solunum yetmezl ğ

advertisement
SOLUNUM YETMEZLİĞİ
Dr. Akın Kaya
Ankara Üniversitesi
Solunum yetmezliği yoğun bakım pratiğinde en sık görülen ve önemli bir klinik tablodur. Tüm
yaştaki hastalarda görülebilir ve farklı presentasyonlarda karşımıza çıkabilir.Bu yazıda başlangıçta
solunum yetmezliği nedenleri ve tanısı, sonra genel tedavi ilkeleri anlatılacaktır.
Solunum sisteminin primer fonksiyonu gaz değişimidir. Bu işlem iki temel komponente ayrılır; a)
terminal hava yolları ile atmosfer arasında gaz akımı ve b) gazların terminal akciğer bölgeleri ve pulmoner
kapiller arasında diffüzyonu. Solunum bir çok organın koordine bir şekilde çalışmasını gerektiren
komplike bir olaydır ve bu sistemlerden herhangi birinde ortaya çıkan problem solunum yetmezliğine
neden olabilir. Normal bir solunum için öncelikle beyinde medulla ve ponsdaki solunum merkezinin
normal işlev görüyor olması gerekir. Buradan çıkan solunum uyarısı periferik sinirler aracılığı ile
diyafram gibi efektör organlara iletilir. Diyaframı, interkostal ve abdominal kasları innerve eden sinirler
medulla spinalisden çıktığı için medulla spinalis lezyonları solunumu etkileyecektir. Nöromüsküler
kavşakta problem olması veya solunum kaslarında güçsüzlüğe neden olan problemler söz konusu ise diğer
tüm sistemler normal de olsa solunum yetmezliği gelişebilecektir. Buraya kadar söz edilen sistemler
solunumun pompa fonksiyonunun yani ventilasyonun normal bir şekilde gerçekleşebilmesi için gerekli
olan oluşumlardır. Bunlardan birinde ortaya çıkan problem hipoventilasyona ve daha çok hiperkapnik
solunum yetmezliğine neden olur.
Solunumun diğer önemli komponenti akciğerler yani havayolları ve alveoller-asinüsler (yani gaz
değişim üniteleri)’dir. Burada meydana gelen bir problem yani havayollarında daralma(astım, KOAH’da
olduğu gibi) veya gaz değişim ünitelerinin kollabe olması (atelektazi) veya sıvı ile dolu olması (pnömoni,
sol kalp yetmezliği, ARDS gibi) ise akciğer yetmezliği ve hipoksemik solunum yetmezliğine neden olur.
Solunumun inspiryum fazı aktif ekspiryum ise normal koşullarda pasiftir. İnspiryumun en önemli
kası diyafram olup C3-5 düzeyinden çıkan N frenikus tarafından innerve edilir. İnspiryumda tidal
volümün %70’inden diyafram sorumludur.
Akut solunum yetmezliği (ASY), solunum sisteminin yeterli gaz değişimini sürdürme yeteneğinde
ani bozulma olarak tanımlanmaktadır. Öncesinde sağlıklı olan bir kişide (ör. Pnömoni) ya da kronik
solunum yetmezliği durumunda (ör. Kronik obstrüktif akciğer hastalığının akut alevlenmesi) ortaya
çıkabilir ve bu durumda kronik solunum yetmezliği zemininde akut solunum yetmezliği olarak
tanımlanır. Primer oksijenizasyon durumunda bozulma, akut hipoksemik solunum yetmezliği (Tip I)
olarak tanımlanır; karbon dioksit basıncında ani yükselme ise akut hiperkapnik solunum yetmezliğini (Tip
II) tanımlar. Bu terimlerin tümüyle ifade edilen; aslında hastanın genel durumunda akut bir bozulmadır.
Akut solunum yetmezliğini tanımlasında sıklıkla oda havasında, PaO2 için 60 mmHg altında ve PaCO2
için ise 50 mmHg üstündeki değerler kabul edilmektedir. Aslında bu değerler yaş, yükseklik, öncesinde
var olan akciğer hastalığı ve solunum dışı diğer faktörlerden etkilenir.
Baskın olan patofizyolojik tabloya göre 4 ayrı tipte solunum yetersizliğinden söz edilebilir (Tablo
1. ) Biz burada daha çok Tip I ve Tip II solunum yetmezlikleri üzerinde duracağız.
Tablo 1: Akut solunum yetersizliği tipleri.
Tip
I
II
III
IV
Mekanizma
Etyoloji
Hipoksemik
Şant
-Hava yollarında
Hiperkapnik
Ventilasyon
-Solunum merkeziv
Perioperatif
Atelektazi
-FRKv
Şok
Hipoperfüzyon
-Kardiyojenik
sıvı
-Nöromusküler iletiv
-Kapanma volümü^
-Hipovolemik
-Pnömoni
-Ölü boşluk solunumu^
-İlaç/hasar
-Pulmoner ödem
-Miyastenia gravis,
-Obesite, asit, peritonit,
üst abdomen cerrahisi,
anestezi.
Kardiyojenik
poliradikülit, ALS,
-İleri yaş,
-Dehidrasyon
ARDS
botulism, kürar.
sigara, bronkospazm,
sekresyon,
-Tamponad
-Pulmoner
hemoraji
-Astma, KOAH,
Klinik
örnekler
-Septik
-İnfarktüs
-Kanama
-Endotoksemi
sıvı yüklenmesi
kifoskolyoz,
-Göğüs travması
pulmoner fibrozis
ARDS: Akut solunum sıkıntısı sendromu. ALS: Amiyotrofik lateral skleroz. KOAH: Kronik obstrüktif
akciğer hastalığı. FRK: Fonksiyonel rezidüel kapasite.
HİPOKSİK SOLUNUM YETMEZLİĞİ
Hipoksemi kardiak ve pulmoner hastalıklarda sık karşılaşılan bir durumdur. Klinik belirtiler ya da
fizik muayenede hipoksemi varlığından şüphelenilebilir, ancak tanısının konulması için laboratuar
testlerine ihtiyaç vardır.
Hipoksemi; oksijenin atmosferden kana geçişinde azalma olması sonucunda arter kanında oksijen
parsiyel basıncının azalmasıdır. Hipoksi ise dokuların oksidatif gereksinimlerini karşılayacak yeterli
oksijenasyonun sağlanamamasıdır. Hipoksemi olmadan hipoksinin olabileceği ya da tam tersinin
bulunabileceğinin bilinmesi önemlidir. Hipoksi üç ana kategoride incelenmektedir; 1. Arteriel hipoksemi,
2. Azalmış oksijen sunumu, 3. Dokular tarafından aşırı ya da bozulmuş oksijen tüketimi. Dokuların
oksijenlenmesi üç sistemin uyumlu olarak çalışması ve görevlerini yerine getirmeleri ile mümkündür.
Birincisi kardiyovasküler sistemdir; kardiak output ve kan akımını sağlar. İkincisi hematolojik sistemdir;
hemoglobin konsantrasyonunu belirler. Üçüncüsü de PaO2’i belirleyen solunum sistemidir. Bu nedenle
hipoksemi; esas olarak solunum sisteminin hastalıklarından kaynaklanır ve sonuç olarak kanın
oksijenlenmesinde bozukluğa yol açar. Diğer taraftan da, oksijen taşınımasında bozulma hematolojik
ve/veya kardiyo- vasküler sistemin fonksiyonlarındaki bozulmalardan kaynaklanabilir. Taşınan oksijenin
aşırı ya da bozulmuş kullanımı ise hücresel metabolizma bozuklukları veya aşırı gereksinim sonucunda
oluşabilir.
Hipoksemi; arteriel PO2 (PaO2)’nin 80 mmHg altına düşmesi olarak tanımlanır. Hipoksemik
solunum yetmezliği ise PaO2 değerinin 60 mmHg’nın altında olmasıdır.
60-80 mmHg hafif dereceli
40-60 mmHg orta dereceli
< 40 mmHg ileri dereceli hipoksemiyi gösterir.
Fizyopatoloji
Oksijen kanda, esas olarak hemoglobine bağlı şekilde (%98’inden fazlası) ve az bir kısmı ise
kanda çözünmüş olarak (%2) taşınır. PaO2, oksijen içeriği, kapasite ve satürasyonu gibi kavramların
arasındaki ayrımı bilmek önemlidir. PaO2; arteriel kandaki parsiyel oksijen basıncını, oksijen içeriği;
kandaki aktüel oksijen miktarını (hem çözünmüş hem de hemoglobinle bağlı olan), oksijen kapasitesi;
oksijenin çözünmüş ve hemoglobine bağlı olarak taşınabilecek maksimum miktarını ve oksijen
satürasyonu da aktüel olarak taşınan (içerik) ve taşınabilecek (kapasite) oksijen miktarı arasındaki ilişkiyi
tanımlar. Hemoglobine bağlı olan oksijen miktarı PO2’e (kanda çözünen oksijenle lineer ilişkili) bağlıdır.
Bu ilişki de sigmoidal şekilde olan oksihemoglobin dissosiasyon eğrisi ile gösterilmektedir. Dokulara
ulaşan oksijen miktarı kardiak output (QT) ve arteriel kanın oksijen içeriği (CaO2) tarafından belirlenir,
aşağıdaki formülde bu ilişki gösterilmektedir.
O2 sunumu (DO2) (ml/dk) = QT (litre/dk) X CaO2 (ml/dk)
Oksijen içeriği, oksijenle bağlanabilecek hemoglobin konsantrasyonu (Hb) ve SaO2 ile ilişkilidir
ve yukarıdaki formül bu özelliklere göre yeniden yazılabilir.
DO2 = QT x (Hb x 1.34) x (SaO2/100)
55 mmHg üstündeki PaO2 değerlerinde Hb molekülü %90 satüredir ve doku oksijenlenmesi
sürdürülür.
Bu formülle uyumlu olarak; 1. azalmış kan akımı ( dolaşımsal hipoksi), 2. düşük oksijen taşıma
kapasitesi (anemik hipoksi), 3. azalmış PaO2 ile ilişkili olarak bozulmuş kardiyorespiratuvar fonksiyon
(hipoksemik hipoksi) ve 4. doku zehirlenmesi (histotoksik hipoksi) yetersiz doku oksijenlenmesine yol
açarlar.
Yeterli arteriel PO2 yaşam için vazgeçilmezdir ve kardiyorespiratuvar sistemin düzgün olarak
fonksiyonlarını yerine getirmesine bağlıdır. Bu sistemin başlıca komponentleri; ventilasyon-perfüzyon
uyumu, alveolo-kapiller membrandan diffüzyon ve oksijenin dokulara ulaşmasıdır. Yaşla arteriel PO2
arasında negatif bir ilişki vardır. Yaş arttıkça, alveolo-arteriel oksijen gradyenti (P(A-a)O2) ve VD/VT
artar. Yaşa bağlı görülen PaO2 ve P(A-a)O2 değişiklikleri, aşağıda gösterilen eşitliklerle hesaplanabilir;
PaO2 = 104.2 – (0.27 x yaş (yıl) )
P(A-a)O2 = 2.5 + ( 0.21 x yaş (yıl) )
Hipokseminin ortaya çıkışını açıklayan beş farklı fizyopatolojik mekanizma vardır. (1) Alveoler
hipoventilasyon, (2) ventilasyon – perfüzyon dengesizliği, (3) sağ-sol şant varlığı, (4) diffüzyon
bozukluğu, (5) solunan havadaki oksijenin azalmasıdır. Solunan havada oksijenin azalması yüksek irtifada
oluşur ve nadir görülen bir hipoksemi nedenidir. Diğer dört mekanizma daha detaylı anlatılacaktır.
Hipoksemi gelişimine yol açan fizyopatolojik mekanizmalar ve katkıda bulunan durumlar Tablo-2’de
gösterilmiştir.
Tablo-2: Hipoksemi gelişimine yol açan fizyopatolojik mekanizmalar ve
katkıda bulunan durumlar
Majör Belirleyici mekanizmalar
Ventilasyon/perfüzyon dengesizliği
Şantlaşma
Alveoler hipoventilasyon
Diffüzyon bozukluğu
Katkıda bulunan faktörler
Azalmış mikst venöz PO2
Artmış oksijen tüketimi
Azalmış kardiak output
Anemi
Oksihemoglobin dengesinde bozulmalar
Hemoglobin konsantrasyonunda azalma
Oksijen affinitesinde değişiklik olması
pH artışı
Alveoler Hipoventilasyon
Alveoler ventilasyon; alveol ve dış ortam arasındaki gaz değişimidir. Oksijen atmosferden
akciğerlere taşınırken, mikst venöz kan ile akciğerlere gelen karbon dioksit de vücuttan uzaklaştırılır.
Alveoler ventilasyon, bir dakikada alveollere giren taze hava hacmi olarak tanımlanmakla birlikte, bir
dakikada vücudu tandard alveoler hava hacmi de benzer şekilde alveoler ventilasyon tanımını
yapmaktadır. Alveoler hipoventilasyon, beyindeki solunum merkezlerinin depresyonu ya da hasarlanması,
spinal kord yaralanmalarında olduğu gibi uyarıyı ileten sinirlerin hastalığı, Myastenia Gravis gibi
nöromüsküler hastalıklarda ortaya çıkabilir. Kifoskolyoza bağlı göğüs duvarı hareketlerinin kısıtlanması
ya da hava yolu obstrüksiyonu sonucunda gelişebilir. Alveoler hipoventilasyon nadiren izoledir. Sıklıkla
arteriel hipoksemiye neden olan diğer durumlarla birliktedir. Alveoler hipoventilasyonda; alveoloarterioler oksijen gradyenti normaldir, hiperkapni vardır ve akut olarak geliştiğinde respiratuar asidoz da
olabilir.
Ventilasyon-Perfüzyon (V/Q) Dengesizliği
Hipoksemi gelişmesine en sık neden olan fizyopatolojik bozukluktur. V/Q azaldığında, yani
ventilasyon perfüzyona oranla azaldığında hipoksemi ortaya çıkar. Düşük ventilasyon-perfüzyon oranı
olan alveoler ünitelerde, alveoler PO2 düşük, alveoler PCO2 ise yüksektir. tandard CO2 artışı,
hiperventilasyonla düzeltilebilirken, PO2 düzeltilemez, çünkü normal ünitelerden geçen kandaki
hemoglobin oksijenle hemen tamamen satüredir ve alveoler PO2’nin arttırılması, arteriel kanın oksijen
içeriğinde minimal bir etkiye sahiptir. V/Q dengesizliğini değerlendirmenin en basit yolu alveoloarterioler oksijen gradyentinin P(A-a)O2 hesaplanmasıdır. Aşağıdaki formüle göre hesaplanır.
PAO2 = PIO2 – PaCO2/R = [0.21 X (BP – 47)] – PaCO2/0.8
P(A-a)O2 = PAO2 – PaO2
Bu formülde PIO2; insipire edilen havadaki PO2, R; gaz değişim oranı (CO2 üretimi/ O2 tüketimi)
istirahatte ortalama olarak 0.8’dir, oda havası solurken inspire edilen oksijen fraksiyonu 0.21’dir, BP;
barometrik basınç ve 47 ise 37 °C’de solunan havadaki su buharı parsiyel basıncıdır. Sağlıklı kişilerde
gradyent 5-10 mmHg’dir. V/Q dengesizliğinde gradyent artar ve hipoventilasyon gibi başka bir hipoksemi
mekanizma-sından tandard e ini b sağlar. V/Q dengesizliğine bağlı gelişen hipoksemi inspire edilen
oksijen yüzdesindeki artışla düzeltilebilir. Arteriel oksijenasyondaki bu düzelme ile hipokseminin diğer
bir nedeni olan şantlaşma ile V/Q dengesizliği arasında ayrım yapılabilir.
V/Q dengesizliği; KOAH, astım, idiopatik pulmoner fibrozis ve pulmoner vasküler hastalıklar gibi
bazı solunum sistemi hastalıklarında ortaya çıkan hipokseminin başlıca belirleyicisidir.
Sağ-sol şantlaşma
Anatomik şant; pulmoner dolaşıma girmeden sol ventriküle geçen sistemik venöz kan olarak
tanımlanır. Bronşial venlerdeki venöz kan, thebesian venler, anterior kardiak ve plevral venler pulmoner
kapillerlerden geçmeksizin direkt olarak sol ventriküle ulaşırlar ve anatomik şantı oluştururlar. Patolojik
anatomik şantlar da, Fallot tetralojisinde olduğu gibi sağ-sol intrakardiak şantlara bağlıdırlar. Mutlak
intrapulmoner şantlar ise ventile olmayan ya da kollabe alveolleri perfüze eden mikst venöz kan gaz
değişimi olamadığından şant oluşumuna yol açmaktadır. Anatomik ya da mutlak intrapulmoner şantlar
gibi gerçek sağ-sol şantlar, alveoler PO2 normal, hatta artmış olsa bile, arteriel PO2’de azalmaya yol
açabilirler. Gerçek şantlara bağlı arteriel hipoksemi, şanta katılan kan yüksek oksijen düzeyleriyle temas
edemeyeceğinden yüksek FiO2 (inspire edilen havadaki oksijen yüzdesi) ile düzeltilemez.
İntrapulmoner şantlar akut solunum yetmezliğinde önemli bir mekanizmayı oluştururken, kronik
solunum yetmezliğinde şantlaşma daha az önemli rol oynar. İntrapulmoner şantlaşmalara yol açan bazı
durumlar; atelektazi, arteriovenöz malformasyon, bazı bronşektazi olgularıdır. Ekstrapulmoner şantlara
yol açan durumlarda da (atrial septal defekt, ventriküler septal defekt, patent ductus arteriosus gibi
konjenital kalp hastalıkları) hipoksemi gelişebilir.
Diffüzyon Bozukluğu
Alveolokapiller membrandan oksijenin geçişini bozan nedenler hipoksemiye yol açar. Alveolokapiller membran yüzey alan azalması, alveolo-kapiller membran arası mesafe artışı, alveolar volümün
azaldığı durumlar ya da oksijen difüzyon gradyentini azaltan (karbon monoksit zehirlenmesi,
hemoglobinopati, anemi) durumlarda görülür.
Diffüzyon bozukluğu, şantlaşma, V/Q dengesizliği alveolo-arteriel PO2 gradyentinde
artışa neden olurlar. Alveoler hipoventilasyonda ise gradyent normaldir.
Hipoksemiye katkıda bulunan diğer durumlar; mikst venöz kanda PO2’nin azalmasına yol açan
düşük kardiak output, anemi ya da artmış oksijen tüketimi gibi durumlardır
Tablo 3. Hipoksemik (Tip I ) ASY’nin nedenleri
Kalp yetmezliğiARDS
Pnömoni
Atelektazi
Bronkospazm(akut veya kronik SY)
Pulmoner emboli
İnterstisyel akciğer hastalıkları(akut veya kronik SY)
Kistik Fibrozis (Kronik solunum yetmezliği)
Hiperkapnik SY (Tip II SY – Solunum pompa yetmezliği):
Arteriyel karbondioksit parsiyel basıncının (PaCO2) 45 mmHg’nın üstünde olmasıdır. En önemli
mekanizması hipoventilasyon olup esas problem genellikle akciğer dışındadır ve hiperkapniye hipoksemi
de eşlik eder. Hiperkapniye rağmen pH’nın normal (≥7.35), bikarbonat düzeyinin yüksek olması SY’nin
kronik olduğunu düşündürür. Problem, beyin sapı solunum merkezi depresyonu (narkotik, benzodiazepin,
barbütirat aşırı dozu); üst motor nöron (servikal kord travmaları), ön boynuz hücre (poliomyelit),
nöromüsküler bileşke (myastenia gravis), solunum kasları (myopati, kas gevşetici), veya solunum sinir
(frenik sinir paralizisi) hastalıkları; göğüs kafesi deformiteleri (kifoskolyoz); veya üst solunum yolu
obstrüksiyonu (laringospazm, uykuda apne sendromu) olabilir. Tablo 4’ de hipoventilasyon
mekanizmaları ve neden olan hastalıklar özetlenmiştir.
Tablo 4. Hiperkapnik(Tip II) SY’nin Nedenleri
Beyin
İlaçlar: Opioidler, benzodiazepin, propofol, barbitürat, genel anestezi
Metabolik: Hiponatremi, hipokalsemi, alkaloz, hipotiroidi
Enfeksiyonlar: Menenjit, ansefalit, polio
Kafa içi basınç artması
Santral alveoler hipoventilasyon
Sinirler ve Kaslar
Travma: Spinal kord, diafragma yaralanmaları
İlaçlar: Zehirlenme Nöromüsküler blokürler, aminoglikozidler
Metabolik: Hipokalemi, hipofosfatemi,hipomagnezemi
Malignite, Enfeksiyon
Polio, Tetanus
Motor nöron hst, Myastenia Gravis, Multiple Skleroz, Musküler distrofi,
Guillain- Barre sendromu
Üst Solunum Yolları
Uykuda apne sendromu, Kord vokal paralizisi
Göğüs Kafesi
Travma kot kırıkları, flail chest, yanık skarları
Diğer
Kifokolyoz
Fibrotoraks
Obezite
ÖYKÜ VE FİZİK MUAYENE
Hastanın genel görünümü (duruş, konuşma, diaforesis, uyanıklık durumu) hastalığın ciddiyeti ve
entübasyonun gerekliliği ile ilgili hızlı bir yön göstericidir. Durumu ciddi olanlarda,öykü almadan ya da
ayrıntılı bir fizik muayene yapmadan önce hastayı stabilleştirecek önlemlerin alınması gerekebilir. Halen
öykü ve fizik muayene olguların çoğunda ASY’nin nedenini ortaya çıkarmada değişmez bir biçimde
yardımcıdır. Ateş, nefes darlığı ve öksürük ile birlikte konsolidasyon bulguları pnömoniyi düşündürür.
Daha önceden var olan hastalık öyküsü ile birlikte nefes darlığı, bilateral inspiratuar raller, boyun venöz
dolgunluğu, S3 duyulması veya patolojik üfürüm olması kardiyojenik pulmoner ödemi akla getirmelidir.
Akut nefes darlığı olan anormal mental durum ya da nöromüsküler güçsüzlük öyküsü olan bir hastada
aspirasyon akla gelmelidir. Sistemik lupus eritematozus gibi bir konnektif doku hastalığı olan bir hastada
solunum yetmezliği, infeksiyöz ya da noninfeksiyöz pnömonitis kadar alveoler hemoraji olasılığını da
arttırmaktadır.
Atopi ya da astım öyküsü olan, muayenede ronküsü saptanan, ekspiratuar fazda uzama ile birlikte
hava girişinde azalma akut ciddi astımla uyumludur. Ciddi derecede obstrüksiyonu olan hastalarda sessiz
akciğer olabileceğinin akılda tutulması gerekir. Bu durum ronküs oluşabilmesi için gerekli akım
olmadığından ortaya çıkar. Aksesuar kasların kullanımı ve pulsus paradoxus
tand hava yolu
obstrüksiyonuna işaret eder, ama bu bulguların olmaması ciddi atağı ekarte ettirmez. “Mediastinal çıtırtı
sesi” ya da subkutan amfizem (crepitus) pnömomediasten veya pnömotoraksa düşündürür ve olası klinik
kötü seyri gösterir.
Bütün ronküsü olanların astımı olmadığını da akılda tutmak gerekir. Aşırı sigara içim öyküsü
KOAH’ı düşündürür. Değişen derecelerde sabit ya da reversibile hava yolu obstrüksiyonu, pulmoner
hipertansiyon ve kronik respiratuar asidoz da bulunabilir. Kardiak astım, konjestif kalp yetmezliğinden
kaynaklanan hava yolu aşırı duyarlılığını tariflemektedir.
Kalp yetmezliği genelde fizik muayenede tandard e i, ama kalp yetmezliği ile primer hava
yolu hastalığının ayrımı özellikle yaşlı hastalarda güç olabilir. Yabancı cisim olasılığı çocuklarda ve
yutma güçlüğü olan, mental durumu bozulmuş, ya da yakın zamanda dişle ilgili bir girişim yapılmış
olması erişkin hastada akla gelmelidir. Yabancı cisim obstrüksiyonu ipsilateral trakeal deviasyon ile
birlikte ya da birlikte olmaksızın atelektaziye yol açabilir. Trakeal deviasyon pnömotoraks ya da plevral
effüzyon gibi kontrlateral volüm genişlemelerine de bağlı olabilir. Granülasyon dokusu, tümör,
infeksiyon, laringeal ödem ya da vokal kord disfonksiyonuna bağlı üst hava yolu obstrüksiyonu da akut
astımla karışabilir. Stridor her zaman wheezingden tandard e ini bilir, trakea üzerinde en iyi duyulur.
İnspiratuar fazın uzaması üst hava yolu obstrüksiyonu için önemli bir belirtidir.
Pulmoner emboli ASY’nin açıklayıcı bir nedeni bulunamayan, nefes darlığı olan tüm hastalarda
düşünülmelidir. Öyküde; yakın zamanda geçirilmiş cerrahi, gebelik, sigara içen bir kişide oral kontraseptif
kullanımı, sağ kalp yetmezliği, uzamış immobilite (yakın zamanlı uzun süreli yolculuk dahil) PE için
önemlidir. Nefes darlığı hemen daima vardır. Hemoptizi, plöritik göğüs ağrısı, senkop, şok da olabilir.
Muayenede klasik olarak takipne ve taşikardi vardır. Solunum sesleri normaldir ya da baziller raller
olabilir. Ronküs nadirdir. Belirgin pulmoner hipertansiyonda, ikinci kalp sesinin pulmoner komponenti
belirginleşir ya da S3 duyulur. Ödemli ya da eritematöz ekstremite, tromboembolik hastalık için tanısal
değil ama şüphe uyandırıcıdır. Aynı şekilde normal ekstremiteler olması pıhtı olasılığını dışlamaz.
Nöromüsküler fonksiyonun değerlendirilmesi ASY olan hastalarda önemlidir. Kas gücü ve yük
arasındaki dengesizliğin hiperkapnik solunum yetmezliğine yol açtığı unutulmamalıdır. Muayene eden
kişi altta yatan nöromüsküler hastalık ve kas güçsüzlüğü ile ilişkili olan; malnütrisyon yorgunluk,
elektrolit bozukluğu ve kronik kortikosteroid kullanımı gibi diğer faktörleri dikkate almalıdır.
LABORATUAR ve TANISAL TESTLER
Koşullar izin veriyorsa, ilk kan gazı P(A-a)O2 hesaplanmasını sağlayacak şekilde oda
havasındayken alınmalıdır. Eğer hasta nazal kanül ya da yüz maskesi ile oksijen alıyorsa P(A-a)O2
hesaplaması, FiO2’nin kesin olarak bilinmemesi nedeniyle tam olarak yapılamaz. Kaba bir hesaplama ile
P(A-a)O2 ‘nin normal olup olmadığı tahmin edilebilir. Entübe hastalarda, FiO2 bilindiğinden P(A-a)O2
hasaplanabilir, ancak P(A-a)O2, FiO2 ile değiştiğinden PaO2/PAO2 ya da PaO2/FiO2 hasaplaması daha
az işe yarar. Bazal kan gazı ile karşılaştırma ne zaman olursa olsun yararlıdır. Hemoglobin ölçümü
(oksijen sunumu için) ve beyaz küre sayımı (infeksiyon olasılığını değerlendirmede) yapılması da
önemlidir.
Pulse oksimetre devamlı, noninvaziv arteriel satürasyon takibini sağlar. Aslında bazı kısıtlamaları
vardır. Birincisi, ölçümlerde SaO2 %70’in üzerinde iken %95 güven aralığı ± %4 ‘tür. Pulse oksimetre
ciddi hipoksemide daha az doğruluğa sahiptir. Bu nedenle %92 değeri kan gazında %88 ve %96 arasında
bir SaO2’e karşılık gelir( kaba olarak PaO2 55 mmHg ile 95 mmHg arasındadır). İkinci olarak, aşırı
tahmine (karboksihemoglobinemi, methemoglobinemi gibi), düşük tahmine (metilen mavisi, sarılık, koyu
renkli oje) ve ölçülen değerlerde değişken etkilere (hastanın vücut ısısı, hipoperfüzyon, cilt
pigmentasyonu) yol açan bazı faktörler doğruluğu etkiler. Üçüncü olarak da, PaCO2 ve pH pulse
oksimetre ile ölçülememektedir. Serum pH ve PaCO2 arası ilişki hiperkapnik solunum yetmezliği olan
hastanın değerlendirilmesinde esastır. PaCO2’de akut olarak her 10 mmHg’lik artışta, pH 0.08 ünite düşer.
Böylelikle PaCO2’de 40 mmHg’dan 60 mmHg’a akut olarak yükseldiğinde arteriel pH 7.40’dan 7.24’e
düşer. Eğer bu şekilde olmazsa, kompansasyon ve diğer primer asit-baz bozukluklarına ait ek faktörler
dikkate alınmalıdır. Asit-baz durumunun yeterli değerlendirilmesinde, eş zamanlı elektrolit ölçümleri ve
anyon açığı hesaplanması gereklidir.
Akciğer grafisi çekilmeli ve eğer mümkünse eski grafilerle infiltratlar, pnömotoraks,
hiperenflasyon, atelektazi, plevral effüzyon, kalp boyutlarında artışın saptanması için karşılaştırılmalıdır.
ASY ile ilişkili radyografik görünümler tablo 5’de sıralanmaktadır. Peak flow metre ya da spirometre ile
ekspiratuar akımın ölçümü akut astımlı hastalarda obstrüksiyonun ciddiyetini değerlendirmede yardımcı
olur. Normal peak flow (zirve akımı) klinisyenin obstrüktif bir durumdan tandard e ini sağlar.
Ekokardiografi sağ ve sol ventrikül fonksiyonları, kalp kapakçıklarını değerlendirme ve pericardial
hastalığın varlığını belirlemede yardımcı olur. Venöz tromboz için duplex ultrasonografi gibi noninvaziv
testler tromobembolik hastalıktan şüphelenilen hastalarda kullanılmaktadır. Bu çalışmalar, pozitif
olduklarında yardımcıdır, fakat akut PE’li hastaların %30-40’da negatif sonuçlanır. Ventilasyon-perfüzyon
sintigrafileri bazı olgularda yararlıdır, ancak çoğunluklu kesin sonuç vermemektedir. Seçilmiş hastalarda,
PE protokolü ile spiral CT ya da pulmoner anjiografi PE tanısı koymada gereklidir.
Tablo 5. Hipoksemi ile ilişkili radyografik görünümler ve seçilmiş hastalıklar
Saydam
İntrakardiak şant
Arteriovenöz malformasyon
Siroz
Astım
Pulmoner emboli
Pnömotoraks
Mikroatelektazi
Diffüz
Diffüz pnömoni
Bronkopulmoner
displazi
Alveoler hemoraji
ARDS
Kardiyojenik pulmoner
emboli
Aspirasyon pnömonitisi
Lenfanjitik yayılım
İlaç reaksiyonu
İntersitisyel akciğer hastalığı
Fokal
Pulmoner enfarktüs
Kitle
Pnömoni
Aspirasyon
Mukus tıkaç
Kontüzyon
Reekspansiyon
veya dependent
pulmoner ödem
Atelektazi
TEDAVİ
Akut SY tedavisi
Akut SY olan hastalara yakın izlem altında oksijen tedavisi uygulanmalıdır. Bir çok oksijen
verme yöntemi olmakla birlikte en çok nazal kanül ve maske yardımıyla uygulanmaktadır. Akut SY olan
bir hastada verilen oksijen miktarı oksijenin veriliş yoluna göre değişir. Örneğin nazal kanülle ve değişik
maskelerle çok farklı fraksiyonlarda O2 vermek mümkündür. Nazal kanülle en fazla 6L/dk O2 ve en fazla
%44 konsantrasyon verilebilir.3 Normalde atmosferde FiO2 %21 dir. Nazal kanülle O2 veriyorken
verilen her 1 L O2 FiO2’i %4 arttırır. Yani 3L/dk O2 veriyorsak 3x%4=%12, atmosferdeki fraksiyone
O2’i %20 kabul edersek %12+%20=%32 hastaya %32 konsantrasyonda O2 veriyoruzdur. Maske ile
veriyorken böyle pratik hesaplama yolu olmayıp yaklaşık değerlerin bilinmesinde yarar vardır (Tablo 6 )
Tablo 6. Düşük akımda O2 veren cihazlarla tahmini FiO2 değerleri
%100 O2 akım hızı(L/dk)
FiO2
Nazal Kanül
1
0.24
2
0.28
3
0.32
4
0.36
5
0.40
6
0.44
Basit O2 Maskesi
5-6
0.40
6-7
0.50
7-8
0.60
Kısmi Rebreather Maske
7
0.65
8-15
0.70-0.80
Nonrebreathing Maske
18.
0.85-1.00
Oksijen tedavisi dışında oksijenizasyonu düzeltmeye yönelik olarak uygulanabilecek başka
yöntemlerde vardır. Bunlardan en önemlisi ekspiryum sonunda pozitif basınç uygulamaktır. Bu genellikle
bazı ventilatörler hariç mekanik ventilasyon sırasında uygulanıyorsa PEEP(positive end-expiratory
presure), noninvaziv MV sırasında uygulanıyorsa CPAP(continous positive airway pressure)’tır. MV
sırasında tidal volümün arttırılması esasen hiperkapniyi düzeltmeye yönelik bir uygulama ise de
oksijenizasyonun düzeltilmesine de katkıda bulunacaktır. Hipoksemi çok persistansa hastanın oksijen
kullanımının azaltılması(sedasyon, paralizi), hemoglobin düzeyinin optimal düzeylerde tutulması,
kardiyak outputun optimize edilmesi, hastanın yüzüstü poziyona getirilmesi, pulmoner vazodilatör
verilmemesi(V/Q dengesini bozar) alınacak diğer önlemlerdir. Hipoksemi tedavi edilirken dikkat edilmesi
gereken nokta karbon dioksiti yükseltmemektir. Özellikle kronik hipoksemik ve hiperkapnik solunum
yetmezlikli(KOAH gibi) ve nöromüsküler hastalıklar gibi hipoventile hastalarda O2 çok yüksek
konsantrasyonlarda tandard bu hiperkapnide artmaya neden olabilir. Bunun nedeni olarak solunum
merkezi üzerine hipoksik stimülasyonun etkisinin kalkması ve V/Q dengesinin bozulması öne
sürülmektedir(yani hipoksemik vazokonstriksiyon ortadan kalkacak ve ventilasyonu bozuk bölgelerin
perfüzyonu artacaktır). Bu nedenle hipoksemiye hiperkapninin de eşlik ettiği durumlarda O2 2-4 L/dk gibi
düşük konsantrasyonlarda ve dikkatli verilmelidir.
Bunlara ek olarak, SY’ye neden olan esas hastalığa yönelik antibiyotik, trombolitik veya
antitrombotik, bronkodilatör, steroid, vazopressör, diüretik gibi tedaviler de en kısa sürede başlanmalıdır.
MEKANİK VENTİLASYON
Solunum yetersizliği olan hastalarda hipoksemi ve/veya hiperkapni medikal tedavi ile kontrol
altına alınamadığında, hastanın ventilasyonunun desteklenmesi gereksinmesi ortaya çıkmaktadır. Böyle
bir klinik durumda pozitif basınçlı ventilasyon, invazif ya da noninvazif mekanik ventilasyon (NİMV)
olarak uygulanabilir. İnvazif mekanik ventilasyon (IMV) için hastanın entübe edilmesi gereklidir. NIMV
ise hastaya endotrakeal tüp takmadan, genellikle yüz ya da nazal maske ile uygulanan bir destek
tedavisidir. Uygun hastalara NIMV uygulaması ile invazif mekanik ventilasyon sırasında özellikle
entübasyondan kaynaklanan bazı komplikasyonlardan kaçınmak ve mortaliteyi azaltmak mümkün
olmaktadır.
Mekanik Ventilasyon (MV) modern yoğun bakım ünitelerinde en çok uygulanan tedavi
yöntemlerinden biridir. MV ventilasyon ve oksijenasyon yetersizliği durumlarında bu duruma neden olan
patoloji ortadan kalkıncaya kadar akciğerlerin ventile edilmesini sağlamak ve kanı yeterince oksijenlemek
amacı ile değişik hacim, basınç, akım ve konsantrasyonlarda hava-oksijen karışımlarını özel cihazlar
aracılığı ile sağlamak olarak tanımlanabilir. Mekanik ventilasyonun fizyolojik amaçları pulmoner gaz
değişimini desteklemek, akciğer hacmini artırmak ve solunum işini azaltmak olarak sayılabilir. MV’nun
klinik amaçları ise akut solunum yetersizliğini düzeltmek solunum sıkıntısını düzeltmek, hipoksemiyi
düzeltmek, atelektaziyi düzeltmek veya önlemek., solunum kaslarının yetersizliğini düzeltmek, sistemik
veya miyokardiyal oksijen tüketimini azaltmak ve göğüs duvarı stabilizasyonu sağlamak olarak sayılabilir.
Mekanik Ventilasyon Endikasyonları
MV endikasyonları reversibl solunum yetmezliğidir. Solunum yetmezliği ventilasyon veya
oksijenizasyon yetmezliğine bağlı olabilir. Ventilasyon bozukluğu birçok farklı patolojilerden
kaynaklanabilir ve mekanik ventilasyon uygulanması ile düzelir. Oksijenizasyon bozukluğu ise genellikle
akciğer patolojilerine bağlı olarak gelişir. Düzeltilmesi için inspire edilen oksijen konsantrasyonunun
artırılması ve PEEP uygulanması gerekir. Ancak çoğu olayda ventilasyon ve oksijenizasyon yetmezlikleri
bir arada bulunmaktadır. Tablo 7’de endikasyonlar topluca gösterilmiştir. Patolojik durumlarda MV’na ne
zaman başlanacağına oksijenizasyon ve ventilasyonla ilgili bazı objektif kritereler değerlendirilerek karar
verilir.
Tablo 7. İnvaziv Mekanik Ventilasyon Endikasyonları
Apne veya yaklaşan solunum arresti.
KOAH* akut alevlenmeyle birlikte dispne, takipne ve akut respiratuar asidoz ( hiperkapni ve pH da
düşme) ve aşağıdakilerden en az birinin olduğu durumlarda
-Akut kardiovasküler olay
-Mental durumda değişiklik ve kooperasyon bozukluğu
-Alt solunum yolunun korunamaması
-Aşırı veya vizköz sekresyon.
- Etkili NİMV uygulanmasını önleyecek yüz veya üst solunum yolu anomalileri.
-Progresif respiratuar asidoz veya NİPPV de dahil olmak üzere uygulanan yoğun tedaviye rağmen
düzelme olmaması.
Aşağıdakilerden herhangi birisinin eşlik ettiği nömusküler hastalıklarda gelişen akut solunum yetmezliği
-Akut respiratuar asidoz (hiperkapni ve arterial pH da düşme)
-Vital kapasitenin 10-15 mL/kg nin altına progresif düşüşü.
-Maksimum inspiratuar basıncın 20-30 cm H2O nun altına progresif düşüşü.
Akut hipoksemik solunum yetmezliği ve beraberinde takipne, respiratuar tand ve yüksek FiO2
uygulanmasına rağmen persistan hipoksemi veya aşağıdakilerden birinin olması durumunda
-Akut kardiovasküler olay
-Mental durumda değişiklik ve kooperasyon bozukluğu
-Alt solunum yolunun korunamaması.
Aşağıdakilerden birisi kullanılarak hava yolunun korunması veya sekresyonların temizlenmesi gerektiği
durumlarda
-Dakika ventilasyonu >10 L/dk ile 7.0 mm veya daha küçük iç ölçümü olan tüp
-Dakika ventilasyonu >15 L/dk ile 8.0 mm veya daha küçük iç ölçümü olan tüp
Aşağıda sıralanan durumlarda eğer yukardaki şartlar oluşmamış ise diğer tedaviler uygulanmadan
entübasyon ve IPPV gerekli değildir.
-Dispne; akut respiratuar tand
-KOAH akut alevlenme
-Akut şiddetli astım
-İmmune yetmezlikli hastalarda akut hipoksemik solunum yetmezliği
Tek başında hipokseminin olduğu durumlar
-Travmatik beyin hasarı
-Flail testi
•
•
*Agresif tedaviye rağmen respiratuar asidoz veya hava yolu obstruksiyonu devam eden akut şiddetli
astımda da uygulanabilir.
FiO2: İnspire edilen oksijen fraksiyonu IPPV: invazif pozitif basınçlı ventilasyon. NİMV:
noninvazif mekanik ventilasyon.
NONINVAZIF MEKANIK VENTILASYON
İMV ile ilgili olası komplikasyonlar nedeniyle, mekanik ventilasyon gereksinmesi olan bir
hastada, entübasyondan önce hastanın NIMV için uygun bir hasta olup olmadığı araştırılmalı ve uygunsa
mekanik ventilasyon noninvazif olarak uygulanmalıdır. NIMV için uygun hasta havayollarını koruyabilen,
klinik tablosu stabil olan ve maskenin uygulanabileceği hastalardır. Bilinci kapalı olan, öksürük ve/ya da
yutma fonksiyonları bozulmuş olan hastalar aspirasyona eğilimli olduklarından alt hava yollarını
koruyamazlar.
Tablo 8. Hiperkapnik solunum yetersizliğinde NIMV endikasyonları
1-Mekanik ventilatör gereksinmesi olan hastanın saptanması
A-Akut solunum sıkıntısı ile ilgili semptom ve bulgular
a-Artan orta/ciddi derecede dispne
b-Solunum sayısı>24, yardımcı solunum kası kullanımı, paradoksal solunum
B-Gaz değişim bozukluğu
a-PaCO2>45 mm Hg ve pH<7.35
b-PaO2/FiO2<200
2-NIMV için uygun hasta olması
Tablo 9. NIMV başlanmasında önerilen protokol.
1-Hastanın uygun bir şekilde gözlenebilecek yerde olması, oksimetre takibi, klinik olarak
gerektikçe vital bulgularının takibi
2-Gövdenin en az 30o yükseltilmesi
3-Uygun maskenin seçimi
4-Ventilatör seçimi
5-Maskenin uygun bir başlık ile yerleştirilmesi, başlık kayışları ile yüz arasına 2 parmak
sokulabilmelidir , hasta maskeyi tutmaya teşvik edilir
6-Maske ventilatör hortumuna bağlanıp, ventilatör çalıştırılır
7-Spontan
tan, uygun backup verilerek düşük basınç (inspirasyon: 8-12 cm H2O,
ekspirasyon: 3-5 cm H2O) ya da volüm (10 mL/kg) sınırlı olarak ventilasyona başlanır
8-Hasta tolere ettikçe inspirasyon basıncı (10-20 cm H2O’ya) ya da tidal volüm (10-15 mL/kg)
arttırılır. Nefes darlığının azalması, solunum sayısının azalması, tidal volümün artması ve hastaventilatör uyumu kontrol edilir
9-Oksijen satürasyonunu %90’ın üzerinde tutacak şekilde O2 verilir
10-Hava kaçağı kontrol edilir
11-Nemlendirici takılabilir
12-Hasta teşvik edilmeli, sık kontrollerle gerekli ayarlamalar yapılmalıdır
13-Arter kan gazı ilk 1-2 saatte kontrol edildikten sonra, gerektikçe tekrarlanmalıdır.
Tablo 10. NIMV’un kontrendikasyonları.
NIMV’UN KONTRENDİKASYONLARI
1-Kalp ve/ya da solunum durması
2-Solunum dışı organ yetersizliği
-ciddi ensefalopati
-şok
-stabil olmayan hemodinamiye yol açan kalp patolojisi
-ciddi üst gastrointestinal sistem kanaması
3-Hava yollarının korunamaması
4-Sekresyonların atılamaması
5-Aspirasyon riski
6-Üst hava yolu obstrüksiyonu
7-Yüz cerrahisi, travması, deformitesi ya da yanığı
Resim 1: NİMV’lerden bazıları
Resim 2. Maskeler: a-b)Nazal maske, c-d)yüz maskeleri, e)custom-made nazal maske f)custommade yüz maskesi g)nazal pillow
NİMV sırasında hastanın monitörizasyonu
Subjektif olarak akut tabloda hastanın dispnesinin düzelmesi, bilinç durumu, kronik tabloda
özellikle uyku ile ilgili semptomları izlenmelidir. NIMV sırasında hastanın maske ya da hava akımından
kaynaklanabilecek sorunları izlenmelidir.
Solunum sayısının NIMV başlandıktan sonra 1-2 saat içinde normale dönmesi en önemli başarı
göstergelerinden biridir. İnterkostal çekilmeler, paradoks solunum ve sempatik aktivite artış bulgularının
düzelmesi yapılan işlemin başarılı olduğunu gösterir. Hava kaçağı ve hasta-ventilatör uyumu da
gözlenmelidir. Monitörize edilebilirse tidal volümün 7 mL/kg dan fazla olması istenir.
Akut tabloda sürekli oksimetre ile oksijenasyonun takip edilmesi gerekir. Ventilasyon düzelinceye
kadar oksijen satürasyonunun %90’nın üzerinde tutulması gerekir. İlk 2 saatte pH ve CO2’i
değerlendirmek için arter kan gazı incelemesi yapıldıktan sonra, bu inceleme artık gerek duyulduğunda
yapılır. Kronik solunum yetersizliğinde ise kan gazlarının düzelmesi zaman alabilir, hatta haftalarca
sürebilir. Bu süre günlük ventilatör kullanım süresine bağlı olarak değişir. İnvazif olmayan yöntemlerle
CO2 monitörizasyonu akciğer parankimi normal olan nöromusküler ya da santral kaynaklı solunum
yetersizlikli hastalarda daha değerlidir. Hava kaçağı, solunum kalıbının farklılığı, bazı ventilatörlerde
ekspirasyon havasının dış ortam havasıyla karışabilmesi nedenleriyle ekspirasyon havasında CO2 ölçümü
güvenilir olmayabilir.
Oksimetre kayıtları normal olmasına rağmen hala semptomlu olan hastalarda uyku ile ilgili
solunum bozukluklarının aranması gereklidir.
İNVAZİV MEKANİK VENTİLASYON(IMV)
MEKANİK VENTİLATÖR ÇEŞİTLERİ
1. Pozitif Basınçlı Ventilatörler:
Akciğerleri, hava yollarına aralıklı pozitif basınç uygulayarak genişletirler. İnspirasyon sırasında,
proksimal havayolunda herhangi bir noktadaki inflasyon basıncı, akciğer ve göğüs duvarının elastik
direncini ve havayolları direncini yenmek için gerekli basınçların toplamına eşittir.Üç türlü olabilir:
a. Basınç-hedefli: Ayarlanan basınç limitine ulaşıncaya kadar, gaz akciğerlere akar.
b. Volüm-hedefli: Ayarlanan volüm dağıtılıncaya kadar, gaz akciğerlere akar.
c. Zaman-hedefli: Ayarlanan inspirasyon zamanına ulaşılıncaya kadar, gaz akciğerlere akar.
2. Negatif Basınçlı Ventilatörler:
Hastanın göğüs duvarı, inspirasyon sırasında sub-atmosferik basınca maruz bırakılır.
Pozitif basınçlı ventilatörler; kullanılabilirlik ve etkinlik açısından, negatif basınçlı
ventilatörlerden üstündürler.
B. Kullanım alanına özel ventilatörler:
1. Yoğun bakım ünitesi ventilatörleri
2. Transport için kullanılan ventilatörler
3.Ev tipi ventilatörler:
a. Volüm-hedefli
b. Basınç-hedefli
PEEP
Dinamik hiperinflasyon hiçbir solunum gayreti olmayan pasif bir hastanın akciğerlerinin
ekspiratuar akım kısıtlılığı nedeni ile FRC’ye kadar boşalamaması durumudur. Sonuçta tam boşalma
sağlanamadığından intraalveolar basınç atmosferik basınçtan daha yüksek olarak kalır. Ekspirasyon
sonundaki bu intraalveolar pozitif basınca oto-PEEP veya intrensek PEEP denir. Oto PEEP solunum işini
önemli oranda artırır ve hemodinamik paremetlere negatif etki yapar. KOAH, astma ve ARDS gibi
ekspiratuar rezistansın arttığı veya ekspiratuar akım sınırlaması olan hastalıklarda oto PEEP oluşabilir.
Böyle durumlarda artan solunum işinin azaltılması için oto PEEP değerinin %75/80’i kadar ekstrensek
PEEP uygulanması gereklidir.
PEEP’ın diğer başlıca endikasyonları şunlardır: %60 veya daha düşük FiO2 düzeylerinde( toksik
olmayan oksijen konsantrasyonu) 55-60 mmHg PaO2 sağlanması, atelektazinin önlenmesi ve tedavisi,
kardiyotorasik cerrahiden sonra kanamanın azaltılması, diffüz parankimal akciğer hastalığı ve ARDS’de
toksik düzeyin altında FiO2 uygulanarak arteriyel oksijenasyonun düzeltilmesi, mekanik ventilasyondan
ayırmanın kolaylaştırılması.
Ventilatör Modları Tablo 11’de ayrıntılı olarak gösterilmiştir.
Tablo 11. Pozitif Basınçlı Ventilsyon Tipleri ve modlar
Pozitif Basınçlı Ventilsyon Tipleri ve modlar
Tip
Mod
Konvansiyonel
pozitif basınçlı
ventilsyon: Tidal
volum (VT) ayarlı
(volum ve zaman
sikluslu)
Asiste mekanik ventilasyon
veya assiste/kontrol
Konvansiyonel
pozitif basınçlı
ventilasyon: tepe
basınç ayarlı (akım
veya zaman sikluslu)
Yüksek frekanslı
ventilasyon
Açıklama
Ayarlanan VT de bütün nefesler makine tarafından
sağlanır
İstenirse trigger ile hasta solunum sayısını (ve buna
bağlı olarak dakika ventilasyonunu) artırabilir
Kontrollü mekanik
Ayarlanan VT de bütün nefesler makine tarafından
ventilasyon (CMV)
sağlanır
Solunum sayısı ve dakika ventilasyon sabittir ve
hasta tarafından artırılamaz
Aralıklı zorunlu ventilasyon Makinenin yaptırdığı sabit sayıda ve sabit Vtde
(IMV)
solunum vardır ve bunların arasında hasta spontan
solunum yapabilir
Senkronize aralıklı zorunlu IMV ye benzer. Farkı hasta soluk verdikten sonra
ventilasyon
makinenin yaptırdığı solunum başlar böylece spontan
solunumla tandard bağlı soluk üst üste gelmez
Basınç destekli
Hasta spontan solur ve solunum sayısını belirler. VT
ayarlanan inspiryum basıncına ve kompliansa göre
oluşur. Dakika ventilasyon ayarlanan inspiryum
basıncına gore değişebilir.
Basınç kontrollü
İnspirasyon basıncı, inspirasyon zamanı, solunum
sayısı sabittir. VT hastanın akciğer toraks
kompliansına göre değişebilir.
Hava Yolu Basınç
Hasta spontan olarak yüksek dereceli pozitif
Serbestleştirme
havayolu basıncı (CPAP) altında solunum yapar.
ventilasyon(APRV)
Bu basınç aralıklarla düşer ve böylece hastanın
pasif ekspiryum yapması sağlanır.
Dakika volum hastanın spontan solunum sayısı ,
solunum eforu, CPAP ve pressure release sıklığına
göre oluşur.
Yüksek frekanslı pozitif
Siklus frekansı 60-110 /dk ayarlanarak tanda
basınçlı ventilasyon
kontrollü, CMV veya IMV de düşük VT ayarlıdır.
Yüksek frekanslı jet
60-150/dk sıklığında hastanın trakeasına yüksek
ventilasyon
basınçlı jet gaz akımı püskürtülür akım
yüksek frekanslı osilatuar
Gaz inspiryum ve ekspiryumda solunum yolunda
ventilasyon
600-1200 /dk (10-20 Hz) sıklığında osile olur
MV Komplikasyonları
İMV entübasyon işlemi ve mekanik ventilasyon, hava yolu savunma mekanizmalarının bozulması
ile ilgili ve ekstübasyon sonrası da bazı komplikasyonlarla karşılaşılır (Tablo 10 ).
DVT, pnömoni, GIS kanama görülebilir. İMV sırasında ventilatöre bağlı pnömoni insidansı ilk 3
gün %30, daha sonra ise her gün %1 artmaktadır. Obstrükif hastalıklarda daha sık görülen bir
komplikasyon olarak dinamik hiperenflasyon ve sonuç olarak hemodinamik kollaps ve barotravma
görülebilir.
Dinamik hiperenflasyon ve hemodinamik kollaps: PEEPi’ nin artışı kardiak outputun azalmasına
yol açar. Yüksek intratorasik basınç venöz dönüşü azaltır ve böylece preloadu azaltır. Pulmoner
damarların kompresyonu sağ ventrikül afterloadunu arttırır. Bunun sonucunda sağ ventrikül stroke volüm
azalır ve sağ ventrikül dilatasyonu gelişir bu da interventriküler septumun sola yer değiştirmesi, sol
ventrikül kompliansının azalması ve sol ventriküler preloadun ve stroke volümün azalması ile sonuçlanır.
Ciddi dinamik hiperenflasyonun kardiak arreste yol açacabileceği akıldan çıkarılmamalıdır. Nabızsız
elektrik aktivitesi olan olguların %75’inin KOAH’lı olgular olduğu gösterilmiştir.
Barotravma-Volütravma: Obstrüktif akciğer hastalığı olan ve mekanik ventilasyon uygulanan
olgularda %14-27 oranında görülürler.
AKUT SOLUNUM SIKINTISI SENDROMU
(ARDS)
ARDS , ciddi derecede hasta olan bir kişide non-kardiyojenik pulmoner ödem ve solunum
yetmezliği ile tanımlanmaktadır. Klinik olarak; konjestif kalp yetmezliği olmaksızın, yeni gelişimli
bilateral pulmoner infiltratlar ve ağır hipoksemi bulunmasıyla karakterlidir
ARDS gelişmesi için risk hem kişiye ait özellikler hem de etyolojik faktörlerle belirlenmektedir.
En sık nedenler; sepsis, pnömoni, aspirasyon, travma, pankreatit, ciddi kan transfüzyonları, duman veya
toksik gaz inhalasyonu ve bazı ilaç toksisiteleridir. ARDS, yoğun bakım ünitelerinde önemli bir morbidite
ve mortalite nedenidir. Yakın zamanlı çalışmalarda, ARDS-ALI insidansı 15 ila 34 olgu/100.000/yıl
olarak bildirilmektedir. Mortalite oranları %30-40 arasında değişmektedir, ölümlerin çoğu çoklu organ
yetmezlikleri ve sepsis sonucunda olmaktadır .
Amerikan- Avrupa Konsensus Konferansı Raporu ile belirlenen ARDS ve ALI tanı kriterleri
tablo-1’de gösterilmiştir. ALI ile ARDS arasında ayrım esas olarak hipokseminin derecesi ile
yapılmaktadır. Hipokseminin derecesi; PaO2- arteriel parsiyel oksijen basıncı, FIO2- inspire edilen
oksijen fraksiyonu oranı (PaO2/FIO2) ile tanımlanmaktadır. Bu oran ≤ 300 mmHg ise ALI tanısı
koymayı sağlamaktadır. ARDS için PaO2/FIO2 ≤ 200 mmHg olması gereklidir .
Tablo-12. Amerikan- Avrupa Konsensus Konferansı Raporu ARDS, ALI Tanı Kriterleri
Başlangıç
şekli
PAO2/FIO2
( PEEP Düzeyi
tandard e
Bulundurulmaksızın)
Akciğer Grafisi
Pulmoner Arter
Wedge Basıncı
≤ 18
mmHg(ölçüldüyse)
veya
sol atrial
hipertansiyonun klinik
olarak bulunmaması
≤ 18
mmHg(ölçüldüyse)
veya
sol atrial
hipertansiyonun klinik
olarak bulunmaması
ALI
kriterleri
Akut
≤ 300 mmHg
Bilateral
infiltratlar
ARDS
kriterleri
Akut
≤ 200 mmHg
Bilateral
infiltratlar
ALI- akut akciğer hasarı, ARDS- akut respiratuar distres sendromu, PaO2- arteriel parsiyel oksijen basıncı,
FIO2- inspire edilen oksijen fraksiyonu
Tablo-13. ALI ve ARDS gelişmesine neden olan klinik durumlar
DİREKT AKCİĞER HASARI
-
Pnömoni
Gastrik içeriğin aspirasyonu
İnhalasyon hasarı
Pulmoner kontüzyon
Boğulayazma
Yağ embolisi
Reperfüzyon hasarı
İNDİREKT AKCİĞER HASARI
-
Sepsis
Ciddi travma
Masif tranfüzyonlar
Kardiyopulmoner bypass
Akut pankreatit
İlaç aşırı dozu
Yanıklar
Tedavi
Akut akciğer hasarı ve ARDS tedavisinde etkinliği kesin olarak gösterilmiş bir yöntem
bulunmamaktadır. Tedavi amaçları üç grupta toplanmaktadır. Altta yatan olayın tedavisi,
kardiyorespiratuar desteğin sağlanması ve akciğer hasarına yönelik hedef tedavilerin uygulanması . Yeterli
gaz değişiminin sağlanmasına yönelik mekanik ventilasyon tedavileri, farmakolojik ve destek tedaviler
ARDS tedavisinin temel taşlarıdır.
19.
Ventilasyon Tedavisi
ARDS tedavisi ile ilgili olarak 1998 yılında yayınlanan Amerikan- Avrupa Konsensus Konferansı
Raporu’ndaki ventilatör tedavisi için yapılmış olan öneriler aşağıda belirtilmektedir .
1. Ventilatör tedavisinde amaç yaşamsal organlara yeterli O2 sunumunu, aynı zamanda
homeostazisi sağlayacak şekilde CO2 atılımını sağlamaktır. Bunu yaparken artmış solunum işini
azaltmak, akciğer hasarını arttırmaktan ya da doku iyileşmesini engellemekten kaçınmak gereklidir.
2. Oksijen toksisitesinin en aza indirilmesi için solunan oksijen fraksiyonunu (FIO2) azaltmak
ve her ne olursa olsun 0.65’i geçmesini engellemek önemlidir.
3. Alveolleri açmak, tekrar kazanmak (recruitment). Belirlenen dakika ventilasyonu için
ortalama hava yolu basıncı, PEEP (positive end-expiratory pressure) arttırılarak veya inspirasyon zamanı
uzatılarak arttırılabilir.
4. Yüksek hava yolu basınçlarından kaçınmak için permisif hiperkapni, basınç kontrollü
ventilasyon ve basınç-sınırlı, volüm sikluslu ventilasyon gibi stratejiler kullanılabilir. Her bir tidal siklusta
maksimum transalveoler basınç 25-30 cm H2O değerini geçmemelidir. Bu da yaklaşık olarak 30-40 cm
H2O plato (end-inspiratuar) basıncına karşılık gelmektedir.
5. Atelektazi gelişmesini engellemek için küçük tidal volümler ve/veya düşük PEEP değerleri
kullanırken periodik olarak büyük volüm, yüksek basınçlı inspirium süresi uzatılmış solunum yaptırılması
önerilebilir.
6. Sedasyon ve paralizi akıllıca kullanılmalıdır. Ciddi derecede hasta olan hastalarda
hipoksemiyi azaltmak için oksijen tüketimini azaltmak amacıyla, kardiyovasküler rezervi sınırlı olanlarda
veya tolere edilebilmesi güç olan inverse ratio uygulanan hastalarda derin sedasyon (genellikle
nondepolarizan kas gevşeticilerle birlikte) yapılması gerekmektedir.
KRONİK SOLUNUM YETMEZLİĞİ TEDAVİSİ
Kronik SY’de esas olan altta yatan hastalığın tedavisi olmakla beraber persistan hipoksemi ve
hiperkapni tedavisi için hastalar ayrıca evde uzun süreli oksijen tedavisi (USOT) ve/veya evde mekanik
ventilasyon tedavisi açısından değerlendirilmelidir.
Yine bu hastalar pulmoner rehabilitasyon
tedavisinden de yarar görebilirler.
Oksijen konsantrasyonu PaO2 >60 mmHg veya SaO2 >%90 olacak şekilde ayarlanmalıdır. Bu
genellikle 2-4L/dk arasındadır. Gerekirse uyku ve egzersizde oksijen miktarı 1 L/dk artırılmalıdır.
Hastalar bu tedaviyi günde en az 15-18 saat almalıdır.
20.
Kronik SY ve hipoksemisi olan hastalarda evde
USOT(Uzun süreli O2 tedavisi) endikasyonları
• Akut hastalık tedavi edildikten sonra, 3-4 haftalık optimal tedaviye rağmen PaO2 <55 mmHg
veya oksijen saturasyonu (SaO2) <%88
• PaO2 >55 mmHg olmasına rağmen uykuda PaO2 <55 mmHg veya SaO2 <%88; veya
polisitemi (Hematokrit >%55) veya kor pulmonalenin (EKG’de p dalgasının > 2mm; veya klinik veya
ekokardiyografik bulgular) eşlik etmesi
21.
Obstrüktif ve restriktif akciğer hastalıklarında evde
NIMV endikasyonları
• Restriktif akciğer hastalıkları (polio sekeli, spinal kord yaralanması, nöropatiler,
myopatiler, distrofiler, amiyotrofik lateral skleroz, göğüs duvarı deformiteleri, kifoskolyoz, vs.)
Semptomlar (halsizlik, nefes darlığı, gündüz baş ağrısı, vs.) yanında aşağıdaki bulgulardan en az
birinin olması:
a)
PaCO2 >45 mmHg
b) En az 5 dakika süre ile noktürnal desatürasyon (SaO2 <%88)
c) Progresif nöromüsküler hastalıklar için maksimum inspiryum basıncı <60 cmH2O veya zorlu
vital kapasite (FVC) <%50
• Obstrüktif akciğer hastalıkları (kronik bronşit, amfizem, bronşektazi, kistik fibrozis)
[Öncelikle esas hastalığın ve eşlik eden hastalıkların optimal tedavi edilmiş olması
gerekmektedir.]
Semptomlar (halsizlik, nefes darlığı, gündüz baş ağrısı, vs.) yanında aşağıdaki bulgulardan en az
birinin olması:
22.
PaCO2 ≥55 mmHg
b) PaCO2 =50-54 mmHg olup noktürnal desatürasyon (SaO2 <%88) olması
c) ≥2L/dk oksijen verilmesine rağmen gece en az 5 dakika süre ile SaO2 <%88
d) PaCO2 =50-54 mmHg arasında olmasına rağmen hiperkapnik solunum yetmezliği atağı ile
>2/yıl hastaneye yatırılma
3- Evde invaziv mekanik ventilasyon endikasyonları
[NİMV uygulama endikasyonları ile aynı olup aşağıdaki koşulları gerçekleştiren hastalara
trakeostomi aracılığıyla uygulanır.]
a)
Non-invaziv her türlü önlem alınmasına rağmen kontrol altına alınamayan havayolu
sekresyonları
b)
Yutma fonksiyonu bozukluğu nedeniyle tekrarlayan aspirasyonlar ve pnömoniler
c)
Persistan kronik solunum yetmezliği olan ve noninvaziv tedavinin yeterli olmadığı
hastalar
d)
Solunum kaslarında paralizi veya aşırı derecede güçsüzlük nedeniyle günde 20 saatten
fazla ventilatör desteği gerektiren hastalar (yüksek spinal kord lezyonlarına bağlı quadripleji veya son
dönem nöromüsküler hastalıklar)
Sonuç:
Solunum yetmezliği ile gelen hastada klinik öykü, fizik muayene ve seçilmiş laboratuar testleri ile
solunum yetmezliğinin alt tiplerini( Hipoksik-hiperkapnik) belirlemek gerekmektedir. Tedavi planı bu alt
tiplere göre belirlenecek hastalığa en uygun olarak yürütülmelidir. Altta yayan hastalığın tedavisi
planlanırken gaz değişinin düzeltecek, solunum işini azaltacak destek tedavileri acilen yapılmalıdır.
Mekanik ventilasyon desteği gereken hastalar öncelikle noninvaziv ventilasyona uygunluğu açısından
değerlendirilmelidir. Kronik solunum yetmezliği olan hastalarda evde oksijen ve mekanik ventilasyon
tedavileri düzenli olarak izlenmelidir.
KAYNAKLAR
1-Celikel T, Sungur M, Ceyhan B, Karakurt S. Comparison of noninvasive positive pressure ventilation
with tandard medical therapy in hypercapnic acute respiratory failure. Chest 1998;114:1636–1642.
2. Criner GJ, D’alonzo GE ed Critical Care Study Guide.. Springer New York 2002:559-594
3.Frutos-Vivar F, Nin N, Esteban A. Epidemiology of acute lung injury and acute respiratory distress
syndrome. Curr Opin Crit Care 2004; 10: 1-6.
4-Goldstone JC. Mechanical ventilation. Respiratory Critical Care. Davidson C, Treacher D.Ed. Arnold.
London.2002:21-32
5-Gurkan OU. KOAH’da İnvaziv Mekanik Ventilasyon. KOAH.Saryal SB, Acıcan T(Ed). Bilimsel Tıp
yayınevi Ankara, 2003.249-266
6- Hudson LD, Steinberg KP. Acute Respiratory Distress Syndrome : clinical features, management,
7- Kallet RH. Evidence-based management of acute lung injury and acute respiratory distress syndrome.
Respir Care 2004; 49(7): 793-809.
8- Kaya A. KOAH Atağında Noninvaziv Mekanik Ventilasyon. KOAH.Saryal SB, Acıcan T(Ed).
Bilimsel Tıp yayınevi Ankara, 2003.237-248
9-Mehta S, Hill NS. Noninvasive ventilation. Am J Respir Crit Care Med 2001;163:540–577
10-Neff MJ. The epidemiology and definition of the respiratory distress syndrome. Respir Care Clin
2003; 9: 273-282.
11- Piantadosi CA, Schwartz DA. The acute respiratory distress syndrome. Ann Intern Med. 2004; 141:
460-470.
12- Şahinoğlu H, Doğanay Z, Kocamanoğlu S, Şener EB, Mekanik Ventilasyon. Yoğun Bakım. Şahinoğlu
AH(Ed). Türkiye Klinikleri. Ankara 2. Baskı, 2003:786-821
13- Tulunay M. Mekanik Ventilasyon. Göğüs Cerrahisi. Ökten İ, Güngör A.Ed: Ankara, 2003:349-408
14- Unal N, Mekanik Ventilasyon. Anestezi ve Reanimasyon Ders Kitabı. Antıp yayınları
Ankara1999:185-212
15-Ünal N. Akut Akciğer Hasarı(ALI) ve Akut Solunum Sıkıntısı sendromu (ARDS). T Klin Cerrahi
2002; 7(3): 124-137.
16. Gürsel G. Solunum Yetmezliği ve Tedavisi Toraks Derneği III. Kış okulu Özet Kitabı
17. Karakurt S. Solunum Yetmezliği Toraks Derneği II. Mesleki gelişim kursu Özet Kitabı
18-Yıldız ÖA, Şen E Hipoksemik hastaya yaklaşım. Göğüs Hastalıkları Serisi 2005;2:32-37
Download