A Ç I K T O P L U M 2 0 9 2 0 1 V A K F I ’ N I N 0 İ L K 3 B E Ş Y I L I 2009-2013 Açık Toplum Vakfı’nın İlk Beş Yılı 2009-2013 Açık Toplum Vakfı’nın İlk Beş Yılı Yayınlayan AÇIK TOPLUM VAKFI Konsept ve Yayına Hazırlayan GöKÇE TÜYLÜOĞLU, ÖZLEM YALÇINKAYA, PELİN BARDAKÇI, ELİF AL, ALİ BORATAV Metinler AYŞE GÜNAYSU Grafik Tasarım BURCU KAYALAR Renk Ayrımı, Baskı ve Cilt A4 OFSET Matbaacılık San. ve Tic. Ltd. Şti. Oto Sanayi Sitesi, Yeşilce Mahallesi, Donanma Sk, No 16 Kağıthane 34418 İstanbul Tel: 0212 281 64 48 C AÇIK TOPLUM VAKFI Cevdetpaşa Cad. Mercan Apt. No 85 D 11 bebek 34342 İstanbul Tel: 0212 287 99 86 www.aciktoplumvakfi.org.tr Bu kitabın tüm yayın hakları saklıdır. Tanıtım amacıyla, kaynak gösterilme şartıyla yapılacak kısa alıntılar dışında gerek metin, gerek görsel malzeme hiçbir yolla izin alınmadan çoğaltılamaz, yayımlanamaz, dağıtılamaz. 2 A Ç I K T O P L U M 0 0 9 2 0 1 V A K F I ’ N I N 3 İ L K B E Ş Y I L I i ç i n d e k i l e r AVRUPA BİRLİĞİ. . . . . BAĞIMSIZ TÜRKİYE KOMİSYONU . . . . . . . . . . . . . . . . “100 KONUDA AB’NİN GÜNLÜK HAYATIMIZA ETKİLERİ” YAYINI. NEDEN AÇIK TOPLUM? . . . . . . . . . . . AÇIK TOPLUM İDEALİ İÇİN 5 YIL DAHA / İSHAK ALATON . . İLK 5 YILDAN AÇIK İZLENİMLER / GÖKÇE TÜYLÜOĞU . . REFORM . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 8 . . 6 10 . 19 . . . . . . . . . . 65 . . 66 . . . . . . . . . . 70 “TÜRKİYE’NİN AB ÜYELİĞİNDE FIRSAT MALİYETİ” KİTAP DİZİSİ . . . . . . . . . . 70 MÜSLÜMAN COĞRAFYALAR TÜRKİYE’NİN AB ÜYELİĞİNE NASIL BAKIYOR? . KIBRIS SORUNU ÜZERİNE TOPLANTI DİZİSİ. EĞİTİM. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 74 . . 76 . AKDENİZ ÇOCUK SANAT ATÖLYESİ VE ETÜD EVİ. . . . . . . . . . . . . . . 34 . CEZA İNFAZ SİSTEMİNDE SİVİL TOPLUM DERNEĞİ ÇALIŞMALARI. . . . . . . . . . 38 LİSELERDE MÜNAZARA PROJESİ . . TÜRKİYELİ GENÇLER ANLATIYOR . . . . . . . . . . 42 NESİN VAKFI MATEMATİK KÖYÜ 2010 - 2011 YAZ DÖNEMİ . . . . . . . . . . . . 78 . 44 SALT: YORUMLAMA PROGRAMI. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 78 . . . . . . . . KONUŞULMAYAN GERÇEK: GÖZALTINDA KAYIPLAR VE ZORLA KAYBETMELER . . . . . 32 . HRANT DİNK VAKFI ÇALIŞMALARI . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 46 TOPLUM GÖNÜLLÜLERİ VAKFI: İNSAN HAKLARI ÇATISI PROGRAMI . . . . . . . . . 50 SULUKULE GENÇLİK ORKESTRASI. . . . . . . . . . . . . . . . . . . 54 . BEYAZPERDEDEN KARATAHTAYA . . MEDYA. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 77 . . . 77 . . . . . . . . . 77 . 78 . 79 . İSTANBULLU RUMLARIN 1964 SÜRGÜNÜ: 20 KİLO 20 DOLAR ARAŞTIRMASI VE SERGİSİ. . . . . . 56 BASIN VE İFADE ÖZGÜRLÜĞÜ: CENTER FOR AMERICAN PROGRESS VE CARNEGIE EUROPE RAPORLARI . . . . . . . . . . . . TÜRKİYE ROMAN HAKLARI FORUMU. NEFRET SUÇLARINA KARŞI ÇALIŞMALAR: ULUSAL BASINDA NEFRET SUÇLARI 10 YIL 10 ÖRNEK . . . . . . . . . . . . . . . . . . 58 KUŞTEPE ÇOCUK ETÜD EVİ. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 58 AFRO-TÜRK KADINLARIN SOSYO-DEMOGRAFİK ÖZELLİKLERİNİ BELİRLEME ÇALIŞMASI . . . 58 28 ŞUBAT ALEVİLER VE SÜNNİLER YÜZLEŞİYOR PANEL VE FORUMU . . . 59 . . . . . . KADIN ÇALIŞMALARI . . . . . . . KADINLAR İÇİN, KADINLARLA ÇALIŞMAK: KAMER! . . . . . . 76 5 . . . 73 . . . . . . 71 . . . . . HELSİNKİ YURTTAŞLAR DERNEĞİ: DEMOKRASİ VE BARIŞ İÇİN ÖĞRETMENLER . . . . . 71 . BİLGİ ÜNİVERSİTESİ: TRAVMA ÇALIŞMALARI SERTİFİKA PROGRAMI . . . . . . . . . . . . . . . . . . TESEV. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 28 . . . . ENGELLERLE MÜCADELE ÇALIŞMALARI . . . . . BİLGİ ÜNİVERSİTESİ: EĞİTİM ORTAMLARINDA AYRIMCILIĞI ÖNLEME ÇALIŞMALARI . . . . . ANADOLU VİCDANI . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 24 . . . BİR DAHA ASLA! GEÇMİŞLE YÜZLEŞME VE ÖZÜR. . . . . . . . . . . . . . . 20 . . . ROMAN ÇOCUKLARA EĞİTİM DESTEĞİ . SOSYAL POLİTİKA FORUMU: TÜRKİYE’DE EŞİTSİZLİKLER ARAŞTIRMASI . 4 . . . . . . . . . . . 11. ULUSLARARASI GEZİCİ FİLMMOR KADIN FİLMLERİ FESTİVALİ. . . . . . . . . . . . . . . . 89 . . . . . . . . . . . BOĞAZİÇİ ÜNİVERSİTESİ: TÜRKİYE’DE ÖTEKİLEŞTİRME SÜREÇLERİ ARAŞTIRMASI . HATIRLAMAK VE ANLATMAK İÇİN ŞEHRE BAK . . . . . . . . LGBT ÇALIŞMALARI. . . . . . . . . . . . . . . 101 . . . . . . 102 . . . . . 104 FOTOĞRAFLA BAKMAK: GENÇLERLE FOTOĞRAF ATÖLYELERİ . 61 TÜRKİYELİ LGBT’LERİN ADALETE ERİŞİM MEKANİZMALARININ GÜÇLENDİRİLMESİ PROJESİ . . 61 KOÇ ÜNİVERSİTESİ: TÜRKİYE SEÇİM ÇALIŞMASI. . . . . . . . . . . . . . . 61 KAOS GL: CİNSEL YÖNELİM VE CİNSİYET KİMLİĞİ TEMELLİ AYRIMCILIKLA MÜCADELE STANDARTLARINI TÜRKİYE’DE YAYGINLAŞTIRMA PROJESİ. . . . . . SOSYAL POLİTİKA FORUMU: OKULDA BİR ÖĞÜN SICAK YEMEK ARAŞTIRMASI. SPOD: TÜRKİYE’DE YEREL POLİTİKAYA LGBT PERSPEKTİFİ KAZANDIRMA PROJESİ. . . . BOĞAZİÇİ ÜNİVERSİTESİ: MUHAFAZAKÂRLIK VE ORTA SINIF ARAŞTIRMALARI . . . . . . . . . 59 . . . . . . . . . . . . LAMBDA İSTANBUL AİLE GRUBU TÜRKİYE GENELİNE AÇILMA PROJESİ . . . 59 PEMBE HAYAT SAVUNUCULUK VE STRATEJİK DAVALAMA ÇALIŞMALARI. . . . DİYALOG ÇALIŞMALARI. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 60 . . . . 98 60 . . . . 94 “SEMİHA ES” ULUSLARARASI KADIN FOTOĞRAFÇILAR SEMPOZYUMU. . . . . . . . . 98 . . 90 RUH SAĞLIĞINDA İNSAN HAKLARI PROJESİ . . . 84 . . . . 80 İSMAİL BEŞİKÇİ VAKFI DİYARBAKIR SÖZLÜ TARİH ÇALIŞMASI . . . . . . . . . . . 59 . . . DİTAM: “ERKEN EVLİLİKLERİN TOPLUMSAL DİNAMİKLERİ” ARAŞTIRMASI . . . . . . . . . . . 61 SİVİL TOPLUM. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 104 . . 104 . . 105 . 107 TOHAV: İŞKENCENİN ÖNLENMESİNDE AKTİF SİVİL TOPLUM . . . . . . . . . . . 62 DİTAM: SAĞLIK HİZMETLERİNDE ANADİLİN ROLÜ . . . . . . . . . . . 62 TÜSEV: 2012 YILI SİVİL TOPLUM İZLEME RAPORU . . . . . . . 108 62 BİLGİ ÜNİVERSİTESİ STK BİRİMİ: KAMU HARCAMALARI İZLEME KILAVUZLARI. . . . . . 108 62 DEPO’DA SATURDOX BELGESEL BULUŞMALARI . 63 SİYAH BANT: SANATTA İFADE ÖZGÜRLÜĞÜ PROJESİ. . . . . . . . . . . . . . 109 . . . IMPR: ORTADOĞU’DA KÜRT GRUPLARIN TÜRKİYE’DEKİ KÜRT SORUNU ALGISI ARAŞTIRMASI . BAŞKASININ HAKKINDAN BANA NE? . YALNIZ VE ENDİŞELİ ÜLKE: TÜRKİYE . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 108 Açık? Kapalının tersi. İçine alan, soluk alıp veren. Yani dışarı ve içeri doğru geçişkenliği, akışkanlığı olan. Kapsayan ama kapatıp hapsetmeyen. Olup bitmemiş, olmaya ve gelişmeye devam eden. Durağan olmayan, hareket eden. Değişen. Toplum? iki bin yıl kadar önce Aristotales, “bir toplum içinde yaşama yeteneğine sahip olamayan ya da buna ihtiyaç hissetmeyen, ya yaban dünyaya ait bir yaratık ya da tanrıdır” diyerek insanın toplumdan ayrı düşünülemeyeceğini anlatmak istemiş. Toplum. Bizim meydana getirdiğimiz ama aynı zamanda bizi mutlu ya da mutsuz etme gücüne sahip; kontrol etme olanağına da çoğu zaman sahip olamadığımız, tersine kimi zaman bizi, bize rağmen kontrol eden, baskı altına alan, çok parçalı bütün. Çok acıtabilir de, sevgiyle iyileştirebilir de. Açık Toplum? Yanılabileceğini bilen, büyük ve değişmez doğruları varoluş yasası haline getirmeyen, doğrunun ve gerçeğin kimsenin tekelinde bulunmadığının bilincinde bir toplum. Faklı görüşlere saygılı, farklı beklentileri dikkate alan, insanların barış içinde yaşayabilmesi için bireylerin haklarını koruyacak kurumlara ihtiyaç olduğunu kabul eden bir toplum. Peki bu kolay mı? Böyle bir toplum anlayışında herkesin, aynı anda, hep birlikte buluşması mümkün mü? Açık Toplum fikrini geliştiren ve yaygın bir şekilde kabul görmesini sağlayan İngiliz felsefeci Karl Popper buna olumsuz yanıt vermiş. “Uygarlığımız … hâlâ doğum şokunu tam anlamıyla Popper’ın geçiş sürecini tanımlarken kullandığı anahtar kavramlar, insanın eleştirel gücü, yetenekleri ve bu gücün özgür bırakılması, Açıklık, kendi dışıyla sınırsız alışveriş olanağı, sonsuz gelişmeyi ve değişmeyi mümkün kılacak olan insanın eleştirel aklı. İşte Açık Toplum Vakfı, Türkiye’de bu süreci, insanın eleştirel aklının tüm potansiyelini, tüm yeteneklerini özgürce harekete geçirdiği, ürettiği, bunun mümkün olduğu, özendirildiği koşulların yaratılmasına destek olmak için var. Ne yapıyorsa, bu desteği sürekli kılmak için yapıyor. Açık toplum, hiçbir tabu dinlemeksizin her şeyin tartışmaya açık olmasıdır. Tabular değişimin önünde engeldir. Açık toplum, demokrasiyi ve değişmeyi hedefler, baskıcı yönetimlere karşı toplumun ve bireyin haklarını savunur. Bireyin hayatına sahip çıkabilmesi için sivil toplumun güçlendirilmesini ilke edinir. Kişinin tüm potansiyelini özgürce geliştirmesine fırsat tanıyan koşulları yaratmayı hedefler. Fırsat eşitliğini savunur, her türlü ayrımcılığı reddeder. Evrensel insan hakları hukukunu tüm diğer çıkarların üzerinde tutar. Bireyin tüm farklılıklarını koruyarak, kendini her anlamda güvende hissederek, bir dünya yurttaşı kimliğine sahip olmasına olanak tanır. Ve evet, Açık Toplum, şeffaf, hesap verebilirliği olan, bu sorumluluğu üstlenen ve halk için çalışan hükümet anlayışının peşinde koşan, hak ve özgürlüklerinin bilincinde olan, farklı olanın haklarına saygı gösteren ve savunan, karşılıklı hoşgörü ve dayanışma içinde olan bilinçli ve eleştirel bakış açısına sahip, sorumlu insanlar bütünüdür. Bizler, açıklığı, şeffaflığı, dayanışmayı, farklılıkları zenginlik olarak görmeyi savunmak, savunmakla kalmayıp bunları hayata geçirmek için yola çıktık. Yaptıklarımızla yetinmedik, yetinmiyoruz. Her zaman daha fazlasını yapmaya çalışacağız. Elinizdeki raporda son beş yılda yapabildiklerimizin bir kısmını sizlerle paylaşıyoruz. Destek olduğumuz sivil toplum kuruluşlarıyla, sizlerle birlikte daha da güzelini, daha da iyisini yapacağımız, daha çok insana ulaşacağımız, açık toplum idealine her defasında bir adım daha yaklaşacağımız daha nice nice yıllara… 7 6 NEDEN AÇIK? NEDEN TOPLUM? NEDEN AÇIK TOPLUM? atlatamadı” demiş. Doğum şokunu da, “büyülü güçlere teslim olmuş kabile toplumundan, ‘kapalı toplum’dan, insanın eleştirel yeteneklerini özgürce harekete geçirmesine olanak sağlayan ‘açık toplum’a geçiş” olarak tanımlamış. AÇIK TOPLUM İDEALİ İÇİN 5 YIL DAHA üyelerden oluşan danışma kurulu tarafından imkanlarına göre çok yüksek etkili sayısız sosyal projenin destekçisi oldu. Bu projelerle gurur duyuyorum, gerçekleşmesinde emeği bulunan tüm dostlarımı gönülden kutluyorum. Daha önce, Açık Toplum Enstitüsü’nün 2001-2008 yıllarındaki faaliyetlerini içeren çeşitli faaliyet raporları yayınlamıştık. Dikkatinize sunduğumuz 2009-2013 yıllarına ilişkin bu faaliyet raporu ise, Vakfımızın kuruluşundan bu yana geçen 5 yılın çalışmalarını içeriyor. Bu raporu incelediğinizde, kısa sayılabilecek bir süre içinde, projelerimizle Türkiye’de pek az sivil toplum kuruluşuna nasip olmuş ölçüde geniş ve çeşitli bir kitleye temas ettiğimizi, katkılarımızla taleplerine ses, etkinliklerine destek olduğumuzu göreceksiniz. 8 Evet! Daha çok özgürlüğe ve demokrasi kurumlarının toplumun taleplerine vereceği daha özgürlükçü yanıtlara ihtiyaç duyuyor muyuz? Yine evet! Başka kelimelerle ifade edelim: Düşünce, ifade ve yayın özgürlüğünden yana mıyız? Güçlü bir sivil toplum bizi mutlu eder mi? Bağımsız ve tarafsız medya istiyor muyuz? Haklar konusunda duyarlı ve saygılı mıyız? Her tür eşitsizliğe isyan ediyor muyuz? Topluma karşı sorumlu, hesap veren şeffaf yönetim arıyor muyuz? Evet... Açık Toplum’un Türkiye’de 2001 yılının Ağustos ayına kadar giden öyküsü, bu gereksinimlere yanıt arayanlarla paraleldir. Önce, bir enstitü olarak, 2009 yılından itibaren de kurduğumuz vakıf bünyesinde, aralarında bulunmaktan onur duyduğum değerli bir kadro ile birlikte açık toplum ideali için çalışmaktan; bu ideale yaklaşmak için katkı sunmaktan büyük bir mutluluk duydum. Vakfımız 5 yaşında... Açık Toplum Vakfı, tüm tarihi boyunca hiçbir siyasi taraf ya da ideolojik görüşe özel bir yakınlık göstermeden, çağdaş hukuki normlara dayanan çoğulcu bir demokrasi ve özgürlük arayışı ile çalışmalarını sürdürdü. Dar ve özverili profesyonel kadrosu ve çok birikimli, ülkemize ufuk kazandıracak gönüllü Bu çeşitliliğin nedeni, diğer sivil toplum kuruluşlarıyla birlikte yürüttüğümüz, belirli ilkeler çerçevesinde bu kurumlara sunmakta olduğumuz destek politikalarımızdır. Amacımız değişmedi... Açık Toplum Vakıflar ağı uluslararası ölçekte günümüzde 72 ülkede faaliyet gösteriyor. Faaliyetleri için gerek duyduğu kaynakları çok büyük ölçüde, kurucusu olan ve Wall Street tarihinin en başarılı yatırımcısı sayılan George Soros sağlıyor. Bu raporda göreceğiniz gibi Açık Toplum Vakfı’nın bu kaynaktan elde ettiği yıllık ortalama 4 Milyon TL gibi bir fon söz konusudur. Bugüne kadar olduğu gibi Açık Toplum Vakfı Türkiye, ehil ellerde bu fonu ülkemizin geleceği için en doğru şekilde kullanmaya devam edecektir. Açık toplum idealine gönül verenler, bu yaklaşımın ortaya çıktığı yaklaşık yarım asırdan bu yana bireyin ve toplumun yanında yer almışlardır. Açık Toplum Vakfı da, temel hak ve özgürlüklerin kurumsallaşması, çağdaş hukuk normlarının yerleşmesi ve çoğulcu demokrasinin işlemesi; yani açık bir toplumun şartlarının gerçekleşmesi yönünde resmi ve sivil kuruluşlarla işbirliklerini bugüne kadar olduğu gibi, bundan sonra da sürdürecektir. Saygılarımla, İshak Alaton Yönetim Kurulu Başkanı Açık Toplum Vakfı 9 Özgürlük ve demokrasi bir hak mıdır? Bundan yıllar sonra geriye dönüp bakıldığında, Türkiye’de 2013 yılına damga vuran olay olarak, çok büyük olasılıkla genç kuşaklarımızın tüm dünyayı şaşkınlıkta bırakacak bir şekilde, şiddete başvurmayan yollarla ve mizahla kişisel hak ve özgürlüklerine sahip çıkma girişimlerini hatırlayacağız. Yine çok büyük olasılıkla, 2014 yılı da toplumumuzun yönetsel süreçlerde şeffaflık ve denetim gereksinimini dile getirdiği bir yıl olarak tarihe geçecek. Bu raporun yayına hazırlandığı 2013’ün 2’inci yarısı ve 2014’ün ilk aylarına damga vuran bu iki konu, ülkemizde açık toplum özleminin nasıl gerçek temellere dayandığını bize bir kez daha gösteriyor. Aslında açık toplum ideali Türkiye’nin sınırlarının ötesinde de mevcut bu evrensel özlemin bir yansıması ya da ifadesinden başka bir şey değil. Açık Toplum Vakfı desteğiyle gerçekleştirilen bu 252 proje ile (seminerler, eğitimler, toplantılar, ev ziyaretleri) temas ettiğimiz insan sayısı 755.774 kişiye ulaşmış. 75 STK 15 KAMU KURUMU 252 PROJE 755.774 KİŞİ 11 10 İLK 5 YILDAN AÇIK İZLENİMLER Üniversitesi’nin de bulunduğu 15 farklı kamu kurumu ile toplam 252 projenin içinde yer almışız, bu kurum ve projelere fon sağlamışız. Bu projeler kapsamında 110 araştırma ve 355 yayın (kitap-broşür-dergi-film) gerçekleştirilmiş. 22 bilgilendirme ve interaktif katılım amaçlı web sitesi oluşturulmuş. Vakfımızın faaliyetleri ve desteklediğimiz projelerle ilgili gazete, dergi ve televizyon programlarında toplam 1613 haber yayınlanmış.* 5 yıl, 252 proje... 1 Ocak 2009 tarihinde faaliyete geçen Açık Toplum Vakfı, ülkemizin temel insan hakları, demokrasi ve evrensel değerlere karşı daha duyarlı bir toplum olması yönünde bilimsel, sosyal ve kültürel faaliyette bulunan kişi, kurum ve kuruluşlara katkı sağlıyor. 2009-2013 yıllarını içeren 5 yıllık faaliyetlerimizin önemli bir bölümünü bu faaliyet raporumuzla sizlere sunuyoruz. 110 ARAŞTIRMA Bu 5 yılda yüzlerce projemiz oldu. Bazılarında vakıf olarak fiilen çalıştık, bazılarını doğrudan vakfımız bünyesinde gerçekleştirdik, ama bu projelerin büyük çoğunluğunu destekçisi olmaktan mutluluk duyduğumuz ve aynı değerleri paylaştığımız kurumlar gerçekleştirdiler. Vakıf olarak içinde yer aldığımız tüm çalışmaları sayılara dökmek çok zor ama bu 5 yıllık faaliyetlerimize bütüncül baktığımız zaman gördük ki; 22 WEB SİTESİ Bu 5 yılda, aralarında TOG, TESEV, DİTAM, DİSA, SALT, TÜSEV, GPOT, Anadolu Kültür, KA-MER, LGBT örgütler gibi çok farklı kurumların bulunduğu 75 sivil toplum kuruluşu; aralarında Koç, Bilgi, Kültür Üniversiteleri’nin yanı sıra, Boğaziçi 355 YAYIN 1613 HABER *Basın yansıması ile ilgili veriler Ajans Press’in veri tabanından alınmıştır. 2009-2013 yılları arasındaki toplam destek miktarı (tl) 41 26 15 5 26 98 11,617,688 41 Bir zorluk var... Bilindiği gibi Açık Toplum Ağı George Soros’un finansal desteğini sağladığı bir uluslararası sivil toplum kuruluşu. Bugün 72 ülkede faaliyet gösteren Açık Toplum Ağı temsilciliklerden, enstitülerden, programlardan ve yerel vakıflardan oluşuyor. 80’lerde, ırkçı düzenin hüküm sürmekte olduğu Güney Afrika’da siyah öğrencilere beyazların gittiği üniversitelere gidebilmeleri için burslar sağladı. YILLARA GÖRE TOPLAM ARAŞTIRMA SAYISI 5 12 7 2009 2010 Diğer yandan, tüm dünyada çok uzun yıllardır oldukça cesur çalışmalara imza atan bir ağın parçası olarak yerelde demokrasi ve çok seslilik için çalışmak ve bu yoldaki şiddet içermeyen her türlü çabanın destekçisi olmaya çalışmak bir çok komplo teorisinin 2011 2008 yılında ise, artık belli bir olgunluğa erişmiş olan çalışmalarımızı yapısal bir güvence altına almak için Açık Toplum Vakfı kuruldu. Sizlere sunduğumuz bu rapor vakfımızın ilk 5 yıllık faaliyetlerinin bir özetidir. 59 2012 Her kesimden fikir önderleriyle, politikacılarla, akademisyenlerle ve aktivistlerle yapılan 200’e yakın kapsamlı görüşmenin ardından Açık Toplum Enstitüsü 2001 yılında kuruldu ve 8 yıl boyunca faaliyetlerini bu enstitü çatısı altında sürdürdü. Açık Toplum Enstitüsü’nün 8 yıllık faaliyet raporlarına da web sayfasından erişmek mümkün. 27 2013 2009 2010 2011 2012 12 2013 toplam katılımcı sayısı: 154,171 toplam faydalanıcı sayısı: 39,338 Son yıllarda AB ülkelerinde yükselen ırkçılığa karşı büyük bir kampanya başlattı. Yukarıdaki birkaç örnekte de görüldüğü gibi Açık Toplum ideali için çalışmak her ülke ve zaman diliminde farklı şeyler için mücadele vermek anlamına geliyor. Bir ülkede ifade özgürlüğü alanı yaratabilmek için fotokopi makinası dağıtmak, ambargo altındaki başka bir ülkede sebze meyve tohumları dağıtmak, baskıcı rejimlerin olduğu bazı ülkelerde bilim insanlarının hayatta kalması için kaçmasına destek vermek ya da bir başka ülkede bilim insanlarının ayakta kalabilmesi için çalışmanın ortak paydasını hep aynı temel değerler oluşturuyor. Tam da bu yüzden temel değerlerimiz dışında çalışma şeklimiz, destek verme yöntemlerimiz ya da öncelik verdiğimiz konular değişiklik gösterebiliyor. Bizim ne için çalışacağımızı aslında kendimiz değil bulunduğumuz ülkedeki tabu konular, ifade özgürlüğünün önünü tıkayan uygulamalar, önyargılar ya da ayrımcı yaklaşımlar nedeniyle hak ihlaline uğratılan, dezavantajlı konuma getirilen gruplar belirliyor. 15 yıllık bir öykümüz var. 1999-2001 yılları arasında, temellerini ABD’li yatırımcı George Soros’un attığı Açık Toplum Ağı’nın Türkiye’de de faaliyet göstermesi gerekiyor mu, nasıl bir yapılanma içinde olmalı, kimlere çağrı yapmalıyız gibi soruların yanıtlarının arandığı bir araştırma, değerlendirme süreci yaşandı. 2009 18,654 15,445 24,571 11 Eylül hadisesinin hemen sonrasında artan güvenlik önlemlerinin özgürlükleri ortadan kaldırmasını önlemek için insan hakları kuruluşlarına destek sundu. Örneğin Müslüman göçmenlerin haklarını koruyan kuruluşlara destek sağladı. 2010 Türkiye’de Açık Toplum’un öyküsü ne sizlere yukarıda sunduğumuz sayılardan, ne elinizdeki raporda bulacağınız tanıklıklardan ve öykülerden, ne de sadece 5 yıldan ibaret. Soğuk savaş sonrası Rusya’nın durumu konusunda Batı’nın kendini sorumlu hissetmesi gerektiğini düşünen Açık Toplum Ağı, Rusya’ya 1 milyar $ destek sağladı. Bu desteğin 100 milyon dolarlık kısmı, Rus bilim insanlarının ülkelerini terk etmelerinin önüne geçmek için harcandı. 2011 15 yıllık bir öykü... 90’ların başında abluka altındaki Saraybosna’ya elektrik ve su götürüldü; Saraybosna sakinlerine, abluka süresince kendi yiyeceklerini yetiştirebilmeleri için meyve-sebze tohumları dağıtıldı. 2012 48,120 47,381 2,711 2,265 303 2013 Reform Medya Toplumsal Cinsiyet Dezavantajlı Gruplar Sivil Toplum Avrupa Birliği Eğitim 36,295,926 YILLARA GÖRE KATILIMCI SAYISI 13,289 20,770 Açık Toplum Ağı’nın tarihi, New York’ta kurulduğu 1979 yılına kadar uzanıyor. Demokrasi, insan hakları ve eğitim başından beri öncelikli çalışma konuları arasında idi. Somut olarak imza attığı projelerden bazıları; Orta Avrupa’daki rejimlerde muhalif aydınlar, yazılarını devlet tekelindeki basımevlerinde bastıramadıkları için bu ülkelerdeki muhalif aydınlara fotokopi makineleri yollandı. A ç ı k To p l u m Va k f ı ’ n ı n verdiği desteklerle gerçekleşen projelerin toplam bütçesi (tl) YILLARA GÖRE FAYDALANICI SAYISI 13 Bu 5 yılda toplam 11.617.688 TL farklı sivil toplum ya da kamu kurumlarının gerçekleştirdiği projelerin desteklenmesi için kullanılmış. ÇALIŞMA ALANLARINA GÖRE PROJE SAYISI toplam araştırma sayısı: 110 124 40 14 102 75 merkezinde konumlandırılmamıza da neden oldu. Hatta bazen, hayal gücünü zorlayan son derece ağır iddia ve ithamlarla da karşı karşıya kaldık. izlerken insanların gözlerinde gördüğümüz ilgi ve merak da bize doğru yolda olduğumuzu düşündüren bir diğer örnek. Ancak Türkiye’de de, dünyada da baskının, şiddetin, her türlü yok saymanın karşısında konumlanmanın ve bunlara karşı gelişen her türlü şiddetsiz ve yaratıcı metodun destekçisi olmanın kolay bir şey olmayacağı ve sert cevaplarla karşılaşabileceği, yola çıkmadan önce de hepimizin malumu idi. Yine de, olabildiğince yerel ve şeffaf olmaya çalışıp kendini sürekli en baştan anlatmak zorunda kalmak da bazen yılgınlık yaratabilen ciddi bir zorluk. Çare yok, Sisifos’un hikayesine benzer bir biçimde, umutlarımızı her akşam kaybedip, her yeni doğan gün ile Türkiye’nin daha açık bir toplum olması yönünde verdiğimiz mücadeleye yeniden başlıyoruz… Birlikte yürümeye devam edelim! Ama binlerce de umudumuz var... Desteklediğimiz projelerden birinin saha çalışmaları sırasında Erzincan’daki KA-MER kadın merkezinde kocası tarafından boğazı kesilen bir kadının, bu izi boynunda ve yüreğinde taşıyarak aile içi şiddete maruz kalmış başka kadınlara hayata tutunma ve yeni bir hayata başlama mücadelesini aktarması, çalışmaları ile onlara destek olması bir örnek... Bu umudu o kadının gözlerinde görüyoruz. 14 Mersin’de Roman çocuklar için açılmasına destek olduğumuz Etüd Evi, Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı tarafından sürekli bir hale getirildi. Bu Etüd Evi’nde tanıştığımız ve bize “Abla bizim evimiz tek gözdür. Annem babam kardeşlerim tek odada yaşarız. Burada tek başıma ders çalışabileceğim bir odam var. Çok mutluyum.” diye alelacele sözcüklerle duygularını anlatan çocuğun gözlerindeki mutluluk geleceğe yönelik başka bir umut daha veriyor. 44,515 20,500 54,750 Birlikte yürümeye devam edelim! 352 Gökçe Tüylüoğlu Genel Sekreter Açık Toplum Vakfı 831 421 134 321 2009 2010 2011 Türkiye’nin en saygın bilim kurumlarıyla birlikte gerçekleştirdiğimiz araştırmaları kamuoyuna açıklarken ya da bu kurumlarla gerçekleştirdiğimiz eğitim programlarını YILLARA GÖRE EĞİTİM/TOPLANTI/ PANEL/ATÖLYE SAYISI 2012 Açık Toplum’un 10 yıl önce oluşturduğu ve hala büyük bir başarıyla sürdürdüğümüz Bağımsız Türkiye Komisyonu’nun her Türkiye ziyaretinde, her AB başkentindeki toplantısında Türkiye’nin AB üyeliği için yılmadan çalışan; görüşmeler yapan ve çözüm arayışlarını sürdüren kanaat önderlerinin gözlerinde gördüğümüz ışıltı ve pozitif duygularla mutlu oluyor, enerji kazanıyoruz. toplam sergi/film gösterimi: 424 2013 2009 2010 2011 2012 2013 toplam yayın dağıtım sayısı: 242,265 Ya da bambaşka örnekler... Kısacası, toplumsal gereksinimlere göre oluşmuş stratejilerimiz, kaynaklarımız ve iyi bir ekibimiz var. O halde geriye söyleyecek tek şey kalıyor: 2009 70,500 52,000 Örneğin... Önümüzdeki 5 yıl için stratejik çalışma alanlarımızı belirledik. Bunları “Avrupa Birliği Türkiye ilişkilerinde çözüm arayışları, kadına yönelik şiddet ve her türlü toplumsal cinsiyet eşitsizliği ile mücadele, eğitimde eşitsizlik ve ayrımcılıkla mücadele, demokrasinin gelişimine yönelik reformlar, polarize olmuş toplumsal gruplar için diyalog imkanları yaratma, daha demokratik ve güçlü bir toplum olabilmek için geçmişle yüzleşme ve hafıza çalışmalarını destekleme ve çok sesli bir toplum olabilmek için medya ve ifade özgürlüğünün tesisi için çalışmalar yapmak” olarak özetleyebiliriz. 66 2010 YILLARA GÖRE YAYIN DAĞITIM SAYISI Uluslararası Açık Toplum Ağı, vakfımızın çalışmalarını önemsiyor ve destekliyor. 157 2011 Hani, “5 yılda 755 bin kişiye temas etmişiz” diye bir rakam vermiştim ya... İşte o rakamları oluşturan tek tek insanlar... Vizyoner yaklaşımlar ve önerilerle bize yol gösteren çok güçlü bir yönetim kurulumuz var. Aynı şekilde, destek sağlayacağımız projeleri belirlediğimiz, Türkiye’nin dört bir köşesini ve binlerce rengini temsil eden çok güçlü ve yetkin bir danışma kuruluyla çalışmalarımızı şekillendiriyoruz. (Açık Toplum Vakfı tüm dünyada olduğu gibi ülkemizde de kuruluşundan bugüne destekleyeceği projeleri, bu yazının sonunda isimleri yer alan bu tür bağımsız danışma kurullarınca saptamaktadır.) 2012 Karşılaştığımız, konuştuğumuz, ilham aldığımız, işbirliği yaptığımız, sohbet ettiğimiz insanlar bize bu umudu gözleriyle, sözleriyle, bakışlarıyla, tebessümleriyle veriyorlar. 130 37 34 Bu umutlarla Açık Toplum’un 15 yılını ve Vakfımızın ilk 5 yılını geride bıraktık, enerji ve kararlılıkla yolumuza devam ediyoruz. 2013 2009 2010 2011 2012 2013 toplam yayın sayısı: 355 Bu süreçte, elbette bize faaliyetlerimizi umut içinde sürdürebilmek için enerji ve kararlılık veren çok önemli şeyler de yaşıyoruz. YILLARA GÖRE SERGİ/FİLM GÖSTERİMİ 15 YILLARA GÖRE TOPLAM YAYIN SAYISI toplam eğitim/ söyleşi/panel/ atölye: 2,059 YILLARA GÖRE TOPLAM PROJE SAYISI YILLARA GÖRE WEBSİTESİ 2 9 4 Danışma Kurulları 2009-2013 DESTEK TÜRÜNE GÖRE TOPLAM DESTEK MİKTARI (TL) 71 84,191 33 511,966 11,021,532 35 Murat Sungar (Başkan), Hakan Altınay, Nebahat Akkoç, Mustafa Akyol, Ayhan Bilgen, Ferhat Boratav, Ruşen Çakır, Necdet İpekyüz ve Sedat Yurtdaş 67 5 46 2 2013 Yılı Danışma Kurulu: 2012 Yılı Danışma Kurulu: ana destek küçük destek ulaşım desteği 2009 2010 2011 2012 2013 2011 Yılı Danışma Kurulu: 16 Hakan Altınay (Başkan), Asaf Savaş Akat, Sabih Ataç, Ferhat Boratav, Temel İskit, Şebnem Karauçak, Mehmet Kaya, Elisabeth Özdalga ve Murat Sungar. YILLARA GÖRE TOPLAM DESTEK MİKTARI (TL) ÇALIŞMA ALANLARINA GÖRE TOPLAM DESTEK MİKTARI (TL) DESTEK TÜRÜNE GÖRE TOPLAM PROJE SAYISI 2010 yılı Danışma Kurulu: 3,347,945 3,250,239 2,294,406 2,076,562 65 2,085,569 117 2,314,282 70 1,101,654 226,230 1,198,555 1,596,630 1,852,268 1,891,036 Can Paker (Başkan), Hakan Altınay, Nurcan Baysal, Ferhat Boratav, Eyüp Can, Temel İskit, Şebnem Karauçak, Elisabeth Özdalga ve Murat Sungar. 2009 Yılı Danışma Kurulu: Can Paker (Başkan), Suay Aksoy, Nurcan Baysal, Eyüp Can, Zülfü Dicleli, Melih Fereli, Temel İskit, Şebnem Karauçak ve Murat Sungar. 17 2009 2010 2011 2012 2013 toplam websitesi sayısı: 22 Hakan Altınay (Başkan), Asaf Savaş Akat, Ayhan Bilgen, Ferhat Boratav, Ruşen Çakır, Necdet İpekyüz, Şebnem Karauçak, Mehmet Kaya ve Murat Sungar. Reform Medya Toplumsal Cinsiyet Dezavantajlı Gruplar Sivil Toplum Avrupa Birliği Eğitim ana destek küçük destek ulaşım desteği 2009 2010 2011 2012 2013 19 18 REFORM BİR DAHA ASLA! GEÇMİŞLE YÜZLEŞME VE ÖZÜR “21. yüzyılın ilk çeyreği, dünyada ve Türk toplumunda bir arınma ve günah çıkarma dönemi olarak tarihe geçecek. Bu yolda sivil topluma da çok önemli bir görev düşüyor. Ben bir girişimciyim. Çok iyi biliyoruz ki, talep yoksa arz da olmaz. Güçlü bir talep olmadan kamu otoritesinin böyle zorlu bir sürece girmesini beklemek de hayalciliktir. Hem de sadece belirli kesimlerin değil, toplumun çok farklı renklerinin, seslerinin bu talebin içinde yerini alması gerekiyor.” İSHAK ALATON, “Bir Daha Asla! Geçmişle Yüzleşme ve Özür” kitabından sunuş yazısı Açık Toplum Vakfı olarak, Anadolu Kültür ile işbirliği içinde gerek dünyada, gerekse ülkemizde yaşadığımız dönemin toplumsal barış açısından en önemli ihtiyaçlarından biri olduğuna inandığımız geçmişle yüzleşme konusunu “Bir Daha Asla! Geçmişle Yüzleşme ve Özür” Sergisi ile gündeme getirdik. 25 Ekim – 15 Aralık 2013 tarihleri arasında İstanbul Tophane’deki Depo’da düzenlenen sergiyle bağlantılı bir kitap ve detaylı bir katolog yayınlandı. Geçmişle yüzleşme üzerine çalışan yazar ve akademisyenlerin katkılarının yer aldığı kitap “Bir Daha Asla! Geçmişle Yüzleşme ve Özür” adıyla İletişim Yayınları tarafından basıldı. Yoğun bir emek ve yaratıcı bir sürecin sonucu olan sergide çeşitli toplumların geçmişlerinde yaşanan çatışmalar, toplu cinayetler ve soykırım uygulamalarıyla nasıl yüzleştikleri, fotoğraf, belge, belgesel, video ve tanıklıklar ile anlatıldı. Devlet başkanlarının devlet ve toplum adına mağdurlardan nasıl özür dilediklerinin örnekleri sunuldu. 21 20 Özür dilemenin özür dileyenin gücünü azaltmadığını, Tersine özür dileyen liderlerin saygınlığını artırdığını, Yol açılan hasarların kabulünün ilişkileri onardığını göstermek için Willy Brandt, Varşova Gettosu Anıtı önünde diz çökerek Yahudilerden Alman ulusu adına özür dilerken Batı Almanya Başbakanı Willy Brandt’ın 7 Aralık 1970’de Varşova Gettosu Anıtı önünde diz çökerek Holokost nedeniyle Yahudilerden Alman ulusu adına özür dileyişi. Sömürgecilik dönemi (1830-1962) ve ardından gelen Cezayir Savaşı’nda Fransa’nın işlediği ve halen özür bekleyen savaş suçları ve insan hakları ihlalleri. “Yalanlar şiddetin bekleme odalarıdır. Bu nedenle barışla bağdaşmazlar. ‘Terörizm’ veya ‘iç savaş’ tehdidi insan hakları ihlallerine bahane yapılamaz. Şili’nin geleceği için geçmişin onarılamayacak yaralarına ilişkin bir af ve barışma süreci gereklidir. Burada hem devletin, hem de devletin eylemlerine tepki göstermeyen toplumun ortak sorumluluğu söz konusudur. Ben devlet başkanı olarak tüm toplum adına sorumluluk alarak özür diliyorum. Özür toplumsal barış için şarttır.” Şili Devlet Başkanı Patricio Aylwin’in Pinochet döneminde (1973-1991) yaşanan gözaltında kayıplar, işkence, ABD başkanlarının İkinci Dünya Savaşı’nda toplama kamplarında tutulan Japon Amerikalılardan özürleri. Patricio Aylwin, dönemin Şili Devlet Başkanı, 2 Mart 1991 Sergide fotoğraflar, metinler ve kimi zaman video kayıtlarıyla etkileyici bir şekilde sunulan örnekler şöyle sıralanıyordu: yargısız infazlar dahil tüm insan hakları ihlalleri nedeniyle 4 Mart 1991 tarihinde Şili halkından özrü. solda: AGOS Gazetesi, 25 Ekim 2013, Emre Can Dağlıoğlu 23 22 sağda: Hürriyet Pazar, 20 Ekim 2013, Gökçe Aytulu İngiltere Başbakanı David Cameron’ın 30 Ocak 1972’de 14 silahsız göstericinin öldürüldüğü “Kanlı Pazar”la ilişkili olarak 15 Haziran 2010’de Britanya Devleti adına dilediği özür. Temmuz 1995’teki Srebrenitsa Katliamı nedeniyle Sırbistan Parlamentosu’nun 31 Mart 2010 tarihinde Bosnalılardan özrü. Bulgaristan Parlamentosu’nun ülkedeki Türk azınlığa kimlikleri nedeniyle yoğun baskı ve asimilasyon uygulamalarını içeren “Yeniden Doğuş Süreci” politikaları (1984-1990) nedeniyle 12 Ocak 2012 tarihinde dilediği özür. Avustralya Başbakanı Kevin Rudd’un yerli halkın çocuklarına el konuluşunu ifade eden “Çalınmış Kuşaklar” (1869- 1969) için Aborjinler ve Torres Boğazı Adaları halkından dilediği özür. Bu projeyi gerçekleştirme kararımızda bize yol gösteren; bir toplumun geçmişte yapmış olduğu hak ihlalleri ile yüzleşmesinin daha açık bir toplum olma yolunda en önemli adımlardan biri olduğu düşüncesiydi. Dünyanın pek çok ülkesinde demokrasiye geçiş yakın geçmişte yaşanan ağır insan hakları ihlalleriyle yüzleşerek, hakikatleri toplumsallaştırarak sağlanıyor. Çünkü yaralı toplumlar açısından geçmişle yüzleşmek sadece geçmiş için değil bugün ve gelecek için de adaletin yeniden tesisini, toplumların iyileşmesini ve yaşananların bir daha asla yaşanmaması için gerekli düzenlemeler yapılmasını zorunlu kılıyor. Basında geniş yer alan, açık kaldığı sürede İstanbul’da binlerce kişinin ziyaret ettiği serginin küratörü Önder Özengi, gerçekleştirilen çalışmanın hareket noktasını şu sözlerle dile getiriyor: “Devletlerin özür dilemesi, geçmişteki suçların bir özürle geçiştirilmesi, bir dönemi kapatıp yola devam edilmesi anlamına değil, yaşananların bir daha asla yaşanmamasının koşullarının sağlanması anlamına gelir. Bu yönü ile geçmişle yüzleşme ve özür dileme, nasıl bir toplumda yaşamak istediğimiz ve nasıl ortak bir gelecek kurmak istediğimiz ile de ilgilidir.” Sergi 2014 yılında daha geniş bir izleyici kitlesine ulaşmak için İzmir, Samsun, Diyarbakır ve Ankara’ya taşınacak. Ayrıca www.birdahaasla.org.tr adresinden de dijital olarak izlenebilecek. ANADOLU VİCDANI “Barış; kendi kafesimize çekilip kapandığımızda değil, bizi buluşturan dillerde olacak. Ve o zaman, kırk yıl öncesinin aksine, bir başkasının anadilini anlamaya başlayacağım hiç konuşmadan. Kulaklarım da kalbim de aşina olacak ona. Herkes ancak anadilinde kendini gerçekleştirdiğinde, medeniyetimizin çokkültürlü, çokkimlikli niteliklerinde buluşacağız. Benden ötekine görünmeyen bağlantılar, takılar, tamlamalar, kökler taşıyan, bir bağlaç gibi ötekiyle beni birleştiren tüm anadillerde birlikte çoğalacağız. İnanıyorum.” LEYLA İPEKÇI, Buluşmaların Anadilinde 25 24 Birbirimizi duyabilmek ve empati yapabilmek için, Farklı yaşantıları vicdanımızın süzgecinden geçirmek için, Kendi muhasebemize başlayabilmek için üstte: Sabah Gazetesi, 8 Eylül 2011, Mahmut Övür sağ üstte: Taraf Gazetesi, 31 Ağustos 2011 Açık Toplum Vakfı olarak 2011’de yayınladığımız, Kürt sorununa ideolojilerden, kanaatlerden ve yerleşik kalıplardan değil, insan hikayelerinden yola çıkarak yaklaştığımız Anadolu Vicdanı kitabımızı hazırlarken tek bir amacımız vardı: Derin yaraların açıldığı bir coğrafyada herkesin kendi acısını yaşarken, birbirinin acısına bakabilmesinin de mümkün olduğunu göstermek. Bunun için kolektif belleğimizde yer etmiş ve derin izler bırakmış bazı olay ve yaşanmışlıklara yeniden baktık ve farklı görüşlere sahip şair, yazar ve düşünce insanlarının anı ve izlenimlerine başvurduk. 20 binden fazla çoğaltılan, Türkçe ve Kürtçe olarak iki dilli yayınlanan derlememiz, tek ve sabit bir açıdan bakıldığında toplumsal gerçekliklerin tüm boyutlarıyla kavranamayacağı inancıyla hazırlandı ve sağ altta: Radikal Gazetesi, 9 Nisan 2011 basında geniş yer buldu. Hekim ve insan hakları aktivisti Necdet İpekyüz’ün Ateşin Düştüğü Yer yazısı ile, Gazeteciler ve Yazarlar Vakfı Genel Başkan Yardımcısı ve gazeteci Cemal Uşşak’ın Dil Yaresi Derin Olur yazıları, kitabın ruhunu dile getiriyor. Karadeniz gezisinde kendisini misafir eden aileden Kürt düşmanlığı beklerken kendi Fotoğraf: Hakan Saltık kişisel arşivi sol ortada, fotoğraf: Sabah Gazetesi arşivi “Yaşadıklarını unutmasınlar diye adı Hicret konulan evin kızı büyürken ‘Mardin çok uzak mı baba? Orada köyümüz var mı? Gidecek miyiz?’ diye sorduğunda, baba kızını bir masal anlatır gibi cevaplar: ‘Kızım, köyde cinler var, köyde evler boş kalmış, içinde cinler yaşıyor. Onun için gidemeyiz’. Ama babanın sorduğu soruyu cevaplamak o kadar da kolay değildir: ‘Kızımı böyle inandırdım, kendimi nasıl inandırayım? O cinler benim içimde yaşıyor. Kendi içimdeki cinleri nasıl çıkarayım?’” sol altta, fotoğraf: Attila Durak üstte, fotoğraf: Orhan Miroğlu kişisel arşivi Zorunlu göç üzerine İstanbul Bilgi Üniversitesi’nden Bahar Şahin Fırat önyargısıyla yüzleştiğini anlatan İpekyüz ile örneklerle anlattığı Kürtçe üzerindeki yasak nedeniyle “Başkasını bilemem ama ben kendi payıma tüm Kürt kardeşlerimizden özür diliyorum. Sadece özür değil helallik de diliyorum” diyen Uşşak vicdanın rengi, dili, dini, mezhebi olmadığını hatırlatıyor bize. Çünkü biliyoruz ki, yaşanılanlar ancak vicdan süzgecinden geçirilerek anlamlandırılabilir ve değişimin yolu açılabilir… Hep 17 yaşında kalacak: “Serap Eser lise son sınıf öğrencisiydi. 8 Kasım 2009 akşamı belediye otobüsüne binmiş dershaneden Küçükçekmece Kanarya Mahallesi’ndeki evine dönüyordu. Serap tam otobüsten inmek üzereydi ki yüzleri maskeli altı kişinin attığı molotof kokteyllerinin yarattığı alevler içinde kaldı. 24 Aralık 2009’da Serap’ı kaybettik. Ağabeyi Ümit Eser, kardeşinin anısına açtığı serapeser. blogspot.com adlı blogda Serap’ın ölümünden bir ay sonra ‘Türkiye bu ayıbın üzerini kara toprakla örttü. Kardeşimin tek suçu okula gitmekti. Silahı çantasındaki kitaplarıydı. Kardeşim 17 yaşında öldü, yıllar boyu hep 17 yaşında kalacak’ diye yazıyordu.” Otobüse atılan molotof kokteyli üzerine - gazeteci, yazar, araştırmacı Ferda Balancar 27 26 sol üstte, fotoğraf: Attila Durak } TESEV “Vakıf, Türkiye’nin önemli meseleleri hakkında araştırma yaparak, çözüm seçenekleri üreterek Türkiye’nin birikmiş sorunlarının aşılmasında siyaset yapıcılara etki ederek önemli bir işlev üstlenmeyi ve halkın bu konularda bilgi düzeyini yükseltmeyi amaçlar. Vakfın esas amacı Türkiye’nin demokratikleşmesine katkıda bulunmaktır.” TESEV’in Vizyonundan Açık Toplum olarak, önce irtibat bürosu, daha sonra temsilcilik ve 2009 yılından bu yana da Türkiyeli yerel bir vakıf kimliğimizle TESEV’in açık toplum ideali ile paralellik gösteren çalışmalarının ana destekçileri arasında yer aldık. Demokratikleşme Programı, Dış Politika Programı ve İyi Yönetişim Programı olmak üzere üç alanda çalışmalarını yürüten TESEV, Türkiye’nin tabu sorunlarını konuşarak, farklı görüşlere yer vererek, bilgilendirerek, farkındalık yaratarak çözmeyi, değişimin temellerini sivil toplum içinden atmayı hedefledi. Faaliyet raporumuzun kapsadığı dönem içinde TESEV, ülkenin yakıcı sorunlarını ele alan 100’den fazla İngilizce ve Türkçe kitap yayınladı, bu konularla ilgili sayısız etkinlik, konferans, tanıtım toplantısı düzenledi. 2009-2013 yılları arasında kamuoyu ile paylaşılan TESEV yayınları arasından birkaç örnek seçildiğinde bile Vakfın yıllar içinde Türkiye’yi ilgilendiren yaşamsal sorunları geniş bir yelpazede ele aldığını görmek mümkün.“EU-Turkey Relations: Towards a Constructive Re-engagement?” başlıklı yayında, Avrupa Birliği Türkiye Delegasyonu’ndan Aycan Akdeniz, TürkiyeAB ilişkilerinin tıkanma noktasına geldiği bir dönemin ardından son gelişmeler ışığında yaşanan “temkinli iyimserlik” ortamını değerlendiriyor. 29 28 Türkiye Ekonomik ve Sosyal Etütler Vakfı 31 30 “Yargı Paketleri: Hak ve Özgürlükler Açısından Bir Değerlendirme”, Naim Karakaya ve Hande Özhabeş’in kaleminden, 2001 yılından itibaren yürürlüğe konulan dört yargı paketini düşünce ve ifade özgürlüğü, adil yargılanma hakkı, kişi özgürlüğü ve güvenliği ve ceza infaz sistemi açısından inceliyor, söz konusu paketleri biraz daha anlaşılır kılmayı ve kamuoyunu bilgilendirmeyi amaçlıyor. Esra Elmas ve Dilek Kurban tarafından hazırlanan “İletişimsel Demokrasi- Demokratik İletişim: Türkiye’de Medya: Mevzuat, Politikalar, Aktörler” raporu, toplumsal, siyasi ve etik bir demokratikleşme ödevi açısından Türk medyasının kapsamlı bir eleştirel analizini sunuyor. “Başörtüsü Yasağı ve Ayrımcılık: Uzman Meslek Sahibi Başörtülü Kadınlar” raporunda Dilek Cindoğlu, yüksek öğrenimli, uzman meslek sahibi başörtülü kadınların iş hayatında başörtüsü yasağından dolayı yaşadıkları sorunları, karşılaştıkları ayrımcılıkları ve engelleri sergiliyor. TESEV yayınlarının yanı sıra yurtdışında ve yurt içinde düzenlediği toplantı, panel ve çalıştaylarla da çözüm arayışları ve görüş alışverişlerini sürdürdü. Ne yalnızca ekonomik eşitsizliğe, Ne yalnızca kimliklere yönelik ayrımcılığa odaklanmak, İnsan haklarının bütünselliği içinde ikisini birden ele almak için SOSYAL POLİTİKA FORUMU: TÜRKİYE’DE EŞİTSİZLİKLER ARAŞTIRMASI Rapordan can yakan Milliyet Gazetesi, 2 Mayıs 2012 bir gerçek: “[Bu çalışma], eğer özgür ve eşit bireylerden oluşan, eşit özgürlüklerin hayata geçtiği bir toplum amaçlanıyorsa, bu amacın, ortak bir siyasi irade temelinde, sosyal içermeye yönelik anayasal hakların hayata geçirildiği bir ortamda gerçekleşebileceğinin farkına varmamızı sağlıyor. Burada siyasetin yeniden yapılanması çabaları içinde önemle dikkate alınması gereken bir mesaj bulunduğunu zannediyorum.” Prof. Dr. AYŞE BUĞRA, Araştırma Danışmanı çocuk yoksulluğu oranı en yüksek olan ülke. Türkiye’de zorunlu eğitim çağında olan 6-14 yaş grubundaki çocukların 318 bini çalışıyor. 6-17 yaş grubundaki çocukların yaklaşık yüzde 6’sı iktisadi getirisi olan bir işte çalışıyor ve bu çocukların yaklaşık yüzde 70’i okula devam etmiyor. Diyarbakır, Batman, Adana, Adıyaman, Şanlıurfa ve Gaziantep’te mevsimlik tarım işçisi toplam 23 bin 683 çocuk bulunuyor. 19992005 yılları arasında, yani 6 yıl içerisinde, yaklaşık 440 bin çocuk ilköğretim Boğaziçi Üniversitesi Sosyal Politika Forumu tarafından gerçekleştirilen “Türkiye’de Eşitsizlikler: Bütünlüklü Bir Kavramsal Çerçeve Arayışı” başlıklı çalışma, Prof. Dr. Ayşe Buğra’nın danışmanlığında ve Yrd. Doç. Dr. Ayşen Candaş’ın yönetimindeki bir ekip tarafından yürütüldü. Araştırma, siyasi ve sivil haklar ile sosyal hakların birbirleri ile ilişki içerisinde olduğu, dolayısıyla, bunların birinde yapılacak iyileştirmelerin diğer alandaki özgürlükleri de destekleyeceği perspektifini hareket noktası olarak aldı ve bu iki alan arasında insan haklarının bütünselliği çerçevesinden kavramsal bir köprü oluşturmaya katkıda bulunmayı hedefledi. Bu amaçla, İstanbul’un tüm ilçelerinde bulunan Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma Vakıfları aracılığıyla ve belirli dezavantajlı gruplara hizmet veren ya da bu gruplar tarafından kurulan sivil toplum kuruluşları aracılığıyla, farklı tür eşitsizlikleri deneyimleyen şahıslarla açık uçlu, derinlemesine ve yüz yüze görüşmeler yapıldı. Araştırma sonucunda hazırlanan ve Haziran 2010’da Sosyal Politika Forumu’nun düzenlediği uluslararası bir konferansla sunulan rapor, Türkiye’de kalıcı eşitsizlikler konusunda son derece çarpıcı sonuçları gün yüzüne çıkardı. 33 32 Türkiye OECD ülkeleri arasında diplomasına sahip olamadan hayata atıldı. Rapor, çoğu kez birbirine alternatif olarak ele alınan Türkiye’deki sosyoekonomik eşitsizlikler ile ayrımcılığa dayalı eşitsizlikleri bir arada değerlendiriliyor. Gelir dağılımı, istihdam, sosyal güvenlik, eğitim ve siyasi temsiliyet alanlarında yaşanan sosyo-ekonomik ve ayrımcılığa dayalı eşitsizliklerin nasıl birbirlerini tetikleyerek içiçe geçtiğini ve birbirini kalıcılaştırdığını gözler önüne seriyor. Rapor, “Türkiye’nin siyasal ve toplumsal yapısını anayasal çerçevede değerlendiren bir bilimsel eser olması” nedeniyle 2010 yılında “Milliyet Örsan Öymen Yılın İnceleme Ödülü”nü aldı. “Sonuç olarak ortaya çıkan fotoğraf şu: Türkiye’de bazı grupların eşitsizliğin hem sosyoekonomik hem de ayrımcılık türlerinden payını sonuna kadar aldıkları... Üstelik aynı grupların bir şekilde siyasi temsil yolunun da açık olmaması nedeniyle sorunlarını siyasallaştırma imkanlarının da kapalı olduğu... Bu grupların böyle kısır bir döngü içinde kaldıkları... Ve giderek toplumun, siyasetin merkezinden koptukları... Fotoğraf budur.” Ayşen Candaş, Araştırma Yöneticisi – Milliyet, 18 Temmuz 2010 AKDENİZ ÇOCUK SANAT ATÖLYESİ VE ETÜD EVİ “Okula devamsızlık azaldı, çocukların okula gitme istekleri arttı. Ekonomik olarak dezavantajlı ailelerden gelen Roman çocukların beslenmelerinin yetersiz kalması odaklanmalarını güçleştiriyordu. Şimdi Valilikle görüşmeler sonucunda Etüd Merkezimize iki öğün yemek geliyor. Etüde gelmek hem çocukların okulda başarılarını artırdı,hem de sosyal aktivitelere, gezilere katılarak başka bir dünyayı keşfettiler. Bu süreçte öğretmenlerin de yaklaşımı değişti. Kısacası Etüd Merkezi herkese başka bir hayatın da mümkün olabileceğini gösterdi.” HACER FOGGO, Proje Danışmanı 35 34 Roman çocukların eğitim hakkına erişimde eşit fırsatlara sahip olduğu, Farklılıklara saygılı bir eğitim ortamında Kendilerini gerçekleştirebilmeleri için Akdeniz Çocuk Sanat Atölyesi ve Etüd Evi’nde: Dünya ve Türkiye genelinde en ağır ayrımcılığa uğrayan gruplardan biri, Romanlar. Bu gerçeğin yol açtığı en önemli sorunların başında Roman toplumunda eğitim düzeyinin düşüklüğü geliyor. Eğitim alanında baş edilmesi gereken başlıca sorunlar devamsızlık, okul terk oranlarının yüksekliği ve aldıkları eğitimin kalitesinin düşüklüğü. Bunun başlıca iki nedeni ise ailelerin ekonomik olanaksızlığı ve çocukların okulda karşılaştıkları ayrımcılık. Akdeniz bölgesindeki Roman dernekleri bir araya gelerek yaptıkları araştırma sonucunda bu sorunların bölgelerinde de çok ağır bir şekilde yaşandığını gördüler. Bölgede işgücü piyasasında apaçık bir ayrımcılık egemenliğini sürdürüyordu. Roman toplumunda işsizlik oranı çok yüksekti. Roman çocuklar belirsiz bir geleceğe doğuyor ve büyüyorlardı. Bu tablo karşısında bir karar verdiler: Mersin’de bütün bölgeye ve giderek ülkeye örnek oluşturacak bir girişim başlatacaklardı. Ve Akdeniz Çocuk Sanat Atölyesi ve Etüd Evi’ni açtılar! • 7-13 yaş arası çocuklar okul üstte: Mersin Roman mahallesinden altta: Akdeniz Çocuk Sanat Atölyesi ve Etüd Evi, müzik çalışmaları dersleri ile ilgili hergün eğitmen eşliğinde etüd çalışmasına devam ediyor. • Kültürel aktivite olarak öğrenciler Ritm Atölyesi’nde bir uzmandan ritm dersi alıyor, bölgedeki okullar ve başka çeşitli etkinliklerde gösteri düzenliyor. • Çocuklar Akdeniz Bölgesi’nde gezilere götürülüyor, çeşitli kültür ve sanat etkinliklerine katılıyor. “Bizim evlerimiz tek odalıdır. Hep bir odamız daha olsun, orada ders çalışayım isterdim. Şimdi artık istemiyorum. Çünkü Etüd Evi’miz var.” Akdeniz Çocuk Sanat Atölyesi ve Etüd Evi’nin bir öğrencisi Kamu kuruluşlarıyla örnek işbirliği: • Federasyon, Halk Eğitim Merkezi ile işbirliği içinde 19 kez okuma-yazma kursu ve Roman kadınlara meslek edindirmek üzere dikiş-nakış, 36 Geleneksel Roman Festivali düzenliyor. • Mersin Valiliği, İş-Kur ve Halk Eğitim Merkezi’nin desteği ile Bambu Mobilya Atölyesi açarak, 19 gence sertifika verdi. Aynı kurumlarla birlikte hasırcılık ve şemsiye imalat kursu açarak Romanlara meslek edinme ve istihdam olanakları yarattı. • Mersin Valiliği, Akdeniz İlçe Milli Eğitim Müdürlüğü ve Halk Eğitim Merkezi işbirliği ile Roman çocuklara yönelik nota, solfej kursu düzenliyor. • 2011 yılında Milli Eğitim Bakanlığı’nın düzenlediği Risk Altındaki Çocukların Kaliteli Eğitime Erişimleri - Roman Çocuklar ve Eğitim Çalıştayı’na katıldı. Akdeniz Çocuk Sanat Atölyesi ve Etüd Evi, etüd saati Akdeniz Roman Dernekleri Federasyonu, farklı kimliğe sahip topluluk bireylerinin eşit yurttaşlar olarak yaşayabilmeleri için çaba harcayan girişimlere destek olmaya özel bir önem veren Vakfımıza başvurduğunda hepimiz bu girişimi heyecanla karşıladık. Federasyon proje süresince mülki ve idari birimler ile işbirliği içinde çalışarak hem Etüd Merkezi’nin kalıcılığını sağladı hem de sivil toplum kamu işbirliği konusunda iyi bir örnek oluşturdu. Nitekim Etüd Evi’nin başarısından etkilenen Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı “Etüd Evi” modelinin sürdürülebilirliğini sağlamak için projeye destek verdi. Bu destek sayesinde Etüd Evi beş katlı yeni bir binaya taşındı. Roman çocukların yaşadığı yaygın ayrımcılığın tek bir girişimle ortadan kaldırılması elbette olanaksız, ama Akdeniz Roman Dernekleri Federasyonu’nun bu öncü girişimi, onların eğitimde eşit haklara erişimlerini sağlama, böylece yüksek okul terk oranlarını düşürme yolunda örnek oluşturacak önemli bir adım. 37 overlok kursları açtı. • Her yıl Hıdrellez’de belediyelerin de katkısı ile “Ben 16 yıldır cezaevindeyim. Dışarıdayken tıp fakültesinde okuyordum. Yarım kalan yüksek öğrenimimi cezaevinde de olsam tamamlamak istedim. ÖSS’ye girdim. Anadolu Üniversitesi Açıköğretim Fakültesi Bilgi Yönetimi bölümünü kazandım. Bu bölü-mün eğitimi internet üzerinden veriliyor. Bu imkânın bana sağlanması için Adalet Bakanlığı ve Cezaevi idaresine yaptığım başvuru kabul edildi. Teknik anlamda herhangi bir sıkıntı kalmadı. Ancak bundan daha büyük bir zorluk karşıma çıktı. Bölümün yıllık harcı 1600 TL. Bu tutarı ödeyecek güçte değilim. Babam ben cezaevindeyken vefat etti. Annem ise yaşlılık maaşı almaktadır... Vakfımıza ulaşan mektuptan Bu projeden bizler açısından çok anlamlı sonuçlar çıktı. Projenin ilk iki yılında, 50’den falza tutuklu ve hükümlünün eğitim hakkını kullanmalarına destek sağladık. Sonrasında ise üniversite sınavında başarılı olan tutuklu ve hükümlüler için harç muafiyeti getirildi ve proje sonuçları sürüdülebilirlik kazandı. Umudumuz, bu projenin sivil toplumun artan ve yaygınlaşan desteğiyle tutuklu ve hükümlülerin toplumsal yaşama CİSST, cezaevlerinde tutuklu ve hükümlülerin Avrupa Birliği’nin belirlediği kural ve standartlara uygun şekilde eğitim çalışmalarına katılmasının, bu çalışmalarda bireyin sosyal, ekonomik ve kültürel alt yapısının göz önünde bulundurulmasının önemine dikkat çekiyor. Bu alanda Avrupa Birliği kural ve standartların uygulanması için sivil toplumun bir baskı unsuru oluşturmasına katkıda bulunacak çalışmalar yapmak, derneğin öncelikli hedeflerinden biri. Avrupa Birliği Bakanlar Komitesi Avrupa Cezaevi Kuralları hakkında (2006)2 nolu Tavsiye Kararı’ndan: Madde 28-1: Her cezaevi, mahpusların beklentilerini de dikkate alarak, bireysel eğitim ihtiyaçlarını karşılamak için onlara mümkün olabildiğince ayrıntılı ve anlaşılır eğitim programları sağlamaya çalışmalıdır. Madde 28-2: Okuma-yazma bilmeyen veya dört işlem Tutuklu ve Hükümlüler İçin Burs Projesi Mektuptaki bu satırlardı bizi harekete geçiren. Cezaevlerinde başka gençlerin de benzer zorluklar yaşadığını tahmin etmek zor değildi. Türkiye’de ceza infaz kurumlarındaki koşulları uluslararası standartlara ulaştırmak için çalışmalar yürüten Ceza İnfaz Sisteminde Sivil Toplum Derneği (CİSST) ile iletişim kurduk ve 2008 yılından itibaren derneğin çalışmalarına destek sağladık. Tutuklu ve Hükümlüler için Burs Projesi, sınavda başarı göstererek yüksek öğrenim hakkını kazanan, ancak ekonomik olanaksızlıklar nedeniyle kaydını yaptıramayanların bu haklarını kaybetmemeleri için burs sağlanmasını amaçlıyordu. Eğitimde fırsat eşitliğini olanaklı kılacak koşulların yaratılması, buna uygun politikaların üretilmesi ve ilgili tüm paydaşların bu konuya duyarlılık kazanması için çaba göstermek, Açık Toplum Vakfı olarak bizlerin de en başından bu yana yapamayan mahpuslar ile temel ya da mesleki eğitimden yoksun bulunanlara öncelik verilmelidir. Madde 28-3: Genç mahpusların ve özel ihtiyacı bulunanların eğitimine özel dikkat gösterilmelidir. Madde 28-7: Uygulanabildiği ölçüde mahpusların eğitimi; a. Ülkenin eğitim ve mesleki eğitim sistemiyle bütünlük içerisinde olmalıdır. Böylece mahpuslar tahliyelerinden sonra herhangi bir zorlukla karşılaşmaksızın eğitim ve mesleki eğitimlerine devam edebilirler. b. Dışarıdaki eğitim kurumlarının ve sivil toplum kuruluşlarının katılımlarıyla güçlendirilmelidir. “Lise terktim. Burada daha iyi anladım eğitimsizliğin bana yaptıklarını. Açık liseye kaydoldum ve yarım kalan eğitimimi tamamladım. Sonra üniverite sınavına girdim. Dört yıllık işletme kazandım. Ailem de üniversiteyi kazandığıma çok sevindi. Yedi kardeşiz. Liseden terk iki kardeşim bana ‘Biz de karnemizi getireceğiz’ sana dediler. Şaşırdım. Meğer açık liseye yazılmışlar, çok sevindim. Üniversiteyi bitirdikten sonra iki yıl staj görüp mali müşavir olmak istiyorum.” 22 yaşında, proje bursuyla işletme okuyan H.G. anlatıyor. 39 38 Eğitime eşit erişim hakkı için, Cezaevlerinin kapısını eğitime açmak için, Olanaksızlıktan okuyamayan hükümlü ve tutuklular için CEZA İNFAZ SİSTEMİNDE SİVİL TOPLUM DERNEĞİ ÇALIŞMALARI katılımlarını sağlama, sosyal adalet için fırsat ve kaynak yaratma doğrultusunda yeni girişimlere öncülük etmesidir. öncelikli çalışma alanlarımızdan biriydi. Bu bakımdan proje, Vakfımızın eğitim alanındaki amacıyla tam bir örtüşme içindeydi. “Daha çok çalışanların üzerindeki psikolojik etkileri gözlemleyeceğim, öyle mi?” “Cezaevleri sadece Adalet Bakanlığı’nın değil, toplumun da sorumluluğunda olmalı. Çünkü suçlular, bu toplumun içinden çıkıyor. Amacımız hem fiziksel koşulları uluslararası standartlara uygun hale getirmek hem de insan hakları ihlallerini önlemek.” Zafer Kıraç, Proje Koordinatörü 2011 yılında CİSST’ın bir çalışmasına daha destek verdik: Sivil Toplum ve Cezaevleri. Proje kapsamında toplumun farklı dezavantajlı grupları ile ilgili faaliyet gösteren sivil toplum kuruluşlarının, cezaevlerinde bulunan özel ihtiyaç sahibi gruplarla bir araya gelmesi ve bu ihtiyaçları sivil toplumun gündemine taşıması hedefleniyordu. CİSST bu projesiyle, eğitim, sanat, sağlık, insan hakları gibi alanlarda faaliyet gösteren sivil toplum kuruluşlarıyla geleceğe örnek olacak ortak bir çalışma başlattı. Projenin hareket noktası bir gözleme dayanıyor: Türkiye’de cezaevleri her türlü sivil denetimin dışında tutuluyor ve toplumun cezaevlerine gösterdiği olumsuz tepki ve önyargılar, sivil toplumun ve kamu hizmetlerinin bu alana yeterli ilgi göstermemesine neden oluyor. Projenin katılımcıları arasında yer alan ve özel ihtiyaçlara sahip olan gruplar ile çalışan STK’lar 1.5 yıl boyunca İstanbul’daki 15 ceza infaz kurumunu incelediler. Temsilciler, koğuşları, atölyeleri ve ortak kullanım alanlarını inceleyerek her cezaevi için birer rapor hazırlayıp yetkililere sundular. Üniversiteler de çalışmaya katkıda bulundular. Doğuş Üniversitesi mahkumlara mesleki destek verirken, Galatasaray Üniversitesi cezaevi öğretmenlerinin sıkıntılarına eğildi. Koç Üniversitesi cezaevlerindeki atölyelerin programlanmasını üstlendi, Bilgi Üniversitesi de cezaevi müdürleri ve infaz memurlarına insan hakları konusunda eğitim verdi. Türkiye’deki F Tipi Yüksek Güvenlikli Cezaevlerinde İnsan Hakları İhlallerinin Önlenmesi Projesi Duysal Karakuş, psikolog, projede görev alanlardan CİSST’in “Türkiye’deki F Tipi Yüksek Güvenlikli Cezaevlerinde İnsan Hakları İhlallerinin Önlenmesi” projesi, F tipi cezaevlerinde insan haklarına uygun koşulların yaratılmasına katkıda bulunmayı, bu amaçla sürdürülebilir bir model oluşturmayı, cezaevinde bulunan kişilerin tecrit koşullarını azaltmayı ve iyileştirici düzenlemelerin yolunu açmayı hedefliyordu. Proje kapsamında toplam 4.600 hükümlü ve tutuklunun, 1.700 civarında çalışanın bulunduğu Adana, Ankara, Bolu, Edirne, İzmir, Kırıkkale, Kocaeli, Tekirdağ ve Van olmak üzere 9 ildeki 13 F Tipi cezaevi yer aldı. Cezaevlerine yapılan ziyaretler sırasında yalnızca insan hakları alanında çalışan sivil toplum kuruluşu temsilcileri, meslek örgütleri temsilcileri değil, cezaevi idarecileri, infaz koruma memurları, eski hükümlüler ve Ceza ve Tevkif Evleri Genel Müdürü gibi konunun tüm diğer paydaşlarının da görüş ve önerilerine başvuruldu. 41 40 “Sivil Toplum ve Cezaevleri” Projesi “Peki” demiştim ama kafamda kocaman bir soru işlareti vardı. Hükümlü/ tutuklular varken neden çalışlanlar? Sanırım bu soru işaretinin arkasındaki düşlünce F tipi cezaevinde sorun yaşayacak kişilerin sadece hükümlü/tutuklular olabileceğine dair önyargımdı.” Proje çalışmaları bir sonuç metniyle değerlendirildi ve tespit Radikal Gazetesi, 6 Mart 2010, Umay Aktaş Salman edilen sorunlara çözümler önerildi. Bunlardan birkaçı şöyle: • Cezaevleri yöneticileri ve sivil toplum temsilcileri yakın temas ve işbirliği içinde olmalıdır. Adalet Bakanlığı insan hakları örgütlerini birer “hasım” gibi görmemelidir. • F Tipi cezaevlerinde, çevre koşulları, travmalar gibi nedenlerle sayıları gittikçe artan kanser ve diğer kronik hastalıklara yakalanmış tutuklu ve hükümlüler için yataklı bir tedavi kurumu kurulmalı, sağlık hizmetlerinin sürekliliği sağlanmalıdır. • Hükümlü ve tutuklularla iç içe görev yapan infaz memurlarının maddi ve diğer çalışma koşulları iyileştirilmelidir. Proje sonunda Ankara’da tüm paydaşların katılımıyla “F Tipi Yüksek Güvenlikli Ceza İnfaz Kurumlarında Yaşam: HükümlüTutuklular ve Çalışanlar Açısından Sorunlar ve Çözüm Önerileri Çalışma Toplantısı” düzenlendi. • Reaksiyoner ve punitive (cezalandırıcı) yaklaşım gerginlikleri artırıyor. Disiplin cezaları son başvurulacak yol olmalıdır. Türkiye’nin çoğunluğunu oluşturdukları halde seslerini yeterince duyuramayan gençlerin geçmişe dair algı ve anlatılarını görünür kılmak için TÜRKİYELİ GENÇLER ANLATIYOR ve Sosyal Bilimler Fakültesi çatısı altında Ardından saha çalışmaları başladı. Muğla ve Diyarbakır’a ek olarak uluslararası bir metropol olan Berlin’de, çoğunluğu yirmili yaşlarda, farklı ekonomik ve toplumsal sınıflardan ve farklı kimliklerden kadın ve erkek olmak üzere 100 kişiyle, 200 görüşme yapıldı. Görüşmelerde gençler, kendilerinin ve ailelerinin geçmişini nasıl hatırladıklarını, yaşadıkları dönemi nasıl algıladıklarını, yaşam deneyimlerini ve toplumsal meselelere yaklaşımlarını anlattılar. örgütlenen proje ekibi ise, Batı’da Muğla’yı, Bu kez tarihi gençler yazdı! “Sözlü tarih, sıradan insanların geçmişe ve güncel olaylara yönelik anlatılarının profesyonel bir biçimde araştırılıp düzenlenerek farklı yollarla geniş bir kitleyle paylaşılmasını sağlar. Umudumuz, bu projenin Türkiye’de geçmişle yüzleşme, demokratikleşme ve toplumsal uzlaşmaya katkıda bulunmasıdır.” Prof. Dr. LEYLA NEYZİ, Sabancı Üniversitesi, Proje Yöneticisi Türkiye toplumunun demokratikleşmesinin bireyin özgürleşmesinden başladığına duyduğumuz inançla destekçisi olduğumuz proje, bireyin özgürleşebilmesi için geçmişiyle yüzleşmesi ve geçmişe eleştirel bir gözle bakabilmesi gerektiğini savundu. 2011 - 2013 dönemi boyunca 3 etapta yürütülen projeyi Sabancı Üniversitesi’nden Leyla Neyzi yönetti. Üniversitenin Sanat 43 42 Ortak sorunlarımıza, düşünerek, araştırarak, Bilgilenerek, Farklı görüşleri dinleyerek çözümler geliştirmek için Doğu’da Diyarbakır’ı ziyaret etti. Burada sözlü tarih eğitimi alma ve çalışmayı yürütmeye istekli gönüllü gençler ile buluşuldu. Gönüllüler İstanbul’da bir araya gelerek Sabancı Üniversitesi’nde sözlü tarih eğitimi aldılar. Projenin Kürtçe ve İngilizce de izlenebilen websitesi, 2012 yılı sonunda www. gencleranlatiyor.com adresinde açıldı. Projenin en çok ilgi gören ürünü ise sergi oldu. 30 Kasım - 29 Aralık 2012 tarihleri arasında Galata’daki Hamursuz Fırını’nda ziyaretçilere açık olan “Tahayyül ve Karşılaşmalar Arasında: Diyarbakırlı ve Muğlalı Gençler Anlatıyor” başlıklı sergide görüşme yapılan gençlerin kendilerinin ve ailelerinin geçmiş anlatılarına, kendilerini ve yaşadıkları dönemi anlama ve anlamlandırma pratiklerine, göç ve coğrafi hareketlere, yarattıkları ya da maruz kaldıkları ekonomik etkinliklere, karşılaşmalara ve deneyimlere yer verildi. Proje kapsamında Leyla Neyzi ve Haydar Darıcı’nın, Diyarbakırlı ve Muğlalı gençler ile yaptıkları söyleşiler “Özgürüm Ama Mecburiyet Var – Diyarbakırlı ve Muğlalı Gençler anlatıyor” başlığı altında kitaplaştırılarak İletişim Yayınları tarafından yayınlandı. Ayrıca projeyi anlatan “Karşılaş(ama) malar” adlı film projenin web sitesinden izlenebilir. Türkiyeli Gençler Anlatıyor projesinin websitesinden KONUŞULMAYAN GERÇEK: GÖZALTINDA KAYIPLAR VE ZORLA KAYBETMELER “Yargı organları zorla kaybetmelerin üzerine gitmiyor, üniversiteler ve sivil toplum örgütleri gibi bilgi üreten kurumlar bu konuda bilinçli bir sessizlik içinde ve anaakım medya esasen mağdurları kriminalize eden yayınlar yapıyor.” Konuşulmayan Gerçek: Zorla Kaybetmeler başlıklı rapordan Hakikat, Adalet ve Hafıza Çalışmaları Derneği (Hafıza Merkezi), gözaltında kayıplar bağlamında insan hakları ihlallerini belgelemek, bu alanda çalışan insan hakları örgütleri arasında veri paylaşımını teşvik etmek ve adaletin işleyişine engel olan yasaların analizi yoluyla cezasızlığın ortadan kaldırılmasına katkıda bulunmak amacıyla yola çıktı. Toplumsal barış için geçmişle yüzleşmenin elzem olduğuna inanan Açık Toplum Vakfı olarak kuruluşundan itibaren destekçisi olduğumuz Hafıza Merkezi, “Konuşulmayan Gerçek: Gözaltında Kayıplar - Gözaltında Kayıpların Dokümantasyonu, Yasal Takibi ve Hafızasının Oluşturulması” çalışmasıyla bu can yakıcı sorunu gündeme taşıdı. Suçu işleyenler, bilgiyi paylaşmayanlar, sessiz kalanlar… Çalışmanın sonuçlarını içeren, “Konuşulmayan Gerçek: Zorla Kaybetmeler” ve “Zorla Kaybetmeler ve Yargının Tutumu” başlıklı iki rapor 2013 yılı içerisinde kamuoyu ile paylaşıldı. Raporda gözaltında kayıpların sorumluları “ordu fotoğraf: Hafıza Merkezi websitesinden mensupları, korucular, itirafçılar ve emniyet mensupları” olarak belirleniyor. Ancak “yargının olayların üzerine gitmeyerek; üniversite, medya ve sivil toplum örgütleri gibi bilgi üreten kurumların da sessiz kalarak” sorumluluğu paylaştığı dile getiriliyor. Rapordaki verilere göre 1980’den itibaren 1353 kişi devletle bağlantılı güçler tarafından kaybedildi. En çok kayıp 1994’te yaşandı ve en çok kayıp veren kent Diyarbakır oldu. Yargının Tutumu başlıklı raporun canalıcı sonuçlarından biri de şöyle dile getirildi: “Zorla kaybetmelere dair başlatılan soruşturmaların yüzde 75’i sürüncemede bırakıldı, açılan davaların ise ancak yüzde 1’i mahkûmiyetle sonuçlandı. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’ne yapılan başvuruların ise yüzde 78’i Türkiye devletinin mahkûmiyetiyle sonuçlandı.” 45 44 Geçmişteki insan hakları ihlallerinin tanınmasına, Toplumsal hafızanın korunmasına, barış ve uzlaşmaya, Hesap verebilirliğin sağlanmasına katkıda bulunmak için Hakikat, Adalet ve Hafıza Çalışmaları Derneği’nden gözaltında kayıplara ilişkin öneriler: • Birleşmiş Milletler’in “Herkesin Zorla Kaybetmelere Karşı Korunması Hakkında Uluslararası Sözleşme”si imzalanmalı ve uygulanmalı. • TBMM’de bağımsız bir hakikat komisyonu kurulmalı. • Yargılamalar insanlığa karşı suç kapsamında zaman aşımı işlemeden yürütülmeli. • Hak ihlallerine ismi karışan devlet memurlarının fiili cezasızlığı sona erdirilmeli. • Soruşturmaların devlet sırrı engeline takılması önlenmeli. HRANT DİNK VAKFI ÇALIŞMALARI “Bu hikâyeler ne kadar bireysel olursa olsun, ne kadar bir topluluğa aitmiş gibi görünürse görünsün aslında ‘öteki’ne yönelik duyulmayı bekleyen hikâyeler. Duyulmadığı sürece asıl amaçlarına ulaşamayacak. Zira konuşma edimini söz tek başına tamamlamaz, söylenen duyulmadan hep eksik kalmaya mahkûmdur. Zira alımlayıcısı olmayan sözler bir süre ortalıkta gezinir ama varlığını güçlü bir şekilde duyuramaz, toplumsal belleğe güçlü bir şekilde dokunamaz.” Prof. Dr. ARUS YUMUL, Sosyolog Türkiye’de Ermeniler: Sessiz Mağdurlardan Aktif Vatandaşlara Hrant Dink Vakfı’nın yürüttüğü, yoğun emek, titiz bir araştırma ve yapıcı bir paylaşımı içeren, “Türkiye’de Ermeniler: Sessiz Mağdurlardan Aktif Vatandaşlara” projesinin geri planında, 1974’ten itibaren, azınlık vakıflarını “yabancı” olarak niteleyen ve mal alım-satımına olanak sağlamayan Yargıtay kararı yatıyor. Bu kararla vakıfların 1936’dan sonra edindikleri mülklerin ellerinden alınması süreci başlıyor. Oysa, kiliselere, okullara, mezarlıklara, yetimhanelere gelir sağlayan, yani Türkiye’de Ermenilerin toplumsal yaşamının sürdürülebilirliğinin güvencesi, bu taşınmazlar. Sorunun sadece ‘mal – mülk’ talebi değil, kültürel varlığın sürdürülebilirliği sorunu olduğunu savunan çalışmayı Türkiye’deki demokratik hakların tesisine yapacağı katkıyla olan inancımızla destekledik. Proje çalışmalarında İstanbul’daki Ermeni vakıflarının devlet uygulamaları nedeniyle yaşadığı mülkiyet sorunlarını tüm yönleri ile ele almak için Hrant Dink’in, Agos’un, Avukat Diran Bakar’in ve Ermeni vakıflarının arşivlerinden yararlanıldı. 47 46 Hrant Dink’in hayallerini, mücadelesini, dilini ve yüreğini yaşatmak, Kültürel çeşitliliğin bir zenginlik, farklılığın bir hak olarak kabul görmesi, Milliyetçilikten ve ırkçılıktan arındırılmış tarih çalışmaları için Konuyu hukuksal ve tarihsel yanları ile ele alan üç çalıştay düzenlendi ve kapsamlı bir envanter çalışması yürütüldü. Çalışmanın ürünü ise, konuyu derinlemesine inceleyen, “2012 Beyannamesi - İstanbul Ermeni Vakıflarının El Konan Mülkleri” kitabıydı. “Bu kitapta anlatılan, taştan, betondan yapıların, el konan binaların değil, etten kemikten insanların hikâyesidir. Burada sözü edilen kurumlar, genci ihtiyarı, kadını erkeği, zengini fakiriyle, bu topraklarda yaşayan insanların birlikte var ettikleri değerlerdi. Haksızlığa konu olan mülkler, ibadethanelere, okullara, yetimhanelere, huzurevlerine, yardım kuruluşlarına, bütün bir topluma can veren maddi kaynaklardı. Türkiye Ermenilerinin toplumsal yaşantısı ve kültürü, bu ekonomik zemin üzerinde yükseliyordu. Yok edilen bu yaşantının ve kültürün izleri, ‘neden’ ve ‘nasıl’ sorularıyla birlikte bu kitapta kayda geçsin; benzer adaletsizlikler yarınlara taşınmasın diye...” Kitabın önsözünden “El Koyma Hikâyeleri” bölümünde, yaşanmış beş el koyma olayı derinlemesine incelendi: Boğaziçi Köprüsü’nün yapım aşamasında Kalfayan kurumlarının tümüyle yok oluşu; kendi satın aldıkları mülkte bir dönem kiracı olarak eğitime devam solda: Habap Çeşmeleri restore edilirken, Hrant Dink Vakfı websitesinden üstte: Habap Çeşmeleri restorasyonu sırasında, Hrant Dink Vakfı websitesinden “Herkes ama herkes bu çeşmenin suyundan içmeli. Ben o süreçte hepimizin iyileştiğini biliyorum. Köyde yaşayanlar, dışarıdan gelenler ve bizim için iyileşme süreciydi. Ölmüşlerin ruhuna bir tas su içen herkes oraya gelebilir. Bu bir yüzleşme süreci. Bu yüzleşmede herkes aynı zamanda kendi hatasıyla, bu suça katkısıyla yüzleşecek.” 48 sağ üstte: Habap Çeşmeleri restore edilirken, Hrant Dink Vakfı websitesinden sağda: Habap Çeşmeleri’nin açılışı, Hrant Dink Vakfı websitesinden Fethiye Çetin, Proje Sorumlusu eden Bomonti Mıhitaryan İlkokulu’nun hikâyesi; İstiklal Caddesi’ndeki bir binanın geri alınma süreci; Kasımpaşa Surp Hagop Kilisesi Vakfı ve Ortaköy’de kaderine terk edilmiş tarihi Andonyan Manastırı.Proje hakkında daha fazla bilgiye ve projenin kitabına www.istanbulermenivakiflari.org sitesinden ulaşılabilir. Habap Çeşmeleri – “Torunlar Konuşuyor” projesi “Habap”, bugünkü adıyla Ekinözü, Avukat Fethiye Çetin’in “Anneannem” kitabında öyküsünü okuduğumuz anneannesi Heranuş Gadaryan’ın yaşadığı, Elazığ ilinin, Kovancılar ilçesine bağlı köyün adı. Fethiye Çetin’in kitabı 2004’te yayınlandığında öncelikle Türkiye’de, ama yurtdışında da büyük bir ilgi, saklı kalmış bir geçmişe yönelik derin bir duyarlılık yaratmıştı. Köyde bulunan tarihi çeşmenin restorasyonu vesilesiyle Türkiye’nin çeşitli yerlerinden ve yurtdışından gençler köye gelerek bir restorasyon çalışmasına katılmış ve ortak çalışma fırsatı bulmuşlardır. 49 altta: Milliyet Gazetesi, 27 Kasım 2011, Hasan Cemal TOPLUM GÖNÜLLÜLERİ VAKFI: İNSAN HAKLARI ÇATISI PROGRAMI Türkiye nüfusunun %18’ini, 15-24 yaşları arasındaki gençler oluşturuyor. Bu yaklaşık 12,5 milyon kişi demek. Bu rakamlar, gelişen bir ülke için ne kadar büyük bir potansiyele sahip olduğumuzun göstergesi. TOG, 2002 yılından beri bu büyük potansiyeli değerlendirmek, gençliğin sesini yükseltmek, gençlerin güçlendirilmesini ve desteklenmesini sağlamak için Türkiye’nin 66 ilinde çalışıyor. Toplum Gönüllüleri Vakfı, “Gençlere Değer” kitabından 51 50 Ülkenin dört bir yanından gençleri buluşturmak, Eşitlikçi, farklılıkara saygılı bireyler olmalarına katkıda bulunmak, İnsan hakları kültürüyle yaşamayı deneyimlemelerini sağlamak için üstte: Radikal Gazetesi, 28 Ağustos 2013, Ayça Örer Gençlerin öncülüğünde toplumsal barış, dayanışma ve değişimi gerçekleştirme vizyonu ile yola çıkan Toplum Gönüllüleri Vakfı (TOG), kurulduğu günden bu yana gençlerin enerjisini sosyal faydaya dönüştürmek için hak temelli konular ve birçok farklı temada çalışma gerçekleştiriyor. TOG, 71 farklı ildeki örgütlenmesi, 40 binin üzerinde gönüllü ve 1000’e yakın proje sayısı ile gençlik alanında çalışan en büyük sivil toplum kuruluşu olarak öne çıkıyor. Çalışmalarını akran eğitim metodu üzerine kuran vakıf, gerçekleştirdiği yerel ve ulusal projeler ile gençlerin birbirine ulaşmasını ve birbirinden öğrenmesini destekliyor. TOG, uzun yıllardır İnsan Hakları Çatısı Programı başlığı altında yürüttüğü “Demokrasi ve Haklarımız”, “Gençlik ve Sosyal Haklar” ve “Yaşayan Kütüphane” çalışmalarını, 2013 yılında Açık Toplum Vakfı’nın da desteği ile hayata geçiriyor. TOG, program kapsamında bir yıl boyunca gerçekleştirilecek olan eğitmen eğitimleri, dönemsel yaz projeleri, TOG Atak ve Yaşayan Kütüphane gibi etkinliklerle yüzlerce genci insan hakları konusunda güçlendirmeyi, gençlerin kendi yerellerinde gerçekleştirecekleri projeleri destekleyerek önemli bir çarpan etki yaratmayı ve en önemlisi gençleri kendi hayatları ve solda: TOG Sulukule Dönemsel Yaz Projesi 53 52 TOG Sulukule Dönemsel Yaz Projesi sağ sayfa: Yaşayan Kütüphane, Rock’n Coke Festivali 2013 çevrelerindeki sorunlarla ilgili insiyatif alma yönünde teşvik etmeyi planlanıyor. Proje kapsamında gerçekleştirilen faaliyetler gençlerin toplumsal cinsiyet, çocuk hakları, sosyal haklar ve ayrımcılık gibi Türkiye’nin gündemini yakından ilgilendiren konularda donanım kazanmasını sağlıyor. Özellikle 2013 yılı içerisinde Hakkari’de gerçekleştirilen dönemsel yaz projesi, projenin toplumsal barışın inşasına sunduğu katkılar konusunda bize önemli bir fikir veriyor. Batı Anadolu, İç Anadolu ve Karadeniz bölgesinden 40 TOG gönüllüsü gencin 15 gün boyunca Hakkari’de konakladıkları ve şehir halkıyla ev, işyeri ve kahvehane ziyaretleri ile iletişim kurma imkanı buldukları projeden hem ev sahipleri hem de hayatlarında ilk kez Hakkari’ye giden gençler dönüşerek çıkıyor. Trabzonlu Tayfun’un hikayesi bize projenin dönüştürücü gücü ile ilgili önemli ipuçları veriyor. Vedalaşırken Trabzonlu Tayfun, ‘Bir günde otuz yıl ileriye gittim sanki’ diyor. Hakkarili yazar İhsan Colemergi gülüyor bu sözlere: ‘90 yıldır ant içiyoruz. Bunun karşısında kayalar durmaz. He babam? Ne olmaz? Durmaz… Yani ben diyorum ki, bir gülle bahar gelmez, ama siz gülsünüz.’ Tayfun hemen ekliyor: ‘Siz de bahçıvan.’” Sulukule Roman müziğinin kaybolmaması, Roman gençlerin müzikten de, okuldan da kopmaması, Sulukule’de yaşanan hak ihlallerinin unutulmaması için SULUKULE GENÇLİK ORKESTRASI 55 54 “Özellikle Roman çocuklar için meslek edinebilecekleri, diploma sahibi olabilecekleri, müziğe olan sevgi ve ilgilerini kaybetmeden kendilerini ifade edebilecekleri, geliştirebilecekleri, onlara güvenli bir gelecek kazandıracak esnek eğitim modelleri ve kurumlarının yaratılması gerekiyor.” FUNDA ORAL, Proje Koordinatörü Sulukule Roman Kültürünü Geliştirme ve Dayanışma Derneği 2006 yılından bu yana kentsel yenileme projesinin olumsuz etkilerine karşı Sulukulelilerin haklarını korumak, Romanlara ilişkin önyargılara karşı toplumda diyalog kültürünü geliştirmek için çalışıyor. Dernek araştırmalarından çıkan çarpıcı gerçekleri kamuoyu ile paylaşıyor: Sulukule’deki yıkım sonrası özellikle çocuklarda psikolojik çöküntü meydana gelmişti. Gençlerin %95’i ortaokuldan sonra eğitimine devam etmemekte , %70’i zamanını çevre kahvelerde geçirmekte, % 20’si ise yakın çevrede geçici işlerde çalışarak ailesini geçindirmekteydi. Bu gerçekleri değiştirmek için dernek, Sulukule Platformu üyeleri ile birlikte 7 yaş ve üstü, müziğe karşı yetenekli ve ilgili çocuklar için Sulukule Çocuk Sanat Atölyesi’ni kurdu. Ayrımcılığın açık toplum idealinin önündeki en önemli engellerden biri olduğuna duyduğumuz inançla, Atölye’nin çalışmalarını kalıcı kılmak amacıyla Sulukule Gençlik Orkestrası’nın kuruluşuna omuz verdik. 14 – 17 yaş arası 14 gençten oluşan Sulukule Gençlik Orkestrası örgün eğitim dışında kalmış genç müzisyenlere eğitim ve iş olanağı yaratarak hem Roman müziğinin korunmasını, hem de kentsel dönüşümün yarattığı en büyük hak ihlallerinden birine sahne olan Sulukule’nin adının yaşatılmasını hedefliyor. üstte: Sulukule Gençlik Orkestrası konserinden bir kare altta: Sulukule yıkılırken Orkestrada görev alan müzisyenlere, derslere ve provalara devam etmeleri koşuluyla bir miktar aylık ücret ödendiğinden, projenin sağladığı en önemli katma değerlerden birisi de, gençlere düğünlerde ve içkili restoranlarda çalışmak dışında alternatif kariyer fırsatını sunmak oldu. Artık Sulukule Gençlik Orkestrası, gelişkin nota bilgileri, birlikte uyum içinde müzik yapma yetenekleri, konserler, radyo ve televizyon programları ile ulaştığı olgunluk düzeyini kanıtlıyor. İSTANBULLU RUMLARIN 1964 SÜRGÜNÜ: 20 KİLO 20 DOLAR ARAŞTIRMASI VE SERGİSİ altta: 1964 Sürgünü’nden bir kare 57 56 Yakın tarihin çok az bilinen bir sayfasına ışık tutmak, Sürgün hikayesini yaşayanların gözünden anlatmak, Yüzleşme çabalarına bir katkı sunmak için üstte: 16 Mart 1964 Kararnamesi ile sürgün edilen Rumlar “Babam salata yapmaya başlayacaktı, anneme ‘Bıçağı versene.’ diye seslendi. Bir süre yanıt alamayınca yine sordu. Annem ağlayarak mutfağa gelip ‘Bıçak Heybeliada’da kaldı.’ dedi.” Atina görüşmelerinden bir alıntı Bağımsız Araştırma Bilgi ve İletişim Derneği, yakın tarihin çok az bilinen fakat İstanbullu Rumlar için sonun başlangıcına işaret eden 1964 sürgününü “20 kilo eşyanızı alıp ülkeyi 12 saat içinde terk edin deseler ne yapardınız?” sorusu ile kamuoyunun gündemine taşıyor. 16 Mart 1964 tarihi Türkiye’de gözardı edilen, üzerinde konuşulmayan, çok az araştırılan tarihin acılı sayfalarından biri ve İstanbullu Rumların binlercesinin ülkeyi terk etmesine neden olan sürgünün miladı. Önce 1922 mübadelesi ile yüzlerce yıldır yaşadıkları topraklarda azınlık durumuna düşen, ardından da Varlık Vergisi ve 6-7 Eylül olayları ile hak ihlaline uğrayan ve sürekli tehdit altında hissettirilen Rumlara yönelik politikaların son halkasını oluşturan 1964 sürgün kararı, günümüzde Rumların sayısının 2000’e düşmesine neden olan sürecin başlangıcına işaret ediyor. 16 Mart 1964 tarihinde Meclis’te kabul edilen ve Yunan pasaportlu Rumların sınır dışı edilmesini mümkün kılan kararname ile önce Yunan Pasaportlular ve aileleri, ardından da İstanbul’da yalnızlaşan Rumlar kenti terk etti. Yanlarına sadece 20 kiloluk eşya ve 20 dolar değerinde para almalarına izin verilen Rum sürgünlerin yaşadığı bu trajedi, aynı zamanda projeye de ismini veren önemli bir ayrıntı olarak tarihe geçti. Yakın tarihin bu önemli fakat az bilinen azınlık politikasını, sürgünün 50. yılında kamuoyunun gündemine taşımayı hedefleyen Bağımsız Araştırma Bilgi ve İletişim Derneği, vakfımızın desteği ve İstanbullu Rumların Evrensel Federasyonu ortaklığında İstanbul, Atina ve Gökçeada’da saha araştırması yürüttü; sürgünü yaşamış tanıklarla görüşmeler gerçekleştirdi, politikanın yasal dayanakları ve medya yansıması ile ilgili arşiv çalışması gerçekleştirdi. Saha araştırmasının ve arşiv çalışmalarının sonuçları Mart 2014’te Tütün Deposu’nda açılacak bir sergi ile sunulacak. Sergi ilerleyen tarihlerde Ankara ve Atina’ya da taşınacak. 58 TÜRKİYE ROMAN HAKLARI FORUMU KURULDU Türkiyeli Romanların sosyal, ekonomik, ve kültürel alanda karşılaştıkları sorunlara çözüm üretebilecek bir yapılanmaya gitmek üzere Kasım 2012’de İstanbul’da bir araya gelen Roman federasyon ve dernekleri Türkiye Roman Hakları Forumu’nu kurduklarını duyurdular. Hükümet dışı, siyasi partilerden bağımsız olmayı ve Romanların, diğer vatandaşlar ile eşit haklara sahip olabilmesi için çalışmayı amaçlayan Forum’a 70’i aşkın Roman derneği ve altı Roman federasyonu katılma kararı aldı. Forum, çalışma alanlarını barınma , kentsel dönüşüm, ayırımcılık, istihdam ve eğitim olarak belirledi. KUŞTEPE ÇOCUK ETÜD EVİ AÇILDI İstanbul Roman Çiçekçiler Derneği, İstanbul Kuştepe Mahallesi’nde Roman çocukların okula devamsızlık sorununa bir çözüm bulmak için kolları sıvadı. Kuştepeli Roman çocukların okul başarısı artırılmalı, devamsızlık oranı düşürülmeli, bir kreş kurulup okul öncesi eğitim verilerek çocuklar okula hazırlanmalıydı. Bu amaçla Açık Toplum Vakfı ve Şişli Belediyesi’nin desteğiyle Kuştepe’de Çocuk Etüd Evi açıldı. Sabancı Üniversitesi’nden öğrencilerin ve gönüllü öğretmenlerin matematik, Türkçe, İngilizce gibi okul derslerine yardımcı oldukları merkezde, aynı zamanda ritm ve müzik dersleri de veriliyor. Yetişkinler için de okuma yazma kurslarının açıldığı merkez, Türkiye’deki diğer Roman mahalleleri için bir rol model olmak istiyor. AFRO-TÜRK KADINLARIN SOSYODEMOGRAFİK ÖZELLİKLERİNİ BELİRLEME ÇALIŞMASI Anadolu’da yüzyıllardır yaşayan Afro-Türkler hakkında yeterli veri ve bilginin bulunmayışı bu grup üzerine çalışma yapmanın önündeki en büyük engel olmuştur. Bu bakımdan Afrikalılar Kültür, Dayanışma ve Yardımlaşma Derneği’nin çalışmaları öncü niteliğinde. Dernek, 2011 yılında Afro-Türk kadınların toplumsal cinsiyet ve renkleri olmak üzere iki katmanlı sorunlarına yönelik farkındalık ve bilinç yaratmayı ve güçlendirmeyi hedefleyen programa hazırlık olarak bir demografi çalışması başlattı. Afro-Türk kadınların demografik profilini çıkarma ve sorunlarını kendi ağızlarından dinleyerek programın içeriğini belirlemek amacıyla İzmir ve bölgesinde AfroTürk Kadınların Sosyo-Demografik Özellikleri Belirleme Çalışması’nı, Ege Üniversitesi Sosyoloji Bölümü’nün de desteği ile yürüttü. 28 ŞUBAT ALEVİLER VE SÜNNİLER YÜZLEŞİYOR PANEL VE FORUMU Toplumsal Olayları Araştırma ve Yüzleşme Derneği’nin 27 Şubat 2011’de düzenlediği “28 Şubat: Aleviler ve Sünniler Yüzleşiyor” panel ve forumu, 28 Şubat sürecinin bu yönüyle ele alındığı ilk etkinlik olması bakımından özel bir önem taşıdı ve ilgi gördü. Etkinlikte Akın Birdal, Ali Bayramoğlu, Mehmet Bekaroğlu gibi önde gelen kamuoyu oluşturucuların yanı sıra, Ali Kenanoğlu, Cafer Solgun, Ercan Geçmez gibi Alevi derneklerinin temsilcileri ve Ali Bulaç, Berat Özipek, Hilal Kaplan gibi Sünni toplumun görüş ve önerilerini dile getiren konuşmacılar yer aldı. İSMAİL BEŞİKÇİ VAKFI DİYARBAKIR SÖZLÜ TARİH ÇALIŞMASI Bilimsel, kültürel ve sosyal alanlarda araştırmalar yapmak, yayınlamak ve bu alanlardaki çalışmaları desteklemek amacıyla kurulan İsmail Beşikçi Vakfı’nın 1915 Diyarbakır: Kürtler Sözlü Tarih Projesi’nin destekçisi olduk. Diyarbakır özelinde, Kürtler arasında, 1915 olaylarının kuşaklar arası nasıl aktarıldığını, gündelik ekonomik, kültürel ve sosyal hayatlarını nasıl etkilediğini kişisel hayat hikayeleri üzerinden araştıran ve kamuoyu ile paylaşmayı ve anlatmayı amaçlayan bu çalışma kapsamında yapılan görüşmelerden çıkan sonuçlar, üzerinden onlarca yıl geçmesine rağmen 1915’e dair hafızaların halen canlı olduğuna ve toplumun geçmişi konuşmak konusunda oldukça istekli olduğuna işaret ediyor. Proje, hatırlama ve yüzleşmenin barışın önkoşulu olduğunu bize bir kez daha hatırlatıyor. RUH SAĞLIĞINDA İNSAN HAKLARI PROJESİ Ruh Sağlığında İnsan Hakları Girişimi (RUSİHAK), “Ruh Sağlığında da İnsan Hakları” başlıklı hukuk danışma hattı projesini Mart 2010’da düzenlenen bir toplantı ile kamuoyuna duyurdu. RUSİHAK, Açık Toplum Vakfı olarak desteklemekte olduğumuz bu proje ile, akıl ve ruh sağlığı alanında sorun yaşayan bireylere ve yakınlarına hukuki danışmanlık hizmeti sunmayı, yasal ihtiyaçlarını tespit etmeyi, eğitim, barınma, istihdam, tedavi, rehabilitasyon, vesayet, malullük maaşı gibi sorun alanlarında emsal teşkil edecek davalar açmayı ve yürütmeyi, bu davaların görünürlüğünü sağlamayı amaçlıyor. Proje çerçevesinde eğitim almış danışmanlar ücretsiz yasal danışmanlık hizmeti veriyorlar. Hattın danışmanları gelen talepleri projenin danışmanı gönüllü avukatlara iletiyor; gerekli araştırmalar yapıldıktan sonra başvuru sahipleri bilgilendiriliyor. TÜRKİYE’DE ÖTEKİLEŞTİRME SÜREÇLERİ ARAŞTIRMASI Boğaziçi Üniversitesi ve vakfımız desteği ile Prof. Dr. Hakan Yılmaz’ın liderliğinde yürütülen araştırma, Türkiye’de farklı kimliklere yönelik ötekileştirme “türleri” ve “tipleri”nin saptanmasını amaçlıyordu. Araştırma çerçevesinde 18 ilde, 1811 kişilik bir örneklemle yüz yüze görüşmeler gerçekleştirildi. 2010 yılında sonuçları kamuoyu ile paylaşılan rapor basında geniş yer buldu ve çarpıcı sonuçlar ortaya koydu: Toplumun %30-38’i grup normlarına uyulmadığında olumsuz tepki alınacağını düşünmekte. Eşcinsellerin (%72), ateistlerin (%59), ibadetinde eksiklik olanların 59 Açık Toplum Vakfı olarak 2009-2013 arasında desteklediğimiz projeler buraya kadar aktardıklarımızla sınırlı değil. Açık toplum idealiyle bire bir örtüşen, geçmişle yüzleşmeyi ve gözlerimizi kaçırmadan birbirimize bakmayı hedefleyen, insan haklarını merkeze alan çok sayıda başka çalışmaya da katkıda bulunduk. Aşağıda bunlardan örnekleri paylaşmaktan mutluluk duyuyoruz. Yine Prof. Dr. Hakan Yılmaz tarafından yürütülmekte olan ve hem derinlemesine görüşmeler, hem de saha araştırması yoluyla gerek duygusal-sembolik unsurların (kan bağı, dil bağı, din bağı, ortak tarihsel hafıza, ortak sanatsal ve kültürel zevkler, ortak siyasal semboller), gerekse de kurumsalsiyasal unsurların (ortak mekanlarda yaşamak; ortak bir devlete sahip olmak; sivil toplumu ve kamu alanını paylaşmak; ekonomik üretim ve tüketimi paylaşmak) hangi kesimler arasında birliktelik, bizdenlik, hangileri arasında farklılık, ötekilik algıları yarattığını keşfetmeyi amaçlayan araştırma projesinin de destekçisi olduk. HATIRLAMAK VE ANLATMAK İÇİN ŞEHRE BAK Anadolu Kültür’ün Açık Toplum Vakfı desteğiyle yürüttüğü “BAK” projesi, Türkiye’nin batısı ve doğusundan 4 farklı şehirden gençleri buluşturdu. Amaç, eğitim programı ve ortak sanatsal üretime dayanan bir kültürel işbirliğini gerçekleştirmek ve farklı kültürlerden gelen gençleri sanat aracılığıyla biraraya getirmek. Böylece toplumsal meseleleri ele almak için farklı yollar ve yeni bir tartışma zemini yaratmanın adımları atıldı. BAK’ın ilk buluşması, Nisan 2013’te Diyarbakır ve Batman’da gerçekleşti. Batman, Çanakkale, Diyarbakır ve İzmir’de yaşayan, video ve fotoğrafla ilgilenen 18-26 yaşları arasındaki 24 genç, 5 gün boyunca şehir, hafıza, fotoğraf ve video üzerine atölyeler ve etkinlikler gerçekleştirdiler. Haziran 2013’te İzmir-Çanakkale, Eylül 2013’te ise yeniden Diyarbakır-Batman’da buluşma ve atölye çalışmaları düzenlendi. Proje sonucunda üretilen fotoğraf ve video çalışmaları 2014 yılı boyunca İstanbul ve proje şehirlerinde sergilenecek. DİYALOG ÇALIŞMALARI TESEV Dış Politika Programı tarafından Türkiye-Ermenistan ilişkilerinin normalleşmesi sürecine katkı sağlamak amacıyla gerçekleştirilen projelerden biri olan ve Türkiye-Ermenistan yakınlaşma sürecine çok az dahil olduğu gibi, Türkiye’de de az tanınan Ermeni diasporası ile iletişime geçmeyi hedefleyen toplantı ve ziyaretler serisinin destekçisi olduk. Türkiye’de oldukça negatif algılanan Ermeni diasporası ile kurulacak diyalogun, bu grubun Türkiye’de daha iyi anlaşılmasına, Türkiye’nin demokratikleşmesi ve Türkiye-Ermenistan ilişkilerinin normalleşmesi süreçlerine katkı sağlayacağına inanıyoruz. Aynı inançtan hareketle destekçisi olduğumuz Küresel Siyasal Eğilimler Merkezi tarafından hazırlanan ve Prof. Dr. Mensur Akgün liderliğinde yürütülen bir diğer çalışma da; ABD’deki yerleşik Ermeni diasporasından ve Türkiye sivil toplumundan uzmanların, temsilcilerin ve siyasa yapıcıların katılımıyla bir yuvarlak masa toplantısı organize edilmesi ve bu yolla Türkiye-Ermenistan ilişkilerini yeniden düşünmek için alan yaratılması oldu. FOTOĞRAFLA BAKMAK: GENÇLERLE FOTOĞRAF ATÖLYELERİ 2011 yılında Anadolu Kültür’ün yürüttüğü projede, Şırnak, Hakkâri, Yüksekova, Mardin - Kızıltepe, Batman, Cizre’de gençlerle fotoğraf atölyeleri gerçekleştirildi. Amaç, bu kentlerden 14-17 yaş arası toplam 50 gencin temel belgesel fotoğraf eğitimi almasını sağlayarak yaratıcı yollarla kendilerini ifade etme becerisinin kazandırılması ve yapıcı sosyalleşme süreçlerine katılmalarına olanak sağlanmasıydı. Kurulan blog sitesi, beş kentte açılan “hatırlama” temalı sergiler ve yayınlanan kitap ile bölgedeki sorunlar, travmalar ve genel olarak hayatın yansımaları gençlerin gözünden görünür kılındı. Gençlerin ürünlerinin yayınlandığı blogda ziyaretçilerle interaktif iletişim olanağı sağlandı. BOĞAZİÇİ ÜNİVERSİTESİ: MUHAFAZAKÂRLIK VE ORTA SINIF ARAŞTIRMALARI Boğaziçi Üniversitesi Siyaset Bilimi Bölümü Öğretim Üyesi Prof. Dr. Hakan Yılmaz tarafından Açık Toplum olarak bizim de desteğimiz ile yürütülen; sonuçları 2006 yılında paylaşılan “Türkiye’de Muhafazakarlık” ve sonuçları 2007 yılında yayınlanan “Türkiye’de Orta Sınıfı Tanımlamak: Ekonomik Düzeyleri, Siyasal Tutumları, Hayat Tarzları, DinselAhlaki Yönelimleri” konulu saha araştırmalarının 2012 yılı içerisinde soru formalarında küçük değişiklikler yapılarak tekrar gerçekleştirilmesi için yeniden destekçisi olduk. Ülkemizde son on yılda gerçekleşen gelişmeler dikkate alındığında, araştırmaların karşılaştırmalı verileri, değişen politik, kültürel ve sosyal ortam ile kamuoyu değer ve normlarının değişip değişmediği ya da ne yönde değiştiği konusunda ilginç sonuçlar içeriyor. KOÇ ÜNİVERSİTESİ: TÜRKİYE SEÇİM ÇALIŞMASI Koç Üniversitesi’nden Ali Çarkoğlu’nun, Vakfımız desteğiyle yürüttüğü Türkiye Seçim Çalışması 2011 araştırmasında, tercihleri, siyasi bilgi düzeyi ve medyanın seçmen davranışlarına etkisi konusunda aynı deneklerle iki aşamalı görüşmeler gerçekleştirildi ve anketler yoluyla seçim tercihleri konusunda veriler toplandı. Ayrıca seçim kampanyası sürecinde medyada yer alan konular kayda alınarak kodlandı ve anket çalışmasında bir araya getirilen bireysel seçmen profilleri ile eşleştirildi. Seçmen tercihleri hakkında elde edilen bu veriler, 2011’in Haziran ayındaki genel seçimlerinin ardından kurulan yeni hükümete yönelik beklenti ve taleplerin belirlenmesini sağladı. SOSYAL POLİTİKA FORUMU: OKULDA BİR ÖĞÜN SICAK YEMEK ARAŞTIRMASI “Devlet İlköğretim Okullarında Ücretsiz Öğle Yemeği Sağlamak Mümkün mü?” sorusuyla araştırmalarına başlayan Boğaziçi Üniversitesi Sosyal Politika Forumu’ndan Yrd. Doç. Dr. Ayşen Candaş ve ekibi, Vakfımızın desteğiyle, farklı ülkelerde uygulanan okul yemeği 61 60 (%28), Müslüman olmayanların (%28) kimliklerini rahatça açıklayamayacakları düşünülmekte. Baskılara maruz kalanların %59’u siniyor, %30’u ise dışlanmayı göze alarak kimliğini açıklıyor. TOHAV: İŞKENCENİN ÖNLENMESİNDE AKTİF SİVİL TOPLUM Toplum ve Hukuk Araştırmaları Vakfı (TOHAV) tarafından yürütülen projenin genel amacı işkenceyi ve kötü muameleyi önlemek, böylece Türkiye’nin demokratikleşmesine katkıda bulunmak ve temel özgürlükler ve insan hakları standartlarını yükseltmek. Vakfımızın desteklediği proje çerçevesinde, işkenceyi önlemek için sivil toplum örgütleri, bu alanda çalışan avukat, doktor ve uzmanlar arasında ulusal düzeyde işbirliğinin gerekliliğinden hareketle ağ çalışmaları yapıldı. IMPR: ORTADOĞU’ DA KÜRT DİTAM: SAĞLIK GRUPLARIN HİZMETLETÜRKİYE’DEKİ RİNDE KÜRT SORUNU ANADİLİN ALGISI ARAŞROLÜ Dicle Toplumsal TIRMASI Uluslararası Araştırmalar Merkezi’nin (DİTAM) Diyarbakır’da doktor ve eczacılar ile görüşerek hazırladığı araştırma raporu Kürtçe, İngilizce ve Türkçe olmak üzere üç ayrı dilde yayınlandı. Bu araştırma ile DİTAM, sağlık hizmetlerinin verilmesinde anadilin konuşulması ile ilgili gerekli önlem ve kolaylıkların sağlanmamış olmasının hastaların teşhis ve tedavisinde, dolayısıyla da sağlık haklarını kullan-masında bir engel olup olmadığını araştırmayı, araştırma sonuçlarını kamuoyu ile paylaşarak sağlık hizmetlerinin anadilde kullanımı konusunu tartışmaya açmayı hedefledi. Araştırmanın sonuçlarına göre hekimlerin %70’i görev yaptıkları yerdeki dilin bilinmesinin sağlık hizmetlerine erişimi ve etkinliği artırabileceğine inanıyor. Araştırmanın sonuçlarına websitemizden ulaşılabilir. Ortadoğu Barış Araştırmaları Merkezi, Vakfımızın desteğiyle Irak, Suriye ve İran’da yaşayan Kürtlerin Türkiye’deki Kürt sorununa bakış açısını araştırdı. Bu konuda Türkiye kamuoyunun bilgilenmesinin ülkemizdeki barış sürecine olumlu katkıda bulunacağı inancıyla üç bölge ülkesinde saha çalışmaları yürüttü. Araştırmanın bir parçası olarak Ankara’da, Suriye, Irak Kürdistan Bölgesel Yönetimi, İran ve Türkiye’den katılımcıların yer aldığı “Kürtler Barış, Demokrasi ve Çözüm Modellerini Tartışıyor” konferansı düzenlendi. Saha araştırmasının sonuçları 2014 yılı içerisinde üç farklı rapor halinde kamuoyu ile hem İngilizce hem de Türkçe olarak paylaşılacak. BAŞKASININ HAKKINDAN BANA NE? Açık Toplum Vakfı olarak, insanların ve grupların çoğu kez yalnızca kendi haklarını talep etmesi, “öteki”nin hakkına duyarsız kalması, hatta bazen muhalefet etmesini, daha güzel bir dünya ve daha güzel bir yaşamın önündeki engellerden birisi olduğuna inanıyoruz. Bu kaygımızı paylaşmak istedik ve mütevazı bir kısa film çalışması yaptık. Filmimizde, “Sizden farklı birinin hakkını ne kadar savunursunuz?” sorusunu toplumun değişik kesimlerinden akademisyen, yazar ve siyasetçilere sorduk ve verilen yanıtları ‘Başkasının Hakkından Bana Ne?’ isimli 12 dakikalık kısa filmde topladık. Filmde, İhsan Eliaçık, Tuğrul Türkeş, Zeynep Altıok, Cemal Uşşak, Cafer Solgun, Zafer Arapkirli, Hüseyin Ergun gibi isimlerin yanı sıra, kamuoyunca tanınmamış kişiler de ‘kendi ötekileri’ adına konuştu ve son derece ilginç, kimi zaman sevindirici, kimi zaman düşündürücü yanıtlar aldık. YALNIZ VE ENDİŞELİ ÜLKE: TÜRKİYE Dr. Emre Erdoğan, Prof. Dr. Gencer Özcan, Prof. Dr. Kenan Çayır ve Prof. Dr. Orhan Tekelioğlu’nun Açık Toplum Vakfı için yaptığı araştırmanın ürünü olan ve 2013’ün Ekim ayında yayınlanan rapor, “Türkiye’nin yalnızlığı” tartışmasında ufuk açan veri ve saptamalar içeriyor. Dr. Erdoğan, Dünya Değerler Araştırması, Pew Global Attitudes, GMF Transatlantic Trends, WPON-PIPA, BBC Globescan gibi uluslararası kamuoyu araştırmalarını inceleyerek bunlardan Türkiye’deki “yabancı endişesi” üzerine çarpıcı sonuçlar çıkardı. Prof. Dr Özcan Türk diplomasisinde “yabancı düşmanlığı”nı irdelerken, Prof. Dr. Çayır ders kitaplarındaki “yabancı tehdit” konusunda bir tarama yaptı. Prof. Dr. Tekelioğlu ise, popüler kültürde “ötekiler” sorunsalını tartışmaya açtı. Raporun ortaya koyduğu çarpıcı sonuçlar arasında Türkiye’nin 24 ülke arasında yapılan araştırmadaki “uluslararası hukuka güven” anketinde sondan üçüncü olduğu gerçeği de yer alıyor. 63 62 programlarını incelediler. Okullarda öğrencilere ücretsiz olarak sağlanacak bir öğün sıcak yemeğin okul başarısına yapacağı katkı yanında öğrencilerin ruhsal ve fiziksel gelişimleri açısından da son derece faydalı olduğunu gözlemlediler. Rapor, milli gelir büyüklüğünden bağımsız olarak 100’den fazla ülkede uygulanan okul yemeği programının Şili ve Brezilya örneklerinden yola çıkarak, Türkiye için uygulanabilir bir model öneriyor, eğer İstanbul pilot il olarak seçilirse, programın ilin hangi ilçelerinde, ne şekilde uygulanabileceğini de ayrıntılarıyla anlatıyor. 65 64 AVRUPA BİRLİĞİ BAĞIMSIZ TÜRKİYE KOMİSYONU “Bağımsız Türkiye Komisyonu, Türkiye’nin Avrupa ile olan uyum sürecinin ve dönüşümünü tamamlamış bir Türkiye’nin AB üyeliğinin hem ülke, hem de Avrupa Birliği için pek çok büyük faydayı beraberinde getireceği kanısındadır.” “Türkiye’nin son on yılda her alanda gerçekleştirdiği çarpıcı ilerlemenin ülkenin AB adayı statüsüyle ve katılım süreciyle bağlantılı olduğu açıktır”. “Türkiye, dönüşümünü devam ettirebilmek için Avrupa yönelimini korumalıdır. “Ancak, Türkiye’ye adil biçimde bir şans tanınması AB’ nin inanılırlığı açısından önemlidir, kendi çıkarlarına uygundur ve bütün aday ülkelere borçlu olduğu adaletin de gereğidir.” Avrupa’da Türkiye: Kısır Döngüyü Kırmak raporundan Türkiye’de bağımsız bir vakıf olarak faaliyete geçmemizin ardından ilk etkinliğimiz, kuruluşunda aktif rol oynadığımız, on yıldır Türkiye’nin AB’ye katılım sürecini desteklemek amacıyla girişimlerde bulunan Bağımsız Türkiye Komisyonu’nun ülkemizi ziyaretine ev sahipliği yapmak oldu. Komisyon’un, tıkanma endişelerinin yaşandığı bir dönemde Türkiye’nin AB üyeliği sürecinin önünü açmak açısından 2009 yılında gerçekleştirdiği en önemli girişim, hazırladıkları ve 6 dilde yayınlanan “Avrupa’da Türkiye: Kısır Döngüyü Kırmak” başlıklı ikinci raporunun kamuoyu ve karar vericilerle paylaşmalarıydı. Raporun yayınlanmasının ardından Türkiye’ye de gelerek, İstanbul ve Ankara’da temaslarda bulunan komisyon, Sayın Cumhurbaşkanı Abdullah Gül, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu, o dönemki Devlet Bakanı ve Başmüzakereci Egemen Bağış ile ana muhalefet partisi konumundaki Cumhuriyet Halk Partisi’nin o dönem Genel Başkanı olan Deniz Baykal ile görüştü. Komisyon ayrıca, sivil toplum kuruluşları, akademik çevreler, iş dünyası ve medyadan temsilciler ile de bir araya gelerek, İstanbul’da düzenlenen basın toplantısında son Türkiye raporlarını ve temaslarını değerlendirdi. Avrupa Başkentlerinde Toplantılar Avrupa hükümetlerini taahhütlerini yerine getirmeye ve Türkiye’ye adil davranmaya, Türkiye’yi ise dinamik ve geniş tabanlı bir reform süreci başlatarak Avrupa’da bulunan çok sayıdaki destekçisini teşvik etmeye davet eden rapor, Eylül 2009’da öncelikle Brüksel’de açıklandı. Kamuoyunda Akil Adamlar olarak da tanınan Komisyon, Brüksel’in ardından Stockholm, Paris, Viyana, Roma, Lahey, Londra, Madrid, Atina ve Varşova gibi Avrupa’nın başlıca başkentlerinde kamuoyu ve karar vericilere raporu bizzat sundu. Avrupa temasları sürecinde rapor Avrupalı cumhurbaşkanları, başbakanlar ve dışişleri bakanları gibi üst düzey karar vericilere sunulmakla kalmadı, tanıtım toplantıları çerçevesinde politikacılar, AB temsilcileri, akademisyenler, sivil toplum kuruluşu temsilcileri ile medya mensuplarından oluşan geniş bir çevreyle paylaşıldı. Rapor, AB ile ABD basınında geniş yer buldu. Türkiye’nin AB’ye katılım sürecini hızlandırmak için Avrupa’da ve Türkiye’de kuruluşundan bu yana yoğun çalışmalar yürüten Komisyon 2004 yılında “Avrupa’da Türkiye: Bir Sözden Fazlası mı?” başlıklı ilk raporunu yayınlamıştı. Rapor bir dizi araştırmanın, Türkiye’de yapılan görüşmelerin sonucuydu ve Avrupa’nın başlıca başkentlerine ziyaretler yapılarak kamuoyuna ve yetkililere bizzat sunuldu. Türkiye’nin Kopenhag Kriterlerini yerine getirmesi üzerine katılım müzakerelerinin gecikmeden başlaması gerektiği, raporun ana mesajını oluşturuyordu. Bağımsız Türkiye Komisyonu 2010 yılında da yoğun çalışmalarını sürdürdü. Görüşmeler, toplantılar gerçekleştirdi. 18 Eylül’de düzenlenen basın toplantısında Komisyon başkanı Martti Ahtisaari, “Yaptığımız görüşmeler, önümüzdeki yıl yazmayı düşündüğümüz Türkiye raporu için bizlere çok önemli bilgiler sağlamıştır. Amacımız Türkiye-AB ilişkilerinin önümüzdeki dönemde daha sağlıklı bir sürece girmesine katkıda bulunmaktır” dedi. Bağımsız Türkiye Komisyonu Çankaya Köşkü’nde 67 66 Adil bir AB katılım süreci için, Demokratik, geniş tabanlı bir reform süreci için, Türkiye ve avrupa’nın karşılıklı yararına bir entegrasyon için 69 68 Gezi Parkı Sürecine Dair III. Rapor Hazırlıkları Bağımsız Türkiye Komisyonu Hakkında 2013’ün ilkbahar aylarında Gezi Parkı çevresinde gelişen olaylar ve çatışmalı ortamın Türkiye’nin AB katılım süreci üzerindeki olası etkilerine ilişkin olarak Bağımsız Türkiye Komisyonu yapıcı bir girişimde bulundu. Komisyon Avrupalı liderlere bir mektup göndererek söz konusu olayların Türkiye’nin Avrupa Birliği’ne katılımı sürecini yavaşlatmaması, aksine sürecin dinamikleştirilmesi gerektiğini savundu. Mektupta, “Son haftalarda Türkiye’de gerçekleşen olaylar ülkedeki katılımcı demokrasi talebini güç koşullarda dile getirmeye istekli sivil toplumun gücünü ve canlılığını ortaya koymuştur. Biz, Bağımsız Türkiye Komisyonu’nun üyeleri bu dönemin Avrupa Birliği’nin, hem Avrupa hem de Türk toplumunun çıkarları için Türkiye ile ilişkilerini geliştirmeleri gerektiğine samimiyetle inanıyoruz.”denildi. 2013 sonbaharında Komisyon üçüncü rapor hazırlıkları için çalışmalarına hız kazandırarak Sayın Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ün de aralarında bulunduğu önde gelen siyasetçi ve bürokratlar ile Ankara ve İstanbul’da önemli temaslarda bulundu. Komisyon ayrıca akademisyen ve gazetecilerle görüşmeler yaptı ve Türkiye AB ilişkilerinin daha sağlıklı bir sürece girmesini amaçlayan üçüncü rapor için Türkiye siyasetinin temel konuları ile ilgili brifingler aldı. Nisan 2014’te çıkan rapor, hem ekonomik hem de politik anlamda zor zamanlar yaşayan Türkiye ve Avrupa Birliği’nin birbirine her zamankinden daha çok ihtiyaç duyduğunu belirtmekte ve Türkiye – AB ilişkilerinin bir an önce canlanması gerektiğinin altını çizmekte. • 2004 yılında Açık Toplum Enstitüsü ve British Council girişimiyle kurudu. • Amacı, Türkiye’nin Avrupa Birliği’ne üyelik olanaklarını, bu yolda yararlanılabilecek fırsatları ve üstesinden gelinmesi gereken sorunları araştırmak, bu konuda yürüyen tartışmaların ve değerlendirmelerin adil ve rasyonel bir zemine oturtulmasına katkıda bulunmak. Komisyon üyeleri: • Martti Ahtisaari (Başkan) -2008 Nobel Barış Ödülü sahibi Finlandiya eski Cumhurbaşkanı • Kurt Biedenkopf (2011’e kadar) -Almanya Saksonya Eyaleti eski Başbakanı • Emma Bonino -İtalya Dışişleri eski Bakanı, İtalyan Senatosu eski Başkan Yardımcısı, İtalya Avrupa eski Bakanı, Avrupa Komisyonu eski Üyesi • Hans van den Broek -Hollanda Dışişleri eski Bakanı, Avrupa Komisyonu eski Üyesi • Bronislaw Geremek -Polonya Dışişleri eski Bakanı, Avrupa Parlamentosu eski Üyesi, vefat etti • Anthony Giddens (2011’e kadar) -London School of Economics eski Dekanı • Wolfgang Ischinger -Almanya Dışişleri eski Bakan Yardımcısı • David Miliband -İngiltere Dışişleri eski Bakanı • Marcelino Oreja Aguirre -İspanya Dışişleri eski Bakanı, Avrupa Konseyi eski Genel Sekretei, Avrupa Birliği Komisyonu eski Üyesi • Michel Rocard -Fransa Eski Başbakanı • Albert Rohan (Raportör) -Avusturya Dışişleri Bakanlığı eski Müsteşarı “100 KONUDA AB’NİN GÜNLÜK HAYATIMIZA ETKİLERİ” YAYINI Açık Toplum Vakfı 70 olarak, kurulduğumuz günden bu yana Türkiye’nin Avrupa Birliği’ne tam üyelik sürecinin takipçisi ve destekçisi olduk. Türkiye’nin AB üyeliğinin ve AB müktesebatına uyumunun günlük hayatımıza getireceği önemli etkileri gözler önüne seren “100 Konuda AB’nin Günlük Hayatımıza Etkileri” başlıklı çalışma, AB’ye uyum yönünde Türkiye’nin kabul ettiği veya edeceği çeşitli düzenlemelerin, toplumun farklı kesimleri üzerinde yarattığı ya da yaratacağı etkileri ortaya koyarak, konuya ilişkin farkındalık düzeyinin artmasına katkıda bulunmak amacıyla hazırlandı. Konuya Türkiye kamuoyunda gösterilen yoğun ilgiyi göz önüne alarak yenilenen “100 Konuda AB’nin Günlük Hayatımıza Etkileri” yayını, 2010 yılında Avrupa Birliği Genel Sekreterliği (ABGS) ile işbirliği içinde 10 bin adet; sonrasında AB Bakanlığı ile işbirliği içinde 200 binden fazla çoğaltıldı ve yurdun her köşesine dağıtıldı. AB Bakanlığı uzman birimleri tarafından güncellenmekte olan çalışma 2014 yılında yeniden basılarak kamuoyu ile paylaşılacak. “TÜRKİYE’NİN AB ÜYELİĞİNDE FIRSAT MALİYETİ” KİTAP DİZİSİ Açık Toplum Vakfı olarak Türkiye’nin Avrupa Birliği’ne yaklaştıkça daha açık bir toplum olduğu, aynı zamanda Türkiye’nin üyeliğinin de AB’nin açık toplum değerlerini güçlendireceği argümanından hareketle 2009, 2010 ve 2011 yıllarında İngilizce ve Türkçe olarak yayınlanan üç kitaplık bir dizi hazırladık. Kitaplarda, Türkiye –AB ilişkilerinin derinleşmesinin ve nihayetinde Türkiye’nin üyeliğinin ilgili bütün taraflar için yararlarının altını çizmek amacıyla analitik değerlendirmelerine ve entelektüel cesaretlerine inandığımız kişilerin Türkiye’nin Avrupa Birliği’ne üye olmamasının fırsat maliyetleri konusundaki görüşlerini bir araya getirdik. Çalışmalarını, Avrupa Birliği Türkiye eski Büyükelçisi Michael Lake ile birlikte yürüttüğümüz dizinin 2009’da yayınladığımız “Türkiye’nin AB Üyeliğinde Fırsat Maliyeti – Dört Görüş” başlığını taşıyan ilk kitabında, İsveç Dışişleri Bakanı Carl Bildt; Deutsche Bank’ın Baş Ekonomisti Norbert Walter, Yunan PASOK Partisi’nin Uluslararası İlişkiler Sorumlusu Paulina Lampsa ve Boğaziçi Üniversitesi’nden Prof. Dr. Hakan Yılmaz’ın görüşleri yer alıyordu. 2010’da yayımlanan “Türkiye’nin AB Üyeliğinde Fırsat Maliyetleri -İki Görüş” kitabımızda ise, ABD’de Demokrat Parti Ulusal Komitesi Onursal Başkanı ve Demokratların önde gelen isimlerinden Howard Dean ile London School of Economics and Political Science Avrupa Enstitüsü bünyesindeki Çağdaş Türkiye Çalışmaları Kürsüsü o zamanki Başkanı Şevket Pamuk’un görüşlerine yer verdik. 2011’de yayınladığımız “Türkiye’nin AB Üyeliği’nin Fırsat Maliyeti III: Beş Görüş” kitabımız da, Macaristan eski Dışişleri Bakanı ve Avrupa Komisyonu eski üyesi Prof. Peter Balazs, Varşova’da bulunan Unia&Polska Vakfı Başkanı eski gazeteci Krzysztof Bobinski, Sabancı Üniversitesi’nden aynı zamanda Avrupa Konseyi Seçkin Şahsiyetler Grubu’nun bir üyesi olan Prof. Ayşe Kadıoğlu, Helen Araştırmaları Merkezi’nden Philppos Savvides ve Azerbaycan’dan Shahin Abbasov ve Farid Gahramanov’un görüşlerini bir araya getirdi. MÜSLÜMAN COĞRAFYALAR TÜRKİYE’ NİN AB ÜYELİĞİNE NASIL BAKIYOR? Türkiye’nin Avrupa Birliği üyeliğinin, felsefi olarak Türkiye ile AB arasında yürütülen müzakerelerin ötesinde bir anlama sahip olduğuna KIBRIS SORUNU ÜZERİNE TOPLANTI DİZİSİ Heybeliada inanıyoruz. Birlik ile Türkiye arasındaki ilişkiler, AB üyesi ülkelerin yanı sıra, Müslüman coğrafyalarda da yakından takip edilmekte. Zaman zaman Avrupalı politikacıların da dillendirdikleri “Türkiye’nin Müslüman bir ülke olduğu için Avrupa Birliği’ne üye olamayacağı” yönündeki söylemler Müslüman dünyada büyük yankı bulmakta. Açık Toplum Vakfı olarak 2009’da yayınladığımız “Türkiye-AB İlişkisinin Müslüman Dünyadaki Yansımaları” başlıklı kitabımızda konuya ilişkin iki makaleyi bir araya getirdik. El Cezire Televizyonu’nun Türkiye Temsilcisi Yusuf El Şerif ve Kocaeli Üniversitesi Öğretim Üyesi Samir Salha, AB – Türkiye ilişkilerinin Arap medyasında nasıl ele alındığını aktardı; Pakistan’daki Lahor Üniversitesi’nden Resul Bakhsh Rais ise Güney Asya’daki tartışmaları değerlendirdi. Her iki makale de Müslüman dünyanın, Avrupa modernitesinin büyük, açık, kapsayıcı, bütünleştirici ve liyakata dayanan bir proje mi; dar kafalı, kapalı, dışlayıcı, ayrıştırıcı ve keyfi bir proje mi olduğuna karar vermesinde, Türkiye’nin AB deneyiminin belirleyici olacağı noktasında birleşiyor. Toplantıları, Türkiye’nin Avrupa Birliği üyeliği sürecindeki temel konulardan biri olan Kıbrıs sorununu çözüme ulaştırmada resmi görüşmelerin yeterli olmadığı ve iki toplum arasında uzlaşma sağlamak için başka diyalog kanallarının oluşturulması gerektiği fikriyle yola çıkan Küresel Siyasal Eğilimler Merkezi (GpoT) tarafından 2008 yılından bu yana düzenleniyor. 2010 yılından itibaren bizim de desteğimizle gerçekleştirilen toplantılar, sorunun çözümüne yönelik Kıbrıs’ın her iki tarafından, Türkiye’den ve Yunanistan’dan konuyla ilgili uzmanlar, kanaat önderleri, medya mensupları, akademisyenler ve işadamları dâhil olmak üzere sivil toplumun tüm kesimlerinden temsilcileri bir araya getiriyor. 2010 yılında Güney ve Kuzey Kıbrıs’tan gelen temsilcilerin yanı sıra Başbakan Recep Tayyip Erdoğan ve AB’den Sorumlu o zamanki Devlet Bakanı ve Başmüzakereci Egemen Bağış’ın katılımıyla gerçekleşti. 2013 yılında düzenlenen Heybeliada toplantı serisinin 12’incisinde ise, Kıbrıs sorununda gelinen son durumun, ekonomik krizin ve hidrokarbon rezervlerinin etkisini tartışan katılımcılar benzer diyalog platformlarına duyulan ihtiyacı belirttiler. 71 Avrupa Birliği alanında desteklediğimiz diğer çalışmalar 73 72 EĞİTİM Eğitimde, meslek edinmede, hayatın her alanında eşit haklar için ROMAN ÇOCUKLARA EĞİTİM DESTEĞİ “İşgücü piyasasına, eğitim sistemine, sağlık sistemine ve konut piyasasına erişimde ayrımcılık hâlâ devam ediyor. Toplumun diğer kesimlerine göre yüksek yoksukluk ve işsizlik oranları, düşük okula devam ve okulu bitirme oranları, sınırlı mesleki beceriler, kötü barınma koşulları, dolayısıyla kötü sağlık koşulları, düşük ortalama ömür beklentisine yol açıyor.” Avrupa Roman Hakları Merkezi’nin Türkiye Raporu’ndan üstte: Bursiyerlerin Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı’nı Ziyareti 75 74 solda: Sulukule yıkılıken, fotoğraf: Nejla Osseiran Öğrencilerin ortak söylemi: “Roman çocuk okumaz algısını değiştirmek istiyorum!” Farklı olanların dışlanmadığı, eşit yurttaşlar olarak eşit fırsat tanındığı, herkesin yeteneklerini geliştirme ve toplumsal üretime katılma hakkının dokunulmaz olduğu bir toplum idealine duyduğumuz inançla Açık Toplum Vakfı olarak, Anadolu Kültür ile işbirliği içerisinde sosyal ve ekonomik olarak dezavantajlı Roman gençlere eğitim desteği sağlamaktayız. Toplumsal ayrımcılıktan en fazla etkilenen grupların başında Romanlar geliyor. Tüm yaşam boyunca devam eden ayrımcılık ve onun türevi olan ağır yoksulluk nedeniyle Roman çocukların ilköğretime devam düzeyi çok düşük. Başlangıçtan bu yana 100’e yakın öğrenci bu programdan yararlanarak üniversiteye girme başarısı gösterdi. 2013 yılında ise bu öğrenciler arasından 25 kişi Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı’nı ziyaret etti ve programın başarı oranını öne çıkararak böyle bir programın ülke geneline yayılması durumunda Roman öğrencilerin üniversiteye giriş oranlarında artış sağlanabileceğine inandıklarını aktardılar. Programın başarılı sonuçları ve örnek bir uygulama haline gelme potansiyeli Anadolu Kültür ile gerçekleştirdiğimiz bu ortaklığa devam etmemizde etkili oldu. Selçuk Üniversitesi’nde Almanca öğretmenliği okuyan 21 yaşındaki B.K. ailesinin tek üniversite okuyan ferdi. İlk yıl üniversiteyi kazanamayan ikinci yıl da burs desteğiyle dershaneye giden B.K. şöyle konuşuyor: “Burs olmasa aileme yük olmak istemez, dershaneye gitmezdim. Sekiz kişilik bir aileyiz ama gelir tek. Romanların düşük görülmesi çok kırıcı, eğitimlerine destek verilmesine sevindim. Her ortamda kimliğimi açıklıyorum. Çünkü yanımda Romanlar hakkında kötü şeyler konuşulmasını istemiyorum. Ancak Roman olduğunu saklayanlara da kızmıyorum. Çünkü eziyorlar.. … Roman çocukları okumaz diye düşünce var. Bunu silmeye çalışmak istiyorum.” 76 EĞİTİM ORTAMLARINDA AYRIMCILIĞI ÖNLEME ÇALIŞMALARI “Ayrımcılık sorunu eğitim ortamlarında nasıl ele alınabilir?” sorusuna eğilen Eğitimcilere Yönelik Örnek Ders Uygulamaları ve Kaynak Destek Projesi, vakfımızın desteğiyle İstanbul Bilgi Üniversitesi Sosyoloji ve Eğitim Çalışmaları Birimi tarafından gerçekleştirildi. Projede ayrımcılık eğitsel ve sosyolojik açılardan ele alındı. Proje süresince atölye çalışmaları ve eğitici seminerlere katılan öğretmenler ayrımcılık sorununa yönelik ders materyalleri üretme konusunda bilgilendirildiler ve ders planları hazırladılar. Belirlenen alt başlıklarda 20 metin konunun uzmanları tarafından yeniden yazıldı ve öğretmenler tarafından gözden geçirildi. Ayrıca hazırlanan ders modülleri ile pilot uygulamalar gerçekleştirildi ve uygulamalar videoya çekildi. Çalışma sonucunda derlenen kitap “Ayrımcılık – Çok Boyutlu Yaklaşımlar” başlığıyla 2012 yılında yayınlandı ve sonuçları geniş katılımlı bir sempozyumda tartışıldı. Bu çalışmanın sonuçlarının uygulanabilmesi ve toplumsal sorunların eğitim ortamına taşınması için öğretmenlerle birlikte çalışmak ve üretmek amacıyla “Öğretmenin Atölyesi: Toplumsal Sorunları Eğitim Ortamında Tartışmak” Sertifika Programını destekledik. Projenin kitabına Açık Toplum Vakfı web sitesinde desteklediğimiz yayınlar kısmından ulaşılabilir. ENGELLERLE MÜCADELE ÇALIŞMALARI Özürlüler Vakfı’nın “İlköğretim Öğrencilerini Bilgilendirme Toplantıları” Programı Özürlüler Vakfı, Açık Toplum Vakfı’nın da desteği ile ilköğretim çağındaki çocukların hızlı ve kolay öğrenme kapasitesinden yola çıkarak 7-12 yaş grubu çocuklar için “özürlülük”, farklı “özür gruplarından” kişilerin yaşam biçimleri ve ihtiyaçları gibi konular ile ilgili eğitim modülleri hazırladı. Toplam 4.000 ilköğretim öğrencisinin yararlandığı toplantılarda uzmanlar (psikolog, özel eğitimci, çocuk gelişimi uzmanları) “özürlülük” konusunun çeşitli yanlarıyla ilgili bilgiler verdiler. Mayıs 2011 – Haziran 2012 dönemini kapsayan proje çerçevesindeki eğitimler sırasında canlandırmalar yapılarak, oyunlar oynanarak çocuklarda farklı olana karşı tutum değişikliği yaratmaya odaklanıldı. Ayrıca Vakıf tarafından uzmanlara danışılarak hazırlanmış interaktif çocuk kitaplarından oluşan birer set de ücretsiz olarak dağıtıldı. Engelli Ayrımcılığını Önleme ve Mücadele Platformu Çalışmaları Ülkemizde son yıllarda engellilere yönelik ayrımcılığı önlemeye yönelik politikalardaki birçok olumlu gelişmeye, kamusal alanda farkındalık seviyesindeki artışa karşın engelli bireylere yönelik ayrımcılığın sürmesinin engelli bireylerin sosyal yaşama katılımındaki en büyük engellerden biri olarak gören Engelli Ayrımcılığını Önleme ve Mücadele Platformu’nun 2011 yılından beri devam eden aktivitelerinin 2013 ve 2014 yıllarında da sürmesi için destekçileri olduk. Engellilik ve/veya ayrımcılık konularında faaliyet gösteren (Türkiye’nin çeşitli bölgelerinden) asgari 20 STK’nın ayrımcılıkla mücadele ve önleme konusunda (hukuki girişim, kamuoyu farkındalığı yaratma konuları başta olmak üzere) kapasitelerinin artırılmasını, ayrımcılıkla mücadele süreçlerinde STK’ların etkin kılınmasını, uygulama alanında deneyim kazanmalarını hedefleyen platform 2014 yılında 100 idari başvuru yapmayı ve TBMM’ye beş soru önergesi vermeyi amaçlamaktadır. HELSİNKİ YURTTAŞLAR DERNEĞİ: DEMOKRASİ VE BARIŞ İÇİN ÖĞRETMENLER Helsinki Yurttaşlar Derneği tarafından İstanbul’da gerçekleştirilen ve teması okul/sınıf ortamında öğretmenlerin çatışma yönetimi ve barış ortamı tesisine yönelik rolünü desteklemek olan seminer programının destekçisi olduk. Program bütüncül bir yaklaşım çerçevesinde konunun şu dört temel ayağını ele aldı; i) Güney Kafkasya ve Türkiye’de eğitim sistemlerinin temel belirleyenleri ve eğilimleri; ii) Sınıf yönetimi, barış ve demokratik yurttaşlık ekseninde yaşanan zorluklar, iii) Öğretmenlere yönelik yeni pedagojik ve iletişim becerileri, iv) Öğretmenlerin barışın aktörleri olması yolunda yeni taktikler, ipuçları, ilham verici kaynaklar ve iyi örnekler. Bunun yanında Helsinki Yurttaşlar Derneği tarafından yürütülmekte olan “Barış, Uzlaşma ve İnsani Güvenlik için Yurttaşlar Ağı” başlıklı bölgesel projenin de destekçileri arasında yer aldık. Proje, Türkiye ve Balkanlar’da yerel, bölgesel ve ülke çapında topluluklararası/ sektörel diyalog yoluyla toplumsal barış, uzlaşı ve iyi yönetişimi güçlendirmeyi hedefliyor. TRAVMA ÇALIŞMALARI SERTİFİKA PROGRAMI Türkiye’de yaşanan travmaların sürekliliği, çeşitliliği ve derinliğini göz önünde bulunduran İstanbul Bilgi Üniversitesi Uluslararası Travma Çalışmaları Programı, New York’ta 1997’den beri faaliyet gösteren International Trauma Studies Program ile işbirliği içinde ve bizim de desteğimizle 2012 yılında Travma Çalışmaları Sertifika Programı’nı gerçekleştirdi. Sertifa programı, travma mağdurlarıyla çalışan veya çalışmak isteyen ruh sağlığı ve diğer profesyonellerin eğitimlerine katkıda bulunmak üzere, ulusal ve uluslararası travma uzmanlarının eğitim verecekleri klinik ağırlıklı ve disiplinlerarası bir çalışma olarak yürütüldü. 10 ay boyunca devam eden ve Yrd. Doç. Dr. Murat Paker koordinatörlüğünde yürütülen Program, klinisyen (psikolog, psikiyatr, psikolojik danışman, psikiyatrik hemşire, sosyal hizmet uzmanı, psikoterapist, vb.) ve klinisyen olmayanlara (avukat, gazeteci, STK çalışanları, vb.) yönelik bir eğitim içeriyor. Gelen başvuruların coğrafi dağılım da gözetilerek seçildiği programa 20132014 dönemi için destek vermeye devam ediyoruz. LİSELERDE MÜNAZARA PROJESİ 2009 yılında kurulan ve münazara eğitimlerinin yaygınlaşması ve karşılıklı saygı çerçevesinde tartışma kültürünün gelişmesi için dünya çapında çalışmalar yürüten International Debate Education Association (IDEA)’nın Türkiye partneri ve en genç üyesi olan Münazara Derneği 2010 yılında Türkiye’de bir ilki gerçekleştirdi. Kuruluşundan bu yana destek olduğumuz dernek, münazara eğitim programları oluşturmanın 77 Eğitimde fırsat eşitliği sağlanmasına katkıda bulunmayı amaçlayarak yaptığımız her işbirliğinin birbirinden değerli olduğuna inanıyoruz… NESİN VAKFI MATEMATİK KÖYÜ 2010 - 2011 YAZ DÖNEMİ Dünyaca ünlü matematik profesörü Ali Nesin tarafından 1998 yılından beri sürdürülen Matematik Köyü her yıl yüzlerce dezavantajlı lise öğrencisine erişen köyde yaz ayları boyunca 3 haftalık dönemler için özel ve yoğun matematik programları hazırlanmakta ve uygulanmaktadır. Köyün kuruluş amaçları arasında; liselilerin matematiksel düşüncesini Desteğimiz ile 2011 yılında yüzlerce dezavantajlı lise öğrencisi matematik köyünden burslu bir şekilde faydalanabildi. SALT: YORUMLAMA PROGRAMI Kâr amacı gütmeyen bir kültür kurumu olarak faaliyet gösteren SALT’ın 2011-2012 öğrenim döneminde lise öğrencileri ile gerçekleştirdiği yorumlama programı, öncelikli olarak kültür kurumları ile İstanbul’daki devlet okulları arasında daha sürdürülebilir ve karşılıklı değer ifade eden ilişkiler kurulması için bir zemin oluşturmayı hedefliyordu. Açık Toplum Vakfı’nın da desteği ile bu proje kapsamında, SALT Beyoğlu ve SALT Galata’ya ulaşımı sağlanan 1500’den fazla öğrenci; sanatçılar, kültür üreticileri ya da SALT’ın güncel projeleriyle ilgili alanlarda çalışan uzmanlarca yürütülen atölye çalışmalarına katıldılar. Ayrıca, SALT bünyesinde açılan her sergiye eşlik edecek şekilde tartışma konuları, etkinlikler ve eğitsel kaynaklara ağırlık veren çevrimiçi müfredat rehberleri (yorumlama rehberleri) oluşturularak öğretmen ve öğrencilerin kullanımına sunuldu. BEYAZPERDEDEN KARATAHTAYA 2012 yılında hayata geçirilen ve Zonguldak Eğitime Destek Derneği tarafından geliştirilen proje kapsamında örgün eğitim içinde eğitim amaçlı kullanılabilecek sinema filmleri hakkında bilgiler, bir websitesinde toplanarak öğretmenlerin erişimine açıldı. Projenin ana amacı sinemanın görsel dili ve çok katmanlı yapısından faydalanarak, hem öğretmenlerin sinemaya olan ilgilerini artırmak, hem de öğrencilerin klasik sayılabilecek filmleri öğretmenleri aracılığıyla izlemelerine vesile olmaktı. Filmler hakkında yorum ve tartışma yapılmasına da uygun zemin sağlayan proje sürecinde, aynı zamanda toplu gösterimler düzenlenerek öğretmenler ve öğrenciler bir araya getirildi. MEDYA geliştirmek, matematiksel meraklarını tetiklemek, soyut düşünceyle tanışmalarını ve kanıt kavramını benimsemelerini sağlamak ve ilgili olanları matematiksel araştırmaya yönlendirmek; ve genel olarak Anadolu’daki lise ve üniversitelere giden öğrencilerin dünyaca ünlü üniversitelerin hocalarından ders almalarını sağlamak; bu bilimsel ve akademik amaçların dışında, otoritesiz, korkusuz, güvene ve saygıya dayalı başka türlü bir yaşamın, başka türlü bir eğitimin ve başka türlü insani ilişkilerin mümkün olduğunu gençlere göstermek yer alıyor. 79 78 ve münazarayı toplumsal diyaloğun tesisinde eğitsel bir araç olarak kullanmanın Türkiye özeline uygun yöntemlerini geliştirmeye yönelik faaliyetler yürütüyor. Münazara Derneği, öncelikle lise öğrencilerinin ve eğitmen adaylarının eğitimine temel teşkil edecek münazara eğitimi modülünü geliştirdi ve daha sonra bu eğitim modülüne kaynaklık etmesi amacıyla Türkiye’de ilk defa referans niteliğinde bir münazara eğitim kitapçığı hazırladı. Dernek 2010 - 2011 eğitim döneminde 10 ilden toplam 20 liseye ulaşarak lise öğrencilerinin münazara eğitimi için tasarlanan eğitim modülünü gönüllü eğitmenleri aracılığıyla kullanıma sundu. 80 “Türkiye NATO ve Avrupa Konseyi üyesidir ve Avrupa Birliği’ne katılım müzakerelerini yürütmektedir. Batı’nın bir parçası olarak Türkiye, hangi politik yönelimi benimsemiş olursa olsun, bütün boyutlarını da kapsayacak şekilde basın özgürlüğünü geliştirmeli, demokratik ilke ve standartların egemenliğini sağlamalıdır.” Carnegie Europe - Türkiye’de Basın ve İfade Özgürlüğü Raporu’ndan hangi zaman aralığında hayata geçirileceği henüz net değil. Carnegie Europe’un araştırmasını, Avrupa Birliği Türkiye Eski Büyükelçisi Marc Pierini yönetti. Vakfımızın desteğiyle konuk öğretim üyesi olarak Carnegie Europe’a katılan, bu sayede Türkiye ile ilgili bilgi ve deneyim birikimini aktarma olanağını elde eden Pierini, Marcus Mayr ileTürkiye’deki basın özgürlüğü hakkındaki kapsamlı değerlendirmelerini “Türkiye’de Basın Özgürlüğü” raporunda sundu. Rapor bilimsel değerini ve objektifliğini, İngiltere’nin önde gelen aylık düşünce dergisi Prospect tarafından düzenlenen Umut Vadeden Düşünce Kuruluşu Ödülleri’nde Yılın En İyi Uluslararası Yayını Ödülü’nü kazanarak kanıtladı. Türkiye’den Basın Özgürlüğü Raporu’ndan iki olumlu tespit: Birincisi, Türkiye’de Ermeni sorunundan Kürt sorununa kadar açıkça tartışılabilen konuların sayısı arttı, tabuların sayısı azaldı. Basın sektörü dinamikliğini aktif bir sivil toplumun ve cesur gazetecilerin varlığına borçlu. Bu geri döndürülemez bir süreç niteliğinde. İkincisi, yargı reformlarının hazırlanmakta oluşu. Ancak bu reformların “Türkiye’de Basın Özgürlüğü Raporu”, Brüksel’de Ocak 2013’te Carnegie Europe ile ortaklaşa düzenlediğimiz toplantıda tartışıldı. Avrupa Birliği Komisyonu ve Avrupa Parlamentosu temsilcileri ile Türkiye’nin önde gelen düşünce insanlarının katıldığı uluslararası toplantıda bir de panel düzenlendi. Panelde, Marc Prierini ile Avrupa Parlamentosu üyesi Marietje Schaake, Carnegie Europe’dan Sinan Ülgen’in moderatörlüğünde görüşlerini paylaştılar. Rapordan uyarılar: a) Terörizmle mücadele gerekçesiyle basın özgürlüğü ve bireysel özgürlükler sınırlanmış durumda. Terörizmle mücadele basının sınırlanmasına yol açmamalıdır. b) Gazeteciler üzerindeki baskı bugün geçen 5 ya da 10 yıla göre daha yoğun. Zor konularda az sayıda cesur gazetecinin varlığı, Türkiye genelinde basının daha az çoğulcu bir manzara sergilediği gerçeğini değiştirmiyor. c) Basın özgürlüğü alanındaki sorunlar Türkiye Açık Toplum Vakfı olarak 2012 yılında, biri Avrupa’dan, diğeri Amerika Birleşik Devletleri’nden olmak üzere iki önemli uluslararası düşünce kuruluşunun Türkiye’de basın ve ifade özgürlüğü ile ilgili çalışmaları ülkemizin açık bir toplum olması hedefimiz doğrultusunda desteklediğimiz önemli işler arasında yer aldı. Carnegie Europe - Türkiye’de Basın ve İfade Özgürlüğü Raporu Carnegie Vakfı’nın Avrupa kolunu oluşturan Carnegie Europe, ABD’den ise Center for American Progress (CAP), basın ve ifade özgürlüğü konusunda Türkiye’de araştırma yürüttüler, temaslarda bulundular ve demokrasisi üzerine gölge düşürüyor. Hükümetin hiçbir sorun olmadığı yolundaki tepkisi demokrasi performansını daha da zayıflatıyor. d) Türkiye’nin inandırıcılığı ve itibarı sarsılıyor, inandırıcılığın azalması, yatırımlar üzerinden ekonomiyi de olumsuz etkiliyor. 81 Dünya ile bütünleşmiş, Daha demokratik, çok sesli, Farklı görüşlerle zenginleşmiş bir Türkiye için BASIN VE İFADE ÖZGÜRLÜĞÜ: CENTER FOR AMERICAN PROGRESS VE CARNEGIE EUROPE RAPORLARI 2012 yılında araştırmalarının sonucunu uluslararası kamuoyu ile paylaştılar. 83 82 Center for American Progress rapor lansmanı, Washington Carnegie Europe rapor lansmanı, Brüksel amaçlayan araştırma, basın özgürlüğü sorununu politik bağlamı, tarihsel geri planı ve stratejik boyutları açısından ele aldı. Center for American Progress (CAP) Türkiye’de son dönemde basın ve ifade özgürlüğü alanında sağlanan gelişmeler ve yaşanan sorunlar hakkında yaptığı araştırma kapsamında, basın dünyasından farklı görüş ve kurumlardan kişiler ile bir dizi toplantı ve yüz yüze görüşmeler gerçekleştirdi. Görüşme yapılan kişiler arasında Türkiye’den gazeteciler, editörler ve çeşitli alanlardan uzmanlar yer aldı. Bunun yanı sıra çalışma gruplarıyla da toplantılar yapıldı. Tartışmanın çerçevesini genişletmeyi, uluslararası alanda daha geniş bir kamuoyunun katılımını sağlamayı Raporda Kürt sorunu, Atatürkçü sekülerizme sıkı sıkıya bağlı çevrelerle AKP hükümeti arasındaki gerilim, medya gruplarının mülkiyeti, Türkiye’nin Ortadoğu’daki rolü, sansürün daha az görünür incelikli yöntemleri ve cezaevlerindeki gazetecilere kadar bir dizi önemli başlık ele alınıyor. Sonuç bölümünde de, demokratik normların Türkiye’de kalıcı ve derinlemesine kök salmasında basın özgürlüğünün öneminin altı çiziliyor ve sivil toplumun bağımsız gazetecilere sağlayacağı desteğin basın özgürlüğüne katkıda bulunacağı belirtiliyor. Raporun tanıtımı, Ocak 2013’te Türkiye’den gazetecilerin de katılımıyla Washington’da gerçekleştirilen toplantılarla yapıldı. Nefret suçu, bir mağdurun, bir mülkün, ya da işlenen bir suçun hedefinin, fiili ya da atfedilen bir ırk, ulusal ya da etnik köken, dil, renk, din, cinsiyet, yaş, zihinsel ya da fiziksel engellilik, cinsel yönelim veya diğer benzer faktörlere dayalı olarak benzer özellikler taşıyan bir grupla gerçek ya da atfedilen bağı, bağlantısı, aidiyeti, desteği ya da üyeliği nedeniyle seçildiği, kişilere veya mala karşı suçları da kapsayacak şekilde, işlenen her türlü suçtur. Avrupa Güvenlik ve İşbirliği Teşkilatı (AGİT) Nefret Suçları Raporu (2006) İnsanlık tarihinde derin yaralara yol açan ırkçılığın en önemli taşıyıcıları olan nefret söylemi ve nefret suçları ile mücadele, günümüzde toplumsal barışın tesisi için hayati önem kazandı. Oysa nefret suçları, yakın zamana kadar Türkiye’de kavramsal anlamda çok iyi bilinmeyen, yasal mevzuatta net olarak tanımlanmayan ve ulusal basında da dikkate alınmayan bir konuydu. 2009 yılında Açık Toplum Vakfı’nın da desteğiyle bir grup insan hakları aktivisti tarafından kurulan Sosyal Değişim Derneği de, ilk kapsamlı etkinliğini nefret suçlarıyla mücadele üzerinde yoğunlaştırarak, öncü bir çalışmayı gerçekleştirdi. Hazırlık çalışmaları kapsamında, konunun uzmanları ile ön görüşmeler yapıldı, atölye 85 84 Nefret suçları konusunda farkındalık yaratmak, Bu suçların önlenmesi amacıyla kamuoyu oluşturmak için NEFRET SUÇLARINA KARŞI ÇALIŞMALAR: ULUSAL BASINDA NEFRET SUÇLARI 10 YIL, 10 ÖRNEK çalışmaları düzenlendi, dernek çalışanlarına eğitimler verildi. Ardından, Türkiye’de yayımlanan 20 ulusal gazetenin 1998-2008 yılları arasındaki internet arşivleri tarandı. Taramalarda kriter olarak etnik / ırk bağları, cinsiyet, ulusal özellikler, din ve inançlar, siyasi eğilim ve kanaatler, eğitim, kişisel veya toplumsal statü, engellilik, cinsel yönelim ve mülkiyet temaları temel alındı. Elde edilen verilerle “Ulusal Basında Nefret Suçları: 10 yıl, 10 Örnek” isimli rapor yayınlandı. 10 Yıl, 10 Örnek kitabından: “Ermeniler kudurdu” - Yeniçağ gazetesi, 17 Kasım 2009. Ara başlık: “Ermeni’den kahpe saldırı”. Haber Ermenistan ile Azerbaycan 87 86 Sabah Gazetesi, 2 Kasım 1999 sınırında geçen bir çatışma hakkında. Her iki başlık da, ülke değil, ülkede yaşayan bir ulusu hedef alan hakaret içermekte. solda: Türkiye Gazetesi, 30 Nisan 2006 sağda: Yeniçağ Gazetesi, 17 Kasım 2009 “Mişon ahlâksızlığı” – Vakit gazetesi, 24 Ağustos 2007. Başlık, birinci sayfada, manşette yer alıyor. ABD’de Ermeni soykırımının tanınması için çalıştığı iddia edilen Yahudi lobisi kastediliyor. Yahudileri genellikle olumsuz anlamda temsil eden “Mişon” ismi kullanılarak, söz konusu eylem tüm bir etnik/dinsel kimliğe mal ediliyor ve “ahlâksızlık” sözcüğü ile açıkça hakaret ediliyor. “Travesti zehir kuryeleri havaalanında yakalandı” – Türkiye gazetesi – 30 Nisan 2006. Habere konu olay, ülkeye uyuşturucu madde sokma girişimi. Suç ile zanlıların cinsel yönelimleri arasında hiçbir bağ olmamasına rağmen, zanlının cinsel yönelimi özellikle belirtilerek tüm travestiler suçla ilişkilendirilmiş oluyor. Raporun en önemli bölümlerinden birini toplumun geniş kesimlerine yönelik hazırlanan tavsiyeler oluşturuyor. Sosyal Değişim Derneği’nin tavsiyeleri, toplumsal yaşamda rol oynayan tüm bileşenlere, yani okurlara, medya kurum ve mensuplarına, sivil toplum kuruluşlarına, hükümete, yasal koyucu ve uygulayıcılara, kamu görevlileri, siyasi partiler ve siyasetçilere sesleniyor. Sosyal Değişim Derneği nefret suçlarına karşı çalışmalarını sürdürürken, Türkiye’nin farklı illerinde ve farklı alanlarda bu konuda çalışma yapan sivil toplum kuruluşları ile iletişime geçti. Kurulan bağların amacı, nefret suçlarına karşı sivil bir ağ oluşturarak daha güçlü ve yüksek bir ses çıkarabilmek. KADIN ÇALIŞMALARI 89 88 KAMER, Haklı Şiddet Yoktur toplantısı, Diyarbakır KADINLAR İÇİN, KADINLARLA ÇALIŞMAK: KAMER! “KAMER’le 2006 yılında Her Kadın İçin Bir Fırsat Projesi kapsamında ilimizde yaptığı farkındalık grup çalışmasıyla tanıştım ve büyülendim. Fark ettiğim tek şey benim o güne kadar kadın olamadığımdı. Evet, evliydim, iki de güzel kızım vardı. Ama kadın değilmişim, cinsiyetçi zihniyetim, tabularım o kadar çok ağır basmış ki, kadınlığımı unutmuşum. Şimdi “ben bir kadınım” diyebiliyorum. Haklarım var ve bu haklarımı koruyabilmek adına mücadeleme devam ediyorum. Kızlarım için umutluyum. Onlar KAMER’le birlikte büyüyorlar ve sorgulamaya şimdiden başladılar.” KAMER’in “İstersek Biter” kitabından Her Kadın İçin Bir Fırsat Projesi̇ KAMER Vakfı, 1997’den bu yana Doğu ve Güneydoğu Anadolu’da toplumsal cinsiyete dayalı ayrımcılık ve şiddet üzerine farkındalık çalışmalarıyla, bu doğrultuda politikaların geliştirilmesi için savunuculuk ve lobi etkinlikleriyle kadın hareketinde bir çığır açtı. Vakfın “Her Kadın İçin Bir Fırsat” projesi Açık Toplum olarak 2005 yılından bu yana desteklediğimiz ve en değer verdiğimiz çalışmalarımızdan birisi oldu. Projenin ilk dört yılında KAMER Doğu ve Güneydoğu Anadolu’nun 23 ilinde Kadın Merkezleri kurdu. “Her Kadın İçin Bir Fırsat” projesinin ikinci aşamasında ise, Diyarbakır ve çevresinde kadına yönelik şiddete karşı çalışmalarda edindiği deneyimi Türkiye’nin diğer bölgelerindeki şehirlerde de hayata geçirmeyi amaçladı. Her Kadın İçin Bir Fırsat Projesi’nin kazanımları • Doğu ve Güneydoğu’da 23 ilde kadının insan hakları konusunda çalışan Kadın Merkezleri’nin yanı sıra, 150 ilçede sürdürdüğü bilinç yükseltme gruplarında 23.968 kadına ulaşıldı. • Bu etkinlikler 5.450 ev ziyareti, 500 salon toplantısı, 522 şiddet ve 35 “namus” adına cinayet başvurusunun takibi ve 700 küçük atölye çalışmalarını içeriyordu. • Bu sayede 213 kadın “namus” adına işlenen cinayetlere kurban gitmekten, yüzlerce kadın da aile içi şiddet mağduru olmaktan kurtarıldı. “Dünya ölçeğinde egemen sistemin tüm olumsuzluklarını en yakıcı biçimde yaşamış olan kadınlar, hem kendileri, hem yakın çevreleri, hem de toplumu değiştirme konusunda öncü rol üstlendiler. Bu sürecin bir parçası olarak 1997 yılından beri Doğu ve Güneydoğu Anadolu bölgelerinde çalışmalar sürdüren KAMER, toplumsal cinsiyet rolleri ve bu roller sonucunda yaşanan şiddet ve ayrımcılık konusunda farkındalık yaratan bir çalışma yöntemi geliştirmiş, Açık Toplum Vakfı’nın önemli desteği ile bu yaratıcı yöntemi kullanarak önemli bir taban örgütlenmesi sağlamıştır.” Nebahat Akkoç, KAMER Vakıf Başkanı 91 90 Toplumsal cinsiyete dayalı ayrımcılık ve şiddete karşı, Kadının insan hakları konusunda farkındalık yaratmak, Ortak dil ve davranış geliştirmek, birlikte hissetmek için KAMER, Saha Çalışmaları “Kadınlara Yönelik Şiddetin Ortadan Kaldırılmasına Dair Birleşmiş Milletler Bildirgesi’nin “Başlangıç” kısmında, kadınlara yönelik her türlü şiddetin “insan onuruna karşı bir saldırı ve kadın ile erkek arasındaki tarihsel eşitsizliğe dayalı iktidar ilişkisinin dışavurumu” olduğu belirtiliyor. Yani bir erkeğin bir kadını namus ya da kıskançlık ya da ne sebeple olursa olsun öldürmesi, erkeklerin kadınlar üzerindeki iktidarının bir dışavurumudur. Bu nedenle, erkeğin “kıskançlık” ya da “namus” gibi sebepler ileri sürmesi, cinayeti “psikolojik” ya da “kültürel” yapmaz. Bu cinayetler, politik cinayetlerdir.” KAMER’in “Biz İstersek Biter” kitabından Şiddet, ayrımcılık ve kadının insan hakları konularında yürüttüğü çalışmalarla uluslararası ve ülke ölçeğinde saygınlık kazanan KAMER, bu kez Türkiye’nin doğusundaki ve batısındaki kadınları “kadın olma” ortak paydası temelinde buluşturdu. KAMER kadınların birbirleriyle iletişime geçmesi ve ortak çalışmalar yürütmesinin, toplumsal barışa ulaşılmasına önemli bir katkıda bulunabileceğine inanıyor. Bu inancı paylaşan ve kadına yönelik şiddet ve ayrımcılığa karşı mücadelenin önemini benimseyen Açık Toplum Vakfı olarak KAMER’in Kadınlar Buluşuyor başlığı altındaki geniş kapsamlı çalışmasına verdiğimiz destek bizim için de çok değerli. Çalışmada, Türkiye’nin coğrafi, kültürel ve tarihsel olarak farklı bölgelerinden kadınların güçlendirilmesine yardımcı olmak, toplumsal cinsiyete dayalı ayrımcılık ve şiddetten başlayarak her türlü ayrımcılık ve şiddetle mücadele edecek kadın örgütlerinin kurulmasına destek olmak, kadınların Türkiye’nin demokratikleşme sürecine katkı yapmasını sağlamak hedeflendi. Kadınlar Buluşuyor projesinin ilk yılında KAMER’in örgütlü olduğu 23 ile ek olarak Hatay, Maraş, Trabzon, Manisa, Edirne ve Tekirdağ gibi illerde kadınlarla yapılan grup çalışmalarında taban örgütlenmesine yönelik yöntemler geliştirildi. Bu illere KAMER’li kolaylaştıcılar tarafından düzenli ziyaretler yapıldı. Daha sonra bu illerdeki kadın gruplarının her birinin Doğu ve Güneydoğu Anadolu bölgesindeki illerden bir KAMER örgütü ile eşlenmesi ve birlikte çalışmalarını sağlayacak alanlar yaratılması sağlandı. Sonuçta toplam 32 ilden kadınlar Türkiye genelindeki şiddetsizlik, ayrımsızlık, açıklık, katılımcılık, militarizm, vicdani ret gibi konuları tartıştılar. Projenin ilk yılının final toplantısı, ilk kez 32 ilden 300’ü aşkın kadının katılımıyla Kasım 2011’de Diyarbakır’da düzenlenen “Haklı Şiddet Yoktur” başlığı altında gerçekleştirildi. Projenin ikinci yılı olan 2012’de daha önce çalışmaların başlandığı 9 ile ek olarak 4 ilde daha toplantı ve buluşmaların gerçekleştirilmesi planlanmıştı. Beklenenin de üstünde bir enerji yaratan buluşmalar, 4 ile ek olarak 5 yeni ili de kapsayacak şekilde genişletildi. Böylece Kadınlar Buluşuyor Projesi kapsamında ulaşılan il sayısı 18’i buldu. Sonuç olarak Trabzon, Manisa, Tekirdağ, Edirne, Eskişehir, İstanbul, Adana, Hatay, Maraş, Muğla, Bodrum, Marmaris, Aydın, Artvin, Rize, Afyon, İzmir ve Bandırma’da toplam 341 kadın farkındalık grubu tamamlanmış oldu. KAMER Acil Yardım Hattı’na bir başvuru öyküsü Lise mezunu, 24 yaşında, aileye itaat etmeyip sevdiği bir erkekle evlenmeye çalıştığı öğrenilince hakkında ölüm kararı verildi. KAMER avukata vekalet vermesini sağladı. Sığınma evine gönderildi. Yurtdışına çıkmasına destek olundu. Gittiği ülkede sevdiği kişi ile evlendi, eğitimine devam ediyor. Orada yaşamını sürdürecek. KAMER, Çocuk Çalışmaları Bu süreçte sağlanan pek çok gelişmenin yanı sıra 8 ilde birer kadın merkezi açıldı, 3 ilde bunun için çalışmalar yürütülmekte. Ayrıca belediyelere bağlı 4 kadın merkezi açıldı, 4 dernek kuruldu, 2 derneğin ve 1 kooperatifin kuruluş çalışmaları sürüyor. Projenin ikinci yıl çalışmaları 41 ilden 200’den fazla kadının İstanbul buluşmasıyla tamamlandı. Kadınlar burada hem bir günlük toplantıya katıldılar, hem de şiddete karşı eylemde bir araya geldiler. “Kadınlar Buluşuyor” çalışmaları 2013 yılında da sürdü. Mevcut 18 ildeki çalışmalar derinleştirildi, farkındalık toplantılarına süreklilik kazandırılması sağlandı, ayrıca çalışmalar Nevşehir, Kırşehir ve Sivas olmak üzere 3 yeni ili de içine alarak daha da yaygınlaştırıldı. Buluşmaların en önemli kazanımlarından biri de kadınların hangi etnik, dinsel, dilsel kökende olursa olsun “kadınlık ortak paydası”nda bir araya gelip ortak sorunlarına çözüm aramalarıydı. Nitekim, çalışmalar süresince toplam 41 ilde, Kürt, Türk, Azeri, Terekeme, Sünni, Roman, Arap, Alevi, Dadaş, Rum, Ermeni kadınlar arasındaki önyargılar yıkılmaya başladı ve farklı kökenden kadınların şiddetsiz bir dünya için bir araya gelmeleri sağlandı. 93 92 Kadınlar Buluşuyor Projesi̇ 11. ULUSLARARASI GEZİCİ FİLMMOR KADIN FİLMLERİ FESTİVALİ ‘Kadın filmi’ diye bir tanımımız yok. Film seçkisini hazırlarken en azından antifeminist olmamasına özen gösteriyoruz. Ve tabii ırkçı, ayrımcı, homofobik, etnosantrik vb. olmamasına… Malum, kadınların, sırf kadın oldukları için tüm ezberlerden arınmış olmalarını bekleyemeyiz. Şu kadarını taahhüt edebilirim sadece, bu festivalde kadınlara klişeler yükleyen, kadınların özne ve karakter sahibi olmadığı, kadınları yok sayan, hele hele kadın düşmanı filmler yok. MELEK ÖZMAN, Proje Koordinatörü 95 94 Kadın filmlerini izleyiciyle buluşturmak, Dünyadan ve Türkiye’den kadın sinemacıları bir araya getirmek, Ortak ve bireysel üretimlerinin artmasına katkıda bulunmak için Neden Filmmor? • Kadınların sinemaya, kültürel ve sosyal hayata katılımının, görünürlüğünün, bu alanda 2003 yılında kurulan Filmmor Kadın Kooperatifi, kadınlarla birlikte kadınlar için sinema yapmayı, kadınların sinema ve medyaya katılımını, bu alanda kendilerini ifade edebilme ve üretim olanaklarını artırmayı, cinsiyetçi olmayan temsil ve deneyimlerini yaygınlaştırmayı amaçlıyor. Kurulduğundan bu yana her yıl kadınlar için sinema atölyeleri, Kadın Filmleri Festivali, sergiler, konferanslar ve film gösterimleri düzenliyor. Vakfımızın desteğiyle 2013’te düzenlenen 11. Uluaslararası Gezici Filmmor Kadın Filmleri Festivali, çok çeşitli etkinliklerle son derece canlı geçti. Farklı tema bölümlerini içeren İstanbul’daki gösterimlerin ardından filmler, Mizgin Kadın Derneği ortaklığıyla Bitlis’te, Sinop Kadın Platformu ortaklığıyla Sinop’ta ve İzmir Kadın Dayanışma Derneği işbirliğiyle İzmir’de de seyirciyle buluştu. Ayrıca film okuma atölyeleri, kadın yönetmenlerle film yönetimi konusunda atölyeler, Türkiye’den ve Türkiye dışından katılan yönetmenlerle söyleşiler ve Bedenimiz Bizimdir başlığıyla bir panel düzenlendi. kendilerini ifade edebilme olanaklarının ve güçlerinin artırılmasına, • Özellikle kadın filmlerine erişebilecekleri festivallerin büyük kentler dışında da yaygınlaşması, etkinleşmesi ve sürekliliğine, • Sinemada ve her alanda cinsler arası eşit katılım koşullarının yaratılmasına, • Türkiyeli kadınların farklı ülkeden kadınlar ve onların sinema ürünleriyle buluşmasına ve Türkiyeli kadınların ürettiklerinin uluslararası görünürlüğünün artmasına katkıda bulunmak için. 97 96 98 DİTAM: “ERKEN EVLİLİKLERİN TOPLUMSAL DİNAMİKLERİ” ARAŞTIRMASI Dicle Toplumsal Araştırmalar Merkezi (DİTAM) ve KAMER’in ulusal ve uluslararası göçün ve kentleşmenin artması ile artık sadece kırsal alanların değil, kentlerin de konusu haline gelen “çocuk gelinler” sorununu ele alan ve 2014 yılını da kapsayacak olan araştırması, konuyla ilgili bir dizi dinamiği inceliyor: Erken yaşta evliliklerde toplumsal meşruiyet nasıl sağlanıyor? Erken evlenen kadınlar ve bu kadınların evliliklerinde söz sahibi olan aile büyükleri, din adamları, kanaat önderleri gibi karar alıcılar konuyu nasıl ele alıyorlar? Bu evliliklere ne gibi anlamlar yüklüyorlar? Kişiler bu evlilikler konusundaki deneyim ve görüşlerini nasıl dile getiriyorlar? Çalışmalar süresince bu ve benzeri sorulara, Diyarbakır, Urfa ve Siirt illerinin kırsal bölgelerinde 18 yaşından önce evlenen kadınlar ve evliliklerde aktif rolü olan karar alıcılar ile derinlemesine görüşmeler yoluyla yanıtlar aranacak. Görüşmelerden elde edilecek bilgi aracılığıyla, erken evliliklere toplumsal meşruiyeti sağlayan kültürel, dinsel, ekonomik ve ailesel özellikler de irdelenecek. “SEMİHA ES” ULUSLARARASI KADIN FOTOĞRAFÇILAR SEMPOZYUMU Türkiye’nin ilk gezi ve savaş fotoğrafçısı Semiha Es (1912-2012) anısına düzenlenen ve uluslararası ilgi gören Semiha Es – Uluslararası Kadın Fotoğrafçılar Sempozyumu, kadın çalışmaları yürüten üç önemli kuruluşun işbirliği ve Açık Toplum Vakfı’nın desteğiyle 28-29 Kasım 2013 tarihlerinde gerçekleştirildi. Koç Üniversitesi Toplumsal Cinsiyet Çalışmaları Araştırma ve Uygulama Merkezi (KOÇ-KAM), İstanbul Kadın Müzesi (İKM) ve Sabancı Üniversitesi Toplumsal Cinsiyet ve Kadın Çalışmaları Forumu, 21. Yüzyılda kadın fotoğrafçıların fotoğraf dünyasındaki yerlerini ve katkılarını incelemek amacıyla bir araya geldi. Sempozyuma farklı ülkelerden konuşmacı olarak devlet şiddeti, bellek, cinsellik gibi sosyal politikayla çok yakından ilişkili konularda çalışan ve bazıları da ülkelerinde aktivist olarak etkin rol oynayan fotoğrafçılar katıldı. Sempozyum mekanı, fotoğraf dünyasına ait canlı tartışmaların yanı sıra, Semiha Es’in kişisel arşivinden 30’a yakın fotoğrafa da ev sahipliği yaptı. Sempozyumun paralel etkinliği olarak düzenlenen ve Yunanistan Başkonsolosluğu’nun sergi mekanı Sismanoglio Megaro’da ziyarete açılan “İkinci Göz: Türkiye’den Kadın Fotoğrafçılar” başlıklı sergi ise bine yakın kişi tarafından ziyaret edildi. 99 Açık Toplum Vakfı olarak, kadının insan hakları, toplumsal yaşamda eşitliği, kadına yönelik şiddete karşı farkındalık konularına verdiğimiz büyük önem nedeniyle, 2009-2013 döneminde bu alanda daha birçok çalışmaya destek verdik. Aşağıda, katkıda bulunmaktan mutluluk duyduğumuz projelerin kısa tanıtımları yer alıyor. LGBT ÇALIŞMALARI 101 100 ortada: Benim Çocuğum belgesel afişi altta: LİSTAG Adana Toplantısı’ndan bir kare “Benim Çocuğum” Belgeseli için ne dediler? “Bilgi güçtür. Sevdiğiniz kişiyi dinleyin ve kendinizi eğitin. Farklı cinsel kimliği olanlar ve cinsiyet geçişi yapanların çeşitli hikayeleri ve deneyimleri hakkında ne kadar çok bilgi sahibi olursanız, sevdiğiniz kişinin sağlıklı hayat sürdürmesine yardımcı olacak sevgi ve desteği vermeniz o kadar mümkün olacaktır.” “Ben Bir Travesti Annesiyim” kitabından “Homofobinin ve transfobinin karşısına çıkabilecek en güçlü, en sağlam direnişin sade ve içten bir anlatımı.” !f Uluslararası Bağımsız Filmler Festivali LGBT örgütlerine başvuran bireylerin en çok dile getirdikleri konulardan biri de korkuydu: Ailelerinin öğrenmeleri durumunda bir felaketle karşılaşacakları korkusu. Annelerinin kalp krizi geçirmesinden, babalarının onları evden kovacağından, hatta öldüreceğinden duyulan kaygılar… LİSTAG gelen yoğun talepler üzerine 2010 yılında İstanbul, Ankara ve İzmir gibi büyük kentlerin sınırlarının dışına çıkmaya ve farklı kentlere ulaşmaya karar verdiğinde, Açık Toplum Vakfı olarak bu çalışmalarını desteklemeyi tereddütsüz kabul ettik. Başta Lambdaistanbul bünyesinde bir araya gelen, ardından çalışmalarını bağımsız olarak yürüten LİSTAG (Lambdaistanbul Aile Grubu), bireylerin bu korku ve kaygıları yenmelerine yardımcı olmak, ailelerine açılmalarını ve ailelerin çocuklarına yapıcı, sahiplenici bir şekilde yaklaşmalarını sağlamak için LGBT bireylerin aileleri tarafından kuruldu. Çalışma grubu, 2010 yılında Eskişehir ve Diyarbakır’da yerel örgütlerin işbirliğiyle, çocukları ya da kardeşlerinin eşcinsel, biseksüel, travesti veya transseksüel olduğunu öğrenen ailelerle toplantılar düzenlendi. Cinsel Eğitim Tedavi ve Araştırma Derneği CETAD’dan psikiyatrların katıldığı toplantılarda paneller ve film gösterimleri de gerçekleştirildi Kuruluşundan itibaren destek olduğumuz LİSTAG, Benim Çocuğum belgeseli ile bugüne kadar özveri ile yürüttüğü çalışmalarını yepyeni bir boyuta taşıdı. LİSTAG gönüllüsü 5 anne ve 2 babanın gerçek hikayelerini paylaştığı belgeselin Adana, Mersin, Afyon, Antakya, Antalya, Antep, Balıkesir, Bursa, Çanakkale, Denizli, Edirne, Kocaeli, Sakarya, Muğla, Samsun, Trabzon, Van ve Zonguldak olmak üzere 18 ilde izleyici ile buluşması için verdiğimiz destekle 2013 yılında 8 ilde gösterim yapıldı ve iki şehirde yeni LİSTAG gruplarının tohumları atıldı . Benim Çocuğum başlıklı uzun metrajlı belgesel, “çocuğunuz size eşcinsel, biseksüel veya trans olduğunu açıklarsa ne olur?” sorusunu soruyor. 103 102 LGBT bireylerin ailelerine açılmalarını desteklemek, Çocuğunun LGBT olduğunu öğrenen ailelere yardımcı olmak, aile destek çalışmalarını İstanbul dışına yaymak için LAMBDA İSTANBUL AİLE GRUBU TÜRKİYE GENELİNE AÇILMA PROJESİ üstte: LİSTAG Aile Grubu 104 PEMBE HAYAT SAVUNUCULUK VE STRATEJİK DAVALAMA ÇALIŞMALARI Açık Toplum Vakfı olarak destekçileri arasında olduğumuz ve Pembe Hayat LGBTT Dayanışma Derneği tarafından yürütülen “Trans Bireylere Karşı Şiddet ve Kabahatler Kanunu Çerçevesinde Stratejik Davalar” projesi kapsamında trans bireylerin yasalar karşısında temsilini sağlamak ve kamuoyunda trans bireylerin sorunlarıyla ilgili farkındalık yaratmak için bir yıl boyunca izleme, raporlama, stratejik davalama ve savunuculuk faaliyetleri hayata geçirilecek. Proje ile özellikle trans bireylere yönelik hak ihlalleri belgelenecek; Kabahatler Kanunu kapsamında kesilen para cezalarına itiraz davaları açılacak; polis ve çete şiddetine maruz kalan trans bireyler adına stratejik davalama yapılacak. TÜRKİYELİ LGBT’LERİN ADALETE ERİŞİM MEKANİZMALARININ GÜÇLENDİRİLMESİ PROJESİ Yaşamın her alanında ayrımcılık ve dışlanmaya maruz bırakılan LGBT bireylerin, hak ihlallerini yargıya taşıdıklarında da ayrımcılığa uğradıkları gerçeğinden hareketle Sosyal Politikalar Cinsiyet Kimliği ve Cinsel Yönelim Çalışmaları Derneği – SPoD tarafından Vakfımız desteğiyle yürütülen “Türkiyeli LGBT’lerin Adalete Erişim Mekanizmalarının Güçlendirilmesi Projesi” kapsamında LGBT haklarının insan hakları çerçevesinde değerlendirilmesi ve savunma yöntemlerinin geliştirilebilmesi için konu hakkında bilgi ve donanım sahibi avukatların sayıca artmasını amaçlayan eğitim dizileri düzenlendi. Eğitim programlarına, Ankara, İzmir, Batman, Diyarbakır, Denizli, Eskişehir, Bursa, Gaziantep, İstanbul ve KKTC’den avukatlar katıldı. “Ulusal Mevzuat ve Uygulaması”, “Avukat-Müvekkil İlişkisi”, “Cinsiyet Geçiş Aşamaları ve İş Kanunu”, “İnsan Hakları Hukukuna Giriş”, eğitimlerde yer verilen çok çeşitli başlıklardan bazılarıydı. KAOS GL: CİNSEL YÖNELİM VE CİNSİYET KİMLİĞİ TEMELLİ AYRIMCILIKLA MÜCADELE STANDARTLARINI TÜRKİYE’DE YAYGINLAŞTIRMA PROJESİ Kaos Gey ve Lezbiyen Kültürel Araştırmalar ve Dayanışma Derneği’nin (Kaos GL), bizim de desteğimizle, hazırladığı bir proje kapsamında Birleşmiş Milletler’in (BM) “Born Free and Equal” (Herkes Eşit ve Özgür Doğar) ile Avrupa Konseyi’nin (AK) “Combating Discrimination on Grounds of Sexual Orientation and Gender Identity” (Cinsel Yönelim ve Cinsiyet Kimliği Temelli Ayrımcılıkla Mücadele) adlı temel ve en güncel kitapları Türkçe’ye çevrilerek başta kamu organlarına olmak üzere toplumun her kesimine yaygın dağıtımı yapıldı. SPOD: TÜRKİYE’DE YEREL POLİTİKAYA LGBT PERSPEKTİFİ KAZANDIRMA PROJESİ Sosyal Politikalar Cinsiyet Kimliği ve Cinsel Yönelim Çalışmaları Derneği’nin (SPoD), LGBT’lerin yerel yönetimlerden beklentilerini gündeme getirmek amacıyla yürüttüğü “Türkiye’de Yerel Politikaya LGBT Perspektifi Kazandırma” projesi de destekçisi olduğumuz bir diğer çalışma idi. Proje kapsamında seçimler süresince SPoD yerel yönetimleri mercek altına alarak yerel yönetimlere LGBT perspektifi kazandıracak çalışmalar yürütecek. Bu süreçte LGBT’lerin yerel otoritelerden taleplerde bulunma konusunda kapasiteleri geliştirilecek, LGBT hak örgütlerinin politik partilerle iletişimi güçlendirilecek ve LGBT haklarına duyarlı partilerin yönetime geldiği yerelliklerde iyi örnekler oluşturulacak. Ayrıca proje kapsamında düzenlenecek Yerel Siyaset Okulu’na katılan LGBT bireyler, Kent Konseyleri ve Belediye Meclisleri gibi yerel katılım mekanizmaları konusunda bilgi sahibi olacak ve aktif siyasete katılmak isteyenlere destek sağlanacak. İstanbul, Ankara, İzmir ve Diyarbakır’da yürütülecek bu projede elde edilen deneyimler ve kazanımların LGBT’lerin yerel yönetimlerle ilişkileri başta olmak üzere Türkiye’nin siyasi kültüründe değişim yaratacağına inanıyoruz. AYRICA; • Kaos Gey ve Lezbiyen Kültürel Araştırmalar ve Dayanışma Derneği (Kaos GL), 2006 yılından bu yana düzenlediği Uluslararası Homofobi Karşıtı Buluşma 4. 5 ve 6’ıncı yıl etkinliklerini, • Diyarbakır’da yaşayan LGBT bireyleri bir araya getiren Hebûn’un, Diyarbakır ve çevre illerde yaşayan LGBT bireylerin yaşadıkları sorunları tespit etmek, çözüm aramak, hak savunuculuğunu artırmak ve örgütlenme kapasitesini güçlendirmek amacıyla gerçekletirdiği alan çalışmasını, • Trans seks işçilerini konu alan ve Kırmızı Şemsiye Cinsel Sağlık ve Haklar Derneği tarafından yürütülen “Biz Kimiz? Seks İşçileri Hakkında Doğru Bilinen Yanlışlar” projesini ve bu kapsamda “Seks İşçiliği: Mitler ve Gerçekler” kitabının yayınlanmasını, • Nefret Söylemi ve Nefret Suçu konularını tartışmak amacıyla, Siyah Pembe Üçgen İzmir Derneği tarafından, Gazeteci Baki Koşar anısına düzenlenen Nefret Suçlarıyla Mücadele Günleri’nin 3. Ve 4.’sünün İzmir’de düzenlenmesini desteklemekten mutluluk duyduk. 105 Açık Toplum Vakfı olarak, bu alanda geçtiğimiz beş yıl içinde başka birçok projenin de hayata geçirilmesine katkıda bulunduk. SİVİL TOPLUM 107 106 108 TÜSEV: 2012 YILI SİVİL TOPLUM İZLEME RAPORU Türkiye Üçüncü Sektör Vakfı (TÜSEV), sivil toplum-kamu ilişkileri, yasal ve mali ortam, sivil topluma aktarılan kaynaklar, yönetişim, uluslararası ilişkiler gibi çeşitli konuları detaylı biçimde mercek altına alarak Sivil Toplum İzleme Raporu’nun ikincisini yayınladı. Sivil Toplum İzleme Raporu’nda, 2011-2012 döneminde sivil toplum alanında yaşanan gelişmeler, uygulamada karşılaşılan zorluklar ve sivil toplumun güçlü yanları bir önceki yılın bulgularıyla karşılaştırmalı olarak incelendi. Açık Toplum Vakfı olarak destekçileri arasında yer aldığımız İzleme Raporu’nda, 2012 yılında Türkiye’nin ve sivil toplum kuruluşlarının gündemini belirleyen konularda derinlemesine incelemeler ve farklı vaka analizleri yer alıyor. Bu vaka analizlerinin oluştu-rulması için sivil toplum kuruluşu temsilci- leriyle yüzyüze, telefonla veya e-mail aracılığıyla görüşmeler gerçekleştirildi. BİLGİ ÜNİVERSİTESİ KAMU HARCAMALARI İZLEME KILAVUZLARI İstanbul Bilgi Üniversitesi Sivil Toplum Kuruluşları Eğitim ve Araştırma Birimi, bizim de desteğimiz ile, Kamu Harcamalarını İzleme Dizisi’ni yayınladı. Dizi’nin amacı, ilgili konularda kamunun yaptığı harcamaların izlenebilmesi için yöntem önererek, izleme formatını STK’lara sunmak, kamu harcamalarını izlemeyi amaçlayan kişi, STK ya da platformlar tarafından kaynak olarak kullanılabilecek yazılı malzeme üretmekti. Dizi yedi eğitim kılavuzundan oluşuyor: 1) Kamu Harcamaları Okuma Yazma Kılavuzu, 2) Çok Yıllı Bütçe Süreci ve Orta Vadeli Mali Plan İzleme Kılavuzu, 3) Askeri ve İç Güvenlik Harcamalarını İzleme Kılavuzu, 4) Sosyal Koruma Harcamalarını İzleme Kılavuzu, 5) Engellilere Yönelik Harcamaları İzleme Kılavuzu, 6) Gençlerin Güçlendirilmesine Yönelik Harcamaları İzleme Kılavuzu ve 7) Çocuğun Korunmasına Yönelik Harcamaları İzleme Kılavuzu. DEPO’DA SATURDOX BELGESEL BULUŞMALARI DEPO’da, iki haftada bir cumartesi günleri film gösterimleri ve haftanın temasına uygun söyleşilerden oluşan SaturDox / Belgesel programı, Vakfımızın desteğiyle 3 yıldır devam ediyor. SaturDox / Belgesel Buluşmaları’nın film ve söyleşi programı, Depo ve Documentarist ekibi tarafından belirleniyor. Cumartesi günleri gerçekleşen buluşmalarda, tematik film gösterimlerini, ele alınan konu üzerine çalışan konuşmacıların sunumları takip ediyor. Gösterim programına alınan belgeseller, geçtiğimiz yıllarda Documentarist – İstanbul Belgesel Günleri kapsamında gösterimi yapılan bazı filmlerin yanı sıra, İstanbul izleyicisinin henüz hiç karşılaşmadığı filmler arasından seçiliyor. Belgesel seçiminde, sosyal, ekonomik ve siyasi duyarlılık kadar biçimsel ve estetik kaygılar ölçüt alınıyor. Seçilen uzun metraj belgeseller, Türkiye’nin de içinde bulunduğu, Balkanlar, Kafkaslar ve Ortadoğu’yu kapsayan geniş bir coğrafyayı irdeliyor. SİYAH BANT: SANATTA İFADE ÖZGÜRLÜĞÜ PROJESİ Uluslararası Performans Sanatları Araştırma ve Üretim Derneği (PARC) tarafından yürütülen Siyah Bant projesi, sanat yapıtlarına uygulanan sansür hakkında kamuoyunu bilgilendirmeyi, sansür vakalarını belgelemeyi, analiz etmeyi ve sansürle mücadele etmeyi amaçladı. Siyah Bant’ın Ağustos 2011’de açılan websitesinde 2000 yılından sonra gerçekleşmiş olan çeşitli sansür vakaları yer alıyor ve bu vakalarda kullanılan cezalandırma, yasaklama, hedef gösterme gibi farklı sansür yöntemlerine dikkat çekiliyor. Medya taramasının yanı sıra kamuoyuna duyurulmamış vakaları gün ışığına çıkarabilmek için, seçilen 9 farklı kentte, 80 yüz yüze görüşme yapan Siyah Bant ekibi, araştırma sonuçlarını 29 Eylül 2012’de düzenlediği “Sanatta İfade Özgürlüğü ve Sansür” toplantısında paylaştı. Araştırmanın bulgularını değerlendirmek ve konu üzerinde bir tartışma başlatmak amacıyla websitesinde belgelenen vakalar arasından bir seçki ve konu ile ilgilenen yazarların yazılarının yer aldığı bir kitap da yayınlandı. 109 Toplumsal dinamikleri etkin kılmak, Kamuoyunun müdahil olma gücünü artırmak, Toplumun örgütsel kapasitesini güçlendirmek için “Sivil Toplum” başlığı altında desteklediğimiz projeler 111 110 112