ÖZEL BURSA ANADOLU HASTANESİ Bağımsız Sağlık Hiz. San. Tic. A.Ş. adına İmtiyaz Sahibi Yrd. Doç. Dr. Taner KAYA Sorumlu Yazı İşleri Müdürü Dr. F. Hülya KURBAN Reklam ve Tanıtım Müdürü Derya BATMAZ ÜNEY Yayın Kurulu Doç. Dr. M. Vedat KOCA Uzm. Dr. A. Orhan DENGİZ Op. Dr. Ali Fuat PAKER Uzm. Dr. Ali Sait ÇAL Uzm. Dr. Aslı BAHAR TURAN Op. Dr. Bülent AYMELEK Op. Dr. Deniz GÜLERYÜZ ÇAKMAK Op. Dr. Fatih Volkan TERCAN Op. Dr. Gürsu ÖZER Uzm. Dr. Harun YILMAZ Uzm. Dr. Hülya AKDENİZ ÜNTUT Uzm. Dr. İhsan MAGUNACI Op. Dr. Meftun ALİCAN Op. Dr. Mehmet Akif ÇUHADAR Op. Dr. Mehmet YAMAN Uzm. Dr. Mehmet Fethi ALİŞİR Op. Dr. Murat CERAN Uzm. Dr. Mustafa ERCAN Op. Dr. Mustafa SEZEN Op. Dr. Osman Okan YAMAN Uzm. Dr. Önder BEKAR Op. Dr. Ruhi SAYAR Op. Dr. S. Sinan KEJANLIOĞLU Op. Dr. Sena KUTUCU Op. Dr. Yavuz Selim DAYIOĞLU Dt. Semra Güler BEŞER Dr. Dilek SEZER Dr. Halim Atilla BÜYÜKER Dr. İhsan TÜRKHAN Dr. Sabir ZEYVER Uzm. Ecz. Enver SARAÇOĞLU Dyt. Elif Naz DUMAN Yrd. Doç. Dr. Taner KAYA Mesul Müdür / Başhekim Sonbahar mevsimi ile birlikte hastanemizden herkese merhaba! Sevgili Okurlar, Sonbahar mevsimini yaşadığımız bugünlerde havanın soğumaya başlaması, okulların açılması ve kapalı ortamlarda daha sık vakit geçirilmesi ile birlikte, hastalıklar kapımıza dayandı. Dergimizin bu sayısında da sizlere sağlıklı bir yaşam, hastalıklar ve hastalıklardan korunma konusunda önemli bilgiler vereceğiz. Sayfalarımızda; Bel ağrısı, gıda zehirlenmeleri, omuz çıkığı, okul çağında beslenme gibi konuların yanısıra, gezi yazılarımızda da Varşova ve Norveç gibi Dünya’da görülmesi gereken yerleri doktorlarımızın objektifinden özel çekilmiş fotoğraflarla sizlere sunacağız. Bildiğimiz gibi hastalık hissedilir de sağlık hissedilmez... Sağlığınızın kıymetini bilmeniz dileğiyle.... SAYI : 14 YIL: 5 MAYIS - AĞUSTOS 2015 Yazışma Adresi : Özel Bursa Anadolu Hastanesi İzmir Yolu No:105 Nilüfer / BURSA Tel: (0224) 451 09 09 Fax: (0224) 451 53 00 E-mail: reklam@bursaanadoluhastanesi.com www.bursaanadoluhastanesi.com Görsel Tasarım ve Baskıya Hazırlık: AERONORM Advanced Creativity FSM Bulvarı Gazi Sk. Özkaya Apt. No: 8/1 Nilüfer / Bursa Tel: (0224) 242 22 88 E-mail: aeronorm@aeronorm.com www.aeronorm.com Baskı : Renkvizyon Matbaa Reklam Tanıtım Hizmetleri Anadolu Mah. Karlıdağ Cad. No: 32 Yıldırım/Bursa Tel: (0224) 251 04 14 Fax: (0224) 251 04 15 E-mail: info@renkvizyon.com www.renkvizyon.com.tr a y a K r e Tan ÖZEL BURSA ANADOLU HASTANESİ Değerli Okurlar, Dr. Hülya KURBAN Başhekim Yardımcısı / Editör Tabiatın döngüsü içinde yine bir sonbaharda sizlerle birlikteyiz. Yine bir hazan yani hüzün mevsimi, sararan ve düşen yapraklar, esen serin rüzgarlar ve yağan yağmurlar içimize ister istemez hüzün dolduruyor. Bazen yaşamımızla eşleştiriyoruz mevsimleri bazen de geçen sıcak yaz günlerini özlüyoruz. Bu yaşamın akışı içinde dergimizin sayfalarında sizlere sağlığınıza ışık tutacak bilgiler sunmaya çalıştık. Bilginin altın değerinde olduğu çağımızda güncel ve gerçek bilgiye ulaşmak biraz zorlaştı. Doktorlarımızın kaleme aldığı bilgiler umarım birçok sorunuza cevap olacaktır. Sizlerle paylaşmak istediğim ve kadın sağlığını yakından ilgilendiren diğer bir konu meme kanseriyle ilgili; Ekim ayı Dünya çapında Meme Kanseri farkındalık ayıdır. Daha önceki sayılarımızda bu konuda sizleri bilgilendirmiştik ama birkez daha hatırlatmak istedim. Kadınlarda sık görülen bu kanser türüne karşı önlem olarak tarama testlerini yaptırmalarını, kontrollerini ihmal etmemelerini öneriyorum. Fransa, Paris’in sembolü olan Eyfel Kulesi’ni pembe renkte ışıklandırarak bu konuda güzel bir farkındalık yarattı. Hepimiz biliyoruz ki kanserde erken tanı hayat kurtarır. Gezilere ayırdığımız bölümde ise Avrupa’nın iki güzel şehrini tanıma fırsatını bulacaksınız. Sizlere hastalıklardan uzak sağlıklı bir sonbahar ve kış mevsimi dilerim. an Hülya Kurb 3 ÖZEL BURSA ANADOLU HASTANESİ Akut Omuz Çıkıkları Op. Dr. Fatih Volkan TERCAN Ortopedi ve Travmatoloji Uzmanı Omuz eklemi çıkıkları büyük eklem çıkıklarının yaklaşık %50’sini oluşturur. Omuz çıkıkları öne, arkaya, aşağıya ve çok yönlü olmak üzere 4 tiptedir. Öne çıkıklar en sık görülen tipidir. 20 yaşından önce olan çıkıklarda kürek kemiğinde eklem yapısına katılan labrum dediğimiz kol kemiğine bariyer görevi yapan yapı zedelenir ve kürek kemiğine yapıştığı yerden ayrılır. Bariyer yapısı zedelendiği için omuzun tekrar çıkma olasılığı artar. 30 yaşın üstündeki çıkıklarda genellikle eklem çevresi bağlarda yırtıklar oluşabilir. 50 yaşın üzerinde ise rotator kılıfta yırtık ve kol kemiğinde kırık oluşabilir. Yaşlı hastalarda tekrar çıkık riski daha az olmakla birlikte hareket kısıtlılığı olma ihtimali daha fazladır. 4 İlk omuz çıkığı genellikle oldukça büyük bir travmayla olur. Yeterli tedavi olmuş veya olmamış kişilerde ikinci ve sonraki çıkıklar şaşırtıcı derecede kolay olabilir. İlk çıkık sonrası tedavi kurallarına uygun yapılmış bile olsa yeniden çıkma olasılığı vardır. Özellikle ilk çıkık 20 yaş altında olmuşsa % 80’nin üzerinde yeniden çıkık olasılığı vardır. 40 yaş sonrası ilk omuz çıkığı geçiren hastalarda tekrarlayıcı çıkık oranı %20’lere iner. Öne çıkığın belirtileri • Akut öne çıkığı olan hastalar kollarını gövdeye bitişik tutarlar. • Omuzlar arasındaki simetri bozulmuş ve omuz ekleminin olduğu yerde bir boşluk oluşmuştur. • Omuz hareketleri aşırı derecede ağrılıdır. Posterior çıkık belirtileri • Genellikle görünümde bozulma olmaz ve hastaların şikayetleri çok azdır. • Çoğu arkaya çıkıklarda acil servislerde tanı atlanabilir bu nedenle tedavileri gecikir. • Kolun dışa dönmesi kısıtlı ve ağrılıdır. Çok yönlü çıkığın belirtileri • Hastalar genellikle genç erişkinlerdir. • Omuzun her yöne doğru hareketi ağrılıdır. Aşağıya doğru çıkıklar • Çok nadirdir. Hastanın kolu havaya kalkmış şekilde kilitlidir. Akut çıkıkların tedavisi • Genel anestezi olmadan çıkığın yerine yerleştirilmesi: Çıkığın yerine yerleştirilmesi hastaya ani bir rahatlık verir. Yumuşak ve ağrısız bir yerine oturtma işlemi için kasların gevşek olması gerekmektedir. Bu nedenle hastalara bu işlemden önce damar yoluyla gevşetmek için ilaç verilir. Hasta gevşedikten sonra değişik manevra teknikleri ile omuz eklemi yerine oturtulur. • Genel anestezi altında çıkığın yerine yerleştirilmesi: Eğer hastanın omuz eklemi anestezi almadan yerine oturmuyorsa veya hastada çıkıkla birlikte kırık varsa genel anestezi altında hastanın kasları tamamen gevşetilerek omuz eklemi yerine yerleştirilmelidir bu sayede eklem çevresi dokular daha az zarara uğrar. Hastanın omuz eklemi yerine oturtulduktan sonra omuz eklemi bir bandaj tesbiti ile sabitlenmelidir. Sabitleme süresinin tekrar çıkık riski ile ilişkisi yoktur. Çıkık sonrası ağrı geçene kadar sabitleme devam etmelidir. Genellikle ilk çıkıklarda bu süre 3 haftaya kadar ulaşır. Hareket ve rotator kılıf kaslarının güçlendirme egzersizleri erken dönemde başlanmalıdır. Spor veya diğer aktivitelere dönüş için yeterli güce ulaşılana kadar beklenmelidir. ÖZEL BURSA ANADOLU HASTANESİ Diyabette Depresyona Dikkat! ‘’günaydın’’ demeyi unuttuğu empati yapmayı aklına dahi getirmediğini düşündüğümüzde diyabetli bireylere birde hastalığın psikolojik ve psikososyal sorunları eklendiğinde yaşanılan stresin ağırlığı tahmin edilebilir. Uzm. Dr. Hülya AKDENİZ ÜNTUT İç Hastalıkları Uzmanı Diyabet, dünya nüfusunun önemli bir kısmını etkileyen ve sürekli artış gösteren, ülkemizde de sıklığı %13,7 oranında olan, bireyleri; fiziksel ve ruhsal olarak etkileyen bir hastalıktır. Diyabet, obezite sıklığının artması ile paralel olduğundan çocukluk çağından başlanarak beslenme şekli ve yaşam tarzının düzenlenmesi zorunlu hale gelmiştir. Her iki cinsi de özellikle kadınları biraz daha fazla etkilemektedir. Önceki yıllara göre tedavideki gelişmeler, hastalığa dair bilinenlerin her geçen gün artması, bilinmeyenlere ulaşmanın kolaylığı nedeniyle yaşam süresinin uzaması sevindiricidir. Diyet yapılmasının zorunlu hale gelmesi, egzersiz, düzenli yürüyüşler, ilaç tedavisinde uyum zorunluluğu ve düzenli yapılması gereken hekim kontrolleri hastalar için sıkıcı ve yorucu bir süreç olsa da yaşam süresi ve kalitesinin olumlu etkilenmesi, sürecin sıkıntısını belli ölçüde hafifletmektedir. Diyabetli hastalarda aksiyete ve depresyonun en az %40 gibi yüksek oranda görüldüğü göz önüne alındığında, tedavi konusunda İç Hastalıkları Uzmanları gerektiğinde Nöroloji ve Psikiyatri Uzmanları ile işbirliği yaparak hastalarıda bu konuda bilinçlendirerek üzerimize düşeni yapmalıyız. Özellikle kan şekerini düzenleyemediğimiz tedaviye uyumda güçlük yaşadığımız ve bu nedenle kalp damar, böbrek ve beyin-sinir sistemi ile ilgili komplikasyonlara daha açık hale geldiğini düşündüğümüz hastalarda depresyonu tanıyarak doğru tedavi etmek ve hekimler olarak üzerimize düşeni yaparak hastalarımızı da bu konuda bilinçlendirme ve aydınlatma zorunluluğumuzun olduğunu unutmamalıyız. Hastalığın tedavisini düzenlerken biz hekimlerde hastalığın, psikolojik ve psikososyal boyutları üzerinde fazlaca durmamız gerektiğini biliyoruz. Diyabet, bazı hormonların kandaki seviyeleri ve etkinliklerinin bozulmasına neden olmakla beraber, kronik bir hastalık olması nedeniyle sosyal anlamda da bireyleri etkileyerek depresyona neden olmaktadır. Depresyon ve anksiyete, hastanın kan şekeri seviyesinin düzenlenmesini de dolaylı biyolojik etkileri nedeniyle zorlaştırmaktadır. Aynı zamanda, hastanın tedaviye uyumu, yaşam kalitesi, tedaviye yanıtı da bozulduğu için olay tam bir kısır döngüye dönüşmektedir. Günümüz koşullarında normal bireylerin bile birbirine 5 ÖZEL BURSA ANADOLU HASTANESİ Akut Pankreatit Op. Dr. Ruhi SAYAR Genel Cerrahi Uzmanı vücudun ortaya koyduğu savunmanın ve sonuçlarına verilen isimdir. hamilelik, veya hiçbir neden olmaksızın da Akut Pankreatit gelişebilir. Akut Pankreatit ne sıklıkta görülür? Nüfusta ortalama 3.000 kişiden birinde akut pankreatit görülür. Bu olguların yaklaşık % 20’si şiddetli tiptedir. Akut Pankreatit tipleri nelerdir? Günümüzde hastalığın ağırlığını gösteren 2 tip akut pankreatitten bahsedilir: Akut Pankreatit’in nedenleri nelerdir? Akut Pankretit’in bir çok nedeni vardır. En sık rastlanılanı ise safra kesesi taşlarıdır. Safra kesesindeki taşlar, • 1. Akut ödematöz pankreatit • 2. Akut nekrotizan pankreatit. kesenin kasılması ile ana safra kanalına dökülebilirler ve tıkanma sarılığı nedeni olabilir. Safra kanalına düşen taş ya kanal çıkışını tıkayarak ya da çıkıştan zorla da olsa geçip barsağa düşerken yarattığı olaylara bağlı olarak pankreas kanalında da değişik derecelerde tıkanıklık, basınç artması, hasar ve kanaldakilerin çevreye sızmasına neden olabilir. Aktif hale geçen enzimler çevredeki sağlıklı dokuları parçalamaya başlayabilir. Akut pankreatitlerin dörtte üçünü oluşturur. Hafif akut pankreatit de denir. Pankreasta minimal hasar olur. Ancak ciddi sorunlar yaratmadan, cerrahi tedavi gerektirmeden tamamen iyileşir ve geride kalıcı bir pankreas hasarı kalmaz. Akut Ödematöz Pankreatit Akut pankreatit, ani başlayan bir pankreas inflamasyonudur (yangı). Olay bir anlamda pankreasın değişik derecelerde hasar görmesi olarak da özetlenebilir. Bu hasar bazen pankreas hücrelerinin ölümüne neden olabildiği gibi, ortaya çıkan bazı kimyasal maddelere bağlı olarak gelişen olaylar vücudun tamamını ilgilendiren genel bir felaket haline de dönebilir. Başka kelimeler ile ifade etmek gerekirse; pankreas hem iç salgı (endokrin: Örn. insülin) hem de dış salgı (ekzokrin: Örn. amilaz, lipaz, tripsin...) yani sindirime yardımcı maddeler salgılar. Bu dış salgı içindeki maddeler inaktif formda olup, barsakta aktif hale geçerler ve yağ, şeker ile proteinlerin parçalanmasını sağlarlar. İşte Akut Pankreatit’te bu maddeler bir şekilde daha pankreas içindeyken veya bir nedenle çevre dokulara ulaşarak aktif hale geçip dokuları parçalamaya başlarlar. Akut Pankreatit bu kontrol dışı dokuların parçalanması olayına karşı 6 Akut Pankreatit’in safra taşından sonra ikinci sırada gelen nedeni ise yoğun alkol kullanımıdır. Alkol de direkt ve indirekt yollardan benzer zincirleme reaksiyonları başlatabilir. Bu en sık iki neden dışında, çocuklarda kabakulak, erişkinde hiperlipidemi (kan yağlarının yüksekliği), kanal darlığı, pankreasın bazı doğmalık anomalileri, travma, nadiren de olsa Akut Nekrotizan Pankreatit Akut pankreatitin yaklaşık dörtte birlik kısmını oluşturur. Ağır akut pankreatit de denir. Pankreas dokusunda ve hatta çevre dokularda ağır hasar, doku ölümü ile seyreder. Olayın ağırlığı ve tetiklediği değişik mekanizmalar nedeni ile solunum sistemi, böbrekler ve dolaşım sistemi de ciddi şekilde etkilenebilir. Dolayısı ile hayatı ciddi tehdit eden bir durumdur. Yoğun bakım gerektirir. Çok sayıda cerrahi müdahale gerektirebilir. Her türlü desteğe ve tedaviye rağmen vakaların %30’u kaybedilebilir. İyileşme olsa bile pankreas değişik derecede hasar ÖZEL BURSA ANADOLU HASTANESİ görmüş ve fonksiyon kaybına uğramıştır. Bunun derecesine göre pankreas yetersizlik bulguları oluşabilir. Akut Pankreatit bulguları nelerdir? Bulgular ani başlar. En belirgin bulgu karın ağrısıdır. Karın üst bölümünde künt vasıflı, özellikle sırta ve kuşak tarzında bele yayılan şiddetli bir ağrıdır. Bulantı, kusma ve ateş tabloya eşlik edebilir. Hastaneye müracaatı zorunlu kılan bir tablo gelişir. Tanı Bu konuda deneyimli bir cerrah, ya da gastroenteroloji uzmanı klinik tablo ve bazı laboratuar testleri (özellikle kan amilaz ve lipazının çok yüksek olması, idrar tripsinojeni amiloid proteini yüksekliği...) tanıya yardımcı olur. Özellikle çekilen ilaçlı bilgisayarlı tomografide pankreasın hasarı hakkında fikir edinilebilir. Ultrsonografi ile de ayırıcı tanısı yapılır. Komplikasyonlar Hafif form genellikle komplikasyonsuz iyleşir. Ancak sık görülen komplikasyonlar psödokist gelişimi, pankreas apsesi ve fistüldür (pankreas sıvılarının dışarıya akması). Tedavi En kritik sorun Akut Pankreatit’in tipini belirlemek ve nedeni ortaya koymaktır. Eğer ortadan kaldırılabilir bir neden ise (Ör.: kanalı tıkamış bir safra taşı) nedenin süratle ortadan kaldırılması tablonun süratle düzelmesine neden olur. Hangi tip olursa olsun tedavi genel prensipler doğrultusunda pankreası dinlendirmek yani ağızdan gıda alımını kesmek, damardan beslemek ve pankreastaki hasarın seviyesini bilgisayarlı tomografi ile takip etmek olarak başlar. Hafif formda, görüntülemede doku kaybı olmaksızın olayın 3-5 gün içerisinde gerilediği klinik bulguların (şikayetlerin) süratle gerilediği gözlenir ve ilave tedavi gerekmez. Ancak, değişik derecede doku ölümü (nekroz) saptanması ağır form ile karşı karşıya kalındığını gösterir ki bu özellikle uzman bakımı gerektirir. Doku kaybının seviyesinin takibi, bu ölü dokuları ölümcül bir komplikasyon olan infeksiyondan koruma, bozulan diğer sistemler ile mücadele, ameliyat zamanının planlanması (en önemli faktörlerden biri)... gibi hamleler iyi hesaplanarak ve zamanında yapılmalıdır. Yanlış strateji ölüm ile sonuçlanabilir. Bu nedenle deneyim çok önemlidir. Akut Pankreatit atağı sonrası ne yapılmalı? Akut atak atlatılır atlatılmaz, altta yatan neden ortadan kaldırılmalıdır. Aksi halde tekrarı kaçınılmaz olur. Neden safra kesesindeki taşlar ise, safra kesesi alınmalı veya ercp ile kanaldaki taş alınmalı, alkol ise alkol alımına son verilmeli,... gibi. Eğer değişik derecelerde pankreas yetersizliği gelişir ise (sindirim bozukluğu, şeker hastalığı gibi) bunlar ile de ayrıca mücadele edilmelidir. 7 ÖZEL BURSA ANADOLU HASTANESİ 8 ÖZEL BURSA ANADOLU HASTANESİ 9 ÖZEL BURSA ANADOLU HASTANESİ Ankilozan Spondilit (AS) Uzm. Dr. Önder BEKAR İç Hastalıkları Uzmanı Ankilozan spondilit, bel kemiğiyle kalça kemiği arasındaki eklemin iltihaplanmasını ifade eden, kronik romatizmal bir hastalıktır. Bu hastalıkta iltihaplanma sonucu iki kemik birleşerek tek bir kemik halini almıştır. Başta bel bölgesinde olmak üzere hareket kısıtlılığına yol açar. Omurga, kalça, ayak ve diz eklemlerinde iltihap gelişebilir. Çok sık karşılaşılan bir hastalık değildir. Fakat genç erkeklerde görülür ve hayat kalitesini düşürür. Şiddeti kişiden kişiye değişmektedir. Çok ilerleyen durumlarda omurga hareketi bütünüyle sınırlanabilir. Fakat sadece bel ağrısı ya da sabah uyanınca belde tutukluk şeklinde de görülebilir. Her ne kadar hafif seyreden hastalar olsa da, ilerleyici bir hastalıktır. Bu hastalığı kireçlenmeden ayırmak gerekir. Kireçlenme omurganın aşınması sonucu oluşur ve yaşlıların hastalığıdır. AS ise, gençlerde görülür ve kemiklerin kaynaşmasıyla ilgili bir rahatsızlıktır. 10 AS kimlerde ve hangi şekilde görülür? AS, erkeklerde kadınlara oranla daha fazla görülen romatizmal bir hastalıktır. Çocuklarda da ortaya çıkabilir. Genelde 20 yaşından sonra başlar fakat belirtiler hemen ortaya çıkmaz. 40-45 yaşından sonra ise nadir olarak görülmektedir. AS’de, erkeklerde sıklıkla omurga ve leğen kemiğinde, daha az oranda kalça, omuz ve göğüs kafesinde iltihaplanma meydana gelir. Kadınlarda ise daha az görüldüğü gibi, daha da hafif seyreden bir hastalıktır. Genelde leğen kemiği, kalça kemiği, el ve ayak bileklerinde görülür. Ayrıca kadınlarda tanı konması daha uzun zaman alır. Omurga iltihabı daha az şiddette seyreder. Çocuklarda ise 10 yaşından sonra kalça, diz ve ayakta görülür. Bunlar içinde kalça tutulumu şiddetli olabilir ve ilerde cerrahi müdahale gerekebilir. Çocuklarda bel ağrısı pek görülmez. AS’nin nedenleri nelerdir? Ankilozan spondilit nedeni henüz tam olarak bilinmeyen bir hastalıktır. Fakat kalıtsal faktörlerin bu hastalıkta önemli rol oynadığı gösterilmiştir. AS hastalarının çok büyük bir kısmında HLA-B27 adı verilen genetik bir yapı mevcuttur. Bu yapının bulunması AS riskini arttırır. Fakat tek başına hastalığı ortaya çıkarmaz. Bunun dışında bazı faktörlerin de olması gerekir. Bazı bağırsak rahatsızlıkları, mikroplar, çevresel faktörler ve Reiter sendromu denen bir hastalığın da AS’ye yol açtığı düşünülmektedir. AS’nin belirtileri nelerdir? Bu hastalıkta yavaş yavaş bel ağrısı artar. Sırt, kalça, boyun, kaburga ve omuzlarda ağrı ve sertlikler meydana gelmektedir. Tedavi edilmeyen ilerlemiş AS’de omurgalar birbiri ile kaynaşır ve tek bir kemik halini alır. Kolların ve göğsün hareket etmesi zorlaşır. Ayrıca sertleşme sonucu bu hastalar öne doğru eğik dururlar. Az sayıda hastada topuk ağrısı, kaba ette ağrı görülebilir. Bir diğer belirti ise sabah uyandıktan sonra veya bir müddet hareketsiz kaldıktan sonra bel bölgesinde meydana gelen ağrı, sertlik ve hareket kısıtlılığıdır. Egzersiz yapılarak sertleşmeler azaltılır. Ağrı ise belden yukarı doğru ilerler ve boyun bölgesini de etkiler. AS’li hastalar kaburga eklemleri etkilendiğinde nefes alıp verirken rahatsız olurlar. Kemiklerde çıkıntı oluşması sonucu hareket ederken ağrı hissi ve bel bölgesinde ağrı sonucu yürürken problemler meydana gelebilir. Hastalık her ne kadar hafif seyretse de nadir olarak diğer organlar etkilenebilir. Bu belirtiler 3 aydan fazla sürüyorsa mutlaka doktora başvurulmalıdır. Bunların dışında bu hastalığa spesifik olmayan bulgular da vardır. Ateş, gece terlemesi, yorgunluk görülebilir. ÖZEL BURSA ANADOLU HASTANESİ AS nasıl oluşur? Bel kemiği, leğen kemiği, göğüs kafesi gibi bölgelerde bağların kemiğe yapıştığı yerlerde iltihap meydana gelir. Bu yapışma yerlerinde meydana gelen aşınmayla birlikte yeni kemikler oluşmaya başlar. Bağlardaki elastik doku kaybolur ve yerini kemik dokusu alır. Bu da hareketin azalmasına yol açar. Bu olay tekrarladıkça kemik oluşumu çoğalır ve artık kemikler kaynaşmış bir hale gelir. Sonuçta hareket kısıtlılığı meydana gelir. Kemiklerdeki birleşmeden sonra hareket kısıtlılığı geri dönülmez bir hal alır. Ama başlangıçtaki hareket kısıtlılığının sebebi ağrı ve kaslardaki sertlik olduğundan bu durum düzeltilebilir. AS Tanısı Tanı konması için öncelikle tam bir fizik muayene yapılması gerekir. Ayrıca hastanın doktora bildireceği şikayetler tanının konmasında kolaylık sağlamaktadır. Yukarıda saydığımız bel ağrısı, hareket kısıtlılığı, gözde bulanıklık, ateş, gece terlemesi, sabah kalkınca tutukluk, topukta ağrı ve sert yere basamama tanı için önemli kriterlerdir. Bu bulgular ve fizik muayene dışında bazı testler yapılır ve röntgen filmleri çekilir. Yapılan testlerde HLA-B27 pozitiftir. Kansızlık görülebilir. Ayrıca omurga ve leğen kemiğinin röntgen filmlerinin çekilmesi tanıya oldukça yardımcıdır. Bütün bunlar bir araya geldiğinde ankilozan spondilit tanısı rahatlıkla konur. AS Tedavisi Öncelikle erken tanının bir çok hastalıkta olduğu gibi AS’de de önemli olduğu aşikardır. Çünkü kemikler kaynaşmadan yapılacak tedavi hareket kısıtlılığının önüne geçmek için gereklidir. Kaynaştıktan sonra hareket kısıtlılığı geri dönülemez bir hal alır. AS tedavisinde antiromatizmal türü ilaçlar kullanılır. Bu ilaçların hangisinin kullanılacağı hastalığın şiddetine göre değişmektedir. Ayrıca egzersiz ve fizik tedavi hastalığın en önemli tedavi şekillerinden birisidir. Bu egzersizlerin düzenli ve doktor kontrolünde yapılması gerekir. Bu yüzden fizyoterapiste başvurmak en iyisidir. Çünkü eklemlerin hareketine yönelik yapılan egzersiz, solunumu rahatlatmak amacıyla yapılan egzersiz birbirinden farklıdır. Bunların dışında normal duruş şeklini korumaya yönelik egzesizler de vardır. Kalçada ciddi problemler olduğu zaman, hastayı hareket ettiremeyecek düzeyde rahatsızlık varsa kalça eklemi protez ile değiştirilir. Kronik bir hastalık olduğundan sürekli takip edilmelidir. Bunların dışında hastanın yapması ve yapmaması gereken bazı durumlar da vardır.Sırta yük getirecek egzersiz ya da ağırlıklardan kaçınmak gerekir. Yüzmek, bu hastalığı olanlar için en iyi egzersizdir. Kaplıcalar ve yapılan masajlar ağrınızı azaltmaya yardımcıdır. Sigara kullanmak akciğerin kapasitesini düşüreceğinden mutlaka sigarayı bırakmak gerekir. Bu hastalıkla yaşamayı kabullenmek gerekir. Çünkü kesin tedavisi yoktur. Hastalık gittikçe ilerler. Şikayetleri minimuma indirmek için kendinize dikkat etmeniz gerekir. 11 ÖZEL BURSA ANADOLU HASTANESİ Bademcik ve Geniz Eti Bademcik (Tonsil) ve geniz eti (Adenoid) olarak isimlendirilen dokular lenfoid hücrelerden oluşmuştur. Lenfosit yapımında rolü vardır. Op. Dr. Murat CERAN Kulak Burun Boğaz Uzmanı Bademcik ve geniz eti büyümeleri üst solunum yolunu daraltacak boyuta ulaştığında horlama ve apne dediğimiz uykuda nefessiz kalma gibi ciddi sorunlar başlatır. Bu durumlarda bir KBB uzmanı ile görüşülmesinde yarar vardır. Romatizmal ateş olarak bilinen hastalık A grubu beta hemolitik streptokoklara karşı oluşturulan antikorların yol açtığı bir komplikasyondur. Kalp kapakçıklarında bozukluklara yol açabilmektedir. 12 Yeni doğanda anneden geçen immünglobulinler nedeniyle küçüktürler. 4-5 yaşlarda daha sık olmak üzere enfeksiyonlara bağlı olarak büyürler. İleri yaşlarda küçülme eğilimi gösterirler. Geniz etinin büyük olması burundan solunuma engel oluşturur. Ayrıca kulak ve sinüslerin boşalımını bozarak değişik boyutta problemlere yol açarlar. Bu çocuklarda işitme kayıpları, horlama, ağızdan soluma, gece öksürükleri, burun akıntıları gözlenmektedir. Kronik geniz eti iltihapları veya büyümeleri ortodontik bozukluklar, yüz gelişiminde bozukluklar ve konuşma bozukluğuna yol açabilmektedir. ÖZEL BURSA ANADOLU HASTANESİ Bademcikler ve geniz eti hangi durumlarda alınmalıdır? Bademcik ve geniz eti ameliyatları KBB kliniklerinde sık uygulanmaktadır. İlaç tedavisinden fayda görülmediğinde cerrahi olarak bunların çıkartılmasına başvurulmaktadır. Bu ameliyata karar vermek için kullanılan iki kriter vardır. Kesin ve göreceli olarak ameliyatın gerekliliği belirlenir. Kesin ameliyatı gerektiren durumlar: • Üst solunum yolunun bademcik ve geniz eti büyüklüğüne bağlı olarak tıkanması. • Bademcik etrafında apse (Peritonsiller apse). • Kötü huylu tümör şüphesi çene yapısını bozan geniz eti ve bademcik büyümeleri. • Göreceli kriterlerin en başında sık tekrar eden bademcik enfeksiyonları gelmektedir. Bademcik ameliyatlarının %40’ı bu nedenle yapılmaktadır. Son bir yılda 7 defa veya son iki yılda yıl başına 5’er defa veya son üç yılda yıl başına 3‘er defa ya da daha sık ateşli bademcik iltihaplanması geçirilmesi. • Difteri (Kuş palazı) mikrobu taşıyıcıları kalp kapak bozukluğu olan kişiler. • Bademcik ve geniz eti iltihaplanmasına bağlı olarak sık orta kulak iltihabı geçirilmesi. Bu gibi durumlarda kronik bademcik iltihaplanması olarak adlandırılır. Çözümünde cerrahi tedavisi önerilir, planlanır. Bu ameliyatlar hangi yaşta yapılır? Bademcik hastalıkları çocuk yaş grubu sorunu olarak bilinmekle birlikte erişkin içinde aynı kurallar geçerlidir. Ameliyata engel oluşturacak herhangi bir ciddi sağlık problemi olmayan erişkinlerde de bademcik ameliyat uygulanmaktadır. Alt yaş sınırı zorunlu haller dışında 4-5 yaş olarak belirlenmiştir. Üst yaş sınırını belirlemek mümkün değildir. Genel olarak ileri yaşlarda bu hastalığın görülme oranı düşüktür ve çoğu zaman basit çözümler tercih edilmektedir. Bademcik ameliyati riskli midir? Bademcik ameliyatları riski oldukça düşük orandadır. İstatistiklerde 14.000 ameliyattan birinde anesteziye veya cerrahiye bağlı ciddi komplikasyon bildirilmektedir. Ameliyat sonrası ciddi kanama oranı 5/1000 gibi düşük orandadır. Bademcik ameliyatından sonra vücudun savunma sistemi ile ilgili bir çok bilimsel çalışma yapılmış ancak net bir sonuç elde edilmemiştir. Bademcikleri alınmış insanlarda lenfositlerin bazı tiplerinin sayısında azalma gösterilmiştir. Ancak bunun klinik olarak sorun doğurduğuna rastlanılmamıştır. Bademcik ameliyatından sonra daha kolay farenjit olunduğu yolunda bir inanış vardır. Bademciği alınmış ya da alınmamış insanlarda farenjit görülme oranı aynı sıklıktadır. Bademciklerin alınması farenjit olma oranını artırmamaktadır. 13 ÖZEL BURSA ANADOLU HASTANESİ Bel Ağrısı çok önemlidir. O zaman tedavi edilmesi şarttır. Tedavi edilmediği zaman ciddi sorunlar yaratır. Sürekli ağrıları olan bir insanda muayene çok önemlidir. Op. Dr. Osman Okan YAMAN Beyin ve Sinir Cerrahisi Uzmanı Her insan hayatının herhangi bir döneminde mutlak surette bir kere olsun bel ya da boyun ağrısı çeker. Bunun nedeni öncelikle mekanik bel ağrısı ya da boyun ağrısı dediğimiz olaydır. Hatta görülen bel ve boyun ağrılarının yaklaşık olarak yüzde 98’i mekanik bel ve boyun ağrılarıdır. Siz de masa başında çalışıyor ve akşam eve gittiğinizde beliniz ve boynunuzun ağrısından duramıyorsanız sorununuz sandığınız kadar hafife alınacak bir durum değildir. Akla gelen başlıca soruların cevapları... Sürekli bel ağrısı varsa hangi hastalıklardan şüphelenmek gerekir? Mekanik bel ve boyun ağrısı omurganın yani boynun ve belin omurgasını tutan kasların tutulmasına bağlı olan, kişinin mesleği, yaşam tarzı, hayata bakışı gibi nedenlerden ya da cereyan, rüzgar, klima gibi maruz kaldığı dış etkenlerden olan ağrılardır. Bu ağrılardan dolayı kasların tutulup gerilip çekmesi sonucu omurganın C yapısını bozmasından dolayı ağrı çeker. Bu daha çok mekanik bel ağrısıdır. Sürekli bel ve boyun ağrısı çeken insanların mekanik mi yoksa gerçekten bir sinirin basısına bağlı olan ağrı olup olmadığını araştırmak gerekir. Teknolojiden yararlanarak bunu tespit etmek mümkündür. Eğer hastada ikinci bir ağrı şekli olan radyoklopati varsa bu 14 En sık görülen ağrı nedenleri: • Mekanik ağrılar, • Sinir basıları (fıtıklara bağlı olan ağrılar), • Tümör gibi nedenlere bağlı ağrılar, • Travmaya bağlı ağrılar Oturan insanlardaki bu rahatsızlıkları azaltmak için ne yapılmalı? İnsan vücudunda omurga dümdüz değildir. Dümdüz olsaydı zaten yürüdüğümüzde bütün o yürüyüşü beynimizde hissederdik ve yürüyemezdik. Omurgaya yandan bakıldığı zaman S şeklindedir yılan kavisidir. Yani boyun C şeklinde, sırt ters C şeklinde ve bel ise tekrar C şeklindedir. Şimdi farkındaysanız yeni büro koltuklarında beli korumak için bir kavis var. Yandan çevirdiğiniz zaman belinizin o çukurunu dolduran düzenekler var. Bunlar kronik bel ağrısını engellemek için geliştirilmiştir. Kişi çok oturan bir meslek grubuna sahipse; • Bir saat oturduktan sonra 10 dakika kalkıp dolaşmalı değişik hareketler yapmalıdır. • Duruş, oturuş bozukluklarına dikkat edilmesi gerekir. • Bulunduğu ortamdaki hava koşullarına dikkat etmesi gerekir. Cereyan, klima gibi etkenlere maruz kalınmamalıdır. • Bilgisayar başındaki kişiler kalın mouse-pad kullanmalı dirseğini dayamadan dirsek dışarıda kalacak şekilde mouse kullanması gerekir. • Saatlerce bilgisayara bakmaması gerekir. Çünkü insan gözü bilgisayara baktığı zaman normal görüyorken kamerayla bu kaydı yaptığınızda çeşitli dalgaları göreceksiniz. Bu gözlerin kasını da yorar. Görme bozukluklarına yol açar. Bilgisayarın radyasyon açısından da insan vücuduna zararı vardır. O yüzden bilgisayardan mümkün olduğunca kaçmak gerekiyor. ÖZEL BURSA ANADOLU HASTANESİ OTURUŞ POZİSYONUNA DİKKAT! Bel ağrısı çeken birisi neler yapmamalıdır? Ağrıları azsa öncelikle kişinin duruşuna, oturuş bozukluklarına dikkat etmesi gerekir. Ancak bu ağrı sıklığı artıyorsa ve ilerliyorsa bir beyin cerrahı ya da bir fizik tedavi uzmanına giderek muayene olması, akabinde de MR, tomografi ya da herhangi bir görüntüleme yönteminden yararlanılarak ağrının nedeninin tespit edilmesi gerekir. Ağır kaldırma bel ya da boyun ağrısını artıran nedenlerin başında yer almaktadır. Ancak duruş-oturuş bozuklukları da bel- boyun ağrılarının daha fazla görülmesine neden olmaktadır. Bir hamalla bir bankacı kıyaslandığında bir bankacının daha çok bel ve boyun ağrısı çektiği gözlemlenmektedir. Masaj yaptırmak bel ağrısı için yararlı mıdır? Ağrı, kasın gerilme ve tutulumuna bağlı bir ağrıysa masaj, kasları kısmen de olsa gevşeteceği için yararlı olabilir. Tabi masajın bir fizyoterapist tarafından yapılması gerekmektedir. Aksi taktirde bilinçsiz bir şekilde yapılan masaj çok daha ciddi sorunlara neden olabilmektedir. Hangi egzersizleri yapmak gerekir? Bel ve boyun ağrıları için en güzel egzersiz yüzmedir. Eğer bir kişi bel ve boyun ağrısı çekiyorsa kasının gerginliğini azalttıktan sonra kasın gerilmesine bağlı olarak zaten ağrı ön plana çıkar. Çünkü ağrı bir alarm yöntemidir. Vücutta bir sorun olduğunda kas gerildiği zaman ya da tutulduğunda vücut alarm çalar. Ağrı aslında bir yorulup tutulmaya maruz kalır. Hele bir de ortamda klima varsa ya da arkasında bir cam açıksa, kasların tutulması daha da hızlanır. Bu durumun oluşmasını engellemek için, masa başında çalışan bir insanın bir saat oturduktan sonra en az bir on dakika kalkıp yürümesi ve uyarıdır. Ağrı olduğunda ağrı kesici alınır ve evin alarmı kapatılmış, hırsıza evin kapısı açılmış olur. Hırsıza evi açınca değişik vücut hareketleri yaparak kaslarını çalıştırması gerekir. Kalkıp gerilmesi masa arkadaşının yanına gidip dosya göstermesi tuvalete gitmesi ya da yerinden kalkıp hareketsiz durmaması başka kasları çalıştırması önemlidir. Bunun dışında fizyoterapistlerin ya da fizik tedavi uzmanlarının vereceği masa başında yapılabilecek bazı egzersizler de vardır. Üstelik bu egzersizler kişinin günlük iş performansını engelleyecek egzersizler değildir. Çalışırken bilgisayar başındayken ya da bir yazı yazarken bile yapabileceği basit egzersizlerdir. sorun aslında kesilir gibi gözükür, ancak sorun devam ediyordur. Tam tersi olay içeride büyüyordur. Ne zaman bel fıtığından şüphelenmek gerekir? Gerçek anlamda hastaların yüzde 2’sinde bel fıtığı vardır. Bel fıtığı, sinire olan basının ağrısıdır. Hangi seviyede bir bası varsa o sinirin basısına ait bacakta ya da ayaklarda sorunlar çıkacaktır. Bu durumda ağrı, uyuşma ya da kireçlenme olabilir. O sinir aynı zamanda kablodur. İletim kopacağından ya da azalacağından sinirin hedefi olan kas çalışmayacağı ya da az çalışacağı için o kasın bir nevi felcine doğru gitmesi durumudur. Yüzme imkanı olmayanlar için? Yüzme imkanı olmayanlar için fizik tedavicilerin güzel egzersizleri var. Bel ve boyun egzersizleri farklıdır tabi ki. Egzersizler, şekiller, şemalar şeklinde verilir. Masa başında bile yapılabilen çok basit güzel egzersizler var. Bunlar günde yaklaşık olarak 30-40 kere rutin halde yapıldığı zaman bel ya da boyun ağrıları için çok faydalı olur. Ama yine de en güzel egzersiz yüzmedir. Masa başında çalışan biri bel ağrısına karşı hangi önlemleri almalıdır? Masa başında oturmak kadar kötü bir şey yoktur. Çünkü sorun şu; yine bir bankacıdan örnek verecek olursak, 8 saat boyunca masa başında çalışıyorsa, bulunduğu ortamda hep aynı pozisyonda kaldığı için çok çalışan kaslar Krampları da katabilir miyiz? Krampları her zaman katamayabiliriz. Çünkü kramp kasın yorgunluğudur. Kası çok yorduğunuz zaman da kramp olabilir. Bu bir tutulum değildir. O kasın yorgunluğu laktik asit birikimine bağlı bir ağrıdır. Kası dinlendirdiğimiz zaman geçiyorsa bu kramptır. Kramp, magnezyum eksikliğinden, bazı 15 ÖZEL BURSA ANADOLU HASTANESİ hastalıklardan, metabolik ya da elektronik bozukluğundan da olabilir. REFLEKS KAYBINDA AMELİYAT ŞART! Bel fıtığı için tek çare ameliyat mıdır? Değildir tabi ki. Bel ağrısı çekenlerde fıtık oranı yüzde 2’dir. Bu yüzde 2’lik oranın yüzde 1’inin ameliyat olma ihtimali vardır. Her fıtık olanın ameliyatla düzeleceği tamamen yanlış bir bilgidir. • Refleks kaybı. Kişideki o sinir refleksini kaybettiği zaman biz bunu muayenede tespit edebiliriz refleks kaybı felce gitmenin bir belirtisidir • İdrar kaçırma en büyük problemlerden birisidir. Çünkü idrar kaçırma ya da cinsel fonksiyonlarda azalma olduğu zaman o artık son duraktır bu durumda ameliyat yapılabilir. Zaten cinsel fonksiyon azalması, idrar kaybı başladığı zaman ameliyat yapsanız bile çok geç kalınmış olabilir. Cinsel fonksiyonların azalması tamamen sakral sinirler dediğimiz köklere vuran sinerolon basıdan kaynaklanıyor. İdrar kaçırma da öyledir. Kesin ameliyatı gerektiren durumlar: • Bel fıtığı hastalarında herhangi bir tedaviye rağmen hiçbir şekilde kişinin ağrısının geçmemesi. • Kişide o sinirin tutulumuna bağlı kasın görevini yapmaması yani o sinirin felç olması. 16 Ağrı kesicilerin bel ağrısına faydası olur mu? Elbette geçici olarak faydası olur. Kişi çok ağrı çekiyorsa yapılan tedavilerin bir kısmında ağrı kesiciler geçici olarak kişinin hayat konforunu düzeltmek için gereklidir. Fakat sürekli ağrı kesici kullanmak vücudun savunma, dolayısıyla ikaz belirtisi olan ağrı alarmını kapatmak anlamına gelir. Kanda ağrı kesici olduğu sürece kişi ağrı hissetmediği için belinde sorunu yokmuş, sanki tedavi olmuş gibi hisseder. Ağrı kesiciler sürekli kullanıldığı zaman alarmı kapattığı için sorunun büyümesine yol açar. İlk zamanlar kişinin konforunu sağlamak için verilebilir ancak sürekli olarak ağrı kesiciyle müdahale etmemek gerekir. Bel ağrısında da fıtıkta da kişinin ağrısını kesmek için ağrı kesicilere çok fazla yönelmemek gerekir. Ağrı kesicileri fizik tedaviyle önerir misiniz? Elbette. Geçici dönem için önerilir ama tedavi bittikten sonra onu da kesmek gerekir. ÖZEL BURSA ANADOLU HASTANESİ Spor yapmak bel ağrısının artmasına neden olur mu? Hangi sporları yapmak gerekir? Hangi meslek gruplarında bel ağrısı daha fazla görülür? Spor yapmak bel ağrısına neden olur. Ağır yapılan sporlar halter kaldırma ya da spor merkezlerinde mekanik aletlerle yapılan özellikle dik pozisyondaki oturur ya da ayaktayken yapılan ağırlık kaldırma sporları bel ağrısını ciddi anlamda artırıp fıtığa bile yol açabilir. En güzel örneklerinden birisi mekiktir. Mekik bel fıtığını artıran en büyük nedenlerden biridir. Yükü bir omurgaya bindirip iki omur arasındaki disk dediğimiz kıkırdağı ezecek sporlardan kaçmamız gerekir. Oturur pozisyonda ya da ayaktayken ağırlık kaldırma sürekli kronik olarak ağırlık kaldırma sorunu artıracaktır. Ağırlık kaldırma ile yapılan sporlar, spor salonlarında klimalı bir ortamda yapılırsa daha tehlikeli olur. Bazı sporlar da yararlıdır. Eğer bir kişi yüzerse ve rutin yüzerse bu bel, boyun, omurga için veya sırt omurgası için son derece faydalı bir spordur. Kişinin ağrı çekmesini engeller ve kaslarının güçlenmesini sağlayarak fıtık riskini bile engelleyebilir. Bazı sporlar çok faydalı bazı sporlar zararlıdır bazılarının da bel ve sırt ağrısı için faydası yok denecek kadar azdır. Mesela yürüyüşün bel için bir faydası yoktur. Genel anlamda vücuda elbette bir faydası vardır. Bir dinamizm kazandırır. Bel, boyun ve omurga için faydalı olan spor yüzmedir, zarar verenler ise omurda ağırlık yaratan ya da mekik tarzı sporlardır. Günümüzde iş hayatında ofis ortamları çoğaldı. Kişiler artık bulundukları yerlerde oturarak mesleklerini icra ediyorlar, hatta ofislerini evlerine taşıyorlar. Bel ve sırt ağrılarına sebep olan en büyük etkenlerden biri bilgisayardır. Çünkü saatler boyunca bilgisayar başında oturmak ve yanlış oturmak zaman içinde omurgaya binen yükü artırır. Vücudunun ağırlığıyla kişide bel-boyun ağrısı şikayetleri ortaya çıkmaya başlıyor. Bu da bir süre sonra kronik bir süreç haline geliyor. Günümüz koşullarında çok etkili olan stres de bu kasları özellikle boyun kaslarını etkileyip kasılmayı daha çok artırır. Klimalı yerde çalışan, rüzgara ve cereyana maruz kalan; bankacı, doktor, hemşire gibi meslek gruplarında maalesef çok sık bel ve boyun ağrısı şikayetleri artık görülüyor. 17 ÖZEL BURSA ANADOLU HASTANESİ Duodenum Ülseri (Oniki Parmak Barsağı) Uzm. Dr. Mustafa ERCAN İç Hastalıkları Uzmanı Duodenum ülseri (Oniki parmak barsak) üst ince barsağın mideye komşu olan yerinde gelişen yaralardır. Mide asidi ve sindirim enzimleri tarafından on iki parmak barsağı tabakalarının tahrip edilmesiyle gelişir. Normalde duodenumun tabakaları asidinin etkilerinden korunmaktadır. Bazı durumlarda bu koruma yeterli olmaz ve ülser gelişir. Nasıl oluşur? En sık rastlanan ülserler Helikobakter Pilori adı verilen bir bakteri türü tarafından oluşturulur. Bu bakteriler duodenal ülserlerin yaklaşık %90’ın sebebidir. Diğer en sık ülser yapıcı sebep antiflamatuar ilaçlardır. Bu grup ilaçlar aspirin, ibobrufen, naproksen gibi romatizma ilaçlarını içerir. Stres ülserleri; ani psikolojik stresler ve kazaları takiben (beyin kanaması vs. gibi) gözlenir. Nikotin, alkol, kafeinin ülser yapıcı değişiklikleri hızlandırdığı biliniyor. Ailesinde ülser hikayesi olan kişilerde ülser gelişme ihtimali yüksektir. Erkeklerde, kadınlara oranla 4 misli fazladır. 18 Bulguları nelerdir? Bulgular; • Üst karının ortasında yakıcı, kemirici ağrı • Antiasit almakla ağrı hafifler • Yemeklerden birkaç saat sonra ya da yemeklerde hemen önce ağrının artması • Gece ağrı nedeniyle uyanma Eğer ülser kanıyorsa; • Kusmada kırmızı parlak renkli Ya da kahve telvesi gibi kan gelmesi Ya da siyah, katran renkli dışkılama Nasıl tanı konur? Doktorunuz sizin şikayetlerinizi gözden geçirip muayene edecek ve sizden bir ya da birkaç test isteyecektir. • Üst sindirim kanalı röntgeni • H. pilori testi için kan testi • Gaita (dışkı) da kan testi • Anemi varlığını (belirgin ya da gizli kanama)aramak için kan testi • Endoskopi; ülserin varlığını göstermek için endoskopi aletiyle(ucunda ışık olan kameralı uzun bükülebilen ince bir tüp) doktor ağızınızdan midenize inerek inceleme yapar. • Biyopsi; bu endoskopi aletiyle alınır, alınan örnek dokuda H. Pilori adlı bakteride araştırılır. Nasıl tedavi edilir? Tedavinin amacı ağrının geçmesi, ülserin iyileşmesi ve komplikasyonlarının önlenmesidir. Doktorunuz şu grup ilaçlardan size reçete edebilir; • H. Pilori yi tedavi etmesi için antibiyotikler • Antiasitler • Midenin yaptığı asidi azaltan ilaçlar • Sucralfate, ülser bölgesindeki asidin yakıcı etkisini engelleyen korucu bir tabaka oluşturur. Antibiyotikleri 1-2 hafta kadar kullanmanız gereklidir. Asit salgısını azaltan ilaçları 6 hafta kullanmanız gerekebilir. Bazen ilaçların yeni ülser gelişimini engellemesi için 6-12 ay kadar ÖZEL BURSA ANADOLU HASTANESİ devam edilmesi gereklidir. Ülserin gelişimine stresinde katkısı da olduğu için hayat biçimi değişikliğine gereksiminiz olabilir. • Duodenal ülser tedaviye iyi cevap verir. • Duodenal ülserlilerin %25’inde komplikasyonlar gelişir; • Massif kanamalar • Perforasyon • Obstrüksiyon Şikayetleri önlemek için ne yapmalıyız? • Doktorunuzun önerdiği tedaviye uyunuz. • Sigaradan uzak durunuz. • Alkol kullanmayınız. • Kafeinli ve kafeinsiz kahveler, kola ve çaydan uzak durunuz. • Midede irritasyon yapabilen antienflamatuar ilaçları (Aspirin, naproksen, İbobrufen vs. gibi) kullanmayınız. • 2-3 büyük öğün yemek yerine daha sık öğün yemek yiyiniz. Duodenum Ülseri ilaç tedavisiyle %95 oranında tamamen tedavi edilebilen ülserlerdir. 19 ÖZEL BURSA ANADOLU HASTANESİ Gıda Zehirlenmesi Bir yiyecek veya içeceğin bakteriler veya toksinlerle bulaşmış olduğunu söylemek zordur çünkü görüntüsü, kokusu ve tadında herhangi bir değişiklik meydana gelmemiş olabilir. Gıda zehirlenmesinde bazı bakteriler gerekli nem, beslenme, sıcaklık ve zaman koşulları oluştuğunda milyonlarca üreyebilirler ve ne kadar çok bakteri varsa, enfeksiyon ve hastalık riski de o kadar yüksektir. Uzm. Dr. Harun YILMAZ İç Hastalıkları Uzmanı Gıda zehirlenmesi tek bir kişiyi veya aynı bulaş olan yiyecekten yemiş bir grup insanı etkileyebilir. Ortak bir yemeğin yenmesinden 6-24 saat sonra iki veya daha çok kişide benzer belirtilerin gözlenmesi gıda zehirlenmesini düşündürmelidir. Hastalık aynı yerde bulunan ve aynı gıdayı yiyen bir grup kişide görülebileceği gibi; aynı bulaş olan gıdayı farklı yerlerden alan veya yiyen kişilerde de ortaya çıkabilir. Gıda zehirlenmelerinin çoğu bakterilerin ürettiği toksinlerden veya bakteri miktarından kaynaklanmaktadır. Orta şiddette rahatsızlıktan, birkaç saat içinde ölümle sonuçlanabilecek derecede ciddi hastalıklara kadar değişen klinik tabloya neden olan mide barsak hastalıklarıdır. Dünyada en sık görülen üst solunum yolu enfeksiyonlarından sonra ikinci sırada yer alır.Besinlerle bulaşan ve daha çok mide ve barsak sistem şikayetleri ile seyreden ani gelişen tablolar gıda zehirlenmeleri olarak adlandırılır. Gıda zehirlenmesi genellikle hafif geçirilmekle birlikte ölümcül de olabilen, oldukça sık karşılaşılan önemli bir hastalıktır. Kişi bakteriler veya toksinlerle bulaşmış yiyecek veya içecekleri tükettiğinde meydana gelir. 20 Gıda zehirlenmelerinin belirtileri nelerdir? Hastalığın şiddeti zehirlenmeye neden olan mikroorganizmanın cinsine göre değişmektedir ve her bir gıda zehirlenmesi sebebinde kuluçka süreleri farklıdır. Bazı zehirlenmelerde belirtiler 30 dakika ile 1 saat içinde görülürken, gıda zehirlenmelerinin çoğunda belirtiler 6-12 saat içinde meydana gelir. Diğer türlerde ise belirtilerin görünmesi için birkaç gün ile bir haftaya kadar süre geçmesi gerekir. Gıda zehirlenmesi genellikle 1-3 gün sürer ancak bakterinin türüne, enfeksiyonun şiddetine ve kişinin genel sağlık durumuna bağlı olarak bir haftaya kadar devam edebilir. Pek çok insan 1 hafta içinde tamamen iyileşir. En yaygın görülen belirtiler mide ve barsak enfeksiyonundan kaynaklanan bulantı, kusma, karın ağrısı ve ishaldir. Sebebe bağlı olarak, belirtiler dâhilinde ateş ve üşüme, kanlı dışkılama, susuz kalma, kas ağrıları, halsizlik ve bitkinlik de sayılabilir. Nadir olgularda, gıda zehirlenmesi sinir sistemine zarar verecek kadar ciddi olabilmektedir. Daha ilerlemiş olgularda felce, hatta ölüme neden olabilir. Gıda zehirlenmelerinin nedenleri nelerdir? Gıdaların hazırlanması ve sunumu aşamasında hijyen kurallarına uyulmaması ve gıdaların hazırlandıktan sonra uygun saklama koşullarının sağlanamaması durumunda gıdalarda mikroplarla veya bunların toksinleri ile bulaş olur. Dolayısıyla iyi pişmemiş veya pişiren kişinin gıdayla temas etmeden önce ellerini yıkamadığı yiyecekleri tüketmeniz halinde gıda zehirlenmesi geçirebilirsiniz. Bakteriler ya çok sayıda oldukları için ya da daha yaygın olarak ürettikleri toksinler nedeniyle gıda zehirlenmesine neden olurlar. Bazı bakteriler çoğaldıklarında toksin üretirler ve pek çok olguda bulaş olmuş yiyeceği yedikten sonra hastalanmanıza neden olanlar da bu toksinlerdir. Gıda zehirlenmesinin en yaygın bakteriyel nedeni çiğ kümes hayvanlarında, pastorize edilmemiş sütte, kırmızı ette ve arıtılmamış suda bulunan bakterilerdir. Çok sık olmamakla birlikte gıda zehirlenmesine kimyasallardan gelen toksinler veya böcek ilaçları da neden olabilir. Ağır metal zehirlenmesi, mantar zehirlenmeleri bu grupta yer almaktadır. ÖZEL BURSA ANADOLU HASTANESİ Gıda zehirlenmesini kolaylaştıran faktörler nelerdir? Besin zehirlenmesi yapan mikroorganizmalar bakterilerdir. Bu bakteriler en iyi oda ısısında çoğalırlar ve yaşamlarını devam ettirirler. Bu yüzden yiyecekler hazırlanırken bunların yüksek derecede ve homojen bir şekilde pişirilmesi gerekir. Homojen bir şekilde pişirme sağlamak için kızartma yerine fırınlar ve düdüklü tencerelerin kullanılması daha önemlidir. Bu bakteriler yüksek sıcaklıkta ölebileceği gibi düşük sıcaklıkta da çoğalmalarını gerçekleştiremezler ve besin zehirlenmesine neden olmazlar. Bu nedenle +4 derecenin altındaki sıcaklıkta besinleri saklayarak ve gerekirse derin dondurucu kullanılarak bakteri üremesi engellenmiş olur. Bu şekilde besinler saklanır fakat mutlaka son kullanma tarihinden önce tüketilmesi gerekir. Asitli gıdalar ya da ortamlar, nem miktarının düşük olması bakterilerin üremesini engeller. Bu yüzden çay, kahve, pastorize süt, yoğurt, iyi pişirilmiş yiyecekler tüketilmesi oldukça güvenilir gıdalardır. Ayrıca şunu bilmek gerekir ki bütün bakteriler vücuda zararlı değildir. Barsak florasını oluşturan ve vücut için önemli olan bakteriler vardır. Gereksiz yere antibiyotik kullanımı bu bakterileri de yok edebileceğinden, doktor tavsiyesi dışında antibiyotik kullanılmamalıdır. Midenin asidinin azalması, bakterilerin üremesini kolaylaştıran risk faktörlerinin başında gelir. Mide asidini azaltan ilaçları kullanırken de gereksiz yere almamaya özen gösterilmelidir. Bir toplulukta aynı besinin tüketilmesi fakat herkesin zehirlenmemesinin sebeplerinden biri de budur. Doktora başvuru zamanı ve tanısı nedir? Şüpheli bakteriler veya toksinlerle bulaşmış yiyecek veya içecek tüketimi olan kişide bulantı, kusma, karın ağrısı, ishal, kramp gibi mide ve barsak sistem şikayetleri olması halinde gıda zehirlenmesi akla gelmelidir. Eğer 2-3 günden fazla süren ishal varsa(kanlı ishal de olabilir), bir günde 4-5 kez dışkılama varsa, kişinin ateşi yüksekse, karın ağrısı ve aşırı miktarda sıvı kaybına neden olan sürekli kusma, ağız kuruluğu, idrar çıkışında azalma, ayağa kalkmakla baş dönmesi olduğu durumlarında mutlaka doktora başvurulmalıdır. Eğer gıda zehirlenmesi geçiren çok yaşlı ya da bebek ise hemen doktora gidilmelidir. Çünkü bu kişilerin vücutlarındaki sıvı miktarı yetişkin bir bireye göre daha azdır, daha ciddi seyreder ve ölümlere yol açabilir. Hastaneye başvurduysanız, doktor tansiyon, nabız, solunum hızı ve sıcaklık da dahil olmak üzere sizi fizik muayeneden geçirir. Ne kadar sıvı kaybına uğradığınız değerlendirilir ve karın bölgeniz de muayene edilebilir. Birkaç kişi aynı yiyecek ve içecekleri tüketmiş ve aynı belirtileri gösteriyorsa, tanı koymak daha kolay olur. Sizden alınan numuneler gıda zehirlenmesinin nedeninin tam olarak anlaşılabilmesi için laboratuvara gönderilir. Laboratuvara gönderilen örneklerden birisi de hastanın yediği besindir. Doktora başvurduktan sonra hastanın doktora bildirdiği şikayetlerle ve alınan örneklerden laboratuvarda bakterinin saptanması ile besin zehirlenmesi tanısı konur. Gıda zehirlenmesi tedavisi nedir? Gıda zehirlenmesi vakalarının çoğu kendi kendini sınırlama özelliğine sahiptir ve doktora gitmeden birkaç gün içinde geçer. Ancak rahatsızlık birkaç günden fazla sürerse, dışkınızda kan varsa, bebek, 21 ÖZEL BURSA ANADOLU HASTANESİ yaşlı ya da gebeyseniz tıbbi yardım almanız gerekir. Besin zehirlenmesinin tedavisindeki temel amaç; kaybedilen sıvıyı ve mineralleri yerine koymak ve zehirlenmeye neden olan bakteriyi yok etmektir. Bunun için zehirlenmeye neden olan bakteri saptandıktan sonra uygun antibiyotik tedavisi verilir. Fakat çoğu besin zehirlenmelerinde antibiyotiğe gerek olmadığı bilinmelidir. İshali engellemek için ilaç verilmesi pek uygun değildir. Çünkü barsakta bakteri beklerse yayılma eğilimi gösterir. Bu yüzden bir an önce dışkı yoluyla bakterinin atılması gerekir. Kişinin sıvı kaybının yerine konması için ağızdan ya da damardan sıvı desteği sağlanmalıdır. Özellikle evde kendiniz yeterince sıvı aldığınızdan emin olun. Mideniz bulanıyor veya kusuyorsanız herhangi bir şey yemeyin; bir saat süreyle midenizi dinlendirin ve ardından küçük yudumlarla su içmeyi deneyin. Düzenli su içtiğinizden emin olun. Hastalığın başkalarına da geçmesini engellemek için kişisel hijyeninize dikkat edin. Örneğin, tuvalete gitme ve yemek hazırlamanın öncesinde ve sonrasında ellerinizi yıkayın. İyileşme zamanı enfeksiyon türüne, yaşınıza, sağlık durumunuza ve başka bir hastalığınızın olup olmamasına bağlıdır. Gıda zehirlenmesinden nasıl korunabiliriz? Gıda zehirlenmesi riski bazı hijyen kurallarına uyulmasıyla en aza indirilebilir ve bazı genel kuralların uygulanması ortaya çıkışını çok büyük ölçüde önleyecektir. 22 ÖZEL BURSA ANADOLU HASTANESİ Soğuk gıdaları alış verişten döner dönmez buzdolabına yerleştirin. Çiğ et ve balığı daima kapalı olarak, buzdolabının en alt kısmında saklayın. Dışarıdan alınan et, süt, balık gibi besinlerin taze olmasına dikkat edilmeli ve nerede yapıldığı bilinen, kaliteli ürünler tercih edilmelidir. Alınan besinin son kullanma tarihinin geçmemesine dikkat edilmelidir. Zararlı bakterileri öldürmek için eti doğru şekilde çözüp pişirdiğinizden emin olun. Çiğ ve yemeye hazır gıdalar için farklı kesme tablaları kullanın. Pastörize edilmemiş süt, çiğ yumurta ve az pişmiş et tüketmekten kaçının. Çiğ et sularının diğer gıdalarla temas etmesine engel olun. Sebze ve meyveleri akan suyun altında yıkayın. Yiyecekleri birkaç saatten, sıcak günlerde ise bir saatten fazla dışarıda bırakmayın. Örgütü (WHO), bu hastalıkların risklerini önemli ölçüde azaltmak için “Altın Kurallar” olarak tanımlanan bazı basit önlemlerin tüketiciler tarafından uygulanmasını önermektedir. Bu kuralları şöyle özetleyebiliriz: Güvenli tüketim için işlenmiş gıdalar seçilmelidir. • Pişirilecek gıdalarda pişirme işlemi tam ve kusursuz uygulanmalıdır. • Pişirme sonrası gıdalar bekletilmeden tüketilmelidir. • Pişirilmiş gıdaların muhafazasına özen gösterilmelidir. • Gıdaların yeniden ısıtılması tam ve kusursuz olmalıdır. • Çiğ ve pişmiş gıdaların birbiriyle temasından kaçınılmalıdır. • Ellerin yıkama ve temizliği kesinlikle ihmal edilmemelidir. • Mutfaktaki yüzeyler temiz tutulmalıdır. Gıdalar böcek, kemirici, haşere gibi hayvanlardan korunmalıdır. • Temiz su kullanımı gerekliliği unutulmamalıdır. Toplumumuzun sık uyguladığı yöntemlerden birisi pişmiş besini tekrar ısıtıp yemektir. Bu yapılabilir fakat tekrar ısıtmadan önce mutlaka pişmiş besinin buzdolabında saklanması gerekir. Toplu yerlerde zehirlenme nedenlerinin başında bu uygulama gelir. Tekrar ısıtırken besinlerin 10 dakika kaynatılmasında fayda vardır. Yiyeceklere temas etmeden önce elinizde kesik varsa bunları yara bandıyla kapatın. Yiyecek hazırlama veya yemeye hazır gıdalara dokunmadan önce ellerinizi yıkayın. Evcil hayvanları tezgâhlardan ve yiyeceklerden uzak tutun. Son olarak dünyada en yaygın sağlık sorunlarından birinin bulaş olan gıdalardan kaynaklanan hastalıklar olduğunu kabul eden Dünya Sağlık 23 ÖZEL BURSA ANADOLU HASTANESİ Göz Kapağı Estetiği (Blefaroplasti) Göz kapağı sorunundan kurtulan hasta, uzun yıllar geçmesine rağmen genç ve etkileyici göz çevresine ve bakışlara sahip olmanın rahatlığını hisseder. Op. Dr. Yavuz Selim DAYIOĞLU Göz Hastalıkları ve Cerrahisi Uzmanı Yüzde yaşlılık belirtileri ve bozulmalarının en erken görüldüğü bölge göz çevresidir. Orta yaş ve üzerinde, bazen de genç yaşlarda ortaya çıkan alt ve üst göz kapağı estetiği sorunları, kişiyi olduğundan daha yaşlı, yorgun göstermekte, bakışlardaki canlılık ve dinamizmi azaltmaktadır. Üst göz kapağında oluşan gevşeme, sarkma ve kat oluşumlarının, alt göz kapağında şişkinlik ve torbalanma, deri sarkması ve oluşan derin çizgilerin ortadan kaldırılması için yapılan cerrahi işlemlere göz kapağı estetiği diyoruz. Göz kapağı estetiği ameliyatları, riski az, rahatlıkla yaptırılabilen, etkileyici sonuçlar ortaya koyan göz çevresi gençleştirme operasyonudur. Bu nedenle göz kapağı operasyonu geçiren kişi, bunu gizlemek kaygısı taşımaz. 24 Üst ve alt göz kapaklarında bozulmalar nasıl başlar? Üst ve alt göz kapakları, yüzdeki yaşlanma ve bozulmalardan ilk ve en çok etkilenen bölgelerdir. Üst göz kapağı gevşeyip sarkarak zamanla gözün üzerine düşer. Göz kenarı ve kaş kenarı da bundan etkilenir. Aynı zamanda şişme ve torbalanmalar alt göz kapağında kendini göstermeye başlar. Göz kenarlarında derin kaz ayakları göz kapaklarındaki bozulmaya eşlik eder. ÖZEL BURSA ANADOLU HASTANESİ Kişilik yapısının göz kapağı bozulmalarındaki etkisi nedir? Anadolu’da yaşayan insanlar duygusal bir kişiliğe sahiptir. Her türlü duygu ve düşüncelerini,öfke, sevinç, şaşkınlık ve mutluluğunu yüzlerine yansıtırlar. Bunun için yoğun mimik hareketlerini kullanırlar. Yoğun mimik hareketi yüzde erken yaşta deformasyonlara yol açmaktadır. Üst ve alt gözkapağı da bu bozulmalardan fazlasıyla etkilenmektedir. Sık sık ağlamaya eğilimli olmak da göz kapağı estetiğinin bozulmasını hızlandırmaktadır. Göz kapağı estetiğini bozan nedenler: Yerçekiminin etkisi,yaşlanma,genetik yatkınlık,alkol, sigara kullanımı, uyku düzensizliği gibi faktörler sayılabilir. Göz kapağı estetiği hangi yaşlarda yapılır? Üst ve alt göz kapağı estetiği işlemleri 35-70 yaş arasında rahatlıkla uygulanmaktadır. Genetik faktörler genç yaşlarda da göz kapağı sorunlarına yol açabileceği için 20 yaşlarından sonra da göz kapağı estetiği gerçekleştirilmektedir. Göz kapaklarında doğuştan sorun olan çocuklarda 6 yaşına kadar ameliyat yaptırılması gerekmektedir. Göz kapağı ameliyatı sonrası Ameliyat olan hastaların bir çoğu ameliyattan sonra göz kapağının çok fazla açık kalacağından dolayı endişe etmektedir, fakat bu yanlış bir inanıştır. Uzman doktorlar yönetiminde yürütülmesi gereken bu tedavi sonrası hasta ameliyattan sonra gözünü rahatlıkla açıp kapatabilmektedir. Ameliyat çoğunlukla lokal anestezi ile yapılmaktadır. Bu nedenle hasta ameliyattan hemen sonra evine gidebilir, ertesi gün kontrole gelip, pansumanı yapıldıktan sonra normal hayatına dönebilir. Hastanın bu işleme bir gününü ayırması yeterlidir. Kişi 1-2 hafta kontrole çağırılır fakat bu tedavi hastanın günlük hayatına kesinlikle engel değildir. 25 ÖZEL BURSA ANADOLU HASTANESİ Diş Hekimliği’nde İmplant Tedavisi Herkese implant uygulanabilir mi? İmplantlar belirli kalınlığı ve genişliği olan yapılardır. Bu nedenle implant konulması ön görülen bölgede, çene kemiğinin, bu implantı kabul edecek yükseklik ve genişliğe sahip olması gerekmektedir. Dt. Semra GÜLER BEŞER Diş Hekimi İmplant, eksik dişlerin yerine; işlevini ve estetiğini tekrar kazandırmak amacıyla çene kemiğine yerleştirilen yapay diş kökleridir. Diş implantları; titanyum veya zirkon seramikten yapılmış “suni diş köklerinin” çene kemiğine yerleştirilmesi ve burada sıkıca tutunmalarını sağlar. İmplantlar kemiğe tutunduktan (osseointegrasyon) sonra üzerlerine bir veya birden fazla diş, köprü veya hareketli protezler yapılmaktadır. Hastanın genel sağlık durumu iyi olduğu sürece implant uygulamasını engelleyecek bir üst yaş sınırı yoktur. Ancak kemik gelişimi tamamlanmamış çok genç hastalara uygulanması duruma göre tercih edilmeyebilir. İmplant yerleştirilirken ağrı hissedilir mi? Uygun anestezi yöntemlerinin uygulanması durumunda ağrı duymazsınız. Operasyon sırasında hastanın tercihine göre lokal anestezi veya sedasyon uygulanabilir. Ameliyat sonrası, diş çekiminden sonraki ağrıya benzer bir his olabilir. Ağız boşluğu çok yüksek iyileşme kapasitesine sahiptir. Genellikle implantın yerleştirildiği akşam duyulabilecek bu ağrı, ağrı kesiciler ile giderilebilir. İmplantlar kemikle ne kadar sürede kaynaşır? Üst çenede 3- 6 ay, alt çenede 3 aydır. İmplant muayenesi nasıl yapılır? Öncelikle implant muayenesinde genel sağlık durumunuz hakkında bilgi alınır, gerekli görülürse bazı tahliller istenebilir (diyabet, damar hastalıkları... vb). Panaromik filmde (gerektiğinde tomografide) implant için gerekli kemik yoğunluğu ölçülür, anatomik oluşumlar, ne tür ve kaç tane implant yerleştirileceğine karar verilir. 26 İmplanttan önce cerrahi işlem gerekli midir? Kişilerin kemik desteği ve yoğunluğu implant için her zaman uygun olmayabilir. Bu yüzden önceden bir operasyon ile bu kemik desteği sağlanmalıdır. Alt çenede dişler çekildikten sonra arkalarında diş kökü şeklinde bir boşluk bırakırlar. Bu boşluğu doldurmak ve şekillendirmek için lokal anestezi altında hastanın kendi kemiğinden ya da suni kemik tozundan ekleme yapılır. İmplantın operasyon süresi ne kadardır? Diş ve kemik yapınıza göre belirlenen operasyon şekline göre toplam süre değişir. İstendiği takdirde yapılacak geçici protezlerle normal günlük hayatınıza devam edebilirsiniz. İmplantın yerleştirilmesi ne kadar sürer? Bu süre, durumunuz, ihtiyaçlarınız ve yapılacak işleme bağlıdır. Bir tek ameliyat 10 dakika ile bir kaç saat arası sürebilir. Bütün bir tedavi bir ameliyatla da bitebilir, bir dizi ameliyat ve randevu da gerektirebilir. Tam iyileşme 3-4 ay sürebilir. Greftleme yapılmışsa (Kemik Greftleme -Otojen Greftleme-, yani kemik desteğinin arttırılması) iyileşmedeki bu süre 6 aya kadar çıkabilir. Günlük hayata ne zaman dönülür? Operasyon sonrası hastanın günlük hayatına devam etmesini engelleyecek bir durum söz konusu değildir. Dikiş sonrası hasta 3 saat kadar yemek yemeyeceği için operasyona tok gelmesi önerilmektedir. Belirtmek gerekir ki, istediğiniz takdirde tedavi süresince hiçbir zaman dişsiz de kalmayacaksınız. İmplantın avantajları nelerdir? • Daha iyi estetik görünüm • Daha iyi çiğneyebilme - Her istediğini yiyebilme • Özgüvenin geri kazanılması ile daha mutlu bir sosyal hayat • Her şeyi yiyebilmeye bağlı olarak daha sağlıklı ve dengeli beslenme Eksik her diş için implant gerekir mi? Hayır. Eğer eksik diş sayısı 1’den fazla ise, implant uygulanacak bölgeye bağlı olarak 2 adet implant; 2 ya da 4 dişin yerine hizmet verebilir. İmplant, kemik ile kaynaşmazsa ne olur? Uygun implant ve yöntem kullanılması ve hastanın işlem sonrası talimatlara uyması durumunda böyle bir ihtimal yok denecek kadar azdır. Böyle bir durum genellikle cerrahi operasyonu takip eden ilk 3 ay içinde ortaya çıkabilir. Böyle bir durumda diş çekimi kadar kolay bir işlem ÖZEL BURSA ANADOLU HASTANESİ ile implant yerinden çıkartılır, bölgedeki kemiğin iyileşmesini takiben yeni bir implant yerleştirilebilir. İmplant tedavisi uzun ömürlü müdür? Güvenli bir implant ortaya çıkarmak için yapılan çalışmalar 1800’lü yılların başından beri sürmektedir. Günümüzde, 35-40 yıllık klinik takipleri bulunan implantlar bulunmaktadır. Bu konuda hastanemiz diş hekiminden detaylı bilgi alabilirsiniz. İmplantlar vücut tarafından reddedilebilir mi? İmplantlar organizma için herhangi bir yan etkisi olmayan maddelerden yapılmış ve yıllardır yoğun araştırmalar ile incelenmiştir. Bu maddeler hiçbir zaman canlı bir organizmanın parçası olmayan maddelerdir. Vücudun bunlara karşı antikor üretip kalp ve böbrek nakillerinde olduğu gibi reddetmesi mümkün değildir. Kanser riski var mı? Tıbbi literatürde implantların kansere sebep olduğunu gösteren hiçbir bulguya rastlanmamıştır. İmplantların ömrü ne kadar? Bu konuda en önemli belirleyici faktör hastanın ağız bakımına verdiği önemdir. Ağız bakımı iyi olan kişilerde implantların ağızda 30 yıl kadar sorunsuz kaldığı görülmüştür. İmplantın ömrü bir çok etkene bağlı olarak değişebilmektedir. Gereken bakımlar yapıldığı takdirde implantlar bir ömür boyu kullanılabilirler. 27 ÖZEL BURSA ANADOLU HASTANESİ Norveç Oslo, Norveç’in hem en kalabalık şehridir; hem de başkentidir. Dünyanın en pahalı şehirleri arasında sayılmaktadır. Şehir, yeşil tepeler ve dağlarla çevrilidir. Oslo’da 40 ada ve 343 göl bulunmaktadır. Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları Uzmanı Uzm. Dr. Nurşen BAŞEĞMEZ’in Objektifinden İstanbul’dan Kopenhag’a uçakla ulaştık. Oradan, lüks bir gemide bir gecelik yolculuk sonunda sabah saat 9’da Oslo’ya vardık. Görülecek yerler arasında: liman bölgesinde bir ortaçağ kalesi olan AKERHUS KALESİ: Hapishane olarak da kullanılmıştır. 2. Dünya Savaşı sırasında Nazi Almanya’sına savaşsız olarak teslim edilmiştir. 11 Mayıs 1945’de kale Norveç Devrimci Hareketine verilmiş ve savaş suçluları burada yargılanmıştır. Kale içinde şu anda Akerhus Kale kilisesi, silahlı kuvvetler müzesi, Norveç direniş müzesi ve Norveç kraliyet mezarlığı bulunmaktadır. 28 HOLMENKOLLEN SKİ-JUMP: Dünyaca ünlü kayakla atlama pistidir. Beton ve çelikten yapılan görkemli bir yapıdır. 2010 yılı Mart ayında açılmıştır. Yanındaki ikinci yapı da SKİ JUMP TOWER, tam bir mühendislik harikası olup buz parça makinası, gelişmiş kar üretim tankı, ışık ve ses sistemleri ile ilgi çekmekte ve şehrin her yerinden görülebilmektedir. Kulenin içinde de Ski Museum bulunmaktadır. Türünün tek örneği olup kayak tarihine ait çeşitli objeler sergilenmektedir. Görülecek yerler arasında dünyanın en ünlü kutup gemisi olan Fram’a ev sahipliği yapan Fram Müzesi, Kraliyet ÖZEL BURSA ANADOLU HASTANESİ Sarayı, Nobel Enstitüsü, Nobel Barış Merkezi, Vigelandisparkın Heykel Parkı’dır. Bu heykel parkında büyük bir heykel koleksiyonu bulunmaktadır. Gustaw Vigeland dünyaca ünlü bu heykelleri yaparken hiç bir sanatçıdan yardım almamıştır ve Oslo Belediyesi için yapmıştır. Park alanında 212 adet bronz ve granit heykeller bulunmaktadır. En ünlüleri Monolith isimli 14 metre yüksekliğinde taş oyma olarak yapılmış 121 insan figürünü barındıran heykel ile Kızgın Çocuk heykelidir. bindik. Yörenin en büyük fiyordunu 1,5 saatte geçtik. Manzaralar muhteşemdi. Sayılamayacak kadar çok şelale gördük. Her biri tablo gibiydi. Gutvagen isimli küçük bir yerleşim yerine geldik. Balina eti de var. Balina eti ciğere benziyor ama tadına bakmadık. Denizlerde uzun süre kaldıkları için balina etinin sağlıklı olmadığı söyleniyor. Görülecek yerler arasında bir de Viking Gemi Müzesi vardır. Burada dünyanın en iyi korunmuş Viking gemileri sergilenmektedir. Öğle yemeğinden sonra otobüsümüzle Bergen’e doğru yola çıktık. 47 adet tünelden geçtik. Norveçliler buna “Bergen’e yer altından geçtik” diyorlarmış. Pazar günü 17:30’da Bergen’e vardık. Görülmesi gereken diğer yerler arasında Torgaymeningen meydanı, Bergen şehir müzesi, Stave Fantoft kilisesi ve Edward Girey Müzesi var. Bergen şehri liman ve kıyısındaki evlerden oluşan bu bölüm Bryggen olarak isimlendirilir. 1979 yılında UNESCO tarafından Dünya Kültür Mirası listesine dahil edilerek koruma altına alınmıştır. 14. ve 16. yüzyılda Hansa bölgesi ticaret imparatorluğunun önemli bir parçası olarak kullanılmıştır. Alman tüccarlar burayı kuzey limanlarını kendi etkileri altına almak üzere kurdukları Hassa Birliğine dahil etmişlerdir. Tarihi liman yerinde kendi yaşam alanlarını da kurmuşlardır. Bu yüzden buradaki evlere Hansa Evleri deniyor. Ancak birçok yangın şehirden geriye pek bir şey bırakmamıştır. Cumartesi sabahı saat 9’da Oslo’daki otelden ayrıldık. 3,5 saatlik bir otobüs yolculuğundan sonra Geilo isimli bir kasabadan trene bindik. 1,5 saat sonra başka bir trene aktarma olduk. Bu ikinci tren gezi amaçlı bir tren olup bizi, seremonilerin olduğu bir yere götürdü. Dağlarda dans ve müzik gösterileri izletti. Muhteşem manzaralar eşliğinde 1 saatlik yolculuk sonunda Flam kasabasına geldik. Orada bizi bekleyen otobüsümüzle Songdal isimli küçük ve şirin bir kasabaya geldik. Mütevazi ve küçük bir otelde geceledik. Sabah otobüsümüzle 1 saatlik yolculuktan sonra küçük bir feribota BERGEN: Bergen, Norveç’in güney batısında ülkenin en kalabalık ikinci şehridir. Sıcak kanlı ve güler yüzlü insanlarla doludur. Hiç telaşları yok; trafik gürültüsü yok. Temmuz ve Ağustos aylarında güneş saat 24 civarında batıyor; güneş tam batsa da hava kararmıyor. Saat 3-3:5’ta tekrar doğuyor. Bergen’e vardığımızda önce şehir turu yaptık. Limanda fotoğraf molası verildi; meşhur Bergen evlerinin fotoğrafını çektik. Daha sonra funikülerle kısa bir yolculuk yaparak Floyen dağına çıktık (320 metre yükseklikte). Kabinin her tarafı cam olduğu için çevremizi seyrettik. Bu şehrin en iyi manzarası Floyen tepesinden izleniyor. Tepede ayrıca çocuklar için park alanı ile ülkenin sembolü olan orman perileri (Troyyler) heykelleri var. Görülecek yerler arasında balık pazarı var. Burada deniz ürünleri satılıyor. Ayrıca seçtiğiniz ürünler anında pişirilip servis ediliyor. Karidesi çok meşhur. Gördüğümüz evler, kentsel yapılaşmanın örneği olarak günümüze kadar gelebilmişlerdir. Zaten şimdi bu ahşap evler haricinde Bergen’de ahşap ev yapmak yasaklanmıştır. Günümüzde burada 62 tane koruma altında ev bulunuyor. Mimari yapım; üçgen cepheli yan duvarlı, zara ile kaplı çatılar birkaç seviyelidir. Günümüzde Hansa Evlerinin alt katlarında turistik ve hediyelik eşya satan dükkanlar, ikinci katlarda ise kafeteryalar bulunmaktadır. 29 ÖZEL BURSA ANADOLU HASTANESİ Kulak Kiri (Buşon) Op. Dr. Bülent AYMELEK Kulak Burun Boğaz Uzmanı Kulak kanalının girişinde, kılların bulunduğu bölgede, deri içindeki özel yağ bezleri tarafından “serumen” adı verilen, koyu sarı veya açık kahverengi renkte doğal bir salgı oluşturulur. Bu salgının kulak kanalını koruyucu, kayganlaştırıcı ve mikroplara karşı koruyucu özellikleri vardır. Serumen çoğunlukla yanlış olarak kulak kiri olarak adlandırılır. Aslında temizlenerek yok edilmemesi gereken bu çok özel ve doğal vücut salgısının sık sık temizlenerek yok edilmesi yetersiz salgılanması kulak kanalında kurumaya ve kaşıntıya neden olur. Buşon birikimine genellikle; • Kişinin kulağını temizlemek için kulağına yabancı cisim sokması • Çok tozlu ve kirli ortamlarda çalışılması • Dış kulak yolundaki darlık nedeniyle buşonun dışarı atılamaması • Denize girme veya banyo sırasında dış kulak yolundaki az miktardaki salgının şişmesi • Kulak tıkacı ve işitme cihazının kullanılması • Cerumen salgısının aşırı miktarda salgılanması • Cerumen salgısının çok koyu olması neden olmaktadır. Kulak temizleme çubukları veya benzeri cisimlerle kulak temizleme alışkanlığı 30 olan kişilerde, kiri dışarı atma mekanizması tamamıyla bozulduğundan dolayı buşon dışarı doğru hareket edememekte ve olduğu yerde birikerek tıkaçların oluşmasına neden olmaktadır. Kulak tıkacı ve işitme cihazı kullanan kişilerde kulak kiri diğer insanlara göre daha fazla olmaktadır. Çünkü kullanılan bu cihazlar kirin kulak içinden dışarıya doğru hareket etmesine mani olmakta ve vücut dışına atılmasını engelleyerek kulak içinde birikmesine sebep olmaktadır. Kulak ne zaman temizlenmelidir? Normalde kulak kanalının iç kısmının temizlenmesine gerek yoktur. Kulak kanalı hiç temizlenmese bile, serumen zaman içinde kendiliğinden dışarı atılır. Kulak kanalının kendi kendini temizleyebilme özelliği nedeniyle serumenin kulağı tıkaması mümkün değildir. Kulak kanalı çoğunlukla kişilerin kulak temizliği sırasında pamuklu çubuklar ile serumeni derine itmeleri sonucunda tıkanır. Serumen temizlenmeye çalışılırken derine itilmesi, kulak kanalı derisinin kuru olup dökülmesi, tozlu ortamda çalışma gibi nedenlerle kulak kanalında “buşon” adı verilen tıkaçlar oluşabilir. Tıkaçlar aşağıdaki belirtileri verdiğinde kulak kanalının bir hekim tarafından temizlenmesi gerekir: • Kulak ağrısı • Kulakta dolgunluk hissi • Kısmi işitme kaybı • Kulakta çınlama veya uğultu • Kaşıntı, koku veya akıntı • Başka bir nedeni olmayan öksürük Kulak nasıl temizlenmelidir? Kulak kanalı girişinin parmak ucuna sarılan bir pamuk parçası ile silinmesi, kendiliğinden dışarı atılan serumenin temizlenmesi için yeterlidir. Kulak kanalı içine pamuk, pamuklu çubuk, peçete, havlu gibi nesnelerin sokulması sadece serumenin derine itilmesine ve tıkanmasına neden olur ve yapılmamalıdır. Kulak tıkacı (buşon) nasıl tedavi edilir ? Kulak tıkandığı zaman öncelikle kulak burun boğaz uzmanının muayenesi gerekmekte ve tıkanıklığın gerçek sebebinin teşhis edilmesi gerekmektedir. Yani tıkanıklığın buşona bağlı olup olmadığı belirlenmelidir. Eğer kulaktaki tıkanıklık buşon birikiminden dolayı ortaya çıkmış ise yapılacak tek şey buşonu çıkartmak olmaktadır. Buşonu çıkartmak için doktor tarafından üç yöntem kullanılabilmektedir. • Küret ile temizleme • Aspiratör ile vakumlama • Su ile yıkama Bu yöntemlerin hangisinin kullanılacağı, dış kulak yolunun ve buşonun durumuna göre KBB (kulak burun boğaz ) uzmanı tarafından belirlenir. Kulak kiriniz probleme neden oluyorsa doktor kulak yıkamayı önerebilir. Yıkama işlemini yapacak olan doktor kulağın içine bir tüp yardımıyla su püskürtür. Bu yapılan işlem kiri inceltip hareket ettirir. Suyun ve kulaktaki kirin akması için kulak hafif yan tarafa doğru eğdirilir. Tıkanıklığa sebep olan kulak kiri bu işlem sayesinde birkaç dakika içerisinde dışarı akar. Doktor kulağı yıkamadan önce kirin yumuşaması için hastaya kulak damlası verebilir. Kulak yıkama işlemi genellikle basit bir işlemdir ve ağrılı bir yöntem değildir. Fakat kişide biraz rahatsızlık ve baş dönmesi yapabilmektedir. Bazen ilk kulak yıkama işleminde kir çıkartılamayarak bu işlemin tekrarlanması gerekebilmektedir. Su ile yıkamanın tek dezavantajı( sakıncası ) ÖZEL BURSA ANADOLU HASTANESİ kulak zarının delik olduğu durumlarda orta kulağa zarar vermesidir. Ayrıca yıkama işlemi kişide eğer dış kulak iltihabı varsa kullanılmaması gereken bir yöntemdir. Kulak yıkama yöntemi nadiren kişilerde yan etkilere sebep olabilmektedir. Bu yan etkilerin bazıları kulak iltihapları, kulak zarının ve dış kulak yolu derisinin zarar görmesi olarak sayılabilmektedir. Kulak bir kere temizlendikten sonra hep temizlenmesi gerekirmiş, doğru mu ? Hayır. Kulağın belli aralıklarla temizlenme ihtiyacının olması bir kez temizlenmiş olmasına değil, bu kişilerde serumenin aşırı üretimine, salgının özelliklerine, kulak kanalının yapısına, kişinin deri özelliklerine bağlıdır. Kulak tıkacı (buşon) oluşumu önlenebilir mi? Buşon oluşumunu önleyebilecek tek yöntem kulak kanalına sokulan cisimlerle temizleme yapılmamasıdır. Kulakları buşon oluşumuna yatkın kişilerin 6 - 12 ay aralıklarla tıkanma olmadan bir Kulak Burun Boğaz Hastalıkları uzmanına kontrole gitmelerinde yarar vardır. Eğer kulak kiri çok fazlaysa yıkama işlemi yetersiz kalacağından dolayı özel bir aletle bu kirin çıkartılması gerekmektedir. Mikro vakum denilen bu tedavi yöntemi, kulak kanallarındaki birikintileri temizlemek içinde kullanılabilmektedir. Bu yöntemde diğer yöntemler gibi doktor tarafından uygulanmalıdır. Buşonun temizlenmesi, periyodik olarak yapılan bir işlem değildir. Ne zaman kulak tıkanıklığı yapacak duruma gelirse o zaman temizlenmelidir ki bu temizlik işlemi üzerine basarak söylüyorum hekim tarafından yapılmalıdır. Bu temizlik süresi birkaç ay olabileceği gibi birkaç yılda olabilmektedir. Bazı kişide ise hayatları boyunca hiç temizlemek gerekmeyebilir. 31 ÖZEL BURSA ANADOLU HASTANESİ Okul Çağında Beslenme ayarlamak ailelere ve öğretmenlere düşmektedir. Bu dönemdeki güçlükleri şöyle sıralayabiliriz. Uzm. Dr. A. Orhan DENGİZ Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları Uzmanı Hızlı büyüme ve gelişmenin başladığı, fiziksel aktivitenin de arttığı ilkokul çağında (6-12 yaş arası) çocukların beslenmesi, aile ve okul yönetimi işbirliği ile düzenlenmeli ve yönlendirilmelidir. Süt çocukluğunun dönemi olarak kabul ettiğimiz yaşamın ilk yılında beslenme büyümenin başlıca belirleyicisi iken, oyun ve okul çocukluğu dönemlerindeki beslenme sağlıklı beslenme alışkanlıklarının kazanılması ve erişkin yaşta etkileri çıkacak olan çeşitli sağlık sorunlarının önlenmesi açısından önem kazanmaktadır. Bu dönemde sağlıklı beslenme sağlanamazsa büyümede yavaşlama görülür ve çeşitli sağlık sorunlarına zemin hazırlanır. Okul çağı, çocuğun çevresi ile iletişiminin arttığı, birçok alışkanlığın kazanıldığı ve ailesinden ilk kez ciddi bir şekilde ayrıldığı bir dönemdir. Bu çağda eğitim ve çevresel faktörler çocuğun ruhsal gelişimini etkilerken, sağlıklı büyüme ve gelişme de sağlıklı bir beslenme ile desteklenmelidir. Bu dönemde besin alımında bazı güçlükler yaşanabilir. Bunu çok iyi 32 • Okula gidiş geliş zamanları iyi ayarlanamadığı için çocuğun özellikle kahvaltı yapması güçleşebilir. • Okulda kalma süresi uzun olabilir ve çocuk uzun süre aç kalmak zorunda kalabilir. • Öğle vakti eve gelememe durumunda çocuklar kantinden besleyici değeri az kalori değeri yüksek besinlere yönelebilir ya da çocuk besin bulamazsa yeterli kalori alamayabilir. • Çocuğa evinde yeterli beslenebilme olanağı sağlanamayabilir. • Çocuğun fiziksel aktivitesi az ya da çok olabilir. Okulda hazırlanan beslenme planı çocuğa yeterli ve dengeli besin maddesi sağlamayabilir. • Çocuk okul öncesi dönemde yeterli ve dengeli beslenme alışkanlığı kazanmamış olabilir. Okul çağı çocukların beslenmesinde iki önemli amaç bulunmaktadır.Birincisi; öğrenme çağındaki çocuğa temel beslenme bilgilerini ve beslenme ile sağlık arasındaki ilişkileri öğretmek, sağlıklı olabilmek için yeterli ve dengeli beslenme alışkanlığını kazandırabilmek.İkincisi ise; eldeki mevcut olanakları en iyi şekilde kullanarak okul çocuğunun yeterli ve dengeli beslenmesini sağlamaktır. Bu amaçlara ulaşmak için şu önlemleri almak gerekmektedir: • Çocuklar çalışma, yemek yeme, oyun oynama, uyuma gibi işler için zamanını dengeli kullanma alışkanlığını bu dönemde kazanabilir.Bu alışkanlığı kazandırma çocukların kahvaltı yapmama gibi temel yapılması gereken beslenme görevini aksatmamayı sağlar. • Okulda çocuklara uzun kalma süresinde ara kahvaltı ile beslenme değeri yüksek öğün verilebilir ve tüketmesi için zaman sağlanabilir. • Okuldan öğle yemeği için evine gitmeyen çocuklara eksik besin alımını engelleyecek iyi bir menü okul yönetimi tarafından beslenme uzmanı kontrolünde planlanabilir veya beslenme çantası hazırlanarak çocuğun yanına besin alması sağlanabilir. • Günlük yaşam aktivitelerinde yaşlarına, fiziksel aktiviteleri ve vücut cüsselerine göre ne kadar besin almasının gerektiği eğitimler vererek anlatılabilir. ÖZEL BURSA ANADOLU HASTANESİ • Çocuğun anlayabileceği, şekilde nasıl sağlıklı besin seçilir konusunda öğretmen, aile ve çocuk eğitilmeli, yetersiz ve dengesiz beslenen bireylerde görülen sorunlar anlatılmalıdır. • Okul kantinleri, çevrede besin ve içecek satışı yapan yerler denetlenebilir. Kantinlere meyve, ayran ve sağlıklı sandviçlerin satılması sağlanabilir. Günün ilk öğünü olan kahvaltı, her birey için olduğu gibi çocuklar için de en önemli öğündür. Sabah oluşan açlık, öğrenme üzerinde olumsuz etkilere sebep olmakta, konsantrasyon, problem çözme, okuma, yazma, aritmetik gibi temel öğrenme becerilerinde azalma ve güçleşmeye yol açmaktadır. Kahvaltı alışkanlığı olmayan çocuklarda performanslarında düşüklük ve yorgunluk hissi görülebilir. Düzenli kahvaltı yapmak öğrenme, dikkat, verimlilik, yaratıcılık, gücünde artışa neden olmakta ve fiziksel dayanıklılığı olumlu etkilemektedir. Bu nedenle her çocuğun düzenli bir şekilde kahvaltı yapması sağlanmalı ve buna uygun koşullar yaratılmalıdır. Kahvaltıda çeşitlilik birinci önem verilecek kural olmalıdır. Değişik renkte sebzeler (havuç dilimi, domates, maydonoz, salatalık, taze nane vb.) taze kuru meyveler (elma, muz, armut dilimleri veya kuru kayısı, kuru incir, kuru üzüm vb.), süt ve süt ürünleri (az yağlı peynir çeşitleri,az yağlı süt), yumurta, tam buğday ekmeği, çavdar ekmeği, kepekli ekmek güne iyi bir başlangıç olacaktır. Kahvaltı yapmayı kolaylaştıracak öneriler nelerdir? Erken saatlerde aç hissetmemek yerine güne taze sıkılmış bir meyve suyu veya sütle başlayabilir, ilerleyen saatlerde acıktığınızda besleyici bir ara kahvaltı çocuğunuza verebilirsiniz. Evinizden hazırladığınız kepekli ekmek arasına peynirli sandviç gibi... Vaktin olmadığından şikayet etmek yerine kahvaltıda yenilecek besinleri bir gece önceden hazırlayabilir veya hazırlanması kolay besinleri evinizde bulundurabilirsiniz. En güzel örneği sütle hazırlanabilecek vitamin ve minerallerden zengin kahvaltılık tahıl gevrekleridir. 33 ÖZEL BURSA ANADOLU HASTANESİ OKUL ÇAĞI ÇOCUKLARI İÇİN ÖRNEK MENÜ Sabah Kahvaltı 1 bardak Süt Ekmek Beyaz Peynir Yumurta Bal ya da reçel Domates Salatalık Kahvaltı yapmayı alışkanlık haline getirdiğinizde göreceksiniz ertesi gün hemen hemen aynı saatlerde çocuğunuz acıkacak ve kahvaltı yapmayı kendisi isteyecektir.Düzenli kahvaltı yapmak için erken uyumak en iyi yöntemdir. Bu sayede bir gece önceden hazırlamaz,daha rahatça kahvaltı yapma olanağı yaratırsınız. Eğer geleneksel alışılmış kahvaltılardan çocuğunuz hoşlanmıyor ise kahvaltıyı atlamak yerine çorba, onun sevdiği besinlerden oluşturulacak karışımlarla zevkli bir kahvaltı oluşturabilirsiniz. Vücudumuz için gerekli olan 40 civarındaki besin öğesini sağlayan tek bir besin bulunmamaktadır. Bu besin öğelerini sağlamak için 5 temel besin grubu olan tahıl grubu, sebze-meyve grubu, süt yoğurt grubu, et-kurubaklagilyumurta grubuve yağ grubunun çocuklarda yeterli miktarda ve eşit olmasını sağlamalıyız. Bu nedenle sağlıklı çocuklar için beslenmede 10 kural çocukların büyüme ve gelişmelerine yardımcı olacaktır. • Düzenli fiziksel aktivite yaptırın • Daha fazla sebze ve meyve tükettirin • Tam taneli tahıllar tükettirin • Az yağlı besinleri tercih etmelerine özen gösterin • Güvenli şeker ve tuz alımını sağlayın • Kalsiyum gereksinimlerini karşılayın • Et, tavuk, balık, kurubaklagil ve kuru yemiş grubu gibi kaliteli proteinlere yer verin • Folik asitten zengin besinleri tüketin • Lif (posa) zengin beslenin • Fast-food beslenmeden kalp-damar hastalıklarının oluşum riskini hızlandırdığı için uzak durulmalıdır. 34 Ara Öğün Meyve Suyu Ev yapımı sebzeli börek Öğle Yemeği 1 kase çorba Etli sebze yemeği Pilav ya da makarna Yoğurt veya cacık Ara Öğün Taze meyve-bisküvi Akşam Yemeği Balık, tavuk ya da et yemeği Salata Tatlı ya da meyve Ara Öğün Taze Meyve- Süt Yanlış beslenmeye bağlı gelişen komplikasyonlar • Fast food ve abur cuburla beslenme alışkanlığı: Günümüzde yaşantımıza bu tip beslenme alışkanlığı hızlı yaşam temposu sebebi ile girmiş ve sonrada bir endüstri ve yaşam tarzı haline gelmiştir. Ülkemizde ilkokul yıllarına kadar bu tip beslenme inmiştir. Bu tür beslenme yüksek enerjili ve besleyici değeri olmayan bir beslenme biçimidir ve kalorinin %40-50 si yağlardan gelir. Bu tür yiyeceklerde vitamin A düzeyi ve kalsiyumu düşük ve tuz oranı (sodyumu) yüksektir. Bu tür gıdalarla beslenenlerde hipertansiyon, şişmanlık, gastroözefagial reflü hastalığı, inflamatuvar barsak hastalığı ve vitamin-mineral eksikliği problemlerinin karşımıza çıkacağını unutmamamız gerekir. Okul çağı öğrencilerinde karşımıza çıkan diğer problem öğün atlanmasıdır. En çok olarak sabah kahvaltısı atlanmaktadır. Okula yetişme telaşı, yetersiz zaman gibi mazeretler ile bu öğün atlanmaktadır. Ayrıca kız çocukları arkadaşlarından etkilenerek şişmanlama korkusu ve kilo kontrolü yapma bahanesi ile yetersiz beslenmektedir. Öğün atlanınca fastfoodlar devreye girmektedir. Aile kahvaltının önemini çocuğa anlatırken; kahvaltının ileriki yılları da olumlu etkileyecek alışkanlık olduğun, güne iyi başlangıç yapmanın iyi bir sırrı olduğu belirtilmeli kilo kontrolünde bile atlanmaması gereken bir öğün olduğu anlatılmalıdır. • Obezite: Genetik ve çevresel faktörlerin rol oynadığı şişmanlık bazen çocukluk ve ergenlik çağında önemli sorun olmaktadır. Aşırı yeme alışkanlığı bazen ailesel kaynaklı bir sorunla ilgili de olabilir. Tansiyon, ateroskleroz, şeker hastalığı ve kalp hastalarının görülüş sıklığı şişman olanlarda artar. Uygunsuz beslenme alışkanlığı ve sedanter yaşamda çevresel faktörler olarak obesitede rol oynar. Televizyon ve bilgisayar başında geçirilen zamanın artması ve bunların karşısında yüksek enerjili ve düşük besleyici değeri olan besinlerin alınması, dersler sebebi ile çocukların evde işlere yardım etmelerinin azalması, servis ile okula kadar gitme, yürüme ve spor alışkanlıklarının olmaması şişmanlığa davetiye hazırlar. Obez çocuklar diğer çocuklar tarafından ‘’tembel, çirkin ve aptal vb.’’ sıfatlarla tarif edilmiş istenmeyen ve güvenilmeyen kişiler olarak sınıflandırılmışlardır. Obez çocukların tıbbi, diyet tedavisi gibi yaklaşımların yanında psikiyatrik açıdan da desteklenmesi gerektiği göz önünde ÖZEL BURSA ANADOLU HASTANESİ bulundurulmalıdır. Obez çocukları tedavi ederken diyet, egzersiz ve aileyle beraber davranış tedavisi gerekmekte tedavi de ani kilo kayıplarından büyüme geriliğine yol açacak kısıtlamalardan kaçınılmalıdır. • Hiperkolesterolemi ve ateroskleroz: Aterosklerozun temelleri bir çok çalışmada gösterildiği gibi çocukluk çağında atılmaktadır. Adolesan ve çocukluk çağında yapılan çalışmalar diyetteki enerjinin %30’unun yağlardan sağlanması gerektiği, total yağ miktarının en fazla 1/3 ünün satüre (doymuş yağlar) yağ asitlerinden oluşması ve günlük kolesterol alımının 300 kaloriyi geçmemesi gerektiği bildirilmiştir. Çocuklarda hiperkolesterolemi tedavisinde uygulamalarda dikkatli olunmalıdır. Düşük yağ ve düşük kolesterollü besinleri önermek bir bakıma kırmızı et,yumurta, ve süt gibi besin değeri olan gıdalarda kısıtlama demektir.Bu uygulama sırasında çocuklarda vitamin ve mineral eksikliği ortaya çıkabilir. Bunlar doğal yollardan diğer besinler ile karşılanmaya çalışılmalıdır. • Raşitizim: Hızlı büyüme sırasında D vitamini sınırda olanlarda raşitizm gelişebilmektedir. • Anemi (kansızlık): Düşük sosyoekonomik düzeyden gelen çocuklar dengesiz ve yetersiz beslendiklerinden anemi sık görülür. Ailenin kırmızı et tüketememesi veya çocuğun bu yiyeceği tüketmemesi anemiye zemin hazırlar. Bazı çocuklar ise az miktarda yeşil sebze ve meyve tüketmeleri sonucu alınan C vitamini azalır, sonuçta demirin emilimi için önemli olan vitamin azalmış olur. Örneğin, kırmızı eti sevmeyen okul çağı çocuklara özendirici olarak ekmek arası yeşillik ve köfte verilmelidir. • Yemek yeme ile ilgili bozukluklar: Bu bulgular en fazla adolesan yaşta bilinç altında şekillendirdikleri kişilere özenmeleri, mankenliğe ve film yıldızlarına özenme sonucu anoreksiya nervosa ve bulimia nervosa şeklinde görülebilmektedir. Kendi kendine kusturmalar, ishal yapıcı ilaçlarla dışkı sayısını arttırma ve idrar söktürücü ilaç kullanıp sık idrara gitme belirtileri konusunda aileler iyi bir gözlemleyici olmalıdırlar. • Diyet ile ilgili olarak davranış bozuklukları: Hiperkinezi çocuklarda uzun süreli var olan motor aktivite olarak göze çarpmaktadır.1-16 yaş arasında ve erkek çocuklarda sık görülmektedir. En sık 6 yaş civarında görülmektedir. Kısa süren konsantrasyon gücü, patlayıcı tarzdaki hareketler, aşırı duyarlılık, baş ağrısı ve solunum sıkıntısı gözlenen bulgulardır. Sebep olarak genetik, besin alerjisi, ailenin karşı tutumları ve hamilelikte sigara içimi bulunmaktadır. Bu durum yağ asiti bozuklukları ve karbonhidrat bozuklukları ile ilişkili olabilir. Bu bilgiler ışığında, süt çocukluğu ve oyun çocukluğu döneminde olduğu gibi, çoğu kez ihmale uğrayan okul çocuğu beslenmesine de özen gösterilmesinin, çocukların standart büyüme ve gelişmelerini sağlamanın yanı sıra ileriki yıllarda sağlıklı beslenme alışkanlıklarını sürdürmeleri ve ateroksleroz,hiperkoleste rolemi, tip II diyabet gibi hastalıklardan korunmalarını sağlayacağı unutulmamalıdır. 35 ÖZEL BURSA ANADOLU HASTANESİ Varşova Bir Avrupa Başkenti Varşova... Varşova aynı zamanda bir Feniks şehri olarak bilinmektedir. Feniks (öldükten sonra tekrar dirilmenin simgesi), eski mısır kökenli efsanevi ateş kuşunun Batı mitolojisindeki karşılığıdır ve Varşova ile özdeşleştirilmektedir. Polonya’nın Başkenti olan Varşova’yı Mayıs Ayı’nda bir toplantı nedeniyle görme fırsatım oldu. İzlenimlerimi ve edindiğim bilgileri sizlerle paylaşmaya çalışacağım. 36 İç Hastalıkları Uzmanımız Uzm. Dr. Hülya AKDENİZ ÜNTUT’un Objektifinden Polonya’nın resmi dili Leh’çe, para birimi Zloti’dir. Nüfusu ise 2,8 milyon civarındadır. Varşova, Baltık Denizi ve Karpat Dağlarına komşu ‘’Vistula’’ nehri kenarında kuruludur. Bu, Avrupa başkentlerinin neredeyse ortak özelliğidir. İnsanlar suyla birlikte hayat bularak yerleşim yeri tercihlerini eskiden beri böyle yapmışlardır. II.Dünya Savaşı sonunda Avrupa’da en çok harap olan şehirlerden biri olan Varşova, Polonya’nın 2004 yılında Avrupa Birliği’ne girişi ile tarihinin en büyük ekonomik atılımını yaşamıştır. Ülkemizden uçakla ortalama 2,5 saatte Varşova’ya ulaşıyorsunuz ancak Ülkemize göre daha soğuk ve az güneşli bir ülke. Polonya ve Varşova denilince ilk akla gelenler; Varşova Paktı Papa II.Jean Paul 2012 Avrupa Futbol Şampiyonası ÖZEL BURSA ANADOLU HASTANESİ Yahudi mahallesinin içinde yer alıyordu. Bu 340 hektarlık kuşatılmış alana 1942 yazına kadar yaklaşık 500.000 yahudi doldurulmuş ve 22 Temmuz 1942’den sonrada hergün 5000’i aşkın yahudi Treblinka’daki imha kampına (doğrudan gaz odalarına) gönderilmeye başlanmıştır. Varşova Getto’sunun içinde yaklaşık 35.000 yahudi öldürülmüştür. Varşova Getto’sunun kapatılmasından sonra belki 20.000 kadar pekçok Varşovalı Yahudi, Varşova’nın Aryan Bölgesi olarak adlandırılan bölgesine saklanarak yaşamaya devam ettiler. Almanya’nın Polonya’ya 1 Eylül 1939 yılında saldırmasının ardından Varşova harabeye dönmüş olup 17 Ocak 1945’de Sovyet Birliklerinin Polonya’ya girmesiyle ülke özgürlüğüne kavuşmuştur. Polonya Varşova Paktı: 14 Mayıs 1955’de SSCB,Çekoslavakya, Bulgaristan, Macaristan, Polonya, Doğu Almanya ve Arnavutluk (1968’de çekildi) tarafından Doğu Avrupa ülkelerini savunmak amacıyla kurulmuş olan (NATO saldırısına karşı) bir örgüttür. Bu paktın kuruluş anlaşması, üyeler arasında bir askeri komutanlık kurulması ve Doğu Avrupa ülkelerinin topraklarına sovyet ordu birliklerinin yerleşmesini öngörüyordu. 1989 yılında Sovyetler Birliğinin dağılması ve çok partili rejime geçmesi ile birlikte Avrupanın iki bloklu yapısı ortadan kalktı ve 1 Nisan 1991’de pakt çöktü. Mehmet Ali Ağca’nın 13 Mayıs 1981 yılında suikast girişimi ile dönüm noktası oldu. Varşova Ulusal Stadyumu: 2012 Avrupa Futbol Şampiyonası (EURO 2012) için inşa edilmiş ve açılış maçı Polonya ve Portekiz arasında yapılmıştır. Futbolsever bir ülke olarak EURO 2012 bir çoğumuzun belliğinde kalmış olup Polonya ve Varşova’yı bize çağrıştırmaktadır. Polonya deyince Auschwitz Toplama Kampını anımsamamak imkansız. Nazi Almanyası tarafından II.Dünya savaşı döneminde kurulmuş olan toplama kampı, 1 milyondan fazla insanın yaşamını yitirdiği yerdir. Hitler’in Avrupa’yı yahudilerden kurtarmaya yönelik giriştiği Yahudi Soykırımı’nın bir parçası olan ve yahudilerin ele geçirilerek imha edilmeden önce tecrit edildikleri Gettolar öncelikle Varşova içine kurulmuştu. Varşova Getto’su eski bir verilerine göre Varşova’da savaş öncesi nüfusunun sadece %6 ‘sından azı (yaklaşık 174.000 kişi) kalmıştı. Hayatta kalanların 11.500’ü Yahudiydi. Varşova’daki Getto’yu ziyaret ettiğimizde bütün bunları içimiz burkularak anımsadık. Varşova’nın hareketli ve renkli hayatının yanında, geçmişte yaşanılan bu insanlık dramının bir daha yaşanmaması için kokladığımız hüzünlü havayı, hangi milletten olursa olsun tüm insanların içlerine iyice sindirmeleri ve ders almaları için dua ettik. Papa II. Jean Paul: Asıl İsmi ‘’Karol Josef Wojtyla’’. Katolik kilisesinin Polonya kökenli ilk papasıydı. 455 yıl sonra Vatikan dışından gelen ilk papa olmuştur. Papa II. Jean Paul ismi, Berlin duvarının yıkılması ve iki Almanya’nın birleşmesi ile Doğu Bloku ve Varşova Paktı’nın çöküş süreci ile SSCB’nin dağılmasında da anılmaktadır. Papa’nın hayatında, 37 ÖZEL BURSA ANADOLU HASTANESİ Prostat Büyümesi (BPH) Op. Dr. Mehmet YAMAN Üroloji Uzmanı Prostat doğuştan itibaren her erkekte bulunan ve idrar torbasının çıkışını çepeçevre saran bir salgı bezidir. Belli bir yaştan sonra prostat hormonlardaki değişiminde etkisiyle yavaş yavaş büyümeye başlar. Prostat büyümesi diye bilinen bu hastalık, yalnız erkeklerde bulunan prostat bezinin iyi huylu bir tümörüdür. Bilimsel adıyla “Benign Prostat Hipertrofisi” kelimelerinin baş harflerinden esinlenerek kısaca (BPH) olarak tanımlanır ve 50 yaşındaki erkeklerin %30’unda, 60 yaşındaki erkeklerin %50’sinde başlangıç şeklinde prostat büyümesi bulguları saptanırken, 80 yaşında hastalığın görülme sıklığı %90’ı bulmaktadır. Prostat belirtileri nelerdir? Uzun süre tedavi edilmeyen BPH, bu hastalarda idrar birikmesi, idrar yolu iltihabı, gözle görülür şekilde idrardan kan gelmesi ve seyrek de olsa böbrek yetmezliği gibi önemli rahatsızlıklara neden olur. Prostat olan kişi ne hisseder? • İdrar yaptıktan sonra boşalamama hissi, • Sık sık idrara gitme • İdrar yaparken kesik kesik yapma • Sıkışık bir şekildeve sık sık koşarak 38 aciliyet hissi ile tuvalete gitme • İdrar yaparken ıkınmak zorunda kalmak • Geceleri 2 ya da daha fazla tuvalete kalkma ihtiyacı • İnce ve ayak dibine doğru ileri atım yapamadan idrar yapmak • İdrar yapma sonrası damlamalar olması • İdrar kaçırma • Mesanenin dolarak şişmesi ve idrar yapamama sonrası şiş bir karınla hastaneye gitmek. Tanı Koymak Herşeyden önce orta yaşın üstündeki erkekte idrar yapmada yakınmaların başlaması prostat büyümesini gösteren önemli ipuçlarıdır. İkinci aşamada prostatın makat yoluyla muayenesi gelir. Bu yöntem prostata elle ulaşılabilen tek yoldur. Bu sırada prostatta, kanser başlangıcı olabilecek, en küçük bir sertlik bile kolaylıkla algılanabilir. Genelde prostat kanserine özgü olan ProstatSpesifik-Antijenik (PSA) araştırılmalıdır. Çünkü bu iki hastalığın birlikte de bulunabileceğini unutmamak gerekir. Rektal yolla yapılan ultrasonografi, prostatın iyi huylu büyümesinin yanısıra varsa kanser odağını da belgeler. Prostatın Hipertrofisi’nin nedenleri nelerdir? Prostat büyümesinin nedeni belli değildir. BPH oluşumunda birçok faktörün etkili olduğu ileri sürülmektedir. Mutlak gerekli olduğu kabul edilen etmenlerin birincisi yaşlanma, ikincisi erkeklik hormonlarının varlığıdır. Kısaca bu yaşlarda erkeklik hormonu (testosteron) ve kadınlık hormonu (östrojen) arasındaki oran ÖZEL BURSA ANADOLU HASTANESİ değişikliğinin ve bunların etkileşimlerinin bir sonucu olduğu düşüncesini destekleyen bilimsel kanıtlar vardır. 30 yaş öncesi kastrasyon yapılması ( Hadım etmek) durumunda BPH gelişmemektedir. Prostat kanseri nedir? İleri yaşlarda sık görülen Prostat Hipertrofisi’nin bir başka türüde kanserdir. 60 yaşında bir insanda % 30, 70 yaşındaki insanların % 40’ında kanser başlangıcı olacak kadar bozulmuş hücrelere rastlanır, Batı ülkelerinde trafik kazalarında ölen belirli yaşlardaki erkekler tarandığında 70 yaşındakilerin yarıya yakınında kanserli hücreler görülmüştür. Prostat kanseri erken aşamalarda yakalandığında tamamıyla tedavi edilip vücuttan yok edilebilir ve hastalıktan eser kalmaz. Ama geç teşhis edilirse bu hastalık kemiklere yayılırsa sadece semptomatik tedavi yapılır. Batı ülkelerinde 45-50 yaşından itibaren PSA denilen basit bir kan tetkiki ile tarama yapılarak, kanser başlangıcı olup olmadığı araştırılır. 50 yaş sonrası her erkeğin 6 ayda bir düzenli olarak yaptırmasını öneririm. Prostat büyümesi nedeni ile açık, kapalı veya lazer ameliyat olanlara da bu risk devam ettiğinden PSA testine devam edilmesi önerilir. Kapalı prostat ameliyatı nedir? Kapalı ameliyatta penisten fiberoptik bir aletle girerek prostatın içinden bir portakal oyulması gibi kazınmasıyla yapılır. Deneyimli ellerden en başarılı ve tercih edilen yöntemdir. Açık prostat ameliyatı nedir? Açık ameliyatta prostata karından kesi yapılarak ulaşılır ve prostatın büyüyen dokusu çıkartılır; kapsül kısmı vücutta kalır. TUR ameliyatına göre kan kaybı, ameliyat süresi, sondalı kalma süresi, hastanede kalma süresi ve komplikasyon oranı daha fazladır. 39 ÖZEL BURSA ANADOLU HASTANESİ Parkinson Hastalığı 1. Titreme: Genellikle ilk başlayan belirti olup hekime en sık başvuru sebebidir. Sıklıkla istirahatte ve tek taraflıdır. Zamanla aynı taraf bacağa ve karşı ele geçebilir. Çene ve dudaklarda da görülebilir. İstirahatte artan bu titreme uykuda kaybolur, hareketle azalma, stres ve yorgunlukla artış gözlenir. Uzm. Dr. Aslı BAHAR TURAN Nöroloji Uzmanı Parkinson hastalığı kronik ve yavaş ilerleyici bir hareket hastalığıdır. Hareketlerin yavaşlaması, kol ve bacaklarda istirahat halinde ortaya çıkan titremeler, kaslarda katılık, dengesizlik bulguları ile seyreder. Sebebi nedir? Hareketlerimizin koordinasyonunda rol oynayan dopamin adlı maddenin eksikliği ile ortaya çıkar. Dopamin üreten hücrelerde kayıp söz konusudur ancak bu kayıbın sebebi günümüzde halen bilinmemektedir. Hücrelerin % 80 oranında kayıba uğraması ile hastalık belirtileri başlar. Bu sebeple hastalığın belirtilerden uzun zaman önce başlamış olduğu düşünülmektedir. Sıklığı nedir? Hastalık tanısı genellikle 60 yaş civarında konulmaktadır. Yaşla sıklığı artan bu hastalık 60 yaş ve üzerinde %1 sıklıkla görülmektedir. Genç yaşta görülen hastalar tüm hastaların ancak %510’unu oluşturmaktadır ve bu grup hastalar genellikle aileseldir. Hastalık erkeklerde kadınlara oranla 2 kat daha fazladır. Belirtileri nelerdir? Temel belirtiler hareketle ilişkili anlamına gelen motor belirtiler olarak ifade edilmektedir. 40 2. Hareketlerde yavaşlama: Hareketler yavaşlamıştır ve harekete başlamada güçlük vardır. Kol ve bacak kaslarının yavaşlaması ile yürüyüş yavaşlar, yürüme sırasında kolların sallantısı azalır, ayaklar yere sürünür gibidir. Yüzün mimik kaslarının yavaşlaması ile yüz ifadesi donuklaşır, konuşma yavaşlamış ve monotonlaşmıştır. Hastalığın ileri yaşlarda görülmesi sebebiyle hareketlerdeki yavaşlık genellikle yaşlılık ile ilişkilendirilir ve hekime başvuru gecikir. 3. Kaslarda katılık: Hastaya ağrı ve rahatsızlık hissi verebilir ancak birbirine ters çalışan kaslar arasındaki uyumsuzluk sonucu ortaya çıkan bu tablo esas muayene esnasında rijidite olarak kendini göstermektedir. Etkilenen kaslara bağlı olarak boyun öne doğru eğilir ve kamburluk gelişir. 4. Dengesizlik: Hastalığın ilerlemesi ile artan denge bozukluğu düşmelere sebep olabilmektedir. Öne ya da arkaya düşmeye meyillidirler. Diğer belirtiler nelerdir? Koku alma bozukluğu, uyku bozuklukları, kabızlık, duygusal değişiklikler (depresyon, kaygı bozukluğu), kan basıncı (tansiyon) düzensizliği, yaygın vücut ağrısı, idrar kaçırma, cinsel sorunlar, ciltte yağlanma izlenebilir. Hastalığa yaklaşık %40 oranında bunama (demans) eşlik etmektedir. Motor olmayan belirtiler olarak adlandırılan bu belirtilerin bazılarının motor belirtiler başlamadan başladığı bilinmektedir. Tanı nasıl koyulur? Tanı uzman bir nöroloğun hastadan ve yakınından aldığı bilgiler ile muayene bulgularına dayanarak koyulur. Tanıyı koymak için özel bir tetkik yöntemi yoktur. Laboratuvar ve beyin görüntüleme yöntemleri benzer tabloya sebebiyet verebilecek diğer sebeplerin (ilaç yan etkisi, tümör, beyin damar hastalığı gibi) elenebilmesi için yapılmaktadır. ÖZEL BURSA ANADOLU HASTANESİ Tedavisi nasıldır? Tedavinin amacı hastanın günlük yaşam aktivitelerini aksatan şikayetleri hafifletmek ve hastalık ilerledikçe ortaya çıkan problemleri gidermektir. Kullanılan ilaçların hiçbiri hastalığa sebep olan problemi ortadan kaldırmamaktadır. Bu sebeple hastalığın tam tedavisi ve ilerlemesini durdurmak söz konusu değildir ancak tedavi ile hastanın hareket etmesi kolaylaştırılır, fonksiyonel yaşamını kendi kendine sürdürebilme süresi uzatılır. Yine bu sebeple ilaçları kesmemek gerekir çünkü ilaçların kesilmesi durumunda tüm yakınmalar geri dönecektir. İlaç tedavisi: Temel amaç dopamin eksikliğinin giderilmesidir. Kullanılan ilaçlar eksik dopaminin yerine koyarak, dopamin gibi etki yaparak ya da dopaminin parçalanmasını engelleyerek etki eder. Bu tedaviler etkinliğinin değerlendirilip doz ayarlamasının yapılabilmesi ve yan etki gelişiminin izlenebilmesi için düzenli ve yakın uzman hekim takibi gerektirir. Cerrahi tedavi: Son yıllarda giderek artan sayıda uygulanmaktadır ancak cerrahi yöntemler tedavide ilk tercih değildir. Hastalık düzeltilemiyorsa, ilaç kullanımı ile istenen yanıt elde edilemiyorsa uygulanabilir. Bu amaçla iki yöntem kullanılmaktadır. Birinde belirtilere sebep olan beyin bölgeleri yakılarak tahrip edilmektedir. Diğer yöntemde ise ilgili bölgelere bir elektrot yerleştirilerek bir pil yardımı ile aktivitesi düzenlemektedir. Girişimsel yöntemler olması sebebiyle uygun olan hasta gruplarına uygulanması önemlidir. Destek tedavi: Temelini bu hastaların yaşam kalitesini arttırmada ciddi önemi olduğu gösterilen egzersizler oluşturmaktadır. Bunun yanında hastalığın motor olmayan belirtilerini gidermeye yönelik düzenlemeler ile yaşam kalitesi arttırılabilir. Seyri nasıldır? Korunmak mümkün mü? Hastalık belirtilerinin ne kadar zamanda ilerleyeceğini, hastanın durumunun ne zaman ve ne kadar bozulacağını kesin olarak öngörmek mümkün değildir. Ancak yavaş ilerleyen bu hastalığın kendisi öldürücü değildir ve bulaşıcılığı yoktur. Hastalığın genetik aktarımla aktarılabildiği, ailesinde Parkinson hastalığı bulunanlarda hastalığın görülme sıklığının arttığı gösterilmiştir. Sebebi henüz netleşmeyen bu hastalık için günümüzde koruyucu önlem almak henüz mümkün değildir. 41 ÖZEL BURSA ANADOLU HASTANESİ Hipertansiyon nedir? Doç. Dr. Vedat KOCA Kardiyoloji Uzmanı Hipertansiyon; kan basıncının normal kabul edilen değerlerin üstünde olmasıdır. Normal değerler:büyük tansiyon için 140, küçük tansiyon için 80 mmHgdır. Büyük tansiyon kalbin damarlara kan pompaladığı sırada ölçülen kan basıncıdır (140 mm cıva). Küçük tansiyon ise kalbin istirahat halinde ölçülen kan basıncı (90 mm cıva) dan yüksek olması durumudur. Kan basıncı nasıl oluşur? Kan basıncı kalp tarafından pompalanan kanın damarlara gösterdiği baskı sonucunda oluşmaktadır. Hipertansiyonun sebepleri nelerdir? Hipertansiyonların % 90 dan fazlasının sebebi bilinmez. Tıpta bu tansiyona esansiyel (nedeni bilinmeyen) hipertansiyon denilmektedir. Esansiyel hipertansiyon kalıtsal ve çevresel faktörlerin belli oranlarda bir araya gelmesi ile ortaya çıkar. Çalışmalar; anne, baba, teyze, amca, dayı, hala gibi akrabasında yüksek tansiyon olan kişilerin diğer insanlara göre daha sık ve daha erken bir yaşta yüksek tansiyon geliştiğini göstermiştir. Tuz yenmesi, şişmanlık ve stres gibi çevre faktörleri de hipertansiyon gelişimine neden olur. Hipertansiyonluların %10 kadarı da altta yatan bir hastalığa bağlı olarak oluşmaktadır ve bu neden ortadan kaldırılırsa hipertansiyonda ortadan kaldırılabilir. Beyaz önlük hipertansiyonu nedir? Beyaz önlük hipertansiyonu doktorun yanında kan basıncının yükseldiği ve hastane ortamından uzaklaşıldığında normale döndüğü bir durumdur. Hastaların muayene sırasında biraz daha gergin olmaları tansiyon değerlerini yükseltebilmektedir. Hipertansiyon belirtileri nelerdir? Hastanın kan basıncı yükselmesi uzunca bir süreç içinde gelişmişse hastanın hiç şikayeti olmayabilir. Hastaların büyük bir bölümünde sabah gelen enseden başlayan baş ağrısı, kulak çınlaması,baş dönmesi, bulantı, kusma, burun kanaması ve çarpıntı gibi şikayetler oluşmaktadır. Hipertansiyonun yaygınlık derecesi Hemen bütün ülkelerde yapılan tarama sonuçları, erişkin populasyonun % 15-25 kadarında kan basıncının yüksek olduğunu göstermiştir. Hipertansiyonun görülme sıklığı yaşla birlikte artar. 50 yaşına kadar erkeklerde kadınlara göre daha sık görülür. 50 yaşından sonra ise oran kadınlarda daha fazladır. Kan basıncını ölçerken nelere dikkat edilmelidir? Kan basıncı ölçümü doğru yapabilecek deneyim ve bilgiye sahip kişilerce 42 yapılmalıdır. Kan basıcını ölçerken, tansiyonu ölçülecek hasta birkaç dakika oturup dinlenmelidir. Fiziksel yorgunluk; örneğin koşma ve hızlı yürüme ve stres; ani üzüntü ve korkuyu takiben hemen kan basıncı ölçülmemelidir. Kan basıncının ölçümünden bir saat önce çay, kahve gibi içecek alınmamış olması, son onbeş dakika içinde sigara içilmemiş olması gerekir. İlk ölçümlerinde tansiyonları yüksek çıkan pek çok kimse ikinci ve üçüncü ölçümlerde normal sonuçlar verebilirler. O yüzden tek kan basıncı ölçümüyle yetinilmemelidir. Hasta rahat ve telaşsız bir ortamda bulunmalı, çok sıcak ya da soğuğa maruz kalmamalıdır. Hipertansiyon tedavi edilebilir bir hastalıktır. Eğer hasta hekimiyle sürekli irtibat halinde olur ve ilaçlarını düzenli olarak kullanırsa korkması için bir sebep yoktur. Ama hipertansiyon kontrol edilmezse beyin kanaması, inme, kalp yetersizliği, böbrek hastalıkları, aortta yırtılma, koroner arter hastalığı, ani ölüm gibi durumlar daha sık görülür. Netice itibariyle hipertansiyondan korkmamıza gerek yoktur. Çünkü elimizdeki tedavi yöntemleri bu hastalığı etkisiz hale getirmekte yeterlidir. Önemli olan tedaviyi sürekli ve düzenli olarak almak ve yıllık kontrolleri ihmal etmemektir. Tedavisi Tedavide; diyet yapılması (tuz kısıtlaması, kilo almayı engelleyici ve kilo vermeyi kolaylaştırıcı rejimler), sigaranın bırakılması, egzersiz yapılması ve ilaç kullanılması gibi işlemler yapılmaktadır. Tansiyonun kontrol altına alınması kalp, böbrek, göz, beyin gibi organlarda hasar oluşumunu engellemekte ve ölüm riskini azaltmaktadır. Tansiyon hastalarına tavsiyeler Yüksek tansiyon hastaları kan basınçlarını düzenli aralıklarla kontrol ettirmelidirler, diyet ve tedaviye sıkı şekilde uymalıdırlar ve düzenli aralıklarla (altı ay- bir yıl) doktor kontrolünden geçmeyi ihmal etmemelidirler. ÖZEL BURSA ANADOLU HASTANESİ Siğiller Uzm. Dr. A. Sait ÇAL Deri ve Zührevi Hastalıklar Uzmanı Siğiller, bir virüsün neden olduğu, vücudun çeşitli yerlerinde ortaya çıkan, değişik büyüklükte olabilen selim karakterli yapılardır. Siğiller bulaşıcıdır ve sıklıkla deriye kesik, çizik ve çatlaklardan giren virüsün üremesiyle oluşurlar. En çok 10-20 yaşlar arası kişilerde olmak üzere her yaşta sıkça rastlanan siğiller viral kökenli olduklarından herhangi bir tedavi yapılmadığı sürece artabilir ve büyüyebilirler. El sıkma, öpüşme, dokunma, aynı havluyu kullanma ile de bu virüsü başkalarına aktarabilir. Virüsün deriye yerleşmesiyle siğillerin oluşması arasında geçen süre genellikle birkaç aydır. pişik ve vücut ağırlığının oluşturduğu basınç nedeniyle yayılıp yürümeyi engelleyecek kadar ağrı oluşturabilirler. Erişkinlerde cinsel bölgelere yerleşen siğiller karşılıklı ve sürekli olarak bulaşma döngüsünden dolayı aile hayatını olumsuz yönde etkilemekte ve kişisel hijyenin yeterince yapılamaması nedeniyle kötü kokular ve mikropların yerleşimi için ideal ortam oluşturmaktadır. Bugüne kadar siğillere can sıkıcı ama zararsız bir sorun olarak bakılmıştı. Ancak son zamanlarda yapılan çalışmalar cinsel bölgelerde yerleşen siğillerin kadınlarda daha sonraki dönemlerde rahim ağzı kanserinin gelişmesine yol açabileceğini göstermiştir. Bu nedenle yetişkinlerde cinsel bölgelerde ortaya çıkan siğillerde eşlerin de mutlaka muayenesi ve tedavisi gerekir. Siğillerin tedavisi mümkün olmakla beraber yine de her zaman tatminkar sonuç vermeyebilir. Tedavi seçiminde siğilin büyüklüğü, yerleşim yeri ve hasta uyumu göz önüne alınır. Kriyoterapi (dondurma), elektrokoterizasyon (yakma), bazı kimyasal maddelerin direkt uygulanması ve cerrahi çıkarım en çok kullanılan tedavi seçenekleridir. En çok tercih edilen yöntem ise uygun büyüklükteki siğillere uygulanan ve en az iz bırakma riski olan dondurma işlemidir. Seyrek olarak siğiller kendiliğinden de kaybolabilir. Tedavi seçeneğine göre tedavi sonrası yeniden ortaya çıkma olasılığı %30-60 arasında değişmektedir. En çok uygulanan yöntemlerden biri olan dondurma işlemi sıvı nitrojenin dondurucu etkisinden faydalanılarak hastalıklı dokunun kontrollü olarak harap edilmesi işlemidir. Sıklıkla siğil tedavisinde kullanılmakla beraber güneş hasarı nedeniyle oluşan bazı deri hastalıklarında ve iyi huylu cilt kanserlerinin tedavisinde de kullanılır. Dondurma işlemi 2-3 haftalık aralarla ortalama 2-4 seans uygulanmakla sonuç alınabilen ve diğer tedavi seçeneklerine göre daha avantajlı bir tedavi seçeneğidir. Siğiller cildimizin farklı yerlerinde yerleşip farklı görünüm ve yayılma özelliklerine sahip olabilirler. Klasik siğiller, ayak tabanı ve cinsel bölgelere yerleşen siğiller bunlardan bazılarıdır. Özellikle el tırnakları çevresindeki, avuç içleri ve ayak tabanlarındaki siğiller uzun süreli ve inatçıdır. Traş bölgelerinde ortaya çıkan siğiller kötü görünümü ve traşın etkisiyle çoğalma riski nedeniyle önemsenmektedir. Ayak tabanındaki siğiller ise terleme dolayısıyla oluşan 43 ÖZEL BURSA ANADOLU HASTANESİ sa A ur Özel B r kkürle e ş e T si’ne stane u Ha nadol YA lİ ker KA manı si Uz i h a r r bir ar Ce şarılı m a a B D . e e oldum alp v kibin iyatı l nde K i e h üm e i m t r ı a a e t p v l ’e amın ka 15 6. 20 Sezen n dev zen’e ı e 0 n a . ı S f 3 r a a 2 la st ustaf aşarı r.Mu or M ey’e b için D B ı ğ Dokt a ı f t a yap Must iyat . Dr. m amel i r ı de larım kür e saygı teşek z u s n ve so diler . derim ar z e Deniz BİL GER Adım D eniz Bil ger. 1.8 başladığ 0 boy v ım süre e yakla cin son şık 87 içinde 7 larına d kilo ile 0’leri g o ğ r u y ö a r k m la şırken, ek benim her ala yalnızca nında k için ina birkaç h âbustan n ıl m a z içinse a afta b b ir e t d e eneyim r bir sü r tık “kıs reç olar oldu. H ma, fed a a mutlu d y k atın akârlık lanse ed evam e etme” ilen diy tme” a değil “d et benim anlamın nlamın ü zenleye a geliyo a gelme rek yolu r. Diyet diğini ö na dah bir öğü in ğ r e a a ttiği, “B çlıktan n listele acı çekm ugün n ri oluşt e yesem e kalanın urma iş k ?” derd da “he ine dön ini eğle m doym üştürdü nceli bir besle ğ a ü m v ı e h yaşamım e nme fe m s a ğ lı ls k ın e lı f e k g s almam ini haya eri Duman ı” sağla tıma ka ’a minn yacak g zandırd etlerim e nel ığı için i sunuy orum.” Diyetisy en Elif Naz BEK İbrahim ÖZ . razı olsun en Allah ’d y rdi. e B n erca a gün ve Volkan T n sonray ü ih g t a 0 .F 1 r e an yata aldı, Op.D a bir hast en ameli şk m a e b h z in e psine çok iç m ir getir kadar he ir Ameliyat e t e n g li e ı n ız rso uz hastam esine, pe n hemşir Doktorum a d n u a yiğenim r o t runuza d ... Dok o t ım k r o a d ktorunuz t t k e minn a Çocu çocuk do ıc e r v y ı A d . y a m st ediyoru Çocuk ha ın ilgi ve teşekkür ettirdik. nden yak e si n e e y m a t e u i gittik edav bek’i m astaneye iğenimi t h y Ömer Öz k p o ç şu u ir n b o ek torlarla k edir ailec diğer dok uz. 7 sen n u n m e . an çok m ek geçerim alakasınd anesini t st a H lu o Anad ama ar tık 44 ÖZEL BURSA ANADOLU HASTANESİ ANADOLU’DAN HABERLER Özel Bursa Anadolu Hastanesi’nden Bursaspor’a Destek Bursaspor Dergisi 10. yılı etkinlikleri kapsamında Almira Otel’de düzenlenen gecede dergiye son 2 yılda reklam veren firma yetkililerine teşekkür plaketi verildi. Bursaspor Başkanı Recep Bölükbaşı yapmış olduğu konuşmada ‘’Bu güzel gecemize katılan davetlilerimize şükranlarımızı sunuyorum. Dergimiz 10.yıl özel sayısında raflardaki yerini aldı. Bu konuda katkısı olan tüm firmalarımıza teşekkürlerimi sunuyorum’’ dedi. Bursaspor’un düzenlediği geceye Bursaspor Kulübü Başkanı Recep Bölükbaşı ve Yönetim Kurulu üyelerinin yanısıra, Bursa Valisi ve Yardımcıları,Belediye Başkanları, Dergiye reklam veren firma yetkilileri ve davetliler katıldı. Türk Doktorlar Kopenhag’da Damga Vurdu Dünya’da en çok beyin cerrahı bulunan ülkelerden biride Türkiye... Danimarka’nın başkenti olan Kopenhag’da düzenlenen Avrupa Omurga Derneği konferansına Türk doktorlar damgasını vurdu. Konferansa katılan Özel Bursa Anadolu Hastanesi Beyin ve Sinir Cerrahisi Uzmanı Op.Dr.Osman Okan Yaman dünyaca tanınan Omurga Derneği’nin toplantısına yeni gelişmeler, teknikler ve sunumlarla bilgi edinmeye geldiklerini belirterek, “Konferansa edindiğimiz bilgilerle Türkiye’de daha büyük başarılara imza atmak için katıldık. Türkiye, dünyada en çok beyin cerrahının bulunduğu bir ülke. Birçok ülkeden beyin ve omurga cerrahisi açısından çok büyük potansiyelde insan Türkiye’ye geliyor. Bu hem tecrübe ve başarı açısından hem de ekonomiye katkısı açısından Türkiye’ye çok yararlı. Tıbbi malzeme konusunda Türkiye’de olmayanları ülkemize götürme, olanları da burada tanıtma yararı var bu toplantıların. Türk firmalarının burada temsil edilmesi çok güzel” dedi. 45 ÖZEL BURSA ANADOLU HASTANESİ ANADOLU’DAN HABERLER Özel Bursa Anadolu Hastanesi’nden İftar Yemeği Özel Bursa Anadolu Hastanesi Yönetim Kurulu Başkanı Sabahattin Toprak tarafından geleneksel olarak her yıl düzenlenen iftar yemeği bu yıl Arya Park tesislerinde yapıldı. Yoğun ilgi gören İftar yemeğinde davetlileri Sabahattin Toprak ve Hastane yöneticileri karşıladı. Beklenenin üzerinde ilgi gören ve geleneksel hale getirilen iftar yemeğinde asıl amaçlarının kaynaşma, birlik ve beraberlik olduğunu açıklayan Sabahattin Toprak , Hastane personelini bir aile olarak gördüklerini açıklayarak, böylesi hayırlı bir günde kendilerini yalnız bırakmayan tüm misafirlere teşekkür etti. Oldukça nezih bir ortamda gerçekleşen iftar yemeklerinin her yıl devam edeceğini vurgulayan Toprak, Bursa halkına özveriyle hizmet veren hastane çalışanlarına, doktorlara minnettar olduklarını ve halka daha iyi hizmet verebilmek için yeniliklere imza attıklarını belirtti. 46 ÖZEL BURSA ANADOLU HASTANESİ ANADOLU’DAN HABERLER Özel Bursa Anadolu Hastanesi’nden İftar Yemeği 47 ÖZEL BURSA ANADOLU HASTANESİ 48 ÖZEL BURSA ANADOLU HASTANESİ 49