasım Khan (1511-1523) that ascended the throne respectively after Canibek Khan in 1480. Khanate had began to lose thier strength in XVII. century. Cungars have began to attack to Kazakh’s with the supports of the Russian and Chinese. As well as Kokan Lords was making a fuss. Buhara and Hive Khans have worked for the enslaving the Kazakhs. And Chinese have helped Cungars. Finally, Kazakh Khanate has subsisted up to 1731 as a whole and until the end of the XIX. century as piece by piece. After then Republic of Kazakhstan established by Kazakhs in 1991. Traditions and customs of Kazakh Khanate, which is almost 300 years old, were consisted with customs and habits of its own based on the nomad civilization. Their lives which style of life,belives, ideas and so on established according to nomadic civilization. Kazakh's civilization is the most popular of the nomadic civilization of around the world. Our main purpose and emphasis of the thesis which ‘’Kazakh Khanate for in terms of political and cultural’’ that to declare of information about Kazakh Khanate. The information includes that establishment and rise of Kazakh Khanate and lifes of political, cultural and religious. III İçindekiler KISALTMALAR..................................................................................................IV ÖNSÖZ................................................................................................................... V GİRİŞ 1. Araştırmanın Konusu.........................................................................................1 1. Amaç ve Önem..................................................................................................2 2. Yöntem..............................................................................................................3 3. Araştırmanın Kaynakları....................................................................................4 4. Kazak Hanlığı’nın Temelini Hazırlayan Devletler (XIV-XVI. Y.Y.)..................8 I. BÖLÜM KAZAK HANLIĞI’NIN SİYASİ TARİHİ........................................................17 1.1.Kazak Adı ve Menşei ....................................................................................17 1.2. Kazak Halkının Oluşumu .............................................................................19 1.3. Kazak Coğrafyası ve Fizikî özellikleri ..........................................................21 1.4. Kazak Hanlığının Kuruluşu ..........................................................................22 1.5. Kazak Hanlığının Hanları .............................................................................29 1.5.1. Kerey (1456-1473) ve Canibek Han (1473-1480) Devri .........................29 1.5.2. Burunduk Han Devri(1480-1511)...........................................................30 1.5.3. Kasım Han Devri (1511-1523) ...............................................................31 1.5.3.1. Kasım Han’ın Dış Siyaseti. .................................................................33 1.5.4. Tahir Han Devri (1523-1533).................................................................34 1.5.5. Haknazar Han Devri (1538-1580) ..........................................................35 1.5.6. Şığay Han Devri (1580-1582) ................................................................38 1.5.7. Tevekkel Han Devri (1582-1598)...........................................................38 1.5.8. Esim Han Devri (1598-1645) .................................................................41 1.5.9. Cangir Han Devri (1645-1652)...............................................................43 1.5.10. Bahadur Han Devri (1652-1680) ..........................................................44 1.5.11. Tavke Han Devri (1680-1715)..............................................................44 1.5.12. Kayıp Han Devri (1715-1718)..............................................................46 I 1.5.13. Bolat Han Devri (1718-1730)...............................................................46 1.6. Kazak Hanlığı’nın Dış Devletlerle İlişkileri..................................................46 1. 6. 1. Kazak-Özbek Münasebetleri ................................................................46 1.6.2. Kazak-Kırgız Münasebetleri ..................................................................49 1.6.3. Kazak-Cungar İlişkileri..........................................................................51 1.6.4. Kazak-Rus Münasebetleri ......................................................................52 1.6.5. Kazak-Nogay Münasebetleri ..................................................................54 1.7. Kazakların Cungarlar’a Karşı Kurtuluş Savaşı (200 yıllık savaş) ..................55 1.8. Kazak Hanlığı’nın Parçalanması ve Rus Çarlığı’nın Himayesine Girmesi.....62 II. BÖLÜM KAZAK HANLIĞI’NIN KÜLTÜR VE MEDENİYETİ.....................................69 2.1. Devlet Sistemi ..............................................................................................69 2.1.1. Ordu ......................................................................................................70 2.1.2. Yargı......................................................................................................74 2.1.2.1. Kasım Han’ın Kaska Yolu...................................................................76 2.1.2.2. Esim Han’ın Eski Yolu .......................................................................77 2.1.2.3. Yedi Yarğı ..........................................................................................78 2.2.2.4. Beyler, Beyler Mahkemesi ve Kazak Sosyal Hayatındaki Rolü ..........79 2.2.3. Devletin İdarî Yapısı..............................................................................83 3.2.3.1. Köy Yönetimi ....................................................................................84 2.2.3.2. Ata-Aymak ........................................................................................84 2.2.3.3. Ru (kabile) İdaresi..............................................................................84 2.2.3.4. Ulus İdaresi........................................................................................85 2.2.3.5. Cüz (kol) İdaresi) ................................................................................85 2.2.3.6. Hanlık İdaresi.....................................................................................85 2.2.3.7. Kurultay (veya Maslihat)....................................................................86 2.2. Kazak Boy Teşkilatı .....................................................................................88 2.3. Kazak Toplumunun Sosyal Yapısı................................................................92 2.4. Ekonomik ve Sosyal Hayatı..........................................................................98 2.4.1. Göçebe Hayatı .................................................................................... 100 2.4.2. Şehir Hayatı ......................................................................................... 104 II 2.4.3. Tarımcılık ............................................................................................ 106 2.5. Dinî Hayatı................................................................................................. 107 2.5.1. Yerel Dinî İnançları ............................................................................. 109 2.5.1.1 Gök Tanrı (Tengri) İnancı .................................................................. 110 2.5.1.2. Tabiat Kuvvetlerine İnanma .............................................................. 112 2.5. 1. 3. Güneş ve Ay Kültü.......................................................................... 113 2.5. 1. 4. Ateş Kültü....................................................................................... 114 2.5.1.5. Yer Su Kültü ..................................................................................... 115 2.5.1.6. Atalar Kültü ...................................................................................... 116 2.5.1. 7. Şamanizm ........................................................................................ 117 2.5.1.8. Baksılar............................................................................................. 118 2.5.1.9. Şamanizm’in Kazak Kültürüne Etkileri ............................................. 119 2.5.1.10. Budizm’in Kazak Kabileleri Arasında Yayılışı ................................ 120 2. 5.1.11. Nesturiliğin Türkistan’daki Durumu............................................... 120 2.5.2. Kazakların İslamlaşmasında Tasavvufun Rolü ..................................... 122 SONUÇ................................................................................................................ 126 BİBLİYOGRAFYA ............................................................................................ 128 III KISALTMALAR a. g. e. : Adı geçen eser Akt. : Aktaran b. : Bin, ibn bkz. : Bakınız c. : Cilt çev. : Çeviren DİA. : Diyanet İslâm Ansiklopedisi H. : Hicrî MEB. İA : Milli Eğitim Bakanlığı İslam Ansiklopedisi M. : Milâdi M.Ö. : Milattan Önce s. : Sayfa sy. : Sayı SSR. : Sovyet Sosyalistik Respublika (Cumhuriyeti) vv. : Beka (yüzyıl) Yay. : Yayınları yy. : Yüzyıl IV ÖNSÖZ “Siyasî ve Kültürel Açıdan Kazak Hanlığı” ismiyle Yüksek Lisans tez konusu olarak araştırdığımız Kazak Hanlığı kendi döneminde Orta Asya’daki en kuvvetli devletlerden biri olmuştur. Kazak Hanlığı 1456 yılında kuruldu. Her devlette olduğu gibi Kazak Hanlığı’nın da olgunlaşma, gelişme, bütünleşme, kuvvetlenme, zayıflama ve parçalanma dönemleri vardır. Kazak Hanlığı’nın huzurlu dönemi yaklaşık bir buçuk asır sürmüştür. Son dönemleri ise her taraftan saldıran düşmanlarıyla savaşmakla geçmiştir. Çünkü Kazak Hanlığı’nın coğrafî konumu itibariyle bu bölgeye göz dikmiş düşman devletlerle çevriliydi. Bundan dolayı Kazakistan’ı işgal etmek isteyen devletler çok olmuştur. Yaklaşık 300 yıllık tarihi olan Kazak Hanlığı bir bütün olarak 1731 yılına kadar, parça parça hanlık olarak XIX. yüzyılın sonuna kadar varlığını sürdürmüştü. Daha sonra Kazaklar 1991 yılında Kazakistan Cumhuriyetini kurdu. Tezimiz plan itibariyle giriş ve iki bölümden oluşmaktadır. Giriş’te araştırmanın konusu, amacı, önemi, yöntemi ve araştırmaya ilgili kaynaklara yer verilmiştir. Ayrıca araştırmanın konusu başlığı altında Kazak Hanlığı tarihine genel bir bakış yapılmıştır. Aynı zamanda Kazak Hanlığı’nın temelini hazırlayan ortaçağ devletler tarihinden kısaca bahsedilmiştir. Birinci Bölümde Kazakların menşei hakkında genel bilgi, tarih sahnesine çıkışları, etnik kökenleriyle oluşumu, Kazak yurdunun coğrafi özellikleri, Kazak Hanlığı’nın kuruluşu ve Kazak Hanlığı’nda yönetimi üstlenen Hanların dönemleri siyasî yönden ayrı ayrı ele alınmıştır. Daha sonra Kazak Hanlığı’nın dış devletlerle olan ilişkileri ile Kazak Hanlığı’nın Cungarlarla olan 200 yıllık savaşından bahsedilmiştir. Birinci bölümde sonu olarak Kazak Hanlığı’nın parçalanması ve Rus himayesine girmesi anlatılmıştır. İkinci Bölümde ise Kazak Hanlığı’nın kültür ve medeniyeti incelenmiştir. Bu bölümde devlet sistemi, idarî ve sosyal durumu, daha sonra Kazakların göçebe V medeniyetine has ekonomik ve sosyal hayatları, kültür ve medeniyet yönleri ele alınmış, Kazakların kabul ettikleri dinler tek tek incelenmiştir. Sonuçta ise Kazak Hanlığı’nın tarihinin kısaca değerlendirilmesi ve araştırmayla ilgili ulaşılan netice ve tekliflerden bahsedilmiştir. Alanında yapılan ilk tezlerden birisi olan bu tezle Türk-İslam Tarihine ve Türk-Kazak kültür ilişkilerine katkıda bulunduysak kendimizi bahtiyar sayacağız. Hatalarımızın affı samimi temennimizdir. Bu konuda beni çalışmaya teşvik eden ve tez çalışmasının ciddiyeti konusunda her zaman uyararak ilgi gösteren danışman Hocam Prof. Dr. İsmail Hakkı ATÇEKEN’e ve Kazakistan kütüphanelerinde araştırmamla ilgili konularda yardımcı olan Kazakistan’daki arkadaşlarıma ve aynı zamanda bizim Türkiye’deki Lisanüstü eğitimimize destek sağlayan Türkiye Diyanet Vakfı’na teşekkürlerimi sunmayı bir borç bilirim. Yerkinay Maukhara Ağustos 2011 KONYA VI GİRİŞ 1. Araştırmanın Konusu Bu araştırmada 1456 yılında kurulan Kazak Hanlığı’nın kuruluş temelini hazırlayan Orta Asya’daki Ortaçağ devletlerinden bahsedeceğiz. Daha sonra Kazak Hanlığı’nın kuruluşu, Kazak Hanlarının dönemleri ve Kazak Hanlığı’nın sosyal, ekonomik, kültürel ve dinî yapısından söz edeceğiz. Kazaklar eski devirlerden beri Orta Asya'nın geniş bozkırlarında yaşamakta olan çeşitli Türk boylarının birleşmesi ve gelişmesi neticesinde ortaya çıkmıştır. X. ve XVI. yüzyıllar arasında isimlerini muhafaza etmekte olan Sak, Üysün, Alan, Kıpçak, Kanglı, Dulat, Argın, Nayman ve Kerey gibi kadim Türk boyları zaman içerisinde Kazakları oluşturmuşlardır. Kıpçak koluna dâhil olan Kazaklar, Cengiz Han İmparatorluğu döneminde Cuci Han’ın idaresinde kalmışlardır. Daha sonra Orda Ecen bağımsız Ak Orda Hanlığı’nı kurdu. Ama çok geçmeden Ak Ordaü, Şeybanî neslinden gelen Ebu’lHayr Han’ın eline geçti. Daha sonra XV. yüzyılda Ak Orda’nın devamı olan yeni adla Kazak Hanlığı tarih sahnesinde ortaya çıktı. Ak Orda'nın son hanı Barak'ın oğulları Canibek ve Kerey Sultanlar 1456'da Ebu’l-Hayr'ın yönetiminden kendilerine tabi uruğ ve boyları yanlarına alarak Dest-i Kıpçak'ın doğusundan Moğolistan'a göç etmesi, Kazak Hanlığı’nın kurulması yolundaki ilk adım oldu. 1480'de Canibek Han'ın ölümünden sonra sırayla tahta çıkan halefleri Burunduk Han (1480-1511) ve Kasım Han (1511-1523) zamanlarında Kazak Hanlığının gücü artarak, Orta Asya bozkırlarının kuvvetli devlet haline geldi. XVII. yüzyılda Hanlık gücünü kaybetmeye başladı. Rus ve Çinli'lerin destekleriyle Cunğar'lar Kazak'lara saldırmaya başladılar. 1698, 1711, 1712, 1714, 1718, 1723, 1725, 1729 yıllarında Cungar-Kazak savaşları olmuştur. Bunun yanında, 1 bir taraftan Kokan Beyleri de sıkıntı yaratıyorlardı. Buhara ve Hive Hanları Kazak'ları köleleştirmeye çalışmışlar, Çinliler ise Cungarlara yardım etmişlerdir. Sonuçta Kazak Hanlığı 1731 yılından itibaren ayrı ayrı üç hanlığa bölündü. Bunu 1740'ta Orta Cüz'ün, 1742'da Büyük Cüz'ün Rusya'nın himayesine girmeyi kabul etmesi takip etti. Sonuçta Kazak Hanlığı ayrı ayrı kendi varlığını XIX. yüzyıla kadar sürdürdü.1 Kazak Hanlığı ortaçağlarda kurulan Türk Devletlerinin içerisinde her açıdan baktığımızda kendi toprağını koruyabilen ve o zamandaki ağır şartlardan kurtulabilen kuvvetli bir devlettir. Çünkü o zamanlarda Rus imparatorluğu ile Çin İmparatorluğunun Orta Asya’daki birçok devletleri tarih sahnesinden silip kendi topraklarına katmış olmaları ve sürekli iki tarafın saldırılarından koruyup, bir milleti günümüze kadar ulaştırabilmesi için o milletin medenî, sosyal, kültürel altyapısının sağlam olması gerekir. İşte bu sebepten Yüksek Lisans tez konusu olarak Kazak Hanlığının tarihini siyasî ve kültürel açıdan incelemeyi uygun gördük. 1. Amaç ve Önem Çarlık Rusya ve Sovyet hâkimiyeti altında ezilen Kazaklar, Kazak Hanlığının tarihi ve kültürü konusunda birkaç kişi dışında yeterli ve geniş alanda çalışma yapmamışlardır. Kazak Hanlığı hakkındaki çalışmalar o kadar yetersiz kalmıştır ki, en az 300 yıllık bir tarihe sahip olan Kazak Hanlığı genelde dikkatlerden uzak kalmıştır. Mesela, en güçlü Türk Devletleri’nden en küçük Türk Beyliklerine kadar tarihte kurulan yüz kadar Türk Devletinin isimleri sayılırken Kazak Hanlığı hep unutulmuştur. Tarihteki Türk Devletleriyle ilgili yayınlanan el kitapları, makaleler ve ansiklopedilerde de Kazak Hanlığına özel olarak yer verilmemiştir. Elbette bunlar Kazak Hanlığını devlet saymamaktan değil, ancak yeterli çalışmaların olmayışı sebebiyle gözden kaçırılmış olmasından kaynaklanmaktadır. Türkçe yazılmış eserlerde de Kazak Hanlığı ile ilgili bilgilere genel Kazakistan tarihî ya da Kazaklar olarak adlandırılmış olan eserlerle, çeşitli ansiklopedi maddelerinde yer verilmiştir. 1 Geniş bilgi için bkz: Magavin, M, Kazak Tarihinin Alippesi, Almatı, 1995, s. 208; Sultanov, T, Kazak Hanlığının Tarihi, Almatı, 2008; Mincan, N, Kazaktın Kıskaşa Tarihi, Almatı, 1994. 2 1991’de Sovyetler Birliğinin çökmesi ve Orta Asya Türk Cumhuriyetlerini bağımsızlıklarını kazanmasından sonra ise durum tersine dönmüştür. Kazakistan Türk araştırmacılarının üzerinde en çok çalıştığı Türk Devletlerinin biri olmuştur. Bu sebeple Kazak Hanlığı üzerine son yıllarda yapılan araştırmalar, makaleler ve yayınlanan kitaplarda bir artış olduğu bilinmektedir. Yine de bu sahada daha çok çalışmaya ihtiyaç duyulduğu bir gerçektir. “Siyasî ve Kültürel Açıdan Kazak Hanlığı” olarak ele aldığımız tezin amacı ve önemi genel olarak Kazak Hanlığının kuruluş, yükseliş süreçlerini göze alarak onun siyasal, kültürel ve dini hayatları hakkında bilgileri toplayarak yaklaşık 300 yıllık bir tarihe sahip olan Kazak Hanlığı hakkında bilgileri ortaya koymaktır. Çünkü yukarda bahsettiğimiz gibi bu hanlık hakkında bir arada derli toplu bir geniş bir kaynağa ulaşamadık. Kazak Hanlığı hakkında Türkiye’de de tarihi araştırma ve kaynakların yetersiz bulunması bizim bu çalışmayı yapmamızda teşvik edici rol oynamıştır. Araştırmamızda konuyla ilgili Türkiye’de yapılan çalışmaların yanı sıra Kazakistan ve Rusya’da yazılmış Kazakça ve Rusça bazı kitaplara başvurulmuştur. 2. Yöntem Çalışmamızın konusuyla ilgili bilgilerin çoğunluğu Rus ve Kazak kaynaklarına dayalıdır. Bununla birlikte Türkçe kaynaklar da incelenerek bu üç dildeki kaynaklardaki bilgilerden konumuzla ilgili verileri toplanacaktır. Daha sonra bunlar birbiriyle karşılaştırılarak güvenilir bilgiler elde edilmeye ve değerlendirmeler yapılmaya çalışılarak bir sonuca ulaşılacaktır. Yukarıda belirttiğimiz gibi Kazak Hanlığı’na ilgili çalışmalar Kazakistan bağımsızlığını aldıktan sonra yeniden canlanmaya başlamıştır. Kazak tarihçileri Kazak Hanlığı’yla ilgili gerek akademik çalışmalar olsun gerekse makaleler olsun çalışmalarını sürdürmektedir. Öte yandan Kazak Hanlığı’na dair eserler karmaşık bir yol izlediğinden dolayı her yazar Kazak Hanlığı’na ilgili kendi şahsi yorumları ile değerlendirmelerini öne getirmiştir. Bundan dolayıdır ki günümüzde Kazak tarihçiler arasında Kazak Hanlığı’yla ilgili yorumlar ile değerlendirmelerde tartışmalara yol açmıştır. Bu da tezimizin bazı konularında zorluklara neden olmuştur. Diyebiliriz ki günümüzde Kazak Hanlığı’nın 3 tarihi yerine oturmamıştır. Böyle hususlardaki zorluklardan çıkabilmemiz için tarihçilerin ortak noktaların bulmaya gayret ettik. Bazı tarih kaynaklarında Kazak Hanlığı’nın dönemlerin, mekânları, yılları ve isimleri ile ilgili bazı farklılıklar ve çelişkiler vardır. Bunların ortak noktalarını bulmaya gayret ettik. Öte yandan çalışmamıza ilgili bilgilerin çoğunluğu Kazak ve Rus kaynaklarına dayalı olduğundan dolayı bu dillerdeki bazı tarihî, siyasî ekonomik ve kültürel terminolojisinin Türkçe karşılıklarını bulmaya çalıştık ve bazılarının Türkçe anlamını vermeye çalıştık. 3. Araştırmanın Kaynakları Kazak Hanlığı genel olarak Orta Asya’daki Doğu halkları içerisinde ele alınmıştır. Ortaçağ yazarlarının böyle bir yöntem kullanma nedenleri ise o dönem, Altın Orda İmparatorluğunun dağıldığı ve onun hâkimiyetindeki halkların kendi devletlerini kurma çabaları içerisinde olmasıdır. Kısaca özetleyecek olursak O dönemin devletleri sürekli el değiştirme, kısa süreli devlet kurma gibi karmaşık bir süreç içerisinde idiler. Bu nedenle Kazak Hanlığı’yla ilgili eserlerde genel Orta Asya halklarıyla ilgili bilgiler yer almıştır. Bu çağlara ait ne kadar bilgi olsa da yeterli değildir. Kazak Hanlığı tarihinin bugün hala çözülememiş problemleri, Kazak halkının oluşması, siyasî bir oluşumun adı olan Kazak adının ortaya çıkması ve Hanlığın kurulması gibi Kazak tarihinin ilk dönemlerine ait bilgiler, kaynaklar yetersiz olduğundan daha önce belirttiğimiz gibi aydınlatılamamıştır. Rus kaynaklarına gelecek olursak, Kazak tarihiyle ilgili eserler Rusların bu coğrafyaya yönelik çalışmalarıyla çoğaldı. Bu da Kazak Hanlığı’nı ele geçirdikleri dönemlerde Kazaklara ilgili görev yapan veya araştırma gezilerine katılmış valiler, valiliklerde görev yapan memurlar, uzmanlar, tarihçiler, ajanlar, elçiler ve diğerlerinin yazdıkları rapor, hatırat, mektup gibi belgelerde yer almaktadır. Ortaçağ tarihçileri içerisinde Kazak Hanlığı hakkında önemli bilgi veren tarihçi Kazak Hanlığı döneminde dünyaya gelen Mırza Muhammed Haydar Dulgati’dir (1500-1551). Dulgati’in eseri 1542-1546 yılları arasında Keşmir’de Orta Asya Fars (Acem) dilinde yazılmıştır. Eserin adı “Tarihî Raşidî” olarak 4 adlandırılmıştır. Eser iki bölümden oluşmaktadır. Eser Orta Asya halkları, Türkistan bölgesindeki idareciler, Yedisu, Doğu Deşti-Kıpçak civarlarında yaşayan kabileler, Moğollar, Özbekler, Oyratlar ve Kırgızlar hakkında bilgiler vardır. Bu eserde Kerey ile Canibek Hanların Kazak Hanlığını kurma çabaları ile Şeybanî sülalesi arasındaki ilişkilerden bahsetmiştir. Bu hususta bize yardımcı olmuştur. Çalışmamızda istifade edilen kaynaklardan bir diğeri Muhtar Magauin, tarafından yazılan “Kazak Tarihının Alippesi” kitabıdır. İlmî ve akademik bir çalışma olan Magauin’in bu eseri Kazak Hanlığı’nı konu edinmiştir. Eser Kazak Hanlığı’nın kurulması, Altın Orda, Ak Orda ve Gök Orda dönemlerine bağlantılı olarak 400 yıllık Kazak Hanlığı’nın Kuruluşundan yıkılışına kadar siyasî, sosyal, ekonomik ve kültür tarihini inceleyen müellif Kazak tarihini taraflı yorumlamıştır. Bu bize kaynaklarla ilgili fikir edinmemize ve çalışmamızın ikinci bölümüne yardımcı olmuştur. Bu eserin en önemli özelliği müellif Kazak Hanlığıyla ilgili olayları tek taraflı olarak yorumlamasıdır. T, Sultanov tarafından hazırlanan, “Kazak Hanlığının Tarihi” adlı eser 2008 yılında Almatı’da yayımlanmıştır. Müellif ortaçağın süper gücü olan Altın Orda İmparatorluğundan başlayarak Kazak Hanlığı’nın kuruluşu ve sonraki dönemlerle birlikte Kazaklar ile Ruslar arasındaki ilişkilerin siyasî tarafını kaleme almıştır. Daha sonra Kazak toplumunun yaşam biçimini, sosyal gruplar ve bunların kategorilerini incelemiştir. Bu da sosyal gruplar hakkındaki bilgilere ulaşmamıza yardımcı olmuştur. S. G. Klaştornıy, Sultanov T, tarafından kaleme alınan “3003 yıllık Kazakistan” (Kazakstan, Letopis Trekh Tısyaçletiy) adlı 384 sayfalık Rusça yazılan eser 1992 yılında Almatı’da Ravan Basımevinde yayımlanıştır. M.Ö. binli yıllardan başlayıp 1718 yılına kadar Kazakistan coğrafyasında kurulmuş olan devlet ve halkların tarihlerinin incelendiği eserin beş, altı ve yedinci bölümleri Kazak Hanlığına ayrılmıştır. Bu bölümlerde Kazak Hanlığı’nın XVIII yy.’a kadar olan tarihi üzerinde durulmuştur. Eserin beşinci bölümünde Kazak Hanlığı’nın kurulması, ilk Kazak hanlarıyla Muhammed Şeybanî Han arasındaki ilişkilerde Kazak adının ortaya çıkışı; altıncı bölümde XVI. yy’ın başında Kazak hanlarının Çağatay ve Şeybanîlerle, XVI. yy’ın 30 ve 50’li yıllarında Moğol ve Cungarlarla olan ilişkileri; 5 yedinci bölümde ise Kazak toplumunun yaşam biçimi, Tavke Han’ın kanunları, sosyal grupları ele alınmıştır. Bu eser Kazakların sosyal grupları ve kavimleri hakkında malumat elde etmemiz bakımından yardımcı olmuştur. Bu eserin Türkçe çevrilmiş nüshası da mevcuttur. (Türkün Üç Bin Yılı, İstanbul, 2003). Çin Halk Cumhuriyetinde yaşayan Kazak tarihçisi Nığmet Mincan tarafından Arap alfabesiyle yazılan “ Kazaktın Kıskaşa Tarihi” ilk defa 1987 yılında Ürimçi’de (Doğu Türkistan’ın başkenti) basılmıştır. Bu eser Kazakistan tarihinde değerli bir eserdir. Daha sonra Kazak alfabesine aktarılarak 1994 yılında Almatı’da Calın Basımevinde yayımlanmıştır. Eser, Kazak adı, manası ve ortaya çıkışı, Kazak halkını oluşturan boylar, uruğlar ve sancakları ile ilgili Kazak’ın antropolojik tipini ele alarak Kazak Hanlığı kurulana kadar Kazakistan’da kurulmuş devletler ve hanlıkların siyasî ve sosyal tarihlerini incelemiştir. Kazaklarla ilgili bilgiler altıncı bölümden sonra başlar. Eserin adı Kazak tarihi olsa da eser Kazak Tarihi değil Kazakistan Tarihi’dir ve bu yüzden de Kazakistan’da kurulan bütün devletlere yer verilmiştir. Kazak Hanlığı hakkında Ak Orday’la başlayarak Kazak Hanlığı’nın Rusların hâkimiyeti altına giriş yılına kadarki tarihi olayları ele almıştır. Eserin içersine genel olarak baktığımızda Kazak Hanlığı’nın kuruluşu, gelişmesi ve çöküşü hakkında bilgi vermektedir. Bu aralıkta Orta Asya devletleriyle olan ilişkileri KazakCungar savaşı, Rus-Kazak ilişkileri ve Orta Asya’daki siyasî gelişmelerden bahseder. Eserin son bölümlerinde ise Kazakların düşünce yapısı, hukuk sistemi ve sosyo ekonomik durumları, edebiyatları, dünya görüşleri, sanatları, tıp bilgileri, örfadetleri, bayramları, aile yapıları ve yaşam biçimleri gibi konuları ele almıştır. Eserde Çin arşivleri, Arap, Fars, Türk ve Rus kaynakları kullanılmıştır. Bu eser çalışmamızın her aşamasında ve her bölümünde konuya hâkim olmamıza ve kaynaklarla ilgili fikir edinmemize yardımcı olmuştur. Kazaklar ile Cungarlar arasında geçen savaşlar hakkında bilgi edinmek için başvurduğumuz kaynakların biride V. A. Moiseyev tarafından hazırlanan “Djungarskoye Khanstvo i Kazakhi. XVII-XVIII vv”, adlı bu eser 1991 yılında Almatı’da Rusça olarak yayımlanmıştır. Eserinde XVII-XVIII. yy’daki KazakCungar ilişkileri incelemiştir. Kazakistan topraklarına Cungar Ordularının sevk 6 edilmesinin nedenleri üzerinde durulur. Cungarlar baskınlarının Kazakların sosyal ve ekonomik hayatlarına yaptığı olumsuz tesirden ve Kazakların Cungarlar’la yaptığı savaşlardaki başarılarından önemli bilgiler veren bu eser konuyla ilgili ender çalışmalardan olup ilmî nitelik taşımaktadır. Kazakistan Tarihi (Köne Zamannan Bügünde Deyin), II, III, eser, bizim en çok başvurduğumuz kaynakların biridir. Bu eserin en önemli özelliği geniş bir kadro tarafından hazırlanmasıdır. “Eski Devirden Günümüze Kadar Kazakistan Tarihi” (beş ciltlik) adlı bu eser 1998 yılında Almatı’da Kazakça yayımlanmıştır. Taş devrinden günümüze kadar Kazakistan tarihinin incelendiği eserde Kazak Hanlığı tarihiyle ilgili bilgiler II-cildin son bölümlerinde ve III-cildin ilk bölümlerinde mevcuttur. Kazak Hanlığı tarihiyle ilgili bölümler O.İ. İsmagulov; K.A. Pişulina; K.M. Baypakov; J.K. Kasımbaeb; İ.V. Yerofeyova; N.Y. Bekmahanov; V.Z. Galiyev; Y.J. Valihanov; H.M. Abjanob; D.İ. Dulatova; K.İ. Koblandin ve K.N. Nurpeyisov tarafından yazılmıştır. Eserde önce Kazak halkının oluşması ve bunun antropolojik meseleleri üzerinde durulmuş, daha sonra XV-XVII. yy’daki Kazak Hanlığı’nın siyasî, ekonomik ve kültür tarihi incelenmiştir. Kazakistan’ın Rusya tarafından işgal edilmesi ve bu dönemde halkın ekonomik ve sosyal durumu ele alınarak işgal yıllarını anlatmaya çalışmıştır. Bu eser tezimizin açıklığa kavuşması bakımından önemli ölçüde faydalı olmuştur. Türkçe kaynaklar açısından Kazak Hanlığı hakkında yeterli bilgiye ulaşamadık. Türkçe kaynakların çoğunluğu genel olarak Kazakistan ve Kazaklar konu altında Kazak Hanlığı hususunda az çok değinmiştir. Bundan dolayı Türkçe kaynakları sadece Kazakların kültürel, sosyal ve dini yönlerinden yararlı olmuştur. Bu konulara ilgili Türkçe kaynakların bazıları şunlardır: Alpargu Mehmet, “Türkistan Hanlıkları” Genel Türk Tarihi, V, 229-312, Ankara, 2002; Kafalı Mustafa, “Altın Orda Hanlığı” Genel Türk Tarihi, II, 75-96, Ankara, 2002; Günay, Ünver Harun, Güngör, Başlangıçtan Günümüze Türklerin Dini Tarihi, Ankara, 1997; Orhan Doğan, “Kazak-Kalmuk (Jungar) Savaşları”, Türkler, VIII, 670-685, Ankara, 2002; Mustafina R, “Kazakistanda İslamiyet’in Rolü”, Kazakistan Tarihi Makaleler, TTK, 85-95, Ankara, 2007. 7 Kazak Hanlığı hakkında Türkçe bazı kitaplara da başvurduk. Türkçe en çok başvurduğumuz kaynaklar içerisinde Ferhat Tamir’in “Kazak Hanlığı” Türkler, VIII, 649-656, adlı makalesidir. Makale içeriği genel olarak Kazak Hanlığı hakkında kısaca bahsettikten sonra Kazak hanları hakkında siyasi yönlerini ayrı ayrı kısaca incelemiştir. Bu makale çalışmamızda Kazak Tarihi anlayışı yönünden bize yardımcı olmuştur. Aynı zamanda Kazak Hanlarının isimleri hususunda yardımcı olmuştur. 4. Kazak Hanlığı’nın Temelini Hazırlayan Devletler (XIV-XVI. Y.Y.) XIV. yüzyılın ortaları ile XVI. yüzyılın başları arasında Güneydoğu Kazakistan, Çağatay Devleti’nin yıkılması sebebiyle Orta Asya’nın kuzeydoğusu, Yedisu ve Doğu Türkistan’da kurulan Moğolistan Devleti’ne dâhil oldu. Moğolistan Devleti’nin kurulmasına zemin hazırlayan sebepler, Cengiz Oğulları’nın Moğol hâkimiyetlerini kaybetme sürecinde Orta Asya, Deşt-i Kıpçak’ın doğusu ve Doğu Türkistan’da ortaya çıkan diğer devletlerin sebepleriyle aynıdır. Ekonomik, sosyal, siyasi, kültürel ve tarihi gelişimleri farklı çeşitli etnik toplumların yaşadığı bölgelerin birleştirilmesinden meydana gelen Moğol Ulusları (devletleri), zamanla eskisine göre daha belirgin tarihi koşullara sahip, ekonomik ve etnik temelleri olan feodal idari birimlere parçalandı. Buna, üretim güçlerinin, düzensiz de olsa, yeniden oluşması ve Moğollara karşı mücadele esnasında daha da belirginleşen etnik grupların birleşme eğilimi sebep olmuş; devlet içindeki otoritelerini güçlendirmeye çalışan yerli asilzade sınıfı daha fazla rol oynamaya başlamıştır.2 Bu parçalanma süreçlerinden birini, 1270’li yıllarda Ögedey ve Çağatay Ulusları’ndan koparak Altay’dan Sirderya ve Amuderya’ya kadar olan bölgeyi kapsayan Kaydu Devleti de yaşadı. XIV. Yüzyılın ortalarında, yukarıda ifade edilen sebepler, bu devletin de çökmesine yol açtı. Mâverâünnehir’in batı kısmında, 13601370’li yıllarında dağılma süreci tedricen durdu ve bölgede Emir Timur’un kurduğu devlet ortaya çıktı. Onun batı kısmı Moğolistan’da ise, güçlü Dulat kabilesine 2 Abdakimov, A, İstoriya Kazahstana (S Drevneyşih Vremen Do Naşih Dney), Almatı, 1994, s. 5253. 8 mensup Emir Bolatşa’nın liderliğindeki asilzadeleri 1347-1348 yıllarında yeni devletin tahtına Çağatay neslinden Tuğluk Timur’u geçirdiler. Tuğluk Timur, Moğolistan hanlarının ve daha sonra XIV. yüzyılda Kaşgar’daki Moğol hâkimlerinin mensup olduğu hanedanı kurdu.3 Henüz Çağatay Ulusu döneminde dahi Güneydoğu Kazakistan, Kırgızistan ve Doğu Türkistan’ın kuzey kesimi Mâverâünnehir’in yerleşik çiftçi kesimine nazaran genellikle göçebe geleneklerini daha fazla muhafaza ettiği ve buralarda yaşayan Moğolların nüfusu nispeten fazla olduğu için Moğolistan diye adlandırılırdı. Moğolistan’ın sınırları batıda Taşkent ve Türkistan vilayetlerinden doğuda Barköl ve Hami şehrine kadar, kuzeyde Balkaş, Tarbagatay ve Kara İrtiş’den güneyde Fergana ve Kaşgarya’nın tarım bölgelerine kadar “7-8 aylık bir mesafeyi” kapsamaktaydı. Manglay Suyah bölgesi, Kaşgarya ve Kaşgar, Hotan, Kaşan, Aksu, Aksiket, Atbaşı vb. şehirleriyle birlikte Kırgızistan’ın güney kesimini içine alıyordu. Moğulistan halkı Dulatlar, Kanglılar (Bekçikler), Kereyler, Üysünler, Arkenutlar, Baarinler, Arlatlar, Barlaslar vb. gibi Türk ve Türkleşmiş Moğol kabilelerinden oluşmaktaydı. Bunlara Mogul (Moğol) deniliyordu. Bu kabilelerin Yedisu’da yaşayan büyük bir bölümü, daha sonra Kazak halkının arasına karıştı. Onların Tanrı Dağı ve Doğu Türkistan’da yaşayan diğer kesimi Kırgızlar ve Uygurlar’a karıştılar.4 Moğolistan’ın siyasi tarihi feodal savaşlar, iç çekişmeler ve komşu devletlerden gelen saldırılara karşı koyma mücadeleleriyle doludur. Özellikle Timur’un Tanrı Dağı eteklerine düzenlediği periyodik saldırılar halkı canından bezdiriyordu. Moğolistan’ın ilk hanlarından Tuğluk Temir (1347-1362) ve İlyas Hoca, feodal dağılma sürecine giren Mâverâünnehir’de Çağatay hanedanının otoritesini güçlendirmek için çabaladılar. Fakat 1370-1380’li yıllarda bile Moğolistan’ın hâkimleri Hızır Hoca (1388-1389), Emir Kamarüddin Duğlat, Enge Töre ve diğerleri, yukarıda zikredildiği gibi, Timur’un saldırılarına karşı uzun süreli ve inatçı bir mücadele vermek zorunda kaldılar. Bu mücadele sırasında, Timur’un ordusunun istilalarından dağılmış olan Ak Orda güçlerini birleştirmeye gayret 3 Rıspayev, K, İstoriya Respubliki Kazahstan, Almatı, 2002, s. 66. Tolbasıyeva S, “Altın Ordanın Idırauı jane Kazak Handığının Kurıluı”, Kazak Tarihi Dergisi, Almatı, 2003, sy: 6, s. 18-19. 4 9 gösterildi. Bu saldırılara karşı ortak hareket ederek cesurca karşı koyma, Doğu Deşt-i Kıpçak ve Yedisu halkları arasındaki ekonomik, askeri ve diğer alanlardaki ilişkilerin kurulmasına büyük katkı sağlayabilirdi. Timur’a karşı yürütülen yıpratıcı mücadelelerin sonunda Moğolistan parçalandı. Hızır Hoca mecburen Timur’a tâbi oldu. Esenbuga döneminde, 1450’li yılların sonlarında, Kazak Canibek ile Kerey’in öncülüğündeki kalabalık bir grup Doğu Deşt-i Kıpçak’dan Yedisu’ya göç ederek geldi. Yedisu’nun Türk ve Türkleşmiş kabilelerinin Kazakların Ulu Cüz’üne ve bununla birlikte Kazak halkına, Tanrı Dağları bölgesindeki kabilelerin de Kırgız halkına dönüşme süreci Güneydoğu Kazakistan ve Kırgızistan’daki yönetimlerin zamanla parçalanması ve Moğolistan’ın çökmesinin önemli faktörüdür. Kendi gelişmesinin belirli bir döneminde bu devlet, büyük etnik grupların kendilerini koruyup gelişmelerinde ve böylece geniş bir bölgede etnik açıdan homojen devletlerin temellerini atarak daha da büyümeleri için gerekli zeminlerin oluşmasında önemli rol oynadı.5 Yedisu’daki Kazak kabile ve boyları 1560’dan itibaren Kazak Hanlığı’na tâbi oldular.6 1420’li yıllarda Kazakistan’ın geniş bozkırlarında, Ak Orda’nın dağılması ve Cuçi Hanedanı’nın kendi içindeki iktidar mücadelesi sonucunda, hanedanın güçlü üyelerinden Şeybani neslinden Ebu’l-Hayr’ın Han’ın devleti ortaya çıktı. Tarihi eserlerde bu devlet, göçebe Özbek Devleti veya Özbek Hanlığı olarak da adlandırılmaktadır. Hanlığın etnik yapısı, Ak Orda Hanlığı’nda olduğu gibi karışıktı. Ahali, genel olarak Ak Orda’daki kabilelerden oluşuyordu. XIV. yüzyılın sonu ile XV. yüzyılın ilk yarısında bu kabileler siyasî yönden ortak “Özbek” adıyla tanınmaktaydı. Kaynaklar bunların arasında Kıpçaklar, Naymanlar, Mangıtlar, Karluklar, Konuratlar, Kanglılar, Üysünler, Uygurlar, Kırlavıtlar, Dürmenler, Kenegesler, Otarşılar, Bürkitler, Kuşçular, Kıyatlar, Kıtaylar ve Çatlar gibi etnik grupları (o dönemdeki yazılı kaynakların terminolojisiyle il, ulus, aymak, kavim vb.) 5 İbrahimov, D, XV-XVII. Gasırlarda Kazak Handığına Katisti Materaldar, Almatı, 1962, s. 229230. 6 Karibaev, B, “Kazak Handığının Sayasi Jağdayı”, Kazak Tarihi Jurnalı, Almatı, 1991, sy: 3, s. 16. 10 saymaktadır. Bunlar, genel olarak kökü Kıpçaklar ile Karluklara dayanan Türk kabileleri, erken Ortaçağlardaki Deşt-i Kıpçak ve Güney-Doğu Kazakistan’ın Kanglı, Üysün ve Karluk gibi halklarının ve çok önceleri Türkleşmiş olan Moğol kabilelerinin torunlarıydı. Daha sonraları bu etnik grupların çoğu, Kazak Orta Cüz kabileleri olarak ortaya çıktılar. Bahsi geçen kabileler ile kabile birlikleri, ekonomik gelişim seviyeleri, sosyal ilişkileri ve kültürleri açısından birbirlerine çok yakındılar.7 Ebu’l-Hayr’ın kurduğu hanlık, bir merkeze bağlı değildi. Hanlık, her birinin başında Cengiz hanedanının değişik kollarından kişilerin ve göçebe kabile beylerinin bulunduğu birçok mahalli etnik ve siyasi gruplara, idari birimlere (uluslara) bölünmüştü. Halk, Ebu’l-Hayr Han döneminde iç çekişme ve savaşlardan iyice bıkmıştı. 1430’lı yıllarda Ebu’l-Hayr Han Tobol boyunda Şeybani soyundan gelen Mahmut Hoca Han’ı ağır bir yenilgiye uğrattı. Sirderya bölgesindeki bozkırlarda Cuci soyundan Mahmut Han’la Ahmet Han’ı (Toka Temir neslinden) yenilgiye uğratıp Orda Bazar’ı zapt etti. 1446’da Ebu’l-Hayr Han, Mustafa Han’ı itaat altına aldı. Kaynaklara göre Cuçi’nin torunları olan İban Han, Böreke Sultan ve Ak Orda hanının torunları Orus, Canibek ve Kerey, Ebu’l-Hayr’ın Han’a şiddetle direnen düşmanlarıydı. Ebu’l-Hayr’ın Han, kendisine destek veren göçebe kabile beylerini memnun etmek için hanlığın sınırları dışındaki bölgelere, Orta Asya ve Kazakistan’ın güney ve güneydoğusuna seferler düzenledi. 1430’da kısa süreliğine de olsa, Harezm’i ele geçirerek Ürgenç’i yağmaladı. Ebu’l Hayr Han, 1446’da da Timur’un torunları ve Ak Orda hanlarının varislerinin elinden Sirderya boylarıyla Karatav’ın eteklerindeki Sığnak, Sozak, Akkorgan, Özgent ve Aruk gibi bir takım şehirleri zapt etti. Bu şehirleri, kendisine destek olan kabile liderlerine, örneğin Mangıtlara ganimet olarak verdi. Bu durum zadegân sınıfının bir kısmı arasında Ebul Hayr’ın’ın otoritesini arttırırken, ikinci bir kesimiyle ilişkilerinin bozulmasına yol açtı.8 Sığnak şehri hanlığın merkezi haline geldi (o zamana kadar hanlık merkezi Taraz ile Orda Bazar’da bulunmaktaydı). 1450’li yıllarda Ebu’l-Hayr Han Mâverâünnehir’deki Timur oğullarının taht mücadelelerine müdahale ederek 7 8 Muhammed, Haydar, Duglati, Tarihi Raşidi, s. 237-328. Magauin M, Kazak Tarihina Kırıspe, Almatı, 1995, s. 18. 11 Semerkant ve Buhara’ya yağma seferleri tertipledi; fakat 1457’de Sığnak açıklarında Güneydoğu ve Güney Kazakistan topraklarına saldıran Oyratlar karşısında büyük bir yenilgiye uğrayınca otoritesi sarsıldı. 1450’li yılların sonu ile 1460’ı yılların başlarında Ebu’l-Hayr’ın’a tabi kabilelerin önemli bir kısmı Canibek ile Kerey Sultanların öncülüğünde kitleler halinde göç ederek Moğolistan’m batı tarafına yerleştiler. Ebu’l-Hayr Han, 1468’de bunlara karşı büyük bir sefere çıktıysa da yolda öldü ve hanlık onun ölümüyle birlikte dağıldı. Hanlığın çeşitli idari birimleri arasındaki ilişkilerin zayıflığı, hanedan üyelerinin sürekli birbirleriyle toprak kavgasına tutuşmaları, sıradan göçebe halka salınan vergilerin ağırlığı, bu yüzden çıkan isyanlar sebebiyle halkın kitleler halinde başka bölgelere muhacereti gibi sebepler Ebul-Hayr Han’ın devletinin zayıflayarak yıkılmasına yol açtı. Esasen bir zamanlar Moğolistan’ın dağılmasına sebep olan faktörler, bu devletin de sonunu hazırlamıştı. Moğolistan’da olduğu gibi, burada da ayrı bir bağımsız etnik siyasi yapıya sahip olma yolunda mücadele eden kabilelerin birleşerek güçlenme süreci yaşanmaktaydı. Kazak Hanlığı kurulduktan sonra, Ebul-Hayr’ın’ın soyundan gelen Şeybaniler’in vasıtasıyla Doğu Deşt-i Kıpçak’da sağladığı hâkimiyet sona erdi. Onların liderlik ettiği Özbeklerin bir kısmı (Kıpçak, Karluk, Uygur, Konırat vb gibi kabile grupları) XVI. yüzyılın başında Mâverâünnehir’e göç ederek yerleşirken, Kazakistan topraklarında kalan kabileler Kazak Hanları’na tâbi oldular. Timur hanedanının zayıflamasından istifade eden Şeybaniler, Orta Asya’da yönetimi ellerine geçirdiler.9 Altın Orda’nın dağılmasından sonra ortaya çıkan büyük devletlerden biri de Nogay Ordası’dır. Bu devlet, XIV-XV yüzyıllarda Batı Kazakistan topraklarının bir kısmını kontrol ediyordu. XIV. Yüzyılın sonlarından itibaren Yayık ile idil arasındaki kabileler birliği, ilk önceleri federasyon içindeki en kalabalık grubu teşkil etmesi sebebiyle “Mangıt Yurdu” olarak adlandırılmıştır. Nogay Ordası’nın yarı bağımsız bir devlet olarak ortaya çıkması, daha öncelere, Edige’nin dönemine kadar gider. Ediğe, Altın Orda’nın yönetimini, fiiliyatta 15 sene (1396-1411) elinde tutan 9 Moldabaeva, Dana, “ Kazak Hanlığı’nın Kuruluşu”, Türkler, Ankara, 2002, VIII, 641-644. 12 önemli bir tarihi şahsiyetti. Toktamış’la uzun süre savaşan ve Altın Orda hanlarından istediğini tahta çıkaran Ediğe, bu taht mücadeleleri esnasında, Nogay Ulusu’nu güçlendirmeye çalıştı. Ediğe 1419’da öldü. Mangıt liderleri daha sonra doğudaki komşularının desteğiyle Ebu’l-Hayr ile ittifak yaptılar. Nogay Ordası Edige’nin oğlu Nureddin döneminde (1426-1440) güçlendi ve XV yüzyılın ortasında bağımsız bir devlet olarak ortaya çıktı.10 Diğer göçebe devletler gibi Nogay Ordası’nın sınırları da, dış siyasi şartlara bağlı olarak sürekli değişti. XV. yüzyılın ikinci yarısında Nogaylar Yayık’ın sol tarafına geçerek Özbeklerin otlaklarını ele geçirmeye başladılar. Böylece doğu ve güneye doğru ilerlediler. Var gücüyle Sirderya şehirlerini işgal etmek ve Orta Asya’ya saldırılar düzenlemekle yoğun bir biçimde meşgul olan Ebu’l-Hayr’ın, Nogaylara karşılık vermedi. Bunun sebebi, muhtemelen Ebu’l-Hayr, Nogayları göçebe tebaasının nüfusunu arttıran unsurlar olarak görmesiydi. Nogayların kuzeydoğudaki kısımlarındaki toprakları topraklar Sibirya’ya Nogay kadar uzandı. (Tümen’in güneydoğu bozkırları olarak adlandırıldı.) Nogaylar, güneydoğuda da geçici olarak Sirderya boylarını ve Aral sahillerini ellerinde tuttular. Nogay liderlerinden Vakkas Bey Mangıt, Musa Mirza, Canbırşı ve diğerleri Ebu’l Hayr’ın Sirderya boyundaki şehirlerini işgal etmelerine destek verdiler. Nogaylar bilâhare Kazak hanlarıyla bazen savaşıp, bazen barıştıkları için XVI. yüzyıl ortalarındaki kaynaklarda Hak-nazar Han “Kazakların ve Nogayların hanı” olarak geçmektedir.11 Komşu halklar arasında “Nogay” adıyla bilinen bu halk, XV. yüzyılın ikinci yarısında bu şekilde ortaya çıkmış oldu. Bölgede yer alan diğer göçebe hanlıklar gibi, Nogay halkı da XIV-XV. yüzyıllarda ataerkil kabile hayatının birçok özelliklerini muhafaza eden feodal bir yapıya sahipti. Toplumun en üst tabakasında beyler, hanlar, mirzalar, sultanlar ve baylar (zenginler) bulunuyordu. En önemli zenginlik kaynağı olan at, deve, koyun ve büyük baş hayvanlardan oluşan çok sayıdaki sürüler bozkırdaki Nogay asilzadelerinin 10 Koşekov, B, A, Nogaysko-Ruskiye Otneşeniya B XV-XVIII bb. Almatı, 1988, s. 24; Alpargu Mehmet, “Nogaylar” DİA, İstanbul, 2007, XXXIII, 202-203. 11 Baypakov, K; Komekov B; Puçulina, K, Orta Gasırlardağı Kazakistan Tarihi, Almatı, 2001, s. 102103. 13 elindeydi. Geleneklere göre, toprak toplumun ortak malı olarak görülmekteyse de, fiiliyatta verimli otlaklar ve bereketli av sahaları bunların kontrolündeydi. Sultan (şehzade), askeri, diplomatik ve idari yönetimin mirasçısı konumundaydı. Orda, her biri aynı kabileye mensup grupları birleştiren birkaç ulustan oluşmuştu. Ulusların başında mirzalar bulunuyordu. Kendi idari bölgelerinde sınırsız yetkilere sahip olan mirzalar, ulusun en verimli ve elverişli meralarını kontrol altında tutuyorlardı. Ulusların sıradan göçebe çobanları, mirzalarla birlikte göç etmek, vergi ödemek ve seferlere silahlarıyla birlikte katılmakla yükümlüydüler. Bozkır asilzadeleri seferlerden ve komşularla yapılan savaşlardan büyük ganimetler elde ediyorlardı. Orda, bir sefer sırasında, 300 bin kadar asker çıkarabiliyordu.12 XVI. yüzyılda Rusya ile ekonomik, ticarî ve siyasî ilişkiler kuran Nogay Ordası’nın tarihi, idil boyu, Sibirya, Orta Asya ve Kazakistan’daki devletlerin, özellikle de göçebe Özbek ve Kazakların tarihiyle iç içedir. Embi ile Sirderya arasında göçebe hayat süren Nogaylar, Kazaklarla sürekli ilişki içindeydiler. Rusya’nın Kazan ve Astrahan hanlıklarını iltihak etmesinden sonra, Nogayların yönetici kabilesinin iktidar mücadelesine düşmesi sebebiyle, Nogay Ordası birkaç bağımsız ordaya bölünerek yıkıldı. Onun Kazakistan topraklarında kalan kısmı Kazaklar’ın Küçük Cüz’üne tâbi oldu. Kazakistan topraklarının dışındaki Nogay Ordası XVI-XVIII. yüzyıllardaki düşüş döneminde Kırım Hanlığı ve Rusya ile belli ölçülerde temaslar kurdu. Kuzeydoğu Nogay boylarının bir bölümü Sibirya yöneticilerinin kontrolüne girerken, Orda’nın sağ taraftaki idari bölgelerinin sınırlan Irtiş’e kadar uzandı ve Sibirya Hanlığı’nın topraklarıyla kesişti.13 Sibir Hanlığı’nın kurucusu Hacı-Muhammed’tir. Bu hanlık Özbek Hanlığı’ndan ayrılarak yeni bir devlet olarak ortaya çıktı.14 Sibirya Hanlığı 1460’lardan XVI. yüzyılın sonuna kadar Batı Sibirya topraklarıyla birlikte Ob, Tobıl ve Esil boylarındaki topraklar, kuzeydoğu Kazakistan ve İrtiş’in sağ tarafındaki toprakların bir kısmını elinde tutuyordu. Bu bölgelerde, o zamana kadar, yani XIV 12 Sadıkov, T; Coldasbaev, S, Orta Gasırlardağı Kazakistan Tarihi, Almatı, 2 007, 136-137; Koşekov B A, Hogaysko-Ruskiye Otneşeniya B XV-XVIII bb. Almatı, 1988, s. 25-26. 13 Koşekov, B A, a. g. e, s. 26 14 Zaitsev, İ V, “Sibir Hanlığı” Genel Türk Tarihi, Ankara, 2002, V, 133. 14 yüzyılda Kereylerin başrol oynadığı Türk kabilelerinin Taybugu adıyla bir siyasi birliği bulunmaktaydı. XIV. yüzyıl ile XV. yüzyılın başında onların güneyinde Ak Orda toprakları uzanıyordu. Moğolistan hanlarının hâkimiyet alanları ise İrtiş ve Altay’a kadar ulaşıyordu. Sibirya Hanlığı’nın ana halkını umumi olarak “Sibirya Tatarları” denilen Türk ve Ugor kabileleri oluşturuyordu. Kaynaklarda, Sibirya Hanlığı idarecilerinin (Şeybani hanedanı) Tobıl, Esil ve İrtiş’in orta kesimindeki Yamışev Gölü’ne kadar uzanan toprakları kontrol ettiği konusunda bilgiler yer almaktadır. İrtiş’in güneydoğu tarafındaki toprakları, XVI. yüzyılın başından itibaren Oyratları (Cungarlar ve Kalmaklar) eline geçti. Oyrat kabilelerinin birleşme faaliyetleri, XVI. yüzyılın başında dağılan Moğolistan devletinin kuzeyinde, Tarbagatay’dan daha doğuya doğru uzanan, İrtiş ve lli’nin yukarı kesimindeki topraklarda gerçekleşti. XV-XVI. yüzyıllarda Sibirya hanları ile Oyrat tayşileri [hanları] Kazakistan’ın kuzey topraklarında Kazak hanları ile devamlı mücadele içinde oldular. Kazak halkı, ancak uzun mücadeleler sonunda topraklarındaki bu tehlikeyi savuşturabildi.15 Bir çatı altında çeşitli etno politik grupları, kabileleri ve halkları barındıran Moğol İmparatorluğu halkların bir biriyle kaynaşmasını sağlamıştır. Öte yandan çeşitli kökenli halkların kendi aralarında ekonomik ve kültürel kaynaşmaları neticesinde kendi kimliklerin daha çok belirgin bir etnik yapıda oluşumun sağlamlaştırdı. Cengiz Han öldükten sonra Moğol İmparatorluğunun birkaç bağımsız Hanlıklara bölünmesi Kazakların etnik kökenlerini daha belirgin bir hale getirdi. Çünkü Altın Orda, Ak Orda, Gök Orda gibi devletlerin kurulması halklar arasındaki ekonomik ve kültürel ilişkilerinin gelişmesi akraba etnik grupların kaynaşmasına yol açmıştır. XIV-XV. yüzyıllar Kazak Hanlığı tarihinde önemli yere sahiptir. Çünkü Kazak halkının bu dönemde çeşitli Türk ve Moğol etnik gruplarından oluşum süreci sona erdi ve mahalli etnik unsurlara dayalı bir Kazak Hanlığı ortaya çıktı. Altın Orda XIV-XV. yüzyıllarda yerli halkların devletleşmesinin sağlanması, büyük kabilelerin birleşmesi ve her halkın kendi devletini kurma çabaları neticesinde 15 bazı etnik Coldasbayulı, S, Cetisu Tarihi (XVI-XVIII). Tarihi jane Paleoetnologiyalık Zertteu, Almatı, 1996, s. 59. 15 grupların dış saldırılardan korunarak hayatta kalabilmesi için siyasî yapıda birleşmeleri gerekti. İşte bu ihtiyaç, Kazak Hanlığı’nın kurulmasının zeminini hazırladı. Kısacası ortaçağ devletleri Kazak Hanlığı’nın ortaya atılmasında tetikleyici güç oldu. 16 I. BÖLÜM: KAZAK HANLIĞI’NIN SİYASİ TARİHİ Tezin birinci bölümünde Kazakların adı ve menşei, Kazak halkının oluşumu, Kazak Hanlığı’nın kuruluşu ve iktidara gelen Hanlarla birlikte onların yaşadığı dönemler ile Kazak Hanlığı’nın parçalanması incelenecektir. Daha sonra Kazak Hanlığı’nın dış siyasetteki yeri ve münasebette bulunduğu devletler hakkındaki bilgilere yer verilecektir. 1.1.Kazak Adı ve Menşei Türk halklarının bir boyu olan ve günümüzde Kazakistan’da yasayan halk için kullanılan “Kazak” teriminin ilmi bakımdan ele alınması çok eski dönemlere gitmemektedir.16 Bu konuda araştırma yapan tarihçiler “Kazak” terimini bir boy ismi olarak XV. yüzyıldan itibaren kullanılmaya başladığını iddia etmektedirler. Kazak adı, hür müstakil, mert, yiğit ve cesur mânâlarına gelmektedir. Bununla birlikte Asa, Kasa, Hasa, Haysak, Kosok, Gasag, Hasık, Kasok, Kazak, Kazsak v.s. çeşitli şeklerle yazılmıştır. Bu isim Kumuk lehçesinde “silahşör, kızan, asker” gibi anlamlara da gelmekle birlikte Orta Asya’daki iç karışıklıklarla birlikte “derbeder, haydut” gibi anlamları da içermiştir.17 V.V.Bartold, “Kendi devletinden ayrılana ve ona karşı savaş edene Kazak adını vermişlerdi” açıklamasında bulunmuştur.18 Çohan Velihanov’a göre ”Kazak” terimi, askeri bir terim olarak “yürekli, cesur” manaların veriyor.19 Bir diğer Kazak tarihçisi, Abdurahmanov’ın fikri ise, Kazak kelimesinin “kaz” ve “og” sözlerinden oluştuğu yönündedir “Ok” kelimesinin eski Türkçede uruğ, boy manasına geldiğini belirten araştırmacıya göre, “kazog” Kaz boyunu ifade etmektedir.20 Türkçe tarihi kayıtlarda ise “Kazak” sözüne 16 Kalkan, Mustafa, Kırgızlar ve Kazaklar, İstanbul, 2006, s. 49. Sızdıkova, R; Koygeldiyev, M, Kadırğali Kosımulu jane Onıng “Cılnamalar Jınagı”, Almatı, 1991, s. 159. 18 Bartold, V. V, Rabotı Po İstoriyi Filologiyi Türskih İ Mongolskih Narodov, Moskva, 2002, s. 189. 19 Canuzakov, T, “Kazak Degen Söz Kaydan Şıkkan”, Culdız, sayı 3, 1983, s. 193. 20 Abdildabekova, A, İsroriya Kazahstana, Almata, 1994, s. 20. 17 17 ilk olarak XI. yüzyıldan itibaren rastlanmaktadır. “Hür, yiğit, mert, cesur serbest” gibi anlamları ifade etmektedir.21 Sekerim Kudayberdiyev “Kazak” terimini kendi basına serbest olarak dolaşan halk olarak tarif etmiştir.22 “Kazak” teriminin yaygın anlamı hür, serbest, mert, derbeder, başıboş, cengaver, sert erkek sözleri ile ifade edilmektedir. Kazaklığı, esas düzene boyun eğmeden, kendi basına buyruk, bağlı olduğu toplumu terk edenler olarak tarif etmektedir. Kazak Türklerinin tarih sahnesine ilk çıkışları da böyle bir olayla başladığına göre “Kazak” teriminin tarihi anlamı, bu kelimeye esas mânâsını vermektedir. Kırgız-Kazak tabiri ise Ruslar tarafından yanlış olarak Kazaklar için kullanılmıştır.23 Türkiye’de ise sınır boylarındaki yarı Ortodoks gruplar için de Kazak adı kullanılmaktadır. Bu Türk halklarından olan Kazaklarla, Rus Kazaklarının birbirine karıştırılmasına sebep olmaktadır. Halbuki bunlar (Rus Kazakları) Kazak değil Kozak veya Kossaklardır.24 Mesela İbn Ruzbihan XVI. yüzyılın başında söyle demektedir: “Cengiz Han’ın idaresi altından çıkan asil üç kabile Özbeklerdendir. Simdi onların bir kolu Şeybanilerdir ve onların yüce hanı birkaç atadan sonra onların hükümdarı oldu, İkinci kabile Kazaklardır, onlar bütün dünyada güçleri ve cesaretleriyle tanınmıştır. Üçüncü kabile Mangıtlardır, onların hanları Astrahan’dandır.25 Görüldügü gibi XIV. yüzyılda Kazakistan toprağındaki Kerey ile Canibek hanların öncülüğünde Yedusu’ya göç eden halka “Özbek-Kazak” diye daha sonra Kerey ile Canibek hanların kurduğu Hanlığın yönetim altındaki halka “Kazak” isimi verildi. 21 Budak, Feyzullah, Kazakistan, Dünü, Bugünü, Yarını, Ankara, 1999, s. 16. Kudayberdiyev, Sekerim, “Kazaktın Kaydan Sıkkanı”, Kazak Tarihı, Nu. 1 (1993), 3435. 23 Mincan, N, a. g. e, s. 29. 24 Oraltay, Hasan, Hürriyet Uğrunda Doğu Türkistan Kazak Türkleri, 1. Baskı, İzmir, 1961, s. 17. 25 Fazlallakh, İbn Ruzbihan İsfahani, Mikhman-name-yi Buhara, Moskova, 1976, s. 62. 22 18 1.2. Kazak Halkının Oluşumu Orta Asya’daki diğer milletlerin tarihi gibi, Kazakistan’ın da etnik tarihi çok karmaşıktır. Asırlar boyunca bu topraklarda çok sayıda kabile ve halkların kaderleri çakışmıştır. Bunlar hakkındaki kayıtlar, Batı ile Doğu’nun değişik tarihi kaynaklarında çeşitli dillerde yer almaktadırlar.26 XV-XVI. yüzyıllarda ortaya çıkan diğer Türk halkları gibi, Kazak halkının da etnik temelini, geçmiş devirlerde yaşayan değişik dillerde konuşan çok sayıdaki kabileler oluşturmuştur. Bunlar eski dönemlerdeki Sakalar, Üysünler, Kanglılar, Hunlar, Göktürkler, Türgişler, Karluklar, Oğuzlar, Kimekler ve Kıpçaklardan daha sonraki sonraki dönemde Naymanlar, Argınlar, Kereyler, Konuratlar, Calayırlar ve Dulatlara kadar çeşitli devirlerde Kazakistan topraklarında yaşayan birçok kabileyi de kapsamaktadır. Bunların bazılarının çeşitli dönemlerde kendi devletleri vardı. Birçok kabile ve boyun Türkçe adları daha sonra Kazaklar arasında da muhafaza edilmiştir. Kazak halkının oluşumuna sebep olan etno genetik süreçlerin başlangıcı çok eski zamanlara, ilk cemaat topluluklarının ayrışım devresine kadar uzanır.27 Kazakistan topraklarındaki etno genetik süreçlerin gelişmesinde birkaç aşama göze çarpmaktadır. M.S. binyılın ortalarından itibaren Türklerin batıya doğru kitleler halinde yerleşmeye başlamalarıyla ortaya çıkmıştır. Kazakistan ve ona komşu ülkelerin Bozkır kesimlerindeki etno-demografik durum eskisine göre daha belirginleşti ve mono etnik (tek halklı) yani Türk nüfusu oluştu, Kuzey Moğolistan’dan Amuderya’ya kadar uzanan geniş topraklara yavaş yavaş Türk kabileleri yayılarak yaşamaya başladı. Kazakistan Topraklarında Türkler ve onların kaynaklarında geçen Bugu, Bayurku, Bekli, Kıbır, Türgiş, Bulak ve Karluk gibi boylar, burasını eski sakinleri olan Saka, Sarmat, Üysün ve Kanglıların torunlarıyla karışarak kaynaştılar.28 O dönemde “Kazak” isimleri yukarıdaki boyların isimleriyle tarih sahnesinde yer alıyordu. 26 İstoriya Kazakhskoy SSR s Drevneyşikh Vremen do Naşikh Dney, Almatı, 1977, I 17. Zeyneş, İsmail, Kazak Türkleri, Ankara, 2002, s. 45. 28 Kazakistan Tarihi SSR, Almatı, 1980, II, 242. 27 19 XIII. yüzyılın başında, Moğolistan ve Altaylardan Cengiz Han’ın ordusunun güçlü baskınından kaçan çeşitli toplumsal sınıflar, Türk kökenli Nayman ve Kerey kabileleri göç ederek Doğu ve Güneydoğu Kazakistan’a geldiler. Bunlar Moğol işgalinin etkisi ile sürüklenerek Gengiz Han İmparatorluğunun çeşitli bölgelerine dağıldılar ve birçok Türk halkının oluşumunda aktif rol oynadılar. Bir yandan da Türk halklarının ortaya çıkması için gerekli tarihi şartları oluşturmuş ise de, kabilelerin etnik kaynaşmanın tabii süreci Moğol saldırılarıyla kesintiye uğramıştır. Pek çok savaşlarda kırılmış, esir edilerek kendi topraklarından uzaklara, Moğolların yaşadıkları bölgelere götürülmüş, Kazakistan’da yerlerinde kalan Türk kabileleri ise, Cuci, Çağatay ve Ögedey Ulusları gibi yeni siyasi yapıların arasına dağıtılmışlardır. Kazakistan topraklarındaki Moğol işgali, yerli Türk halkının antropolojik tipinde Mongoloid unsurları güçlendirdi. Fakat Moğollar geniş topraklara saçılmaları ve azınlık olmaları neticesinde zamanla kalabalık Türk grupları içinde eriyerek Türkleşmelerine ve onların dil, örf-âdetlerini kabul etmelerine sebep oldu.29 Altın Orda döneminde idari birimlerin siyasi aşıdan birleşmesi, çeşitli bölgelerdeki kabilelerin ekonomisi ile kültürünün gelişmesi, barış ilişkileri nedenleri ile gelişen köklü ve etnik aşıdan daha temelli devlet oluşumları olarak ortaya çıkmalarını hızlandırdı. XIV-XV. yüzyılların ilk yarısında, Ak Orda döneminde göçebe Özbek Hanlığına tâbi Kazakistan topraklarındaki kabilelerin etnik oluşumu tamamlanmış, birçok yerli ve göçmen Türk ve Moğol kabileleri arasındaki farklılıklar azalarak kaybolmuştur. Kazakistan halkı farklı devletlere bağlı olmuş olsa da XIV-XV. y.y. da aynı dili konuşuyorlardı.30 Bu durum, Kazak Hanlığı’nın da oluşum sürecinin tamamlanmasına yol açtı. Kazak Hanlığı’nın Ebu’l-Hayr’ın Hanlığı, Ak Orda ve Moğolistan’dan bir farkı onlardan daha geniş ve etnik temelde oluşan bir halka sahip olmasıydı. Moğol istilasından sonra ilk defa Doğu Deşt-i Kıpçak, Türkistan ve Yedisu’nun bütün Türk Kabile ve boylarının hemen tamamı bir devlet çatısı altında 29 30 Mukanov, M, S, Etniçeskiy Sostav i Rasselenye Kazakhov Srednogo Juza, Almatı, 1974, s. 12-17. İsmagulov, O, Etniçeskaya Antropologiya Kazakistana, Almatı, 1982, s.12-25 20 bir araya geldi. Kazak Hanlığı’nın kurulmasıyla ve tüm tarihi süreç boyunca Kazak Hanlığı’nın güçlenmesi Moğolistan, Sibirya Hanlığı ve Nogay Ordasında bulunan etnik yakın kabilelerin Kazak cüzlerine karışarak Kazak halkına dâhil oldu. Böylece siyasi ve kültürel faaliyetlerin sonucu homojen Kazak halkının ortaya çıkmasıdır. Kazak halkının etnik topraklarının temel bölümümü oluşturan asıl kısımları, Kazakistan olarak adlandırılmaktadır ve etnik kökünün sağlam olduğuna dair halk destanları da bunu dile getirmektedir.31 1.3. Kazak Coğrafyası ve Fizikî özellikleri Kazakistan’ın toprakları oldukça geniştir. Çok eski zamanlardan beri Kazakistan toprakları, burada yaşayan insanların, kavimlerin kültürel gelişimlerinde silinmez izler bırakarak birçok tarihi olaya sahne olmuştur.32 XV. asrın ikinci yarısında Ebu’l-Hayr Hanlığının iç ve dış ilişkileri kötü bir durumda olduğundan, Onun Hanlığındaki Kerey ve Canibek Hanlar kendilerine bağlı halklar ile doğuya doğru göç ettiler. Daha sonra Moğolistan liderlerinin desteğiyle Çu nehri boyunda bağımsız Kazak Hanlığını kurdular. O dönemde Kazak kabilelerinin toprakları batıda Noğay Hanlığı ve doğuda Moğolistan ile sınırlı idi. XV. yüzyılın sonunda ve XVI. yüzyılın başında komşu Hanlıklarla savaşarak sınırlarını genişletti. Böylece Kazak Hanlığının toprakları XVI. yüzyılın ikinci çeyreğinde Sırderya bölgesi ile Yedisu bölgesi, Karatal Nehri ve İle nehri bölgesine kadar genişledi.33 XVI. yüzyıldan itibaren Kazak Hanlığının toprağı günümüzdeki Kazakistan’ı esas alırsak Kuzeyden Rusya Federasyonu, doğudan Çin Halk Cumhuriyeti, güneyden Özbekistan ve Kırgızistan cumhuriyetleri, batıdan Hazar denizi ve güneybatıdan Türkmenistan Cumhuriyeti ile çevrilmiştir. Günümüzdeki Kazakistan’ın yüzölçümü 2.724.900 km2 kadardır.34 Ülke topraklarının kuzeyden güneye genişliği 2000 km, batıdan doğuya ise yaklaşık 3000 km. uzunluğundadır. Kazakistan’ın güneydoğusunda bulunan Han Tengri tepesinin yüksekliği 7000 metre 31 Materialı po İstorii Kazakhskikh Khanstv XV-XVIIII Vekov, Almatı, 1969, s.180. Bokayeva Aygul, “Kazak Göçeve Kültürünün Karakteri”, çev: Çınarlı Özgür, Türkler, Ankara 2002, XIX, 429. 33 Doğan, Orhan, “Kazak-Kalmuk (Jungar) Savaşları”, Türkler, Ankara, 2002, VIII, 670. 34 Saray, Mehmet, “Kazakistan”, DİA, Ankara, 2002, XXV, 121. 32 21 kadardır. Kazakistan’da irili-ufaklı yedi binden fazla dere ve nehir vardır. Bunların çoğunluğu Hazar Denizi, Aral, Balkaş ve Tengiz göllerine dökülürler. İrtiş, İşim ve Tobol gibi önemli nehirler Kazakistan sınırlarını aşarak Arktik denizine sularını boşaltırlar. Hazar denizine dökülen iki büyük nehir Cayık ve Cemdir. Aral gölünü besleyen nehir ise Sırderyadır. Balkaş gölüne Yedisu, İli, Karatal, Aksu, Lepsi, Ayagöz, Bakanas ve Tokurau nehirleri dökülür.35 Doğu ve güneydoğudaki dağlık alanlar bir tarafa bırakılacak olursa Kazakistan'ın büyük kısmı ovalar ve dalgalı platolardan meydana gelir. Ülkenin güneydoğu kesimine Tien Şan (Tianjin) dağlarının, doğu kesimine de Altay ve Tanrı dağlarının uçları sokulmuştur. Kazakistan'da bariz bir kara iklimi hüküm sürer; kış ve yaz mevsimleri arasındaki ısı farkı büyüktür. Yağışlar fazla değildir ve kuzeyden güneye doğru azalır. Ortalama yıllık yağış miktarı 200 ile 300 mm. arasında değişir; toprakların onda dokuzu 300 milimetrenin altında yağış alır. Kazakistan'da genellikle bozkırlar hâkimdir ve görünüm kuzeyden güneye doğru gittikçe yarı çöl manzarası alır. Akarsu boyları çok defa çalılıklarla kaplıdır; bunlar yer yer büyükçe adalar halinde ağaçlıklara, yüksek tepelerin yamaçlarında ise sık ormanlara dönüşür. Ülkenin güney tarafları Orta Asya'nın çöl sahasını teşkil eder. Sirderya gibi büyük nehirlerin vadilerinde bazen sık ağaçlık ve çalılıklara rastlanır. Genelde ormanlar azdır ve daha çok yüksek yerlerde çam ağaçlarından oluşur.36 1.4. Kazak Hanlığının Kuruluşu Kazak Hanlığı XII. yüzyılların ortalarında kurulan eski Türk Halkının Kıpçak kökenli kabilelerin birleşme neticesinde kuruldu. Altay dağlarından Dunay’a kadar uzanan geniş bir yere kadar sahip olan Altın Orda’nın Avrupalık kısmı “Ong kanat” (sağ kanat), Asyalık kısmı “sol kanat” olarak adlandırılıyordu. Ong kanat Ak Orda, sol kanat Kök Orda ismiyle adlandırıldı.37 Altın Orda’nın Doğu bölgesi olan Kök Orda aslında Kazakistan toprakların kapsadı. Kazakistan bölgesinde Kazak 35 Kazak SSR Kıskaşa Ansiklopedisi Almatı, 1984, VI, 129. Saray, M, “Kazakistan”, a. g. e, s. 122. 37 Bu arada eski Türk dilinde “ak” kelimesi- Batı, “kök” kelimesi-Doğu manasındadır. 36 22 Hanlığının kurulup gelişmesi Kazak halkının ortaya çıkışı, kaynaşması ve bütünlüğünü koruması yolundaki gelişim sürecindeki en önemli hadisedir.38 Kazak Hanlığı’nın toprakları Sirderya’nın ortası ile onun 600 km kuzeyine doğru yani Sarısu, Ulıtav ve Sarıarka bölgelerinde bulunmaktadır.39 Kazak Hanlığının kuruluşunun ön şartlarını oluşturan nedenlerden Ak Orda, Ebu’l-Hayr’ın Hanlığı, Moğolistan ve Nogay Ordası, Kazak, Nogay, Kırgız, arada Özbek ve Uygır etnik toplumlarının daha çok kaynaşıp halk haline gelmeleri ve bölgedeki aynı etnik kökenden gelen devletlerin yaratılışı gerekli şartların hazırlanmış olmasıdır.40 Bölgenin tüm ekonomik faaliyetlerinin, konargöçer hayvancılık, yerleşik tarım, ticaret, el sanatları ağırlıklı şehir ekonomisinin birbiriyle karışması sonucunda XIV-XV. yüzyılda çeşitli ekonomiye sahip bir bölgenin ortaya çıkışı, bu bölgenin bütün topraklarının siyasi bir yapı altında birleşme şartlarını hazırlamıştır. Konargöçer ve yerleşik halkın ekonomik, siyasi, kültürel, sosyal ilişkilerinin güçlenmesi, gerçekte uzun süre halklaşma sürecini tamamlamakta olan kazak kabile ve boylarının etnik yönden birleşmelerini sağlamıştır ki, esasen bu şartlar Kazak Hanlığı’nın kurulmasının ön şartlarını hazırlamıştır. Kazak halkının bir kısmının siyasi yönden çeşitli hanlıkların bünyesine dağılarak parçalanmasını önlenmesi konusunda Canibek ile Kerey hanların adları dikkatleri çekmektedir. Bu ikisinin bozkırda diğer Cengiz Oğullarına karşı verdikleri iktidar mücadelesindeki hanedan çıkarları, boy beylerinden sıradan çoban ve çiftçilere kadar tüm sosyal grupların çıkarlarıyla örtüşüyordu.41 Canibek ile Kerey hanların bağımsız bir hanlık kurmaya yönelik faaliyetlerini, kazak toplumunun kabile ve boy ileri gelenleri destekledi. Bunlardan Kazakistan’ın güney bölgelerine düşen Karatau etekleri, Sirderya’nın aşağı kesimi ve Türkistan’ın kuzey kısmında yaşayan büyük bir bölümü, daha 1440-1450’li yıllarda, Kazak Hanlığı’nın kurucuları Canibek ile Kerey Hanların etrafına toplandı. Ebu’l-Hayr Han bozkırlardaki hâkimiyetin güçlendirmeye 38 Mağauin, Muhtar, Kazak Tarihinin Alppesi, Almatı, 1995, s. 9-10; Moldabaeva, Dana,”Kazak Hanlığı’nın Kuruluşu”, Türkler, Ankara, VIII, 2002, 641. 39 Materialı po İstorii Kazakhskhikh Khanstv XV-XVIII Vekov, Almatı, 1969, s. 180; Karibaev, B, “Kazak Handığının Kurıluı”, Kazak Tarihi Dergisi,1995, sayı. 5, s. 16. 40 Budak, a. g. e, s. 22. 41 Materialı po İstorii Kazakhskhikh Khanstv XV-XVIII Vekov, Almatı, 1969, s. 39-42. 23 çalışırken, Ak Orda Hanları’nın varisleri Kazakistan’ın güneyinde kendilerinin yönetimlerini oluşturdu. Bu yeni devlete Ebu’l-Hayr Han’ın yönetiminden rahatsızlık duyan kabileler ile boyların birçok liderleri kendilerine tabi insanlarla katılmakta tereddüt etmedi. Ebu’l-Hayr Han 1446 yılında Sozak, Sığanak, Arkök, Özgent ve Akkorgan’ı ele geçirdikten sonra, Şeybânî Ulusu ile Ak Orda Ulusuna tabi boylar arasındaki düşmanlık eskisine göre daha da arttı. Canibek ile Kerey’e bağlı boylar ve kabileler Sırderya’nın aşağı kısmı ile Karadağ eteklerinin doğu kısmına göç ederek yerleştiler. Geleneksel ekonomik ve kültürel ilişkiler siyasi karmaşadan dolayı bozuldu. Bundan Şeybânîler de Kazak Hanlığı da zarar gördü. 1450 yılların sonlarında, Ebu’l-Hayr Han Kalmuklardan (Oyratlar) yenildikten sonra, Canibek ile Kerey’e tabi olan Kazak kabile ve boylarının durumları eskisinden beter bir hale geldi. Oyratlar daha 1420 yıllardan itibaren verimli otlaklara sahip olmak, ganimet elde etmek ve ticaret merkezlerini kontrol altına almak için Yedisu’ya saldırılar düzenlemeye başladı. Onlar 1450’li yıllarda Türkistan’da göründüler. 1457’de Oyratlar karşısında, büyük bir bozguna uğrayan Ebu’l-Hayr Han savaş alanından kaçmak zorunda kaldı. Oyratlar Çu üzerinden kendi ülkelerine döndüler. Ebul-Hayr Han Kazakistan’ın güneyinde kendine boyun eğmeyen Cucu (Kazak kabileleri) ulusunu çok sert tedbirlerle yola getirmeye çalıştı. Fakat Ebu’l-Hayr Han’ın Oyrat saldırılarından korunmakta başarısız olması ve Oyrat katliamından sonra Doğu Kıpçak Uluslarında meydana gelen tahribat halk kitlelerinin ona karşı kızgınlığını arttırdı. Bu yüzden, Ebu’l-Hayr Han’ın sert tedbirleri halkın eskisinden daha güçlü isyan etmesine neden oldu.42 Ortaçağ’ın konargöçer toplumu 1450 yıllardan itibaren Doğu Deşti Kıpçak’tan Türkistan bozkırlarına ve Karadağ eteklerinden Moğolistan topraklarına kitleler halinde göç ettiler. Ebul-Hayr Handan ayrılan Kazak kabile boyları Canibek ile Kerey’e tabi oldular. Bu hususu ilk Ortaçağ tarihçisi Muhammed Haydar Duğlat’ın “Tarih-i Reşîdî” adlı eserinde yer almaktadır.43 Tarihçiler Kerey ile 42 43 Muhammed, Haydar, Duglati, Tarihi Raşidi, Almatı, 2003, s. 270. İstoriya Kazakhskoy SSR, Almatı, 1979, II, 249-250 24 Canibek’in bu hareketini gelecekte Orda tahtını ele geçirmeğe uygun zaman beklemek için yapılan bir stratejik hareket olarak değerlendiriyorlar. Kaynaklardan çıkartabildiğimiz sonuçlardan Esen Buka Han’ın Kerey ile Canibek’e iyi muamelede bulunmasının sebeplerini şöyle sıralayabiliriz: 1. Kazakların göç ederek kendi hakimiyetinin altına girmesi Moğolistan hükümdarı olan Esen Buka Han’ın otoritesinin güçlendirdi. Bu durum, komşuları Timuroğullarının pek hoşuna gitmiyordu. Bu yüzden Timuroğullarından Ebu Said ibn Sultan Muhammed İbn Miranşah, Esen Buka ile Kazaklara karşı savaştı. 2. Esen Buka, kardeşine ve Timuroğullarına karşı ittifak kurabilecek güç arıyordu. Bu açıdan da Kazakların gelişi, Esen Buka için iyi fırsattı. 3. Eski Altın Orda topraklarını kendi hâkimiyeti altında birleştirmeye ve böylece Cuçi sülalesinin hâkimiyetini sınırlamaya çalışan Ebu’l-Hayr Han’a karşı onun rakipleriyle birleşmek, Ebu’l-Hayr Han ulusundaki parçalanmayı ve onun siyasi zayıflamasını da sağlayacaktı.44 Mırza Haydar Duğlati’in belirttiğine göre Kerey ve Canibek Esen Buka Han’ın hâkimiyet altındaki Kozı Başı bölgesine yerleştiler.45 İlk göç sırasında sayısı 200 bin insan olan Kazaklara daha sonra Ebu’lHayr Han’a karşı olan kavimler katılmıştı. Durumun böylece gelişmesi Ebu’l-Hayr Han’ı rahatsız ediyordu. Çünkü rakipleri Kerey ile Canibek Han’ın taraftarları gün geçtikçe çoğalmaya, dolayısıyla yönetimi ele geçirme süreci hızlanmaya başlamıştı. Vakit geçmeden bunu durdurmak gerekiyordu. Bundan dolayı Ebu’l-Hayr Han kalabalık bir ordu ile Moğolistan’a sefer düzenledi. Bu sefer hakkında ibn Veli’ye göre “Sefere iyice hazırlanan Ebu’l-Hayr Han kalabalık ordusu ile İdil nehri tarafından Moğolistan’a yakaşmış ve Ala Toğay’ı geçerek, Yedi Kuduk bölgesine gelmiş ve burada çadır kurmuştu. Bir anda hava bozulmaya, şiddetli bir rüzgâr esmeğe, sel gibi yağmur ve kar yağmaya başlamış”. Yazarın kendi sözleriyle: “Kar yağmaya başladı ve buz gibi rüzgâr esiyordu. Ama Han’ın kalbindeki cihad yapma arzusu soğuğa aldırmıyordu”. Akkıstak’a yaklaştığı zaman dayanılmaz bir soğuk 44 45 Moldabaeva, D, “Kazak Hanlığı’nın Kuruluşu” a. g. e, s. 642-463. Duğlati, M H, a. g. e, s. 34. 25 sebebiyle Ebu’l-Hayr Han burada beklemek zorunda kaldı. Önceden de sağlığı iyi olmayan Ebu’l-Hayr Han’ın durumu kötüleşti ve hicri 874 yılında 57 yaşında bu fani dünyadan, sonsuzluğa göç etti.46 Bundan sonra Özbek Hanlığı’nın iç kargaşa dönemi başlamış oldu ve parçalanmaya başladı. Bu hususu belirten M. H. Duğlati şöyle diyor: “Onlar (Kazak Hanları) huzurlu bir hayat yaşarken, Özbek Ulusu, Ebu’lHayr’ın ölümünden sonra, param parça oldu. Aralarında iç çekişmeler arttı. Onların büyük bir bölümü Kerey ile Canibek Hanların bölgesine göç etti. Böylece onların çevresindeki halkın sayısı 200 bine ulaştı”.47 Ebu’l-Hayr Han’ın vefatından sonra Özbek Ulusundan ayrılarak göçen halkın sayısı arttıkça Kazak Hanlığı’nın temeli atılmaya ve sağlamlaşmaya başladı. Bu dönemden itibaren Özbekler, onları “Kazaklar” olarak adlandırmaya başladı. Bu gelişme sürecinin son bulması ve bir devlet çatısının altına birleşmesi Kazak tarihinin dönüm noktası olarak belirtiliyor.48 Kazak Hanlığı’nın ne zaman kurulduğuna ve kuruluş tarihine ilgili tarihçiler arasında birçok tartışmalar mevcuttur. M.H. Duğlati Kazak Hanlığı’nın kuruluş tarihi olarak 1456-1457 yıllarını vermektedir. Kazak Hanlığı’nın kuruluş tarihi ile ilgili Kazak tarihçileri farklı görüştedirler. Hasenov A, 1445 yılında, Magauin M; Boranbaev C; Salğaraulu K, 1456 yılında, Karibaev B; Baybatçaev A; Coldasbaev S, 1458 yılında, Sultanov T, 1470 yılı kurulduğunu söylemişlerdir. Ama Kazak Hanlığı’nın kuruluş tarihi ile ilgili Mağauin, M.H. Duğlati’in sözün destekleyerek ve o dönemin olayların değerlendirmesini göz önünde bulundurarak, Kazak Hanlığı’nın kuruluş tarihini 1456 yılı olarak belirlemiştir. Mağauin şöyle bir değerlendirme yapmıştır: Kerey ile Canibek Hanlar Ebul Hayr Han’a isyan ederek kendi halkın yanlarına alarak Kozu Başı bölgesine ve Çu nehrinin kıyısına yerleşmiş ve bu arada yeni bağımsız hanlığın temelini atmıştır. Bu yeni ulus Kazak Ordası olarak adlandırıldı. Orta asır tarihçisi M. H. Duğlati’in belirttiğine göre de bu olay 1456 yılında vuku bulmuştur. Bu dönemdeki tarihçiler Kazak Hanlığı’nın kuruluşun 1465, 1470 yılları olarak gösteriyorlar. Bu tarihçilerin bu kanaati dile getirmelerinin nedenleri Kazak Ordası’nın devlet olarak kurulmasını, 46 Moldabaeva, D, “Kazak Hanlığı’nın Kuruluşu”, a. g. e, s. 643. Duğlati, M H, a. g. e, s. 46; Kazak Sobet Entsiklopediyası, Almatı, 1975, VI, 384. 48 Kazak SSR Tarihi, Almatı, 1998, II, 257. 47 26 Ebu’l-Hayr Han’ın vefat etmesinden sonraki olaylara bağlamasıdır. Ama bu dönem Kazak Ordası’nın bağımsızlığını ilan etme dönemi değil güçlenme dönemidir ve komşu devletlerin Kazak Hanlığını kuvvetli bir devlet olarak saymaya başladığı dönemdir.49 Üstelik Kazak Hanlığı’na göç eden kabilelerin çoğunluğu Kıpçak, Kongrat, Nayman gibi kavimler idi. Bütün Orta Asya onların ata yurdu idi. Devletin başına daha akıllı, daha güçlü ve daha iyi bir yöneticinin gelmesini halkın istemeleri gayet tabii idi. Böyle siyasi iç kargaşa döneminde tarih sahnesine Kerey ile Canibek Hanlar çıkmıştır. Onlara bağlı olan insanlar, taht mücadelesinde kendilerine cesaret vermiştir. Kerey ile Canibek Hanların Cengiz sülalesinden çıkması hasebiyle atalarından kalan halka sahip çıkmaları doğal bir durumdur.50 XV. yüzyıl ve daha sonraki yıllarda Kazak Hanlığı ekonomik ve siyasi açıdan kuvvetlendi. Hanlığın sınırları, Kazak etnik grupların yaşadığı mekânların büyük bir bölümünü kapsayarak genişledi. Kazak Hanlığı’nın güçlenmesi ve XV. yüzyıldaki komşu devletler ile savaşlar bölgedeki halkların tekrar tekrar yer değiştirmesiyle sıkıntılı bir hal almıştır. Doğu Deşti Kıpçak’ta Şeybani Ebu’l Hayr’ın Hanlığı tarih sahnesinden silindi. Ebu’l-Hayr Han’ın vefatından sonra, Kazak hanları kendilerini bozkırlardaki hâkimiyet mücadelesinin içinde buldular. Onların baş düşmanları Ebu’l-Hayr Han’ın varisleri olan oğlu Şeyh Haydar ile torunları Muhammed Şeybânî ile Mahmut sultan oldu.51 Bunlar Kazaklara karşı asker topladı. Fakat taraftarlarının az olmasından dolayı Kerey Han’la olan savaşta yenildi.52 Kazak Hanlığı Özbek ulusunun ve Deşti Kıpçak’ın yegâne hâkimi oldular. Böylece Orta Asya’nın stratejik bölgesi sayılan Sırderya boyundaki şehirler Kazak Hanlığı’nın eline geçti. Batı Yedisu ve Güney Kazakistan’ın yukarıda ifade edilen Sırderya şehirleri, bozkır bölgeleri, Karadağ civarı, Sırderya ile Kuzey Aral bölgeleri ve merkezi Kazakistan’ın büyük bir bölümü hanlığa tabi olmuştu. XVI. yüzyılın başında, Kazak Hanlığı eski Ak Orda’nın topraklarına ve Moğolistan’ın bir kısmına sahip oldu.53 M.H. Duğlati bu olay hakkında “Kazaklar, hicri 940’a (M.1533-34) kadar 49 Mağauin, M, a. g. e, s.12. Moldabaeva, D, “Kazak Hanlığı’nın Kuruluşu”, a. g. e, s. 644. 51 Kazak Sobet Entsiklopediyası Almatı, 1975, VIII, 225; Mincan, N, a. g. e, s. 237. 52 Moldabaeva, D, “Kazak Hanlığı’nın Kuruluşu”, a. g. e, s. 644. 53 Mincan, N, a. g. e, s. 242-243. 50 27 Özbekistan’ın (Doğu Deşti Kıpçak) büyük bir bölümüne tamamen hâkim oldu” demektedir.54 Tüm Kazak hanları birbirinden farklı diş politikalar yürütmüşlerdir. Hanlara tabi olanlar ise komşu halklar, yani Orta ve Merkezi Asya ve Rusya ile siyasi, ekonomik ve kültürel ilişkiler içinde bulunmuşlardır. Bu ilişkiler, çoğunlukla küçük çaplı akınlar ve uzun süren savaşlar sebebiyle ani kesintilere de uğramıştır. Sınır boylarındaki anlaşmazlıklar sebebiyle boylar ve kabilelere ait yerler sık sık el değiştirmiştir. Dolaysıyla bölge halklarının siyasi ve etnik mekânları da değişikliğe uğramıştır. Buna rağmen kazak hanlarının uzun zaman alan etno politik, ekonomik ve kültürel gelişim sürecinde devletleşme ve birlik oluşturmaya istekli bölgeleri bir çatı altında toplamaya çalıştığını söyleyebiliriz. Böylece 1456 yılından itibaren eski Ak Orda topraklarında Orus Han’ın neslinden gelen Kerey ile Canibek Hanlar’ın başkanlığında ortaya çıkan siyasi birlik, Kazak halkının etnik ve siyasi açıdan ortaya Kazak adıyla yeni bir halk ve yeni bir hanlık ortaya çıkmış oldu. Evet, bu devlet eski Altın Orda ve Ak Orda imparatorluğunun mirasçısı idi. Artık Kazak ismi altında birleşmişti ve kendi dönemindeki Orta Asya’nın en kuvvetli devleti olarak tarih sahnesine çıkmıştır. Kendi varlığını, her tarafında göz diken devletlerin sürekli saldırılarına rağmen kendini dört asır boyu mücadele etmeleri ve bu güne kadar büyük bir geniş toprakları miras olarak bırakması, Kazak Hanlığı’nın büyük bir devlet olduğunun göstergesidir. Çünkü o dönemlerde nice kuvvetli hanlıklar tarih sahnesinden silinmişlerdir. Tabi ki Kazak Hanlığı tarih sahnesinde yerini aldı. 54 Duğlati, M H, a. g. e, s. 47. 28 1.5. Kazak Hanlığının Hanları Türk Kağanlığı’ndan itibaren devam edip gelen hanlık veya han şeçme geleneği, Kazak örfünde de kendi varlığını göstermektedir. VIII. yüzyıldan kalma meşhur Bilge Han’ın abidesinde şu yazı göze çarpmaktadır: “Evvela babalar han oldu, sonra biraderleri han oldu, daha sonra çocukları han oldu”.55 Burada handan sonra, onun kardeşlerinin tahta geçtiğinden bahsedilmektedir. Bundan sonra sıradaki biradere, daha sonra ise sıradaki ağabeyin ailesine taht kapısı açılacaktır. Yani, taht babadan oğula değil, ağabeyden biradere geçmiştir. Biraderin öz kardeş veya sütkardeş olması şart değildir. Yeter ki, o sülaleden birisi olsun. Tabi ki, onların içerisinden ancak kahraman olanlar han seçilmiştir. Bu adet asırlar boyunca hiç değişmeden devam etmiş, onu değiştirmeye kimse cesaret edememiştir. Çünkü Kazaklarda örf ve geleneği terk etmek, intihar etmekle eşit sayılır. Şayet han seçme âdeti değiştirilmiş olsaydı, Kazaklar arasında büyük bir iç savaş patlak verecekti. Oysa Kazak tarihinde böyle bir olayın vuku bulduğuna rastlanmamaktadır. Kazakların ilk hanı Kerey’dir. Ondan sonra tahta çıkan Canibek Han, Kerey Han’ın üçüncü kuşak biraderidir.56 1.5.1. Kerey (1456-1473) ve Canibek Han(1473-1480) Devri Kazakların ilk hanları Kerey ve Canibek Hanlardır. Kerey Han 1456-1473 yılları hüküm sürdü. O, Kazak Hanlığı’nın kurucusu ve ilk hanı olarak tarih sahnesine çıktı. Kerey Han, Kök Orda’nın hanı Orus Han’ın torunu Bolat sultanın oğludur. Kerey Han kardeşi Canibek Sultanla birlikte Kazak Hanlığı’nın yükselmesine çok gayret sarf etti. Moğolistan hanıyla birleşerek dış düşmanlarına karşı savaştı. Canibek Han Orus Han’ın torunu, Barak Sultan’nın oğludur. Canibek Han 1473-1480 yıllarında hüküm sürmüştür.57 İlk ikisi hakkında geçtiğimiz bölüm onlarla ilgili olduğu için bilgi vermiştik. İkisinin şahsi hayatlarına dair tarih ana kaynaklarında az bilgi verilmektedir. 55 Kadırgali, Jalayıri, Jılnamalar Jinağı, Almatı,1997, s. 63. Salgaraulu, K, Handar Kestesi, Almatı, 1992, s.12-14; Magauin M, a. g. e, s.188. 57 Kazak Tarihi, Taraz, 2009, s. 37-38. 56 29 1.5.2. Burunduk Han Devri(1480-1511) 1480 yılı civarında Burunduk Han Kazakların başına geçti. Burunduk Han Şığay Han’ın oğlu idi. O, önce Kazakistan’ın doğu tarafını ele geçirerek sınırlarını genişletmiş, hükümdarlığı boyunca da Şeybanîlerle kavgalarını sürdürmüştür. Burunduk Han ile Şeybanî Han arasında toprak meselesi yüzünden çeşitli mücadeleler oldu. Bu devrede mücadele genellikle Deşt-i Kıpçak arazisinin hâkimiyeti üzerinde yoğunlaştı. Muharebeler özellikle 1480-1490 devresinde iyiden iyiye alevlendi. XV. Yüzyılın sonunda Deşt-i Kıpçak bölgesinde hâkimiyet kurmaya çalışan üç önemli kuvvet bulunuyordu. Bunları birisi Kazaklar, ikincisi Muhammed Şeybanî Han idaresinde toparlanmaya çalışan Özbekler, Manğıt yada Noğay olarak isimlendirilen diğer bir Türk topluluğudur. Özbeklerle Kazaklar arasında Deşt-i Kıpçak hâkimiyeti ile ilgili mücadele XVI. Yüzyılın başında Muhammed Şeybanî Han idaresindeki Özbeklerin Maveraünnehir’e göçü ile Kazakların lehine sonuçlanmıştır. Ancak Özbekler ile Kazaklar’ın farklı coğrafi bölgelerde bulunmaları onlar arasındaki mücadelenin sona ermesi demek değildi. Kazaklar daha sonraki devrelerde de sık sık Maveraünnehir arazisine baskınlarda bulundular. Buna karşılık Özbekler de Kazaklara karşı çeşitli seferler düzenlediler. Kazaklar 1508’de Ahmed Sultan isimli bir Kazak Sultanının yönetimde Maveraünnehir’e karşı akın yaparak Semerkand ve Buhara civarındaki kasabaları yağma etmişlerdir. Kazak akınlarını durdurmak için Muhammed Şeybanî Han harekete geçmiş, 1509 yılında çok önemli bir sefer gerçekleştirmiştir. Bu hareketin tafsilatını Özbeklerin hizmetinde bulunan bir tarihçinin yazdıkları sayesinde öğreniyoruz. Sert bir iklim şartlarına rağmen Özbekler Kazaklara karşı başarıyla sona eren bir mücadele vermişlerdir. Burunduk Han’ın uzun bir iktidar dönemi olmasına rağmen, yönetiminin son yıllarında olaylara etkili bir şekilde müdahale edemediği görülmektedir. Bu sırada Burunduk Han’ın yanında, ondan daha etkili bir başka kişi daha bulunmaktadır ki, bu Kasım Han’dır. Burunduk Han, Kazak hanlarının o sırada en kıdemlisi olduğu halde Kasım Han, onun kadar ünlü bir savaş kahramanı olmuştu. Ancak ismen han unvanını taşıyan Burunduk’un 1511 sonbaharında bu unvanı elinden alınmış ve Burunduk 30 Han, kızının yanına Semerkand’a sürgün edilmiş ve Özbek topraklarında ölmüştü. Böylece Hanlığın yönetimi Kereyoğullarından, Canibekoğullarına geçmiş oldu.58 1.5.3. Kasım Han Devri (1511-1523) Canibek ile Kerey Hanlardan sonra Kazak hanlığının tahtına Kerey’in oğlu Burunduk (1473/1474-1511) oturdu. Burunduk Han Sırderya kıyısındaki şehirleri Kazak Hanlığına bğlamaya çalıştı. Ancak Han’ın halk içinde otoritesi olmadığı için Semerkand’a göç etti. Sonra Burunduk döneminde asker başı (komutan) lık görevini yapan Canibek Hanın oğlu Kasım Sultan 1511 yılından itibaren iktidarı eline aldı. Kasım Han’ın döneminde Kazak Hanlığı’nın siyasî, sosyal ve ekonomik durumu ilerleme gösterdi. Kazak Hanlığı kuvvetli, temeli sağlam bir memlekete dönüştü. Kasım Han döneminde Kazak hanlığının gelişimine o dönemdeki yazarlar da kaynaklarında yer vermiştir. Mesela Ünlü Babur: “…halkın söylediğine göre, Kazak sultanları ile hanları arasında hiç birisi bu milleti Kasım han gibi kendisine tabii kılmamıştır. Onun 300 bine yakın atlı askeri vardı” diyor.59 Tarihçi Muhammed Haydar Dulati ise Kasım Hanın bütün Deçti Kıpçak stebinde hükmettiğini, halkın bir milyonu geçtiğini ve Coçudan sonra ondan büyük han olmadığını söylüyor. M. Dulğati, Kasım Han’ın asker sayısının 300 bin olarak gösteriyor.60 Orta asırda yaşayan Kazak âlimi Kadirgali Calayri: “Canibek Hanın oğulları içinde en meşhuru Kasım Han idi. Uzun süre ata ulusuna (milletine) idare etti. Etrafındaki ulusları kendisine bağlı kıldı. Onun hakkında efsaneler her yerde yaygın, herkese malum” diye yazıyor.61 Başka tarihçiler ve siyasetçilerde ünlü, meşhur bir Han olduğu hakkında bilgiler vermişlerdir. Kasım Han’ın hükmettiği dönemdeki Kazak hanlığının kuvveti ve otoritesi uzak memleketlerde de tanındı.62 Kasım Han’ın Kazak Hanlığına han olması tesadüf değildir. XV. yüzyılın sonu, XVI. yüzyılın başındaki Kazak toplumundaki iç 58 Alpargu, Mehmet, “Türkistan Hanlıkları” Genel Türk Tarihi, Ankara, 2002, V, 287-288. Kazakistan Tarihi, Almatı, 1998, II, 395. 60 Duğlati, M H, a. g. e, s. 177. 61 Kadırgali, J, a. g. e, s. 56. 62 Saray, M, Kazakların Uyanışı, Ankara, 2004, s. 33. 59 31 siyasi gelişmesinin sonucu Kasım Han Kazak Hanlığı’nın gelişmesi ile güçlenmesine gayret etmiştir. Neticesinde Kasım Han bütün Deçt Kıpçak stepinin hanı oldu. Kasım Han’ın devrindeki Kazak Hanlığının en geniş sınırları teşkil eden topraklarda Kazakların siyasi birliğini tekrar tesis etmeye çaba sarf etti. Fakat olumsuz dış siyasi şartlar, bu amacın tamamıyla gerçekleşmesine fırsat vermedi. Onun devrinde, Çarlık Rusyası, Kazan, Astrahan ve daha sonra Sibirya Hanlıklarını işgal ettikten sonra Kazak bozkırlarının sınırlarına doğru ilerlemeye başlamıştır. Kazak topraklarına Nogaylar, Başkurtlar ve Sibirya Tatarları kitleler halinde gelmeye başladı. Sırderya boyunda Karakalpaklar ortaya çıktı. Bu sırada Yedisu topraklarını, bölgedeki Büyük cüz Kazaklarına baskı yapan Oyratlar (Cungarlar) işgal etmeye başlamıştır.63 Han, kendi kurduğu Kaska Yoluyla64 memleket içindeki durumları düzelterek devletin idaresini güçlendirdi. Kazak Hanlığı birleştirerek bir merkezden idare etme sistemini oluşturdu. O, ulus idarecileri olarak devlet idare etmeye kabiliyetli insanları seçti. XVI. yüzyılın başında Kasım Han uçsuz bucaksız Kazak bozkırındaki hükümdarlığını sağlamlaştırdı. 1514’de Sultan Said’ın Doğu Türkistan’a gitmesi, Kazak Hanlığı’nın Yedisu’daki hâkimiyetinin kuvvetlenmesine sebep oldu. Hanlığın sınırları Yayık nehri civarına kadar genişleyerek, Türkistan bölgesindeki Sırderya, Çu, Talas ve Karatal civarındaki şehirleri içine aldı. Moğol işgalcilerinden sonra, Yedisu dâhil olmak üzere Kazakistan toprakları ve Kazak kabileleri ile boylarının hemen tamamı ilk defa bir devlet çatısı altında birleşti. Kasım Han’a tabi olanların sayısını o dönem yazarları (mesele Muhammed Haydar Dulati) bir milyon olarak göstermektedir. Kazak Hanlığı ile Moskova Devleti arasında elçi bağlantısı gerçekleşerek ikili ilişkiler başladı. Kırım Hanları, Osmanlı Padişahlarına mektup yazarak Kazakların batı yönündeki topraklarının genişlemesinden dolayı endişelerini dile getirdiler.65 Kasım Han dönemindeki Kazak halkının siyasî, idarî ve ticarî merkezi önce Sırderya boyundaki Sığanak şehri idi. Sonra Türkistan şehri Kazak Hanlığına girince Kazak Hanlığının başkenti oldu. Kazak Hanları bu şehirdeki Ak Saray’da (Ahmet Yesevi Külliyesi’nde) oturarak 63 Kazakistan Tarihi, a. g. e, Almatı, 1998, II, 375-376. Kasım Han’ın Kaska Yolu Kazak Hanlığı’nın anayasası olup, ileride geniş bilgi verilecektir. 65 Kazak SSR Tarihi, I, 158; Coldasbayulı, C. “Kazak Handığının Kurulyı Turalı: Kasım Han Turalı”, a. g. e, s. 151. 64 32 hanlığını idare etmeye başladılar. Kasım Han, Kazak örfi hukukunu ilk sistemleştiren handır66 1.5.3.1. Kasım Han’ın Dış Siyaseti. Kasım Han döneminde Kazak Devleti güçlenmiş ve devletin otoritesini arttırarak dış siyasette de epeyce başarılar elde etmiştir. Orta Asya hanlarıyla, Edil (İdil) boyundaki devletlerle, Batı Sibirya Hanlığıyla ve Rusya ile ticari ve diplomatik bağlantılar kurmuştur. Kasım Han döneminde Moğolistan hanlığının Yedisu’da sürdüren idaresi gittikçe zayıfladı. Bu sırada Moğolistan Hanlığı ile Özbek Hanlığı arasında savaşlar devam ediyordu. 1514 yılında Moğolistan hanı Said Han Çu boyundaki Kasım Han’a gelip, Şeybanîlere karşı savaşta yardım etmesini istedi. Kasım Han Kazakların kışlık mekâna göç etme mevsimi yaklaştığından dolayı yardım etmekten vazgeçti. Said Han’ın o sene Doğu Türkistan’a göç etmesi, Kasım Han’ın Yedisudaki idaresinin güçlenmesine sebep oldu.67 XVI. yüzyılın başında Kazak Hanı Kasım Han’ın dış siyasetindeki ana hedefi Sırderya boyundaki şehirleri kendisine bağımlı kılmak idi. Bunun için Maveraünnehr hükümdarı Şeybanî Han ve onun torunlarıyla hiç durmadan savaştı. Muhammed Şeybanî Han Kazak Hanlığının iktisadi yönden gelişmesine engel olmaya çalıştı. Böylece Kazak Hanlığının Sırderya boyundaki verimli yerler ve şehirlere hükmetmesini mani oldu. Şeybanî Han ilk iktisadi darbeyi vurmak için iki memleket arasındaki ticari bağlılığı kopararak, durdurmaya çalıştı. Muhammed Şeybanî Sır kıyısındaki şehirleri Kazak Hanlığının idaresine vermemek için birkaç defa kanlı savaşlar yaptı. Muhammed Şeybanî vefat ettikten sonra torunları arasında taht kavgaları başladı. Bu durumdan istifada eden Kasım Han saldırı yaparak Sayram şehrini istila etti. Sonra Taşkent’i idare eden Şeybanî hanın torunu Suyunış Koca’ya karşı savaştı. Taşkent şehrindeki savaş neticesiz bitti. Sonra Sayram’a tekrar döndüler. 68 Kasım Han’ın vefatı, Muhammed Haydar’ın kaynaklarında 1518 yılı olarak gösterilmiştir. Rus kaynakları ise, 1521 yılında kış mevsiminde Sarayşık 66 Tamır, Ferhat, “Kazak Hanlığı” Türkler, Ankara, 2002, VIII, 650. Karibaeb, B, “Kasım Han”, Egemen Kazakistan, Almatı, 1996, 24 Aralık. 68 Kazak SSR Tarihi, Alma-Ata, 1957, I, 153-154. 67 33 şehrinde vefat ettiğini söylüyorlar. Kasım Han döneminde Kazaklar bağımsız, bir devlet olarak Orta Asya ve Doğu Avrupa tarafından tanındı. XVI. yüzyıl Kazak Hanlığı’nın sefa sürdüğü zaman oldu. Yeri genişledi, halk sayısı arttı, uluslar arası ilişkiler kuruldu, hanlıktaki kavga, tartışmalar azaldı.69 1.5.4. Tahir Han Devri (1523-1533) Kasım Han’ın ölümünden sonra yerine oğlu Mamaş Han oldu. Ancak hanlık sülalesinin diğer üyeleri onun hanlığını kabul etmedi ve hanlık için sultanlar arasında mücadele başladı. Bu mücadele sırasında Mamaş Han öldü, yerine Tahir Han geçti. (1523). Tahir Han askerlik ve siyaset işlerini bilmeyen, idaresindeki kimselere sert ve haşin davranan bir kimse idi. Bu yüzden hanlık içindeki bölünme ve mücadeleleri durduramadı, iş karışıklılar devam etti. Ülke bu durumda olduğu halde, kendisi Kazak Hanlığı’nın çevresindeki bütün devletlere düşman oldu. 1524 yılında Batı’daki Noğay Ordası’na yaptığı seferde başarılı olamadı ve yenildi. Noğaylar, Kazak Hanlığı’nın batısındaki bir kısım toprakları aldılar. Tahir Han güneye çekilmeye mecbur oldu. Bu yenilgi Tahir Han’ın Kazak halkı üzerindeki otoritesini zayıflattı. Bunun üzerine Tahir Han, halk üzerindeki otoritesini kuvvetlendirmek için Taşkent bölgesinin hâkimi Keldi Muhammed’ten yardım istedi. Ondan aldığı destekle otoritesini biraz güçlendirdi. Fakat daha sonra Kazakların doğusunda yaşamakta olan Kırgızların beyi ile ittifak yapıp Keldi Muhammed’in idaresindeki Taşkent şehrine saldırmayı düşündü. Ancak Keldi Muhammed bu ittifaktan haberdar olup, Kazak kuvvetleri ile Kırgız kuvvetlerinin birleşmesinden daha önce harekete geçerek Kazak ülkesine girdi. Türkistan şehri yakınlarında yapılan savaşta Tahir Han geri çekilmek zorunda kaldı ve Sırderya boyundaki toprakların bir kısmı Türkistan şehri de dahil Keldi Muhammed’in idaresine geçti. Tahir Han, hanlık müddet boyunca Kazak ülkesinin tamamına hâkim olamadı. Onun idaresinde hoşnut olmayan boylar ona itaat etmedi. O, 1527’den sonra çoğunlukla Kırgızları idare etti. Oyratlar’ın Yedisu bölgesine yaptıkları 69 Kazak SSR Tarihi, Alma-Ata, 1957, I, 158. 34 saldırıları önledi. Tahir Han 1533’te öldü. Yerine Buydaş Han geçti (1533-1534). Ancak ülke içindeki anlaşmazlıklar ve mücadeleler onun zamanında da devam etti.70 1.5.5. Haknazar Han Devri (1538-1580) Kasım Han’ın oğlu Haknazar Han döneminde Kazak Hanlığı’nın güçlenmesi tekrar canlandı. Haknazar Han, Kazak Hanlığın en uzun hâkimi olup, hanlığı 42 yıl sürmüştür. Haknazar Han siyasî ve askerî kabiliyet sahibi kudretli bir şahsiyet idi.71 Haknazar Han, Tahir Han ve Buydaş Han zamanında parçalanmış olan Kazakları tekrar bir idare altında topladı. Tahir Han zamanında kurulmuş olan Kazak-Kırgız ittifakını güçlendirdi. Bu ittifak sayesinde Moğolistan Hanlarının Yedisu ve Işıkgöl bölgelerine yaptıkları saldırıları durdurdu. Haknazar Han zamanında Kazak Hanlığı’nın batı ve kuzey sınırlarında büyük değişimler oldu. Batıda Noğay Ordası ile, güneyde Orta Asya Hanlıkları ile, kuzeyde Sibir Hanlığı ile, komşu Şaybani sülalesi ile güvenli ilişkiler kurmayı başardı.72 Haknazar Han, iç karışıklıklar ile siyasî dağınıklığı durdurup, bir merkezden idare etmeyi başardıktan sonra hanlığın uluslar arası durumunu geliştirmeye güç sarf etti. Haknazar Han, dış siyasette Moğol Hanlığı, Nogay Ordası, Özbek Hanlıkları, Rus Çarlığı ile barış yapmayı önemli bir görev olarak saydı. Moğolistan Hanı Abdurraşid, Yedisu ile Işıkgöl’ü bölgesindeki yerleri istila etmek niyetiyle 1550-1560 yıllarında Kazak Hanlığına karşı savaşta Haknazar Han Kazak-Kırgız ordu kuvvetini kullandı. Bu çatışmaların birinde Abdurraşid’in oğlu öldü. Buna karşı Abdurraşid Han daha da şiddetli saldırılar yaparak Kazak-Kırgız birliğini mağlubiyete uğrattı. Bu savaş, Kazaklar için uğursuz sonuçlandı. Kazaklar ile Moğollar arasındaki kanlı çatışmalar bununla bitmedi. Abdurraşid varisleri döneminde de savaş hareketleri sakinleşmedi. Yedisu’da Oyratlar’ın yağmacılık saldırılarının artması Yedisu Kazaklarının durumlarını zorlaştırdı. Moğol hanlarına karşı savaşlardaki uğursuzluk ile Oyratların istilacılık saldırılarına uğrayan Haknazar 70 Tamır, F, “Kazak Hanlığı” a. g. e, s. 651. Tamır, F, “Kazak Hanlığı”, a. g. e, s. 651; Kazaktar: Kopşilikke Arnalğan Toğuz Tomdık Şığarmalar Jinağı “Tarihi Tulğalar”, Almatı 1998, IX, 17. 72 “Haknazar Han Turalı” XVI-XVII. Ğasırlardağı Kazak Handıktarı, Almatı, 1957, I, 188-189. 71 35 Han, Yedusu bölgesindeki birçok yerlerini avucundan çıkarttı. Ancak 1570 yılları sonlarında Yedisu’ın batı kısmı Çu, Talas bölgeleri onun idaresine geçti.73 Tam bu sıralarda Noğay Ordasın hükmeden Manğıt kabilesinin beyleri arasındaki idare için çatışmalar güçlenmişti. Bu durum fukara halkı perişan etti. Neticede Noğay Ordasında zayıflama başlayarak çökmeye başladı. Orda’ya bağlı Kanglılar, Kıpçaklar ve diğer göçebe kabilelerin çoğunluğu Kazak Hanlığına göç etti. Onları Kazak Hanı Haknazar, kucaklayarak karşıladı. Nogay Ordasında iki ayrı grup oluştu. Biri Moskova Çarlığına birleşmeyi ikincisi ise Kazak Hanlığına birleşmeyi istediler. Bu durumu iyi değerlendiren Haknazar Han, Nogay Ordası’nın önemli bir kısmını kendi içine kattı. Moskova ile birleşmek isteyen Noğay kabilelerini Kazaklar sürekli saldırıya uğrattı. Bu saldırıya dayanamayan Noğay beyleri Cayık ile İdil’in batı kısmına, Don steplerine doğru kaydı. Bu zafer Kazak Hanlığı’nın topraklarını genişletti, otoritesi arttırdı. Böylece Noğay Ordası XVI. yüzyılın ortasında iç karışıklardan zayıflayarak devlet olarak tarih sahnesinden silindi. Noğay Ordası’nın dağılması Rus Çarlığının sınırını Kazak Hanlığı’nın sınırına yakınlaştırdı. XVI. yüzyılın ortalarında Kazak Hanlığı ile komşu Sibir Hanlığı ve Moğolistan Hanlığı Kazaklara karşı istila saldırıların sıklaştırdı. Haknazar Han, Kazak Hanlığı’nın dış siyasetini değiştirdi. Eskiden düşman olan Şaybani aşireti ile ilişki kurmaya çalıştı. Taşkent şehrini istila etmek niyetindeki savaş hareketlerini durdurdu. Böylece Buhara Hanı II. Abdullah Han ile dost olarak kendi aralarında yardımlaşmak için ant içerek anlaşma yaptı. Haknazar Han’ın bu diplomatik girişimi halkının istediği çare idi. Neticede aralarındaki savaş hareketleri durdurularak barışa döndü. Kazaklar ile Özbekler arasında ticari alış-verişler güçlendi. İki hanlık arasındaki dostluk sağlamlaştı. Bu siyaset Kazak Hanlığı’nın iç-dış durumlarını iyileştirmeye ve ziraatın düzelmesine, ekonomik büyümesine tesir etti. Kazak Hanlığı Kasım Han dönemindeki gibi güçlendi. 1579 yılında Özbek Hanı II. Abdullah ile Taşkent civarını idare eden Baba Sultan aralarında taht kavgası başladı. 73 Sabırhanov, A, Ulu Betburus, Almatı, 1981, s. 13-18. 36 Haknazar bu münakaşayı faydalanarak onları zayıflatmak için gizlice ikisini de destekledi. Kendisine destek verdiği için II. Abdullah Han Türkistan ile Sauran şehirlerin Kazak Hanı’na hediye etti. Ancak 1580’de Kazak sultanlarının II. Abdullah Han’ı taraf tutmalarını öğrenen Baba Sultan ajanlarını göndererek 1580’de Haknazar Han ile yanındaki sultanlarının hepsini öldürdü.74 Haknazar Han döneminde genel olarak Orta Asya’da önemli tarihi olaylar oldu. 1569-1573’te Rus elçileri Semen Maltsev ile Tretyak Çevukov Kazak Hanlığına geldiler. Haknazar Han döneminde Kazak Hanlığı ile Rus Çarlığı arasında ticari ilişkiler başladı. Rus Çarlığı ile ilişkide Haknazar Han babasının yolunu tuttu. Kazak Hanlığı ile Rus Çarlığı arasındaki ilişkinin kurulmasına vesile olan Hazar çevresine Strogonovlar boyunun yerleşmesi sebep oldu. Rus kralı İvan Grozni Strogonovlara Kazaklar’dan hiçbir gümrük vergisi almadan ticaret yapmayı söylemiştir. Onunla birlikte Rus kralı Haknazar Han’a göndermiş olduğu elçilerine Sibir Hanı Köşüm’e karşı askeri birlik kurmayı istemiştir. Rus elçilerinin Rus kralına verdiği raporda Kazak Hanlığı’nın askerî gücüne çok ilgi gösterdiğini yazmıştır. Elbette böyle bir bilgilerin tamamı Kazak Hanlığı ile devamlı diplomatik ilişki yapmak için lazımdır.75 Tarihi araştırmalar neticesinde Haknazar’ın babası Kasım Han’ın iyi özeliklerini değerini ve babası gibi siyasi durumları önceden yorumlayabilen bir han olduğunu görürüz. O, kendisinden önce hükmeden Tahir, Buydaş Hanların yanlışlıklarını tekrarlamamaya çalıştı. İdarede sabırlı davranarak, hanlığın menfati için doğru çözüm yollarını aramış ve başarmıştır. Haknazar Han, halkını veya toprağını dış düşmanların saldırısından korumaya, halkının birlik ve beraberliğini güçlendirmeye bütün hayatını sarf etmiştir. Haknazarın hüküm sürdüğü dönemde onun hanlığı dürüst idare edebilmesi sayesinde Kazak Hanlığı güçlenerek dış ve iç siyasî gelişmesi arttı. 74 Abuseyitov, M, “Haknazar jane XVI gasırdıng Ekınşi Jartısında Memeleketting Nığayuı” Egemen Kazakistan, 1998, 11-Karaşa. 75 Sabırhanov, A, a. e. e, s. 19. 37 1.5.6. Şığay Han Devri (1580-1582) Haknazar Han’ın yerine Canıbek Han’ın dokuzuncu oğlu Şığay oldu. Şığay Han’ın ilk işi Baba Sultan’dan Haknazar Han’ın öcünü almak oldu. Bu gaye ile Buhara Hanı II. Abdullah ile anlaştı. 1582’de II. Abdullah Han ile kuvvetlerini birleştirip Baba Sultan’ın üzerine yürürdüler. Sığay Han seksen yaşta idi. Baba Sultana karşı Şığay Han’ın oğlu Tevekkel Sultan da katıldı. Baba Sultan yenilip kaçtı. Bu sefer esnasında Şıgay Han öldü. Yerine oğlu Tevekkel sultan geçti.76 1.5.7. Tevekkel Han Devri (1582-1598) 1590 yıllarından XVII. Yüzyılın başına kadarki Kazak Hanlığı’nın tarihi Şığay Han’ın II. Abdullah’la birleşmesi, Tevekkel Han’ın Kazak Hanlığı’na ait şehirleri tekrar alması, 1588’de Kazak Sultanları’nın birleşmesi ile Taşkent ayaklanması,1594-1595 Tevekkel Han’ın Buhara şehirlerin istila etmesi yönünden Kazak Hanlığı’nın yönünü değiştirdi. Bununla birlikle Orta Asya’da Kazak Hanlığı’nın imajı arttı. Orta Asya’da hanlıkların değişimine neden oldu.77 Tevekkel Han da Baba Sultan ile mücadeleye devam etti. 1582’nin Mayıs ayında Tevekkel Han idaresindeki Kazak ordusu ile Baba Sultan’ın ordusu arasında Türkistan şehri önlerinde meydan savaşı oldu. Bu savaşta Baba Sultan’ın ordusu yenildi. Kendisi öldürüldü, oğulları ile kumandanları esir düştü. Tevekkel Han, Baba Sultan’ın kesik başını II. Abdullah Han’a gönderdi. Abdullah Han güçlü düşmanının yok edilmesine çok sevindi. Semerkand bölgesindeki bir şehri Tevekkel Han’a hediye ettiği gibi Sırderya Boyundaki Türkistan, Otrar, Sayram gibi daha önce Kazaklara ait olan şehirlerin de Kazak Hanlığı’na ait olduğunu kabul etti. Ancak Tevekkel Han 1583’te II. Abdullah Han ile Haknazar Han arasındaki yapılan anlaşmanın bozulmasına neden olan Sırderya civarındaki şehirlerindeki Kazak Sultanlarının elinden alarak, II. Abdullah Han kendi adamların idareye koyması Tevekkel Han’ın hoşuna gitmedi. O, Kazak Sultanlarıyla birleşerek II. Abdullah Han’ın idaresine geçen Taşkent şehrine hücum etti. Böylece Kazak Hanlığı 76 77 Tamır, F, “Kazak Hanlığı” a. g. e, s. 651. Magauin, M, a. g. e, s. 30. 38 ile Özbek Hanlığı arasındaki mücadele tekrar başladı.78 Hanlığın doğu tarafındaki Moğollar ile Oyratlar Kazak toprağına sürekli tehlikeli idi. Onlar arasıra istila savaşlarını devam ettiriyordu. Tevekkel Han bu savaşlara o kadar önem vermedi. Gençliğiyle, yüksek askeri tecrübeleri ve öngörülü siyaseti sebebiyle Hanlık idareye güçlendirmekle beraber, Kazak Hanlığı’nın otoritesini uluslararası seviyeye yükseltmeyi başardı. Kaynakların belirttiğine göre, Kalmaklar’ın epeyce boyu kendisine bağlı kılmıştır.79 Tevekkel Han durumların düzelttikten sonra güney bölgelerde Kazak Hanlığı’nın sınırını genişletmeyi düşündü. Tevekkel Han kendi istediğini yapabilmek için bazen siyaseti, bazen askeri gücünü kullanırdı. II. Abdullah Han, hem rakibi hem de düşmanı olan Baba Sultandan kurtulduktan sonra, bir zamanları Baba Sultan’a yardım eden Kazak sultanların cezalandırmak için harekete geçti. II. Abdullah Han’ın bu hareketine Kazak sultanları karşılık verdi. 1583’te Tevekkel Han ile Özbek Han’ı arasında yapılan anlaşma şartı bozuldu. Böylece Tevekkel Han, birçok askerle II. Abdullah hanlığına saldırı yaparak, Sauran, Türkistan, Otrar Sayran şehirlerini işgal etti. Bu sıralarda II. Abdullah Han ile oğlu arasında taht kavgaları başladı. Tevekkel Han, bu mücadeleden faydalanarak Taşkent yakınlarında II. Abdullah Han’ın ordusunu yendi. Bu galibiyet Kazak Hanlığı’nın otoritesini ve askerî kuvvetini güçlendirdi. Aynı yılın Mart ayında II. Abdullah Han vefat etti ve yerine oğlu Abdulhumin, han oldu. Özbek sultanlarını kollayan Tevekkel Han, 1598 yılının yaz ayında Maveraünnehir’e girdi. Andican, Taşkent ve Semerkand şehirlerini işgal etti. Akrabası Esim Sultan’ı 20 bin askerle Semerkand’a bırakarak, kendisi 70-80 bin askerle Buhara’yı kuşattı. Bu kuşatma 20 gün sürdü. Kuşatma esnasında şehrin kalesi önünde yapılan bir çarpışmada Tevekkel Han ağır yaralandı. Bunun üzerine askerlerine geri çekilmesini emretti ve Taşkent’e geri döndü. Kısa bir zaman sonra da 1598’de vefat etti. Hansız kalan Özbek Hanlığı ile Kazak Hanlığı’nın ağa sultanları toplanarak, savaşı durdurma kararına imza attı. Kazak Hanları’nın uzun yıllar 78 79 Tamır, F, “Kazak Hanlığı” a. g. e, s. 651; Magauin M, a. g. e, s. 30. Magauin, M, “Tevekkel Han Zamanında”, Kazak Edeviyeti, 1995, sayı: 14, s. 10. 39 sürdüren Sır boyundaki şehirleri ve büyük şehir Taşkent’i Kazak Hanlığı’nın içine alarak sona erdi.80 Tevekkel Han, Orta Asya’daki uzun yıllar devam eden savaşlar ile çekişmelerden sonra Moskova ile ilişkileri ele aldı. Rus Çarlığı ile Kazak Hanlığı arasında daha önce başlamış olan diplomatik münasebetler tekrar güçlendi. 1594’te Rus elçisi Tevekkel Han’a geldi. Rus Çarlığı’nın Kazak Hanlığı ile ittifak kurmanın nedeni Sibir Hanı Köçüm Han’a karşı mücadele etmek ve Tevekkel Han aracılığıyla İran Şahı I. Abbas arasında Buhara Hanlığı’na karşı ittifak kurmak idi. Çünkü Köçüm Han da Özbek han neslinden olduğu için Buhara Hanlığı ile ittifak halinde idi. Nitekim Tevekkel Han Taşkent’e saldırınca Kazak Hanlığı ile Buhara Hanlığı arasındaki ittifak bozulduğu gibi, Sibir hanı Köçüm Han ile Kazak Hanlığı’nın da arası açılmıştır. Tevekkel Han Kul-Muhammed’i Rus Çarı Fedor’a elçi olarak göndererek Rus Çarlığında esir düşen yeğeni Oraz Muhammed’i bırakmasını istedi. O, 1580’de Sibir hanı Köçüm ile savaşta esir düşmüştü. Ve ikinci isteği II. Abdullah’a karşı destek vermesini istedi. Ancak Rus çarı Tevekkel’in talebini tam tatmin etmedi. Kazak elçisini boş vadeleriyle geri göndererek Tevekkel Han’a şöyle şart koydu. “1. Buhara Hanlığı ile bize hainlik eden Sibir Hanlığı Köçüm’e karşı yardım edeceksin. 2. Yeğenin Oraz Muhammed’i bırakması için onun yerine kendi oğlunu emanet edeceksin” demişti. Anlaşmalar Tevekkel Han’ı tatmin etmedi. Hanlığın bağımsızlığından ayrılma tehlikesi olduğu için Rus Çarı’nın bütün taleplerinden vazgeçti. Sonuçta Kazak Hanlığı ile Rus Çarlığı arasında ticaret ilişkileri yine de arttı. 81 XVI. Yüzyılın son dönemlerinde Kazak Hanlığı güçlenerek, halk sayısı artarak yerleşim birimleri ve sınırları genişleyerek çok kuvvetli devlete dönüştü. Bu dönemde yer alan tarihi bir olayın biri Köçüm Han idare eden Sibir Hanlığı’nın tarih sahnesinden silinmesi idi. Rus komutanı Ermak’ın ordusu 1582’de Köçüm Han’ın ordusunu mağlubiyete uğratarak tarih sahnesinden sildi. Köçüm han, Orta Asya’ya 80 Tamır, F, “Kazak Hanlığı” a. g. e, s. 652; Magauin, M, “Tevekkel Han Zamanında”, Kazak Edeviyeti 1995, sayı:14, s. 10. 81 Magauin, M, a. g. e, s. 30-32. 40 kaçtı ve orda öldü. Bu zamanlara kadar Sibir Hanlığı altında bulunan Kazak kabileleri Kazak Hanlığı’nın içine girdi. 1.5.8. Esim Han Devri (1598-1645) Esim Han’ın Orta Asya’ya yaptığı saldırılar esnasında Tevekkel Han Buhara şehrinde ağır yaralandı, sonra vefat etti. Kaynaklara göre, onun çocuklarının küçük yaşlarda olması nedeniyle hanlık idareye Tevekkel Han’ın kardeşi Esim Sultan oturdu. Esim Han, han olamadan önce Kazak Hanlığı’nın askerlerini idare etmişti. Taşkent, Türkistan bölgelerini idare etmiştir. Bu nedenlerden dolayı da halk ve sultanlar Esim Sultan’ın han olmasını istemişti. Ancak Esim Han’a karşı olan siyasi sultanlar da vardı. Onların biri Tursun Muhammed sultan 1613-1614’da kendisini han olarak ilan etmişti. Böylece Kazak Hanlığı’nı iki han idare etmeye başladı. Bunun sonucu Hanlıkta siyasi dağınıklık başladı. Esim Han, Türkistan şehrini, Tursun Han ise Taşkent’i başkent seçti. Esim Han, Hanlığı’nın ilk dönemlerinde Buhara ve Semerkand’ı alma düşüncesinden vazgeçip Buhara Hanı ile anlaşma yaptı. Anlaşmaya göre Taşkent çevresi ile birlikte Kazak Hanlığı’nın oldu ve Buhara Han’ı ve Orta Asya şehirleri ile barış ve ekonomik bağlantı kurmaya çalıştı. Ancak Buhara Han’ı Kazak Hanlığı’nın siyasî dağınıklığın yararlanarak anlaşma şartını bozarak, Kazak topraklarına saldırılar düzenlemeye başladı. O, Tevekkel Han döneminde istila edilen Taşkent, Sayram, Andican topraklarını tekrar eline geçirmeyi arzulamıştı. İlk Kazak-Buhara savaşı 1603’da Ayğırcar denen yerde yani Semerkand civarında oldu. Buhara ordusu mağlup oldu ve kaçarak Semerkand kalesine sığındı.82 1611’da Buhara ordusunu İmankul Han baş ederek Taşkent dibinde Kazak ordusuyla tekrar savaştı. Kazak ordusu tekrar galip geldi ve Buhara Han’ın anlaşmaya zorladı. Esim Han, Buhara Han’ı ile anlaştıktan sonra iç Türkistan’daki şehirler ile olan ekonomik ve ticari münasebetleri kuvvetlendirdi. Kazak Hanlığı’nı tek merkezden idare edilen bir devlet haline getirmeye çalıştı. Ancak Esim Han ile Tursun Han’ın aralarında anlaşmazlık arttı. Bir halk, iki han olması Hanlığın birlik ve beraberliğinin bozulmasına yol açtı.83 82 83 Magauin, M, “Esim Han Cane Onung Zamanı”, Kazak Edebiyatı, 1993 Sayı: 59, s. 12-14. Tamır, F, “Kazak Hanlığı” a. g. e, s. 652. 41 XVII. yüzyılın ilk döneminde Moğol Hanlığı ile Kazak Hanlığı arasında ilişkiler başladı. Esim Han, Çalış ile Turfan şehirlerini idare eden Moğol hanı Abdurrahim Han ile birleşti. Diğer Moğol Hanlığın idare eden Kaşgar, Jarkent şehirlerinin amiri Abdallatif (Appak) Tursun Han’ı destekledi. Böylece iki Kazak hanı aralarındaki mücadele derinleşti. Esim Han 1627’da Yedisu toprağına giren Kalmaklara karşı sefere çıktı. Esim Han seferde iken Tursun Han bütün askerini toplayarak uzaktaki düşmanı değil, kendi halkı Türkistan’a saldırdı. Esim Han’ın birçok insanını felakete uğratarak, Esim Han’ın hanımları ile çocukların tutuklayarak Taşkent’e götürdü ve sonra Esim Han’ı yok etmeyi planladı. Bunu duyan Esim Han, bütün ordusuyla Taşkent’e yön çevirdi. O, Tursun Han’a yardım eden Katağan soyunu cezalandırdı. Bu olay tarihte “Katağan katliamı” diye adlandırıldı. Sonra Taşkent’te ayrı bir hanlık kurmak isteyen Tursun Han’ı yenerek onu öldürdü ve Kazak Hanlığı’nı parçalanmaktan kurtardı. Onun bu mücadelesi Kazaklar arasında destan haline getirildi. Bu destan “Ensegey boylu Er Esim”(Uzun boylu kahraman Esim) adıyla anılır.84 Esim Han örfi Kazak hukukunu tekrar düzenledi. Kazaklar arasında onun düzenlediği kanunlara “Esim hannıng eski colu” (Esim Han’ın eski Kanunları) adı verilmiştir. Esim Han zamanındaki diğer önemli gelişme Oyratlar’ın Bagatur Kongtaycı isimli liderinin öncülüğünde kuvvetli bir hale gelip, Kazak Hanlığı’na saldırmaya başlamalarıdır. Kazaklar ve Oyratlar arasında yapılan ilk savaş 1635’da olmuş, sonra bu savaş 200 yıla kadar uzamıştır. Kazak destanlarında Esim Han önemli yer alıyor ve zamanının büyük şairi Buhar Cırau Abılay Han döneminde “Senden önce yedi hanı kolladım. Dünkü Uzun boylu Er Esim’i de biliyorum” demiş. Esim Han uzun boylu, iri gövdeli adam olduğu için “Engsegey boylu Er Esim” diye saygı göstermiştir. Esim Han 1645’da vefat etti.85 84 85 Eleşeva, Z, “Esim Han men Tursun Han Arasındağı Ant” Kazak Tarihi Almatı, 1999 I, 18-19. Magauin, M, a. g. e, s. 43; Tamır F, “Kazak Hanlığı” a. g. e, s. 652. 42 1.5.9. Cangir Han Devri (1645-1652) Esim Han’ın oğlu Cangir Han zamanındaki önemli olaylar, Oyratlarla yapılan savaşlar ve Kazak Hanlığı’nın kendi içinde ortaya çıkan bölünmelerdir. Cangir Han’ın başı büyük, omuzları geniş ve kısa boylu bir kimse olduğu için Kazaklar onu “Salkam Cangir” diye adlandırmıştır. Tahta oturmadan önce bile onun kahramanlığı Kazak halkı ile birilikte komşu memleketlerin de dillerine destan olmuştu. Oyratlar Cangir Han zamanında da Kazaklara saldırmaya devam ettiler. Oyratların kalabalık ordusu 1643’da Kazak toprağına girdi. Cangir Han acele olduğu için ordu oluşturamadan yanındaki hazır 600 askeriyle 50 bin kişilik Oyrat askerlerine karşı savaştı. Cangir Han az sayıda askeri olduğu için coğrafi bölgeleri iyi kullanarak, eski Yarkent şehrinden bir günlük mesafede bulunan Koskolan dağının içindeki Orbulak’a saklanarak şimdiki “Congar Kapısı” diye adlandıran iki dağın arasındaki dar geçitte Oyratların askerlerine darbe vurdu. Düşman 10000 askerini kaybederek geri çekilmek zorunda kaldı. Bu sırada Cangir savaşa çıkmadan önce Semerkand’a göndermiş olduğu elçisini selamını duyan şehir hâkimi Calangtös Bahadır 20 bin askerle savaş süren yere yetişti. Oyrat ordusunun tam sırtından vurdu. Oyrat ordusu çok ağır kayıp vererek kendi canlarını zor kurtardı.86 Oyratların bu saldırılarına karşı Cengir Han güneydeki Buhara Hanlığı, Yarkent Hanlığı ve Talas nehri vadisindeki Kırgızlar ile ittifak yaptı. Onun zamanında Oyratlar’ın Kazak ülkesine iki büyük saldırısı oldu. Bunların birirsi 1643’da yapıldı. Bu saldırıda Cangir Han’ın ordusu Bağatur Kongtaycı’nın idaresindeki Oyrat ordusunu yendi. Ancak Bağatur Kongtaycı, Sibirya’daki Rus kalelerinden temin ettiği ateş toplu silahlarla 1652’da tekrar Kazak Hanlığı’na saldırdı. Bu defa yapılan saldırıda Kazak ordusu yenilerek geri çekilmek zorunda kaldı. Ve bu savaş sırasında Cangir Han vefat etti.87 86 87 Magauin, M, a. g. e, s. 52. Tamır, F, “Kazak Hanlığı” a. g. e, s. 652. 43 1.5.10. Bahadur Han Devri (1652-1680) Cangir Han’ın vefatından sonraki otuz yıl Kazak Tarihinin sessiz dönemi 88 sayılır. Bahadur Han devri Kazak tarihinin en az bilinen bir deviridir. Bu devre ait bilgiler azdır. Bunun sebebi ise Kazakların komşularıyla münasebetlerinin az olduğu barış devresi olmasıdır. Bu devirde Kazakların Buhara Hanlığı’ndaki taht mücadelelerine karıştıkları bilinmektedir. Bahadur Han zamanında Oyratlar’ın da Kazak ülkesine saldırısı olmamıştır. Çünkü bu yıllarda Oyrat kabileleri arasında büyük bir iç mücadele olmuştu. Bahadur Han zamanında Kazaklar arasında tekrar bölünmelerin başladığı, merkezi otoritenin zayıfladığı tahmin edilmektedir.89 1.5.11. Tavke Han Devri (1680-1715) Tavke gençliğinden itibaren yönetime katılmış birisiydi. Babası Cangir Han, Tavke’yi Moğolistan Hanlığı’na birkaç defa elçi olarak göndermişti. Tavke öngörülü bir siyasetçi, akıllı diplomat ve güçlü bir han idi. Tavke Han, tahta oturduğu zamanları Kazak Hanlığı’nın iç-dış durumları ağır bir durumda idi. Bu şartlara rağmen Tavke tahta oturduktan sonra Kazak Hanlığı’nın kökünü kazmaya çalışan sultanların iç tartışmaları ve siyasi dağınıklığı düzeltmeye uğraştı. Bir merkeze bağımlı Kazak Hanlığı’nı kurmaya çalıştı. O, kendi idaresini güçlendirmek amacıyla beylere destek vererek, sultanların idare etkisini kısıtlamaya çalıştı. Beylerden oluşan “Hanlık Meclisi” ve Beylik Meclisi” ‘nin etkisini arttırdı. Tavke Han’ın getirdiği düzene göre mahkeme kararını sadece han ile kabile başı (bey) verebilirdi. Beyler böylece Han’ın yanındaki mecliste önemli roller almaya başladı. Sonuçta beyler Han’ın iç-dış siyasî durumuyla ilgili önemli meseleleri çözdü. “Beyler Meclisi” Türkistan şehrinin yanındaki Bitöbe’de ( Bey tepe), Sayram şehrinin yanındaki Maytöbe’de, Sırderya civarındaki Kultöbe’de yapıldı. Tavke Han, çelişkili meseleleri çözmeyi beyler mahkemesin devrederek, beylerin idari etkisini arttırarak onları isabetli mahkeme kararını çıkaran özel teşkilata çevirdi. Böylece “Beyler Mahkemesi” yavaş-yavaş yerel idare yönetimini dönüştü. Tavke Han, beylerin kararlarının pekiştirmek için, onların çıkardığı kararı kanun olarak 88 89 Magauin, M, a. g. e,s. 73. Tamır, F, “Kazak Hanlığı” a. g. e, s. 652. 44 kararlaştırdı ve yetkili beylere idarenin bir kısmın yönetimini vererek memleket meselelerini çözmeye teşvik etti. Üç Cüz’ün (Üç Orda) ünlü üç beyi Töle bi, Ayteke bi Kazıbek bilerin katılımı ile “Beyler Meclisi” kurultayını başarılı bir şekilde organize etti. Bu beylerin dâhiliği ve bilginliği sayesinde Cungarlara karşı savaşta halk gücünü birleştirmeye, düşmanın istila ettiği yerleri geri almaya Hanlığı ağır durumlardan sağ salim çıkarmaya imkân sağladı. Dağılan Kazakları bir araya getirmede ve merkezi idarenin güçlenmesinde “ Beyler Meclisi’nin” rolü önemli idi.90 Tavke Han, tahta geçtiğinde hanlığın iç-dış durumu çok gergin idi. Aksuyekler (aristokratlar; asilzadeler) arasındaki hâkimiyet için çekişmeler, iç kargaşalar ve kabileler arasındaki yer, otlak için bir biriyle savaş mevcuttu. Kazak Cüzleri bir bütün Kazak Hanlığı’nı parçalayarak kendi boylarını idare etmek istedi. Küçük Hanlar Ulu Han’a tabi olmak anlamını kabul etmek istemedi. Sultanlar bile küçük hanlara tabi olmak istemeyerek kendi başlarına ayrı ayrı hüküm sürdürmeyi göze aldı. Bunlar Kazak Hanlığı’nın siyasi birliğini dağıtmaya başlattı. Onun döneminde memleket yapısını ve kanun düzenini tekrar gözden geçirerek yeni anayasa “Yedi Yargı’yı” hazırladı.91 1681-1685’da Cungarlar Güney Kazakistan’a birkaç defa saldırılar düzenledi. Sayram şehrini istila ederek çevreyi tahrip etti. Cungar ordusunun bir kısmı Sarısu nehri civarını diğerleri ise Orta cüz’ün güneydoğu bölgelerin zapt etti. Tavke Han, Cungarlara karşı savaşta komşu Kırgızlar ile Karakalpakları çekti. Kazak ordusu Cungarların zapt eden yerlerinden temizleyerek onları güneye doğru kovdu.92 Tavke Han komçu devletlerle iyi münasebetler kurma siyasetini takip etti. Buhara Hanlığı ile barış halinde olmaya, iç Türkistan’daki şehirler ile ticarî münasebetler kurmaya çalıştı. Cungarlar ile barış yapmak istedi. Ancak Cungarlar buna yanaşmadılar. Çünkü Galdan Boşuktu Han idaresinde tekrar güçlü hale gelmişlerdi. Tavke Han, Rus Çarlığı ile de diplomatik ve ticari münasebetler kurdu. 90 Karibaev, B, Türkistan Jane Kazak Handığı, Almatı, s. 37. Sozakbaev, S, Tavke Han Jeti Jarğı, Almatı, 1994, s. 24. 92 Karibaev, B, Türkistan Jane Kazak Handığı, Almatı, s. 38. 91 45 Cungar saldırılarına karşı koymak için Rus Çarlığı’ndan silah aldı. Ancak bütün bu gayretleri Kazak Hanlığı’nı güçlü bir devlet haline getirmeye yetmedi. Tavke Han yaşlanarak kendi eceliyle 1715’da öldü.93 1.5.12. Kayıp Han Devri (1715-1718) Tavke Han vefat ettikten sonra tahta Kayıp Han geçti. Ancak Kayıp Han zamanında hanlığın merkezi otoritesi tekrar zayıfladı ve Cungar saldırıları devam etti. Kazak ordusu, Cungarlar karşısında başarı elde edemedi. 1718’da Kayıp Han bir savaşta öldü.94 1.5.13. Bolat Han Devri (1718-1730) Kayıp Han’ın yerine Tavke Han’ın oğlu Bolat Han oldu. Ancak onun hanlığı sözde kaldı. Çünkü güçlü Kazak sultanları onun hanlığını kabul etmediler ve ona tabi olmadılar. Bunun sonucu olarak Kazak Hanlığı küçük hanlıklara bölündü. Orta Cüz’ü Semeke Han ve Küçük Han, Ulu Cüz’ü Colbarıs Han, Küçük Cüz’ü Eb’'lHayır Han idare etmeye başladı. Bu hanlar arasında iş birliği yoktu.95 Böylece 1456 yılı kurulan Kazak Hanlığı, Bütün olarak 1731 yıla kadar kendi hâkimiyetini sürdürdü. Daha sonra yukarda bahettiğimiz gibi Kazak Hanliğı üç cüze yani üç boya ayrılarak, üç ayrı Hanlığa dönüştü. 1.6. Kazak Hanlığı’nın Dış Devletlerle İlişkileri Kazak Hanlığı’nın sınırlarının her tarafı devletlerle kuşatılmıştır. Burada Kazak Hanlığı’nın gelişmesinde ve çöküşünde önemli rol oynayan devletler ile Kazak Hanlığı arasındaki ilişkilerden bahsedeceğiz. 1. 6. 1. Kazak-Özbek Münasebetleri XV. yüzyıl ve XVI. yüzyıl boyunca Özbekler ile Kazaklar arasında uzun süren mücadeleler meydana geldi. Kazaklar, Özbeklerin saltanat mücadeleleri esnasındaki karışık durumlarından faydalanmak maksadıyla çeşitli faaliyetlerde bulundular. 93 Tamır, F, “Kazak Hanlığı” a. g. e, s. 653. Tamır, F, “Kazak Hanlığı” a. g. e, s. 653. 95 Tamır, F, “Kazak Hanlığı” a. g. e, s. 653. 94 46 Bu şekilde başlayan hadiseler sırasında önce Baba Sultan ve arkadaşlarını korudular, bunlar II. Abdullah Han’a karşı taht mücadelelerinde bulunuyorlardı. Kazak hanı olan Haknazar Han ile Kazak sultanı Şigay Han bu sebebe dayanarak II. Abdullah Han ile birkaç kere harp ettiler. Haknazar Han aynı zamanda Güney Başkurtistan’da (Nogay Hanlığı’nın toprakları) oturan Nogay Mirzaları Şıhmarnay oğullarından Ak Mirza ve Bey Mirza ile de mücadele etmekteydi (1577). Böylece o, Kazak hanlarının nüfuzunu batıya doğru daha da genişletmeye çalışıyordu.96 Haknazar Han, iki taraflı bir politika takip etmeyi sürdürdü. Asi sultanlara karşı bu defa da Özbek hanı II. Abdullah Han ile anlaşmaya vardı. Taşkent sultanı olan Baba Sultan’ın Mâverâünnehr Özbek hâkimiyetinden ayrılarak istiklâlini elde etmeye çalışması II. Abdullah Han’ın bu işe acil çözüm getirmesini gerektiriyordu ki, o da uzun süren bu mücadelenin içinde Baba Sultan’ın yardım kaynaklarını kesmeyi düşündü. Bu da Kazaklar ile anlaşarak, onlara bazı konularda menfaatler teklif ederek, onları kendi tarafına çekmesi ile mümkün olabilirdi. Kurnaz ve zeki bir insan olan Haknazar Han, Abdullah Han’ın bu düşüncelerini sezmiş olmalıdır ki, Baba Sultan ile tekrar bir bağlantı kurmaya karar verdi. Baba Sultan bu sefer ona Yesi ve Sayram şehirlerini teklif etti. Böylece II. Abdullah Han’a karşı cephe alan Hak Nazar Han, bir süre sonra bir kere daha fikir değiştirince, onun planlarını ortaya çıkaran II. Abdullah’ın ve ona karşı mücadele veren Baba Sultan Haknazar Han’ı öldürmeyi planladı. Haknazar Han’ın bu seferde öldürülmüş olması muhtemeldir. Haknazar Han’ın iki oğlu Baba Sultan’ın adamları tarafından 1580 Nisanında öldürülmüşlerdi.97 Şıgay Han da Özbeklerin iç mücadelelerine karışarak, bu işten çıkar sağlamaya çalışmıştı. Bu iç mücadelede Mâverâünnehr Özbekleri’nin hükümdarı olan II. Abdullah ile birlikte hareket etmenin menfaatlarına uygun olduğunu düşünerek, onunla bir anlaşma yapmak için görüşmelerde bulundu ve nihayetinde iki han arasında bir mutabakat meydana geldi. Şıgay, Hocent’e idareci olarak tayin edildi ve II. Abdullah Han, Tevekkel Sultan’ı da yanında götürdü ve o da asi sultanların tenkil edilmesine katkıda bulundu. 96 97 Togan, Bugünkü Türkili, (Türistan) ve Yakın Tarihi c, I, s. 151. İbrahimov, a. g. e, s. 275. 47 II. Abdullah Han’ın asi Özbek sultanlarına karşı giriştiği tenkil hareketine Şıgay Han’ın katılışı anlatılmaktadır: “Abdullah Han sağ kanattaki birliğin başına bir Kazak sultanı olan Şıgay Han’ı tayin etti. Şıgay Han, bozkırda büyümüş ve büyük işler yapmış, çeşitli güçlüklerle karşılaşmış, hayatın acı ve tatlı her yönünü görmüş ve geçirmiş bir sultandı.” Ayrıca bu muharebede sağ kanatta bulunanlar sayılırken başka Kazak sultanlarının da bulunduğu görülmektedir ki, bunlardan birinin, cesareti, mertliği ve cengâverliği ile ün salmış olan Tevekkel Sultan’ın oğlu olduğu söylenmektedir.98 1582 tarihinde Özbeklerin hizmetinde görünen Tevekkel Han, daha sonra II. Abdullah Han’dan, ayrılmıştır. O, kendi gücünü göstermek için 1586 yılında, bozkırın kuzey bölümünde Özbeklere karşı yeni bir sefer için hazırlıklar gerçekleştirdi. Bunu o sırada kolaylaştıran sebep, Özbek Hanlığı içerisinde karmaşık dönemin başlaması idi. Tevekkel, bu durumdan yararlanarak, bazı Özbek şehirlerini ele geçirmek üzere harekete geçti. Özbek kuvvetlerini mağlup etti ise de, Özbeklerin yardımcı güçleri karşısında geri çekilmek zorunda kaldı. 1588 tarihinde de II. Abdullah Sultan’ın muhalifleri ve Kazaklar biraya gelerek, Seyhun çevresinde Özbek hanına karşı bir isyan başlattılar. Kendilerini yönetecek kişi olarak da bir Kazak sultanını seçtiler. Özbekler ise bir süre sonra bölgede yeniden istikrar sağladılar. 1597 yılında Kazaklar Maveraünnehr’e bir akın gerçekleştirdiler. Buhara Hanlığı’nın iç karışıklıkları Tevekkel’i cesaretlendirdi. Bir taraftan İranlılar, Özbeklere karşı mücadele ederlerken, diğer yandan da Tevekkel Han Taşkent bölgesinden hareketle birleşik ordusunun başında (Kazak, Moğol) Özbek topraklarına girmiş ve Semerkand’ı ele geçirmişti. Kazaklar ile Özbekler arasındaki çekişme o ölçüde büyüktü ki, 1594 yılında Tevekkel, Rus çarı Feodor İvanoviç’e, II. Abdullah Han’a karşı Kazaklar’ın İran ile gireceği bir ittifaka katılma davetini yapmıştır. Böyle bir ittifaka Rus çarının katılması halinde kendisinin de bozkırda Rus Çarı’na bağlı kalacağını bildirmiştir.99 Tevekkel Han, bu sefer sırasında Andican, Miankal, Taşkent’i kendisine bağladı. Kardeşi İşim Sultan’ı Semerkand’da bırakarak, kendisi 70000-80000 kişi ile 98 İbragimov, a. g. e, s. 277; Alpargu, Mehmet, XVI. ve XVII. Yüzyıllarda Özbek Hanlıkları, Ankara, 2002, V, 232-233. 99 İbrahimov, a. g. e, s. 278. 48 Özbekler’den Pir Muhammed’in savunduğu Buhara’ya yürüdü. Ancak Buhara’yı alma teşebbüsü yenilgi ile sonuçlandı. Pir Muhammed, Buhara’dan çıkarak, Kazaklar’ı yenilgiye uğrattı. Pir Muhammed ile Tevekkel Han arasında Miankada yapılan ikinci savaşta Tevekkel Han yaralandı. Aldığı bu yaradan dolayı da 1598 tarihinde öldü.100 XV. yüzyıl sonu ve XVI. yüzyıl boyunca Özbekler ile Kazaklar arasında uzun süren mücadeleler meydana geldi. Bu mücadelenin temelindeki en önemli sebebi başlangıçta Deşt-i Kıpçak’ın hâkimiyeti meselesi idi. Kazak hanlığı için de sağlam bir devlet kurma politikalarının temel taşlarından biri Sırderya bölgesinin bir kısmını kendi hâkimiyetinin altında tutması idi. Bu niyetle başlayan mücadelelerin ilk yıllarından Kazak Hanlığı’nın parçalanmasına kadar Kazak-Özbek arasındaki savaş bitmedi. Sırderya boyundaki şehirler Kazak-Özbek Hanlıkları arasında sürekli el değiştirdi. 1.6.2. Kazak-Kırgız Münasebetleri Kasım Han zamanında Moğollar’la olan münasebetler büyük ölçüde önem kazanmıştı. Moğollar’ın gücü Yedisu bölgesinde gittikçe azalmakta olup, Kuzey Yedisu yöresi ise Kasım Han’ın döneminde artık Moğolistan’ın bir parçası değildi. İşte bu sırada Işık köl bölgesi de Kırgızlar’ın elinde bulunmaktadır.101 Kırgızlar buraya Yenisey nehrinin yataklarından gelmişler ve yerli halk ile karışarak onlara kendi isimlerini vermişlerdi. Kırgızlarla karışan yerli halkın bir süre sonra Kazaklar ile de karıştıkları görülmektedir. Kırgızlar da Kazaklar gibi hayvan yetiştiriciliği ile meşgul oluyorlardı. Kabileler halinde yaşıyorlar ve başlarında bulunan beyler tarafından da idare ediliyorlardı. Bununla birlikte aralarında bir takım farklar da bulunmaktaydı. Bu farkların azalması söz konusu olabilecek iken, Kırgızlar’ın Kazakistan otlaklarından daha sonra uzaklaşması ile farklılıklar devam etti. Onların bu dönemde Kasım Han’ın yönetiminde olmadıklarını görmekteyiz. Yani onlar Kazaklar’ın politik faaliyet sahasının dışında kalıyorlardı. Kırgızlar ara 100 101 Magauin, M, “Tevekkel Han Zamanında”, Kazak Edeviyeti, 1995, sayı:14, s. 10. İbrahimov, a. g. e, s. 281. 49 sıra Moğol hanlarının çatışmalarına katılıyor, bunun dışında da genellikle bağımsız bir şekilde davranıyorlardı.102 Said Han’ın103 yönetimi esnasında Kırgızlar’ın kontrolü için onların başına kendilerinden biri olan Muhammed tayin edilmişti. Ancak bu şahsın Özbeklerle iyi ilişkiler içinde bulunması sebebiyle Said’in oğlu Raşid Han tarafından bu kişi görevinden alınmıştı. Kırgızlar ise yeni bir kişinin idaresine girmektense, Kazak hanı Tahir’e katılmayı tercih etmişlerdi. 1525 tarihinde Tahir, Koçkar’a yakın bir yerde kamp kurmuş ve Kırgızlar’ın yarısı kendisine katılmış, Raşid, Tahir’in bu atağı üzerine Atbaş mıntıkasına kadar çekilmek zorunda kalmıştı. 1526 yılında Kazaklar hiçbir engelle karşılaşmadan Semireçye üzerinden Kaş ve Kungez’e kadar ulaşmışlardır. Koçkar ve Cumgal civarlarından göç etmekte olan ve Tahir’e katılamamış olan diğer Kırgızlar ise Moğollar tarafından Atbaş’a sürülmüşlerdir. Tahirle görüşmesi için Kaşgar’da kalmakta olan Yunus Han’ın kızı ve Tahir’in üvey annesi Raşid tarafından gönderilmişti. Bu görüşmenin sonucu bilinmemektedir. Said Han, Kazaklar ile Kırgızlar arasındaki ihtilaftan yararlanmak isteyerek harekete geçmiş, yolda Babaçak (Kuçi) Kırgızları tarafından öldürülen asker cesetleriyle karşılaşmış, bunun üzerine o da Semireçye’yi temizleme kararı almış, Kırgızlar’ın 100000 koyununu ele geçirmiştir. Bu sebeple bu sefere halk arasında “Koyun Seferi” adı verilmiştir.104 Ortaçağ devletleri içerisinde Kazak Hanlığı Kırgızlarla iyi geçinmiştir. Kırgızlar ile Kazaklar arasındaki kültürel yakınlık tarihte görüldüğü gibi (Haknazar Han dönemi) belli dönemlerde Kırgızlar Kazak Hanlığı’nın hâkimiyetinin altında bulunmuşlardır. Her zaman yakın ilişkilerde bulunmuştur ve zaman zaman dış güçlerin kışkırtmalarından dolayı anlaşmazlığa düşmüşlerdir. 102 İstoriya Kazaksoy SSR, Alma-Ata, 1957-1959, s. 142. Said Han: Kaşgar ve Yarkent bölgelerinin hâkimiydi. Said Han’ın oğlu olan Raşid Han ise Mirza Muhammed Haydar’in eserini ithaf ettiği şahıstır. 104 İbrahimov, a. g. e, s. 321. 103 50 1.6.3. Kazak-Cungar İlişkileri Kazak-Cungar münasebetlerini incelemeden önce Cungar hakkında bilgi vermek yerinde olacaktır. Cengiz Han zamanında bütün Moğol askeri ve dolayısıyla Moğol halkı eski örfe göre iki kola ayrılıyordu. Bunlardan birincisi sol kol (cavangar), diğeri ise sağ kol (barangar). Bunlardan sol kolu teşkil eden dört boy bulunmaktaydı. Bunlara “Dörben Oyrat” denmekteydi. Bu boylara aynı zamanda sol kanat insanları adı yani “Cungar” (Moğolça: sol kanat) ismi de verilmekteydi. Bu boylar İslâmiyet’e girmemişler ve eski dinlerinde kalmışlardı. İşte bu boylar Türkler tarafından Kalmuk olarak isimlendirilmişti.105 Cungarlar, 1368’de Çin’in millî sülalesi tarafından Pekin’den çıkartılmışlardı. Onlar Kubilay sülalesinden gelenler tarafından yönetilmekte olup, Çinliler’den ayrıldıktan sonra Batı Moğolistan ve Sibirya’nın en güçlü topluluğu durumuna gelmişlerdi. Cungarlar, bu devreden sonra askerî ve siyasî bakımdan Doğu Türkistan, Deşt-i Kıpçak ve Orta Asya’da etkili fakat Türk tarihi açısından menfi bir rol oynadılar. Cungar federasyonu 1398-1408 arasında ortaya çıktı. 1408’de Beşbalık’ı ele geçirdiler. Özbekler, Deşt-i Kıpçak’da iken onlarla çetin mücadelelerde bulundular.106 Tevekkel Sultan, henüz hanlığın başına geçmediği dönemde Cungarlar’ın ülkesine muhtemelen 1556 yılında bir baskın yapmış, fakat bunun sonucunda başarılı olamadığı gibi, Kazaklar’ın ülkesi, Cungarlar’ın tahrip edici şiddetli istilalarına maruz kalmıştır. Tevekkel de Taşkent’e kaçmıştır. Bu sırada Taşkent hanı Nevruz Ahmet Han’dır. Tevekkel Han, Cungarlar’a karşı birlikte mücadele etme talebinde bulunmuş ise de, Nevruz Ahmet Han, on sultanın bile Cungarlar’la baş edemeyeceğini belirterek bu işbirliğinin herhangi bir fayda sağlamayacağını ifade etmiştir. Bu gelişmeden sonra da Cungarlar ile mücadeleler sürdürülmüştür. Cungarlar’la mücadeleyi Tevekkel Han devam ettirmiştir.107 105 İnan, Abdülkadir “Kalmuklar” Türk Ansiklopedisi, Ankara 1974, XXI, 168. Alpargu, Mehmet, 16. Yüzyılda Özbek Hanlıkları, Ankara, 1995, s. 11-12. 107 Suleymenov, R, B; Moyseev V A, Cungarskoe Hanstv i Kazakhi XVII-XVIII vv, Alma-Ata, 1991, s. l6. 106 51 Cungar Hanlığı’nın kurulması, Orta Asya’da önemli değişikliklere sebep oldu. Cungarlar ile Kazaklar arasındaki ilişkiler nerdeyse Cungar Hanlığı (1635) kurulduktan hemen sonra başlamıştı. Bu iki hanlığının bir birine benzer yönleri vardı. İkisi de ortaçağdaki kuvvetli göçebe devletidir. Kültürel ve ekonomik yönden bir biriyle aynıydı. Cungarlar ile Kazak Hanlığı arasında geçen 200 yıllık savaş olmuştu. Bu aralıklarda da aralarında iyi ilişkiler de olmuştu. Ancak bu iki göçebe milletin iyi geçinmeleri Rus İmparatorluğu ile Çin İmparatorluğunun işine gelmiyordu. Bundan dolayı bu iki göçebe milleti bir birine sürekli kışkırtıyordu. Neticede Cungar Hanlığı ile Kazak Hanlığı bir birin yiyip bitirdi. Biri Çin İmparatorluğunun, biri de Rus İmparatorluğunun hâkimiyet altına girdi. 1.6.4. Kazak-Rus Münasebetleri Kazak Hanlığı ile Rus Çarlığı arasındaki ilişkiler iki farklı safhada gerçekleşmiştir. Bunlardan birincisi ile Kazak Bozkırı’nın kuzey kısmının ele geçirilmesi sağlandı. İşgalin birinci safhası Rusya’nın Sibirya’daki çıkarlarının teminine yönelikti. Bunun için de Kazak Bozkırı’nın istila edilmesi gerekmekteydi. Bu faaliyet Sibirya’nın güney sınırlarının korunmasına da yarayacaktı. Böylece Rusya, Orta Asya ile ticareti de genişletme imkânı elde etmiş duruma gelebilecekti. Rusya, gelenek haline getirdiği bir politika ile doğu ile ticarî ilişkilerini geliştirmek için yollar aradı. Bu, İvan’ın Rusya’nın güneydoğu bölgelerine doğru genişlemesini teşvik eden unsurlardan biri oldu. Bu düşünceyi pratik hale getirmede Kazan ve Astrahan’ın Ruslar tarafından işgali çok önemli bir rol oynadı. Böylece engelsiz bir şekilde doğu bölgelerinin uzak köşelerine kadar ulaşabilmek de mümkün oldu. Stroganov ailesi, Kazak yurdu, Orta Asya ve ticarî potansiyele sahip diğer doğu merkezleriyle ticaretin kontrolü konusunda yetki ve kudret sahibi oldu. Bu durumda Kazak Bozkırı’nın da önemi artmış olmaktaydı.108 Ruslar aslında sessiz bir biçimde Kazak Bozkırı’ndaki vaziyetin ne olduğunu daha önceden incelemişlerdi. Herberstein (1517-1526), Daniel Gubin (1534), Antonhy Jenkinson (1557-1571) ve Semen Moltsev’in (1569) seyahatleri ile elde ettikleri bilgiler Rusların işine büyük ölçüde yaramıştı. 1533’de Stroganov tüccarları 108 Sadıkov, T; Coldasbaev, S, a. g. e, s. 131-132. 52 tarafından kurulmuş iki alışveriş merkezinde Kazak tacirlerinin de bulunduğu kaynaklarda belirtilmektedir. XVI. Yüzyılın son çeyreğinde Rusya’nın, Sibir hanı Küçüm’e karşı savaşı sırasında, çoktan beri Köçüm’ün düşmanı olan Kazaklar, Rusya’ya tabiî bir müttefik olarak gözüktüler. Rusya ise, Kazaklar Köçüm Han ile mücadele etmek istemedikleri zaman da Kazakları zorladı.109 Rusya, Köçüm Han ile mücadelesini sürdürürken Kazaklar’dan yararlanmak için bir elçilik heyetini de Kazaklara gönderdi. Bu elçilik heyetinin başında Çebutov bulunuyordu. Bu heyetin görevi Hak Nazar Han’ı, Küçüm Han’a karşı bir askerî harekâta katılmaya razı etmekti, daha sonra bu gayrete gerek kalmayacak, Stroganov ailesinin temin ettiği bir miktar adam ve 500 Kozak110 ile birlikte hareket eden Yermak, ateşli silahlar sayesinde Küçüm Han’ı 1581’de bozguna uğratacaktı. 1581 Yılında Küçüm Han’ın yenilgiye uğramasından sonra düzenli Rus kuvvetleri de Kazak Bozkırı’na doğru yapacakları faaliyet için 1587 yılında Troitsk kalesini inşa ettiler. Troitsk kalesinin inşa edilmesi ile Ruslar, Kazak Bozkırı’nda yalnızca küçük bir istinat noktası elde etmiş gibi görünüyorlardı. Bu dayanak noktası güneye ve Pasifik’e kadar bütün doğuya yayılmada etkili bir merkez oldu. Onlar daha sonra Batı Sibirya’da başka kaleler de inşa ettiler (Tobolsk gibi). Bu çerçevede Kazaklar, Rusları muktedir bir yardım kaynağı olarak görüyorlardı. Tevekkel Han’ın Ruslar’a gönderdiği elçiden yukarıda söz etmiştik. 1588 tarihinde gönderilen elçi, Sultan Oraz Muhammed’in bırakılmasını temin için görevlendirilmişti. Oraz Muhammed Moskova’da iki yıl kaldı. Fakat o, Ruslar’ın elinde 1580-1588 yılları arasında tam sekiz yıl süre ile bulundu. Bu sırada Tobolsk kalesinin sorumluluğu altındaydı.111 Kazak Hanlığı ile Rus Çarlığı arasındaki ilişkiler Kazan (1552), Astrahan (1556) hanlıklarıyla Sibirya’nın Ruslar tarafından işgal edildikten hemen sonra hızla arttı. Rus Çarlığı’nın Kazak Hanlığıyla temas etmesinin bir nedeni de Doğu devletlerinin halklarıyla ticaret ve çeşitli alanlarda geliştirmeyi ve Doğu’ya doğru 109 Kabdildinov, Z E; Kayıpbaeva A T, Kazakistan Tarihi (XVIII-1914 yıl) Almatı, 2008, s. 29. Kozaklar: Bu topluluk Ruslar tarafından Türk topluluklarına karşı mücadelede kullanılan militarist bir güçtür. Yanlış adlandırma ile bunlara da Kazak denmiştir. Bunları isimlendirmek ve Kazaklar’dan ayırmak için “Kozak veya Kazaçi” adlandırmasının yapılması yoluna gidilmiştir. 111 Kabdildinov, Z, a. g. e, s. 32. 110 53 yayılmayı amaçlamıştı. Kazak Hanlığı’nın amacı ise Rus Çarlığıyla ilişki kurarak, doğudaki düşmanı olan Cungarlara karşı Rus Çarlığından yardım talep etmekti. Böylece yakınlaşan iki devlet arasında ilişkiler neticesinde aralarındaki farklı mesleki alanlarda alışveriş ve etkileşim için uygun şartlar ortaya çıktı. Bu durum, Kazaklar arasında okuryazarlığın artması, ticaretin canlanması ve Kazakların kapitalist üretim ilişkileri sahasına girmesine zemin hazırladı. 1.6.5. Kazak-Nogay Münasebetleri Yukarıda bahsettiğimiz gibi Nogaylar, halkının büyük bir bölümünü Kıpçak Türkleri’nin oluşturduğu bir topluluktur. XVI. yüzyılın birinci yarısında Azak’dan başlayarak, batıda Kabarda bölgesi ve Kuban vadisi, doğuda Aral gölü, güneyde Terek boyundan sınır alarak kuzeyde Tümen şehri yöresi ve Karna yakınlarına kadar uzanan geniş arazide hâkimiyet mücadelesi içinde bulunmaktaydı. Ancak Nogay Ordası bilhassa XVI. yüzyılın ikinci yarısında iç mücadeleler yüzünden parçalanmış ve iki ayrı orda haline gelmiştir.112 Nogaylar’ın özellikle güçlü oldukları dönemde Kazaklar’la Deşt-i Kıpçak’da hâkimiyet mücadelesi verdikleri ve bu mücadelelerinden de başarılı çıktıkları görülmektedir. Kazaklar’ın 1534-1535 yıllarında Nogaylar’ın baskısıyla Özbekistan’da ele geçirdikleri bazı topraklardan çıkartıldığı kaydı bulunmaktadır.113 1535 tarihinde Nogaylar’ın Taşkent’i zapt etmek için elinde yeterli gücü bulunmaktaydı. Nogaylar’ın bu gücü Kalmuklar’ı yenebilecek güce ulaşmıştı. Haknazar Han zamanında Nogaylar’da olan değişmelere temas etmekte fayda bulunmaktadır. Özellikle iç çekişmeler sebebiyle zor duruma düşmüş olan ve bir kısmı Rus istilasına uğramaya başlayan Nogay Ordası oldukça güç durumda bulunuyordu. Haknazar Han, hâkimiyetinin ilk yıllarında bir kısmı Rus istilasına uğrayan Nogay Hanlığı’nın kalan kısmını kendi tarafına çekerek avantaj sağlamayı başarmış, Nogaylar’ın bir kısım göçebe kabileleri de Haknazar Han tarafına geçmişti. Bununla beraber, Nogaylar’dan büyük bir kitlenin Haknazar Han’ın hâkimiyetini kabul 112 Alpargu, Mehmet, “Dünden Bugüne Kafkasya’da Nogaylar, Tarih Boyunca Balkanlar’dan Kafkaslara” Türk Dünyası Semineri, Bildiriler, İstanbul, 1996, s. 195-196. 113 Mehmet, A, “Dünden Bugüne, a. g. e, s. 197. 54 etmeleri 1570 yılına kadar sürdü.114 1559’da Korkunç İvan’ın elçisi Semen Maltsov (Simeon Malkhov), Hak Nazar Han’ın Nogaylar üzerine bir sefer yaptığını bildirmektedir.115 Altın Orda çöktükten sonra, Nogay Ordası’na tabi olan batıdaki toprakları Kazak Hanlığı’na katmak zor oldu ve uzun sürdü. Nogay Ordası’nın ikiye ayrılması ve Nogaylar’daki diğer gelişmeler yüzünden Nogaylar’ın bir bölümü Kazaklar’a katılmışlar ve Kazaklar’ın insan sayısının artmasına ve Kazaklar’ın askerî bakımdan güçlenmesine yardımcı olmuşlardır. XVI. yüzyılın ortalarında Nogay Ordasında çöküş ve karğaşa dönemleri meydana geldi. Nogay Ordasın’daki bu parçalanma neticesinde Kazak Hanlığı’nın toprağı Sırderya ve Aral civarından Emba ile Yayık ırmağının sol kıyısına kadar genişledi. 1.7. Kazakların Cungarlar’a karşı Kurtuluş Savaşı (200 yıllık savaş) Daha önce belirttiğimiz gibi XVI. yüzyılın ilk yarısında Orta Asya Hanlıklarının toprak üzerindeki siyasî durumları sakinleşmiş ve yerine oturmaya başlamıştı. Kazak Hanlığı’nın toprakları çok genişledi ve komşuları arasında istikrarlı bir yere sahipti. Savunulması ve korunması gereken buydu. 1635’te, Altay ve Tarbagatay eteklerinde Cungar Hanlığı kuruldu.116 Önceleri Cungarlar İrtiş kıyılarında yerleşiktiler, İşim’in üst kısımları, Tobol, Emba’yı işgal ederek Ural ve İdil’e kadar geldiler. Ve Kazak Hanlığının etrafında çizdikleri yarım daire ile Kazaklar için bir tehdit oluşturmaya başladılar.117 Birbirine komşu iki göçebe topluluğun her türlü genişleme hareketleri, bu iki topluluk arasındaki bir takım anlaşmazlıklar sonucunda birbirine amansız bir savaş çıkmasına yol almıştır. İlk savaş Cungar (Kontaycısı) Hanı Batur’un, 1635 yılında Esim Hanın oğlu Cangir sultanı esir almasıyla başlamış oldu.118 114 Engin, s. 52. Mehmet, A, “Dünden Bugüne, a. g. e, s. 197. 116 Orhan, Doğan, “Kazak-Kalmuk (Cungar) Savaşları”, Türkler, Ankara, 2002, VIII, 670. 117 Mağauin, M, a. g. e, s. 53. 118 Orhan, D, “Kazak-Kalmuk (Cungar) Savaşları”, a. g. e, s. 671. 115 55 Düzensiz Kazak askerlerinin lideri Cangir esir alındı. Kendisi, Cungarlara karşı olan savaşa defalarca katılmış olan Esim Hanin oğluydu. Cangir, esir düşen ilk Kazak hanıydı. Ancak bir sonraki yıl özgürlüğüne kavuştu ve düşmanla savaşmaya devam etti. Esaretin utancı, Kazak boyu liderlerinin memleket içinde ortaya çıkan anlaşmazlıkları, Cungarlar’ın güçlenmesi Cangir üzerinde baskı oluşturdu. Ancak özel nitelikleri ve babası Esim Han’ın otoritesi Cangir’in koşulları doğru değerlendirmesine yardımcı oldu. Cangir, beyler ve baturlarla, komşu Buhara, Semerkant ve Taşkent hükümdarları ile başarılı ilişkiler geliştirdi.119 Törtkara boyundan Küçük Cüz soyundan gelen Semerkant Emiri Batur Calontos Bahadır ile yakın ilişkiler kurdu. Kazak göçebe kamplarının bir sonraki istilasında Kuntaycı Batur Moğol Hanları ve klan yöneticilerinden geniş bir koalisyon oluşturdu. Bir sonraki Cungar istilası 1643’te gerçekleşti. Bu olay 16431647 yılları arasındaki dört yıl savaşlarının başlangıcı oldu120 Kazaklarla Cungarlar arasındaki savaş XVII. yüzyılın ikinci yansında da devam etti. Sosyal ilişkilerdeki birtakım değişiklikler, sultanlar arasındaki bazı temel uyuşmazlıkların giderilmesi, Cungar saldırılarının püskürtülmesi için savaşların rolünü güçlendirdi. Önceleri Doğu Türkistan bölgesinde yerleşik olan, Tiyen Şan Kırgız topraklarının bir kısmını fethetmiş, 1580’lerin başında Buhara ordusuna karşı zafer kazanmış olan Cungar Hanı Galdan Tseren, Kazak topraklarını işgale başladı. Şu, Talaş Vadileri, Seyhun Nehri’nin orta kısımları zapt edildi. 1684’te Oyrat ordusu tarafından Güney Kazakistan’da ikinci bir istila yaşandı. Sayram talan edildi. Kazaklar istilaya direndiler, toplumlarını ve topraklarını savundular.121 Yavaş yavaş Kazaklarla, Cungar Hanlığı, Karakalpaklar, Kalmuklar, Rusya ve Çin arasında karşılıklı bir ilişkiler yumağı oluşmaya başladı. Kazaklar Asya kıtasının geçiş yerinde toplanmışlardı ve problem basit değildi. Cungar hanı Sevan 119 Muhamethanulı, N, Tarihi Zertteuler, Almatı, 1994, s. 41-42. Orhan, D, “Kazak-Kalmuk (Cungar) Savaşları”, a. g. e, s. 671. 121 Orhan, D, “Kazak-Kalmuk (Cungar) Savaşları”, a. g. e, s. 672. 120 56 Rabdan’ın sınır politikası Doğu Türkistan, Orta Asya, Güney Sibirya ve en yakın batı komşusu olan Kazak Hanlığı’nın aleyhine dönmüştü.122 1698 Savaşı Kazakların Cungar saldırılarına karşı yeni bir mücadelenin başlangıcıdır. Cungar Kuntaycısı Svan Rabdan’ın başa geçmesi ile Cungar Hanlığı’nın en güçlü dönemi başlamış oldu. Bu kuntaycı, Kalmuk Hanlığı ile yakın akrabalık, siyasi ve dini ilişkiler sürdürdü. Bu ilişkilerden bu iki hanlığın birleşme planları doğdu. Artık Kazak Hanlığı’nın bağımsızlığı ciddi bir tehdit altına girmişti. Savaşlar birbirini takip ediyordu. Ve bu koşullar altında Kazaklar içerdeki bütün fırsatları değerlendirmek zorundaydılar. Kazakların, Cungar istilasına karşı mücadeleleri XVIII. yüzyılın ilk çeyreğinde bağımsızlık savaşı niteliği kazandı. Cungar istilası 1708’de tekrar gerçekleşti. Cungar istilasının genişleme tehlikesi karşısında Kazaklar birleşmeye başladılar. 1709-1712 yılları arasında kendilerini yeni Cungar saldırılarına karşı korudular. Bu koşullarda, 1710 sonbaharında Karakum’da üç cüzün temsilcilerinin bir araya geldikleri bir kurultay toplandı. Cungar Hanlığı ile olan ilişkilerdeki sorunlar çözülmeliydi. Temsilcilerin konumları birbirlerinden farklıydı. İhtilal öncesi araştırmacısı Ja. Gaverdovsky’nin sözlerinden anlaşıldığı üzere, pek çoğu panik halindeydiler; “Diğerleri evlerini terk etmek ve kaçmak istiyorlardı, bazıları da farklı bölgelere dağılmak istiyordu ve bu durum diğerlerinin kararlılığını ve bağlılığını sallantıya sokmuştu.” Ancak, o zamanda cesareti ile ünlü olan lider Boğenbay, bu duruma bir son verdi. Boğenbay şunları söyledi, “Düşmanımızdan intikamımızı alacağız, gerekirse silahlarımızla öleceğiz, göçebe ordugâhlarının yağmalanmasına ve çocuklarımızın esir edilmesine sessiz kalmayacağız. Kıpçak vadilerinin savaşçıları ne zaman evcilleştirilecek? Ellerim ne zaman düşman kanıyla kırmızıya boyanacak? Barbar zulmüne karşı durmak konusunda ilgisiz kalabilir miyim?” Boğenbay’ın bu ateşleyici konuşması amacına ulaştı.123 122 Kasımbaev, Canuzak, “Congar-Kazak Tartısındagı Sayasi cane Askeri Meseleler”, Kazak Tarihı, Nu: 2, (1993), 25-26. 123 Kozıbaev, M, Cavdı Saptım Tu Baylap, Almatı, 1996, s. 29. 57 1710 yılında Karakurum’da toplanan kurultayda en önemli rolü Battırlar (Bahadırlar) üstlendiler. Aralarında, Boğenbay’ı destekleyen Kabanbay, Kazıbek, Raimbek, Tole Bey, Espenbet, Kassabay, Orazbay, Şagalak, Canibek ve diğerleri bulunuyordu.124 Bu savaş sırasında Kazaklar pek çok sınır bölgesini istila ettiler, Cungarların göçer karargâhlarını yıktılar, pek çok insan öldürüldü ancak kadınları ve çocukları tutsak aldılar. Ancak, genel olarak 1709-1712 yıllan arasındaki KazakCungar Savaşı Kazaklara net bir başarı getirmedi. Öte yandan, Karakurum kurultayı ve münferit askeri başarılar, düşmanlara direnecek doğru organizasyon için Kazak birliğinin gerekli olduğunu gösterdi.125 Fakat Sevan Rabdan, Doğu Türkistan’ı kendisine bağlamış ve Tibet’i işgal etmişti. 1714 yılında Cungarlar Kazak ve Kırgız topraklarına yeni akınlar düzenlediler. Ancak, Kazaklar da sınırdaki Cungar göçer karargâhlarını istila etmişlerdi. 1716’da, Sevan Rabdan askerî gücünün önemli bir bölümünü Kazakların üzerine sürdü. Düzensiz Kazak birlikleri bu baskıya dayanamadılar ve pek çoğu esir alındı.126 Genelde, Cungar Hanlığı’nın dış politik durumunun zorda olduğuna dikkat çekmek gerekir. Cungarlar esas olarak Çin ve Rusya ile olan karşılıklı ilişkilerine önem veriyorlardı. 1717-1720 yılları arasında Rus-Cungar ilişkileri gerildi. Karşılıklı ilişkilerin hiç de kolay olmadığı bir Çin-Cungar-Rusya üçgeni bulunmaktaydı. Bu koşullar çerçevesinde, Rusya’daki Çar hükümeti, toprakların İrtiş tarafından ele geçirilmesi fikrini kabul etti. 1716-1719 arasında, Cungarların muhalefetine rağmen, Omsk, Semipaltinsk, Üst-Kamenogorsk ve Buhtarma’da Rus kaleleri inşa edildi. İstihkâm hatları ortaya çıktı ve Sibirya Kossaklarının oluşumu başladı. Bu önlemlerin amaçların birisi de, yaklaşan Cungar istila tehditlerine karşı bir denge oluşturmaktı. Bu çekişme Kazak Hanlığı’nın dış politikası ile örtüşüyordu.127 124 Mincan, N, a. g. e, s. 266. Kozıbaev, M, a. g. e, s. 29. 126 Orhan, D, “Kazak-Kalmuk (Cungar) Savaşları”, a. g. e, s. 672. 127 Kasımbaev, C, “Congar-Kazak Tartısındagı Sayasi cane Askeri Meseleler” a. g. e, s. 25. 125 58 Kazak - Cungar ilişkilerinde, toprak problemi savaşların yegâne sebebi değildi. Şiddetli çekişmelerin bir diğer sebebi, her iki tarafın da ticaret yollarını kontrol etmek ve bu yollarda avantajı elde etmek istemeleriydi. Bu koşullar altında, Cungar feodalleri Kazaklara kuvvetli bir saldırıda bulunmaya karar verdiler ve Kazakistan ve Orta Asya’yı istila etmek üzere organizasyon yaptılar, istila için seçilen zaman, kış bittikten sonra Kazak ağıllarının yaylaya gitmeye hazırlandığı, ilkbahardı.128 1723 yılında büyük bir kıtlık oldu. Kazakların deyişiyle, Kayın savgan129, aktışkan (Beyaz tıçan) yılıydı. Şubat ve Mart aylarında Cungarlar Büyük ve Orta Kazak cüzlerinin göçer ordugâhlarına saldırdılar. İstila, yedi büyük koldan hareket eden 70 bin kişilik bir ordu ile gerçekleştirildi. Bu kollara Galdan Tsiren, Hulan, Amursana, Seren Dorji, Lama Dorji, Şuan Rabdan ve Şunidaba önderlik ediyordu. Düşman çeşitli yerlerde bozguna uğratılmak üzere organizasyon yapılmıştı ancak kuvvetler eşit değildi. Kazak klanı Sadırlar, Talaş ve Arış Nehirleri arasındaki Boralday Nehri kıyısında bozguna uğratıldı. Cungarlarla esas savaş Seyhun önlerinde gerçekleşti.130 İstilacılara karşı aktif direnç organizasyonu yapılmaya başladı. Batur Kabanbay ile Batur Ayşibek Türkistan’ın savunmasını organize ettiler. Küçük Cüz Hanı Ebu’l-Hayr 30 bin kişilik bir ordu topladı, Orta Cüz Hanı da 20 bin kişilik bir orduyu harekete geçirdi. Ancak çok büyük çabalara rağmen Kazaklar Cungar saldırılarına karşı direnemediler. Düşman çok kuvvetliydi ve dağınık Kazaklar geri çekilmek zorunda kaldılar.131 Kazak destanlarında, Küçük Cüz “Savran aynalgan”, yani atik, süratli Sauran olarak ifade edilir ve kuzeye gitmişlerdir. Yenilgiye uğramış olan ülkeyi A. I. Levshin şu şekilde anlatmakta, idi: “Bu değişim kaçınılmaz yıkım ve ölümü getirdi. Sürüler gün be gün azaldılar, mal takası durdu, yoksulluk ve keder evrensel hale geldi, bazıları açlıktan öldüler, diğerleri karılarını ve çocuklarını terk ettiler. 128 Kazak Sobet Entsiklopedyası, Almatı, 1975, VI, 476. Bu yıl beyaz fare yılıydı ve o kadar büyük açlık vardı ki; insanlar kayın yapraklarını yiyorlardı 130 Orhan, D, “Kazak-Kalmuk (Cungar) Savaşları”, a. g. e, s. 674-675. 131 Kazak Sobet Entsiklopedyası, Almatı, 1975, VI, 476; Orhan, D, “Kazak-Kalmuk (Cungar) Savaşları”, a. g. e, s. 674-675. 129 59 Sonunda kaçış durdu, ama nerede Göçebe kavimlere hiç bir rahatlık sağlamayan, en istenmeyen ve en sakıncalı yerlerde. İki kötüden, kendilerine şimdi değilse bile gelecekte olabilecek bazı avantajlar vaat edeni tercih etmek daha kolaydı. Umutsuzluk, onları eskiden yaşadıkları yerlere dönmenin gerekliliğine ikna etti ve yoksulluk bu amaca ulaşmak için önlemler almaları gerektiği hususunda telkinde bulundu. Tehlike, iç çekişmeleri unutturup onları barıştırdı, ortak bir anlayış oluşarak hepsi tek bir halk olmaya yöneldi”.132 1723-1725 arasındaki Cungar istilasında en çok ölü ve yaralıyı Kırgızlar ve Karakalpaklar vermişlerdi. Bu sebepten ötürü Kazaklar Cungar istilasının ana hücumunu karşılamayı kendileri üstlendiler. Bu yüzden Orta Asya’nın diğer halklarının Kırgızlar, Özbekler, Karakalpaklar durumu daha az trajik oldu. Orda-bas’ta 1726’da üç cüzün temsilcilerinin katıldığı bir kurultay toplandı. Baturlar arasında birlik sağlandı. Beyaz at kurban edildi; bu, Cungarlara karşı savaşta sadakat ve birliğin sembolü idi. Dağınık Kazak birliklerinin lideri olarak Ebü’l-Hayr Han seçildi.133 Günümüze kadar ulaşan destanlardan Küçük Cüze bağlı üç klanın ve Büyük Ordu’nun bir bölümünün Cungarlarla Sarı Arka’nın güney sınırında çarpıştıkları öğrenilmektedir. Bu savaşa Batur Taylak (Küçük Ordadan) ve yeğeni Batur Saurık (Büyük Orda, Ozaktı, Taşyürek) önderlik ettiler. Bulantı ve Bulentı Nehirleri kıyısında ve Kara-Sıyir bölgesinde Cungarlar yenilgiye uğratıldı. Kalmukların ölüm yerleri aynı şekilde anılmaktadır: “Kalmık kırılgan”. Cungar boyunduruğundan kurtulmak için şekillenen çağrıya Üç Alaş’ın oğlu cevap vermişti.134 Ancak Cungarlara karşı savaşın en kritik dönemi 1729 yılındaydı. Balkaş Anrakay’ın 120 km. güneyinde büyük bir savaş oldu. Bu yerin adı “İt İşgen Ala-kul” (köpeklerin bile su içmek istemedikleri Alagöl) oldu. Ardından Cungarlar, Orda-Bası Dağı’nda, Badam Nehri vadisinin eğimli yamaçlarında, Arıs Nehri’ne sol taraftan karışan kolun bulunduğu yerde yenilgiye uğratıldı.135 132 Levşin, A I, Kırgız-Kazak Dalasının Sıpattaması, Almatı, 1996, s. 91-92. Abuyev, Kadircan, Kazakstan Tarihının “Aktandak” Betterinen, Almatı1994, s. 19-20. 134 Kasımbaev, C, “Congar-Kazak Tartısındagı Sayasi cane Askeri Meseleler”a. g. e, s. 26. 135 Orhan, D, “Kazak-Kalmuk (Cungar) Savaşları”, a. g. e, s. 674-675. 133 60 Kabanbay Batur, 1724 ve 1725 yıllarında Türkistan’ın savunulması için Alakol Gölü kıyısında yapılan savaşta, 1728’de Şubar-deniz Nehri yakınında, 1729’da Balkaş’ın güney kıyısındaki Bulantı’daki savaşlarda ve destanlara göre Şagon yakınlarında ve 1730 yılında İli Nehri’ndeki savaşlarda yer almıştır. Kabanbay’ın babası XVII. yüzyılın 40’lı yıllarında gerçekleşen Cungar saldırılarına karşı savunmayı organize eden ünlü Batur Calontos’dur.136 Kazak Hanlığı ile Cungar Hanlığı arasındaki savaş, Kazak Hanlığı parçalandıktan sonraki dönemlerde de devam etti. Ancak 1751-1757 yıllardan itibaren içerdeki mücadeleler, dışarıda çeşitli bölgelerdeki komşularla yapılan savaşlar Cungar Hanlığı’nı zayıflattı. 1758 yılında Tsin Çin, Cungar Hanlığı’na bir saldırı başlattı, hemen her şey yakılıp yıkıldı ve Cungar halkı öldürüldü. Böylece en sonunda Cungar Hanlığı Orta Asya tarihinden tamamen silindi ve tarih toprağına gömüldü.137 Bu iki göçebe millet, Orta Asya’daki iki göçebe askerî federasyondu. Onların kuvvetli olması Rus İmparatorluğu ile Cin İmparatorluğuna büyük bir tehlike doğduruyordu. Rus ile Çin, Kazak Hanlığı ile Cungar Hanlığı’nı zayıflatmak için bir birine düşürmeye çalışıyordu. Böylece ikisin de zayıflatarak, aralarlında paylaşmak istemişti. Bundan dolayı Rus ile Çin Cungarlara silah yardımını yaparak Kazak Hanlığı’na saldırmalarına kolaylık sağlamıştı. Cungar Hanlığı’nın böyle destekli güce sahip olması ve Cungar askerlerinin silahları arasında fitilli ateşli silahlarının olması bakımından Kazak ordularından kuvvetli idi. Bu bakımdan Kazak Hanlığı’na en büyük tehlikeyi Cungar Hanlığı oluşturdu. Cungarların Kazak topraklarına saldırıları (1636-1684, 1694, 1711-1712,1714-1717, 1723-1727) Kazak Hanlığı’nın tarihi yönünü değiştirdi ve Kazak Hanlığı’nın çabuk parçalanmasına yol açtı. Sonuçta Kazak Hanlığı üç büyük hanlığa bölünerek, Rus Çarlığı, Çin İmparatorluğu ve Orta Asya Hanlıklarının himayesine girdi. Böylece Orta Asya’nın kuvvetli iki göçebe halkı tarih sahnesinden silindi. 136 137 Orhan, D, “Kazak-Kalmuk (Cungar) Savaşları”, a. g. e, s. 678-679. Orhan, D, “Kazak-Kalmuk (Cungar) Savaşları”, a. g. e, s. 682-683. 61 1.8. Kazak Hanlığı’nın Parçalanması ve Rus Çarlığı’nın Himayesine Girmesi Kazak hanları Kasım Han, Esim Han, Haknazar Han, Şigay Han ve Tavke Han Kazak tarihinde önemli iz bırakan hanlardan idi. Bu hanlar dönemi de Kazak Hanlığı’nın en parlak yükselme, gelişme ve güçlü dönemi idi. XVII. yüzyılın sonunda Tavke Han Kazak Hanlığını üç Orda’ya bölerek, her ordaya birer sultan tayın etmişti. Tavke Han Kazak Türklerinin idaresini kanunî esaslara göre bir daha tanzim etmiştir. Onun zamanında her Üç Orda’nın yaylak ve kışlakları tespit edilmiş, her birine ayrı damga verilmiştir. XVII. yüzyılın sonlarında XVIII. yüzyılın sbaşlarına kadar Tavke Han kazak birliğini sağlayarak, bu dönemlerde parlak bir dönem oluşturmuştur.138 Tavke Han’ın ölümünden sonra Kazak Hanlığı XVII. yüzyılın başlamasıyla mutlu ve huzurlu yılları bitip, acı yılları da başlamış oluyordu. XVIII. yüzyılın başından itibaren, yüzyıllar boyunca Kazak halkı kuzeyden gelen Cungar istilası, güneydoğudan gelen Çin saldırıları ve hatta zaman zaman güneydeki Kokan, Hive, Buhara Hanlıklarından gelen darbeler arasında milyonlarca canı ve kanı pahasına özgür olarak yaşama mücadelesini verdi. XVII. yüzyılın başlarından itibaren Cungar ordularının Kazak ülkesine düzenlediği saldırı ve yağmaları giderek yoğunlaşmıştır. Aslında XVI. yüzyılın ikinci yarısında da Kazak halkı çeşitli Cungar saldırıları ile karşı karşıya kalmıştır. Ancak dönemin güçlü hanları olan Haknazar ve Tevekkel Han bu saldırıları durdurabilmiştir. Fakat bu güçlü dönemde bilhassa XVI. yüzyılın ikinci yarısında kuzeyden gelen Rus tehdidine rağmen ısrarla güneydeki soydaş yurtlarına doğru genişleme stratejisi sürdürülmüş, bu sebeple zaman zaman hem kuzeyde, hem de güneyde olmak üzere iki cephede birden sürdürülen savaşlarla halk ve Hanlık bitkin düşürülmüştür. Yine de bu yorgunluğun üzerine ardı arkası gelmeden devam eden 138 Rıspayev, K, a. g. e, s. 72. 62 Cungarların seferlerine karşı Kazak Hanlığı 200 yıl boyunca direnmiştir.139 Ç. Velihanov: “XVIII. yüzyılın ilk dönemleri, Kazak halkı için çok korkunç bir zamandı. Her taraftan Cungar, Idil Kalmukları, Yayık Kozakları ve Başkurtlar, Kazak Hanlığının malını mülkünü istilâ ederek ailelerini esir olarak götürmüşlerdi”, diye yazmıştır.140 1730 yılında Bolat Han’ın yerine geçen oğlu Ebulmembet Hanla Küçük Orda Han’ı Ebu’l-Hayr Han arasında ihtilaf çıktı. Bütün Orda’nın hanı olma isteğini Kazak beylerine kabul ettiremeyen Ebu’l-Hayr Han, Ebulmembet Han’ın hükümranlığını tanımak istemediğinden 1731’da Küçük Cüz’ün bağımsızlığını ilan etti. Bunun sonucu olarak Kazak Hanlığı tam manasıyla küçük küçük üç hanlığa bölündü.141 Çin kaynaklarına göre Rusya Çarlığı, Cungarları Kazaklara karşı kışkırtarak, onlara saldırmalarını sağlamıştır. Bunun sonucunda da Kazakların Ruslardan yardım istemekten başka yapacakları bir şey bulunmamaktaydı. Kayıp ve Ebu’l-Hayr Hanlar, Kazak ordalarının gerçek bir tehlike ile karşı karşıya olduğunu ve dış siyasetin karmaşıklığa yol açtığını anlayarak, Rus Çarına elçi göndermiş ve onların himayesi altına girme teklifinde bulunmuşlardır.142 Rus Çar’ı VI. İvan 1522’de Kazan Hanlığını, 1556’da Astrahan Hanlığını ve 1558’den itibaren de Sibirya’yı istila ederek ele geçirmiş ve ele geçirdiği Tatar Başkurt ve Sibirya Türk ülkelerinde sömürgecilik siyaseti hususunda büyük tecrübe sahibi olmuştur. XV.-XVI. asırlarda Kazaklar Rusların daha çok dikkatini çekmişlerdir. Nitekim Kazakistan 1570’li yıllardan itibaren Rusya’nın komşusu olmuştur. I. Petro bölgeyi istila etmek maksadıyla yukarı İrtış ve doğudaki toprakları ele geçirmeye karar vermiştir. Bu amaçla Orta Asya’daki durumu öğrenmek ve ticarî imkânlar sağlamak amacıyla albay İvan Bucholz’u göndermiştir. Heyetin görevi, İrtış vadisinde kalelerin kurulması idi. 1716’da Omsk, 1717’de Jelezinskaya, 1719’da Semipalatinsk ve 1720’de Ust-Kamenogorsk kaleleri inşa edilmiştir. Ayrıca I. Petro idaresi altında İrtış, Sibirya ve Kolıvanskiy hatlarının da temeli atılmıştır. Kalelerden 139 Mincan, N, a. g. e, s. 310. Valihanov, Ç, a. g. e. s. 31. 141 Ferhat, T, “Kazak Hanlığı” a. g. e, s. 653. 142 Asfendiarov, S, a. g. e, s. 179-180. 140 63 oluşan söz konusu hatlara çok sağlam ve iyi eğitilmiş silahlı asker gönderilmiştir. Bu garnizonlar stratejik yönden oldukça önemli yerlerde bulunduğu için Cungarların istilasını müdafaa etme rolünü oynamıştır. Ayrıca Cungar tehditlerinin zayıflamasından sonra kaleler, Kazakların sömürgeleştirilmesinin ilk adımını oluşturan yerler haline gelmiştir.143 Aynı dönemlerde Prens Bekoviç-Çerkovskiy Hazar (Kaspiy) denizinin doğu kıyılarını inceleyerek, bölgenin bir haritasını çizmiştir. I. Petro, Senato başkanı İ. Kirilov ile Dışişleri Kurulu tercümanı ve Çarlık Rusyası’nın en önemli diplomatlarından olan A. Tevkelev’den, Kazakların Rus himayesine girme projesinin hazırlanmasını istemiştir. Çar, A. Tevkelev’e: “Kazak ordaları Rus himayesine girmek istemezse bile, masraflar ne kadar büyük olursa olsun bütün ordaları Rus imparatorluğun himayesinde görmek istiyorum”, demiştir. Ancak I. Petro’nun ölümü ile bu projenin gerçekleşmesi bir süre gecikmiştir. XVIII. yüzyılın başlarında Kazak Hanları Rusya’ya birkaç elçi grubu göndermiş ve Rus himayesi altında olan Ural Kazakları, Başkurt ve Kalmukların Kazak topraklarına akınlarının sona erdirilmesi ile Cungarlara karşı bir ittifak kurulmasını istemişlerdir.144 1726’da Rus elçisi Maksut Yunusov, Rusya’nın Cungarlara karşı yardım edeceğine dair Ebu’l-Hayr Han’a söz vermiştir. Kazak Han’ı, Koybagar Kobyakov’u elçi olarak Rusya’ya göndermiştir. Kazak büyükleri ile Küçük Orda’nın soyluları tarafından yazılan raporda “Biz Kazak halkı, Voljsk Kazakları gibi Rus himayesine girerek, Ural nehri çevresi ve Başkurt eski bozkırlarında göçebe hayatını sürdürmek, Ufa’daki esirleri geri almak, Yayık Kozakları ve Başkurt tehlikesinden kurtulmak ve Rusya’ya serbest geçiş yapmak istiyoruz”, diye yazmışlardır. Rus Çariçesi, Ebu’l-Hayr Han’a hediye olarak bir kılıç, samur kürkü, kara tilki derisinden iki şapka, çuha v.s göndermiştir. Fakat sadece Han yemin ettikten sonra bunları ona sunmuştur. Tevkelev 1731 Ekim ayında Ebu’l-Hayr Han’ın yanına 143 Kazak SSR Tarihi, a. g. e, s. 243-244; Budak, Feyzullah, KAZAKİSTAN Dünü, Bugünü, Yarını. Ankara, 1999, s. 32-33. 144 Kazak SSR Tarihi, a. g. e, s. 252. 64 gelmiştir. Rus hâkimiyetini tanıyan ve yemin eden Ebu’l-Hayr Han, ondan sonra Bökenbay, Yeset-Batır ve Hudaymendı-Mırza kendi adlarına antlarını vermişlerdir. Sonradan bunlara Kazaklardan yirmi dokuz soyun temsilcileri de katılmıştır. Herşeye rağmen böylece, Küçük Orda topraklarının Rus imparatorluğuna katılmasının ilk adımları atılmış oluyordu. 1732’de A. Tevkelev Ebu’l-Hayr Han’ın elçileri ile birlikte Rusya’ya dönmüştür. Ebul’Hayr Han elçileri ile oğlu Eralı Han’ı da Rusya’ya göndermiştir. St. Petersburg’da geçen son görüşmeler sonucunda Küçük Orda resmi olarak Rus himayesi altına girmiştir. Küçük Cüz 1731’den 1820’ye kadar tabi ki Rus himayesinde olmasına rağmen bir hanlık olarak hayatını sürdürdü. 1822 yılından sonra Rus Çarlığı Küçük Orda’nın yönetim sistemini kendi ellerine alarak Hanlık yönetimine son verdi.145 Ebul’Hayr Han’ın Rus himayesine girme anlaşmasını imzalamasından sonra Ruslar, Kazakistan’da sömürgeci bir siyaset uygulanmaya başlamıştır. Ruslar tarafından kalelerin inşa edilmesi ile göçebe Kazak halkının toprakları da azalmıştır. Rus Çarlığı yavaş yavaş Kazak topraklarını işgal etmeye başlamıştır. Daha önceleri hiç değilse bazı boy beylerini ikna ederek belli yerlere kaleler inşa etmiş olan Ruslar 18. yüzyıldan sonra artık istedikleri yerde kaleler inşa etmeye, bazı bölgelere Kazakların girişini yasaklamaya, Kazak halkına bazı haksız ve ağır vergiler koymaya başladılar. Bu siyaset, çok uzun bir zamana yayılarak plânlanmış, tarihte eşine ender rastlanan bir istila yöntemiydi. Rusların Kazak topraklarında adım adım ilerlediği bu dönemlerde, kendi aralarında muhtelif parçalara bölünmüş olan Kazak Hanları, işgal güçleri ile iyi ilişkiler içerisinde kalarak kendi hanlık statülerini devam ettirme gayreti içerisindeydiler.146 Orta Cüz ise Abılay Han döneminde kuvvetlenmiştir. Çünkü Abılay Han, bir diplomat olarak, dış siyasetini hem Rusya hem de Çin ile ilişkiler kurarak yürütebilmiştir. Bu iki büyük imparatorluk arasında kalmak ve aynı zamanda bağımsız olmak kolay bir iş değildi. Abılay Han’ın uyguladığı uzak görüşlü siyaset sayesinde Kazak Hanlığı’nın bir parçası olan Orta Orda hanlığı yeni savaş ve 145 146 Asfendiarov, S, a. g. e, s. 177. Saray, M, a. g. e, s. 37. 65 çatışmalardan kurtulmuş, Sibirya ticaret yollarına çıkma ve Sincan (Doğu Türkistan) ile ticari ilişkiler kurma olanağına sahip olmuştur. Ve bir süre boyunca Abılay Han Üç Cüzün başın bir araya getirerek kendi hâkimiyetin sürdürmüştür. Hatta Kırgızların bile Hanı olmuştur. Çin diplomasisi, Orta Orda’yı kendi taraflarına çekmeye çalışmıştır, onlara Ruslarla savaş durumunda yardım edecekleriyle ilgili sözler vermişlerdir. Ancak Abılay Han kimseyi dinlemeden her iki tarafla da ilişki kurmuştur. Ancak bu ilişkilerin hiçbiri kalıcı ve sağlam bir ilişkiyi hedeflememekteydi. Çünkü onun tek amacı, Kazak Hanlığının bağımsızlığını korumaktı.147 Abılay Han’ın on yıllık iktidarı sırasında Kazak halkı birlik beraberlik içinde yaşamıştır. Halkın huzur ve barış içinde yaşaması için elinden geleni yapmıştır. Hanlıkta bahadırların desteğini alarak iyi eğitilmiş bir askeri birlik kurmuş, hem ülkenin içindeki düşmanlara hem de Özbek ve Kırgızlara karşı savaşmıştır. Abılay Han’ın üstün yetenekleri sayesinde halkın kültürel ve ekonomik hayatında birçok gelişmeler gerçekleştirilmiştir. Abılay Han’dan sonra Orta Orda’nın başına büyük oğlu Abdullah geçmiştir. Abdullah Han, Orta Orda Kazakları üzerinde baskıları önleyecek ve onları babası gibi selâmete çıkarıp, akıllı ve dirayetli bir siyaseti uygulayacak bir lider değildi. Bunu fark eden Ruslar, Orta Orda üzerindeki baskıyı arttırmaya başladılar. Abdullah Han, babası Abılay Han gibi Çin tarafına meylederek bu Rus baskısını önlemeye çalışmış ise de, bunda muvaffak olamamıştır.148 Bundan sonraki yıllarda M.Seperansky tarafından 22 Haziran 1822’de hazırlanan ve 319 maddeden meydana gelen “Sibirya Kırgızları Statüsü” adlı kanunname 1824 yılında Orta Cüz için uygulandı. Bu kanunnameye göre Rus hükümeti Orta Cüz’de hanlık yönetimini kaldırdı.149 Ulu Cüz toprakları Rusya’dan uzak olması sebebiyle Rusların bu bölge ile ilgilenmesi daha sonraki dönemlere rastlamaktadır. Rusya Küçük Cüz ve Orta Cüzde kontrolü sağladıktan sonra Ulu Cüz’e de baskı uygulamaya başladı. Bu baskılar sonucu diğer cüzlere nazaran ilişkisi daha az olan Ulu Cüz Han’ı Süyik Sultan XIX. yüzyılın sonunda Rusya hâkimiyetine girmek zorunda kaldı. Böylelikle Rusya 147 Rıspayev, K, a. g. e, s. 100-101. Kasımbayev, C, İstoriya Kazahstana, Almatı, 2004, s. 40-41. 149 Rıspayev, K, a. g. e, s. 111. 148 66 Kazakistan’ın tamamını hâkimiyeti altına almış oldu.150 Tarih ve etnoloji bakımından Kazaklar, Türk kavimler gurubunun Kıpçak bölümüne dâhildir. Bu bölümde Kazaklardan başka Özbek, Nogay, Başkurt ve Tatar Türkleri bulunmaktadır. Kazak Hanlığı’nın asıl nüfusunu teşkil eden Kazaklar, muhtelif devirlerde geniş bozkırlardan göç eden Türk kavimlerinin bakiyeleriyle, Sibirya kavimleri ve Moğol Kalmuklarının birleşmesi sonucu 15.yüzyılda teşekkül etmiş bir topluluktur. 1456 yılında Kerey ve Canibek Sultanların bu bölgede Kazak Hanlığı’nı kurması sonucu Kazak halkı etnik bir topluluk olarak tarih sahnesine çıkmış oldu. Kazak Hanlığı sınırlarını doğu yönünde genişletmek için Ebu’l-Hayr Hanlığı ile mücadeleye devam etti. Bu dönemde Ebu’l-Hayr Han’ın yerine han olan Şeybani Han ile Kazak Hanlığı arasında uzun süre mücadele başlamıştır ve sonucunda Şeybani Han güç kaybetti. Şeybani Han’ın ölümünden sonra Sırderya boyundaki şehirlerin kontrolü Kasım Han’ın eline geçti. Sayıları 1 milyona ulaşan, aynı Türk dilini konuşan ve geçim kaynağı hayvancılık olan Kazakları Kasım Han kendi siyasî otoritesi etrafında birleştirmeyi basardı. Kasım Han zamanında Kuzey komşusu Nogay Hanlığı iç mücadeleler yüzünden zayıfladığından Nogay Hanlığı’ndan bir grup halk ta Kazak Hanlığı’na katıldı. Bu dönem Kazak Hanlığı’nın en güçlü dönemi olmuştur. Haknazar Han zamanında kuzeyde Nogay Hanlığı zayıfladığından dolayı bir kısım halk Kazak topraklarına göç etti. 1550’li yılların sonunda Sırderya boyundaki ticaret merkezlerini almak için uğraşan Haknazar Han, Kazak siyasi birliğini yeniden sağladı. Haknazar Han’ın ölümünden sonra yerine Tevekkel Han, han oldu. Onun zamanında Buhara Hanlığı ile savaşılarak Türkistan(Yesi), Taşkent ve Semerkand şehirleri ele geçirildi. Tevekkel Han, Buhara Hanlığı ile yaptığı mücadelede destek alabilmek için Rusya ve İran ile de işbirliği kurmaya çalıştı. Aynı dönemde Tevekkel, Özbeklerle yaptığı savaşta yaralandı ve 1599 yılında öldü. Tevekkel’in ölümünden sonra yerine halefi Esim Han (1599-1640) geçti. Esim Han dönemi karışıklıklar ve Kazakistan’a saldıran Kalmuklarla mücadeleyle geçti. Esim Han’dan sonra Tavke Han zamanlarında da Kalmuklarla mücadele devam etmiş ama 150 Kazak SSR Tarihı, a. g. e, s. 259-260. 67 Kazakistan’ın Kalmuklar tarafından işgali engellenememiştir. Komşu ülkelerle iyi ilişkiler kurmak için elçiler yollayan Tavke Han’ın, iktidarının belirgin özelliklerinden birisi de adet ve kanunların sistematik bir şekilde tespit edilmesidir. Tavke Han Kazakların bütün adet ve hukuk sistemlerin bir araya getirerek “Ceti Cargı” adı verilen kanun külliyatını hazırlattı. Tavke Han’ın ölümünden sonra yerine geçen Bolat Han’la Küçük Cüz Han’ı Ebu’l Hayr Han arasında ihtilaf çıktı. Ebu’l Hayr Han, Bolat Han’ın hükümranlığını tanımak istemediğinden 1718’de Küçük Cüz’ün bağımsızlığını ilan etti. Daha sonra 1731 yılı resmî olarak Kazak Hanlığı üç büyük hanlığa parçalanmıştır. Böylece 1456 yılında kurulan Kazak Hanlığı kendine has medeni kültürün oluşturdu. Kazak Hanlığı göçebe medeniyetinin en yüksek tepesine çıkmıştır dersek abartmış değiliz. Şimdi Kazak Hanlığı’nın medeniyetinden bağseteceyiz. 68 II. BÖLÜM KAZAK HANLIĞI’NIN KÜLTÜR VE MEDENİYETİ Bu bölümde Kazak Hanlığı’nın yaşadığı dönemdeki kendine has göçebe kültür ve medeniyetinden bahsedeceğiz. Kazak Hanlığı eski Türk Kağanlığından başlayıp, Altın Orda İmparatorluğuna kadar ki dönemlerde çok yönlü, çok kültürlü bir süreç geçirerek sentezleşti ve ortaya dönemin siyasî, kültürel ihtiyaçlarını karşılayacak bir medeniyet çıkardı. Şimdi bu bölümde Kazakların devlet sisteminden başlayarak, ordu, yargı, devlet kurumları, Kazak Hanlığı’nın dönemine ait olan ekonomik ve sosyal hayatları ele alınacaktır. Ayrıca Kazakların dinî tutumlarından da söz edilecektir. 2.1. Devlet Sistemi Kazak Hanlığı’nın başında bütün sultanların bağlı bulunduğu bir han bulunmakta idi. Kazak Hanları bu sultanlar arasından seçilirdi. Han seçimine sultanlarla birlikte beyler de katılırdı. Hanın danışma mercii niteliğindeki sultanların ve beylerin katıldığı “Kenges-(divan)” savaş, diplomatik sorunlar ve arazi anlaşmazlıkları gibi önemli konularda karar alınacağı zaman toplanırdı. Bütün ülke hanın malı sayılırdı. Hanın hükümdarlığı ömür boyu sürer ve tahtı yakınlarına miras yoluyla geçerdi. Miras hakkı önce kardeşlere sonra çocuklara daha sonra erkek ve kız kardeş çocuklarına ait idi. Geleneklere göre gerekli koşulları taşıyan taht varisi sultanların ve beylerin kurultayında han seçilirdi.151 Hanlara devlet yönetiminde sultanlar yardım etmekteydi. Hukukî olarak birçok yetkileri olan sultanların, hanlık tahtına seçilebilme hakkı vardı. Sultanlardan sonra yetkili kişiler ise “Bey-(Biy)”lerdi. Beyler kabile ve boyları yönetirlerdi. En ünlü beyler hanın yanındaki “Beyler İstişare Kuruluna” üye idiler. Beylerin aynı zamanda ordu komutanlığı ve mahkeme hâkimliği görevleri de bulunmakta idi.152 151 152 Kazakistan Tarihi, II, 276-277. İsmail, Z, a. g. e, s. 55. 69 Hanların ve sultanların kendilerine bağlı sürekli savaşa hazır durumda olan askerî birlikleri vardı. Bu birlikler aynı zamanda vergi toplamakla da yükümlüydüler. Bu birliklerin dışında her boyun kendisine ait askerî birliği bulunmaktaydı. Her birliğin kendi sancağı ve “Uran” denilen savaşa çağrı nidası vardı. Genel ordu belli miktardaki bu tür birliklerden oluşurdu. Ordunun başkomutanı olarak han savaş ilan etmek ve barış yapmak hakkına sahipti.153 Halkın yaptığı tarım ve hayvancılık faaliyetlerinden alınan vergiler ile askerî seferlerden elde edilen ganimetler hanların başlıca gelirlerini teşkil etmekteydi. Halktan alınacak vergilerin oranını hanlar geleneksel hukuka dayanarak belirlemekteydiler.154 2.1.1. Ordu Askeri geleneklerin göçebe halkı için rolü çok büyüktü. Askerî görev onların en önemli ve ortak görevlerinden biriydi. Aslında bozkır halkı tamamen silahlanmış bir toplum idi. XVI asrın İngiliz gezgini ve diplomatı Aral bölgesinin göçebeleri için ”avlanmaya veya eğlenceye, hiçbir zaman yay, ok, kılıç olmadan çıkmaz”- demişti. Silahlanmak bir avcının yasal hakkı olmasıyla beraber, zorunluluğu idi. Mesela halk toplantılarında silahsız erkeğe söz hakkı verilmemiş, hatta onlara yaşça küçük olanlar bile yer vermezmiş. Göçebe Kazaklarda daima kalıcı asker yoktu, ancak ihtiyaç olduğu vakit soydaş taifesinden oluşan ordu toplanırdı. Soydaşlardan oluşan bağımsız askerî kışlalar olurdu. Onu soy lideri yönetir. Her bir ordunun kendine ait bayrağı ve marşı olurdu. Böyle bağımsız askeri birlikler milletin askerini savunma gücünü oluşturdu. Millet lideri aynı zamanda askeri de yönetirdi. Askerin komutanlığını han yapardı, savaşlarda cengâverleri direkt kendi yönetip, zorluk ve tehlikeleri beraber yaşardı. Kazak hükümdarı acil durumlarda 300-400 bin asker toplayabiliyordu.155 Mesela Ruzbehan’nın dediğine göre Kazakların ağa hanı Burunduk Kazak milletinin her bir tarafına: “saldırı için ata konun” dediğinde anında dört bin bahadır gelirmiş. Babur’un (1483-1530) malumatlarına baktığımızda, Burundığın mirasçısı Kasım Han’ın yaklaşık 300 bin askeri olduğu söylenir. Aslına bakarsak hiçbir Kazak 153 Magauin, M, a. g. e, s.186. Kazak SSR Tarihi, a. g. e, II, 348. 155 Kazakistan Tarihi, II, 470. 154 70 hanının emrinde bu kadar çok asker olmamıştır. İstatistik araştırması asker dairesindeki cengâver sayısının ortalama 30-50 bin olduğunu gösteriyor. Askeri seferlerde kazak hanları ordusunu güçlendirmek için çevre köylerden destek isteyerek hareket etmiştir. Burunduk Han onun bu ricasını yerine getirmek için onunla Sozak vilayetine yola çıkmış, Sozak ve Karakurum adamlarından “yaya ve atlı asker” oluşturup, onları büyük asker ordusuyla birleştirip, Şaybani Han’a saldırmıştı. Başka malumatlara göre Tevekkel Han’ın 1598’deki Maveraünehr saldırısında onun asker ordusunda Kazaklardan başka “Taşkent’le Türkistan sultanları, Kırgızlarla Kıpçakların” olduğu söylenir. Kazak hanlığının bu seferindeki asker sayısı 90-100 bin civarındaydı.156 Kazakların ana silahı yay ve kılıç olmuştur. Cengâverlerin silahlarının türleri yarım ay şeklindeki uzun saplı balta, topuz, ağır topuz, çift başlı topuzdur. Mesela Şeybanî toplumunun, Deşti Kıpçak sultanının harpteki hali şöyle tarif edilir. “Gövdesinde gök renginde zırh, başında güneş parıltılı başlığı, belinde kuşak, kuşağında kılıç”. Kazaklar silahları kendileri yapmış, hazırlamıştır. Onlar oku kayın ağacından, yay telini koyun bağırsağından, ok uçlarının kılıflarını koyun derisinden yapmışlar, kurşun sıkan tüfekleri az kullanmışlar, fakat kurşun hazırlamayı iyi bilmişlerdir.157 Göçebelerin mecburi silahı cengâver bayrağı olmuştur. Bu bayrağın en az iki vazifesi var: onlar önemli ve kutsal sembol, çatışmada askerî yönetmenin en verimli silahı. Her bir soyun, her bir milletin sultanının ve elbette her bir hanın kendine özel bayrağı olmuştur. Yerleşmiş geleneklerine göre bir han bayrağının sayısı dokuza ulaşabilmiştir. “Tokuz Tulı Han” (dokuz bayraklı han) denildiğinde onun şanı, şöhreti anlaşılırdı. Bayrak sadece iktidar nişanı değil, aynı zamanda komutan ve askerlerin cengâverlik şanı ve namusu idi. Ana bayrak barış zamanında milletin kutsal emaneti olarak saklanır, sadece savaş zamanında çıkarılır. Harp zamanında bu bayraklar silahtara veya hanlara emanet edilirdi. Bayrağı özel kuvvet askerleri beklerdi. Harp esnasında bayrağı ele geçirmek için şiddetli mücadele verilirdi. 156 157 Kazakistan, Tarihi, II, 471. Valihanov, Ç, a. g. e. s. 28. 71 Bayrak taşıyan cengâverin ölmesi, cengâverlerin kargaşasına sebep olurdu, bayrağın yere düşmesi veya kaybolması ise mağlubiyet demekti.158 Göçebelerin askeri hayatında kendine has bazı farklılıkları vardı. Göçebe çobanlar komşu çiftçilere yapacağı yolculuğunu genelde sonbahar otlağından sonra yapardı. Çünkü binecekleri atların sağlıklı ve güçlü, uzun oyla dayanıklı zamanları idi. Çiftçiler ise hasat zamanından sonra yaparmış. Savaşa çağrıldığında her bir cengâver en az iki at ve silahlarıyla çıkmak zorundaydı. Step göçebelerinin hafif atlı askerleri hızlı hareket etmesiyle fark ediliyordu ve her zaman ve her yerde onlar saldırı için büyük güçleri toplayabiliyordu. Savaşa dikkatlice hazırlanılırdı; atlarına yem verir, onların yelelerini tarar, kılıçları ile mızraklarını bileyerek, yayları ile oklarını gözden geçirdi, askerlik belgelerini hazırlardı. Savaşa girmeden önce cengâverler atlarına örtü örterek, kendileri zırh giyerdi. Kendi tarafındakileri ile karşı tarafa fark edebilmesi için kollarına (bileklerine) kendi bayrak renginden kumaş bağlarlardı. Savaş esnasında bayrak tutan asker en büyük bayrağı kaldırarak askerlerin düşmanlara cengâverlik tertiple (şartla) girmelerini sağlardı. İlk önce iki taraftan “Dangtı Maydanga” (şanlı meydana) şöhretli Alpler (yiğit, kahramanlar) teke-tek çıkmışlar. Bahadırların teke-teklerinden sonra askerlerin deniz gibi karşı karşıya iki taraf birbirine saldırırdı.159. Kaynaklarda göçebe Türk taifeleri ile halklarının askerî hüneri hakkındaki malumatlar pek çoktur. Şöyle bir misal verelim. Eğer asker başılar belli bir durumda düşman ile atlı askerler savaşmayı doğru görürse, askerlere ihtiyaca göre atlarını kemerlerine bağlayarak, düşmana okları yağmur gibi yağdırarak, mızrakla saldırıp, onların yoluna engel olmaya çalışmıştır. Eğer karşı taraf aniden saldırıp, asker safını düzeltmek mümkün olmazsa, kanatlarını toplayarak daire yapmaya çalışırlar, sonra mücadele ederek “Moğol örfünce” daire içindeki daireye geçiyorlar. Deşti Kıpçak göçebeleri saldırıda Tulgane veya Tulgamış usulünü kullanmışlar. Bu usulün, ikisi de 158 159 Kabdildinov, Z, a. g. e, s.181. Sabırhanov, A, Ulu Betburus, Almatı, 1981, s. 24. 72 Türklerin etrafını çevirmek, döndürmek, kandırmak, kafasını karıştırmak manasındaki “tulğamak” sözünden çıkmıştır.160 Babur kendi eserinde savaş taktiğini uygulamada Deşti Kıpçak göçebe Özbeklerinin “çatışmadaki büyük ustalığı” diye sıfatlar ve onu detaylı olarak anlatır. Babur’un 1501 yılı Şeybani Han’la olan çatışmayı sıfatlamasından kısa bir örnek: “Karşılaş (düşman) iki asker safı birbirine yaklaştığında, diye yazar. Babur, Şaybani Han askerinin sağ tarafındakiler benim sol tarafımdan dolanıp, bize arka taraftan saldırdı. “O arada ben onlara döndüğümde, bizim ön saf… sağ tarafıma geldi.” “Bizim ön sol sağ tarafta kaldığından, bizim önümüz korumasız kaldı. Düşman askerleri bize hem önden, hem arkadan saldırmaya, ok atmaya başladı.” Babur, Kıpçakların savaşı onların yanıltma taktiğiyle biterdi diyor.161 Böylece yaverlerin hepsi beraber ok atıp, atlarını hızlı bir şekilde durdururlar; geri çekildiklerinde tekrar hızlı bir şekilde koşarlardı. Askeri kahramanlık büyük saygı, hürmet ile karşılanmış”, daha çok baş kesip, kan döken adam göçebe memlekette genel saygı görmüştür. Savaştaki kahramanca hareket ve özel taktik uygulayarak korkmadan, göğsünü gere gere düşman karşısında durana “Bahadır” adı verilmiştir. Savaş meydanında cesur hareketleriyle göze görünenlere, XI. asırdaki malumatlardaki gibi, “Tolıbahadır” yani (tam kahraman) ünvanı verilmiştir. Batır sözü kahraman adamların kendi ismine eklenerek söylenmiştir. Göçebe halkının herhangi bir kahraman cengâveri bu unvanı alabilirdi. Kazan hanı Tavke’nin özel mührüne bakıldığında onun batır unvanını aldığı anlaşılır. Batırların kahramanlıklarını şairlerle, âşıklar methetmiştir.162 Görüldüğü gibi Kazak Hanlığı’nın askerî geleneği eski göçebe Türk Kağanlıklardan Altın Orda İmparatorluğundan alan tecrübeler neticesinde kendine has göçebe askerî medeniyetini oluşturmuştur. Çünkü o dönemde sürekli göç, sürekli yer değiştirme, yılın dört mevsimi bir yerden bir yere göçme nedenlerinden dolayı bir arada ordu tutma zor oluyordu. Göçebe askerî medeniyetinin bir özelliği de göçebe insanının her biri kendisini asker adamı olarak düşünmesidir. Kılıç, mızrak tutabilen 160 Sabırhanov, A, a. g. e, s. 56. Babır, Zahiraddin M, Baburname, Almatı, 1990, s.146. 162 Babır, Z, a. g. e, s.151. 161 73 her insanın evinin yanında her zaman bir at hazır bulunuyordu. Eğer ani bir saldırı olduğu sırada “attan, attan, attan” diyorlardı. Bu sözü işiten herkez düşmanın saldırdığını anlardı ve atlarına koşarak, kendi birliğine katılırdı. Böylece bir anda düşmanına karşı savunmaya hazır bulunuyordu. 2.1.2. Yargı Kazaklar’ın hukuk anlayışı ile ilgili önemli adımlar XVI. yüzyılda atılmıştır. Bu hukuk yaklaşık olarak 16-19. yüzyıllar arasında Kazaklar arasında merî olan hukuktur. Kazak hukuku önemli ölçüde Yasa’dan etkilenmiştir. Bununla birlikte Yasa ile o devredeki Kazak toplumunu yönetmek mümkün değildi. Üstelik İslâmiyet’in Kazaklar arasında yayılışını da göz önünde tutacak olursak, İslâmî bir takım hükümlerin Kazak hukukunda yer aldığını da görebileceğiz. Kazaklardaki en yüksek makam olan hanlık makamının hukukî durumundan başlayarak konuyu incelememiz uygun olacaktır. Han, en üst iktidar sahibi olan insan konumundadır. Hanın çeşitli görevlerinin yanında toplum bireylerinin uyması gereken emirleri ve yasaları çıkarma hakkı da hana aitti. Bu hak toplumun mevcut yapısını ve düzenini koruma görevinin gereğidir. Burada bu, muhtemelen şu anlama gelmektedir. Gençlerin yaşlılara itaat etmesi, tebaanın reislerine saygı göstermesi, reislerin de tebaaya karşı yükümlülüklerini yerine getirmesidir.163 Kazaklar’ın bozkır geleneklerini muhafaza ettiklerini ve Cengiz soyundan gelenlerin tesbit edilmiş haklarına karşı çıkmadıklarını görebiliyoruz. Sultanların Kazak toplumu içinde elde ettikleri siyasî önem, kaçınılmaz olarak tüm sultanlar için toplumun diğer üyeleri önünde hukuk prensibine dönüştürülen bir dizi imtiyazları getirmiştir. Bu özel imtiyazlar, özellikle hanlıkta mevcut olan yasa uyarınca, aynı suç için farklı sosyal tabakalardan gelen insanların farklı şekilde cezalandırılmasında kendini göstermiştir. Ceti Cargı’nın (anayasanın adı) hükümlerinden birine göre, “Sultanı ve hocayı kim öldürürse, yedi kişilik diyet ödeyecek, sultana veya hocaya sözle yapılan 163 Alpargu, M, “Türkistan Hanlıkları”, Genel Türk Tarihi, Ankara, 2002, V, 299. 74 hakaretin karşılığı dokuz hayvan, dayak atılmasının cezası ise yirmi yedi hayvan bedelinde olacaktır.” Sultanların diğer imtiyazlarından biri de bedenî cezaya çarptırılmamaları ve yargıya çıkarılmamaları idi. Cengiz soyundan gelenleri yalnızca en kıdemli sultan veya han yargılayabilirdi.164 Geleneksel hukuk açısından yargılama hakkı ve yeterliliğine sahip bulunduğu düşünülen biylerin durumu da önemliydi. Kazak uluslarındaki biyler bazı özel haklara sahipti. Yönetimleri altında bulunan topluluklar bakımından han hariç tutulacak olursa sadece biyler “Ceti Cargı” uyarınca yargı egemenliğine sahiptiler. Ceti Cargı’nın bugün tüm bilinen kayıtlarının soy ve boy önderlerinin sözlerinden oluştuğu görülmektedir.165 Biylerin altında ise yasal işleri gayri resmî bir şekilde yürüten aksakallar yer almaktaydı. Kazaklar’da ceza hukuku ile ilgili başlıca hususları şu biçimde özetlemek mümkündür. Cezalar içerisinde ölüme kadar uzanan çeşitlilik görülmektedir. Hapis cezası ile ilgili herhangi bir uygulama bulunmamaktadır. Zaten bu hapis cezasının uygulanabilmesi de bozkırda son derece güç hatta imkânsızdır. Cezalar arasında tazminat cezası bulunmaktadır. Cinayetin işlenmesi durumunda tazminat ödenmesi zorunluluğu ortaya çıkmaktadır. Bu tazminatın ödenmesi konusunda cinayeti işleyen kişinin akrabalarının da yardımcı olması zorunluluğu bulunmaktaydı. Bu tür tazminatın ödenmesi ve olaya akrabaların dâhil olması, bir soyun, üyesini kaybeden diğer soya tazminat vereceği anlamına geliyordu. Zarar gören aileye verilen tazminat, akrabalar arasında dağıtılırdı. Öldürülenin soyu bu miktarın yarısını alır ve bunu soy içindeki yaşlı kişiler arasında dağıtırdı. Diğer yarısı yeniden bölünür, öldürülenin uzak akrabalarına da bir miktar verilirdi. Ne kadar verileceğini maktulün yakınlarının tespit etmelerine rağmen hiç verilmemesi söz konusu olmazdı. Uzak bir akraba toplumun yaşlı kişilerine başvurarak, pay isteyebilir ve kendisine de bu tazminattan pay verilirdi. Geriye kalan miktar ise kurbanın oğulları arasında pay edilirdi.166 164 Sultanov, T, a. g. e, s. 94-95. Sultanov, T, a. g. e, s. 102. 166 Alpargu, M, “Türkistan Hanlıkları” a. g. e, s. 300. 165 75 2.1.2.1. Kasım Han’ın Kaska Yolu Kasım Han’ın Kaska Yolu, Kazak halkının Hanlık devrindeki geleneksel yapıdaki hukukların toplamıdır. Kasım Han, bunları hanlık döneminde halk idaresinde uygulamıştır. Kasım Han, memleketin toplum hayatında ayrıcalık olmaması için birçok göçebe hayatına uygun kanunlar oluşturdu. Bu kanun, bu güne kadar ağızdan ağza ulaşarak gelmiştir ve yazılı şekli yoktur. Bu kanunun böyle Kasım Han’ın Kaska Yolu olarak adlandırılmasının bir nedeni eskiden beri göçebe hayatına ilgili uyuşmayan kanunları atıp, yerine dönemine layık yeni hukukî kanunları oluşturmasından kaynaklanmıştır.167 Kasım Han, bu kanunu hanlığın idare sistemine oturtarak neticesinde kuvvetli, merkezi bir otorite oluşturarak halkın bir hanlığa bağlı olmasını sağladı. Margulan’ın dediğine göre o kanun memleketin siyasi durumunun gerginliğinden ortaya çıkmıştır. Bu kanun, sözü geçen söz ustaları ile kendi döneminin bilginlerinin desteğiyle halkın eskiden tutunan “yargı” kanununu güçlendirmiştir. Son zamanlardaki ilmî araştırmalara göre bu kanuna aşağıdaki kurallar ilave edilmiştir: 1. Mülk kanunu (yer davası, mal-mülk davası) 2. Ceza (suç) kanunu (kişi öldürmek, soygunluk, saldırı yapmak, hırsızlık yapmak) 3. Askerî kanun (silahlı asker vazifesi, kışlayı silahlandırmak, er hakkı, at hakkı) 4. Elçilik (usta vecizlik, uluslararası ilişkideki nezaketlik, edeplilik, siyasî öngörüşlülük) 5. Halkçılık kanunu (cömertlik etmek, yemek, düğün, bayram ve eğlence kuralları, at yarışı, ödül kanunları, yüzbaşı, binbaşı, tümenbaşı) 167 Margulan, A, “Kasım hanın Kaska Colu”, Kazak Sobet Ensiklopediyası Almatı, 1984, VI, 542. 76 İşte bu kanunların uygulanması Kazak Hanlığı’nı kendi dönemindeki en kuvvetli devlete dönüştürdü.168 2.1.2.2. Esim Han’ın Eski Yolu Esim Han’ın eski yolu geleneksel Kazak toplumunun adet-desturlar kanunlarının toplamasıdır. Bu kanun, “Kasım Han’ın Kaska Yolu” kanunlarına tekrar uygulayarak yeni bir isim kazandı. İlk önce bu kanunu askerler için kullandı ve sonra halk arasında uygulamaya başladı. Esim Han döneminde konargöçer hayata ilgili meseleleri çözmede, ferdi insanların suç işleminde, askeri ve aile hayatında ata-baba yolu (yani eski geleneksel yargı) ön plana çıktı. Esim Han asırlar süren geleneksel hukuku ve göçebe hayatının değişmez geleneğine dönüşen sosyal-ekonomik adetleri bir araya getirerek sınıflaştırdı. Bu nedenle halk bu kanunu “Esim Han’ın Eski Yolu” diye adlandırdı. Davaları çözmede, hüküm vermede beyler ile kadıların bu kanunları iyi bilmeleri gerekti.169 B. J. Kuandıkov tarihi kaynakları inceleyerek, “eski yolda” o dönemdeki Kazak Hanlığı’nın kanunlarını şu şekilde yaptığını söylemektedir: 1. Halk düzeni ile ilgili gelenekler (han fermanı, bahadır, hâkim işi, bey mertebesi). 2. Bedel verme gelenekleri (sanat bedeli, kan davası (öldürülen kimsenin kan hakkı), ve bedel işin çözme meseleleri). 3. Dul kadın ve yetime ilgili gelenekler ( amengerlik170 ve dul kadın davasını çözme yolu). 4. Ceza koyma gelenekleri (can cezası, mal cezası, ar, namus cezası ve cezaları uygulama düzeni). Bu geleneksel kanunlar o dönemdeki “beyler meclisinde” incelenerek kabul edilmiştir.171 168 Margulan, A, a. g. e, s. 542; Kuandıkov B C, “Kasım Hannın Jolunan Esimge Deyin” Kazaktın Ata Zandar, Almatı, 2004, IV, 139. 169 Kazak Tarihi, Taraz, 2009, s. 94. 170 Dul kalan bir kadını ölen kocasının kardeşi veya yakınlarından birisi ile evlendirme geleneği. 171 Kuandıkov, B. C, a. g. e, s. 139-140. 77 2.1.2.3. Yedi Yarğı Kazak Hanlığı’nın ilk dönemlerinde devlet geleneksel hukuka göre yönetilirken XVII. yüzyılın sonunda Tavke Han zamanında geleneksel hukuk ile Şer’î hukuk birleştirilerek “Ceti Cargı” adı altında yeni bir hukuk sistemi oluşturuldu. “Ceti Cargı” Kazakların o zamana kadar kullandıkları hukuk kurallarını içermekle beraber birçok yeniliğin de getirildiği bir nevi idare hukukuydu. “Yedi ferman” anlamına gelen kanunlar, ağızdan ağza nakledilerek son dönemlere kadar ulaşmıştır.172 ” Ceti Cargı” mal-mülk davası ve medeni hukuk ilgili esaslar yanında İslâm dininin korunması için getirilen cezai tedbirleri de içermekte idi. Bu anayasnın maddelerinden bazıları şunlardır: 1. Allah’a dil uzatan adam (eğer yedi şahit varsa) taşlanarak öldürülür. 2. Kâfir olan kişinin malına ve mülküne el konulur. Yasadığı yerden sürülür. 3. Hırsızlık, zalimlik yapan ve insanları öldüren kişiler, ölüm cezası ile cezalandırılır. Cezalandırılan kişi eğer kan parası verirse cezası hafifletilir. 4. Karısına haksızlık yapan veya ona hakaret eden kişi para cezasına çarptırılır. 5. Bir kadına tecavüz eden bir kişi, bir kişiyi öldürenle aynı cezaya çarptırılır.173 Ceti Cargı’nın ilan edilmesine üç Kazak cüzünün temsilcilerinin de katıldığı göz önünde bulundurulursa kanunların ortaya koyduğu hukuk normlarının sadece belli cüzlere değil Kazak Hanlığı’nın tamamına yönelik olduğu anlaşılmaktadır. Bu kanunlar Kazak toplumunda XIX. yüzyılın ortalarına kadar sosyal hayata dair meselelerin düzenlenmesinde etkili olmuştur.174 172 Mamırulı, Kömen, Kazak Tarihi, Almatı, 1995, s. 55-56. 173 Rustemov, L, Ceti Cargı, Almatı, 1992, s. 55. Klaştornıy, S. G; Sultanov, T, Kazakstan, Letopis Trekh Tısyaçletiy, Almatı 1992, s. 355. 174 78 2.2.2.4. Beyler, Beyler Mahkemesi ve Onların Kazak Sosyal Hayatındaki Rolü XIX. yüzyılın ilk dönemine kadar Kazakların kendilerine has Ananeli Beyler Mahkemesi vardı. O göçmen ve yarı göçmen hayat adetlerine uygundu. Rusya, Kazakistan bölgesine vatandaşlık ve askerî mahkeme sistemine geçirene kadar ananeli mahkeme sistemi vardı. O, suç, mal mülk, aile içi düzen bozma ve suç çeşitlerine bakıyor ve toplumun hukuk hayatını düzenliyordu.175 Kazak toplumunda beyler makamına, zenginliğine göre seçilmemiştir. Bey hizmeti babadan oğula miras olarak da bırakılmıyordu. Bey olacak insanda birkaç özellik bulunması gerekiyordu. Beyin ilk önce Kazak ananeli adet hukukunu iyi bilmesi lazım. Mesela “Kasım hanın kaska yolunu”, “Esim hanın eski yolunu” “Tavke hanın yeti yargısını” ezbere bilmesi gerekir. İkinci olarak, bey unvanına aday olanın belağatı ve atasözlerini iyi bilmesi gerekir. Üçüncüsü adil olması ve kimseye torpil geçmemesi şarttır. Bazen beylerin oğlu da kendinde bulunan niteliklerine göre bey olabilirdi. Fakat böyle durumlar çok nadir idi. Kendi otoritesine leke oluşturan bey mahkeme işine bakma hakkından uzaklaştırılıyordu. Halkın ona müracaat etmeme hususunda onun bey unvanı da bitiyordu.176 Kendi oğlunun bey olabilecek vasıflara sahip olduğunu gören anne baba onun dürüst olmasına çaba sarf etmiştir. Onu genç yaşta şöhretli beylerin yaverleri sırasına vermeye çalışırlar, öylece çocuk genç yaştan step mahkemesi beyliğinin ince taraflarını iyice öğrenmeye başlardı. Gelecekte bey, olmak isteyen genç, suç işlerine bakan mahkeme süreçlerine de devamlı katılıyordu. Mahkeme, davacının isteği veya han ile sultanların katılımı ile başlatılıyordu. Ananeye uygun kadim (eski) desturlar sıkı tutuluyordu. Mesela, belli bir beyin beylik yapmasını seçmek için mahkemeye katılanlar onun önüne kamçı atıyordu. Beyler 175 176 Kabdildinov, Z. a. g. e, s. 92. Valihanov, Ç, a. g. e, s. 93. 79 mahkemesi en küçük tertip bozmaktan başlayarak en ağır suç sayılan insan öldürmeye kadar bütün suçlulara bakıyordu.177 Beyler mahkemesinde davalar adil idare yapma prensibi ile yapılıyordu. Bey adil, hem zeki, Ayteke Beyin dediği gibi “doğru söze durabilen, başkanın sözünü durdurabilen” dahi (bilge) olması lazımdır. Beyler Kazak halkının birliğini, kendi aralarında iyi anlaşmalarını güçlendirerek münakaşaları bir şekilde çözmüşlerdir. Beyler mahkemesi sözlü herkesin düşüncelerini belirtmek amacıyla yaptıkları kısa konuşma şeklinde geçiyordu. Şahitlerden ifade alıyorlardı. Beyler mahkemesinin bir iyi tarafı da mahkeme halkın gözü önünde açık oluyordu, ona herkes istediği kadar katılabiliyordu.178 İki bey tartıştığında genel hükmü çıkarmak için Töbebey seçilirdi. Bey mahkemesinin kararını sultanlarla başçavuşlar verirdi. Beylerin haksız kararına karşı çıkmak gibi olaylara çok nadir rastlanırdı. Bey yanlış hüküm verdiğinde kendi itibarını sarsar ve Bey unvanından olurdu. Beyler kendi özverili çalışmaları için “bey üstünlüğü” adlı mükâfat alırdı. Bu mükâfatın değeri çatışmadan sonra elde edilen malın onda biri yapıyordu. XVIII. Asırda devlete ve topluma önemli hizmeti ve güçlü hatipliği yönüyle Kazakistan tarihinde silinmez iz bırakan ünlü beyler oldu.179 2. Şahitler: Zanlının suçlu veya suçsuz olduğunu ispatlamak için en az 2-4 itibarlı kişinin şahitliği gerekirdi. Bu şekilde şahitlik olmadığı takdirde adil sayılan insanların yemin içme merasimi kullanılırdı. Hanımların, ev hizmetçileri ve kölelerin ve çocukların şahitliği ve yemin içmeleri geçerli sayılmamıştır. Kötü ahlaklı insanlar da şahitlik edemiyordu. Daha önceden yalancı şahitlik yaptığı belli olan insanların da şahitlik hakkı yoktu.180 Şahitler özel insanlar veya yüzbaşı tarafından aldırılırdı. Yüzbaşıların hizmet hakkı suçlunun hesabından kesilirdi. Sultanlarla, otorite sayılan insanların şahitliği yeminsiz kabul edildi.181 177 Kabdildinov, Z, a. g. e, s. 93. Kabdildinov, Z, a. g. e, s. 94. 179 Valihanov, Ç, a. g. e, s. 93. 180 Sultanıv, T, a. g. e, s. 137. 181 Rustemov, L, a. g. e, s. 57. 178 80 3. Yemin Etmek: Beyler mahkemesinin daha bir iyi tarafı zanlı suçunun ispatı yetersiz olduğunda meşveret üyelerinden yardım alınmıştır. Meşveret üyeleri zanlıyı iyi tanırdı veya onunla aynı kabileden idi. Onlar adil kararlar vereceklerine yemin içerek, mahkeme karşısındaki zanlıyı ne karalar ne de aklardı. Meşveret üyelerinin sayısı davanın karışıklığına göre değişirdi. Mahkeme içinde yalan söylememek, yalan şahitlik yapmamak için yemin edilirdi. Yemin etme merasimi davacı, davalı ve şahitlere aynı uygulanırdı. Yemin etme merasimi için yüksek bir tepe, ata-baba türbesi ya da göl veya ırmak kenarı seçilirdi. Mahkemeye sevk edilen adam takriben şöyle yemin ederdi: “Eğer ben yalan şahitlik edecek olsam, o zaman benim cezamı Allah versin, iki cihanda da Günyüzü göstermesin, çocuklarımın ve malımın hayrını göstermesin”. Yemin ietmenin ikinci türü tüfek öpme idi. Üçüncü türü de elinde Kur’an-ı Kerim’le ata-baba mezarını üç kez dönerek yemin etmekti. 4. Ceza Türleri: sürgün etmek, ceza vermek, hak ödetmek, sille vurmak ve ölüm (infaz) cezası. Fakat ölüm cezası çok nadir kullanılırdı. Hapisle mahkum etmek hiç olmamıştır. Suçlunun akrabaları ve aynı kabileden olan uzaktan akrabaları onunla görüşmekten sakınırlardı. Genelde şehirden sürülen suçlular gözden ırak yerlere yerleşirdi. Suç işlemekle suçlanan ve suçu ispatlanan suçlular cezasını çeker yahut hakkı neyse onu öderdi. Davalı davacıyla anlaşabilirse bu ödemeyle kurtulabilir. Fakat ağır suç işleyenler “dokuz” öderdi. Bir dokuz = 3 deve, 3 sığır, 3 koyun. Hırsızlık yapanın cezası 3 dokuzdur.182 Adam öldürme veya fiziki zarar vererek sakat bırakmak suçuna da hak ödenirdi. Adam öldüren ölüm cezasına da çarptırılırdı. Fakat anlaşmaya bağlı hak ödeyerek bu ölüm cezasından kurtulabilirdi. Hak ödeyerek cezasını çeken suçludan öç almaya müsaade edilmezdi. Hak ödemenin şartı ve zamanını iki taraf sıkı anlaşmayla belirlerdi. Erkek adam öldürene 1000 koyun veya 100 at veya 50 deve hak ödettirilirdi. Kadın öldüren bunun yarısı kadar öderdi. Kocasını öldüren kadının da hak ödeyerek ölüm cezasından kurtulması mümkün idi. Fakat bunun için kocasının akrabalarının buna razı olmaları şart sayılırdı. Eğer kişi kendisinin tecavüz 182 Sozakbaev, S, Tauke Hannın Ceti Carğısı, Almatı, 1994, s. 16. 81 ettiği kıza başlık parası verir de onunla evlenirse hem ölüm cezasından hem hak ödemekten kurtulurdu.183 Eğer birisi nefsi müdafaa ile birisini öldürürse ve şahidi de varsa, hakkın yarısını öder, şayet şahidi yoksa ölüm cezası almaz, hakkın tamamını ödeyerek kurtulur. Hakkın yarısını ödeme cezası kasıtsız öldürmelerde uygulanmıştır. Adam öldüren suçluya yardım ve yataklık eden, ölen adamın hakkını kendi öderdi. Hırsızı, dolandırıcıyı veya katili öldüren kimse cezaya çarptırılmazdı. Kazaklar bazı kötü hareket ve hafif suç işleyenleri kamçı veya çıbık ile vurarak cezalandırırdı. Suçlunun cezasının ağırlığı veya hafifliğine bakarak ona vurma sayısı belirlenirdi. Yalan söyleyene de aynı ceza verilirdi. Eğer oğlu babasına kötü laf söyler veya ebeveynlerinden birine şiddet uygularsa, o eşeğe ters olarak bindirilir, boynuna çuval bağlanıp köy köy dolaştırılırdı. Onu görenler iğrençlikle ona tükürür ve linç ederler. Linç etme herkesin gözü önünde olduğundan bu ceza en utanç verici, insan içine bir daha çıkamamak gibi yüz kızartıcı ceza olarak sayılırdı. Birisi kendi dininden çıkıp Hıristiyan dinine girecek olursa o zaman onun bütün sülalesinin malvarlığı yağmalanırdı. Dinini değiştirmek her bir aile, kabile veya toplum için en maskara davranış sayılırdı. Kazak toplumunda intihar eden adam iyi karşılamazdı. İntihar eden adamı mezarlıktan 40 adım ileri defnederlermiş. Onun cenaze namazı kılınmaz, ruhuna yemek verilmez, hatırlama merasimi yapılmazdı.184 XVIII. asırda beyler mahkemesinin kararınca suçlu bulunan ve ölüm cezasına çarptırılan suçlu infaz öncesi han’a bakarak “dat taksır”185 demeye hakkı var. Han da ona “Dat’ın olursa söyle!” derdi. Suçlu en son arzusunu veya isteğini söylerdi. Han her zaman suçlunun en son arzusunu yerine getirirdi. 183 Sozakbaev, S, a. g. e, s. 17. Sozakbaev, S. a. g. e, s. 18-19. 185 Kazaklar arasına “baş kesmek olursa da dil kesmek yoktur” kaidesi vardır. Buna göre ölüme mahkum edilen ya da başka çıkarı kalmayan kişi en son sözü olarak “Dat Taksır” derse ne olursa olsun onun sözüne kulak asmak zorunludur. Eğer “Dat Taksır” dedikten sonra onun sözüne kulak asılmasa han kendi mertebesin kaybedecektir. “Dat” Farsçada istek, adil karar demektir. “Taksır’ın” asıl manası “Efendim Hasreti diyeceğim var” demektir. 184 82 Ölüm cezası suçluyu asma veya iple boğma yöntemiyle gerçekleşirdi. Bu şekilde öldürülen insanları at kuyruğuna bağlar ve köy dışına götürüp bırakırlardı. Allah’ı inkâr edenleri taşlayarak öldürürlerdi. Kendi akrabası ile evlenenler ölüm cezasına çarptırılırdı. Kazakların örfüne ve yasasına göre yedi sülalesine kadar akrabalarla nikâhlanmak yasaktır.186 5. Barımta – (gasp): Bey mahkemesinin sıkça baktığı davaların biri de barımta yani gasptır. Kazak toplumunda birisinin ödemediği borcu için onun malını gasbetmeye barımta denirdi. Mahkeme hükmü yerine getirilmediği takdirde barımta yapılabilirdi. Göçebe halkında otoriter kabile adamları adam öldürmenin hakkını vermeden de giderdi. Onlar bey mahkemesine gitmeyi bile kendileri için ayıp sayardı ve haksız durumda bile mahkemeye çıkmayı reddederlerdi. Böyle durumlarda mağdur kabilenin aksakallıları barımtaya karar verirdi. Böylece suçlu tarafı kendilerine baş eğmeye zorlarlardı. Eğer iki taraf anlaşır ve sözleşirse barımtaya alınan mal geri iade edilirdi. Barımta açık ve gizli şekilde de yapılır. Barımta gizli yapıldığı takdirde malı gasp edenler üç gün içerisinde sahibine haber vermelidir. Haber vermediği takdirde barımta malı hırsızlık yoluyla çalınan mal olarak sayılır. Barımta yapılırken iki taraftan da zarar görenler ve ölenler de olur. Bazen barımtaya bütün taraftarlar katılırdı.187 2.2.3. Devletin İdarî Yapısı Kazak Hanlığı’nın idare yönetiminin nasıl olduğuna bakacak olursak, Kazakların yapılanma forumlarından birisinin ulus olduğu anlaşılmaktadır. Kazak göçebelerinin idarî yapısına asilzadelerden kölelere kadar her türden sosyal grup ve kategorideki insanların bütünü girmektedir. XVI. Yüzyılında toplumun gelişmesinden dolayı idare sistemi de zorlaştı. Halkın yerleşimi esnasında milli idare sistemine ihtiyaç doğdu. Kazak hanlığının idare sistemi kabilelik kısımdan oluşmuştu. Devletin idari kurulumu yedi sınıftan oluşmuştu.188 186 Kabdildinov, Z, a. g. e, s. 95-96. Rustemov, L. a. g. e, s. 71. 188 Alpargu, M, “Türkistan Hanlıkları” a. g. e, s. 294. 187 83 3.2.3.1. Köy Yönetimi Bu Kazak halkının ilk toplum idaresi idi. Bu yönetim kurulu birkaç akraba ailelerden oluşurdu. Köy idarecisine aksakal veya köybaşı (muhtar) denilirdi. Köy idarecisinin otoriter, zeki, tecrübeli ve varlıklı zengin olması gerekiyordu. Onun yapacağı önemli vazifeleri: a) Köylülerin işlerini (ziraat, çift) yönetmek, b) Göçme, taşınma zamanını belirlemek, c) Köyün insan gücünü ve vasıta (taşıt) gücünü yerinde kullanmak, d) Köydeki kargaşaları adil olarak çözmek, e) Yukarıdan gelen emir ve yasaları vaktinde yerine getirmektir.189 2.2.3.2. Ata-Aymak Kazak hanlığının bu kurumu aynı atadan gelenlerin, 7 sülalesine kadar olan birkaç köyden oluşurdu. Ata-Aymak’ı idare eden adam “Aksakal” diye adlandırılırdı. Auılbaşıları (köybaşı) “aksakal” ile danışarak, onun kararını ihmal etmeden yerine getirirdi. Aksakal ata-aymak içinde nikâh ve aile, miras ile hisse vs. meseleleri çözmeye yetkili idi. Yedi ata arasındaki kavgayı tartışma düzenleyip, suçlu tarafı cezalandırırdı.190 2.2.3.3. Ru (kabile) İdaresi Bey on veya onbeş bölgeden oluşmuştur. Boy idare eden idareci boy beyi veya boy başı (reis) diye adlandırırdı. Boyu idareciliği dededen oğula geçiyordu. Boy başı (reis) kendi idaresindeki aksakallar (muhtarları) ile belli zamanlarda bir araya gelerek onlarla istişarede bulunurdu ve yukarıdan gelen emir ve yasaları yerine getirttirirdi, kendisinin boy bölgesinde çıkan kavga ve davaları adil olarak çözemeye 189 190 Babaev, D, Kazakistan Tarihi, Almatı, 1994, s. 52. Babaev, D, a. g. e, s. 53. 84 çalışırdı. Reis bilgili, tecrübeli adam olması gerekti. Onun için boyun kaderi doğrudan reisin zekiliği ile kabiliyetine bağlı idi.191 2.2.3.4. Ulus İdaresi Ulus birkaç boydan oluşurdu. Her ulus kendinden savaş durumunda on binlerce asker çıkabilirdi. Ulusun genel idaresi, dış siyaseti ve sosyal hayatı idaresi ulus sultanı veya hanın elinde idi. Ulus başı han veya sultanlar beyler heyetine dayanıyordu. Beyler büyük heyet ve meclislerde ulusun şerefini korurdu. Ulus idareci memleketin iç-dış durumlarını iyi kavrayan güçlü ve akıl sahibi olması gerekir. Sultanlar genelde hanlar ile aristokratlar ailesinden çıkardı. Çoğu zaman hanlar kendi oğullarını ve akrabalarını uluslara sultan olarak atıyordu.192 2.2.3.5. Cüz (kol) İdaresi) Cüz birkaç ulustan oluşurdu. Onun için Cüzün reisi, hizmeti bey unvanının en yüksek mertebesi. Kazak Cüzleri tahminen XV-XVI. yüzyıllarda taifelerin (kabile) birliği esasında yer durumuna göre oluştu. Ulu cüze ablan, suan, dulat. Jalayır. Sirgeli, sarıüysin, ıstı, aşaktı, şapıraştı, şanışkılı ve kanglı kabileleri girdi. Orta cüz argın, nayman, uak, kerey, kıpşak ve kanırat kabilelerinden oluştu. Küçük cüz’e 12 ata yani 12 kuşak (aday, aşlın, jappas, alim, baybaktı, bariş, maskar, taz, esentemir, ısık, kızılkurt, şerkes); jetiru (tabın, tama, kerderi, kereyt, jagalbaylı, telen, ramadan); Gata Alimylı (Karakesek, karasakal, kete, şekti, törtkara, şömekey) kabilelerinden oluşmuştur. Kazak’ın bu üç cüzü günümüzdeki çok geniş Kazakistan topraklarını dış düşmanlarımızdan korudu. Üç Cüz’ün beyleri memleket meselelerini çözmede han’a yardım ederek akıl fikir vermişler, cüzün beyine Orda Bey demişler.193 2.2.3.6. Hanlık İdaresi Hanlık üç Cüzden oluşuyordu. Kazak hanlığının idaresi Ulu hanın elinde idi. (Türk devrinde kağan deniliyor). Han memleketin dış siyasetini kendi isteği ile idare ederdi. Memleket içindeki konuları sadece beyler çözmemiş, davalar ile ulus sultanları aralarındaki tartışmaları hanın önüne getirmişlerdi. Herhangi davayı han 191 Babaev, D, a. g. e. s. 54. Babaev, D, a. g. e, s. 55. 193 Babaev, D, a. g. e, s. 57. 192 85 katılsın veya katılmasın suçlunun hesabından kesilen mal mülkün %10’u da hana ait olurdu. Başka memleketlerle aradaki elçilik, dünürlük (kız verme, alma) yükümlülük sorumluluk ile anlaşma doğrudan hanın veya ulus sultanının yönetimi ile yapılırdı. Töre (asilzade) sülalesinin davaları han önünde çözülürdü. Kara Kazak oğlunun (herhangi vatandaş) davasını ise rastgele hâkim çözüyordu.194 2.2.3.7. Kurultay (veya Maslihat) Bütün Kazak milletinin meclisidir. Halk zor durumda iken ağır meseleleri tahlil etmek, değerlendirmek için üç cüz’ün büyüklerinin tümünün katıldığı meclistir. Kurultayın veya maslihatın meclisinde komşu memleketlerle savaşmak veya birleşmek vs. çözümü kararlaştırma veya kararlaştırmama meselesine bakılmıştır.195 Kazak hanının, Kazak halkına han olmak için iki yolu vardı: Birincisi varislik yolu, ikincisi seçim yolu. Varislik yoluyla hanlık idaresi babadan oğula değil, ağabeyden kardeşe kalıyordu. Eğer han olmaya uygun kardeş olmazsa, o zaman hanlık tahtı oğula kalıyordu. Fakat, bu durumda da oğlun han unvanına layık olması şart idi. Kazak hanını seçmeye bütün boylarının ünlü, saygılı beyleri katılırdı. Boy reisleri han olarak seçilen adamı ak beyaz keçe’ye (kilim) oturtup kaldırırlardı. Beysultanlar beyaz keçenin kenarından tutarak toplanan halkı gezer. Hanı üç defa kaldırırlardı, halk her kaldırdığında “Han” “han” “han” diye üç-dört defa sesli söylerdi. Sonra toplanan halk hanı kaldıran beyaz keçeyi “teberrük” diye bölüp alıyordu. Han tahtına malı çok (varlıklı) bey-sultanlar seçiliyordu. O devirdeki gelenek gereğince varlıklı olmakla birlikte han olabilmesi için töre (asilzade) soyundan, yani Cengiz’in neslinden olması önemli bir şarttı. Cengiz neslinin yaşı ve akrabalık yakınlık bağına göre hanlığa seçilirdi.196 194 Salgaraulu, K, a. g. e, s. 14-16. Mincan, N, a. g. e, s. 317. 196 Mağauin, M,” Kazaktın Han saylau Desturu” Kazak Tarihinin Elippesi, Almatı, 1995, s. 192. 195 86 2.2.3.8. KAZAK HANI Hanı varlıklı bey, sultanlar, töre soyu seçer Memleketi, halkı idare eder Han Askeri idare eder Han memleketin iç-dış hayatını düzenleyen yasalar ile karar çıkartır. Göçme ve taşınmayı belirler, askerin genel idarecisi (kumandanı) olur. Han’ın vazifeleri şunlardır: Kazak hanı memleketi idare etme ile birlikte askerin büyük kolbaşı (genel) komutanı sayılırdı ve hanın halktan seçerek aldığı küçük askeri ordu olurdu. Onlar Hanı korurdu, onunla birlikte sefere çıkar, sürüsünü güderdi. Bunları tölengitter veya karaşa diye adlandırdı.197 Hanın sabit askeri yoktu. İhtiyaç olduğunda halktan asker toplardı. Onu hanın kendisi veya bahadır ile beyler idare ederdi. Kazak hanları göçebe halkın yıl mevsimi içinde göçme taşınma yerlerini de belirlerdi. Memleketin iç hayatını düzenleyerek toprağı dış düşmanlardan korurdu.198 Hanın hukukları ve vazifeleri şunlardır: 1- Hanın kendi evinde idare etmeye hakkı vardır. O memleketin, toprağını dış düşmanlardan korumaya vazifelidir. 197 198 Sultanov, T, a. g. e, s. 137. Mağauin, M, ” Kazaktın Han saylau Desturu”, a. g. e, s. 192. 87 2- Savaş açmak veya anlaşma yapmaya hakkı olması ile askeri kolbaşı komutanlık etmeye vazifelidir. 3- Han başka memleketlerle anlaşmalar yapabilirdi, dış siyasette bağımsız idi. 4- “Yedi Yargı” hukuk yasasında gösterildiği gibi hanın suçluyu öldürtme ve diri bırakma hakkı vardı. 5- Han memleketin iç-dış hayatını düzenleyen yasalar ile kararlar çıkarmaya hakkı vardı ve toplumu ve asayişi korumaya vazifeli idi.199 XVI-XVII. yüzyıllarda Kazak Hanlığı halkı esas iki gruptan oluşuyordu. Onlar Aksiyekler (aristokrat) ile Karasiyekler. İki grubun ekonomik, siyasî ve hukukî taraflından birçok fark vardı. Sultanlar denilen Cengiz nesilleri ile kökeni Arap sayılan Kojalar aksiyekler (asilzadelere) giriyordu. Onlar toplumdaki en tesirli siyasi güçü idi. Kazak toplumunun kalan gruplarının hepsi karasiyeklere giriyordu. Kazak toplumunda mal mülk durumuna bakarak zengin, fakir diye bölünme yer aldı. Kazak zenginlerinin onlarca arabalı evleri, yüzlerce devesi, binlerce koyunu ile atları olmuştu. Kazak toplumunda köleler ile cariyeler de vardı. Kölelerin ortaya çıkmasının esas kaynağı, esir düşen ve köle ticaretine girenler, borcunu ödeyemeyenler idi. Onlarda hiçbir hak yoktu. Görüldüğü gibi XVI-XVII. yüzyıllarda Kazak toplumunun birçoğu hayvancılıkla uğraşan yarı göçmen çobanlar idi. Onlara köylü, çiftçi dediler. Öyle hanlık dönemindeki Kazak toplumu birbiriyle çok yönlü bağlı temsilcileri ile aşağı sosyal gruplardan kurulan memleket oldu. 2.2. Kazak Boy Teşkilatı Kazak milletinin oluşma süreci, etnik toprak sınırlarının oluşma süreci ile birlikte devam etmiştir. Neticede etno karışım ve ekonomik etkenlerin altında bugünkü Kazakistan toprakları üzerinde üç etnik bölge meydana gelmiştir. Bunlar; Ulu, Orta ve Küçük Cüzler’dir. Söz konusu Cüzler, çeşitli kültürel, ekonomik, politik ve coğrafi etkenlerden dolayı meydana gelmiş olsa da onların oluşması ve 199 Mağauin, M, ” Kazaktın Han saylau Desturu”, a. g. e, s. 193-194. 88 gelişmesinin doğası ve niteliği hakkında çeşitli tartışmalar günümüzde hâlâ devam etmektedir. Kazak Cüzleri hakkında ilk yazılı belge, 1731 senesinde Rus İmparatoriçesinin Kazak topraklarındaki elçisi M.Tevkelev’in kaleminden çıkmıştır. Bu belgede, “Kırgız-kaysak200 diyarı 3 bölgeden oluşur. Bunlar; Ulu Cüz, Orta Cüz ve Küçük Cüz denmiştir. Çokan Valihanov’dan önceki tüm araştırmacılar genel olarak bu belgeye dayanmışlardır. Çokan Valihanov ise halk içinde yaygın olan çeşitli destan, masal, şiir ve rivayetlere dayanarak Kazakların üç Cüze bölünme zamanını belirlemeye çalışmıştır. Ona göre, “Kazak Cüzleri, XV- XVI. yüzyıllarda Moğol ulusları örneği ile meydana gelmiştir”.201 Cüzler, Kazak etnik kimliğinin bir özelliğidir. Cüzlerin her biri kendi göçebe ekonomilerinin ortak çıkarları etrafında birleşmiş ve toprak olarak birbirlerinden ayrılmıştır. Her bir Cüz’e has özellikler bir Kazak atasözünde şöyle anlatılmaktadır: Ulu Cüze değnek ver ki, hayvanla uğraşsın, Orta Cüze kalem ver ki, davayla uğraşsın, Küçük Cüze mızrak ver ki, düşmanla uğraşsın. Gerçekten de bu öyle olmuştur. Çünkü Orta Cüz’ün toprakları, Rusya’nın eğitim merkezlerine yakındı ve Kazakların elit kesimi özellikle bu Cüz’de bulunmaktadır. Küçük Cüz mensupları ise, Kazak Ordusu’nun büyük bir bölümünü oluşturdular ve Rus sömürgecilik politikasına ve Orta Asyalı komşularına karşı çok sayıda savaş yaptılar. Ulu Cüz Kazakları ise diğer iki Cüze kıyasla daha çok yerleşik ve yarı yerleşik hayat tarzı sürdürüyordu. Bu durum ise onun hayvancılık ve tarımla uğraşmasına elverişli geliyordu. Üç Cüzü birleştiren ortak bir slogan vardı. O da 200 Kırgız-Kaysaklar; 1936 yılına kadar Kazaklar, tüm tarihi yazı ve belgelerde bu ad altında incelenmiştir. 201 Valihanov, Ç, a. g. e, s. 29. 89 ALAŞ (Altı büyük kabilenin adı) idi. Her bir Cüz, kendisine alaş derdi. Bugün Kazaklar hâlâ kendilerine alaş diyorlar.202 Cüzlerin kurulması esasen; ayrı kabile ve tayfaların birlikler şeklinde birleşmesi ile oldu. Kazak kabile ve tayfalarının üç büyük birliği olan üç Cüz’ün mekân ettikleri topraklar şöyle idi: Ulu Cüz kabilelerinin mekan yeri, İli nehri sahili ile Şu, Talaş ve Sirderya boyu; Orta Cüz’ün mekan yeri Altay dağları kenarları ile İrtiş kıyıları, Jetısu’nun kuzey kısmı, şimdiki Orta Kazakistan bölgesi; Küçük Cüz’ün mekan yeri Sirderya’nın Aral denizine döküldüğü yerden başlayıp Hazar denizine kadar devam etmekteydi. Günümüzde de Kazaklar arasında Cüzler ve kabileler korunmuştur. Dolayısıyla, üç Cüz’ün genel mekân yerleri de korunmuştur. Yalnız sürekli göç olduğunda bazı kabileler kendi topraklarını terk etmiş olabilir, fakat bugün her Kazak kendisinin hangi Cüz’e ve onun içinde hangi kabileye ait olduğunu bilir. Kazakların nasıl Ulu Cüz, Orta Cüz ve Küçük Cüz’ü kurduğu, nasıl Kazak ve Alaş isimlerini aldığı hakkında birçok rivayet vardır.203 Kazakların üç cüz şeklinde tasnifi, etnik birleşimi değil, coğrafik, iktisadî, sosyal ve idarî yapının özellikleri ile ilgili bölgesel birliktir. Kazak bozkırı eskiden beri üç bölgeye ayrılmıştır.204 Kazak cüzlerinin hepsinin yaşam alanları bir birinden ayrı olarak taksim edilmiştir. Ulu cüz, İli nehri sahili, Şu, Talaş ve Sirderya kıyılarında; Orta cüz Altay dağları çevresi, İrtiş kıyıları, Yedisu’nun kuzey kısmı yani şimdiki Orta Kazakistan’da, Küçük Cüz de Sirderya’nın Aral Denizi’ne döküldüğü yerden başlayıp, Hazar denizine kadar devam eden bölgelerde yaşamaktaydılar.205 Günümüzde bu özellik muhtelif yer değiştirmelere rağmen, Kazaklar hangi cüz ve kabileye ait olduklarını bilip, buna özen göstermektedirler. Bu üç cüz Alaş 202 Mağauin, M, a. g. e, s. 59. Baykuzu, Tilla, Deniz, “Kazakların soy, damga ve uranları”, Türk Dünyası Araştırmaları, sayı: 118, İstanbul, Şubat 1999, s. 229. 204 İsmail, Z, a. g. e, s. l49. 205 Baykuzu, T, “Kazakların soy, damga ve uranları”, a. g. g, s. 229. 203 90 ortak noktasında birleşmektedirler. Her bir cüz kendisine Alaş dediği gibi, bugünkü kazaklar da kendilerine Alaş adım vermektedirler. Kaynaklar, Kazakların, ata-baba şecerelerine çok önem verdiğinden söz etmektedir. Şecerelerini gelecek kuşaklara öğretmek, aile eğitimin önemli bir parçasıdır. Bilhassa, “yedi atasını bilmeyen öksüzlüğün işareti” sayılmış, evlilik ilişkilerinde de, yedi göbek akrabalık bulunmamasına özen gösterilmiştir. 206 Kazaklar, kendi soy ağacını ezberleyen insanlara “şecereci” ismini verip, saygı göstermişler bu unvana sahip olanlar, bir cüzün soy ağacını bilebildikleri gibi, bazıları üç cüzün de soy ağacını ezbere bilenleri vardır. Onlar Kazakların 7 atasına kadar tek tek saymışlar, 200’den fazla kabileyi ezbere bilmektedirler ki, her bir kabilenin kendisine ait şeceresi bulunmaktadır. Bunlardan bazıları yazılı, bazıları da sözlü olarak günümüze kadar gelmiştir.207 Kazakların cüz, boy ve kabilelere göre tasnifi ve bunlara mahsus işaretler, iktisadî hayatlarının da gereğiydi. Zira Kazaklar, nesillerinin ait olduğu boylarının isimleri dışında damga ve uranlarını da tamamen korumuşlardır. Çünkü bunlar hayvancılık ile uğraşan halkın eski çağlardan beri, birleşme, yardımlaşma ve anlaşmalarında bir yemin yerini tutmuştur. İmparatorluk mührü olarak da kullanılmıştır. Çeşitli boyların toplanma ve alışveriş yerlerini işaret etmek için dağ yamaçlarındaki kayalara kazımışlardır. Damga ve uranlar bozkırda hayvanların işaretlenmesinde kullanılır, böylece bir birlerine karışmaları önlenirdi. Göktürk ve Kazaklar, hayvancılığı organize etmekte kullandıkları en önemli yöntem, bu damga ve işaretlerdir. Kazak halkının çeşitli boy ve damgaları, başka boylar tarafından fark edilmek amacıyla bayraklarda da kullanılırdı. Bu bayraklar sayesinde, o grubun hangi boya ait olduğunu sormaya ihtiyaç kalmazdı. Özellikle savaşlarda bu önemli bir uygulamaydı. 206 207 Ergalieva, J, Şakuzadaulı N, a. g. e, s. 330. Zeyneş, İ, a. g. e, s. 147. 91 Damgalar aynı zamanda hangi kabileden olduğunu belli etmek için mezarlarda da kullanılırdı. Eğer bir kişi ölürse, onun ailesi veya kabilesi köşeli bir taşın üzerine boy damgasını kazıyarak, mezarının ortasına dikerdi.208 2.3. Kazak Toplumunun Sosyal Yapısı Kazak toplumunun Hanlık dönemlerde sosyal yapısını incelediğimizde en önemli iki ana unsura dikkat etmemiz gerekir. Kazak cemiyetinde bir birine zıt, bir biriyle siyasi ve hukuki tarafı ağırlıklı olarak iki çeşit sosyal sınıf bölünme vardır. Biri “aksuyekler” (asilzade) biri de “karasuyekler” (kara budun, buhara), Sosyal ilişkiler sisteminde birinci toplumsal grup, yani “aksuyekler” yüksek sosyal mevkilerine dıştan kimsenin girmeyeceği şekilde sosyal açıdan soyutlaşmış ve imtiyazlı fertlerin kapalı birliği olarak tanındı. Bu asilzadeler grub Cengiz Han’ın soyundan gelen “töreler” ile Arap soyundan gelen “kocalar” oluşturdu.209 “Karasuyek” sınıfsal ve toplumsal grubun “aksuyekten” farklı şahsi yetenekleri ve mal-mülklerine göre her ferdin dâhil olabileceği açık statüsünün olmasıdır. Ona beyler, Tarkanlar, bahadırlar, yaşlılar (aksakallar) derecesindekiler dâhil oldular. Bunlar “Karasuyeğin” içerisindeki üst tabaka sayıldı. Kalan büyük kısmı “karabudun” yani kara halk olarak nitelendirildi. Göçebe toplumun imtiyazlı grubun yani “aksuyekin” temeli sayılan töreler (sultanlar) aristokrat grubu oluşturdu. “Sultanlar” bu Arap sözü ilk olarak hükümdar, emir ve hükümet manasında kullanıla gelmiştir.210 Zaten sultan kelimesi üst düzey iktidarın genel durumunu gözler önüne sermektedir ve hâkimiyet, üstünlük, ayrıca iktidar ve hükümet anlamına gelmektedir. Bu terim, en erken X. yüzyılın ortalarından itibaren iktidarın temsilcisi olan hükümdar için kullanılmaya ve darbettikleri para üzerine hak etmeye başladılar.211 Ancak IX. yüzyıldan sonra din vekili imama zıt, devlet içerisindeki resmi iktidar sahiplerine kullanılmaya başladı. Bu sözü ilk olarak kullanarak ve dinar yüzüne yazmaya başlayanlar Selçuklular (1038-1194) idi. Bu sultanlar grubuna Kazak toplumunda Cengiz hanedanının büyük kolu olan Cuci’nin soyundan gelen insanlar 208 Baykuzu, a. g. e, s. 230-231. Sultanov, T, a. g. e. s. 121. 210 Otarov, A, Şecire, Almatı, 2000, s. 126. 211 Klyashtorny, S.G; Sultanov, T, Türkün Üç Bin Yılı, İstanbul, 2003, s. 349. 209 92 girdi. Bu sınıf, Kazakların toplumsal ve siyasi hayatında büyük rol oynadı. Kazak toplumunun siyasi organizasyonunun en tepe lideri olan han, yani yüksek iktidar organının başı törelerden seçilirdi. Kazaklar arsındaki ata sözde “karadan han çıkmaz” sözün kazak cemiyetinde kanun olarak kabul etmiş. Doğumundan dolayı sultanlar sınıfını hak kazandığı ve toplumsal ilişkileri belirli kurallara bağlayıp düzene koymasına imkân verecek ayrıcalığa sahip olduğu mânâsına geliyordu.212 Bu arada Kazak veya Özbek olmadığını kendilerini Türk-Moğol kavimlerinden herhangi birine mensup görmediklerini ve kuşaklara bölünmediklerini belirtmemiz gerekiyor. Aksine onlar kendilerini Cengiz Han’ın torunları olarak görüyorlardı ve bu yüzden Cengiz Han’ın torunları olarak doğuştan tahta geçme hakkına sahiptiler. Kazak ulusları sultanları her yıl toplanan Kurultay’a gelerek devlet yönetimine iştirak ederlerdi. Kazak toplumunun bütün kesim ve tabakalarının meseleleri kurultayda görüşülürdü. Kazaklar bozkır devlet geleneklerini korudukları için Cengiz Han mensuplarının sabit haklarına itirazda bulunmuyorlardı ve dolaysıyla her sultan bu haktan yararlanarak kendisine bir ulus edinmişti.213 Her sultan geleneklere uygun olarak, sahip olduğu iktidarı kendisini başa getiren boya borçlu olduğunu biliyordu. Hiçbir sultanın, kendi boyunun hâkimiyet alanı dışında herhangi bir mahalli veya siyasi egemenliği yoktu. Her ulusun sultanı, öncellikle ulusu idare etme ve ordusunun başında bulunma hakkına sahipti. Ulus toprakları onun mirası değildi. Çünkü o zamanki siyasi anlayışa göre tüm toprakların sahibi, iktidarı elde tutan boy idi. Yani topraklar, tüm Cengiz Han’ın soyunun mülküydü. Sultanlar, sahip olduklar nesep itibariyle toplumun diğer üyelerine nazaran uygulamada bulunan kanunlar nezdinde imtiyazlı hukuk ve mevkiye sahiptiler. Dolayısıyla, toplumun farklı kesimlerine mensup insanlar, işledikleri aynı suçlar ve maruz kaldıkları hakaretler ve tahrikleri için farklı cezalara çarptırılırlardı. Nitekim “Yedi Yargı’da” da “Sultan veya hocayı öldüren kişi, onun akrabalarına yedi kişilik bedel öder. Bunları sözlü olarak tahkir etmenin cezası dokuz hayvandır. Dayağın bedeli ise 27 hayvandır” denilmektedir. Toplumun farklı kesimleri farklı yükümlülükler taşıdıkları için, sultan ve hocaların yükümlükleri de farklıydı. 212 213 Otarov, A, Şecire, Almatı, 2000, s. 126. Klyashtorny, S. G; Sultanov, T, a. g. e, s. 350. 93 Dolaysıyla sultanların savaş zamanı dışında hiçbir yükümlülükleri yoktu. Ayrıca Kazak sultanlarının arkar (dağ koyunu) denilen ayrı bir sancakları vardı ki, kara süyek tabakasına mensup olanlar bunu kullanamazdı. Sultanların başka bir ayrıcalığı da cismani cezalardan muaf olmaları ve beyler tarafından yargılanmamalarıydı. Onları ancak han veya Cengiz Han soyu yargılayabilirdi. Sıradan insanlar onlara adlarıyla hitap edemezler, onun yerine taksır (efendi, sahip) kelimesini kullanırlardı. Bir kişi sultanla karşılaşırsa, hemen atından inip, diz üstü çökmek ve selam vermek zorundaydı. Buna cevaben de sultan onun omzuna elini koyardı. Eğer sıradan bir Kazak kendini sultan diye göstererek bir sultanın kızı veya akrabasıyla evlenirse, tam bedel, yani bir erkeği öldürme fiili için ödenen bedel miktarında ceza ödemek zorundaydı.214 Kazak toplumsal cemiyetine diğer bir elit grubunu yani “aksuyekler” Müslüman din görevlileri olan “seyitler” ile “kocalar” oluşturdu. Bunlar Kazak toplumunun manevi hayatında önemli rol oynadı. Hocaların konargöçerler toplumunda siyasi etkisi ise sınırlıydı. “Seyyidler” diye adlandırılan grup, Müslüman dünyasında Muhammed Peygamberin kızı Fatıma ile Ali sülalesinden gelmiş insanlardır. Kazak toplumu “seyyidleri” çoğunlukla “evliyalar” olarak nitelendiriyordu. Onlara İslam dininin davetçileri olarak saygı duyup, ölüm cezasına çarptırmıyorlardı. Bu nedenle çoğunlukla onlar Han huzurunda gerçeği ve hatalarını korkmadan söylüyorlardı. Kendi döneminde Temur Emir de Müslüman görevlileri ile seyyidlere saygı göstermiştir. Ve onları hem cezalandırmamış hem de tutuklamamıştır. Sadece Temur Emir’e karşı geldiğinde ve düşmanlık gösterdiğinde başka bir yere sürgün etmiştir. Seyyidler tüm sosyal toplumların kızları ile evlenmiş ama kendi kızlarını başka sınıflara vermemiştir. Çünkü seyyid kızından doğan çocuk ister istemez, babası hangi sınıftan olursa olsun Muhammed Peygamberin sülalesine katılarak, seyyidlerin bütün hukukî ve değerlerine sahip olmuştur. Seyyid hürmeti o kadar değerli olmuş ki Cengiz han Hanedanına mensup olmayan Türkistan hükümdarlarının bazıları kendi dereceleri ile hürmetlerini yükselterek “Seyyid” adını alabilmek için, seyitlere baskı yaparak zorla kızları ile evlenmiştir. 214 Klyashtorny, S. G; Sultanov, T, a. g. e, s. 351-352. 94 Kocalar: Muhammed Peygamberin en yakın dostları ile dört halifenin sülalesinden gelen insanlara denirdi. Ve ikinci bir ihtimal, Orta yüzyıllarda Güney Kazakistan’ı baskın yapan Arapların torunları idi. Yazılan kaynaklara göre de kocalara (asilzade kabileler) güç kullanmak yasaklanmıştır. Kocalar içerisinde ilim adamları, din ve memleket görevlileri çıkmıştır. Onlar başka sınıflardan uzak durmuştur ve kendi aralarında kız alıp kız vermiştir.215 Konargöçer çobanlar: Bunlar “karasuyek” sınıfına girmiştir ve Kazak toplumunun bütün sosyal tabakalarının temelini oluşturmuştur. Mülk sahiplenmeye, miras bırakmaya ve her yıl “halk meclisine” katılma hakları vardı. Aksuyeklere göre bunlar kabile ve boya bölünürdü. Bu nedenden dolayı her bir kabile mensubunun değeri kendi kabilesinin mertebesine göre ölçünürdü. En eski hem en önemli görev, yaşı yetişkin her bir göçebe, askeri borcunu ödemek zorundaydı ve savaşta kazanılan ganimetten alma yetkisi vardı.216 Devletin temsilcisi durumundaki bey, öldürülen birinin kısas hakkını veya soyguna uğrayan birinin barımta hakkını kullanmasını temin etmekle yükümlüydü. Böylece her bir birey, kendi boyunun bir üyesi olarak kişilik hakkına sahipti ve sadece boy hukuki bir birimdi. Dolayısıyla göçebe hayat tarzına has bu hukuk sisteminin dışına çıkan, yani mensup olduğu boy tarafından dışlanan kişi, tamamen savunmasız ve kanun dışı idi.217 Tabi ki bu toplum malî durumlarına göre de içinden sınıfa bölünürdü. Zenginler (bay) ve fakirler (kedeyler) vardı. İbn-i Ruzbihan’ın ifadesiyle, çok hayvana ve araba evler (arabanın üstüne yerleştirilen keçi evi) de dâhil olmak üzere büyük miktarda menkule sahip “nüfuzlü zengine” bay denirdi. En zengin Kazaklar’ın onlarca araba evleri, yüzlerce develeri, on binlerce koyunları, 15-26 bin kadar at sürüleri vardı. Baylar, göçebe Kazak toplumunun oldukça geniş kesimini oluşturmaktaydı. Önce de dediğimiz gibi onlar ayrı bir sınıf teşkil etmiyorlardı. Çünkü gerek sultan, gerek beyler ve gerekse sıradan göçebeler arasında baylar vardı. Başka deyimle baylar kara suyek içerisindeki üst tabakasıydı.218 215 Sultanov, T, a. g. e, s. 128. Sultanov, T, a. g. e, s. 130. 217 Klyashtorny, S. G; Sultanov T, a. g. e, s. 352. 218 Klyashtorny, S. G; Sultanov T, a. g. e, s. 353. 216 95 Beyler (biyler). Karasuyek’in imtiyazlı sosyal grupları arasında, konargöçer topluluklarında yargı yetkisine sahip “beyler” sınıfı çok önemli bir yere sahipti. P. Gaverdovskiy “bey kelimesinin hatip, zengin ve becerikli insanlara kullandığını bilmemiz gerekir” demektedir. Kazak toplumu arasında beylerin durumu her şeyden önce hukuki düzen, kadılık ve hakemliğin toplumdaki büyük önemi ile belirlenir. Ayrıca onlar mal-mülk ilişkileri hukukunda davalıya kesilen cezanın onda birine el koyma yetkisine sahipti. Kazak ulusunun arasında beyler birkaç önemli hukukları yararlanıyordu ve kendi kabile içerisinde yargı, askeri komutalık yetkileri elinde bulunduruyordu. Onlar sultanlarla birlikle her yıl “hanlık meclise” katılarak, genel memleket meselelerini çözüyorlardı. Beylerin içerisinde en saygınları Han’ın yanındaki “han meclisine” girdi. Savaş durumlarında beyler kendi kabilelerinden asker oluşturup, komutanlık ederlerdi.219 Çokan Valihanov’ın belirttiğine göre bey olabilmek için, halkın milli desturlarını, gelenek-göreneklerini iyi kavramaları gerekir. Ve belağatı, hatipliği, konuşması güzel, önündeki halkı dinletebilmesi gerekirdi.220 Batırlar (bahadırlar). Kazak toplumunda bahadırların siyasi nüfuzu vardı. Savaş sırasında bunlar birer savaş ustasıydı. Batır unvanı hiçbir zaman babadan oğula miras olarak geçmezdi. Bu unvana herkes şahsî yetenekleriyle sahip olabilirdi. Batırların hâkim sınıfa dâhil edilmesi, Kazak toplumunda ele aldığımız tarihi devirde, askeri yapının büyük role sahip olması, yani savaşlar devrinde kahraman lider unvanına sahip olanların büyük siyasi gücü ve nüfuzu ile açıklanabilir.221 Aksakallar (yaşlılar). Kazak yönetici sınıfının en kalabalık grubunu, konargöçer cemiyetinin bütün katmanlarında sosyal düzeni sağlayıcı işlev gören aksakallar oluşturuyordu. İ.P. Falk bu konuda “Bu şefler veya prensler bölgenin en zengin ve en itibarlı bilgeleri idi. Bu yüzden da han onların pek yetkileri olmamasına rağmen, bazı yerlerde onların yüksek nüfuzlarından faydalanarak birçok faaliyetlerini gerçekleştirdi”. 222 Kaynakların ifadesine göre, “aksakal” terimiyle 219 Sultanov, T, a. g. e, s. 133. Kazakistan Tarihi, Almatı,1998, II, 531. 221 Kazakistan Tarihi, s. 536. 222 Şecire Kazaktın Ru-Taypalık Kurulumu, Almatı, 1991, s. 58-59; Otarov A, a. g. e, s. 131. 220 96 hayata ilgili ve hayvancılık konusunda derin bilgi ve tecrübeye sahip yaşlı insanları adlandırmaktaydı. Bu özellikler, konargöçer hayvan yetiştiriciliğinde, hayvanları çoğaltma ve ferdin maddi kalkınmasının önemli unsuruydu. Bu sebeple böylesine ekonomik üstünlük tesis eden sınıfın sosyoekonomik, siyasi ve yargısal görevleri üstlenerek ideoloji ve manevi kültür alanlarında büyük rol alması doğal bir şarttı. Çünkü “ aksakal” kelimesinin aynı obadan olanlar için kanuni bir gücü vardı, bundan dolayı onların emirleri hiç itirazsız yerine getirilirdi. Aksi takdirde onların hangisi olursa olsun aksakala itaat etmediği için onun gazabına ve kendi akrabalarının sövmelerine maruz kalırdı.” demektedir. Yaşlı aksakallar kendi safhalarından başka diğer sosyal gruplar ile sınıfları da doldurarak Kazak toplumunun bütün tabakalarının temelini oluşturdu.223 Diğer bir toplum, bağımlı insanlar kategorisine giren köleler ile tölengitler de bulunmaktaydılar. Tölengitle, sultan sınıfındakilere hizmet edenler adlandırılırdı. Bu sosyal grubun ortaya çıkması, Cungarlar ile olan iş çekişmeler ve uzun yıllar süren savaşlarla alakalıdır. O dönemlerde, yüksek iktidar ile onun temsilcileri olan sultanların hizmetlerinin yapacak kimselere olan talep artmıştı. Köleler, Ruslar, Kalmuklar ve Farslardan esir edilen insanlardır. Ancak, Kazaklarda köle kullanımı yaygın değildi ve evin uşağı konumundan öteye gitmedi. Köleler genelde ailenin ekonomik faaliyetlerinde kullanıldı, sahiplerinin hayvanlarını güder, tarlalarda çalışır ve ev işlerini yapardı. Hukuki hiçbir yetkisi olmazdı. Sahibinden eziyet görse bile ona dava açamazdı. Hatta köleler kendi suçları için de cevap veremiyordu. Onların suçları için sahibi cevap verip, karşı tarafa gelen zararı ödemek zorunda idi.224 Görüldüğü gibi Kazak toplumunun hanlık dönemindeki yapısı, bir-birine sıkı, ama farklı şekillerde bağlı, hiyerarşik düzene tabi sosyal grup ve tabakalardan müteşekkil idi. 223 Kazakistan Tarihi, II, 532-533. Sultanov, T, a. g. e, s. 134-137; Şecire Kazaktın Ru-Taypalık Kurulumu, Almatı, 1991, s. 60-62; Kazakistan Tarihi, II, 534-535. 224 97 2.4. Ekonomik ve Sosyal Hayatı Kazakistan toprakları oldukça geniştir. Çok eski zamanlardan beri Kazakistan toprakları, burada yaşayan insanların, kavimlerin kültürel gelişimlerinde silinmez iz bırakarak birçok tarihî olaya sahne olmuştur. Eski zamanlardan bu yana Kazakistan toprakları göçebe bir yaşama ev sahipliği yapmışlardır.225 Orta yüzyıllarda Kazakistan halkının temel geçim kaynağı hayvancılıktı. Halk genelde göçebe olarak koyun, keçi, at ve deve yetiştirirdi. Bazı bölgelerinde büyükbaş hayvancılık gelişmişti. Örnek olarak Kazakistan’ın batı ve güney bölgelerde, nehir boyları ve dağ yamaçlarında sığır beslerlerdi. Bu bölgedeki halklar yağmur suyu ve sulamaya dayalı tarımla uğraşıp, balıkçılık ve avcılıkla hayatlarını sürdürürdü.226 Hayvan yetiştiriciliğinin sırasında, Kazakistan’da çok eski devirlerden beri var olan üç tip hayat tarzının (göçebe, yarı göçebe ve yerleşik düzen) asırlar boyunca değişmeden kaldığını söyleyemeyiz. Hayat tarzı sadece ekolojik şartlara bağlı olarak değil, siyasî olaylara, kabileler ve halkların muhaceret durumlarına bağlı olarak da değişikliğe uğramıştır. Bu tür olaylar ve şartlar, tabiî-coğrafî şartların ve tarihi gelişmelerin vaktiyle oluşturduğu göç yollarının bile değişmesinde etkili olmaktaydı. Göçebe hayvan yetiştiricilerinin geleneksel göç yolları İdil’in ağzı ile Hazar’ın kuzeybatı kıyıları civarındaki kışlık mekânlarından İdil, Yayık, Embi boyuna yukarı uzanan yazlık yaylalara, siyasi şartlara göre, doğuda Aral civarı ve Sirderya’nın aşağı kısmı, güneyde Hazar kıyıları boyunca ve batıda Kum çukurluğuna doğru değişmekteydi. Yedisu’da göç yolları daha kısaydı. Çoğunlukta İli nehri havzasındaki Uluğ Yıldız, Kişik Yıldız, Çarın ve Çilik arasındaki Abiş düzlüğünün yaylalarına doğru değişiyordu.227 Moğol imparatorluğundan sonraki dönemlerde Kazakistan halkının ekonomik faaliyetlerinde köklü değişiklikler meydana geldi. Moğol Hanları ile feodallerin uzun süren hâkimiyeti, XIII. yüzyıllardan itibaren Çağatay Ulusu ve 225 Bokayeva, Aygul, “Kazak Göçebe Kültürünün Karakteri”, DİA, Ankara, 2002, XIX, 42. Kafesoğlu, İbrahim, Türk Bozkır Kültürü, Ankara, 1987, s. 110. 227 Kazakistan Tarihi, II, 458-459. 226 98 Kaydu Ulusundaki idarî bölünmenin paylaşımı için yapılan iktidar mücadelelerinden dolayı Yedisu’daki yerleşik tarım ve şehir kültürünü yok etti. Yazılı kaynaklara göre XV. yüzyılda yeni mekânlar, kervansaraylar ve kaleler inşa edildiği konusunda bilgi verildiği nakledilmektedir. Örneğin Muhammed Haydar Dulati’nin eserinde Issık Göl civarında bu tür yapıların inşa edildiğine dair bilgi vermiştir.228 Fakat genel olarak bakıldığında, Güneydoğu Kazakistan ile Kırgızistan bölgeleri Moğolistan Devletinin hâkimiyet alanına girdiği dönemde, bu bölgelerde şehir hayatı tekrar canlanmamıştır. XV. yüzyılın sonuna doğru Sirderya’nın orta kesimindeki şehirleri yönetmek için, Kazak Hanları, Şeybani yöneticileri ve Timur Hanedanı arasındaki mücadeleye katılan Moğol Hanı Taşkent ile Sayram’ı ele geçirmiştir. Yedisu göçebe bölgelerindeki halklar hayvancılık ürünlerini satarak, karşılığında el sanatları ürünleri ve yiyecek maddeleri satın alma ihtiyacı onları Güney Kazakistan ve Orta Asya’nın ziraatla meşgul olan bölgelerin halkları ile sürüklemiştir. ekonomik ilişkiler kurmaya 229 XIV-XV. yüzyıllardan itibaren Güney Kazakistan topraklarında şehir ve tarım havzaları hayati gelişmeye başlamıştır. Çeşitli inşaat faaliyetleri yoğunluk kazanmış, konutlar, camiler ve kamu binaları tesis edilmeye başlamıştır. İnşa edilen yapıların en göze çarpanı Türkistan şehrindeki Emir Timur’un yaptırdığı Hoca Ahmet Yesevi türbesidir. Yeni mimari stilleri ortaya çıkararak yeni inşaat teknikleri gelişmiş, inşaatla ilgili meslekler ortaya çıkmış, şehirlerde el sanatları yaygınlaşmıştır. Yedisu bölgelerinde ve sulama sistemi olan yerlerde buğday ve arpa gibi tahıllar, meyve ve sebze yetiştirilen bağ bahçeler çoğalmıştır. Güney Kazakistan şehirlerinde ticaret önemliydi. Avrupa’dan Kırım ve Don’un aşağı kesimlerinden geçerek Sarayçık, Otrar ve Sayram üzerinden Orta Asya’ya gelen ve ortadan Yedisu yoluyla Doğu Türkistan’a ulaşan eski kervan yoluna bağlanan güzergâhta transit ticaret gelişmiştir. Doğu Deşt-i Kıpçak ve Yedisu bozkırlarında göçebe hayvancılıkla uğraşan Güney Kazakistan ve Orta Asya’nın çiftçi kesimi ve şehir sakinleriyle yaptığı ticaret, 228 229 Mincan, N, a. g. e, s. 334. Bahaeddin, Ögel, Türk Kültür Tarihine Giriş, Ankara, 1991, I, 39; Kazakistan Tarihi, II, 356-357. 99 güneyde şehir ve tarım hayatının, bozkırda ise hayvancılığın gelişmesine olumlu etki yapmıştır.230 Yerleşik tarım toplumu, göçebe bozkır toplumu ve önemli ticaret yollarının kesiştiği noktada yer alan Güney Kazakistan bölgesi, bu ilişkiler neticesinde komşu halklarla ekonomik ve kültürel ilişkiler merkezi haline gelmiştir. Böylece göçebelerle yerleşikler arasında birbirleriyle maddi kültür, hayat tarzı, ekonomik tecrübe gelenek, sosyal yaşantı, siyasi kurumlar, askerî teknikler ve kültürel gelişim konularında alış verişte bulunmuşlardır. Güney Kazakistan bölgesi Kazakistan topraklarındaki bütün devlet yapılarının geleneksel siyasi ve ekonomik merkeziydi. Sirderya bölgesinin Sığnak, Otrar, Türkistan, Sayram, Savran ve Sozak gibi şehirleri, komşu devletlerin yöneticilerinin askeri mücadelelerine sürekli sahne olan bölgeydi. 1440-1450 yıllarda ilk Kazak Hanları Şeybanî Özbekleriyle mücadele etmişlerdir. Kazak halkının vaktiyle güneydoğuda uzak ve yakın dönemlerde yaşayan ataları gibi, bizzat Kazaklarda XV-XVII. yüzyıllarda Kazakistan’ın güneyindeki şehir ve tarım kültürünün gelişmesine katkıda bulunmuşlardır.231 2.4.1. Göçebe Hayatı Göçebelik, ekonomik faaliyetin özel bir şeklidir. Kazakistan toprağında M.Ö. ilk bin yılının başlarından beri üç çeşit hayvan yetiştiriciliğe dayalı ekonomi vardı: Göçebe (Batı ve Orta Kazakistan), yarı göçebe (Yedisu ve Doğu Kazakistan) ve yerleşikler (Güney Kazakistan). Bu bölgeler her hayvan yetiştiriciliğine dayalı ekonomi bir göçebe hayatını yönlendirecek biçimlere sahipti (3 bin km’den 5 bin km’ye kadar)232 Kazak Hanlığının bozkır bölgelerindeki Kazaklar arasında ekonomik faaliyet olarak tarih boyunca çoğunlukla süre gelen kurak bozkır ile yarı çölleşmiş toprakların doğal iklimine uygun olarak konargöçer ve yarı konar göçer hayvancılık muhafaza edildi. Hayvanların çoğunluğu koyun, at ve deveden oluşmaktaydı. Sığır ve inek az sayıda ve genelde yerleşik mekânlarda beslendi. Göçmenler hayatında hayvanların önemini Ç. Valihanov şekilde ifade etmektedir: “Bozkır göçmenlerin içirip yediren ve giyindiren hayvandır. Onun için Göçmenlerini hayvanının sağ 230 Mincan, N, a. g. e, s. 336. Kazakistan Tarihi, II, 546-547. 232 Bokayeva, A, a. g. e, s. 429. 231 100 olması çok değerlidir., Kırgızlar233 bir biriyle karşılaştığında ilk olarak” Mal (hayvan)- canın sağ salim mi?” diyen kelimelerden başlardı. İnsanların bir biriyle karşılaştığında Hayvan hâlini (durumunu) ilk olarak sorması, göçmenler hayatında hayvanın ne kadar önemli olduğunu gösteriyor”.234 Konargöçerliğin mevsimlik otlakları (baharın yayla, kışın kışlak) ile göç yolları oluşarak gelenekselleşti. Yıl boyunca, onlarca, bir çok durumlarda yüzden fazla obadan oluşan her bir kabile belirli bir coğrafi mekan dahilinde geleneksel olarak konargöçer hayat sürdü. Kendilerine ait otlağı olan yerleşim büyüklüğü, güneyde 200-300 kilometreyi, Yedisu’da bozkır bölgesinin enlemesine genişliği 8001000 kilometreyi buldu. Yerleşim yerini belirleme elbette sadece gelenek ve ekonomik ihtiyaçlara değil, aynı zamanda hanlıklardaki duruma da bağlıydı. Geleneksel konargöçer hayvancılık geniş otlaklara ihtiyaç duyuyordu. Bunun yetersiz kalması, komşular arasında her zaman savaşlar ve gerginliklere sebep oluyordu. Hayvan ekonomisi tabiat olaylarına büyük ölçüde bağımlıydı. Hayvanlar için saman her zaman hazırlanmazdı. Kışın hayvanlar karları eşeleyerek otlardı. Kış şiddetli geçtiği zamanlarda hayvanların kitle ölümleri sıklıkla vuku bulmakta ve böyle durumlarda konargöçer hayvan sahipleri yoksullaşmakta ve çoğu yerleşik hayata geçmekteydi. Yavaş olmakla birlikte konargöçer hayvancılığın şekli ve verimliliği bazen iyileşti, bereketli yıllarda (hava durumu ile birlikte halkın bağlı olduğu siyasi yönetim açısından) hayvan sayısı katlanarak büyüdü. Hayvancılık ekonomisinin asırlardan beri uygulanarak oluşan geleneği korundu ve devamlı geliştirildi.235 Kazaklar çoğunlukla koyun, at ve deve beslerdi. Kazakların ekonomisinde sığır önemli yer almadı. Çünkü sığırın yıl boyunca beslemesi, özellikle kış mevsiminde kar altından otlaması zordu. Bunun için Kazaklarda koyun beslemesi ekonomik olarak uygundu. Koyun hayvanı Kıpçak bozkırının göçmenlileri için önemli yer aldı. Koyun eti ile sütü yiyecek ve içecekleri oldu, derisi ve yünü giyecek 233 Rus İmparatorluğu döneminde Ruslar Kazakları Kırgızlar veya Kaysaklar diye adlandırırdı. Mukanov, Marat, Kazak Jerinin Tarihi, Almatı, 1994, s. 128-129; Valihanov Ç, Şığarmalar Jinağı, Almatı, 1985, II, 28. 235 Klyashtorny, S. G; Sultanov, T, a. g. e, s. 331-332. 234 101 elbise ve ayakkabı malzemeleri, günlük hayata gerekli ev ve eşya malzemelerin yaptı. Koyun yağı ile hoş kokulu ot külüyle sabun hazırladılar. Bozkır yerleşim birimlerinde Kıpçak koyunları dayanıklılığı, büyüklüğü ve eti ile sütünün bolluğu açısından göze çarpardı. Venesya tüccarı İ. Barbaro Deçtilik göçmenlilerin besleyen hayvanın çeşitleri hakkında böyle diyor: ”Bu halkın beslediği hayvanların dördüncü çeşidi olan koyun, uzun bacaklı, uzun (darmadağınık) yünlü ve pek büyüktür. Onların bazılarının kuyruklarının her birisi on iki kadak ( on sekiz kilo civarında) kadar ağırıkılıydı. Tatarlar ( Kazaklar) bu kuyruk yağından yemek için katık yapardı ve sonra onu et ile karıştırırdı, kuyruk yağının lezzetliği o kadar lezzetli ki ağza attığı zaman bal gibi erirdi.”.236 XVI. yüzyılların ortasında Aral bölgesinde olan İngiltereli A. Jenkinson da koyunların büyük, kuyruklu, ağırlığı 60-80 kadak (90-120 kilo) olduğunu yazdı. Koyun bakımcıları göçebe toplumunda gelenek boyunca en alt tabakadakiler oluşturuyordu ( esirler ve öksüz çocuklar).237 Göçmenler için at belirleyici sosyal, siyasî, ekonomik ve dinî hayatta çok yönlü olarak rol oynamıştır. Kazaklarda atlar binek, yük ve koşu atları olmak üzere üçe ayrılıyordu. Göçebe Kazaklar için atın günlük yaşamda son derece büyük önemi bulunmaktaydı. Göçebe hayvancılık ekonomisinde at sürüsüyle yetiştiriyordu. Sürüdeki atları genel olarak jılkı diye adlandırıyordu. Onları bölük bölük sürülere ayrılırdı. Bir sürüde 12-15 kısrak ve bir aygır olurdu. Kazaklar atı binek aracı olarak ve savaş esnasında, et ve süt gibi ihtiyacı karşılama imkânlarında kullanırdı. Eski Kazak Tarihçisi Muhammed Haydar Dulati’in Kazak Hanı Kasım’ın kendi ağzından işitilen bir olayı yazmış: “Biz Bozkır insanlarıyız, bizde nadir karşılaşacak pahalı altın gümüş, değerli eşyalarımız yoktur, demiş Moğol Hanı Sultan Said’a, Bizim en önemli zenginliğimiz attır. Onun eti ve derisi bizim için hem en iyi yiyecek hem de en iyi içecek onun sütünden hazırlanır. Bizim yerimizde bağ bahçe de, binalarda yoktur, 236 Barbaro i Kontarini o Rossi. K istorii İtalo-Ruskikh Sibiyazey b XV. b. L, 1971, s. 149, akt: Mukanov, Marat, a. g. e, s. 211-213. 237 Sultanov, T, a. g. e, s. 137. 102 bizim eğlenecek yerimiz yaylalarla jılkı sürüsüdür, bundan dolayı biz eğlenmek için jılkı sürüsünün içerisinde oluyoruz”.238 Kazaklarda günümüze kadar gelen ve devam etmekte olan at sütünden hazırlanan içki çeşidi de önemlidir. Çünkü Kazaklar arasında bu içecek türü halkın bir parçası gibidir. Bir içki olarak "kımız" Kazak tarihinde ayrı bir öneme sahiptir. Kımızın kimyasal yapısı hakkında ilk bilimsel bilgi, Rus ordusunda görev yapan İskoçyalı Dr. C. Griw'in 1784 yılında yazdığı rapor bir olmuştur. Fakat bu rapordan önce, Tatar Türkleri'nin yaşadığı bölgeye 1253 yılında seyahat eden Fransız W. Rubrikas kımızın yapılışı, tadı, sarhoş edici ve insan sağlığı üzerindeki tesirleri hakkında bilgiler vermişti. Bu bilgilerden önce de, Herodotos İskitler'den bahsederken onların dişi atların sütünden içki elde ettiklerini belirtir.239 Günümüzde kımızı Kazak ve Kırgız Türkleri devam ettirmektedir. Kımız saf kan at sütünden imal edilir. Temiz ve itina ile yapılan bu içki fazla içilmedikçe insanı sarhoş etmez. Çok gıdalı olan kımız yaz aylarında her köyde (Avulda) bulunur. Kazak ve Kırgız Türkleri arasında daima toplu olarak içilir. Canı kımız isteyen bir kimse istediği evden parasız olarak bunu temin edebilir. Eğer bir yerde düğün veya eğlence varsa kımızı olan bir miktar alarak düğündekilere verirdi. Kımızın yanında meze olarak ekseriya et kullanılır. Et kımızı çok içirtir. Bir kişi bir günde 10-15 litre kımız içe bilir. Bazı yaşlı köy insanı bir sava ( kırk litre) içebildiğine dair rivayetler vardır. Kımız yaz aylarında çok boldur. Kışın ise bulunmaz ancak zenginlerde az miktarda tesadüf edilir. Kımızın bünye üzerinde çok müspet tesirleri vardır. Doktorlar bu içkiyi hastalarına tavsiye ederler.240 238 Kazakistan Tarihi, II, 459-460. Kabıldinov, Z. E; Kayıpbaev, A. T, a. g. e, s. 168. 240 Hasan, O, a. g. e, s. 28. 239 103 2.4.2. Şehir Hayatı Kazakistan’ın Güney ve Güneydoğu bölgelerindeki Kazak kabileleri yerleşik ve yarı yerleşik tarım ile şehir hayatını yaşıyorlardı. Bozkır bölgeleri halkının konargöçer ekonomisi ile yerleşik tarım bölgelerinin ve şehir ekonomisinin düzenli ilişkileri Kazak toplumunun ayrılmaz bir parçasıydı. Türkistan şehirleri ile havzalarının yerleşik tarımla uğraşan, etnik açıdan karışık halkları bozkırların hayvancılıkla uğraşan halkıyla düzenli ekonomik ve kültürel ilişkiler içerisinde oldu. Bu arada göçmenlilerin kendileri de hayvanları kışlattıkları topraklarda tarlalar açtı, yerleşik ve yarı yerleşik kasaba ve kentler kurmaya başladılar. İşte kışlaklardaki bu gibi tarımcılık, genelde besleyecek hayvanı kalmayan veya konargöçer hayatını devam ettirecek nedenleri kalmayan yoksul Kazaklar yaptı. Çünkü Bozkır Türk ekonomisinin esasını yüksek ovalar ve yaylalar olan bozkır coğrafyasının iklim şartları icabı, çobanlık ve hayvan besleyiciliği teşkil ediyordu. Umumiyetle Kazaklarda zenginliğin işareti mümkün olduğu kadar çok hayvana sahip olmaktan geçerdi. Bundan dolayı göçebe olanlar zengin, yerleşik hayat yaşayanlar ise fakir sayılırdı. Hayvancılık bu iktisadî sistemin temeli olarak kabul edilmektedir.241 Konargöçer Kazakların yerleşik hayata geçmesi, hanlığın başka bölgeleriyle karşılaştırıldığında, daha çok Sırderya boyundaki havzalar ile Yedisu’nun batısındaki bölgelerde meydana geldi. Şehirlerde çoğunlukla idari insanlar ve askerlerle birlikte hanlar oturdu. Bu gelenek özellikle Türkistan bölgesi Kazak Hanlığına katıldıktan sonra yaygınlaştı. Bütün Kazak topraklarında şehirleri kontrol altında tutmak aşısından birbirini tamamlayan iki ekonomik yapıya, yani konargöçer ekonomisi ile şehirlerin yerleşik ziraatına dayanan son derece sağlam bir ekonomik düzen kuruldu. Kazak Hanlığı’nın XV-XVII. Yüzyıllar arasındaki dönemde, Güney Kazakistan’da şehir hayatı gelişmesini devam ettirdi.242 Kazak Hanlığı’nın gelişip serpilmesi döneminde Sırderya boyundaki şehirler Kazakistan halkının hayatında önemli rol oynadı. Sıganak Kazak Hanlığı’nın 241 Kafesoğlu, İbrahim, Türk Milli Kültürü, İstanbul, 1989, s. 304; Kazakistan Tarihi, II, 476. Coldasbayulı, S, Yedisu Tarihi (XVI-XVIII). Tarihi jane Paleoetnologiyalık Zertteu, Almatı,1996, s. 59. 242 104 başkentlik görevini yaptı. Türkistan belirli bir ticari noktası ve büyük tarım bölgesinin merkezi olarak kaldı. XVI-XVII. Yüzyılda bu şehir Kazak Hanlığı’nın başkentine dönüştü. Ayrıca bütün Türkistan bölgesi Kazak göçmenleri için dinî merkez oldu.243 Otrar, Güney Kazakistan topraklarının büyük ticaret ve el sanatlarının merkezi olarak tanındı. Yassı gibi bu şehir XI. Yüzyılda uzun yıllar Türkistan bölgesindeki Şeybanî valilerinin yeri oldu. Onlar bozkırlı düşmanlarından Otrar şehrinin çevresini kalın surlar aracılığıyla korudu. XVI. yüzyılda Savran şehri savunma sisteminin kuvvetliliğiyle meşhur idi. Sayram Maveraünnehir’den Türkistan ile Yedisu’ya giden ticaret ve askeri sefer yollarının kesiştiği noktadaki güzel bir şehirdi. Kazak Hanlığı’nın güneyindeki önemli ticaret ve sanat merkeziydi. Karadağ’ın kuzeyinde bulunan Sozak Kazak Hanlığı’nın yöneticilerinin hem bozkır bölgelerine hem de Türkistan’daki şehirlere hükmetmek için dış düşmanlarla yaptıkları mücadelelerinde her zaman dayanak noktası ve stratejik üssü oldu. Sozak sadece iyi bir kale değil aynı zamanda ticaret ve el sanatları merkeziydi. Türkistan bölgesinin büyük ve küçük şehirleri halklarının ekonomisinde oba ziraatı önemli bir yere sahipti. O dönemdeki şehirlerin yarı tarımsal özelliğe sahip oldukları hakkında hem yazılı kaynaklarda hem de o dönemdeki belgelerin bilgileriyle gösterilmektedir. Ziraat ve bağcılık yani yüzüm yetiştiriciliğiyle sadece çevreleri tarla ve otlaklarla çevirili olan oba sakinleri değil, aynı zamanda şehirlerin kendileri de meşgul olmaktaydı.244 Şehirlerin her biri tahıl ve diğer ziraat mahsullerini yetiştiren gelişmiş sulamalı ziraati olan büyük tarım alanlarının merkeziydi. XVI-XVII. yüzyıllar arasında insan eliyle sulama işi eskisine nazaran büyük bir gelişme kaydetti. Bazı yerlerde sulama sistemi Sırderya’dan çekilen büyük kanallar, bazı yerlerde Karadağ’dan aşağı akarak oluşan dağ nehirlerinden çekilen binlerce arklar vasıtasıyla yapıldı. Diğer yerlerde yer altı dehliz sistemini kullandı. Şehirlerde el sanatları mahalleleri vardı. Buralarda seramik, demircilik, ağaç işlemeciliği, dokumacılık, deri 243 Pişçulina, K. A, Prisırdarinskie Goroda i İkh Znaçenie v İstorii Kazakhskih Khanstv v XV-XVII Vekakh, Almatı, 1969, s. 47-49; Kazakistan Tarihi, II, 477. 244 Akişev, K. A; Baypakov, K. A; Erzakoviç, L. B, Drebnii Otrar, Almatı, 1970, s. 157-160. 105 işlemeciliği, kuyumculuk ve inşaat işleri gelişti. XV-XVII. yüzyıllarda Türkistan bölgesi şehirlerinde savaş savunma yapıları gelişmişti. Bununla birlikte savunma yapılarının çevresine evler, dinî ve sosyal binalar, medreseler, mezarlar, hamamlar, dükkânlar, kapalı çarşılar ve kervansaraylar inşa edilmekteydi. Ortaçağın sonunda Güney Kazakistan’ın şehirler havzasında, bölge şehirleri ve oba ( göçmenliler) sakinleri, konargöçer ve hayvancılıkla uğraşan halkın ziraatçı ve el sanatı ustalarının ürünlerine olan taleplerini karşılamak üzere, büyük pazarlar devamlı olarak kullanılmaktaydı. Ticaret Türkistan’ın Sıganak, Yassı ve Sayram gibi şehirlerdeki hayatın en önemli faaliyetlerinden biriydi. Bu şehirlerde paralar bastırıldı. Kaynaklar bu şehirlerdeki büyük pazarlar ile dükkânların sayısının çok olduğunu söylemektedir. Kazak Hanlığı’nın yükseliş devrinde, özellikle Kasım Han ve Tavke Han devrinde, savaşlar ve çekişmelerin durmasından dolayı oluşan başarılı siyasî ortam şehirler ile ticaretin gelişmesine imkân sağladı. Orta Asya, Doğu Türkistan ve Rusya arasında ticari ilişkiler canlandı. Kazak Hanlığı’nın toprakları üzerinden geçen kervan yolları önemli hale geldi.245 2.4.3. Tarımcılık Kazak Hanlığı’nın ekonomik yapısında tarım ikinci sırada yer aldı. Tarım kültürünün merkezleri genelde Kazakistan’ın tabiat ve iklim açısından tarıma uygun bölgelerinde ortaya çıktı. Bu bölgelere Kuzeybatıda Sakız, Yem, Elek, Irğız, Utba ve Oyıl nehri civarı, Muğacir dağının vadileri, Merkezi Kazakistan’da Sarısu nehrinin orta kısımları, güneyde Sırderya, Kuanderya ile Canaderya boyu, kuzeyde Esil, Nura ve Torgay nehirleri boyu ve onların kolları, Doğu Kazakistan’da Kalba ve Tarbagatay sıradağları civarı, Yedisu’da Lepsi, Aksu, ve Karatal nehirlerinin baş kısımları ile İli’nin orta kısımları girmektedir. Ayrıca bu bölgelerin coğrafî yapısı, yerin yapısı ve toprak iklim şartları, su kaynaklarının mevcut olması, komşu yerleşik ziraat toplumlarla kültürel-ekonomik ilişkilerin arttırılması, Kazak tarımının seviyesi 245 Akişev, K. A; Baypakova, K. M; a. g. e, s. 164-167; Baypakov, Po Sdelam Drevnkh Gorodov Kazakistana, Almatı 1990, s. 196-199. 106 ile büyüklüğü, ekilecek tahılların seçilmesi, ürünlerin ekonomik ve diğer amaçlarla faydalanılmasında önemli ölçüde etki yaptı.246 Deştı-Kıpçak bozkırlarındaki konargöçer halkın tarıma göçmesinde birçok nedenler vardır. En önemli nedenlerinden Kazak toplumunun bazılarının kış ve tabiat iklimlerinin uygun olmayışı, kışın sert geçmesinde bir sürü hayvanlarından ayrılması, kendi topraklarından kovulması neticesinde tarıma geçmesine neden oldu. Kendi hayvanlarından ayrılanları kaynaklar açık göstermek için “yatak” ya da “oturuk” adlarını kullandı. Bu yoksullaşmış insanlar hayatlarını devam ettirebilmek için tarımla uğraşmak zorunda kaldı. Bazı araştırmacıların tespit ettiklerine göre tarımcılık ve başka birçok meslekle Kazakların uğraşması Göçmenliler tarafından yoksulluğun bir işareti sayıldı. Buna rağmen yoksulların tarımı, hayvancılıkla uğraşan zenginlere bağımlıydı. Bölgenin yeşil alanlarının çoğunluğunda genelde sulamalı tarım yapılırdı. Kazakistan’ın tabiî su kaynaklarının bolluğu kuzeybatı bölgelerinde emeğe pek fazla ihtiyaç duymayan ziraat çeşidi yaygındı. Kazak ziraat ekonomisinde en çok yaygın olan mahsul türü darıydı. Elle sulanan ve hava durumu uygun dönemlerde darıyı iki defa ekmek mümkündü ve bununla birlikle buğday yetiştirilirdi. Kazak Hanlığı’nın şartlarında tarımın zorluğuna tarım aletlerinin ve toprak işleme metotlarının iyi düzenlenmiş sulama tesisleri olan yerlerde tahılların verimi oldukça yüksek oldu. Nasıl olsa da bile genel olarak Kazak Hanlığı’nın topraklarında tarımcılık yaygınlaşamadı ve her zaman ek iş olarak görüldü. 247 2.5. Dinî Hayatı İslamiyet’in Kazaklar arasına yayılması VIII. Yüzyıldan itibaren başladı. Ancak İslam’ın yayılma noktası sadece Kazakistan’ın güney bölgelerinden ibaretti.248 Genel olarak Kazakların arasına İslam Dininin yayılmaya başlaması veya diğer bölgelerine kıyasla dini etkinin yaşamaya başlaması XIV. Yüzyıllara dayanmaktadır. Bu yüzyıllardan itibaren İslamiyet Batı, Orta ve Kuzey Kazakistan’ın bozkırlarına yayılmaya başladı. Kazakistan’da İslamiyet’in yayılmasında en büyük 246 Sadıkov, T. S, Coldasbaev, a. g. e, s. 199-200. Akkoşkarov, E, İstorii Kazakov, Calın, Almatı, 1997, s. 338-342. 248 Kesici, Kayyum, “Bolşebik İhtilalinden Önce Kazak Türklerinde Eğitim, Kültür ve Fikir Hayatı” Türkler, Ankara, 2002, XIX, 439 247 107 rolü Buhara, Hive, Taşkent ve Hokan’dan gelen Orta Asya tüccarlarının yanı sıra sofu misyonerler ve Volga Tatarları oynadı.249 Kazakların arasına İslamiyet’in geç yayılması hususunda W. Radloff böyle demişti: “Kazakların İslamiyet’i kabul edişinin üstünden birçok asırlar geçmiştir. Onlardaki Şamanizm kalıntılarına bakarak ancak şimdi Müslüman olmakta bulunan bir halk diye telakki etmek hatadır. Kazakların İslamiyet’inin, diğerlerinin İslamiyet’inden az çok farklı olması, yalnız hayat tarzı farkından ileri geliyor. Bununla birlikle onlar, haklı olarak titiz ve hatta çok sıkı Müslüman diye vasıflandırabilirler”250 Kazaklar ne kadar Müslümanlığa topluca inanmış olsalar dahi, yerleşik hayat sürdürenler hariç çoğu konargöçer bir hayat tarzını benimsedikleri için İslam’ın bazı kurallarına riayet edememişler veya öğrenme hususunda imkânların kısıtlılığından dolayı yetersiz kalmışlardır. Alman asıllı Rus Türkologu şöyle yazıyor: ‘‘Kazakların dinine gelince daha önce bahsettiğimiz gibi onlar yüzyıllardır Müslümandır. Ancak İslam dini bozkırda erken dönemde benimsenmesine rağmen kuralları tam olarak uygulanmamaktadır. Aralarından din adamları da yetişmiştir, bunlar İslam’a hizmet etmeye çalışmışlardır. Genel olarak Kazaklar İslam dinini gözü kapalı olarak gelişi güzel kabul etmemişlerdir. Kazaklarda dindarlara Kazak gelenek göreneklerinden uzaklaşmış kimseler olarak bakılır. Onlara saygı gösterseler dahi bu konuda pek samimi değillerdir. Mümkün olduğunca onlardan uzak durmaya çalışırlar. İslam’a olan inançları genellikle sözde kalır, yaşantılarında dinî kurallara fazla riayet etmezler. Saçlarını ve sakallarını düzenli olarak keserler. Yerleşik hayatı yaşayanlar dışında oruç, namaz gibi ibadetleri düzenli olarak yerine getirmezler. Kurban kestiklerinde Kur’an’dan ayetler okurlar. Yaşlılar Kur’an okumayı severler. İslam’ın ince ayrıntılarını bilmezler. İslam dininin güçlü etkisine rağmen, Kazaklar eski Türklerin gelenek görenek ve dil özelliklerini muhafaza etmişlerdir. Dillerine az sayıda Arapça ve Farsça kelimeler bir yolunu bulup girdiyse de diğer Müslüman Türklerin dillerindeki kadar çok değildir.’’251 Kazaklar İslam dinine inanmışlar ama 249 Mustafina, R, “Kazakistanda İslamiyet’in Rolü”, Kazakistan Tarihi Makaleler, TTK, Ankara, 2007, s. 85. 250 Kesici, K, “Bolşebik İhtilalinden Önce Kazak Türklerinde Eğitim, Kültür ve Fikir Hayatı” a. g. e, s. 440. 251 Zeyneş İ. a. g. e, s. 179. 108 konargöçer Kazakların arasında İslam pek az yaşanmıştır. Yerleşik, kentsel bölgeler ile tarım havzalarındaki kadar İslam kök salmamıştır. Göçebelerin bölgelerinde şehirlerdeki gibi mescit, medreseler olmamıştır, ancak tek tük olarak kasabalarda rastlanıyordu. Kazaklar İslam’a girdikten sonra da kendilerinin İslam’dan önceki birçok gelenek göreneklerini İslam inancıyla sentezleştirerek yaşatmışlardır.252 Bu ifadelere baktığımızda hayvancılıkla uğraşanların dinî yaşantılarının şehirde yaşayanlardan daha zayıf olduklarını görmekteyiz. Çünkü kırsal bölgelerdeki çobanların zor şartlar altında yaşamları, hava şartları, gündelik koşturmacalar onların dinlerini de ister istemez etkilemiş bulunmaktadır. Ama bu onların dine karşı duyarsız olduklarının göstergesi olamaz. Kazaklarda “oraza namaz toktıkta” yani oruç ile namaz tokluktadır anlamına gelen atasözü vardır. Bu söz herhalde bu kırsal kesimin insanlarının anlayışından kaynaklansa gerek. Ama yerleşik hayat yaşayan çiftçiler, tüccarlar gibi kesimin hayatını İslam kültürü çok etkilemiş yukarıda bahsettiğimiz gibi birçok alanda teşkilatlanmaya kadar götürmüştür. Onların yaşadığı güney bölgesinin iklimi tarıma son derece elverişli, ticaret yollarının geçtiği bölge olduğu da gözden kaçmaması gereken husustur.253 2.5.1. Yerel Dinî İnançları Kazakistan’da en geniş yayılan din İslam oldu. İslam dininin etkili olduğu merkezler Türkistan, Harezm ve Buhara idi. Kazaklar arasında İslam dini köklerini derinlere kadar salamadı. Halk İslâmî farzları gereğince yerine getiremedi. Böylece eskisi gibi “tengri” (göğe, aya ve güne baş eğme) temel alan eski dinlerini devam ettirdi. Eski Türkler devrinde de bu inanç tek tanrılığı esas alıyordu. Kazak Hanlığı döneminde yani XV-XVII. Yüzyıllarda “tengri” inancı İslam inancı ile rekabet halindeydi. İslam dinine aykırı olmasına rağmen, Kazaklar, atalar ruhundan medet umma geleneğini devam ettirdi.254 Puta tapınma görüntüleri Müslüman dindarlar tarafından sert bir şekilde eleştiriliyordu. Muhammed Şeybanî Han’ın teşvik ettiği Buhara Şeyhleri ve Kadıları Kazakları puta tapanlar, yani İslam 252 Mincan, N, a. g. e, s. 372. Kazak SSR Tarihi, “Köne Zamannan Bu Günge Deyin”, Almatı, 1983, II, 246-247 254 Kazakistan Tarihi, III, 360 253 109 yolundan sapanlar olarak kabul eden fetva çıkardı. Onlar, Kazaklara karşı cihad etmeyi ve Kazakları tahrip etmeyi teklif etti. XV-XVII. Yüzyıllarda halkın dünya görüşünde animizm ile tabiat güçleri kültü baskındı. Bu görüş eski devirlere ait iyilik (kiye) ve kötülüğün (kesel) birbiriyle mücadelesi gibi mitolojik hikâye ve kalıntıları muhafaza etti. Kazakların tanrısal inançlarına göre baharda ortaya çıkan yeşillikleri koparmayı yasaklamaktadır. Çünkü onlar taze yeşilliklerden insan hayatının devamlığını görüyorlardı. Kazaklar toprak (toprak ana) ile su (su ana) ruhuna saygı gösterdi. Kutsal ateşin “alastama” şeklindeki eski adı muhafaza edildi. Kazakların inancına göre ateş evi felaketlerden korumaktadır. Yeni ailesine katılan taze gelin büyük evdeki (kara şanırak: büyük dedelerden kalan ev) ateşe tazım etmek, ateşe yağ dökerek255 ona kurban vermekle yükümlüydü. Bununla birlikte Kazaklar gece ateşi yani “alastav”(tütsülemek) ateşle temizleme âdeti yaşatıldı. Bu adet, kışlaktan yaylaya indiğinde uygulandı. Eski devirlerden beri evlerde insanlara zarar veren “cin ve şeytan” bulunduğundan kışlaklarda insanlar sıklıkla günaha batar şeklinde batıl inançları oldu. Yaylalar ise saf ve kusursuzdu. Öyleyse oraya temizlenerek gitmek gerekti. Bu yüzden yaylaya giden yolun baş tarafına iki yerden ateş yakılırdı. Bu ateşlerin arasından insanlar ve hayvan sürüleri geçirilirdi. Yılkılar (atlar) temiz hayvanlar olarak görüldüğü için onların ateşle temizlenmesine ihtiyaç yoktu. Ve Kazakların bundan başka batıl inançları çok yaygındı.256 2.5.1.1 Gök Tanrı (Tengri) İnancı Gök Tanrı inancı Kazak Türklerinin millî dünya görüşünü oluşturan en temel tarihi öğelerden biridir. Bu inanç Kazakları her türlü kutsallığa alakalı mistik tabiatı ile doğanın tılsım güçleri ile insan arasında bağı devam ettirmiştir. Kendine özgü bir karakteri ile bu inanç eskiden beri tüm Türk dünyasının zihniyetinde merkez teşkil etmiştir. Eski Moğol ve Türk kabilelerine bakıldığında bu inancı benimsedikleri görülmektedir. Türkler doğanın yasalarına tabiattaki afetlerden veya başka herhangi 255 Ateşe yağ dökme geleneği günümüze kadar gelmiş ve hala uygulanmaktadır. Yeni gelen gelin, ertesi veya herhangi bir günü kocasının akrabalarını evlerin ilk olarak ziyaret ettiğinde evdeki sobaya yağ dökerek saygı gösteriyordu. 256 Mırzahanulı, C, Tarihi-Etnografiyalık Zertteuler, Kuytun, 1990, s. 205-207. 110 bir zor durumdan dolayı değil ona çok saygı gösterdikleri için boyun eğmişlerdir. Onlar tabiata sanki canlı gibi bakabilmişler ve davranabilmişlerdir. Böylelikle Tengri inancı Türklere bilgi irade ve kendini tabiatın bir parçası hissetme bilincini ve onunla birlikte bir ahenk yaratabilmelerini sağlamıştır. Bununla alakalı olarak dağ, ağaç, su, kaya v.b tabiatın unsurlarına kutsallık atfetmişlerdir. Kazak Türkleri açısından bu inancı vermemizin sebebi bu inancın tüm Türk dünyasının ilk ve ortak inancı olması hasebiyledir. Çünkü bilindiği gibi Kazak ismi bile daha sonraki asırlarda ortaya çıkmıştır ve daha önceleri sadece Türk ismi geçmektedir. Tengri inancı hakkında günümüzde herhangi bir yazılı kitaba dini bir ritüele rastlamamaktayız. Bu sebeple bir din olarak görmek de tartışılabilir. Ama Göktürk yazıtları ve bazı Çin kaynaklarına baktığımız zaman bu inanç hakkında genel bir çerçeveye rastlamaktayız. Çin’de zirai kültür ve kuzey yöresinde iptidai avcılık kültürü hâkim iken Shang sülalesi döneminde (m.ö. 1450-1050) orada önemli bir kültürel değişim yaşandığı ve böylece kuzey batıdan Çin’e Eski Türklerin at yetiştiriciliğine dayalı çoban kültürünü getirdiği görünmektedir. Ve eskiden Çin’de toprak ve verimlilik ilahları hâkim iken bu defa Gök Tanrı inancının etkisi ile orada semavi kültürlerin etkili olmaya başladığı görünmüştür.257 Bu ifadelere göre Gök Tanrı inancı Çin’de de belli ölçüde kendi etkisini göstermiştir. İnanç esasları sistemli olarak zikredilmemekle beraber daha önce de bahsettiğimiz gibi belli başlı yazıları da bulunmamaktadır. Orhon yazıtları gibi en eski kaynaklarda sadece yüzeysel olarak bahsedilmektedir. Orada Tanrı; Hakanları tayın eden, Türk halkını koruyup gözetendir, savaşlarda zafere ulaştırandır, öldüren ve dirilten yani can verendir. Ona nasıl ibadet edildiği hakkında yabancı araştırmacılar bazı tespitlerde bulunmuşlardır. Çin kaynaklarının, eski Türk dini tarihi bakımından en önemli kaynaklardan biri olan Wei Shu’da ilk dönem Türk dini hakkında şu bilgileri vermektedir: 1-Türkler doğu yönüne hürmet ederler ve Hanın otağına doğudan girerler. 2-Bütün Türkler her yıl atalarının mağarasına (kabir) gidip, orada kurban keserler. 257 Ünver, Günay-Harun Güngör, Başlangıçtan Günümüze Türklerin Dini Tarihi, Ankara 1997, s. 34. 111 3-Beşinci ayın ortasında ırmak kenarına gidip Gök Tanrısına kurban sunarlar. 4-Bodin-İnli adlı dağın zirvesini ziyaret ederler.258 Bu verdiğimiz ibadet çeşitleri Kazakların günümüze kadarki kökleşmiş gelenek görenekleri açısından çok önemli ve belirleyici unsurlardır. Mesela kırsal kesimlerde ve köylerde yaşayan halkta bu daha çok görünmektedir. Yaylaya gidenler çadırın kapısını mutlaka doğuya doğru açarlar. Bazı müstakil evi olan şehir sakinlerinin bile evinin kapısı doğu yönüne bakar. Ataların ve ailenin diğer ölmüşlerinin kabrini ziyaret edip Tanrıya adak sunmak, kurban kesmek çok önemli ibadet sayılmıştır. Ayrıca her yörede bir kutsallık atfettikleri ağaç, su, dağ gibi tabiat unsurları vardır.259 2.5.1.2. Tabiat Kuvvetlerine İnanma Kazaklar, dini tarihlerinde çok eski dönemlerde tabiatta birtakım güçlerin bulunduğuna inanıyor ve onları kutsal olarak görüyorlardı. Mitolojik efsanelerinde ve örflerinde bu inançlar genişçe yer almaktadır. Bu inançlar, tabiatta mevcut ağaç, dağ, yer-su, kaya v.b. varlıkların birer ruhunun olduğunu belirtmektedir. Sadece doğa ile kalmayıp, hayvanların bile birer gözetici sahipleri olduğunu görebiliriz. Bu ruhların iyilik verenlerine kiyeler, kötülük verenlerine ise kesirler denmiştir. Kiyeler (koruyucu ruh) insanlara ve hayvanlara iyilik getirir bolluk ve bereket sağlar, kesirler ise doğal afetler, her türlü hastalıklar, belalar getirir. İyilik ve kötülüğü temsil eden kiyeler ve kesirler Kazaklara göre daima mücadele içinde olurlar. Evcil besin hayvanlarının kiyeleri ve kesirleri (felaket) vardır. Örnek verecek olursak; Koyun atası Kambar ata, deve atası Oysılkara, sığır atası Zengi baba, keçi atası Şekşek ata ve çiftçiler atası Dihan babadır. Bunun dışında hayvanların kesirleri vardır ve onlar kıtlık, hastalık ve felaketler getirir. Bunlar; topalan, karasan, şelek, malik, kemelek v.b. Kiyeleri kızdırdığı takdirde kesirler ortaya girer ve bütün kötülükler insanların kendi yaptıklarının sonucu olarak meydana gelir. Hayvanları dövenler, eziyet edenler, aç ve susuz bırakanlar kazaklara göre kesirlere uğrayacaklardır. Tabiat 258 259 Ünver, a. g. e. s. 44. Bulutay, Murtaza, Ata-Baba Dini, Almatı, 2000, s. 93. 112 kuvvetlerine gelince hepsine ayrı ayrı anlam yüklemişler ve gelenek göreneklerin oluşmasında çok büyük rol oynamışlardır.260 2.5. 1. 3. Güneş ve Ay Kültü Kazak Türkleri kültüründe güneş ve ay çok büyük anlam ifade etmektedir. Nitekim Kazak tarihinin geçmişine uzanan orta Asya devletleri olan Üysinler ve Hunların güneşi ve ayı ululadıkları bilinmektedir. Hun ismi Kazak Türkçesindeki kün, yani güneş kelimesi ile aynı olduğu söylenmektedir. Üysinlerin hükümdarının ismi ise Künbiy (Güneşbeyi) olduğu güneşi ululadıklarından gelmektedir.261 Bununla birlikte bütün Türk boylarının yazılarında, geleneklerinde güneş ve ay her zaman ayrı bir önem atfettiği herkesin bildiği şeydir. Bu anlayış günlük yaşayışta çok yaygınlaşmıştır. Bir aileden olan iki çocuğun ismini bile ay ve güneşle bağdaştırarak koymak Kazaklarda yaygındır. Örneğin Aybolat ve Künbolat (erkek ismi), Aygerim ve Künnur (kız ismi) v.b. Küçük çocuklarını ebeveynleri ve büyükleri ayım künim (ayım, günüm) diye severler. Yolculuğa çıkan kimselere ‘‘Ayın tusın onınnan, juldızın şıksın sonınan’’ (sağından ayın doğsun arkasından da yıldızın parlasın) diye dilekte bulunulur. Başına bela ve musibet gelip kara güne kalan kimseler için ‘‘juldızı taydı’’(yıldızı kaydı) deyimi kullanırlar. İşleri düz gidip başarıya ulaşanlara da yıldızı parladı deyimi kullanılır. Kazak ihtiyarları hilal yeni doğduğunda şu dileği okurlar: Ay gördüm esenlik gördüm, eski aydakileri esirge yeni ayı bereketlendir. Yıldızların içinde Çolpan (Venüs) yıldızı çok önemli yıldız kabul edilir. Çünkü o sabaha doğru doğar ve en parlak olan yıldızdır. Buna binaen kızların ismini çolpan koymak Kazaklarda yaygındır. Aya ve güneşe çok saygı gösterirler ve ikisine bakıp abdest almazlar, tuvalet ihtiyacını gidermezler. Öyle yapanlar büyükleri tarafından azarlanır.262 Görüldüğü gibi Kazaklarda Güneş ile Aya saygı tapma ve saygı gösterme pek yaygın olmuştur. Güneş ile aya saygı gösterme geleneği Kazak toplumun o kadar etkilemiştir ki günümüzde de hala devam etmektedir. 260 Bulutay, M, a. g. e, s. 101-102. Zeyneş, İ, a. g. e, s. 323. 262 Bulutay, M, a. g. e, s. 114-115. 261 113 2.5. 1. 4. Ateş Kültü Eskiden Kazak halkı ateşi, aydınlığın, nurun, güneş gözünün nişanesi ve tüm bela ve pisliklerden koruyan kutsal varlık olarak kabul etmişlerdir.263 Bundan dolayı ateş çok kutsaldır ve ateşe olan saygı diğerlerinden daha baskındır. Tanrının verdiği hediyesi olarak görülür. Toplumun en küçük ve en temel öğesi olan aile ateşle simgelenmiştir. Aile kelimesiyle aynı anlamda ‘‘otbası’’ (ateş başı) kelimesi kullanılır. Kazakçada ateş sözcüğü ot diye kullanılır. Evim, yuvam kelimesine karşılık ‘‘ot jakkan jerim’’ (ateş yaktığım yer) deyimini kullanırlar. Bir aile tabirinin yerine ‘‘bir tütün’’ (bir duman) deyimini kullanırlar. Ailenin başına musibet gelip kara güne kaldıklarında ‘‘otı öşti’’ (ateşi söndü) veya ‘‘oşagı jıgıldı’’ (ocağı yıkıldı) deyimleri kullanılır. Evlenip aile kurmakta olan gençlere evlilik hayatınız başarılı olsun, kaza beladan Allah korusun anlamındaki ‘‘tütünderin tik uşsın’’ (dumanınız dik uçsun) deyimi kullanılır. Yeni gelen gelin kapıdan ilk girdiğinde sağ ayakla girdirilir ve ocakta yanan ateşe yağ dökerek umay anaya ve ateşe dileklerde bulunulur. Yine ateşle alakalı dikkate değer bir husus da, eskiden beri Kazaklarda yaygın olan ve nadir olsa da günümüze kadar gelen bir gelenek ise Alastau ayinidir. Böylece eşyadaki kötülükler, cinler, şeytanlar, pislikler giderilmiş kabul edilir. Hatta insanların ve evcil hayvanların üzerinde ateş tutularak alas alas, bela kaza uzaklaş manalarına gelen dualarla alas yaparlar. Konargöçer halk yılın dört mevsiminde davarların rahat beslenebilmeleri için dört ayrı yere göç yaparlar. Kış boyunca kışlakta oturan çoban halk, yaylaya çıkmadan önce bütün hayvanlara alas yaparlar. Yaylaya çıkış yolunun iki tarafına büyük ateş yakılır ve deveye yüklenen ev eşyaları ve hayvanlar iki ateşin ortasından geçirilir. İki yaşlı kadın iki ateşin yanına geçer ve aynı şekilde dua ederler belaları, pislikleri kovarlar. Ama at bundan istisna tutulur. Çünkü Kazaklara göre at kutsal ve temiz hayvan olduğu için bela ve pislik onun yanında bulunmaz.264 Kazaklar ateşe o kadar sayğı göstermişti ki İslam dinini kabul ettikten sonra da inancı hala devam ettirmektedir. Bu inanç şekli günümüzde bir inanç değilde gelenek haline gelmiştir. Ateşe saygısızlık edenler ayıplanır, azarlanır. 263 Nıgmet, M, a. g. e, s. 374. Nıgmet, M, a. g. e, s. 374. 264 114 Yanık ateşi su ile söndürülmez ona tükürülmez. Ateşe küfretmek de aynı şekilde saygısızlık kabul edilmiştir. 2.5.1.5. Yer Su Kültü Kazak Türklerinde bahsettiğimiz gibi eskiden, diğer unsurlar gibi yer ve sular da kutsal sayılmıştır. Onlara göre insanlara iyilik veren, kutsal yerler ve sular vasıtasıyla şifalar bahşeden bu yer ve suyu yaratan Tanrıdır. İnsanlara benzetilen yer ve su ruhlarının genel adı ‘‘iye’’dir265. Her bölgedeki dağların, ırmakların, özellikle şifalı kaplıcaların kendi koruyucu güçlerinin var olduğu kabul edilmektedir. Bu inancın sonucu olarak Kazaklarda vatanı ve vatanın yer ve sularını korumak kutsal görevlerden biri sayılmıştır. Şifalı su ve bitkileri olan yerler çok kutsanır, oralar kirletilmez, abdestsiz topraklarına basılmaz, bitkileri gelişigüzel koparılmaz ve dualar edilerek Tanrı’dan af dilenerek koparılır. Aksi takdirde Tanrı’nın gazabına uğrayacaklarına inanırlar. İlkbaharda yeniden yeşeren otlar ve ağaçların yeşil tomurcukları, filizleri hayatın sürekliliğinin göstergesi olduğu için yeşillikler koparılmaz, ağaçların dalı koparılmaz. Yapanlar büyükleri tarafından dövülür idi.266 Şöyle ki, Kazak topraklarının çoğu bozkır olduğu için tek tük yetişen ağaçlar bu sefer kutsal kabul ediliyor ve onlara bez bağlamak suretiyle ağacın büyümesine engel oluyorlar ve ağaç da kuruyor. Edebiyatta ve halk ağzında yer ana, toprak ana tabirlerine sıkça rastlanır. 267 Bu tabirler yer su kültüne verilen önemden kaynaklansa gerek. Bunlara bakıldığında bu örf ve adetler ister bir batıl inancın kalıntısı olsun ister doğaya uyumdan doğan bir gelenek olsun, çevre açısından çok önemli bir koruma yöntemidir. Günümüzün en büyük ve hatta sonu gittikçe insanlığın sonuna götüren çevre kirliliği ve doğanın katledilmesi sorununun önlenmesi açısından bu ananelerin bir şekilde zihinlerde yaşatılması zaruridir. Tabi ki yanlış inançlardan arındırılarak, bir terbiye gelenegi haline dönüştürmelidir. 265 Kazakların temel inancına göre her bir nesne veya varlığın koruyup kollayan sahibi oldu. Eğer o varlıklara hiç nedensiz eziyet ederse onun sahibinin bedduasıyla karşılaşırdı. 266 Zeyneş, İ, a. g. e, s. 324. 267 Kazakistan Tarihi, III, 250-251. 115 2.5.1.6. Atalar Kültü Hunlar, Tabgazlar, Göktürkler ve onların devamı olan daha sonraki Kazak toplulukları vefat etmiş atalarının ruhuna tapıyorlardı, o ecdat ervahının kendi evlatlarını ve yakınlarını koruyup gözettiğine, dünya işlerinde onlara her zaman kol kanat gerdiğine inanılırdı. Daima atalarının adını kötüye çıkarmamak, olabildiğince onun evladı olarak namuslu ve şerefli yaşamak her Kazak yiğidinin boynunun borcudur. Savaşa girecekleri zaman, bozkır halklarının arasında geniş ve yaygın olan at sporları yarışlarına girecekleri zaman, güreşecekleri zaman bir nevi ruh verici şey olan Uranlar çağrılır. Uran; her aşiretin geçmişteki kahraman ve lider atalarının adını kendisini koruyup desteklemesi için o atalarının ismini çağırmaya denir. Her aşiretin sadece bir tane uranı olur. Kazaklar tarih boyunca büyüklerine saygı göstermişler ve özellikle ölmüşlerin ardından birtakım ayinler yaparak onlar için Tanrı’ya dua etmişlerdir. Eski Türkler Gök Tanrıya ve ataların ruhuna değmesi için kurban keserlerdi ve en makbul olan hayvan ise at idi.268 Yukarıda görüldüğü gibi, ölmüş büyüklerinin ardından yapılması gereken bütün işlemler evlatların atalarına olan bir borçları kabul edilir, böylelikle ata babaya olan tazimin yerine getirilmiş olmasından dolayı mutluluk duyulur. Bu konuya değinmişken sadece ataların değil bütün ölülerin ardından yapılan işler ve ananeler hakkında kısaca bilgi vermemiz doğru olacaktır. Ölümün ardından genel itibariyle durumu elverişli olsun olmasın ölümü olan ev hayvan keser, büyükbaş kesebilirse daha makbul olur. Halk bu meselenin herhangi bir kaynağını bilmiyor olsa dahi bunu adeta bir vecibe kabul ediyor ve hâlâ bu anlayış kalkmış değildir. Ölü, vefat ettiği gün hemen defnolunmaz. Yıkanıp kefenlendikten sonra en az bir gün bazen de üç dört güne kadar evin sağ tarafına yatırılır ve bekletilir. Eskiden ulaşım meselesi ciddi anlamda büyük bir sorun olduğu için etraftan yakın akrabaların toplanıp gelmesi için bu yola başvurulmuştur. Daha sonra ölünün yedisi, devamında kırkı ve yılı olmak üzere aş dağıtmak suretiyle yakın akraba, eş dost, tanıdık herkese bu yemekten dağıtılır, dualar okunur. Bu mesele doğrultusunda şöyle 268 Esin, E, İslamiyet’ten Önceki Türk Kültürü Tarihi ve İslam’a Giriş, s. 128. 116 bir atasözü vardır: ‘‘Ölü razı bolmay tiri bayımaydı’’, yani ölü razı olmadan diri zengin olamaz.269 Bu atasözü ataların ve diğer ölmüşlerinin arkasında kalanların borcunun ne kadar ciddi olduğunu gayet açık göstermektedir. Genel itibariyle dünyada doğu toplumlarına doğru gittikçe büyüğe saygı atalara hürmet daha sık görülmektedir. Bu zihniyet o toplumların hangi inanca sahip olduğuna da pek bağlı olmamaktadır. Mesela bir Budist toplumu olan Çinliler de büyüklere saygı batıda yaşayan Müslüman toplumlara göre daha geleneksel ve daha sıkıdır. 2.5.1. 7. Şamanizm Eski Türklerde esas inanç teşkil eden ve günümüzde Şamanizm denen inanç çoğu zaman bir din olarak algılanagelmiştir. Ama yapılan araştırmalar ve dinler tarihçilerinin tespiti Şamanizm’in bir din olmayıp daha çok inançlar toplamı olduğunu söylemektedir. Bazı kaynaklar Şamanizm ve şamanı şöyle tarif etmektedirler: Şaman, Sibirya’da oturan birtakım Türk boylarında tef çalarak, şarkılar söyleyerek ayinler yapan ve böylece ruhlarla münasebete girerek, hastaları iyileştiren, istenilen birtakım dilekleri yerine getirdiğine inanılan kimselere verilen addır. Bu durumda Şaman, hekim adamdır.270 Eski Türklerin inancına buna bağlı olarak Şamanizm denmiştir. Hâlbuki Türklerin böyle bir inancı olmamıştır. Oysa şaman yerine Türk topluluklarında başka kavramlar kullanılmaktadır. Mesela kam, Kazak Türklerinde ‘‘baksı’’ v.b. gibi kavramlardır. Şamanizm ne kendine özgü bir dindir ne de büyü yapma sanatıdır. Her iki alanı da ilgilendiren yanları bulunan çeşitli din ve dünya görüşlerini birleştiren bir inanç ve tekniktir. Şamanizm’e, değişik şekillerde Kuzey ve Orta Asya’da, Eskimoların yaşadığı yerlerde, Orta Afrika ve Kuzey Amerika’daki ilkel kabilelerde rastlanır. Bazı araştırmacılar Sibirya’da görülen Şamanizm’i psikopatolojik belirtiler olarak açıklamaktadır.271 Genel olarak Şamanizm’in sistemli, kitaplı, birtakım belli ayinleri olan din olmayıp; doğa ile iç içe yaşayan bazı toplulukların inandığı bir inançlar toplamı 269 Zeyneş, İsmail, a. g. e, s. 325. Mehmet, Aydın, Dinler Tarihine Giriş, Nüve Kültür Merkezi, Konya, 2008, s.78. 271 Günay, Tümer, Abdurrahman Küçük, Dinler Tarihi, Ankara 2002, 4. Baskı, s. 51. 270 117 diyebiliriz. Başındaki lider veya şaman ise, toplumu manevi yönden yönlendiren, çoğunluğun adına ibadetler yapan ve dualar eden, onların hastalıklarını tedavi eden çok saygın kişi anlamındadır. Şamanizm inancında evren üç tabakadan oluşur. 1. Gök (sema): aydınlık âlemdir, gök âleminde sadece iyilik ve adalet vardır. Gök âlemi 17 tabakadan oluşur. En yukarısında baş tanrı Üçgen, sonra karıları, çocukları ve iyi ruhlar bulunurmuş. Tanrının yedi oğlu ve dokuz kızı vardır. 2. Yer: insanoğlunun yaşadığı yerdir. 3. Yer altı âlemi: karanlık âlemdir. On dört tabakadan oluşur. Kötü ruhlar ve tüm kötülük ve felaketlerin kaynakları, ihanet v.b. orada bulunur. Şamanlar ak şaman ve kara şaman olarak ikiye ayrılır. Ak şamanlar gök âlemiyle münasebette bulunur kara şamanlar ise yer altı âlemiyle münasebette bulunurlar.272 2.5.1.8. Baksılar Kazak Türklerinde yukarıda Şaman’a da belirttiğimiz gibi Baksı denilmektedir. Baksılar, halk arasında genellikle hastaları tedavi eden, büyü yapan, geleceği yorumlayan v.b. mistik içerikli ayinleri yapan ve bir nevi manevi önderlik yapan şahıstır. Erkeklerine baksı veya balger (falcı), kadınlarına ise kuşınaş denilmektedir. Yani bu işi hem kadınlar hem erkekler yapabilmektedir ve daha çok kadınlar çoğunlukla yaparlar. Baksılar genelde halk arasında at ile dolaşarak hizmet verirler. Halk kimi zaman onlara diuana yani divane demektedir. Baksılık atadan çocuğa geçen geçer, herkes baksı olamaz. Kazaklar İslam dini ile tanışmaya başladıktan sonra baskı balgerler ayinlerde kullandıkları sözlere bazı işlemlerinde İslami anlayışla sentezleşmiş şeyler eklemeye başladılar. Mesela ‘‘şayhi burkı diuana cin şeytani kovala’’ sözünün yanına Allah haktır sözün eklemişlerdir. Ama din tebliğcileri mollalar ile baksılar arasında hep 272 Bulutay, M, a. g. e, s. 106. 118 anlaşmazlıklar olagelmiştir. Baksılar ayinlerini musiki eşliğinde yaparlar. Dombıra (iki telli saza benzeyen müzik aleti) ve kobuz ile değişik şekillerde ayinleri yapar. Baksılar her zaman halkın saygın insanları olmuşlardır. İnsanlar önemli merasimlerin hepsini baskıların öcülüğünde yapa gelmişlerdir. 273 2.5.1.9. Şamanizm’in Kazak Kültürüne Etkileri Kazak Türklerinde fal açıp gelecek hakkında öngörüde bulunmak, ‘‘tasattık’’ (yağmur duasına çıkma) yapmak, hastaları üfürerek tedavi etmek, çocukların sağlığı için sadaka vermek, birine hayvan satarken atın ve devenin yularını, kartalın Tomaga denilen deriden yapılıp gözünü kapatan aletini, köpeğin tasmasını kendinde bırakması onlarda bereket olduğuna inanıldığı içindir. Ayrıca şunlar da kutsal ve bereketli şeyler olarak görülmektedir: kurdun aşığı, koyunun ‘‘kari jilik’’ denen kemiği, baykuşun kanat tüyleri v.b. saymakla bitmez birçok şeyin her türlü kötülük ve badirelerden koruduğuna inanılmaktadır. Bunların hepsi eski inançla alakalı olmakla beraber günümüzde bazıları terk edilmiş olup bazı günlük yaşantıda gelenek halini almıştır. Falcılığa gelince, kırk bir tane ufak taş veya benzeri şeylerden oluşan nesneler değişik şekillerde usulüne göre yere sererek, koyunun kürek kemiklerine bakarak kişilerin yakın gelecekleri hakkında yorum yaparlar. Bunu daha çok bir işe başlamadan önce tereddüde kapılanlar, yolculuğa çıkacak olanlar, uzaktan bir misafir bekleyenler v.b. yaptırırlar. Günümüzde bilgi çağı olduğu için bunların çoğunu teknoloji sayesinde yapabilmektedir insanlar. Araştırmacılara göre Budizm, Hindistan ve Çin üzerinden Orta Asya’ya doğru M.Ö. I. yüzyılın ortalarında yayılmaya başlamıştır.274 Budizm’in Orta Asya topraklarına yayılmasına en büyük etken tüccarlar ve devlet adamları olmuştur. Doğu Türkistan, Buhara civarı, Tirmiz gibi yerler adeta bir Budist merkezleri konumundaydı. 273 274 Nığmet, M, a. g. e, s. 376. Bulutay, M, a. g. e, s. 118. 119 Buhara’da Budizm’in yayılmasının en önemli etkenlerinden biri de şehir valisinin Çinli hükümdarların birinin kızıyla evlenmesi olarak görülür.275 2.5.1.10. Budizm’in Kazak Kabileleri Arasında Yayılışı Bugünkü Kazakistan, Moğolistan cumhuriyetlerinin ve Doğu Türkistan topraklarında Kazak Hanlığı döneminde Nayman, Kereyt, Konırat ve Vak kabileleri yaşıyorlardı. Bunlar daha sonra Cengiz Han’ın yaptığı büyük devrimler, birleştirmeler ve batıya doğru seferleri gibi sebeplerle batı bölgelerine doğru göç etmeye başladılar. Bu esnada Naymanlar, Doğu Türkistan’a Karahitaylılar’ın yanına yerleştiler. O günde Karahitaylılar Budizm’e inanıyorlardı. Naymanların Büyüklerinden olan Küşlik, Karahitay hakanı Görhan’ın eski geliniyle evlenmiştir. Özellikle Kazakistan’ın güney bölgelerinden Doğu Türkistan’a doğru uzanan coğrafyada Kazaklar Budizm’i çoğunlukla benimsemişlerdir.276 Budizm, bu zamanlarda Hind topraklarına hüküm sürdüren Magadha, Kushan ve Gupta gibi hanedanların gücü sayesinde yayılmıştı. Ama bu ilerleme uzağa gidemedi. VI. Yüzyılda devletlerin çöküşüyle Budizm de çok büyük darbe yedi. İslamiyet’in VII-X. Yüzyıllarda Hindistan topraklarına hızlı ve aktif bir biçimde yayılması ve Gazneliler’in seferleri sonucunda çok sayıda insanlar Müslüman oldular. Bu sıralarda Budizm, kendi vatanında dahi çok zayıflamıştı. Bu arada günümüzün Kazakistan Cumhuriyetinin bulunduğu topraklarda hüküm süren ve İslam’ı ilk devlet dini olarak kabul eden Karahanlılar, Yedisu ve Doğu Türkistan topraklarında Budist’lere karşa amansız mücadele vermiştir. Siyasi baskı, ticaret gibi yollarla Türk halklarının arasında yaygınlaşan Budizm, bozkırlarda İslam’ın gelişi ve akabinde ki Talas savaşı gibi sebeplerle kabuğuna çekilmek zorunda kalmıştır.277 2. 5.1.11. Nesturiliğin Türkistan’daki Durumu Suriye Hıristiyanlarının ayrılığa düşmesine sebep olan en önemli etkenlerden biri de batıdaki Bizans İmparatorluğu ile doğudaki Sasanilerin arasındaki rekabettir. Böylelikle Nesturilik mezhebi mensupları, Suriye’den başlayıp Türkistan (Orta Asya), İran, Doğu Türkistan ve Moğol Bozkırlarını kapsayan bir coğrafyada kendi 275 Bulutay, M, a. g. e, s. 123. Bulutay, M, a. g. e, s. 124. 277 Magauin, M, a. g. e, s. 119. 276 120 düşüncelerini olanca güçleriyle yaymaya çalışmışlardır. Her zamanki gibi ticaret yolu dinin yayılmasında çok büyük rol oynamıştır. Ön Asya’dan başlayarak Maveraünnehir’in Baykent, Buhara ve Semerkand gibi belli başlı büyük şehirlerinden geçen meşhur ipek yolu bir taraftan ekonomik gelişmeyi sağlarken, diğer taraftan da başka dinlerin misyonerlerinin dinlerini rahatlıkla yaymalarına kolaylık sağlamıştır.278 Hatta Moğol topraklarından Baykal gölü kıyılarına kadar geniş bir coğrafyaya bu dinler yayılmıştır. Bugünkü Kazakistan’ın sınırlarındaki Taraz kentinde 430’lı yıllarda kilisenin olduğunu kaynaklarımız göstermektedir.279 Buna bakıldığında en eski kaynaklar Kazak topraklarında Hıristiyanlığın V. yüzyılda var olduğunu belirtmektedir. Daha sonra VII-VIII. yüzyıllarda Kazakistan’ın doğu ve güneydoğu bölgelerinde yaygınlaştığı bilinmektedir. Doğu bölgesi ile Doğu Türkistan birbirine yakın oldukları için kültürel temaslarda mutlaka etkileşimler yaşamışlardır. Özellikle Kazakların Kerey ve Nayman boyları Hıristiyanlıkta etkin olmuşlardır. Kereyler boyunun tümüyle inandıkları söylenmektedir.280 Kazak tarihçisi Nıgmet Mınjan Kereylerin 1007-1009 yıllarında Hıristiyanlığın bir kolu olan Nesturiliğe girdiklerini yazmaktadır.281 Nesturiliğe mensup olan Kereylerin yazılarını araştıran Fransız bilim adamı şöyle demektedir: Nesturi Hıristiyan dinindeki Kerey ile Naymanların kızlarının çoğu Cengiz Han’ın torunlarıyla evlenmiş ve onların menevi yaşamını etkilemiştir. Bunların içinden özellikle Ögedey’in karısı Torkın Hatun ile Tolu’nun karısı Surtakı Biykem, Kerey Uan Han’ın (Tuğrul) torunlarıydı.282 Buradan anlaşılan şu ki Kereyler Türkistan bozkırlarında Nesturiliği yayma konusunda en kilit noktaya sarılmışlardır. Çünkü bozkır kültüründe Hanlık makamı sadece Cengiz Han’ın oğulları ve onların soyundan gelenlere mahsustur. Cengiz’in oğullarına kızlarını vermekle dinlerini yayma ve yaşama konusunda başarılı olmuşlardır. Çünkü o devirde büyük ne yaparsa, hangi dine mensup olursa halk da onun yolundan giderdi. 278 Zeki, Velidi, Togan, Bügünkü Türk İli Türkistan ve Yakın Tarihi, İstanbul 1981, 1, 94. Kazakstan Tarihi, II, 90. 280 Bulutay, M, a. g. e, s. 141. 281 Mincan, N, a. g. e, s. 373. 282 Zeyneş, İ, a. g. e, s. 328-329. 279 121 Tomas’ın grubu 1559 yılında Roma Katolik kilisesine, kalanları 1653 yılında Suriye’deki Yakubi kilisesine, İran’daki Ürmiye cemaati ise Rus Pravoslav kilisesine tabi olmuşlardır. Daha sonra Nesturi Hıristiyanlık, Orta Asya’daki Moğol ve Türk kabilelerinden çekimiş ve günümüzde ne kültürel ne de yapıt olarak hiçbir etkisi kalmamıştır. 283 2.5.2. Kazakların İslamlaşmasında Tasavvufun Rolü XII. yüzyılda, Güney Kazakistan’da bölgede İslamiyet’in yayılmasında büyük rolü Yesevî ve Nakşibendîlik tarikatları oynamıştır. Yerel halkın “Hazret Sultan” dedikleri Hoca Ahmet Yesevi (1103-1166), Kazakistan’ın güneyindeki Yesî (bugünkü Türkistan) kentinde kendi tarikatını kurarken; Türklerin İslamiyet’ten önceki geleneklerini tamamen reddetmemiş, onlardan birçok unsurları benimseyerek devam ettirmiştir. Halkın anlayacağı sade bir dille yazdığı “Hikmetlerin” de göçebe Türkler için eski dinleri bakımından çok anlamlı olan “Tengri” sözcüğünü, “Allah” sözcüğü ile birlikte sık kullanmıştır.284 Yesevî tarikatının dervişleri, dini ayinlerde veya namazdan sonra cemaate dağıtılan “halim” adlı aşın hazırlanması gibi etkinliklerde hep göçebe Türk geleneklerinden yararlanmışlardır. Böylece, Güney Kazakistan’daki yerleşik tarımcılık ile göçebe kültürünün kesiştiği bölgede, İslam dini eski yerel inanç ve geleneklerle bir bakıma uzlaşarak yayılmasını sürdürmüştür.285 Gittikçe daha sistemleşen tasavvuf kültürü, tarikat şeyhlerinin önemini arttırmıştır. Mesela Hoca Ahmet Yesevi’nin türbesini üç defa ziyaret etmek Kâbe’yi ziyaret etmekle denk görülmüştür. Bazı araştırmacılarımıza göre, Orta Asya ve Kazak bozkırlarında şeyhleri, kutsal yerleri, türbeleri v.s. kutsamak konusunda halk aşırı gitmişlerdir.286 283 Bulutay, M, a. g. e, s. 142. Günümüze kadar Kazaklar “Allah” sözünün yerine “Tengi” ve “Kuday” kelimesin kullanmaktadır. Ancak Türkiye’den veya başka devletlerden ilahiyat okuyan insanlar yeniden “Allah” kelimesini verdiği vaazla ya da yazdıkları kitaplarla alıştırmaya başladı. 285 Kesici, K, “Bolşebik İhtilalinden Önce Kazak Türklerinde Eğitim, Kültür ve Fikir Hayatı” a. g. e, s. 440; Mustafina, R, “Kazakistanda İslamiyet’in Rolü”, a. g. e, s. 86. 286 Kazakistan Tarihi, II, 249. 284 122 Orta Asya’daki Evliyalara tapma konusu, teolojinin ve Sünnilerin kabul etmemesine rağmen gerçek anlamda halkın dini düşüncesini yansıtan husus olmuştur. Burada göz önünde bulundurması gereken bir diğer husus, İslamiyet’in Kazak bozkırlarında yayılmasına Nakşibendîlik ve onun kollarının da önemli katkıları olduğudur. Nakşibendîlik tarikatının Doğu Türkistan’da kurulan Aktağlık ve Karatağlık cemaatlerinin bu sahadaki hizmetleri büyüktür. Bilhassa, Hoca İshak Veli (Ö. 1598) önderliğinde kurulan Karatağlık cemaatine mensup din adamları Kazak bozkırlarında İslamiyet’in güçlenmesi için nesiller boyunca uğraştılar. Bu iki Sûfî tarikatının etkileriyle Kazakistan’ın özellikle güneyindeki kentlerinde ve bu bölgede yaşayan Kazaklar arasında İslam dini giderek güç kazandı. Kazak hanları, sultanları ve aristokrasinin başka mensupları hep dindar oldular. Bir rivayete göre, Tevekkel Han oğullarıyla ve sultanlarıyla birlikte Hoca İshak Veli cemaatine intisap etmiştir. Bunun yanında, Kazak Hanlığı’nı İslam kurallarına göre yönetme girişimleri olduğu da görülmüştür. Nitekim XVII. yüzyılın sonunda Tavke Han, “Yedi Yargı” adıyla anılan yasaları hazırlarken şeriat kurallarını esas almaya çabalamıştır.287 Böylece, Sufilik, ihsan ve dervişlik sıfat taşıyan Yesevîlik, Nakşibendîlik ve Kadirilik sistemleri Kazakistan’da geniş bir şekilde yayılmıştır. Din bir taraftan kendi klasik formunu korurken, kardeşlik (emirler), misyonerler ve sufizm Orta Asya kolu kendi özelliklerini kazanmıştır. Bu kendine özgü özellikler ihsanizm ve dervişliğin kendine özgü şekillerinde ortaya çıkmıştır.288 Şimdi bunların kendilerine has özelliklerinden bahsedecek olursak, Veli ve ermişlerin ibadet yaşam şekilleri, diğer bir deyişle kültleri Kazakistan halkının günlük İslam yaşantısını karakterize eden en belirgin özelliklerinden birisidir. Kazaklarda dâhil olmak üzere birçok ulusun dinî yaşantısında önemli bir rol oynayan veli ve ermişlerin ibadet ve yaşam şekilleri ya da kültleri ( bir din ya da bir dinin bir mezhebinin, ritüelleri, belirli kutlamaları olan bir cemaat inanışı ve bu inanışın 287 Kesici, K, “Bolşevik İhtilalinden Önce Kazak Türklerinde Eğitim, Kültür ve Fikir Hayatı” a. g. e, s. 440. 288 Mustafina, R, “Kazakistanda İslamiyet’in Rolü”, a. g. e, s. 86. 123 pratiği) ve eski dönemlere ait düşüncelerin etkisinde şekillenmiştir. Bununla birlikte bu şekillenen düşünceler İslamiyet’te, yeni bir dinin tüm maneviyatı ve ruhu ile uyumlu yorum ve tefsirlerin sayılmayacak kadar çok dini, ilahi kavramını da içine alarak büyüyüp, beslenmişlerdir. Buna uygun olarak Kazaklardaki ermiş ve velileri aşağıda görüldüğü şekilde sınıflandırabiliriz. İlk önce düşünce ve fikirleri İslamiyet’in ilk dönemleri ile birleşen, ilk halifeler ve ilk Müslüman müritlerle ve Peygamber Hz. Muhammed’in sülalesinden gelen, peygamberin aile efradından olan veliler ve ermişler. Burada ayrıca düşünceleri ve fikirleri Kuran geleneğinden alınmış olan Mukhammad (Muhammed) Hanefî, İshak Baba, Ukaşa Baba, Fatıma bulunmakta idi. Hz. Muhammed’in kızı Fatıma’nın ismi eski mahalli inanışlar ile birlikte anılmaya başlamıştı. Fatima, kadın ve çocukların hamisi, koruyucusu olmuştu. İkinci olarak sufizm ile ilişkili olan belirli veli ermişlerin grubu gelmektedir. (Hoca Ahmet Yesevi, Aristan Bap, Koktandı Ata, Hazret, İsmail Ata). Üçüncü sırada ise ermiş, veliler, belirli mesleklerin koruyucuları gelmektedir: Örneğin yüce Korkut, Kazak şamanlarının, müzisyenlerinin ve şarkıcılarının koruyucusu, Kazak savaşlarının, cengâverlerinin hamisi BabaTüktü Şaştı Aziz, koyun çobanlığı Şoban Ata tarafından korunurken Kambar Ata da at yetiştiricilerinin hamisidir. Dördüncü olarak ise tabiat inanışı ile ortak bir şeyleri olan veli ve ermişler Jılagan Ata “ağlayan dede”, Evliya Bastav “kutsal bulak” Jılagan Ata’nın ismi dağa ilişkin olarak dinin ya da mezhebinin, ritüelleri, belirli kutlamaları olan cemaat inanışı ve bu inanışın pratiği ile anılırken Evliya Bastav’ın isminin saygı ile anılması kutsanmış göllere dair ritüelleri ve cemaat inanışı ile ilişkilenmektedir.289 Ermiş ve velilerin ritüelleri, belirli kutlamaları olan cemaat inanışının Kazaklarla olan ilişkileri diğer halklarda olduğu gibi kabilelerin cedlerinin ibadet etme geleneklerinin mahalli bir şekilde tezahürüdür. Bunların örnekleri Domalak Ana ve Beydibek Ata’dır. Birçok etnografik materyal Kazakların ibadet etme konusunda atalarının geleneklerini kuvvetli bir şekilde sürdürdüklerini şaşırtıcı bir şekilde kanıtlamaktadır. Söz konusu ritüeller ve cemaat inanışlarının eskiden gelen kalıntıları Müslümanlık döneminde yeni bir ruh kazandırılarak ve İslamî bir 289 Mustafina, R, “Kazakistanda İslamiyet’in Rolü”, a. g. e, s. 8. 124 görünüme büründürülerek sürdürülmektedir. Kazaklar için ermiş ve velilere hasredilmiş olan mezar ve türbelerin özellikle hepsi ibadet etme yerleridir. Dindar Kazaklar bu yerlere dini inanışları ile ziyarete gitmektedir. Birçok insan Hoca Ahmet Yesevi’nin Türkistan’daki mezarını Mekke’de hacca gitmenin bir ikamesi olduğu saf ve temiz düşüncesi ile ziyaret etmektedir.290 Bu inanış günümüzde daha da sıkı kuvvet kazanarak, buna inananların sayısı gün geçtikçe çoğalmaktadır. 290 Mustafina, R, “Kazakistanda İslamiyet’in Rolü”, a. g. e, s. 88. 125 SONUÇ Kazak Hanlığı, XIII. yüzyıl’da kurulan Ak Orda Devleti’nin toprakları üzerine kurulmuştur. Ak Orda 1395 yılında Emir Timur’un hâkimiyetine girmiş, 1428’den 1456’a kadar Ebu’l-Hayır’ın idaresinde kalmıştır. 1456’da Barak Han’ın oğulları Kerey ve Canibek Ebu’l-Hayır’a isyan ederek Yedisu tarafına göç etmişler ve kendi hanlıklarını ilan etmişlerdir. Böylece Ak Orda Hanlığı tarih sahnesine tekrar çıkmış, sonra da bu hanlık “Kazak Hanlığı” diye adlandırılmıştır. Kazak Hanlığının XV-XVII. yüzyıllarda gerçek anlamda siyasî, ekonomik, ticarî ve ilmî rolü büyük olmuştur. XVII. yüzyılın sonu ve XVIII. yüzyılın başında Kazak Hanlığı iç ve dış sebeplerden dolayı zayıflamıştır. Oyrat-Cungarlar ile Kazaklar arasında 200 yıllık savaş olmuştur. Buna ek olarak bir taraftan Kokan Beyleri de sıkıntı vermişlerdir. Buhara ve Hiva Hanları, Kazakları köleleştirmeye çalışmışlar, Çinliler ise Cunğarlara yardım etmişler. Ruslar bu durumdan istifade ederek Kazak topraklarına kendi kalelerini inşa etmeye başlamış. XVII. yüzyılda Hanlık gücünü kaybetmeye başlamıştır. Çünkü Cungarlarla olan 200 yıllık savaş, Orta Asya Hanlıklarının düzensiz saldırıları, iç çekişmeler, Çin ve Rus imparatorluğunun stratejik amaçlarıyla doğan kışkırtmalar ve üç cüz’ün birliğinin sarsılması Hanlığın kuvvetini oldukça sarsarak, zayıflatarak kendi aralarında parçalanmaya sebep olmuştur. Kazak Hanlıkları birleşmek yerine teker teker üç ayrı hanlığa parçalandılar. Yani bundan böyle Kazak Hanlığı tek bir hanlık olarak tarih sahnesinden silindi. Bu durumlar Kazaklar için acı sonuçlar getirmiştir. 1731’de Küçük Cüz, Rus hâkimiyetine geçti. Sonra 1822-1824 yıllarda Orta Cüz, XIX. yüzyılın sonlarında Ulu Cüz de Rus himayesine girdi. Böylece XIII. yüzyılda kurulan Ak Orda Ulusunun devamı olan, Kazak Hanlığı XIX. yüzyıl’da son bulmuştur. Gerek çağdaş Sovyet kaynakları (Kazaklarda devlet olmadığını, bir devlet olarak ortaya çıkmadığını ve Kazaklarda hiç devlet geleneği olmadığını yutturmaya çalışmış) gerek Türk kaynakları, gerekse Kazak kaynakları 1456 yılında kurulan Kazak Hanlığı’nı kendine has medeniyeti ve devlet anlayışı olmayan, kabileler halinde bozkırda dolaşan göçebe bir halk olarak gösteregelmiştir. 126 Asırlar geçtikçe Kazakların kendilerine has göçebe medeniyete dayalı örfadetleri ile gelenek ve görenekleri oluştur. Yani Kazaklar göçebe medeniyetinin en yüksek tepesine çıkmıştır. Hayat, yaşam tarzı, inançları düşünceleri kısacası hayatlarının her sahası göçebe medeniyetine dayalı olarak kurulmuştur. Bunu XVIII. yüzyıl XX. yüzyılların başında Rusya hâkimiyetinin temsilcileri, Rus ve İngiliz bilginleri, seyyahlar da dile getirmişlerdir. Kazakların örf-adet ve gelenekgörenekleri ailevî terbiyede ve diğer toplumsal gelişmelerde büyük rol oynamıştır. Gerek yüzler ve gerek boy ve soylar, diğer yüz, boy ve soylara karşı yekvücut bir bütün teşkil ederler. Böylece Kazaklar geniş bir aile sayılmaktadırlar. Yerleşik hayata geçmeyen ve genellikle bozkır hayatını sürdüren bu bölgenin kavimlerinde iktisadî durumun temelinde hayvancılık ön plandadır. Umumiyetle Kazaklarda zenginliğin işareti mümkün olduğu kadar çok hayvana sahip olmaktan geçmektedir. Doğrudan Kazakların genel dinî durumlarını inceleyen ilmî araştırmalar ve akademik çalışmalar yapılmamıştır. Sadece ulaşabildiğimiz kaynaklarda, Ak Orda devrinde ve Kazak Hanlığı döneminde tasavvufi faaliyetlerin önemli katkısı olduğu Nakşibendîlik, Yesevîlik gibi tarikatların İslamlaşma konusunda büyük etkide bulunduğu anlatılmaktadır. Sırderya nehri etrafında, Batı Kazakistan'da 300'den fazla sufî ocakları bulunmaktadır. Kazak Hanlığı’nın İslam Tarihinde yer alabilmesi için, Kazakların dinî yaşayışının, İslâm dinini ne zaman, nasıl kabul ettiklerinin, İslam’ın hayat tarzlarını nasıl etkilediğinin ayrı ayrı ele alınıp incelenmesi gerekir. Araştırma yapılırken konular genel bakış açısıyla ele alınmalı, önyargıdan veya tek taraflı bakıştan kaçınılmalıdır. Sonuç olarak Ak Orda'nın devamı olan Kazak Hanlığı XV-XVIII. yy'da gerçek mânâda siyasî, ekonomik, ticarî, ilmî alanda önemli bir devlettir. Göçebebozkır medeniyetinin en son ve en büyük temsilcisi olmuştur. Kazak Hanlığını eski göçebe İmparatorluğu olan Sak, Hun ve Göktürk Türklerinin sonuncusu olarak göstersek abartmış olmayacağımız kanaatindeyiz. 127 BİBLİYOGRAFYA ABDAKİMOV, A, İstoriya Kazahstana (S Drevneyşih Vremen Do Naşih Dney), Almatı, 1994. ABUSEYİTOV, M, “Haknazar jane XVI gasırdıng Ekınşi Jartısında Memeleketting Nığayuı” Egemen Kazakistan (gazete), 11-Karaşa, 1998. ABUYEV, Almatı,1994. Kadircan, Kazakstan Tarihının “Aktandak” Betterinen, AKİŞEV, K A; Baypakov K A; Erzakoviç L B, Drebnii Otrar, Almatı, 1970, Almatı, 1994. AKKOŞKAROV, E, İstorii Kazakov, Calın, Almatı, 1997. ALPARGU, Mehmet, “Türkistan Hanlıkları” Genel Türk Tarihi, V, 229312, Ankara, 2002. -------, “Dünden Bugüne Kafkasya’da Nogaylar, Tarih Boyunca Balkanlar’dan Kafkaslara” Türk Dünyası Semineri, Bildiriler, s. 195-196, İstanbul, 1996. -------, XVI. ve XVII. Yüzyıllarda Özbek Hanlıkları, V, 232-233, Ankara, 2002. ------, “Nogaylar” DİA, XXXIII, 203-204, İstanbul, 2007. AYDIN, Mehmet, Dinler Tarihine Giriş, Nüve Kültür Merkezi Din Bilimleri Yay, Konya, 2008. BABAEV, D, Kazakistan Tarihi, (Kazak Uydin Jabdıktarı), Almatı,1998. BABIR, Zahiraddin M, Baburname, Almatı, 1990. BARBARO, i Kontarini o Rossi. K istorii İtalo-Ruskikh Sibiyazey b XV. b. L, 1971. BARTHOLD, V V, Rabotı Po İstoriyi Filologiyi Türskih İ Mongolskih Narodov, Moskva, 2002. -------, Yedisu Tarihinının Jazbaları, II, Mosva, 1963. 128 BAYKUZU, Tilla, Deniz, “Kazakların Soy, Damga ve Uranları”, Türk Dünyası Araştırmaları, sayı:118, Şubat, s. 229-232, İstanbul, 1999. BAYPAKOV, Po Sdelam Drevnkh Gorodov Kazakistana, Almatı, 1990. BOKAYEVA, Aygul, “Kazak Göçebe Kültürünün Karakteri”, DİA, XIX, 429-447, Ankara, 2002. BUDAK, Feyzullah, Kazakistan, Dünü, Bugünü, Yarını, Ankara, 1999. CANUZAKOV, T, “Kazak Degen Söz Kaydan Şıkkan”, Culdız, sayı: 3, s.191-194, Almatı, 1983. COLDASBAEV, S, Jiliçe Kazakov Uyucinogo Kazakistana XV-XIX Bekov Po Dannım Arhiyologii, Almatı,1978. COLDASBAYULI, S, Cetisu Paleoetnologiyalık Zertteu, Almatı, 1996. Tarihi (XVI-XVIII). Tarihi jane DANİYAROV, K, İstoriya Kazahskogo Gosudarstva XV-XX veke, Almatı, 2000. DROBJEVA, L İ, İstoriya Kazahstana s Drevneyşih Vremen do Naşih Dney (oçerk), Almatı, 1993. DUĞLATİ, Muhammed Haydar, Tarihi Raşidi, Almatı, 2003. ELEŞEVA, Z, “Esim Han men Tursun Han Arasındağı Ant” Kazak Tarihi I, 18-19, Almatı, 1999. FAZLALLAKH, İbn Ruzbihan İsfahani, Mikhman-name-yi Buhara, Moskova, 1976. GABCALİLOV, H M, Kazak-Ru Taypalarının Tarihi, Almatı, 2005. GAZİ, Osman, “Moğollar”, DİA, XXX, 223-229, İstanbul, 1989. GÜNAY, Ünver Harun Güngör, Başlangıçtan Günümüze Türklerin Dini Tarihi, Ankara, 1997. HAKNAZAR, Han Turalı XVI-XVII. Ğasırlardağı Kazak Handıktarı, Almatı, 1957. İBRAHİMOV, D, XV-XVII Gasırlarda Kazak Handığına Katisti Materaldar, Almatı, 1962. 129 İNAN, Abdülkadir “Kalmuklar” Türk Ansiklopedisi, XXI, 167-169, Ankara 1974. İSMAGULOV, O, Etniçeskaya Antropologiya Kazakistana, Almatı, 1982. İSTORYA, Kazakhskoy SSR, II, Almatı, 1979. İSTORYA, Kazakhskoy SSR s Drevneyşikh Vremen do Naşikh Dney, Almatı, 1977. KABDİLDİNOV, Z E; Kayıpbaeva A T, Kazakistan Tarihi (XVIII-1914 yıl) Almatı, 2008. KADIRGALİ, Jalayıri, Jılnamalar Jinağı, Almatı, 1997. KADİRKULOV, G K, Kazakistan Tarihi, Almatı, 2005. KAFALI, Mustafa, “Altın Orda Hanlığı” Genel Türk Tarihi, II, 75-96, Ankara, 2002. KAFESOĞLU, İbrahim, Türk Bozkır Kültürü, Ankara, 1987. KALKAN, M, Kırgızlar ve Kazaklar, İstanbul, 2006. KARİBAYEV, B, “Kasım Han” Egemen Kazakistan, Almatı, 1996, 24 Aralık. -------, Türkistan Jane Kazak Handığı, Almatı, 1999. -------, “Kazak Handığının Kurıluı”, Kazak Tarihi Dergisi, sayı: 5, s. 16-18, 1995. -------, “Kazak Handığının Sayasi Jağdayı”, Kazak Tarihi Jurnalı, sayı:3, s. 16-18, Almatı, 1991. KASIMBAEV, Canuzak, “Congar-Kazak Tartısındagı Sayasi cane Askeri Meseleler”, Kazak Tarihı Nu: II, 25-26, Almatı, 1993. KASIMBAEV, C, İstoriya Kazahstana, Almatı, 2004. KAZAKİSTAN TARİHİ, Köne Zamannan Bügünge Deyin, Almatı, 1994,1998. KAZAKİSTAN TARİHİ SSR, Almatı, I-III, 1980. KAZAK SOBET ENTSİKLOPEDİYASI, I-XXV, Almatı, 1975. 130 KAZAK TARİHİ, Taraz, 2009. KAZAKTAR: Kopşilikke Arnalğan Toğuz Tomdık Şığarmalar Jinağı Tarihi Tulğalar, I-IX, (II), s. 17-19, Almatı, 1998. KESİCİ, Kayyum, “Bolşevik İhtilalinden Önce Kazak Türklerinde Eğitim, Kültür ve Fikir Hayatı” Türkler, XIX, 438-447, Ankara, 2002. KLAŞTORNIY, S G; Sultanov T, Kazakstan, Letopis Trekh Tısyaçletiy, Almatı, 1992. -------, Türkün Üç Bin Yılı, İstanbul, 2003. KOŞEKOV, B A, Nogaysko-Ruskiye Otneşeniya B XV-XVIII bb. Almatı, 1988. KOZIBAEV, Manaş, Cavdı Saptım Tu Baylap, Almatı, 1996. KUANDIKOV, B C, “Kasım Hannın Jolunan Esimge Deyin” Kazaktın Ata Zandari, I, 139, Almatı, 2004. LEVŞİN, A I, Kırgız-Kazak Dalasının Sıpattamas, Almatı, 1996. MAGAUİN, Muhtar, Kazak Tarihina Kırıspe, Almatı, 1995. -------, “Tevekkel Han Zamanında”, Kazak Edeviyeti sayı:14, s.10-11, Almatı, 1995. -------, “Esim Han Cane Onung Zamanı”, Kazak Edebiyatı, Sayı:59, s. 12-14, Almatı, 1993. -------, Aldaspan, Almatı, 1971. -------, Kazak Tarihinin Alppesi, Almatı, 1995. MAMIRULI, Kömen, Kazak Tarihi, Almatı, 1995. MARGULAN, A, “Kasım Hanın Kaska Colu”, Kazak Sobet Ensiklopediyası, VI, 542-543, Almatı, 1984. MATERİYLI, po İstorii Kazakhskikh Khanstv XV-XVIIII Vekov, Almatı, 1969. MIRZAHANULI, C, Tarihi-Etnografiyalık Zertteuler, Kuytun, 1990. MİNCAN, Nığmet, Kazaktın Kıskaşa Tarihi, Almatı, 1994. 131 MOLDABAEVA, Dana, “Kazak Hanlığı’nın Kuruluşu” Türkler, VIII, 641648, Ankara, 2002. MUHAMETHANULI, N, Tarihi Zertteuler, Almatı, 1994. MUKANOV, Marat, Kazak Jerinin Tarihi, Almatı, 1994. MUKANOV, M S, Etniçeskiy Sostav i Rasselenye Kazakhov Srednogo Juza, Almatı, 1974. MUSTAFİNA, R, “Kazakistanda İslamiyet’in Rolü”, Kazakistan Tarihi Makaleler, TTK, 85-95, Ankara, 2007. ORALTAY, Hasan, Hürriyet Uğrunda Doğu Türkistan Kazak Türkleri, İzmir, 1961. ORHAN, Doğan, “Kazak-Kalmuk (Jungar) Savaşları”, Türkler, VIII, 670685, Ankara, 2002. OTAROV, A, Şecire, Almatı, 2000. ÖGEL, Bahaeddin, Türk Kültür Tarihine Giriş, Ankara, 1991. PUŞÇULİNA, K A, Prisırdarinskie Goroda i İkh Znaçenie v İstorii Kazakhskih Khanstv v XV-XVII Vekakh, Almatı, 1969. RISPAEV, K, İstoriya Respubliki Kazahstan, Almatı, 2002. RUSTEMOV, L, Ceti Cargı, Almatı, 1992. SABIRHANOV, A, Ulu Betburus, Almatı, 1981. SALGARAULI, K, Handar Kestesi, Almatı, 1992. SARAY, Mehmet, “Altın Orda Hanlığı”, DİA, II, 538-540, İstanbul, 2005. -------, “Kazakistan”, DİA, XXV, 121-125, Ankara, 2002. -------, Kazakların Uyanışı, Ankara, 2004. SIZDIKOVA, R; Koygeldiyev M, Kadırğali Kosımulu jane Onıng “Cılnamalar Jınagı”, Almatı 1991. SOZAKBAEV, S, Tauke Hannın Ceti Carğısı, Almatı, 1994. SULEYMENOV, R B; Moyseev V A, Cungarskoe Hanstv i Kazakhi XVIIXVIII vv, Alma-Ata, 1991. 132 SULTANOV, T, Kazak Handığınıng Tarihi, Almatı, 2008. ŞECİRE Kazaktın Ru-Taypalık Kurulumu, Almatı, 1991. TAMIR, Ferhat, “Kazak Hanlığı” Türkler, VIII, 649-656, Ankara, 2002. TOGAN, Zeki, Velidi, Bügünkü Türk İli Türkistan ve Yakın Tarihi, İstanbul, 1981. TOLBASIYEVA, S, “Altın Ordanın Idırauı jane Kazak Handığının Kurıluı”, Kazak Tarihi Dergisi, sayı:6, s.18-23, Almatı, 2003. TÜMER, Günay, Abdurrahman Küçük, Dinler Tarihi, Ocak yay, Ankara, 2002. VALİHANOV, Ç Ş, Şığarmalar Jinağı, II, Almatı, 1985. ZAİTSEV, İ V, “Sibir Hanlığı” Genel Türk Tarihi, V, 131-140, Ankara, 2002. ZEYNEŞ, İsmail, Kazak Türkleri, Ankara, 2002. 133