Untitled - Anadolu Hastanesi

advertisement
ÖZEL BURSA ANADOLU HASTANESİ
Bağımsız Sağlık Hiz. San. Tic. A.Ş. adına
İmtiyaz Sahibi
Yrd. Doç. Dr. Taner KAYA
Sorumlu Yazı İşleri Müdürü
Dr. F. Hülya KURBAN
Reklam ve Tanıtım Müdürü
Derya BATMAZ ÜNEY
Yayın Kurulu
Doç. Dr. M. Vedat KOCA
Uzm. Dr. A. Orhan DENGİZ
Op. Dr. Ali Fuat PAKER
Uzm. Dr. Ali Sait ÇAL
Uzm. Dr. Aslı BAHAR TURAN
Op. Dr. Bülent AYMELEK
Op. Dr. Deniz GÜLERYÜZ ÇAKMAK
Op. Dr. Fatih Volkan TERCAN
Op. Dr. Gürsu ÖZER
Uzm. Dr. Harun YILMAZ
Uzm. Dr. Hülya AKDENİZ ÜNTUT
Uzm. Dr. İhsan MAGUNACI
Op. Dr. Meftun ALİCAN
Op. Dr. Mehmet Akif ÇUHADAR
Op. Dr. Mehmet YAMAN
Uzm. Dr. Mehmet Fethi ALİŞİR
Op. Dr. Murat CERAN
Uzm. Dr. Mustafa ERCAN
Op. Dr. Mustafa SEZEN
Op. Dr. Osman Okan YAMAN
Uzm. Dr. Önder BEKAR
Op. Dr. Ruhi SAYAR
Op. Dr. S. Sinan KEJANLIOĞLU
Op. Dr. Sena KUTUCU
Op. Dr. Yavuz Selim DAYIOĞLU
Dt. Semra Güler BEŞER
Dr. Dilek SEZER
Dr. Halim Atilla BÜYÜKER
Dr. İhsan TÜRKHAN
Dr. Sabir ZEYVER
Uzm. Ecz. Enver SARAÇOĞLU
Dyt. Elif Naz DUMAN
Yrd. Doç. Dr. Taner KAYA
Mesul Müdür / Başhekim
Sonbahar
mevsimi ile
birlikte
hastanemizden
herkese
merhaba!
Sevgili Okurlar,
Sonbahar mevsimini yaşadığımız bugünlerde havanın
soğumaya başlaması, okulların açılması ve kapalı
ortamlarda daha sık vakit geçirilmesi ile birlikte,
hastalıklar kapımıza dayandı.
Dergimizin bu sayısında da sizlere sağlıklı bir yaşam,
hastalıklar ve hastalıklardan korunma konusunda
önemli bilgiler vereceğiz.
Sayfalarımızda; Bel ağrısı, gıda zehirlenmeleri, omuz
çıkığı, okul çağında beslenme gibi konuların yanısıra,
gezi yazılarımızda da Varşova ve Norveç gibi Dünya’da
görülmesi gereken yerleri doktorlarımızın objektifinden
özel çekilmiş fotoğraflarla sizlere sunacağız.
Bildiğimiz gibi hastalık hissedilir de sağlık hissedilmez...
Sağlığınızın kıymetini bilmeniz dileğiyle....
SAYI : 14 YIL: 5
MAYIS - AĞUSTOS 2015
Yazışma Adresi :
Özel Bursa Anadolu Hastanesi
İzmir Yolu No:105 Nilüfer / BURSA
Tel: (0224) 451 09 09 Fax: (0224) 451 53 00
E-mail: reklam@bursaanadoluhastanesi.com
www.bursaanadoluhastanesi.com
Görsel Tasarım ve Baskıya Hazırlık:
AERONORM Advanced Creativity
FSM Bulvarı Gazi Sk. Özkaya Apt. No: 8/1 Nilüfer / Bursa
Tel: (0224) 242 22 88 E-mail: aeronorm@aeronorm.com
www.aeronorm.com
Baskı : Renkvizyon
Matbaa Reklam Tanıtım Hizmetleri
Anadolu Mah. Karlıdağ Cad. No: 32 Yıldırım/Bursa
Tel: (0224) 251 04 14 Fax: (0224) 251 04 15
E-mail: info@renkvizyon.com
www.renkvizyon.com.tr
a
y
a
K
r
e
Tan
ÖZEL BURSA ANADOLU HASTANESİ
Değerli Okurlar,
Dr. Hülya KURBAN
Başhekim Yardımcısı / Editör
Tabiatın döngüsü içinde yine bir sonbaharda
sizlerle birlikteyiz. Yine bir hazan yani hüzün
mevsimi, sararan ve düşen yapraklar, esen serin
rüzgarlar ve yağan yağmurlar içimize ister
istemez hüzün dolduruyor. Bazen yaşamımızla
eşleştiriyoruz mevsimleri bazen de geçen sıcak
yaz günlerini özlüyoruz. Bu yaşamın akışı içinde
dergimizin sayfalarında sizlere sağlığınıza ışık
tutacak bilgiler sunmaya çalıştık. Bilginin altın
değerinde olduğu çağımızda güncel ve gerçek
bilgiye ulaşmak biraz zorlaştı. Doktorlarımızın
kaleme aldığı bilgiler umarım birçok sorunuza
cevap olacaktır.
Sizlerle paylaşmak istediğim ve kadın sağlığını
yakından ilgilendiren diğer bir konu meme
kanseriyle ilgili; Ekim ayı Dünya çapında Meme
Kanseri farkındalık ayıdır. Daha önceki
sayılarımızda bu konuda sizleri bilgilendirmiştik
ama birkez daha hatırlatmak istedim. Kadınlarda
sık görülen bu kanser türüne karşı önlem olarak
tarama testlerini yaptırmalarını, kontrollerini
ihmal etmemelerini öneriyorum. Fransa, Paris’in
sembolü olan Eyfel Kulesi’ni pembe renkte
ışıklandırarak bu konuda güzel bir farkındalık
yarattı. Hepimiz biliyoruz ki kanserde erken tanı
hayat kurtarır.
Gezilere ayırdığımız bölümde ise Avrupa’nın
iki güzel şehrini tanıma fırsatını bulacaksınız.
Sizlere hastalıklardan uzak sağlıklı bir sonbahar
ve kış mevsimi dilerim.
an
Hülya Kurb
3
ÖZEL BURSA ANADOLU HASTANESİ
Akut Omuz Çıkıkları
Op. Dr. Fatih Volkan TERCAN
Ortopedi ve Travmatoloji Uzmanı
Omuz eklemi çıkıkları büyük
eklem çıkıklarının yaklaşık
%50’sini oluşturur. Omuz
çıkıkları öne, arkaya, aşağıya
ve çok yönlü olmak üzere
4 tiptedir. Öne çıkıklar en sık
görülen tipidir. 20 yaşından
önce olan çıkıklarda kürek
kemiğinde eklem yapısına
katılan labrum dediğimiz
kol kemiğine bariyer görevi
yapan yapı zedelenir ve
kürek kemiğine yapıştığı
yerden ayrılır. Bariyer yapısı
zedelendiği için omuzun
tekrar çıkma olasılığı
artar. 30 yaşın üstündeki
çıkıklarda genellikle eklem
çevresi bağlarda yırtıklar
oluşabilir. 50 yaşın üzerinde
ise rotator kılıfta yırtık ve kol
kemiğinde kırık oluşabilir.
Yaşlı hastalarda tekrar çıkık
riski daha az olmakla birlikte
hareket kısıtlılığı olma
ihtimali daha fazladır.
4
İlk omuz çıkığı genellikle oldukça büyük
bir travmayla olur. Yeterli tedavi olmuş
veya olmamış kişilerde ikinci ve sonraki
çıkıklar şaşırtıcı derecede kolay olabilir.
İlk çıkık sonrası tedavi kurallarına uygun
yapılmış bile olsa yeniden çıkma olasılığı
vardır. Özellikle ilk çıkık 20 yaş altında
olmuşsa % 80’nin üzerinde yeniden çıkık
olasılığı vardır. 40 yaş sonrası ilk omuz
çıkığı geçiren hastalarda tekrarlayıcı çıkık
oranı %20’lere iner.
Öne çıkığın belirtileri
• Akut öne çıkığı olan hastalar kollarını
gövdeye bitişik tutarlar.
• Omuzlar arasındaki simetri bozulmuş ve
omuz ekleminin olduğu yerde bir boşluk
oluşmuştur.
• Omuz hareketleri aşırı derecede ağrılıdır.
Posterior çıkık belirtileri
• Genellikle görünümde bozulma olmaz
ve hastaların şikayetleri çok azdır.
• Çoğu arkaya çıkıklarda acil servislerde
tanı atlanabilir bu nedenle tedavileri
gecikir.
• Kolun dışa dönmesi kısıtlı ve ağrılıdır.
Çok yönlü çıkığın belirtileri
• Hastalar genellikle genç erişkinlerdir.
• Omuzun her yöne doğru hareketi
ağrılıdır.
Aşağıya doğru çıkıklar
• Çok nadirdir. Hastanın kolu havaya
kalkmış şekilde kilitlidir.
Akut çıkıkların tedavisi
• Genel anestezi olmadan çıkığın
yerine yerleştirilmesi: Çıkığın yerine
yerleştirilmesi hastaya ani bir rahatlık
verir. Yumuşak ve ağrısız bir yerine
oturtma işlemi için kasların gevşek
olması gerekmektedir. Bu nedenle
hastalara bu işlemden önce damar
yoluyla gevşetmek için ilaç verilir.
Hasta gevşedikten sonra değişik
manevra teknikleri ile omuz eklemi
yerine oturtulur.
• Genel anestezi altında çıkığın yerine
yerleştirilmesi: Eğer hastanın omuz
eklemi anestezi almadan yerine
oturmuyorsa veya hastada çıkıkla birlikte
kırık varsa genel anestezi altında
hastanın kasları tamamen gevşetilerek
omuz eklemi yerine yerleştirilmelidir bu
sayede eklem çevresi dokular daha az
zarara uğrar.
Hastanın omuz eklemi yerine
oturtulduktan sonra omuz eklemi bir
bandaj tesbiti ile sabitlenmelidir.
Sabitleme süresinin tekrar çıkık riski ile
ilişkisi yoktur. Çıkık sonrası ağrı geçene
kadar sabitleme devam etmelidir.
Genellikle ilk çıkıklarda bu süre 3 haftaya
kadar ulaşır. Hareket ve rotator kılıf
kaslarının güçlendirme egzersizleri erken
dönemde başlanmalıdır. Spor veya diğer
aktivitelere dönüş için yeterli güce
ulaşılana kadar beklenmelidir.
ÖZEL BURSA ANADOLU HASTANESİ
Diyabette
Depresyona Dikkat!
‘’günaydın’’ demeyi unuttuğu empati
yapmayı aklına dahi getirmediğini
düşündüğümüzde diyabetli bireylere
birde hastalığın psikolojik ve psikososyal
sorunları eklendiğinde yaşanılan stresin
ağırlığı tahmin edilebilir.
Uzm. Dr. Hülya AKDENİZ ÜNTUT
İç Hastalıkları Uzmanı
Diyabet, dünya nüfusunun
önemli bir kısmını etkileyen
ve sürekli artış gösteren,
ülkemizde de sıklığı %13,7
oranında olan, bireyleri;
fiziksel ve ruhsal olarak
etkileyen bir hastalıktır.
Diyabet, obezite sıklığının
artması ile paralel
olduğundan çocukluk
çağından başlanarak
beslenme şekli ve yaşam
tarzının düzenlenmesi
zorunlu hale gelmiştir.
Her iki cinsi de özellikle
kadınları biraz daha fazla
etkilemektedir.
Önceki yıllara göre tedavideki gelişmeler,
hastalığa dair bilinenlerin her geçen gün
artması, bilinmeyenlere ulaşmanın
kolaylığı nedeniyle yaşam süresinin
uzaması sevindiricidir. Diyet yapılmasının
zorunlu hale gelmesi, egzersiz, düzenli
yürüyüşler, ilaç tedavisinde uyum
zorunluluğu ve düzenli yapılması gereken
hekim kontrolleri hastalar için sıkıcı ve
yorucu bir süreç olsa da yaşam süresi ve
kalitesinin olumlu etkilenmesi, sürecin
sıkıntısını belli ölçüde hafifletmektedir.
Diyabetli hastalarda aksiyete ve
depresyonun en az %40 gibi yüksek
oranda görüldüğü göz önüne
alındığında, tedavi konusunda İç
Hastalıkları Uzmanları gerektiğinde
Nöroloji ve Psikiyatri Uzmanları ile
işbirliği yaparak hastalarıda bu konuda
bilinçlendirerek üzerimize düşeni
yapmalıyız. Özellikle kan şekerini
düzenleyemediğimiz tedaviye uyumda
güçlük yaşadığımız ve bu nedenle kalp
damar, böbrek ve beyin-sinir sistemi ile
ilgili komplikasyonlara daha açık hale
geldiğini düşündüğümüz hastalarda
depresyonu tanıyarak doğru tedavi
etmek ve hekimler olarak üzerimize
düşeni yaparak hastalarımızı da bu
konuda bilinçlendirme ve aydınlatma
zorunluluğumuzun olduğunu
unutmamalıyız.
Hastalığın tedavisini düzenlerken biz
hekimlerde hastalığın, psikolojik ve
psikososyal boyutları üzerinde fazlaca
durmamız gerektiğini biliyoruz. Diyabet,
bazı hormonların kandaki seviyeleri ve
etkinliklerinin bozulmasına neden
olmakla beraber, kronik bir hastalık
olması nedeniyle sosyal anlamda da
bireyleri etkileyerek depresyona neden
olmaktadır.
Depresyon ve anksiyete, hastanın kan
şekeri seviyesinin düzenlenmesini de
dolaylı biyolojik etkileri nedeniyle
zorlaştırmaktadır. Aynı zamanda,
hastanın tedaviye uyumu, yaşam
kalitesi, tedaviye yanıtı da bozulduğu için
olay tam bir kısır döngüye
dönüşmektedir. Günümüz koşullarında
normal bireylerin bile birbirine
5
ÖZEL BURSA ANADOLU HASTANESİ
Akut Pankreatit
Op. Dr. Ruhi SAYAR
Genel Cerrahi Uzmanı
vücudun ortaya koyduğu savunmanın ve
sonuçlarına verilen isimdir.
hamilelik, veya hiçbir neden olmaksızın
da Akut Pankreatit gelişebilir.
Akut Pankreatit ne sıklıkta görülür?
Nüfusta ortalama 3.000 kişiden birinde
akut pankreatit görülür. Bu olguların
yaklaşık % 20’si şiddetli tiptedir.
Akut Pankreatit tipleri nelerdir?
Günümüzde hastalığın ağırlığını
gösteren 2 tip akut pankreatitten
bahsedilir:
Akut Pankreatit’in nedenleri nelerdir?
Akut Pankretit’in bir çok nedeni vardır.
En sık rastlanılanı ise safra kesesi
taşlarıdır. Safra kesesindeki taşlar,
• 1. Akut ödematöz pankreatit
• 2. Akut nekrotizan pankreatit.
kesenin kasılması ile ana safra kanalına
dökülebilirler ve tıkanma sarılığı nedeni
olabilir. Safra kanalına düşen taş ya
kanal çıkışını tıkayarak ya da çıkıştan
zorla da olsa geçip barsağa düşerken
yarattığı olaylara bağlı olarak pankreas
kanalında da değişik derecelerde
tıkanıklık, basınç artması, hasar ve
kanaldakilerin çevreye sızmasına neden
olabilir. Aktif hale geçen enzimler
çevredeki sağlıklı dokuları parçalamaya
başlayabilir.
Akut pankreatitlerin dörtte üçünü
oluşturur. Hafif akut pankreatit de denir.
Pankreasta minimal hasar olur. Ancak
ciddi sorunlar yaratmadan, cerrahi
tedavi gerektirmeden tamamen iyileşir ve
geride kalıcı bir pankreas hasarı kalmaz.
Akut Ödematöz Pankreatit
Akut pankreatit, ani
başlayan bir pankreas
inflamasyonudur (yangı).
Olay bir anlamda pankreasın
değişik derecelerde
hasar görmesi olarak da
özetlenebilir. Bu hasar
bazen pankreas hücrelerinin
ölümüne neden olabildiği
gibi, ortaya çıkan bazı
kimyasal maddelere bağlı
olarak gelişen olaylar
vücudun tamamını
ilgilendiren genel bir felaket
haline de dönebilir.
Başka kelimeler ile ifade etmek gerekirse;
pankreas hem iç salgı (endokrin: Örn.
insülin) hem de dış salgı (ekzokrin: Örn.
amilaz, lipaz, tripsin...) yani sindirime
yardımcı maddeler salgılar. Bu dış salgı
içindeki maddeler inaktif formda olup,
barsakta aktif hale geçerler ve yağ, şeker
ile proteinlerin parçalanmasını sağlarlar.
İşte Akut Pankreatit’te bu maddeler bir
şekilde daha pankreas içindeyken veya
bir nedenle çevre dokulara ulaşarak aktif
hale geçip dokuları parçalamaya
başlarlar. Akut Pankreatit bu kontrol dışı
dokuların parçalanması olayına karşı
6
Akut Pankreatit’in safra taşından sonra
ikinci sırada gelen nedeni ise yoğun alkol
kullanımıdır. Alkol de direkt ve indirekt
yollardan benzer zincirleme reaksiyonları
başlatabilir. Bu en sık iki neden dışında,
çocuklarda kabakulak, erişkinde
hiperlipidemi (kan yağlarının yüksekliği),
kanal darlığı, pankreasın bazı doğmalık
anomalileri, travma, nadiren de olsa
Akut Nekrotizan Pankreatit
Akut pankreatitin yaklaşık dörtte birlik
kısmını oluşturur. Ağır akut pankreatit de
denir. Pankreas dokusunda ve hatta
çevre dokularda ağır hasar, doku ölümü
ile seyreder. Olayın ağırlığı ve tetiklediği
değişik mekanizmalar nedeni ile
solunum sistemi, böbrekler ve dolaşım
sistemi de ciddi şekilde etkilenebilir.
Dolayısı ile hayatı ciddi tehdit eden bir
durumdur. Yoğun bakım gerektirir. Çok
sayıda cerrahi müdahale gerektirebilir.
Her türlü desteğe ve tedaviye rağmen
vakaların %30’u kaybedilebilir. İyileşme
olsa bile pankreas değişik derecede hasar
ÖZEL BURSA ANADOLU HASTANESİ
görmüş ve fonksiyon kaybına uğramıştır.
Bunun derecesine göre pankreas
yetersizlik bulguları oluşabilir.
Akut Pankreatit bulguları nelerdir?
Bulgular ani başlar. En belirgin bulgu
karın ağrısıdır. Karın üst bölümünde künt
vasıflı, özellikle sırta ve kuşak tarzında
bele yayılan şiddetli bir ağrıdır.
Bulantı, kusma ve ateş tabloya eşlik
edebilir. Hastaneye müracaatı zorunlu
kılan bir tablo gelişir.
Tanı
Bu konuda deneyimli bir cerrah, ya da
gastroenteroloji uzmanı klinik tablo ve
bazı laboratuar testleri (özellikle kan
amilaz ve lipazının çok yüksek olması,
idrar tripsinojeni amiloid proteini
yüksekliği...) tanıya yardımcı olur.
Özellikle çekilen ilaçlı bilgisayarlı
tomografide pankreasın hasarı hakkında
fikir edinilebilir. Ultrsonografi ile de ayırıcı
tanısı yapılır.
Komplikasyonlar
Hafif form genellikle komplikasyonsuz
iyleşir. Ancak sık görülen
komplikasyonlar psödokist gelişimi,
pankreas apsesi ve fistüldür (pankreas
sıvılarının dışarıya akması).
Tedavi
En kritik sorun Akut Pankreatit’in tipini
belirlemek ve nedeni ortaya koymaktır.
Eğer ortadan kaldırılabilir bir neden ise
(Ör.: kanalı tıkamış bir safra taşı) nedenin
süratle ortadan kaldırılması tablonun
süratle düzelmesine neden olur. Hangi tip
olursa olsun tedavi genel prensipler
doğrultusunda pankreası dinlendirmek
yani ağızdan gıda alımını kesmek,
damardan beslemek ve pankreastaki
hasarın seviyesini bilgisayarlı tomografi
ile takip etmek olarak başlar. Hafif
formda, görüntülemede doku kaybı
olmaksızın olayın 3-5 gün içerisinde
gerilediği klinik bulguların (şikayetlerin)
süratle gerilediği gözlenir ve ilave tedavi
gerekmez. Ancak, değişik derecede doku
ölümü (nekroz) saptanması ağır form ile
karşı karşıya kalındığını gösterir ki bu
özellikle uzman bakımı gerektirir.
Doku kaybının seviyesinin takibi, bu ölü
dokuları ölümcül bir komplikasyon olan
infeksiyondan koruma, bozulan diğer
sistemler ile mücadele, ameliyat
zamanının planlanması (en önemli
faktörlerden biri)... gibi hamleler iyi
hesaplanarak ve zamanında
yapılmalıdır. Yanlış strateji ölüm ile
sonuçlanabilir. Bu nedenle deneyim çok
önemlidir.
Akut Pankreatit atağı sonrası
ne yapılmalı?
Akut atak atlatılır atlatılmaz, altta yatan
neden ortadan kaldırılmalıdır. Aksi halde
tekrarı kaçınılmaz olur. Neden safra
kesesindeki taşlar ise, safra kesesi
alınmalı veya ercp ile kanaldaki taş
alınmalı, alkol ise alkol alımına son
verilmeli,... gibi. Eğer değişik derecelerde
pankreas yetersizliği gelişir ise (sindirim
bozukluğu, şeker hastalığı gibi) bunlar ile
de ayrıca mücadele edilmelidir.
7
ÖZEL BURSA ANADOLU HASTANESİ
8
ÖZEL BURSA ANADOLU HASTANESİ
9
ÖZEL BURSA ANADOLU HASTANESİ
Ankilozan Spondilit (AS)
Uzm. Dr. Önder BEKAR
İç Hastalıkları Uzmanı
Ankilozan spondilit, bel
kemiğiyle kalça kemiği
arasındaki eklemin
iltihaplanmasını ifade
eden, kronik romatizmal bir
hastalıktır.
Bu hastalıkta iltihaplanma
sonucu iki kemik birleşerek
tek bir kemik halini almıştır.
Başta bel bölgesinde olmak
üzere hareket kısıtlılığına
yol açar. Omurga, kalça,
ayak ve diz eklemlerinde
iltihap gelişebilir. Çok sık
karşılaşılan bir hastalık
değildir.
Fakat genç erkeklerde
görülür ve hayat kalitesini
düşürür. Şiddeti kişiden
kişiye değişmektedir. Çok
ilerleyen durumlarda
omurga hareketi bütünüyle
sınırlanabilir. Fakat sadece
bel ağrısı ya da sabah
uyanınca belde tutukluk
şeklinde de görülebilir. Her
ne kadar hafif seyreden
hastalar olsa da, ilerleyici bir
hastalıktır.
Bu hastalığı kireçlenmeden ayırmak
gerekir. Kireçlenme omurganın aşınması
sonucu oluşur ve yaşlıların hastalığıdır.
AS ise, gençlerde görülür ve kemiklerin
kaynaşmasıyla ilgili bir rahatsızlıktır.
10
AS kimlerde ve hangi şekilde görülür?
AS, erkeklerde kadınlara oranla daha
fazla görülen romatizmal bir hastalıktır.
Çocuklarda da ortaya çıkabilir. Genelde
20 yaşından sonra başlar fakat belirtiler
hemen ortaya çıkmaz. 40-45 yaşından
sonra ise nadir olarak görülmektedir.
AS’de, erkeklerde sıklıkla omurga ve leğen
kemiğinde, daha az oranda kalça, omuz
ve göğüs kafesinde iltihaplanma
meydana gelir. Kadınlarda ise daha az
görüldüğü gibi, daha da hafif seyreden
bir hastalıktır. Genelde leğen kemiği,
kalça kemiği, el ve ayak bileklerinde
görülür. Ayrıca kadınlarda tanı konması
daha uzun zaman alır. Omurga iltihabı
daha az şiddette seyreder. Çocuklarda ise
10 yaşından sonra kalça, diz ve ayakta
görülür. Bunlar içinde kalça tutulumu
şiddetli olabilir ve ilerde cerrahi
müdahale gerekebilir. Çocuklarda bel
ağrısı pek görülmez.
AS’nin nedenleri nelerdir?
Ankilozan spondilit nedeni henüz tam
olarak bilinmeyen bir hastalıktır. Fakat
kalıtsal faktörlerin bu hastalıkta önemli
rol oynadığı gösterilmiştir. AS
hastalarının çok büyük bir kısmında
HLA-B27 adı verilen genetik bir yapı
mevcuttur. Bu yapının bulunması AS
riskini arttırır. Fakat tek başına hastalığı
ortaya çıkarmaz. Bunun dışında bazı
faktörlerin de olması gerekir. Bazı
bağırsak rahatsızlıkları, mikroplar,
çevresel faktörler ve Reiter sendromu
denen bir hastalığın da AS’ye yol açtığı
düşünülmektedir.
AS’nin belirtileri nelerdir?
Bu hastalıkta yavaş yavaş bel ağrısı artar.
Sırt, kalça, boyun, kaburga ve omuzlarda
ağrı ve sertlikler meydana gelmektedir.
Tedavi edilmeyen ilerlemiş AS’de
omurgalar birbiri ile kaynaşır ve tek bir
kemik halini alır. Kolların ve göğsün
hareket etmesi zorlaşır. Ayrıca sertleşme
sonucu bu hastalar öne doğru eğik
dururlar. Az sayıda hastada topuk ağrısı,
kaba ette ağrı görülebilir.
Bir diğer belirti ise sabah uyandıktan
sonra veya bir müddet hareketsiz
kaldıktan sonra bel bölgesinde meydana
gelen ağrı, sertlik ve hareket kısıtlılığıdır.
Egzersiz yapılarak sertleşmeler azaltılır.
Ağrı ise belden yukarı doğru ilerler ve
boyun bölgesini de etkiler. AS’li hastalar
kaburga eklemleri etkilendiğinde nefes
alıp verirken rahatsız olurlar.
Kemiklerde çıkıntı oluşması sonucu
hareket ederken ağrı hissi ve bel
bölgesinde ağrı sonucu yürürken
problemler meydana gelebilir. Hastalık
her ne kadar hafif seyretse de nadir
olarak diğer organlar etkilenebilir.
Bu belirtiler 3 aydan fazla sürüyorsa
mutlaka doktora başvurulmalıdır.
Bunların dışında bu hastalığa spesifik
olmayan bulgular da vardır. Ateş, gece
terlemesi, yorgunluk görülebilir.
ÖZEL BURSA ANADOLU HASTANESİ
AS nasıl oluşur?
Bel kemiği, leğen kemiği, göğüs kafesi
gibi bölgelerde bağların kemiğe yapıştığı
yerlerde iltihap meydana gelir.
Bu yapışma yerlerinde meydana gelen
aşınmayla birlikte yeni kemikler
oluşmaya başlar. Bağlardaki elastik doku
kaybolur ve yerini kemik dokusu alır.
Bu da hareketin azalmasına yol açar.
Bu olay tekrarladıkça kemik oluşumu
çoğalır ve artık kemikler kaynaşmış bir
hale gelir. Sonuçta hareket kısıtlılığı
meydana gelir. Kemiklerdeki birleşmeden
sonra hareket kısıtlılığı geri dönülmez bir
hal alır. Ama başlangıçtaki hareket
kısıtlılığının sebebi ağrı ve kaslardaki
sertlik olduğundan bu durum
düzeltilebilir.
AS Tanısı
Tanı konması için öncelikle tam bir fizik
muayene yapılması gerekir. Ayrıca
hastanın doktora bildireceği şikayetler
tanının konmasında kolaylık
sağlamaktadır. Yukarıda saydığımız bel
ağrısı, hareket kısıtlılığı, gözde bulanıklık,
ateş, gece terlemesi, sabah kalkınca
tutukluk, topukta ağrı ve sert yere
basamama tanı için önemli kriterlerdir. Bu
bulgular ve fizik muayene dışında bazı
testler yapılır ve röntgen filmleri çekilir.
Yapılan testlerde HLA-B27 pozitiftir.
Kansızlık görülebilir. Ayrıca omurga ve
leğen kemiğinin röntgen filmlerinin
çekilmesi tanıya oldukça yardımcıdır.
Bütün bunlar bir araya geldiğinde
ankilozan spondilit tanısı rahatlıkla konur.
AS Tedavisi
Öncelikle erken tanının bir çok hastalıkta
olduğu gibi AS’de de önemli olduğu
aşikardır. Çünkü kemikler kaynaşmadan
yapılacak tedavi hareket kısıtlılığının
önüne geçmek için gereklidir.
Kaynaştıktan sonra hareket kısıtlılığı geri
dönülemez bir hal alır. AS tedavisinde
antiromatizmal türü ilaçlar kullanılır.
Bu ilaçların hangisinin kullanılacağı
hastalığın şiddetine göre değişmektedir.
Ayrıca egzersiz ve fizik tedavi hastalığın
en önemli tedavi şekillerinden birisidir. Bu
egzersizlerin düzenli ve doktor
kontrolünde yapılması gerekir. Bu yüzden
fizyoterapiste başvurmak en iyisidir.
Çünkü eklemlerin hareketine yönelik
yapılan egzersiz, solunumu rahatlatmak
amacıyla yapılan egzersiz birbirinden
farklıdır. Bunların dışında normal duruş
şeklini korumaya yönelik egzesizler de
vardır. Kalçada ciddi problemler olduğu
zaman, hastayı hareket ettiremeyecek
düzeyde rahatsızlık varsa kalça eklemi
protez ile değiştirilir. Kronik bir hastalık
olduğundan sürekli takip edilmelidir.
Bunların dışında hastanın yapması ve
yapmaması gereken bazı durumlar da
vardır.Sırta yük getirecek egzersiz ya da
ağırlıklardan kaçınmak gerekir. Yüzmek,
bu hastalığı olanlar için en iyi egzersizdir.
Kaplıcalar ve yapılan masajlar ağrınızı
azaltmaya yardımcıdır. Sigara kullanmak
akciğerin kapasitesini düşüreceğinden
mutlaka sigarayı bırakmak gerekir.
Bu hastalıkla yaşamayı kabullenmek
gerekir. Çünkü kesin tedavisi yoktur.
Hastalık gittikçe ilerler. Şikayetleri
minimuma indirmek için kendinize
dikkat etmeniz gerekir.
11
ÖZEL BURSA ANADOLU HASTANESİ
Bademcik ve Geniz Eti
Bademcik (Tonsil) ve geniz eti (Adenoid)
olarak isimlendirilen dokular lenfoid
hücrelerden oluşmuştur. Lenfosit
yapımında rolü vardır.
Op. Dr. Murat CERAN
Kulak Burun Boğaz Uzmanı
Bademcik ve geniz eti
büyümeleri üst solunum
yolunu daraltacak boyuta
ulaştığında horlama ve apne
dediğimiz uykuda nefessiz
kalma gibi ciddi sorunlar
başlatır. Bu durumlarda
bir KBB uzmanı ile
görüşülmesinde yarar vardır.
Romatizmal ateş olarak
bilinen hastalık A grubu beta
hemolitik streptokoklara
karşı oluşturulan
antikorların yol açtığı
bir komplikasyondur.
Kalp kapakçıklarında
bozukluklara yol
açabilmektedir.
12
Yeni doğanda anneden geçen
immünglobulinler nedeniyle küçüktürler.
4-5 yaşlarda daha sık olmak üzere
enfeksiyonlara bağlı olarak büyürler. İleri
yaşlarda küçülme eğilimi gösterirler.
Geniz etinin büyük olması burundan
solunuma engel oluşturur. Ayrıca kulak
ve sinüslerin boşalımını bozarak değişik
boyutta problemlere yol açarlar. Bu
çocuklarda işitme kayıpları, horlama,
ağızdan soluma, gece öksürükleri, burun
akıntıları gözlenmektedir.
Kronik geniz eti iltihapları veya
büyümeleri ortodontik bozukluklar, yüz
gelişiminde bozukluklar ve konuşma
bozukluğuna yol açabilmektedir.
ÖZEL BURSA ANADOLU HASTANESİ
Bademcikler ve geniz eti hangi
durumlarda alınmalıdır?
Bademcik ve geniz eti ameliyatları KBB
kliniklerinde sık uygulanmaktadır. İlaç
tedavisinden fayda görülmediğinde
cerrahi olarak bunların çıkartılmasına
başvurulmaktadır. Bu ameliyata karar
vermek için kullanılan iki kriter vardır.
Kesin ve göreceli olarak ameliyatın
gerekliliği belirlenir.
Kesin ameliyatı gerektiren durumlar:
• Üst solunum yolunun bademcik ve
geniz eti büyüklüğüne bağlı olarak
tıkanması.
• Bademcik etrafında apse (Peritonsiller apse).
• Kötü huylu tümör şüphesi çene yapısını
bozan geniz eti ve bademcik büyümeleri.
• Göreceli kriterlerin en başında sık tekrar
eden bademcik enfeksiyonları
gelmektedir. Bademcik ameliyatlarının
%40’ı bu nedenle yapılmaktadır. Son bir
yılda 7 defa veya son iki yılda yıl başına
5’er defa veya son üç yılda yıl başına 3‘er
defa ya da daha sık ateşli bademcik
iltihaplanması geçirilmesi.
• Difteri (Kuş palazı) mikrobu taşıyıcıları
kalp kapak bozukluğu olan kişiler.
• Bademcik ve geniz eti iltihaplanmasına
bağlı olarak sık orta kulak iltihabı
geçirilmesi. Bu gibi durumlarda kronik
bademcik iltihaplanması olarak
adlandırılır. Çözümünde cerrahi tedavisi
önerilir, planlanır.
Bu ameliyatlar hangi yaşta yapılır?
Bademcik hastalıkları çocuk yaş grubu
sorunu olarak bilinmekle birlikte erişkin
içinde aynı kurallar geçerlidir. Ameliyata
engel oluşturacak herhangi bir ciddi
sağlık problemi olmayan erişkinlerde de
bademcik ameliyat uygulanmaktadır.
Alt yaş sınırı zorunlu haller dışında 4-5
yaş olarak belirlenmiştir. Üst yaş sınırını
belirlemek mümkün değildir. Genel
olarak ileri yaşlarda bu hastalığın
görülme oranı düşüktür ve çoğu zaman
basit çözümler tercih edilmektedir.
Bademcik ameliyati riskli midir?
Bademcik ameliyatları riski oldukça
düşük orandadır. İstatistiklerde 14.000
ameliyattan birinde anesteziye veya
cerrahiye bağlı ciddi komplikasyon
bildirilmektedir. Ameliyat sonrası ciddi
kanama oranı 5/1000 gibi düşük
orandadır. Bademcik ameliyatından
sonra vücudun savunma sistemi ile ilgili
bir çok bilimsel çalışma yapılmış ancak
net bir sonuç elde edilmemiştir.
Bademcikleri alınmış insanlarda
lenfositlerin bazı tiplerinin sayısında
azalma gösterilmiştir. Ancak bunun klinik
olarak sorun doğurduğuna
rastlanılmamıştır. Bademcik
ameliyatından sonra daha kolay farenjit
olunduğu yolunda bir inanış vardır.
Bademciği alınmış ya da alınmamış
insanlarda farenjit görülme oranı aynı
sıklıktadır. Bademciklerin alınması
farenjit olma oranını artırmamaktadır.
13
ÖZEL BURSA ANADOLU HASTANESİ
Bel Ağrısı
çok önemlidir. O zaman tedavi edilmesi
şarttır. Tedavi edilmediği zaman ciddi
sorunlar yaratır. Sürekli ağrıları olan bir
insanda muayene çok önemlidir.
Op. Dr. Osman Okan YAMAN
Beyin ve Sinir Cerrahisi Uzmanı
Her insan hayatının herhangi
bir döneminde mutlak
surette bir kere olsun bel ya
da boyun ağrısı çeker.
Bunun nedeni öncelikle
mekanik bel ağrısı ya da
boyun ağrısı dediğimiz
olaydır. Hatta görülen bel ve
boyun ağrılarının yaklaşık
olarak yüzde 98’i mekanik
bel ve boyun ağrılarıdır.
Siz de masa başında çalışıyor ve akşam
eve gittiğinizde beliniz ve boynunuzun
ağrısından duramıyorsanız sorununuz
sandığınız kadar hafife alınacak bir
durum değildir. Akla gelen başlıca
soruların cevapları...
Sürekli bel ağrısı varsa hangi
hastalıklardan şüphelenmek gerekir?
Mekanik bel ve boyun ağrısı omurganın
yani boynun ve belin omurgasını tutan
kasların tutulmasına bağlı olan, kişinin
mesleği, yaşam tarzı, hayata bakışı gibi
nedenlerden ya da cereyan, rüzgar, klima
gibi maruz kaldığı dış etkenlerden olan
ağrılardır. Bu ağrılardan dolayı kasların
tutulup gerilip çekmesi sonucu
omurganın C yapısını bozmasından
dolayı ağrı çeker. Bu daha çok mekanik
bel ağrısıdır. Sürekli bel ve boyun ağrısı
çeken insanların mekanik mi yoksa
gerçekten bir sinirin basısına bağlı olan
ağrı olup olmadığını araştırmak gerekir.
Teknolojiden yararlanarak bunu tespit
etmek mümkündür. Eğer hastada ikinci
bir ağrı şekli olan radyoklopati varsa bu
14
En sık görülen ağrı nedenleri:
• Mekanik ağrılar,
• Sinir basıları (fıtıklara bağlı olan ağrılar),
• Tümör gibi nedenlere bağlı ağrılar,
• Travmaya bağlı ağrılar
Oturan insanlardaki bu rahatsızlıkları
azaltmak için ne yapılmalı?
İnsan vücudunda omurga dümdüz
değildir. Dümdüz olsaydı zaten
yürüdüğümüzde bütün o yürüyüşü
beynimizde hissederdik ve yürüyemezdik.
Omurgaya yandan bakıldığı zaman
S şeklindedir yılan kavisidir. Yani boyun
C şeklinde, sırt ters C şeklinde ve bel ise
tekrar C şeklindedir. Şimdi farkındaysanız
yeni büro koltuklarında beli korumak için
bir kavis var. Yandan çevirdiğiniz zaman
belinizin o çukurunu dolduran
düzenekler var. Bunlar kronik bel ağrısını
engellemek için geliştirilmiştir. Kişi çok
oturan bir meslek grubuna sahipse;
• Bir saat oturduktan sonra 10 dakika
kalkıp dolaşmalı değişik hareketler
yapmalıdır.
• Duruş, oturuş bozukluklarına dikkat
edilmesi gerekir.
• Bulunduğu ortamdaki hava koşullarına
dikkat etmesi gerekir. Cereyan, klima gibi
etkenlere maruz kalınmamalıdır.
• Bilgisayar başındaki kişiler kalın
mouse-pad kullanmalı dirseğini
dayamadan dirsek dışarıda kalacak
şekilde mouse kullanması gerekir.
• Saatlerce bilgisayara bakmaması
gerekir. Çünkü insan gözü bilgisayara
baktığı zaman normal görüyorken
kamerayla bu kaydı yaptığınızda çeşitli
dalgaları göreceksiniz. Bu gözlerin kasını
da yorar. Görme bozukluklarına yol açar.
Bilgisayarın radyasyon açısından da
insan vücuduna zararı vardır. O yüzden
bilgisayardan mümkün olduğunca
kaçmak gerekiyor.
ÖZEL BURSA ANADOLU HASTANESİ
OTURUŞ POZİSYONUNA DİKKAT!
Bel ağrısı çeken birisi neler
yapmamalıdır?
Ağrıları azsa öncelikle kişinin duruşuna,
oturuş bozukluklarına dikkat etmesi
gerekir. Ancak bu ağrı sıklığı artıyorsa ve
ilerliyorsa bir beyin cerrahı ya da bir fizik
tedavi uzmanına giderek muayene
olması, akabinde de MR, tomografi ya da
herhangi bir görüntüleme yönteminden
yararlanılarak ağrının nedeninin tespit
edilmesi gerekir.
Ağır kaldırma bel ya da boyun ağrısını
artıran nedenlerin başında yer
almaktadır. Ancak duruş-oturuş
bozuklukları da bel- boyun ağrılarının
daha fazla görülmesine neden
olmaktadır. Bir hamalla bir bankacı
kıyaslandığında bir bankacının daha çok
bel ve boyun ağrısı çektiği
gözlemlenmektedir.
Masaj yaptırmak bel ağrısı için
yararlı mıdır?
Ağrı, kasın gerilme ve tutulumuna bağlı
bir ağrıysa masaj, kasları kısmen de olsa
gevşeteceği için yararlı olabilir. Tabi
masajın bir fizyoterapist tarafından
yapılması gerekmektedir. Aksi taktirde
bilinçsiz bir şekilde yapılan masaj çok
daha ciddi sorunlara neden
olabilmektedir.
Hangi egzersizleri yapmak gerekir?
Bel ve boyun ağrıları için en güzel
egzersiz yüzmedir. Eğer bir kişi bel ve
boyun ağrısı çekiyorsa kasının
gerginliğini azalttıktan sonra kasın
gerilmesine bağlı olarak zaten ağrı ön
plana çıkar. Çünkü ağrı bir alarm
yöntemidir. Vücutta bir sorun olduğunda
kas gerildiği zaman ya da tutulduğunda
vücut alarm çalar. Ağrı aslında bir
yorulup tutulmaya maruz kalır. Hele bir
de ortamda klima varsa ya da arkasında
bir cam açıksa, kasların tutulması daha
da hızlanır. Bu durumun oluşmasını
engellemek için, masa başında çalışan
bir insanın bir saat oturduktan sonra en
az bir on dakika kalkıp yürümesi ve
uyarıdır. Ağrı olduğunda ağrı kesici alınır
ve evin alarmı kapatılmış, hırsıza evin
kapısı açılmış olur. Hırsıza evi açınca
değişik vücut hareketleri yaparak
kaslarını çalıştırması gerekir. Kalkıp
gerilmesi masa arkadaşının yanına gidip
dosya göstermesi tuvalete gitmesi ya da
yerinden kalkıp hareketsiz durmaması
başka kasları çalıştırması önemlidir.
Bunun dışında fizyoterapistlerin ya da
fizik tedavi uzmanlarının vereceği masa
başında yapılabilecek bazı egzersizler de
vardır. Üstelik bu egzersizler kişinin
günlük iş performansını engelleyecek
egzersizler değildir. Çalışırken bilgisayar
başındayken ya da bir yazı yazarken bile
yapabileceği basit egzersizlerdir.
sorun aslında kesilir gibi gözükür, ancak
sorun devam ediyordur. Tam tersi olay
içeride büyüyordur.
Ne zaman bel fıtığından
şüphelenmek gerekir?
Gerçek anlamda hastaların yüzde 2’sinde
bel fıtığı vardır. Bel fıtığı, sinire olan
basının ağrısıdır. Hangi seviyede bir bası
varsa o sinirin basısına ait bacakta ya da
ayaklarda sorunlar çıkacaktır.
Bu durumda ağrı, uyuşma ya da
kireçlenme olabilir. O sinir aynı zamanda
kablodur. İletim kopacağından ya da
azalacağından sinirin hedefi olan kas
çalışmayacağı ya da az çalışacağı için o
kasın bir nevi felcine doğru gitmesi
durumudur.
Yüzme imkanı olmayanlar için?
Yüzme imkanı olmayanlar için fizik
tedavicilerin güzel egzersizleri var.
Bel ve boyun egzersizleri farklıdır tabi ki.
Egzersizler, şekiller, şemalar şeklinde
verilir. Masa başında bile yapılabilen çok
basit güzel egzersizler var. Bunlar günde
yaklaşık olarak 30-40 kere rutin halde
yapıldığı zaman bel ya da boyun ağrıları
için çok faydalı olur. Ama yine de en güzel
egzersiz yüzmedir.
Masa başında çalışan biri bel ağrısına
karşı hangi önlemleri almalıdır?
Masa başında oturmak kadar kötü bir
şey yoktur. Çünkü sorun şu; yine bir
bankacıdan örnek verecek olursak, 8 saat
boyunca masa başında çalışıyorsa,
bulunduğu ortamda hep aynı
pozisyonda kaldığı için çok çalışan kaslar
Krampları da katabilir miyiz?
Krampları her zaman katamayabiliriz.
Çünkü kramp kasın yorgunluğudur. Kası
çok yorduğunuz zaman da kramp
olabilir. Bu bir tutulum değildir. O kasın
yorgunluğu laktik asit birikimine bağlı bir
ağrıdır. Kası dinlendirdiğimiz zaman
geçiyorsa bu kramptır. Kramp,
magnezyum eksikliğinden, bazı
15
ÖZEL BURSA ANADOLU HASTANESİ
hastalıklardan, metabolik ya da
elektronik bozukluğundan da olabilir.
REFLEKS KAYBINDA AMELİYAT ŞART!
Bel fıtığı için tek çare ameliyat mıdır?
Değildir tabi ki. Bel ağrısı çekenlerde fıtık
oranı yüzde 2’dir. Bu yüzde 2’lik oranın
yüzde 1’inin ameliyat olma ihtimali
vardır. Her fıtık olanın ameliyatla
düzeleceği tamamen yanlış bir bilgidir.
• Refleks kaybı. Kişideki o sinir refleksini
kaybettiği zaman biz bunu muayenede
tespit edebiliriz refleks kaybı felce
gitmenin bir belirtisidir
• İdrar kaçırma en büyük problemlerden
birisidir. Çünkü idrar kaçırma ya da cinsel
fonksiyonlarda azalma olduğu zaman o
artık son duraktır bu durumda ameliyat
yapılabilir. Zaten cinsel fonksiyon
azalması, idrar kaybı başladığı zaman
ameliyat yapsanız bile çok geç kalınmış
olabilir.
Cinsel fonksiyonların azalması tamamen
sakral sinirler dediğimiz köklere vuran
sinerolon basıdan kaynaklanıyor. İdrar
kaçırma da öyledir.
Kesin ameliyatı gerektiren durumlar:
• Bel fıtığı hastalarında herhangi bir
tedaviye rağmen hiçbir şekilde kişinin
ağrısının geçmemesi.
• Kişide o sinirin tutulumuna bağlı kasın
görevini yapmaması yani o sinirin felç
olması.
16
Ağrı kesicilerin bel ağrısına
faydası olur mu?
Elbette geçici olarak faydası olur. Kişi çok
ağrı çekiyorsa yapılan tedavilerin bir
kısmında ağrı kesiciler geçici olarak
kişinin hayat konforunu düzeltmek için
gereklidir. Fakat sürekli ağrı kesici
kullanmak vücudun savunma,
dolayısıyla ikaz belirtisi olan ağrı
alarmını kapatmak anlamına gelir.
Kanda ağrı kesici olduğu sürece kişi ağrı
hissetmediği için belinde sorunu yokmuş,
sanki tedavi olmuş gibi hisseder. Ağrı
kesiciler sürekli kullanıldığı zaman alarmı
kapattığı için sorunun büyümesine yol
açar. İlk zamanlar kişinin konforunu
sağlamak için verilebilir ancak sürekli
olarak ağrı kesiciyle müdahale etmemek
gerekir. Bel ağrısında da fıtıkta da kişinin
ağrısını kesmek için ağrı kesicilere çok
fazla yönelmemek gerekir.
Ağrı kesicileri fizik tedaviyle
önerir misiniz?
Elbette. Geçici dönem için önerilir ama
tedavi bittikten sonra onu da kesmek
gerekir.
ÖZEL BURSA ANADOLU HASTANESİ
Spor yapmak bel ağrısının artmasına
neden olur mu? Hangi sporları
yapmak gerekir? Hangi meslek
gruplarında bel ağrısı daha fazla
görülür?
Spor yapmak bel ağrısına neden olur.
Ağır yapılan sporlar halter kaldırma ya
da spor merkezlerinde mekanik aletlerle
yapılan özellikle dik pozisyondaki oturur
ya da ayaktayken yapılan ağırlık
kaldırma sporları bel ağrısını ciddi
anlamda artırıp fıtığa bile yol açabilir.
En güzel örneklerinden birisi mekiktir.
Mekik bel fıtığını artıran en büyük
nedenlerden biridir. Yükü bir omurgaya
bindirip iki omur arasındaki disk
dediğimiz kıkırdağı ezecek sporlardan
kaçmamız gerekir. Oturur pozisyonda ya
da ayaktayken ağırlık kaldırma sürekli
kronik olarak ağırlık kaldırma sorunu
artıracaktır. Ağırlık kaldırma ile yapılan
sporlar, spor salonlarında klimalı bir
ortamda yapılırsa daha tehlikeli olur.
Bazı sporlar da yararlıdır. Eğer bir kişi
yüzerse ve rutin yüzerse bu bel, boyun,
omurga için veya sırt omurgası için son
derece faydalı bir spordur. Kişinin ağrı
çekmesini engeller ve kaslarının
güçlenmesini sağlayarak fıtık riskini bile
engelleyebilir. Bazı sporlar çok faydalı
bazı sporlar zararlıdır bazılarının da bel
ve sırt ağrısı için faydası yok denecek
kadar azdır. Mesela yürüyüşün bel için bir
faydası yoktur. Genel anlamda vücuda
elbette bir faydası vardır. Bir dinamizm
kazandırır. Bel, boyun ve omurga için
faydalı olan spor yüzmedir, zarar verenler
ise omurda ağırlık yaratan ya da mekik
tarzı sporlardır. Günümüzde iş hayatında
ofis ortamları çoğaldı. Kişiler artık
bulundukları yerlerde oturarak
mesleklerini icra ediyorlar, hatta ofislerini
evlerine taşıyorlar. Bel ve sırt ağrılarına
sebep olan en büyük etkenlerden biri
bilgisayardır. Çünkü saatler boyunca
bilgisayar başında oturmak ve yanlış
oturmak zaman içinde omurgaya binen
yükü artırır. Vücudunun ağırlığıyla kişide
bel-boyun ağrısı şikayetleri ortaya
çıkmaya başlıyor. Bu da bir süre sonra
kronik bir süreç haline geliyor. Günümüz
koşullarında çok etkili olan stres de bu
kasları özellikle boyun kaslarını etkileyip
kasılmayı daha çok artırır. Klimalı yerde
çalışan, rüzgara ve cereyana maruz
kalan; bankacı, doktor, hemşire gibi
meslek gruplarında maalesef çok sık bel
ve boyun ağrısı şikayetleri artık
görülüyor.
17
ÖZEL BURSA ANADOLU HASTANESİ
Duodenum Ülseri
(Oniki Parmak Barsağı)
Uzm. Dr. Mustafa ERCAN
İç Hastalıkları Uzmanı
Duodenum ülseri (Oniki
parmak barsak) üst ince
barsağın mideye komşu olan
yerinde gelişen yaralardır.
Mide asidi ve sindirim
enzimleri tarafından
on iki parmak barsağı
tabakalarının tahrip
edilmesiyle gelişir.
Normalde duodenumun
tabakaları asidinin
etkilerinden korunmaktadır.
Bazı durumlarda bu koruma
yeterli olmaz ve ülser gelişir.
Nasıl oluşur?
En sık rastlanan ülserler Helikobakter
Pilori adı verilen bir bakteri türü
tarafından oluşturulur. Bu bakteriler
duodenal ülserlerin yaklaşık %90’ın
sebebidir. Diğer en sık ülser yapıcı sebep
antiflamatuar ilaçlardır. Bu grup ilaçlar
aspirin, ibobrufen, naproksen gibi
romatizma ilaçlarını içerir.
Stres ülserleri; ani psikolojik stresler ve
kazaları takiben (beyin kanaması vs.
gibi) gözlenir.
Nikotin, alkol, kafeinin ülser yapıcı
değişiklikleri hızlandırdığı biliniyor.
Ailesinde ülser hikayesi olan kişilerde
ülser gelişme ihtimali yüksektir.
Erkeklerde, kadınlara oranla 4 misli
fazladır.
18
Bulguları nelerdir?
Bulgular;
• Üst karının ortasında yakıcı, kemirici ağrı
• Antiasit almakla ağrı hafifler
• Yemeklerden birkaç saat sonra ya da
yemeklerde hemen önce ağrının artması
• Gece ağrı nedeniyle uyanma
Eğer ülser kanıyorsa;
• Kusmada kırmızı parlak renkli Ya da
kahve telvesi gibi kan gelmesi Ya da
siyah, katran renkli dışkılama
Nasıl tanı konur?
Doktorunuz sizin şikayetlerinizi gözden
geçirip muayene edecek ve sizden bir
ya da birkaç test isteyecektir.
• Üst sindirim kanalı röntgeni
• H. pilori testi için kan testi
• Gaita (dışkı) da kan testi
• Anemi varlığını (belirgin ya da gizli
kanama)aramak için kan testi
• Endoskopi; ülserin varlığını göstermek
için endoskopi aletiyle(ucunda ışık olan
kameralı uzun bükülebilen ince bir tüp)
doktor ağızınızdan midenize inerek
inceleme yapar.
• Biyopsi; bu endoskopi aletiyle alınır,
alınan örnek dokuda H. Pilori adlı
bakteride araştırılır.
Nasıl tedavi edilir?
Tedavinin amacı ağrının geçmesi, ülserin
iyileşmesi ve komplikasyonlarının
önlenmesidir.
Doktorunuz şu grup ilaçlardan
size reçete edebilir;
• H. Pilori yi tedavi etmesi için
antibiyotikler
• Antiasitler
• Midenin yaptığı asidi azaltan ilaçlar
• Sucralfate, ülser bölgesindeki asidin
yakıcı etkisini engelleyen korucu bir
tabaka oluşturur.
Antibiyotikleri 1-2 hafta kadar
kullanmanız gereklidir. Asit salgısını
azaltan ilaçları 6 hafta kullanmanız
gerekebilir. Bazen ilaçların yeni ülser
gelişimini engellemesi için 6-12 ay kadar
ÖZEL BURSA ANADOLU HASTANESİ
devam edilmesi gereklidir.
Ülserin gelişimine stresinde katkısı da
olduğu için hayat biçimi değişikliğine
gereksiminiz olabilir.
• Duodenal ülser tedaviye iyi cevap verir.
• Duodenal ülserlilerin %25’inde
komplikasyonlar gelişir;
• Massif kanamalar
• Perforasyon
• Obstrüksiyon
Şikayetleri önlemek için
ne yapmalıyız?
• Doktorunuzun önerdiği tedaviye
uyunuz.
• Sigaradan uzak durunuz.
• Alkol kullanmayınız.
• Kafeinli ve kafeinsiz kahveler, kola ve
çaydan uzak durunuz.
• Midede irritasyon yapabilen
antienflamatuar ilaçları (Aspirin,
naproksen, İbobrufen vs. gibi)
kullanmayınız.
• 2-3 büyük öğün yemek yerine daha sık
öğün yemek yiyiniz.
Duodenum Ülseri ilaç tedavisiyle %95
oranında tamamen tedavi edilebilen
ülserlerdir.
19
ÖZEL BURSA ANADOLU HASTANESİ
Gıda Zehirlenmesi
Bir yiyecek veya içeceğin bakteriler veya
toksinlerle bulaşmış olduğunu söylemek
zordur çünkü görüntüsü, kokusu ve
tadında herhangi bir değişiklik meydana
gelmemiş olabilir. Gıda zehirlenmesinde
bazı bakteriler gerekli nem, beslenme,
sıcaklık ve zaman koşulları oluştuğunda
milyonlarca üreyebilirler ve ne kadar çok
bakteri varsa, enfeksiyon ve hastalık riski
de o kadar yüksektir.
Uzm. Dr. Harun YILMAZ
İç Hastalıkları Uzmanı
Gıda zehirlenmesi tek bir
kişiyi veya aynı bulaş olan
yiyecekten yemiş bir grup
insanı etkileyebilir. Ortak
bir yemeğin yenmesinden
6-24 saat sonra iki veya
daha çok kişide benzer
belirtilerin gözlenmesi
gıda zehirlenmesini
düşündürmelidir. Hastalık
aynı yerde bulunan ve aynı
gıdayı yiyen bir grup kişide
görülebileceği gibi; aynı
bulaş olan gıdayı farklı
yerlerden alan veya yiyen
kişilerde de ortaya çıkabilir.
Gıda zehirlenmelerinin
çoğu bakterilerin ürettiği
toksinlerden veya
bakteri miktarından
kaynaklanmaktadır.
Orta şiddette rahatsızlıktan, birkaç saat
içinde ölümle sonuçlanabilecek derecede
ciddi hastalıklara kadar değişen klinik
tabloya neden olan mide barsak
hastalıklarıdır. Dünyada en sık görülen
üst solunum yolu enfeksiyonlarından
sonra ikinci sırada yer alır.Besinlerle
bulaşan ve daha çok mide ve barsak
sistem şikayetleri ile seyreden ani gelişen
tablolar gıda zehirlenmeleri olarak
adlandırılır. Gıda zehirlenmesi genellikle
hafif geçirilmekle birlikte ölümcül de
olabilen, oldukça sık karşılaşılan önemli
bir hastalıktır. Kişi bakteriler veya
toksinlerle bulaşmış yiyecek veya
içecekleri tükettiğinde meydana gelir.
20
Gıda zehirlenmelerinin
belirtileri nelerdir?
Hastalığın şiddeti zehirlenmeye neden
olan mikroorganizmanın cinsine göre
değişmektedir ve her bir gıda
zehirlenmesi sebebinde kuluçka süreleri
farklıdır. Bazı zehirlenmelerde belirtiler
30 dakika ile 1 saat içinde görülürken,
gıda zehirlenmelerinin çoğunda belirtiler
6-12 saat içinde meydana gelir. Diğer
türlerde ise belirtilerin görünmesi için
birkaç gün ile bir haftaya kadar süre
geçmesi gerekir. Gıda zehirlenmesi
genellikle 1-3 gün sürer ancak bakterinin
türüne, enfeksiyonun şiddetine ve kişinin
genel sağlık durumuna bağlı olarak bir
haftaya kadar devam edebilir. Pek çok
insan 1 hafta içinde tamamen iyileşir.
En yaygın görülen belirtiler mide ve
barsak enfeksiyonundan kaynaklanan
bulantı, kusma, karın ağrısı ve ishaldir.
Sebebe bağlı olarak, belirtiler dâhilinde
ateş ve üşüme, kanlı dışkılama, susuz
kalma, kas ağrıları, halsizlik ve bitkinlik
de sayılabilir. Nadir olgularda, gıda
zehirlenmesi sinir sistemine zarar verecek
kadar ciddi olabilmektedir. Daha
ilerlemiş olgularda felce, hatta ölüme
neden olabilir.
Gıda zehirlenmelerinin
nedenleri nelerdir?
Gıdaların hazırlanması ve sunumu
aşamasında hijyen kurallarına
uyulmaması ve gıdaların hazırlandıktan
sonra uygun saklama koşullarının
sağlanamaması durumunda gıdalarda
mikroplarla veya bunların toksinleri ile
bulaş olur. Dolayısıyla iyi pişmemiş veya
pişiren kişinin gıdayla temas etmeden
önce ellerini yıkamadığı yiyecekleri
tüketmeniz halinde gıda zehirlenmesi
geçirebilirsiniz.
Bakteriler ya çok sayıda oldukları için ya
da daha yaygın olarak ürettikleri
toksinler nedeniyle gıda zehirlenmesine
neden olurlar. Bazı bakteriler
çoğaldıklarında toksin üretirler ve pek
çok olguda bulaş olmuş yiyeceği yedikten
sonra hastalanmanıza neden olanlar da
bu toksinlerdir.
Gıda zehirlenmesinin en yaygın
bakteriyel nedeni çiğ kümes
hayvanlarında, pastorize edilmemiş
sütte, kırmızı ette ve arıtılmamış suda
bulunan bakterilerdir. Çok sık olmamakla
birlikte gıda zehirlenmesine
kimyasallardan gelen toksinler veya
böcek ilaçları da neden olabilir. Ağır
metal zehirlenmesi, mantar
zehirlenmeleri bu grupta yer almaktadır.
ÖZEL BURSA ANADOLU HASTANESİ
Gıda zehirlenmesini
kolaylaştıran faktörler nelerdir?
Besin zehirlenmesi yapan
mikroorganizmalar bakterilerdir. Bu
bakteriler en iyi oda ısısında çoğalırlar ve
yaşamlarını devam ettirirler. Bu yüzden
yiyecekler hazırlanırken bunların yüksek
derecede ve homojen bir şekilde
pişirilmesi gerekir. Homojen bir şekilde
pişirme sağlamak için kızartma yerine
fırınlar ve düdüklü tencerelerin
kullanılması daha önemlidir.
Bu bakteriler yüksek sıcaklıkta ölebileceği
gibi düşük sıcaklıkta da çoğalmalarını
gerçekleştiremezler ve besin
zehirlenmesine neden olmazlar.
Bu nedenle +4 derecenin altındaki
sıcaklıkta besinleri saklayarak ve
gerekirse derin dondurucu kullanılarak
bakteri üremesi engellenmiş olur. Bu
şekilde besinler saklanır fakat mutlaka
son kullanma tarihinden önce
tüketilmesi gerekir. Asitli gıdalar ya da
ortamlar, nem miktarının düşük olması
bakterilerin üremesini engeller.
Bu yüzden çay, kahve, pastorize süt,
yoğurt, iyi pişirilmiş yiyecekler tüketilmesi
oldukça güvenilir gıdalardır.
Ayrıca şunu bilmek gerekir ki bütün
bakteriler vücuda zararlı değildir.
Barsak florasını oluşturan ve vücut için
önemli olan bakteriler vardır. Gereksiz
yere antibiyotik kullanımı bu bakterileri
de yok edebileceğinden, doktor tavsiyesi
dışında antibiyotik kullanılmamalıdır.
Midenin asidinin azalması, bakterilerin
üremesini kolaylaştıran risk faktörlerinin
başında gelir. Mide asidini azaltan
ilaçları kullanırken de gereksiz yere
almamaya özen gösterilmelidir.
Bir toplulukta aynı besinin tüketilmesi
fakat herkesin zehirlenmemesinin
sebeplerinden biri de budur.
Doktora başvuru zamanı ve
tanısı nedir?
Şüpheli bakteriler veya toksinlerle
bulaşmış yiyecek veya içecek tüketimi
olan kişide bulantı, kusma, karın ağrısı,
ishal, kramp gibi mide ve barsak sistem
şikayetleri olması halinde gıda
zehirlenmesi akla gelmelidir. Eğer 2-3
günden fazla süren ishal varsa(kanlı ishal
de olabilir), bir günde 4-5 kez dışkılama
varsa, kişinin ateşi yüksekse, karın ağrısı
ve aşırı miktarda sıvı kaybına neden olan
sürekli kusma, ağız kuruluğu, idrar
çıkışında azalma, ayağa kalkmakla baş
dönmesi olduğu durumlarında mutlaka
doktora başvurulmalıdır.
Eğer gıda zehirlenmesi geçiren çok yaşlı
ya da bebek ise hemen doktora
gidilmelidir. Çünkü bu kişilerin
vücutlarındaki sıvı miktarı yetişkin bir
bireye göre daha azdır, daha ciddi
seyreder ve ölümlere yol açabilir.
Hastaneye başvurduysanız, doktor
tansiyon, nabız, solunum hızı ve sıcaklık
da dahil olmak üzere sizi fizik
muayeneden geçirir. Ne kadar sıvı
kaybına uğradığınız değerlendirilir ve
karın bölgeniz de muayene edilebilir.
Birkaç kişi aynı yiyecek ve içecekleri
tüketmiş ve aynı belirtileri gösteriyorsa,
tanı koymak daha kolay olur. Sizden
alınan numuneler gıda zehirlenmesinin
nedeninin tam olarak anlaşılabilmesi için
laboratuvara gönderilir. Laboratuvara
gönderilen örneklerden birisi de hastanın
yediği besindir.
Doktora başvurduktan sonra hastanın
doktora bildirdiği şikayetlerle ve alınan
örneklerden laboratuvarda bakterinin
saptanması ile besin zehirlenmesi tanısı
konur.
Gıda zehirlenmesi tedavisi nedir?
Gıda zehirlenmesi vakalarının çoğu kendi
kendini sınırlama özelliğine sahiptir ve
doktora gitmeden birkaç gün içinde
geçer. Ancak rahatsızlık birkaç günden
fazla sürerse, dışkınızda kan varsa, bebek,
21
ÖZEL BURSA ANADOLU HASTANESİ
yaşlı ya da gebeyseniz tıbbi yardım
almanız gerekir. Besin zehirlenmesinin
tedavisindeki temel amaç; kaybedilen
sıvıyı ve mineralleri yerine koymak ve
zehirlenmeye neden olan bakteriyi yok
etmektir. Bunun için zehirlenmeye neden
olan bakteri saptandıktan sonra uygun
antibiyotik tedavisi verilir. Fakat çoğu
besin zehirlenmelerinde antibiyotiğe
gerek olmadığı bilinmelidir. İshali
engellemek için ilaç verilmesi pek uygun
değildir. Çünkü barsakta bakteri beklerse
yayılma eğilimi gösterir. Bu yüzden bir an
önce dışkı yoluyla bakterinin atılması
gerekir. Kişinin sıvı kaybının yerine
konması için ağızdan ya da damardan
sıvı desteği sağlanmalıdır.
Özellikle evde kendiniz yeterince sıvı
aldığınızdan emin olun.
Mideniz bulanıyor veya kusuyorsanız
herhangi bir şey yemeyin; bir saat süreyle
midenizi dinlendirin ve ardından küçük
yudumlarla su içmeyi deneyin. Düzenli
su içtiğinizden emin olun.
Hastalığın başkalarına da geçmesini
engellemek için kişisel hijyeninize dikkat
edin. Örneğin, tuvalete gitme ve yemek
hazırlamanın öncesinde ve sonrasında
ellerinizi yıkayın. İyileşme zamanı
enfeksiyon türüne, yaşınıza, sağlık
durumunuza ve başka bir hastalığınızın
olup olmamasına bağlıdır.
Gıda zehirlenmesinden nasıl
korunabiliriz?
Gıda zehirlenmesi riski bazı hijyen
kurallarına uyulmasıyla en aza
indirilebilir ve bazı genel kuralların
uygulanması ortaya çıkışını çok büyük
ölçüde önleyecektir.
22
ÖZEL BURSA ANADOLU HASTANESİ
Soğuk gıdaları alış verişten döner
dönmez buzdolabına yerleştirin. Çiğ et ve
balığı daima kapalı olarak, buzdolabının
en alt kısmında saklayın. Dışarıdan
alınan et, süt, balık gibi besinlerin taze
olmasına dikkat edilmeli ve nerede
yapıldığı bilinen, kaliteli ürünler tercih
edilmelidir. Alınan besinin son kullanma
tarihinin geçmemesine dikkat edilmelidir.
Zararlı bakterileri öldürmek için eti doğru
şekilde çözüp pişirdiğinizden emin olun.
Çiğ ve yemeye hazır gıdalar için farklı
kesme tablaları kullanın. Pastörize
edilmemiş süt, çiğ yumurta ve az pişmiş
et tüketmekten kaçının. Çiğ et sularının
diğer gıdalarla temas etmesine engel
olun. Sebze ve meyveleri akan suyun
altında yıkayın. Yiyecekleri birkaç
saatten, sıcak günlerde ise bir saatten
fazla dışarıda bırakmayın.
Örgütü (WHO), bu hastalıkların risklerini
önemli ölçüde azaltmak için “Altın
Kurallar” olarak tanımlanan bazı basit
önlemlerin tüketiciler tarafından
uygulanmasını önermektedir.
Bu kuralları şöyle özetleyebiliriz:
Güvenli tüketim için işlenmiş
gıdalar seçilmelidir.
• Pişirilecek gıdalarda pişirme işlemi tam
ve kusursuz uygulanmalıdır.
• Pişirme sonrası gıdalar bekletilmeden
tüketilmelidir.
• Pişirilmiş gıdaların muhafazasına özen
gösterilmelidir.
• Gıdaların yeniden ısıtılması tam ve
kusursuz olmalıdır.
• Çiğ ve pişmiş gıdaların birbiriyle
temasından kaçınılmalıdır.
• Ellerin yıkama ve temizliği kesinlikle
ihmal edilmemelidir.
• Mutfaktaki yüzeyler temiz tutulmalıdır.
Gıdalar böcek, kemirici, haşere gibi
hayvanlardan korunmalıdır.
• Temiz su kullanımı gerekliliği
unutulmamalıdır.
Toplumumuzun sık uyguladığı
yöntemlerden birisi pişmiş besini tekrar
ısıtıp yemektir. Bu yapılabilir fakat tekrar
ısıtmadan önce mutlaka pişmiş besinin
buzdolabında saklanması gerekir. Toplu
yerlerde zehirlenme nedenlerinin başında
bu uygulama gelir. Tekrar ısıtırken
besinlerin 10 dakika kaynatılmasında
fayda vardır. Yiyeceklere temas etmeden
önce elinizde kesik varsa bunları yara
bandıyla kapatın. Yiyecek hazırlama
veya yemeye hazır gıdalara
dokunmadan önce ellerinizi yıkayın.
Evcil hayvanları tezgâhlardan ve
yiyeceklerden uzak tutun.
Son olarak dünyada en yaygın sağlık
sorunlarından birinin bulaş olan
gıdalardan kaynaklanan hastalıklar
olduğunu kabul eden Dünya Sağlık
23
ÖZEL BURSA ANADOLU HASTANESİ
Göz Kapağı Estetiği
(Blefaroplasti)
Göz kapağı sorunundan kurtulan hasta,
uzun yıllar geçmesine rağmen genç ve
etkileyici göz çevresine ve bakışlara sahip
olmanın rahatlığını hisseder.
Op. Dr. Yavuz Selim DAYIOĞLU
Göz Hastalıkları ve Cerrahisi Uzmanı
Yüzde yaşlılık belirtileri
ve bozulmalarının en
erken görüldüğü bölge
göz çevresidir. Orta yaş ve
üzerinde, bazen de genç
yaşlarda ortaya çıkan alt
ve üst göz kapağı estetiği
sorunları, kişiyi olduğundan
daha yaşlı, yorgun
göstermekte, bakışlardaki
canlılık ve dinamizmi
azaltmaktadır. Üst göz
kapağında oluşan gevşeme,
sarkma ve kat oluşumlarının,
alt göz kapağında şişkinlik
ve torbalanma, deri sarkması
ve oluşan derin çizgilerin
ortadan kaldırılması için
yapılan cerrahi işlemlere göz
kapağı estetiği diyoruz.
Göz kapağı estetiği
ameliyatları, riski az,
rahatlıkla yaptırılabilen,
etkileyici sonuçlar
ortaya koyan göz çevresi
gençleştirme operasyonudur.
Bu nedenle göz kapağı
operasyonu geçiren kişi,
bunu gizlemek kaygısı
taşımaz.
24
Üst ve alt göz kapaklarında
bozulmalar nasıl başlar?
Üst ve alt göz kapakları, yüzdeki
yaşlanma ve bozulmalardan ilk ve en çok
etkilenen bölgelerdir. Üst göz kapağı
gevşeyip sarkarak zamanla gözün
üzerine düşer. Göz kenarı ve kaş kenarı da
bundan etkilenir. Aynı zamanda şişme ve
torbalanmalar alt göz kapağında kendini
göstermeye başlar.
Göz kenarlarında derin kaz ayakları göz
kapaklarındaki bozulmaya eşlik eder.
ÖZEL BURSA ANADOLU HASTANESİ
Kişilik yapısının göz kapağı
bozulmalarındaki etkisi nedir?
Anadolu’da yaşayan insanlar duygusal
bir kişiliğe sahiptir. Her türlü duygu ve
düşüncelerini,öfke, sevinç, şaşkınlık ve
mutluluğunu yüzlerine yansıtırlar. Bunun
için yoğun mimik hareketlerini
kullanırlar. Yoğun mimik hareketi yüzde
erken yaşta deformasyonlara yol
açmaktadır. Üst ve alt gözkapağı da bu
bozulmalardan fazlasıyla
etkilenmektedir. Sık sık ağlamaya eğilimli
olmak da göz kapağı estetiğinin
bozulmasını hızlandırmaktadır.
Göz kapağı estetiğini bozan nedenler:
Yerçekiminin etkisi,yaşlanma,genetik
yatkınlık,alkol, sigara kullanımı, uyku
düzensizliği gibi faktörler sayılabilir.
Göz kapağı estetiği
hangi yaşlarda yapılır?
Üst ve alt göz kapağı estetiği işlemleri
35-70 yaş arasında rahatlıkla
uygulanmaktadır. Genetik faktörler genç
yaşlarda da göz kapağı sorunlarına yol
açabileceği için 20 yaşlarından sonra da
göz kapağı estetiği gerçekleştirilmektedir.
Göz kapaklarında doğuştan sorun olan
çocuklarda 6 yaşına kadar ameliyat
yaptırılması gerekmektedir.
Göz kapağı ameliyatı sonrası
Ameliyat olan hastaların bir çoğu
ameliyattan sonra göz kapağının çok
fazla açık kalacağından dolayı endişe
etmektedir, fakat bu yanlış bir inanıştır.
Uzman doktorlar yönetiminde
yürütülmesi gereken bu tedavi sonrası
hasta ameliyattan sonra gözünü
rahatlıkla açıp kapatabilmektedir.
Ameliyat çoğunlukla lokal anestezi ile
yapılmaktadır. Bu nedenle hasta
ameliyattan hemen sonra evine gidebilir,
ertesi gün kontrole gelip, pansumanı
yapıldıktan sonra normal hayatına
dönebilir. Hastanın bu işleme bir gününü
ayırması yeterlidir. Kişi 1-2 hafta kontrole
çağırılır fakat bu tedavi hastanın günlük
hayatına kesinlikle engel değildir.
25
ÖZEL BURSA ANADOLU HASTANESİ
Diş Hekimliği’nde
İmplant Tedavisi
Herkese implant uygulanabilir mi?
İmplantlar belirli kalınlığı ve genişliği
olan yapılardır. Bu nedenle implant
konulması ön görülen bölgede, çene
kemiğinin, bu implantı kabul edecek
yükseklik ve genişliğe sahip olması
gerekmektedir.
Dt. Semra GÜLER BEŞER
Diş Hekimi
İmplant, eksik dişlerin yerine;
işlevini ve estetiğini tekrar
kazandırmak amacıyla çene
kemiğine yerleştirilen yapay
diş kökleridir.
Diş implantları; titanyum veya zirkon
seramikten yapılmış “suni diş köklerinin”
çene kemiğine yerleştirilmesi ve burada
sıkıca tutunmalarını sağlar. İmplantlar
kemiğe tutunduktan (osseointegrasyon)
sonra üzerlerine bir veya birden fazla diş,
köprü veya hareketli protezler
yapılmaktadır.
Hastanın genel sağlık durumu iyi olduğu
sürece implant uygulamasını
engelleyecek bir üst yaş sınırı yoktur.
Ancak kemik gelişimi tamamlanmamış
çok genç hastalara uygulanması duruma
göre tercih edilmeyebilir.
İmplant yerleştirilirken
ağrı hissedilir mi?
Uygun anestezi yöntemlerinin
uygulanması durumunda ağrı
duymazsınız. Operasyon sırasında
hastanın tercihine göre lokal anestezi
veya sedasyon uygulanabilir. Ameliyat
sonrası, diş çekiminden sonraki ağrıya
benzer bir his olabilir. Ağız boşluğu çok
yüksek iyileşme kapasitesine sahiptir.
Genellikle implantın yerleştirildiği akşam
duyulabilecek bu ağrı, ağrı kesiciler ile
giderilebilir.
İmplantlar kemikle
ne kadar sürede kaynaşır?
Üst çenede 3- 6 ay, alt çenede 3 aydır.
İmplant muayenesi nasıl yapılır?
Öncelikle implant muayenesinde genel
sağlık durumunuz hakkında bilgi alınır,
gerekli görülürse bazı tahliller istenebilir
(diyabet, damar hastalıkları... vb).
Panaromik filmde (gerektiğinde
tomografide) implant için gerekli kemik
yoğunluğu ölçülür, anatomik oluşumlar,
ne tür ve kaç tane implant
yerleştirileceğine karar verilir.
26
İmplanttan önce cerrahi
işlem gerekli midir?
Kişilerin kemik desteği ve yoğunluğu
implant için her zaman uygun
olmayabilir. Bu yüzden önceden bir
operasyon ile bu kemik desteği
sağlanmalıdır. Alt çenede dişler
çekildikten sonra arkalarında diş kökü
şeklinde bir boşluk bırakırlar. Bu boşluğu
doldurmak ve şekillendirmek için lokal
anestezi altında hastanın kendi
kemiğinden ya da suni kemik tozundan
ekleme yapılır.
İmplantın operasyon
süresi ne kadardır?
Diş ve kemik yapınıza göre belirlenen
operasyon şekline göre toplam süre
değişir. İstendiği takdirde yapılacak geçici
protezlerle normal günlük hayatınıza
devam edebilirsiniz.
İmplantın yerleştirilmesi
ne kadar sürer?
Bu süre, durumunuz, ihtiyaçlarınız ve
yapılacak işleme bağlıdır. Bir tek ameliyat
10 dakika ile bir kaç saat arası sürebilir.
Bütün bir tedavi bir ameliyatla da
bitebilir, bir dizi ameliyat ve randevu da
gerektirebilir.
Tam iyileşme 3-4 ay sürebilir. Greftleme
yapılmışsa (Kemik Greftleme -Otojen
Greftleme-, yani kemik desteğinin
arttırılması) iyileşmedeki bu süre
6 aya kadar çıkabilir.
Günlük hayata ne zaman dönülür?
Operasyon sonrası hastanın günlük
hayatına devam etmesini engelleyecek
bir durum söz konusu değildir. Dikiş
sonrası hasta 3 saat kadar yemek
yemeyeceği için operasyona tok gelmesi
önerilmektedir. Belirtmek gerekir ki,
istediğiniz takdirde tedavi süresince
hiçbir zaman dişsiz de kalmayacaksınız.
İmplantın avantajları nelerdir?
• Daha iyi estetik görünüm
• Daha iyi çiğneyebilme - Her istediğini
yiyebilme
• Özgüvenin geri kazanılması ile daha
mutlu bir sosyal hayat
• Her şeyi yiyebilmeye bağlı olarak daha
sağlıklı ve dengeli beslenme
Eksik her diş için implant gerekir mi?
Hayır. Eğer eksik diş sayısı 1’den fazla ise,
implant uygulanacak bölgeye bağlı
olarak 2 adet implant; 2 ya da 4 dişin
yerine hizmet verebilir.
İmplant, kemik ile
kaynaşmazsa ne olur?
Uygun implant ve yöntem kullanılması
ve hastanın işlem sonrası talimatlara
uyması durumunda böyle bir ihtimal yok
denecek kadar azdır. Böyle bir durum
genellikle cerrahi operasyonu takip eden
ilk 3 ay içinde ortaya çıkabilir. Böyle bir
durumda diş çekimi kadar kolay bir işlem
ÖZEL BURSA ANADOLU HASTANESİ
ile implant yerinden çıkartılır,
bölgedeki kemiğin iyileşmesini
takiben yeni bir implant
yerleştirilebilir.
İmplant tedavisi
uzun ömürlü müdür?
Güvenli bir implant ortaya
çıkarmak için yapılan çalışmalar
1800’lü yılların başından beri
sürmektedir.
Günümüzde, 35-40 yıllık klinik
takipleri bulunan implantlar
bulunmaktadır. Bu konuda
hastanemiz diş hekiminden
detaylı bilgi alabilirsiniz.
İmplantlar vücut tarafından
reddedilebilir mi?
İmplantlar organizma için
herhangi bir yan etkisi olmayan
maddelerden yapılmış ve yıllardır
yoğun araştırmalar ile incelenmiştir.
Bu maddeler hiçbir zaman canlı bir
organizmanın parçası olmayan
maddelerdir. Vücudun bunlara karşı
antikor üretip kalp ve böbrek nakillerinde
olduğu gibi reddetmesi mümkün değildir.
Kanser riski var mı?
Tıbbi literatürde implantların kansere
sebep olduğunu gösteren hiçbir bulguya
rastlanmamıştır.
İmplantların ömrü ne kadar?
Bu konuda en önemli belirleyici faktör
hastanın ağız bakımına verdiği önemdir.
Ağız bakımı iyi olan kişilerde implantların
ağızda 30 yıl kadar sorunsuz kaldığı
görülmüştür. İmplantın ömrü bir çok
etkene bağlı olarak değişebilmektedir.
Gereken bakımlar yapıldığı takdirde
implantlar bir ömür boyu kullanılabilirler.
27
ÖZEL BURSA ANADOLU HASTANESİ
Norveç
Oslo, Norveç’in hem
en kalabalık şehridir;
hem de başkentidir.
Dünyanın en pahalı
şehirleri arasında
sayılmaktadır. Şehir,
yeşil tepeler ve dağlarla
çevrilidir. Oslo’da
40 ada ve 343 göl
bulunmaktadır.
Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları Uzmanı
Uzm. Dr. Nurşen BAŞEĞMEZ’in Objektifinden
İstanbul’dan Kopenhag’a uçakla ulaştık.
Oradan, lüks bir gemide bir gecelik
yolculuk sonunda sabah saat 9’da
Oslo’ya vardık.
Görülecek yerler arasında: liman
bölgesinde bir ortaçağ kalesi olan
AKERHUS KALESİ: Hapishane olarak da
kullanılmıştır. 2. Dünya Savaşı sırasında
Nazi Almanya’sına savaşsız olarak teslim
edilmiştir. 11 Mayıs 1945’de kale Norveç
Devrimci Hareketine verilmiş ve savaş
suçluları burada yargılanmıştır. Kale içinde
şu anda Akerhus Kale kilisesi, silahlı
kuvvetler müzesi, Norveç direniş müzesi ve
Norveç kraliyet mezarlığı bulunmaktadır.
28
HOLMENKOLLEN SKİ-JUMP: Dünyaca
ünlü kayakla atlama pistidir. Beton ve
çelikten yapılan görkemli bir yapıdır.
2010 yılı Mart ayında açılmıştır.
Yanındaki ikinci yapı da SKİ JUMP
TOWER, tam bir mühendislik harikası
olup buz parça makinası, gelişmiş kar
üretim tankı, ışık ve ses sistemleri ile ilgi
çekmekte ve şehrin her yerinden
görülebilmektedir. Kulenin içinde de Ski
Museum bulunmaktadır. Türünün tek
örneği olup kayak tarihine ait çeşitli
objeler sergilenmektedir.
Görülecek yerler arasında dünyanın en
ünlü kutup gemisi olan Fram’a ev
sahipliği yapan Fram Müzesi, Kraliyet
ÖZEL BURSA ANADOLU HASTANESİ
Sarayı, Nobel Enstitüsü, Nobel Barış
Merkezi, Vigelandisparkın Heykel
Parkı’dır. Bu heykel parkında büyük bir
heykel koleksiyonu bulunmaktadır.
Gustaw Vigeland dünyaca ünlü bu
heykelleri yaparken hiç bir sanatçıdan
yardım almamıştır ve Oslo Belediyesi için
yapmıştır. Park alanında 212 adet bronz
ve granit heykeller bulunmaktadır.
En ünlüleri Monolith isimli 14 metre
yüksekliğinde taş oyma olarak yapılmış
121 insan figürünü barındıran heykel ile
Kızgın Çocuk heykelidir.
bindik. Yörenin en büyük fiyordunu 1,5
saatte geçtik. Manzaralar muhteşemdi.
Sayılamayacak kadar çok şelale gördük.
Her biri tablo gibiydi. Gutvagen isimli
küçük bir yerleşim yerine geldik.
Balina eti de var. Balina eti ciğere
benziyor ama tadına bakmadık.
Denizlerde uzun süre kaldıkları için
balina etinin sağlıklı olmadığı söyleniyor.
Görülecek yerler arasında bir de Viking
Gemi Müzesi vardır. Burada dünyanın en
iyi korunmuş Viking gemileri
sergilenmektedir.
Öğle yemeğinden sonra otobüsümüzle
Bergen’e doğru yola çıktık. 47 adet
tünelden geçtik. Norveçliler buna
“Bergen’e yer altından geçtik”
diyorlarmış. Pazar günü 17:30’da
Bergen’e vardık.
Görülmesi gereken diğer yerler arasında
Torgaymeningen meydanı, Bergen şehir
müzesi, Stave Fantoft kilisesi ve Edward
Girey Müzesi var. Bergen şehri liman ve
kıyısındaki evlerden oluşan bu bölüm
Bryggen olarak isimlendirilir. 1979 yılında
UNESCO tarafından Dünya Kültür Mirası
listesine dahil edilerek koruma altına
alınmıştır. 14. ve 16. yüzyılda Hansa
bölgesi ticaret imparatorluğunun önemli
bir parçası olarak kullanılmıştır. Alman
tüccarlar burayı kuzey limanlarını kendi
etkileri altına almak üzere kurdukları
Hassa Birliğine dahil etmişlerdir. Tarihi
liman yerinde kendi yaşam alanlarını da
kurmuşlardır. Bu yüzden buradaki evlere
Hansa Evleri deniyor. Ancak birçok
yangın şehirden geriye pek bir şey
bırakmamıştır.
Cumartesi sabahı saat 9’da Oslo’daki
otelden ayrıldık. 3,5 saatlik bir otobüs
yolculuğundan sonra Geilo isimli bir
kasabadan trene bindik. 1,5 saat sonra
başka bir trene aktarma olduk. Bu ikinci
tren gezi amaçlı bir tren olup bizi,
seremonilerin olduğu bir yere götürdü.
Dağlarda dans ve müzik gösterileri izletti.
Muhteşem manzaralar eşliğinde 1 saatlik
yolculuk sonunda Flam kasabasına
geldik. Orada bizi bekleyen
otobüsümüzle Songdal isimli küçük ve
şirin bir kasabaya geldik. Mütevazi ve
küçük bir otelde geceledik.
Sabah otobüsümüzle 1 saatlik
yolculuktan sonra küçük bir feribota
BERGEN: Bergen, Norveç’in güney
batısında ülkenin en kalabalık ikinci
şehridir. Sıcak kanlı ve güler yüzlü
insanlarla doludur. Hiç telaşları yok;
trafik gürültüsü yok. Temmuz ve Ağustos
aylarında güneş saat 24 civarında
batıyor; güneş tam batsa da hava
kararmıyor. Saat 3-3:5’ta tekrar doğuyor.
Bergen’e vardığımızda önce şehir turu
yaptık. Limanda fotoğraf molası verildi;
meşhur Bergen evlerinin fotoğrafını
çektik. Daha sonra funikülerle kısa bir
yolculuk yaparak Floyen dağına çıktık
(320 metre yükseklikte). Kabinin her
tarafı cam olduğu için çevremizi seyrettik.
Bu şehrin en iyi manzarası Floyen
tepesinden izleniyor. Tepede ayrıca
çocuklar için park alanı ile ülkenin
sembolü olan orman perileri (Troyyler)
heykelleri var.
Görülecek yerler arasında balık pazarı
var. Burada deniz ürünleri satılıyor.
Ayrıca seçtiğiniz ürünler anında pişirilip
servis ediliyor. Karidesi çok meşhur.
Gördüğümüz evler, kentsel yapılaşmanın
örneği olarak günümüze kadar
gelebilmişlerdir. Zaten şimdi bu ahşap
evler haricinde Bergen’de ahşap ev
yapmak yasaklanmıştır. Günümüzde
burada 62 tane koruma altında ev
bulunuyor. Mimari yapım; üçgen cepheli
yan duvarlı, zara ile kaplı çatılar birkaç
seviyelidir. Günümüzde Hansa Evlerinin
alt katlarında turistik ve hediyelik eşya
satan dükkanlar, ikinci katlarda ise
kafeteryalar bulunmaktadır.
29
ÖZEL BURSA ANADOLU HASTANESİ
Kulak Kiri (Buşon)
Op. Dr. Bülent AYMELEK
Kulak Burun Boğaz Uzmanı
Kulak kanalının girişinde,
kılların bulunduğu bölgede,
deri içindeki özel yağ bezleri
tarafından “serumen” adı
verilen, koyu sarı veya açık
kahverengi renkte doğal bir
salgı oluşturulur.
Bu salgının kulak kanalını
koruyucu, kayganlaştırıcı ve
mikroplara karşı koruyucu
özellikleri vardır. Serumen
çoğunlukla yanlış olarak
kulak kiri olarak adlandırılır.
Aslında temizlenerek yok edilmemesi
gereken bu çok özel ve doğal vücut
salgısının sık sık temizlenerek yok
edilmesi yetersiz salgılanması kulak
kanalında kurumaya ve kaşıntıya neden
olur.
Buşon birikimine genellikle;
• Kişinin kulağını temizlemek için
kulağına yabancı cisim sokması
• Çok tozlu ve kirli ortamlarda çalışılması
• Dış kulak yolundaki darlık nedeniyle
buşonun dışarı atılamaması
• Denize girme veya banyo sırasında dış
kulak yolundaki az miktardaki salgının
şişmesi
• Kulak tıkacı ve işitme cihazının
kullanılması
• Cerumen salgısının aşırı miktarda
salgılanması
• Cerumen salgısının çok koyu olması
neden olmaktadır.
Kulak temizleme çubukları veya benzeri
cisimlerle kulak temizleme alışkanlığı
30
olan kişilerde, kiri dışarı atma
mekanizması tamamıyla bozulduğundan
dolayı buşon dışarı doğru hareket
edememekte ve olduğu yerde birikerek
tıkaçların oluşmasına neden olmaktadır.
Kulak tıkacı ve işitme cihazı kullanan
kişilerde kulak kiri diğer insanlara göre
daha fazla olmaktadır. Çünkü kullanılan
bu cihazlar kirin kulak içinden dışarıya
doğru hareket etmesine mani olmakta ve
vücut dışına atılmasını engelleyerek kulak
içinde birikmesine sebep olmaktadır.
Kulak ne zaman temizlenmelidir?
Normalde kulak kanalının iç kısmının
temizlenmesine gerek yoktur. Kulak
kanalı hiç temizlenmese bile, serumen
zaman içinde kendiliğinden dışarı atılır.
Kulak kanalının kendi kendini
temizleyebilme özelliği nedeniyle
serumenin kulağı tıkaması mümkün
değildir. Kulak kanalı çoğunlukla kişilerin
kulak temizliği sırasında pamuklu
çubuklar ile serumeni derine itmeleri
sonucunda tıkanır.
Serumen temizlenmeye çalışılırken derine
itilmesi, kulak kanalı derisinin kuru olup
dökülmesi, tozlu ortamda çalışma gibi
nedenlerle kulak kanalında “buşon” adı
verilen tıkaçlar oluşabilir. Tıkaçlar
aşağıdaki belirtileri verdiğinde kulak
kanalının bir hekim tarafından
temizlenmesi gerekir:
• Kulak ağrısı
• Kulakta dolgunluk hissi
• Kısmi işitme kaybı
• Kulakta çınlama veya uğultu
• Kaşıntı, koku veya akıntı
• Başka bir nedeni olmayan öksürük
Kulak nasıl temizlenmelidir?
Kulak kanalı girişinin parmak ucuna
sarılan bir pamuk parçası ile silinmesi,
kendiliğinden dışarı atılan serumenin
temizlenmesi için yeterlidir. Kulak kanalı
içine pamuk, pamuklu çubuk, peçete,
havlu gibi nesnelerin sokulması sadece
serumenin derine itilmesine ve
tıkanmasına neden olur ve
yapılmamalıdır.
Kulak tıkacı (buşon)
nasıl tedavi edilir ?
Kulak tıkandığı zaman öncelikle kulak
burun boğaz uzmanının muayenesi
gerekmekte ve tıkanıklığın gerçek
sebebinin teşhis edilmesi gerekmektedir.
Yani tıkanıklığın buşona bağlı olup
olmadığı belirlenmelidir. Eğer kulaktaki
tıkanıklık buşon birikiminden dolayı
ortaya çıkmış ise yapılacak tek şey
buşonu çıkartmak olmaktadır. Buşonu
çıkartmak için doktor tarafından üç
yöntem kullanılabilmektedir.
• Küret ile temizleme
• Aspiratör ile vakumlama
• Su ile yıkama
Bu yöntemlerin hangisinin kullanılacağı,
dış kulak yolunun ve buşonun durumuna
göre KBB (kulak burun boğaz ) uzmanı
tarafından belirlenir.
Kulak kiriniz probleme neden oluyorsa
doktor kulak yıkamayı önerebilir. Yıkama
işlemini yapacak olan doktor kulağın
içine bir tüp yardımıyla su püskürtür. Bu
yapılan işlem kiri inceltip hareket ettirir.
Suyun ve kulaktaki kirin akması için
kulak hafif yan tarafa doğru eğdirilir.
Tıkanıklığa sebep olan kulak kiri bu işlem
sayesinde birkaç dakika içerisinde dışarı
akar. Doktor kulağı yıkamadan önce kirin
yumuşaması için hastaya kulak damlası
verebilir. Kulak yıkama işlemi genellikle
basit bir işlemdir ve ağrılı bir yöntem
değildir. Fakat kişide biraz rahatsızlık ve
baş dönmesi yapabilmektedir. Bazen ilk
kulak yıkama işleminde kir
çıkartılamayarak bu işlemin
tekrarlanması gerekebilmektedir. Su ile
yıkamanın tek dezavantajı( sakıncası )
ÖZEL BURSA ANADOLU HASTANESİ
kulak zarının delik olduğu durumlarda
orta kulağa zarar vermesidir. Ayrıca
yıkama işlemi kişide eğer dış kulak
iltihabı varsa kullanılmaması gereken bir
yöntemdir. Kulak yıkama yöntemi
nadiren kişilerde yan etkilere sebep
olabilmektedir. Bu yan etkilerin bazıları
kulak iltihapları, kulak zarının ve dış
kulak yolu derisinin zarar görmesi olarak
sayılabilmektedir.
Kulak bir kere temizlendikten sonra
hep temizlenmesi gerekirmiş,
doğru mu ?
Hayır. Kulağın belli aralıklarla
temizlenme ihtiyacının olması bir kez
temizlenmiş olmasına değil, bu kişilerde
serumenin aşırı üretimine, salgının
özelliklerine, kulak kanalının yapısına,
kişinin deri özelliklerine bağlıdır.
Kulak tıkacı (buşon)
oluşumu önlenebilir mi?
Buşon oluşumunu önleyebilecek tek
yöntem kulak kanalına sokulan cisimlerle
temizleme yapılmamasıdır. Kulakları
buşon oluşumuna yatkın kişilerin 6 - 12
ay aralıklarla tıkanma olmadan bir Kulak
Burun Boğaz Hastalıkları uzmanına
kontrole gitmelerinde yarar vardır.
Eğer kulak kiri çok fazlaysa yıkama işlemi
yetersiz kalacağından dolayı özel bir
aletle bu kirin çıkartılması gerekmektedir.
Mikro vakum denilen bu tedavi yöntemi,
kulak kanallarındaki birikintileri
temizlemek içinde kullanılabilmektedir.
Bu yöntemde diğer yöntemler gibi doktor
tarafından uygulanmalıdır.
Buşonun temizlenmesi, periyodik olarak
yapılan bir işlem değildir. Ne zaman
kulak tıkanıklığı yapacak duruma gelirse
o zaman temizlenmelidir ki bu temizlik
işlemi üzerine basarak söylüyorum hekim
tarafından yapılmalıdır. Bu temizlik süresi
birkaç ay olabileceği gibi birkaç yılda
olabilmektedir. Bazı kişide ise hayatları
boyunca hiç temizlemek gerekmeyebilir.
31
ÖZEL BURSA ANADOLU HASTANESİ
Okul Çağında Beslenme
ayarlamak ailelere ve öğretmenlere
düşmektedir. Bu dönemdeki güçlükleri
şöyle sıralayabiliriz.
Uzm. Dr. A. Orhan DENGİZ
Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları Uzmanı
Hızlı büyüme ve gelişmenin
başladığı, fiziksel
aktivitenin de arttığı ilkokul
çağında (6-12 yaş arası)
çocukların beslenmesi,
aile ve okul yönetimi
işbirliği ile düzenlenmeli
ve yönlendirilmelidir. Süt
çocukluğunun dönemi olarak
kabul ettiğimiz yaşamın ilk
yılında beslenme büyümenin
başlıca belirleyicisi iken,
oyun ve okul çocukluğu
dönemlerindeki beslenme
sağlıklı beslenme
alışkanlıklarının
kazanılması ve erişkin
yaşta etkileri çıkacak olan
çeşitli sağlık sorunlarının
önlenmesi açısından önem
kazanmaktadır.
Bu dönemde sağlıklı
beslenme sağlanamazsa
büyümede yavaşlama
görülür ve çeşitli sağlık
sorunlarına zemin hazırlanır.
Okul çağı, çocuğun çevresi ile iletişiminin
arttığı, birçok alışkanlığın kazanıldığı ve
ailesinden ilk kez ciddi bir şekilde
ayrıldığı bir dönemdir. Bu çağda eğitim
ve çevresel faktörler çocuğun ruhsal
gelişimini etkilerken, sağlıklı büyüme ve
gelişme de sağlıklı bir beslenme ile
desteklenmelidir.
Bu dönemde besin alımında bazı
güçlükler yaşanabilir. Bunu çok iyi
32
• Okula gidiş geliş zamanları iyi
ayarlanamadığı için çocuğun özellikle
kahvaltı yapması güçleşebilir.
• Okulda kalma süresi uzun olabilir ve
çocuk uzun süre aç kalmak zorunda
kalabilir.
• Öğle vakti eve gelememe durumunda
çocuklar kantinden besleyici değeri az
kalori değeri yüksek besinlere yönelebilir
ya da çocuk besin bulamazsa yeterli
kalori alamayabilir.
• Çocuğa evinde yeterli beslenebilme
olanağı sağlanamayabilir.
• Çocuğun fiziksel aktivitesi az ya da çok
olabilir. Okulda hazırlanan beslenme
planı çocuğa yeterli ve dengeli besin
maddesi sağlamayabilir.
• Çocuk okul öncesi dönemde yeterli ve
dengeli beslenme alışkanlığı
kazanmamış olabilir.
Okul çağı çocukların beslenmesinde iki
önemli amaç bulunmaktadır.Birincisi;
öğrenme çağındaki çocuğa temel
beslenme bilgilerini ve beslenme ile sağlık
arasındaki ilişkileri öğretmek, sağlıklı
olabilmek için yeterli ve dengeli beslenme
alışkanlığını kazandırabilmek.İkincisi ise;
eldeki mevcut olanakları en iyi şekilde
kullanarak okul çocuğunun yeterli ve
dengeli beslenmesini sağlamaktır.
Bu amaçlara ulaşmak için şu
önlemleri almak gerekmektedir:
• Çocuklar çalışma, yemek yeme, oyun
oynama, uyuma gibi işler için zamanını
dengeli kullanma alışkanlığını bu
dönemde kazanabilir.Bu alışkanlığı
kazandırma çocukların kahvaltı
yapmama gibi temel yapılması gereken
beslenme görevini aksatmamayı sağlar.
• Okulda çocuklara uzun kalma süresinde
ara kahvaltı ile beslenme değeri yüksek
öğün verilebilir ve tüketmesi için zaman
sağlanabilir.
• Okuldan öğle yemeği için evine
gitmeyen çocuklara eksik besin alımını
engelleyecek iyi bir menü okul yönetimi
tarafından beslenme uzmanı
kontrolünde planlanabilir veya beslenme
çantası hazırlanarak çocuğun yanına
besin alması sağlanabilir.
• Günlük yaşam aktivitelerinde yaşlarına,
fiziksel aktiviteleri ve vücut cüsselerine
göre ne kadar besin almasının gerektiği
eğitimler vererek anlatılabilir.
ÖZEL BURSA ANADOLU HASTANESİ
• Çocuğun anlayabileceği, şekilde nasıl
sağlıklı besin seçilir konusunda
öğretmen, aile ve çocuk eğitilmeli,
yetersiz ve dengesiz beslenen bireylerde
görülen sorunlar anlatılmalıdır.
• Okul kantinleri, çevrede besin ve içecek
satışı yapan yerler denetlenebilir.
Kantinlere meyve, ayran ve sağlıklı
sandviçlerin satılması sağlanabilir.
Günün ilk öğünü olan kahvaltı, her birey
için olduğu gibi çocuklar için de en
önemli öğündür. Sabah oluşan açlık,
öğrenme üzerinde olumsuz etkilere
sebep olmakta, konsantrasyon, problem
çözme, okuma, yazma, aritmetik gibi
temel öğrenme becerilerinde azalma ve
güçleşmeye yol açmaktadır. Kahvaltı
alışkanlığı olmayan çocuklarda
performanslarında düşüklük ve
yorgunluk hissi görülebilir. Düzenli
kahvaltı yapmak öğrenme, dikkat,
verimlilik, yaratıcılık, gücünde artışa
neden olmakta ve fiziksel dayanıklılığı
olumlu etkilemektedir. Bu nedenle her
çocuğun düzenli bir şekilde kahvaltı
yapması sağlanmalı ve buna uygun
koşullar yaratılmalıdır.
Kahvaltıda çeşitlilik birinci önem
verilecek kural olmalıdır. Değişik renkte
sebzeler (havuç dilimi, domates,
maydonoz, salatalık, taze nane vb.) taze
kuru meyveler (elma, muz, armut
dilimleri veya kuru kayısı, kuru incir, kuru
üzüm vb.), süt ve süt ürünleri (az yağlı
peynir çeşitleri,az yağlı süt), yumurta,
tam buğday ekmeği, çavdar ekmeği,
kepekli ekmek güne iyi bir başlangıç
olacaktır.
Kahvaltı yapmayı kolaylaştıracak
öneriler nelerdir?
Erken saatlerde aç hissetmemek yerine
güne taze sıkılmış bir meyve suyu veya
sütle başlayabilir, ilerleyen saatlerde
acıktığınızda besleyici bir ara kahvaltı
çocuğunuza verebilirsiniz. Evinizden
hazırladığınız kepekli ekmek arasına
peynirli sandviç gibi...
Vaktin olmadığından şikayet etmek
yerine kahvaltıda yenilecek besinleri bir
gece önceden hazırlayabilir veya
hazırlanması kolay besinleri evinizde
bulundurabilirsiniz. En güzel örneği sütle
hazırlanabilecek vitamin ve
minerallerden zengin kahvaltılık tahıl
gevrekleridir.
33
ÖZEL BURSA ANADOLU HASTANESİ
OKUL ÇAĞI ÇOCUKLARI İÇİN
ÖRNEK MENÜ
Sabah Kahvaltı
1 bardak Süt
Ekmek
Beyaz Peynir
Yumurta
Bal ya da reçel
Domates Salatalık
Kahvaltı yapmayı alışkanlık haline
getirdiğinizde göreceksiniz ertesi gün
hemen hemen aynı saatlerde çocuğunuz
acıkacak ve kahvaltı yapmayı kendisi
isteyecektir.Düzenli kahvaltı yapmak için
erken uyumak en iyi yöntemdir. Bu
sayede bir gece önceden
hazırlamaz,daha rahatça kahvaltı
yapma olanağı yaratırsınız.
Eğer geleneksel alışılmış kahvaltılardan
çocuğunuz hoşlanmıyor ise kahvaltıyı
atlamak yerine çorba, onun sevdiği
besinlerden oluşturulacak karışımlarla
zevkli bir kahvaltı oluşturabilirsiniz.
Vücudumuz için gerekli olan 40
civarındaki besin öğesini sağlayan tek bir
besin bulunmamaktadır. Bu besin
öğelerini sağlamak için 5 temel besin
grubu olan tahıl grubu, sebze-meyve
grubu, süt yoğurt grubu, et-kurubaklagilyumurta grubuve yağ grubunun
çocuklarda yeterli miktarda ve eşit
olmasını sağlamalıyız. Bu nedenle
sağlıklı çocuklar için beslenmede 10 kural
çocukların büyüme ve gelişmelerine
yardımcı olacaktır.
• Düzenli fiziksel aktivite yaptırın
• Daha fazla sebze ve meyve tükettirin
• Tam taneli tahıllar tükettirin
• Az yağlı besinleri tercih etmelerine özen
gösterin
• Güvenli şeker ve tuz alımını sağlayın
• Kalsiyum gereksinimlerini karşılayın
• Et, tavuk, balık, kurubaklagil ve kuru
yemiş grubu gibi kaliteli proteinlere yer
verin
• Folik asitten zengin besinleri tüketin
• Lif (posa) zengin beslenin
• Fast-food beslenmeden kalp-damar
hastalıklarının oluşum riskini
hızlandırdığı için uzak durulmalıdır.
34
Ara Öğün
Meyve Suyu
Ev yapımı sebzeli börek
Öğle Yemeği
1 kase çorba
Etli sebze yemeği
Pilav ya da makarna
Yoğurt veya cacık
Ara Öğün
Taze meyve-bisküvi
Akşam Yemeği
Balık, tavuk ya da et yemeği
Salata
Tatlı ya da meyve
Ara Öğün
Taze Meyve- Süt
Yanlış beslenmeye bağlı gelişen
komplikasyonlar
• Fast food ve abur cuburla beslenme
alışkanlığı: Günümüzde yaşantımıza bu
tip beslenme alışkanlığı hızlı yaşam
temposu sebebi ile girmiş ve sonrada bir
endüstri ve yaşam tarzı haline gelmiştir.
Ülkemizde ilkokul yıllarına kadar bu tip
beslenme inmiştir. Bu tür beslenme
yüksek enerjili ve besleyici değeri
olmayan bir beslenme biçimidir ve
kalorinin %40-50 si yağlardan gelir. Bu
tür yiyeceklerde vitamin A düzeyi ve
kalsiyumu düşük ve tuz oranı (sodyumu)
yüksektir. Bu tür gıdalarla beslenenlerde
hipertansiyon, şişmanlık, gastroözefagial
reflü hastalığı, inflamatuvar barsak
hastalığı ve vitamin-mineral eksikliği
problemlerinin karşımıza çıkacağını
unutmamamız gerekir.
Okul çağı öğrencilerinde karşımıza çıkan
diğer problem öğün atlanmasıdır. En çok
olarak sabah kahvaltısı atlanmaktadır.
Okula yetişme telaşı, yetersiz zaman gibi
mazeretler ile bu öğün atlanmaktadır.
Ayrıca kız çocukları arkadaşlarından
etkilenerek şişmanlama korkusu ve kilo
kontrolü yapma bahanesi ile yetersiz
beslenmektedir. Öğün atlanınca fastfoodlar devreye girmektedir. Aile
kahvaltının önemini çocuğa anlatırken;
kahvaltının ileriki yılları da olumlu
etkileyecek alışkanlık olduğun, güne iyi
başlangıç yapmanın iyi bir sırrı olduğu
belirtilmeli kilo kontrolünde bile
atlanmaması gereken bir öğün olduğu
anlatılmalıdır.
• Obezite: Genetik ve çevresel faktörlerin
rol oynadığı şişmanlık bazen çocukluk ve
ergenlik çağında önemli sorun
olmaktadır. Aşırı yeme alışkanlığı bazen
ailesel kaynaklı bir sorunla ilgili de
olabilir.
Tansiyon, ateroskleroz, şeker hastalığı ve
kalp hastalarının görülüş sıklığı şişman
olanlarda artar. Uygunsuz beslenme
alışkanlığı ve sedanter yaşamda çevresel
faktörler olarak obesitede rol oynar.
Televizyon ve bilgisayar başında geçirilen
zamanın artması ve bunların karşısında
yüksek enerjili ve düşük besleyici değeri
olan besinlerin alınması, dersler sebebi ile
çocukların evde işlere yardım etmelerinin
azalması, servis ile okula kadar gitme,
yürüme ve spor alışkanlıklarının
olmaması şişmanlığa davetiye hazırlar.
Obez çocuklar diğer çocuklar tarafından
‘’tembel, çirkin ve aptal vb.’’ sıfatlarla tarif
edilmiş istenmeyen ve güvenilmeyen
kişiler olarak sınıflandırılmışlardır. Obez
çocukların tıbbi, diyet tedavisi gibi
yaklaşımların yanında psikiyatrik açıdan
da desteklenmesi gerektiği göz önünde
ÖZEL BURSA ANADOLU HASTANESİ
bulundurulmalıdır. Obez çocukları tedavi
ederken diyet, egzersiz ve aileyle beraber
davranış tedavisi gerekmekte tedavi de
ani kilo kayıplarından büyüme geriliğine
yol açacak kısıtlamalardan
kaçınılmalıdır.
• Hiperkolesterolemi ve ateroskleroz:
Aterosklerozun temelleri bir çok
çalışmada gösterildiği gibi çocukluk
çağında atılmaktadır. Adolesan ve
çocukluk çağında yapılan çalışmalar
diyetteki enerjinin %30’unun yağlardan
sağlanması gerektiği, total yağ
miktarının en fazla 1/3 ünün satüre
(doymuş yağlar) yağ asitlerinden
oluşması ve günlük kolesterol alımının
300 kaloriyi geçmemesi gerektiği
bildirilmiştir. Çocuklarda
hiperkolesterolemi tedavisinde
uygulamalarda dikkatli olunmalıdır.
Düşük yağ ve düşük kolesterollü besinleri
önermek bir bakıma kırmızı et,yumurta,
ve süt gibi besin değeri olan gıdalarda
kısıtlama demektir.Bu uygulama
sırasında çocuklarda vitamin ve mineral
eksikliği ortaya çıkabilir. Bunlar doğal
yollardan diğer besinler ile karşılanmaya
çalışılmalıdır.
• Raşitizim: Hızlı büyüme sırasında
D vitamini sınırda olanlarda raşitizm
gelişebilmektedir.
• Anemi (kansızlık): Düşük
sosyoekonomik düzeyden gelen çocuklar
dengesiz ve yetersiz beslendiklerinden
anemi sık görülür. Ailenin kırmızı et
tüketememesi veya çocuğun bu yiyeceği
tüketmemesi anemiye zemin hazırlar.
Bazı çocuklar ise az miktarda yeşil sebze
ve meyve tüketmeleri sonucu alınan C
vitamini azalır, sonuçta demirin emilimi
için önemli olan vitamin azalmış olur.
Örneğin, kırmızı eti sevmeyen okul çağı
çocuklara özendirici olarak ekmek arası
yeşillik ve köfte verilmelidir.
• Yemek yeme ile ilgili bozukluklar:
Bu bulgular en fazla adolesan yaşta bilinç
altında şekillendirdikleri kişilere özenmeleri,
mankenliğe ve film yıldızlarına özenme
sonucu anoreksiya nervosa ve bulimia
nervosa şeklinde görülebilmektedir. Kendi
kendine kusturmalar, ishal yapıcı ilaçlarla
dışkı sayısını arttırma ve idrar söktürücü
ilaç kullanıp sık idrara gitme belirtileri
konusunda aileler iyi bir gözlemleyici
olmalıdırlar.
• Diyet ile ilgili olarak davranış
bozuklukları: Hiperkinezi çocuklarda
uzun süreli var olan motor aktivite olarak
göze çarpmaktadır.1-16 yaş arasında ve
erkek çocuklarda sık görülmektedir.
En sık 6 yaş civarında görülmektedir.
Kısa süren konsantrasyon gücü, patlayıcı
tarzdaki hareketler, aşırı duyarlılık, baş
ağrısı ve solunum sıkıntısı gözlenen
bulgulardır.
Sebep olarak genetik, besin alerjisi,
ailenin karşı tutumları ve hamilelikte
sigara içimi bulunmaktadır. Bu durum
yağ asiti bozuklukları ve karbonhidrat
bozuklukları ile ilişkili olabilir.
Bu bilgiler ışığında, süt çocukluğu ve
oyun çocukluğu döneminde olduğu gibi,
çoğu kez ihmale uğrayan okul çocuğu
beslenmesine de özen gösterilmesinin,
çocukların standart büyüme ve
gelişmelerini sağlamanın yanı sıra ileriki
yıllarda sağlıklı beslenme alışkanlıklarını
sürdürmeleri ve ateroksleroz,hiperkoleste
rolemi, tip II diyabet gibi hastalıklardan
korunmalarını sağlayacağı
unutulmamalıdır.
35
ÖZEL BURSA ANADOLU HASTANESİ
Varşova
Bir Avrupa
Başkenti Varşova...
Varşova aynı zamanda
bir Feniks şehri olarak
bilinmektedir. Feniks
(öldükten sonra tekrar
dirilmenin simgesi),
eski mısır kökenli
efsanevi ateş kuşunun
Batı mitolojisindeki
karşılığıdır ve Varşova
ile özdeşleştirilmektedir.
Polonya’nın Başkenti
olan Varşova’yı Mayıs
Ayı’nda bir toplantı
nedeniyle görme fırsatım
oldu. İzlenimlerimi
ve edindiğim bilgileri
sizlerle paylaşmaya
çalışacağım.
36
İç Hastalıkları Uzmanımız
Uzm. Dr. Hülya AKDENİZ ÜNTUT’un Objektifinden
Polonya’nın resmi dili Leh’çe, para birimi
Zloti’dir. Nüfusu ise 2,8 milyon
civarındadır. Varşova, Baltık Denizi ve
Karpat Dağlarına komşu ‘’Vistula’’ nehri
kenarında kuruludur. Bu, Avrupa
başkentlerinin neredeyse ortak özelliğidir.
İnsanlar suyla birlikte hayat bularak
yerleşim yeri tercihlerini eskiden beri
böyle yapmışlardır.
II.Dünya Savaşı sonunda Avrupa’da en
çok harap olan şehirlerden biri olan
Varşova, Polonya’nın 2004 yılında Avrupa
Birliği’ne girişi ile tarihinin en büyük
ekonomik atılımını yaşamıştır.
Ülkemizden uçakla ortalama 2,5 saatte
Varşova’ya ulaşıyorsunuz ancak
Ülkemize göre daha soğuk ve az güneşli
bir ülke.
Polonya ve Varşova
denilince ilk akla gelenler;
Varşova Paktı
Papa II.Jean Paul
2012 Avrupa Futbol Şampiyonası
ÖZEL BURSA ANADOLU HASTANESİ
Yahudi mahallesinin içinde yer alıyordu.
Bu 340 hektarlık kuşatılmış alana 1942
yazına kadar yaklaşık 500.000 yahudi
doldurulmuş ve 22 Temmuz 1942’den
sonrada hergün 5000’i aşkın yahudi
Treblinka’daki imha kampına (doğrudan
gaz odalarına) gönderilmeye
başlanmıştır. Varşova Getto’sunun içinde
yaklaşık 35.000 yahudi öldürülmüştür.
Varşova Getto’sunun kapatılmasından
sonra belki 20.000 kadar pekçok
Varşovalı Yahudi, Varşova’nın Aryan
Bölgesi olarak adlandırılan bölgesine
saklanarak yaşamaya devam ettiler.
Almanya’nın Polonya’ya 1 Eylül 1939
yılında saldırmasının ardından Varşova
harabeye dönmüş olup 17 Ocak 1945’de
Sovyet Birliklerinin Polonya’ya girmesiyle
ülke özgürlüğüne kavuşmuştur. Polonya
Varşova Paktı: 14 Mayıs 1955’de
SSCB,Çekoslavakya, Bulgaristan,
Macaristan, Polonya, Doğu Almanya ve
Arnavutluk (1968’de çekildi) tarafından
Doğu Avrupa ülkelerini savunmak
amacıyla kurulmuş olan (NATO
saldırısına karşı) bir örgüttür. Bu paktın
kuruluş anlaşması, üyeler arasında bir
askeri komutanlık kurulması ve Doğu
Avrupa ülkelerinin topraklarına sovyet
ordu birliklerinin yerleşmesini
öngörüyordu. 1989 yılında Sovyetler
Birliğinin dağılması ve çok partili rejime
geçmesi ile birlikte Avrupanın iki bloklu
yapısı ortadan kalktı ve 1 Nisan 1991’de
pakt çöktü.
Mehmet Ali Ağca’nın 13 Mayıs 1981
yılında suikast girişimi ile dönüm noktası
oldu.
Varşova Ulusal Stadyumu: 2012 Avrupa
Futbol Şampiyonası (EURO 2012) için inşa
edilmiş ve açılış maçı Polonya ve Portekiz
arasında yapılmıştır. Futbolsever bir ülke
olarak EURO 2012 bir çoğumuzun
belliğinde kalmış olup Polonya ve
Varşova’yı bize çağrıştırmaktadır.
Polonya deyince Auschwitz Toplama
Kampını anımsamamak imkansız. Nazi
Almanyası tarafından II.Dünya savaşı
döneminde kurulmuş olan toplama
kampı, 1 milyondan fazla insanın
yaşamını yitirdiği yerdir. Hitler’in
Avrupa’yı yahudilerden kurtarmaya
yönelik giriştiği Yahudi Soykırımı’nın bir
parçası olan ve yahudilerin ele geçirilerek
imha edilmeden önce tecrit edildikleri
Gettolar öncelikle Varşova içine
kurulmuştu. Varşova Getto’su eski bir
verilerine göre Varşova’da savaş öncesi
nüfusunun sadece %6 ‘sından azı
(yaklaşık 174.000 kişi) kalmıştı. Hayatta
kalanların 11.500’ü Yahudiydi.
Varşova’daki Getto’yu ziyaret ettiğimizde
bütün bunları içimiz burkularak
anımsadık. Varşova’nın hareketli ve renkli
hayatının yanında, geçmişte yaşanılan
bu insanlık dramının bir daha
yaşanmaması için kokladığımız hüzünlü
havayı, hangi milletten olursa olsun tüm
insanların içlerine iyice sindirmeleri ve
ders almaları için dua ettik.
Papa II. Jean Paul: Asıl İsmi ‘’Karol Josef
Wojtyla’’. Katolik kilisesinin Polonya
kökenli ilk papasıydı. 455 yıl sonra
Vatikan dışından gelen ilk papa olmuştur.
Papa II. Jean Paul ismi, Berlin duvarının
yıkılması ve iki Almanya’nın birleşmesi ile
Doğu Bloku ve Varşova Paktı’nın çöküş
süreci ile SSCB’nin dağılmasında da
anılmaktadır. Papa’nın hayatında,
37
ÖZEL BURSA ANADOLU HASTANESİ
Prostat Büyümesi (BPH)
Op. Dr. Mehmet YAMAN
Üroloji Uzmanı
Prostat doğuştan itibaren
her erkekte bulunan ve idrar
torbasının çıkışını çepeçevre
saran bir salgı bezidir. Belli
bir yaştan sonra prostat
hormonlardaki değişiminde
etkisiyle yavaş yavaş
büyümeye başlar. Prostat
büyümesi diye bilinen bu
hastalık, yalnız erkeklerde
bulunan prostat bezinin iyi
huylu bir tümörüdür.
Bilimsel adıyla “Benign Prostat
Hipertrofisi” kelimelerinin baş
harflerinden esinlenerek kısaca (BPH)
olarak tanımlanır ve 50 yaşındaki
erkeklerin %30’unda, 60 yaşındaki
erkeklerin %50’sinde başlangıç şeklinde
prostat büyümesi bulguları saptanırken,
80 yaşında hastalığın görülme sıklığı
%90’ı bulmaktadır.
Prostat belirtileri nelerdir?
Uzun süre tedavi edilmeyen BPH, bu
hastalarda idrar birikmesi, idrar yolu
iltihabı, gözle görülür şekilde idrardan
kan gelmesi ve seyrek de olsa böbrek
yetmezliği gibi önemli rahatsızlıklara
neden olur.
Prostat olan kişi ne hisseder?
• İdrar yaptıktan sonra boşalamama
hissi,
• Sık sık idrara gitme
• İdrar yaparken kesik kesik yapma
• Sıkışık bir şekildeve sık sık koşarak
38
aciliyet hissi ile tuvalete gitme
• İdrar yaparken ıkınmak zorunda kalmak
• Geceleri 2 ya da daha fazla tuvalete
kalkma ihtiyacı
• İnce ve ayak dibine doğru ileri atım
yapamadan idrar yapmak
• İdrar yapma sonrası damlamalar olması
• İdrar kaçırma
• Mesanenin dolarak şişmesi ve idrar
yapamama sonrası şiş bir karınla
hastaneye gitmek.
Tanı Koymak
Herşeyden önce orta yaşın üstündeki
erkekte idrar yapmada yakınmaların
başlaması prostat büyümesini gösteren
önemli ipuçlarıdır. İkinci aşamada
prostatın makat yoluyla muayenesi gelir.
Bu yöntem prostata elle ulaşılabilen tek
yoldur. Bu sırada prostatta, kanser
başlangıcı olabilecek, en küçük bir sertlik
bile kolaylıkla algılanabilir. Genelde
prostat kanserine özgü olan ProstatSpesifik-Antijenik (PSA) araştırılmalıdır.
Çünkü bu iki hastalığın birlikte de
bulunabileceğini unutmamak gerekir.
Rektal yolla yapılan ultrasonografi,
prostatın iyi huylu büyümesinin yanısıra
varsa kanser odağını da belgeler.
Prostatın Hipertrofisi’nin
nedenleri nelerdir?
Prostat büyümesinin nedeni belli değildir.
BPH oluşumunda birçok faktörün etkili
olduğu ileri sürülmektedir. Mutlak gerekli
olduğu kabul edilen etmenlerin birincisi
yaşlanma, ikincisi erkeklik hormonlarının
varlığıdır. Kısaca bu yaşlarda erkeklik
hormonu (testosteron) ve kadınlık
hormonu (östrojen) arasındaki oran
ÖZEL BURSA ANADOLU HASTANESİ
değişikliğinin ve bunların etkileşimlerinin
bir sonucu olduğu düşüncesini
destekleyen bilimsel kanıtlar vardır. 30
yaş öncesi kastrasyon yapılması ( Hadım
etmek) durumunda BPH
gelişmemektedir.
Prostat kanseri nedir?
İleri yaşlarda sık görülen Prostat
Hipertrofisi’nin bir başka türüde
kanserdir. 60 yaşında bir insanda % 30,
70 yaşındaki insanların % 40’ında kanser
başlangıcı olacak kadar bozulmuş
hücrelere rastlanır, Batı ülkelerinde trafik
kazalarında ölen belirli yaşlardaki
erkekler tarandığında 70 yaşındakilerin
yarıya yakınında kanserli hücreler
görülmüştür. Prostat kanseri erken
aşamalarda yakalandığında tamamıyla
tedavi edilip vücuttan yok edilebilir ve
hastalıktan eser kalmaz. Ama geç teşhis
edilirse bu hastalık kemiklere yayılırsa
sadece semptomatik tedavi yapılır.
Batı ülkelerinde 45-50 yaşından itibaren
PSA denilen basit bir kan tetkiki ile
tarama yapılarak, kanser başlangıcı olup
olmadığı araştırılır. 50 yaş sonrası her
erkeğin 6 ayda bir düzenli olarak
yaptırmasını öneririm. Prostat büyümesi
nedeni ile açık, kapalı veya lazer ameliyat
olanlara da bu risk devam ettiğinden PSA
testine devam edilmesi önerilir.
Kapalı prostat ameliyatı nedir?
Kapalı ameliyatta penisten fiberoptik bir
aletle girerek prostatın içinden bir
portakal oyulması gibi kazınmasıyla
yapılır. Deneyimli ellerden en başarılı ve
tercih edilen yöntemdir.
Açık prostat ameliyatı nedir?
Açık ameliyatta prostata karından kesi
yapılarak ulaşılır ve prostatın büyüyen
dokusu çıkartılır; kapsül kısmı vücutta
kalır. TUR ameliyatına göre kan kaybı,
ameliyat süresi, sondalı kalma süresi,
hastanede kalma süresi ve komplikasyon
oranı daha fazladır.
39
ÖZEL BURSA ANADOLU HASTANESİ
Parkinson Hastalığı
1. Titreme: Genellikle ilk başlayan belirti
olup hekime en sık başvuru sebebidir.
Sıklıkla istirahatte ve tek taraflıdır.
Zamanla aynı taraf bacağa ve karşı ele
geçebilir. Çene ve dudaklarda da
görülebilir. İstirahatte artan bu titreme
uykuda kaybolur, hareketle azalma, stres
ve yorgunlukla artış gözlenir.
Uzm. Dr. Aslı BAHAR TURAN
Nöroloji Uzmanı
Parkinson hastalığı kronik
ve yavaş ilerleyici bir hareket
hastalığıdır. Hareketlerin
yavaşlaması, kol ve
bacaklarda istirahat halinde
ortaya çıkan titremeler,
kaslarda katılık, dengesizlik
bulguları ile seyreder.
Sebebi nedir?
Hareketlerimizin koordinasyonunda rol
oynayan dopamin adlı maddenin
eksikliği ile ortaya çıkar. Dopamin üreten
hücrelerde kayıp söz konusudur ancak
bu kayıbın sebebi günümüzde halen
bilinmemektedir. Hücrelerin % 80
oranında kayıba uğraması ile hastalık
belirtileri başlar. Bu sebeple hastalığın
belirtilerden uzun zaman önce başlamış
olduğu düşünülmektedir.
Sıklığı nedir?
Hastalık tanısı genellikle 60 yaş civarında
konulmaktadır. Yaşla sıklığı artan bu
hastalık 60 yaş ve üzerinde %1 sıklıkla
görülmektedir. Genç yaşta görülen
hastalar tüm hastaların ancak %510’unu oluşturmaktadır ve bu grup
hastalar genellikle aileseldir. Hastalık
erkeklerde kadınlara oranla 2 kat daha
fazladır.
Belirtileri nelerdir?
Temel belirtiler hareketle ilişkili anlamına
gelen motor belirtiler olarak ifade
edilmektedir.
40
2. Hareketlerde yavaşlama: Hareketler
yavaşlamıştır ve harekete başlamada
güçlük vardır. Kol ve bacak kaslarının
yavaşlaması ile yürüyüş yavaşlar, yürüme
sırasında kolların sallantısı azalır, ayaklar
yere sürünür gibidir. Yüzün mimik
kaslarının yavaşlaması ile yüz ifadesi
donuklaşır, konuşma yavaşlamış ve
monotonlaşmıştır. Hastalığın ileri
yaşlarda görülmesi sebebiyle
hareketlerdeki yavaşlık genellikle yaşlılık
ile ilişkilendirilir ve hekime başvuru
gecikir.
3. Kaslarda katılık: Hastaya ağrı ve
rahatsızlık hissi verebilir ancak birbirine
ters çalışan kaslar arasındaki uyumsuzluk
sonucu ortaya çıkan bu tablo esas
muayene esnasında rijidite olarak
kendini göstermektedir. Etkilenen kaslara
bağlı olarak boyun öne doğru eğilir ve
kamburluk gelişir.
4. Dengesizlik: Hastalığın ilerlemesi ile
artan denge bozukluğu düşmelere sebep
olabilmektedir. Öne ya da arkaya
düşmeye meyillidirler.
Diğer belirtiler nelerdir?
Koku alma bozukluğu, uyku bozuklukları,
kabızlık, duygusal değişiklikler
(depresyon, kaygı bozukluğu), kan
basıncı (tansiyon) düzensizliği, yaygın
vücut ağrısı, idrar kaçırma, cinsel
sorunlar, ciltte yağlanma izlenebilir.
Hastalığa yaklaşık %40 oranında
bunama (demans) eşlik etmektedir.
Motor olmayan belirtiler olarak
adlandırılan bu belirtilerin bazılarının
motor belirtiler başlamadan başladığı
bilinmektedir.
Tanı nasıl koyulur?
Tanı uzman bir nöroloğun hastadan ve
yakınından aldığı bilgiler ile muayene
bulgularına dayanarak koyulur. Tanıyı
koymak için özel bir tetkik yöntemi
yoktur. Laboratuvar ve beyin
görüntüleme yöntemleri benzer
tabloya sebebiyet verebilecek diğer
sebeplerin (ilaç yan etkisi, tümör, beyin
damar hastalığı gibi) elenebilmesi için
yapılmaktadır.
ÖZEL BURSA ANADOLU HASTANESİ
Tedavisi nasıldır?
Tedavinin amacı hastanın günlük yaşam
aktivitelerini aksatan şikayetleri
hafifletmek ve hastalık ilerledikçe
ortaya çıkan problemleri
gidermektir. Kullanılan
ilaçların hiçbiri
hastalığa sebep
olan problemi
ortadan
kaldırmamaktadır.
Bu sebeple
hastalığın tam
tedavisi ve
ilerlemesini
durdurmak söz
konusu değildir
ancak tedavi ile
hastanın hareket
etmesi
kolaylaştırılır,
fonksiyonel
yaşamını kendi
kendine
sürdürebilme süresi
uzatılır. Yine bu sebeple
ilaçları kesmemek gerekir
çünkü ilaçların kesilmesi
durumunda tüm
yakınmalar geri
dönecektir.
İlaç tedavisi: Temel amaç
dopamin eksikliğinin
giderilmesidir. Kullanılan
ilaçlar eksik dopaminin
yerine koyarak, dopamin gibi
etki yaparak ya da
dopaminin
parçalanmasını
engelleyerek etki eder.
Bu tedaviler etkinliğinin
değerlendirilip doz
ayarlamasının yapılabilmesi ve
yan etki gelişiminin izlenebilmesi için
düzenli ve yakın uzman hekim
takibi gerektirir.
Cerrahi tedavi: Son
yıllarda giderek artan
sayıda uygulanmaktadır
ancak cerrahi yöntemler
tedavide ilk tercih değildir.
Hastalık düzeltilemiyorsa, ilaç
kullanımı ile istenen yanıt elde
edilemiyorsa uygulanabilir. Bu
amaçla iki yöntem
kullanılmaktadır.
Birinde belirtilere sebep olan beyin
bölgeleri yakılarak tahrip edilmektedir.
Diğer yöntemde ise ilgili bölgelere bir
elektrot yerleştirilerek bir pil yardımı ile
aktivitesi düzenlemektedir.
Girişimsel yöntemler olması sebebiyle
uygun olan hasta gruplarına
uygulanması önemlidir.
Destek tedavi: Temelini bu hastaların
yaşam kalitesini arttırmada ciddi önemi
olduğu gösterilen egzersizler
oluşturmaktadır. Bunun yanında
hastalığın motor olmayan belirtilerini
gidermeye yönelik düzenlemeler ile
yaşam kalitesi arttırılabilir.
Seyri nasıldır?
Korunmak mümkün mü?
Hastalık belirtilerinin ne kadar zamanda
ilerleyeceğini, hastanın durumunun ne
zaman ve ne kadar bozulacağını kesin
olarak öngörmek mümkün değildir.
Ancak yavaş ilerleyen bu hastalığın
kendisi öldürücü değildir ve bulaşıcılığı
yoktur.
Hastalığın genetik aktarımla
aktarılabildiği, ailesinde Parkinson
hastalığı bulunanlarda hastalığın
görülme sıklığının arttığı gösterilmiştir.
Sebebi henüz netleşmeyen bu hastalık
için günümüzde koruyucu önlem almak
henüz mümkün değildir.
41
ÖZEL BURSA ANADOLU HASTANESİ
Hipertansiyon nedir?
Doç. Dr. Vedat KOCA
Kardiyoloji Uzmanı
Hipertansiyon; kan
basıncının normal kabul
edilen değerlerin üstünde
olmasıdır. Normal
değerler:büyük tansiyon için
140, küçük tansiyon için 80
mmHgdır. Büyük tansiyon
kalbin damarlara kan
pompaladığı sırada ölçülen
kan basıncıdır (140 mm cıva).
Küçük tansiyon ise kalbin
istirahat halinde ölçülen kan
basıncı (90 mm cıva) dan
yüksek olması durumudur.
Kan basıncı nasıl oluşur?
Kan basıncı kalp tarafından
pompalanan kanın damarlara gösterdiği
baskı sonucunda oluşmaktadır.
Hipertansiyonun sebepleri nelerdir?
Hipertansiyonların % 90 dan fazlasının
sebebi bilinmez. Tıpta bu tansiyona
esansiyel (nedeni bilinmeyen)
hipertansiyon denilmektedir. Esansiyel
hipertansiyon kalıtsal ve çevresel
faktörlerin belli oranlarda bir araya
gelmesi ile ortaya çıkar. Çalışmalar;
anne, baba, teyze, amca, dayı, hala
gibi akrabasında yüksek tansiyon olan
kişilerin diğer insanlara göre daha sık
ve daha erken bir yaşta yüksek tansiyon
geliştiğini göstermiştir. Tuz yenmesi,
şişmanlık ve stres gibi çevre faktörleri
de hipertansiyon gelişimine neden olur.
Hipertansiyonluların %10 kadarı da
altta yatan bir hastalığa bağlı olarak
oluşmaktadır ve bu neden ortadan
kaldırılırsa hipertansiyonda ortadan
kaldırılabilir.
Beyaz önlük hipertansiyonu nedir?
Beyaz önlük hipertansiyonu doktorun
yanında kan basıncının yükseldiği ve
hastane ortamından uzaklaşıldığında
normale döndüğü bir durumdur.
Hastaların muayene sırasında biraz daha
gergin olmaları tansiyon değerlerini
yükseltebilmektedir.
Hipertansiyon belirtileri nelerdir?
Hastanın kan basıncı yükselmesi uzunca
bir süreç içinde gelişmişse hastanın hiç
şikayeti olmayabilir. Hastaların büyük
bir bölümünde sabah gelen enseden
başlayan baş ağrısı, kulak çınlaması,baş
dönmesi, bulantı, kusma, burun
kanaması ve çarpıntı gibi şikayetler
oluşmaktadır.
Hipertansiyonun yaygınlık derecesi
Hemen bütün ülkelerde yapılan tarama
sonuçları, erişkin populasyonun
% 15-25 kadarında kan basıncının yüksek
olduğunu göstermiştir. Hipertansiyonun
görülme sıklığı yaşla birlikte artar. 50
yaşına kadar erkeklerde kadınlara göre
daha sık görülür. 50 yaşından sonra ise
oran kadınlarda daha fazladır.
Kan basıncını ölçerken nelere dikkat
edilmelidir?
Kan basıncı ölçümü doğru yapabilecek
deneyim ve bilgiye sahip kişilerce
42
yapılmalıdır. Kan basıcını ölçerken,
tansiyonu ölçülecek hasta birkaç dakika
oturup dinlenmelidir. Fiziksel yorgunluk;
örneğin koşma ve hızlı yürüme ve stres;
ani üzüntü ve korkuyu takiben hemen
kan basıncı ölçülmemelidir.
Kan basıncının ölçümünden bir saat
önce çay, kahve gibi içecek alınmamış
olması, son onbeş dakika içinde sigara
içilmemiş olması gerekir. İlk ölçümlerinde
tansiyonları yüksek çıkan pek çok kimse
ikinci ve üçüncü ölçümlerde normal
sonuçlar verebilirler. O yüzden tek kan
basıncı ölçümüyle yetinilmemelidir.
Hasta rahat ve telaşsız bir ortamda
bulunmalı, çok sıcak ya da soğuğa maruz
kalmamalıdır.
Hipertansiyon tedavi edilebilir bir
hastalıktır. Eğer hasta hekimiyle sürekli
irtibat halinde olur ve ilaçlarını düzenli
olarak kullanırsa korkması için bir sebep
yoktur. Ama hipertansiyon kontrol
edilmezse beyin kanaması, inme, kalp
yetersizliği, böbrek hastalıkları, aortta
yırtılma, koroner arter hastalığı, ani ölüm
gibi durumlar daha sık görülür. Netice
itibariyle hipertansiyondan korkmamıza
gerek yoktur. Çünkü elimizdeki tedavi
yöntemleri bu hastalığı etkisiz hale
getirmekte yeterlidir. Önemli olan
tedaviyi sürekli ve düzenli olarak almak
ve yıllık kontrolleri ihmal etmemektir.
Tedavisi
Tedavide; diyet yapılması (tuz kısıtlaması,
kilo almayı engelleyici ve kilo vermeyi
kolaylaştırıcı rejimler), sigaranın
bırakılması, egzersiz yapılması ve ilaç
kullanılması gibi işlemler yapılmaktadır.
Tansiyonun kontrol altına alınması kalp,
böbrek, göz, beyin gibi organlarda hasar
oluşumunu engellemekte ve ölüm riskini
azaltmaktadır.
Tansiyon hastalarına tavsiyeler
Yüksek tansiyon hastaları kan
basınçlarını düzenli aralıklarla kontrol
ettirmelidirler, diyet ve tedaviye sıkı
şekilde uymalıdırlar ve düzenli aralıklarla
(altı ay- bir yıl) doktor kontrolünden
geçmeyi ihmal etmemelidirler.
ÖZEL BURSA ANADOLU HASTANESİ
Siğiller
Uzm. Dr. A. Sait ÇAL
Deri ve Zührevi Hastalıklar Uzmanı
Siğiller, bir virüsün neden
olduğu, vücudun çeşitli
yerlerinde ortaya çıkan,
değişik büyüklükte olabilen
selim karakterli yapılardır.
Siğiller bulaşıcıdır ve
sıklıkla deriye kesik, çizik ve
çatlaklardan giren virüsün
üremesiyle oluşurlar.
En çok 10-20 yaşlar arası
kişilerde olmak üzere her
yaşta sıkça rastlanan siğiller
viral kökenli olduklarından
herhangi bir tedavi
yapılmadığı sürece artabilir
ve büyüyebilirler.
El sıkma, öpüşme, dokunma,
aynı havluyu kullanma ile
de bu virüsü başkalarına
aktarabilir. Virüsün deriye
yerleşmesiyle siğillerin
oluşması arasında geçen
süre genellikle birkaç aydır.
pişik ve vücut ağırlığının oluşturduğu
basınç nedeniyle yayılıp yürümeyi
engelleyecek kadar ağrı oluşturabilirler.
Erişkinlerde cinsel bölgelere yerleşen
siğiller karşılıklı ve sürekli olarak bulaşma
döngüsünden dolayı aile hayatını
olumsuz yönde etkilemekte ve kişisel
hijyenin yeterince yapılamaması
nedeniyle kötü kokular ve mikropların
yerleşimi için ideal ortam
oluşturmaktadır. Bugüne kadar siğillere
can sıkıcı ama zararsız bir sorun olarak
bakılmıştı. Ancak son zamanlarda
yapılan çalışmalar cinsel bölgelerde
yerleşen siğillerin kadınlarda daha
sonraki dönemlerde rahim ağzı
kanserinin gelişmesine yol açabileceğini
göstermiştir. Bu nedenle yetişkinlerde
cinsel bölgelerde ortaya çıkan siğillerde
eşlerin de mutlaka muayenesi ve tedavisi
gerekir.
Siğillerin tedavisi mümkün olmakla
beraber yine de her zaman tatminkar
sonuç vermeyebilir. Tedavi seçiminde
siğilin büyüklüğü, yerleşim yeri ve hasta
uyumu göz önüne alınır. Kriyoterapi
(dondurma), elektrokoterizasyon
(yakma), bazı kimyasal maddelerin direkt
uygulanması ve cerrahi çıkarım en çok
kullanılan tedavi seçenekleridir.
En çok tercih edilen yöntem ise uygun
büyüklükteki siğillere uygulanan ve en az
iz bırakma riski olan dondurma işlemidir.
Seyrek olarak siğiller kendiliğinden de
kaybolabilir. Tedavi seçeneğine göre
tedavi sonrası yeniden ortaya çıkma
olasılığı %30-60 arasında değişmektedir.
En çok uygulanan yöntemlerden biri olan
dondurma işlemi sıvı nitrojenin
dondurucu etkisinden faydalanılarak
hastalıklı dokunun kontrollü olarak
harap edilmesi işlemidir. Sıklıkla siğil
tedavisinde kullanılmakla beraber güneş
hasarı nedeniyle oluşan bazı deri
hastalıklarında ve iyi huylu cilt
kanserlerinin tedavisinde de kullanılır.
Dondurma işlemi 2-3 haftalık aralarla
ortalama 2-4 seans uygulanmakla sonuç
alınabilen ve diğer tedavi seçeneklerine
göre daha avantajlı bir tedavi
seçeneğidir.
Siğiller cildimizin farklı yerlerinde yerleşip
farklı görünüm ve yayılma özelliklerine
sahip olabilirler. Klasik siğiller, ayak
tabanı ve cinsel bölgelere yerleşen siğiller
bunlardan bazılarıdır. Özellikle el
tırnakları çevresindeki, avuç içleri ve
ayak tabanlarındaki siğiller uzun süreli
ve inatçıdır. Traş bölgelerinde ortaya
çıkan siğiller kötü görünümü ve traşın
etkisiyle çoğalma riski nedeniyle
önemsenmektedir. Ayak tabanındaki
siğiller ise terleme dolayısıyla oluşan
43
ÖZEL BURSA ANADOLU HASTANESİ
sa A
ur
Özel B
r
kkürle
e
ş
e
T
si’ne
stane
u Ha
nadol
YA
lİ ker KA
manı
si Uz
i
h
a
r
r
bir
ar Ce
şarılı
m
a
a
B
D
.
e
e
oldum
alp v
kibin
iyatı
l
nde K
i
e
h
üm e
i
m
t
r
ı
a
a
e
t
p
v
l
’e
amın
ka
15
6. 20
Sezen
n dev
zen’e
ı
e
0
n
a
.
ı
S
f
3
r
a
a
2
la
st
ustaf
aşarı
r.Mu
or M
ey’e b
için D
B
ı
ğ
Dokt
a
ı
f
t
a
yap
Must
iyat
. Dr.
m
amel
i
r
ı
de
larım
kür e
saygı
teşek
z
u
s
n
ve so
diler
.
derim
ar z e
Deniz BİL
GER
Adım D
eniz Bil
ger. 1.8
başladığ
0 boy v
ım süre
e yakla
cin son
şık 87
içinde 7
larına d
kilo ile
0’leri g
o
ğ
r
u
y
ö
a
r
k
m
la
şırken,
ek benim
her ala
yalnızca
nında k
için ina
birkaç h
âbustan
n
ıl
m
a
z
içinse a
afta
b
b
ir
e
t
d
e
eneyim
r bir sü
r tık “kıs
reç olar
oldu. H
ma, fed
a
a
mutlu d
y
k
atın
akârlık
lanse ed
evam e
etme”
ilen diy
tme” a
değil “d
et benim
anlamın
nlamın
ü
zenleye
a geliyo
a gelme
rek yolu
r. Diyet
diğini ö
na dah
bir öğü
in
ğ
r
e
a
a
ttiği, “B
çlıktan
n listele
acı çekm
ugün n
ri oluşt
e yesem
e
kalanın
urma iş
k
?” derd
da “he
ine dön
ini eğle
m doym
üştürdü
nceli
bir besle
ğ
a
ü
m
v
ı
e
h
yaşamım
e
nme fe
m
s
a
ğ
lı
ls
k
ın
e
lı
f
e
k
g
s
almam
ini haya
eri
Duman
ı” sağla
tıma ka
’a minn
yacak g
zandırd
etlerim
e
nel
ığı için
i sunuy
orum.”
Diyetisy
en Elif
Naz
BEK
İbrahim ÖZ
.
razı olsun
en Allah
’d
y
rdi.
e
B
n
erca
a gün ve
Volkan T
n sonray
ü
ih
g
t
a
0
.F
1
r
e
an
yata aldı,
Op.D
a bir hast
en ameli
şk
m
a
e
b
h
z
in
e
psine çok
iç
m
ir getir
kadar he
ir
Ameliyat
e
t
e
n
g
li
e
ı
n
ız
rso
uz hastam
esine, pe
n hemşir
Doktorum
a
d
n
u
a yiğenim
r
o
t
runuza d
... Dok
o
t
ım
k
r
o
a
d
ktorunuz
t
t
k
e
minn
a Çocu
çocuk do
ıc
e
r
v
y
ı
A
d
.
y
a
m
st
ediyoru
Çocuk ha
ın ilgi ve
teşekkür
ettirdik.
nden yak
e
si
n
e
e
y
m
a
t
e
u
i
gittik
edav
bek’i m
astaneye
iğenimi t
h
y
Ömer Öz
k
p
o
ç
şu
u
ir
n
b
o
ek
torlarla k
edir ailec
diğer dok
uz. 7 sen
n
u
n
m
e
.
an çok m
ek geçerim
alakasınd
anesini t
st
a
H
lu
o
Anad
ama ar tık
44
ÖZEL BURSA ANADOLU HASTANESİ
ANADOLU’DAN HABERLER
Özel Bursa Anadolu Hastanesi’nden Bursaspor’a Destek
Bursaspor Dergisi 10. yılı etkinlikleri kapsamında Almira Otel’de düzenlenen gecede dergiye son
2 yılda reklam veren firma yetkililerine teşekkür plaketi verildi.
Bursaspor Başkanı Recep Bölükbaşı yapmış olduğu konuşmada ‘’Bu güzel gecemize katılan davetlilerimize şükranlarımızı
sunuyorum. Dergimiz 10.yıl özel sayısında raflardaki yerini aldı. Bu konuda katkısı olan tüm firmalarımıza teşekkürlerimi
sunuyorum’’ dedi. Bursaspor’un düzenlediği geceye Bursaspor Kulübü Başkanı Recep Bölükbaşı ve Yönetim Kurulu üyelerinin
yanısıra, Bursa Valisi ve Yardımcıları,Belediye Başkanları, Dergiye reklam veren firma yetkilileri ve davetliler katıldı.
Türk Doktorlar Kopenhag’da Damga Vurdu
Dünya’da en çok beyin cerrahı bulunan
ülkelerden biride Türkiye... Danimarka’nın
başkenti olan Kopenhag’da düzenlenen Avrupa
Omurga Derneği konferansına Türk doktorlar
damgasını vurdu.
Konferansa katılan Özel Bursa Anadolu Hastanesi Beyin ve
Sinir Cerrahisi Uzmanı Op.Dr.Osman Okan Yaman dünyaca
tanınan Omurga Derneği’nin toplantısına yeni gelişmeler,
teknikler ve sunumlarla bilgi edinmeye geldiklerini belirterek,
“Konferansa edindiğimiz bilgilerle Türkiye’de daha büyük
başarılara imza atmak için katıldık. Türkiye, dünyada en
çok beyin cerrahının bulunduğu bir ülke. Birçok ülkeden
beyin ve omurga cerrahisi açısından çok büyük potansiyelde
insan Türkiye’ye geliyor. Bu hem tecrübe ve başarı açısından
hem de ekonomiye katkısı açısından Türkiye’ye çok
yararlı. Tıbbi malzeme konusunda Türkiye’de olmayanları
ülkemize götürme, olanları da burada tanıtma yararı var bu
toplantıların. Türk firmalarının burada temsil edilmesi çok
güzel” dedi.
45
ÖZEL BURSA ANADOLU HASTANESİ
ANADOLU’DAN HABERLER
Özel Bursa Anadolu Hastanesi’nden İftar Yemeği
Özel Bursa Anadolu Hastanesi Yönetim Kurulu Başkanı Sabahattin Toprak tarafından geleneksel
olarak her yıl düzenlenen iftar yemeği bu yıl Arya Park tesislerinde yapıldı.
Yoğun ilgi gören İftar yemeğinde davetlileri Sabahattin Toprak ve Hastane yöneticileri karşıladı. Beklenenin üzerinde ilgi gören
ve geleneksel hale getirilen iftar yemeğinde asıl amaçlarının kaynaşma, birlik ve beraberlik olduğunu açıklayan Sabahattin
Toprak , Hastane personelini bir aile olarak gördüklerini açıklayarak, böylesi hayırlı bir günde kendilerini yalnız bırakmayan
tüm misafirlere teşekkür etti. Oldukça nezih bir ortamda gerçekleşen iftar yemeklerinin her yıl devam edeceğini vurgulayan
Toprak, Bursa halkına özveriyle hizmet veren hastane çalışanlarına, doktorlara minnettar olduklarını ve halka daha iyi hizmet
verebilmek için yeniliklere imza attıklarını belirtti.
46
ÖZEL BURSA ANADOLU HASTANESİ
ANADOLU’DAN HABERLER
Özel Bursa Anadolu Hastanesi’nden İftar Yemeği
47
ÖZEL BURSA ANADOLU HASTANESİ
48
ÖZEL BURSA ANADOLU HASTANESİ
49
Download