AÇIK TOPLUM VAKFI `NIN İLK BEŞ YILI

advertisement
A Ç I K
T O P L U M
2
0
9
2
0
1
V A K F I ’ N I N
0
İ L K
3
B E Ş
Y I L I
2009-2013
Açık Toplum Vakfı’nın İlk Beş Yılı
2009-2013
Açık Toplum Vakfı’nın İlk Beş Yılı
Yayınlayan
AÇIK TOPLUM VAKFI
Konsept ve Yayına Hazırlayan
GöKÇE TÜYLÜOĞLU,
ÖZLEM YALÇINKAYA,
PELİN BARDAKÇI,
ELİF AL,
ALİ BORATAV
Metinler
AYŞE GÜNAYSU
Grafik Tasarım
BURCU KAYALAR
Renk Ayrımı, Baskı ve Cilt
A4 OFSET Matbaacılık San. ve Tic. Ltd. Şti.
Oto Sanayi Sitesi, Yeşilce Mahallesi, Donanma Sk, No 16
Kağıthane 34418 İstanbul
Tel: 0212 281 64 48
C AÇIK TOPLUM VAKFI
Cevdetpaşa Cad. Mercan Apt. No 85 D 11
bebek 34342 İstanbul
Tel: 0212 287 99 86
www.aciktoplumvakfi.org.tr
Bu kitabın tüm yayın hakları saklıdır.
Tanıtım amacıyla, kaynak gösterilme şartıyla
yapılacak kısa alıntılar dışında gerek metin,
gerek görsel malzeme hiçbir yolla izin alınmadan
çoğaltılamaz, yayımlanamaz, dağıtılamaz.
2
A Ç I K
T O P L U M
0
0
9
2
0
1
V A K F I ’ N I N
3
İ L K
B E Ş
Y I L I
i ç i n d e k i l e r
AVRUPA BİRLİĞİ.
.
.
.
.
BAĞIMSIZ TÜRKİYE KOMİSYONU .
.
.
.
.
.
.
.
.
.
.
.
.
.
.
.
“100 KONUDA AB’NİN GÜNLÜK HAYATIMIZA ETKİLERİ” YAYINI.
NEDEN AÇIK TOPLUM? .
.
.
.
.
.
.
.
.
.
.
AÇIK TOPLUM İDEALİ İÇİN 5 YIL DAHA / İSHAK ALATON .
.
İLK 5 YILDAN AÇIK İZLENİMLER / GÖKÇE TÜYLÜOĞU . .
REFORM .
.
.
.
.
.
.
.
.
.
.
.
.
.
.
.
.
.
.
.
.
.
.
.
.
.
.
.
.
.
.
.
.
.
.
.
.
.
.
.
.
.
.
.
.
.
.
.
.
.
. 8
.
.
6
10
.
19
.
.
.
.
.
.
.
.
.
.
65
.
.
66
.
.
.
.
.
.
.
.
.
. 70
“TÜRKİYE’NİN AB ÜYELİĞİNDE FIRSAT MALİYETİ” KİTAP DİZİSİ . .
.
.
.
.
.
.
.
.
70
MÜSLÜMAN COĞRAFYALAR TÜRKİYE’NİN AB ÜYELİĞİNE NASIL BAKIYOR? .
KIBRIS SORUNU ÜZERİNE TOPLANTI DİZİSİ.
EĞİTİM.
.
.
.
.
.
.
.
.
.
.
.
.
.
.
.
.
.
.
.
.
.
.
.
.
.
.
.
.
. 74
.
. 76
.
AKDENİZ ÇOCUK SANAT ATÖLYESİ VE ETÜD EVİ. . . . . . . . . . . . . . . 34
.
CEZA İNFAZ SİSTEMİNDE SİVİL TOPLUM DERNEĞİ ÇALIŞMALARI.
.
.
.
.
.
.
.
.
.
38
LİSELERDE MÜNAZARA PROJESİ . .
TÜRKİYELİ GENÇLER ANLATIYOR .
.
.
.
.
.
.
.
.
.
42
NESİN VAKFI MATEMATİK KÖYÜ 2010 - 2011 YAZ DÖNEMİ . . . . . . . . . . . . 78
. 44
SALT: YORUMLAMA PROGRAMI. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 78
.
.
.
.
.
.
.
.
KONUŞULMAYAN GERÇEK: GÖZALTINDA KAYIPLAR VE ZORLA KAYBETMELER .
.
.
.
.
32
.
HRANT DİNK VAKFI ÇALIŞMALARI . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 46
TOPLUM GÖNÜLLÜLERİ VAKFI: İNSAN HAKLARI ÇATISI PROGRAMI . .
.
.
.
.
.
.
.
50
SULUKULE GENÇLİK ORKESTRASI. . . . . . . . . . . . . . . . . . . 54
.
BEYAZPERDEDEN KARATAHTAYA . .
MEDYA.
.
.
.
.
.
.
.
.
.
.
.
.
.
.
.
.
.
.
.
.
.
.
.
.
.
.
.
.
.
.
.
.
.
.
.
.
.
.
.
.
.
.
.
.
.
.
.
77
.
.
.
77
.
.
.
.
.
.
.
.
.
77
.
78
.
79
.
İSTANBULLU RUMLARIN 1964 SÜRGÜNÜ: 20 KİLO 20 DOLAR ARAŞTIRMASI VE SERGİSİ. . . . . . 56
BASIN VE İFADE ÖZGÜRLÜĞÜ: CENTER FOR AMERICAN PROGRESS VE
CARNEGIE EUROPE RAPORLARI . . . . . . . . . . . .
TÜRKİYE ROMAN HAKLARI FORUMU.
NEFRET SUÇLARINA KARŞI ÇALIŞMALAR: ULUSAL BASINDA NEFRET SUÇLARI 10 YIL 10 ÖRNEK .
.
.
.
.
.
.
.
.
.
.
.
.
.
.
.
.
.
58
KUŞTEPE ÇOCUK ETÜD EVİ. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 58
AFRO-TÜRK KADINLARIN SOSYO-DEMOGRAFİK ÖZELLİKLERİNİ BELİRLEME ÇALIŞMASI . .
.
58
28 ŞUBAT ALEVİLER VE SÜNNİLER YÜZLEŞİYOR PANEL VE FORUMU . .
.
59
.
.
.
.
.
.
KADIN ÇALIŞMALARI .
.
.
.
.
.
.
KADINLAR İÇİN, KADINLARLA ÇALIŞMAK: KAMER! .
.
.
.
.
.
76
5
.
.
.
73
.
.
.
.
.
.
71
.
.
.
.
.
HELSİNKİ YURTTAŞLAR DERNEĞİ: DEMOKRASİ VE BARIŞ İÇİN ÖĞRETMENLER .
.
.
.
. 71
.
BİLGİ ÜNİVERSİTESİ: TRAVMA ÇALIŞMALARI SERTİFİKA PROGRAMI .
.
.
.
.
.
.
.
.
.
.
.
.
.
.
.
.
.
TESEV. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 28
.
.
.
.
ENGELLERLE MÜCADELE ÇALIŞMALARI .
.
.
.
.
BİLGİ ÜNİVERSİTESİ: EĞİTİM ORTAMLARINDA AYRIMCILIĞI ÖNLEME ÇALIŞMALARI .
.
.
.
.
ANADOLU VİCDANI . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 24
.
.
.
BİR DAHA ASLA! GEÇMİŞLE YÜZLEŞME VE ÖZÜR. . . . . . . . . . . . . . . 20
.
.
.
ROMAN ÇOCUKLARA EĞİTİM DESTEĞİ .
SOSYAL POLİTİKA FORUMU: TÜRKİYE’DE EŞİTSİZLİKLER ARAŞTIRMASI .
4
.
.
.
.
.
.
.
.
.
.
.
11. ULUSLARARASI GEZİCİ FİLMMOR KADIN FİLMLERİ FESTİVALİ.
.
.
.
.
.
.
.
.
.
.
.
.
.
.
.
89
.
.
.
.
.
.
.
.
.
.
.
BOĞAZİÇİ ÜNİVERSİTESİ: TÜRKİYE’DE ÖTEKİLEŞTİRME SÜREÇLERİ ARAŞTIRMASI .
HATIRLAMAK VE ANLATMAK İÇİN ŞEHRE BAK .
.
.
.
.
.
.
.
LGBT ÇALIŞMALARI.
.
.
.
.
.
.
.
.
.
.
.
.
.
.
101
.
.
.
.
.
.
102
.
.
.
.
.
104
FOTOĞRAFLA BAKMAK: GENÇLERLE FOTOĞRAF ATÖLYELERİ .
61
TÜRKİYELİ LGBT’LERİN ADALETE ERİŞİM MEKANİZMALARININ GÜÇLENDİRİLMESİ PROJESİ . .
61
KOÇ ÜNİVERSİTESİ: TÜRKİYE SEÇİM ÇALIŞMASI. . . . . . . . . . . . . . . 61
KAOS GL: CİNSEL YÖNELİM VE CİNSİYET KİMLİĞİ TEMELLİ AYRIMCILIKLA
MÜCADELE STANDARTLARINI TÜRKİYE’DE YAYGINLAŞTIRMA PROJESİ. . .
.
.
.
SOSYAL POLİTİKA FORUMU: OKULDA BİR ÖĞÜN SICAK YEMEK ARAŞTIRMASI.
SPOD: TÜRKİYE’DE YEREL POLİTİKAYA LGBT PERSPEKTİFİ KAZANDIRMA PROJESİ. .
.
.
BOĞAZİÇİ ÜNİVERSİTESİ: MUHAFAZAKÂRLIK VE ORTA SINIF ARAŞTIRMALARI . .
.
.
.
.
.
.
.
59
.
.
.
.
.
.
.
.
.
.
.
.
LAMBDA İSTANBUL AİLE GRUBU TÜRKİYE GENELİNE AÇILMA PROJESİ .
.
.
59
PEMBE HAYAT SAVUNUCULUK VE STRATEJİK DAVALAMA ÇALIŞMALARI.
.
.
.
DİYALOG ÇALIŞMALARI. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 60
.
.
.
. 98
60
.
.
.
.
94
“SEMİHA ES” ULUSLARARASI KADIN FOTOĞRAFÇILAR SEMPOZYUMU. . . . . . . . . 98
.
.
90
RUH SAĞLIĞINDA İNSAN HAKLARI PROJESİ .
.
.
84
.
.
.
.
80
İSMAİL BEŞİKÇİ VAKFI DİYARBAKIR SÖZLÜ TARİH ÇALIŞMASI . . . . . . . . . . . 59
.
.
.
DİTAM: “ERKEN EVLİLİKLERİN TOPLUMSAL DİNAMİKLERİ” ARAŞTIRMASI .
.
.
.
.
.
.
.
.
.
. 61
SİVİL TOPLUM.
.
.
.
.
.
.
.
.
.
.
.
.
.
.
.
.
.
.
. 104
.
. 104
.
.
105
. 107
TOHAV: İŞKENCENİN ÖNLENMESİNDE AKTİF SİVİL TOPLUM .
.
.
.
.
.
.
.
.
.
.
62
DİTAM: SAĞLIK HİZMETLERİNDE ANADİLİN ROLÜ .
.
.
.
.
.
.
.
.
.
.
62
TÜSEV: 2012 YILI SİVİL TOPLUM İZLEME RAPORU . .
.
.
.
.
.
108
62
BİLGİ ÜNİVERSİTESİ STK BİRİMİ: KAMU HARCAMALARI İZLEME KILAVUZLARI. .
.
.
.
.
108
62
DEPO’DA SATURDOX BELGESEL BULUŞMALARI .
63
SİYAH BANT: SANATTA İFADE ÖZGÜRLÜĞÜ PROJESİ. . . . . . . . . . . . . . 109
.
.
.
IMPR: ORTADOĞU’DA KÜRT GRUPLARIN TÜRKİYE’DEKİ KÜRT SORUNU ALGISI ARAŞTIRMASI .
BAŞKASININ HAKKINDAN BANA NE? .
YALNIZ VE ENDİŞELİ ÜLKE: TÜRKİYE .
.
.
.
.
.
.
.
.
.
.
.
.
.
.
.
.
.
.
.
.
.
.
.
.
.
.
.
.
.
.
.
.
.
.
.
.
.
.
.
.
.
.
.
.
.
.
.
.
.
.
.
.
.
.
.
. 108
Açık? Kapalının tersi. İçine alan, soluk alıp veren. Yani dışarı ve
içeri doğru geçişkenliği, akışkanlığı olan. Kapsayan ama kapatıp
hapsetmeyen. Olup bitmemiş, olmaya ve gelişmeye devam eden.
Durağan olmayan, hareket eden. Değişen.
Toplum? iki bin yıl kadar önce Aristotales, “bir toplum içinde
yaşama yeteneğine sahip olamayan ya da buna ihtiyaç hissetmeyen,
ya yaban dünyaya ait bir yaratık ya da tanrıdır” diyerek insanın
toplumdan ayrı düşünülemeyeceğini anlatmak istemiş. Toplum.
Bizim meydana getirdiğimiz ama aynı zamanda bizi mutlu ya da
mutsuz etme gücüne sahip; kontrol etme olanağına da çoğu zaman
sahip olamadığımız, tersine kimi zaman bizi, bize rağmen kontrol
eden, baskı altına alan, çok parçalı bütün. Çok acıtabilir de,
sevgiyle iyileştirebilir de.
Açık Toplum? Yanılabileceğini bilen, büyük ve değişmez doğruları
varoluş yasası haline getirmeyen, doğrunun ve gerçeğin kimsenin
tekelinde bulunmadığının bilincinde bir toplum. Faklı görüşlere
saygılı, farklı beklentileri dikkate alan, insanların barış içinde
yaşayabilmesi için bireylerin haklarını koruyacak kurumlara
ihtiyaç olduğunu kabul eden bir toplum.
Peki bu kolay mı? Böyle bir toplum anlayışında herkesin, aynı anda,
hep birlikte buluşması mümkün mü?
Açık Toplum fikrini geliştiren ve yaygın bir şekilde kabul
görmesini sağlayan İngiliz felsefeci Karl Popper buna olumsuz
yanıt vermiş. “Uygarlığımız … hâlâ doğum şokunu tam anlamıyla
Popper’ın geçiş sürecini tanımlarken kullandığı anahtar
kavramlar, insanın eleştirel gücü, yetenekleri ve bu gücün
özgür bırakılması, Açıklık, kendi dışıyla sınırsız alışveriş olanağı,
sonsuz gelişmeyi ve değişmeyi mümkün kılacak olan insanın
eleştirel aklı.
İşte Açık Toplum Vakfı, Türkiye’de bu süreci, insanın eleştirel
aklının tüm potansiyelini, tüm yeteneklerini özgürce harekete
geçirdiği, ürettiği, bunun mümkün olduğu, özendirildiği
koşulların yaratılmasına destek olmak için var. Ne yapıyorsa, bu
desteği sürekli kılmak için yapıyor.
Açık toplum, hiçbir tabu dinlemeksizin her şeyin tartışmaya açık
olmasıdır. Tabular değişimin önünde engeldir. Açık toplum,
demokrasiyi ve değişmeyi hedefler, baskıcı yönetimlere karşı
toplumun ve bireyin haklarını savunur. Bireyin hayatına sahip
çıkabilmesi için sivil toplumun güçlendirilmesini ilke edinir.
Kişinin tüm potansiyelini özgürce geliştirmesine fırsat tanıyan
koşulları yaratmayı hedefler. Fırsat eşitliğini savunur, her türlü
ayrımcılığı reddeder. Evrensel insan hakları hukukunu tüm diğer
çıkarların üzerinde tutar. Bireyin tüm farklılıklarını koruyarak,
kendini her anlamda güvende hissederek, bir dünya yurttaşı
kimliğine sahip olmasına olanak tanır.
Ve evet, Açık Toplum, şeffaf, hesap verebilirliği olan, bu
sorumluluğu üstlenen ve halk için çalışan hükümet anlayışının
peşinde koşan, hak ve özgürlüklerinin bilincinde olan, farklı
olanın haklarına saygı gösteren ve savunan, karşılıklı hoşgörü
ve dayanışma içinde olan bilinçli ve eleştirel bakış açısına sahip,
sorumlu insanlar bütünüdür.
Bizler, açıklığı, şeffaflığı, dayanışmayı, farklılıkları zenginlik
olarak görmeyi savunmak, savunmakla kalmayıp bunları hayata
geçirmek için yola çıktık. Yaptıklarımızla yetinmedik, yetinmiyoruz.
Her zaman daha fazlasını yapmaya çalışacağız. Elinizdeki raporda
son beş yılda yapabildiklerimizin bir kısmını sizlerle paylaşıyoruz.
Destek olduğumuz sivil toplum kuruluşlarıyla, sizlerle birlikte
daha da güzelini, daha da iyisini yapacağımız, daha çok insana
ulaşacağımız, açık toplum idealine her defasında bir adım daha
yaklaşacağımız daha nice nice yıllara…
7
6
NEDEN
AÇIK?
NEDEN
TOPLUM?
NEDEN
AÇIK TOPLUM?
atlatamadı” demiş. Doğum şokunu da, “büyülü güçlere teslim
olmuş kabile toplumundan, ‘kapalı toplum’dan, insanın eleştirel
yeteneklerini özgürce harekete geçirmesine olanak sağlayan ‘açık
toplum’a geçiş” olarak tanımlamış.
AÇIK
TOPLUM
İDEALİ İÇİN
5 YIL DAHA
üyelerden oluşan danışma kurulu tarafından imkanlarına göre çok yüksek etkili sayısız
sosyal projenin destekçisi oldu.
Bu projelerle gurur duyuyorum, gerçekleşmesinde emeği bulunan tüm dostlarımı gönülden
kutluyorum.
Daha önce, Açık Toplum Enstitüsü’nün 2001-2008 yıllarındaki faaliyetlerini içeren çeşitli
faaliyet raporları yayınlamıştık.
Dikkatinize sunduğumuz 2009-2013 yıllarına ilişkin bu faaliyet raporu ise, Vakfımızın
kuruluşundan bu yana geçen 5 yılın çalışmalarını içeriyor.
Bu raporu incelediğinizde, kısa sayılabilecek bir süre içinde, projelerimizle Türkiye’de pek
az sivil toplum kuruluşuna nasip olmuş ölçüde geniş ve çeşitli bir kitleye temas ettiğimizi,
katkılarımızla taleplerine ses, etkinliklerine destek olduğumuzu göreceksiniz.
8
Evet!
Daha çok özgürlüğe ve demokrasi kurumlarının toplumun taleplerine vereceği daha
özgürlükçü yanıtlara ihtiyaç duyuyor muyuz?
Yine evet!
Başka kelimelerle ifade edelim:
Düşünce, ifade ve yayın özgürlüğünden yana mıyız? Güçlü bir sivil toplum bizi mutlu eder
mi? Bağımsız ve tarafsız medya istiyor muyuz? Haklar konusunda duyarlı ve saygılı mıyız?
Her tür eşitsizliğe isyan ediyor muyuz? Topluma karşı sorumlu, hesap veren şeffaf yönetim
arıyor muyuz?
Evet...
Açık Toplum’un Türkiye’de 2001 yılının Ağustos ayına kadar giden öyküsü, bu
gereksinimlere yanıt arayanlarla paraleldir.
Önce, bir enstitü olarak, 2009 yılından itibaren de kurduğumuz vakıf bünyesinde,
aralarında bulunmaktan onur duyduğum değerli bir kadro ile birlikte açık toplum ideali
için çalışmaktan; bu ideale yaklaşmak için katkı sunmaktan büyük bir mutluluk duydum.
Vakfımız 5 yaşında...
Açık Toplum Vakfı, tüm tarihi boyunca hiçbir siyasi taraf ya da ideolojik görüşe özel
bir yakınlık göstermeden, çağdaş hukuki normlara dayanan çoğulcu bir demokrasi ve
özgürlük arayışı ile çalışmalarını sürdürdü.
Dar ve özverili profesyonel kadrosu ve çok birikimli, ülkemize ufuk kazandıracak gönüllü
Bu çeşitliliğin nedeni, diğer sivil toplum kuruluşlarıyla birlikte yürüttüğümüz, belirli ilkeler
çerçevesinde bu kurumlara sunmakta olduğumuz destek politikalarımızdır.
Amacımız değişmedi...
Açık Toplum Vakıflar ağı uluslararası ölçekte günümüzde 72 ülkede faaliyet gösteriyor.
Faaliyetleri için gerek duyduğu kaynakları çok büyük ölçüde, kurucusu olan ve Wall Street
tarihinin en başarılı yatırımcısı sayılan George Soros sağlıyor. Bu raporda göreceğiniz gibi
Açık Toplum Vakfı’nın bu kaynaktan elde ettiği yıllık ortalama 4 Milyon TL gibi bir fon söz
konusudur.
Bugüne kadar olduğu gibi Açık Toplum Vakfı Türkiye, ehil ellerde bu fonu ülkemizin geleceği
için en doğru şekilde kullanmaya devam edecektir.
Açık toplum idealine gönül verenler, bu yaklaşımın ortaya çıktığı yaklaşık yarım asırdan bu
yana bireyin ve toplumun yanında yer almışlardır.
Açık Toplum Vakfı da, temel hak ve özgürlüklerin kurumsallaşması, çağdaş hukuk
normlarının yerleşmesi ve çoğulcu demokrasinin işlemesi; yani açık bir toplumun şartlarının
gerçekleşmesi yönünde resmi ve sivil kuruluşlarla işbirliklerini bugüne kadar olduğu gibi,
bundan sonra da sürdürecektir.
Saygılarımla,
İshak Alaton
Yönetim Kurulu Başkanı
Açık Toplum Vakfı
9
Özgürlük ve demokrasi bir hak mıdır?
Bundan yıllar sonra geriye dönüp bakıldığında, Türkiye’de 2013 yılına damga vuran olay
olarak, çok büyük olasılıkla genç kuşaklarımızın tüm dünyayı şaşkınlıkta bırakacak bir
şekilde, şiddete başvurmayan yollarla ve mizahla kişisel hak ve özgürlüklerine sahip çıkma
girişimlerini hatırlayacağız. Yine çok büyük olasılıkla, 2014 yılı da toplumumuzun yönetsel
süreçlerde şeffaflık ve denetim gereksinimini dile getirdiği bir yıl olarak tarihe geçecek. Bu
raporun yayına hazırlandığı 2013’ün 2’inci yarısı ve 2014’ün ilk aylarına damga vuran bu
iki konu, ülkemizde açık toplum özleminin nasıl gerçek temellere dayandığını bize bir kez
daha gösteriyor.
Aslında açık toplum ideali Türkiye’nin sınırlarının ötesinde de mevcut bu evrensel özlemin
bir yansıması ya da ifadesinden başka bir şey değil.
Açık Toplum Vakfı desteğiyle gerçekleştirilen bu 252 proje ile (seminerler, eğitimler,
toplantılar, ev ziyaretleri) temas ettiğimiz insan sayısı 755.774 kişiye ulaşmış.
75
STK
15
KAMU
KURUMU
252
PROJE
755.774
KİŞİ
11
10
İLK
5 YILDAN
AÇIK
İZLENİMLER
Üniversitesi’nin de bulunduğu 15 farklı kamu kurumu ile toplam 252 projenin içinde
yer almışız, bu kurum ve projelere fon sağlamışız.
Bu projeler kapsamında 110 araştırma ve 355 yayın (kitap-broşür-dergi-film)
gerçekleştirilmiş. 22 bilgilendirme ve interaktif katılım amaçlı web sitesi oluşturulmuş.
Vakfımızın faaliyetleri ve desteklediğimiz projelerle ilgili gazete, dergi ve televizyon
programlarında toplam 1613 haber yayınlanmış.*
5 yıl, 252 proje...
1 Ocak 2009 tarihinde faaliyete geçen Açık Toplum Vakfı, ülkemizin temel insan hakları,
demokrasi ve evrensel değerlere karşı daha duyarlı bir toplum olması yönünde bilimsel,
sosyal ve kültürel faaliyette bulunan kişi, kurum ve kuruluşlara katkı sağlıyor. 2009-2013
yıllarını içeren 5 yıllık faaliyetlerimizin önemli bir bölümünü bu faaliyet raporumuzla sizlere
sunuyoruz.
110
ARAŞTIRMA
Bu 5 yılda yüzlerce projemiz oldu. Bazılarında vakıf olarak fiilen çalıştık, bazılarını
doğrudan vakfımız bünyesinde gerçekleştirdik, ama bu projelerin büyük çoğunluğunu
destekçisi olmaktan mutluluk duyduğumuz ve aynı değerleri paylaştığımız kurumlar
gerçekleştirdiler. Vakıf olarak içinde yer aldığımız tüm çalışmaları sayılara dökmek çok zor
ama bu 5 yıllık faaliyetlerimize bütüncül baktığımız zaman gördük ki;
22
WEB
SİTESİ
Bu 5 yılda, aralarında TOG, TESEV, DİTAM, DİSA, SALT, TÜSEV, GPOT, Anadolu
Kültür, KA-MER, LGBT örgütler gibi çok farklı kurumların bulunduğu 75 sivil
toplum kuruluşu; aralarında Koç, Bilgi, Kültür Üniversiteleri’nin yanı sıra, Boğaziçi
355
YAYIN
1613
HABER
*Basın yansıması ile ilgili
veriler Ajans Press’in veri
tabanından alınmıştır.
2009-2013 yılları arasındaki
toplam destek miktarı (tl)
41
26
15
5
26
98
11,617,688
41
Bir zorluk var...
Bilindiği gibi Açık Toplum Ağı George Soros’un finansal desteğini sağladığı bir
uluslararası sivil toplum kuruluşu. Bugün 72 ülkede faaliyet gösteren Açık Toplum Ağı
temsilciliklerden, enstitülerden, programlardan ve yerel vakıflardan oluşuyor.
80’lerde, ırkçı düzenin hüküm sürmekte olduğu Güney Afrika’da siyah öğrencilere
beyazların gittiği üniversitelere gidebilmeleri için burslar sağladı.
YILLARA GÖRE
TOPLAM
ARAŞTIRMA SAYISI
5
12
7
2009
2010
Diğer yandan, tüm dünyada çok uzun yıllardır oldukça cesur çalışmalara imza atan
bir ağın parçası olarak yerelde demokrasi ve çok seslilik için çalışmak ve bu yoldaki
şiddet içermeyen her türlü çabanın destekçisi olmaya çalışmak bir çok komplo teorisinin
2011
2008 yılında ise, artık belli bir olgunluğa erişmiş olan çalışmalarımızı yapısal bir
güvence altına almak için Açık Toplum Vakfı kuruldu. Sizlere sunduğumuz bu rapor
vakfımızın ilk 5 yıllık faaliyetlerinin bir özetidir.
59
2012
Her kesimden fikir önderleriyle, politikacılarla, akademisyenlerle ve aktivistlerle yapılan
200’e yakın kapsamlı görüşmenin ardından Açık Toplum Enstitüsü 2001 yılında
kuruldu ve 8 yıl boyunca faaliyetlerini bu enstitü çatısı altında sürdürdü. Açık Toplum
Enstitüsü’nün 8 yıllık faaliyet raporlarına da web sayfasından erişmek mümkün.
27
2013
2009
2010
2011
2012
12
2013
toplam
katılımcı sayısı:
154,171
toplam
faydalanıcı sayısı:
39,338
Son yıllarda AB ülkelerinde yükselen ırkçılığa karşı büyük bir kampanya başlattı.
Yukarıdaki birkaç örnekte de görüldüğü gibi Açık Toplum ideali için çalışmak her
ülke ve zaman diliminde farklı şeyler için mücadele vermek anlamına geliyor. Bir
ülkede ifade özgürlüğü alanı yaratabilmek için fotokopi makinası dağıtmak, ambargo
altındaki başka bir ülkede sebze meyve tohumları dağıtmak, baskıcı rejimlerin olduğu
bazı ülkelerde bilim insanlarının hayatta kalması için kaçmasına destek vermek
ya da bir başka ülkede bilim insanlarının ayakta kalabilmesi için çalışmanın ortak
paydasını hep aynı temel değerler oluşturuyor. Tam da bu yüzden temel değerlerimiz
dışında çalışma şeklimiz, destek verme yöntemlerimiz ya da öncelik verdiğimiz
konular değişiklik gösterebiliyor. Bizim ne için çalışacağımızı aslında kendimiz değil
bulunduğumuz ülkedeki tabu konular, ifade özgürlüğünün önünü tıkayan uygulamalar,
önyargılar ya da ayrımcı yaklaşımlar nedeniyle hak ihlaline uğratılan, dezavantajlı
konuma getirilen gruplar belirliyor.
15 yıllık bir öykümüz var. 1999-2001 yılları arasında, temellerini ABD’li yatırımcı
George Soros’un attığı Açık Toplum Ağı’nın Türkiye’de de faaliyet göstermesi gerekiyor
mu, nasıl bir yapılanma içinde olmalı, kimlere çağrı yapmalıyız gibi soruların
yanıtlarının arandığı bir araştırma, değerlendirme süreci yaşandı.
2009
18,654
15,445
24,571
11 Eylül hadisesinin hemen sonrasında artan güvenlik önlemlerinin özgürlükleri
ortadan kaldırmasını önlemek için insan hakları kuruluşlarına destek sundu. Örneğin
Müslüman göçmenlerin haklarını koruyan kuruluşlara destek sağladı.
2010
Türkiye’de Açık Toplum’un öyküsü ne sizlere yukarıda sunduğumuz sayılardan, ne
elinizdeki raporda bulacağınız tanıklıklardan ve öykülerden, ne de sadece 5 yıldan
ibaret.
Soğuk savaş sonrası Rusya’nın durumu konusunda Batı’nın kendini sorumlu hissetmesi
gerektiğini düşünen Açık Toplum Ağı, Rusya’ya 1 milyar $ destek sağladı. Bu desteğin
100 milyon dolarlık kısmı, Rus bilim insanlarının ülkelerini terk etmelerinin önüne
geçmek için harcandı.
2011
15 yıllık bir öykü...
90’ların başında abluka altındaki Saraybosna’ya elektrik ve su götürüldü; Saraybosna
sakinlerine, abluka süresince kendi yiyeceklerini yetiştirebilmeleri için meyve-sebze
tohumları dağıtıldı.
2012
48,120
47,381
2,711
2,265
303
2013
Reform
Medya
Toplumsal Cinsiyet
Dezavantajlı Gruplar
Sivil Toplum
Avrupa Birliği
Eğitim
36,295,926
YILLARA GÖRE
KATILIMCI SAYISI
13,289
20,770
Açık Toplum Ağı’nın tarihi, New York’ta kurulduğu 1979 yılına kadar uzanıyor.
Demokrasi, insan hakları ve eğitim başından beri öncelikli çalışma konuları arasında
idi. Somut olarak imza attığı projelerden bazıları;
Orta Avrupa’daki rejimlerde muhalif aydınlar, yazılarını devlet tekelindeki basımevlerinde
bastıramadıkları için bu ülkelerdeki muhalif aydınlara fotokopi makineleri yollandı.
A ç ı k To p l u m Va k f ı ’ n ı n
verdiği desteklerle gerçekleşen projelerin
toplam bütçesi (tl)
YILLARA GÖRE
FAYDALANICI
SAYISI
13
Bu 5 yılda toplam 11.617.688 TL farklı sivil toplum ya da kamu kurumlarının
gerçekleştirdiği projelerin desteklenmesi için kullanılmış.
ÇALIŞMA
ALANLARINA
GÖRE PROJE
SAYISI
toplam
araştırma sayısı:
110
124
40
14
102
75
merkezinde konumlandırılmamıza da neden oldu. Hatta bazen, hayal gücünü zorlayan
son derece ağır iddia ve ithamlarla da karşı karşıya kaldık.
izlerken insanların gözlerinde gördüğümüz ilgi ve merak da bize doğru yolda
olduğumuzu düşündüren bir diğer örnek.
Ancak Türkiye’de de, dünyada da baskının, şiddetin, her türlü yok saymanın karşısında
konumlanmanın ve bunlara karşı gelişen her türlü şiddetsiz ve yaratıcı metodun
destekçisi olmanın kolay bir şey olmayacağı ve sert cevaplarla karşılaşabileceği,
yola çıkmadan önce de hepimizin malumu idi. Yine de, olabildiğince yerel ve şeffaf
olmaya çalışıp kendini sürekli en baştan anlatmak zorunda kalmak da bazen
yılgınlık yaratabilen ciddi bir zorluk. Çare yok, Sisifos’un hikayesine benzer bir biçimde,
umutlarımızı her akşam kaybedip, her yeni doğan gün ile Türkiye’nin daha açık bir toplum
olması yönünde verdiğimiz mücadeleye yeniden başlıyoruz…
Birlikte yürümeye devam edelim!
Ama binlerce de umudumuz var...
Desteklediğimiz projelerden birinin saha çalışmaları sırasında Erzincan’daki KA-MER
kadın merkezinde kocası tarafından boğazı kesilen bir kadının, bu izi boynunda ve
yüreğinde taşıyarak aile içi şiddete maruz kalmış başka kadınlara hayata tutunma ve
yeni bir hayata başlama mücadelesini aktarması, çalışmaları ile onlara destek olması
bir örnek... Bu umudu o kadının gözlerinde görüyoruz.
14
Mersin’de Roman çocuklar için açılmasına destek olduğumuz Etüd Evi, Aile ve Sosyal
Politikalar Bakanlığı tarafından sürekli bir hale getirildi. Bu Etüd Evi’nde tanıştığımız
ve bize “Abla bizim evimiz tek gözdür. Annem babam kardeşlerim tek odada yaşarız.
Burada tek başıma ders çalışabileceğim bir odam var. Çok mutluyum.” diye alelacele
sözcüklerle duygularını anlatan çocuğun gözlerindeki mutluluk geleceğe yönelik başka
bir umut daha veriyor.
44,515
20,500
54,750
Birlikte yürümeye devam edelim!
352
Gökçe Tüylüoğlu
Genel Sekreter
Açık Toplum Vakfı
831
421
134
321
2009
2010
2011
Türkiye’nin en saygın bilim kurumlarıyla birlikte gerçekleştirdiğimiz araştırmaları
kamuoyuna açıklarken ya da bu kurumlarla gerçekleştirdiğimiz eğitim programlarını
YILLARA GÖRE
EĞİTİM/TOPLANTI/
PANEL/ATÖLYE
SAYISI
2012
Açık Toplum’un 10 yıl önce oluşturduğu ve hala büyük bir başarıyla sürdürdüğümüz
Bağımsız Türkiye Komisyonu’nun her Türkiye ziyaretinde, her AB başkentindeki
toplantısında Türkiye’nin AB üyeliği için yılmadan çalışan; görüşmeler yapan ve çözüm
arayışlarını sürdüren kanaat önderlerinin gözlerinde gördüğümüz ışıltı ve pozitif
duygularla mutlu oluyor, enerji kazanıyoruz.
toplam sergi/film
gösterimi:
424
2013
2009
2010
2011
2012
2013
toplam yayın
dağıtım sayısı:
242,265
Ya da bambaşka örnekler...
Kısacası, toplumsal gereksinimlere göre oluşmuş stratejilerimiz, kaynaklarımız ve iyi bir
ekibimiz var. O halde geriye söyleyecek tek şey kalıyor:
2009
70,500
52,000
Örneğin...
Önümüzdeki 5 yıl için stratejik çalışma alanlarımızı belirledik. Bunları “Avrupa
Birliği Türkiye ilişkilerinde çözüm arayışları, kadına yönelik şiddet ve her türlü
toplumsal cinsiyet eşitsizliği ile mücadele, eğitimde eşitsizlik ve ayrımcılıkla mücadele,
demokrasinin gelişimine yönelik reformlar, polarize olmuş toplumsal gruplar için
diyalog imkanları yaratma, daha demokratik ve güçlü bir toplum olabilmek için
geçmişle yüzleşme ve hafıza çalışmalarını destekleme ve çok sesli bir toplum olabilmek
için medya ve ifade özgürlüğünün tesisi için çalışmalar yapmak” olarak özetleyebiliriz.
66
2010
YILLARA GÖRE
YAYIN DAĞITIM
SAYISI
Uluslararası Açık Toplum Ağı, vakfımızın çalışmalarını önemsiyor ve destekliyor.
157
2011
Hani, “5 yılda 755 bin kişiye temas etmişiz” diye bir rakam vermiştim ya... İşte o
rakamları oluşturan tek tek insanlar...
Vizyoner yaklaşımlar ve önerilerle bize yol gösteren çok güçlü bir yönetim kurulumuz
var. Aynı şekilde, destek sağlayacağımız projeleri belirlediğimiz, Türkiye’nin dört bir
köşesini ve binlerce rengini temsil eden çok güçlü ve yetkin bir danışma kuruluyla
çalışmalarımızı şekillendiriyoruz. (Açık Toplum Vakfı tüm dünyada olduğu gibi
ülkemizde de kuruluşundan bugüne destekleyeceği projeleri, bu yazının sonunda
isimleri yer alan bu tür bağımsız danışma kurullarınca saptamaktadır.)
2012
Karşılaştığımız, konuştuğumuz, ilham aldığımız, işbirliği yaptığımız, sohbet ettiğimiz
insanlar bize bu umudu gözleriyle, sözleriyle, bakışlarıyla, tebessümleriyle veriyorlar.
130
37
34
Bu umutlarla Açık Toplum’un 15 yılını ve Vakfımızın ilk 5 yılını geride bıraktık, enerji
ve kararlılıkla yolumuza devam ediyoruz.
2013
2009
2010
2011
2012
2013
toplam
yayın sayısı:
355
Bu süreçte, elbette bize faaliyetlerimizi umut içinde sürdürebilmek için enerji ve
kararlılık veren çok önemli şeyler de yaşıyoruz.
YILLARA GÖRE
SERGİ/FİLM
GÖSTERİMİ
15
YILLARA GÖRE
TOPLAM
YAYIN SAYISI
toplam eğitim/
söyleşi/panel/
atölye: 2,059
YILLARA GÖRE
TOPLAM
PROJE SAYISI
YILLARA GÖRE
WEBSİTESİ
2
9
4
Danışma Kurulları 2009-2013
DESTEK
TÜRÜNE GÖRE
TOPLAM DESTEK
MİKTARI (TL)
71
84,191
33
511,966
11,021,532
35
Murat Sungar (Başkan), Hakan Altınay, Nebahat Akkoç,
Mustafa Akyol, Ayhan Bilgen, Ferhat Boratav,
Ruşen Çakır, Necdet İpekyüz ve Sedat Yurtdaş
67
5
46
2
2013 Yılı Danışma Kurulu:
2012 Yılı Danışma Kurulu:
ana destek
küçük destek
ulaşım desteği
2009
2010
2011
2012
2013
2011 Yılı Danışma Kurulu:
16
Hakan Altınay (Başkan), Asaf Savaş Akat, Sabih Ataç,
Ferhat Boratav, Temel İskit, Şebnem Karauçak,
Mehmet Kaya, Elisabeth Özdalga ve Murat Sungar.
YILLARA GÖRE
TOPLAM DESTEK
MİKTARI (TL)
ÇALIŞMA
ALANLARINA
GÖRE
TOPLAM DESTEK
MİKTARI (TL)
DESTEK TÜRÜNE
GÖRE TOPLAM
PROJE SAYISI
2010 yılı Danışma Kurulu:
3,347,945
3,250,239
2,294,406
2,076,562
65
2,085,569
117
2,314,282
70
1,101,654
226,230
1,198,555
1,596,630
1,852,268
1,891,036
Can Paker (Başkan), Hakan Altınay, Nurcan Baysal,
Ferhat Boratav, Eyüp Can, Temel İskit, Şebnem Karauçak,
Elisabeth Özdalga ve Murat Sungar.
2009 Yılı Danışma Kurulu:
Can Paker (Başkan), Suay Aksoy, Nurcan Baysal,
Eyüp Can, Zülfü Dicleli, Melih Fereli, Temel İskit,
Şebnem Karauçak ve Murat Sungar.
17
2009
2010
2011
2012
2013
toplam
websitesi sayısı:
22
Hakan Altınay (Başkan), Asaf Savaş Akat, Ayhan Bilgen,
Ferhat Boratav, Ruşen Çakır, Necdet İpekyüz,
Şebnem Karauçak, Mehmet Kaya ve Murat Sungar.
Reform
Medya
Toplumsal Cinsiyet
Dezavantajlı Gruplar
Sivil Toplum
Avrupa Birliği
Eğitim
ana destek
küçük destek
ulaşım desteği
2009
2010
2011
2012
2013
19
18
REFORM
BİR DAHA ASLA!
GEÇMİŞLE
YÜZLEŞME
VE ÖZÜR
“21. yüzyılın ilk çeyreği, dünyada ve Türk toplumunda
bir arınma ve günah çıkarma dönemi olarak tarihe geçecek. Bu
yolda sivil topluma da çok önemli bir görev düşüyor. Ben bir
girişimciyim. Çok iyi biliyoruz ki, talep yoksa arz da olmaz. Güçlü bir
talep olmadan kamu otoritesinin böyle zorlu bir sürece girmesini
beklemek de hayalciliktir. Hem de sadece belirli kesimlerin değil,
toplumun çok farklı renklerinin, seslerinin bu talebin içinde yerini
alması gerekiyor.” İSHAK ALATON, “Bir Daha Asla! Geçmişle
Yüzleşme ve Özür” kitabından sunuş yazısı
Açık Toplum Vakfı olarak, Anadolu Kültür
ile işbirliği içinde gerek dünyada, gerekse
ülkemizde yaşadığımız dönemin toplumsal
barış açısından en önemli ihtiyaçlarından
biri olduğuna inandığımız geçmişle
yüzleşme konusunu “Bir Daha Asla!
Geçmişle Yüzleşme ve Özür” Sergisi ile
gündeme getirdik. 25 Ekim – 15 Aralık 2013
tarihleri arasında İstanbul Tophane’deki
Depo’da düzenlenen sergiyle bağlantılı
bir kitap ve detaylı bir katolog yayınlandı.
Geçmişle yüzleşme üzerine çalışan yazar
ve akademisyenlerin katkılarının yer aldığı
kitap “Bir Daha Asla! Geçmişle Yüzleşme
ve Özür” adıyla İletişim Yayınları tarafından
basıldı.
Yoğun bir emek ve yaratıcı bir sürecin
sonucu olan sergide çeşitli toplumların
geçmişlerinde yaşanan çatışmalar, toplu
cinayetler ve soykırım uygulamalarıyla
nasıl yüzleştikleri, fotoğraf, belge, belgesel,
video ve tanıklıklar ile anlatıldı. Devlet
başkanlarının devlet ve toplum adına
mağdurlardan nasıl özür dilediklerinin
örnekleri sunuldu.
21
20
Özür dilemenin
özür dileyenin
gücünü
azaltmadığını,
Tersine özür
dileyen liderlerin
saygınlığını
artırdığını,
Yol açılan
hasarların
kabulünün
ilişkileri
onardığını
göstermek için
Willy Brandt,
Varşova Gettosu Anıtı
önünde diz çökerek
Yahudilerden Alman
ulusu adına özür
dilerken
Batı Almanya Başbakanı Willy Brandt’ın
7 Aralık 1970’de Varşova Gettosu
Anıtı önünde diz çökerek Holokost
nedeniyle Yahudilerden Alman ulusu
adına özür dileyişi.
Sömürgecilik dönemi (1830-1962) ve
ardından gelen Cezayir Savaşı’nda
Fransa’nın işlediği ve halen özür
bekleyen savaş suçları ve insan hakları
ihlalleri.
“Yalanlar şiddetin bekleme
odalarıdır. Bu nedenle barışla
bağdaşmazlar. ‘Terörizm’
veya ‘iç savaş’ tehdidi insan
hakları ihlallerine bahane
yapılamaz. Şili’nin geleceği
için geçmişin onarılamayacak
yaralarına ilişkin bir af ve
barışma süreci gereklidir.
Burada hem devletin, hem
de devletin eylemlerine tepki
göstermeyen toplumun ortak
sorumluluğu söz konusudur.
Ben devlet başkanı olarak
tüm toplum adına sorumluluk
alarak özür diliyorum. Özür
toplumsal barış için şarttır.”
Şili Devlet Başkanı Patricio Aylwin’in
Pinochet döneminde (1973-1991)
yaşanan gözaltında kayıplar, işkence,
ABD başkanlarının İkinci Dünya Savaşı’nda
toplama kamplarında tutulan Japon
Amerikalılardan özürleri.
Patricio Aylwin, dönemin
Şili Devlet Başkanı, 2 Mart
1991
Sergide fotoğraflar, metinler ve kimi zaman
video kayıtlarıyla etkileyici bir şekilde
sunulan örnekler şöyle sıralanıyordu:
yargısız infazlar dahil tüm insan
hakları ihlalleri nedeniyle 4 Mart 1991
tarihinde Şili halkından özrü.
solda: AGOS Gazetesi,
25 Ekim 2013,
Emre Can Dağlıoğlu
23
22
sağda: Hürriyet Pazar,
20 Ekim 2013,
Gökçe Aytulu
İngiltere Başbakanı David Cameron’ın
30 Ocak 1972’de 14 silahsız göstericinin
öldürüldüğü “Kanlı Pazar”la ilişkili
olarak 15 Haziran 2010’de Britanya
Devleti adına dilediği özür.
Temmuz 1995’teki Srebrenitsa Katliamı
nedeniyle Sırbistan Parlamentosu’nun
31 Mart 2010 tarihinde Bosnalılardan
özrü.
Bulgaristan Parlamentosu’nun ülkedeki
Türk azınlığa kimlikleri nedeniyle
yoğun baskı ve asimilasyon
uygulamalarını içeren “Yeniden Doğuş
Süreci” politikaları (1984-1990)
nedeniyle 12 Ocak 2012 tarihinde
dilediği özür.
Avustralya Başbakanı Kevin Rudd’un yerli
halkın çocuklarına el konuluşunu ifade
eden “Çalınmış Kuşaklar” (1869-
1969) için Aborjinler ve Torres Boğazı
Adaları halkından dilediği özür.
Bu projeyi gerçekleştirme kararımızda bize
yol gösteren; bir toplumun geçmişte yapmış
olduğu hak ihlalleri ile yüzleşmesinin daha
açık bir toplum olma yolunda en önemli
adımlardan biri olduğu düşüncesiydi.
Dünyanın pek çok ülkesinde demokrasiye
geçiş yakın geçmişte yaşanan ağır insan
hakları ihlalleriyle yüzleşerek, hakikatleri
toplumsallaştırarak sağlanıyor. Çünkü
yaralı toplumlar açısından geçmişle
yüzleşmek sadece geçmiş için değil bugün
ve gelecek için de adaletin yeniden tesisini,
toplumların iyileşmesini ve yaşananların
bir daha asla yaşanmaması için gerekli
düzenlemeler yapılmasını zorunlu kılıyor.
Basında geniş yer alan, açık kaldığı
sürede İstanbul’da binlerce kişinin ziyaret
ettiği serginin küratörü Önder Özengi,
gerçekleştirilen çalışmanın hareket
noktasını şu sözlerle dile getiriyor:
“Devletlerin özür dilemesi, geçmişteki
suçların bir özürle geçiştirilmesi, bir dönemi
kapatıp yola devam edilmesi anlamına değil,
yaşananların bir daha asla yaşanmamasının
koşullarının sağlanması anlamına gelir. Bu
yönü ile geçmişle yüzleşme ve özür dileme,
nasıl bir toplumda yaşamak istediğimiz ve
nasıl ortak bir gelecek kurmak istediğimiz ile
de ilgilidir.”
Sergi 2014 yılında daha geniş bir izleyici
kitlesine ulaşmak için İzmir, Samsun,
Diyarbakır ve Ankara’ya taşınacak. Ayrıca
www.birdahaasla.org.tr adresinden de
dijital olarak izlenebilecek.
ANADOLU
VİCDANI
“Barış; kendi kafesimize çekilip kapandığımızda
değil, bizi buluşturan dillerde olacak. Ve o zaman, kırk yıl öncesinin
aksine, bir başkasının anadilini anlamaya başlayacağım hiç
konuşmadan. Kulaklarım da kalbim de aşina olacak ona. Herkes
ancak anadilinde kendini gerçekleştirdiğinde, medeniyetimizin
çokkültürlü, çokkimlikli niteliklerinde buluşacağız. Benden
ötekine görünmeyen bağlantılar, takılar, tamlamalar, kökler
taşıyan, bir bağlaç gibi ötekiyle beni birleştiren tüm anadillerde
birlikte çoğalacağız. İnanıyorum.” LEYLA İPEKÇI, Buluşmaların
Anadilinde
25
24
Birbirimizi
duyabilmek ve
empati yapabilmek
için,
Farklı
yaşantıları
vicdanımızın
süzgecinden
geçirmek için,
Kendi
muhasebemize
başlayabilmek için
üstte: Sabah Gazetesi, 8
Eylül 2011, Mahmut Övür
sağ üstte: Taraf
Gazetesi, 31 Ağustos
2011
Açık Toplum Vakfı olarak 2011’de
yayınladığımız, Kürt sorununa
ideolojilerden, kanaatlerden ve yerleşik
kalıplardan değil, insan hikayelerinden
yola çıkarak yaklaştığımız Anadolu
Vicdanı kitabımızı hazırlarken tek bir
amacımız vardı: Derin yaraların açıldığı
bir coğrafyada herkesin kendi acısını
yaşarken, birbirinin acısına bakabilmesinin
de mümkün olduğunu göstermek. Bunun
için kolektif belleğimizde yer etmiş ve derin
izler bırakmış bazı olay ve yaşanmışlıklara
yeniden baktık ve farklı görüşlere sahip
şair, yazar ve düşünce insanlarının anı ve
izlenimlerine başvurduk.
20 binden fazla çoğaltılan, Türkçe ve Kürtçe
olarak iki dilli yayınlanan derlememiz,
tek ve sabit bir açıdan bakıldığında
toplumsal gerçekliklerin tüm boyutlarıyla
kavranamayacağı inancıyla hazırlandı ve
sağ altta: Radikal
Gazetesi, 9 Nisan 2011
basında geniş yer buldu. Hekim ve insan
hakları aktivisti Necdet İpekyüz’ün Ateşin
Düştüğü Yer yazısı ile, Gazeteciler ve
Yazarlar Vakfı Genel Başkan Yardımcısı ve
gazeteci Cemal Uşşak’ın Dil Yaresi Derin
Olur yazıları, kitabın ruhunu dile getiriyor.
Karadeniz gezisinde kendisini misafir eden
aileden Kürt düşmanlığı beklerken kendi
Fotoğraf: Hakan Saltık
kişisel arşivi
sol ortada, fotoğraf:
Sabah Gazetesi arşivi
“Yaşadıklarını unutmasınlar
diye adı Hicret konulan
evin kızı büyürken ‘Mardin
çok uzak mı baba? Orada
köyümüz var mı? Gidecek
miyiz?’ diye sorduğunda, baba
kızını bir masal anlatır gibi
cevaplar: ‘Kızım, köyde cinler
var, köyde evler boş kalmış,
içinde cinler yaşıyor. Onun
için gidemeyiz’. Ama babanın
sorduğu soruyu cevaplamak
o kadar da kolay değildir:
‘Kızımı böyle inandırdım,
kendimi nasıl inandırayım? O
cinler benim içimde yaşıyor.
Kendi içimdeki cinleri nasıl
çıkarayım?’”
sol altta, fotoğraf: Attila
Durak
üstte, fotoğraf: Orhan
Miroğlu kişisel arşivi
Zorunlu göç üzerine İstanbul Bilgi
Üniversitesi’nden
Bahar Şahin Fırat
önyargısıyla yüzleştiğini anlatan İpekyüz ile
örneklerle anlattığı Kürtçe üzerindeki yasak
nedeniyle “Başkasını bilemem ama ben
kendi payıma tüm Kürt kardeşlerimizden
özür diliyorum. Sadece özür değil helallik de
diliyorum” diyen Uşşak vicdanın rengi, dili,
dini, mezhebi olmadığını hatırlatıyor bize.
Çünkü biliyoruz ki, yaşanılanlar ancak vicdan
süzgecinden geçirilerek anlamlandırılabilir
ve değişimin yolu açılabilir…
Hep 17 yaşında kalacak:
“Serap Eser lise son sınıf
öğrencisiydi. 8 Kasım 2009
akşamı belediye otobüsüne
binmiş dershaneden
Küçükçekmece Kanarya
Mahallesi’ndeki evine
dönüyordu. Serap tam
otobüsten inmek üzereydi ki
yüzleri maskeli altı kişinin
attığı molotof kokteyllerinin
yarattığı alevler içinde kaldı.
24 Aralık 2009’da Serap’ı
kaybettik. Ağabeyi Ümit Eser,
kardeşinin anısına açtığı
serapeser. blogspot.com adlı
blogda Serap’ın ölümünden
bir ay sonra ‘Türkiye bu
ayıbın üzerini kara toprakla
örttü. Kardeşimin tek
suçu okula gitmekti. Silahı
çantasındaki kitaplarıydı.
Kardeşim 17 yaşında öldü,
yıllar boyu hep 17 yaşında
kalacak’ diye yazıyordu.”
Otobüse atılan molotof
kokteyli üzerine - gazeteci,
yazar, araştırmacı
Ferda Balancar
27
26
sol üstte, fotoğraf: Attila
Durak
} TESEV
“Vakıf, Türkiye’nin önemli meseleleri hakkında araştırma yaparak, çözüm seçenekleri üreterek Türkiye’nin birikmiş
sorunlarının aşılmasında siyaset yapıcılara etki ederek önemli bir
işlev üstlenmeyi ve halkın bu konularda bilgi düzeyini yükseltmeyi
amaçlar. Vakfın esas amacı Türkiye’nin demokratikleşmesine katkıda bulunmaktır.” TESEV’in Vizyonundan
Açık Toplum olarak, önce irtibat bürosu,
daha sonra temsilcilik ve 2009 yılından bu
yana da Türkiyeli yerel bir vakıf kimliğimizle
TESEV’in açık toplum ideali ile paralellik
gösteren çalışmalarının ana destekçileri
arasında yer aldık. Demokratikleşme
Programı, Dış Politika Programı ve İyi
Yönetişim Programı olmak üzere üç alanda
çalışmalarını yürüten TESEV, Türkiye’nin
tabu sorunlarını konuşarak, farklı görüşlere
yer vererek, bilgilendirerek, farkındalık
yaratarak çözmeyi, değişimin temellerini
sivil toplum içinden atmayı hedefledi.
Faaliyet raporumuzun kapsadığı dönem
içinde TESEV, ülkenin yakıcı sorunlarını ele
alan 100’den fazla İngilizce ve Türkçe kitap
yayınladı, bu konularla ilgili sayısız etkinlik,
konferans, tanıtım toplantısı düzenledi.
2009-2013 yılları arasında kamuoyu ile
paylaşılan TESEV yayınları arasından
birkaç örnek seçildiğinde bile Vakfın yıllar
içinde Türkiye’yi ilgilendiren yaşamsal
sorunları geniş bir yelpazede ele aldığını
görmek mümkün.“EU-Turkey Relations:
Towards a Constructive Re-engagement?”
başlıklı yayında, Avrupa Birliği Türkiye
Delegasyonu’ndan Aycan Akdeniz, TürkiyeAB ilişkilerinin tıkanma noktasına geldiği
bir dönemin ardından son gelişmeler
ışığında yaşanan “temkinli iyimserlik”
ortamını değerlendiriyor.
29
28
Türkiye
Ekonomik
ve Sosyal
Etütler Vakfı
31
30
“Yargı Paketleri: Hak ve Özgürlükler
Açısından Bir Değerlendirme”, Naim
Karakaya ve Hande Özhabeş’in kaleminden,
2001 yılından itibaren yürürlüğe konulan
dört yargı paketini düşünce ve ifade
özgürlüğü, adil yargılanma hakkı, kişi
özgürlüğü ve güvenliği ve ceza infaz sistemi
açısından inceliyor, söz konusu paketleri
biraz daha anlaşılır kılmayı ve kamuoyunu
bilgilendirmeyi amaçlıyor.
Esra Elmas ve Dilek Kurban tarafından
hazırlanan “İletişimsel Demokrasi-
Demokratik İletişim: Türkiye’de
Medya: Mevzuat, Politikalar, Aktörler”
raporu, toplumsal, siyasi ve etik bir
demokratikleşme ödevi açısından Türk
medyasının kapsamlı
bir eleştirel analizini sunuyor.
“Başörtüsü Yasağı ve Ayrımcılık: Uzman
Meslek Sahibi Başörtülü Kadınlar”
raporunda Dilek Cindoğlu, yüksek
öğrenimli, uzman meslek sahibi başörtülü
kadınların iş hayatında başörtüsü
yasağından dolayı yaşadıkları sorunları,
karşılaştıkları ayrımcılıkları ve engelleri
sergiliyor.
TESEV yayınlarının yanı sıra yurtdışında
ve yurt içinde düzenlediği toplantı, panel
ve çalıştaylarla da çözüm arayışları ve görüş
alışverişlerini sürdürdü.
Ne yalnızca
ekonomik
eşitsizliğe,
Ne yalnızca
kimliklere
yönelik ayrımcılığa
odaklanmak,
İnsan
haklarının
bütünselliği
içinde ikisini
birden ele
almak için
SOSYAL
POLİTİKA
FORUMU:
TÜRKİYE’DE
EŞİTSİZLİKLER
ARAŞTIRMASI
Rapordan can yakan
Milliyet Gazetesi, 2 Mayıs
2012
bir gerçek:
“[Bu çalışma], eğer özgür ve eşit bireylerden oluşan,
eşit özgürlüklerin hayata geçtiği bir toplum amaçlanıyorsa,
bu amacın, ortak bir siyasi irade temelinde, sosyal içermeye
yönelik anayasal hakların hayata geçirildiği bir ortamda gerçekleşebileceğinin farkına varmamızı sağlıyor. Burada siyasetin
yeniden yapılanması çabaları içinde önemle dikkate alınması
gereken bir mesaj bulunduğunu zannediyorum.” Prof. Dr. AYŞE
BUĞRA, Araştırma Danışmanı
çocuk yoksulluğu oranı en yüksek olan
ülke. Türkiye’de zorunlu eğitim çağında
olan 6-14 yaş grubundaki çocukların 318 bini
çalışıyor. 6-17 yaş grubundaki çocukların yaklaşık
yüzde 6’sı iktisadi getirisi olan bir işte çalışıyor
ve bu çocukların yaklaşık yüzde 70’i okula devam
etmiyor. Diyarbakır, Batman, Adana, Adıyaman,
Şanlıurfa ve Gaziantep’te mevsimlik tarım işçisi
toplam 23 bin 683 çocuk bulunuyor. 19992005 yılları arasında, yani 6 yıl içerisinde,
yaklaşık 440 bin çocuk ilköğretim
Boğaziçi Üniversitesi Sosyal Politika Forumu
tarafından gerçekleştirilen “Türkiye’de
Eşitsizlikler: Bütünlüklü Bir Kavramsal
Çerçeve Arayışı” başlıklı çalışma, Prof. Dr.
Ayşe Buğra’nın danışmanlığında ve Yrd. Doç.
Dr. Ayşen Candaş’ın yönetimindeki bir ekip
tarafından yürütüldü.
Araştırma, siyasi ve sivil haklar ile sosyal
hakların birbirleri ile ilişki içerisinde
olduğu, dolayısıyla, bunların birinde
yapılacak iyileştirmelerin diğer alandaki
özgürlükleri de destekleyeceği perspektifini
hareket noktası olarak aldı ve bu iki alan
arasında insan haklarının bütünselliği
çerçevesinden kavramsal bir köprü
oluşturmaya katkıda bulunmayı hedefledi.
Bu amaçla, İstanbul’un tüm ilçelerinde
bulunan Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma
Vakıfları aracılığıyla ve belirli dezavantajlı
gruplara hizmet veren ya da bu gruplar
tarafından kurulan sivil toplum kuruluşları
aracılığıyla, farklı tür eşitsizlikleri
deneyimleyen şahıslarla açık uçlu,
derinlemesine ve yüz yüze görüşmeler yapıldı.
Araştırma sonucunda hazırlanan ve Haziran
2010’da Sosyal Politika Forumu’nun
düzenlediği uluslararası bir konferansla
sunulan rapor, Türkiye’de kalıcı eşitsizlikler
konusunda son derece çarpıcı sonuçları gün
yüzüne çıkardı.
33
32
Türkiye OECD ülkeleri arasında
diplomasına sahip olamadan
hayata atıldı.
Rapor, çoğu kez birbirine alternatif
olarak ele alınan Türkiye’deki sosyoekonomik eşitsizlikler ile ayrımcılığa dayalı
eşitsizlikleri bir arada değerlendiriliyor.
Gelir dağılımı, istihdam, sosyal güvenlik,
eğitim ve siyasi temsiliyet alanlarında
yaşanan sosyo-ekonomik ve ayrımcılığa
dayalı eşitsizliklerin nasıl birbirlerini
tetikleyerek içiçe geçtiğini ve birbirini
kalıcılaştırdığını gözler önüne seriyor.
Rapor, “Türkiye’nin siyasal ve toplumsal
yapısını anayasal çerçevede değerlendiren
bir bilimsel eser olması” nedeniyle 2010
yılında “Milliyet Örsan Öymen Yılın
İnceleme Ödülü”nü aldı.
“Sonuç olarak ortaya çıkan
fotoğraf şu: Türkiye’de bazı
grupların eşitsizliğin hem
sosyoekonomik hem de
ayrımcılık türlerinden payını
sonuna kadar aldıkları...
Üstelik aynı grupların
bir şekilde siyasi temsil
yolunun da açık olmaması
nedeniyle sorunlarını
siyasallaştırma imkanlarının
da kapalı olduğu... Bu
grupların böyle kısır bir
döngü içinde kaldıkları... Ve
giderek toplumun, siyasetin
merkezinden koptukları...
Fotoğraf budur.”
Ayşen Candaş, Araştırma
Yöneticisi – Milliyet, 18
Temmuz 2010
AKDENİZ
ÇOCUK SANAT
ATÖLYESİ VE
ETÜD EVİ
“Okula devamsızlık azaldı, çocukların okula gitme
istekleri arttı. Ekonomik olarak dezavantajlı ailelerden gelen Roman
çocukların beslenmelerinin yetersiz kalması odaklanmalarını güçleştiriyordu. Şimdi Valilikle görüşmeler sonucunda Etüd Merkezimize iki
öğün yemek geliyor. Etüde gelmek hem çocukların okulda başarılarını
artırdı,hem de sosyal aktivitelere, gezilere katılarak başka bir dünyayı
keşfettiler. Bu süreçte öğretmenlerin de yaklaşımı değişti. Kısacası
Etüd Merkezi herkese başka bir hayatın da mümkün olabileceğini
gösterdi.” HACER FOGGO, Proje Danışmanı
35
34
Roman çocukların
eğitim hakkına
erişimde eşit
fırsatlara sahip
olduğu,
Farklılıklara
saygılı bir eğitim
ortamında
Kendilerini
gerçekleştirebilmeleri için
Akdeniz Çocuk
Sanat Atölyesi ve Etüd
Evi’nde:
Dünya ve Türkiye genelinde en ağır
ayrımcılığa uğrayan gruplardan biri,
Romanlar. Bu gerçeğin yol açtığı en önemli
sorunların başında Roman toplumunda
eğitim düzeyinin düşüklüğü geliyor. Eğitim
alanında baş edilmesi gereken başlıca
sorunlar devamsızlık, okul terk oranlarının
yüksekliği ve aldıkları eğitimin kalitesinin
düşüklüğü. Bunun başlıca iki nedeni
ise ailelerin ekonomik olanaksızlığı ve
çocukların okulda karşılaştıkları ayrımcılık.
Akdeniz bölgesindeki Roman dernekleri bir
araya gelerek yaptıkları araştırma sonucunda
bu sorunların bölgelerinde de çok ağır bir
şekilde yaşandığını gördüler. Bölgede işgücü
piyasasında apaçık bir ayrımcılık egemenliğini
sürdürüyordu. Roman toplumunda işsizlik
oranı çok yüksekti. Roman çocuklar belirsiz
bir geleceğe doğuyor ve büyüyorlardı. Bu tablo
karşısında bir karar verdiler: Mersin’de bütün
bölgeye ve giderek ülkeye örnek oluşturacak
bir girişim başlatacaklardı. Ve Akdeniz Çocuk
Sanat Atölyesi ve Etüd Evi’ni açtılar!
• 7-13 yaş arası çocuklar okul
üstte: Mersin Roman
mahallesinden
altta: Akdeniz Çocuk
Sanat Atölyesi ve Etüd
Evi, müzik çalışmaları
dersleri ile ilgili hergün eğitmen
eşliğinde etüd çalışmasına devam ediyor.
• Kültürel aktivite olarak öğrenciler Ritm
Atölyesi’nde bir uzmandan ritm dersi
alıyor, bölgedeki okullar ve başka çeşitli
etkinliklerde gösteri düzenliyor.
• Çocuklar Akdeniz Bölgesi’nde
gezilere götürülüyor, çeşitli kültür
ve sanat etkinliklerine
katılıyor.
“Bizim evlerimiz tek odalıdır.
Hep bir odamız daha olsun,
orada ders çalışayım isterdim.
Şimdi artık istemiyorum.
Çünkü Etüd Evi’miz var.”
Akdeniz Çocuk Sanat
Atölyesi ve Etüd Evi’nin bir
öğrencisi
Kamu kuruluşlarıyla örnek
işbirliği:
• Federasyon, Halk Eğitim Merkezi ile
işbirliği içinde 19 kez okuma-yazma kursu ve
Roman kadınlara meslek edindirmek üzere dikiş-nakış,
36
Geleneksel Roman Festivali düzenliyor.
• Mersin Valiliği, İş-Kur ve Halk Eğitim Merkezi’nin desteği ile
Bambu Mobilya Atölyesi açarak, 19 gence sertifika verdi. Aynı
kurumlarla birlikte hasırcılık ve şemsiye imalat kursu açarak
Romanlara meslek edinme ve istihdam olanakları yarattı.
• Mersin Valiliği, Akdeniz İlçe Milli Eğitim Müdürlüğü ve
Halk Eğitim Merkezi işbirliği ile Roman çocuklara
yönelik nota, solfej kursu düzenliyor.
• 2011 yılında Milli Eğitim Bakanlığı’nın düzenlediği
Risk Altındaki Çocukların Kaliteli Eğitime
Erişimleri - Roman Çocuklar ve Eğitim
Çalıştayı’na katıldı.
Akdeniz Çocuk Sanat
Atölyesi ve Etüd Evi,
etüd saati
Akdeniz Roman Dernekleri Federasyonu,
farklı kimliğe sahip topluluk bireylerinin eşit
yurttaşlar olarak yaşayabilmeleri için çaba
harcayan girişimlere destek olmaya özel
bir önem veren Vakfımıza başvurduğunda
hepimiz bu girişimi heyecanla karşıladık.
Federasyon proje süresince mülki ve idari
birimler ile işbirliği içinde çalışarak hem
Etüd Merkezi’nin kalıcılığını sağladı hem de
sivil toplum kamu işbirliği konusunda iyi bir
örnek oluşturdu.
Nitekim Etüd Evi’nin başarısından
etkilenen Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı
“Etüd Evi” modelinin sürdürülebilirliğini
sağlamak için projeye destek verdi. Bu
destek sayesinde Etüd Evi beş katlı yeni bir
binaya taşındı.
Roman çocukların yaşadığı yaygın
ayrımcılığın tek bir girişimle ortadan
kaldırılması elbette olanaksız, ama Akdeniz
Roman Dernekleri Federasyonu’nun bu
öncü girişimi, onların eğitimde eşit haklara
erişimlerini sağlama, böylece yüksek okul
terk oranlarını düşürme yolunda örnek
oluşturacak önemli bir adım.
37
overlok kursları açtı.
• Her yıl Hıdrellez’de belediyelerin de katkısı ile
“Ben 16 yıldır cezaevindeyim. Dışarıdayken tıp fakültesinde okuyordum. Yarım kalan yüksek öğrenimimi cezaevinde de
olsam tamamlamak istedim. ÖSS’ye girdim. Anadolu Üniversitesi
Açıköğretim Fakültesi Bilgi Yönetimi bölümünü kazandım. Bu
bölü-mün eğitimi internet üzerinden veriliyor. Bu imkânın bana
sağlanması için Adalet Bakanlığı ve Cezaevi idaresine yaptığım
başvuru kabul edildi. Teknik anlamda herhangi bir sıkıntı kalmadı.
Ancak bundan daha büyük bir zorluk karşıma çıktı. Bölümün yıllık
harcı 1600 TL. Bu tutarı ödeyecek güçte değilim. Babam ben
cezaevindeyken vefat etti. Annem ise yaşlılık maaşı almaktadır...
Vakfımıza ulaşan mektuptan
Bu projeden bizler açısından çok anlamlı
sonuçlar çıktı. Projenin ilk iki yılında,
50’den falza tutuklu ve hükümlünün
eğitim hakkını kullanmalarına destek
sağladık. Sonrasında ise üniversite
sınavında başarılı olan tutuklu ve
hükümlüler için harç muafiyeti getirildi ve
proje sonuçları sürüdülebilirlik kazandı.
Umudumuz, bu projenin sivil toplumun
artan ve yaygınlaşan desteğiyle tutuklu
ve hükümlülerin toplumsal yaşama
CİSST, cezaevlerinde tutuklu ve
hükümlülerin Avrupa Birliği’nin belirlediği
kural ve standartlara uygun şekilde eğitim
çalışmalarına katılmasının, bu çalışmalarda
bireyin sosyal, ekonomik ve kültürel alt
yapısının göz önünde bulundurulmasının
önemine dikkat çekiyor. Bu alanda
Avrupa Birliği kural ve standartların
uygulanması için sivil toplumun bir baskı
unsuru oluşturmasına katkıda bulunacak
çalışmalar yapmak, derneğin öncelikli
hedeflerinden biri.
Avrupa
Birliği Bakanlar Komitesi
Avrupa Cezaevi Kuralları hakkında
(2006)2 nolu Tavsiye Kararı’ndan:
Madde 28-1: Her cezaevi, mahpusların
beklentilerini de dikkate alarak, bireysel eğitim
ihtiyaçlarını karşılamak için onlara mümkün olabildiğince
ayrıntılı ve anlaşılır eğitim programları sağlamaya çalışmalıdır.
Madde 28-2: Okuma-yazma bilmeyen veya dört işlem
Tutuklu ve Hükümlüler İçin Burs
Projesi
Mektuptaki bu satırlardı bizi harekete
geçiren. Cezaevlerinde başka gençlerin
de benzer zorluklar yaşadığını tahmin
etmek zor değildi. Türkiye’de ceza infaz
kurumlarındaki koşulları uluslararası
standartlara ulaştırmak için çalışmalar
yürüten Ceza İnfaz Sisteminde Sivil
Toplum Derneği (CİSST) ile iletişim
kurduk ve 2008 yılından itibaren derneğin
çalışmalarına destek sağladık.
Tutuklu ve Hükümlüler için Burs
Projesi, sınavda başarı göstererek
yüksek öğrenim hakkını kazanan, ancak
ekonomik olanaksızlıklar nedeniyle
kaydını yaptıramayanların bu haklarını
kaybetmemeleri için burs sağlanmasını
amaçlıyordu. Eğitimde fırsat eşitliğini
olanaklı kılacak koşulların yaratılması, buna
uygun politikaların üretilmesi ve ilgili tüm
paydaşların bu konuya duyarlılık kazanması
için çaba göstermek, Açık Toplum Vakfı
olarak bizlerin de en başından bu yana
yapamayan mahpuslar ile temel ya da mesleki eğitimden yoksun
bulunanlara öncelik verilmelidir.
Madde 28-3: Genç mahpusların ve özel ihtiyacı bulunanların
eğitimine özel dikkat gösterilmelidir.
Madde 28-7: Uygulanabildiği ölçüde mahpusların eğitimi; a.
Ülkenin eğitim ve mesleki eğitim sistemiyle bütünlük içerisinde
olmalıdır. Böylece mahpuslar tahliyelerinden sonra herhangi
bir zorlukla karşılaşmaksızın eğitim
ve mesleki eğitimlerine devam edebilirler.
b. Dışarıdaki eğitim kurumlarının ve sivil
toplum kuruluşlarının katılımlarıyla
güçlendirilmelidir.
“Lise terktim. Burada daha
iyi anladım eğitimsizliğin
bana yaptıklarını. Açık liseye
kaydoldum ve yarım kalan
eğitimimi tamamladım.
Sonra üniverite sınavına
girdim. Dört yıllık işletme
kazandım. Ailem de
üniversiteyi kazandığıma çok
sevindi. Yedi kardeşiz. Liseden
terk iki kardeşim bana ‘Biz
de karnemizi getireceğiz’
sana dediler. Şaşırdım.
Meğer açık liseye yazılmışlar,
çok sevindim. Üniversiteyi
bitirdikten sonra iki yıl staj
görüp mali müşavir olmak
istiyorum.”
22 yaşında, proje bursuyla
işletme okuyan H.G.
anlatıyor.
39
38
Eğitime eşit erişim
hakkı için,
Cezaevlerinin
kapısını eğitime
açmak için,
Olanaksızlıktan
okuyamayan
hükümlü ve
tutuklular için
CEZA İNFAZ
SİSTEMİNDE
SİVİL TOPLUM
DERNEĞİ
ÇALIŞMALARI
katılımlarını sağlama, sosyal adalet için
fırsat ve kaynak yaratma doğrultusunda yeni
girişimlere öncülük etmesidir.
öncelikli çalışma alanlarımızdan biriydi.
Bu bakımdan proje, Vakfımızın eğitim
alanındaki amacıyla tam bir örtüşme
içindeydi.
“Daha çok çalışanların
üzerindeki psikolojik etkileri
gözlemleyeceğim, öyle mi?”
“Cezaevleri sadece Adalet
Bakanlığı’nın değil, toplumun
da sorumluluğunda olmalı.
Çünkü suçlular, bu toplumun
içinden çıkıyor. Amacımız
hem fiziksel koşulları
uluslararası standartlara
uygun hale getirmek hem
de insan hakları ihlallerini
önlemek.”
Zafer Kıraç, Proje
Koordinatörü
2011 yılında CİSST’ın bir çalışmasına
daha destek verdik: Sivil Toplum ve
Cezaevleri. Proje kapsamında toplumun
farklı dezavantajlı grupları ile ilgili faaliyet
gösteren sivil toplum kuruluşlarının,
cezaevlerinde bulunan özel ihtiyaç sahibi
gruplarla bir araya gelmesi ve bu ihtiyaçları
sivil toplumun gündemine taşıması
hedefleniyordu. CİSST bu projesiyle, eğitim,
sanat, sağlık, insan hakları gibi alanlarda
faaliyet gösteren sivil toplum kuruluşlarıyla
geleceğe örnek olacak ortak bir çalışma
başlattı.
Projenin hareket noktası bir gözleme
dayanıyor: Türkiye’de cezaevleri her
türlü sivil denetimin dışında tutuluyor ve
toplumun cezaevlerine gösterdiği olumsuz
tepki ve önyargılar, sivil toplumun ve
kamu hizmetlerinin bu alana yeterli ilgi
göstermemesine neden oluyor.
Projenin katılımcıları arasında yer alan ve
özel ihtiyaçlara sahip olan gruplar ile çalışan
STK’lar 1.5 yıl boyunca İstanbul’daki 15 ceza
infaz kurumunu incelediler. Temsilciler,
koğuşları, atölyeleri ve ortak kullanım
alanlarını inceleyerek her cezaevi için birer
rapor hazırlayıp yetkililere sundular.
Üniversiteler de çalışmaya katkıda
bulundular. Doğuş Üniversitesi
mahkumlara mesleki destek verirken,
Galatasaray Üniversitesi cezaevi
öğretmenlerinin sıkıntılarına eğildi. Koç
Üniversitesi cezaevlerindeki atölyelerin
programlanmasını üstlendi, Bilgi
Üniversitesi de cezaevi müdürleri ve infaz
memurlarına insan hakları konusunda
eğitim verdi.
Türkiye’deki F Tipi Yüksek Güvenlikli
Cezaevlerinde İnsan Hakları
İhlallerinin Önlenmesi Projesi
Duysal Karakuş, psikolog,
projede görev alanlardan
CİSST’in “Türkiye’deki F Tipi Yüksek
Güvenlikli Cezaevlerinde İnsan Hakları
İhlallerinin Önlenmesi” projesi, F tipi
cezaevlerinde insan haklarına uygun
koşulların yaratılmasına katkıda bulunmayı,
bu amaçla sürdürülebilir bir model
oluşturmayı, cezaevinde bulunan kişilerin
tecrit koşullarını azaltmayı ve iyileştirici
düzenlemelerin yolunu açmayı hedefliyordu.
Proje kapsamında toplam 4.600 hükümlü
ve tutuklunun, 1.700 civarında çalışanın
bulunduğu Adana, Ankara, Bolu, Edirne,
İzmir, Kırıkkale, Kocaeli, Tekirdağ ve Van
olmak üzere 9 ildeki 13 F Tipi cezaevi
yer aldı. Cezaevlerine yapılan ziyaretler
sırasında yalnızca insan hakları alanında
çalışan sivil toplum kuruluşu temsilcileri,
meslek örgütleri temsilcileri değil, cezaevi
idarecileri, infaz koruma memurları,
eski hükümlüler ve Ceza ve Tevkif Evleri
Genel Müdürü gibi konunun tüm diğer
paydaşlarının da görüş ve önerilerine
başvuruldu.
41
40
“Sivil Toplum ve Cezaevleri” Projesi
“Peki” demiştim ama
kafamda kocaman bir soru
işlareti vardı. Hükümlü/
tutuklular varken neden
çalışlanlar? Sanırım bu
soru işaretinin arkasındaki
düşlünce F tipi cezaevinde
sorun yaşayacak kişilerin
sadece hükümlü/tutuklular
olabileceğine dair
önyargımdı.”
Proje çalışmaları bir sonuç
metniyle değerlendirildi ve tespit
Radikal Gazetesi, 6
Mart 2010, Umay Aktaş
Salman
edilen sorunlara çözümler önerildi.
Bunlardan birkaçı şöyle:
• Cezaevleri yöneticileri ve sivil toplum temsilcileri
yakın temas ve işbirliği içinde olmalıdır. Adalet Bakanlığı
insan hakları örgütlerini birer “hasım” gibi görmemelidir.
• F Tipi cezaevlerinde, çevre koşulları, travmalar gibi
nedenlerle sayıları gittikçe artan kanser ve diğer kronik
hastalıklara yakalanmış tutuklu ve hükümlüler için yataklı
bir tedavi kurumu kurulmalı, sağlık hizmetlerinin sürekliliği
sağlanmalıdır.
• Hükümlü ve tutuklularla iç içe görev yapan infaz
memurlarının maddi ve diğer çalışma koşulları
iyileştirilmelidir.
Proje sonunda Ankara’da tüm paydaşların
katılımıyla “F Tipi Yüksek Güvenlikli Ceza
İnfaz Kurumlarında Yaşam: HükümlüTutuklular ve Çalışanlar Açısından Sorunlar
ve Çözüm Önerileri Çalışma Toplantısı”
düzenlendi.
• Reaksiyoner ve punitive (cezalandırıcı) yaklaşım
gerginlikleri artırıyor. Disiplin cezaları son
başvurulacak yol olmalıdır.
Türkiye’nin
çoğunluğunu
oluşturdukları
halde seslerini
yeterince
duyuramayan
gençlerin
geçmişe dair algı
ve anlatılarını
görünür
kılmak için
TÜRKİYELİ
GENÇLER
ANLATIYOR
ve Sosyal Bilimler Fakültesi çatısı altında
Ardından saha çalışmaları başladı. Muğla
ve Diyarbakır’a ek olarak uluslararası bir
metropol olan Berlin’de, çoğunluğu yirmili
yaşlarda, farklı ekonomik ve toplumsal
sınıflardan ve farklı kimliklerden kadın
ve erkek olmak üzere 100 kişiyle, 200
görüşme yapıldı. Görüşmelerde gençler,
kendilerinin ve ailelerinin geçmişini
nasıl hatırladıklarını, yaşadıkları dönemi
nasıl algıladıklarını, yaşam deneyimlerini
ve toplumsal meselelere yaklaşımlarını
anlattılar.
örgütlenen proje ekibi ise, Batı’da Muğla’yı,
Bu kez tarihi gençler yazdı!
“Sözlü tarih, sıradan insanların geçmişe ve güncel
olaylara yönelik anlatılarının profesyonel bir biçimde araştırılıp
düzenlenerek farklı yollarla geniş bir kitleyle paylaşılmasını sağlar.
Umudumuz, bu projenin Türkiye’de geçmişle yüzleşme, demokratikleşme ve toplumsal uzlaşmaya katkıda bulunmasıdır.” Prof.
Dr. LEYLA NEYZİ, Sabancı Üniversitesi, Proje Yöneticisi
Türkiye toplumunun demokratikleşmesinin
bireyin özgürleşmesinden başladığına
duyduğumuz inançla destekçisi olduğumuz
proje, bireyin özgürleşebilmesi için
geçmişiyle yüzleşmesi ve geçmişe eleştirel
bir gözle bakabilmesi gerektiğini savundu.
2011 - 2013 dönemi boyunca 3 etapta
yürütülen projeyi Sabancı Üniversitesi’nden
Leyla Neyzi yönetti. Üniversitenin Sanat
43
42
Ortak
sorunlarımıza,
düşünerek,
araştırarak,
Bilgilenerek,
Farklı görüşleri
dinleyerek
çözümler
geliştirmek için
Doğu’da Diyarbakır’ı ziyaret etti. Burada
sözlü tarih eğitimi alma ve çalışmayı
yürütmeye istekli gönüllü gençler ile
buluşuldu. Gönüllüler İstanbul’da bir araya
gelerek Sabancı Üniversitesi’nde sözlü tarih
eğitimi aldılar.
Projenin Kürtçe ve İngilizce de izlenebilen
websitesi, 2012 yılı sonunda www.
gencleranlatiyor.com adresinde açıldı.
Projenin en çok ilgi gören ürünü ise sergi
oldu. 30 Kasım - 29 Aralık 2012 tarihleri
arasında Galata’daki Hamursuz Fırını’nda
ziyaretçilere açık olan “Tahayyül ve
Karşılaşmalar Arasında: Diyarbakırlı ve
Muğlalı Gençler Anlatıyor” başlıklı sergide
görüşme yapılan gençlerin kendilerinin
ve ailelerinin geçmiş anlatılarına,
kendilerini ve yaşadıkları dönemi anlama
ve anlamlandırma pratiklerine, göç ve
coğrafi hareketlere, yarattıkları ya da
maruz kaldıkları ekonomik etkinliklere,
karşılaşmalara ve deneyimlere yer verildi.
Proje kapsamında Leyla Neyzi ve Haydar
Darıcı’nın, Diyarbakırlı ve Muğlalı
gençler ile yaptıkları söyleşiler “Özgürüm
Ama Mecburiyet Var – Diyarbakırlı
ve Muğlalı Gençler anlatıyor” başlığı
altında kitaplaştırılarak İletişim Yayınları
tarafından yayınlandı.
Ayrıca projeyi anlatan “Karşılaş(ama)
malar” adlı film projenin web sitesinden
izlenebilir.
Türkiyeli Gençler
Anlatıyor projesinin
websitesinden
KONUŞULMAYAN
GERÇEK:
GÖZALTINDA
KAYIPLAR
VE ZORLA
KAYBETMELER
“Yargı organları zorla kaybetmelerin üzerine gitmiyor, üniversiteler ve sivil toplum örgütleri gibi bilgi üreten
kurumlar bu konuda bilinçli bir sessizlik içinde ve anaakım
medya esasen mağdurları kriminalize eden yayınlar yapıyor.”
Konuşulmayan Gerçek: Zorla Kaybetmeler başlıklı rapordan
Hakikat, Adalet ve Hafıza Çalışmaları
Derneği (Hafıza Merkezi), gözaltında
kayıplar bağlamında insan hakları ihlallerini
belgelemek, bu alanda çalışan insan hakları
örgütleri arasında veri paylaşımını teşvik
etmek ve adaletin işleyişine engel olan
yasaların analizi yoluyla cezasızlığın ortadan
kaldırılmasına katkıda bulunmak amacıyla
yola çıktı. Toplumsal barış için geçmişle
yüzleşmenin elzem olduğuna inanan Açık
Toplum Vakfı olarak kuruluşundan itibaren
destekçisi olduğumuz Hafıza Merkezi,
“Konuşulmayan Gerçek: Gözaltında
Kayıplar - Gözaltında Kayıpların
Dokümantasyonu, Yasal Takibi ve
Hafızasının Oluşturulması” çalışmasıyla
bu can yakıcı sorunu gündeme taşıdı.
Suçu işleyenler, bilgiyi paylaşmayanlar,
sessiz kalanlar…
Çalışmanın sonuçlarını içeren,
“Konuşulmayan Gerçek: Zorla
Kaybetmeler” ve “Zorla Kaybetmeler ve
Yargının Tutumu” başlıklı iki rapor 2013 yılı
içerisinde kamuoyu ile paylaşıldı. Raporda
gözaltında kayıpların sorumluları “ordu
fotoğraf: Hafıza Merkezi
websitesinden
mensupları, korucular, itirafçılar ve emniyet
mensupları” olarak belirleniyor. Ancak
“yargının olayların üzerine gitmeyerek;
üniversite, medya ve sivil toplum örgütleri
gibi bilgi üreten kurumların da sessiz
kalarak” sorumluluğu paylaştığı dile
getiriliyor. Rapordaki verilere göre 1980’den
itibaren 1353 kişi devletle bağlantılı güçler
tarafından kaybedildi. En çok kayıp
1994’te yaşandı ve en çok kayıp veren kent
Diyarbakır oldu.
Yargının Tutumu başlıklı raporun canalıcı
sonuçlarından biri de şöyle dile getirildi:
“Zorla kaybetmelere dair başlatılan
soruşturmaların yüzde 75’i sürüncemede
bırakıldı, açılan davaların ise ancak yüzde
1’i mahkûmiyetle sonuçlandı. Avrupa İnsan
Hakları Mahkemesi’ne yapılan başvuruların
ise yüzde 78’i Türkiye devletinin
mahkûmiyetiyle sonuçlandı.”
45
44
Geçmişteki
insan hakları
ihlallerinin
tanınmasına,
Toplumsal
hafızanın
korunmasına, barış
ve uzlaşmaya,
Hesap
verebilirliğin
sağlanmasına
katkıda bulunmak
için
Hakikat, Adalet ve Hafıza
Çalışmaları Derneği’nden gözaltında
kayıplara ilişkin öneriler:
• Birleşmiş Milletler’in “Herkesin Zorla
Kaybetmelere Karşı Korunması Hakkında
Uluslararası Sözleşme”si imzalanmalı ve
uygulanmalı.
• TBMM’de bağımsız bir hakikat komisyonu kurulmalı.
• Yargılamalar insanlığa karşı suç kapsamında
zaman aşımı işlemeden yürütülmeli.
• Hak ihlallerine ismi karışan devlet
memurlarının fiili cezasızlığı sona erdirilmeli.
• Soruşturmaların devlet sırrı engeline
takılması önlenmeli.
HRANT
DİNK VAKFI
ÇALIŞMALARI
“Bu hikâyeler ne kadar bireysel olursa olsun, ne kadar bir topluluğa aitmiş gibi görünürse görünsün aslında ‘öteki’ne
yönelik duyulmayı bekleyen hikâyeler. Duyulmadığı sürece asıl
amaçlarına ulaşamayacak. Zira konuşma edimini söz tek başına
tamamlamaz, söylenen duyulmadan hep eksik kalmaya mahkûmdur. Zira alımlayıcısı olmayan sözler bir süre ortalıkta gezinir ama
varlığını güçlü bir şekilde duyuramaz, toplumsal belleğe güçlü bir
şekilde dokunamaz.” Prof. Dr. ARUS YUMUL, Sosyolog
Türkiye’de Ermeniler: Sessiz
Mağdurlardan Aktif Vatandaşlara
Hrant Dink Vakfı’nın yürüttüğü, yoğun
emek, titiz bir araştırma ve yapıcı bir
paylaşımı içeren, “Türkiye’de Ermeniler:
Sessiz Mağdurlardan Aktif Vatandaşlara”
projesinin geri planında, 1974’ten
itibaren, azınlık vakıflarını “yabancı”
olarak niteleyen ve mal alım-satımına
olanak sağlamayan Yargıtay kararı yatıyor.
Bu kararla vakıfların 1936’dan sonra
edindikleri mülklerin ellerinden alınması
süreci başlıyor. Oysa, kiliselere, okullara,
mezarlıklara, yetimhanelere gelir sağlayan,
yani Türkiye’de Ermenilerin toplumsal
yaşamının sürdürülebilirliğinin güvencesi,
bu taşınmazlar.
Sorunun sadece ‘mal – mülk’ talebi değil,
kültürel varlığın sürdürülebilirliği sorunu
olduğunu savunan çalışmayı Türkiye’deki
demokratik hakların tesisine yapacağı
katkıyla olan inancımızla destekledik.
Proje çalışmalarında İstanbul’daki Ermeni
vakıflarının devlet uygulamaları nedeniyle
yaşadığı mülkiyet sorunlarını tüm
yönleri ile ele almak için Hrant Dink’in,
Agos’un, Avukat Diran Bakar’in ve Ermeni
vakıflarının arşivlerinden yararlanıldı.
47
46
Hrant Dink’in
hayallerini,
mücadelesini,
dilini ve yüreğini
yaşatmak,
Kültürel
çeşitliliğin
bir zenginlik,
farklılığın bir
hak olarak kabul
görmesi,
Milliyetçilikten
ve ırkçılıktan
arındırılmış tarih
çalışmaları için
Konuyu hukuksal ve tarihsel yanları ile ele
alan üç çalıştay düzenlendi ve kapsamlı bir
envanter çalışması yürütüldü. Çalışmanın
ürünü ise, konuyu derinlemesine inceleyen,
“2012 Beyannamesi - İstanbul Ermeni
Vakıflarının El Konan Mülkleri” kitabıydı.
“Bu kitapta anlatılan, taştan, betondan
yapıların, el konan binaların değil, etten
kemikten insanların hikâyesidir. Burada sözü
edilen kurumlar, genci ihtiyarı, kadını erkeği,
zengini fakiriyle, bu topraklarda yaşayan
insanların birlikte var ettikleri değerlerdi.
Haksızlığa konu olan mülkler, ibadethanelere,
okullara, yetimhanelere, huzurevlerine, yardım
kuruluşlarına, bütün bir topluma can veren
maddi kaynaklardı. Türkiye Ermenilerinin
toplumsal yaşantısı ve kültürü, bu ekonomik
zemin üzerinde yükseliyordu. Yok edilen bu
yaşantının ve kültürün izleri, ‘neden’ ve ‘nasıl’
sorularıyla birlikte bu kitapta kayda geçsin;
benzer adaletsizlikler yarınlara taşınmasın
diye...” Kitabın önsözünden
“El Koyma Hikâyeleri” bölümünde,
yaşanmış beş el koyma olayı derinlemesine
incelendi: Boğaziçi Köprüsü’nün yapım
aşamasında Kalfayan kurumlarının tümüyle
yok oluşu; kendi satın aldıkları mülkte
bir dönem kiracı olarak eğitime devam
solda: Habap Çeşmeleri
restore edilirken,
Hrant Dink Vakfı
websitesinden
üstte: Habap Çeşmeleri
restorasyonu sırasında,
Hrant Dink Vakfı
websitesinden
“Herkes ama herkes bu
çeşmenin suyundan içmeli.
Ben o süreçte hepimizin
iyileştiğini biliyorum. Köyde
yaşayanlar, dışarıdan
gelenler ve bizim için iyileşme
süreciydi. Ölmüşlerin ruhuna
bir tas su içen herkes oraya
gelebilir. Bu bir yüzleşme
süreci. Bu yüzleşmede
herkes aynı zamanda kendi
hatasıyla, bu suça katkısıyla
yüzleşecek.”
48
sağ üstte: Habap
Çeşmeleri restore
edilirken, Hrant Dink
Vakfı websitesinden
sağda: Habap
Çeşmeleri’nin açılışı,
Hrant Dink Vakfı
websitesinden
Fethiye Çetin, Proje
Sorumlusu
eden Bomonti Mıhitaryan İlkokulu’nun
hikâyesi; İstiklal Caddesi’ndeki bir binanın
geri alınma süreci; Kasımpaşa Surp Hagop
Kilisesi Vakfı ve Ortaköy’de kaderine terk
edilmiş tarihi Andonyan Manastırı.Proje
hakkında daha fazla bilgiye ve projenin
kitabına www.istanbulermenivakiflari.org
sitesinden ulaşılabilir.
Habap Çeşmeleri – “Torunlar
Konuşuyor” projesi
“Habap”, bugünkü adıyla Ekinözü, Avukat
Fethiye Çetin’in “Anneannem” kitabında
öyküsünü okuduğumuz anneannesi
Heranuş Gadaryan’ın yaşadığı, Elazığ ilinin,
Kovancılar ilçesine bağlı köyün adı. Fethiye
Çetin’in kitabı 2004’te yayınlandığında
öncelikle Türkiye’de, ama yurtdışında da
büyük bir ilgi, saklı kalmış bir geçmişe
yönelik derin bir duyarlılık yaratmıştı.
Köyde bulunan tarihi çeşmenin
restorasyonu vesilesiyle Türkiye’nin çeşitli
yerlerinden ve yurtdışından gençler köye
gelerek bir restorasyon çalışmasına katılmış
ve ortak çalışma fırsatı bulmuşlardır.
49
altta: Milliyet Gazetesi,
27 Kasım 2011, Hasan
Cemal
TOPLUM
GÖNÜLLÜLERİ
VAKFI: İNSAN
HAKLARI ÇATISI
PROGRAMI
Türkiye nüfusunun %18’ini, 15-24 yaşları arasındaki
gençler oluşturuyor. Bu yaklaşık 12,5 milyon kişi demek. Bu rakamlar, gelişen bir ülke için ne kadar büyük bir potansiyele sahip
olduğumuzun göstergesi. TOG, 2002 yılından beri bu büyük potansiyeli değerlendirmek, gençliğin sesini yükseltmek, gençlerin
güçlendirilmesini ve desteklenmesini sağlamak için Türkiye’nin
66 ilinde çalışıyor. Toplum Gönüllüleri Vakfı, “Gençlere Değer”
kitabından
51
50
Ülkenin dört bir
yanından gençleri
buluşturmak,
Eşitlikçi,
farklılıkara
saygılı bireyler
olmalarına katkıda
bulunmak,
İnsan hakları
kültürüyle
yaşamayı
deneyimlemelerini
sağlamak için
üstte: Radikal Gazetesi,
28 Ağustos 2013, Ayça
Örer
Gençlerin öncülüğünde toplumsal barış,
dayanışma ve değişimi gerçekleştirme
vizyonu ile yola çıkan Toplum Gönüllüleri
Vakfı (TOG), kurulduğu günden bu
yana gençlerin enerjisini sosyal faydaya
dönüştürmek için hak temelli konular ve
birçok farklı temada çalışma gerçekleştiriyor.
TOG, 71 farklı ildeki örgütlenmesi, 40 binin
üzerinde gönüllü ve 1000’e yakın proje
sayısı ile gençlik alanında çalışan en büyük
sivil toplum kuruluşu olarak öne çıkıyor.
Çalışmalarını akran eğitim metodu üzerine
kuran vakıf, gerçekleştirdiği yerel ve ulusal
projeler ile gençlerin birbirine ulaşmasını ve
birbirinden öğrenmesini destekliyor.
TOG, uzun yıllardır İnsan Hakları Çatısı
Programı başlığı altında yürüttüğü
“Demokrasi ve Haklarımız”, “Gençlik ve
Sosyal Haklar” ve “Yaşayan Kütüphane”
çalışmalarını, 2013 yılında Açık Toplum
Vakfı’nın da desteği ile hayata geçiriyor.
TOG, program kapsamında bir yıl boyunca
gerçekleştirilecek olan eğitmen eğitimleri,
dönemsel yaz projeleri, TOG Atak ve
Yaşayan Kütüphane gibi etkinliklerle
yüzlerce genci insan hakları konusunda
güçlendirmeyi, gençlerin kendi yerellerinde
gerçekleştirecekleri projeleri destekleyerek
önemli bir çarpan etki yaratmayı ve en
önemlisi gençleri kendi hayatları ve
solda: TOG Sulukule
Dönemsel Yaz Projesi
53
52
TOG Sulukule Dönemsel
Yaz Projesi
sağ sayfa: Yaşayan
Kütüphane, Rock’n Coke
Festivali 2013
çevrelerindeki sorunlarla ilgili insiyatif alma
yönünde teşvik etmeyi planlanıyor.
Proje kapsamında gerçekleştirilen faaliyetler
gençlerin toplumsal cinsiyet, çocuk hakları,
sosyal haklar ve ayrımcılık gibi Türkiye’nin
gündemini yakından ilgilendiren
konularda donanım kazanmasını sağlıyor.
Özellikle 2013 yılı içerisinde Hakkari’de
gerçekleştirilen dönemsel yaz projesi,
projenin toplumsal barışın inşasına
sunduğu katkılar konusunda bize
önemli bir fikir veriyor. Batı Anadolu, İç
Anadolu ve Karadeniz bölgesinden 40
TOG gönüllüsü gencin 15 gün boyunca
Hakkari’de konakladıkları ve şehir halkıyla
ev, işyeri ve kahvehane ziyaretleri ile iletişim
kurma imkanı buldukları projeden hem
ev sahipleri hem de hayatlarında ilk kez
Hakkari’ye giden gençler dönüşerek çıkıyor.
Trabzonlu Tayfun’un hikayesi bize projenin
dönüştürücü gücü ile ilgili önemli ipuçları
veriyor.
Vedalaşırken Trabzonlu Tayfun, ‘Bir günde
otuz yıl ileriye gittim sanki’ diyor. Hakkarili
yazar İhsan Colemergi gülüyor bu sözlere:
‘90 yıldır ant içiyoruz. Bunun karşısında
kayalar durmaz. He babam? Ne olmaz?
Durmaz… Yani ben diyorum ki, bir gülle
bahar gelmez, ama siz gülsünüz.’ Tayfun
hemen ekliyor: ‘Siz de bahçıvan.’”
Sulukule Roman
müziğinin
kaybolmaması,
Roman
gençlerin
müzikten de,
okuldan da
kopmaması,
Sulukule’de
yaşanan hak
ihlallerinin
unutulmaması için
SULUKULE
GENÇLİK
ORKESTRASI
55
54
“Özellikle Roman çocuklar için meslek edinebilecekleri, diploma sahibi olabilecekleri, müziğe olan sevgi ve ilgilerini
kaybetmeden kendilerini ifade edebilecekleri, geliştirebilecekleri,
onlara güvenli bir gelecek kazandıracak esnek eğitim modelleri ve kurumlarının yaratılması gerekiyor.” FUNDA ORAL, Proje
Koordinatörü
Sulukule Roman Kültürünü Geliştirme
ve Dayanışma Derneği 2006 yılından
bu yana kentsel yenileme projesinin
olumsuz etkilerine karşı Sulukulelilerin
haklarını korumak, Romanlara ilişkin
önyargılara karşı toplumda diyalog
kültürünü geliştirmek için çalışıyor. Dernek
araştırmalarından çıkan çarpıcı gerçekleri
kamuoyu ile paylaşıyor: Sulukule’deki yıkım
sonrası özellikle çocuklarda psikolojik
çöküntü meydana gelmişti. Gençlerin
%95’i ortaokuldan sonra eğitimine
devam etmemekte , %70’i zamanını çevre
kahvelerde geçirmekte, % 20’si ise yakın
çevrede geçici işlerde çalışarak ailesini
geçindirmekteydi. Bu gerçekleri değiştirmek
için dernek, Sulukule Platformu üyeleri ile
birlikte 7 yaş ve üstü, müziğe karşı yetenekli
ve ilgili çocuklar için Sulukule Çocuk Sanat
Atölyesi’ni kurdu.
Ayrımcılığın açık toplum idealinin
önündeki en önemli engellerden biri
olduğuna duyduğumuz inançla, Atölye’nin
çalışmalarını kalıcı kılmak amacıyla
Sulukule Gençlik Orkestrası’nın kuruluşuna
omuz verdik.
14 – 17 yaş arası 14 gençten oluşan Sulukule
Gençlik Orkestrası örgün eğitim dışında
kalmış genç müzisyenlere eğitim ve iş
olanağı yaratarak hem Roman müziğinin
korunmasını, hem de kentsel dönüşümün
yarattığı en büyük hak ihlallerinden
birine sahne olan Sulukule’nin adının
yaşatılmasını hedefliyor.
üstte: Sulukule Gençlik
Orkestrası konserinden
bir kare
altta: Sulukule yıkılırken
Orkestrada görev alan müzisyenlere, derslere
ve provalara devam etmeleri koşuluyla bir
miktar aylık ücret ödendiğinden, projenin
sağladığı en önemli katma değerlerden
birisi de, gençlere düğünlerde ve içkili
restoranlarda çalışmak dışında alternatif
kariyer fırsatını sunmak oldu.
Artık Sulukule Gençlik Orkestrası, gelişkin
nota bilgileri, birlikte uyum içinde müzik
yapma yetenekleri, konserler, radyo ve
televizyon programları ile ulaştığı olgunluk
düzeyini kanıtlıyor.
İSTANBULLU
RUMLARIN 1964
SÜRGÜNÜ:
20 KİLO
20 DOLAR
ARAŞTIRMASI
VE SERGİSİ
altta: 1964
Sürgünü’nden
bir kare
57
56
Yakın tarihin
çok az bilinen
bir sayfasına ışık
tutmak,
Sürgün hikayesini
yaşayanların
gözünden
anlatmak,
Yüzleşme
çabalarına bir
katkı sunmak için
üstte: 16 Mart
1964 Kararnamesi
ile sürgün edilen
Rumlar
“Babam salata yapmaya başlayacaktı, anneme
‘Bıçağı versene.’ diye seslendi. Bir süre yanıt alamayınca yine sordu. Annem ağlayarak mutfağa gelip ‘Bıçak Heybeliada’da kaldı.’
dedi.” Atina görüşmelerinden bir alıntı
Bağımsız Araştırma Bilgi ve İletişim
Derneği, yakın tarihin çok az bilinen fakat
İstanbullu Rumlar için sonun başlangıcına
işaret eden 1964 sürgününü “20 kilo
eşyanızı alıp ülkeyi 12 saat içinde terk
edin deseler ne yapardınız?” sorusu ile
kamuoyunun gündemine taşıyor.
16 Mart 1964 tarihi Türkiye’de gözardı
edilen, üzerinde konuşulmayan, çok az
araştırılan tarihin acılı sayfalarından biri ve
İstanbullu Rumların binlercesinin ülkeyi
terk etmesine neden olan sürgünün miladı.
Önce 1922 mübadelesi ile yüzlerce yıldır
yaşadıkları topraklarda azınlık durumuna
düşen, ardından da Varlık Vergisi ve 6-7
Eylül olayları ile hak ihlaline uğrayan ve
sürekli tehdit altında hissettirilen Rumlara
yönelik politikaların son halkasını oluşturan
1964 sürgün kararı, günümüzde Rumların
sayısının 2000’e düşmesine neden olan
sürecin başlangıcına işaret ediyor.
16 Mart 1964 tarihinde Meclis’te kabul
edilen ve Yunan pasaportlu Rumların sınır
dışı edilmesini mümkün kılan kararname
ile önce Yunan Pasaportlular ve aileleri,
ardından da İstanbul’da yalnızlaşan Rumlar
kenti terk etti. Yanlarına sadece 20 kiloluk
eşya ve 20 dolar değerinde para almalarına
izin verilen Rum sürgünlerin yaşadığı bu
trajedi, aynı zamanda projeye de ismini
veren önemli bir ayrıntı olarak tarihe geçti.
Yakın tarihin bu önemli fakat az
bilinen azınlık politikasını, sürgünün
50. yılında kamuoyunun gündemine
taşımayı hedefleyen Bağımsız Araştırma
Bilgi ve İletişim Derneği, vakfımızın
desteği ve İstanbullu Rumların Evrensel
Federasyonu ortaklığında İstanbul, Atina
ve Gökçeada’da saha araştırması yürüttü;
sürgünü yaşamış tanıklarla görüşmeler
gerçekleştirdi, politikanın yasal dayanakları
ve medya yansıması ile ilgili arşiv çalışması
gerçekleştirdi. Saha araştırmasının ve arşiv
çalışmalarının sonuçları Mart 2014’te Tütün
Deposu’nda açılacak bir sergi ile sunulacak.
Sergi ilerleyen tarihlerde Ankara ve Atina’ya
da taşınacak.
58
TÜRKİYE
ROMAN
HAKLARI
FORUMU
KURULDU
Türkiyeli
Romanların sosyal, ekonomik,
ve kültürel alanda karşılaştıkları
sorunlara çözüm üretebilecek bir
yapılanmaya gitmek üzere Kasım
2012’de İstanbul’da bir araya gelen
Roman federasyon ve dernekleri
Türkiye Roman Hakları Forumu’nu
kurduklarını duyurdular. Hükümet
dışı, siyasi partilerden bağımsız
olmayı ve Romanların, diğer
vatandaşlar ile eşit haklara sahip
olabilmesi için çalışmayı amaçlayan
Forum’a 70’i aşkın Roman derneği
ve altı Roman federasyonu katılma
kararı aldı. Forum, çalışma alanlarını
barınma , kentsel dönüşüm,
ayırımcılık, istihdam ve eğitim olarak
belirledi.
KUŞTEPE
ÇOCUK ETÜD
EVİ AÇILDI İstanbul
Roman Çiçekçiler Derneği, İstanbul
Kuştepe Mahallesi’nde Roman
çocukların okula devamsızlık
sorununa bir çözüm bulmak için
kolları sıvadı. Kuştepeli Roman
çocukların okul başarısı artırılmalı,
devamsızlık oranı düşürülmeli,
bir kreş kurulup okul öncesi
eğitim verilerek çocuklar okula
hazırlanmalıydı. Bu amaçla Açık
Toplum Vakfı ve Şişli Belediyesi’nin
desteğiyle Kuştepe’de Çocuk Etüd
Evi açıldı.
Sabancı Üniversitesi’nden
öğrencilerin ve gönüllü
öğretmenlerin matematik, Türkçe,
İngilizce gibi okul derslerine
yardımcı oldukları merkezde, aynı
zamanda ritm ve müzik dersleri de
veriliyor. Yetişkinler için de okuma
yazma kurslarının açıldığı merkez,
Türkiye’deki diğer Roman mahalleleri
için bir rol model olmak istiyor.
AFRO-TÜRK
KADINLARIN
SOSYODEMOGRAFİK
ÖZELLİKLERİNİ BELİRLEME ÇALIŞMASI
Anadolu’da yüzyıllardır yaşayan
Afro-Türkler hakkında yeterli veri ve
bilginin bulunmayışı bu grup üzerine
çalışma yapmanın önündeki en
büyük engel olmuştur. Bu bakımdan
Afrikalılar Kültür, Dayanışma ve
Yardımlaşma Derneği’nin çalışmaları
öncü niteliğinde. Dernek, 2011 yılında
Afro-Türk kadınların toplumsal
cinsiyet ve
renkleri
olmak üzere
iki katmanlı
sorunlarına
yönelik
farkındalık
ve bilinç
yaratmayı
ve güçlendirmeyi hedefleyen
programa hazırlık olarak bir
demografi çalışması başlattı.
Afro-Türk kadınların demografik
profilini çıkarma ve sorunlarını
kendi ağızlarından dinleyerek
programın içeriğini belirlemek
amacıyla İzmir ve bölgesinde AfroTürk Kadınların Sosyo-Demografik
Özellikleri Belirleme Çalışması’nı, Ege
Üniversitesi Sosyoloji Bölümü’nün de
desteği ile yürüttü.
28 ŞUBAT
ALEVİLER VE
SÜNNİLER
YÜZLEŞİYOR
PANEL VE
FORUMU Toplumsal
Olayları Araştırma ve Yüzleşme
Derneği’nin 27 Şubat 2011’de
düzenlediği “28 Şubat: Aleviler
ve Sünniler Yüzleşiyor” panel ve
forumu, 28 Şubat sürecinin bu
yönüyle ele alındığı ilk etkinlik
olması bakımından özel bir önem
taşıdı ve ilgi gördü. Etkinlikte Akın
Birdal, Ali Bayramoğlu, Mehmet
Bekaroğlu gibi önde gelen kamuoyu
oluşturucuların yanı sıra, Ali
Kenanoğlu, Cafer Solgun, Ercan
Geçmez gibi Alevi derneklerinin
temsilcileri ve Ali Bulaç, Berat
Özipek, Hilal Kaplan gibi Sünni
toplumun görüş ve önerilerini dile
getiren konuşmacılar yer aldı.
İSMAİL
BEŞİKÇİ VAKFI
DİYARBAKIR
SÖZLÜ TARİH
ÇALIŞMASI Bilimsel,
kültürel ve sosyal alanlarda
araştırmalar yapmak, yayınlamak
ve bu alanlardaki çalışmaları
desteklemek amacıyla kurulan İsmail
Beşikçi Vakfı’nın 1915 Diyarbakır:
Kürtler Sözlü Tarih Projesi’nin
destekçisi olduk.
Diyarbakır
özelinde, Kürtler
arasında, 1915
olaylarının
kuşaklar arası
nasıl aktarıldığını,
gündelik
ekonomik, kültürel ve sosyal
hayatlarını nasıl etkilediğini kişisel
hayat hikayeleri üzerinden araştıran
ve kamuoyu ile paylaşmayı ve
anlatmayı amaçlayan bu çalışma
kapsamında yapılan görüşmelerden
çıkan sonuçlar, üzerinden onlarca
yıl geçmesine rağmen 1915’e dair
hafızaların halen canlı olduğuna
ve toplumun geçmişi konuşmak
konusunda oldukça istekli olduğuna
işaret ediyor. Proje, hatırlama ve
yüzleşmenin barışın önkoşulu
olduğunu bize bir kez daha
hatırlatıyor.
RUH
SAĞLIĞINDA
İNSAN
HAKLARI
PROJESİ Ruh
Sağlığında İnsan Hakları Girişimi
(RUSİHAK), “Ruh Sağlığında
da İnsan Hakları” başlıklı hukuk
danışma hattı projesini Mart
2010’da düzenlenen
bir toplantı ile
kamuoyuna
duyurdu. RUSİHAK,
Açık Toplum Vakfı
olarak desteklemekte olduğumuz
bu proje ile, akıl ve ruh sağlığı
alanında sorun yaşayan bireylere
ve yakınlarına hukuki danışmanlık
hizmeti sunmayı, yasal ihtiyaçlarını
tespit etmeyi, eğitim, barınma,
istihdam, tedavi, rehabilitasyon,
vesayet, malullük maaşı gibi sorun
alanlarında emsal teşkil edecek
davalar açmayı ve yürütmeyi, bu
davaların görünürlüğünü sağlamayı
amaçlıyor. Proje çerçevesinde
eğitim almış danışmanlar ücretsiz
yasal danışmanlık hizmeti
veriyorlar. Hattın danışmanları
gelen talepleri projenin danışmanı
gönüllü avukatlara iletiyor; gerekli
araştırmalar yapıldıktan sonra
başvuru sahipleri bilgilendiriliyor.
TÜRKİYE’DE
ÖTEKİLEŞTİRME
SÜREÇLERİ
ARAŞTIRMASI
Boğaziçi Üniversitesi ve vakfımız
desteği ile Prof. Dr. Hakan Yılmaz’ın
liderliğinde yürütülen araştırma,
Türkiye’de farklı kimliklere yönelik
ötekileştirme “türleri” ve “tipleri”nin
saptanmasını amaçlıyordu.
Araştırma çerçevesinde 18 ilde,
1811 kişilik bir örneklemle yüz
yüze görüşmeler gerçekleştirildi.
2010 yılında sonuçları kamuoyu
ile paylaşılan rapor basında geniş
yer buldu ve çarpıcı sonuçlar ortaya
koydu: Toplumun %30-38’i grup
normlarına uyulmadığında olumsuz
tepki alınacağını düşünmekte.
Eşcinsellerin (%72), ateistlerin
(%59), ibadetinde eksiklik olanların
59
Açık Toplum Vakfı olarak 2009-2013 arasında desteklediğimiz projeler buraya kadar
aktardıklarımızla sınırlı değil. Açık toplum idealiyle bire bir örtüşen, geçmişle
yüzleşmeyi ve gözlerimizi kaçırmadan birbirimize bakmayı hedefleyen,
insan haklarını merkeze alan çok sayıda başka çalışmaya da katkıda bulunduk.
Aşağıda bunlardan örnekleri paylaşmaktan mutluluk duyuyoruz.
Yine Prof. Dr. Hakan Yılmaz
tarafından yürütülmekte olan ve
hem derinlemesine görüşmeler,
hem de saha araştırması yoluyla
gerek duygusal-sembolik unsurların
(kan bağı, dil bağı, din bağı, ortak
tarihsel hafıza, ortak sanatsal
ve kültürel zevkler, ortak siyasal
semboller), gerekse de kurumsalsiyasal unsurların (ortak mekanlarda
yaşamak; ortak bir devlete sahip
olmak; sivil toplumu ve kamu alanını
paylaşmak; ekonomik üretim ve
tüketimi paylaşmak) hangi kesimler
arasında birliktelik, bizdenlik,
hangileri arasında farklılık, ötekilik
algıları yarattığını keşfetmeyi
amaçlayan araştırma projesinin de
destekçisi olduk.
HATIRLAMAK
VE ANLATMAK
İÇİN ŞEHRE
BAK Anadolu Kültür’ün Açık
Toplum Vakfı desteğiyle yürüttüğü
“BAK” projesi, Türkiye’nin batısı
ve doğusundan 4 farklı şehirden
gençleri buluşturdu. Amaç,
eğitim programı ve ortak sanatsal
üretime dayanan bir kültürel
işbirliğini gerçekleştirmek ve farklı
kültürlerden gelen gençleri sanat
aracılığıyla biraraya getirmek.
Böylece toplumsal meseleleri ele
almak için farklı yollar ve yeni bir
tartışma zemini yaratmanın adımları
atıldı. BAK’ın ilk buluşması, Nisan
2013’te Diyarbakır ve Batman’da
gerçekleşti. Batman, Çanakkale,
Diyarbakır ve İzmir’de yaşayan,
video ve fotoğrafla ilgilenen 18-26
yaşları arasındaki 24 genç, 5 gün
boyunca şehir, hafıza, fotoğraf ve
video üzerine atölyeler ve etkinlikler
gerçekleştirdiler. Haziran 2013’te
İzmir-Çanakkale, Eylül 2013’te
ise yeniden Diyarbakır-Batman’da
buluşma ve atölye çalışmaları
düzenlendi. Proje sonucunda
üretilen fotoğraf ve video çalışmaları
2014 yılı boyunca İstanbul ve proje
şehirlerinde sergilenecek.
DİYALOG
ÇALIŞMALARI
TESEV Dış Politika Programı
tarafından Türkiye-Ermenistan
ilişkilerinin normalleşmesi
sürecine katkı sağlamak amacıyla
gerçekleştirilen projelerden biri olan
ve Türkiye-Ermenistan yakınlaşma
sürecine çok az dahil olduğu gibi,
Türkiye’de de
az tanınan
Ermeni
diasporası
ile iletişime geçmeyi hedefleyen
toplantı ve ziyaretler serisinin
destekçisi olduk. Türkiye’de oldukça
negatif algılanan Ermeni diasporası
ile kurulacak diyalogun, bu grubun
Türkiye’de daha iyi anlaşılmasına,
Türkiye’nin demokratikleşmesi ve
Türkiye-Ermenistan ilişkilerinin
normalleşmesi süreçlerine katkı
sağlayacağına inanıyoruz.
Aynı inançtan hareketle destekçisi
olduğumuz Küresel Siyasal
Eğilimler Merkezi tarafından
hazırlanan ve Prof. Dr. Mensur
Akgün
liderliğinde
yürütülen
bir diğer
çalışma da; ABD’deki yerleşik
Ermeni diasporasından ve Türkiye
sivil toplumundan uzmanların,
temsilcilerin ve siyasa yapıcıların
katılımıyla bir yuvarlak masa
toplantısı organize edilmesi ve bu
yolla Türkiye-Ermenistan ilişkilerini
yeniden düşünmek için alan
yaratılması oldu.
FOTOĞRAFLA
BAKMAK:
GENÇLERLE
FOTOĞRAF
ATÖLYELERİ
2011 yılında Anadolu Kültür’ün
yürüttüğü projede, Şırnak, Hakkâri,
Yüksekova, Mardin - Kızıltepe,
Batman, Cizre’de gençlerle fotoğraf
atölyeleri gerçekleştirildi. Amaç,
bu kentlerden 14-17 yaş arası
toplam 50 gencin temel belgesel
fotoğraf eğitimi almasını sağlayarak
yaratıcı yollarla kendilerini ifade
etme becerisinin kazandırılması
ve yapıcı sosyalleşme süreçlerine
katılmalarına olanak sağlanmasıydı.
Kurulan blog sitesi, beş kentte
açılan “hatırlama” temalı sergiler
ve yayınlanan kitap ile bölgedeki
sorunlar, travmalar ve genel olarak
hayatın yansımaları gençlerin
gözünden görünür kılındı. Gençlerin
ürünlerinin yayınlandığı blogda
ziyaretçilerle interaktif iletişim
olanağı sağlandı.
BOĞAZİÇİ
ÜNİVERSİTESİ:
MUHAFAZAKÂRLIK VE
ORTA SINIF
ARAŞTIRMALARI Boğaziçi
Üniversitesi Siyaset Bilimi Bölümü
Öğretim Üyesi Prof. Dr. Hakan
Yılmaz tarafından Açık Toplum olarak
bizim de desteğimiz ile yürütülen;
sonuçları 2006 yılında paylaşılan
“Türkiye’de Muhafazakarlık” ve
sonuçları 2007 yılında yayınlanan
“Türkiye’de Orta Sınıfı Tanımlamak:
Ekonomik Düzeyleri, Siyasal
Tutumları, Hayat Tarzları, DinselAhlaki Yönelimleri” konulu saha
araştırmalarının 2012 yılı içerisinde
soru formalarında küçük değişiklikler
yapılarak tekrar gerçekleştirilmesi için
yeniden destekçisi olduk. Ülkemizde
son on yılda gerçekleşen gelişmeler
dikkate alındığında, araştırmaların
karşılaştırmalı verileri, değişen
politik, kültürel ve sosyal ortam ile kamuoyu değer ve normlarının
değişip değişmediği ya da ne yönde
değiştiği konusunda ilginç sonuçlar
içeriyor.
KOÇ
ÜNİVERSİTESİ:
TÜRKİYE
SEÇİM
ÇALIŞMASI Koç
Üniversitesi’nden Ali Çarkoğlu’nun,
Vakfımız desteğiyle yürüttüğü
Türkiye Seçim Çalışması 2011
araştırmasında, tercihleri, siyasi
bilgi düzeyi ve medyanın seçmen
davranışlarına etkisi konusunda aynı
deneklerle iki aşamalı görüşmeler
gerçekleştirildi ve anketler yoluyla
seçim tercihleri konusunda veriler
toplandı. Ayrıca seçim kampanyası
sürecinde medyada yer alan
konular kayda alınarak kodlandı
ve anket çalışmasında bir araya
getirilen bireysel seçmen profilleri
ile eşleştirildi. Seçmen tercihleri
hakkında elde edilen bu veriler,
2011’in Haziran ayındaki genel
seçimlerinin ardından kurulan
yeni hükümete yönelik beklenti ve
taleplerin belirlenmesini sağladı.
SOSYAL
POLİTİKA
FORUMU:
OKULDA
BİR ÖĞÜN
SICAK YEMEK
ARAŞTIRMASI
“Devlet İlköğretim Okullarında
Ücretsiz Öğle Yemeği Sağlamak
Mümkün mü?” sorusuyla
araştırmalarına başlayan Boğaziçi
Üniversitesi Sosyal Politika
Forumu’ndan Yrd. Doç. Dr. Ayşen
Candaş
ve ekibi,
Vakfımızın
desteğiyle,
farklı
ülkelerde
uygulanan
okul
yemeği
61
60
(%28), Müslüman olmayanların
(%28) kimliklerini rahatça
açıklayamayacakları düşünülmekte.
Baskılara maruz kalanların %59’u
siniyor, %30’u ise dışlanmayı göze
alarak kimliğini açıklıyor.
TOHAV:
İŞKENCENİN
ÖNLENMESİNDE AKTİF
SİVİL TOPLUM
Toplum ve Hukuk Araştırmaları
Vakfı (TOHAV) tarafından yürütülen
projenin genel amacı işkenceyi
ve kötü
muameleyi
önlemek,
böylece
Türkiye’nin
demokratikleşmesine
katkıda
bulunmak
ve temel
özgürlükler ve insan hakları
standartlarını yükseltmek.
Vakfımızın desteklediği proje
çerçevesinde, işkenceyi önlemek için
sivil toplum örgütleri, bu alanda
çalışan avukat, doktor ve uzmanlar
arasında ulusal düzeyde işbirliğinin
gerekliliğinden hareketle ağ
çalışmaları yapıldı.
IMPR:
ORTADOĞU’
DA KÜRT
DİTAM: SAĞLIK GRUPLARIN
HİZMETLETÜRKİYE’DEKİ
RİNDE
KÜRT SORUNU
ANADİLİN
ALGISI ARAŞROLÜ Dicle Toplumsal
TIRMASI Uluslararası
Araştırmalar Merkezi’nin (DİTAM)
Diyarbakır’da doktor ve eczacılar
ile görüşerek hazırladığı araştırma
raporu
Kürtçe,
İngilizce
ve Türkçe
olmak üzere
üç ayrı dilde
yayınlandı.
Bu
araştırma
ile DİTAM,
sağlık hizmetlerinin verilmesinde
anadilin konuşulması ile ilgili
gerekli önlem ve kolaylıkların
sağlanmamış olmasının
hastaların teşhis ve tedavisinde,
dolayısıyla da sağlık haklarını
kullan-masında bir engel olup
olmadığını araştırmayı, araştırma
sonuçlarını kamuoyu ile paylaşarak
sağlık hizmetlerinin anadilde
kullanımı konusunu tartışmaya
açmayı hedefledi. Araştırmanın
sonuçlarına göre hekimlerin %70’i
görev yaptıkları yerdeki dilin
bilinmesinin sağlık hizmetlerine
erişimi ve etkinliği artırabileceğine
inanıyor. Araştırmanın sonuçlarına
websitemizden ulaşılabilir.
Ortadoğu Barış Araştırmaları
Merkezi, Vakfımızın desteğiyle Irak,
Suriye ve İran’da yaşayan Kürtlerin
Türkiye’deki Kürt sorununa bakış
açısını araştırdı. Bu konuda Türkiye
kamuoyunun bilgilenmesinin
ülkemizdeki barış sürecine olumlu
katkıda bulunacağı inancıyla üç
bölge ülkesinde saha çalışmaları
yürüttü. Araştırmanın bir parçası
olarak Ankara’da, Suriye, Irak
Kürdistan Bölgesel Yönetimi, İran ve
Türkiye’den katılımcıların yer aldığı
“Kürtler Barış, Demokrasi ve Çözüm
Modellerini Tartışıyor” konferansı
düzenlendi.
Saha araştırmasının
sonuçları
2014 yılı içerisinde üç farklı rapor
halinde kamuoyu ile hem İngilizce
hem de Türkçe olarak paylaşılacak.
BAŞKASININ
HAKKINDAN
BANA NE? Açık
Toplum Vakfı olarak, insanların ve
grupların çoğu kez yalnızca kendi
haklarını talep etmesi, “öteki”nin
hakkına duyarsız kalması, hatta
bazen muhalefet etmesini, daha
güzel bir dünya ve daha güzel bir
yaşamın önündeki engellerden birisi
olduğuna inanıyoruz. Bu kaygımızı
paylaşmak istedik ve mütevazı
bir kısa film çalışması yaptık.
Filmimizde, “Sizden farklı birinin
hakkını ne kadar savunursunuz?”
sorusunu toplumun değişik
kesimlerinden akademisyen, yazar
ve siyasetçilere sorduk ve verilen
yanıtları ‘Başkasının Hakkından
Bana Ne?’ isimli 12 dakikalık kısa
filmde topladık. Filmde, İhsan
Eliaçık, Tuğrul Türkeş, Zeynep
Altıok, Cemal Uşşak, Cafer Solgun,
Zafer Arapkirli, Hüseyin Ergun gibi
isimlerin yanı sıra, kamuoyunca
tanınmamış kişiler de ‘kendi
ötekileri’ adına konuştu ve son
derece ilginç, kimi zaman sevindirici,
kimi zaman düşündürücü yanıtlar
aldık.
YALNIZ VE
ENDİŞELİ
ÜLKE:
TÜRKİYE
Dr. Emre Erdoğan, Prof. Dr. Gencer
Özcan, Prof. Dr. Kenan Çayır ve
Prof. Dr. Orhan Tekelioğlu’nun
Açık Toplum Vakfı için yaptığı
araştırmanın ürünü olan ve
2013’ün Ekim ayında yayınlanan
rapor, “Türkiye’nin yalnızlığı”
tartışmasında ufuk açan veri ve
saptamalar içeriyor. Dr. Erdoğan,
Dünya Değerler Araştırması, Pew
Global Attitudes, GMF Transatlantic
Trends, WPON-PIPA, BBC
Globescan gibi uluslararası kamuoyu
araştırmalarını inceleyerek bunlardan
Türkiye’deki “yabancı endişesi”
üzerine çarpıcı sonuçlar çıkardı.
Prof. Dr Özcan Türk diplomasisinde
“yabancı düşmanlığı”nı irdelerken,
Prof. Dr. Çayır ders kitaplarındaki
“yabancı tehdit” konusunda bir
tarama yaptı. Prof. Dr. Tekelioğlu
ise, popüler kültürde “ötekiler”
sorunsalını tartışmaya açtı. Raporun
ortaya koyduğu çarpıcı sonuçlar
arasında Türkiye’nin 24 ülke
arasında yapılan araştırmadaki
“uluslararası hukuka güven”
anketinde sondan üçüncü olduğu
gerçeği de yer alıyor.
63
62
programlarını incelediler.
Okullarda öğrencilere ücretsiz
olarak sağlanacak bir öğün sıcak
yemeğin okul başarısına yapacağı
katkı yanında öğrencilerin ruhsal
ve fiziksel gelişimleri açısından
da son derece faydalı olduğunu
gözlemlediler. Rapor, milli gelir
büyüklüğünden bağımsız olarak
100’den fazla ülkede uygulanan
okul yemeği programının Şili
ve Brezilya örneklerinden yola
çıkarak, Türkiye için uygulanabilir
bir model öneriyor, eğer İstanbul
pilot il olarak seçilirse, programın
ilin hangi ilçelerinde, ne şekilde
uygulanabileceğini de ayrıntılarıyla
anlatıyor.
65
64
AVRUPA BİRLİĞİ
BAĞIMSIZ
TÜRKİYE
KOMİSYONU
“Bağımsız Türkiye Komisyonu, Türkiye’nin Avrupa ile
olan uyum sürecinin ve dönüşümünü tamamlamış bir Türkiye’nin
AB üyeliğinin hem ülke, hem de Avrupa Birliği için pek çok büyük
faydayı beraberinde getireceği kanısındadır.”
“Türkiye’nin son on yılda her alanda gerçekleştirdiği
çarpıcı ilerlemenin ülkenin AB adayı statüsüyle ve katılım süreciyle bağlantılı olduğu açıktır”.
“Türkiye, dönüşümünü devam ettirebilmek için
Avrupa yönelimini korumalıdır.
“Ancak, Türkiye’ye adil biçimde bir şans tanınması
AB’ nin inanılırlığı açısından önemlidir, kendi çıkarlarına uygundur ve bütün aday ülkelere borçlu olduğu adaletin de gereğidir.”
Avrupa’da Türkiye: Kısır Döngüyü Kırmak raporundan
Türkiye’de bağımsız bir vakıf olarak faaliyete
geçmemizin ardından ilk etkinliğimiz,
kuruluşunda aktif rol oynadığımız, on
yıldır Türkiye’nin AB’ye katılım sürecini
desteklemek amacıyla girişimlerde
bulunan Bağımsız Türkiye Komisyonu’nun
ülkemizi ziyaretine ev sahipliği yapmak
oldu. Komisyon’un, tıkanma endişelerinin
yaşandığı bir dönemde Türkiye’nin AB
üyeliği sürecinin önünü açmak açısından
2009 yılında gerçekleştirdiği en önemli
girişim, hazırladıkları ve 6 dilde yayınlanan
“Avrupa’da Türkiye: Kısır Döngüyü
Kırmak” başlıklı ikinci raporunun kamuoyu
ve karar vericilerle paylaşmalarıydı.
Raporun yayınlanmasının ardından
Türkiye’ye de gelerek, İstanbul ve Ankara’da
temaslarda bulunan komisyon, Sayın
Cumhurbaşkanı Abdullah Gül, Başbakan
Recep Tayyip Erdoğan, Dışişleri Bakanı
Ahmet Davutoğlu, o dönemki Devlet Bakanı
ve Başmüzakereci Egemen Bağış ile ana
muhalefet partisi konumundaki Cumhuriyet
Halk Partisi’nin o dönem Genel Başkanı
olan Deniz Baykal ile görüştü. Komisyon
ayrıca, sivil toplum kuruluşları, akademik
çevreler, iş dünyası ve medyadan temsilciler
ile de bir araya gelerek, İstanbul’da
düzenlenen basın toplantısında son Türkiye
raporlarını ve temaslarını değerlendirdi.
Avrupa Başkentlerinde Toplantılar
Avrupa hükümetlerini taahhütlerini yerine
getirmeye ve Türkiye’ye adil davranmaya,
Türkiye’yi ise dinamik ve geniş tabanlı bir
reform süreci başlatarak Avrupa’da bulunan
çok sayıdaki destekçisini teşvik etmeye
davet eden rapor, Eylül 2009’da öncelikle
Brüksel’de açıklandı. Kamuoyunda Akil
Adamlar olarak da tanınan Komisyon,
Brüksel’in ardından Stockholm, Paris,
Viyana, Roma, Lahey, Londra, Madrid,
Atina ve Varşova gibi Avrupa’nın başlıca
başkentlerinde kamuoyu ve karar
vericilere raporu bizzat sundu. Avrupa
temasları sürecinde rapor Avrupalı
cumhurbaşkanları, başbakanlar ve dışişleri
bakanları gibi üst düzey karar vericilere
sunulmakla kalmadı, tanıtım toplantıları
çerçevesinde politikacılar, AB temsilcileri,
akademisyenler, sivil toplum kuruluşu
temsilcileri ile medya mensuplarından
oluşan geniş bir çevreyle paylaşıldı. Rapor,
AB ile ABD basınında geniş yer buldu.
Türkiye’nin AB’ye katılım sürecini
hızlandırmak için Avrupa’da ve Türkiye’de
kuruluşundan bu yana yoğun çalışmalar
yürüten Komisyon 2004 yılında “Avrupa’da
Türkiye: Bir Sözden Fazlası mı?” başlıklı
ilk raporunu yayınlamıştı. Rapor bir
dizi araştırmanın, Türkiye’de yapılan
görüşmelerin sonucuydu ve Avrupa’nın
başlıca başkentlerine ziyaretler yapılarak
kamuoyuna ve yetkililere bizzat sunuldu.
Türkiye’nin Kopenhag Kriterlerini yerine
getirmesi üzerine katılım müzakerelerinin
gecikmeden başlaması gerektiği, raporun
ana mesajını oluşturuyordu.
Bağımsız Türkiye Komisyonu 2010 yılında da
yoğun çalışmalarını sürdürdü. Görüşmeler,
toplantılar gerçekleştirdi. 18 Eylül’de
düzenlenen basın toplantısında Komisyon
başkanı Martti Ahtisaari, “Yaptığımız
görüşmeler, önümüzdeki yıl yazmayı
düşündüğümüz Türkiye raporu için bizlere
çok önemli bilgiler sağlamıştır. Amacımız
Türkiye-AB ilişkilerinin önümüzdeki
dönemde daha sağlıklı bir sürece girmesine
katkıda bulunmaktır” dedi.
Bağımsız Türkiye
Komisyonu Çankaya
Köşkü’nde
67
66
Adil bir AB katılım
süreci için,
Demokratik, geniş
tabanlı bir reform
süreci için,
Türkiye
ve avrupa’nın
karşılıklı
yararına bir
entegrasyon için
69
68
Gezi Parkı Sürecine Dair
III. Rapor Hazırlıkları
Bağımsız Türkiye Komisyonu Hakkında
2013’ün ilkbahar aylarında Gezi Parkı
çevresinde gelişen olaylar ve çatışmalı
ortamın Türkiye’nin AB katılım süreci
üzerindeki olası etkilerine ilişkin olarak
Bağımsız Türkiye Komisyonu yapıcı bir
girişimde bulundu. Komisyon Avrupalı
liderlere bir mektup göndererek söz konusu
olayların Türkiye’nin Avrupa Birliği’ne
katılımı sürecini yavaşlatmaması, aksine
sürecin dinamikleştirilmesi gerektiğini
savundu. Mektupta, “Son haftalarda
Türkiye’de gerçekleşen olaylar ülkedeki
katılımcı demokrasi talebini güç koşullarda
dile getirmeye istekli sivil toplumun
gücünü ve canlılığını ortaya koymuştur. Biz,
Bağımsız Türkiye Komisyonu’nun üyeleri bu
dönemin Avrupa Birliği’nin, hem Avrupa hem
de Türk toplumunun çıkarları için Türkiye ile
ilişkilerini geliştirmeleri gerektiğine samimiyetle
inanıyoruz.”denildi.
2013 sonbaharında Komisyon üçüncü
rapor hazırlıkları için çalışmalarına hız
kazandırarak Sayın Cumhurbaşkanı
Abdullah Gül’ün de aralarında bulunduğu
önde gelen siyasetçi ve bürokratlar ile
Ankara ve İstanbul’da önemli temaslarda
bulundu. Komisyon ayrıca akademisyen ve
gazetecilerle görüşmeler yaptı ve Türkiye
AB ilişkilerinin daha sağlıklı bir sürece
girmesini amaçlayan üçüncü rapor için
Türkiye siyasetinin temel konuları ile ilgili
brifingler aldı. Nisan 2014’te çıkan
rapor, hem ekonomik hem de politik
anlamda zor zamanlar yaşayan Türkiye
ve Avrupa Birliği’nin birbirine her
zamankinden daha çok ihtiyaç duyduğunu
belirtmekte ve Türkiye – AB ilişkilerinin
bir an önce canlanması gerektiğinin altını
çizmekte.
• 2004 yılında Açık Toplum Enstitüsü ve
British Council girişimiyle kurudu.
• Amacı, Türkiye’nin Avrupa Birliği’ne
üyelik olanaklarını, bu yolda
yararlanılabilecek fırsatları ve üstesinden
gelinmesi gereken sorunları araştırmak,
bu konuda yürüyen tartışmaların ve
değerlendirmelerin adil ve rasyonel bir
zemine oturtulmasına katkıda bulunmak.
Komisyon üyeleri:
• Martti Ahtisaari (Başkan) -2008 Nobel
Barış Ödülü sahibi Finlandiya eski
Cumhurbaşkanı
• Kurt Biedenkopf (2011’e kadar)
-Almanya Saksonya Eyaleti eski
Başbakanı
• Emma Bonino -İtalya Dışişleri eski
Bakanı, İtalyan Senatosu eski Başkan
Yardımcısı, İtalya Avrupa eski Bakanı,
Avrupa Komisyonu eski Üyesi
• Hans van den Broek -Hollanda
Dışişleri eski Bakanı, Avrupa
Komisyonu eski Üyesi
• Bronislaw Geremek -Polonya Dışişleri
eski Bakanı, Avrupa Parlamentosu eski
Üyesi, vefat etti
• Anthony Giddens (2011’e kadar)
-London School of Economics eski
Dekanı
• Wolfgang Ischinger -Almanya Dışişleri
eski Bakan Yardımcısı
• David Miliband -İngiltere Dışişleri eski
Bakanı
• Marcelino Oreja Aguirre -İspanya
Dışişleri eski Bakanı, Avrupa Konseyi
eski Genel Sekretei, Avrupa Birliği
Komisyonu eski Üyesi
• Michel Rocard -Fransa Eski Başbakanı
• Albert Rohan (Raportör) -Avusturya
Dışişleri Bakanlığı eski Müsteşarı
“100 KONUDA
AB’NİN
GÜNLÜK
HAYATIMIZA
ETKİLERİ”
YAYINI Açık Toplum Vakfı
70
olarak, kurulduğumuz günden bu
yana Türkiye’nin Avrupa Birliği’ne
tam üyelik sürecinin takipçisi ve
destekçisi olduk. Türkiye’nin AB
üyeliğinin ve AB müktesebatına
uyumunun günlük hayatımıza
getireceği önemli etkileri gözler
önüne seren “100 Konuda AB’nin
Günlük Hayatımıza Etkileri” başlıklı
çalışma, AB’ye uyum yönünde
Türkiye’nin kabul ettiği veya edeceği
çeşitli düzenlemelerin, toplumun
farklı kesimleri üzerinde yarattığı ya
da yaratacağı etkileri ortaya koyarak,
konuya ilişkin farkındalık düzeyinin
artmasına katkıda bulunmak
amacıyla hazırlandı. Konuya Türkiye
kamuoyunda gösterilen yoğun ilgiyi
göz önüne alarak yenilenen “100
Konuda AB’nin Günlük Hayatımıza
Etkileri” yayını, 2010 yılında Avrupa
Birliği Genel Sekreterliği (ABGS)
ile işbirliği içinde 10 bin adet;
sonrasında AB Bakanlığı ile işbirliği
içinde 200 binden fazla çoğaltıldı
ve yurdun her köşesine dağıtıldı. AB
Bakanlığı uzman birimleri tarafından
güncellenmekte olan çalışma 2014
yılında yeniden basılarak kamuoyu
ile paylaşılacak.
“TÜRKİYE’NİN
AB ÜYELİĞİNDE FIRSAT
MALİYETİ”
KİTAP DİZİSİ Açık
Toplum Vakfı olarak Türkiye’nin
Avrupa Birliği’ne yaklaştıkça daha
açık bir toplum olduğu, aynı zamanda
Türkiye’nin üyeliğinin de AB’nin açık
toplum değerlerini güçlendireceği
argümanından hareketle 2009, 2010
ve 2011 yıllarında İngilizce ve Türkçe
olarak yayınlanan üç kitaplık bir dizi
hazırladık. Kitaplarda, Türkiye –AB
ilişkilerinin derinleşmesinin ve
nihayetinde Türkiye’nin üyeliğinin
ilgili bütün taraflar için yararlarının
altını çizmek amacıyla analitik
değerlendirmelerine ve entelektüel
cesaretlerine inandığımız kişilerin
Türkiye’nin Avrupa Birliği’ne üye
olmamasının fırsat maliyetleri
konusundaki görüşlerini bir araya
getirdik. Çalışmalarını, Avrupa Birliği
Türkiye eski Büyükelçisi Michael Lake
ile birlikte yürüttüğümüz dizinin
2009’da yayınladığımız “Türkiye’nin
AB Üyeliğinde Fırsat Maliyeti – Dört
Görüş” başlığını taşıyan ilk kitabında,
İsveç Dışişleri Bakanı Carl Bildt;
Deutsche Bank’ın Baş Ekonomisti
Norbert Walter, Yunan PASOK
Partisi’nin Uluslararası İlişkiler
Sorumlusu Paulina Lampsa ve Boğaziçi
Üniversitesi’nden Prof. Dr. Hakan
Yılmaz’ın görüşleri yer alıyordu. 2010’da
yayımlanan “Türkiye’nin AB Üyeliğinde
Fırsat Maliyetleri -İki Görüş”
kitabımızda ise, ABD’de Demokrat Parti
Ulusal Komitesi Onursal Başkanı ve
Demokratların önde gelen isimlerinden
Howard Dean ile London School of
Economics and Political Science Avrupa
Enstitüsü bünyesindeki Çağdaş Türkiye
Çalışmaları Kürsüsü o zamanki Başkanı
Şevket Pamuk’un görüşlerine yer verdik.
2011’de yayınladığımız “Türkiye’nin
AB Üyeliği’nin Fırsat Maliyeti III: Beş
Görüş” kitabımız da, Macaristan
eski Dışişleri Bakanı ve Avrupa
Komisyonu eski üyesi Prof. Peter Balazs,
Varşova’da bulunan Unia&Polska
Vakfı Başkanı eski gazeteci Krzysztof
Bobinski, Sabancı Üniversitesi’nden
aynı zamanda Avrupa Konseyi Seçkin
Şahsiyetler Grubu’nun bir üyesi
olan Prof. Ayşe Kadıoğlu, Helen
Araştırmaları Merkezi’nden Philppos
Savvides ve Azerbaycan’dan Shahin
Abbasov ve Farid Gahramanov’un
görüşlerini bir araya getirdi.
MÜSLÜMAN
COĞRAFYALAR TÜRKİYE’
NİN AB
ÜYELİĞİNE
NASIL
BAKIYOR?
Türkiye’nin Avrupa Birliği üyeliğinin,
felsefi olarak Türkiye ile AB
arasında yürütülen müzakerelerin
ötesinde bir anlama sahip olduğuna
KIBRIS
SORUNU
ÜZERİNE
TOPLANTI
DİZİSİ Heybeliada
inanıyoruz. Birlik ile Türkiye
arasındaki ilişkiler, AB üyesi ülkelerin
yanı sıra, Müslüman coğrafyalarda
da yakından takip edilmekte. Zaman
zaman Avrupalı politikacıların
da dillendirdikleri “Türkiye’nin
Müslüman bir ülke olduğu için
Avrupa Birliği’ne üye olamayacağı”
yönündeki söylemler Müslüman
dünyada büyük yankı bulmakta.
Açık Toplum Vakfı olarak 2009’da
yayınladığımız “Türkiye-AB
İlişkisinin Müslüman Dünyadaki
Yansımaları” başlıklı kitabımızda
konuya ilişkin iki makaleyi bir araya
getirdik. El Cezire Televizyonu’nun
Türkiye Temsilcisi Yusuf El Şerif
ve Kocaeli Üniversitesi Öğretim
Üyesi Samir Salha, AB – Türkiye
ilişkilerinin Arap medyasında nasıl
ele alındığını aktardı; Pakistan’daki
Lahor Üniversitesi’nden Resul
Bakhsh Rais ise Güney Asya’daki
tartışmaları değerlendirdi. Her iki
makale de Müslüman dünyanın,
Avrupa modernitesinin büyük,
açık, kapsayıcı, bütünleştirici ve
liyakata dayanan bir proje mi; dar
kafalı, kapalı, dışlayıcı, ayrıştırıcı
ve keyfi bir proje mi olduğuna
karar vermesinde, Türkiye’nin AB
deneyiminin belirleyici olacağı
noktasında birleşiyor.
Toplantıları, Türkiye’nin Avrupa Birliği
üyeliği sürecindeki temel konulardan
biri olan Kıbrıs sorununu çözüme
ulaştırmada resmi görüşmelerin
yeterli olmadığı ve iki toplum
arasında uzlaşma sağlamak için başka
diyalog kanallarının oluşturulması
gerektiği fikriyle yola çıkan Küresel
Siyasal Eğilimler Merkezi (GpoT)
tarafından 2008 yılından bu yana
düzenleniyor. 2010 yılından itibaren
bizim de desteğimizle gerçekleştirilen
toplantılar, sorunun çözümüne
yönelik Kıbrıs’ın her iki tarafından,
Türkiye’den ve Yunanistan’dan
konuyla ilgili uzmanlar, kanaat
önderleri, medya mensupları,
akademisyenler ve işadamları dâhil
olmak üzere sivil toplumun tüm
kesimlerinden temsilcileri bir araya
getiriyor. 2010 yılında Güney ve Kuzey
Kıbrıs’tan gelen temsilcilerin yanı
sıra Başbakan Recep Tayyip Erdoğan
ve AB’den Sorumlu o zamanki Devlet
Bakanı ve Başmüzakereci Egemen
Bağış’ın katılımıyla gerçekleşti.
2013 yılında düzenlenen Heybeliada
toplantı serisinin 12’incisinde ise,
Kıbrıs sorununda gelinen son
durumun, ekonomik krizin ve
hidrokarbon rezervlerinin etkisini
tartışan katılımcılar benzer diyalog
platformlarına duyulan ihtiyacı
belirttiler.
71
Avrupa Birliği alanında desteklediğimiz diğer çalışmalar
73
72
EĞİTİM
Eğitimde,
meslek edinmede,
hayatın her
alanında eşit
haklar için
ROMAN
ÇOCUKLARA
EĞİTİM DESTEĞİ
“İşgücü piyasasına, eğitim sistemine, sağlık sistemine
ve konut piyasasına erişimde ayrımcılık hâlâ devam ediyor.
Toplumun diğer kesimlerine göre yüksek yoksukluk ve işsizlik
oranları, düşük okula devam ve okulu bitirme oranları, sınırlı
mesleki beceriler, kötü barınma koşulları, dolayısıyla kötü sağlık
koşulları, düşük ortalama ömür beklentisine yol açıyor.” Avrupa
Roman Hakları Merkezi’nin Türkiye Raporu’ndan
üstte: Bursiyerlerin Aile
ve Sosyal Politikalar
Bakanlığı’nı Ziyareti
75
74
solda: Sulukule yıkılıken,
fotoğraf: Nejla Osseiran
Öğrencilerin ortak
söylemi:
“Roman çocuk okumaz
algısını değiştirmek
istiyorum!”
Farklı olanların dışlanmadığı, eşit yurttaşlar
olarak eşit fırsat tanındığı, herkesin
yeteneklerini geliştirme ve toplumsal
üretime katılma hakkının dokunulmaz
olduğu bir toplum idealine duyduğumuz
inançla Açık Toplum Vakfı olarak, Anadolu
Kültür ile işbirliği içerisinde sosyal ve
ekonomik olarak dezavantajlı Roman
gençlere eğitim desteği sağlamaktayız.
Toplumsal ayrımcılıktan en fazla etkilenen
grupların başında Romanlar geliyor. Tüm
yaşam boyunca devam eden ayrımcılık ve
onun türevi olan ağır yoksulluk nedeniyle
Roman çocukların ilköğretime devam düzeyi
çok düşük.
Başlangıçtan bu yana 100’e yakın öğrenci
bu programdan yararlanarak üniversiteye
girme başarısı gösterdi. 2013 yılında ise
bu öğrenciler arasından 25 kişi Aile ve
Sosyal Politikalar Bakanlığı’nı ziyaret etti
ve programın başarı oranını öne çıkararak
böyle bir programın ülke geneline yayılması
durumunda Roman öğrencilerin üniversiteye
giriş oranlarında artış sağlanabileceğine
inandıklarını aktardılar.
Programın başarılı sonuçları ve örnek bir
uygulama haline gelme potansiyeli Anadolu
Kültür ile gerçekleştirdiğimiz bu ortaklığa
devam etmemizde etkili oldu.
Selçuk Üniversitesi’nde Almanca
öğretmenliği okuyan 21 yaşındaki B.K.
ailesinin tek üniversite okuyan ferdi. İlk
yıl üniversiteyi kazanamayan ikinci yıl
da burs desteğiyle dershaneye giden B.K.
şöyle konuşuyor: “Burs olmasa aileme yük
olmak istemez, dershaneye gitmezdim. Sekiz
kişilik bir aileyiz ama gelir tek. Romanların
düşük görülmesi çok kırıcı, eğitimlerine
destek verilmesine sevindim. Her ortamda
kimliğimi açıklıyorum. Çünkü yanımda
Romanlar hakkında kötü şeyler konuşulmasını
istemiyorum. Ancak Roman olduğunu
saklayanlara da kızmıyorum. Çünkü eziyorlar..
… Roman çocukları okumaz diye düşünce var.
Bunu silmeye çalışmak istiyorum.”
76
EĞİTİM
ORTAMLARINDA
AYRIMCILIĞI
ÖNLEME
ÇALIŞMALARI
“Ayrımcılık sorunu eğitim
ortamlarında nasıl ele alınabilir?”
sorusuna eğilen Eğitimcilere
Yönelik Örnek Ders Uygulamaları ve
Kaynak Destek Projesi, vakfımızın
desteğiyle İstanbul Bilgi Üniversitesi
Sosyoloji ve Eğitim Çalışmaları
Birimi tarafından gerçekleştirildi.
Projede ayrımcılık eğitsel ve
sosyolojik açılardan ele alındı.
Proje süresince atölye çalışmaları
ve eğitici seminerlere katılan
öğretmenler ayrımcılık sorununa
yönelik ders materyalleri üretme
konusunda bilgilendirildiler ve ders
planları hazırladılar. Belirlenen
alt başlıklarda 20 metin konunun
uzmanları
tarafından
yeniden
yazıldı ve
öğretmenler
tarafından
gözden
geçirildi.
Ayrıca
hazırlanan
ders modülleri ile pilot uygulamalar
gerçekleştirildi ve uygulamalar
videoya çekildi. Çalışma sonucunda
derlenen kitap “Ayrımcılık – Çok
Boyutlu Yaklaşımlar” başlığıyla 2012
yılında yayınlandı ve sonuçları geniş
katılımlı bir sempozyumda tartışıldı.
Bu çalışmanın sonuçlarının
uygulanabilmesi ve toplumsal
sorunların eğitim ortamına
taşınması için öğretmenlerle
birlikte çalışmak ve üretmek
amacıyla “Öğretmenin Atölyesi:
Toplumsal Sorunları Eğitim
Ortamında Tartışmak” Sertifika
Programını destekledik.
Projenin kitabına Açık Toplum
Vakfı web sitesinde desteklediğimiz
yayınlar kısmından ulaşılabilir.
ENGELLERLE
MÜCADELE
ÇALIŞMALARI
Özürlüler Vakfı’nın “İlköğretim
Öğrencilerini Bilgilendirme
Toplantıları” Programı
Özürlüler Vakfı, Açık Toplum
Vakfı’nın da desteği ile ilköğretim
çağındaki çocukların hızlı ve
kolay öğrenme kapasitesinden
yola çıkarak 7-12 yaş grubu
çocuklar için “özürlülük”, farklı
“özür gruplarından” kişilerin
yaşam biçimleri ve ihtiyaçları
gibi konular ile ilgili eğitim
modülleri hazırladı. Toplam 4.000
ilköğretim öğrencisinin yararlandığı
toplantılarda uzmanlar (psikolog,
özel eğitimci, çocuk gelişimi
uzmanları) “özürlülük” konusunun
çeşitli yanlarıyla ilgili bilgiler
verdiler. Mayıs 2011 – Haziran
2012 dönemini kapsayan proje
çerçevesindeki eğitimler sırasında
canlandırmalar yapılarak, oyunlar
oynanarak çocuklarda farklı olana
karşı tutum değişikliği yaratmaya
odaklanıldı. Ayrıca Vakıf tarafından
uzmanlara danışılarak hazırlanmış
interaktif çocuk kitaplarından
oluşan birer set de ücretsiz olarak
dağıtıldı.
Engelli Ayrımcılığını Önleme
ve Mücadele Platformu
Çalışmaları
Ülkemizde son yıllarda engellilere
yönelik ayrımcılığı önlemeye
yönelik politikalardaki birçok
olumlu gelişmeye, kamusal
alanda farkındalık seviyesindeki
artışa karşın engelli bireylere
yönelik ayrımcılığın sürmesinin
engelli bireylerin sosyal yaşama
katılımındaki en büyük engellerden
biri olarak gören Engelli
Ayrımcılığını Önleme ve Mücadele
Platformu’nun 2011 yılından beri
devam eden aktivitelerinin 2013
ve 2014 yıllarında da sürmesi için
destekçileri olduk.
Engellilik ve/veya ayrımcılık
konularında faaliyet gösteren
(Türkiye’nin çeşitli bölgelerinden)
asgari 20 STK’nın ayrımcılıkla
mücadele ve önleme konusunda
(hukuki girişim, kamuoyu
farkındalığı yaratma konuları
başta olmak üzere) kapasitelerinin
artırılmasını, ayrımcılıkla mücadele
süreçlerinde STK’ların etkin
kılınmasını, uygulama alanında
deneyim kazanmalarını hedefleyen
platform 2014 yılında 100 idari
başvuru yapmayı ve TBMM’ye
beş soru önergesi vermeyi
amaçlamaktadır.
HELSİNKİ
YURTTAŞLAR
DERNEĞİ:
DEMOKRASİ
VE BARIŞ
İÇİN ÖĞRETMENLER Helsinki
Yurttaşlar Derneği tarafından
İstanbul’da gerçekleştirilen ve teması
okul/sınıf ortamında öğretmenlerin
çatışma yönetimi ve barış ortamı
tesisine yönelik rolünü desteklemek
olan seminer programının destekçisi
olduk.
Program
bütüncül
bir
yaklaşım
çerçevesinde
konunun
şu dört
temel
ayağını
ele aldı; i) Güney Kafkasya ve
Türkiye’de eğitim sistemlerinin
temel belirleyenleri ve eğilimleri; ii)
Sınıf yönetimi, barış ve demokratik
yurttaşlık ekseninde yaşanan zorluklar,
iii) Öğretmenlere yönelik yeni
pedagojik ve iletişim becerileri, iv)
Öğretmenlerin barışın aktörleri olması
yolunda yeni taktikler, ipuçları, ilham
verici kaynaklar ve iyi örnekler.
Bunun yanında Helsinki Yurttaşlar
Derneği tarafından yürütülmekte
olan “Barış, Uzlaşma ve İnsani
Güvenlik için Yurttaşlar Ağı” başlıklı
bölgesel projenin de destekçileri
arasında yer aldık. Proje, Türkiye
ve Balkanlar’da yerel, bölgesel ve
ülke çapında topluluklararası/
sektörel diyalog yoluyla toplumsal
barış, uzlaşı ve iyi yönetişimi
güçlendirmeyi hedefliyor.
TRAVMA
ÇALIŞMALARI
SERTİFİKA
PROGRAMI
Türkiye’de yaşanan travmaların
sürekliliği, çeşitliliği ve derinliğini
göz önünde bulunduran İstanbul
Bilgi Üniversitesi Uluslararası
Travma Çalışmaları Programı,
New York’ta 1997’den beri faaliyet
gösteren International Trauma
Studies Program ile işbirliği içinde
ve bizim de desteğimizle 2012
yılında Travma Çalışmaları Sertifika
Programı’nı gerçekleştirdi. Sertifa
programı, travma mağdurlarıyla
çalışan veya çalışmak isteyen ruh
sağlığı ve diğer profesyonellerin
eğitimlerine katkıda bulunmak
üzere, ulusal ve uluslararası travma
uzmanlarının eğitim verecekleri
klinik ağırlıklı ve disiplinlerarası
bir çalışma olarak yürütüldü. 10 ay
boyunca devam eden ve Yrd. Doç.
Dr. Murat Paker koordinatörlüğünde
yürütülen Program, klinisyen
(psikolog, psikiyatr, psikolojik
danışman, psikiyatrik hemşire,
sosyal hizmet uzmanı, psikoterapist,
vb.) ve klinisyen olmayanlara
(avukat, gazeteci, STK çalışanları,
vb.) yönelik bir eğitim içeriyor. Gelen
başvuruların coğrafi dağılım da
gözetilerek seçildiği programa 20132014 dönemi için destek vermeye
devam ediyoruz.
LİSELERDE
MÜNAZARA
PROJESİ 2009 yılında
kurulan ve münazara eğitimlerinin
yaygınlaşması ve karşılıklı saygı
çerçevesinde tartışma kültürünün
gelişmesi için dünya çapında
çalışmalar yürüten International
Debate Education Association
(IDEA)’nın Türkiye partneri ve en
genç üyesi olan Münazara Derneği
2010 yılında Türkiye’de bir ilki
gerçekleştirdi. Kuruluşundan bu yana
destek olduğumuz dernek, münazara
eğitim programları oluşturmanın
77
Eğitimde fırsat eşitliği sağlanmasına katkıda bulunmayı amaçlayarak yaptığımız
her işbirliğinin birbirinden değerli olduğuna inanıyoruz…
NESİN VAKFI
MATEMATİK
KÖYÜ 2010
- 2011 YAZ
DÖNEMİ Dünyaca ünlü
matematik profesörü Ali Nesin
tarafından 1998 yılından beri
sürdürülen Matematik Köyü her yıl
yüzlerce dezavantajlı lise öğrencisine
erişen köyde yaz ayları boyunca
3 haftalık dönemler için özel ve
yoğun matematik programları
hazırlanmakta ve uygulanmaktadır.
Köyün kuruluş amaçları arasında;
liselilerin matematiksel düşüncesini
Desteğimiz ile 2011 yılında yüzlerce
dezavantajlı lise öğrencisi matematik
köyünden burslu bir şekilde
faydalanabildi.
SALT:
YORUMLAMA
PROGRAMI Kâr
amacı gütmeyen bir kültür kurumu
olarak faaliyet gösteren SALT’ın
2011-2012 öğrenim döneminde
lise öğrencileri ile gerçekleştirdiği
yorumlama programı, öncelikli
olarak kültür kurumları ile
İstanbul’daki devlet okulları
arasında daha sürdürülebilir
ve karşılıklı değer ifade eden
ilişkiler kurulması için bir zemin
oluşturmayı hedefliyordu. Açık
Toplum Vakfı’nın da desteği ile bu
proje kapsamında, SALT Beyoğlu
ve SALT Galata’ya ulaşımı sağlanan
1500’den fazla öğrenci; sanatçılar,
kültür üreticileri ya da SALT’ın
güncel projeleriyle ilgili alanlarda
çalışan uzmanlarca yürütülen atölye
çalışmalarına katıldılar. Ayrıca, SALT
bünyesinde açılan her sergiye eşlik
edecek şekilde tartışma konuları,
etkinlikler ve eğitsel kaynaklara
ağırlık veren çevrimiçi müfredat
rehberleri (yorumlama rehberleri)
oluşturularak öğretmen ve
öğrencilerin kullanımına sunuldu.
BEYAZPERDEDEN
KARATAHTAYA 2012 yılında
hayata geçirilen ve Zonguldak
Eğitime Destek Derneği tarafından
geliştirilen proje kapsamında
örgün eğitim içinde eğitim amaçlı
kullanılabilecek sinema filmleri
hakkında bilgiler, bir websitesinde
toplanarak öğretmenlerin erişimine
açıldı. Projenin ana amacı sinemanın
görsel dili
ve çok
katmanlı
yapısından
faydalanarak,
hem
öğretmenlerin
sinemaya olan ilgilerini artırmak,
hem de öğrencilerin klasik
sayılabilecek filmleri öğretmenleri
aracılığıyla izlemelerine vesile
olmaktı. Filmler hakkında yorum
ve tartışma yapılmasına da uygun
zemin sağlayan proje sürecinde,
aynı zamanda toplu gösterimler
düzenlenerek öğretmenler ve
öğrenciler bir araya getirildi.
MEDYA
geliştirmek, matematiksel
meraklarını tetiklemek, soyut
düşünceyle tanışmalarını ve kanıt
kavramını benimsemelerini sağlamak
ve ilgili olanları matematiksel
araştırmaya yönlendirmek; ve
genel olarak Anadolu’daki lise ve
üniversitelere giden öğrencilerin
dünyaca ünlü üniversitelerin
hocalarından ders almalarını
sağlamak; bu bilimsel ve akademik
amaçların dışında, otoritesiz,
korkusuz, güvene ve saygıya dayalı
başka türlü bir yaşamın, başka türlü
bir eğitimin ve başka türlü insani
ilişkilerin mümkün olduğunu
gençlere göstermek yer alıyor. 79
78
ve münazarayı toplumsal diyaloğun
tesisinde eğitsel bir araç olarak
kullanmanın Türkiye özeline uygun
yöntemlerini geliştirmeye yönelik
faaliyetler yürütüyor. Münazara
Derneği, öncelikle lise öğrencilerinin
ve eğitmen adaylarının eğitimine
temel teşkil edecek münazara eğitimi
modülünü geliştirdi ve daha sonra
bu eğitim modülüne kaynaklık etmesi
amacıyla Türkiye’de ilk defa referans
niteliğinde bir münazara eğitim
kitapçığı hazırladı. Dernek 2010 - 2011
eğitim döneminde 10 ilden toplam
20 liseye ulaşarak lise öğrencilerinin
münazara eğitimi için tasarlanan
eğitim modülünü gönüllü eğitmenleri
aracılığıyla kullanıma sundu.
80
“Türkiye NATO ve Avrupa Konseyi üyesidir ve Avrupa Birliği’ne katılım müzakerelerini yürütmektedir. Batı’nın bir
parçası olarak Türkiye, hangi politik yönelimi benimsemiş olursa
olsun, bütün boyutlarını da kapsayacak şekilde basın özgürlüğünü geliştirmeli, demokratik ilke ve standartların egemenliğini
sağlamalıdır.” Carnegie Europe - Türkiye’de Basın ve İfade
Özgürlüğü Raporu’ndan
hangi zaman aralığında hayata geçirileceği
henüz net değil.
Carnegie Europe’un araştırmasını, Avrupa
Birliği Türkiye Eski Büyükelçisi Marc Pierini
yönetti. Vakfımızın desteğiyle konuk öğretim
üyesi olarak Carnegie Europe’a katılan, bu
sayede Türkiye ile ilgili bilgi ve deneyim
birikimini aktarma olanağını elde eden Pierini,
Marcus Mayr ileTürkiye’deki basın özgürlüğü
hakkındaki kapsamlı değerlendirmelerini
“Türkiye’de Basın Özgürlüğü” raporunda
sundu.
Rapor bilimsel değerini ve objektifliğini,
İngiltere’nin önde gelen aylık düşünce dergisi
Prospect tarafından düzenlenen Umut
Vadeden Düşünce Kuruluşu Ödülleri’nde
Yılın En İyi Uluslararası Yayını Ödülü’nü
kazanarak kanıtladı.
Türkiye’den Basın Özgürlüğü Raporu’ndan
iki olumlu tespit: Birincisi, Türkiye’de Ermeni
sorunundan Kürt sorununa kadar açıkça
tartışılabilen konuların sayısı arttı, tabuların
sayısı azaldı. Basın sektörü dinamikliğini
aktif bir sivil toplumun ve cesur gazetecilerin
varlığına borçlu. Bu geri döndürülemez bir
süreç niteliğinde. İkincisi, yargı reformlarının
hazırlanmakta oluşu. Ancak bu reformların
“Türkiye’de Basın Özgürlüğü Raporu”,
Brüksel’de Ocak 2013’te Carnegie Europe
ile ortaklaşa düzenlediğimiz toplantıda
tartışıldı. Avrupa Birliği Komisyonu
ve Avrupa Parlamentosu temsilcileri
ile Türkiye’nin önde gelen düşünce
insanlarının katıldığı uluslararası toplantıda
bir de panel düzenlendi. Panelde, Marc
Prierini ile Avrupa Parlamentosu üyesi
Marietje Schaake, Carnegie Europe’dan
Sinan Ülgen’in moderatörlüğünde
görüşlerini paylaştılar.
Rapordan uyarılar:
a) Terörizmle mücadele
gerekçesiyle basın özgürlüğü ve
bireysel özgürlükler sınırlanmış durumda.
Terörizmle mücadele basının sınırlanmasına yol
açmamalıdır.
b) Gazeteciler üzerindeki baskı bugün geçen 5 ya da
10 yıla göre daha yoğun. Zor konularda az sayıda cesur
gazetecinin varlığı, Türkiye genelinde basının daha az
çoğulcu bir manzara sergilediği gerçeğini değiştirmiyor.
c) Basın özgürlüğü alanındaki sorunlar Türkiye
Açık Toplum Vakfı olarak 2012 yılında,
biri Avrupa’dan, diğeri Amerika Birleşik
Devletleri’nden olmak üzere iki önemli
uluslararası düşünce kuruluşunun
Türkiye’de basın ve ifade özgürlüğü ile ilgili
çalışmaları ülkemizin açık bir toplum olması
hedefimiz doğrultusunda desteklediğimiz
önemli işler arasında yer aldı.
Carnegie Europe - Türkiye’de Basın ve
İfade Özgürlüğü Raporu
Carnegie Vakfı’nın Avrupa kolunu oluşturan
Carnegie Europe, ABD’den ise Center for
American Progress (CAP), basın ve ifade
özgürlüğü konusunda Türkiye’de araştırma
yürüttüler, temaslarda bulundular ve
demokrasisi üzerine gölge düşürüyor. Hükümetin
hiçbir sorun olmadığı yolundaki tepkisi demokrasi
performansını daha da zayıflatıyor.
d) Türkiye’nin inandırıcılığı ve itibarı sarsılıyor,
inandırıcılığın azalması, yatırımlar
üzerinden ekonomiyi de
olumsuz etkiliyor.
81
Dünya ile
bütünleşmiş,
Daha
demokratik, çok
sesli,
Farklı
görüşlerle
zenginleşmiş bir
Türkiye için
BASIN VE İFADE
ÖZGÜRLÜĞÜ:
CENTER
FOR AMERICAN
PROGRESS VE
CARNEGIE
EUROPE
RAPORLARI
2012 yılında araştırmalarının sonucunu
uluslararası kamuoyu ile paylaştılar.
83
82
Center for American
Progress rapor lansmanı,
Washington
Carnegie Europe
rapor lansmanı,
Brüksel
amaçlayan araştırma, basın özgürlüğü
sorununu politik bağlamı, tarihsel geri planı
ve stratejik boyutları açısından ele aldı.
Center for American Progress (CAP)
Türkiye’de son dönemde basın ve ifade
özgürlüğü alanında sağlanan gelişmeler
ve yaşanan sorunlar hakkında yaptığı
araştırma kapsamında, basın dünyasından
farklı görüş ve kurumlardan kişiler ile
bir dizi toplantı ve yüz yüze görüşmeler
gerçekleştirdi. Görüşme yapılan kişiler
arasında Türkiye’den gazeteciler, editörler
ve çeşitli alanlardan uzmanlar yer aldı.
Bunun yanı sıra çalışma gruplarıyla da
toplantılar yapıldı. Tartışmanın çerçevesini
genişletmeyi, uluslararası alanda daha
geniş bir kamuoyunun katılımını sağlamayı
Raporda Kürt sorunu, Atatürkçü
sekülerizme sıkı sıkıya bağlı çevrelerle
AKP hükümeti arasındaki gerilim, medya
gruplarının mülkiyeti, Türkiye’nin
Ortadoğu’daki rolü, sansürün daha
az görünür incelikli yöntemleri ve
cezaevlerindeki gazetecilere kadar bir
dizi önemli başlık ele alınıyor. Sonuç
bölümünde de, demokratik normların
Türkiye’de kalıcı ve derinlemesine kök
salmasında basın özgürlüğünün öneminin
altı çiziliyor ve sivil toplumun bağımsız
gazetecilere sağlayacağı desteğin basın
özgürlüğüne katkıda bulunacağı belirtiliyor.
Raporun tanıtımı, Ocak 2013’te Türkiye’den
gazetecilerin de katılımıyla Washington’da
gerçekleştirilen toplantılarla yapıldı.
Nefret suçu, bir mağdurun, bir mülkün, ya da
işlenen bir suçun hedefinin, fiili ya da atfedilen bir ırk, ulusal ya
da etnik köken, dil, renk, din, cinsiyet, yaş, zihinsel ya da fiziksel engellilik, cinsel yönelim veya diğer benzer faktörlere dayalı
olarak benzer özellikler taşıyan bir grupla gerçek ya da atfedilen
bağı, bağlantısı, aidiyeti, desteği ya da üyeliği nedeniyle seçildiği,
kişilere veya mala karşı suçları da kapsayacak şekilde, işlenen her
türlü suçtur. Avrupa Güvenlik ve İşbirliği Teşkilatı (AGİT) Nefret
Suçları Raporu (2006)
İnsanlık tarihinde derin yaralara yol açan
ırkçılığın en önemli taşıyıcıları olan nefret
söylemi ve nefret suçları ile mücadele,
günümüzde toplumsal barışın tesisi için
hayati önem kazandı. Oysa nefret suçları,
yakın zamana kadar Türkiye’de kavramsal
anlamda çok iyi bilinmeyen, yasal mevzuatta
net olarak tanımlanmayan ve ulusal basında
da dikkate alınmayan bir konuydu.
2009 yılında Açık Toplum Vakfı’nın da
desteğiyle bir grup insan hakları aktivisti
tarafından kurulan Sosyal Değişim Derneği
de, ilk kapsamlı etkinliğini nefret suçlarıyla
mücadele üzerinde yoğunlaştırarak, öncü
bir çalışmayı gerçekleştirdi.
Hazırlık çalışmaları kapsamında, konunun
uzmanları ile ön görüşmeler yapıldı, atölye
85
84
Nefret suçları
konusunda
farkındalık
yaratmak,
Bu suçların
önlenmesi
amacıyla kamuoyu
oluşturmak için
NEFRET
SUÇLARINA KARŞI
ÇALIŞMALAR:
ULUSAL BASINDA
NEFRET SUÇLARI
10 YIL, 10 ÖRNEK
çalışmaları düzenlendi, dernek çalışanlarına
eğitimler verildi.
Ardından, Türkiye’de yayımlanan 20 ulusal
gazetenin 1998-2008 yılları arasındaki
internet arşivleri tarandı. Taramalarda kriter
olarak etnik / ırk bağları, cinsiyet, ulusal
özellikler, din ve inançlar, siyasi eğilim ve
kanaatler, eğitim, kişisel veya toplumsal
statü, engellilik, cinsel yönelim ve mülkiyet
temaları temel alındı. Elde edilen verilerle
“Ulusal Basında Nefret Suçları: 10 yıl, 10
Örnek” isimli rapor yayınlandı.
10 Yıl, 10 Örnek kitabından:
“Ermeniler kudurdu” - Yeniçağ gazetesi, 17
Kasım 2009. Ara başlık: “Ermeni’den kahpe
saldırı”. Haber Ermenistan ile Azerbaycan
87
86
Sabah Gazetesi, 2 Kasım
1999
sınırında geçen bir çatışma hakkında. Her
iki başlık da, ülke değil, ülkede yaşayan bir
ulusu hedef alan hakaret içermekte.
solda: Türkiye Gazetesi,
30 Nisan 2006
sağda: Yeniçağ
Gazetesi, 17 Kasım 2009
“Mişon ahlâksızlığı” – Vakit gazetesi,
24 Ağustos 2007. Başlık, birinci sayfada,
manşette yer alıyor. ABD’de Ermeni
soykırımının tanınması için çalıştığı iddia
edilen Yahudi lobisi kastediliyor. Yahudileri
genellikle olumsuz anlamda temsil eden
“Mişon” ismi kullanılarak, söz konusu eylem
tüm bir etnik/dinsel kimliğe mal ediliyor
ve “ahlâksızlık” sözcüğü ile açıkça hakaret
ediliyor.
“Travesti zehir kuryeleri havaalanında
yakalandı” – Türkiye gazetesi – 30
Nisan 2006. Habere konu olay, ülkeye
uyuşturucu madde sokma girişimi. Suç ile
zanlıların cinsel yönelimleri arasında hiçbir
bağ olmamasına rağmen, zanlının cinsel
yönelimi özellikle belirtilerek tüm travestiler
suçla ilişkilendirilmiş oluyor.
Raporun en önemli bölümlerinden birini
toplumun geniş kesimlerine yönelik
hazırlanan tavsiyeler oluşturuyor. Sosyal
Değişim Derneği’nin tavsiyeleri, toplumsal
yaşamda rol oynayan tüm bileşenlere, yani
okurlara, medya kurum ve mensuplarına,
sivil toplum kuruluşlarına, hükümete, yasal
koyucu ve uygulayıcılara, kamu görevlileri,
siyasi partiler ve siyasetçilere sesleniyor.
Sosyal Değişim Derneği nefret suçlarına
karşı çalışmalarını sürdürürken, Türkiye’nin
farklı illerinde ve farklı alanlarda bu konuda
çalışma yapan sivil toplum kuruluşları ile
iletişime geçti. Kurulan bağların amacı,
nefret suçlarına karşı sivil bir ağ oluşturarak
daha güçlü ve yüksek bir ses çıkarabilmek.
KADIN ÇALIŞMALARI
89
88
KAMER, Haklı Şiddet
Yoktur toplantısı,
Diyarbakır
KADINLAR İÇİN,
KADINLARLA
ÇALIŞMAK:
KAMER!
“KAMER’le 2006 yılında Her Kadın İçin Bir Fırsat
Projesi kapsamında ilimizde yaptığı farkındalık grup çalışmasıyla
tanıştım ve büyülendim. Fark ettiğim tek şey benim o güne kadar
kadın olamadığımdı. Evet, evliydim, iki de güzel kızım vardı. Ama
kadın değilmişim, cinsiyetçi zihniyetim, tabularım o kadar çok
ağır basmış ki, kadınlığımı unutmuşum. Şimdi “ben bir kadınım”
diyebiliyorum. Haklarım var ve bu haklarımı koruyabilmek adına
mücadeleme devam ediyorum. Kızlarım için umutluyum. Onlar KAMER’le birlikte büyüyorlar ve sorgulamaya şimdiden başladılar.” KAMER’in “İstersek Biter” kitabından
Her Kadın İçin Bir Fırsat Projesi̇
KAMER Vakfı, 1997’den bu yana Doğu
ve Güneydoğu Anadolu’da toplumsal
cinsiyete dayalı ayrımcılık ve şiddet üzerine
farkındalık çalışmalarıyla, bu doğrultuda
politikaların geliştirilmesi için savunuculuk
ve lobi etkinlikleriyle kadın hareketinde bir
çığır açtı. Vakfın “Her Kadın İçin Bir Fırsat”
projesi Açık Toplum olarak 2005 yılından
bu yana desteklediğimiz ve en değer
verdiğimiz çalışmalarımızdan birisi oldu.
Projenin ilk dört yılında KAMER Doğu ve
Güneydoğu Anadolu’nun 23 ilinde Kadın
Merkezleri kurdu. “Her Kadın İçin Bir
Fırsat” projesinin ikinci aşamasında ise,
Diyarbakır ve çevresinde kadına yönelik
şiddete karşı çalışmalarda edindiği deneyimi
Türkiye’nin diğer bölgelerindeki şehirlerde
de hayata geçirmeyi amaçladı.
Her Kadın İçin Bir Fırsat Projesi’nin
kazanımları
• Doğu ve Güneydoğu’da 23 ilde
kadının insan hakları konusunda
çalışan Kadın Merkezleri’nin yanı
sıra, 150 ilçede sürdürdüğü bilinç
yükseltme gruplarında 23.968 kadına
ulaşıldı.
• Bu etkinlikler 5.450 ev ziyareti, 500
salon toplantısı, 522 şiddet ve 35
“namus” adına cinayet başvurusunun
takibi ve 700 küçük atölye
çalışmalarını içeriyordu.
• Bu sayede 213 kadın “namus” adına
işlenen cinayetlere kurban gitmekten,
yüzlerce kadın da aile içi şiddet
mağduru olmaktan kurtarıldı.
“Dünya ölçeğinde
egemen sistemin tüm
olumsuzluklarını en yakıcı
biçimde yaşamış olan
kadınlar, hem kendileri,
hem yakın çevreleri, hem
de toplumu değiştirme
konusunda öncü rol
üstlendiler. Bu sürecin bir
parçası olarak 1997 yılından
beri Doğu ve Güneydoğu
Anadolu bölgelerinde
çalışmalar sürdüren KAMER,
toplumsal cinsiyet rolleri
ve bu roller sonucunda
yaşanan şiddet ve ayrımcılık
konusunda farkındalık
yaratan bir çalışma yöntemi
geliştirmiş, Açık Toplum
Vakfı’nın önemli desteği ile bu
yaratıcı yöntemi kullanarak
önemli bir taban örgütlenmesi
sağlamıştır.”
Nebahat Akkoç, KAMER
Vakıf Başkanı
91
90
Toplumsal
cinsiyete dayalı
ayrımcılık ve
şiddete karşı,
Kadının insan
hakları konusunda
farkındalık
yaratmak,
Ortak dil
ve davranış
geliştirmek,
birlikte
hissetmek için
KAMER, Saha
Çalışmaları
“Kadınlara Yönelik Şiddetin
Ortadan Kaldırılmasına
Dair Birleşmiş Milletler
Bildirgesi’nin “Başlangıç”
kısmında, kadınlara
yönelik her türlü şiddetin
“insan onuruna karşı bir
saldırı ve kadın ile erkek
arasındaki tarihsel eşitsizliğe
dayalı iktidar ilişkisinin
dışavurumu” olduğu
belirtiliyor. Yani bir erkeğin
bir kadını namus ya da
kıskançlık ya da ne sebeple
olursa olsun öldürmesi,
erkeklerin kadınlar
üzerindeki iktidarının bir
dışavurumudur. Bu nedenle,
erkeğin “kıskançlık” ya da
“namus” gibi sebepler ileri
sürmesi, cinayeti “psikolojik”
ya da “kültürel” yapmaz.
Bu cinayetler, politik
cinayetlerdir.”
KAMER’in “Biz İstersek
Biter” kitabından
Şiddet, ayrımcılık ve kadının insan hakları
konularında yürüttüğü çalışmalarla
uluslararası ve ülke ölçeğinde saygınlık
kazanan KAMER, bu kez Türkiye’nin
doğusundaki ve batısındaki kadınları “kadın
olma” ortak paydası temelinde buluşturdu.
KAMER kadınların birbirleriyle iletişime
geçmesi ve ortak çalışmalar yürütmesinin,
toplumsal barışa ulaşılmasına önemli bir
katkıda bulunabileceğine inanıyor. Bu
inancı paylaşan ve kadına yönelik şiddet
ve ayrımcılığa karşı mücadelenin önemini
benimseyen Açık Toplum Vakfı olarak
KAMER’in Kadınlar Buluşuyor başlığı
altındaki geniş kapsamlı çalışmasına
verdiğimiz destek bizim için de çok değerli.
Çalışmada, Türkiye’nin coğrafi, kültürel
ve tarihsel olarak farklı bölgelerinden
kadınların güçlendirilmesine yardımcı olmak,
toplumsal cinsiyete dayalı ayrımcılık ve
şiddetten başlayarak her türlü ayrımcılık ve
şiddetle mücadele edecek kadın örgütlerinin
kurulmasına destek olmak, kadınların
Türkiye’nin demokratikleşme sürecine katkı
yapmasını sağlamak hedeflendi.
Kadınlar Buluşuyor projesinin ilk yılında
KAMER’in örgütlü olduğu 23 ile ek olarak
Hatay, Maraş, Trabzon, Manisa, Edirne
ve Tekirdağ gibi illerde kadınlarla yapılan
grup çalışmalarında taban örgütlenmesine
yönelik yöntemler geliştirildi. Bu illere
KAMER’li kolaylaştıcılar tarafından düzenli
ziyaretler yapıldı. Daha sonra bu illerdeki
kadın gruplarının her birinin Doğu ve
Güneydoğu Anadolu bölgesindeki illerden
bir KAMER örgütü ile eşlenmesi ve birlikte
çalışmalarını sağlayacak alanlar yaratılması
sağlandı. Sonuçta toplam 32 ilden kadınlar
Türkiye genelindeki şiddetsizlik, ayrımsızlık,
açıklık, katılımcılık, militarizm, vicdani ret
gibi konuları tartıştılar. Projenin ilk yılının
final toplantısı, ilk kez 32 ilden 300’ü
aşkın kadının katılımıyla Kasım 2011’de
Diyarbakır’da düzenlenen “Haklı Şiddet
Yoktur” başlığı altında gerçekleştirildi.
Projenin ikinci yılı olan 2012’de daha önce
çalışmaların başlandığı 9 ile ek olarak
4 ilde daha toplantı ve buluşmaların
gerçekleştirilmesi planlanmıştı. Beklenenin
de üstünde bir enerji yaratan buluşmalar, 4
ile ek olarak 5 yeni ili de kapsayacak şekilde
genişletildi. Böylece Kadınlar Buluşuyor
Projesi kapsamında ulaşılan il sayısı 18’i
buldu. Sonuç olarak Trabzon, Manisa,
Tekirdağ, Edirne, Eskişehir, İstanbul, Adana,
Hatay, Maraş, Muğla, Bodrum, Marmaris,
Aydın, Artvin, Rize, Afyon, İzmir ve
Bandırma’da toplam 341 kadın farkındalık
grubu tamamlanmış oldu.
KAMER
Acil Yardım Hattı’na
bir başvuru öyküsü
Lise mezunu, 24 yaşında, aileye itaat
etmeyip sevdiği bir erkekle evlenmeye
çalıştığı öğrenilince hakkında ölüm kararı
verildi. KAMER avukata vekalet vermesini
sağladı. Sığınma evine gönderildi.
Yurtdışına çıkmasına destek olundu.
Gittiği ülkede sevdiği kişi ile evlendi,
eğitimine devam ediyor. Orada
yaşamını sürdürecek.
KAMER, Çocuk
Çalışmaları
Bu süreçte sağlanan pek çok gelişmenin
yanı sıra 8 ilde birer kadın merkezi açıldı,
3 ilde bunun için çalışmalar yürütülmekte.
Ayrıca belediyelere bağlı 4 kadın merkezi
açıldı, 4 dernek kuruldu, 2 derneğin ve 1
kooperatifin kuruluş çalışmaları sürüyor.
Projenin ikinci yıl çalışmaları 41
ilden 200’den fazla kadının İstanbul
buluşmasıyla tamamlandı. Kadınlar burada
hem bir günlük toplantıya katıldılar, hem de
şiddete karşı eylemde bir araya geldiler.
“Kadınlar Buluşuyor” çalışmaları 2013
yılında da sürdü. Mevcut 18 ildeki çalışmalar
derinleştirildi, farkındalık toplantılarına
süreklilik kazandırılması sağlandı, ayrıca
çalışmalar Nevşehir, Kırşehir ve Sivas olmak
üzere 3 yeni ili de içine alarak daha da
yaygınlaştırıldı.
Buluşmaların en önemli kazanımlarından
biri de kadınların hangi etnik, dinsel,
dilsel kökende olursa olsun “kadınlık
ortak paydası”nda bir araya gelip ortak
sorunlarına çözüm aramalarıydı. Nitekim,
çalışmalar süresince toplam 41 ilde, Kürt,
Türk, Azeri, Terekeme, Sünni, Roman,
Arap, Alevi, Dadaş, Rum, Ermeni kadınlar
arasındaki önyargılar yıkılmaya başladı ve
farklı kökenden kadınların şiddetsiz bir
dünya için bir araya gelmeleri sağlandı.
93
92
Kadınlar Buluşuyor Projesi̇
11. ULUSLARARASI
GEZİCİ FİLMMOR
KADIN FİLMLERİ
FESTİVALİ
‘Kadın filmi’ diye bir tanımımız yok. Film seçkisini
hazırlarken en azından antifeminist olmamasına özen gösteriyoruz. Ve tabii ırkçı, ayrımcı, homofobik, etnosantrik vb. olmamasına…
Malum, kadınların, sırf kadın oldukları için tüm ezberlerden arınmış
olmalarını bekleyemeyiz. Şu kadarını taahhüt edebilirim sadece,
bu festivalde kadınlara klişeler yükleyen, kadınların özne ve karakter sahibi olmadığı, kadınları yok sayan, hele hele kadın düşmanı
filmler yok. MELEK ÖZMAN, Proje Koordinatörü
95
94
Kadın filmlerini
izleyiciyle
buluşturmak,
Dünyadan ve
Türkiye’den kadın
sinemacıları bir
araya getirmek,
Ortak ve bireysel
üretimlerinin
artmasına katkıda
bulunmak için
Neden Filmmor?
• Kadınların sinemaya, kültürel ve sosyal
hayata katılımının, görünürlüğünün, bu alanda
2003 yılında kurulan Filmmor Kadın
Kooperatifi, kadınlarla birlikte kadınlar
için sinema yapmayı, kadınların sinema ve
medyaya katılımını, bu alanda kendilerini
ifade edebilme ve üretim olanaklarını
artırmayı, cinsiyetçi olmayan temsil ve
deneyimlerini yaygınlaştırmayı amaçlıyor.
Kurulduğundan bu yana her yıl kadınlar için
sinema atölyeleri, Kadın Filmleri Festivali,
sergiler, konferanslar ve film gösterimleri
düzenliyor.
Vakfımızın desteğiyle 2013’te düzenlenen
11. Uluaslararası Gezici Filmmor Kadın
Filmleri Festivali, çok çeşitli etkinliklerle son
derece canlı geçti. Farklı tema bölümlerini
içeren İstanbul’daki gösterimlerin ardından
filmler, Mizgin Kadın Derneği ortaklığıyla
Bitlis’te, Sinop Kadın Platformu ortaklığıyla
Sinop’ta ve İzmir Kadın Dayanışma
Derneği işbirliğiyle İzmir’de de seyirciyle
buluştu. Ayrıca film okuma atölyeleri, kadın
yönetmenlerle film yönetimi konusunda
atölyeler, Türkiye’den ve Türkiye dışından
katılan yönetmenlerle söyleşiler ve
Bedenimiz Bizimdir başlığıyla bir panel
düzenlendi.
kendilerini ifade edebilme olanaklarının
ve güçlerinin artırılmasına,
• Özellikle kadın filmlerine erişebilecekleri
festivallerin büyük kentler dışında da yaygınlaşması,
etkinleşmesi ve sürekliliğine,
• Sinemada ve her alanda cinsler arası eşit katılım
koşullarının yaratılmasına,
• Türkiyeli kadınların farklı ülkeden kadınlar
ve onların sinema ürünleriyle buluşmasına
ve Türkiyeli kadınların ürettiklerinin
uluslararası görünürlüğünün artmasına
katkıda bulunmak için.
97
96
98
DİTAM:
“ERKEN
EVLİLİKLERİN
TOPLUMSAL
DİNAMİKLERİ”
ARAŞTIRMASI
Dicle Toplumsal Araştırmalar
Merkezi (DİTAM) ve KAMER’in
ulusal ve uluslararası göçün ve
kentleşmenin artması ile artık
sadece kırsal alanların değil,
kentlerin de konusu haline gelen
“çocuk gelinler” sorununu ele
alan ve 2014 yılını da kapsayacak
olan araştırması, konuyla ilgili
bir dizi dinamiği inceliyor: Erken
yaşta evliliklerde toplumsal
meşruiyet nasıl sağlanıyor? Erken
evlenen kadınlar ve bu kadınların
evliliklerinde söz sahibi olan aile
büyükleri, din adamları, kanaat
önderleri gibi karar alıcılar konuyu
nasıl ele alıyorlar? Bu evliliklere ne
gibi anlamlar yüklüyorlar? Kişiler
bu evlilikler konusundaki deneyim
ve görüşlerini nasıl dile getiriyorlar?
Çalışmalar süresince bu ve benzeri
sorulara, Diyarbakır, Urfa ve Siirt
illerinin kırsal bölgelerinde 18
yaşından önce evlenen kadınlar ve
evliliklerde aktif rolü olan karar
alıcılar ile derinlemesine görüşmeler
yoluyla yanıtlar aranacak.
Görüşmelerden elde edilecek
bilgi aracılığıyla, erken evliliklere
toplumsal meşruiyeti sağlayan
kültürel, dinsel, ekonomik ve ailesel
özellikler de irdelenecek.
“SEMİHA ES”
ULUSLARARASI KADIN
FOTOĞRAFÇILAR
SEMPOZYUMU
Türkiye’nin ilk gezi ve savaş
fotoğrafçısı Semiha Es (1912-2012)
anısına düzenlenen ve uluslararası
ilgi gören Semiha Es – Uluslararası
Kadın Fotoğrafçılar Sempozyumu,
kadın çalışmaları yürüten üç önemli
kuruluşun işbirliği ve Açık Toplum
Vakfı’nın desteğiyle 28-29 Kasım
2013 tarihlerinde gerçekleştirildi.
Koç Üniversitesi Toplumsal Cinsiyet
Çalışmaları Araştırma ve Uygulama
Merkezi (KOÇ-KAM), İstanbul
Kadın Müzesi (İKM) ve Sabancı
Üniversitesi Toplumsal Cinsiyet
ve Kadın Çalışmaları Forumu, 21.
Yüzyılda kadın fotoğrafçıların fotoğraf
dünyasındaki yerlerini ve katkılarını
incelemek amacıyla bir araya geldi.
Sempozyuma farklı ülkelerden
konuşmacı olarak devlet şiddeti,
bellek, cinsellik gibi sosyal politikayla
çok yakından ilişkili konularda çalışan
ve bazıları da ülkelerinde aktivist
olarak etkin rol oynayan fotoğrafçılar
katıldı. Sempozyum mekanı, fotoğraf
dünyasına ait canlı tartışmaların yanı
sıra, Semiha Es’in kişisel arşivinden
30’a yakın fotoğrafa da ev sahipliği
yaptı. Sempozyumun paralel etkinliği
olarak düzenlenen ve Yunanistan
Başkonsolosluğu’nun sergi mekanı
Sismanoglio Megaro’da ziyarete
açılan “İkinci Göz: Türkiye’den Kadın
Fotoğrafçılar” başlıklı sergi ise bine
yakın kişi tarafından ziyaret edildi.
99
Açık Toplum Vakfı olarak, kadının insan hakları, toplumsal yaşamda eşitliği, kadına
yönelik şiddete karşı farkındalık konularına verdiğimiz büyük önem nedeniyle,
2009-2013 döneminde bu alanda daha birçok çalışmaya destek verdik. Aşağıda, katkıda
bulunmaktan mutluluk duyduğumuz projelerin kısa tanıtımları yer alıyor.
LGBT ÇALIŞMALARI
101
100
ortada: Benim Çocuğum
belgesel afişi
altta: LİSTAG Adana
Toplantısı’ndan bir kare
“Benim Çocuğum” Belgeseli
için ne dediler?
“Bilgi güçtür. Sevdiğiniz kişiyi dinleyin ve kendinizi
eğitin. Farklı cinsel kimliği olanlar ve cinsiyet geçişi yapanların
çeşitli hikayeleri ve deneyimleri hakkında ne kadar çok bilgi sahibi
olursanız, sevdiğiniz kişinin sağlıklı hayat sürdürmesine yardımcı
olacak sevgi ve desteği vermeniz o kadar mümkün olacaktır.”
“Ben Bir Travesti Annesiyim” kitabından
“Homofobinin ve transfobinin
karşısına çıkabilecek en güçlü,
en sağlam direnişin sade ve
içten bir anlatımı.””
!f Uluslararası Bağımsız
Filmler Festivali
LGBT örgütlerine başvuran bireylerin en çok
dile getirdikleri konulardan biri de korkuydu:
Ailelerinin öğrenmeleri durumunda
bir felaketle karşılaşacakları korkusu.
Annelerinin kalp krizi geçirmesinden,
babalarının onları evden kovacağından,
hatta öldüreceğinden duyulan kaygılar…
LİSTAG gelen yoğun talepler üzerine 2010
yılında İstanbul, Ankara ve İzmir gibi büyük
kentlerin sınırlarının dışına çıkmaya ve
farklı kentlere ulaşmaya karar verdiğinde,
Açık Toplum Vakfı olarak bu çalışmalarını
desteklemeyi tereddütsüz kabul ettik.
Başta Lambdaistanbul bünyesinde bir araya
gelen, ardından çalışmalarını bağımsız
olarak yürüten LİSTAG (Lambdaistanbul
Aile Grubu), bireylerin bu korku ve kaygıları
yenmelerine yardımcı olmak, ailelerine
açılmalarını ve ailelerin çocuklarına yapıcı,
sahiplenici bir şekilde yaklaşmalarını
sağlamak için LGBT bireylerin aileleri
tarafından kuruldu.
Çalışma grubu, 2010 yılında Eskişehir ve
Diyarbakır’da yerel örgütlerin işbirliğiyle,
çocukları ya da kardeşlerinin eşcinsel,
biseksüel, travesti veya transseksüel
olduğunu öğrenen ailelerle toplantılar
düzenlendi. Cinsel Eğitim Tedavi
ve Araştırma Derneği CETAD’dan
psikiyatrların katıldığı toplantılarda paneller
ve film gösterimleri de gerçekleştirildi
Kuruluşundan itibaren destek olduğumuz
LİSTAG, Benim Çocuğum belgeseli
ile bugüne kadar özveri ile yürüttüğü
çalışmalarını yepyeni bir boyuta taşıdı.
LİSTAG gönüllüsü 5 anne ve 2 babanın
gerçek hikayelerini paylaştığı belgeselin
Adana, Mersin, Afyon, Antakya, Antalya,
Antep, Balıkesir, Bursa, Çanakkale, Denizli,
Edirne, Kocaeli, Sakarya, Muğla, Samsun,
Trabzon, Van ve Zonguldak olmak üzere 18
ilde izleyici ile buluşması için verdiğimiz
destekle 2013 yılında 8 ilde gösterim yapıldı
ve iki şehirde yeni LİSTAG gruplarının
tohumları atıldı . Benim Çocuğum başlıklı
uzun metrajlı belgesel, “çocuğunuz size
eşcinsel, biseksüel veya trans olduğunu
açıklarsa ne olur?” sorusunu soruyor.
103
102
LGBT bireylerin
ailelerine
açılmalarını
desteklemek,
Çocuğunun LGBT
olduğunu öğrenen
ailelere yardımcı
olmak,
aile destek
çalışmalarını
İstanbul dışına
yaymak için
LAMBDA
İSTANBUL
AİLE GRUBU
TÜRKİYE
GENELİNE
AÇILMA PROJESİ
üstte: LİSTAG Aile
Grubu
104
PEMBE HAYAT
SAVUNUCULUK VE
STRATEJİK
DAVALAMA
ÇALIŞMALARI
Açık Toplum Vakfı olarak destekçileri
arasında olduğumuz ve Pembe
Hayat LGBTT Dayanışma Derneği
tarafından yürütülen “Trans
Bireylere Karşı Şiddet ve Kabahatler
Kanunu Çerçevesinde Stratejik
Davalar” projesi kapsamında
trans bireylerin yasalar karşısında
temsilini sağlamak ve kamuoyunda
trans bireylerin sorunlarıyla ilgili
farkındalık
yaratmak
için bir yıl
boyunca
izleme,
raporlama,
stratejik davalama ve savunuculuk
faaliyetleri hayata geçirilecek.
Proje ile özellikle trans bireylere
yönelik hak ihlalleri belgelenecek;
Kabahatler Kanunu kapsamında
kesilen para cezalarına itiraz davaları
açılacak; polis ve çete şiddetine
maruz kalan trans bireyler adına
stratejik davalama yapılacak.
TÜRKİYELİ
LGBT’LERİN
ADALETE
ERİŞİM
MEKANİZMALARININ
GÜÇLENDİRİLMESİ
PROJESİ Yaşamın her
alanında ayrımcılık ve dışlanmaya
maruz bırakılan LGBT bireylerin,
hak ihlallerini yargıya taşıdıklarında
da ayrımcılığa uğradıkları
gerçeğinden hareketle Sosyal
Politikalar Cinsiyet Kimliği ve Cinsel
Yönelim Çalışmaları Derneği – SPoD
tarafından Vakfımız desteğiyle
yürütülen “Türkiyeli LGBT’lerin
Adalete Erişim Mekanizmalarının
Güçlendirilmesi Projesi”
kapsamında LGBT haklarının
insan hakları çerçevesinde
değerlendirilmesi ve savunma
yöntemlerinin geliştirilebilmesi
için konu hakkında bilgi ve
donanım sahibi avukatların sayıca
artmasını amaçlayan eğitim dizileri
düzenlendi. Eğitim programlarına,
Ankara, İzmir, Batman, Diyarbakır,
Denizli, Eskişehir, Bursa, Gaziantep,
İstanbul ve KKTC’den avukatlar
katıldı. “Ulusal Mevzuat ve
Uygulaması”, “Avukat-Müvekkil
İlişkisi”, “Cinsiyet Geçiş Aşamaları
ve İş Kanunu”, “İnsan Hakları
Hukukuna Giriş”, eğitimlerde yer
verilen çok çeşitli başlıklardan
bazılarıydı.
KAOS GL:
CİNSEL
YÖNELİM
VE CİNSİYET
KİMLİĞİ
TEMELLİ
AYRIMCILIKLA
MÜCADELE
STANDARTLARINI
TÜRKİYE’DE
YAYGINLAŞTIRMA
PROJESİ Kaos Gey ve
Lezbiyen Kültürel Araştırmalar ve
Dayanışma Derneği’nin (Kaos GL),
bizim de desteğimizle, hazırladığı
bir proje kapsamında Birleşmiş
Milletler’in (BM) “Born Free and
Equal” (Herkes Eşit ve Özgür
Doğar) ile Avrupa Konseyi’nin (AK)
“Combating Discrimination on
Grounds of Sexual Orientation and
Gender Identity” (Cinsel Yönelim ve
Cinsiyet Kimliği Temelli Ayrımcılıkla
Mücadele) adlı temel ve en güncel
kitapları Türkçe’ye çevrilerek başta
kamu organlarına olmak üzere
toplumun her kesimine yaygın
dağıtımı yapıldı.
SPOD:
TÜRKİYE’DE
YEREL
POLİTİKAYA
LGBT
PERSPEKTİFİ
KAZANDIRMA
PROJESİ Sosyal
Politikalar Cinsiyet Kimliği
ve Cinsel Yönelim Çalışmaları
Derneği’nin (SPoD), LGBT’lerin
yerel yönetimlerden beklentilerini
gündeme getirmek amacıyla
yürüttüğü “Türkiye’de Yerel
Politikaya LGBT Perspektifi
Kazandırma” projesi de destekçisi
olduğumuz bir diğer çalışma idi.
Proje kapsamında seçimler süresince
SPoD yerel yönetimleri mercek
altına alarak yerel yönetimlere
LGBT perspektifi kazandıracak
çalışmalar yürütecek. Bu süreçte
LGBT’lerin yerel otoritelerden
taleplerde bulunma konusunda
kapasiteleri geliştirilecek, LGBT
hak örgütlerinin politik partilerle
iletişimi güçlendirilecek ve LGBT
haklarına duyarlı partilerin
yönetime geldiği yerelliklerde iyi
örnekler oluşturulacak. Ayrıca
proje kapsamında düzenlenecek
Yerel Siyaset Okulu’na katılan
LGBT bireyler, Kent Konseyleri
ve Belediye Meclisleri gibi yerel
katılım mekanizmaları konusunda
bilgi sahibi olacak ve aktif siyasete
katılmak isteyenlere destek
sağlanacak. İstanbul, Ankara, İzmir
ve Diyarbakır’da yürütülecek bu
projede elde edilen deneyimler
ve kazanımların LGBT’lerin yerel
yönetimlerle ilişkileri başta olmak
üzere Türkiye’nin siyasi kültüründe
değişim yaratacağına inanıyoruz.
AYRICA;
• Kaos Gey ve Lezbiyen Kültürel
Araştırmalar ve Dayanışma
Derneği (Kaos GL), 2006
yılından bu yana düzenlediği
Uluslararası Homofobi Karşıtı
Buluşma 4. 5 ve 6’ıncı yıl
etkinliklerini,
• Diyarbakır’da yaşayan LGBT
bireyleri bir araya getiren
Hebûn’un,
Diyarbakır ve
çevre illerde
yaşayan LGBT
bireylerin
yaşadıkları
sorunları
tespit etmek,
çözüm aramak,
hak savunuculuğunu artırmak
ve örgütlenme kapasitesini
güçlendirmek amacıyla
gerçekletirdiği alan çalışmasını,
• Trans seks işçilerini konu alan
ve Kırmızı Şemsiye Cinsel Sağlık
ve Haklar Derneği tarafından
yürütülen “Biz Kimiz? Seks
İşçileri Hakkında Doğru
Bilinen Yanlışlar” projesini
ve bu kapsamda “Seks İşçiliği:
Mitler ve Gerçekler” kitabının
yayınlanmasını,
• Nefret Söylemi ve Nefret Suçu
konularını tartışmak amacıyla,
Siyah Pembe Üçgen İzmir
Derneği tarafından, Gazeteci
Baki Koşar anısına düzenlenen
Nefret Suçlarıyla Mücadele
Günleri’nin 3. Ve 4.’sünün
İzmir’de düzenlenmesini
desteklemekten mutluluk duyduk.
105
Açık Toplum Vakfı olarak, bu alanda geçtiğimiz beş yıl içinde
başka birçok projenin de hayata geçirilmesine katkıda bulunduk.
SİVİL TOPLUM
107
106
108
TÜSEV: 2012
YILI SİVİL
TOPLUM
İZLEME
RAPORU Türkiye
Üçüncü Sektör Vakfı (TÜSEV), sivil
toplum-kamu ilişkileri, yasal ve mali
ortam, sivil
topluma
aktarılan
kaynaklar,
yönetişim,
uluslararası
ilişkiler
gibi çeşitli
konuları
detaylı biçimde mercek altına alarak
Sivil Toplum İzleme Raporu’nun
ikincisini yayınladı. Sivil Toplum
İzleme Raporu’nda, 2011-2012
döneminde sivil toplum alanında
yaşanan gelişmeler, uygulamada
karşılaşılan zorluklar ve sivil
toplumun güçlü yanları bir önceki
yılın bulgularıyla karşılaştırmalı
olarak incelendi. Açık Toplum Vakfı
olarak destekçileri arasında yer
aldığımız İzleme Raporu’nda, 2012
yılında Türkiye’nin ve sivil toplum
kuruluşlarının gündemini belirleyen
konularda derinlemesine incelemeler
ve farklı vaka analizleri yer alıyor. Bu
vaka analizlerinin oluştu-rulması
için sivil toplum kuruluşu temsilci-
leriyle yüzyüze, telefonla veya e-mail
aracılığıyla görüşmeler gerçekleştirildi.
BİLGİ
ÜNİVERSİTESİ
KAMU HARCAMALARI
İZLEME
KILAVUZLARI
İstanbul Bilgi Üniversitesi Sivil
Toplum Kuruluşları Eğitim
ve Araştırma Birimi, bizim de
desteğimiz ile, Kamu Harcamalarını
İzleme Dizisi’ni yayınladı. Dizi’nin
amacı, ilgili konularda kamunun
yaptığı
harcamaların
izlenebilmesi
için yöntem
önererek,
izleme
formatını
STK’lara
sunmak,
kamu
harcamalarını izlemeyi amaçlayan
kişi, STK ya da platformlar
tarafından kaynak olarak
kullanılabilecek yazılı malzeme
üretmekti. Dizi yedi eğitim
kılavuzundan oluşuyor:
1) Kamu Harcamaları Okuma Yazma Kılavuzu, 2) Çok Yıllı Bütçe
Süreci ve Orta Vadeli Mali Plan
İzleme Kılavuzu, 3) Askeri ve İç
Güvenlik Harcamalarını İzleme
Kılavuzu, 4) Sosyal Koruma
Harcamalarını İzleme Kılavuzu,
5) Engellilere Yönelik Harcamaları
İzleme Kılavuzu, 6) Gençlerin
Güçlendirilmesine Yönelik
Harcamaları İzleme Kılavuzu ve
7) Çocuğun Korunmasına Yönelik
Harcamaları İzleme Kılavuzu.
DEPO’DA
SATURDOX
BELGESEL
BULUŞMALARI
DEPO’da, iki haftada bir cumartesi
günleri film gösterimleri ve haftanın
temasına uygun söyleşilerden
oluşan SaturDox / Belgesel
programı, Vakfımızın desteğiyle
3 yıldır devam ediyor. SaturDox
/ Belgesel Buluşmaları’nın film
ve söyleşi programı, Depo ve
Documentarist ekibi tarafından
belirleniyor. Cumartesi günleri
gerçekleşen buluşmalarda,
tematik film gösterimlerini, ele
alınan konu üzerine çalışan
konuşmacıların sunumları takip
ediyor. Gösterim programına alınan
belgeseller, geçtiğimiz yıllarda
Documentarist – İstanbul Belgesel
Günleri kapsamında gösterimi
yapılan bazı filmlerin yanı sıra,
İstanbul izleyicisinin henüz hiç
karşılaşmadığı filmler arasından
seçiliyor. Belgesel seçiminde, sosyal,
ekonomik ve siyasi duyarlılık
kadar biçimsel ve estetik kaygılar
ölçüt alınıyor. Seçilen uzun metraj
belgeseller, Türkiye’nin de içinde
bulunduğu, Balkanlar, Kafkaslar
ve Ortadoğu’yu kapsayan geniş bir
coğrafyayı irdeliyor.
SİYAH BANT:
SANATTA
İFADE
ÖZGÜRLÜĞÜ
PROJESİ Uluslararası
Performans Sanatları Araştırma
ve Üretim Derneği (PARC)
tarafından yürütülen Siyah Bant
projesi, sanat yapıtlarına uygulanan
sansür hakkında kamuoyunu
bilgilendirmeyi, sansür vakalarını
belgelemeyi, analiz etmeyi ve
sansürle mücadele etmeyi amaçladı.
Siyah Bant’ın Ağustos 2011’de
açılan websitesinde 2000 yılından
sonra gerçekleşmiş olan çeşitli
sansür vakaları yer alıyor ve bu
vakalarda kullanılan cezalandırma,
yasaklama, hedef gösterme gibi
farklı sansür yöntemlerine dikkat
çekiliyor. Medya taramasının yanı
sıra kamuoyuna duyurulmamış
vakaları gün ışığına çıkarabilmek
için, seçilen 9 farklı kentte, 80 yüz
yüze görüşme yapan Siyah Bant
ekibi, araştırma sonuçlarını 29 Eylül
2012’de düzenlediği “Sanatta İfade
Özgürlüğü ve Sansür” toplantısında
paylaştı. Araştırmanın bulgularını
değerlendirmek ve konu üzerinde
bir tartışma başlatmak amacıyla
websitesinde belgelenen vakalar
arasından bir seçki ve konu ile
ilgilenen yazarların yazılarının yer
aldığı bir kitap da yayınlandı.
109
Toplumsal dinamikleri etkin kılmak, Kamuoyunun müdahil olma
gücünü artırmak, Toplumun örgütsel kapasitesini güçlendirmek için
“Sivil Toplum” başlığı altında desteklediğimiz projeler
111
110
112
Download