> DÜBAM DUNYA BÜLTENİ ARAŞTIRMA MASASI KIRIM KRİZİNİ NASIL OKUMALI? > 2014 MART DÜNYA BÜLTENİ ARAŞTIRMA MASASI http://www.dunyabulteni.net/dubam DÜBAM KIRIM KRİZİNİ NASIL OKUMALI? Genel Yayın Yönetmeni Akif Emre Hazırlayan Aynur Erdoğan DÜBAM Yayınları Küresel İletişim Merkezi Barbaros Bulvarı, Balmumcu / Beşiktaş Tel: (0212) 274 80 21 – 274 80 22 www.dunyabulteni.net > DÜNYA BÜLTENİ ARAŞTIRMA MASASI 4 KIRIM KRİZİNİ NASIL OKUMALI? < Sunuş Kırım tarihi boyunca Rusya’nın Karadeniz’e inme ve Güney’de nüfuz sahibi olma politikalarının kilit noktası olmuştur. Ama ne var ki, bölgenin İslami karakteri ve kültürel kodlarının farklılığından dolayı Rusya bölgede tutunamamış ve bölgede işgal, sürgün, katliam, kültürel asimilasyon politikaları uygulayagelmiştir. Osmanlı hakimiyeti altındayken, 1784 yılından itibaren işgal politikalarını uygulamaya geçiren Rusya 19. yüzyıl da dahil olmak üzere yüzyıllarca süren acılara sebebiyet vermiş ve bölge Müslümanlarını anavatanlarını terk etmek zorunda bırakmıştır. Sovyetler Birliği döneminde de durum değişmemiştir. 1944 yılında Stalin tarafından uygulanan ve insanların yollarda kıyımıyla sonuçlanan tehcirin hatıraları ise Tatarlarda unutulması imkansız acılara sebep oldu. Bugün Kırım’ı ilhak eden çalışan Rusya karşısında direnen Tatarların tavırları bu tarihi izlerle anlaşılır hale geliyor. Elinizdeki dosyada Kırım’ın tarihi serencamına ayna tutan yazıların yanı sıra Ukrayna kriziyle birlikte uluslararası siyaset açısından hukukunu değerlendiren ve yine Türkiye’nın dış politikası bağlamında yerini analiz eden yazılar bulunmaktadır. Kırım’ın Rusya’ya bağlanmasının oylandığı referanduma kadar meydana gelen gelişmeleri farklı boyutlarıyla değerlendiren yazıların yanı sıra bu dosyada referandum sonrası gelişmeleri anlamlandıran analizler de yer almaktadır. 5 > 2014 MART DÜBAM İçindekiler Tarihten Bugüne Kırım Ukrayna krizi neden Türkiye’de dikkatleri Kırım’a çekti? Levent Baştürk................................................................................................................9 Kırım: İkinci Endülüs Akif Emre...................................................................................................................... 17 Uluslararası Siyasette Kırım Krizi Kırım’daki kriz ikinci Soğuk Savaş’a yol açabilir Dmitri Trenin................................................................................................................ 21 Uluslararası toplumun Kırım sınavı Sinan Özdemir..............................................................................................................25 Kırım işgali ve uluslararası hukuk krizi Ahmet Hamdi Topal...................................................................................................... 29 Rusya’nın Geçmiş Özlemleri Rusya’dan ‘kardeş desteği’ Alain Besanchon...........................................................................................................33 ‘Yoldaş’ Vladimir’in geçmiş özlemleri Le Monde...................................................................................................................... 35 > DÜNYA BÜLTENİ ARAŞTIRMA MASASI Türkiye’nin Kırım Siyaseti Ukrayna, Kırım ve Türkiye’nin siyaseti Levent Baştürk..............................................................................................................37 Türkiye Ukrayna’ya niçin müdahil oluyor? Marina Koren................................................................................................................ 41 6 KIRIM KRİZİNİ NASIL OKUMALI? < Turkey’s policy towards Ukraine: Crimean crisis Levent Baştürk..............................................................................................................45 Kırım’ın İlhakı Kırım’da ‘soğuk barış’ dönemi Akif Emre...................................................................................................................... 53 Kırım’da sürecin son aşaması Nicolai N. Petro............................................................................................................55 Ukrayna ve Putin’in kırmızı çizgi hamlesi Levent Baştürk..............................................................................................................59 7 > 2014 MART Kırım sıradaki Yugoslavya mı? Jochen Bittner...............................................................................................................61 > DÜNYA BÜLTENİ ARAŞTIRMA MASASI Tarihten Bugüne Kırım Giray Han’ı Sultan Beyazıt’ın huzurunda resmeden minyatür 8 KIRIM KRİZİNİ NASIL OKUMALI? < Ukrayna krizi neden Türkiye’de dikkatleri Kırım’a çekti? Levent Baştürk 9 > 2014 MART Kırım’daki Müslüman Türk (Tatar) varlığı genellikle 13. yüzyıldaki Moğol dalgasının bir kalıntısı olarak açıklanır. Oysaki bölgede Türkik unsurların varlığının 4. yüzyıla kadar dayandığı görülmektedir. Bu unsurların Kırım topraklarında belirgin ve kalıcı nitelik taşımaya başlamasında Yahudiliği benimsemiş olan Hazar Hanlığı’nın hakimiyetinin mühim etkisi olmuştur. Tebasının dini hayatına müdahale etmemesiyle bilinen Hazarlar döneminde Kırım bölgesinde yaşayan Türkik unsurlar arasında İslamlaşma vakalarına da rastlanmaya başlanmıştır. Kırım’da Hazar hakimiyeti 9. yüzyılın ikinci yarısında sona ermiştir. Ancak bölgeye değişik Türki kabilelerin gelmesi kesintisiz olarak devam etmiştir. 10. yüzyılda Peçenekler ve 10-11. yüzyıllarda Kıpçaklar (Kumanlar) bölgede derin izler bırakmışlardır. Bugün Kırım Tatarları dediğimiz[1] halkın dili ve kültürü üzerinde Kıpçakların derin etkisi olmuştur. 11. yüzyılda Kıpçakların büyük çoğunluğunun İslam’ı kabul etmesinin ardından Kırım’da Müslüman cemaatler görünürlük kazanmaya başlamıştır. Kırım’ın büyük kısmı üzerindeki Kıpçak hakimiyeti 13. yüzyılın ortalarına kadar devam edecektir. Bu arada Kırım ile Anadolu’daki Müslüman Türk varlığının teması da 13. yüzyılda başlayacaktır. Cengiz Han’ın torunlarınca 13. yüzyılın ortalarında kurulan Altın Orda Devleti, Kırım üzerinde yaklaşık bir yüzyıl hakim olacaktır. Altın Orda hanedanları Moğol asıllı olmakla beraber, Kırım’daki Müslüman teba gibi, doğudan Moğol dalgasıyla gelen boyların çoğunluğunu da Türkik unsurlar oluşturmuş ve bunlar da bölgeye yerleştikten sonra hızla İslamlaşmaya başlamışlardır. 14. yüzyıla girildiğinde Altın Orda resmen İslamiyeti seçmiş ve daha çok Türkik özellik gösteren bir nitelik arzeder olmuştur. Kırım bölgesindeki Müslüman ve Türkik unsurlara genel olarak Tatar isminin verilmesi bu dönemin ürünüdür. Altın Orda devletinden başlayarak bu bölgede tam beş asır kesintisiz bir Müslüman hakimiyeti söz konusu olmuştur. Akif Emre’nin de vurguladığı gibi, bu Müslüman hakimiyeti bir fethin değil, o coğrafya üzerinde yaşayan insanların İslam dinini kabul etmesinin sonucunda ortaya çıkmıştır. Kırım’da Hacı Giray idaresinde 15. yüzyılın ilk çeyreğinden itibaren güçlü ve bağımsız bir devlet olarak Kırım Hanlığı egemen olmaya başlayacaktır. Kırım Hanlığı 1475 yılında Osmanlı İmparatorluğu ile sıkı bir ittifaka, hattâ onun himayesi altına girmiştir. > DÜNYA BÜLTENİ ARAŞTIRMA MASASI Artan Osmanlı nüfuzuna rağmen Kırım Hanlığı siyasi egemenliğini korumuş ve Doğu Avrupa’nın en güçlü devletlerinden biri olmuştur. XVI. asırda Kırım Hanlığı, Türk/Müslüman hanlıkları aleyhine güçlenmeye ve genişlemeye başlayan Rusya’yı durdurabilen tek güç durumundadır. Bu bağlamda, Kırım Hanı I. Devlet Giray Han kumandasındaki Kırım ordusunun 1571’de Korkunç İvan’ın Rus birliklerine üstün gelerek, Moskova’ya girebilecek kudrettedir. Başşehri Bahçesaray olan Kırım Hanlığı bir göçebe devleti olmaktan çıkarak, yerleşik ve parlak bir Türk/İslâm medeniyetinin temsilcisi oldu. Kırım, 15.-18. yüzyıllar arasında sayısız büyük âlim, devlet adamı, edip, sanatçı ve askerin vatanıydı. Osmanlı Yarımadanın ilhakının devlet protokolünde de Sadrazam ile birlikte Padişah’dan hemen sonra gelmekteydiler. ardından Rusya Kırım’ı Yaklaşık 300 yıl kadar süren Kırım Hanlığı üzerindeki Osmanlı hakimiyeti, 1769-1774 Osmanlı Rus savaşının sonunda imzalanan Küçük Kaynarbütünüyle Ruslaştırmaya çalışmış ve daha ca antlaşması ile sona erdi. Sözde bağımsız yapılan Kırım Hanlığı, Rus entrikaları sebebiyle çıkan kanlı iç kargaşaların sonucunda iyice yıpratılmış güneye yönelik geniş- ve ardından 1783’de Rusya Çariçesi II. Katerina döneminde Rusya tarafından leme teşebbüsleri için ilhak edilmiştir. Yarımadanın ilhakının ardından Rusya Kırım’ı bütünüyle Ruslaştırmaya stratejik bir sıçrama çalışmış ve daha güneye yönelik genişleme teşebbüsleri için stratejik tahtası olarak kullan- bir sıçrama tahtası olarak kullanmaya başlamıştır. Bu gelişmeler Kırım Tatarlarının Osmanlı Devleti topraklarına büyük dalgalar halinde göçlerini maya başlamıştır. başlattı. O kadar ki, Sovyet devrinde imkânsız hale gelene kadar Kırım’dan Türkiye’ye göçler tek bir yıl bile durmamış ve Türkiye’de küçümsenemeyecek bir Kırım Tatar nüfusunun oluşmasına neden olmuştur. Önce 1905 Rus Devrimi ve ardından da 1908 Osmanlı Meşrutiyet Devrimi ile birlikte Kırım Tatarları ve Türkiye arasındaki ilişkiler büyük bir ivme kazanmıştır. Türkiye’den Kırım’a Tatarlarının eğitim ihtiyacını karşılamak için (çoğu Kırım Tatarı asıllı olan) öğretmenler gönderilirken, pek çok Kırım Tatar genci de okumaya İstanbul’a gelmiştir. Çarlık rejiminin bu çabaları engelleme girişimlerine rağmen, bu gelişmelerin çok muhim kalıcı tesirleri olmuştur. Sovyet rejiminin oturmasının ardından Türkiye ile Kırım Tatarları arasındaki ilişkiler kesintiye uğramasına rağmen Türkiye’de köklü bir Kırım Tatarı toplumunun varlığı ve Kırım ile Türkiye arasında kurulmuş olan yaklaşık 600 yıllık bir bağ, Türkiye’de Kırım Tatarlarına karşı olan ilgiyi her daim canlı kılmıştır. Kırım nasıl Ukrayna’nın bir parçası oldu? 10 KIRIM KRİZİNİ NASIL OKUMALI? < Aşağıda ayrıntılı olarak izah edeceğimiz Kırım’ın Kırım Tatarlarından boşaltılmasından sonra, yerlerine 1944 yazından itibaren Sovyetler Birliği’nin diğer bölgelerinden getirilen Rus ve Ukraynalı nüfus yerleştirilmiştir. Kırım Tatarlarının sürülmesiyle Kırım’ın Sovyet tarzı özerkliği artık anlamsızlaştığından Kırım Özerk Sovyet Sosyalist Cumhuriyeti de (KÖSSC) 1946’da ortadan kaldırılmış ve yarımada alelâde bir oblast olarak Rusya Sovyet Federatif Sosyalist Cumhuriyeti’ne bağlanmıştır. 1954’de ise, Ukrayna’nın “Rusya’ya katılmasının” 300. yıldönümü gerekçe gösterilerek, Ukraynalılara bir jest olarak Kırım oblastı Ukrayna Sovyet Sosyalist Cumhuriyeti’ne bağlandı. O dönemde Sovyetler Birliği’nin her noktası zaten tartışmasız bir şekilde Moskova’ya bağlı olduğundan teknik olarak hiç bir şeyi değiştirmeyeceği düşünülen bu “hediye”nin uzun vadeli neticeleri, Ukrayna 1991’de bağımsızlığını kazandıktan sonra görülecekti. Kırım Tatarlarının dönüşü ve Kırım Tatar millî özerkliğinin tekrar tesis edilmesinin söz konusu olması Kırım’daki mevcut Rus çoğunluk tarafından büyük endişeyle karşılandı. Böylece Kırım Tatarlarının dönme süreci tamamlanmadan Rus çoğunluğun durumunu garantiye almak üzere, o ana kadar Kırım Tatarlarının talep edegeldikleri Kırım ÖSSC’nin yeniden kurulması fikrinin savunuculuğunu bu sefer Kırım’daki milliyetçi ve komünist Rus çevreleri yapmaya başladılar. Ancak, bu seferki Kırım ÖSSC eskisi ile aynı adı taşımakla beraber bir Kırım Tatar özerk yönetimi olmayacak, mevcut halkın çoğunluğunu oluşturan Ruslara dayanacaktı. Bu tip bir özerk yönetim Kırım Tatarları tarafından şiddetle reddedildiyse de, Kırım’da 20 Ocak 1991’de yapılan referandumun sonucunda, Ukrayna SSC Yüksek Sovyeti’nin 12 Şubat 1991 tarihli kararıyla Kırım Oblastı Ukrayna’ya bağlı Kırım Özerk Sovyet Sosyalist Cumhuriyeti’ne dönüştürüldü. Kırım Tatarlarının hiç bir seviyede yer almadığı bu yeni özerk cumhuriyet idaresi Kırım Tatarlarının dönüşüne karşı önceki olumsuz tutumu sürdürdü. Kırım Tatarları yaşanan son krizde neden Yarımada’da yaşayan Rus çoğunluktan farklı bir tutum benimsediler? 11 > 2014 MART Kırım Tatarlarının Ruslarla yaşadıkları tarihi tecrübe, onları mevcut çatışmada Moskova karşıtı tarafta olmaya yöneltmektedir. Kırım’ın Rus idaresi altına girmesinin ardından Müslüman halkına yönelik baskı politikaları hiç durmamıştır. Bu politikaların bir yönü, halkın dinî ve kültürel hayatına yönelik fiilî veya psikolojik baskıların uygulanmasıdır. Bununla birlikte ekonomik baskılar da ağır boyutlara ulaşmıştır. Kırım Tatar köylüleri 18. yüzyıl sonlarından itibaren sürekli olarak topraksızlaştırılmışlardır. Muazzam genişlikteki topraklar yarımadanın Rusya’ya ilhakı ile birlikte Rus asilzadelerine ve memurlarına dağıtılırken, ezici çoğunluğu köylülerden oluşan Kırım Tatarları > DÜNYA BÜLTENİ ARAŞTIRMA MASASI giderek yoksullaştırılmıştır. Kırım Harbi’nden sonraki 1860-1861 göçünün ardından da ilk defa Kırım Tatarları Kırım’da nüfus çoğunluğunu kaybettiler. Akif Emre Kırım’ın Ruslarca ilhakından 20. yüzyıla kadar olan durumu şöyle özetler: “Rusların Kırım’ı işgali sonrası gelişmeler, pek çok anlamda Endülüs’ün düşüşüyle hayata geçirilen uygulamaları hatırlatır. Her şeyden önce büyük göçler, sürgünler bu benzerliğin en göze batan unsurları. Mesela işgalin başladığı 1784’ten 1800 yılına kadar geçen sürede 500 bin kişi vatanını terk etmek zorunda kalır. 19. yüzyılın ilk yarısında 200 bin, 1860 sonrası ise 230 bin Müslüman anavatanlarını terk etmek zorunda kalacaktır.”[2] Önce 1905 Rus Devriminin ardından Kırım Tatarları nispi bir rahatlığa ulaşsa da, 1917 devriminin karmaşasında kendi kaderlerini kendilerinin tayin etmesi yönünde attıkları adım Bolşeviklerce çok kanlı biçimde bastırılmış ve Ocak-Nisan 1930’lardaki Stalinist 1918 tarihleri arasında Bolşevikler’in katliamına maruz kalmışlardır. Kırım Özerk Sovyet Sosyalist Cumhuriyeti’nin kurulmasının devlet terörünü Kırım ardından 1920’lerin başında geçici bir nispi rahatlama dönemi Tatarları tarihinde unu- vuku bulmuşsa da, 1920’lerin ikinci yarısında Stalin’in Sovytulmaz bir yere sahiptir. etler Birliği’nde iktidarı tamamen ele geçirmesine bağlı olarak, Kırım Tatarları tekrar baskı, şiddet ve terörün muhatabı olmaBu korkunç dönemde, ya başlamışlardır. Siyasi önderlere ve onlarla bağlantılı olduğu Kırım Tatar elitleri doğru- varsayılanlara karşı büyük bir imha kampanyasına girişilmiştir. 1928’de bütün Sovyetler Birliği çapında başlatılan cebrî kollekdan idam veya çalışma tivizasyon ve “kulak”ların (toprak sahipleri) tasfiyesi yönündeki kamplarında yok etme sert politikaların hışmından Kırım Tatarları da nasibini almıştır. On binlerce Kırım Tatar köylüsü “kulak” oldukları iddiasıyla Uralsuretiyle tamamen orta- lara, Sibirya’ya ve başka yerlere sürülmüştür. Stalinist politikalarla dan kaldırılmıştır. tarımın tahrip edilmesi neticesinde 1931-1933 yıllarında muazzam boyutlarda bir açlık hadisesi yaşanmıştır. 1930’lardaki Stalinist devlet terörünü Kırım Tatarları tarihinde unutulmaz bir yere sahiptir. Bu korkunç dönemde, Kırım Tatar elitleri doğrudan idam veya çalışma kamplarında yok etme suretiyle tamamen ortadan kaldırılmıştır. Halk kesimleri de devlet teröründen büyük zararlar görecektir. Ancak Kırım Tatarları için en büyük felaket Stalin tarafından 11 Mayıs 1944’de imzalanan ve Kırım Tatarlarının son ferdine kadar Kırım’dan sürülmesini emreden kararın uygulanması idi. Hayvan vagonlarına tıka basa yüklenen Kırım Tatarlarının en az üç-dört hafta sürecek olan bir ölüm yolculuğu sırasında açlık, susuzluk, hastalık, bitkinlik ve havasızlıktan on binlercesi hayatını kaybetmiştir. Sürgünden, Kızılordu saflarında Almanlara karşı savaşmış olanlar da dahil olmak üzere, hiç bir Kırım Tatarı istisna edilmemiştir. 12 KIRIM KRİZİNİ NASIL OKUMALI? < 13 > 2014 MART Büyük Sürgün olarak anılan hadisenin neticesinde toplam insan kaybının 100.000 kişiden az olmadığı ve 18 Mayıs 1944’de sürülenlerin yarısına yakınının hayatını kaybettiği genel olarak kabul edilmektedir. Yarımadada Kırım Tatarlarından kalan her türlü iz büyük bir hızla yok edilmeye başlanmıştır. Kırım’da Kırım Tatarlarından kalan bütün mallar yağmalanmıştır. Ayrıca, bir kaç istisna dışında, Kırım’ın Türk-İslâm geçmişine ait hemen bütün tarihî binalar, abideler ve eserler yerle bir edilmiştir. Başka bir deyişle, Kırım Tatarları sadece fiziken değil, tahayyüllerde de katledilmiş ve silinmek istenmiştir. 1956’dan itibaren Nikita Hruşçov’un nisbî yumuşama politikasının da verdiği cesaretle Kırım Tatarları vatanlarına dönme taleplerini ortaya koymaya başlamışlardır. Ancak 1989 yılına kadar bu uğurda sürdürülen yılmaz mücadelelerinde sürekli engellerle karşılaşmışlardır. Buna rağmen, her türlü zorluğu göze alarak dönüşler de başlamıştır. 1989-1991 arasında Kırım Tatarlarının Kırım’a dönüş hareketi, karşılaşılan ağır güçlüklere rağmen önceki yıllarla kıyaslanmayacak ölçüde artmıştır. Kırım Tatarlarının dönüş çabalarını hızlandırdıkları bir dönemde Kırım’daki mevcut Rus çoğunluğa mensup milliyetçi unsurlar o ana kadar Kırım Tatarlarının talep edegeldikleri Kırım Özerk Soviet Socialist Cumhuriyeti’nin yeniden kurulması fikrinin savunmaya başlamışlardır. Ancak, bu seferki Kırım ÖSSC Ruslara dayanacaktı. Özerkliğin bu şekli Kırım Tatarları tarafından şiddetle reddedilmiştir. Buna rağmen Kırım’da 20 Ocak 1991’de yapılan referandumun sonucunda, Ukrayna SSC Yüksek Sovyeti’nin 12 Şubat 1991 tarihli kararıyla Kırım Oblastı Ukrayna’ya bağlı Kırım Özerk Sovyet Sosyalist Cumhuriyeti’ne dönüştürüldü. Kırım Tatarlarının hiç bir seviyede yer almadığı bu yeni özerk cumhuriyet idaresi Kırım Tatarlarının dönüşüne karşı önceki olumsuz tutumu sürdürmüştür. Mevcut tüm güçlüklere rağmen, Kırım’a dönen Kırım Tatarları mevcut Rus çoğunluğu tatmin için kurdulan Kırım ÖSSC’nin bu şeklini tanımayı reddetmiş ve Kırım’ın statüsünün ancak Kırım Tatarlarının kendi kaderlerini tayin hakkına uygun olarak belirlenebileceği fikrinde ısrarlı olmuşlardır. Yukarıda da değindiğimiz gibi, 1991 sonunda Sovyetler Birliği’nin tamamen ortadan kalkması ile Kırım artık bağımsız bir devlet olan Ukrayna’ya bağlı bir özerk cumhuriyet haline gelmiştir. Ancak bu noktada Kırım’daki Ruslar, Kırım’ın Ukrayna’dan bağımsızlığını kazanmasını ve bunu müteakip derhal Rusya’ya katılmasını savunmaya başlamışlardır. Aynı şekilde Rusya’daki milliyetçi güçler de Kırım’daki Ruslara açık bir şekilde destek vermişlerdir. Kırım Tatar Millî Meclisi ise Kırım Tatarlarının iki yüzyılı aşkın bir süredir başlarına gelen felâketlerden Rusya’yı sorumlu tutarak, hem Kırım’ın Rusya’ya bağlanmasına hem de Rusların hakimiyetinde bağımsızlık almasına kesin olarak karşı çıkmıştır. Tatarlar Ukrayna’ya bağlı bir Kırım Tatar millî özerk cumhuriyeti şekline dönüşmesi görüşlerini savunmuştur.Kırım Tatarları mevcut şartlarda Kırım’ın Rusya’ya bağlanması veya Rus çoğunluğun hakimiyetinde bağımsız olmasındansa Ukrayna içinde özerk bir yönetim olarak kalmasını yeğlemektedirler. Kırım Ukrayna içinde neden bir özerk cumhuriyet statüsüne sahip? Kırım’ın neden Ukrayna’nın parçası olduğunu izah ederken aktardığımız olayların tarihi seyrinden de anlaşılacağı gibi, bu bölgenin Ukrayna’ya verilmesine rağmen Ukraynalıların bölgede hakim unsuru oluşturmaması bölgenin özerk statüde olmasını doğurmuştur. Kırım Kruşçev tarafından Ukrayna’ya verildiğinde buna gerek görülmemiştir. Bunun nedeni, zaten o dönemin şartlarında Kruşçev’in bu Ukraynalıların böl- tavrı daha çok bir jest niteliği taşımaktadır. Ukrayna Sovyetler Birliği’nin gede hakim unsuru bir parçası olduğu gibi, bütün kontrol Moskova’nın elinin altındadır. Ancak önce Kırım Tatarlarının yurda dönüşleri, ardından da oluşturmaması böl- Ukrayna’nın bağımsız bir devlet olarak ortaya çıkması Kırım’da yaşayan genin özerk statüde Rusları kendi konumlarını sağlamlaştırıcı adımlar atmaya itmiştir. Hatta olmasını doğurmuş- belli dönemlerde yarımadanın Rus milliyetçisi sakinleri, Moskova’nın da kışkırtmasıyla bağımsızlık veya Rusya’ya bağlanma yönünde girişimlerini tur. Kırım Kruşçev ta- ortaya koymaktan çekinmemişlerdir. Ayrıca, Sovyetler Birliği’nin dağılması sırasında eğer Kırım özerk bir rafından Ukrayna’ya durumda olmasa ve bu statünün devamı kabul edilmese, Moskova’nın verildiğinde buna yarımadanın Ukrayna’nın hakimiyeti altına bırakılmasına olumlu gerek görülmemiştir. bakmasının mümkün olmadığını iddia etmek de pek yanlış olmayacaktır. > DÜNYA BÜLTENİ ARAŞTIRMA MASASI Nüfusunun çoğunluğunun Rus olması dışında, Kırım’ın Rusya için önemi nedir? Kırım Ukrayna sınırları içinde olmasına rağmen, yarımadanın Sivastopol bölgesi Rusya’nın önemli deniz üslerine ev sahipliği yapmaktadır. Sovyetler Birliği’nin çökmesinden sonra Sovyet Karadeniz Filosunu, Rusya ve Ukrayna Rusya’nın var olan üsleri 20 yıllığına kiralaması şartıyla paylaşmışlardır. 2010 yılında yapılan bir anlaşma ile, kira süresi 2042’ye kadar uzatılmıştır. Bölgenin Rus donanması açısından önemi yanısıra, doğal gaz dağıtım ağının bir parçası olması nedeniyle de önemi büyüktür. Moskova’dan idare edilen OAO Gazprom şirketince pompalanan Avrupa’ya sevk edilen doğal gazın yüzde 30’u Kırım’ın altından geçen boru hatları ağı tarafından taşınmaktadır. 2006 ve 2008’de Putin sistemin mev14 KIRIM KRİZİNİ NASIL OKUMALI? < kiini Ukrayna ile olan ihtilaflarında Rusya lehine kullanmıştır. Eğer Ukrayna fiat ve taşınacak gazın hacmi konularında taviz vermezse, kıtada gaz kıtlığına yol açma pahasına Avrupa’ya giden gazı keseceği tehditini yapmıştır. Bu boru hattının güvenliği kadar emin ellerde olması da Rusya açısından büyük önem taşımaktadır. Kırım’da yaşayan Rus halkın Ukrayna’daki gelişmelerden tehdit edilmişlik hissine kapılmalarından ziyade, Kırım’da gerek Rus nüfusun tepkisini anlamada hem de Rus hükümetinin tavrını kavramada bu faktör daha fazla göz önunde bulundurulmalıdır. [1] Prof. Hakan Kırımlı, “Kırım Tatarları Kimdir?”, http://www.kirimdernegi.org.tr/ sayfa.asp?id=456. [2] “Kırım: İkinci Endülüs”, http://yenisafak.com.tr/yazarlar/AkifEmre/kirim-ikinciendulus/50562 15 > 2014 MART Kaynak: Dünya Bülteni > DÜNYA BÜLTENİ ARAŞTIRMA MASASI Han Saray’daki Gözyaşı Çeşmesi 16 KIRIM KRİZİNİ NASIL OKUMALI? < Kırım: İkinci Endülüs Akif Emre 17 > 2014 MART Gırnata’nın düşüşünden yaklaşık 300 yıl sonra başka bir İslam toprağı ehlisalibin eline düşecektir. 1784 yılında Kırım, Çariçe İkinci Katerina’nın emriyle Ruslar tarafından işgal edilecektir. Osmanlı’ya bağlanmadan çok önce de bir İslam toprağı olan Kırım’ın kaybı, Avrupa’daki toprak kayıplarından daha başka anlam taşıyordu. Kırım’ın kaybı her şeyden önce zaten Müslümanların olan bir bölgenin kaybedilmesi olarak bir ilktir. Daha önce Avrupa’da kaybedilen topraklar, fetihle ele geçirilmiş, nüfusunun önemli kısmı hala gayrimüslim kalmış topraklardı. Kırım ise çok daha farklı bir konumda, çok daha farklı anlamlara sahipti. Kırım’ın jeo-stratejik konumu bir yana, jeo-kültürel açıdan önemi, herhangi bir toprak kaybı olmaktan öte katmanları olan, bugüne bile yansıyan anlamlara sahip. Kırım’ın düşüşünün ‘ikinci Endülüs’ nitelemesini hak edişinin arkasında, bu iki bölgenin Doğu ve Batı ilişkileri açısından uç bölge olmalarından çok İslam’ın bölgelerindeki temsiliyeti açısından merkezi konuma sahip olmaları yatmaktadır. Sanatta, bilimde göz kamaştırıcı gelişiminden dolayı Endülüs medeniyetini Kırım’la karşılaştırmak zor olabilir. Ancak Güney-Kuzey aksı ile Orta Avrupa -Doğu Avrupa arasındaki merkezi yeri, Kırım’ı herhangi bir serhat eyaleti olmaktan çıkarır. Ayrıca Osmanlı’nın kurucu unsuru olan Oğuz boyları ile Kuzeyden ilerleyen, Altınordu Devleti’nin de bakiyesi sayılan, Müslüman-Türk boylarının siyasi, kültürel olarak aynı medeniyet havzasına akmalarını sağlar. Kırım Tatarları olarak bilinen Kuzeyden Doğu Avrupa’ya sarkan Müslüman-Türk boylarının temsilcileri, hala bu jeo-kültürel varlığı bugüne taşır. Etkileri Avrupa içlerine uzanan, Doğu Karadeniz’i kontrollerinde tutan Kırım Girayları, Osmanlı’nın stratejik konumu açısından vazgeçilmez bir önemdeydi. Kırım’da neşvü nema bulan kültür ise Orta Asya içlerine, Sibirya’ya, bugünkü Polonya’dan Finlandiya’ya kadar uzanan bir etki alanı oluşturmuştu. İber Yarımadası’nda Gırnata’nın düşmesi Müslümanların Batı Avrupa’daki kaderini nasıl belirlediyse, Kırım Yarımadası’nda Bahçesaray’ın düşmesi de Kuzey Batı Asya ve Doğu Avrupa’daki İslam’ın geleceğini belirledi. Bu anlamda Kırım’ın düşüşünün ‘ikinci Endülüs’ vakası olduğu tanımlaması uygun düşer. Rusların Kırım’ı işgali sonrası gelişmeler, pek çok anlamda Endülüs’ün düşüşüyle hayata geçirilen uygulamaları hatırlatır. Her şeyden önce büyük göçler, sürgünler bu benzerliğin en göze batan unsurları. Mesela işgalin başladığı 1784’ten 1800 yılına kadar geçen sürede 500 bin kişi vatanını terk etmek zorunda kalır. 19. yüzyılın ilk yarısında 200 bin, 1860 sonrası ise 230 bin Müslüman anavatanlarını terk etmek zorunda kalacaktır. Rus kolonyalizminin uygulamalarını genelde görmezden gelen anRusların Kırım’ı işgali son- tiemperyalist söylem, Çarlık Rusyasının yanı sıra Sovyet dönemi rası gelişmeler, pek çok uygulamalarını da yok sayar. İkinci Dünya Savaşı sonrasında tüm Kırım Tatarları bir gecede Kırım’dan sürülerek ölüm yolculuğuna anlamda Endülüs’ün dü- çıkarılırlar. > DÜNYA BÜLTENİ ARAŞTIRMA MASASI şüşüyle hayata geçirilen uygulamaları hatırlatır. Her şeyden önce büyük göçler, sürgünler bu benzerliğin en göze batan unsurları. Mesela işgalin başladığı 1784’ten 1800 yılına kadar geçen sürede 500 bin kişi vatanını terk etmek zorunda kalır. 19. yüzyılın ilk yarısında 200 bin, 1860 sonrası ise 230 bin Müslüman anavatanlarını terk etmek zorunda kalacaktır. BAHÇESARAY’I KURTARAN ŞAİR PUŞKİN Rus sömürgeciliğinin yaptığı en korkunç uygulamaların başında kültürel kimliğin, aidiyetin izlerinin kazınması olacaktır. Şehirlerin, kasabaların, dağların, nehirlerin isimleri değiştirilmeye, hafızadan silinmeye çalışılır. Bunun tek istisnası var: Bahçesaray... Vadinin içindeki zarif Han Sarayı ve ayakta kalan tarihi eserlerle Kırım’ın geçmişinden izler taşıyan Bahçesaray, İslam şehri olma özelliklerini bünyesinde barındırır. Topkapı Sarayı’nı hatırlatan mimarisi ve farklı çözümlemelerle kendine özgü bir estetik boyut kazanan Han Sarayı... Han Sarayı’nın içinde destansı bir çeşme: ‘Gözyaşı çeşmesi’... Hala tüm şiirselliği ile bir köşede durmaktadır. Mermer işçiliğinin tüm inceliklerinin sergilendiği çeşme hala sessiz sessiz ağlar gibidir. Her ne kadar yeri değiştirilmiş olsa da, damla damla gözyaşlarını akıtırken çıkardığı akustikten eser kalmasa da dünya edebiyatının en ünlü şiirlerinden biri bu çeşme için kaleme alınmıştır. Çar’a başkaldırarak sürgün yıllarını Bahçesaray’da geçiren Puşkin, Han Sarayı’nın bir köşesinde kalırken ‘Bahçesaray Çeşmesi’ şiirini yazacaktır. Bu şiirde Bahçesaray ismini kullandığı için Ruslar Bahçesaray ismini değiştirmeye cesaret edemeyecektir. Akyar’ın Sivastopol, Akmescid’in Simferopol olmasının aksine... Bahçesaray tıpkı mermer çeşmenin gözyaşı dökmesi gibi içten içe gözyaşı dökerken ismini bu gözyaşları sayesinde koruyacaktır. Tatar atlılarının cesur akınlarının nal seslerini hatırlatan dizelerinde Han Sarayı’ndaki hüzünlü bir öyküyü anlatacaktır Puşkin. Aslında şair, Bahçesaray Çeşmesi’nin hüznünde kendi Afrikalı köklerini de bulur. Puşkin’inki daha farklı bir hüzündür. Şairin, çeşmenin 18 KIRIM KRİZİNİ NASIL OKUMALI? < ve Bahçesaray’ın hüznü, Kırım hanlarının akınlarındaki uğultulardan süzülen şiirsel bir ahenge dönüşür. Puşkin’in Bahçesaray çeşmesi şiirinin Kırım Tatar lehçesiyle çevirisinde atlarıyla uçarcasına baskına giden süvariler şöyle anlatılır: ‘Han sarayı titislenip, boşap kaldı; Kırım-Giray kene ketti onı taşlap; Tümen-tümen askerinen yat illerge, Yat illerge yolga çıktı sefer başlap. O kene de kasırgalı soguşlarda Küskünlenip, kanga suvsap at oynata, Lakin hannın yureginde başka türlü Duygularnın alevleri gizli yata.’ Bugünün Türkçesiyle Gözyaşı Çeşmesi’ne de şöyle sesleniyor Puşkin: ‘Aşk fıskiyesi, ölümsüz çeşme! Sana armağan olarak iki gül getirdim. Seviyorum bitimsiz konuşmanı Ve şiirsel gözyaşlarını senin. Çiseyen gümüşsü tozların Serin çiğlerle kaplıyor beni: Ak, ak durmaksızın sevinçli pınar! Anlat, anlat bana bildiklerini’ (Çeviri: Ataol Behramoğlu) 19 > 2014 MART Kaynak: Yeni Şafak > DÜNYA BÜLTENİ ARAŞTIRMA MASASI Uluslararası Siyasette Kırım Krizi 20 KIRIM KRİZİNİ NASIL OKUMALI? < Kırım’daki kriz ikinci Soğuk Savaş’a yol açabilir Dmitri Trenin 21 > 2014 MART Kremlin Ukrayna’daki karışıklıklarda Batı’nın etkili olduğuna inanıyor -ve o intikamını alacaktır. Bu, belki de Soğuk Savaş’ın sona ermesinden bu yana Avrupa tarihindeki en tehlikeli andır. Rus ve Ukrayna kuvvetleri arasında doğrudan bir çatışma, bir şekilde Amerika Birleşik Devletleri’ni de içine çekecektir. Halen vakit varken, ilgili taraflardan her birinin gayesinin ne olduğunu anlamak son derece önemlidir. Moskova, son 10 gün içinde birkaç kere hiç hoşlanmadığı sürprizlerle karşılaştı. Bunlardan ilki, Ukrayna’nın o zamanki devlet başkanı Viktor Yanukoviç, muhalifleri Kiev’in merkezinde işgal ettikleri pozisyonlardan temizleyebilecekken operasyonu durdurduğu zaman meydana geldi. İsyan olaylarına karşı görev yapan polis gücü Berkut, aldığı net emir üzerine, ismini Kiev Bağımsızlık Meydanı’ndan alan protesto hareketi Maidan’ı kapatıyordu. Bunların liderleri çaresizce ateşkes çağrısı yapıyorlardı ama aniden Berkut’un ilerleyişi durduruldu. Yanukoviç bunun yerine muhalefeti görüşmelere çağırdı. İkinci sürpriz de görüşmeler, üç Avrupa Birliği dışişleri bakanının katılımıyla Yanukoviç’in tavizleri hakkında olmaya dönüştüğü zaman geldi. 21 Şubat’ta imzalanan anlaşma, Yanukoviç tarafından verilen geç kalmış bir kapitülasyondu. O, bir iki gün öncesine kadar muzaffer biri olarak görülüyordu. Daha büyük sürpriz de bu kapitülasyon şartlarının radikaller ve Yanukoviç’in derhal istifa etmesini isteyen muhalefet tarafından reddedilmesi oldu. Sonunda, Kiev anlaşmasına şahitlik eden Almanya, Polonya ve Fransa hükümetleri, daha yeni imzalanmış anlaşmanın birkaç saat içinde çöpe atılmasına hiçbir itirazda bulunmadı. Temsilcisi 21 Şubat belgesinin imzalanmasına şahitlik etmek üzere davet edilen ama akıllıca davranarak anlaşmayı müştereken imzalamayı reddeden Rusya, buna kızdı. Moskova’nın 21-22 Şubat’ta gördüğü, Kiev’de bir hükümet darbesiydi. Bu gelişme Rusya’nın Ukrayna ve Batı karşısındaki politikalarını kökten bir şekilde yeniden değerlendirmesine yol açtı. Kiev’de şubat devrimini ülkenin batısındaki radikal milliyetçiler tarafından -Avrupa ve Amerika Birleşik Devletleri’nin yardımıyla- yapılan bir darbe olarak gören Kremlin, Rusya’nın mühim çıkarlarının doğrudan etkilendiğine kanaat getirdi. Birincisi, Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin’in Sovyetler sonrasındaki alanda ekonomik entegrasyon > DÜNYA BÜLTENİ ARAŞTIRMA MASASI planları Ukraynasız olmak zorunda kalacaktı. İkincisi, radikal milliyetçi unsurlar Kiev devriminden fayda görenler arasındaydı ki bu da Ukrayna’nın gelecekteki dış politikasıyla güvenlik ve iç politikalarının ne olacağı hakkında hiçbir şüpheye mahal bırakmıyordu. Yanukoviç tarafından imzalanması Kasım 2013’te ertelenen AB’yle Ortaklık anlaşması şimdi imzalanacak. Bu da Ukrayna’yı prensip olarak uzun vadede AB’yle entegrasyon yoluna sokacak. Daha kötüsü, yeni Ukrayna hükümeti ülkenin 2010’daki bağlantısızlık statüsüyle ilgili kanunu iptal edecek ve NATO Üyeliği Eylem Planı ya da MAP için çalışacak. (2008’de Rusya ve Gürcistan arasında savaşa Rusya şimdi Kırım yarı- önemli ölçüde yol açan da MAP konusuydu). İç şartlar bakımından madasını Ukrayna’nın ise batıdaki Ukraynalı milliyetçiler, büyük ölçüde Rusça konuşulan doğu ve güney bölgeleri de dahil Rusçaya karşı ayrımcılık ve Ukraygeri kalan kısmından na Ortodoks Kilisesi’nin Moskova Patrikliği’nden ayrılması tehditecrit etmeye çalışıyor. dinde bulundular. Ukrayna’nın Moskova’da korkulan yeni resmi O, bir tarafta Kiev’in ordu söylemi, Sovyet sonrasındaki “Ukrayna Rusya değildir” ifadesinden “Ukrayna Rusya’ya karşıdır” benzeri bir ifadeye dönüşecek. ya da polis kuvvetleri ve Moskova, bağımsız bir Ukrayna’ya yönelik stratejisinde hep pervasız, gevşek ve tutarsız oldu. O, bunun yerine şu özel çıkarlar Ukrayna’nın milliyetçi paüzerine odaklanmayı tercih etti: Nükleer silahlardan arındırma; ramiliter grupları diğer ta- Karadeniz donanması; gaz geçişi ve ücreti ve benzerleri. Rusya, rafta da yerlilerin arasın- mevcut krizin ilk günlerinde büyük ölçüde pasif kaldı. Şimdi, olaylar aşırı derecede süratli bir şekilde değişiyor. SSCB’nin dağılmasından daki çatışmaları önleme bu yana Ukrayna devlet ve toplumunda olan hassas dengenin ve daimi olarak Kırım’a kaybolmasıyla Rusya kararlı hatta acele davranmaya başladı. Yine, yerleştirilen Ukrayna polis usta bir strateji gelecek gibi görünmüyor ama bazı önemli unsurlar giderek daha vazıh hale geliyor. ve ordu kuvvetlerini etkiRusya şimdi Kırım yarımadasını Ukrayna’nın geri kalan kısmından tecrit etmeye çalışıyor. O, bir tarafta Kiev’in ordu ya da siz hale getirmeye gayret polis kuvvetleri ve Ukrayna’nın milliyetçi paramiliter grupları diğer ediyor. tarafta da yerlilerin arasındaki çatışmaları önleme ve daimi olarak Kırım’a yerleştirilen Ukrayna polis ve ordu kuvvetlerini etkisiz hale getirmeye gayret ediyor. Moskova, 1954’te Rusya’dan Kiev yönetimine bırakılan Kırım’da Ukrayna’nın hakimiyetini hiç kabul etmemiş yerliler ve Rus yanlısı unsurlara siyasi, iktisadi ve askeri destek verdi. Moskova’nın şimdi iki seçeneği var: Kırım ve Ukrayna arasında bir konfederasyon ya da Kırım’ın tamamen Rusya Federasyonu’na katılması (ilgili bir kanun buna imkan tanımak üzere düzenleniyor). Rusya doğu ve güney Ukrayna’da, Kiev’de batı Ukrayna idaresinden hazzetmeyen 22 KIRIM KRİZİNİ NASIL OKUMALI? < 23 > 2014 MART unsurları desteklemeye çalışacaktır. Moskova, bunların ayrılmasından ziyade, muhtemelen Ukrayna’nın merkeziyetçi yapıdan uzaklaşarak federalizme doğru yönelmesini destekleyecektir. Bu da NATO içinde birleşik bir Rusya karşıtı Ukrayna tehdidini ortadan kaldıracaktır. Rusya’nın doğu ve güneyde muhalefeti Kiev’e karşı harekete geçirme çabalarının etkinliği, Kiev’de yeni idareciler tarafından sergilenecek basiret ve hoşgörü seviyelerine bağlı olacaktır. En kötü durumda, birleşik bir Ukrayna baki kalmayabilir. Kiev’e gelince, Moskova Rusya’da çoğu devlete ait medya ve yetkilinin İkinci Dünya Savaşı sırasında batı Ukrayna’daki milliyetçilerle Adolf Hitler arasındaki iş birliğine referansla “faşist” ve “neo-Nazi” olarak adlandırdıkları “darbeyi” tanımadı. Rusya, geçici hükümeti de tanımadı ve sadece Ukraynalı yetkililerle “işleyebilir teması” sürdürmekle iktifa ediyor. Rusya, Kiev’in gözüne sokarcasına devrik devlet başkanı Yanukoviç’e topraklarında şahsi koruma verdi ve onun cuma günü güneydeki Rostov-on-Don şehrinde basın toplantısını organize etti. Meşru yönetim eksikliği -Ruslar Ukrayna parlamentosu Rada’nın, Maidan’ın baskıları altında faaliyet gösterdiğini söylüyorlar- Moskova’ya “kanunsuz” ve “istikametsiz” Ukrayna’da hareket serbestisi veriyor. Moskova, 2008’de Güney Osetya ve Abhazya’da olanın aksine, müdahale için ilk ateşin açılmasını beklememeye karar verdi. O, açık bir şekilde, önlemenin karşı saldırıdan daha iyi olduğuna inanıyor. Ama 2008’deki gibi, ayrılmış bir bölgenin Moskova tarafından tanınması, -bu kez Kırım- Karadeniz donanmasının statüsüyle ilgili olarak 1997 tarihli Rusya-Ukrayna antlaşmasının şartlarının ötesinde, o bölgede Rus askeri mevcudiyeti için hukuki zemin teşkil edebilir. Moskova’da Batı, AB ve Amerika Birleşik Devletleri’ne karşı giderek artan bir bıkkınlık var. Bunların Ukrayna’da özellikle tiksindirici olduğuna inanılan rolleri şöyledir: Ukrayna’ya Rusya ve Batı arasında güç yetiremeyeceği bir seçim yapma mecburiyeti getirmek; seçilmiş hükümete karşı muhalefeti desteklemek; savaş zamanındaki Nazi iş birlikçilerinin torunları olan sağcı radikallere gözlerini kapatmak; teslim olması için hükümete baskı yapmak üzere muhalefetin yanında yer almak ve nihayet, anayasal olmayan bir rejim değişikliğine göz yummak. Kremlin, yeniden 3. Alexander’ın ünlü “Rusya’nın dünyada sadece iki dostu vardır: Ordusu ve donanması” vecizesindeki gerçeğe kani oluyor. Şimdi ordusu da donanması da Rusya’nın Kırım’daki çıkarlarını savunuyor. Kırım’daki kriz yakın bir zamanda sona ermeyecek. Kiev, açık bir şekilde halk iradesiyle desteklense bile muhtemelen Kırım’ın ayrılmasını kabul etmeyecektir. Böyle bir durum, yarımadadaki “yabancı işgal” sebebiyle hesaba katılmayacaktır. Bu kriz özellikle Amerika Birleşik Devletleri olmak üzere diğer oyuncuları da içine alacak şekilde yayılıyor. Şimdiye kadar Rus ve Ukrayna kuvvetleri arasında askeri çatışma olmadı ama eğer bunlar çatışırlarsa bu, 2008’de Güney Kafkasya’da olduğu gibi beş günlük savaşın tekrarı olmaz. İhtilaf, daha kanlı olur ve daha uzun sürer, Avrupa’da güvenliği de çeyrek asrın en yüksek seviyesinde riske sokar. Savaş olmasa da Kırım’daki kriz muhtemelen Rusya ve Batı arasındaki ilişkileri kökten değiştirecek ve Rusya’nın şimdi yeni doğu Avrupa’da Amerika Birleşik Devletleri ve Avrupa Birliği’yle açık bir şekilde rekabete girmesiyle küresel güç dengesinde değişikliklere yol açacaktır. Eğer bu olursa, -Ukrayna’nın iç bütünlüğü, Kırım’ın özel pozisyonu ya da yeni bağımsız ülkelerde etnik Rusların durumu gibi- ilgili çoğu meseleyi çözümsüz bırakarak bir ceza gibi ikinci tur bir Soğuk Savaş meydana gelebilir. Bu, hepsinden önce de Rusya’nın Avrupa-Atlantik topluluğuna katılımını çözümsüz bırakır. Şüphesiz Rusya “kendisini savunma” ve “bir şeyleri düzeltme” kararından dolayı yüksek bir bedel ödeyecek ama diğerleri de kendi paylarına düşen bedeli ödemek zorunda kalacaklar. > DÜNYA BÜLTENİ ARAŞTIRMA MASASI Kaynak: The Guardian Dünya Bülteni için çeviren: Mehmet Şeyhoğlu 24 KIRIM KRİZİNİ NASIL OKUMALI? < Uluslararası toplumun Kırım sınavı Sinan Özdemir 25 > 2014 MART Viktor Yanukoviç’in Kiev’den ayrılmasıyla Ukrayna’da eylemlerin son bulması bekleniyordu; ancak öyle olmadı ve Ukrayna bir anda kendini küresel bir krizin merkezinde buldu. Ukraynalılar, bir tercihe zorlanmakla birlikte, her şeyden önce, Kiev muharebesiyle kendi bağımsızlıklarını muhafaza etmenin yolunu aradılar. Yanukoviç’in gidişiyle krizin mutlu sonla son bulacağı ve Rusya’nın ortaya çıkan yeni durumu doğrudan Rusya yanlısı olmasa da yakın durabilecek bir isimin cumhurbaşkanlığına getirilmesiyle itiraz etmeyeceği düşünülüyordu. Ne var ki, evdeki hesap tutmadı ve bir anda Kiev muharebesinden Kırım muharebesine geçildi. Rusya seçimlere kadar Yanukoviç’i tanımaya devam edeceğini söyleyerek Kiev’de beliren yeni iktidarı tanımayacağını ifade ediyor. Rusya özellikle Kırım üzerinden estirdiği soğuk rüzgarla hem Ukraynalıların hem de Batılı devletlerin tepkisi çekiyor. Kırım’da sahnelenenler bir “deja vu” hissi uyandırıyor. Oluşturulan fiili durumun sonunda Kırım 16 Mart’ta kendi kaderini belirlemek üzere sandık başına gidecek. Uluslararası gözlemcilerin dahi giremediği bölgede sağlıklı bir referandumunun yapılması mümkün görünmüyor. Bölgede Rusların yanı sıra yaşayan Tatarların ve Ukraynalıların sürece destek vermeye zorlandıkları gelen haberlerin arasında. Kırım Tatarlarına sunulan vaatler arasında referandum sonrasında oluşturulacak yeni Kırım’da önemli siyasi görevlerin verilmesi, okullarda tedrisatın kendi dillerinde yapılması ve maddi destek sözü bulunuyor. Toplumsal bilinç altında Rusya’nın pozitif bir yerinin olmaması (1930’larda Sovyet Rusyası’nın bölgeyi açlığa terk etmesi ve Stalin döneminde yaşanan büyük kıyım, sürgün) birleşik Ukrayna tercihini öne çıkarıyor. Bu noktada Ankara’nın desteğini esirgemeyeceği ve her türlü olasılığa karşı sahip çıkacağına olan inançları çok büyük. Rusya bütün platformlarda yansıtmaya çalıştığı uluslararası hukuk şampiyonu imajını Ukrayna’nın toprak bütünlüğünü hiçe sayarak, referandum sürecine destek vererek ve dolaylı yollardan iç içlerine müdahale ederek gölge düşürmüştür. Bununla birlikte, Rusya bu güç oyununda diğer küresel aktörlerden çok farklı davranmayarak hukuku kendi amaçları doğrultusunda kullanmaktan çekinmeyeceğini ve krizi tırmandırmayı tercih ederek gerekirse çatışmadan kaçınmayacağını da göstermiştir. Bu süreçte Çin Birleşmiş Milletler’de Rusya’nın yanında yer aldıysa da Rusya’nın Ukrayna’da kendisiyle çelişkiye düştüğünü görmüyor değil. Çin yaptığı açıklamada Ukrayna’nın toprak bütünlüğü ve > DÜNYA BÜLTENİ ARAŞTIRMA MASASI içişlerine karışılmaması gerektiğini vurgulayarak Rusya’yı dolaylı olarak uyarma gereği duymuştur. Çin’in bu tutumunda Ukrayna ile yürüttüğü ekonomik işbirliğinin (tarım ve silah sektöründe) sekteye uğrayabileceği korkusunun etkili olduğunu düşünmekte mümkün. Vladimir Putin’in geçen hafta on günlük sessizliğin ardından gerçekleştirdiği ilk basın toplantısının satır aralarına bakıldığında, uluslararası toplumda uzunca bir zamandan bu yana görülen bölünmüşlüğün bir realite olarak, çok daha güçlü bir şekilde, Rusya’nın Avrupa’nın Ukrayna kriziyle dışa yansıdığı ve Batı blokunun kendi çıkarlarını önceleyüçüncü ticari ortağı erek küresel meselelerde çözümsüzlüğü artırdığına olan inancının ifadelerolduğu düşünüldü- inde yer yer kızgınlığa dönüştüğünü görmek mümkün idi. Suriye krizinden farklı olarak Ukrayna krizinde Rusya’nın doğrudan taraf olması belirsizğünde iplerin kolay likleri artırıyor. Putin, Novy Rusya ideali çerçevesinde, görücüye çıktığı koparılamayacağı ve Soçi Kış Olimpiyatları’nın (olimpiyatlar öncesinde yaptığı bütün açılımlara rağmen) Batılı devletlerce (dolaylı olarak) boykot edilmesine duyduğu tepki bir bağımlılığın olduğu bir yana son yaşananlar ve karşılıklı yapılan açıklamalar “Yeni Rusya” resöylenebilir. Avrupa ne alitesinin hatırlatılması bakımından büyük önem taşıyor. Batı’da söylenenlere bakıldığında yaşanan “şaşkınlığın” Rusya’nın bakışını güçlendirdiğini kadar Rus gazına ihti- söyleyebiliriz. Amerika Birleşik Devletleri ve Avrupa Birliği “yaptırımdan” yaç duyuyorsa, Rusya söz etse de sınırlı tutulacağı Almanya’dan ve İngiltere’den yükselen sesfert başına düşen milli lerden anlaşılıyor. NATO’nun beklenmedik çıkışı son on gündür Batı’dan yükselen en önemli ses oldu. Amerika’nın son dönemde Avrupa meselegelirinin yüzde ellisini lerine ilgisiz kalması anlaşılabilir; ancak Avrupa’nın kendi içinde Rusya karşıladığı gaz satışları- karşısında yaşadığı bölünmüşlüğün Amerika ile yaşadığı bölünmüşlükten farklı olarak (gerektiğinde) olumlu sonuçlar doğurmadığı gibi avantajına na ihtiyaç duyuyor. da olmadığı çok açık. Rusya’nın Avrupa’nın üçüncü ticari ortağı olduğu düşünüldüğünde iplerin kolay koparılamayacağı ve bir bağımlılığın olduğu söylenebilir. Avrupa ne kadar Rus gazına ihtiyaç duyuyorsa, Rusya fert başına düşen milli gelirinin yüzde ellisini karşıladığı gaz satışlarına ihtiyaç duyuyor. Birlik üyeleri içinde Almanya’dan bölgesel ve küresel sorumluluklarını (özellikle güevenlik konularında) yerine getirmesi bekleniyor. Ukrayna krizi ve Kırım’da başgösteren sorunlar Alman diplomasisinin ilk ciddi sınavı oldu. Almanya bütün ilişkilerini kullanarak krizi çözme niyetinde. Ancak fotoğrafa yakından bakıldığında ortak mekanizmaların bulunmaması belirsizlikleri artırırken (2008 Gürcistan müdahalesi sonrasında sağlanmayan barışın bugün yaşananlar üzerinde etkili olması gibi), kalıcı çözüme ulaşılmasını da engelliyor. Bu doğrultuda, Avrupa Birliği’nin gelecek günlerde bir dizi karar alması da gerekecek. Öncelikle Ukrayna ile kriz öncesi imzalanması bekle26 KIRIM KRİZİNİ NASIL OKUMALI? < nen “serbest ticaret sözleşmesinin” yeniden gözden geçirilip geçirilmeyeceği, Rusya’nın isteği doğrultusunda sürece dahil edilip edilmeyeceği, Doğu Avrupa İşbirliği’nin nasıl bir sürece gireceği ve Moldova’nın üyelik sürecinin nasıl şekilleneceği cevabı aranacak soruların başında geliyor. Bu sebepten Ukrayna krizinin çözüme kavuşturulması tarafların iyi niyet içinde hareket etmesini gerektiriyor. Kırım’da yaşananlar Libya müdahalesinden bu yana uluslararası ilişkilerde görülen güven bunalımının son trajik örneğini oluşturuyor. Bu çerçevede doğru mekanizmaların ortaya konamaması krizi derinleştirmekle kalmayacak, kaçınılmaz olarak benzer oldubittilerin önünü de açacaktır! 27 > 2014 MART Kaynak: Dünya Bülteni > DÜNYA BÜLTENİ ARAŞTIRMA MASASI 28 KIRIM KRİZİNİ NASIL OKUMALI? < Kırım işgali ve uluslararası hukuk krizi Ahmet Hamdi Topal 29 > 2014 MART Ukrayna’da muhaliflerin yönetimi ele geçirmesi ve Devlet Başkanı Viktor Yanukoviç’in ülkeden ayrılarak Rusya’ya kaçmasının ardından, hem Ukrayna hem de uluslararası toplum Kırım özelinde yeni bir krizle karşılaştı. Bilindiği üzere Rus yanlısı Yanukovic karşıtı muhaliflerin batılı ülkelerin desteğiyle iktidara gelmesiyle birlikte Rusya, bir taraftan Yanukoviç’in parlamento tarafından azledilmesinin ardından kurulan yeni Hükümeti siyasi ve ekonomik yönden zora sokacak adımlar atarken diğer yandan da bölgedeki askeri faaliyetlerini artırma yoluna gitti. Rusya bu kapsamda, kendisi açısından stratejik ve askeri yönden hayati önemi haiz Ukrayna’nın Karadeniz kıyısındaki Kırım’ı hareket sahası olarak seçmiş gözüküyor. Nikita Kruşçev tarafından Ukrayna’ya devredilene kadar Rusya’nın bir parçası olan Kırım’ın, bugün itibarıyla Avrupa ile ABD tarafından desteklenen Rusya aleyhtarı muhalifler tarafından yönetilecek olması hiç şüphesiz Karadeniz Filosu’na ev sahipliği yapan ve kendisi açısından hayati çıkarlara sahip olduğu ülkenin kendi kontrolünden çıkması anlamına geliyor. Nitekim Kırım’da etnik olarak Rus kökenli silahlı milis grupları, önce Kırım Parlamentosu ile hükümet binalarını ve hava limanını işgal etti, ardından da söz konusu binalara Rus bayrağı çekildi. Diğer bir gelişme, Rusya’nın Kırım’daki Rus etnik kökenli kişilere pasaport dağıtmaya başlaması. Pasaport dağıtımıyla birlikte ulaşılmak istenen hedefin, Güney Osetya’da olduğu gibi Rusya’nın kendi vatandaşlarını korumak için müdahale ettiği yönünde haklı bir hukuki sebep oluşturma arayışı olduğu söylenebilir. Ayrıca Ukrayna’ya bağlı Kırım Özerk Cumhuriyeti Meclisi, Kırım’ın kendi kaderini tayin etmesini öngören referandum yapılması yönünde bir karar aldı. Kararın ardından, Kırım Meclisi de almış olduğu bir kararla bağımsızlık bildirisini kabul etti. Toplam 100 milletvekilinden oluşan Kırım Meclisinde 78 milletvekilinin oyuyla kabul edilen bu karar, yakın bir gelecekte yapılması planlanan bağımsızlık refarandumu ve ardından Rusya ile birleşme süreci açısından önemli bir adım niteliğinde. Tüm bu gelişmeler, Ukrayna sınırları içinde yer alan Kırım’ın ülkeden ayrılacağını ve Ukrayna’nın bölünmeye doğru gittiğini gösteriyor. Öte yandan Rusya Federasyonu Başkanı Putin 1 Mart 2014’te, Ukrayna’da yaşanan olağanüstü gelişmeler ve Rus vatandaşları ile Özerk Kırım Cumhuriyeti başta olmak üzere ülkede bulunan Rus Silahlı Kuvvetlerine bağlı askeri birliklerine yönelik tehdit doğrultusunda silahlı kuvvet kullanılmasına izin verilmesi talebinde bulundu. Aynı gün kabul edilen bu talep, Rusya’nın Kırım’a yönelik askeri müdahalesini, meşru müdafaa ve davet üzerine müdahale temelinde meşrulaştırılacağı şeklinde yorumlanabilir. > DÜNYA BÜLTENİ ARAŞTIRMA MASASI Bilindiği üzere BM Andlaşması’nın kabulüyle birlikte bir devletin diğer bir devlete karşı tek taraflı kuvvet kullanması veya kuvvet kullanma tehdidinde bulunması hukuka aykırı kabul edilerek yasaklanmış, hukuka aykırı bir fiilin işlenmesi halinde BM çatısı altında barış ve güvenliği korumak veya bozulan barışı yeniden tesis etmek amacıyla müştereken kuvvet kullanılmasını öngören ortak bir güvenlik sistemi oluşturulmuştur. Bu yasağın meşru müdafaa ve Güvenlik Konseyi kararıyla uygulanan zorlama tedbirleri olmak üzere geçerli ve uygulanabilir iki istisnası bulunmaktadır. BM Andlaşması’nın Rusya’nın Kırım’daki 51. maddesinde düzenlenen söz konusu istisnalardan meşru müdafaa hakkı, vatandaşlarının güven- üye bir devlete karşı silahlı saldırıda bulunulduğunda, uluslararası barış ve liklerini sağlamak ve güvenliğin sağlanması amacıyla Güvenlik Konseyi gerekli tedbirleri alıncaya kadar saldırıya uğrayan devletin tek başına veya müştereken kuvvet kullanımına hayatlarını korumak başvurabileceğini öngörmektedir. Kırım’da yaşananlara bakıldığında ise, adına bu askeri müda- Rusya’nın egemenliğini, ülke bütünlüğünü veya siyasi bağımsızlığını hedef alan silahlı bir saldırıdan bahsetmek mümkün olmadığı gibi böyle bir tehdihaleyi gerçekleştirdiği din varlığından bahsetmek muhal gözükmektedir. Ayrıca Kırım’da bulunan ileri sürülebilir. Ancak Rus askeri birliklerini hedef alan ve meşru müdafaa hakkını doğuran bu tür bir saldırı ya da tehditten bahsetmek de mümkün değildir. Aksine Kırım’daki üsler1976’da İsrail’in (Ugan- inden çıkan Rus askeri birliklerinin, iki ülke arasında akdedilen andlaşmalara da) ve 1989’da ABD’nin aykırı bir şekilde kendilerine tanınan yetki sahasının dışına çıkarak Ukrayna’ya (Panama) aynı gerek- ait askeri tesisleri kuşattığı ve bu üsleri ele geçirdiği yönünde haberler yoğun bir şekilde basın ve yayın organlarında yer almakta. Bu durumda Kırım’a yönelik çeyle gerçekleştirdiği Rus askeri müdahalesi, meşru müdafaa hakkı temelinde hukuki bir uygulama askeri müdahalelerde şeklinde nitelendirilmesi mümkün değildir. Meşru müdafaa hakkının yanı sıra Rusya’nın Kırım’daki vatandaşlarının de görüldüğü üzere bu güvenliklerini sağlamak ve hayatlarını korumak adına bu askeri müdahaleyi tür bir gerekçe, huku- gerçekleştirdiği ileri sürülebilir. Ancak 1976’da İsrail’in (Uganda) ve 1989’da ABD’nin (Panama) aynı gerekçeyle gerçekleştirdiği askeri müdahalelerde de ken meşru değildir. görüldüğü üzere bu tür bir gerekçe, hukuken meşru değildir. Kaldı ki bölgedeki Rus vatandaşlarının hayatlarının tehlike altında olduğu gösteren bir durum da söz konusu değildir. Diğer bir hukuki gerekçe olarak, davet üzerine müdahalede bulunulduğu gündeme getirilebilir. Uluslararası toplumun da kabul ettiği gibi Kırım, Ukrayna’nın bir parçasıdır. Bu durumda davet üzerine müdahale, ancak ve ancak ülkenin yetkili organları tarafından gerçekleştirilebilir. Özerk Cumhuriyet niteliğine sahip Kırım’daki resmi makamların bu yönde bir çağrıda bulunması hukuken mümkün değildir, bu çağrı ancak merkezi hükümet kaynaklı olduğu takdirde geçerli sayılabilir. İktidardan ayrılmak zorunda kalan 30 KIRIM KRİZİNİ NASIL OKUMALI? < ve ülkeden kaçarak Rusya’ya sığınan Yanukovich ise, her ne kadar ülkenin meşru devlet başkanı olduğunu iddia etse de ülke üzerinde kontrolü kaybetmiştir. Kaldı ki Ukrayna Parlamentosu, 22 Şubat 2014 tarihli kararıyla birlikte Yanukovich’i görevden alarak yerine Turchinov’u seçmiştir. Dolayısıyla gerek Yanukovich’in gerekse merkezi yönetime rağmen Kırım resmi makamlarının Rus askeri müdahalesine meşruiyet sağlayacak bir çağrıda bulunması hukuken mümkün değildir. Müdahalenin meşruiyetini sağlama adına gündeme getirilmesi muhtemel diğer bir seçenek insani amaçlı müdahale doktrinidir. Bizatihi kendisi tartışmalı olan söz konusu doktrin Kırım olayında uygulansa dahi, insani amaçlı müdahalede bulunabilmek için aranan insanlığı karşı işlenen suç veya soykırım suçunun işlendiğini gösterir herhangi bir delil de bulunmamaktadır. Sonuç olarak, Kırım’a yönelik Rus askeri müdahalesinin hukuka aykırı olduğu açıktır. Şüphesiz Ukrayna’nın bölünmesi ve Kırım’ın Rusya’nın kontrolüne geçmesi, uluslararası barış ve güvenliği tehdit ettiği gibi bölgedeki dengeleri de bozacaktır. Ancak benzer yönde davranışları kendileri de süreklilik arz eder bir şekilde sergileyen ABD başta olmak üzere diğer büyük güçlerin, müdahaleyi kınamanın ötesinde bir mukabelede bulunacağı beklenmemelidir. Büyük güçlerin belirlemiş oldukları kırmızı çizgilerini korumak adına, gerektiğinde uluslararası hukuku ihlal etmekten kaçınmadıkları bilinmektedir. Aslında Kırım’da yaşananlar bu açıdan bakıldığında Suriye’de olduğu gibi uluslararası hukukun yaşadığı kronik krizin yeni bir örneği şeklinde görülebilir. Uluslararası hukukçular açısından sürpriz olmayan bu durum, büyük güçlerin kendi menfaatleri doğrultusunda sahip oldukları gücü kendilerine yöneltilebilecek muhtemel eleştirileri de dikkate almadan sınır tanımaksızın kullandıklarını ve BM Andlaşması ile şekillenen ortak güvenlik sisteminin sürdürülemez hale geldiğini ortaya koymaktadır. Zira BM Andlaşması’nda Güvenlik Konseyinin daimi üyelerine tanınan imtiyazlı konum, uluslararası barış ve güvenliği koruma ortak amacı doğrultusunda oluşturulan sistemin söz konusu devletlere karşı uygulanmasını fiilen imkânsız hale getirmektedir. BM’nin kuruluşundan bu yana defalarca yaşanan ve yakın dönemde Afganistan, Irak ve Suriye’de de şahit olduğumuz bu durum, bazı devletlerin diğerlerinden daha fazla eşit olduğunun da açık bir göstergesidir. Gerek geçmişte gerek bu gün yaşanan bu tür krizler dikkate alınarak doğru mekanizmalar oluşturulmadığı ve mevcut BM yapısı devam ettiği sürece, benzeri oldu bittilerin gelecekte de yaşanmaya devam edeceği ve uluslararası toplumun gücü olanın dilediği şeklinde davranma hakkını kendinde gördüğü bir kaos alanı olarak kalmaya devam edeceği açıktır. 31 > 2014 MART Kaynak: Dünya Bülteni > DÜNYA BÜLTENİ ARAŞTIRMA MASASI Rusya’nın Geçmiş Özlemleri 32 KIRIM KRİZİNİ NASIL OKUMALI? < Rusya’dan ‘kardeş desteği’ Sinan Özdemir 33 > 2014 MART Bu bekleniyordu. Rusya, bir komşu halkı kontrol altına almak istediğinde denenmiş bir yol izliyor. Keşfediyor, cesaretlendiriyor ve bu halk içinde Rus yanlısı bir parti tertip ediyor. Bu partinin ezildiğini ileri sürüyor. Böylece “kardeş desteği” sağlamak ve özgürlüğüne kavuşturmak üzere buraya asker gönderiyor. Aynı şeyi on sekizinci yüzyılda Polonya’da da yapmış ve planını aşama aşama sahneye koymuştu. “Polonyalıların özgürlüklerini savunuyordu” ve Katolikliğin zulmüne karşı Ortodoks nüfusu koruyordu. Fransız aydınların desteğini böyle kazanmıştı. 1848’de Kutsal İttifak ve 1956’da proleter Enternasyonal kapsamında Macaristan’ı işgal etti. Daha sonra, 1968’de Çekoslovakya’yı. Rusya kendini bir imparatorluk gibi görüyor Aynı yöntemleri 1920’li yıllarda da uyguladı ve dış Moğolistan, Gürcistan ve Ermenistan’ı işgal etti. Bugün Ukrayna’yı işgal ediyor ve Kırım’a kardeş desteği sağlıyor. Bu genişlemenin sınırı yok. Rusya bir ulus değil. Hiçbir zaman doğal sınırları olmadı. Kendini bir imparatorluk görüyor. Hatta bir tür Kilise. Korkunç İvan zamanında yani Rusya henüz gelişmemiş ve son derece yoksul olduğu zamanlarda bile Ortodoks krallığını tüm Avrupa’ya yaymayı amaç edinmişti. Hatta kendisini tek Hıristiyan ülkeymiş gibi görüyordu. Büyük imparatorluğunu daha da büyütmeyi düşünen Büyük Petro, bu genişleme eğiliminin kanıtıydı. 1917’de iktidarı ele geçiren Leninist grubun da dünya çapında devrim projesi vardı ve bu düşüşüne kadar devam etti. Bütün komünist ülkelerin Sovyet modeline dönüşmeleri gerekiyordu. Rusya fethetmiyordu. Rusya’ya katılmaya yazgılı veya Sovyetler Birliği’ne sevgiyle bağlı toprakları birleştiriyordu sadece. Tropizm haklarla taşınıyor Bu büyük amaç Fransızların aklını çeldi. Komünistlerimiz manevi olarak “Sovyet ülkeleri”ne taşındılar. Kamusal ve özel yaşamlarında onları taklit ettiler. Bugün, Rusya’ya yönelim hakların dolaşımı gibi görünüyor.Peki, bu Rus’a müptela olma sevgisi, nereden kaynaklanıyor? Rusya’yı ve 1853 propagandasını kaleme alan büyük tarihçimiz Michelet, “Rusya’nın, doğası ve aynı şekilde asılsız olan yerel yaşamı gereği, dış politikası ve Avrupa karşıtı ordusu zorunlu olarak asılsızdır.” demişti. Fakat bu palavraya [Rusya’ya] dünya çapında dini –bugün “Hıristiyan” başka bir gün seküler fakat daima dini– bir cazibe taşıdığı için inanılıyor. Yine Michelet’nin ifadesiyle Rusya, “Dün, ben Hristiyanlığım, diyordu.” Yarın “Sosyalizmim.” diyecek. Aslında 1917’den 1989’a kadar yaptığı buydu. Bugün, yeni kubbelerini ve haçlarını parlatıyor. Sempatimizi kazanmak istiyor. Fransa da bu nevi şahsına münhasır ikinci manevi vatanın tutumunu her koşulda hoş görmeye hazır olarak, bir “Rus partisi”ni öteden beri himaye ediyor. > DÜNYA BÜLTENİ ARAŞTIRMA MASASI Kaynak: Le Monde, Alain Besançon (Tarihçi – EHESS Öğretim Üyesi) Dünya Bülteni için çeviren: Muhsin Korkut 34 KIRIM KRİZİNİ NASIL OKUMALI? < ‘Yoldaş’ Vladimir’in geçmiş özlemleri Le Monde Öncelikle olanları doğru adlandıralım. Rusya, Ukrayna’ya ait bir toprağı, Kırım’ı kendine mal ediyor. Bunu güç kullanarak, uluslararası hukuku ve daha önce imzalamış olduğu anlaşmaları hiçe sayarak yapıyor. Bu bir soğuk savaş faaliyeti ve Vladimir Putin adımını attı. Kırım’da ağır silahlarla donanmış, brövesiz binlerce asker, Ukrayna ordusu kışlalarını tutuyor. Bölgenin iki hava alanını, önemli stratejik noktalarını, cephane ikmal depolarını… kontrol altına alıyor. Kremlin, Rusya’nın “çıkarlarını” ve Kırım’ın “Rusça konuşan nüfus”unu “korumak” adına, Rus Parlamentosu yetki vermiş olduğu halde, güçlerinin sınırı geçmediğini ifade etmek üzere çok sayıda uydurma gerekçe ileri sürebilir. Moskova deniz üslerinden birine yirmi bin kişi konuşlandırıyor. Resmen işgale lüzum yok. Putin, ülkesinin Ukrayna’daki çıkarlarını korumak için başka pek çok yola sahipti. Bunlar arasında, Parlamentonun aldığı ilk önlemlerden birinden (Rusça’yı, Ukrayna devletince tanınmış bölgesel diller arasından çıkarmak) haklı olarak endişe duyan Ukrayna’nın doğusundaki Rus nüfusu korumak da vardı. Yeni Kiev hükümeti ile temas kurabilir ve Rusya ile AB arasında bir uzlaşma pozisyonu teşvik edebilirdi. Fakat Putin’in Ukrayna konusunda müzakereye istekli olduğunu hayal etmek onu hiç anlamamaktır. Putin soğuk savaş adamı. Eğer Ukrayna hükümeti, Kremlin’in kendisine empoze etmek istediği gümrük birliği yerine Brüksel ile ekonomik ortaklığı tercih ederse, Ukrayna’yı “kaybedeceğini” düşünüyor Rusya. Kırım, bu olayda ikinci derecede öneme sahip. (Batılıların burada kesinlikle hiçbir talepleri yok.) Kırım, bir stratejik rehine. Putin’in amacı, batılılarla ekonomik ittifakla sonuçlanacak herhangi bir anlaşmadan alıkoymak üzere Ukrayna’ya yönelik bir istikrarsızlaştırma mücadelesi. Rusya’nın “yakın çevre”sinde yer alan Kiev’in egemenliği sınırlandırılmış olarak kalmak zorunda. Çünkü Putin, Batılılara karşı alenen Rusya’nın düşmanları olarak tavır takınıyor. Okuma zahmetine katlanmak isteyenler için Putin retoriğinin özü bu. “Yoldaş” Vladimir soğuk savaşa son vermiyor. 2008’de Rusya’nın Gürcistan’dan bir parça koparmasına meydan veren Batılılar onu anlamadılar. Moskova’dan hiçbir zaman göremediği açık jestlerini artıran Barack Obama da anlamadı. Kırım harekâtı batılıları şaşırtmamalı. Kendisine çılgınca Sovyetler Birliği nostaljisi telkin eden bir adamın doğası bu. 35 > 2014 MART Kaynak: Le Monde, Başyazı Dünya Bülteni için tercüme eden: Muhsin Korkut > DÜNYA BÜLTENİ ARAŞTIRMA MASASI Türkiye’nin Kırım Siyaseti 36 KIRIM KRİZİNİ NASIL OKUMALI? < Ukrayna, Kırım ve Türkiye’nin siyaseti Levent Baştürk Türkiye’nin Ukrayna’da ve onu takiben Kırım’da olan gelişmeler konusunda aldığı tutum farklı kesimlerde farklı değerlendirmelere konu olmaktadır. Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu’nun “Kırım, Ukrayna’nın toprak bütünlüğü içinde bir parçasıdır. Ukrayna’nın toprak bütünlüğü içinde bütün sorunların çözülebileceğine inanıyoruz” ve “temel politikamız, Kırım Tatarlarının diğer Ukrayna vatandaşlarıyla birlikte, Ukrayna’nın bütünlüğü içinde ve Ukrayna’nın sadık vatandaşları olarak yaşamaları yönündedir” şeklindeki sözleri, Türkiye’nin sorunda Batı yanlısı ve Rusya’nın karşısında yer alan bir tavır alması gibi yorumlayanlar olmuştur. Diğer yandan da Türkiye’nin Rusya’ya karşı resmi bir kınamada bulunmaması ve Başbakan Erdoğan’ın mitingleri sırasında ise Kırım Türklerini dile getirmemesi Batı’dan farklı bir duruş sergileme olarak yorumlanmıştır. Türkiye’nin Ukrayna/Kırım krizinde aldığı tavrı bu iki yaklaşımın içine sıkıştırmak imkansızdır. Sorun Türkiye için çok katmanlı bir nitelik arzetmektedir ve alınan tavır da bu durumu yansıtır mahiyettedir. Sadece Davutoğlu’nun açıklamasında yer alan yukarıda aktardığımız ifadesinden yola çıkarak Türkiye’nin Ukrayna/Kırım krizinde izlediği siyaseti Batı yanlısı olarak görmek yanlış bir yorumdur. İki nedeni dayanarak bu yorumun yanlış olduğunu düşünüyorum. Birincisi, Türkiye’nin Ukrayna’da Kasım ayında olayların patlak vermesinden bu zamana kadar takınmış olduğu tavrı sadece Davutoğlu’nun açıklamasındaki o cümleye sıkıştırmak kafi değildir. İkincisi, Türkiye tavrını belirlerken Putin’in Kırım hamlesini, onun artık Ukrayna’yı tamamen gözden çıkarıp sadece Kırım’a yönelmesi olarak değerlendirmemiştir. İsterseniz bu iki hususu ayrı ayrı açarak konuyu netleştirmeye çalışalım. “SEÇİMLE GELEN SEÇİMLE GİDER” 37 > 2014 MART Türk hükümetinin Ukrayna’daki gösterilere Mısır ve Türkiye’deki gelişmelerden bağımsız baktığını düşünmek hatalı olur. Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın Mısır’da Başkan Muhammed Mursi’nin askeri darbe ile devrildiği zaman oldukça net bir tavır koydu ve seçimle gelen bir iktidarın ancak seçimle gideceğini ısrarla belirtti. Aynı temayı Türkiye’deki Gezi ve 17 Aralık olayları kapsamında da defalarca dile getirdi. Yanukoviç ne kadar hatalı da olsa, iktidardan uzaklaştırılış şekli Türk hükümetinde tasvip edilir bir durum niteliğini taşımamaktadır. Başbakan Erdoğan’ın Mısır olayları neticesinde yönelttiği ‘‘Demokrasinin ami- ral gemisi olduğunu iddia eden ABD ve AB, Mısır’da meydana gelen darbeyi neden ‘‘darbe’’ olarak nitelendirmiyor?’’ sorusunu da bu arada hatırlamak gerekir. ABD Dışişleri Bakanlığı’nın Avrupa ve Avrasya İşlerinden Sorumlu Bakan Yardımcısı Victoria Nuland’ın internete düşen ABD’nin Kiev Büyükelçisi Geoffrey Pyatt ile yaptığı küfürlü konuşmanın Yanukoviç’e karşı ayaklanmış muhalefetin bir kanadıyla olan bağını açıkça sergiliyor olmasını Türkiye’deki olaylar bağlamında Ankara’nın bir kenara kaydetmediğini söylemek hata olur. Dolayısıyla Ankara’nın Ukrayna ve Kırım’daki mevcut krizi sadece Rusların Kırım’a müdahalesi kapsamında ele almadığını söylemek yanlış olmaz. Ve bunun pek çok işaretleri olduğunu söylemek yanlış olmayacaktır. > DÜNYA BÜLTENİ ARAŞTIRMA MASASI Ankara’nın Ukrayna ve Kırım’daki mevcut krizi sadece Rusların Kırım’a müdahalesi kapsamında ele almadığını söylemek yanlış olmaz. Ve bunun pek çok işaretleri olduğunu söylemek yanlış olmayacaktır. “RUSYA’NIN, KIRIM’DA VE UKRAYNA’DAKİ STRATEJİK ÇIKARLARINI GÖRMEK” DİB Ahmet Davutoğlu’nun aynı açıklamasında “Rusya’nın, Kırım’da ve Ukrayna’da stratejik bazı çıkarlarının olduğunu görmek gerekir, aynen Suriye’de olduğu gibi” demesine de, Türkiye’nin yaklaşımını anlamak için değinmek gerekmektedir. Bu ifade Türkiye’nin bu çıkarlara kayıtsız kalmadığını açıkça göstermektedir. Ayrıca, Ankara Kırım’a yapılan müdahaleden dolayı Rusya’yı da resmi olarak kınamamıştır. Hükümet Davutoğlu vasıtasıyla Kırım Türklerinin hassasiyetine kayıtsız kalmadığını gösterirken, Başbakan Erdoğan’ın seçim konuşmalarında Kırım’dan söz etmemiş olmasına da değinmek gerekmektedir. Oysa Erdoğan geçmişte miting meydanlarında İslam coğrafyasının sorunlarına sıklıkla değinen açıklamalar yaptığı bilinmektedir. Kendi şahsi hassasiyetini miting meydanında ifade etmek yerine, Putin’le yapmış olduğu görüşme sırasında dile getirmeyi tercih etmiş ve soruna kayıtsız olmadığını bu şekilde ifade etmiştir. Ancak Putin’le olan görüşmesinde gözden kaçırılmaması gereken bir bazı sözlerinin altını çizmek gerekir. Bu görüşmede Ukrayna’nın toprak bütünlüğüne ve soruna uluslararası hukuka göre çözüm bulunması çağrısını yaparken ülkedeki krize çözüm bulmanın en başta Ukraynalıların görevi olduğunu belirtmiştir. Ayrıca Erdoğan, Kırım’ın asli unsurları olan Tatar ve Rus toplumlarının Ukraynalılarla birlikte barış ve huzur içerisinde yaşamalarını sağlayacak zeminin elbirliğiyle oluşturulması gerektiğine de vurgu yapmıştır. Ayrıca Türkiye’nin Rusya ile olan stratejik işbirliğini önemsediği hadisesini de buraya eklemek gerekir ve bunun da atılan adımlarda zihinden uzak tutulmadığını varsaymak yanlış olmayacaktır. Yukarıda sözünü ettiğim ayrıntıların Rus yetkililerin gözünden kaçması imkansızdır. 38 KIRIM KRİZİNİ NASIL OKUMALI? < Nitekim bazı Rus medya organlarında çıkan yazılarda bu hususların altı çizilmiştir. “POLİTİKAMIZ, KIRIM TATARLARININ UKRAYNA’NIN BÜTÜNLÜĞÜ İÇİNDE VE UKRAYNA’NIN VATANDAŞLARI OLARAK YAŞAMALARI” Gerek Davutoğlu’nun gerekse Başbakan’ın açıklamalarındaki toprak bütünlüğü vurgusu ise birkaç açıdan önemlidir. Bu, öncelikli olarak uluslararası anlaşmazlıkların çözümünde hukukun esas alınması kaidesine vurgu yapma zaruretinden kaynaklanmaktadır. Ayrıca bu bağlamda, Türkiye’nin NATO’nun önemli ortaklarından biri olduğu gerçeğinin göz önüne alınması olarak değerlendirmek de yerinde olur. Ancak bu ikisinden de mühim olan hususlar şunlardır: Kırım’da Rus çoğunluğun “kendi hakkını belirleme ilkesi”ni kullanarak bağımsız olması veya Rusya’ya katılması gibi bir teşebbüsü, Türkiye de dahil pek çok ülke tarafından olumlu bakılan bir durum değildir. Bu ilkenin her etnik içerikli siyasi meselede başvurulabilecek hale gelecek şekilde önünün açılmasına Türkiye sıcak bakmamaktadır. Diğer husus ise, Ukrayna-Türkiye ilişkilerinin, Rusya ile ilişkilerden bağımsız olarak Türk hükümetince değerlendirmeye dahil edilmiş olmasıdır. Yanukoviç devrilmiş olabilir; ancak yerine gelen bir iktidar vardır ve bu iktidar Mısır’da olduğu gibi bir askeri darbe neticesinde gelmiş değildir. Ukrayna, Türkiye’nin Yüksek Düzeyli Stratejik İşbirliği Konseyi çerçevesinde ilişkilerini geliştirdiği ve sürdürdüğü bir ülke durumundadır. Ayrıca Türkiye’nin müttefiklerinin, yine Mısır’dan farklı olarak, doğrudan desteklediği bir iktidarı Türkiye’nin karşısına alması da pek rasyonel bir yaklaşım olmayacaktır. SONUÇ Kısaca, Ukrayna ve Kırım’da yaşanan krizde Türkiye’nin tutumu değerlendirilirken olaya çok yönlü bakmak zorundayız. Mesele çok boyutlu/katmanlı mahiyette olup, gözden kaçırılan mühim bir husus Türkiye açısından daha feci neticelere vesile olabilir. Rusya açısından olaya bakarsak, Rusya için Ukrayna’dan vazgeçip Kırım’ı sağlama almanın derdine düşmek ancak en son alternatiflerden biri olarak görülmelidir. Rusya’nın Kırım’a yönelik müdahalesi, kesinlikle ilk etapta Kırım yarımadasındaki hayati çıkarlarını risk altına sokmama kaygısından kaynaklanmıştır. Ancak Kırım aynı zamanda hem Batı hem de Ukrayna karşısında istediği çözümü empoze edebilmesi için Rusya’nın elinde bir koz niteliği taşımaktadır. Rusya Ukrayna’dan vazgeçmemiştir. Zbigniew Brzezinski’nin dediği gibi, “Ukraynasız bir Rusya bir Asya İmparatorluğu olarak varlığını sürdürür; fakat Ukrayna ile birlikte Rusya bir Avrasya İmparatorluğu olma imkanına sahiptir”. 39 > 2014 MART Kaynak: Dünya Bülteni > DÜNYA BÜLTENİ ARAŞTIRMA MASASI 40 KIRIM KRİZİNİ NASIL OKUMALI? < Türkiye Ukrayna’ya niçin müdahil oluyor? Marina Koren 41 > 2014 MART Kırım parlamentosu geçen hafta oy birliğiyle Rusya’ya bağlanma kararı aldığı zaman yarımadadaki Rus nüfus sevindi. Yarımadada Rus nüfustan beş kat küçük Kırım Tatar nüfusu ise korktu. Yarımadanın yerli Müslüman sakinlerinin Rusya’yla kanlı ve sıkıntılı bir geçmişleri var. Onlara Rus çarları tarafından asırlarca zulmedildi. Josef Stalin yönetiminde 1944’te bunların tüm nüfusu, Nazilerle iş birliği yaptıklarına dair uydurma bahaneyle Orta Asya’ya sürüldü. Sovyetler Birliği’nin çökmesinden bu yana çoğu Tatar yarımadaya döndü. Yüksek doğum oranlarıyla da bunların nüfusunun sadece 13 senede Kırım’daki Rusların sayısını geçmesi bekleniyor. Ama şu an için Kırım ve parlamentosu tamamen Rus yanlısı durumda. Vladimir Putin’in etnik Rusları korumak için gerekli olduğunu söylediği Rus istilası Rus çoğunlukla Tatar azınlık arasında uzun süredir içten içe kaynayan anlaşmazlıkları alevlendirdi. Natalia Antelava isimli Kırımlı bir Tatar, The New Yorker’daki ifadesinde “Bu bizim için ne manaya geliyor? Bizi kim koruyacak?” diye sordu. Yarımadanın güney komşusu koruyabilir. Türk haber kuruluşu Anadolu Ajansı’nın İngilizce yayınına göre Türkiye Başbakanı Recep Tayyip Erdoğan geçen hafta Tatar nüfusu terk etmeyeceklerini duyurdu. O, Putin’le konuştu ve “Ona, Rusya’nın Rus çoğunluk ve Kırım’daki diğer azınlıklar gibi Kırım Tatarlarının da haklarını koruması gerektiğini söyledi.“ Türk televizyon istasyonu TRT Haber de Türk Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu’nun cuma günü düzenlediği basın toplantısında, Kırım’ın Ukrayna’nın bir parçası olduğunu söylediğini bildirdi. O, “Ukrayna’nın toprak bütünlüğü Türkiye için en önemli meseledir” dedi, ülkesinin Kırım’daki Tatarları korumak üzere her türlü hakka sahip olduğunu da ekledi. Kuzeyinde devam etmekte olan krizle meşgul olmak Ankara için an meselesiydi. Türkiye, Ukrayna’daki Tatarlarla kuvvetli kültürel bağlarını sürdürüyor. Kırım, 18. asırda Rusya tarafından ele geçirilmesinden önce Osmanlı İmparatorluğu’nun bir eyaletiydi. 2. Dünya Savaşı sırasındaki kitlesel göçte 4 milyon ila 5 milyon arasında Tatar kaçarak > DÜNYA BÜLTENİ ARAŞTIRMA MASASI Türkiye’ye gitti ve bunların çoğu orada kaldı. Geçen sene bir Türk kurumu, yarımadanın eğitim, turizm ve tarım sektörlerinin gelişimine katkı yapma amacıyla Kırım hükümetiyle iş birliği anlaşması imzaladı. Ama Türkiye’nin yapabileceği ancak bu kadardır. Yigal Schleifer, EurasiaNet. org’da, devam etmekte olan kriz konusunda Türkiye’nin tutumunun, 2008’de Gürcistan ve Rusya arasındaki savaş sırasındaki rolünün bir yansıması olduğunu açıkladı. O zaman Ankara, Türkiye’nin Rusya’yla olan iktisadi bağlarını tehlikeye sokmamak için, kısmen de Türkiye’nin NATO üyeliği sayesinde Rusya’nın askeri eylemlerine olan tepkilerini dizginlemek zorunda kalmıştı. Türkiye, Kırım konusunda Kırım Tatar televizyon da arabulucu olarak rol oynayabilirdi ama doğal gazının yarısından istasyonunun bir muha- fazlasında Rusya’ya olan bağımlılığı, bir denge kurmasını müşkül hale getiriyor. biri, Antelava’ya “Bizim AFP, Tatar topluluğunun üyelerinin, Rusya’nın Ukrayna’ya için Avrupalı bir Ukrayna, müdahalesini protesto etmek için geçen hafta sonu Ankara ve insan olarak hayatta kal- İstanbul’da gösteriler düzenlediklerini bildirdi. Türk hükümetinden ismi açıklanmayan bir kaynak, geçen hafta bu haber kuruluşuna mayı temin etmemizin “Tatarları hatırlamak bizim önemli bir vazifemizdir. İhtilafın silahlı tek yoludur” dedi. “Kim- bir çatışmaya dönüşmemesi için ilgili taraflarla görüşmeler halindeyliğimizi korumamız için iz” açıklamasında bulundu. “Biz orada olanlara sadece seyirci olarak kalamayız.” Avrupa’nın kanunlarına Kırım’daki Tatar toplumu yeni geçici Ukrayna yönetimini tanıyor ihtiyacımız var. 1944’te ve Putin’i bölgeden uzak tutmak istiyor. Kırım Tatar televizyon istaolanlardan sonra biz asla syonunun bir muhabiri, Antelava’ya “Bizim için Avrupalı bir Ukrayna, insan olarak hayatta kalmayı temin etmemizin tek yoludur” dedi. Ruslara güvenemeyiz.” “Kimliğimizi korumamız için Avrupa’nın kanunlarına ihtiyacımız var. 1944’te olanlardan sonra biz asla Ruslara güvenemeyiz.” Kırım’ın Rusya’nın bir parçası olmayı isteyip istemediğini belirleyecek referandumun 16 Mart’ta yapılması planlanıyor. Çoğu Tatar, sonuçları boykot etmeye hazır ama bunlar, direnişin ne kadar tehlikeli olacağını biliyorlar. Ukrayna’da Orta Doğu Araştırmaları Kurumu’nun yöneticisi İgor Semyvolos, perşembe günü Kiev’de McClatchy’den Matthew Schofield’e, “Kırım’da bir savaş çıkacağı aşikar hale geliyor. Bu savaş Ukrayna’nın bağımsızlığı için yapılacak” dedi. “Ukrayna’nın bu savaşta Amerika Birleşik Devletleri’nin yardımına ihtiyacı olacak.” 42 KIRIM KRİZİNİ NASIL OKUMALI? < Muhtemelen Ukrayna, sadece sembolik de olsa ABD’den yardım alacak. Başkan Obama cuma günü yayımladığı açıklamasında, Kiev’deki yeni yönetim ve Batılı güçlerin hissiyatını yansıtarak Kırım’ın geleceği konusundaki referandumu kınadı. Şimdi Türkiye’nin de dahil olmasıyla, referandum çok daha fazla muhalefetle karşı karşıya kalabilir. 43 > 2014 MART Kaynak: National Journal Dünya Bülteni için çeviren: Arif Kaya > DÜNYA BÜLTENİ ARAŞTIRMA MASASI 44 KIRIM KRİZİNİ NASIL OKUMALI? < Turkey’s policy towards Ukraine: Crimean crisis Levent Baştürk The crisis in Ukraine started with the street protests against the then President Yanukovych, who had abandoned the idea of initiating the EU membership process after signing a financial aid agreement with the Russian government. After Yanukovych’s departure from Kiev, the Crimean peninsula emerged as another crisis point, which entered a new stage after Russia’s annexation, following the referendum held in Crimea autonomous republic by the Russian dominated Supreme Council of Crimea, in-turn rejected by the international community. Although Turkey goes up against the declaration of Crimean annexation by Moscow, yet Turkey’s stance on Crimean crisis differs significantly from its Western allies. To understand Turkey’s position Crimean crisis requires a comprehensive approach to tackle this lingering predicament from various angles by focusing on multiple factors. Otherwise we risk of being partial and may miss important points. People’s will decides a government’s fate The Turkish government did not view anti-Yanukovych demonstrations in Kiev independent of anti-Morsi, pre-planned protests in Cairo last summer. Turkish Prime Minister RecepTayyip Erdogan took a firm stand against the coup that toppled Mohammed Morsi from power. On every occasion, he persistently repeated his view that those who came to 45 > 2014 MART power with ballots should go by ballots only. He expressed the same theme many times within the context of the Gezi protests and December 17, 2013 operations, against his government carried out by the Gulenist infiltrators within the Turkish justice and security apparatuses. From this angle, the way Yanukovych was ousted, regardless of his mistakes, was not acceptable to the Turkish government. Erdogan heavily criticized the US and EU for not calling a coup in Egypt and accused them with not being sincere with their democratic commitments. Erdogan firmly believed that there was a foreign conspiracy involved both in anti-Morsi demonstrations in Egypt and in the Gezi protests in Turkey. The alleged conversation – with curse words used for the EU- between Assistant Sec- retary of State Victoria Nuland and the US Ambassador to Ukraine, Geoffrey Pyatt appeared on Youtube on February 2014 was a clear proof of the American cooperation with the elements of the opposition to Yanukovych. Furthermore, On March 5, a wiretapped telephone conversation of Estonian Foreign Minister Urmas Paet and and European Union foreign affairs chief Catherine Aston was leaked on Youtube, discussing the issue of sniper-rifle fire during the protests in Kiev. Speaking about a doctor named Olga who was on the scene, Paet told Ashton, “The same Olga told that, well, all the evidence shows that people who were killed by snipers from both sides among policemen and then people from the street. So that there is, now a stronger and stronger understanding that behind the snipers it was not Yanukovych, but it was somebody from the new coalition.” Turkish officials, facing the similar challenges, Yanukovych had to dealt with, clearly would view these conversation as a proof that there was a foreign involvement behind these street protests against the governments considered not favorable in the West. Including this detail in its background, for Ankara, the crisis in Ukraine-Crimea was not limited with the Russian violation of the Ukrainian sovereignty. The historic legacy of Turco-Russian Wars since 1568 > DÜNYA BÜLTENİ ARAŞTIRMA MASASI There were at least 13 wars between the Russian Empire and the Ottoman Empire, predecessors of Russia and Turkey respectively, between 1568 and 1917. In each encounter between them, Russia was the instigator and, most of the time, the victor. Being threatened and attacked by the Russians for centuries, the Turks had developed a deep distrust of the Russians. Moreover, there is a common perception that Moscow threatened Ankara immediately after the World War II, a development that determined Turkey’s participation in the NATO. Such a legacy has its imprint on Turkey’s perception of its big Northern neighbor and the distrust of the Russians made Turkey, one of the most committed Cold War allies to the United States. Turkey’s new foreign policy orientation and Russia During the post-Cold War era, Turkey and Russia have largely refrained from acting according to adversarial mindsets of previous era. In fact, the rapprochement between two countries happened during the Cold War years and Turkey became one of the largest recipients of the Soviet aid despite being in the opposite political and military camp. 46 KIRIM KRİZİNİ NASIL OKUMALI? < Starting from the early 2000s, Turkey’s search for a proactive, multidimensional, and constructive foreign policy increased the emphasis made on the importance of TurkeyRussia relationships. With its new foreign policy approach, Turkey tried to re-consider its priorities and interests without being solely limited with its Western allies. On the other hand, in the absence of ideological adversaries, Kremlin was not bothered by Turkey’s growing economic and cultural presence in Russia’s conventional sphere of influence. A commentator even argued that Russians might have even welcomed Turkey’s growing involvement in Central Asia as a means of relatively balancing China’s expanding influence there. Despite some disagreements between Turkey and Russia over Syria, Iran and other issues, they were able to maintain very balanced relationship till recently. Now, the Crimea crisis has constituted the biggest challenge for Turkey in its Russian policy since the Cold War. Complex Interdependence between Turkey and Russia 47 > 2014 MART Russia is Turkey’s second largest trade partner after Germany. Annual trade between them now amounts to some $40 billion. Turkish Prime Minister RecepTayyip Erdogan said recently Turkey was planning to increase its trade volume with Russia to $100 billion by 2020. Turkey is very much dependent on Russia for its energy imports. It purchases over 10 percent of its oil and about half of its natural gas from Russia.They are also cooperating for Turkey’s planned nuclear energy program. Mutual large investments have also grown in some sectors, including Turkish construction companies’ involvement in building infrastructure for the Sochi Olympic Games. In 2013, Russian investment in Turkey has also reached to 843 million dollars. The interdependence between two countries, which provides more leverage to Russia than Turkey clearly shapes Ankara’s foreign policy toward Moscow. Turkey tries to be careful in its dealing with Russia by avoiding any direct criticism of the Russian authorities in public. Both countries are on conflicting poles in Syria. By blocking international action against the Al-Assad regime in Damascus, Russia effectively had a negative outlook on Ankara’s support to the Syrian opposition. Despite the Russian support to Assad that undermines Turkey’s policy in Syria, the Turkish government kept its criticism of Moscow limited with the criticism of the veto power in the UN Security Council or to problem solving incapacity of international system. Turkey’s dependency on steady sup- ply of Russian gas and oil makes the country vulnerable to Russia when there is a conflict of interest between the two sides. > DÜNYA BÜLTENİ ARAŞTIRMA MASASI Relations with Ukraine The Turkish government takes its relations with Ukraine into consideration independent of its relations with Russia. Because Ukraine is a useful buffer with the big neighbor in the North, its independence matters to Turkey. Ankara may have objections to the way Yanukovych lost his power as an elected leader. However, there is another government installed in the country, which did not come to power via a military coup. Turkey-Ukraine relations are conducted and maintained within the framework of a strategic cooperation agreement and recorded important progress in recent years. Besides, it is not rational for Turkey to oppose a government openly and directly supported by its allies in contrast to their silent position taken in Egypt. Crimean Tatar as a factor in analyzing Turkish Ukraine-Crimea policy Crimea lies only 173 miles from the Anatolian coastline, across the Black Sea.It is home to a community of Turkic Tatars, Muslim indigenous people of the peninsula and ethnic and linguistic kin of Anatolian Turks. They had suffered mass deportation at the hands of Soviet leader Joseph Stalin in the 1940s. Crimea formed a part of the Ottoman Empire before it was ceded to Russia under the terms of the Treaty of Kucuk Kaynarca, signed after the Russo-Turkish War of 17681774. After the annexation, the czars settled many Russians in the peninsula to solidify their rule. Besides, religious and political persecution of the Tatars led to their mass migration to the Ottoman territories. Crimea’s population was still 39 percent Tatar at the onset of World War II. After the war, Joseph Stalin fastened Crimea’s Russification by deporting the entire Tatar population to the Siberia, alleging that they had collaborated with Nazi Germany. Not allowed to return to their homes before, many Tatars have returned to Crimea since the collapse of communism. According to the most recent official Ukrainian census, in 2001, the Tatars constitute 12 percent of Crimea’s population (ethnic Russians and Ukrainians constitute 59 and 24 percent of Crimea’s population, respectively). The Tatars are, and they’re in deep uneasiness with the sudden takeover of the regional government by strongly pro-Russian factions.The Tatars strongly refuse the reconstruction of Russian rule to Crimea. Crimean Tatar leader Refat Chubarov, recently said 48 KIRIM KRİZİNİ NASIL OKUMALI? < that memories of their sufferings on the hands of Russians leave the Tatars with no choice but to reject the return of Crimea to Russian control. Following the ouster of Ukrainian leader Viktor Yanukovych on February 22, many Tatars took part in anti-Russia rallies in Crimea, otherwise a bastion of pro-Russia sentiments. On February 26, two Tatars were killed and thirty-five injured in these rallies. Although Turkey’s leverage over the course of events is limited most of the time, yet it has a history of defending the interests of its ethnic kins, as observed in Bulgaria, Iraq, Syria Azerbaijan and Greece. That’s why, it is expected that Turkey cannot remain indifferent to the concerns of the Crimean Tartars.There is also a large Tatar diaspora living in Turkey is concentrated in certain provinces, including Eskisehir, Ankara, and Konya. They too are putting pressure on the government to do whatever it can in the Crimean crisis. Turkey’s foreign minister visited Ukraine and met the representatives of the Crimean Tatar leadership. And Prime Minister RecepTayyip Erdogan spoke with Russian President Vladimir Putin by phone to discuss some matters including the concerns of the Crimean Tatars. At present, the Russian side is making some promises in the direction that the new era of the Russian rule will empower the Crimean Tatar community. On the other side, there are some cases of violence toward them. In the first week of March, many Tatars living in the historic city of Bakhchysarai found their doors marked, reminding the initial stage of the Great Exile of the Stalin era. NATO factor As we mentioned that Turkey’s multidimensional foreign policy approach is based on the assumption that the country may have some divergences in terms of its interests and goals with its alliance partners. However, this does not mean that Turkey does not need to concert its foreign policy with its allies. Turkey shares the same point of view with other NATO countries in terms of the Ukraine’s territorial integrity and invalidity of the referendum to decided the fate of the peninsula. Applicability of the rule of self-determination 49 > 2014 MART By claiming “the right to self-determination”, the Russian majority’s declaration of independence from Ukraine or unity with Russia is not a positive step by many countries, including Turkey. Turkey is not sympathetic to open the way to the use of this principle in each ethnic conflict as a conflict resolution method. Turkey, like many other countries are worried about the “domino effect” of what happened in Crimea. They argue that referendums like this place territorial integrity of certain countries at risk and have destabilizing effects on the region. > DÜNYA BÜLTENİ ARAŞTIRMA MASASI How Ankara behaved Due to Turkey’s positioning itself on the side of Ukraine’s territorial integrity and refusal of referendum that opened the way for Russia’s annexation of Crimea, it is completely wrong to conclude that Turkey’s policy toward the Ukraine/Crimea crisis is proWestern. There are two basic reasons compelling us to disagree with this view. First of all, Turkey’s approach to the crisis since the beginning of uprising against Yanukovych on November 2013 was not aligned to those of its Western allies, which we explained above. Secondly, Turkey did not consider Putin’s move toward Crimea as a sign that he lost his hopes with respect to Ukraine and attempted to secure strategically valuable Crimea for Russia. Strong emphasis made by Turkey on the territorial integrity of Ukraine was not indifferent to Russia’s interests in Ukraine. Turkey definitely attaches importance to strategic relations with Russia. In addition to accepting Russia’s national interests in its region, the Turkish government did not officially condemn the Russian action in the Crimean peninsula. This is obviously a factor that should be counted on when analyzing Turkey’s approach to the overall issue.Ankara has also not followed the United States and the European Union in imposing sanctions on Russian officials ın order to support this action. Furthermore, Davutoglu categorically said that Turkey would not let “another power” –most likely referring to the EU or Washington - create a Russia-Turkey conflict over Crimea, emphasizing on veracity of crisis concerning all the countries. He has also argued that instead of trying to isolate Moscow, the West, along with Ukraine, should negotiate a mutually acceptable compromise with due respect to Russian interests. While stressing on the Ukraine’s territorial integrity and a solution within the parameters set by international law, both FM Davutoglu and PM Erdogan indicated that finding a solution to the crisis was first and foremost an obligation for the Ukrainians. Moreover, they also laid down the emphasis on the necessity of forming a common ground that would guarantee peaceful co-existence of Tatars and Russians, constitutive components 50 KIRIM KRİZİNİ NASIL OKUMALI? < of Crimea, with the Ukrainians. The strong emphasis on the Ukrainian territorial integrity by the Turkish authorities is important from several angles. First of all, this is a natural consequence of the necessity of finding solutions to international problems within the framework of international law. Besides, it is also related to Turkey being an important member of NATO. It should not be expected from Turkey to take completely radical stance at odds with its Western allies on an important regional crisis. Third, Turkey is against the use of the principle of self-determination carelessly to the extent that it can have destabilizing effects. Fourth, Turkey feels obligated to harmonize its interests with the wish of the Crimean Tatar community. Fifth, historical legacy of the previous centuries are still alive in the collective memory. Thus, Turkey needs to swim intelligently in the strategically significant Black Sea, where global powers are trying to fish in troubled waters… 51 > 2014 MART Kaynak: World Bulletin > DÜNYA BÜLTENİ ARAŞTIRMA MASASI Kırım’ın İlhakı 52 KIRIM KRİZİNİ NASIL OKUMALI? < Kırım’da ‘soğuk barış’ dönemi Akif Emre 53 > 2014 MART Batı’nın kabusu gerçek oldu ve Rusya Kırım’ı ilhak etti. Her ne kadar halk oylaması ile gönüllü bir katılım gibi görünse de bunun, Rusya’nın taş taş örerek inşa ettiği stratejik planın sonucu olduğu gizlenemeyecek kadar açık. Kırım’ın ilhakı, Batı’nın korktuğu ama bir türlü de pratiğe geçmesini istemediği ‘yeni Rusya’ gerçeği ile yüzleşme zamanının geldiğine işaret. Evet, Kırım Rusya için çok stratejik bir yer. En büyük deniz gücünden birini, Karadeniz donanmasını, yabancı bir ülkeden kiraladığı deniz üssünde bulundurmak gibi bir zaafı ya da jeo-stratejik çelişkiyi daha ne kadar sürdürebilirdi ki? Rusya’nın Ukrayna’dan kiraladığı deniz üssüne askeri gücünü emanet etmesi, Rusya kadar Ukrayna için de büyük bir açmazdı. Sovyetler’in dağılmasıyla Sivastopol’daki Sovyet deniz gücü Ukrayna ve Rusya arasında paylaşılmış, Ruslar deniz üssünü kullanmaya devam etmişler, yeni anlaşmalarla da kullanım haklarını uzatmışlardı. Kırım’ın ilhakı, stratejik öncelikler belirleyici olsa da aslında küresel rekabet ve dengeler açısından yeni bir durumun, yeni bir evrenin habercisi olarak okunabilir. Putin’in başta Amerika olmak üzere Batı’nın tepkisini göze alarak Kırım’ı ilhak etmesi, aslında beklenen ve hep biraz daha ertelenmesi istenen, zamana oynanan, kaçınılmaz süreçti. Bu kaçınılmaz süreç yeni bir soğuk savaş başlangıcından ziyade ‘soğuk barış’ dönemine işaret ediyor. Önce Amerika açısından duruma göz artalım... Soğuk savaş sonrası tek başına küresel güç olarak rakipsiz kalan Amerika’nın bu rolü çok uzun süre sürdüremeyeceğini, herkesten önce Amerikan politika yapımcıları biliyordu. Bu nedenle saldırgan politikalar, her ne kadar sadece neo-con ekibin işi gibi gösterilse de, demokratların da uyguladığı üslup farkıyla ABD devlet politikasının parçasıydı. Irak, Afganistan işgalleri, çok uzun olmayan bir süre içinde karşısına çıkacak muhtemel bölgesel rakiplere karşı ön alma, hatta çevirme operasyonu olarak okunabilir. İşgallerin jeo-stratejik (Afganistan, Kosova), jeo-ekonomik (Irak) gerekçeleri bizzat bu ön alma stratejisinin nedenli, bilinçli yapıldığını gösteriyor. Öte yandan düşüş trendine giren Amerika’nın yavaş yavaş geri çekilirken mümkün olan en az hasarla, en az kayıpla yeni dengeler hazırladığı varsayılabilir. Bu anlamda Arap Baharı, yumuşak geçiş denemesi olarak, kısa vadede askeri ve ekonomik rakip olmasa da jeo-stratejik konumu bir yana küresel kapitalizme, modern Batıya karşısında kültür ve medeniyet değerleriyle alternatif olan İslam aleminin eklemlenmesi, yeni bir rol > DÜNYA BÜLTENİ ARAŞTIRMA MASASI modeli ile sürece dahil edilmesi denemesiydi. ABD, petrol gibi enerji kaynaklarını ve stratejik bölgeleri elinde tutarken muhtemel rakipleri karşısında üstünlüğünü, pazarlık gücünü korumayı hedefledi... Düşüşe geçişte saldırganlaşan her imparatorluk gibi Amerika’nın en saldırgan göründüğü dönemde aslında geri çekilişin stratejik hamlelerini yaptığı bile söylenebilir. Buna karşılık Rusya, Sovyetler Birliği’nin çökmesinin ardından kısa sürede kendini toparlayarak -şimdilik bölgesel bir güç olarak- yerini almakta gecikmedi. Ukrayna’yı bölmek, Zaman zaman ABD ve NATO ile karşı karşıya geldiğinde geri adım atmak işgal etmek gibi bir zorunda kalsa da son dönemde taktik hamleler yapması, farklı bir stratejiniyet serdetmek ye- ye sahip olduğunu gösterdi. Irak ve Kosova’da etkisiz kalmasına, panayır devrimlerini engelleyememesine rağmen ilk karşı hamlesini Gürcistan’da rine, şimdilik, daha yaptı ve sınırlı, bölgesel bir kazanım elde etti. Rusya, Batı’nın etkisizliğini test ettikten sonra, Kırım gibi çok daha etkili, daha küçük bir hayati önemi haiz bir yer için daha cesur adım atabilirdi. Hala Rusya, hamle ile Kırım’ı ilhak Batı ile varılan anlaşmalara bağlı kaldığını, uluslararası hukukun şekil etmek Rus stratejisinin şartlarına uyduğunu inkar etmiyor. Ancak ABD’nin küresel patronajının yetersiz kaldığı yerlerde, Rusya’nın kendisi için hayati öneme sahip bölbir sonucudur. Yani gesel kazanımlar peşinde olduğu açık. Ukrayna’yı bölmek, işgal etmek Rusya küresel meydan gibi bir niyet serdetmek yerine, şimdilik, daha etkili, daha küçük bir hamle okumalar yerine daha ile Kırım’ı ilhak etmek Rus stratejisinin bir sonucudur. Yani Rusya küresel meydan okumalar yerine daha etkili, dar alanda sonuç alıcı adımlar etkili, dar alanda sonuç atmayı yeğliyor. Bu durumda ideolojik çatışmaya girmeden -ki serbest piyasaya entealıcı adımlar atmayı gre olan bir ülkede ideolojik çatışma olamazdı- milliyetçi ve ekonomik yeğliyor. kazanıma dayalı stratejik bir rekabet söz konusu şimdilik. NATO ve AB’nin Ukrayna, hele hele Kırım için savaşamayacağını çok iyi hesaplayan Putin kısa vadede ve belli bir alanda sonuç alıcı adımlarından birini atmış oldu. Bu noktada temel soru şu: Batı’nın verdiği güvenceye dayanarak nükleer silahlarından vazgeçen Ukrayna’yı koruyamayan Batı bundan sonra nasıl inandırıcı olabilir? Kırım’ın rövanşı olarak Suriye’de sonuç alıcı yeni strateji izleyeceğini bekleyenler, Rusların buradan vazgeçmesini bekleyecektir? Rusya adım adım kazanırken, Amerika hala küresel güç ama adım adım geri çekiliyor. Kaynak: Yeni Şafak 54 KIRIM KRİZİNİ NASIL OKUMALI? < Kırım’da sürecin son aşaması Nicolai N. Petro 55 > 2014 MART Rusya ve Ukrayna arasındaki mevcut krizi çözmeye yönelik önerilerin neredeyse tamamı, krizin merkezindeki aktörlerden Kırım yarımadası sakinlerini gözden kaçırıyor. Hâkim medyada yer alan anlatılar, olayı Kırım’ın ayrılıkçı tutumunun öncelikli nedeninin Rusya’nın işgali olduğu ve eğer Rus birlikleri Kırım’dan çekilirse her şey kısa sürede normale dönecekmiş gibi aktarıyor. Bu, temenni niteliğinde bir düşünce biçimi. Aslında, Ottawa Üniversitesi profesörü Ivan Katchanovski tarafınan yapılan araştırma gösterdi ki; Kırım halkının Kiev merkezi hükümetine küskünlüğü, 2004 Turuncu Devrim’den bu yana sürmekteydi. Kiev’deki Razumkov Merkezi anketine göre, 1996-2001 yılları arasında, Kırımlıların yalnızca yarısı Rusya’ya katılmayı destekliyorken, 2008’de yüzde 73’ü Rusya’ya katılmak üzere Ukrayna’dan ayrılma taraftarıydı. Verilen diğer seçeneklerde ise, Kırımlıların yüzde 47’si bağımsız bir ülke olma yönünde görüş bildiriyorken, yüzde 6’sı Türkiye’ye katılmak istediklerini ifade ediyordu. Ankette özellikle dikkat çekici olan nokta, ektik olarak Ukraynalı olanların yüzde 65’inin de Rusya’ya katılmak istediklerini söylemeleriydi. Nüfusun yüzde 12’sini oluşturan Kırımlı Tatarların büyük bölümü ise, Ukrayna sınırları içerisinde ulusal bir özerklikten yana ve Rusya’ya katılmaya karşıydılar. Bu verilere bakıldığında, Kırım Siyasal ve Sosyolojik Araştırmalar Enstitüsü’nün yaptığı son kamuoyu yoklamasında Kırımlıların yüzde 85’inin referanduma katılmayı düşündüklerini ve yüzde 77’sinin Rusya Federasyonu’na katılma lehinde oy kullanacaklarını söylemeleri şaşırtıcı değil. Kırım yönetimi tarafından yapılan bu araştırmanın güvenilirliği sorgulanabilir; ancak ana hatlarıyla araştırma sonuçları, aşırı milliyetçi Ukraynalılar -Livivli gazeteci Ostap Drozdov gibi- tarafından dahi onaylanmaktadır. Drozdov, Kırım’ı “Ukrayna’nın beşinci direği” olarak tanımlamakla birlikte, samimi bir şekilde kabul ediyor ki, Kırım’da yapılacak herhangi meşru bir referandumdan -kesinlikle son yapılan değil- Putin’in yararına bir sonuç çıkacaktır. Sonuç olarak Drozdov: “Kırım’ı Ukrayna sınırları içerisinde tutmak için mücadele ederek, potansiyel hainlerin varlığına karşı mücadele ediyoruz. Ukrayna mevcut kâbusla başa çıktıktan sonra da, bu kişiler herhangi bir yere gitmeyecekler. Kâbus, yalnızca yeni başlamış olacak. Bu çatışmanın sonuçları her ne olursa olsun, kazanan Ukrayna olmayacak. Buna karşılık, elde ileriye atılacak herhangi bir adımı felç edecek bir yarımada kalacak.” dedi. Kırım’ın legal zeminde yapacağı referandumu hafif gören herhangi bir düşünce yersiz olacaktır. Moskova’nın askeri hamleleri, Kırım parlamen- > DÜNYA BÜLTENİ ARAŞTIRMA MASASI tosuna şu an için Kiev karşıtı tutum alması konusunda cesaret vermiş olabilir. Bununla birlikte, rahatsız edici gerçek şu ki; birçok Kırımlı –hem Rus hem de Ukrayna kökenliler- Ukrayna’ya bağlı oldukları süre içerisinde belirli dönemlerde rahatsızlık hissettiler. Maidan’da şahit olukları şiddet olayları, başkan Yanukoviç’in otoriter bir şekilde gönderilmesi ve yeni anayasanın aceleci bir şekilde dayatılması Krımlıların görüşlerinin yalnızca daha da katılaşmasına neden oldu. 27 Şubat’ta Kırım parlamentosunun bölgesel özerkliği genişletme konusunda aldığı referandum kararı, Ukrayna sınırları içerisinde kalmayı içeriyordu. Referanduma Rusya’ya katılma seçeneğinin eklenmesi, Batılı hükümetler, Ukrayna’nın Kırımlı önemli yöneticileri değiştirme konusunda attığı -ardından vazgeçtiği- beceriksiz adımın ardından geldi. Ukrayna’dan Rusya üzerinde baskı ayrılma seçeneği masaya geldi, çünkü Kırım’a baskı uygulanması oluşturmanın mı yoksa tehdidi ortadan kalmamıştı. Referandum sonuçları önceden tahmin edilebilir görünüyorUkrayna’nın toprak büdu. Şu anda sorulması gereken soru ise: Referandum sonuçlarının, tünlüğünü korumanın Ukraynalı ve Kırımlı politikacıların süreci itibarlarını zedelemeden mı daha önemli oldu- neticelendirmelerine olanak tanıyabileceği şeklinde yorumlanması söz konusu olabilir mi? Böyle bir olasılık var. Tüm Ukrayna’yı kapğuna karar vermeliler. sayacak bir referandum yapılması oldukça zor görünmekle birlikte, Batılı hükümetlerin Uk- tavsiye niteliğinde bir halk oylaması yapılması çok daha kolay. Ulusal ve Yerel Halk Oylaması Yasası’nın 46. maddesinde, “ulusal ve yerel rayna üzerinde nüfuz meselelerde vatandaşların iradesinin ortaya konulması adına tavsiye kullanma konusundaki niteliğinde bir halk oylamasının” yapılabileceği belirtiliyor. Bu nitebüyük tutarsızlıklarına likte bir halk oylamasının yapılabilmesi için parlamento üyelerinin üçte ikisinin onayı yeterli. Oylamadan çıkacak sonuçlar bağlayıcı olbakıldığında, her ikisini mayacak, ancak “ karar verme sürecinde devlet yönetimi tarafından de yapmaları mümkün incelenip dikkate alınacaktır.” Kiev’deki geçici hükümet, Kırım referandumundan çıkan sonucu olmayabilir. katı bir tutumla “bir anlam ifade etmiyor” şeklinde değerlendirmek yerine, “bu bizi tavsiye niteliğinde bir karar olarak ilgilendiriyor ve bu temelde müzakerelere başlayabiliriz” diyebilirdi. Kırım parlamentosu, bu durumda geri adım atabilir ve referandum sonuçlarını ayrılık için mutlak gerekçe olarak göstermek yerine, ilerideki müzakereler için önemli bir pazarlık kozu olarak kullanabilirdi. Bu durumda müzakereler, -Ukrayna hükümetinin de onayıyla- uluslararası gözlemciler eşliğinde, muhtemelen Ukrayna parlamento ve başkanlık seçimlerinden sonra, gelecekte belirlenecek bir tarihte Kırım’ın statüsünün belirlenmesi için bağlayıcı bir referandum yapılması seçeneğini ortaya çıkarabilirdi. 56 KIRIM KRİZİNİ NASIL OKUMALI? < Bunun ötesinde, Başbakan Arseny Yatseniuk’un “tüm seçenekler masada” demesi olumlu bir adımken, onun Washington’daki bu önemli ifadeleri, doğru bir ulusal bütünlük hükümeti kurulması adına eyleme dönüşmeli. Doğu ve Güney’de algılandığı gibi, bu nitelikte bir hükümette, kendisinin radikal olarak nitelendirdiği partilerden insanların bulunması mümkün olamayacaktır. Tecrübeli diplomat Alexander Chalyi’nin ifade ettiği gibi: “Geçici hükümet, ağırlıkla Batı ve Merkez bölgelerindeki kendi destekçileri ve tüm Ukrayna halkından önce, daha fazlasını değilse dahi, 21 Şubat uzlaşı ruhunu eyleme dönüştürmelidir.” Son olarak, Batılı hükümetler, Rusya üzerinde baskı oluşturmanın mı yoksa Ukrayna’nın toprak bütünlüğünü korumanın mı daha önemli olduğuna karar vermeliler. Batılı hükümetlerin Ukrayna üzerinde nüfuz kullanma konusundaki büyük tutarsızlıklarına bakıldığında, her ikisini de yapmaları mümkün olmayabilir. Bu, Rusya’nın eski statüye dönüş için ortaya koyduğu iki şartı yeniden gündeme getirebilir. Birincisi, Doğu ve Güney bölgelerde yaşayan halkın güvenliğinin sağlanması; ikincisi ise, siyasal sürecin bir parçası olmaları. Putin’in 4 Mart’ta verdiği bir demece göre, eğer Ukrayna bu doğrultuda olumlu adımlar atarsa, bu, ülkedeki “sosyo-politik durumun normalleştiğine” işaret eder ve Rus işgali için herhangi makul bir gerekçe kalmaz. Büyükelçi Chalyi’nin ayrıntılı planı bu aşamaya gelinmesi için iyi bir yol haritası niteliğinde. Zira plan, Rusya’nın endişelerine, Ukrayna’nın bölgesel ve toprak bütünlüğü meselelerine yer veriyor. Sonuç olarak, Ukrayna’nın içinde bulunduğu çıkmaz, yabancı herhangi bir ülkenin başkentinde çözülmeyecek. Sorunlar, Kiev ve söz konusu bölgeler arasında müzakere edilmelidir. Paradoksal bir biçimde, Rus işgali, Kırımlıların sorunlarını Kiev’e duyurmalarına olanak sağladı. Şu anda Rusya, bu avantajı Ukrayna’nın dezavantajı olacak biçimde kullanmamalı ve Kiev’deki, Kırım’daki ve başka bölgelerdeki politikacılarında bu şekilde davranmalarını beklemeli. 57 > 2014 MART Kaynak: The Nation Dünya Bülteni için çeviren: Sedcan Altundal > DÜNYA BÜLTENİ ARAŞTIRMA MASASI 58 KIRIM KRİZİNİ NASIL OKUMALI? < Ukrayna ve Putin’in kırmızı çizgi hamlesi Levent Baştürk 59 > 2014 MART Son bir aydır dünya gündemininin en önemli konularından biri olan UkraynaKırım Krizi, Batı basınının genelinde aktarıldığı gibi AB ve demokratik rejim yanlısı Ukraynalıların, yolsuzluklara bulaşmış, ülkeyi AB’den koparmak isteyen ve otokrat Putin’in kuklası eski Ukrayna Devlet Başkanı Yanukoviç’e karşı bir başkaldırı efsanesinden ibaret değildir. Ayrıca Moskova’nın iddia ettiği gibi, sadece Ukrayna’nın Rus(ça konuşan) nüfusunun hayatlarını tehlikeye sokan dış destekli bir faşist hareketin eylemine de indirgenemez. Yanukoviç’in devrilmesi olayında Ukrayna toplumunu ayıran derin fay hatlarındaki hareketlilik önemli bir paya sahiptir. Ancak, bunun yanı sıra, Yanukoviç’e karşı ayaklanan kitlelere verilen dış desteği de gözden kaçırmamak gerekir. Bu ikinci faktör, Moskova’yı, Yanukoviç’in devrilmesi olayını Rusya’ya karşı yapılmış bir hamle olarak görmeye itmiş ve ardından Putin’in Kırım’ın Rusya’ya ilhakı ile neticelenen karşı hamleyi yapmasını beraberinde getirmiştir. Henry Kissinger Rusya tarafından Ukrayna’nın, coğrafyasıyla, tarihiyle ve insanlarıyla Rus kimliğinin ve siyasetinin bir parçası olarak algılandığını söylemektedir. Bu bağlamda Putin’in,Ukrayna’yı Rusya’nın merkezinde olacağı Avrasya Birliği’ne dahil etmeyi amaçladığı bilinmektedir. Aslında, Sovyetler Birliği’nin gönüllü olarak çözüldüğü dönemde bile Rusya şartların dayattığı bir mecburiyet olarak dağılmayı kabul etmişti. Öte yandan SB’nin parçalarını gevşek de olsa bir arada tutabilecek bir yapı oluşturma gayretini sürdürmüştü. Ukrayna, SB’nin diğer unsurlarından ayrı olarak çok daha ayrıcalıklı bir yere sahipti. Zbigniew Brzezinski’nin tabiriyle, Ukrayna’sız ancak bir Asya imparatorluğu olabilecek olan Rusya, onunla birlikte bir Avrasya imparatorluğu olma potansiyelini her zaman taşımaktaydı. Ukrayna-Kırım krizinin yukarıda değindiğimiz ama burada üzerinde duramadığımız iç sebeplerinden ziyade Putin’i Kırım’ın ilhakına yönlendiren dış sebepler olmuştur. Bu hadiseyi sadece Kiev’deki gösterilerden itibaren gelişen olaylara bakarak anlamak imkansızdır. Soğuk Savaş’ın bitiminden bu zamana özelde ABD’nin, genelde ise Batı Bloku’nun Rusya’ya karşı tavrının göz önünde bulundurulması gerekmektedir. Soğuk Savaş’ın sona ermesinin ardından NATO’nun rakibi durumundaki Varşova Paktı tamamen dağılmıştır. Buna karşılık bir savunma işbirliği örgütü olarak SB’ne karşı kurulmuş olan NATO sadece varlığını devam ettirmekle kalmamış, ilaveten Varşova Paktı’nın eski üyelerini de bünyesine katarak Rusya aleyhine genişlemesine devam etmiştir. Hatta, SB’nin parçası olan Estonya, Litvanya ve Letonya da NATO’ya üye > DÜNYA BÜLTENİ ARAŞTIRMA MASASI olarak Kabul edilmişlerdir. Rus devlet eliti bu genişlemeyi bir noktadan sonra Rusya’nın kırmızı noktası olarak kabul etmiştir. Rusya, NATO’nun bu şekilde yayılmasını belli bir aşamadan sonra kendisine karşı düşmanca bir tutum ve ulusal çıkarlarının çiğnenmesi olarak görmeye başlamıştır. Bu bağlamda ilk tepkisini 2008’de Gürcistan’a karşı giriştiği saldırı ile somut olarak göstermiştir. Ayrıca eski SB’nin parçası olan ülkelerdeki “renkli devrim” girişimleri açık bir şekilde verilen bir dış destek de Rusya tarafından kendi etki alanine nüfus etme çabası olarak okunmuştur. Bu gösterilerin ilgili halkların tepkisini arkasına alması aynı zamanda dışarısı tarafından da kurcalandığı gerçeğini gizleyememiştir. 1987-1991 yılları 1987-1991 yılları sırasında ABD’nin Moskova büyükelçisi olan Jack Matsırasında ABD’nin lock, Ukrayna’da “Turuncu Devrim” olarak adlandırılan olaylar esnasında Amerikalıların ve başka yabancıların bizzat gösterileri örgütleme rolünü Moskova büyükelçisi üstlendikleri iddialarını kabul etmektedir. Her ne kadar Rusya ve destekçilerinin Yanukoviç aleyhtarı gösterilerdeki olan Jack Matlock, faşist unsurları temel belirleyici olarak gösterme çabaları, Rusya’nın takınmış Ukrayna’da “Turuncu olduğu müdahaleci tavrı meşru kılma faktöründen kaynaklansa da, Yanukoviç Devrim” olarak adlan- aleyhtarı gösterilerde de dış destek olduğu sızan ve inkar edilmeyen çeşitli ses kayıtları vasıtasıyla anlaşılmıştır. Amerikan Dışişleri Bakan Yardımcısı dırılan olaylar esna- Victoria Nuland ile Kiev Büyükelçisi Geofrey Pyatt arasındaki konuşma, sında Amerikalıların açıkça göstericilerin bir kısmının arkasında ABD hükümetinin olduğunu göstermektedir. Yine bunların Yanukoviç ile muhalefet anlaşmaya varmış ve başka yabancıla- olmasına rağmen Yanukoviç devrilene kadar gösteriye devam edilmesini ettikleri bilinmektedir. Ayrıca Estonya Dışişleri Bakanı Urmas Paet rın bizzat gösterileri teşvik ile Avrupa Birliği Dış İlişkiler Şefi arasındaki konuşma Kiev’deki gösteriler örgütleme rolünü sırasında sniper kullananın Yanukoviç’in güvenlik kuvvetlerinin değil, muhalefetin unsurlarından birinin olduğunun Batı tarafından bilindiğini ortaya üstlendikleri iddiala- koymaktadır. Sonuç olarak, Ukrayna-Kırım Krizini çok boyutlu bir hadise olarak ele rını kabul etmektedir. almak zarureti vardır. Ne derin tarihi kökleri olan iç sosyal ve siyasi faktörler tespit edilmeden ne de dış etkenler yerli yerine oturtulmadan krizin mahiyetini tam olarak anlamak mümkündür. Ayrıca meselenin bu yazıda üzerinde hiç duramadığımız enerji bir boyutunu da kaçırmamak gerekmektedir. Bu aşamada devletlerin yanı sıra, enerji devleri şirketlerin de etkileri ve rollerinin ne olduğuna bakmakta fayda olacaktır. Önümüzdeki resmin netliğini bozan bir durum olarak bir devlet şirketi olan Rus enerji devi Rossneft ile Amerikan orijinli ExxonMobil’in milyarlarca dolara ulaşan ortaklığı dikkati çekmektedir. Bu durumda, önümüzdeki konuyu enerji konusuna ele alacak şekilde, oldukça kapsamlı analizlere de ihtiyaç vardır. 60 KIRIM KRİZİNİ NASIL OKUMALI? < Kırım sıradaki Yugoslavya mı? Jochen Bittner 61 > 2014 MART İşte rahatsız edici bir düşünce: Ya Vladimir V. Putin artık istese bile Ukrayna’daki katliama engel olacak kadar güce sahip değilse? Bu düşünce ilk olarak bu hafta bir sohbet sırasında Kırım’daki Simferopol’dan Sivastopol’a giden ana yol üzerindeki kontrol noktasında aklıma geldi. Kontrol noktasındaki koruma sanki kast ajansından gönderilmiş bir kumandan gibiydi: göz alıcı gür bir sakal, uzun siyah saç ve kürk şapka. Kollarında ise bir altın kafatası rozeti. Ama ortaya çıktı ki koruma, Bratislav, aslında iyi bir mizah anlayışına sahipmiş. Bize söylediğine göre Sırp, Çetnikler’in bir üyesi ve milliyetçi bir milismiş. Onun ve dört yoldaşının birkaç gün öncesinde Kosova’daki ayrılma taraftarları “Don Kazakları” tarafından çağrılmış olduğunu söyledi; arkasındaki, diğer gelen araçları kontrol ederken cop ve kalaşnikof kullanan yarım düzine sert adamı işaret ederek. Onların hepsinin Kırım’da “Rus kardeşleri, Karadeniz yarımadasını ele geçirmek isteyen faşistlerden korumak için” toplanmış olduğunu söyledi. “Biz savaş köpekleri değiliz” diye ısrar etti 39 yaşındaki Brastislav. “Biz barış istiyoruz. Biz sadece kimsenin silah veya patlayıcı getirmediğinden emin oluyoruz.” Ancak Bratislav onu çok endişelendiren, onun gibi diğer paralı askerlerin sakin kalamama tehlikesinden bahsetti. Samsung marka bir tableti asker pantolonunun cebinden çıkararak, bize onun gibi mücadelecilerin seyahat planlarını açıkladığını gösteren bir siteyi gösterdi. Dünyanın her bir köşesinden arkadaşları Ukrayna’da Amerika’ya karşı savaşabileceklerine, Ukrayna’yı Rusya’dan uzağa çekmenin komplo olduğuna inanmışlar. O arkadaşlarına uzak durmalarını söylemiş, ancak yine de gelmişler. Bratislav tableti cebine koyarken kişisel geçmişine dayanarak bir tahmin yürüttü. “Size söylüyorum: Ukrayna sıradaki Yugoslavya oluyor, sadece daha büyüğü.” Yugoslavya senaryosundan Kırımlılara bahsettiğimde Simferopol’un Ortodoks piskoposu Klyment dâhil, daha sivil kimliğe sahip olanların çoğu hemfikir oldu. Klyment Kırım’ın, değişken etnik karışımının ve muhtemelen Ukrayna anakarasının bile geleceğinde olacaklara kıyasla Balkan savaşlarının önemsiz kalabileceğinden korkuyor. Belki de bu sadece anlık bir endişeydi. Ancak arada endişe verici benzerlikler var. Aynı Yugoslavya’nın ayrıldığı zamanki gibi Kırım halkı bugün milli mensubiyetlerini seçmeye zorlanıyorlar. Başından beri Pazar günkü sözde referandumun sadece > DÜNYA BÜLTENİ ARAŞTIRMA MASASI Rusya’yla birlik ile sonuçlanabileceği açık olduğu halde, Rusya taraftarlarının ve Ukrayna taraftarlarının konumlarını savunmalarındaki hırs iki tarafı da şaşırttı. Referandum ayrılma için bir katalizör işlemi görüyordu. Öncesinde birlikte barış içerisinde yaşayan farklı kültürler ve etnik kimlikler hâlihazırda karşılıklı düşman olmuş görünüyorlar. Kırım’ın Rus olarak tanınan yüzde altmışlık nüfusunun çoğunun nazarında, hayatlarını mahvedenler, kabaca yüzde kırklık nüfus olan, Ukraynaca konuşan Kırımlılar. Yirmi yıl sonrasında anladıklarına göre demokrasiyle olan deneyler sadece kaosa yol açmış. Onlar şu anda Moskova’nın güçlü ve düzenleyici eline dönmek istiyorlar. Lenin heykellerini yıkan insanlar, söylediklerine göre, tümüyle Rus Balkan benzerliğini kimliğinden nefret ediyorlar. Ukrayna taraftarları, Kiev protestocularını faşist olarak tamamlayan ise aynı aşağılayanların komünizm bulaşmış otoriter zihniyetlerini ortaya Bosnalıların Sırp yöneti- çıkardıklarını söyleyerek karşılık verdiler. Fay hattı, ailelerin ve işyerlerinin arasından geçiyor. Batı zihniyminden korktuğu gibi, etli çocuklar babalarının milis kuvvetlerine katıldıklarını gördüklerRusların kontrolünün inden dolayı korkmuşlar. Kırım’da, aynı şekilde de doğu Ukrayna’da bütünüyle bir baskıya tanık olduğumuz şey ise Rusya taraftarlarının kendi referandumlarını ilan etmesidir. Bu iki milletin bir devlet haline gelmesinden başka bir yol açmasından korkan şey değildir. Balkan benzerliğini tamamlayan ise aynı Bosnalıların Sırp yönetbir grup. Kırım’da ise iminden korktuğu gibi, Rusların kontrolünün bütünüyle bir baskıya Stalin yönetimi altında yol açmasından korkan bir grup. Kırım’da ise Stalin yönetimi altında sürülmeye ve kitlesel sürülmeye ve kitlesel katliama uğramış Müslüman etnik bir grup katliama uğramış Müslü- olan Tatarlardır. Çetnik Bratislav gibi onlar da barışı sürdürmek istediklerini iddia ediyorlar. Ama bunu teminat altına alabilirler mi? Peki man etnik bir grup olan ya doğru bir sebep için Kırımlı kardeşlerinin vatanını savundukları Tatarlardır. söylenebilecek cihat bölgelerinden yanlış arkadaşlar? Bu sorunun yöneltilmesi gereken en iyi kişi muhtemelen Ukrayna’daki Hizb ut-tahrir medya ofisinin başkanı olan Fazıl Amzayev’dir. Dünyada çoğu ülke tarafından yasaklanmış olan Hizb ut-tahrir küresel halifeliğin hayalini kuran, demokrasiyi reddedip Müslüman çoğunluğu olan ülkelere teokrasi çağrısı yapan siyasi bir organizasyondur. Özbekistan’da büyümüş Kırımlı bir Tatar olan Bay Amzayev benimle Simferopol’un güneybatısındaki Tatar kalesinin içinde bulunan Bahçesaray şehrinde bir çayevinde görüştü. 32 yaşında olan Bay Amzayev deri bir ceket giyiyordu, güzel kesilmiş bir bıyığı vardı ve akıcı bir şekilde İngilizce konuşuyordu. 62 KIRIM KRİZİNİ NASIL OKUMALI? < “Hayır” dedi, Rusya’nın Müslümanlara kesintisiz uygulayabileceği baskı karşısında Mücahitleri Kırım’a çekme imkanını görmezden gelemeyeceğini söyledi. Şu an, diye devam ederek, Hizb ut-tahrir’in, Ukrayna’da hâlihazırda binlerce kişi olduğu iddia edilen üyeleri de dâhil olmak üzere radikalleri şiddetten uzak tutmak için elinden geleni yaptığını söyledi. “Biz burada Kırım’da halifelik değil, barış istiyoruz” diyerek beni temin etti. Ama o da Bratislav’ın endişesini paylaşıyordu: Müslümanların saldırı altında kalmalarının bazı öfkeli insanları Kırım’a çekebileceği izlenimi. “Tehlike var, eğer bu olursa Putin bile bunu kontrol edebilecek güce sahip olamayacak.” Çetnikler, Kazaklar, Faşistler, Zombiler, Mücahitler. Bay Putin’in İmparatorluğunu genişletme planının parçası mıydı bu? Böyle bir kadroyla, Kremlin’in sözüm ona güçlü adamı Goethe’nin sihirbazın atılgan çırağına benziyor. Çırak gibi, Bay Putin de kendini büyücüyle karıştırdı. Ama ustası müdahale eden çırağın aksine, Bay Putin’in Kırım’ın müsebbibi olduğu kötüleşen durumunda dizginleri eline alabilecek kimsesi yok. 63 > 2014 MART Kaynak: The New York Times Dünya Bülteni için çeviren: İbrahim Mercan > DÜBAM DUNYA BÜLTENİ ARAŞTIRMA MASASI KIRIM KRİZİNİ NASIL OKUMALI? > DÜNYA BÜLTENİ ARAŞTIRMA MASASI > 2014 MART DÜNYA BÜLTENİ ARAŞTIRMA MASASI 64 DÜBAM Yayınları Küresel İletişim Merkezi Barbaros Bulvarı, Balmumcu / Beşiktaş Tel: (0212) 274 80 21 – 274 80 22 www.dunyabulteni.net