tc sağlık bakanlığı istanbul eğitim ve araştırma hastanesi 2. dahiliye

advertisement
T.C.
SAĞLIK BAKANLIĞI
İSTANBUL EĞİTİM VE ARAŞTIRMA
HASTANESİ
2. DAHİLİYE KLİNİĞİ
ŞEF DR. MECDİ ERGÜNEY
KONJESTİF KALP YETMEZLİĞİNDE ANEMİ VE BİYOKİMYASAL
PARAMETLERİN İNCELENMESİ
Dahiliye Uzmanlık Tezi
DR. HÜSEYİN TAŞKIRAN
İstanbul-2006
1
Teşekkür!
Uzmanlık eğitimin aldığım Sağlık Bakanlığı İstanbul Eğitim ve Araştırma Hastanesi
Başhekimi Sayın Dr. Özgür YİĞİT’e, İç hastalıkları ihtisasım sırasında yetişmemde emeği
geçen klinik şefim Sayın Dr. Mecdi ERGÜNEY’e, bilgi ve deneyimlerinden yararlandığım 2.
Dahiliye Klinik Şef Yardımcısı Sayın Dr. M. Emin Pişkinpaşa’ya, 5. Dahiliye Klinik Şefi Dr.
Esma Altunoğlu’na,Dr. Füsun Özdenen’e, Dr.Cüneyt Müderisoğlu’na, Dr.Burhan Bedir’e,
rotasyonlarımda, bilgi ve becerilerinden faydalandığım sayın Dr. Güvenç GÜVENEN’e
tezime katkılarından dolayı ve Kardiyoloji rotasyonunda bilgilerinden faydalandığım Sayın
Doç. Dr. Barış Ökçün’e, Dr.Mehmet Yılmaz’a,Dr.Metin A.Telli’ye,Dr.Nesrin Ünalan’a, Dr.
Ahmet Uludağ’a, Dr. Serap Çelik’e,
dört yıl zor şartlarda beraber çalıştığım asistan
arkadaşlarıma ve aileme teşekkürlerimi sunarım.
2
İÇİNDEKİLER
GİRİŞ……...............................................................................................................1
GENEL BİLGİLER................................................................................................3
GEREÇ VE YÖNTEM…………………………………………………………..25
BULGULAR………………………………………………………………………26
TARTIŞMA……………………………………………………………………… 38
ÖZET…………………………………………………………………………….. 45
KISALTMALAR……………………………………………………………….. 46
KAYNAKLAR………………………………………………………………….. 47
3
GİRİŞ
Kalp yetmezliği, kardiyovasküler hastalıkların başlıca morbidite ve mortalite sebebidir.
ABD’de her yıl 400000 kişi kalp yetmezliği tanısı almakta, 200000 kişi bu hastalıktan
ölmektedir. Özellikle ileri yaş (65 yaş ve ilerisi) hastaneye yatan hastaların önemli bir kısmını
oluşturmaktadır. Hem bizim ülkemizde hem de gelişmiş batılı ülkelerde yüksek hastane
maliyetiyle karşımıza çıkmaktadır.
Kalp yetersizliği birçok etyoloji, patofizyolojik mekanizmayı ve klinik prezentasyonu
içeren geniş bir terimdir. Kalp yetmezliğinin tanısı şüphesiz ki bazı yatakbaşı gözlemler (su
tutulumu, az miktarda derişik idrar, genişlemiş boyun venleri, büyümüş kalp) ve labaratuvar
bulgularıyla konulabilmektedir. Kalp yetmezliğini başlangıçta hiçbir klinik belirtinin eşlik
etmediği yapısal ve fonksiyonel kardiyak bozukluklarla başlayan bir süreç olarak düşünmek
daha faydalıdır. Bu dönem sıklıkla odacık büyümesi, hipertrofi ve bazı olgularda ejeksiyon
fazı endekslerinin bozulması gibi değişikliklerle birlikte yavaş bir süreçtir. Ardından hikaye
ve fizik muayene ile saptanabilen klinik bulgulara yol açar. 1-2-3-4- 5
Kalp yetmezliği patojenezinden yola çıkarak, en sık rastlanan kalp yetmezliği tablosu
myokard kasılma bozukluğunun neden olduğu pompa yetersizliğidir. Kalp yetmezliği
kompleks bir sendrom olup sadece pompa yetersizliğine değil kalbin gevşeme,
genişleyebilme, kapakların yapısal,
fonksiyonel bozukluklarına,
vasküler ve hümoral
faktörlere de bağlıdır.
Hangi etyoloji ve mekanizma ile meydana gelirse gelsin kalp yetersizliği ciddi bir
tablodur. Kardiyak ve ekstrakardiyak kompansasyon mekanizmaları ile düzeltilmeye çalışılır.
Myokard, akut yüklenmelere kontraktilite değişikliği ile cevap verir. Akut ard yük ve
ön yük artışlarında myokard kontraktilitesi artar (Frank Starling mekanizması). Sempatik
tonus ve kan katekolamin düzeyleri yükselir. Sempatik aktivasyon akut gelişen bir cevap
olmakla birlikte yetersizliğin sürmesi halinde kronik olarak devrede kalarak önemli
prognostik sonuçlar doğurur.
Kronik ön ve ard yükün artışının getirdiği kronik hacim yüklenmesi sonucu gelişen
ventriküler remodeling , ileri dönemde ventrikül dilatasyonuna aynı zamanda kötü prognoza
ve ileri derecede azalan kardiyak rezerve işaret eder.
4
Kalp dışı kronik adaptasyon mekanizmaları intravasküler hacmi ve vasküler direnci
değiştirerek etkili olurlar. Katekolaminlerin pozitif inotropik ve kronotropik etkileri olduğu
gibi kalp üzerine de etkileri olabilir. Bu mekanizma ve medyatörler arasında sempato-adrenal
sistem, renin-anjiotensin-aldosteron mekanizması, nantriüretik peptidler, arjinin-vazopressin,
prostoglandinler, nitrik oksit, endotelin ve sitokinler önemlidir. 6
Anemi kardiyovasküler sistemi son derece olumsuz etkileyen ve kalp yetmezliği
tablosuna sıklıkla eşlik eden bir durumdur. Anemi, özellikle derin ve kronik ise doku
oksijenizasyonunu
değişik derecelerde bozar. Kalp yetmezlikli hastaların yaklaşık yarısı
anemiktir (Hemoglobin < 12 gr/dl) ve anemi hastaların ölüm riskini iki katına
çıkarabilmektedir. Kardiyak açıdan normal olan anemik bir hastada bile sadece eritroit kitle
anormalliği ile ilintili olarak kalp yetmezliği gelişebilir. Hemodinamik ve non-hemodinamik
faktörler anemide devreye girer. Diğer yandan kalp hastalarında klinik seyir içerisinde anemi
geliştiğinde kalp sorunu ağırlaşır. Kronik eritroit anormallikler bazen tedavisi güç kardiyak
hasar doğurabilir. Özellikle yaşlı koroner arter hastalarında koroner iskemiyle birlikte olan
bir derin anemi, tehlikeli akut koroner sendromlara yol açabilir. KKY hastalarında aneminin
başlıca nedenleri,
düzeyleri,
yetersiz beslenme,
kemik iliği depresyonu,
eşlik eden renal yetmezlik,
düşük eritropoetin
KKY sürecinde salınan TNF-α gibi proinflamatuar
sitokinler ve bunların ayrıca neden olduğu inflamasyonla birlikte eritropoetin direnci, artmış
oksidatif stres, kemik iliği depresyonu, ACE inhibitörleri, aspirin kullanımı, atheroskleroz,
gastrointestinal demir kaybı, idrarda proteinüri ile EPO kaybı ve artmış plazma volumüyle
paralel hemodilüsyondur. Bu tezimizde aneminin kalp yetmezliğiyle birlikteliği ve eşlik ettiği
bazı biyokimyasal parametreler üzerinde durulacaktır.
5
GENEL BİLGİLER
KALP YETERSİZLİĞİ
Kalp yetersizliği, kalbe venöz dönüş normal olduğu halde ve dolum basınçları normal
iken kalbin vücudun metabolik ihtiyaçlarını karşılayabilecek düzeyde yeterli kan
pompalayamadığı ve ventrikül disfonksiyonundan (akut veya kronik) kaynaklanan bir
süreçten ortaya çıkan, karmaşık bir klinik sendromdur. Sistolik ventrikül disfonksiyonu,
ventrikül hipertrofisi ve/veya dilatasyonu (kardiyak yeniden şekillenmenin) eşlik ettiği,
miyokardın kontraktil gücünün azalması ile karakterizedir.Bununla birlikle, bu sendrom,
bozulmuş pompa fonksiyonunun yol açtığı dolaşımsal bozukluktan daha fazlasını
içermektedir. Ventriküler disfonksiyon ilerlerken, birçok nöroendokrin sistem uyarılır. Bu
durum kan basıncını korumak için tasarlanmış, ancak kalbe direkt olarak toksik etki gösteren
ve ilerleyici kardiyomegaliye ve sodyum retansiyonuna katkıda bulunur. Kalp yetersizliği
ayrıca, semptomlar çok hafif olsa bile, çok kötü bir prognoza sahiptir. 7-8-9 Sistolik LV
disfonksiyonu veya yetersizliği, çoğunlukla diyastolik volümde kompansatuar bir artışın eşlik
ettiği, normal boşalma kapasitesindeki bir azalmayı (genellikle ejeksiyon fraksiyonunun (EF)
% 45 veya daha az olması ile) kastetmektedir. İzole diyastolik ventriküler disfonksiyon veya
yetersizliği, bir veya her iki ventrikülün doluşu bozulduğunda mevcuttur. Bu durumda
ventrikülün boşalma kapasitesi normaldir. Bu durum, kalınlaşmış (hipertrofik) ventrikül
duvarına, infiltralif kardiyomiyopatilere ve/veya taşikardiye bağlı olarak gelişebilir. Artmış
ventriküler dolum basınçlarına ve neticede pulmoner ödeme neden olacak şekilde diyastolik
dolum azalmıştır.
KALP YETERSİZLİĞİNİN PATOGENEZİ
Kalp yetersizliği patogenezinde genel olarak geçerli bir mekanizma ortaya koymak
zordur. Patogenezinden önce kalp yetmezliğinin ne olduğu konusunda bile herkesçe kabul
edilen ve tüm klinik tabloları kapsayan bir tanım yapmak kolay değildir. En sık rastlanan KY
6
tabloları Myokard Kasılma bozukluğunun neden olduğu pompa yetersizliği tablolarıdır.
Ancak KY, Kalbin gevşeme, genişleyebilme yetersizliğine, kapakların ve diğer yapıların
yapısal, fonksiyonel bozukluklarına, vasküler ve humoral faktörlere de bağlı olabilir.
Etyolojik, patogenetik ve klinik özelliklerinde görülebilen farklılıklar KY’nin sınıflamalarına
da yansır. Sistolik-Diastolik, sağ-sol, yüksek debili-düşük debili, ileri doğru-geri doğru, akutkronik KY değişik kriterlere göre yapılan sınıflamalardır.
Bu yetersizlik tablolarının ortak özellikleri dikkate alınarak KY, kalbin organizmanın
gereksindiği miktarda kanı dokulara pompalayamaması yada bunu ancak yüksek diastolik
doluş basınçlarında sağlayabilmesi olarak tarif edilir. Kalp yetersizliğinin en sık rastlanan
nedeni myokardial yetersizlik olmakla birlikte KY olması için myokardial yetersizliğin
bulunması her zaman zorunlu değildir. Dolaşım yetersizliği olarak tanımlanan ve kalp dışı
nedenler (hızlı ve aşırı intravasküler volüm artışı ve/veya periferik direnç değişiklikleri) ile
gelişen tablolar da KY’den ayrılırlar.
Hangi etyoloji ve mekanizma ile meydana gelirse gelsin KY ciddi bir tablodur.
Kardiak ve ekstra kardiak kompansasyon mekanizmaları ile düzeltilmeye çalışılır.
Volüm yüklenmesi kalp boşluklarında diastolik basınçların artmasına, basınç
yüklenmesine, ventriküler boşanmanın zorlaşmasına neden olur. Diastolik basınçların artışı
konjestif semptomların, atım hacimlerinin azalması da ileri doğru yetersizlik tablolarının ana
nedenini oluşturur. Bu yüklerin toleransı, miktarlarına sürelerine ve myokardın gevşeme,
genişleyebilme (relaksasyon, komplians) ve kontraktilite gibi özelliklerine bağlı olarak
değişir. Kardiak adaptasyon mekanizmaları ventrikül içi diastol sonu basıncını ve sistol sonu
volümünü korumaya (normal sınırlar içinde tutmaya) yöneliktir.
Myokard akut yüklenmelere kontraktilite değişikliği ile cevap verir. Akut ard yük ve
ön yük artışlarında myokard kontraktilitesi artar (sırayla Anrep etkisi ve Frank Starling
mekanizması). Sempatik tonus ve kan katekolamin düzeyleri yükselir. Sempatik aktivasyon
akut gelişen bir cevap olmakla birlikte yetersizliğin sürmesi halinde kronik olarak devrede
kalarak önemli klinik ve prognostik sonuçlar doğurur.10
Kronik ön yük ve ard yük artışlarına karşı gelişen majör myokardial cevap myokard
hipertrofisi, ventrikül dilatasyonu veya bunların birlikte gelişmesidir. Kronik basınç
7
yüklenmeleri önce hipertrofi ile kompanse edilir myokard hipertrofisine ventrikül dilatasyonu
da eklendiğinde dekompansasyon başlamıştır.
Kronik volüm yüklenmelerinde ise ventrikül dilatasyonu kompansatuar bir
değişikliktir ve hipertrofiden önce ortaya çıkar. Dilatasyon, ventrikül diastol sonu basıncının
aşırı artmasını önler ancak bir süre sonra ventrikül çapının ileri düzeylere varması aynı aort
basıncı karşısında bile lif kısalması için üretilmesi gereken duvar gerilimini arttırır (Laplace
kanununu). Volüm yüklenmesi atım hacmini ve dolayısıyla aort sistolik basıncını arttırıyorsa
duvar gerilimi daha da artar; giderek dilatasyona hipertrofi de eklenir. Ventrikülün dilate
olması nedeniyle myokard kütlesi belirgin olarak artsa da duvar kalınlığında önemli artış
olmayabilir. Hipertrofi ventrikül kompliansını azaltır; konjestif belirtileri arttırır.
Her iki tür yüklenmede de ventrikül dilatasyonunun ve hipertrofinin birlikte
bulunduğu evreler KY’nin ilerlediğini gösterir.
Kardiak performans ve ejeksiyon fraksiyonu progresif olarak azaldıkça ventriküllerin
sistol ve diastol sonu volümleri artar. Ventrikül volümleri arttıkça geometrisinin, koniden
küresele doğru değiştiği görülür (Ventriküler Remodeling). Küre, yüzey/hacim oranı en küçük
şekildir. Yüzey genişliği aynı iki ventrikülden küresel olana daha fazla kan sığar ve aynı
miktarda atım hacmi için daha az lif kasılması gerekir. Ancak ventriküler remodeling, ileri
dönemlerde ortaya çıkması, ventrikül dilatasyonu ile birlikte papiller kasların pozisyonun
değişmesi, atrioventriküler halkanın genişlemesi ve fonksiyonel atrioventriküler kapak
yetersizliklerinin artmasıyla birlikte olduğundan kötü prognoza ve ileri derece azalan kardiak
rezerve işaret eder.11
Kalp dışı kronik adaptasyon mekanizmaları intravasküler volümü ve vasküler direnci
değiştirerek etkili olurlar. Katekolaminlerin pozitif inotropik ve kronotropik etkileri olduğu
gibi kalp üzerine de etkileri olabilir. Bu mekanizmalar ve medyatörler arasında
sempatoadrenal sistem, renin anjiotensin aldosteron mekanizması, natriüretrik peptitler,
arginin vasopressin, prostaglandinler, nitrik oksit, endotelin ve sitokinler önemlidir.12
Kalp yetersizliği ilerledikçe, kapak disfonksinu ve sıvı retansiyonu miktarından da
etkilenerek kalp boşluklarının doluş basınçları yükselir. Konjestif belirtiler ortaya çıkar
(geriye doğru yetersizlik). Konjestif tabloların kontrolünde öncelikle diüretiklerden
8
yararlanılır. Tüm KY tablolarında aynı zamanda ihtiyaç duyulan miktarda kalp debisinin
sağlanamaması da söz konusu olduğundan değişik derecelerde mutlak veya nispi debi
düşüklüğü sistemik perfüzyon yetersizliği söz konusu olur (ileriye doğru yetersizlik). Kalp
debisini arttırmak için kullanılabilecek ajanlar da teorik olarak pozitif inotroplar ve
vasodilatörlerdir. Pozitif inotroplar akut olarak kalp debisini arttırmakla birlikte uzun
dönemde dijital istisnası dışında mortaliteyi arttırıcı etki yaparlar. Dijital kullanımının
semptomların kontrolünde yarar sağladığı ve mortaliteyi etkilemediği gösterilmiştir.13
Vasodilatörler yalnızca akut ve kronik yetersizliklerin kontrolünde yarar sağlamakla
kalmazlar hastaların yaşam beklentisini de arttırırlar. 14
Kalp yetersizliği belirtileri uygun tedavi ile kontrol altına alınsa bile tablo progresyon
gösterir. Bu nedenle tedavi yaklaşımlarındaki temel amaçlardan biri de hastalığın
progresyonunu önlemektir. Myokard hasarına neden olan başlatıcı olay tekrarlamasa da
myokardial fonksiyon kaybının giderek artması histolojik incelemelerde miyosit sayısının
azalması, bağ dokusu artışı, inisial faktörden sonra ortaya çıkan ve süreklilik gösteren
sekonder hasar mekanizmalarının işlediğini düşündürmektedir.15
Kalp yetersizliği olan hastalarda, özellikle transplantasyon uygulananlardan alınan
kalplerde yapılan histolojik incelemeler apopitotik miyosit kaybında çok ileri düzeylere
varabilen artmaların olduğunu göstermiştir. Apopitozis erişkinlerde timusta, doğum
sonrasında uterusta, demansiyal tablolarda beyinde belirgin olarak artan özel bir hücre olumu
tipidir. Burada hücre ölümü nekrotik hücre ölümünde olduğu gibi hücrenin şişmesi ve
membran bütünlüğünü yitirmesiyle başlamaz. Önce DNA fragmantasyonu, kromatin
yoğunlaşması gelişir. Hücre büzüşür ve ölür. Etrafındaki hücreler canlıdır. Programlı hücre
ölümü yada hücrenin intiharı da denilen bu olayda özel mekanizmaların varolduğu ve KY
olan hastalarda miyositlerdeki bu mekanizmaların uyarıldığı anlaşılmaktadır.16
Kalp yetersizliğinde artan endokrin ve parakrin (kan yoluyla gelen yada myokard
içinde sentez edilen) nörohormonlar-nörepinefrin, anjiotensin II, endotelin, aldosteron ve
tümör nekroz faktörü (TNF)- apopitozisin artışından sorumlu tutulmuşlardır. Deneysel
çalışmalar ile bu maddelerin apopitozisi uyarmaları, antagonistlerinin hangi mekanizma ile
ortaya çıkmış olursa olsun KY olan hastalarda klinik yarar sağlamaları bu düşünce lehine
değerlendirilmektedir.
17
Ancak nörohormonların KY’nin progresyonunu azaltıcı etkilerini
zamanla zayıfladığı ve ortadan kalktığı da dikkati çekmektedir. Kalp yetersizliği olan
9
hastalarda anjiotensin konverting enzim (ACE) inhibitörü kullanımı, mortalite veya
hospitalizasyon oranını plaseboya göre azaltmakta ancak 1-1,5 yıldan sonra gruplara ait
eğriler yeniden paralelleşmekte ve gruplar arasındaki fark ilk dönemde sağlanan ile sınırlı
kalmaktadır.6 Bu durum, ACE inhibitörlerinin (veya beta blokerlerin) KY’nin progresyonunu
yavaşlatıcı etkilerinin –sağladıkları yarar kalıcı olsa da- bir süre sonra ortadan kalktığını
göstermektedir. Beta blokeri ve ACE inhibitörünü birlikte alan hastalarda da benzer sonuçlar
görülmektedir.18 Kullanılan nörohormonal antagonistlerin ya etkileri bir süre sonra ortadan
kalkmakta yada bu etkileri dengeleyen karşıt mekanizmalar devreye girmektedir. Son yıllarda
pravastatin ve enalapril ile yapılan iki önemli çalışmanın sonuçları da bunları
göstermektedir.19, 20
Son yirmi yılda KY olan hastalarda semptomların kontrolünde önemli aşamalar
kaydedilmiş, vasodilatör ve betabloker tedavi ile hastaların yaşam beklentilerinin
arttırabileceği gösterilmiştir. Ancak sağlanan kazanımlar yeterlilikten uzaktır. Kalp
yetersizliği tedavisinde daha başarılı olmanın yolu miyosit kaybını uyaran ve kontrol eden
mekanizmaları daha fazla anlamak ve etkileyebilir olmaktan geçiyor görünmektedir.
Konjestif kalp yetersizliği (KKY) dispne ve çabuk yorulma,
taşipne,
taşikardi,
pulmoner raller, kardiyomegali, ventriküler galo sesleri ve periferik ödemden oluşan belirti
ve bulguları içeren kompleks klinik bir sendromdur. KKY hastaların çoğu anormal dolaşım
konjesyonu gösterir. Mekanik veya miyokardiyal bozukluklara bağlı gelişen KKY hastaların
çoğunda, kalp (pompa) yetersizliğinden öncesinde belirli bir dönem vardır. Kardiyak pompa
fonksiyonunun ve kardiyak debinin miyokard hipertrofisi ve ventrikül dilatasyonundan oluşan
kompansatuar mekanizmalarla en azından istirahatde korunduğu önemli bir miyokardiyal
disfonksiyon dönemidir. Bu sebepten dolayı, erken dönemlerde hastanın hiçbir engeli veya
semptomu olmayabilir. Başlangıçta istirahatdeki kardiyak debi normal sınırlarda olabilir.
Egzersiz veya stress esnasında kardiyak debi yükselemez ve hatta düşer.
istirahatde bile kardiyak debi düşer.
Eşlik eden değişiklikler arasında,
Sonunda,
artmış istirahat
sistemik vasküler rezistansı (SVR) vardır.
LV diyastolik basınçlarında ve pulmoner venöz basınçlarında artış mevcuttur. Böylece,
herhangi bir süre boyunca intravasküler dolaşım konjesyonu olur ve kapillerden intertisyel
boşluklara sıvı transüdasyonu artar, diğer pulmoner dolaşımdaki transüdasyon hızı lenfatik
drenaj hızını geçerse pulmoner ödem gelişir. Pulmoner ödem sıklıkla ilk olarak röntgen
incelemesiyle tespit edilir ve ancak daha sonraları fizik muayenede raller duyulabilir hale
10
gelir. Sistemik venöz sistemle ilgili olarak, yükselmiş jugüler venöz basınç sıklıkla gözle
görülebilir ve buna yerçekimine bağımlı periferik ödem ve hepatomegalide eşlik edebilir.
Hastaların çoğunluğunda. KKY kronik olarak gelişir ve buna böbrekler tarafından tuz ve su
tutulması eşlik eder. 21-22-23
Akut kalp yetersizliği, ventrikülün akut iskemisi (yani miyokard infarktüsü) esnasında,
ikincil bir taşikardi sırasında veya bir kalp kapağının ve bir kardiyak yapının yırtılmasına
bağlı olarak gelişebilir. Kanın akut olarak sistemik dolaşımdan pulmoner dolaşıma geçişi
anlamlı miktarda su veya tuz tutulumundan daha önce gelişebilir. Konjestif kalp yetersizliği
terimi,
konjesyon kardiyak kökenli değilse kullanılmamalıdır.
konjesyonun tam sebebi belli değilse,
Pulmoner ödem veya
yanlış olarak kalp yetersizliği teşhisi koymamak
gerekir. Bunun için spesifik olmayan bu semptomları ve bulguları sadece tarif etmek yoluna
gidilmelidir.
SIK GÖRÜLEN BAZI KALP YETERSİZLİKLERİNİN TANIMLARI VE
SINIFLANDIRMALARI
Kalp yetersizliği:
Klasik semptomları bozulmuş miyokard fonksiyonundan
kaynaklanan nefes darlığı, çabuk yorulma ve egzersiz intoleransı olan klinik bir sendromdur.
Konjestif kalp yetersizliği:
Önceki tanıma benzemektedir. Ek olarak jugüler venöz
distansiyonu, raller, periferik ödem ve asit gibi dolaşım konjesyonu bulguları mevcuttur.
Non-kardiyak dolaşım konjesyonu:
Bu sendromda yapısal kalp hastalığı
bulunmamaktadır. Konjestif kalp yetersizliğinden klinik olarak ayırt edilmesi mümkün değil.
Akut böbrek yetersizliği gibi non-kardiyak bir sebep bulunmaktadır.
Sistolik kalp yetersizliği: Klasik Semptomları nefes darlığı, çabuk yorulma ve egzersiz
intoleransıdır. Kalp, dilate olmuş ve bozulmuş sistolik fonksiyonlara sahiptir. Eşlik eden
kapak hastalığı olabilir veya olmayabilir.
Normal sistolik fonksiyonlu kalp yetersizliği: Bazen diyastolik kalp yetersizliği olarak
da adlandırılır. Bu durum, bozulmuş diyastolik fonksiyon (çoğunlukla ekokardiyografi ile
teşhis edilir) ve normal veya normale yakın ejeksiyon fazı endeksleri mevcuttur. Nefes
11
darlığı, çabuk yorulma ve egzersiz intoleransı gibi semptomlar ile karakterizedir. Sıklıkla,
değişmiş olan LV sertliğine bağlı olarak kalbin doluşunda bozulma. LV hipertrofisi veya
diyastolik disfonksiyon eşlik eder. Genellikle şiddetli sistemik hipertansiyon vardır. Mitral
yetersizliği gibi bir kapak hastalığı eşlik edebilir veya etmeyebilir. Bu tip kalp yetersizliği
sistolik kalp yetersizliği ile birlikte olabilir.
Sağ taraflı kalp yetersizliği:
Jugüler venöz distansiyon, periferik ödem, asit ve
abdominal organlarda şişme gibi doku konjesyonu bulguları ile karakterize bir klinik
sendrom. Sıklıkla sağ ventrikül dilatasyonu ve şiddetli triküspit yetersizliği ile birlikte sağ
ventrikülün sistolik performansında belirgin bozulma mevcuttur. Bu sendromun, şiddetli soltaraflı kalp yetersizliği, kronik hipoksemi ve pulmoner hipertansiyon ile birlikte bulunan
şiddetli akciğer hastalığı (cor-pulmonale),
sağ ventrikül miyokard infarktüsü ve primer
pulmoner hipertansiyon gibi birçok sebebi olabilir.
SINIFLANDIRMA ve KALP YETERSİZLİĞİNİN EVRELERİ
New York Kalp Birliği sınıflandırma sistemi çok yaygın olarak kullanılmaktadır.
New York Kalp Birliği Fonksiyonel Sınıflandırması:
1. Kalp hastalığı olan ancak hastalığın fiziksel aktiviteyi kısıtlamadığı hastalar. Olağan
fiziksel aktivite aşırı yorgunluğa, çarpıntıya, dispneye ve anginal ağrıya yol açmaz.
2. Fiziksel aktiviteyi hafif olarak kısıtlayan kalp hastalığı olan hastalar. Bu hastalar
istirahatde rahattırlar. Sıradan fiziksel aktiviteler yorgunluk, çarpıntı, dispne veya anginal
ağrıya yol açar.
3. Fiziksel aktiviteyi belirgin olarak kısıtlayan kalp hastalığı olan hastalar. Bu hastalar
istirahat de rahattırlar. Olağan fiziksel aktiviteden daha ha lif aktiviteler yorgunluk, çarpıntı,
dispne veya anginal ağrıya yol açar.
4. Hiçbir fiziksel aktivitenin rahatsızlık duyulmadan gerçekleştirilememesine neden
olan kalp hastalığı bulunan hastalar. Kalp yetersizliğinin veya anginal sendromun belirtileri
istirahatte bile olabilmektedir. Herhangi bir fiziksel aktiviteye girişildiğinde artar.
12
Kalp yetersizliğinin Evreleri:
Evre A. Kalp yetersizliğinin gelişimi ile kuvvetli olarak ilişkili komorbid durumların
olmasından dolayı, kalp yetersizliği riski olan hastalar. Böyle hastaların KY belirtileri ve
bulguları yoktur.
KY'nin belirti ve bulgularını hiç göstermemiştir.
ventriküllerin yapısal veya fonksiyonel bozuklukları yoktur.
Kapakların veya
Örneğin:
Sistemik
hipertansiyon, koroner arter hastalığı, diyabetes mellitus.
Evre B. KY gelişimi ile kuvvetli olarak ilişkili yapısal kalp hastalığı gelişmiş olan
ancak KY belirlisi olmayan ve KY' nin bulgu veya belirtilerini hiç göstermemiş olan hastalar.
Örnekler:
Sol ventrikül hipertrofısi (LVH); asemptomatik valvüler kalp hastalıklarında
dilate olmuş ventriküller; geçirilmiş miyakard infaktüsü.
Evre C. Altta yatan yapısal kalp hastalığı ile ilişkili eskiden veya halen belirtileri olan
hastalar.
Evre D.
Maksimum medikal tedaviye rağmen istirahatte belirgin kalp yetersizliği
semptomları bulunan ve özel girişimlere ihtiyaç duyan hastalar. Örnekler:
güvenle taburcu edilemeyen,
transplantasyonu bekleyen,
tekrar tekrar hastaneye yatırılan,
Hastaneden
hastanede kalp
hastane benzeri ortamlarda bulunan hastalar.
Ayrıca evde
semptomların azalması için sürekli intravenöz destek alan mekanik dolaşım destek cihazı ile
tedavi gören hastalar.
Bu yeni evreleme şeması büyük ölçüde kliniğe dayalıdır.
Hekimlerin tedavilerini
spesifik hasta alt gruplarına daha fazla odaklanmış bir biçimde yönlendirmesine izin
vermektedir. Hastalar genellikle bu şemada ileriye doğru gelişme gösteriyor olsalar da bazen
D'den C'ye de geçebilirler.
Sistolik ve Diyastolik Disfonksiyon:
Ventrikül yetersizliği varlığında yapılması gereken önemli bir ayırım sistolik ve
diyastolik disfonksiyon arasında olandır (tablo 1). Bununla birlikle, bu terimler en uygun
olarak sistemik hemodinamik değişikliklerden ziyade, ventrikül mimarisindeki değişikliklerle
tanımlanır.
Sistolik disfonksiyonda,
genişlemiş,
bozulmuş ejeksiyondan dolayı debi
azalmıştır. Diyastolik disfonksiyonda ise kalınlaşmış, küçük kaviteli ve dolumun sınırlı
olduğu bir ventrikül mevcuttur.
Sistolik disfonksiyon terimini dilate olmuş,
13
genellikle
eksantrik hipertrofiye uğramış bir ventrikül için kullanırız.
Diyastolik disfonksiyon
teriminde, kalın duvarlı konsantrik hipertrofiye uğramış, normal veya küçük bir ventrikül
mevcuttur. Bu iki ayrı durum arasındaki önemli yapısal farklılıklar mevcuttur. 24-25-26-27-28
Diyastolik kalp yetersizliği, (veya korunmuş LV sistolik fonksiyonlu kalp yetersizliği),
büyümeye devam eden epidemiyolojik bir klinik problem olarak, artık farkına varılmaktadır.
Kalp yetersizliği ile gelen hastaların %40'nın korunmuş LV sistolik fonksiyonları vardır. Bu
oran daha yaşlı ve şehir içinden gelen hastalara bakan hastanelerde daha yüksek olabilir.
Diyastolik kalp yetersizliği sıklıkla iyi kontrol altına alınamamış sistemik hipertansiyon ile
29 30
birliktedir.
fibrozu,
-
LV diyastolik fonksiyonun bozulmasına neden olan faktörler:
hipertrofi,
iskemi ve artmış ard-yüktür.
miyokard
Miyokard iskemisi tespit edilmesi
önemlidir. Çünkü o da hipertansiyon gibi tedavi edilebilir. 31-32
Sistolik
olayların
diyastolik
fonksiyonu
Diyastolik disfonksiyonun tanısı zor olabilir,
etkileyebileceğini
görmek
önemlidir.
fakat bu amaç için geliştirilmiş olan
ekokardiyografik (Eko) teknikler belirgin olarak ilerlemiştir. Yüklenme durumlarında, kalp
hızından ve yaştan kaynaklanan sınırlamaların,
görüntülenmesinin yeni uygulamaları ile
kısmen üstesinden gelinmiştir.
Tablo 1
Sistolik kalp yetersizliği
Diyastolik Kalp Yetersizliği
Dilate olmuş büyük kalp
Küçük LV kavitesi
Normal veya düşük
Konsantrik LV hipertrofisi
kan basıncı
Sistemik hipertansiyon
Geniş bir yaş grubu, erkeklerde daha sık
Daha sık olarak yaşlı kadınlar
S3 galosu
S4 galosu
Eko ile sistolik ve
Çeşitli eko ölçümleri ile
diyastolik bozukluklar
diyastolik bozukluklar
Tam oturmuş bir tedavi
Tam oturmamış bir tedavi
Prognoz kötü
Prognoz o kadar kötü değil.
Miyokard iskemisinin rolü
Miyokard iskemisi sık.
Seçilmiş vakalarda önemli
14
Düşük Debili Kalp Yetersizliği:
Pompa yetersizliklerin sebepleri dört ana kategoride sınıflanabilir:
1. İş yükünün artması veya mekanik bozukluklara bağlı yetersizlik.
2. Birincil miyokardiyal bozukluklarla ilişkili yetersizlik.
3. Anormal kardiyak ritm veya ileti bozuklukları ile ilişkili yetersizlik ve
4. Miyokard iskemisi / infarktüsü. Kantitatif bir miyokard kaybına yol açan miyokard
infarktüsü özel bir tip iş aşırı-yüküne yol açar. Akut infarktüs sırasında, azalmış strok
volümü arttırmak için end diastolik volüm artarken EF düşer. EF'deki bu düşüş kaybedilen
miyokard ile hemen hemen doğru orantılıdır.
Geçen zaman içerisinde EF,
bu düşük
seviyelerde kalma eğilimindedir. İnfarktüsün iyileşmesi ile birlikle, infarktüslü alan nedbe
haline gelir ki bu alan ventriküler boşalmaya katkıda bulunamadığı gibi bir de yükü
arttırmaktadır. Dolaysıyla tüm yük geride kalan non-iskemik miyokarda düşer. Non-iskemik
miyokard kaybedilen miyokard miktarına orantılı bir şekilde hipertrofiye olur. Herhangi bir
basınç düzeyinde duvar geriliminin artmasına neden olan artmış diyastolik volüm bu yükü
daha da arttırır.
Aylar ve yıllar sonra,
kalp yetersizliği,
geride kalan non-iskemik
miyokardın ventriküler yeniden şekillenme (ventriküler remodeling) adı verilen ilerleyici
ventrikül dilatasyonunun ve reaktif ventrikül hipertrofisine yol açar.
Bunun sonucunda
gelişen ve iskemik kardiyomiyopati denilen bir tablo ortaya çıkabilir.
Yüksek Debili KalpYetersizliği:
Yüksek-debili kalp yetersizliği, birincil olarak kalp
dışı dolaşım yüklenmesidir. Bazı hastalarda, toplam kardiyak debisi (sistolik veya pompa
fonksiyonu) ve sol ventrikül EF'si normal veya artmıştır.
Böyle durumda. ventrikül
diyastol basıncında anormal bir yükselmeye ikincil olarak, pulmoner konjesyon ve ödem
gelişebilir. Bu sendrom, tuz tutan steroidlere bağlı olarak aşırı su ve tuz birikmesine, aşırı
sıvı ve kan verilmesine veya akut glomerulonefrite, oliguriye veya anuriye bağlı olabilecek,
kan volümünde bir artışla beraber olan durumlarda da gelişebilir.
Diğer hastalarda da
arteriyovenöz fistüller, bakteriyemi, sepsis, anemi, hipertiroidi, beriberi, gebelik, paget
hastalığı, hiperdinamik kalp sendromu, arteryel hipertansiyon, fibroz displazi, karaciğer
hastalığı,
çevresel aşırı sıcaklar,
polisitemi vera,
karsinoid sendrom,
dermatolojik
bozukluklar, eritrodermi sendromu, kaposi sarkomu gibi anormal derecede artmış venöz
dönüş ve/veya azalmış periferik dirençle birlikte olabilir.
uygulanan kronik volüm ve/veya basınç aşırı yükü,
15
Bu durumlarda,
ventriküle
sonunda miyokardiyal ve ventrikül
sistolik disfonksiyonuna yol açabilir. Sonunda, bu hem diyastolik basınçları arttırır, hem de
kardiyak debiyi anormal düzeyde düşük seviyelere çeker.
düzeydeyken veya artmışken,
Kardiyak debi halen normal
artmış diyastolik basınçlara,
ikincil olarak pulmoner
konjesyonun veya pulmoner ödemin semptomları gelişirse, bu semptomlara bazen yüksek
debili yetersizlik denir. 33
Kalp Yetersizliğinin Mekanizmaları:
Kalp yetersizliği sıklıkla,
miyokard kaybı ile sonuçlanan tetikleyen bir faktörle
(Örneğin, akut miyokard infarktüsü) veya çok fazla aşırı -yüklenmeyle (örneğin, valvüler
kalp hastalığı, akut miyokard infarktüsü, dilate ve hipertrofik kardiyomiyopati ile sonuçlanan
mutasyon vs. ) başlar. Hipertrofi artmış yükü kaldıramadığında ventrikül dilatasyonu olur.
Ventrikül daha küresel bir şekil alır (yani eksantrik hipertrofi). Bu da atım volümünün
azalmış bir EF'ye rağmen korunmasını sağlar. Bu kısa dönem bir fayda sunmaktadır. Bir
miktar dilatasyonun yokluğu muhtemelen şok ve erken ölümle sonuçlanırdı. Nöroendokrin
aktivasyon. muhtemelen perfüzyon basıncını koruma ihtiyacının algılanması ile olur. Ancak
nörohormonlar,
LV'nin yeniden şekillenme sürecini hızlandırıp,
kalp yetersizliğinin
patogenez ve progresyonuna neden olurlar. Bu aşırı basitleştirilmiş ön hipotezin varsayılan
tutarlılığına rağmen, bilgilerimizdeki özellikle her fenotipik değişikliğin kalp yetersizliğinin
progresyonunda yaptığı niceliksel katkı ile ilgili birçok boşluk doldurulmayı beklemektedir.
Halen öğreneceğimiz çok şey vardır. 34-35-36-37-38-39-40
Kalp yetersizliğinin muhtemel mekanizmaları:
Miyosit kaybı,
geride kalan
miyositlerin hipertrofisi, enerji üretimi ve kullanımı (oksijen ve enerjinin temini, substrat
kullanımı ve enerji depolanması, uygunsuz mitokondri kitlesi ve fonksiyonu), ventriküler
yeniden şekillenme, kontraktil proteinler (anormal miyofibril ve miyozin ATPaz'ı, anormal
miyokardiyal proteinler, hatalı protein sentezi, kontraksiyonun ve fonksiyonun bir örnek
olmayışı),
kontraktil elemanların aktivasyonu (membran Na+,K+-ATPaz'daki hatalar,
anormal sarkoplazmik retikulum fonksiyonu, anormal Ca+ salınımı, alımı). miyokardiyal
reseptörlerin anormal fonksiyonu (beta adenoreseptörlerin down regülasyonu,
Bl
reseptörlerinde azalma, Gs proteininde azalma. Gı proteininde artma), otonom sinir sistemi
(anormal miyokardiyal norepinerfin fonksiyonu veya kinetiği,
fonksiyonu).
41
Miyokardiyal fibroblastlarm büyümelerinde artma.
değişiklikler, sürekli taşikardi. 42-43-44-45
16
anormal baroreseptör
Yaşlanmaya bağlı
Kalp Yetersizliğinde Kompansatuar Mekanizmalar: Otonom sinir sistemi aktivasyonu
(Kalpde artmış kalp hızı, artmış miyokardiyal kontraktil stimülasyon, artmış relaksasyon
hızı, periferik dolaşımda, artmış arteryel vazokonstriksiyon, venöz vazokonstriksiyon).
Böbrek (renin -anjiotensin-aldesteron aktivasyonu ve arteryel,
venöz vazokonstriksiyon
gelişimi. Na ve su tutulumunun artışı), Sitokinlerin açığa çıkması, endotelin-1 (artmış ön ve
ard yük), arjinin vazopressin (artmış ön ve ard yükler), atrial ve beyin natriüretik peptidler
(azalmış ard yük), prostoglandinler, peptidler, kalbin Frank-starling yasası (artmış diyastol
sonu volüm,
basınç ve lif uzunluğu,
artmış ön yük. ),
hipertrofi,
dağılımında değişimler (kardiyak debinin redistribüsyonu,
perifere oksijen
oksijen ile hemoglobinin
ayrışmasında değişiklikler, dokuların artmış oksijen ekstrasyonu), aneorobik metabolizmanın
gelişmesi. 46-47-48-49-50-51-52-53
Kalp Yetersizliğinde Nörohümoral Değişiklikler:
Artmış sempatik sinir sistemi
aktivasyonu (artmış epinerfin, norepinerfîn), artmış endotelin, arjinin vazopressin, renin ve
anjiyotensin II, aldesteron, artmış nöropeptid Y, artmış atriyal ve beyin natriüretik peptit,
artmış insulin, kortizol, büyüme hormonu, tümör nekrozis faktör-a, interlokin-6, vazoaktif
intestinal peptid, adrenomedüllin, ürodilatin, artmış dopamin, prostoglandinler (PGI2, E2),
vazodilatorpeptidler (örneğin. Bradikinin). 54-55-56-57-58-59-60-61-62-63
KALP YETERSİZLİĞİ OLAN HASTALARIN TANISI VE
DEĞERLENDİRİLMESİ
Hikaye
Konjestif kalp yetersizliğinin en fark edilen semptomu nefes darlığı olup inspirasyon
sırasında yeterince hava alamama hissidir.
İlk olarak efor sırasında fark edilir.
Kalp
yetersizliği ilerledikçe önce hafif eforla sonunda istirahatle nefes darlığı oluşur. Mekanizması
tam anlaşılmamakla birlikte multifaktöryeldir. Akut kalp yetersizliğinde pulmoner ödem
geliştiğinde,
oksijen difüzyon kapasitesinde azalma sebep olabilir.
Kronik stabil kalp
yetersizliğinde ise dispneye, artmış fizyolojik ölü boşluk, artmış hava yolu direnci, azalmış
akciğer kompliyansı ve solunum kaslarının yorgunluğu sebep olabilir.
17
Merkezi olarak dispnenin algılanmasında,
pulmoner j reseptörlerinin rolü olacağı
söylenmektedir. 64-65
Kalp yetersizliğinin klasik semptom triadinda, dispne, ortopne, paroksismal noktürnal
dispne (PND) bulunmaktadır.
Ortopne,
sırtüstü yatar pozisyonda nefes darlığı
hissedilmesidir. PND, hastayı uykudan uyandıran ani noktürnal dispnedir.
Kalp yetersizliğinin diğer tipik yakınması aşırı yorulmadır.
Hasta çoğunlukla,
görüşmeden haftalar veya aylar önce hiçbir güçlük çekmeden yaptığı aktiviteleri yaparken
artık yorulduğunu, bitkin düştüğünü söylemektedirler. Aşırı yorulma da multifaktöryeldir.
Muhtemelen kısmen kötü doku perfüzyonuna,
nöroendokrin sistemin aşırı aktivitesine,
artmış sitokin seviyelerine, iskelet kaslarının kondisyonunun kaybolmasına neden olan düşük
kardiyak debiden kaynaklanmaktadır. Diğer yakınmalar ise hırıltılı solunum (wheezing ),
öksürük, dolaşım ve organ konjesyonuna bağlı semptomlardır. Mide bulantısı, kusma, sağ
üst karın ağrısı keza bağırsak ödemine ve karaciğer kapsülünün gerilmesine bağlı semptomlar
olabilir. Periferik ödem de şikayetler arasındadır.
Özgeçmişte özellikle kalp yetersizliğinin en önemli sebebini oluşturan iskemik kalp
hastalığının ve bunun risk faktörlerinin sorgulanması önemlidir (diyabet,
hipertansiyon,
hiperlipidemi, sigara, aile hikayesi) ve bunlar agresif olarak tedavi edilmelidir. Kontrolsüz
hipertansiyon iskemik kalp hastalığından bağımsız,
kalp yetersizliği yapabilir.
Keza
diyabetik hastalarda göreceli olarak hafif hipertansiyon spesifik bir kardiyomiyopatiye sebep
olabilir. Aşın alkol ve uyuşturucu da kardiyomiyopatiye sebep olabilir.
Fizik Muayene
Kalp yetersizliğinde tam bir muayene gerekmekledir, tam bir kardiyovasküler muayene
hem periferik hem de kardiyak bulguları bünyesinde barındırır.
Palpasyonla,
kalbin
maksimal impulsunun yokluğu noktanın sıklıkla laterale kaydığı ve daha geniş alanda
hissedildiği görülür.
Eğer pulmoner arter basınçları artmışsa veya sağ kalp yetersizliği
başlamışsa RV vuruşu da hissedilebilir. Şiddetli aort darlığında tirili palpe edilebilir, boyuna
yayılan üfürüm
artmış LV vurusu tespit edilebilir.
Apeksin kardiyak oskültasyonunda
duyulabilecek bir S3 galo ritmi dekompanse kalp yetersizliğine işaret eder. Koroner arter
hastalığı,
hipertansiyon veya aort darlığında S4 duyulması sertleşmiş bir ventrikülün
olduğuna, dolaşım konjesyonu ile perikardiyal vuru konstriküf perikardite işaret eder. Ayrıca
18
kalp kapak hastalıkları ve konjenital kalp hastalıklarının üfürümleri,
kalp yetersizliği
etyolojisi hakkında bilgi verir.
Vasküler muayene önemlidir.
Nabız artışı,
düzensiz oluşu,
kalp yetersizliğinin
etyolojisi (atrial fibrilasyon) ve dekompansasyon hakkında bilgi verir.
Kalpten yayılan
bilateral karotis azalmış ve gecikmiş (pulsus parvus et tardus) nabız, şiddetli aort stenozuna
işaret ediyor olabilir. Zayıf nabız düşük kardiyak debiyi düşündürür. Kapiller geri-doluşun
yetersiz oluşu ve soğuk ekstermitelerin varlığı kardiyak debideki şiddetli azalmaya işaret eder.
Jugüler venöz basıncın muayenesi özellikle kalp yetersizliğinde diüretik dozunu ayarlamada
önemlidir. Belirgin V dalgası, şiddetli triküspit yetersizliğinde görülür ve sıklıkla pulsatil
karaciğer eşlik eder. Ayrıca periferik ödem, staz dermatit ve ülserleri kalp yetersizliğinde
görülebilir. Kronik kompanse kalp yetersizliğinde akciğer muayenesi göreceli olarak normal
olabilir. Bununla birlikle hipokseminin eşlik ettiği ve alveoler sıvı birikimine bağlı raller,
plevral efüzyon dekompanse kalp yetersizliğinde bulunur.
Tanısal Testler
Rutin kan testleri kalp yetersizliği ve dekompansasyonu hakkında bazen değerli bilgiler
verebilir.
düzeyi,
Anemi, ateş gibi kalp yetersizliğini dekompanse eden durumlar, düşük Na kan
prerenal azotemi,
kalp yetersizliğinde görülebilir.
Keza kreatinin düzeyinin
yükselmesi kalp yetersizliğinden kaynaklanan renal disfonksiyonuna işaret eder.
Oniki derivasyonlu standart EKG de Q dalgası, eski miyokard infarklüsünü, LV
hipertrofi bulguları hipertansiyon veya aort stenozunu düşündürür. Ayrıca atriyal fibrilasyon
varlığı dekompansasyon hakkında bilgi verir. Radyografik göğüs röntgeni, plevral efüzyon,
pulmoner ödem, kardiyomegali tespitinde önemlidir.
Kalp yetersizliği semptomları olan hastalan değerlendirmede en önemli tanı aracı
ekokardiyografidir.
Kalbin sistolik,
diyastolik fonksiyonlarını değerlendirme,
odacık
büyüklüğünü tespit etme, kalp yetersizliği etyoloji belirleme, kalp kapak fonksiyonlarını
belirlemede daha birçok rolü bulunmaktadır. Kalp kateterizasyonu iskemik kalp hastalığı
veya şüphesi varlığında ayrıca radyonüklelid ventrikülografisi, PET gibi etyolojiye göre
uygun endikasyon alabilecek diğer tetkikler de yer almaktadır.
19
Metabolik Egzersiz Testi
Egzersiz testine gaz-değişim ölçümlerinin eklenmesi önemli bilgiler sağlar ve bu kalp
yetersizlikli hastalarda semptomla sınırlı bir şekilde güvenle yapılabilir.
Potansiyel bir
iskeminin değerlendirilebilmesi, fonksiyonel kapasitenin objektif olarak değerlendirilmesini
sağlar. Ek olarak hastanın zirve egzersiz, sırasındaki maksimal oksijen tüketimi (Vo2-max)
ve aneorobik eşiğide değerlendirilebilir.
Vo2-max hastanın yaş ve vücut boyutları için
beklenenin %50'sinin altında (14 ml/kg/dk) ise hasta kalp transplantasyonu adayıdır. 66-67
KALP YETERSİZLİĞİNDE SONUÇLAR
Kalp yetersizliği nüfus yaşlandıkça boyutları artan kompleks klinik bir sendromdur.
Tanımlaması güçtür ancak teşhisi göreceli olarak kolaydır.
Kalp yetersizliği ile klinik
sendroma katkıda bulunmakta olan altta yatan yapısal ve işlevsel kardiyak değişiklikler
kastedilmektedir. Kalp yetersizliğini moleküler olarak destekleyen unsurlar halen tam olarak
anlaşılamamıştır. Buna rağmen azalmış ön-yük rezervi ve ard yüke karşı artmış duyarlılık
gibi patofizyolojik ilkelerin farkına varılmıştır. Kalp yetersizlikli hastalarda nöroendokrin ve
inflamatuar yanıtlar sıktır ve bunlar önemli tedavi hedefleridir. Kalp yetersizliğinin tek bir
sebebi veya bütünleştirici mekanizması yoktur. Çoğu yatakbaşı olarak değerlendirilebilen
bulgu ve belirtilerle çeşitlilik gösterebilir. Dikkatli alınan hikaye, fizik muayene, halen esas
tanı yöntemi olan ekokardiyorafi ve diğer laboratuar tetkiklerle tanı ve tedavi
yönlendirilmektedir.
ANEMİ
Anemi, hemoglobinin yaş ve cinse göre normal kabul edilen değerlerin altında olmasıdır.
Anemiden söz edildiğinde; erkeklerde hemoglobinin 13, 5 gr/dl, hematokritin %40’ın altında,
kadınlarda ise hemoglobinin 12gr/dl, hematokritin %37’nin altında olması söz konusudur.
Anemi kendisi başlı başlına bir hastalık grubunu oluşturduğu gibi diğer birçok hastalığın
klinik belirtilerinden birini de oluşturur.
Ortalama eritrosit hacmi (OEH , MCV); kırmızı kürelerin(KK) volüm ortalamasını
göşterir. -Hematokrit/KK sayısı(litrede)formülü 10 üzeri 15ile çarpılarak hesaplanır ve
femtalitre diye ifade edilir.
20
Ortalama eritrosit hemoglobini (OEHb , MCH); her bir KK deki hemoglobinin ortalama
ağırlığıdır ve hücrenin büyüklüğü ile ayrıca hücredeki hemoglobin konsantrasyonundan
etkilenir.
Ortalama
hemoglobinin
eritrosit hemoglobin
ortalama
konsantrasyonu
konsantrasyonunu
ifade
(OEHK,
eder.
MCHC)
Hemoglobin
KK içinde
değerinin(g/dl),
hematokrite bölünmesi ile elde edilir.
Kırmızı küre volüm dağılımı (RDW) son yıllarda tariflemiş olan bir KK indeksidir. KK
büyüklüklerinin birbirinden farklı oluşu ile ilgili elektronik sayıcılardan elde edilen bir rakam
olup, eritrosit anizositozunu gösterir.
Anemi Fizyopatolojisi
Hemoglobinin esas fonksiyonu akciğerlerden dokulara oksijen transportudur. Anemide,
kanın oksijen taşıma kapasitesi azaldığıdan. dokulara gerekli oksijen miktarı da azalarak doku
hipoksisi gelişir. Hipoksi sonucu, dokuların fonksiyonları bozulur; bundan dolayı aneminin
belirtileri pek çok sistemde ortaya çıkar; bu arada özellikle adale. kardiyovasküler sistem ve
santral sinir sistemi belirtileri önemlidir.
Kanın oksijen taşıma kapasitelerindeki azalmayı takiben, vücutta mevcut hemoglobinin
en etkil bir şekilde kullanması için bazı kompansatuvar mekanizmalar ortaya çıkar. bunlar ilk
önce bizzat eritrositlerde, sonra sirkülasyonda görülür. Bu mekanizmalar şöyle sıralanabilir:
a.
Eritrositlerden dokulara verilen oksijenin artması;
her hemoglobin ünitesinin
dokulara daha fazla oksijen vermesi ile sağlanır. bundaki esas olay, eritrosit 2, 3-DPG’nın
(difosfo gliserat) artması ve hemoglobinle birleşmesi olup, böylece hemoglobinin oksijene
afinitesinin azalmasıdır.
b. Kardiyak Output’un artması ve kanın dolaşım hızının artması: Bu da kalbin stroke
volumunun artması ve bir dereceye kadar kalp hızının artması ile sağlanır.
c. Total kan volumunun idame edilmesi:
Yeterli sirkülasyonun sürdürülmesi için
plazma volumu arttılırak, total kan hacmi normal veya normale yakın tutulmaya çalışılır. Akut
kan kaybını hemen takiben, mayi doku aralıklarından hızla kan dolaşımına geçerek total kan
volumu normal sınırlarda tutulmaya çalışılır; kronik anemilerde ise volum ayarlanması sürekli
olarak sağlanmakta olup kan volumu normal veya normale yakındır.
21
d. Kan akışının yeniden düzenlenmesi:
Oksijene gereksinimi az olan dokulardan,
oksijen gereksinimi fazla olanlara giden kanın arttırılmasıdır. Böylece deride kan akımı
azalırken, serebral ve adale kan akımı artar.
Bu kompansatuvar mekanizmalarda istirahat halinde hastalar asemptomatik iken
egzersizle(oksijen ihtiyacının artması sonucu) semptomlar ortaya çıkar. Anemi ağırlaştıkça
istirahatte de anemi belirti ve bulguları saptanır.
Klinik Bulgular
Anemik hastalarda belirti ve bulgular
a. Bizzat aneminin kendisine ve
b. Anemiye sebep olan bozukluklara bağlıdır.
Semptomlar; aneminin ağırlığına, tipine ve anemi nedeni olan bozukluklara göre
kişiden kişiye farklıdır. Semptomlar aneminin ortaya çıkış hızı ve hastanın yaşı ile ilişkilidir.
Akut kan kaybına bağlı anemilerde semptomlar şiddetli iken kronik vakalarda ise daha
hafiftir. Yaş ilerledikçe kardiyovasküler kompansasyonda yetersizlik nedeniyle daha fazla
semptomatiktir.
Çabuk yorulma, halsizlik ve genel adale zafiyeti aneminin en çok görülen ve en erken
semptomlarıdır.
Solukluk,
en sık görülen ve karakteristik bugudur.
Kardiyovasküler
bulgular a. anoksinin myokard üzerine etkisi, b. Önceden mevcut kalp hastalığı, c. Yüksek
output durumu ile ilgilidir. Egzersiz dispnesi ve çarpıntı en sık rastlanan semptomlardır.
Anemi ağırlaştıkça(Hgb <3 g/dl) ve kalp yetmezliği varlığında istirahat halinde de dispne
mevcuttur. Yaşlı hastalarda miyokardial iskemi nedeniyle angina görülebilir.
Anemik hastalarda, kalpte üfürüm hemen her zaman vardır ve aneminin ağırlığı ile
şiddeti ve görülme sıklığı artar. Ağır anemilerde kalpte dilatasyon olur; fakat uzun süren
anemilerde kalp hipertrofisi de gelişir.
ANEMİLERİNMORFOLOJİK SINIFLANDIRILMASI
MAKROSİTER
22
- Megaloblastik
B 12 eksikliği
Folik asit eksikliği
DNA sentezinin herediter bozuklukları
İlaçlar bağlı DNA sent bozukluğu(kemoterapötikler, antikonvülsanlar, oral
kontraseptifler)
-Nonmegaloblastik
Eritropoezin arttığı haller(akut kan kaybı, hemoliz)
Eritrosit membran yüzeyinin arttığı haller(KC hast, obstriktif sarılık, postsplenektomi)
Nedeni belli olmayanlar(miksödem, hipoplastik ve aplastik anemiler)
HİPOKROM MİKROSİTİK
Demir eksikliği anemisi
Globin sentez bozuklukları(talasemiler)
Porfirin ve hem sentezi bozuklukları(sideroblastik anemiler)
Kronik infeksiyon anemileri
NORMOKROMİK NORMOSİTİK
Akut kan kaybı
Plazma volumunun aşırı artması(gebelik, hidrasyon)
Hemolotik hastalıklar
Kemik iliği hipoplazileri
Kemik iliği infiltrasyonları(lösemi, multipl myeloma, myelofibroz vb. )
Endokrin hastalıklar(hipotiroidizm, sürrenal yetmezliği)
Kronik infeksiyonlar
23
Kronik KC hastalıkları
Kronik renal yetmezlik
Kronik hastalıklar.68
ANEMİ VE KONJESTİF KALP YETMEZLİĞİ
Anemi, dolaşan kırmızı kan hücreleri kitlesinde azalma olarak tanımlanır ve klinikte
varlığı periferik kanın hemoglobin (Hb) ya da hematokrit (Hct) değerlerinin ölçümü ile tayin
edilir.
Kantitatif ve kalitatif eritrosit hastalıkları, k l in i k uygulamada kendisini hemoglobin
konsantrasyonlarında düşüklük ile belli eden anemi nedeni olmaktadır.
Anemi, eritroid kitlede azalma ile birlikte doku oksijenlenmesinde azalmaya neden
olabilmektedir.
Anemi kardiyovasküler sistemi ve hemodinamiyi olumsuz etkiler.
Kardiyak açıdan normal olan anemik bir hastada bile sadece eritroid kitle anormalliği ile
ilintili olarak kalp yetmezliği gelişebilir. Diğer yandan anatomik olarak kardiyak sorunu
bulunan hastalarda klinik seyir içerisinde anemi geliştiğinde kalp sorunu presipite o l u r ve
kompanse kalp yetmezliği aşikar-dekompanse hale gelebilir.
Uzun süre devam edici
nitelikte olan eritroid anormallikler kronik süreçte kardiyak hasar doğurabilir.
69
Özellikle
yaşlı koroner arter hastalarında da koroner iskemi ile birlikte olan bir derin anemi, tehlikeli
akut koroner sendromlara yol açabilir.
Anemi, konjestif kalp yetmezliği (KKY) klinik tablosuna sıklıkla eşlik eder. KKY
hastalarının yaklaşık yarısı anemiktir (Hemoglobin <12 g/dl) ve anemi hastaların ölüm riskini
iki katına çıkarır.
70
Dokulara oksijen sunumu, kan akımı, uygun kan dağılımı ve kanın
oksijen taşıma kapasitesi ile sağlanır.
Anemi,
özellikle derin ve kronik ise doku
oksijenizasyonunu değişik derecelerde bozar. Bu durumdan olumsuz etkilenen organ ve
sistemlerin başında kardiyovasküler sistem gelmektedir, Anemi varlığında kompansasyon
amacıyla non-hemodinamik faktörler (artmış eritropoietin üretimi, dokulara artan oksijen
salınımı hemoglobin oksijen disosiasyon eğrisinin sağa kayması) ve hemodinamik faktörler
(damar direnci ve viskozite azalması, hipoksiye bağlı vazodilatasyon, kardiyak output ve kalp
24
hızı artışı, nitrik oksit aktivitesi artışı, anjiyogenez stimülasyonu) devreye girer. Anemiye
taşikardinin eşlik etmesi,
artmış sempatik aktivite ve hipoksi ile ilintili olarak uyarılan
kemoreseptörler ile açıklanmaktadır. Anemide uzun dönemde hemodinamik değişimler,
kardiyomegali-sol ventrikül hipertrofisi (SVH)'ne neden olmaktadır. SVH, iç boyutlarda
artma ile birliktedir.
Duvar kalınlığının kavite çapına oranı normaldir.
Bu durum,
patobiyolojik bir değişimdir ve diyastolik disfonksiyona sıklıkla neden olmaz. Başka bir
kardiyak anomali yoksa anemi-bağlantılı SVH'nin tedaviyle geriye dönülebileceği kabul edilir.
Kardiyak outputla kronik artış, arteriyel sistemde de patobiyolojik değişimler doğurur. Aorta ve
karotid arterler gibi merkezi elastik arterlerde intima-media kalınlaşması ile giden 'remodeling'
olur. 71
Aneminin prevalansı ve ciddiyeti KKY ciddiyeti ile paralel biçimde artar.
KKY
hastalarında aneminin başlıca nedenleri, yetersiz beslenme, eşlik eden renal yetmezlik,
düşük eritropoietin düzeyleri, kemik iliği depresyonu, KKY sürecinde salınan TNF alfa gibi
proinflamatuvar sitokinler ve bunların ayrıca neden olduğu inflamasyonla birlikte eritropo­
ietin direnci, artmış oksidatif stres, kemik iliği depresyonu, ACE inhibitörleri, aspirin
kullanımı, atheroskleroz, gastrointestinal demir kaybı, idrarda proteinüri ile EPO kaybı, ve
artmış plazma volümü ile paralel hemodilüsyondur.
Kardiyovasküler hastalıkların
tedavisinde kullanılan antiaritmik, antihipertansif, antiaggregan, vazodilatör, antikoagülan,
diüretik ilaçların çoğunun hematolojik toksisitesi vardır ve anemiye neden olabilir. Kalp has­
taları izlenirken bu durum da göz önüne alınmalıdır.
Bir çalışmada 12065 KKY hastasının % 17'sinde değişik etiyolojilere bağlı, % 58'inde
ise kronik hastalık anemisi saptanmıştır.72 Anemi, bu hastalarda bağımsız bir prognostik
faktör olarak, KKY hastalarında artmış mortalite ile birliktedir. Hastaneye yatırılmış 2281
yaşlı (65 yaş üzeri) KKY hastasında hematokrit düzeyinin hastanede yatış süresi ve mortaliteye
katkısını araştıran bir başka çalışmada hematokrit düzeyinde % l'lik bir düşmenin bir yıllık
mortalitede % 2 artışa yol açtığı gösterilmiştir. Ayrıca yaşlı anemik KKY hastalarında tekrarla­
yan hospitalizasyonlar dikkat çekmektedir. Bu hastalarda anemi, yaşam kalitesini de belirgin
biçimde bozmaktadır. KKY hastalarında düşük bir hematokrit değeri kırmızı küre kitlesinde
azalma (gerçek anemi) veya plazma volümü artışı (hemodilüsyon) sonucunda olabilir. KKY
olan 196 hastasında yapılan bir çalışmada 17 hastada (% 46) hemodilüsyon ve 20 hastada (% 54)
gerçek anemi saptanmış.
Yaşam süreci,
hematokriti düşük olan hastalarda normal olan
KKY'lere göre daha düşük olarak saptanmıştır (P<0. 05). Bu durum hemodilüsyona bağlı bile
olsa laboratuvar olarak hematokriti düşük olan KKY hastalarında prognozun kötü olabileceğinin
25
göstergesi olarak kabul edilmektedir. 73. Bir başka çalışmada 1, 061 ileri evre KKY hastasında
(New York Heart Association [NYHA] fonksiyonel klas III veya IV ve sol ventrikül ejeksiyon
fraksiyonu [LVEF] <%40 olan) aneminin prognoza etkisi incelenmiştir. Hastalar Hemoglobin
(Hb) değerlerine göre incelenmiştir (Hb< 12. 3; Hb: 12. 3 13. 6; Hb: 13. 7 14. 8; Hb >14. 8
g/dl). Bu çalışmada düşük Hb değerlerinin; kötü hemodinamik profil, yüksek ÜRE ve
kreatinin değerleri ile birlikte olduğu bulunmuştur. Düşük Hb'e sahip hastalar, daha çok NYHA
klass IV grubunda olup (p<0. 000l) peak oksijen tüketimi daha düşükmüş (PKVO(2)) (p<0.
0001). Bu çalışmaya alınan hastalarda yapılan çok değişkenli analiz sonuçları, düşük Hb
değerinin bağımsız bir mortalite prediktörü olduğunu ortaya koymuştur. Yine bu çalışmanın
sonuçları, hafif düzeylerdeki aneminin bile semptomların kötüleşmesi, fonksiyonel kapasitenin
gerilemesi ve yaşam süresinin kısalmasını doğurabilme potansiyeline sahip olduğunu
göstermiştir.
74
Kronik anemi varlığı, izleyen klinik süreçle, genel popülasyonda da bağımsız
bir kardiyovasküler risk faktörüdür.
Yaşlı hastalarda kardiyovasküler performansa düşük Hb değerlerinin olumsuz etkisi daha da
belirgindir. Hemoglobin konsantrasyonu, 4-5 g/dl altına indiğinde başka bir kardiyak anomali
olmasa bile kardiyovasküler disfonksiyon gelişmektedir. Kompensasyon mekanizmalarının etkin
biçimde devreye giremediği akut hemoglobin düşmelerinde derin anemi yüksek mortalite ve
morbidite ile seyretmektedir.
Diğer taraftan anemiye neden olan hastalık ya da özgül anemi tiplerinin klinik seyri
sırasında oluşan komplikasyonlar, kardiyovasküler sistemi etkileyebilir. Beslenme faktörleri
eş zamanlı olarak anemi ve kardiyovasküler hastalık nedeni olabilir.
Demir eksikliği anemisi özellikle geriatrik hastalarda kalp-damar sistemini olumsuz
etkiler kronik salisilat alan koroner arter hastalarında ve warfarin kullanan valvüler kalp
hastalarında gastrointestinal demir kaybı arttığından demir eksikliği gelişimi yönünden dikkatli
olunmalıdır. Yetmezlik anemileri (Demir eksikliği, vitamin B12 eksikliği, folat eksikliği,
çinko eksikliği vs.), aplastik-hipoplastik anemiler, hemolitik anemiler Hb değeri düşüklüğünün
derinliği ve aneminin süregenlik derecesi ile ilintili olarak kardiyak sorunlara yol açar.
Anemik KKY hastalarında eritrosit süspansiyonu transfüzyonu eritropoietin preparatlan ile
hemoglobin düzeylerinin yükseltilmesi efor kapasitesini arttırmaktadır.
75
Ancak uygunsuz
eritropoietin kullanımı da kan akım reolojisini olumsuz etkileyerek ve trombosit aggregasyonunu
artırarak tıkayıcı koroner lezyonlar gelişmesi adına kardiyovasküler risk faktörü olmaktadır.
Eritrosit süspansiyonu gibi kan ürünlerinin transfüzyonu,
26
kısa-orta ve uzun-dönem
komplikasyonları özellikle viral transmisyon riski nedeniyle klinisyenler tarafından sevilmeyen
bir tedavi yaklaşımıdır.
Ancak anemik hastalarda transfüzyon kararı verilirken hastanın
kardiyak durumu ve hemodinamisi dikkatle değerlendirilmeli ve yarar / zarar oranı dikkatle
gözden geçirilmelidir.
Anemi ve KKY, kronik böbrek yetmezliği (KBY)/ diyaliz ve renal transplantasyon
hastalarında klinik tabloyu bozan komplikasyonlardır. Bu durum, kardiyorenal anemi terimi ile
tanımlanmaktadır.
Özellikle anemisi ve sistolik distfonksiyonu (pompa yetmezliği) olan
hastalarda prognoz kötü olmaktadır.
76
Anemi varlığı KKY gelişimi için bağımsız bir risk
faktörü olarak bulunmuştur. Anemi, başlı başına kardiyomiyopati gelişimi için bir risk
faktörüdür.
Özellikle anemi ve böbrek fonksiyon bozukluğu birlikteliğinin kalp yetmezliğinde
mortaliteye katkılarının katlandığı dikkate alındığında Hb düşüklüğünün etkin biçimde
düzeltilmesinin önemi ortaya çıkmaktadır.
77
Aneminin erken düzeltilmesi pre-üremik
hastalarda fatal kardiyak komplikasyonları azaltmaktadır. Bu bağlamda anemik hastalar, Hb
değerlerinin değişik tedavi yöntemleriyle (eritrosit süspansiyonu, demir, eritropoietin vd. )
yükseltilmesi açısından değerlendirilirken yaş, fiziksel aktivite, kardiyak hemodinami, eşlik
eden komorbiditeler dikkate alınarak yaklaşım bireyselleştirilmelidir.
Anemiyi değerlendirirken, özellikle kalp hastalarında, laboratuar sonuç kağıdının değil
aneminin o hasta açısından klinik öneminin değerlendirilmesi ve uygun tedavi seçeneğinin ön
plana alınması yaşamsal önem taşımaktadır. 78
27
GEREÇ VE YÖNTEM
Bu çalışmada Konjestif Kalp Yetmezliği tanısı ile SB İstanbul Eğitim ve Araştırma
Hastanesi Dahiliye Servisine 2004-2005 yılları arasında yatarak tedavi gören 71 (yetmiş bir)
hasta Retrospektif olarak incelendi. Konjestif Kalp Yetmezliği açısından klinik semptom ve
bulgularını gösteren, New York Kalp Cemiyeti (NYKC) sınıflamasına göre fonksiyonel
kapasite 2, 3 veya 4 olan, Ekokardiyografik inceleme ile sol ventrikül sistolik disfonksiyonu
tanısı konan Ejeksiyon Fraksiyonu (LV EF) % 50’nin altındaki hastalar çalışmaya alındı.
Hastaların yaş, cinsiyet, ek hastalık, tam kan sayımı, biyokimya parametreleri incelendi.
Tam kan sayımı, Coulter sayacı ile bakıldı. Hemoglobin değeri kadınlarda 12 gr/dl,
erkeklerde 13.5 gr/dl alt sınırı göz önünde bulundurularak anemi tanısı konuldu. Üre,
Kreatinin düzeyleri, Olympus Au 5223 otoanalizoründe ölçüldü. Ekokardiyografik inceleme
sol yan pozisyonda Hewlett-Packard Sonos 1500 cihazıyla 2.5 MHz prob kullanılarak
American Society Of Echocardiyography’nin önerdiği şekilde yapıldı. Ejeksiyon Fraksiyonu
(EF) % 50’nin altında olanlar çalışmaya alındı.
28
BULGULAR VE SONUÇLAR
İstasitkisel Analiz
Verilerin değerlendirilmesinde SPSS for Windows 10.0 istatistik paket programı kullanıldı.
Karşılaştırılmalarda paired test, student’s t, Man Whitney U, Ki-kare ve Fisher exact test
uygulandı. p<0.05 anlamlı kabul edildi.
Bulgular
Çalışmada SB İstanbul Eğitim ve Araştırma Hastanesi 2. Dahiliye Servisine Konjestif
Kalp Yetmezliği tanısıyla yatarak tedavi gören, tedavi sonrası taburcu olan 71 (yetmiş bir)
hasta (58 Erkek, 13 Kadın) Retrospektif olarak incelendi.
Hasta yaş ortalaması 64,34;
dağılım, 20-85 idi.
TABLO 1
N
%
65 ve altı
32
45, 1
66 ve üstü
39
54, 9
YAŞ
Hastaların yaş dağılımı, 20 ve 85 arasında değişmektedir. Yaş ortalaması 64,34’tür..
Standart Sapma 12.04’tür.
Yaş grupları arasında anemi oranı bakımından anlamlı bir farklılık yoktur. p>0. 05
29
TABLO 2
CİNSİYET
N
%
Erkek
58
81, 7
Kadın
13
18, 3
71 hastanın 58’i (% 81.7) Erkek, 13’ü (%18.3) Kadındır.
Kadınlarda anemi oranı erkeklere göre anlamlı derecede daha fazladır. p<0. 001
TABLO 3
Anemi durumu
N
%
Normal
46
64, 8
Anemik
25
35, 2
Hastalarımızın 25 tanesinde Anemi saptadık.
TABLO 4
ÜRE
N
%
Normal
47
66, 2
Yüksek
24
33, 8
Hastalarımızın 24 (%33) tanesinde Üremi (Üre>50 mg/dl) tespit edildi.
Üre yüksek ve normal olgular arasında anemi oranı bakımından anlamlı bir farklılık
yoktur. p>0. 05 Bununla birlikte Üre yüksekliğinde anemi oranı anlamlılık sınırına yakındır.
TABLO 5
KREATİNİN
N
%
Normal
48
67, 6
Yüksek
23
32, 4
23 hastamızda Kreatinin yüksek saptandı (>1.3).
Kreatini yüksek olgularda anemi oranı normal olgulara göre anlamlı derecede daha
fazladır. p<0. 05
30
TABLO 6
MCV
N
%
Normal
20
64, 5
Düşük
11
35, 5
Anemisi olan hastaların %35’inde Mikrositik (MCV<80) anemi tespit edildi.
TABLO 7
DİYABETES MELLİTUS
n
%
Yok
65
91, 5
Var
6
8, 5
n
%
Yok
67
94, 4
Var
4
5, 6
71 hastamızın 6’sı diyabetlidir.
TABLO 8
KRONİK RENAL YETMEZLİK
Hastalarımızdan 4 tanesi diyalize girmektedir.
KRY’si olan olgularda anemi oranı olmayan olgulara göre anlamlı derecede daha
fazladır. p<0. 05
TABLO 9
ISKEMİK KALP HASTALIĞI
n
%
Yok
46
64, 8
Var
25
35, 2
Hastalarımızın 25 tanesi İskemik Kalp Hastalığı tanısı ile izlenmekteydi.
İKH’ı olan olgularda anemi oranı olmayan olgulara göre anlamlı derecede daha
fazladır. p<0. 05
31
TABLO 10
HİPER TANSİYON
n
%
Yok
67
94, 4
Var
4
5, 6
Hastalarımızdan 4 tanesinin bilinen Hipertansiyon öyküsü mevcuttu.
TABLO 11
KORONER BY PASS
n
%
Yok
57
80, 3
Var
14
19, 7
Hastalarımızdan 14 tanesi Koroner By Pass operasyonu geçirmişti
CABG’si olan ve olmayan arasında anemi oranı bakımından anlamlı bir farklılık
yoktur. p>0. 05
TABLO 12
ATRİYAL FİBRİLASYON
n
%
Yok
66
93, 0
Var
5
7, 0
5 hastamızda Atriyal Fibrilasyon mevcut idi.
AF’u olan ve olmayan arasında anemi oranı bakımından anlamlı bir farklılık yoktur.
p>0. 05
TABLO 13
EK HASTALIK
n
%
Yok
19
26, 8
Var
52
73, 2
Toplam olarak Kalp Yetmezlikli hastalarımızın 52 tanesinde Ek Hastalık mevcuttu.
Herhangi bir ek hastalığı olan olgularda anemi oranı olmayan olgulara göre anlamlı
derecede daha fazladır. p<0. 01
32
TABLO 14
ORTALAMALAR
Minimum
Maximum
ORTALAMA
STANDART SAPMA
YAŞ
20
85
64, 34
12, 04
HEMOGLOBİN
9, 3
16, 9
13, 163
1, 805
ÜRE
10
152
28, 70
24, 71
KREATİNİN
1
7
1, 20
, 87
EF
15
49
35, 45
8, 31
MCV
66
96
83, 24
6, 41
Kadınlarda anemi oranı erkeklere göre anlamlı derecede daha fazladır. p<0. 001
Yaş grupları arasında anemi oranı bakımından anlamlı bir farklılık yoktur. p>0. 05
ÜRE yüksek ve normal olgular arasında anemi oranı bakımından anlamlı bir farklılık
yoktur. p>0. 05 Bununla birlikte ÜRE yüksekliğinde anemi oranı anlamlılık sınırına yakındır.
Kreatini yüksek olgularda anemi oranı normal olgulara göre anlamlı derecede daha
fazladır. p<0. 05
MCV grupları arasında anemi oranı bakımından anlamlı bir farklılık yoktur. p>0. 05
KRY’si olan olgularda anemi oranı olmayan olgulara göre anlamlı derecede daha
fazladır. p<0. 05
HT’u olan olgularda anemi oranı olmayan olgulara göre anlamlı derecede daha
fazladır. p<0. 05
İKH’ı olan olgularda anemi oranı olmayan olgulara göre anlamlı derecede daha
fazladır. p<0. 05
Herhangi bir ek hastalığı olan olgularda anemi oranı olmayan olgulara göre anlamlı
derecede daha fazladır. p<0. 01
DM’si olan ve olmayan arasında anemi oranı bakımından anlamlı bir farklılık yoktur.
p>0. 05
33
CABG’si olan ve olmayan arasında anemi oranı bakımından anlamlı bir farklılık
yoktur. p>0. 05
AF’u olan ve olmayan arasında anemi oranı bakımından anlamlı bir farklılık yoktur.
p>0. 05
TABLO 15
Normal
Anemik
Ki-kare
p
2, 66
0, 103
YAŞ
65 ve altı
24
75, 0
8
25, 0
66 ve üstü
22
56, 4
17
43, 6
Yaş grupları arasında anemi oranı bakımından anlamlı bir farklılık yoktur. p>0. 05
TABLO 16
Normal
Anemik
Ki-kare
p
22, 74
0, 000***
CİNSİYET
Erkek
45
77, 6
13
22, 4
Kadın
1
7, 7
12
92, 3
Kadınlarda anemi oranı erkeklere göre anlamlı derecede daha fazladır. p<0. 001
TABLO 17
Normal
Anemik
Ki-kare
p
3, 47
0, 062
ÜRE
Normal
34
72, 3
13
27, 7
Yüksek
12
50, 0
12
50, 0
Üre yüksek ve normal olgular arasında anemi oranı bakımından anlamlı bir farklılık
yoktur. p>0. 05 Bununla birlikte Üre yüksekliğinde anemi oranı anlamlılık sınırına yakındır.
34
TABLO 18
Normal
Anemik
Ki-kare
p
4, 29
0, 038*
KREATİNİN
Normal
35
72, 9
13
27, 1
Yüksek
11
47, 8
12
52, 2
Kreatinin yüksek olgularda anemi oranı normal olgulara göre anlamlı derecede daha
fazladır. p<0. 05
TABLO 19
Normal
Anemik
Ki-kare
p
MCV
Normal
11
55, 0
9
45, 0
Düşük
3
27, 3
8
72, 7
0, 258
MCV grupları arasında anemi oranı bakımından anlamlı bir farklılık yoktur. p>0. 05
TABLO 20
Normal
Anemik
Ki-kare
p
DM
Yok
44
67, 7
21
32, 3
Var
2
33, 3
4
66, 7
0, 175
DM’si olan ve olmayan arasında anemi oranı bakımından anlamlı bir farklılık yoktur
TABLO 21
Normal
Anemik
Ki-kare
p
KRY
Yok
46
68, 7
Var
21
31, 3
4
100, 0
0, 013*
KRY’si olan olgularda anemi oranı olmayan olgulara göre anlamlı derecede daha
fazladır. p<0. 05
35
TABLO 22
Normal
Anemik
Ki-kare
p
4, 76
0, 029*
IKH
Yok
34
73, 9
12
26, 1
Var
12
48, 0
13
52, 0
İKH’ı olan olgularda anemi oranı olmayan olgulara göre anlamlı derecede daha
fazladır. p<0. 05
TABLO 23
Normal
Anemik
Ki-kare
p
HT
Yok
46
68, 7
Var
21
31, 3
4
100, 0
0, 013*
HT’u olan olgularda anemi oranı olmayan olgulara göre anlamlı derecede daha
fazladır. p<0. 05
TABLO 24
Normal
Anemik
Ki-kare
p
CABG
Yok
35
61, 4
22
38, 6
Var
11
78, 6
3
21, 4
0, 351
TABLO 25
Normal
Anemik
Ki-kare
p
AF
Yok
42
63, 6
24
36, 4
Var
4
80, 0
1
20, 0
36
0, 650
TABLO 26
Normal
Anemik
Ki-kare
p
6, 92
0, 008**
EK HASTALIK
Yok
17
89, 5
2
10, 5
Var
29
55, 8
23
44, 2
TABLO 27
Hemoglobin
Erkek
Kadın
r
p
r
p
YAŞ
-, 141
, 290
, 224
, 462
ÜRE
-, 424***
, 001
-, 355
, 234
-, 318*
, 015
-, 503
, 080
EF
, 104
, 438
, 078
, 800
MCV
-, 085
, 674
, 257
, 743
KREATİNİN
Erkeklerde Üre düzeyi arttıkça, hemoglobin düzeyi anlamlı düşmektedir. r=-0, 42 p<0. 001
Erkeklerde kreatinin düzeyi arttıkça, hemoglobin düzeyi anlamlı düşmektedir. r=-0, 32 p<0.
05
01
Anemik olgularda Üre düzeyi ve kreatinin düzeyi anlamlı derecede yüksektir. P<0.
ve p<0. 001
37
2
2
1
KREATİNİN
1
0
Kadın
Erkek
0
8
10
12
14
16
18
HEMOGLOBİN
Anemik olgularda Üre düzeyi ve kreatinin düzeyi anlamlı derecede yüksektir. P<0.
01
ve p<0. 001
TABLO 28
Normal
Anemik
Ortalama
SS
Ortalama
SS
p
YAŞ
62, 46
13, 12
67, 80
8, 96
, 074
ÜRE
22, 22
11, 83
40, 64
35, 91
, 002**
KREATİNİN
1, 01
, 22
1, 56
1, 38
, 011*
ÜRİK ASİT
6, 085
2, 167
7, 040
2, 358
, 090
EF
36, 00
8, 64
34, 44
7, 75
, 454
MCV
84, 47
5, 63
82, 22
7, 00
, 340
Anemik olgularda ÜRE düzeyi ve kreatinin düzeyi anlamlı derecede yüksektir. P<0. 01
ve
p<0.001
Anemik olan ve olmayan olgular arasında yaş, ürik asit, EF ve MCV değerleri
bakımından anlamlı bir fark yoktur. p>0. 05
İstatistik analiz:
verilerin değerlendirilmesinde SPSS for Windows 10. 0 istatistik
paket programı kullanıldı. Karşılaştırmalarda ki-kare, Fisher exact test student’s t test mann
whitney u test kullanıldı. Korelasyon analizi pearson yöntemi ile yapıldı. p<0. 05 anlamlı
kabul edildi.
38
TARTIŞMA
Konjestif Kalp Yetmezlikli hastaların yaklaşık yarısından anemi saptanır ve anemi, hastaların
ölüm riskini iki kat artıran bir durum olduğundan üzerinde önemle durulması gerekir. 79
Anemi,
eritroid kitlede azalma ile birlikte doku oksijenlenmesinde azalmaya neden
olabilmektedir.
Anemi kardiyovasküler sistemi ve hemodinamiyi olumsuz etkiler.
Kardiyak açıdan normal olan anemik bir hastada bile sadece eritroid kitle anormalliği ile
ilintili olarak kalp yetmezliği gelişebilir. Diğer yandan anatomik olarak kardiyak sorunu
bulunan hastalarda klinik seyir içerisinde anemi geliştiğinde kalp sorunu presipite o l u r ve
kompanse kalp yetmezliği aşikar-dekompanse hale gelebilir.
Uzun süre devam edici
nitelikte olan eritroid anormallikler kronik süreçte kardiyak hasar doğurabilir.
80
Özellikle
yaşlı koroner arter hastalarında da koroner iskemi ile birlikte olan bir derin anemi, tehlikeli
akut
koroner
sendromlara
yol
açabilir
Aneminin prevelansı ve şiddeti ile kalp yetmezliğinin şiddeti arasında pozitif bir
korelasyon
bulunmaktadır.
Anemi, konjestif kalp yetmezliği (KKY) klinik tablosuna sıklıkla eşlik eder. KKY
hastalarının yaklaşık yarısı anemiktir (Hemoglobin <12 g/dl) ve anemi hastaların ölüm riskini
iki katına çıkarır.
81
Dokulara oksijen sunumu, kan akımı, uygun kan dağılımı ve kanın
oksijen taşıma kapasitesi ile sağlanır.
Anemi,
özellikle derin ve kronik ise doku
oksijenizasyonunu değişik derecelerde bozar. Bu durumdan olumsuz etkilenen organ ve
sistemlerin başında kardiyovasküler sistem gelmektedir, Anemi varlığında kompansasyon
amacıyla non-hemodinamik faktörler (artmış eritropoietin üretimi, dokulara artan oksijen
salınımı hemoglobin oksijen disosiasyon eğrisinin sağa kayması) ve hemodinamik faktörler
(damar direnci ve viskozite azalması, hipoksiye bağlı vazodilatasyon, kardiyak output ve kalp
hızı artışı, nitrik oksit aktivitesi artışı, anjiyogenez stimülasyonu) devreye girer. Anemiye
taşikardinin eşlik etmesi,
artmış sempatik aktivite ve hipoksi ile ilintili olarak uyarılan
kemoreseptörler ile açıklanmaktadır. Anemide uzun dönemde hemodinamik değişimler,
kardiyomegali-sol ventrikül hipertrofisi (SVH)'ne neden olmaktadır. SVH, iç boyutlarda
artma ile birliktedir.
Duvar kalınlığının kavite çapına oranı normaldir.
Bu durum,
patobiyolojik bir değişimdir ve diyastolik disfonksiyona sıklıkla neden olmaz. Başka bir
kardiyak anomali yoksa anemi-bağlantılı SVH'nin tedaviyle geriye dönülebileceği kabul edilir.
Kardiyak outputta kronik artış, arteriyel sistemde de patobiyolojik değişimler doğurur. Aorta ve
karotid arterler gibi merkezi elastik arterlerde intima-media kalınlaşması ile giden 'remodeling'
olur. 82
39
Bu çalışmamızda, Konjestif Kalp Yetmezlikli hastalarda Anemi sıklığı, eşlik eden hastalıklar
ve Konjestif Kalp Yetmezlikliğinin evreleri ile Anemi arasındaki ilişkiyi araştırdık.
Retrospektif olarak taradığımız SB İstanbul Eğitim ve Araştırma Hastanesi 2.Dahiliye
Servisine yatırılarak izlenmiş 71 (yetmiş bir) hastanın 25 (% 35) tanesinde Anemi saptadık.
Konjestif Kalp Yetmezlikli hastalarda Anemi prevalansını araştıran Ezekovwitz ve
arkadaşları, hastaların % 17’sinde değişik etiyolojilere bağlı Anemi tespit etmiştir. Bu
hastaların % 58’inde kronik hastalık Anemisi tespit edilmiştir.83 Bir çalışmada 12065 KKY
hastasının % 17'sinde değişik etiyolojilere bağlı,
% 58'inde ise kronik hastalık anemisi
saptanmıştır.84 Anemi, bu hastalarda bağımsız bir prognostik faktör olarak, KKY hastalarında
artmış
mortalite
ile
birliktedir
Bizim çalışmamızda ise anemisi olan hastaların % 60’ında kronik hastalık anemisi
mevcuttu. Dört hastamızda (% 5.6)son dönem kronik renal yetmezlik, 11 (% 35) hastada
mikrositik
anemi
mevcuttu.
Hastalarımızın yaş ortalaması 62.46 idi. Yaş dağılımı 20-85 idi. 65 yaş ve altı 32
hastamız mevcut idi, bu da % 45.1’e tekabul ediyordu. 65 yaş ve altı olan 32 hastamızın
8’inde (% 25) anemi mevcut iken, 65 yaş ve üstü olan 41 hastamızın 17’sinde (% 43.6) anemi
mevcut idi. 65 yaş ve üstü olan 41 hastamız, hastaların % 54.9’unu oluşturuyordu. Yaş
grupları arasında anemi oranı bakımından istatistiksel olarak anlamlı bir farklılık olmamasına
rağmen (P>0.05) yaş arttıkça anemi birlikteliği artıyordu. Yine literatürde multiple lojistik
regresyon analizlerinde aneminin yaşlı hastalarda yüksek olduğu görülmüştür.85 Anemi bu
hastalarda bağımsız bir prognostik faktör olarak, Konjestif Kalp Yetmezlikli hastalarda artmış
mortalite ile birliktedir.
Hastaneye yatırılmış 2281 yaşlı (65 yaş ve üzeri) Konjestif Kalp Yetmezlikli hastasında
hematokrit düzeyinin hastanede yatış süresi ve mortaliteye katkısını araştıran bir çalışmada
hematokrit düzeyinde % 1’lik bir düşmenin yıllık mortalitede % 2 artışa yol açtığı
görülmüştür.86
Ayrıca
yaşlı
anemik
Konjestif
Kalp
Yetmezlikli
hastalarında
tekrarlayan
hospitalizasyonlar dikkat çekmektedir. Bu hastalarda anemi, yaşam kalitesini de belirgin
biçimde bozmaktadır.87 Yaşlı hastalarda kardiyovasküler performansa düşük Hb değerlerinin
olumsuz etkisi daha da belirgindir. Hemoglobin konsantrasyonu, 4-5 g/dl altına indiğinde başka
bir kardiyak anomali olmasa bile kardiyovasküler disfonksiyon gelişmektedir. Kompansasyon
mekanizmalarının etkin biçimde devreye giremediği akut hemoglobin düşmelerinde derin anemi
yüksek mortalite ve morbidite ile seyretmektedir
40
Hastaların cinsiyet bakımından karşılaştırıldığında Konjestif Kalp Yetmezlikli
kadınlarda anemi oranı erkeklere göre anlamlı derecede daha fazla olduğu görüldü P<0.001).
Aynı durumun literatürlerde de benzer şekilde Konjestif Kalp Yetmezlikli kadınlarda
aneminin daha yüksek olduğu gözlenmiştir.88
Bizim çalışmamızda Konjestif Kalp Yetmezlikliğinde ejeksiyon fraksiyonu (EF) ile
anemi arasında prognostik bir ilişki saptanmadı. Yani EF’si düşük olanlarda anemi görülme
oranı yüksek olması gerekirken, bizim hastalarımızda istatistiksel olarak anlamlı bir bulgu
saptanmadı.
Tablo 1:Kalp Yetmezlikli hastalarda kardiak disfonksiyonu derecesi ile anemi prevalansı
arasındaki ilişki
Çalışma/İnceleme
Hasta Sayısı
Silverberg et al.,
2000
142
Wisniacki et al.,
2001
Tanner et al.,
2002
193
NYHA Sınıf
Anemi
Tanımlanması
Hb < 12 g/L
Prevalans
55,6%
I
9,1%
II
19,2%
III
52,6%
IV
79,1%
I
0,0%
II
36,4%
III
52,0%
IV
65,9%
I
Hb < 12 g/L
7,0%
II
9,0%
III
17,00%
IV
IV 26,0%
41
Bir başka çalışmada 1061 ileri evre Konjestif Kalp Yetmezlikli hastasında (NYHA
fonksiyonel klas 3 veya 4 ve sol ventrikül ejeksiyon fraksiyonu [LV EF]< % 40 olan)
aneminin prognoza etkisi incelenmiştir. Hastalar, hemoglobin (Hb) değerlerine göre
incelenmiştir (Hb < 12.3; Hb 12.3 - 13.6; Hb 13.7 – 14.8; Hb > 14.8 g/dl.). Bu çalışmada
düşük hemoglobin değerlerinin; kötü hemodinamik profil, yüksek BUN ve kreatinin
değerleriyle birlikte olduğu bulunmuştur.89
Bizim çalışmamızda anemik olgularda üre düzeyi ve kreatinin düzeyi anlamlı
derecelerde yüksek tespit edildi ve bu da literatürlerle uyumluydu (P < 0.01 ve P < 0.001).
Konjestif kalp yetmezliği, kronik böbrek yetmezliği ve anemi arasında kısır bir döngü
söz konusudur (Kardiorenal anemi sendromu). Aneminin hemodinamik sonuçları KY
semptomlarının ve ventriküler remodellingin ilerlemesine katkıda bulunmaktadır. Anemi
KY’nin presipitan faktörleri arasındadır.Buna ek olarak anemi ve KBY kısır döngüsü KKY’ni
şiddetlendirdiği varsayılmaktadır.90KKY kendisi de anemi ve KBY’ne neden olmaktadır.KBY
kendisi de anemiyi kötüleştirmekte , kötüleşen anemi de KBY’nin daha ilerlemesine neden
olmaktadır ve KY’ni kötüleştirmektedir.Wexler ve arkadaşları (2003) bu ilişkiyi Kardiyorenal
Anemi Sendromu olarak adlandırdı.Bu bize gösterdi ki KKY’de anemi tedavi edilmediğinde,
bu hastalar diğer terapilere dirençli olabilecek ve KKY ve KBY ilerleyecektir.Böylelikle
KKY ve KBY’nin düzeltilmesi ve engellenmesinde aneminin düzeltilişi çok önemli bir
konuma sahiptir.
Anemi ve KKY, kronik böbrek yetmezliği (KBY)/ diyaliz ve renal transplantasyon
hastalarında klinik tabloyu bozan komplikasyonlardır. Bu durum, kardiyorenal anemi terimi ile
tanımlanmaktadır.
Özellikle anemisi ve sistolik distfonksiyonu (pompa yetmezliği) olan
hastalarda prognoz kötü olmaktadır.
91
Anemi varlığı KKY gelişimi için bağımsız bir risk
faktörü olarak bulunmuştur. Anemi, başlı başına kardiyomiyopati gelişimi için bir risk
faktörüdür.
Özellikle anemi ve böbrek fonksiyon bozukluğu birlikteliğinin kalp yetmezliğinde
mortaliteye katkılarının katlandığı dikkate alındığında Hb düşüklüğünün etkin biçimde
düzeltilmesinin önemi ortaya çıkmaktadır.
92
Aneminin erken düzeltilmesi pre-üremik
hastalarda fatal kardiyak komplikasyonları azaltmaktadır. Bu bağlamda anemik hastalar, Hb
42
değerlerinin değişik tedavi yöntemleriyle (eritrosit süspansiyonu, demir, eritropoietin vd. )
yükseltilmesi açısından değerlendirilirken yaş, fiziksel aktivite, kardiyak hemodinami, eşlik
eden komorbiditeler dikkate alınarak yaklaşım bireyselleştirilmelidir.
Tablo2: KBY ‘inde renal disfonksiyonun Derecesi ile Aneminin prevalansı
Çalışma
Hasta Sayısı
Aneminin
Tanımlanması
Renal
Fonksiyon
Prevalans
Obrador et al.,
1999
155076
Htc < 30%
SDBY
67%
Htc < 28%
Levin et
al.,1999
Astor et al.,
2002
Hörl et al.,
2003
446
15625
4333
Hb < 13 g/dL
Hb < 12 (11)
g/dL in E (K)
Hb ≤ 11 g/dL
Açıklama: SDBY- Son Dönem Böbrek Yetmezliği
GFR- Glomerular Filtrasyon Hızı
E- Erkek
K- Kadın
43
51%
GFR ≥ 50
ml/min
25%
GFR 35-49
ml/min
44%
GFR 25-34
ml/min
51%
GFR < 25
ml/min
87%
GFR ≥ 90
ml/min per 1.73
m2
GFR 60-89
ml/min per 1.73
m2
GFR 30-59
ml/min per 1.73
m2
GFR 15-29
ml/min per 1.73
m2
GFR 18.2 ± 16.7
ml/min
1,8%
1,3%
5.2%
44.1%
71%
Çalışmamızda hipertansiyonu olan olgularda anemi oranı olmayan olgulara göre anlamlı
derecede fazlaydı (P < 0.05). Literatürle uyumlu bir bulguydu.
İskemik kalp hastalığı olanlarda ve ek hastalık mevcut olanlarda anemi oranı daha
yüksek tespit edildi. Bu da bize gösterdi ki Konjestif Kalp Yetmezlikli hastalardaki anemi
etiyolojisini oluşturan faktörler
eritropoietin düzeyleri,
(yetersiz beslenme,
kemik iliği depresyonu,
eşlik eden renal yetmezlik,
düşük
KKY sürecinde salınan TNF alfa gibi
proinflamatuvar sitokinler ve bunların ayrıca neden olduğu inflamasyonla birlikte eritropo­
ietin direnci, artmış oksidatif stres, kemik iliği depresyonu, ACE inhibitörleri, aspirin
kullanımı, atheroskleroz, gastrointestinal demir kaybı, idrarda proteinüri ile EPO kaybı, ve
artmış plazma volümü ile paralel hemodilüsyon) ile ek hastalıklarda anemi oluşturan faktörler
birlikte anemi oluşumu (aynı mekanizma veya farklı mekanizma ile olsun) daha yüksektir ve
bu da daha önce belirttiğimiz gibi hastaların yüksek mortalite ve morbidite ile ilişkili bir
durum olduğundan üzerinde durulması ve aneminin düzeltilmesi gerektiğini gösterir. Çünkü
anemik Konjestif Kalp Yetmezlikli hastalarda aneminin tedavisi (eritrosit süspansiyonu
transfüzyonu, eritropoietin preperatlarıyla veya intravenöz demir ile)93 belirgin prognostik
iyileştirme sağladığı görülmüştür.
Anemiyi değerlendirirken, özellikle kalp hastalarında labaratuvar sonuç kağıdının değil,
aneminin o hasta için klinik önemini değerlendirilmesi ve uygun tedavi seçeneğinin ön palan
alınması yaşamsal önem taşımaktadır.94
44
ÖZET
Bu çalışmada en önemli sonuç; Konjestif Kalp Yetmezlikli hastalarda aneminin sık
oluşuydu ve ayrıca Konjestif Kalp Yetmezliğinde görülen aneminin çoğu Kronik hastalık
anemisiydi. Anemi hastalarımızın % 35’inde mevcut idi. Anemi; yaşlı hastalarda, kadınlarda,
kronik renal yetmezliği olanlarda, hipertansif hastalarda, iskemik kalp hastalığı olanlarda
yüksek olduğu görüldü. Son yıllardaki tanı ve tedavideki gelişmelere rağmen Konjestif Kalp
Yetmezliğinin prognozu hâlâ kötü durumdadır. Konjestif Kalp Yetmezliğinde yaşam kalitesi
ve surviyi kötü yönde etkileyecek faktörlerin belirlenmesi bize sadece prognozu tahmin
etmemize yardımcı olmakla kalmayacak hatta yeni terapotik stratejilerin geliştirilmesine de
katkıda bulunacaktır. Anemi, birçok durumda iyi tanımlanmış bir komorbidite olmasına
rağmen Konjestif Kalp Yetmezliğindeki rolü daha yeni dikkat çekmektedir.
45
KISALTMALAR
KKY : Konjestif Kalp Yetmezliği
ACE : Anjiotensin Converting Enzim
EPO : Eritropoietin
LV
: Left Ventrikül (sol ventrikül)
EF : Ejeksiyon Fraksiyonu
KY : Kalp Yetmezliği
LVH : Left VEntrikül Hipertrofisi
PND : Paroksismal Noktürnal Dispne
KK : Kırmızı Küre
Hb
: Hemoglobin
Hct
: Hematokrit
NYHA: New York Heart Association
KBY : Kronik Böbrek Yetmezliği
MCV : Mean Corpusküler Volum
CABG : Koroner Arter By Pass Greft Operasyonu
AF
: Atriyal Fibrilasyon
DM
: Diyabetes Melitus
IKH
: İskemik Kalp Hastalığı
HT
: Hipertansiyon
46
KAYNAKL AR
47
1
Valentin Fuster, R.W. Alexander, R. O’Rourke, “Kalp Yetersizliğinin Patofizyolojisi ve Tanısı”,
Hurst’s The Heart, 2002; 2.Cilt: 655-680
2
Eichna LW. The George E. Brown Memorial Lecture: Circulatory congestion and heart failure.
Circulation 1960; 22:864-886
3
Cowie MR, Mosterd A, Wood Da, et al. The epidemiology of heart failure. Eur Heart J 1997; 18:
208-225.
4
Bonow RO, Udelson JE. Left ventricular diastolik disfonksiyon as a cause of congestive heart
failure. Ann Intern Med 1992; 117: 502-510
5
Cohn JN Janson G. Heart failure with normal ejection fraction. Circulation 1990; 81 (suppl II): III-
48-III-53
6
Anversa P, Loud AV, Levicky V, Guideri G. Left ventricular faileru induced by myocardial
infarction. Am J Physiol 1985; 248 (17): H883-H889
7
Braunwald E, Chidsey CA, Pool PE, et al. Congestive heart failure: Biochemical and physiological
cansideration. Ann aIntern Med 1966; 64: 904-941
8
Vassan RS, Benjamin EJ, Levi D. Congestive heart failure with normal left ventricular systolic
function. Arch Intern Med 1996; 156: 146-157
9
Vassan RS, Benjamin EJ, Levi D. Prevelance clinical features and prognosis of diastolic heart
failure: Ann epidemiologic perspective. Jam coll, cardiol 1995; 26 (7): 1565-1574
10
Braunwald E: Normal and abnormal mycardial function In: Ed. Fauci AS et al. Harrison’s
Principles of Internal Medicine, 14th ed. McGraw Hill, 1998: 1297.
11
Cohn JN. Structural basis for herart failure: ventriculer remodeling and its pharmacological
inhibition. Circulation 1995; 91:2504-07
12
Tan LB, Jalil JE, Pick R, Janicki JS, Weber KT. Cardiac myocyte necrosis induced by angiotensin
II. Circ Res 1991;69:1185-95
13
Reddy S, Benatar D, Gheorghiade M. Update on digoxin and other aral positive inotropic agents
for chronic heart failure Curr Opin Cardiol 1997 May; 12(3):233-41.
14
The SOLVD investigators. Effect of enalapril on survival in patients with reduced left ventricular
ejection fractions and congestive heart failure. N. Engl J.Med 1991; 325:293-302
15
Mann DL Mechanism and Models in Heart Failure A Combinatorial Approach. Circulation
1999:100:999-1008
16
Sabbah HN, Sharov VG. Apoptosis in heart failure. Prog. Cardiovasc Dis 1998 May-Jun 40
(6):549-62
17
Bristow MR. The adregnergic nervous system in heart failure.N Eng. J. Med 1984; 311:811
18
Packer M, Bristow MR, Cohn Jn ,Colucci WS, Fowler M, Gilbert EM, Shusterman NH. The
effect of carvedilol on morbidity and mortality in patients with choronc heart failure. N Engl J Med
1996;334:1350-55.
19
The WOSCOPS Study Group: Influence of pravastatin and plasma lipids on clinical events in the
West of Scotland Coronary Prevention Study (WOSCOPS). Circulation 1998 Apr 21; 97(15):144045
20
Benedict CR, Francis GS, Shelton B, et al. Effect of longterm enalapril therapy on neurohormones
in patients with left vetnricular dysfunction. SOLVD Investigators. AN J Cardiol 1995 Jun 1:
75(16):1151-57
21
22
Rona G. Chatecholamine cardiotoxicity. J mol cardiol 1985; 17: 291-306.
Mann DL, Kent RL, Parsons B, Cooper G IV. Adrenergic effects on the biology of the adult
mammalian cardiocyt. Circulation 1992; 85: 790-804
23
Francis GS, Goldsmith SR, Levine B, et al. The neurohumoral axis in congestive heart failure.
Ann İntern Med 1984; 101: 307-377
24
Kunis R, Greenberg H, Yoh CB, et al. Coronary revascularisation for recurrent pulmonary edema
in elderly patients with ischemic heart diseas and preserved ventricular function. N Engle J Med
1985; 313: 1207-1210
25
Eichorn EJ, Willard J, Alvarez L, et al. Ar contraction and relaxation coupled impaatients withoud
congestive heart failure? Circulation 1992; 85: 2132-2139
26
Rihal CS, Nishimura RA, Hatle LK, et al. Systolic and diastolic dysfunction in patients with
clinical diagnosis of dilated cardiomypati. Circulation 1994; 90:2772-2779
27
Cohen GI, Bietrolungo JF, Thomas DJ, Klein AL. A Practical guide to aessment of ventricular
diastolic using doppler echocardiograph j. Am coll cardiol 1996; 27: 1753-1760
28
Doglas PS. Diastolic dysfunction: Old dog new tricks. Am heart J 1999; 137:777-778
29
Lindenfeld J, Krause-steinraif H, Salerno J. Where are all the women with heart failure? J Am
Call Cardiol 1997; 30: 1417-1419
30
Mcdowell P, Karla PA, O’Donoghue GJ, et al. Risk of morbidity from renovascular disease in
elderly patients with congestive cardiac failure, Lancet 1998; 352-13-16
31
Grossman W, McLaurin LP, Rollet EL. Alteration in left ventricvular relaxion and diastolic
campliance in congestive cardiomyopati. Cardiovasc Res 1979;13:514-522
32
33
Kelly DT future society : A global challenge. Circulation 1997; 95: 2459-2469
Katz AM. Cardiomyopati of overload: A major determinant of prognosis in congestive heart
failure. N Engle J Med 1990; 322: 100-110
34
Haris P. Evolution of the cardiac patient. Cardioavsc res 1983; 17 (6-8): 313-319, 373-378, 437-
445
Kajstura J, Leri A, Finato N, et al. Myocytproliferation in end-stage cardiac failure in humans.
35
Proc natlacadsci USA 1998; 95: 8801-8805
Swynghdauw B. Moleciular mechanisms of myocardial remodeling. Physiol reviews 1999; 79 (1):
36
215-262
Onedera T, Tamura T, Said S,et al. Maladaptive remodeling of cardiac myociteshape begins long
37
before faiilure in hypertension. Hypertensino 1998; 32: 753-575
Francis GS, Medolant KM. Left ventricular hypertrophy: An initial response to myorcardial
38
injury. Am J Cardial 1992; 69: 3G-9 G.
Francis GS, Medolant KM, Cohn JN, Nourohumoral activation in preclinical heart failure.
39
Criculation 1993; 87 (5): IV 90-IV 96
Francis GS, Carlyle WC Hypothetical pathways of cardiac myocyt hypertrophy response to
40
myocardial injury, Eur heart J 1993; 14 (suppl): 49-56
Thomas JA, Marks BH. Plasma norepinphirine in congestive heart failure. AM J Cardiol 1978;
41
41: 233-243
Gerdes AM, Kellerman SE ,Moore JA, et al. Structural remodeling of cardiacmyocytes in patients
42
with iscemic cardiomyopaty. Circulation 1992; 86: 426-430.
Hunter JJ, Chien KR. Signaling pathways fpr cardiac hypertrophy and failure. N Engl J Med
43
1999;341 (17): 1276-1283.
44
Lorell BH. Transition from hypertrophy to failure. Circullation 1997;96:3824-3827.
45
Klain I, Lewy GS. New perspectives on chatecolamines and the heart. AM J Med 1984;76:167-
172
Kelly RA, Balligant JL, Smith TW. Nitric oxide and cardiac function.Circ Res 1996; 79: 363-380.
46
47
Direxler H. Nitric oxide syntases in the failing human heart: A double edged sword. Circullation
1999; 99: 2972-2975.
48
Haywood GA, Tsao PS, Wonderlayend HE, et all. Expression inducible nitric oxide syntease in
human heart failure. Circullation 1996; 93: 1087-1094
49
Recchia RA, Mc Connell PI, Benstain RD, et al. Reduced nitricoxide production and altered
myocardial metabolism during the decompansation of pacing-induced heart failure in the consious
dog. Circ Res 1998; 83: 969-979
50
Massie BM. Excercise tolerance in congestive heart failure: Role of cardiac function peripheral
blood flow, and muscle metabolism and effect of treatment Am J Med 1998; 84: 75-82
51
Massie BM, Simonini A, Sahgal P, et al. Relation of systemic and local muscle excercise capacity
to skeletal muscle characteristics in men with congestive heart failure. J Am Coll Cardiol 1996; 27:
140-145
Hambrecht R, Adams W, Gielen F, et al. Exercise intolerance in patients with chronc heart failure
52
and increased expression of inducible nitricoxide synthase in the skeletal muscle. J Am Coll Cardiol
1999; 33: 174-179
Adams B, Jang H, Yu J, et al. Studies on the use of thyroid hormone and thyroid analogue in the
53
treatment of congestive heart failure. Ann thoracs Surg 1993; 56(1)-54
Levine TB, Francis GS, Goldsmith SR, et al. Activity of the sympatic nervous system an drenin-
54
angiotensin system assessed by plasma hormone levels and their relation to hemodynamic
abnormalities in congestive heart failure. Am J Cardiol 1982; 49: 1659-1666.
Leinbach WN, Wallin G, Victor RG, et al. Direct evidence from intraneural recordings for
55
increased central symphatetic outflow in patients with heart failure. Circullation 1986; 73(5): 914919.
Hasking GJ, Esler MD, Jeniings GL, et al. Norepinephrine spillover to plasma in patients with
56
congestive herat failure evdence of increased overall and cardiorenal sympatetic nervous activity.
Circullation 1986; 73: 615-621.
Rundqvist B, Elam M, Bergman-siverosidotir Y, et al. İncreased cardiac adrenergic drive precedes
generalize sympatetic activation in human heart failure. Circullation 1997; 95: 169-175.
Chon JN, Lewine TB, Olivary MT, et al. Plasma norepinephrin as a guide to prognosis in patients
57
withchronic congestive heart failure. N Engl J Med 1984; 311: 819-823
Gafney T, Braunwalt E, İmportance of the adrenergic nervous system in the support of circulatory
58
function in patients with congestive heart failure. Am J Med 1963; 34: 320-324.
Hall SA, Cigaroa CG, Marcoux L, et al. Time course of improvement in left ventricular function,
59
mass and geometry in patients with congestive heart failure treated with beta adrenergic blockade. J
Am Coll Cardiol 1995; 25: 1554-1561.
60
Eichhorm EJ, Bristow MR. Medical therapy can improve the biological properties of the
chronically failing heart: A new era in the treatment of heart failure. Circullation 1996; 94(9): 22852296.
61
Keton TK, Campbell WB. The pharmacologic alteration of renin release.Pharmacol rev 1981; 31:
81-227.
62
Matsubara H. Phatophysological role of angiotensin II type 2 receptor in cardiovascular and renal
disseases. Circ res 1998; 83: 1182-1191.
63
Tristani F, Hunghes CV, Archibald DG, et al. Safety of graded symptom limited exercise testing
in patients with congestive heart failure. Circullation 1987; 76: 51-54.
64
Myers Y,Foelicher VF. Hemodinamic determinates of exercise capacity in chronic heart failure.
Ann İntern Med 1991; 115: 377-386.
Mancini DM, Eisen H, Kusmaul W, et al. Value of peak exercise oxigen consumption for optimal
65
timing of cardiac transplantation in ambulatory patients with heart failure. Circullation 1991; 83(3):
778-786.
66
Stelken AM, Younis LT, Jennison SH, et al. Prognostic value of cardiopulmonary exercise testing
using percent achieved of predicted cardiomyopaty.J Am Coll Cardiol 1996; 27: 345-352.
67
Horwich TB, Fonarow GC, Hamilton MA, et al. Anemia is associated with worse symptoms,
greater impairment in functional capacity and a significant increase in mortality in patients with
advanced heart failure. J Am Coll Cardiol. 2002; 39: 1780–1786
68
Besman JD. İmproved classification of anemias by MCV and RDW. Am J Clin Patho 1983; 80
:322.
69
Ghali. JK. Anemia and poor prognosis in advanced heart failure. J Am Coll Cardiol. 2002; 40:
2204.
70
. Silverberg DS, Wexler D, laina A. The importance of anemia and its correction in the
management of severe congestive heart failure. Eur J Heart Fail. 2002; 4: 681-686.
71
Metivier F, Marchais SJ, Guerin AP et al. Pathophysiology of anaemia: focus on the heart and
blood vessels. Nephrol Dial Transplant. 2000; 15 Suppl 3: 14-18
72
Ezekowitz JA, McAlister FA, Armstrong PW. Anemia is common in heart failure and is
associated with poor outcomes:
insights from a cohort of 12 065 patients with new-onset heart
failure. Circulation. 2003; 107: 223-225.
73
Androne AS, Katz SD, Lund L et al. Hemodilution is common in patients with advanced
heart failure. Circulation. 2003; 107: 226-229.
74
Horwich TB,
Fonarow GC,
Hamilton MA et al.
Anemia is associated with worse
symptoms, greater impairment in functional capacity and a significant increase in mortality
in patients with advanced heart failure. J Am Coll Cardiol. 2002; 39: 1780-1786
75
Mancini DM, Katz SD, Lang CC et al. Effect of erythropoietin on exercise capacity in patients
with moderate to severe chronic heart failure. Circulation. 2003; 107: 294-299
76
Ritz E, Dikow R, Adamzcak M et al. Congestive heart failure due to systolic dysfunction: the
Cinderella of cardiovascular management in dialysis patients. Semin Dial. 2002; 15: 135-140.
77
. Levin A, Stevens L, McCullough PA. Cardiovascular disease and the kidney. Tracking a
killer in chronic kidney disease. Postgrad Med. 2002; 111: 53-60.
78
Elwood PC. Evaluation of the clinical importance of anemia. Am J Clin Nutr. 1973; 26: 958-
964.
79
Silverberg DS, Wexler D, Blum M, et al. The use of subcutaneous erythropoietin and intravenous
iron for the treatment of the anaemia of severe, resistant congestive heart failure improves cardiac
and renal function and functional cardiac class, and markedly reduces hospitalisations. J Am Coll
Cardiol 2000;35:1737–44
80
Ghali. JK. Anemia and poor prognosis in advanced heart failure. J Am Coll Cardiol. 2002; 40:
2204.
81
. Silverberg DS, Wexler D, laina A. The importance of anemia and its correction in the
management of severe congestive heart failure. Eur J Heart Fail. 2002; 4: 681-686.
82
Metivier F, Marchais SJ, Guerin AP et al. Pathophysiology of anaemia: focus on the heart and
blood vessels. Nephrol Dial Transplant. 2000; 15 Suppl 3: 14-18
83
Ezekowitz JA, McAlister FA, Armstrong PW. Anemia is common in heart failure and is
associated with poor outcomes. Circulation. 2003; 107: 223–225
84
Ezekowitz JA, McAlister FA, Armstrong PW. Anemia is common in heart failure and is
associated with poor outcomes:
insights from a cohort of 12 065 patients with new-onset heart
failure. Circulation. 2003; 107: 223-225.
85
Ezekowitz JA, McAlister FA vd., a.g.e., s. 224
86
Ezekowitz JA, McAlister FA, vd., a.g.e, s. 224
87
Lipschitz D Medical and functional consequences of anemia in the elderly. J Am Geriatr Soc.
2003;51: 10-13
88
89
Ezekowitz JA, McAlister FA, vd., a.g.e, s. 225
Horwich TB, Fonarow GC, Hamilton MA, et al. Anemia is associated with worse symptoms,
greater impairment in functional capacity and a significant increase in mortality in patients with
advanced heart failure. J Am Coll Cardiol. 2002; 39: 1780–1786
90
Wexler D, Silverbeg DS, Sheps D, Iana A.The importance of correction of anemia with
erytropoietin and intravenous iron in severe resistant congestive heart failure.Europa J Heart Fail
2003;Suppl 2/2 :225-230
91
Ritz E, Dikow R, Adamzcak M et al. Congestive heart failure due to systolic dysfunction: the
Cinderella of cardiovascular management in dialysis patients. Semin Dial. 2002; 15: 135-140.
92
. Levin A, Stevens L, McCullough PA. Cardiovascular disease and the kidney. Tracking a
killer in chronic kidney disease. Postgrad Med. 2002; 111: 53-60.
93
Mancini DM, Eisen H, Kusmaul W, et al. Value of peak exercise oxigen consumption for optimal
timing of cardiac transplantation in ambulatory patients with heart failure. Circullation 1991; 83(3):
778-786.
94
Elwood PC. Evaluation of the clinical importance of anemia. Am J Clin Nutr. 1973; 26: 958-
964.
Download