komünar - Komunar.NET

advertisement
NDEK LER...
Komünardan.......................................2
brani Kabilesinin
Öyküsü................................................3
Siyasal Durum Ve
Görevlerimiz.....................................19
Bir ktidar Gelene i Olarak Komplo
Gerçe i Ve 9 Ekim ..........................37
Hakikat Aray Özgürlük
Aray
r..........................................44
Klandan Demokratik
Ulusa................................................58
Toplum do as n en
önemli ay rt
edici karakteristi i,
zihni kapasitenin
yüksekli i, esnekli i ve
kendini in a edici
gücüdür
Devletçi Meclisler- Demokratik
Meclisler...........................................76
Bir Egemenlik Arac Olarak
Dincilik.............................................82
Uygarl k-Demokratik Uygarl k,
Modernite-Demokratik
Modernite.......................................108
KOMÜNARDAN...
Merhaba;
Türkiye'de 'Kürt Aç
', 'Demokratik Çözüm' ve 'Milli Birlik Projesi' adlar alt nda bir tart ma yürütülüyor. Bu tart malar, sanki var olan Kürt
sorununun çözümüne yönelikmi gibi kamuoyu önünde f rt nalar estiriliyor.
ktidar ve muhalefeti ile partiler, biraz da Genelkurmay' n efli inde kendilerine verilen enstrüman rolünde orkestraya kat lm bulunuyor.
ef lker Ba bu 'son terörist kal ncaya kadar sava aca z' diyor. Dierleri de 'vatan böldürtmeyiz' diye feryad- figan ediyor. Kö e yazarlar ve
dü ünce üreten kurum ya da ki iler de 'vatan böldürtmemek' için fikir üretiyor. Bir taraftan 'aç m' fikirleri, di er yandan s r ötesine kadar uzanacak
olan operasyonlar, yürütülen tart malar n gölgesinde devam ediyor. Süreç
lafta bar ama fiiliyatta sava gibi geli iyor. 'Terör'ü hedef ald
söyleyen
devlet, dünyan n bildi i kendi terörünü gözlerden uzak tutmaya çal yor.
Bir taraftan bunlar ya an rken, di er yandan Kürt sorunu ve demokratik-bar l çözümü gündemle tiren ve sorunun çözümünde Türkiye'nin demokratikle mesini esas alan Önder APO ve PKK 'acaba ne diyor?' diye ne
kimse soruyor ne de sormaya cesaret ediyor. Sadece Kürt halk , y llard r 'Benim iradem Önder APO ve PKK'dir' diyor. Bunu da en son Önderli in Yol
Haritas 'na kay ts z arts z uyaca
belirterek ortaya koyuyor. K sacas demokrasi isteyen esas güçler ve onun önderli i devre d b rak lmak isteniyor.
Sonuçta Türkiye'de iki temel güç k yas ya bir mücadele içine girmi
bulunuyor. Bunlar geleneksel güçler ve demokrasi güçleri oluyor. Önder
APO'nun ba
çekti i demokrasi güçleri, s rlara dokunulmadan Kürtler
için demokratik ulus çerçevesinde Demokratik Özerklik, Türkiye bütünlü ü
içinde de Demokratik Cumhuriyet projesi için direniyor.
Özel sava güçleri, Önderli in projesini bo a ç karmak için her türden
manipülasyon arac kullan yor. Onun için 43. Say zda hem Önderli in
demokratik çözüm yakla
çe itli ba klar alt nda ortaya koyarken, hem
de özel sava n tüm manipülasyon söylemlerini bo a ç karmaya çal aca z.
Komünar
KOMÜNAR
BRAN KAB LES
N ÖYKÜSÜ
Abdullah ÖCALAN
1- Yahudiler ve Uygarl k:
Dostlu a tarihte e ine ender rastlanan bir
ihanet temelinde beni ABD-CIA denetimine
teslim eden Yunan ulus-devletinin Türkiye
Cumhuriyeti'yle ili kileri ç kar denklemine
eklenince, 'ç plak krallar ve maskesiz tanlar ça nda' mral kayal klar na zincirlenip, Prometheus efsanesine 'ta ç kartan' biçimde bir kadercilik mahkûmiyetine duçar
(dü en) oldum.
Bu sürece yol açan Suriye'den ç
mdaki denklem daha da çarp
r. Beni Suriye'den ç kartan anlay , özünde yine dostlu a çizdi im paye ile srail'in Kürt politikas aras ndaki çeli kinin çarp mas na dayan r. Uzun süredir, özellikle kinci Dünya
Sava sonras nda Kürt sorununun patronajna soyunan srail, ahs mda giderek etkili olmaya ba layan ikinci bir Kürt çözüm tarna tahammül edemeyecek denli hassast .
Benim çözüm tarz m hesaplar na kesinlikle
uygun dü müyordu. Hakk
inkâr etmemeliyim; MOSSAD dolayl yoldan beni
kendi çözüm yoluna davet etti. Ama buna da
ben ne ahlaken ne siyaseten aç k ve haz r deildim. Suriye Arap yönetimi PKK Önderli iyle taktik yan a r basan bir ili ki biçimini asla a mak istemedi. Kald ki, Haf z
Esad önderli i ABD-Sovyetler Birli i hegemonya çat mas na dayal olarak vücut bulmu tu. Sovyetler'in çözülü üyle birlikte, kritik bir a amada hiçbir taktik ili kiyi koruyacak durumda de ildi. Benimle -PKK olu umuyla- Türkiye'yi dengelerken, bir anlamda
Türkiye Cumhuriyeti'nin 1958'den itibaren
geli en Suriye üzerindeki tehdidine ve a
srail yanl
e ilimine yan t ar yordu.
PKK'nin bu konuda uygun araç olmas , uzun
süreli bir taktik ili kiye imkân verdi. Bu ili kinin ikinci bir Kürt politikas na yol açabilece i pek görülmek istenmiyordu. Türk yönetimlerinin bütün çabalar bu anlamda etkili
olam yordu.
Bu k sa hat rlatma bile beni Suriye'den
kartan esas gücün srail oldu unu gösterir...
branilerin tarihte ve günümüzdeki öyküsü do ru kavranmadan, tarihsel-toplum
geli iminin tam bir anlat
zordur. Tarihte
branileri, günümüze do ru Yahudili i bir
etnik topluluk veya ulus olarak de erlendirmek büyük eksiklik ta r. Ortado u kökenli olan, ama tüm dünyay birinci derecede ilgilendiren, etkileyen temel bir kültür
kayna olarak de erlendirmek büyük önem
ta r. Kültürden dar anlamda bahsetmiyorum; maddi ve manevi kültürün toplam olarak al yorum. Konuya ili kin iki büyük yantan kaç nmak gerekir: Birincisi, Yahudilii dünyay yöneten güç olarak abartan, yücelten anlay r. 'Tanr n seçti i ulus' deyi-
3
KOMÜNAR
mi de bu kapsamdad r. stismara çok müsait
bu tip abartmalardan ne kadar kaç
rsa,
konunun gerçekçi kavran o denli kolayla r. kincisi, Yahudili i eytanla rma, günah keçisi yapma anlay
r. Tüm kötülüklerin kayna nda Yahudili i görmek çok
lenmi bir görü tür. En az birinci abartma
kadar yanl kavray lara götüren bu yaklan etkilerinden uzak durmak, konuyu
daha iyi anla r k lacakt r.
Bütün belirtiler brahim olarak adlanlan kimli in ( brahimî dinlerin atas olarak kabul edilen Hz. brahim'in kimli iyle
ilgili bilgiler, Hz. sa ve Hz. Musa'da oldu u
gibi mitolojik a larla örtülüdür. Gerçe in
daha net görünümü için kapsaml sosyolojik
ara rmalara ihtiyaç vard r) Babil Nemrutlar ndan (bir nevi eyalet valisi) olan bugünkü Urfa yöneticisiyle paradigmatik bir anla mazl a girdi ini veya ba ka nedenleri olsa
bile bu tür yans ld
göstermektedir. brahim, panteondaki put heykellerinin tanr
olamayaca
göstermek için onlar k rmakta, daha sonra ate e at lmak için Urfa
kalesindeki manc klarda salland larak
odun y
üzerine at rken ate ler su kesilmekte, bugünkü Bal kl Göl meydana gelmekte biçiminde mitolojik öykü sürüp gitmektedir.
Büyük ihtimalle Urfa-Kudüs hatt , dönemin görkemli iki gücü olan M r' n Yeni
Hanedan uygarl yla Sümerlerin Babil
Hammurabi Hanedanl
aras nda tampon
bölge konumundad r. Ticaret tarihte ilk defa
yükseli e geçen bir ekonomik sektör haline
gelmektedir. ki uygarl k aras nda ticaret
belki de siyasetin üzerinde bir rol oynamaktad r. Tüccarlar n geli gidi i h zlanmaktad r.
Asurlular n görkemli ticaret dönemi de bu
evreyle çak maktad r. Ayr ca Urfa-Kudüsam-Halep ilk ça lardan beri (neoliti in
do u ve ilk kent kurulu dönemleri) çok
önemli bir göç, ticaret ve istila, i gal ve en
önemlisi din al veri hatt r. Bu alanlar n
Hz. brahim'in ç
ve ilk göç yerleri olmas
tesadüfî de ildir. H ristiyanl n ve slamiyet'in de ilk ç
hatlar ndan olduklar çarp olarak bilinmektedir. brahim (Bu ad n
4
muhtemelen M rl lar taraf ndan unvan
olarak verildi i tahmin edilmektedir. M rlar Sina Çölü üzerinden giri yapanlara,
üzerlerindeki kir ve tozdan dolay 'Apiru'lar
demektedir. brani ve brahim adlar n
Apiru'dan dönü erek türemi olmas kuvvetle muhtemeldir) önce bugünkü srail-Filistin
olan Kudüs yak nlar nda ikamet etmek ister.
Yerel hâkimler kolay izin vermez. Çok küçük bir mülk ald ve orada öldü ü belirtilir. Sara, Hacer, smail, shak, Yakup hikâyeleriyle ba layan, Hz. Musa, sa, Muhammed ve aralar ndaki yüzlerce peygamber
halkas yla devam eden öyküyü isteyen Kutsal Kitaplardan (Ahdi Atik, Ahdi Cedit ve
Kur'an'dan) takip edebilir. Binlerce yan öyküleme ve romanlarla tarih kitaplar da
retici olabilir. Çok genel birkaç dönemle
görünür k lmak amac m aç ndan yeterlidir.
a- Birinci dönem, brahim'in Urfa'daki ve
ndaki öyküsü. Muhtemelen M.Ö.
1700-1600 dönemi. Kabile reisi ve tüccar.
b- M r'da esaret dönemi. M.Ö. 16001300
c- Hz. Musa önderli inde ç . M.Ö.
1300-1250.
d- Vaat edilmi topraklarda iskân. M.Ö.
1250-1200 (Komutan ve peygamber Hz.
Ye u dönemi).
e- Önderler, Hâkimler dönemi. M.Ö.
1200-1000. lk Kral Saul'a kadar geçen ve
henüz kral ve peygamber olmam laik ve
dini (kâhin) önderler dönemi.
f- Yahudi ve srail Krallar dönemi. M.Ö.
1000-700. Saul, Davut, Süleyman'la
ba lay p Hezekiel'le (Asur i gali) biten
dönemi.
g- gal, istila, tahakküm, direni ve diaspora ç
. M.Ö. 700-M. S. 70 (Asur, Babil,
skender ve Romal lar n i gal ve hâkimiyet
dönemi).
Bu dönemde Yahudi veya srail Krall
r. Yerine direni çi ve i birlikçi olmak
üzere iki grup belirginlik kazan r. birlikçiler özellikle Grek ve Pers yanl olmak üzere iki ana grup olarak belirginlik kazan r.
Urfa ve M r'dan sonra üçüncü sürgünleri,
Babil Kral Nabokadnazar döneminde k rk
KOMÜNAR
l süren ünlü Babil sürgünüdür (M.Ö. 535495). Kutsal Kitapta yer alan ve Zerdü tlükten etkilendi i aç k olan hükümler bu
dönemde aktar lm r. Perslere büyük hayranl k olu mu tur. Çünkü k rk y ll k sürgünlerine son verdirilmi tir. Tevrat' n ilk yaz
nüshalar da bu dönemde, yani M. Ö.
700'den sonra derlenmi tir. Yani yakla k alyüz y l (M.Ö. 1300-700) Kutsal Kitab n
elde hiçbir yaz nüshas yoktur. Demek ki
üç Kutsal Kitaptaki ilgili k mlar alt yüz y l
aradan sonraki sözlü anlat mlara dayanmaktad r. Homeros ve Hesiodos'un ayn dönemdeki lyada ve Teogonia'da benzer söylentilerin yaz ya geçmi halleridir. Romal lar n
M.Ö. 70 ve M.S. 70 civarlar nda Süleyman
Mabedini iki defa y kmalar büyük direni lere yol açm r. H ristiyanl k en yoksul kesimin direni gelene idir. Üst tabaka direni leri de, örne in Makabilerinki de ünlüdür.
Diasporaya, yani yurtd na ç
la
kabilenin veya kavmin da
M.S. 70'den
sonra yo unluk kazan r. Da
Asur, Ermeni ve Grek kültüründe ya ayanlarda oldu u
gibi, Roma ve ran mparatorluk sahalar nda
olmak üzere iki alanda yo unla r. Bu uzun
döneme ayn zamanda Yazarlar Dönemi de
denilmektedir. Yani sürekli Tevrat derlemeleri ve yorumlar yap lmaktad r. Peygamberler de ç yor. Ama yazarl k daha önemli
hale geliyor. Demek ki, Yahudi kültüründeki
entelektüel seviyenin yüksekli i çok önemli
bir tarihsel gelene e dayanmaktad r. Di er
önemli bir meslek, para ve ticaret i leri olsa
gerekir. Tar m topraklar üzerinde rahat geçinme imkân bulamad klar ndan, tüm güçleriyle ticaret ve onun etkili arac para
üzerinde yo unla malar konumlar yla
yak ndan ba lant
r. Asurlular n yerine
geçtiklerini, Ortado u'da art k para ve ticaret
tekelini ele geçirdiklerini bu nedenle söylemek mümkündür. Bu konumlar onlar
ortaça kentlerinde ve kapitalizmin be i
Londra ve Amsterdam'da çok etkili ve kârl
duruma getirirken, ayn zamanda büyük sermayedarlar haline gelmelerinin de uzun bir
tarihi gelene e dayand
göstermektedir.
Kudüs çevrelerinde az kald klar , ço unun
diasporaya da ld
tahmin edilmektedir.
Do u ve Bat diasporas olarak iki önemli
kültürel gelenek daha ortaya ç kacakt r bu
kavmin da
öyküsünde.
h- Diasporayla birlikte bir kabile olmaktan ç p çok say da kabile düzeyini a
kültürel gruplarda yo unla klar na göre,
Yahudileri art k 'kavim' olarak adland rmak
daha uygun dü mektedir. Özellikle Arabistan, ran, Kürdistan, M r ve Helenistan
bölgelerinde yo unla klar ve alan kültürüne dayal Yahudi gruplar haline geldikleri görülmektedir. ki kültürlü bir halk oluyorlar: As l brani kültürü ve içine yerle tikleri toplumlar n kültürü. Bu konum entelektüel yetenekleri üzerinde çok önemli ve
olumlu etkide bulunacakt r. Çünkü tarihin en
kadim kültürlerinin hepsiyle temasta oluyorlar.
slamiyet'in ç
yla birlikte yeni bir trajik dönem daha ba yor. slamiyet'le Araplar
bir ticaret uygarl na geçi yapmak durumundad rlar. Fakat ticaret ve para tekeli çounlukla Arabistan' n birçok bölgelerindeki
de dahil, Yahudi tüccar ve sarraflar n elindedir. Dolay yla Hz. Muhammed'e atfedilen
"Yahudiler Arabistan'da kalmamal " hadisi
ku kulu da olsa anlaml görünmektedir.
Arap-Yahudi dü manl tarihin derinliklerine dayanmaktad r. Hacer ve o lu smail'in
Mekke'nin bulundu u yere bir nevi istenmeyen ikili olarak gönderilmeleri, dönemin Yahudi ve Arap kabileleri aras ndaki çeli kilerle ilgilidir. Yahudilerle Arap eyh ve tüccarlar n ç karlar o dönemden beri sürekli çeli mekte olup, günümüzdeki Arap- srail ve Filistin- srail çat malar na kadar t rmanmaktad r. Yakla k 3500 y ll k köklerden ve tarihten kaynaklanan bu çeli kinin varl , günümüzde tam bir uygarl klar çat mas na dönü mü bulunmaktad r.
Bölgedeki ticaret tekelleri aras nda iddetli bir rekabetin do mas normaldir. slamiyet'in ticarete önem vermesinin nedeni ve
Hatice ile Hz. Muhammed ili kisi bu nedenle daha anla r olmaktad r. Sonuçta Yahudiler ya kendilerini asimilasyona u rat p faydal i birlikçiler haline getirerek (muhtedi)
5
KOMÜNAR
alanda kalacaklar, ya da yeni alanlara sürgünü yiyeceklerdir. ki durum da ortaya ç yor. Önemli bir k sm daha Roma mparatorlu unda Avrupa'ya do ru ba layan göçleri
daha da yo unla
p ayr rken, kalanlar da
muhtedi ve yar -esir biçiminde haraca ba lanarak ya yorlar. Ortaça da slam uygarnda, özellikle ran ve Endülüs ( spanya)
bölgelerinde tarihsel rollerini (yani kâtiplik,
ticaret ve sarrafl k) daha da ilerleterek ünlü
hale geliyorlar. Birçok siyasi güçle çal ma
olana
elde ediyorlar. Entelektüel ve tüccar-sarraf halk unvan
kesinle tiriyorlar.
Bu yüzden bulunduklar tüm bölgelerdeki
di er toplumlar n entelektüel ve tüccarlan büyük h
na hedef oluyorlar. Demek
ki, tarihten sürüp gelen Yahudi dü mann çok önemli maddi, kültürel ve tarihsel nedenleri vard r.
i- Yeniça n ba lang na geldi imizde,
bu nedenlerden ötürü Yahudiler üzerinde bir
nefret dalgas , tehditler ve sürgünler h
daha da art racakt r. Çünkü kapitalizm ticaret ve para tekelinin ana rahminde do an bir
uygarl kt r. Bundan ç kar ve zarar olan
herkes, önlerinde engel olarak Yahudi entelektüel, tüccar ve sarraflar gösterecektir. Yahudiler tehlikeli bir paradoksla kar kar yad rlar. Ç karlar kapitalist geli melerden
yana olan di er uluslar n tüccar ve sarraf tekelleri, önlerinde Yahudi unsurlar
engel
görecektir. Ç karlar kapitalist tekellerin geli mesiyle çeli en uluslar n eski tar mc lar
ve zanaatkârlar da Yahudi'yi rahatl kla mistik bir tehlike haline getirebilecektir. Entelektüellerin de, sisteme ba ml klar gerei, tüm kötülüklerin Pandora Kutusu olarak
Yahudili i göstermeleri ç karlar gere idir.
Bu etkenler alt nda 15. ve 16. yüzy llar Yahudiler için tarihte oldu u gibi yine sürgünler ve pogromlarla (Yahudi katliamlar ) iddetlenen yeni bir uygarl k sürecinin ba lanolacakt r.
in ilginç yan , Yahudi entelektüel ve
tüccar-sarraf gücü bu yeni uygarl n inas nda en önemli etken olabilece i gibi, en
çok gazab na u rayanlar da olacakt r. Paradoks budur. 1492'de spanya'dan sadece
6
Müslümanlar de il, Yahudiler de kitlesel
halde at ld lar. Ne de olsa sa'y çarm ha gerenlerdi. Bahane haz r ve etkiliydi. Fakat as l
nedenler anlat ld
gibidir. Polonya'da ve
Rus Çarl 'nda da benzeri süreçler ya anmaktad r. Bu durumlar kar nda yeni topland klar ülkelerin ba nda Hollanda ve ngiltere gelecektir. Tüm etkili Yahudi tüccar,
sarraf ve entelektüelleri dalga dalga bu ülkelere akacaklard r. Bir k sm Avrupa monar ileriyle sava halinde olan Osmanl mparatorlu una, özellikle sultan n sarrafl k ve
tüccarl k tekelinde etkin rol almak amac yla
sadece kabul edilmeyecekler, ça lacaklarr da. Yava yava Amerika K tas na da göç
ba lam r. Yeni geli en Alman kentlerinde
entelektüel tüccar ve sarraf tekelinde gün
geçtikçe konumlar
güçlendireceklerdir.
Bu ülkede köklü bir yerle me ve melezle me
söz konusudur.
Baz entelektüeller kapitalizmi Yahudicili e ba larsa da, bu abartmal bir idead r.
Etkileri vard r. Belirleyicili in kökenleri,
elbette yerle ik toplum ko ullar r. Fakat
az nl klar n tetikleyici rolleri de küçümsenemez. Hollanda ve ngiltere'deki gerek entelektüel ortam n geli mesinde, gerek kapitalizmin yeni sistem hegemonu olarak ortaya
kmas nda bu ülkelerdeki Yahudi banker,
tüccar ve filozoflar n etkisi oldukça önemlidir. Spinoza yeniça zihniyet aç ndan
ba latan en önemli simad r. lk Yahudi laiklerindendir (Laikli i daha çok sinagogun
na ç km veya ç kar lm ki ilere ili kin
belirtiyoruz). Özgürlü ün de büyük dü ünürlerindendir. "Anlamak Özgürlüktür" felsefesi ona çok ey borçludur. Yahudi banker
ve tüccarlar n ngiltere ve Hollanda devletine verdikleri borçlar, sava lar n kazan lmanda ve güçlü devlet olmalar nda büyük rol
oynar. Amerika K tas nda, özellikle Kuzey
Amerika'da ngiltere eyaletlerinin ba ms zk sava nda benzer rol oynayacaklard r.
Günümüz ABD'nin olu umunda temel etkileyici güçlerin ba nda Yahudi entelektüel,
tüccar ve bankerlerinin geldi i iyi bilinmekte veya bilinmek durumundad r.
KOMÜNAR
2- Yahudilik deolojisi,
Kapitalizm ve Modernite
Diaspora ve yo unla man n Do u ve
Bat olarak (Seferad ve A kenaz) ikiye ayld genel kabul gören görü tür. Etkileri
de buna ba olarak farkl olmu tur. Do u
Yahudili inin ba ta bugünkü Suriye, Irak,
ran, Hazar k lar , Rusya ve muhtemelen
daha sonra ç Asya'ya do ru yay ld , Yahudilerin önemli koloniler halinde ya ad klar bilinmektedir. Bat 'ya do ru ise, genel
olarak Roma mparatorlu u'nun etkinlik sahas nda göçleri ve kolonile meleri sürekli
geli im göstermi tir. Kuzey Afrika'dan Do u
Avrupa'ya, berik Yar madas 'ndan Balkan-
Yahudilerin parayla nas l
ili kiye geçtikleri, paray aynen
manevi etki kadar nas l etkili bir
maddi güç haline getirdikleri
elbette uzun bir inceleme
konusudur. Ama üzerinde stratejik
olarak çal klar konulardan
birincisi manevi kültür a rl kl
din, edebiyat ve bilimse, ikinci
stratejik çal ma ve kazanç
konular n da para oldu u
kesindir. Tarihte birincisinin
manevi kültürü, ikincisinin maddi
kültürü stratejik konular haline
getirmesi nedeniyle çok
önemlidir.
lara kadar göç ve kolonilere rastlanmaktad r.
Anadolu ise, Do u ve Bat ayr
n gerçekle ti i merkez görünümündedir. Roma'n n y
na kadar etkileri dinsellik aç ndan önem ta r. Hem Musevilik olarak,
hem de Musevilikten do ma H ristiyanl k
olarak öncü bir etkiye sahip olduklar üphesizdir. Bir nevi dönemin manevi imparatorlu unu tesis etmi lerdir.
Yahudilerin parayla nas l ili kiye geçtikleri, paray aynen manevi etki kadar nas l
etkili bir maddi güç haline getirdikleri elbette uzun bir inceleme konusudur. Ama
üzerinde stratejik olarak çal klar konulardan birincisi manevi kültür a rl kl din, edebiyat ve bilimse, ikinci stratejik çal ma ve
kazanç konular n da para oldu u kesindir.
Tarihte birincisinin manevi kültürü, ikincisinin maddi kültürü stratejik konular haline
getirmesi nedeniyle çok önemlidir. Daha o
zaman bu iki konuda öncülü ü ellerinde bulunduran, dünya tarihinde stratejik önem kazanm demektir. Tahminim, Yahudilerin bu
yüzy llarda her iki konuda da stratejik öncülü ün derinli ine fark nda olduklar ve
bunun için çal klar r. Bunun temel nedenleri ya ad klar somut ko ullard r. Nüfuslar n azl , Do u ve Bat kökenli iki uygarl n sürekli k skac nda ya amalar , kendilerini ideolojik olarak 'tanr n seçilmi
kullar ' olarak bilmeleri (Keskin bir ideolojik hegemonya ile kar kar yay z), sürekli
stratejik aray içinde olmalar zorunlu k lr. Nüfus azl , göç, kutsal inançlar ve
sürekli katliam tehdidi alt nda bulunmalar
hem kendilerini çok bilinçlendirmi , hem de
sürekli 'kurtulu stratejileri' geli tirmeye
(Devrimci kurtulu stratejilerine ne kadar
benziyor!) zorlam r. Ya am tarzlar stratejik dü ünmeyi ve kurtulu araçlar geli tirmeyi dayatmaktad r. Aksi halde kendilerinden ba ka binlerce kabilenin ba na geldi i gibi yok olup bitmeleri i ten bile deildir.
Bu noktada sürekli bir direni hali tek
kurtulu yolu oluyor. Direni ise, kesinlikle
iki ey gerektirir: nanç ve maddi araçlar.
nanç kendini manevi stratejik unsur olarak
yans rken, para ise kendisini stratejik maddi unsur olarak yans tmaktad r. Dolay yla
Yahudilikte büyük önem ta yan manevi unsur olarak dinin stratejik rolüyle maddi unsur olarak paran n stratejik rolü, kurtulu
amac nda birle en vazgeçilmez iki ana kaynak oluyorlar. Neden Yahudi'de para ve dinmana egemenli i sorusuna yan t ararsak, cevap bellidir: Ba ka çareleri yoktur. Ya am
tarzlar sürekli direnmeyi gerektiriyor. Yok
olmamak ve üstün kalitede (Çünkü tanr n
seçkin kullar olduklar na inan yorlar) ya amak için bu artt r. Direni ise, kurtulu stratejileri (ideolojik öncülük) ve maddi stratejik
olanak olarak para (maddi öncü) olmadan,
sürdürülmesi zor bir sanatt r. Bunun için ya
7
KOMÜNAR
çölde (Araplar gibi) ya da da(Kürtler gibi)
olacaks z. Yahudilerde ikisi de yoktur. Geriye ideolojik ve maddi olanak kal yor.
Bat Yahudili inin Roma sonras ç
,
kentlerin kurulu u (M.S. 10. yüzy ldan itibaren Birinci Avrupa Devrimi) ve etraflar nda pazar n geli mesiyle maddi planda geli ecektir. Meta-para-ticaret ili kisinin geli mesi, Yahudilere ikinci stratejik hamle gücünü,
yani paran n stratejik rolünü kazand racakt r.
Paran n egemenli i yar yar ya kentin, dolayla yükselen yeni devletlerin yönetiminde rol sahibi olmak demektir. Zaten 10. yüzldan itibaren Avrupa'n n manevi fethi
(H ristiyanla
lmas ) tamamlanm r. Bu
fetih Yahudileri dolayl olarak olumlu ve
olumsuz yönleriyle çok etkileyecektir.
Olumlu yönü, brahimî bir dinin Avrupa'y
fethetmesi; olumsuz yönü ise, dar bir kabile
dini (seçilmi bir Yahudi dini) olarak Musevili in giderek s
lmas r. Seküler ve
kabile Avrupa's , Hitler'e ve günümüze kadar
ya ad klar birçok sorun ve bunal n alt nda Musevili in manevi gücüyle Yahudili in
para gücünün etkisini görecektir. M.S.
1179'daki Katolik H ristiyanl k Konseyi'nin
ilk defa Yahudileri gettolara kapatma karar
bu etkinin sonucudur.
Yahudilik 10. yüzy ldan itibaren Avrupa'n n (Rusya da dahil) hem ideolojik hem
de maddi stratejik gücü olarak sürekli geli im halindedir. Her kentin bir zengini ve
ayd mutlaka Yahudi'dir. Bu durumun büyük k skançl a, çeli kilere ve çat malara
yol açmas kaç lmazd r. lk gettolar (kapal
mahalleler) daha sonra olacaklar n habercisidir. Yahudilik bu yeni durumlar kar nda
da yeni strateji ve taktikler geli tirecektir:
Birincisi 'dönme' hareketi, ikincisi 'sekülerlaik' hareketi. kisi de büyük sonuçlar olacak hareketlerdir. Yahudiler bu iki stratejik
yeni hamleyle ortaça dan ba ar yla ç
yapacaklard r. Unutmamak gerekir ki, eski dinden dönme, brahim ve Musa'n n da ilk yapklar stratejik hamlelerdir. Ç
stratejik
manevi hamle olarak rahatl kla de erlendirilebilir.Yahudi yap ustalar n Ortaça 'da
kurduklar Mason localar ilk seküler-laik
8
hareket olarak dü ünülebilir. Yahudi kökenli
büyük filozof Spinoza ise, kapitalist modernitenin ba lang ç mabetlerinden Amsterdam'da ilk büyük seküler-laik felsefi ç
n
öncüsü olacakt r. Laiklik, ba ta Türkiye
olmak üzere, slam diye adland lan (Ben
kapitalist, sosyalist toplum veya ülke biçimindeki adland rmalar propagandatif buldu um gibi laik, slam, H ristiyan, Budist
gibi ülke adland lmalar da ayn maksat
dahilinde de erlendiriyorum. Toplumlara
ili kin 'ahlaki ve politik toplum olan ve
olmayan' biçiminde yap lan nitelendirmeleri
daha gerçekçi buluyorum) ülkelerde yo un
tart ma konular ndand r. Laikli in sekülerle me (dünyevile me) anlam nda dinsel
dogmatizmden uzakla ma ve özgürle me
olarak olumlu bir i levi vard r. Fakat laiklik,
laisizm-laikçilik anlam nda kullan ld nda,
kendisi de kar bir kutup olarak h zla dogmala abilir. Bu anlamdaki laisizmin di er
dinciliklerden pek fark kalmad
önemle
belirtmek durumunday m. Dönmelik (din
de tirme) de Yahudi aleyhtarl geli tikçe
zlanacakt r. Ulus-devlet sürecinde Yahudili in durumuna devam etmeden önce, Ortado u ve Do u'da da bu yönlü olup bitenler
hayli etkili ve ilgi çekici oldu u için de inmek gerekecektir.
slamiyet'e kadar Yahudili in Pers-Sasani Devletiyle iyi ili kileri vard r. Saraylarda etkilerinin büyük oldu u anla lmaktar. Ester adl ilk kad n peygamberin Sasani
saraylar nda büyük rol sahibi oldu u bilinmektedir. Kutsal Kitapta da yeri vard r. Büyük ihtimalle imparatorlu un hem ticari-para i lerinde, hem ideolojik geli melerinde
güçlü bir konuma sahiptirler. Bunda Perslerin kurucusu Kuros'un Babil sürgünü s ras nda (M.Ö. 596-546) Yahudileri Babil Hükümdar Nabokadnazar'dan kurtarmas da güçlü
bir gelenek etkisi yaratm r. ran sahas nda
Yahudilik tarih boyunca her zaman küçümsenmeyecek bir güç olmu tur. Arabistan,
Kuzey Afrika, hatta Do u Afrika-Habe istan'da Yahudilik benzer ekilde tarihte hep
önemli bir yer tutmu tur. Maddi ve manevi
kültürel geli melerin tümünde etkileri
küçümsenemez.
KOMÜNAR
slamiyet'in ç
döneminde, Yahudiler mektedir. Dört o lunun isminin de öz YahuArabistan'da ticari dinsel grup olarak önde di ismi olmas bu rivayeti güçlendiriyor.
geliyorlard . Verimli arazilerde mülk sahier bu do ruysa, ran üzerinde Arap sulbiydiler. Öyle anla yor ki, Arap olmayan tanl klar na kar geli tirilen birçok hareketSemitik kökenli gruplar n ba nda gelmek- te oldu u gibi, Selçuklu hareketinde de Yateydiler. Süryanilerin de benzer bir durumu hudili in rolü küçümsenemez. Ara
lmas
söz konusudur.
gereken çok önemli bir konudur bu. AnaAraplar bir anlamda slami ç la Ya- dolu, Yahudili in daha ilk ça da ciddi bir
hudi tekeli yerine, kendi ticari ve iktidar te- merkeziydi. Grekler kadar Yahudiler de birkelini kurma pe indeydi. slamiyet'in Yahu- çok kent kurulu unda yer almaktayd lar.
dilikten çok etkilenmesi bunu teyit eder. Bu Aralar nda rekabet vard r. Bat 'da ve Arabisdurum kapitalist modernitedeki ulus-devlet tan'da s an Yahudilerin Anadolu'da topkurulu una benzetilebilir. Ortaça moderni- lanmas gelenekseldir. Anadolu'yu bu nedentesine Araplar slam'la kar k veriyorlar. le srail'den sonra ikinci anayurtlar gibi deYahudiler ve Yahudilikle ideolojik ve
erlendirmeleri bu tarihsel perspektif
Öyle
maddi çeli kilerinin temelinde bu
içinde daha iyi anla labilir. Ayr ca
anla yor ki,
gerçeklik yatar. slam' n ç Anadolu para-ticaret ve ideolojik
dönmecilik
nda etnik boyut kadar s fhareketlerin güçlü pazar konuYahudili in ayakta
sal boyutun da önemli rol
mundayd ki, bunda Yahukalmak için üçüncü
oynad
belirtmek geredilerin rolü küçümsenemez.
büyük stratejik ç
kir. slam' n h zla yay lmaÖyle anla yor ki, dönolmu tur. Dönmecilik olgusu
ve Yahudilerin ilk diremecilik Yahudili in ayakta
olmasa, ne Do u'daki slam
ni lerini sert bir ekilde
kalmak için üçüncü büyük
ço unlu u içinde ne de
rmas kar nda, sanki
stratejik ç
olmu tur.
Bat 'daki H ristiyan ço unluk
ikinci bir Roma felakeDönmecilik olgusu olmasa,
aras nda varl klar sürdüretiyle kar la
gibiydine Do u'daki slam ço unmezlerdi. Dönmecilik bir
ler. Önlerinde iki yol varlu u içinde ne de Bat 'daki
ya am stratejisi olarak
: Ya yeniden sürgün, ya
ristiyan ço unluk aras nda
kavranmal r.Yahudiler
da 'dönmecilik'. Bir k sm varl klar
sürdüremezlerdi.
ortaça da bu üç önemli
n ran'a, Kuzey Afrika ve
Dönmecilik bir ya am stratestratejiyle tümüyle
Anadolu'ya s nd
tahmin
jisi olarak kavranmal r. Dinimha olmadan da
edilebilir. Önemli bir k sm n
sel dogmatizm ifade özgürlü ünü
kmay ba ar da görünü te slamiyet'i kabul
tan mad müddetçe, benzer ideoyorlar.
edip özde kabul etmeme anlam nda
lojilerde oldu u gibi döneklik, dönmetak yyecilik yapt na, yani dönme e ilimine cilik e ilimleri kaç lmaz olur. Yahudiler
girdi ine dair çok örnek vard r. oven Sünni ortaça da bu üç önemli stratejiyle tümüyle
Arap iktidarlar na kar geli tirilen çok say - imha olmadan da ç kmay ba ar yorlar.
daki ba kald ve mezhep hareketinde dönParaya sadece maddi ç kar aç ndan
melerin rolü kuvvetle tahmin edilebilir. Ya- bakmamak gerekir. Verdi i güç sayesinde
hudilerin özellikle ran ve Mezopotamya kö- ya amlar
kurup sürdürmelerini sa yor.
kenli birçok muhalif ak mdaki paylar ara - deolojik güç olu turmalar sayesinde ise,
lmaya de erdir.
manevi yöntemlerle hem etkili olmay hem
En ciddi geli meyi ise Hazar Denizi'nin de hayatta kalmay ba ar yorlar. Yahudilerkuzey k lar nda, bugünkü Türkmenistan deki büyük ayd n, yazar, dü ünür, ideolog,
ve Azerbaycan' n bir k sm nda kurduklar bilimci say
n çoklu u tarih boyunca çok
Yahudi Hazara Türk Devletiydi. Selçuklu- ihtiyaç duyduklar manevi önderlik konumlar n ilk atas Selçuk Beyin bu devlette bir lar yla yak ndan ba lant
r. Birçok dini,
kumandan mevkiinde oldu u rivayet edil- felsefi, bilimsel hareket geli tirmeleri ya am
9
KOMÜNAR
stratejilerinin vazgeçilmez gereklerindendir.
Dönmecilik stratejisi ise, as l büyük önemini ulus-devlet ça nda gösterecektir. lk
ulus-devlet olarak ngiltere, konunun kavranmas nda kilit önemdedir. Hem Katolik
kkenli olan Protestan H ristiyanlar na hem
de Yahudilere sürgün ve katliam uygulayan
iki büyük güç olan spanya ve Fransa krallar , 16. yüzy lda hem ngiltere'yi Avrupa'da
etkisizle tirmek, hem de ç
önlemek
için sava lar da dahil büyük çaba içindeydiler. Yahudiler bu yüzy lda (16. yüzy l) kendileri için en emin yer olan zmir-Anadolu,
Amsterdam-Hollanda ve Londra- ngiltere
aras nda s
ili ki içinde olmakla birlikte
(Üç güç aras nda ittifak çal malar da var),
giderek Londra'y merkez üs seçeceklerdi. O
günden bugüne Londra bu konumunu
sürdürecektir.
Her milliyetçilik
Siyonist'tir. Arap milliyetçili i de
bu durumda
Siyonist'tir.
Filistin, Türk, Kürt, ran- ii
milliyetçili inin
hepsini
öz olarak
Yahudi ideolojisinin ba ta
ulusalc
tekellerce uygulanan
biçimleri olarak
tan mlamak
yanl olmayacakt r.
Bu yüzy lda ngiliz ulus-devletine gidildi i biliniyor. Ulus-devlet, bilindi i üzere
sadece devlet kadrolar n de il, tüm vatanda ve devlet kadrolar n (ayn din gibi) ortak bir ideolojik çerçeveyi payla malar , bütün toplumun devlet üyesi, vatanda say lmas anlam na gelir. te bu özellik brani
kabilesinin ba ndan beri ta
özelli inin
önce kavim, sonra ulus-devlet olarak geli tirilmesidir. brani kabilesi, kavmi, en son
olarak ulusu, hem etnik hem de dini olarak
bir bütündür. Daha do rusu, etniklik ayn zamanda dinselliktir, dinsellik ise etnikliktir.
Ayr ca yönetenler ve yönetilenler ayr na
10
bak lmadan, ortak amaçta birle irler. Aç kças (Bu benim ahsi yorumumdur ve çok
önemli buluyorum), ulus-devletçilik brani
kabile ideolojisinin geli tirilmi bir türevi
olarak, kendi d ndaki tüm kavimler ve
uluslara dayat lm , uyarlanm , de ime
rat lm bir biçimidir.
Kapitalist modern devletin braniler, Yahudiler (günümüzde srailliler) tarz nda örgütlenmesi kendini ulus-devlet olarak görünür k lar. Daha da önemlisi, her ulus-devlet
çekirde i rksal anlamda de il, ideolojik anlamda Yahudi Siyonist (Yahudi ulus-devletçili i) karakterindedir. Ulus-devlet model
olarak Yahudili in kapitalist modernitede aldevlet formudur. Verner Sombart, kapitalizmi Yahudicili in eseri sayarken, belki
de ileri gitmi tir. Büyük ngiliz tarih felsefecisi Coolinwood -yan lm yorsam-, ulusdevlet milliyetçili ini tan mlarken, "Yahudi
evrenselcili i (ideolojisi de denilebilir) zafer
kazanm r, ama kendi soyk mc
ahs nda" demekle bu gerçe i ifade etmek istemi tir. Ulus-devlet zafer kazanm r. Bunun
temelinde Yahudi ideolojisi (kabilecili i,
milliyetçili i, Siyonizm'i) yatmaktad r. Ama
sonuçta soyk mc
da beraberinde yaratr. Asl nda bu tespit önemlidir; genel bir
özelli i aç klamaktad r. Her milliyetçilik Siyonist'tir. Arap milliyetçili i de bu durumda
Siyonist'tir. Filistin, Türk, Kürt, ran- ii milliyetçili inin hepsini öz olarak Yahudi ideolojisinin ba ta ulusalc tekellerce uygulanan
biçimleri olarak tan mlamak yanl olmayacakt r. Zaten ngiliz ve Hollanda ulus-devlet
milliyetçili i ara
ld nda, geli iminde
sadece teorik olarak de il, somut olarak da
para-sermaye olarak Yahudi tekellerinin
büyük rol oynad çarp biçimde görülecektir.
Bunu komplo veya art niyet olarak görmemek gerekir. Sermayeyi en çok ellerinde
yo unla ran tüccar, banker olarak Yahudiler, her ulus-devletin te kilinde muazzam
bir yat m ve bar nma alan kazanm oluyorlard . Ulus-devlet Yahudi sermayesinin
gibi büyümesine yol aç yordu. Verner
Sombart teorisini bu ekilde aç klasayd , da-
KOMÜNAR
ha gerçekçi olabilirdi. Dünya çap nda Yahudi sermayesi büyürken, elbette kendi z dda üretecekti. Ulus tekelleriyle ulusüstü tekelin günümüzdeki çeli kileri de kayna
bu gerçeklikten al r. Aç kça anla yor ki, Yahudi sermaye birikimcileri tarihteki s
kl klar da daima göz önünde bulundurarak, kendi geleneksel ideolojik çizgileri temelinde ulus-devlet olu umlar na tarihsel bir hizmette bulunurken, bundan habersiz ve sorumlu tutulmamas gereken Yahudi topluluklar üzerinde objektif olarak
soyk
n temellerini de atm oluyorlard .
Biraz Hz. sa ve ihbarc Yehuda skaryot
örne ini hat rlat yor. Yakla k üç yüz y l Alman ulus-devletinin geli tirilmesi için maddi ve manevi kültürlerini seferber eden (Alman ideolojisi Yahudi ideolojisine bo una
benzemedi) Yahudiler, Hitler zaman na kadar en s
Alman milliyetçileriydiler. En
güçlü Siyonist milliyetçiler birçok bak mdan
Alman milliyetçili inin de güçlü temsilcisiydiler. Benzer birçok örnek (özellikle Rusya, Osmanl -Türkiye somutunda) sunmak
mümkündür. Coolinwood'un belirtti i Yahudi evrenselcili i (milliyetçili i-pozitivizmi-dincili i) zafer kazanm r. Ama sadece
Yahudi soyk
de il, tüm dünyadaki fiziki ve kültürel soyk mc lar da beraberinde yaratarak.
Öneminden ötürü konuyu daha yak ndan
görmek gerekir.
Yahudilik ideolojik olarak etnik ve dini
özelli in iç içe geçti i tarihsel-toplum kimliklerinin belki de ilk örneklerindendir. Hz.
brahim'den günümüze kadar bu özelli ini
korumaktad r. 'Seçilmi kavim' inanc da
eklenince, kendilerini tüm toplumlar n
üstünde görmeleri ideolojilerinin üçüncü
önemli özelli i olarak belirmektedir. Tarih
boyunca bu üstünlük anlay
kendilerini
di er -öteki- toplumlarla kar kar ya getirme potansiyelini hep ta
ve ço unlukla soyk ma dek varan çat malara da yol
açm r.
Yahudilik bu çeli kiyle ba lant geli en
bir ideolojik toplum özelli ini hep korumu tur. Do al olarak kendilerini koruma strateji-
lerini ve taktik araçlar geli tirmek zorunda kalm r. Koruma stratejileri, yap gere i teorik, ideolojik olarak geli tirilmek durumundad r. Taktik araçlar ise daha çok
maddi güçle ilgilidir. Bunlar n ba nda para
ve silah gücü gelmektedir. Para, ticaret ve
bankerlik yoluyla sa lan rken, silah daha
çok teknik yeniliklerle geli tirilmi tir. Her
iki alanda Yahudilerin gücü bilinmektedir ve
kan tlanm r. Bu konuda ilk ve ortaça lar
bir yana b rakal m; yeniça , yani modern çaz geli irken, üphesiz dünya çap nda en
örgütlü ve tecrübeli halk olarak Yahudili in
yak n ilgisi ve ili kisi içinde olacakt r. 16.
yüzy ldan itibaren Bat Avrupa, özellikle
Amsterdam-Hollanda ve Londra- ngiltere
merkezli kapitalist dünya-sisteminin hegemonik yükseli i geli irken, stratejik olarak
güçlü konumda bulunan Yahudi finans ve
ideolojik gücü bunda önemli rol oynayacakr. O dönemi yak ndan inceleyenler bunu
tespit etmekte güçlük çekmezler.
Kapitalizmi Yahudili in icat etti ini belirtmek (V. Sombart) abart ya kaçabilir,
ama sistem haline gelmede ve hegemonik
güç kazanmadaki rollerinin çok önemli oldu u inkâr edilemez. Londra ve Amsterdam ba ta olmak üzere, tüm önemli kent
pazar, borsa ve fuarlar nda Yahudi tüccar
ve bankerlerin cirit att
tüm ara rmalar n belirledi i bir olgudur. Ekonomi-politi in bu konuda suskun kalmas ve görmezden gelmesi, ideolojinin körle tirme rolüyle
ilgilidir. Marks' n Kapital'inde de dahil olmak üzere, ekonomi-politik konusundaki
de erlendirmelerde sermaye birikiminin etnik ve ulus men einin pek i lenmemesi hem
çok önemli bir eksikliktir, hem de oldukça
dü ündürücüdür. "Sermayenin dini, iman ,
milliyeti yoktur" tekerlemesi de yanl r.
Sermayenin din, iman ve milliyetle çok s
bir ba vard r. Tabii baz din, iman ve milliyet sahipleri birçok sermaye ve iktidar tekelleri olu tururken, buna mukabil ço unlu u
sömürgele tirilir. En ç plak örnek günümüzde ABD'dir. Hem din, hem iman, hem
de milliyet olarak en çok sermayedar n oradan oldu u inkâr edilemez.
11
KOMÜNAR
Yahudili in kapitalizmin, modernitenin
(kapitalist modernitenin) di er iki aya olan
endüstriyalizm ve ulus-devlet in ac
ndaki rolü de tart mas zd r. Avrupa'n n birinci
kent devriminden beri (M.S. 1050-1350) geli imini sürdüren Yahudi tüccar ve bankerleri, 15.-18. yüzy l ticari kapitalizm döneminde daha da palazlanm olarak ç
yaplard r. Do u'nun kentlerinde de (Kahire,
Halep, am, zmir, Tebriz, Antakya, Ba dat,
stanbul vb.) benzer geli me sa lam lard r.
Endüstri Devrimi en kârl saha olarak belirlenince, ellerindeki büyük sermayeyi endüstriyel alana aktarmakta gecikmemi lerdir. Bunu da aç klamaya pek gerek yoktur.
Kâr n yüksek oldu u her yer, sermayenin
hücuma geçti i yerdir. Kâr kanunu denen
ilke de bu de il midir?
O halde hem kapitalizm damgal hem
endüstriyel kapitalizmin modernitesi olarak
modernitede Yahudi sermaye tekelcili inin
önde gelen rolü nas l hafife al nabilir, önemi
nas l vurgulanmayabilir? Buna bilinçli bir
çarp tma denilmese bile, rahatl kla ideolojik
körlük denilebilir. Kald ki, Yahudilik aç ndan bu durum bir suç da de ildir. Her ulusal,
dinsel ve etnik toplulukta ticari ve s naî
tekeller olu abilir. Burada önemli olan, Yahudi ticari ve s naî tekellerinin stratejik rolleridir. Finans zaten ebed-ezel Yahudi tekelinde varl k bulmu tur. Ekonomi-politi in
ticari, s naî ve finans tekelcili inin genelde
ideolojik (Liberalizm ancak propaganda deerinde söz konusu olabilir), özelde milliyetçi, dinci, bilimci ve cinsiyetçi ideolojilerle ba
çözümlemekten kaç nmas , idea etti i gibi 'nesnel' olma endi esinden ileri gelmiyor. Tersine nesnel olmama tüm tekellerin, özellikle iktidar tekelleri de dahil, dinci, cinsiyetçi, milliyetçi ve bilimci kimliklerini gizleyerek objektif bir bilim olmama haliyle ilgilidir; somut, ya an r gerçekli i can
al noktalarda gizlemesi ve önemsiz k lmayla ilgilidir. Böylece bilim de il, ideolojik
propaganda arac olarak i lev görmesiyle
ilgilidir.
Dört yüz y ll k hegemonik dünya sisteminde Yahudilerin stratejik konumlar hala
12
ticari, s naî, finans, medya ve entelektüel
sermaye tekellerinde önemini daha da artt rolarak devam etmektedir. Bu olguyu tespit etmeden, ne küresel ne yerel hiçbir sorunu çözümleme (teorik) ve çözme (pratik)
hakk yla mümkün de ildir.
Yahudilik hem stratejik ideolojik güç,
hem stratejik maddi güç olarak modernitenin, ulus-devletin in as nda çok daha belirgin bir konumdad r. Ulus-devlet arac yla modernitenin kesin kapitalist niteli ini
aç a ç kar p gerçekle tirirken, moderniteyi
ticari, finans, endüstri ve iktidar tekellerinin
birle mi hali olan ulus-devletle somutla
r, kesinle tirir. Yahudilik ulus-devletin
elbette tanr de ildir. Ama kabile ça ndan
günümüze kadar, ana rahmindeki halinden
bugünkü kocam ve çürümü ya na kadar
kendi ustal k sahas nda geli tirmi tir.
Komplo teorilerine hiç itibar etmiyorum.
kça idealar ortaya at r. Dünyay yöneten
gizli Mason Cemiyetleri, Bilderberg Toplanlar , Davos Toplant lar , 12 Ki ilik Daimi
Dünyay Yöneten Konsey, BM'nin Yahudi
aletli i vb. isimlendirmelerle komplo teorilerine hakl k kazand lmaya çal r. Bunlarda gerçeklik pay ta yan idealar bulunmakla birlikte, abart yanlar , dogmatik ve
bilimsel olmama hali bu teorilerin ortak
özelli idir. Ama gerçek ortadad r. M zrak
çuvala s
yor. Yahudili in kapitalist modernitenin her üç aya nda da üstünlü ü tarma götürmüyor. Her üç alanda da stratejik
olarak ideolojik ve maddi güç anlam nda etkili ve hatta çokça belirleyici konumdad r.
Sözümün kapsam na dikkat edilmelidir:
Kapitalist modernite sahas ndaki etkinli inden bahsediyorum. Yoksa daha kapsay
olan tarihsel toplum gerçe i olarak demokratik modernitelerdeki yerlerinden bahsetmiyorum. Yahudilik bu modernitelerde de
vard r. Ama stratejik gücünden çok ey yitirmi olarak.
Biraz sonra buna geçmeden, ulus-devleti
biraz daha çözmekte yarar vard r. Yahudi
ideolojisi ortaça dan ç ta gerek H ristiyan gerek Müslüman muhaliflerini etkisizle tirme çabalar ya am stratejileri aç n-
KOMÜNAR
dan hiç eksik etmemi tir. Ulus-devlet modeli
hem bünyesinde ta
ulus tanr
(Yahudilik'te Rab, ulus tanr lar anlam ndad r), hem de tüm ticari, finansal, endüstriyel, ideolojik ve iktidar tekellerinin younla
hali olarak, bu konuya en uygun
ya am stratejisi modeli eklinde kar
za
kmaktad r. Ulus-devlette laisizm, Yahudi
Ulusal Tanr Rab' n konumunda i lev görmektedir. Yahudi Masonlu unun bu yönlü
kavram in as çok önemlidir. Bu yönüyle ve
bu anlamda ulus-devlet Yahudili in en
önemli evrensel yönetim arac r.
Yahudi tekelleri ulus-devlet modelini
Anglo-Sakson kökenli tekellerle Fransa ve
spanya mparatorluklar çözmek için etkili bir araç olarak kullanm lard r. Çünkü her
iki güç di er her iki güç (Hollanda ve ngiltere) için ölümcül planlara sahipti. Katliam
ve tarihten tasfiye olma tehdidiyle kar karya idiler. Ulus-devlet, en yo unla
birle ik tekel gücü olarak bu yönlü organize
olamam ve daha çok ortaça dan kalma imparatorluk gelenekleriyle sonuca gitmek isteyen spanya ve Fransa tekelcili ine kar
ba ar modeli olmu tur. I. Wallerstein, ünlü
eseri Dünya Sistemi'nde ngiltere'nin Fransa'ya kar üstünlü ünü belirleyen temel etkeni ulus-devlet sistemati i olarak aç klarken, bu gerçe in önemini belirtmi olur.
Avusturya-Habsburg Hanedan çökertilirken, ittifak Prusya ulus-devlet ekillenmesini öne sürer. Almanya'n n birli i Avusturya'n n önderli inden ç kart p Prusya'n n
önceli ine verilir. Fransa Devrimi'nde geleneksel dü manlar olan krala kar her tür
muhalefetin merkezi Londra olur. Mason
te kilat ihtilalde önemli rol oynar. Kral n
ba kesilir. Daha önceki ngiltere ve Hollanda Devriminde benzer tasfiyeler ya an r.
Prusya ulus-devleti Fransa'n n yerine yeni
hegemonik güç olarak ç kmak isterken, ayn
oyun Prusya'ya kar oynan r. Marks bile
muhalif olarak Londra'da ikamet etmektedir.
ttifak, Birinci ve kinci Dünya Sava lar yla
Almanya'n n hegemonik iddialar
ba ar zl a u rat r. Hitler'in gerçekle tirdi i Yahudi soyk
ndaki as l neden, Yahudi ser-
mayesinin stratejik gücünü ngiltere'den yana kullanarak, Almanlar n yenilgisinde
önemli rol oynamas r. Ayn ittifak yeni biçimlenmelerle so uk sava ta Rusya'n n hegemonik iddialar da ba ar zl a u ratacakt r. Bu gidi le hiç üphe olmas n ki, idea
edilen ve imdilik bol varsay
yap lan
Çin'in hegemonik ideas depre irse, ayn
ak beti payla mas güçlü olas kt r.
Günümüzde iki yüzü a n ulus-devlet,
New York kent merkezli BM'de temsil edilmektedir. BM'nin ayn ittifak n öncülü ünde
hareket etti i, en az ndan ittifak n onay olmadan tek bir karar ç kartamad bilinmektedir.
Tekrar belirtmeliyim ki, iki yüz ulusdevleti Siyonizm veya ba ka bir Yahudi güç
yönetmiyor. Ama iki yüzü de (Buna can dü manlar ran ve Arap ulus-devletleri de
dahildir) Yahudi milliyetçi paradigmayla kurulmu tur ve ipleri dört yüz y ld r ayn ittifak
çekirde inin elindedir. Ulus-devlet elitleri
içinde hiç Yahudi bulunmasa bile, gerek paradigmatik gerek ittifak n somut tedbirleri
nedeniyle (yani teorik ve pratik olarak) bams z hareket sahalar son derece s rl r.
Yapacaklar i ler dört yüz y ll k kapitalist
modernitenin geleneksel ideolojik ve yap sal
kal plar na uygun oldukça problem yoktur.
Yola devam edebilirler. G. W. Bush'un deyimiyle, e er 'asi devlet' konumuna kayarlarsa, her ulus-devletin ak beti Taliban Afganistan' , Saddam Irak' ve tarihte onlarca örne i
bulunanlarla ayn olacakt r. Uluslararas sistem, BM statükosu denilen olgu budur.
Yetmi y ll k Sovyet Rusya's bile ancak
kapitalist modernitenin gereklerine tam
uyum ifade ettikten sonra sisteme entegre
edilmeye ba land . Çin daha erken entegre
edildi. Aç k ki, sistem gücünü ba tan beri
anlatmaya çal
m iki stratejik güçten
al yor. kisinde de Yahudilik tarihsel ve güncel olarak belirleyicili e yak n konumdad r.
Stratejik ideolojik güç unsurlar kültür endüstrisi, entelektüel sermaye ve medyad r.
çerikleri milliyetçi, dinci, bilimci ve cinsiyetçidir. Stratejik maddi güç unsurlar ticari,
nai, finansal ve iktidar tekel yap lanma-
13
KOMÜNAR
lar r. Devlet sistemleri olarak ulus-devletin
uluslararas ittifaklar resmi yap
ifade
eder. Devasa iki stratejik güç alan n kendisini, resmi ifade olarak devletler ve sistemleriyle kar rmamak gerekir.
3 -Yahudi Milliyetçili i
Geleneksel Yahudi tüccar ve sarraf kesimi kapitalist sistemde burjuva s
olarak
daha görünür modern bir s fat kazand . Burjuvazinin yeni sosyal s f olarak resmi ideolojisini pozitivizmde bulmas ve devlet anlay
n milliyetçili i do urmas son derece
anla rd r. Hem ulusun yarat
olarak,
hem de yeni ideolojisiyle bu durumunu peki tiriyor. Ulusu olu turan tüm faktörler ulusalla
ld ktan sonra, devlet tekeli kanal yla egemen ekonomik tekellere transferleri
zor de ildir. Avrupa'n n her ulusunda h zla
geli en tekelle me ancak milliyetçilik kanal yla tüm ulusa yutturabilirdi. Sümerlerdeki ideolojinin ba ard na benzer bir oluumla kar kar yay z. Ulus en yüce birim
(en eski tanr veya yerine ikame ediliyor)
olarak ilan ediliyor. Ulus içindeki devlet
maddi hayat tekeline geçiriyor. Toplumun
en büyük gücü oluyor. kisi birle ince, ulusdevlet olarak eski kral-tanr devletinin yeni
hali oluyor. Topluma mal edilmesi için mitolojilere, kapitalizm ça nda felsefeye, onun
tüm topluma mal edilecek vulger (kaba, basit, s radan olan n duygular na hitap edecek
seviyeye indirgenme) biçimlerine ihtiyaç
vard r. Milliyetçilik bu ihtiyac mükemmelen gideriyor. Avrupal toplumlar n ulusal
toplumlar olarak yolu son dört yüz y ll k ideolojik aray lardan sonra böylece resmi ifadesine kavu uyor. Ulus milliyetçili i, milliyetçilik ulusu, ikisi devleti, devlet ekonomik
tekeli besleyerek yeni dünya kesinle iyor.
Kendi geçici zaman içinde tabii. Her tarafta
muazzam bir ulusal ayr ma ve ate li milliyetçilik ça böyle geli ince, Yahudi ideolojisi tabii ki hem yo un etkileyecek, hem de
etkilenecekti.
Yahudi ideolojisinin objektif olarak ba tan beri kavim ve kabileyle, dolay yla kavimcilik ve kabilecilikle ba lant
n olma-
14
rahat anla lacak bir husustur. Kabile ve
kavim milliyetçili i anlam nda en eski milliyetçilik, Yahudi ideolojisinin do al ve temel
bir özelli idir. Burjuvala ma evresinde dönü üm geçirmesi en kolay ideolojilerdendir.
Yine bir paradoksla kar kar yay z. Hem
milliyetçilik ideolojisinin babal
yapacaks n, hem yeni türemeler seni reddedecek:
pk maddi alanda oldu u gibi, manevi-ideolojik alanda da bu paradoks geli ti. Tüm
milliyetçilikler babalar na (zorunlu maddi
nedenler, tabii kapitalist tercih aç ndan zorunluluk) di bilemeye ba lad lar. Her Avrupa ulusundaki milliyetçiler önlerindeki sorun ve engellerden Yahudi'yi (ideoloji, maddi kültür ve ulus-kavim olarak) sorumlu tutmaya ba lad lar. Musevi kökenli olduklar
halde, t pk H ristiyanl k ve slamiyet'in Yahudili i en temel engel saymalar gibi. Burada uygarl n temelinde rol oynayan ve benim tezimi do rulayan bir husus yatmaktad r. O da uygarl n çekirde i olarak devletin ekonomik tekel oldu udur. Yeni devletle melerin oldu u her yerde eski ve yeni tekeller aras nda çat ma veya sava kaç lmaz olur. Biri ya yok edilinceye, teslim
oluncaya veya çok önemsiz hale gelinceye
kadar sava sürmek zorundad r.
Nas l ki Yahudi kabilesi için 3500 y l
önce 'vaadi edilmi topraklar' meselesi varsa, Avrupa'n n ulus ve milliyetçilik ça nda
da bu ihtiyaç iddetle hissedilecektir. Yeni
bir Yahudi ulusu, yeni toprak demektir. Avrupa Yahudilere hep kar oldu una göre, eski 'vaat edilmi topraklar'a dayal bir ak m
kaç lmaz oluyor. Siyonizm denilen Yahudi
burjuva milliyetçili i böyle do uyor: 19.
yüzy n milliyetçilikler ça
n etkin bir
örne i olarak.
Öykü bundan sonra tarihe girer. Çok k saca söylenmesi gereken udur: Dönemin
çok güçlü iki devletine ihtiyaç vard r: Almanya ve ngiltere. Fransa üçüncülü e dü mü durumdad r. Yahudi milliyetçileri iki
kanatta da çok çal yorlar. ngiltere ve Hollanda devletini nas l güçlü k ld klar biliniyor. Almanya'da da benzeri bir i lev gören
Yahudi sermayedar i e ko uluyor. Yahudi
KOMÜNAR
entelektüeller de entelektüel sermaye (Alim. Ama soyk mda Yahudili in (hem
man ideolojisi) olu turulmas nda büyük kat- maddi hem manevi kültür alan nda) objektif
sahibidirler. Alman mparatoru bu destek- konumunu çözümleyici ve politik sonuç al leri sayesinde iki kez Kudüs'e giderek yeni
bir konuma ta mak için gerekli ele tiriyurt hareketine ilgisini belli eder. Birinci özele tiriyi ne zaman yapacak ve eylemine
Dünya Sava kazan lsa, Alman ve Osmanl geçecekler? deolojik güç olarak, hem de
ttihat ve Terakki'nin en güçlü kanad Al- öncülük konumlar itibariyle Yahudi millimanc yd ve Selanik Yahudileriyle, serma- yetçili i do ru çözümlenmedikçe, ne Yahudi
yedarlar yla ba lant yd ) korumas nda Ya- soyk
n an lay yla de erlendirilir,
hudilik erkenden ve çok daha güçlü temel- ne de yeni soyk mlar, katliamlar önlenelerde Filistin'e veya eski topraklar na dön- bilir. Yahudi milliyetçili i küçük bir ulusun
mü olacakt . Zaten Londra kanad nda gele- milliyetçili i de il, dünya milliyetçili idir.
neksel bir a rl klar vard r.
Bütün milliyetçiliklerin, ulus-devletçilerin
Geni bir konu olan siyasi tarihi bir yana babas r. Ne ac r ki, milliyetçili in en bürakal m. Hitler, Alman yenilgisinden kesin yük ve tarihte e ine az rastlan r kurban da
olarak Yahudileri sorumlu tutuyor. uYahudiler olmu tur.Yahudilik sorun olanu çok iyi görüyor: Londra'n n üsrak çok tart lm r; bizzat Marks,
Yahudi
tünlü ü Yahudi ideolojisi ve milFreud gibi önde gelen Yahudi ayd nmilliyetçili i
liyetçili inden ba ms z delar taraf ndan. Ama u sorun yan tildir. Almanya büyük bir iha- küçük bir ulusun
z kal yor: Soyk ma nas l gelinnete u ram r. Sorumlu Ya- milliyetçili i de il, di? Soyk
n an ancak ba ka
hudi'dir. Benzer sorunlar dünya milliyetçili i- soyk mlar n olmamas na ba
olan her ulusta (Fransa'da dir. Bütün milliyetçi- oldu una göre, bu nas l gerçekDreyfus olay ) anti-Yahudi- liklerin, ulus-devletçi- le tirilecek?
cilik böyle geli ir. Böyle ol- lerin babas r. Ne ac Savunmamda Yahudi örne i
r ki, milliyetçili in temelinde varabildi im tüm somad
kan tlanabilir. Ama
neden bu idealar hala dünya en büyük ve tarihte nuçlar öyle formüle edebilirine az rastlan r im:Yahudi kabilesi Sümer ve M çap nda sürdürülüyor? Örnekurban da
in en son ran Cumhurba kan
r uygarl na özendi. Bu özenmeYahudiler
Ahmedinecad taraf ndan? Bu,
nin kar
sürgün oldu. natç küYahudi ideolojisi ve milliyetçili- olmu tur çük kabile (sanki tüm kabilelerin yapinin dünyadaki i leviyle ilgilidir. Halen
mak istedi ine öncülük edercesine) k söncü ideolojidir. T pk sermaye tekellerinde kançl ndan kendi kabilecilik ideolojisini
oldu u gibi.
(dinini) in a etti. Kudüs Krall
kurdu.
Hitlercilik asla savunulamaz. Soyk m Kurdu u krall k y ld . Daha da inat etti;
en büyük insanl k suçudur. Bunlar tart l- dünyaya yay ld . Kabilesine, sonra kavmine
maz insani, toplumsal gerçekliklerdir. Yahu- yer arad . Vermediler, sürdüler. Yenilmemek
di ayd nlar n insanl n soylu özgürlük, için atoma kadar indiler, uzaya kadar gittiler.
itlik ve demokratik toplum mücadelesin- Kabile bu sefer küçük ulus-devletiyle uygardeki konumlar da küçümsenemez. Peygamk önderli ine oynuyor. Belki de ebelik etberleri bir tarafa b rakal m, yeniça da Spi- ti i tüm Ortado u ve hatta dünya uygarl k ve
noza'dan ba layan, Marks, Freud, Rosa devletini y kabilir. Ama o zaman kendisi de
Luxemburg, Trostky, Adorno, Hannah Aren- kalmaz. Çünkü küçük Yahudi uygarl ,
dt ve Einstein'a kadar giden çok say da ente- dünya uygarl
n özüdür. Dünya uygarl
lektüel ve devrimcinin durumu bellidir. Ya- olmadan Yahudi uygarl , Yahudi uygarl
hudi entelektüelindeki demokratik sosyalist olmadan dünya uygarl olmaz. Yahudi soyboyutlar n çok güçlü oldu unun fark ndan en büyük dersi budur. Çok
m. Adorno'nun yarg
yinelemeyece- önemsedi im dolay bu konu üzerinde hep
15
KOMÜNAR
dü ünürüm; t pk benzerleri üzerinde oldu u
gibi. Bilgeler çoktan ate i ate le söndüremezsin demi lerdir. Uygarl k ate inden küçük uygarl k ate leri (ulus-devletler, genelde
tekeller) yakarak kurtulu sa lanamaz. Tarih
boyunca uygarl k güçlerine kar sava an
tüm kabile, kavim yoksullar n, mazlumlar
ve kölelerin önderleri ya öldürüldüler ya da
kazand lar. Ölenlerin an unutulamaz. Ama
kazananlar n ilk yapt klar , kendilerini de
uygarl k yapmak oldu. Çünkü ba ka türlüsünü bilmiyorlard . Bilimsel sosyalizmin zafer kazanm önderleri bile kapitalist modernitenin demir kafesli örne i olmaktan kendilerini kurtaramad lar. Soyk ma u rayanlar
hiçbir zaman böylesinin ba lar na gelece ini
dü ünmemi lerdi. Ama oldu.
Bu noktada kalbim kesinlikle en antijenositçi geçinenden daha fazla jenosid kurbanlar
anlamaktad r. Neden anl yorum,
hiçbir Yahudi'nin anlamad kadar? Çünkü
ayn sistem beni de o çarka alm da ondan.
Tabii yine Yahudi gücüydü sistemi çeviren.
O ideolojinin iktidar sava , uygarl k yaram gücü olmasayd H ristiyanl k, H ristiyanl k olmasayd Hitler olur muydu? Hitler'i
do uran Alman milliyetçili i nas l Alman
ideolojisinde, dolay yla Ayd nlanma ideolojisinde (pozitivizm ve biyolojizm) köklerini buluyorsa, Yahudi ideolojisinin Ayd nlanmadaki rolü ve Yahudi milliyetçili iyle
ba lant lar yla da bu vesileyle (Ayd nlanmac ortak kök) diyalektik ili ki içindedir.
Yani nas l Yahudi kabile ve kavimcili i
Yahudi milliyetçili inin köklerini olu turuyorsa, Alman kabilecili i ve kavimcili i de
Alman milliyetçili inin köklerini olu turur.
Almanya'daki iç içe geli meleri, aralar nda
ekonomik ve siyasal tekeller nedeniyle girift
ili kilere yol açm r. Tüm bu tarihsel-toplumsal geli meler iki milliyetçilik aras ndaki
ba gayet aç kça göstermektedir. Her iki
milliyetçilik a lmad kça, soyk m kurbanlar anlaml an lamaz ve yeni türlerinden
kurtulanamaz.
Benzer bir kar la rma Arap ideolojisi
ve milliyetçili iyle Yahudi ideolojisi ve milliyetçili i aras nda yap labilir. Sonuçlar di-
16
yalektik ve çarp olacakt r. O olmasayd
slam, slam olmasayd Hz. Muhammed olur
muydu? O olmasayd Baas, Baas olmasayd
Saddam olur muydu? Totoloji yapt m söylenecek. Fakat söylediklerim uygarl k çözümlememin süzgecinden geçmektedir.
ABD dünya gücüdür, hegemondur, imparatorluk bile olabilir. imdi Ortado u'da srail
için sava yor. Belki yar n ran'la da sava abilir. Neden yine soyk m tehlikesi var? Bu
sefer atom silahlar da kullan lacakt r. Nükleer sava nükleer sava la önlemek! Bunun
kap daki tehlike oldu unu kimse inkâr edemez. Kald ki, bir Hiro ima yeter! Çözümlemem do rudur. Uygarl k kurulurken göksel
tanr lar n himayesinde oldu u söylendi. Y rken atoma s
yor. Sahtesi gerçe inden bin defa daha fazla tercih edilir.
Yeryüzünde yürüyen ç plak krallar ve maskesiz tanr ndan, onun atom im inden
bahsediyorum.
4- Anadolu Yahudili i:
Ek mahiyetinde k sa bir de erlendirmeyi
de Anadolu Yahudili i ile ilgili sunmak
önem ta maktad r. Bu konuda ilk ve ortaça lara k saca de inmi tim. Selçuklu-Yahudi ve Grek-Yahudi ili kileri önemlidir.
Do u Yahudileri ortaça da Endülüs'ten Orta
Asya'ya kadar yay lm lard r. Hazara Yahudi
Türk Devleti bu sürecin ürünüdür. Dönmecilik ve aç k Yahudicilik slam ülkelerinde
yasaklanm olmay p, özellikle iktidar ve
devletlerin stratejik alanlar nda geleneksel
ideolojik ve maddi güçleriyle etkilidirler. Ticaret ve bankerlik Bat dakinden a
kal r
bir konumda de ildir.
ristiyanlarla geleneksel çeli kileri
sa'n n çarm ha gerilmesi ve H ristiyanl n
Bat 'n n resmi inanc haline gelmesi) 1179
Lateran Konsey Karar yla gettola maya dönü ünce ve 1391 ile 1492 spanya sürgünleri
söz konusu olunca, Yahudiler kendileri için
daha çok anayurt ihtiyac duymaya ba lalar. 'Vaat edilmi ülke' kavram hâlâ canl r. Daha yükseli döneminde Osmanl saltanat çevreleriyle kurduklar ili kiler olumlu
sonuçlar verecektir. Bankerlik ve ticaret
KOMÜNAR
Osmanl lar için de önemini artt nca, Yahudilik de konumunu güçlendirecektir. Osmanlar n sürekli H ristiyan nüfus üzerinde iktidarlar yay p geli tirmeleri, Bat da H ristiyanl k âleminde (Katolik ve Ortodoks
olanlar ) konumlar giderek zorla an Yahudilerin ngiltere ile benzer bir ittifak Osmanl padi ahlar ile de yapmalar beraberinde getirdi. Ortak görü 1550-1600 y llar nda bu ittifak n güçlenmi oldu udur.
Ayn tarihte Protestan olan Hollanda ve ngiltere ile de benzer ittifak geli tirilecektir.
Protestanl k, kapitalizm, ulus-devlet, modernite ve Yahudi ili kisi ara
lmaya de er
önemli bir konudur.
spanya berik Yar madas n Müslümanlar ve Musevilerden temizlenmesi
(1600'lere kadar tamamlan r), kar hamle
olarak Anadolu'nun H ristiyanl ktan temizlenmesini gündeme getirir. Tarihin Anadolu'daki en eski halklar ndan olan, güçlü
bir maddi ve manevi kültür tarihi bulunan,
ama erkenden H ristiyanla
Rumlar,
Pontuslular, Ermeniler ve Süryanilerin trajedisi, bu gündem nedeniyle tersine dönmeye
ba lar. Akdeniz'in her iki ucundaki yar madalar adeta birbirlerine misilleme yaparcas na ad m ad m kar kl tasfiyeleri gerçekle tirirler. Yahudilerin 1550-1600 hamlesinden
sonra ikinci büyük hamleleri ttihat ve Terakki Partisi ile (1890'larda; Siyonist Kongre
1896'da ayn dönemde kurulur) ya an r. Selanik merkezli ve Sabetay'dan (1650'lerden
beri) gelme dönmecilik hareketiyle iç içe geli en ttihat ve Terakki'nin en az ndan bir kanad n Yahudi oldu u kesindir.
a ettikleri ulusçuluk (Cohen, Wamberi) kelime olarak 'Türk'tür; ama içeri i Mason ve dönme
olan Kürt, Arnavut ve Yahudilerle doludur.
Sosyolojik bir olgu olarak Türklükle pek ilgisi yoktur. Tümüyle siyasi bir Türklük söz
konusudur. Almanya ve ngiltere Yahudilerinin üzerlerinde yar an bir etkisi de önemlidir. Tarihi uzundur ve yeri buras de ildir.
Sonuçta bence Yahudili in Anadolu'daki
tarihleri, ya ad klar sürgünler ve ulus-devlet in a tecrübeleri stratejik, ideolojik ve
maddi güçleriyle birle ince, gerek Türkiye
Cumhuriyeti'nin kurulu unda, gerek h zla
(muhtemelen 1926'larda) ulus-devlete dönü türülmesinde önemli bir rol oynar. T pk
1600'lerde Hollanda ve ngiltere'de oldu u
gibi. Cumhuriyetin h zla ulus-devlete dönü mesini ve Anadolu H ristiyanl
n tasfiyesinden sonra geleneksel slam ve Kürtlerin
kültürel tasfiyelerinin gündeme gelmesini
(H ristiyanlar n fiziki tasfiyeleri de söz konusudur) sadece Türklerin ulus olma projesi
olarak sunmak büyük yanl klar içerir. Konu daha kapsaml r ve Yahudilerin Anadolu'yu srail'den önce Yahudi anayurdu
olarak kabul etmeleriyle yak ndan ba lant r. Bu konunun Yahudiler aras nda çok
tart ld
bilinmektedir. Mustafa Kemal'e
dayat lan Selanik veya Edirne merkezli Yahudi projesi örtbas edilen bir konudur. Ancak srail'in kurulu uyla birlikte bu projenin
önemini yitirdi ini belirtmek mümkündür.
Ama Anadolu'da TC üzerinde Yahudilerin
ve srail'in ilgisi halen stratejiktir.
Türkiye Cumhuriyeti'nin in as nda Mustafa Kemal Atatürk'ün konumu tart mas zr. Ama kendisine ra men tanr salla
lmas , tarih boyunca çok yerde yapt klar gibi
bir Yahudi ideolojik kurmacas r. Yahudi
evrenselcili inde (Levhi Mahfuz, kader, yasac k, determinizm, ilerlemecilik; Sümer
tanr kurmacal
n tek tanr dinlere dönü türülmü biçimi) tanr salla
lma çok
geli tirilmi ve uygulanm bir kavramd r.
Gerek peygamberlerce, gerek modernite döneminde entelektüellerce geli tirilen her
türlü edebi ütopya, alt nça , teori, varsay m
ve kanun gibi zihniyet kavramla rmalar bu
gelenekle yak ndan ba lant
r. Tüm Ortado u halklar na ili kin oldu u gibi, Türkler üzerinde de bu yönlü yo un tanr sal seküler-laik hegemonik dogmalar in a ettikleri
do ru çözümlenmedikçe, bölgeyi kavramak
eksik ve zor olacakt r.
Elbette Yahudilerin maddi güçleri de
stratejik önemdeydi. M. K. Atatürk'ün bu
ilime teslim olmad na inan yorum. Ama
çok okumas na ve ara rmas na ra men
(Sümer ve Hititlere kadar inmesi bo una deil), tam çözümledi i kan nda de ilim. yi
17
KOMÜNAR
bir cumhuriyetçi olmak istedi inden, bunun görecilik Yahudilik ve Yahudiler olmadan
ulus-devlet olarak de il demokrasi olarak acaba ne kadar geli ebilirdi?
geli tirilmesini istedi inden de ku ku duyAç k ki, Yahudilik her iki modernite dünmuyorum. dea edildi i gibi anti-Kürt ve yas aç ndan da önemlidir. Tarihin önemli
anti- slam da de ildir. Fakat slam-laik somlar nda ve günümüzde bu önemlerini
runu (Laiklik ancak 1937'de anayasaya korumu lard r. Buna ra men, Yahudi sorunu
girer) ile Kürt sorununa ba lang çta liberal tarihte oldu u gibi günümüzde de varl
yakla mlar sürdüremedi ine, bunun ne- korumaktad r. Ba ta da belirtti im gibi, Yadeninin de etraf n dönme ttihatç kadro- hudili e tanr n seçkin toplulu u olarak
larla s ca ku at lmas oldu una dair ku ku- bakmak da, günah keçileri olarak görüp delar
da önemle belirtmek durumunday m.
erlendirmek de, çokça örne i görüldü ü giSonuç olarak Yahudili i sadece kapita- bi vahim yanl klara ve olu umlara yol alizm, modernite ve ulus-devlet ba lam nda çar. Önemine binaen konuya taslak düzedü ünmek eksik ve yanl olur. Demokratik yinde e ilme gere i duymam bu nedenledir.
modernite üzerinde de önemli etkisi olmu - Hem yerel hem küresel çözümlemeler, Yatur. Tarih boyunca t pk iktidarc -devletçi ka- hudi gerçekli i göz önüne getirilmeden, yenat (Yahudi Krall , srail Devleti) kadar ol- terince do ru ve sonuç verici olamazlar.
masa bile, yine de güçlü bir Yahudi demokKonuyu ba larken, K. Marks' n bir söratik uygarl k modernite kanad hep olagel- zünü tekrarlamak isterim: Marks, "Proletarmi tir. Yoksul ve kabile ba lar zay f
ya kendini kurtarmak istiyorsa, bu i in
Yahudilik de tarihte hep kendinden
Ortado u dünyay kurtarmadan gerçekle ebahsettirmi tir. Hz. brahim'in canas l Yahudi'siz meyece ini bilerek hareket etmeriye Hacer'den olma o lu smail'bir harabeyse, lidir" demi ti. Ben de diyorum ki,
den M r'daki Yusuf'a, Musa'n n
Yahudilik e er kendini kurtarYahudi de
zkarde i Meryem'den sa'n n
mak istiyorsa, bunun dünyay
Ortado u'suz hep
annesi Meryem'e kadar çok sakurtarmadan gerçekle meyece isoyk mlar
da peygamber, yazar, ayd n, sosni bilerek, stratejik olan ideolojik
sürgünüdür.
yal anar ist, feminist, felsefeci ve
ve maddi gücünü bu temelde kullanbilim adam ve tüm emekçi halk yla
mal r. Demokratik modernite bu teYahudili in di er yüzü demokratik uygarl k melin ba nda gelmektedir.
ve modernite mücadelesinde büyük bulu lar,
Çözüm Ortado u demokratik uygarl nicatlar, teoriler, devrimler ve sanat eserleri dad r. Ortado u nas l Yahudi'siz bir haragerçekle tirmi lerdir. Yahudiler ideolojik ve beyse, Yahudi de Ortado u'suz hep soyk maddi güçlerini hep tekeller u runa harcamlar sürgünüdür. Tarih yeterince derslerle
mam lard r. Daha ayd nl kl , adil, özgür ve doludur. Yahudi ayd kendi sorununu, yani
demokratik bir dünya için de çok önemli bu sorunun dünya sorunu oldu unu gittikçe
çaba ve ba ar lar olmu tur. Hangi peygam- iyi fark ediyor. Çözüm yeri Ortado uda
ber hareketini, karde lik ve yoksullar daya- aranmal r. Demokratik Ortado u'nun bir
mas , ütopik hareketi, sosyalizm, anar- hayal de il, ekmek ve su kadar günlük harc izm, feminizm ve ekolojik hareketi Yahuz oldu unu asla unutmayal m. Yahudiler
disiz dü ünebiliriz? Felsefi ekoller, bilimsel hem soyk
anman n, hem de yeni bir
ve sanatsal hareketler, dinsel mezhepler Ya- soyk ma ebediyen dü memenin yolunun
hudisiz çok az dü ünülebilir. Kapitalizme demokratik Ortado u uygarl ndan geçti ikar sosyalizm, ulus-devletçili e kar en- ni bilmeli; tüm Ortado u halklar da Yahuternasyonalizm, liberalizme kar komüna- di'siz demokratik Ortado u olamayaca
,
lizm, toplumsal cinsiyetçili e kar femi- tarihi bir demokratik uzla man n tek çözüm
nizm, endüstriyalizme kar eko-ekonomizm, yolu oldu unu bilerek, demokratik toplumu
dincili e kar laisizm, evrenselcili e kar
in a görevine dört elle sar lmal r.
18
KOMÜNAR
YASAL DURUM VE GÖREVLER
Z
Cemil BAYIK
Uluslar aras komplo 1990'lar n ba nda
belirginlik kazand . PKK'nin öncülük etti i
özgürlük mücadelesi bütün Kürdistan parçalar etkilemi , i birlikçi Kürt çizgisini ve
örgütlenmesini zay f dü ürerek s rland r; ulusal bir ruh, birlik ve bilinç yaratm ,
Özgür Kürt'ü ortaya ç karm , Ortado u
halklar na direni ve gelece i kazanmada
büyük bir umut vermi ve kapitalist modernist sistemin, Kürdistan' parçalayan, inkar
ve imha sistemine alarak, olu turdu u statükoyu tehdit etmeye ba lam r. Yol açt bu
geli meyle kapitalist modernist sistemi, sömürgecili i ve Kürt i birlikçili inin ç karlasarsm ve ABD'nin Ortado u müdahalesini tehlikeyle yüz yüze getirmi tir. ABD,
ngiltere ve srail bununla ba lant olarak
müdahale etmeyi geli tirmi lerdir. 1992'de
TC, KDP ve YNK'nin PKK'ye aç ktan sal, böyle planlanm ve geli tirilmi bir
sald
r.
nkar ve imha sistemi esasta bir uluslar
aras sistemdir. Bu sistemi yaratan ngiltere
ve Fransa'd r. Almanya ile mücadele içinde
1. Dünya Sava ve Kahire Antla mas ile
yaratm lard r. Bu sistem, kendini TC, Irak,
ran ve Suriye sömürgeci devletleri ile hayata geçirdi. Bu sömürgeci devletler, kapitalist
modernist sistemin Ortado u'daki ayaklar. Bu sistemin hayata geçirilmesini üstlenen ve buna öncülük yapan TC'dir. Bunu
soyk m biçiminde geli tirmi tir. ran, Irak
ve Suriye bunu takip etmi tir. Bu sisteme
kar , Önder APO'nun öncülü ünde PKK
kuruldu. PKK mücadele ederek bu sistemin
bütün gerçekli ini ortaya ç kard ve Kürt
halk na kavratt . PKK yürüttü ü özgürlük ve
demokrasi mücadelesiyle TC'nin Kürdistan'daki egemenli ini birçok yönüyle sarst .
Bu geli meyi önlemek için gerçekle tirilen
12 Eylül fa ist askeri darbesine kar , ikinci
partile me hamlesini ve gerilla mücadelesini
ba latmay , bu temelde varl
ve halk korumay ve direni i geli tirerek özgür gelece i yaratmay esas ald . 15 A ustos tarihi
hamlesini ba latt . Tarihi 15 A ustos At
,
12 Eylül fa ist askeri darbesine kar geli tirilen bir özgürlük ve demokrasi hamlesi oldu. 12 Eylül fa ist rejimine darbe vurdu ve
tümüyle ba ar ya gitmesini önleyerek yenilgisini sa lad . Bunun ard ndan TC, PKK ve
Kürt sorununu 1995'te NATO'ya ta rd .
NATO, PKK' ye kar TC'yi koruma karar
ald ve Almanya'y bu karar uygulamakla
görevlendirdi. NATO'nun bu karar sonucunda Kürdistan'da 1987'de Ola anüstü Hal
Sistemi planlan p uyguland . Bu sistemle
PKK' ye kar , s rs z özel sava geli tirildi.
NATO, ABD ve AB ba ar olmas için
TC'ye her yönüyle s rs z destek verdi. Bütün bu destekler sonuç vermeyince ve
PKK'nin imhas na yetmeyince, 1992'de Güney Kürdistan'da KDP-YNK-TC'nin ortak
sald
geli tirildi. NATO böylece PKK ile
sava ta daha fazla i in içine girdi. ABD ve
NATO giderek PKK'ye kar daha kapsaml
19
KOMÜNAR
planlar geli tirdi. Bütün uluslar aras gericilik, Ortado u gericili i ve Kürt i birlikçili ini biraraya getiren bir sald ile PKK ezilmek istendi. Bu Kürdistan'daki inkar ve imha sisteminin bir uluslar aras sistem olduunu, Kürdistan' n uluslar aras bir sömürge
oldu unu çok daha iyi ortaya ç kard . Art k
PKK ile mücadele tüm bu güçlerin mücadelesi haline geldi ve aç ktan yürütülmeye ba land .
1992 Güney sava bu aç dan NATO,
ABD, ngiltere, srail'in gizlice planlad ,
geli tirip destekledi i KDP-YNK-TC taraf ndan pratikte yürütüldü ü, Ortado u gericili inin gizlice arkas nda durdu u bir
sava . Bu sava n ortaya ç kard sonuçlar
oldu. Belki PKK'nin iradesi k p teslim
al namad , ama PKK'nin öncülük etti i özgürlük ve demokrasi mücadelemizin geli iminin daha ileriye gitmesinin önü al nd .
Kürt i birlikçili ine nefes ald p güçlendirilmesi ve giderek etkin k nmas n
ad mlar at lm oldu. ABD, ngiltere ve srail'in Ortado u'ya müdahalesinin zemini
güçlendirildi. Önder APO 92 sava n arndan ortaya ç kan bu gerici blo un sallar na kar mücadeleyi 1993 ate kesi ile
kar lamaya çal . Bu ate kes ile mücadeleyi yeni bir stratejik yap lanmayla yürütmeyi, tehlikeleri bertaraf etmeyi, ba ar n olanaklar artt rmay istedi. Önder APO, PKK
de bu temelde de im ve dönü ümün temellerini att . Sovyetlerin da lmas yla dünyada
yeni bir durum olu mu tu ve bunun Ortadou'ya, Kürdistan'a yans malar vard . Yürütülen mücadeleyle Kürdistan'da ortaya ç kalan geli meler vard . Bütün bu sonuçlar 92
sava yla da daha net bir biçimde ortaya ç k. Art k eski stratejiyle, örgütlenme taryla ve ideolojik yap lanmayla olunamayaca
görmü tü. Ba ar olmak için de iim ve dönü üm zorunluydu. Önder APO,
dü üncede ve pratikte bunun ad
geli tirmeye çal . 93 ate kesi bunun aç k bir
ad yd . Ama içteki çetecilik ve TC içindeki özel sava güçleri birlikte bu ad
sabote
ettiler. ABD öncülü ünde 'çekiç güç' olu turuldu. Güney Kürdistan'da Federe Kürt
20
Yönetimi olu turuldu, KDP-YNK'ye her
yönden destek verilerek güçlendirildi.
PKK'nin Güney Kürdistan'a giri i ise engellendi. PKK'nin s rland lmas , etkisiz k nmas esas al nd . Bu süreç 92 Güney savayla ba lat ld ve 98'e kadar sürdürüldü.
ABD, ngiltere ve srail, PKK'yi s rland rmaya, bask alt na alarak zay flatmaya, KDP
ve YNK'yi ise egemen k lmay , yine Filistin
direni hareketini etkisizle tirerek Irak' n ele
geçirilmesini planlad . PKK buna kar direni i geli tirdi, varl
koruyarak etraf nda geli tirilen tecridi ve sald larla iradesini
p teslim almay bo a ç karmaya çal .
Varl
koruyabildi, ama tecridi, teslim alma çabalar tümden bo a ç karmada ba aolamad . Önder APO bu durumu görerek, taktik hamlelerin sonuç vermedi ini,
yeni stratejik bir yakla m ve buna dayal
taktiklerin geli tirilerek ancak sonuç al nabilece ini anlad , bu temelde çabalar olaanüstü geli tirmeye girdi.
Önder APO, 15 A ustos 1998'de yeni deerlendirmeler yapt . Bu de erlendirmelerde PKK'deki de im ve dönü ümü stratejik
düzeyde ba latt
; strateji de ikli i, ideolojik yenilenme ve örgütsel yeniden yap lanmay pratikle tirece ini ortaya koydu.
Bunun üzerinden çe itli güçlerin baz öneri
ve isteklerini de dikkate alarak 1 Eylül'de
ate kes ilan etti. Kürt sorununun siyasal demokratik çözümünü gündemle tirdi, herkesi
bu çözümü desteklemeye ça rd . Bununla
'93 ve 95'te ilan edilen ate keslerle teorik,
örgütsel, taktiksel, stratejik planlamaya dönü türülemeyen, kesintiye u rat lan, bilinçli
ve bilinçsiz sabote edilen, stratejik de imi,
örgütsel yeniden yap lanmay , ideolojik yenilenmeyi daha köklü gerçekle tirmek istedi. Bu gerçekle tirilmeden, art k PKK'nin
yaratt kazan mlar koruyamayaca
, daha fazla ilerleyemeyece ini, hatta tehlike ile
yüz yüze gelebilece ini, Kürt halk n varl koruyamayaca
, özgür ve demokratik gelece ini yaratamayaca
anlad . Bunun için de art k riskleri üstlenerek, yeni ve
köklü kararlar n al nmas ve bu temelde pratik ad mlar kararl ca ve cesurca atmak gere-
KOMÜNAR
ine inand . 15 A ustos 1998 konu mas ve
1 Eylül ate kesi ile ba lat lan ve geli tirilmek istenen süreç, tamamen bunu ifade etmektedir. Önder APO 93 ve 95'te de bunu
geli tirmek istemi ama ba aramam , bu
sefer ba armak istiyordu. Ba latt
süreci
do ru yöneterek, stratejik de imi, ideolojik yenilenmeyi ve örgütsel yeniden yap lanmay ba armak istedi. PKK'ye dayat lan irade k rma ve teslim almay bo a ç karmak,
PKK'yi amaçlar üzerinde tutarak bu amaçlar gerçekle tirmek istedi. PKK kar nda
uluslar aras bir sald vard , buna kar durmak, bu duru ta ba ar olmak, varl
koruyarak ve kendisini yenileyip güçlendirerek
Kürt halk n özgür ve demokratik ya am
ve Kürt sorununun demokratik siyasal çözümünü geli tirmek istedi.
Önder APO ve
PKK gerçe i sürekli
eskiyen, çürüyen,
cevap olmayan, geri,
yetersiz, yanl yönlerden kurtulma; kendini
yenileme, canl ve
ba ar k lma
gerçe idir.
PKK do unda ve ekillenip geli mesinde ba lang çta ajan ki i, kurum ve yalara kar mücadele takti ini benimsedi,
bu takti iyle sonuçlar ald . Bunun üzerinden
silahl propaganda takti ini geli tirdi ve
olumlu sonuçlar ald . Bu sonuçlar üzerinden
gerillay örgütledi, silahl mücadeleyi geli tirdi. Bütün bu mücadelelerle Türk sömürgecili inin gerçek yüzünü ortaya ç kard , birçok darbe vurdu, paramparça etti. Ulusal dirili devrimini geli tirip ba ar ya götürdü.
Stratejik de im, ideolojik yenilenme ve örgütsel yeniden yap lanmayla da, uluslar arakomploya kar me ru savunma çizgisinde
demokratik siyasal mücadele stratejisini benimsedi. Bu temelde geli tirdi i mücadelesiyle uluslar aras komplo ve onun inkar-imha sistemini bo a ç kararak, parçalayarak,
etkisizle tirerek Kürt sorununun demokratik
siyasal çözümünü gerçekle tirmeyi amaçlad . PKK'de gerçekle tirilen de im ve dönü üm tamamen bu temelde gerçekle tirilmi tir. Önder APO'nun 15 A ustos 1998 deerlendirmeleri temelinde 1 Eylül Ate kesi'nin geli tirilmesinin hedefi budur. çine
girilen süreç yeni bir süreç, al nan karar büyük ve cesurca al nm bir karard , bunun
sonuçlar olacakt . Hiç kimsenin beklemedi i bir anda Önder APO, yeni bir ç
yap yordu. Yeni sürece göre PKK'yi yap lanrmak, yönetmek, yeni bir mücadele sürecini geli tirmek istiyordu. Çünkü 93-98 aras
pratik, böylesi bir de im ve dönü ümün
yap lmamas , ba ar lmamas durumunda özgürlük ve demokrasi mücadelesinin daha
fazla ilerletilmesinin ve sonuç al nmas n
mümkün olmad
aç a ç karm . Hatta
PKK aç ndan varl
koruyamama, anlada kaybetme durumu da ya anabilirdi.
Böylesi bir tehlikenin de giderek güçlendi i
ortaya ç kmaya ba lam . Önder APO ve
PKK gerçe i sürekli eskiyen, çürüyen, cevap olmayan, geri, yetersiz, yanl yönlerden
kurtulma; kendini yenileme, canl ve ba ar
lma gerçe idir. Ba ar d nda hiçbir eyi
kabul etmeme, her eyi ba ar n gerekçesi
yapmad r. Yenilenmeyen, geli meyen, ba armayan PKK t kan r, geriler, çürür ve kaybeder. Bu aç dan PKK var oldu u gibi kalamaz, devam edemezdi. Önder APO onun
için büyük bir aray a ve kar la lan sorunlara çözüm gücü olmak için büyük bir yönelime girdi. Çözümü stratejik de im, ideolojik yenilenme ve örgütsel yeniden yap lanmada ve bunun mutlaka ba ar lmas nda gördü. Bu temelde geli en uluslar aras sald bo a ç karmay amaçlad . Ba ka türlü bu
sald
n bo a ç kar lamayaca
, tehlikenin ya anaca
anlad . te çetecilik ve
yetersiz militanl k, bu tehlikenin büyümesine hizmet ediyordu. Bunlara yüklenerek
bu zeminin de etkisiz k nmas gerekiyordu.
Bunu ba armak için büyük çal , tüm örgütü de buna çekmek istedi. Önder APO
böylesi çabalar içindeyken, uluslar aras
komployu geli tiren ABD- ngiltere- srail,
1992'yi de a an bir kapsam ve derinlikteki
21
KOMÜNAR
sald yla, Önder APO ve PKK üzerine gelmeye ba lad lar. Çünkü Önder APO'nun ba latt
sürecin ba ar olmas PKK'yi baar ya götürecek, kapitalist modernist sistem
büyük darbe yiyecek, kapitalist sistemin
Ortado u'daki müdahalesi tehlikeye girecek,
Ortado u halklar büyük bir moral kazan p
özgürlük ve demokrasi mücadelesini yükseltecekti. Mutlaka bunun önünün al nmas ,
PKK'de ba lat lan de im ve dönü ümün
tersine çevrilmesi, PKK'nin da lmas biçiminde tamamlanmas gerekirdi. Bu amaçla
uluslar aras komplocu güçler hemen harekete geçtiler. Önderli in ba latt sürece
kendi cephelerinden cevap verdiler.
Uluslar aras komployu geli tirenler, 17
Eylül 1998'de Washington'da bir antla ma
yapt lar. KDP ve YNK bu antla mada haz r
bulundu ve onaylad lar. Uluslar aras komplo bu antla mayla kararla
ld ve ba lat ld . Antla man n hedefi Önder APO'yu ve
PKK'yi Kürdistan'da tamamen etkisiz hale
getirmekti. En çok da KDP ve YNK böylesi
bir sald
istiyordu ve te vik ediyordu.
Ancak böylesi bir sald ile Önder APO ve
PKK'den intikam alabilirlerdi, konumlar
güçlendirip ç karlar sa lama alabilirlerdi.
Önder APO ile mücadelede tek ba na ve
hatta sömürgecilerden, ABD ve AB'den destek alarak dahi sonuç alam yorlard . Önder
APO ve PKK'nin geli tirdi i özgür Kürt, kapitalist modernist sistem, sömürgeciler ve
Kürt i birlikçilerinin ç karlar
tehlikeye
sokuyordu, bu Kürt'ün mutlaka ezilmesi
gerekiyordu. Hepsinin ç kar bunu gerektiriyordu. Uluslar aras komplo bütün bu
güçler ad na planland ve pratikle tirildi.
Washington Antla mas 9 Ekim 1998'de
prati e geçirildi. Önder APO'nun Suriye'den
kar larak imhas esas al nd . Suriye üzerinde bask ve tehdit geli tirildi. Bunu ABD
organize etti ve bu sonuç verdi. Önder APO
Suriye'den ç kar ld , ama Önder APO'nun
geli tirdi i tedbirler imhas önledi. mhay
fiziki olarak gerçekle tiremediler. Ama 15
ubat 1999'da Kenya'dan kaç rarak getirip
mral sisteminde her gün öldürme siyasetini
uygulamaya ba lad lar. Uluslar aras komp-
22
loya kar mücadele edilmesine, birçok yönüyle bo a ç kar lmas na ra men hala da
uluslar aras komplocu güçler hedeflerinden
vazgeçmi de iller, hedeflerini gerçekle tirmek için srarla çabalar
sürdürüyorlar.
Önder APO ve PKK'nin tasfiyesine yönelik
çabalar devam ediyor. Önder APO ve PKK
de buna kar direniyor, varl
korumaya,
Kürt halk n özgür ve demokratik ya am
hedefini gerçekle tirmeye çal yor. Önder
APO direniyor, teorik ve ideolojik üretimi
üst düzeyde gerçekle tiriyor, direni i ve düünce üretimi ile Kürt halk na, gerillaya büyük direnme gücü veriyor. Halk ve gerilla
gücü direniyor, komplocular n sonuç almas önlüyor, komployu geli tiren kapitalist
modernist sisteme kar alternatif sistem
olarak demokratik konfederalizmi geli tiriyor. Stratejik de im, ideolojik yenilenme
ve örgütsel yeniden yap lanma temelinde
me ru savunma çizgisinde, demokratik siyasal mücadele sürdürülüyor. Bu mücadele
PKK'nin yeniden in as , 1 Haziran tarihi at ve KCK'nin ilan ile pratikle tirilerek
günümüzdeki düzeye vard lm bulunuyor.
3. önderliksel do , bu temelde 3. partile me hamlesi uluslar aras komploya kar direni i sürdürme olmaktad r. Bu direni bugünkü düzeye gelinceye kadar de ik a amalardan geçerek ve baz özellikler kazanarak gelmi tir. Bir mücadele ve ba ar
örgütü olan PKK, uluslar aras komploya
kar kendini de tirmi , yenilemi ve
yeniden yaratm r, güçlenmi tir. Uluslar
aras komplo ve onun inkar-imha sistemi
birçok yönüyle sonuçsuz b rak larak zaflat lm r, ama tümden parçalanamar. Onun için Önder APO ve PKK'yi tasfiyede srar etmekte, Kürt sorununun demokratik siyasal çözümünü Önder APO ve
PKK ile kabul etmemektedir. Sonucun nas l
olaca
içinde bulundu umuz mücadele
sürecinin geli mesi belirleyecektir. Bu süreçte izlenecek taktikler ba ar veya ba ar zl n ya anmas na yol açacakt r. Bu aç dan mücadele iddetlenmektedir. Taktikte
hata yapan, ba ar z olacakt r. Önder APO
uluslar aras komploya kar mücadeleyi her
KOMÜNAR
amada yürüttü ve yönlendirdi. Gerilla ve aras tecridi ve terörist olarak ilan edilmesi
halk anlad oranda Önder APO'yu izledi, KDP-YNK eliyle sa land . Sald
n zemionunla birle meye çal , bu temelde ni KDP-YNK ile sa land . 1992 KDP-YNKmücadele etti. Bu uluslar aras komplonun TC ortak sald
için Do an Güre 'in aç kba ar ya gitmesini önledi. Önder APO ulus- lamalar oldu. Do an Güre , "KDP-YNK
lar aras komploya kar mücadelesinde ba- bizden yard m istedi, biz bunun üzerine
ar oldu, komplocular yendi. Bu komp- Güney'e girdik, kendilerine PKK ile sava loyu geli tiren sistemi çözümleyerek a ve malar için destek olduk, her türlü yard
alternatifini ortaya ç kararak ba ar oldu. verdik, bu yard mlar zla ayakta kal p
Komplocular fiziki imhay gerçekle tirmek geli tiler." dedi. KDP-YNK, PKK mücadeistedi, ba ar olamad lar. Hukuki olarak im- lesinin yaratt
sonuçlar üzerinden güç
ha etmek istediler, bunu da ba aramad lar, olmu lard r. Sömürgeci devletler ve ABD,
iradesini k p teslim almak istediler, ba ara- AB destekleri ile bugünkü konuma gelmi mad lar. Ya am n her saniyesini ve her eyi lerdir. Bunu inkar edemezler, ba ar lar
bir i kenceye dönü türüp intihara sürükle- PKK'ye borçludurlar. 1 Eylül Ate kesi'ne
mek istediler, ama ba ar olamad lar. Zehir- Washington Antla mas 'yla cevap vermeleri,
leyerek sonuç almak istediler, yine baard ndan ABD'nin TC, M r ve srail'i
aramad lar. Dü ünce üretmesinin
Uluslar harekete geçirmesi geli tirildi. TC ve
önünü almak için vah eti s rs z aras kompr, Suriye'yi tehdit etti. M r
geli tirdiler, ama Önder APO en lonun tümden devreye sokularak Hüsnü Mübüyük dü ünce patlamas gerbarek, TC ve Suriye'ye gönderildi.
ba ar zl ,
çekle tirerek ve bunu PKK, Önderli in gerçekr vas tas yla Suriye, Arap saKürt halk ve insanl a ula - le tirdi i ba ar n, has nda da yaln zla
ld . Önderrarak buna cevap verdi, onlar
gerilla ve halk li in Suriye'den ç kar lma dayat lyenilgiye u ratt . Uluslar aras
mas oldu. Bunun üzerinden Sutaraf ndan
komplonun tümden ba ar zl , gerçekle tirilme- riye, Önderli in Suriye'den ç kmaÖnderli in gerçekle tirdi i ba ar - siyle mümkün
istedi. Önder APO Suriye'nin
n, gerilla ve halk taraf ndan ger- olacakt r. zarar görmemesi için ç kmay uygun
çekle tirilmesiyle mümkün olacakt r.
gördü ve ç
yapt . Sorunu demokBu da öncülü ün rolünü zaman nda, do ru ratik-siyasal olarak çözmek için Avrupa'ya
ve yeterli düzeyde yerine getirmesiyle ger- gitti. Ama Avrupa Kürt sorununun çözümüçekle ecektir. Komplocular hala hedefle- nü kendi ç karlar na uygun görmedi, çözümrinden vazgeçmemi ve srar ediyorlarsa bu, süzlük politikas n arkas nda durarak çat öncülü ün yeterli olmamas , Önder may derinle tirmek istedi. Onun için ulusAPO'nun ba ard
gerilla ve serh ldanla- lararas komplo içinde yer ald . Bunun sonun ba armamas ve onu tamamlayamama- cu olarak uluslararas komplo Önderli in
ndand r.
esareti ile sonuçland . Çünkü inkar ve imha
Önder APO'nun 15 A ustos 1998 de er- sisteminin esas sahipleri ngiltere ve Franlendirmesi ve ard ndan 1 Eylül Ate kesi ilan sa'yd . Avrupa kendi sistemine sahiplik yapetmesi, bu temelde pratik çabalar içine gir, ç karlar bunu gerektiriyordu. Avrupa simesine, komplocular Washington Antla - yasi ve ekonomik ç karlar daima her eyin
mas 'yla gecikmeden cevap verdiler. KDP- üstünde tutar, bu süreçte de buna ba kalYNK bu antla mada ve uluslararas komplo. Kürt sorununun çözümü Önder APO
da çok belirgin rol oynad lar. PKK militanla- ve PKK ile gerçekle irse, bu durum ç karlan ve Kürt halk n bunu hiçbir zaman
na hizmet etmeyecekti. Kürdistan ve Ortaunutmamas gerekir. Uluslararas komployu do u'da y llarca yapt klar yat mlar kaygeli tirenler esasta KDP-YNK'ye dayanarak bedeceklerdi. Kürt sorununun çözümü Türbu komployu geli tirdiler. PKK'nin uluslar- kiye'ye kar bask uygulama, her istedikleri-
23
KOMÜNAR
ni elde etme imkan da ortadan kald racak. Bütün bu nedenlerden dolay sorunun çözümünü de il, çat mas n derinle tirilmesini esas ald lar. Bu süreçte birçok güç TC
ile pazarl k yapt , TC'den siyasi ve ekonomik ç karlar elde etti, sözler ald lar. TC neyi
varsa verdi, gelece e ili kin sözler de verdi.
Amaç Önder APO'yu imha etmekti, PKK'yi
tasfiye etmekti. ABD ise Irak'a müdahale etmek ve Ortado u'yu ele geçirmek amac yla
Önderli i TC'ye verdi, TC'den bu müdahaleye destek sözü alarak Önder APO'yu Kenya'da TC'ye teslim etti. Yunanistan, K br s
ve Ege Adalar sorununda TC'den sözler al. Rusya Mavi Ak m Projesi ve IMF'den
kredi sa lama kar
nda komploda yer
ald .
Önder APO'nun Suriye'den Atina'ya,
oradan Moskova'ya, oradan da Roma'ya gidi i fiziki imhas önlemi ti. Komplo k smen bo a ç km . Ama Roma'dan tekrar
Moskova'ya gidi i komplonun ba ar
sa lad . Buradan itibaren Önderli in üzerinde ABD'nin denetimi tamamen gerçekle ti, ABD'nin süreci yönlendirmesi ve Kenya'y Yunanistan eliyle yönlendirmesi ve
Kenya'dan kaç rarak TC'ye teslim etmesiyle
tamamland . Komplocular birinci a amada
sonuç almay ba ard lar. Önder APO'yu mral sistemine ald lar. Bunun üzerinden ikinci a amay ba latarak tamamen sonuca gitmek istediler. kinci a amada komplo kendini hareket içine ta rd , içinde örgütlendi,
sistem içile meyi geli tirdi. Hareketi Önderlikten kopar p ele geçirmek istedi. Bu hareketin Önderlikten uzakla mas na, yer yer
kopmas na, büyük kay plar n ve tahribatlan ya anmas na yol açt . Az kals n komplocular hedeflerine ula acakt . Önderlik halk
ve çizgiye ba militanlar n birlikte mücadelesiyle tasfiyenin önü al nd . Önderli in
müdahaleleri, çabalar hareketin tasfiyesini
önledi, toparlanmas ve yeniden özünü yakalamas sa lad . Komplocular bunun üzerine üçüncü a amay ba latt lar ve hareket de
buna kar 'Êdî Bese' hamlesiyle cevap verdi. Bu mücadele hala devam ediyor. PKK
militanlar , Kürt halk uluslararas komployu
24
kavrad , mücadele etti i oranda ba ar oldu. Kavrama ve mücadele etmede yetersiz
kald
anlarda tahribat ve tehlikeler yaand . Bunun için PKK militanlar , Kürt halve insan n uluslararas komplo ve buna
ba olarak inkar ve imha sistemini bütün
yönleriyle kavramas , varl
korumas ve
özgür, demokratik ya am geli tirmesi, baar için hayati önemdedir. Ancak bunu bilince ç karan komploya kar örgüt ve eylemi geli tirebilir, ba ar da srarl olur. nkar
ve imha sistemini ve bunun uluslararas boyutlar daha do ru kavrar, nas l bir sald ,
tehlike ve imha oldu unu anlar. Bunu derinli ine kavrayan ancak gereklerini yetiren
getirebilir; militan, yurtsever, demokrat ve
sosyalist olabilir, Kürdistan'da özgürlük ve
demokrasi mücadelesini do ru geli tirebilir
ve ba ar ya götürebilir. Bu komployu anlayamayan, inkar ve imha sistemini de anlayamaz. Önder APO ve PKK gerçe ini de anlayamaz. Kendi gerçe ini de kavrayamaz.
Böylesi biri kaybeder, ba kalar n hizmetine girer, köle olur, yok olur; iradesini, kimliini ve onurunu kaybeder. Bilinci çarp klar, duygular körelir, yüre i ta la r, ruhu
söner. Önder APO'ya, PKK'ye sald ,
Kürt'ün varl na sald
r, onu inkar ve imha etmektir; komploya, inkar ve imha sisteminin hizmetine girmektir, komplonun ba aiçin çal makt r. Uluslararas komplo ve
besledi i inkar ve imha sistemi Kürt haln iradesine, kimli ine, ruhuna, duygulana, dü üncelerine, örgütlülü üne, ya am na, gelece ine, diline, kültürüne, de erlerine, özgür ve demokratik ya am istemine salr. Önder APO, PKK ve özgür Kürt'ün
imha edilmesidir. Önder APO ve PKK'nin
bu sald ya kar durmas , Kürt halk n
varl
koruma, özgür ve demokratik yaam gelece i geli tirme, bunu güvenceye
kavu turma mücadelesidir. Bu bir me ru savunma sava r. Özgürlük sava r. Direnerek kendini koruma ve var etme sava r.
Her onurlu Kürt'ün bunu böyle anlamas , üstüne dü en görev ve sorumluluklar yerine
getirmesi gerekir. Bu kutsal mücadelede yer
almak gerekir. Önder APO ve PKK yürüttü-
KOMÜNAR
ü direni mücadelesiyle TC'nin 1924'den
beri geli tirdi i, uygulad , tamamen
Kürt'ün inkar ve imhas amaçlayan politikas iflas ettirmi tir. Yürütülemez duruma
dü ürülmü tür. Kürt sorununun demokratiksiyasal çözümü dayat lm r. PKK kendi istemini geli tirmeye, bu temelde sorunun çözümünü gerçekle tirmeye çal maktad r.
PKK'nin yeniden in as , 1 Haziran tarihi
at
, Önder APO'nun KCK sistemini 2005
Newrozu'nda ilan etmesi ve halk n sahiplenmesi, 'Êdî Bese' hamlesinin geli tirilmesi,
Önder APO'nun direni i, dü ünce üretiminde büyük bir patlamay yap p bunu elimize
vermesi, gerillan n direni i, halk n serh ldanlar , ya anan ahadetler, 2007'de Kongra-Gel 5. Genel Kurulu'nun ald kararlar,
2007'den itibaren geli tirilip derinle tirilen
ideolojik ve örgütsel mücadele, tasfiyeciliin tasfiye edilmesi, hareketin toparlanmas ,
Zap direni i ve ba ar , 10. PKK Kongresi'nin zaferle tamamlanmas ; Gabar, Oramar,
Bezelê, Amed, Dersim, Botan eylemleri ve
ard ndan yerel seçimlerle sa lanan ba ar
dü man n ba ar planlar bo a ç karm ve
hareketimiz komplocular, tasfiyeciler, sömürgeciler, i birlikçi Kürtler kar nda baar olmu tur. PKK yürüttü ü mücadeleyle
özellikle son iki y lda ideolojik, siyasi ve askeri ba ar lar elde etmi tir. nisiyatifi ele geçirmi ve gündemini herkese dayatm r.
Bugün Türkiye ve Ortado u siyasetinde etkili bir güç haline gelinmi bulunuyor. PKK
daha 2008 Aral 'nda, mücadelenin a rl kolarak siyasal temelde yürütülmesi karar ortaya koymu tur. Esasta 1 Haziran hamlesiyle yürütülen ve günümüze kadar getirilen mücadele de demokratik, siyasal mücadele stratejimizin gere i olarak yürütülmü tür. Özellikle 29 Mart yerel seçimlerinden
sonra bu daha net bir biçimde öne ç km r.
Türkiye yerel seçimleri bir referanduma
dönü türdü. Seçimleri tek devlet, millet,
bayrak, vatan üzerinden yürüttü ve bunu kabul etmeyenlerin Türkiye'yi terk edip gitmesini Ba bakan Erdo an söyledi. AKP'nin seçimleri kazanmas için TC, ABD, AB, KDP,
YNK, ran ve Suriye büyük destek verdi. Se-
çimlerin kazan laca na inan ld . DTP seçimlerde oldukça zay flat lm olarak ç kacakt . Hemen ard ndan halk n PKK'yi de il,
AKP'yi, devleti destekledi i, PKK'nin tasfiye edilmesi gerekti i aç kça dillendirilecek, KDP-YNK ile de Kürt Konferans ad
alt nda PKK'nin Kürtlerden tecridi sa lanacak ve böylece PKK'nin tasfiyesi geli ecekti. DTP ise seçimleri 'Önder APO'ya Özgürlük, Kürt Kimli ine Özgürlük ve
Kürdistan'da Demokratik Özerklik' üzerinden yürüttü. Kürt Özgürlük Hareketi beklemedikleri bir ba ar elde etti. AKP hezimete
rad . Ama ortaya ç kar lan sonuç TC'nin
inkar ve imha sisteminin bitirilmesine yetmedi, bu anlamda yar m ba ar oldu. Önder
APO, "Yar m bir ba ar r, demokratik bir
devrimdir, içinden geçilen süreç 1789 Franz, 1917 Ekim Devrimlerinin gerçekle ti i
süreçlere benziyor, DTK sürekli çal mal ,
Türkiye'de Demokrasi Kongresi ve Çat Partisi geli tirilmeli, Ulusal Konferans gerçekle tirilmeli, Akademi ve Meclisler geli tirilmeli, halk n ekonomik sorunlar giderilmeli,
öz savunma geli tirilmeli, kat mlar örgütlendirilip geli tirilmeli" dedi. Ard ndan da
hareketin çat mas zl k karar yla hareket siyasi bir hamle yap nca, tart malar yo unlanca ve TC'nin süreci sabote etme çabalar
geli ince, Önderli imiz yol haritas geli tirece ini aç klayarak süreci ilerletmek, çözüme
kavu turmak istedi.
29 Mart yerel seçim sonuçlar yla birlikte,
demokratik-siyasal sürecin daha da derinle tirilmesi imkanlar ortaya ç kt nda,
do ru bir mücadele yürütülürse, Kürt sorununun bar l, demokratik-siyasi çözümünün gerçekle tirilebilece i görülmü tür.
PKK ortaya ç kard
imkanlar de erlendirmek amac yla 13 Nisan günü çat mas zk karar ilan etmi tir. Hareketin yönetimi
Aral k 2008 toplant nda ald
karar seçimlerden hemen sonra aç klayabilirdi.
Bunda gecikme ya anmas , neredeyse mücadelesiyle ortaya ç kard güçlü bir imkan
kaybetmesine yol aç yordu. Gecikmeli de
olsa 13 Nisan'da çat mas zl k karar ilan
etmesiyle yeni bir mücadele süreci ba la-
25
KOMÜNAR
lm r. TC oldukça zorda b rak lm r. Bu du. TC'yi te hir etmi , inisiyatifi elinde tutkarar Obama'n n Türkiye'ye geli inden önce mu oldu. Türkiye siyasi, askeri operasyonaç klansayd , daha güçlü siyasal kazan mlar lar geli tirerek ve sürekli k larak Kürt Özelde edilebilirdi. Seçimlere kadar DTP'ye gürlük Hareketi'nin daha ileri ad mlar atmakar AKP'yi destekleyen, DTP'yi PKK'ye
önlemek, çal malar
sabote etmek,
tav r almas için tehdit eden ABD, seçim hatalara sürükleyerek bunun üzerinden
sonuçlar ndan hemen sonra politik tutumun- hareketi vurarak, Kürt halk n co kusunu
da de iklik yapt . Obama yapt Türkiye
rmay , DTP'yi mümkünse i lemez k larak
ziyaretinde DTP ile görü tü ve "ilk kez Tür- teslim almay amaçlad . Ba armazsa parçakiye'de bir Kürt önderi ile görü üyorum" lamay ve öte yandan yeni bir Kürt politikas
dedi. Hem de Türkiye Meclis'inde görü tü. olu turarak bunu herkese kabul ettirmeyi,
Türk generalleri DTP'liler Meclis'te diye tüm kabul eden güçleri PKK üzerine sürerek
gelmiyor, AKP ise DTP ile görü müyordu. bu politikay PKK'ye kabul ettirerek
Böylesi bir ortam ve mekanda görü tü. Bu PKK'nin tasfiyesini gerçekle tirmeyi, edeaç kça ABD'nin Kürt sorununda TC'den medi inde ise, "PKK sözüme gelmiyor, enfarkl bir politika benimseyece inin i areti gel oluyor, onun için tasfiye edilmesi gereoluyordu. PKK Obama'dan önce çat mas z- kiyor." deyip askeri yönelimlerle tasfiyeye
k karar
alm olsayd , hem ABD
destek sa lamay ve tasfiyeyi gerçekPKK
hem de TC kar nda daha etkili
le tirmeyi amaçlayan bir süreci ba siyasi tutu- latt . PKK'nin demokratik-siyasal
olabilirdi, politikalar etkileyebimundaki
lirdi. Ama bunda geç kal nd , elde
çözüm stratejisine, demokratik
ile tüm aç m stratejisi ile kar k veredilmesi gereken ba ar da yeter- kararl
sabote edici
siz kald .
meye çal . Bu temelde yeni bir
Türkiye; Obama'n n DTP ile çabalara ra men Kürt politikas olu turmaya çagörü mesi, Kürt Özgürlük Ha- hatalara dü meyor. Nas l ki srail radikal Fireketi'nin seçim ba ar , çat - yerek TC'yi zorla- listinlileri tutukluyor, direni çimas zl k karar
aç klayarak may sürdürmü , leri vuruyor ve i birlikçileri öne
yeni bir demokratik-siyasal süre- inisiyatifi elinde
kar yor, Filistinlileri bölüp bircin ba lat lmas , Kürt halk n ve tutmay ba ar- birine vurdurtuyorsa, ayn politiPKK'nin kendine olan güveninin
kay bugün TC Kürtlere yönelik uyr.
artmas , mücadele co ku ve azminin
guluyor. TC bu tutumuyla gündemi
yükselmesi, TC'nin 1924'ten beri uygulasapt rmaya yönelmi tir. Geli tirdi i askeKürt politikas olan inkar ve imha siya- ri, siyasi ve polisiye operasyonlarla, özel
setinin iflas ederek me rulu unun kalma- psikolojik sava derinle tirmesiyle bu sapmas , PKK'nin inisiyatifi ele geçirip gündermay ve süreci kendi lehine olu turmay
mini herkesin önüne koymas , Türkiye'deki hedeflemi tir. PKK siyasi tutumundaki katart malar n PKK lehine geli mesi, rarl
ile tüm sabote edici çabalara ra men
PKK'nin buna dayanarak yeni ad mlar atabi- hatalara dü meyerek TC'yi zorlamay sürlece ini göstererek PKK'nin tamamen me - dürmü , inisiyatifi elinde tutmay ba arm r.
rula p Kürt sorununda muhatap olarak öne
TC yaln z gerilla ve DTP'ye yönelik opekmas ve çözüm d nda yapabilece i bir rasyonlar yürütmemi , halka yönelik tutukeyin kalmad
anlamas üzerine pani e lama, i kence, hakaret ve katliamlar
da
kap ld ve aceleyle 14 Nisan'da DTP'ye kar
artt rm r. Gizliden fa istleri halka sald roperasyon ba latt . Genelkurmay ise sürece tarak linç ve ya ma, yakma eylemlerini de
müdahalede bulundu. PKK ve TC kendi cep- geli tirmi tir. A 'da, Amara'da, Maz da 'da
helerinde hamleleri ayn zamanda yapt lar. katliam, binlerce Kürt çocu unu yakalay p
PKK bir gün öncesinden hamle yapt için
kenceden geçirme, çok a r cezalar verme,
yine de TC'nin hamlesini zay f dü ürmü ol- çocuklar n ba
ve kolunu k rma, Kürt ana-
26
KOMÜNAR
lar
yerlerde süründürme, tekmeleme,
ezme; Kürt kad nlar na tecavüz etme gibi
insanl k d sald lar geli tirilerek Kürt haln direni iradesi k lmaya çal lm r.
PKK'nin geli tirdi i demokratik-siyasal süreç tersinden çevrilmek istenmi tir. Genelkurmay bizzat Türk bas yla toplant lar yaparak, onlar n özel psikolojik sava n hizmetinde çal malar istemi ve bas bu
temelde yönlendirmeye ba lam r. Türk
ayd n, yazar akademisyenlerini farkl tart malar yapmamalar için uyarm r. Herkesin
belirlenen çerçevede hareket etmesi istenmi tir. Genelkurmay bu temelde aç k ve gizli olarak süreci kontrol alt na almaya, yeni
Kürt politikas
ekillendirmeye giri mi tir.
TC Devleti'nin zihniyetinde bir de iklik yoktur.
De iklik, me rulu u kalmayan
Kürt politikas n yeni argümanlarla yeniden olu turulmas r. Kürt
politikas nda restorasyona
gidilmi tir. Ön gördükleri inkar ve
imha hedeflerinde, bunun yol ve
yönteminde de iklik
yap lmaktad r
TC yönetimi PKK'nin geli tirdi i süreç
kar nda etkili olamayaca
görünce,
yeni bir Kürt politikas in a etme aray na
girmi tir. Zap yenilgisinden sonra Ba bu ve
Erdo an görü erek yeni bir politikan n olu turulmas n zorunlu oldu u konusunda anla
lard r. Gül'ün harekete geçmesi tam da
böylesi bir ortamda geli mi , "Kürt sorununda iyi eyler olacak" konu mas bunun sonucunda geli tirilmi tir. Yeni Kürt politikas n olu turulmas nda at lan ilk ad md r.
TC Devleti'nin zihniyetinde bir de iklik
yoktur. De iklik, me rulu u kalmayan
Kürt politikas n yeni argümanlarla yeniden olu turulmas r. Kürt politikas nda restorasyona gidilmi tir. Ön gördükleri inkar ve
imha hedeflerinde, bunun yol ve yönteminde
de iklik yap lmam r. Türk Devleti oldukça zora sokulmu tur. 1924'ten beri uygulad Kürt politikas uygulanamaz duruma
dü ürülmü tür. TC içine dü tü ü bu durumdan ç kmak, PKK'nin inisiyatifi ve süreci
ilerletmesini engellemek ve PKK'yi tasfiye
etmek için yeni bir Kürt politikas belirlemek zorunda kalm r. AKP tamamen bunu
gerçekle tirme çal yor. Bunun için umut
yarat yor, oyalama yap yor, zamana yaymaya çal yor, operasyonlar sürdürüyor, diplomasi faaliyeti ile yeni politikaya destek
sa lamaya çal yor. Önder APO, TC'nin
zorland
, mücadele ile ba lat lan sürecin
demokratik-siyasal çözüm olanaklar ortaya ç kard
gördü, devletin süreci lehine
çevirmek için çal
anlad ve Yol Haritas 'n geli tirece ini aç klayarak sürecin çözüm yönünde ilerlemesini, hareketin inisiyatifini peki tirmeyi amaçlad . Bu, hareketi daha inisiyatifli k ld , tart malara yön vermeye ba lad , lehte geli meler ya amas sa lad . Bu durum Önder APO'nun yar yar ya
muhatap olmas sa lad . Baz çevreler Önder APO'ya yakla
düzeltti, Önder
APO'suz çözümün olamayaca
aç kça dile getirmeye ba lad lar. Bu durumdan özellikle Genelkurmay rahats z oldu, müdahalelerini artt rmaya ba lad .
Siyasi alanda ve gerilla cephesinde baz
kay plar ya am , hedefledi i sonuçlar n
hepsine ula mam olsa da PKK'nin süreci
genel anlamda olumlu yönetti i söylenebilir.
Al nmas gereken sonuçlar siyasi alanda
önemli oranda al nm r. Süreç belki Önder
APO'nun istedi i gibi yürütülememi tir. Hareketin yönetimi, bu süreçte yapaca ideolojik çal malarda, yine gençlik ve kad n çamalar nda, diplomasi çal malar nda, siyasi süreci derinle tirecek aç klamalar zaman nda yapmada eksik kalm r. Bütün bu
eksikliklere ra men süreç olumlu yönde
yönlendirildi ve baz sonuçlar al nd . Tüm
çabalar demokratik-siyasal çözümün önündeki engelleri a mak, süreci bu tarzda ilerletmek yönünde oldu. Bunu ba ard
söyleyemeyiz. Bu konuda hala belirsizlik
lamam r, birçok yönü ile bu belirsizlik
devam ediyor. Önder APO da " üphelerim
var, pek umutlu de ilim" dedi ve oyun olabilece i yönünde kayg lar
ortaya koydu.
27
KOMÜNAR
Hareketimizin yönetimi de aç klamalar nda tirilmesi geçmi ad mlar çok a an, daha debunu aç kça belirtmektedir. Tamamen süreç rin ve aç k bir teorik çerçevenin yan s ra
sabote olmu tur diyemiyoruz, ama sürecin pratik çözümü de içeren bir kapsama sahipbir sava a do ru ilerledi inin verileri ol- tir. Geçmi süreçlerde daha çok teorik çerçedukça artm bulunuyor. Devlet ve hükü- ve ve tart ma düzeyi ile s rl kalm olmametin tak nd
tutum, çözümü de il,
na ra men, yol haritas bütün süreçleri çöPKK'yi tasfiyeyi amaçlamaktad r. Kürt'süz zümleyerek Kürt sorununun demokratikKürt sorununu çözmek, Kürt'süz demokra- siyasal çözümünün pratik gerçekle mesini
tikle me sa lamak istemesi, bunu böyle an- de ortaya koymaktad r. Bu, Kürt sorununun
lamam za neden oluyor. E er çözüm niyet- tart lmas nda geçmi tart malar a an bir
leri olsayd operasyonlar sürdürmez, Ön- tart man n ve siyasi bir sürecin ya anmas
der APO'nun ko ullar iyile tirir, yol hari- sa lam r. Yol haritas sadece devlete ve
tas verir, Önder APO'yu muhatap olarak kamuoyuna sunulan bir belge de il, ayn zagörür, müzakereleri ba lat rlard . Oysa bun- manda Kürt sorununun nas l anla lmas ,
lar n hiçbirinde bir ad m atma yoktur. Nas l tart lmas ve çözümlenmesi gerekti ine de
baz basit ad mlar atarak Kürt halk ve
yön vermeyi amaçl yor, buna hizmet
dünyay aldatacaklar n, PKK'yi
PKK ediyor. Önder APO bir yol haritas
tasfiye edeceklerinin her gün he- ve Kürt halk
haz rlayaca
aç klad ktan sonra
sab
yapmaktad rlar. At lan a- bu süreçte baz
tart malar daha çok geli mi ve
mlar bunu gerçekle tirmeye kazan mlar elde derinlik kazanm r. Bu durum,
yöneliktir. PKK ve Kürt halk
üç ay boyunca tart malara yön
etmi tir. Önder
bütün bunlar anlamakta ve zor- APO'nun yol hari- vermi tir. Bu tart malar eski
lanma ya ansa da demokratiktart malar daha çok ilerletmi ,
tas haz rlamas
siyasal süreci ya atmaya ve önemli bir kazan md r. baz çevrelerin dü üncelerinde
ilerletme-ye özen göstermekte- Her ne kadar devlet el olumlu yönde de ikliklerin
dir. Bu, zay fl ktan de il; bar , koymu ve kamuoyu- yap lmas ve Genelkurmay' n
özgürlü ü, demokrasiyi esas alllard r bask alt na alarak bir
na ula mas
mam zdan ve Kürt sorununu ba- önlemi se de bir çerçeveye soktu u tek tip dü ünl, de-mokratik-siyasal yolla muhatap olarak me parçalanm , çok farkl ve giçözmek istememizden kaynakladerek Önder APO'nun çözümün
devletin
yor.
elindedir. muhatab olmas gerekti i biçimindePKK ve Kürt halk bu süreçte baz
ki dü üncelerin güçlenmesini sa lam kazan mlar elde etmi tir. Önder APO'nun
r. Bu geli me Kürt sorununun demokratik
yol haritas
haz rlamas önemli bir ka- çözümünün zeminini daha da güçlendirzan md r. Her ne kadar devlet el koymu ve mi tir. Bu durumu gören Genelkurmay mükamuoyuna ula mas önlemi se de bir mu- dahalelerini gizli ve aç k olarak daha da arthatap olarak devletin elindedir. Kürt sorurarak sürecin daha fazla geli memesi için
nunun demokratik-siyasal çözümünde yol bask lar yo unla rm ve önemli oranda
haritas , bir netlik ve derinlik yaratm r. da bunu ba arm r. Birçok çevreyi sinPKK ve Kürtlerin sorununun çözümünde ka- dirmi ve tekrar dü üncelerini herkese kabul
rarl
, samimiyeti aç kça ve herkesin anla- ettirme yönünde bask ve tehditlerini artt ryabilece i bir tarzda ortaya ç km r. PKK
r.
ve Kürtlerin çözüme yönelik politikas n
1993 Ate kesi ortam nda da Kürt sorunu
oldu u, TC'nin ise çözüm politikas na sahip ve çözümü tart lm . Ama bugünkü düolmad
göstermi tir. Her ne kadar Önder zeyde olmam . 29 Mart seçimlerinin orAPO ve PKK geçmi te, kar ks z da b ra- taya ç kard sonuçlar, hareketimizin çat lsa, sorunun demokratik-siyasal çözümün- mas zl k karar
ilan etmesi, Önder
de ad mlar atm sa da yol haritas n geli - APO'nun yol haritas geli tirece ini aç kla-
28
KOMÜNAR
mas , 1993'teki tart malar n düzeyini daha
ileri boyutlara ta rd . Birçok tart ma yaand . Kar duranlar oldu u gibi çözümden
yana olanlar da oldu. Farkl farkl çözüm
önerileri geli tirenler oldu. Kürtler, Türkler,
uluslararas düzeyde çe itli çevreler bu tarmalara kat ld , tart malar izledi ve anlamaya çal . Bu, Kürt sorununu siyasi alana
güçlü bir tarzda ta rd . Kürt sorununun siyasal alanda yer edinmesini sa lad ve
PKK'nin siyasalla mas na, me ruluk kazanmas na güçlü bir zemin yaratt , Önder
APO'nun yar yar ya muhatap olmas sa lad . Art k kimse Kürt sorununun bir terör
sorunu oldu unu söyleyemez. Kürt sorunu
siyasi bir sorun olarak herkesin gündemine
girmi oldu. Bu anlamda Kürt inkarc
büyük bir darbe yedi, art k Kürt ve Kürt sorunu
yoktur diyemiyor. Her ne kadar Kürt soyndan vazgeçilmemi olunsa da, eskisi
gibi Kürt ve Kürt sorunu aç ktan inkar edilemiyor. Bu durum kabul edilerek, Kürt soyk gerçekle tirilmek isteniyor. Bu, mücadele ile 1924'ten beri uygulanan Kürt politikas n iflas ve yeni bir Kürt politikas n
olu turulmas ifade ediyor. Kürtlerin art k
inkar edilememesi, Türk toplumunun da düünmesine ve etkilenmesine yol açmaktad r.
Türk toplumunun büyük bir bölümü art k
Kürt sorunu ile ya amak istemedi ini, bu sorunun çözümlenmesi gerekti ini istemektedir. Bu, TC'yi zorlayan, eskisi gibi sava için
toplumda destek bulmay zorla ran bir durumu ortaya ç karm bulunuyor. Ortaya ç kar lan bu durum da bir kazan m olarak görülmelidir.
Devlet ve gerici güçler Kürt sorununun
çözümünü engellemeye, inkar ve imha politikas yeni argümanlar olu turarak yürütmeye çal yorlar. Önder APO ve PKK'nin
Türkiye toplumuna daha çok ula mas na önlemeye çal yorlar. Bütün bu çabalar na
ra men s rl da olsa bir yans ma olmakta
ve bu s rl yans ma dahi, Türkiye toplumunun duygu ve dü üncesinde Kürtlere ve Kürt
sorununa ili kin bir de imi geli tirmektedir. Bu, olumlu ama daha da geli tirilmesi ve
örgütsel bir düzeye ç kar lmas gereken bir
geli medir. Türk özel sava rejimi bu geli me ile yara alm r. Özgürlük ve demokrasi mücadelemiz oven, milliyetçi ve fa ist
eksende olu turulan birli i k smi de olsa
parçalam r. Özel sava rejimi art k eskisi
gibi Kürtlere ve PKK'ye kar güçlü bir birlik sa layamaz ve özel sava a destek bulamaz.
Geli tirdi imiz Kürt sorununun demokratik-siyasal çözüm süreci, Kürt kamuoyunda, tüm parçalarda ve yurtd nda oldukça
etkili olmu tur. Bugüne kadar Önder APO
ve PKK'ye kar oldukça olumsuz bir duru
içinde olan Kürt i birlikçi ve milliyetçi çevreleri, eskisi gibi aç ktan olumsuz bir duru u
sergileyememektedirler. Kürt kamuoyunda
Önder APO ve PKK'nin, Kürt halk n ç karlar savunan esas güç oldu u dü üncesi
daha fazla geli mektedir. Bir Kürt ulusal
konferans n gerçekle tirilmesi dü üncesi
daha güçlü dile getirilmektedir. Bu dü ünce
Kürdistan'daki tüm siyasi güçler üzerinde
bask
daha çok hissettirmektedir. Bu geli me, Kürt ulusal siyasetini olumlu yönde
etkilemekte, yönlendirmekte ve bir birine
yak nla rmakta, ABD ve AB ba ta olmak
üzere sömürgecilerin eskisi gibi Kürtleri birbiriyle ile çat rmas n zeminini zay flatmaktad r. Bu güne kadar Kürt siyaseti bölünüp parçalanmaktayd ve birbirleriyle çalmaktayd . Kürt halk bundan büyük
zarar görmekteydi. Önder APO ve PKK'nin
geli tirdi i mücadele Kürt toplumunu oldukça bilinçlendirmi , dü man gerçe ini
oraya ç kart p kavratm , birçok oyunu bozmu , Kürt ulusal ç karlar n nas l korunaca
ortaya koymu , bir demokratik ulusal
ruh ve birlik yaratm r. Bu ulusal birlik düüncesinin bir strateji düzeyine vard lmas Kürt siyasetine dayatt gibi, çat man n zeminini de tümden ortadan kald rmasa da zay flatm r. Bu da önemli bir kazan md r.
Uluslararas alanda Kürt sorununun çözümünün siyasi anlam kazanmas ve diplomatik çal malarda önemli bir konu olmas
da ya anan bir di er kazan m olmu tur.
ABD ve AB art k Kürt inkar ve imha siyasetinin me rulu unun kalmad
görerek, ç -
29
KOMÜNAR
karlar aç ndan Kürt sorununun çözümünü
istemektedirler. Hala Önder APO ve PKK ile
çözüm noktas na gelmi olmasalar da, bu sorunun çözümlenmemesinin ç karlar na zarar
verdi ini ve tüm desteklerine ra men TC'nin
PKK'yi tasfiyede ba ar olamad
görmü lerdir. TC'den Kürt politikas nda yeni
bir siyaset geli tirmesini, Kürt'ü kabul ederek, PKK'nin d lanmas ve tasfiyesini gerçekle tirebilece ini ve buna destek vereceklerini belirtmi lerdir. ABD, TC'nin bu yönde
ad m atmas , DTP ile görü erek dayatr. Bir yandan PKK'nin mücadelesi ile
art k iflas eden Kürt politikas n TC'yi politikas z ve ba ar z k lmas , öte yandan ABD
Önder APO'nun
öncülü ünde Kürt sorununun
demokratik siyasal çözümü ve
Türkiye'de demokratikle me
gerçekle tirilebilir. Bu
Kürdistan' n di er parçalar nda sorunun çözümüne, ran ve
Suriye'nin demokratikle me
sürecine girmesine ve
Ortado u'da demokratikle menin geli mesine yol açabilecektir. Geli melerin gelip
dayand düzey böylesine
tarihi geli melere yol açabilecek bir düzeydir.
ve AB'nin yeni Kürt politikas geli tirmesi
için dayatmalar , bu geli meleri ortaya ç karm r. Böylesi bir geli me PKK aç ndan bir ba ar ve Kuzey Kürdistan aç ndan
böylesi bir geli menin ortaya ç kar lmas tarihi önemdedir. TC, ABD ve AB ile Kürt sorunundaki çeli kili politikalar giderme ve
onlarla uyumlu politikalar geli tirmek için
yo un çaba sarf etmektedir. Bu durum, Kürt
özgürlük hareketinin diplomatik sahada daha fazla çal ma olanaklar art rm bulunuyor. D kamuoyunda Önder APO ve
PKK'nin Kürt toplumundaki gücünü ve Kürt
sorununun çözümünde esas muhatap güç oldu unu çok aç kça ortaya ç karm r. Önder
APO'suz ve PKK'siz sorunun çözümünün
30
çok zor oldu u bir kez daha görülmü tür. Bu
sürecin en önemli kazan
Önder APO'nun
Türkiye toplumunda Kürt sorununun çözümünde esas muhatap oldu u dü üncesinin
belirgin bir tarzda geli mi olmas ve muhatapl
n yar yar ya gerçekle mi olmar. Kürt toplumunda ise, Önder APO'nun
kendisinin önderli ini ve iradesini temsil
eden güç oldu u dü üncesi daha çok güçlenmi ve belirginlik kazanm r. Önder APO
çok zor artlar alt nda bu süreçte üstüne düen görev ve sorumlulu u hakk yla yerine
getirmi tir. Kürt sorununun siyasalla mas
sa lad ve çözümün olanaklar ilerletti i
gibi, kendini yar yar ya muhatap haline getirmesi, Kürt ve Türk toplumlar nda, yine
uluslararas çevrelerde konumunu daha da
güçlendirmi tir. Bu bir siyasal hamle ve ortaya ç kard kazan md r. Bunun üzerinden
yeni hamleler geli tirilebilirse, Önder
APO'nun öncülü ünde Kürt sorununun
demokratik siyasal çözümü ve Türkiye'de
demokratikle me gerçekle tirilebilir. Bu
Kürdistan' n di er parçalar nda sorunun
çözümüne, ran ve Suriye'nin demokratikle me sürecine girmesine ve Ortado u'da
demokratikle menin geli mesine yol açabilecektir. Geli melerin gelip dayand düzey böylesine tarihi geli melere yol açabilecek bir düzeydir.
Bu süreçte böylesi olumlu geli meler ve
kazan mlar n yan s ra, yetersiz kalan çal malar ve i lenen hatalar sonucunda ya anan
kay plar da vard r. PKK'nin çat mas zl k
karar aç klamada geç kalmas , ideolojik
ve örgütsel çal malarda zaman nda yeterli
ad mlar atamamas , propaganda ve ajitasyonda yetersiz kalmas , ideolojik sald lara
zaman nda kar k vermemesi, siyasi ve askeri sald lara kar me ru savunmada zay f
tutum sergilemesi, yersiz kay plar n ya anmas , öz savunmada istenen ad mlar n at lmamas , ulusal konferans ve çat partisinin
geli tirilmesinde pratik ad mlar n geli tirilmemesi, Kürdistan kültürü, tarihi, do as n
tahribine kar halk n yeterince bilinçlendirilip harekete geçirilmemesi, KCK sisteminin meclis, akademi ve topluluklar
KOMÜNAR
ekonomisi temelinde kurumla
lmas nda
pratik ad mlar n geli tirilmemesi, DTK'nin
sürekli çal an bir düzeye ula p, toplumu
çözüm yönünde örgütleyip harekete geçirememesi, öncülükte ya anan yetersizliklerin
lamamas ve ortaya ç kar lan demokratik
devrimin daha fazla derinle tirilerek ilerletilememesidir. Her ne kadar olumlu yönde
ad mlar at lm sa da, sabote etme, engelleme, bask , tutuklama, i kence, katletme ve
daha ileri ad mlar atmay önleme çabalar
yo unla
, özel psikolojik sava s rs z
geli tirilmi tir. Bundan dolay yarat lan sonuçlar ve elde edilen kazan mlar yeterli olarak görülemez.Genelkurmay,
halk n ve gerillan iradesini k rmak, geli melerin
önünü t kay p saprarak kontrol alt na almak ve inisiyatifi yeniden ele
geçirip imhay gerçekle tirmek için
bütün olanaklar
kullanarak gizli ve
aç k müdahalelerini geli tirdi. Esasta
demokratik toplum
örgütlenmesinin
geli tirilmesini engellemek için bunu yapt . Buna kar direni le cevap verildi, bedeller ödendi, ama yeterli bir örgütlülük ortaya ç kar lamad .
Ayakta yürüyen, her türlü bedeli vermeye
haz r olan ama örgütlülü ü geli tirilemeyen
bir halk gerçe i ya anmaktad r. Dünyada
böylesine görkemli direnen ba ka bir halk,
bugün görülemez. Yine dünyada Kürt halk
kadar cezaevlerine al nan, i kencelerden geçirilen ve tutuklanan ba ka bir halk da görülemez. Binlercesi cezaevlerinde, çok a r
cezalarla cezaland lmakta, çocuklar n
yüzlercesine dünyan n hiçbir yerinde rastlanmayan a r cezalar verilmektedir. Bütün
bunlara ra men özgürlükte kararl ve tutku
düzeyinde ba , "ya am olacaksa özgür olacak, ya da olmayacak" demektedir. Bu düzeyde aya a kalk p yürüyen bir halk n örgütlülü ünün sa lanamamas büyük bir tehlikeyi yaratmakta ve sonuç al nmas önlemektedir. Bu, tamamen öncülükten kaynaklanan bir durumdur. Bunun h zla a lmas
gerekiyor. Bu sorun a rsa, dünyan n, örgütlenmeye en yakt n halk haline gelen
Kürt halk örgütlemek ve ba ar ya gitmek
oldukça yak nla
demektir. Sadece direni i geli tirmek, ama sonuçlar örgütlememenin bizi ba ar ya götürmeyece ini, hatta
tehlike ya atacaanlamak, direni ile örgütlenmeyi iç içe yürütmek gerekiyor.
Önder APO,
1993'te PKK'de
stratejik de iklik, ideolojik yenilenme ve örgütsel
yeniden yap lanmay ba latt . Ate kes ilan ederek
bunu gerçekle tirmenin ba lang ç
temelini att . TC,
Güney Kür-distan'daki i birlikçilik,
PKK içindeki çetecilik ve kapitalist
modernist sistem temsilcileri el ele vererek
bunu gerçekle mesini önledi. Önder APO,
ba latt bu de im ve dönü ümün teorik
izah , program , örgüt ve eylemini bu
yüzden geli tiremedi. Önder APO'nun ba latt bu süreç, bundan dolay derinle tirilerek yürütülemedi. Önder APO, 1 Eylül
1998'de ate kes ilan ederek bu süreci yeniden ve daha kararl yürütmek istedi. Uluslar
aras komplocu güçler bunu da bo a ç karmak için harekete geçti. Uluslar aras komployla bu sürecin önü al narak, stratejik de iiklik, ideolojik yenilenme ve örgütsel yeniden yap lanma gerçekle tirilmeden tersine
çevrilmek ve PKK tasfiye edilmek istendi.
31
KOMÜNAR
Uluslararas komplo Önder APO'nun imhas
amaçlad . mha ba ar lmay nca kap mral 'ya getirildi ve imha mral sistemiyle gerçekle tirilmek istendi. Önder
APO, direni iyle ve dü ünce üretimiyle bunu da bo a ç kard . Örgüt ve halk da bu direni e, üretti i dü ünce temelinde e itime
çekti. Örgüt ve halk ile birle ti. Böylece
uluslar aras komployu bo a ç kard . Komplocular 2003'te tasfiyecili i geli tirerek
sonuç almak istediler. Buna da izin vermedi
ve tasfiyecilik tasfiye edildi. Önder APO mral i kence sistemi alt nda, insanüstü bir çabayla de im ve dönü ümün teorik çal malar yürüttü ve güçlü bir teorik geli meyi
ortaya koydu. Bu temelde felsefi ve ideolojik yenilenmeyi yaratt . Paradigma de imini gerçekle tirerek yeni paradigmay ge-li tirdi. Örgütsel yeniden yap lanman n çözümlemelerini geli tirerek, in as
ortaya
koydu. Dünyan n en büyük dü ünce gücünü
ortaya ç kararak PKK, Kürt halk ve insanl n eline vererek yenilmezli ini sa lad .
Önder APO'nun gerçekle tirdi i stratejik
de im, ideolojik yenilenme, PKK'nin bu
temelde yeniden in as na geli tirilmesi,
me ru savunma çizgisinde 1 Haziran hamlesinin ba lat lmas , tasfiyecili in tasfiye edilmesi, KCK sisteminin kurumla mas içine
girilerek 2005 Newrozunda ilan edilmesi ve
halk n bunu sahiplenmesi, bütün bunlar temelinde hareket toparlanarak geli me göstermeye ba lad . Bu geli meleri gören ve t kat p kontrolü yeniden ele alarak inkar ve
imhay gerçekle tirmek isteyen TC ve AKP
hükümeti, 2005'ten itibaren yeni bir konsept
olu turarak sald ya geçti. Olu turulan konsept, topyekun sald ile sonuca gitmeyi öngörüyordu. Önderli in fiziki imhas da içinde olmak üzere, yeni paradigmas n ve yeni
stratejisinin örgüte ve sisteme dönü mesini
engellemeyi amaçl yordu. E er bu ba ar rsa, imha gerçekle tirilebilirdi. 2005'ten ba layarak bu konsept temelinde sald lar younla
ld , tüm olanaklar bu amaçla s rs z kullan ld . TC, ABD ve AB, Güney
Kürdistanl siyasi güçleri de kullanarak ate kes talebinde bulundular, Kürt sorununun
32
çözümü için çal acaklar belirttiler. Sonradan bunun aldatma ve tasfiye açmal geli tirildi i ortaya ç kt . Hareketin toparlanmas
ve geli mesi kar nda, 2007'de Erdo anBush görü mesiyle PKK ortak dü man ilan
edilerek imha amaçl sald lar daha da kapsaml la rarak 2008'de sonuç almak istediler. En ileri teknik kullan larak imhalar gerçekle tirilmek ve Zap sald
yla da tamamlanmak istendi. Ard ndan Hewlêr'de yap lacak bir Kürt toplant yla, PKK Kürtlerden
tecrit edilerek ve siyasi olarak bitirilerek,
KDP-YNK egemen k nmak istendi. Bütün
bu sald lara kar büyük bir direni sergilendi. Önder APO'nun çizgisinde Hareketin,
kendini yeniden yap land rmas geli tirildi.
Bu görevler iç içe yürütüldü. Stratejik de iiklik pratikle tirilmeye, ideolojik yenilenme özümsenmeye, örgütlenmede ve sistem
geli tirmede ad mlar at lmaya çal ld . Bunlar gerçekle tirildi i oranda da sonuçlar al nmaya ba land .
Hala stratejik de iklik ideolojik yenilenme, örgütsel yeniden yap lanma güçlü bir
halk örgütlenmesine dönü memi , KCK sistemi pratikte istenen düzeyde geli tiril-memi olsa da bu konuda küçümsenmeyecek
ad mlar n at ld , bu temelde sonuçlar n ortaya ç kar ld bir gerçektir. Art k bu de iim ve dönü ümü sabote etmek, önünü almak mümkün de ildir. PKK bunu genelde
ba arm r. PKK direni iyle, inkar ve imha
sistemini ve de imin önünü alma, sapt rma, tersten PKK'ye ya atarak tasfiye etme
konseptini bo a ç karm r. De im ve dönü üm Mart 2009 yerel seçimleriyle birlikte
tüm eksik ve hatalar na ra men önemli oranda gerçekle tirilmi tir. PKK'nin halktan kopar lamayaca , tasfiye edilemeyece i ve
stratejik de imi ba ard ortaya ç km r.
Bütün tasfiye çabalar bo a ç kararak baar oldu u, Kürt sorununu siyasi alana tard , siyasile tirdi i, kendisinin de siyasalla
, TC'nin Kürt politikas iflas ettirdi i, Kürt sorununun demokratik siyasal
çözümünü herkesin gündemine koydu u
ortaya ç km r. PKK'nin bu de imi kendinde gerçekle tirmesi, bütün PKK ile ilgile-
KOMÜNAR
nen güçleri de de ime zorlam r. Bu güçler PKK'de de imi önlemek için büyük çaba sarf ettiler, tersinden PKK'ye ya atmak
istediler ama bunda ba ar olamad lar. imdi bunu ba aran PKK, bu güçleri de ime
zorluyor. Bu güçler de mek zorundad rlar.
29 Mart seçimlerinden sonra Obama'n n
DTP ile görü mesi bu yönde at lm bir ad ifade ediyor. Seçim öncesi DTP'yi
PKK'den uzakla mas için uyaran, görü meyen, AKP'nin ba ar
için çal an ve
TC'nin politikalar na destek veren ABD, seçim sonuçlar ndan sonra hemen bu tutumunda bir de iklik yapm r. Bu zamana kadar
Kuzey Kürdistan için Kürt politikas olma-
ABD hala da Önder APO
ve PKK'yi kabul etmemi ,
tasfiyeden vazgeçmemi tir. PKK
ile mücadelede yöntem de tirmi
ve bunu TC'ye de kabul ettirmi tir.
Kürt'ü kabul ederek,
PKK'yi Kürt'ün d na atma,
Kürt'ü aldatarak PKK'yi tasfiye
etme, tüm Kürtleri i birlikçi
çizgiye çekerek kendi hizmetinde
kullanmak istiyor.
Bu amaçla i birlikçi bir Kürt
yaratmak için büyük
çaba sarf ediyor
yan ABD, yeni bir Kürt politikas geli tirmeye ba lad . ABD'nin yeni bir yakla m içine
girmesi ve bunu TC'ye dayatmas sonucunda
TC, bu politika do rultusunda hareket etmeye ba lad . Kürt sorunu vard r, çözülmesi gerekiyor, çözece iz dedi. ABD'nin Kuzey
Kürtlerini tan mas , tüm Kürtleri tan mas
anlam na geliyor. Bundan önce sadece
Irak'ta Güney Kürdistan'da Kürtleri kabul
ediyordu, bu önemli bir de ikliktir. ABD
bununla Kürt sorununda yeni bir politika
olu turuyor. ABD, 29 Mart seçimlerinden
sonra böylesi bir de ikli e yönelmi bulunuyor. Bu zamana kadar Kuzey'de Kürtleri
kabul etmiyor, TC'nin politikalar na destek
veriyordu, PKK'nin tasfiyesi için çal yordu. ABD hala da Önder APO ve PKK'yi kabul etmemi , tasfiyeden vazgeçmemi tir.
PKK ile mücadelede yöntem de tirmi ve
bunu TC'ye de kabul ettirmi tir. Kürt'ü kabul
ederek, PKK'yi Kürt'ün d na atma, Kürt'ü
aldatarak PKK'yi tasfiye etme, tüm Kürtleri
birlikçi çizgiye çekerek kendi hizmetinde
kullanmak istiyor. Bu amaçla i birlikçi bir
Kürt yaratmak için büyük çaba sarf ediyor.
TC, ABD'nin bu çabalar anl yor, ABD'ye
dayanarak PKK'yi tasfiye etmeyi gerçekle tirmek istiyor. PKK'nin tasfiyesi gerçekle tirilirse, i birlikçi Kürt'ün rahat teslim al naca
, inkar ve imhan n gerçekle tirilebilece ini, bu konuda hiçbir gücün engel olamayaca
bilerek hareket ediyor.
Bu geli meler temelinde Abdullah Gül
"Kürt sorunu vard r, çözülecek, yak nda iyi
eyler ya anacak" diyerek, yeni bir süreç
ba latt . Abdullah Gül'ü böyle konu maya
iten nedenler vard r. PKK yürüttü ü mücadeleyle TC'nin 1924'ten beri uygulad
politikas bitirmi tir, TC'yi politikas z b rakm r. ABD bu politikan n bitirildi ini
görüp yeni bir politika geli tirmeye ve dayatmaya ba lam r. Bu durumda yeni bir
Kürt politikas belirlemek, bunu herkese kabul ettirip me rulu unu sa lamak, bu temelde destek al p PKK'yi ezmek gerekir.
Aksi takdirde TC büyük kaybedecektir ve
PKK kazanacakt r. Bu, Ortado u'da yeni bir
geli menin ya anmas demektir. Bunun önlenmesi, onun için de h zla yeni bir Kürt politikas geli tirmek gerekir. TC ba ta Kürt
sorunu, sonra demokratikle me aç
ve en
son da milli birlik projesi ad alt nda böylesi
bir politika olu turma çabas içindedir. Ba ta
"bu y n sonuna kadar mutlaka bu sorunu
çözece iz" dendi, ard ndan "bu bir süreçtir,
sa, orta ve uzun vadede yap lacaklar varr" biçiminde de tirildi. Bu yeni bir stratejinin olu turuldu unu, demokratik siyasal
mücadele stratejimize kar , siyasi yönü önde olan ama askeri mücadeleyi de bununla
paralel yürütmeyi amaçlayan bir strateji oldu unu gösteriyor. TC'nin inkâr ve imha
zihniyetinde bir de iklik yoktur. Bu zihni-
33
KOMÜNAR
yetin farkl argüman ve yöntemlerle yürütülmesini içermektedir. Ortada Kürt sorununun demokratik siyasal çözümü yoktur. nkâr ve imhan n sürdürülmesi vard r. Önder
APO ve PKK tasfiye edilerek bu amaca
ula man n strateji ve taktikleri geli tirilmektedir. imdiye kadarki mücadele stratejilerin
kat ret, inkar ve imha üzerine kurmu lard .
Bu, art k me ruiyetini kaybetti i ve uygulanamaz duruma dü tü ü için, yerine Kürt'ü
tan yoruz, sorunu çözece iz, biçiminde bir
mücadele stratejisi, demokrasi söylemi içinde ama inkar ve imhaya zarar vermeyecek,
buna hizmet edecek ve bunu h zland racak
baz de iklikleri içermektedir. Bu tarzda
içine dü tükleri zor durmandan ç kmak ve
hedeflerini gerçekle tirmek istiyorlar. Onun
için TRT -6 geli tirildi, Kürdoloji bölümü,
yer adlar
de tirme, gerekirse Kürtçe
seçmeli dersi de kabul etme, özel Kürtçe TV
açma gibi ad mlarla Kürt soyk
gerçekle tirilmek isteniyor. Art k 1924'te olu turuldu u herkese kabul ettirilen ve uygulanan
Kürt politikas ne Kürtlere ne Türklere ne
uluslararas güçlere kabul ettirebilmektedir.
Herkesi aldatabilmek, PKK'yi tecrit ve tasfiye edebilmek için böylesi bir politika olu turmak, bu temelde herkesin deste ini yeniden kazanarak zor durumdan ç kmak ve
ba ar olmak istiyorlar. Bu politikay Genelkurmay ve AKP birlikte geli tiriyor. Genelkurmay esasta yönlendiriyor, siyasi diplomatik, ekonomik aya
AKP ile yürütüyor, askeri aya
da kendisi yürütüyor.
Bütün ideolojik çerçevesini, propaganda ve
ajitasyonunu, örgütlenmesini ve eylemini,
strateji ve taktiklerini Genelkurmay geli tiriyor ve herkesi bunu kabul etmeye zorluyor.
Bu yeni bir durum ve oldukça önemli bir durumdur. Bunun çok iyi anla lmas ve bu temelde mücadelesinin çok yönlü verilmesi
gerekiyor.
Bugüne kadar kaba ret, inkar ve imha politikas na kar mücadele yürüttük. imdi
ayn politika daha inceltilmi , aldatma içerikli oyalamayla zaman kazan larak, yeni argümanlarla, Kürtlü e sahip ç kma ad alt nda ve daha tehlikeli bir tarzda yürütülmek is-
34
tenmektedir. Kürtlük, Kürtlerin elinden al narak, Kürtsüz bir çözüm ve demokrasi geli tirilerek Kürt imhas geli tirilmek isteniyor. AKP ba latt
bu süreçle Kürdistan'
yeniden ele geçirmek istiyor. Kürtleri bölüp
parçalamak istiyor. Önder APO, PKK ve
özgür Kürt'ü yok etmek istiyor. ABD, AB,
KDP, YNK, ran ve Suriye'yi yan na alarak
bu amaçlar gerçekle tirmek istiyor. Erdoan bu temelde ABD'ye giderek, 2007'de oldu u gibi destek almak ve buna dayanarak
PKK'ye yönelik sald lar artt rmay , tasfiyeyi gerçekle tirmeyi hedefliyor. ran ve Suriye'yi plan
desteklemeye, bunun, onlar n
da ç kar na oldu una inand rmaya çal yor.
Suriye, ran ve Irak bu temelde TC ve
AKP'ye deste ini aç kl yor. Erdo an tüm
dünyaya bu plan desteklemeleri için ça
yap yor, özellikle de AB'ye ça da bulunuyor. KDP ve YNK ile görü erek her türlü
olana sunarak ve tehdidi de eksiltmeden
plan desteklemeleri için yo un çaba haryor. Türk ve Kürt kamuoyunu etkileyecek,
yönlendirecek konu malar yap yorlar. Herkesi aldatarak yan na çekerek, PKK'yi tecrit
etmeye, PKK üzerinde bask ve sald lar
att rarak PKK'ye dahi plan
kabul ettirmeye çal yorlar. Kabul etmezse, PKK çözümü önlüyor, artan kald lmas gerekir,
destek verin deyip askeri sald yla ve herkesi de buna katarak sonuç almak için yo un
çal yorlar.
TC Meclisi aç ld . AKP milli birlik projesini sunaca
, herkesin bunu desteklemesini ve Kürt sorunundan kurtulmay isteyeceini belirtiyor. Bir yandan da sava tezkeresini meclise sevk ederek uzat lmas isteyece ini belirtiyor. Bir anayasa de ikli ine meclisin ve devlet kurumlar n haz r olmad
, onun için yap lmayaca
belirtiyor. APO ve PKK ile görü ülmeyecek, tek
gerilla kal ncaya kadar operasyonlar devam
edecek, PKK tasfiye edilecek deniyor. Genelkurmay Ba kan bayram günü Nusaybin'de bir s r karakolunda "nerede PKK'li
bulursak vuraca z, PKK'liler için tek yol
gelip teslim olmakt r, gelecek Türkçededir,
tek devlet, tek millet, tek vatan ve tek bayrak
KOMÜNAR
vard r, biz bunlar n sahibiyiz" diye tehdit- bul ettirme ve bunu ba ard nda da, büyük
lerde bulunuyor. Demokratik siyasete ve ge- bir askeri sald
ba latmay gündemle tirillaya kar operasyonlar aral ks z sürdürü- rece e benziyor. Bunun anla lmas gerekilüyor. Kürdistan co rafyas , tarihi, kültürü yor. Hala politikas olu turmu ve herkesin
tahrip ediliyor. S rlarda barajlar ad alt nda deste ini sa lam de ildir, ama k sa sürede
tampon bölge yarat yor, arazi birbirinden buna ula maya çal yor. Ekonomik sorunkopart larak gerillan n hareket ve ya am ola- lar da vard r, bunlar da çözmeye çal yor.
naklar ortadan kald lmak isteniyor. Binlerer bu hedeflerinde sonuçlar al rlarsa bir
ce Kürt insan ve çocu u tutuklan yor, i ken- erken seçim hesaplar da yapmaktad rlar.
celerden geçiriliyor, a r cezalar veriliyor. Bunun da imdiden görülmesi, buna haz r
Güney Kürdistan'daki Medya Savunma olunmas gerekiyor. Demokratik siyaseti
Alanlar 'na yönelik büyük bir sald
n ha- engelliyor, DTP'nin örgütlenmesini felç edirl klar tamamlay p, ABD'nin onay al- yorlar. Kürt bas
susturuyor, Kürt sanat maya çal arak bunu gerçekle tirmeye çan ve kültürünün geli mesini engelliyorlar.
yor. Kürt sorununun demokratik siyasi Önder APO üzerindeki zulmü devam ettiriçözümünün önünü t kamak, süreci sabote yorlar. Gerillan n Güney'e çekilip silah b edip sava yönünde evirilmesi için tüm güç- rakmas gerekti ini, bunu kabul ettirmek
lerini kullan yorlar. Öyle görünüyor ki süreç için operasyonlar propaganda ve ajitasyonu
sava yönünde ad m ad m geli tiriliyor ve özel psikolojik sava n tüm araçlar gideçözüm olanaklar tümden ortadan kalrek yo unla
yorlar. Bu tamamen bir
lmam olsa da, bu olanaklar Bu süreçte özel psikolojik sava durumudur.
zla eritilmektedir. Süreç sava yöEskisine göre daha da inceltilmi ,
siyasi
nünde ge-li mekte ve kaç lmaz mücadelede hata etkili hale getirilmeye çal lan ve
gibi görünmektedir. Uluslararas yapan kaybeder etkili olan bir özel psikolojik saKomplonun 12. Y na do ru yakve bunu telafi va r. Önder APO, PKK ve Kürt
la rken, PKK'nin tasfiyesi, Kürt etme imkân
halk na kar bu sava , s rs z geinkar ve imhas n gerçekle tirilli
tiriliyor. Bunun de ifre edilmesi
zor bulur.
mesi bir kez daha yeni bir politikaykavrat lmas , tüm kadro ve halk n bula gerçekle tirilmek isteniyor.
na kar donat lmas gerekiyor. Bu özel
TC ve AKP yeni Kürt politikas geli tire- psikolojik sava a kar tüm cephelerden ve
rek kendini siyasi olarak ç kmazdan kurtar- çok boyutlu olarak sava lmas gerekiyor.
mak, yeniden inisiyatifi ele geçirmek ve imçinden geçti imiz süreç oldukça hassas,
ha hedefini gerçekle tirmek istiyor. En çok kritik bir süreçtir. Siyasi mücadele oldukça
da bu amaçla KDP - YNK üzerinde çal r. Bir noktada sonuç verecektir. Bu
yor, onlar yan nda harekete geçirmeye ve süreçte siyasi mücadelede hata yapan kayPKK'nin tasfiyesinde daha fazla rol vermeye beder ve bunu telafi etme imkân
zor
çal yor. KDP-YNK gerillay kaç rtma ve bulur. Hareketimiz, Kürt sorununun demokkat lmalar önlemede Kürtler içinde ve ulus- ratik siyasi çözümünde srar ediyor. Ama
lararas alanda PKK'yi tecrit etmede geç- TC'nin de imhada srar etti i art k netle mi mi ten beri üstlendikleri rollerini daha fazla tir. Süreç giderek h zla bir sava a do ru geyerine getiriyorlar. Ama TC bunu yeterli li mektedir. Bütün PKK militanlar n ve
görmemekte, daha fazla rol üstlenip gerekle- Kürt halk n bu gerçe i anlamas gerekiyor.
rini yerine getirmelerini istemektedir. Geli - Kürt sorununun demokratik siyasi çözümü
meler, bu süreçte bu yönlü ad mlar atacakla- için çabalar daha da derinle tirmesi, ama
göstermektedir. TC, geli memizi önle- sonucu belirleyecek olan ve bu temelde geme, bizi daraltma, s rland rma, güçsüz du- li en büyük bir sava a da haz r olmas gereruma dü ürme, kendi zay fl k ve zorluklar
kiyor. Bu sava n geçmi y llardaki gibi çok
giderme, iç ve d ta politikas herkese ka- uzun y llar almayaca , belki de son sava
35
KOMÜNAR
olaca olas
çok güçlüdür. TC ko ullar n
kendisinden yana oldu unu dü ünerek böylesi bir sava la tasfiyeyi gerçekle tirece ine
inan yor. Onun için çözüme gelmiyor, imhada srar ediyor. Dünyadaki güçlerin de buna
ses ç karmayaca
ve hatta destekleyece ini dü ünüyor. Bu aç dan tüm gücünü kullanarak sava la sonuç almak istemektedir.
er Zap gibi sonuç alamaz ve darbe yerse,
o zaman zorunlu olarak çözümü kabul edecektir. Hem de Önder APO ve PKK ile bunu
dü ünecektir. Tüm PKK militanlar ve Kürt
halk n böylesi bir sava a haz r olmas gerekiyor. Halk n öz savunmas örgütlemesi,
serhildan örgütlemesi ve eylemini oldukça
güçlendirmesi gerekiyor. DTP'nin birli ini
koruyarak, örgütlenmesinde bo luk yaratmayarak kendini güçlendirmesi, ulusal birlii esas almas , ulusal konferans için çal mas , Türkiye'de demokrasi kongresini geli tirmesi, çat partisini geli tirmesi ve uluslararas alanda çal malar yo unla rmas
gerekiyor. DTK'nin tüm halk n örgütlülüünü ve direni ini geli tirmesi ve Önderli in
yol haritas almak için çal mas gerekiyor.
Halk bu temelde harekete geçirmesi gerekiyor. PKK'nin, öncülükteki zay fl klar h zla gidermesi, tüm örgüt ve kadroyu sürecin
görevlerini yerine getirecek tarzda haz r hale
getirmesi gerekiyor. Yol haritas
almak
için toplumu harekete geçirmesi gerekiyor.
KCK sistemini pratikte örgütleyip geli tirmesi, toplumun özgür ve demokratik ya ave varl
bu temelde güvenceye
almas gerekiyor. Me ru savunma sava n
gerilla ve serhildan örgütlenmelerini yeterli
hale getirmesi gerekiyor. Bunun için gerillan nicelik ve nitelik olarak güçlendirilmesi
ve toplumun öz savunma örgütlenmesini geli tirmesi gerekiyor. Her sald , tutuklama
ve katletmeye an nda cevap vermesi gerekiyor. Kürdistan co rafyas , kültürü ve tarihinin tahrip edilmesini önlemek için me ru savunma hakk kullanmas gerekiyor. deolojik ve örgütsel çal malar derinle tirmesi,
propaganda ve ajitasyonu yeterli düzeyde
geli tirmesi, TC politikalar te hir etmesi
ve sald lar kar lay p bo a ç karmas gere-
36
kiyor. Ulusal Konferans' n geciktirilmeden
gerçekle tirilmesi, Türkiye'de demokrasi hareketi ve örgütlendirilmesinin geli tirilmesi
gerekiyor. Uluslararas alanda siyasi ve diplomatik çal malar n daha aktif hale getirilmesi gerekiyor. PKK militanlar n bütün
bu görevleri ba armas için tam bir dervi
ve azize gibi ya amas ve Önder APO'nun
birer ça da havarisi gibi çal mas ba ar
için artt r. PKK militanlar ve Kürt halk n önümüzdeki haftalarda hareketin yönetiminin alaca yeni kararlara göre h zla hareket etmesi ve buna haz r olmas gerekiyor.
Hareketimiz büyük bir özveri ve srarla tek
tarafl olarak süreci getirece i yere kadar getirmi tir. Art k, tek tarafl olarak daha fazla
ilerlemenin olanaklar neredeyse tükenmi tir. Kürt sorununun demokratik siyasi çözümünde sa kl tart ma, diyalog ve çözüm
yolunun geli mesi, bu yola girilip ilerlenmesi ancak çift tarafl ate kes ve Kürt halk n
iradesi olan Önder APO'nun muhatap al narak müzakerelere ba lanmas ile mümkündür. Ba ka türlü olamayaca art k ortaya
km r. TC'nin hem operasyonlar sürdürmesi, hem Kürtlerin iradesini hiçe saymas
ve PKK'yi aç kça imha edece ini söylemesi,
hem de çözüm yönünde en ufak bir ad m atmamas , tek tarafl olarak geli tirdi imiz çözüm sürecini art k yürütülemez duruma düürmü tür. Bu durum bizi yeni kararlar almaya zorlamaktad r. TC Meclisinin yaklamlar na göre yeni kararlar alaca
z beklenmelidir. Daha imdiden sava tezkeresinin ç kar laca , anayasa de ikli i yap lmayaca , Kürtsüz demokrasinin geli tirilece i aç kça konu ulmaktad r. Bunlar savan, inkar ve imhan n devam ettirilece i anlam ta yor. Bu aç dan tüm PKK militanlar ve Kürt halk n böylesi bir sava kar lamalar ve her eylerini ortaya koyup TC'yi
ba ar zl a mahkûm etmeleri gerekiyor.
Komployu ve onun inkar ve imha sistemini
tümüyle ve bir daha yürütülemez düzeyde
parçalamas gerekir. Özgür Önderlik, Özgür
Kimlik ve Demokratik Özerklik'i gerçekle tirmesi gerekir. Bu temelde ba armay ve kazanmas bilmesi gerekir.
KOMÜNAR
R KT DAR GELENE OLARAK
KOMPLO GERÇE VE 9 EK M
Hasan BOTAN
ktidar gelene inin varolu sal dayana
olarak komplo(culuk), alçakl n evrensel
tarihi boyunca iktidar sahiplerinin gözde
arac olma konumundan bir ey kaybetmeden, trendi gittikçe yükselen bir siyasal töreye dönü türüldü. Günümüz insanl
n muhayyilesinde halen diri olan ve esas nda toplumsal gözeneklerde kendini var k lmaya
devam eden, insansal gerçekle menin ilk ve
en uzun tarihli toplumsal seçene i olan doal ya am formunun bast larak geriye itilmesi ve yerine iktidar gelene inin geçirilmesi, özü itibar yla komplo ile gerçekle tirilen
bir kölelik makro sürecidir. nsan insan yapan temel toplumsal de erlerin ortadan kallmas , her zaman için iktidar sahiplerinin
ba at hedefi olageldi. Uygarl k tarihinin ba lang ndan günümüze kadar, bu hedefe
ula mak için kullan lan en önemli araç,
komplo oldu.
Do al toplumun yarat
gücü kad n
dü ürülerek kölele tirilmesi, komploculuk
gerçe iyle yak ndan ba lant
r. Güçlü ve
kurnaz erkek, avc k kültüründen edindi i
tecrübelere dayanarak, komplolarla kad n
evcil düzenine kar yeni bir ev düzeni geli tirerek, eme e ve payla ma dayal ya am
düzene ini ortadan kald rarak bir sömürü
'toplumsall 'n geli tirdi. Böylece, toplumsall n on binlerce y la dayanan tarihsel ak nda sapma olarak de erlendirilecek süreç
ba lam oldu. Do al toplumda ba at olan
itlik, adalet, özgürlük ve payla m gibi ahlaki de erler, uzun bir sürece yay lan komplolar dizini ile bast larak yerine zor, iddet,
bask , sömürü ve kölelik gibi uygarl k de erleri yerle tirildi. Böylece insan gerçe inden
kopu da ba lat lm oldu. Bu durum ayn
zamanda do al toplumun ana kad n eksenlenli ya am formunun ortadan kald lmas
ve yerine devletçi-iktidarc uygarl k sisteminin geçirilmesi süreci oluyor.
Komplo ve komploculuk uygarl k tarihinin ba lang ndan günümüzün deh et uygarl olan kapitalizme kadar iktidar erkinin
elinde ba kö eye oturtulan iktidar süreklile tirme arac oldu. Her tanr kral, kral, hanedan, padi ah, imparator, kayser, vezir veya devlet ba kan bunu vazgeçilmez bir tanr
nimeti olarak gördü ve öyle de erlendirdi.
Büyük imparatorluklar n saraylar nda gizli
kap lar n ard nda oynanan tek oyun bu oldu.
Ayakta kalmalar , ancak bu oyunla mümkündü. Ve bu komploculuk oyunu binlerce
ldan bu yana de erinden hiçbir ey yitirmeden, h
ve i levselli ini artt rarak günümüze kadar geldi. ktidar oyunlar , tarihi
kan deryas na çevirdi, dünyay ya an lmaz
hale getirdi ve insanl n büyük felaketlerin
bata nda bo ulmas na yol açt .
Komplo ve komploculuk, analitik akl n
bir ürünü olarak egemen kesimler taraf ndan
bulundu, kullan ld ve geli tirildi. Kendilerine ve iktidarlar na kar ç kan her ses komplolarla kesildi, her soluk bo uldu, her özgürlük aray bast ld . Devletçi iktidarc sistemin bask na, zulmüne, zorbal na, tahakkümüne, talan na ve sömürüsüne kar duran, bunun kar nda direnen, mücadele
eden ve özgürlükte srar eden bütün toplumsal kesimlere kar her çe it iddet, i kence
ve zor arac kullan larak bunlar ortadan kallmaya ve tarihten silinmeye çal ld .
Amaç, iktidar ezel-ebed k lmakt .
Bir iktidar gelene i olarak komploculuun her zaman için iki temel amac olmu tur. Birincisi, bir tarihsel ak olarak ahlaki
ve politik de erleri bar nd ran toplumu kölele tirerek sömürüye aç k hale getirmektir.
kincisi ise birincisinin gerçekle memesi durumunda, özgürlük ahlak temsil eden bu
toplumsal gerçekli i imha ederek ortadan
kald rmakt r.
Böylece komplolarla bir yandan ihanet
ve i birlikçilik geli tirilirken di er yandan
37
KOMÜNAR
katliamlarla fiziki olarak ortadan kald rma yan ve bugüne ta ran halk konumundad reylemleri gerçekle tiriliyordu. Uygarl k lar. Sümerlerden Asurlulara, Perserden Osgüçleri ahlaki ve politik toplumun ç
yap- manl lara kadar devletçi sisteme kar her
bütün önemli tarihsel kesitlerde komp- zaman bir direni halinde olmu lard r.
loculu u devreye sokmu lard r. Hz. sa'n n
Tarihsel örneklerinde de görülmü tür ki
çarm ha gerili- i, Hz. Ali'nin katledilmesi, bütün komplolarda her zaman iki güç rol oyHüseyin'in Kerbela'da katledilmesi, Ma- nam r. Birincisi egemen sistem güçleri, ikinni'nin Sasani rahiplerinin yönlendirilmesiyle cisi ise bunlar n i birlikçisi ihanetçi kesimöldürülmesi, Hallac- Mansur'un diri diri ya- ler. Bu durum özellikle de Kürtler aç ndan
lmas , Nesimi'nin derisinin yüzülmesi ve daha fazla geçerlidir. Kürt tarihinde ba a aPir Sultan Abdal' n idam sehpas na götürüya gidi , daha çok on dokuzuncu yüzy n
lü ü, ilk elden insan n akl na gelen en büyük ba lar ndan itibaren ba layan süreçtir. Bu
komplo örnekleridir.
dönem Kürdistan tarihinde komplolar n en
Tarihte komplolara en fazla maruz kalan fazla yo unla
dönemdir. Ayn zamanda
haklardan biri de Kürt halk r. Somut örnek iç ihanetlerin de çok yo un olarak devreye
anlam nda tarihteki en önemli komplolardan girdi i bir dönem olmaktad r. Kürdistan üzebiri Kiros'un ihanetçi Harpagos'la Med kral rinde i gal, istila, komplo, ihanet, i birlikçiAstiyag'a kar gerçekle tirdikleri komplo- lik, bask , sömürü, zorbal k ve katliamlar en
dur. Bu örneklerin hepsi bize gösteriyor
fazla tarihin bu kesitinde ya and . Kürt
ki be bin y ll k uygarl k tarihini,
egemen kesimleri halk n iktidara
Tarihsel
ayn zamanda komplolar tarikar olan tarihsel direni ini isörneklerinde de
hi olarak tan mlamak zor
yanlara dönü türerek kendi
görülmü tür ki bütün
olmayacakt r. Ancak, bu
iktidarlar kurmak ve olabe bin y ll k süre zarf nda komplolarda her zaman iki
da korumak için kulanyok etmeye dayal bütün güç rol oynam r. Birincisi
lar. syanlar bast nca
sald lara ra men do al egemen sistem güçleri, ikin- da h zla i birlikçili e yöcisi ise bunlar n i bir- neldiler. syanlarda halk n
toplumun ahlaki ve politik
likçisi ihanetçi
özellikleri kendilerini da
pay na dü en istila, talan, idkesimleri.
ba lar nda, çöllerin derinlikledet, katliam ve kara terör oldu.
rinde ve orman kuytuluklar nda var
hanetçi ve i birlikçi Kürt egemen kesimlmay ba ard lar. Kürt halk bu toplumlar n lerinin bizzat komplolar n içinde yer almalar
ba nda gelmektedir. Neolitik devrimin ya- bu durumu daha da a rla rm r. syanlar
rat ve devindirici gücü olan Kürt toplumu gerçe i ve burada ya anan ihanet ve i birlikuygarl k tarihi boyunca da devletçi-iktidarc çilik, Kürt toplumunun ba a
gidi ine
uygarl k sisteminden uzak kalmay tercih et- neden olmu tur.
mi tir. Uzun bir tarihi dönem boyunca iktingilizlerin ba
çekti i emperyalist
dara kar öz savunmaya dayal olarak ken- komploculuk ve i birlikçilik, isyanlar dönedilerini korumay ba arm lard r. Kürtlerin minde uygulanan iddet ve terörle, Kürt haluygun co rafi ko ullar , do al topluma dayok olmayla yüz yüze getirdi. Ortadoyal yerle ik ya am de erlerini bugüne kau'da olu turulan bütün ulus-devletle melerdar ta rmalar nda belirleyici bir rol oyna- de Kürt halk kurban olarak seçildi. Ayn ikr. Do al toplumun ahlaki ve politik de- tidarc ve devletçi gelene in farkl yüzleri
erleri Kürt toplumundaki içselle menin de- olan emperyalist sömürgecilik, ulus devlet
rinli iyle ba lant olarak kendini önemli olu umlar ve Kürt egemen kesimlerinin ili oranda koruyabilmi tir. Kürtler Ortado u'da ki, çeli ki ve çat malar Kürt halk üzerinde
devlet lanetine, en az bula
halklar n ba- komploculu a dönü erek Kürt halk n tanda gelmektedir. Dolay yla ahlaki ve po- rihsel kaybedi ine neden olmu tur. Ayn uylitik toplumun öz de erlerini en fazla koru- garl k sisteminin birer sacaya olarak bir
38
KOMÜNAR
yandan kendi aralar ndaki çeli ki ve çat malarda geni toplumsal kesimleri kullanarak bunlar k mdan geçirmi ler, di er yandan biraraya gelerek, ittifaklar kurup komplolarla direni gelene ini tasfiye etmi lerdir. Böylece kimi dönemler çeli kili ve çat mal görünseler de özü itibar yla birbirlerini
besleyerek büyütmü lerdir.
"Osmanl mparatorlu u'nun da lmandan sonra Kürdistan' n daha da parçalanmas ve iddet ortam na çekilmesi geli ti.
Yeni emperyalist ve sömürgeci güç olarak
yükselen ngiltere ve Fransa'n n çizdi i Ortado u haritas nda Kürdistan üzerinde Türkiye Cumhuriyeti, ran ahl , Irak monarisi ve Suriye-Frans z yönetiminin egemenlii geçerli k nd . Daha do rusu dayat ld .
Yeni rejimler alt nda ç karlar daha da daralt lan Kürt i birlikçi üst tabakas n s rve eski otonom heveslerinden kaynaklanan ve ço u tahriklere dayanan isyan hareketleri terörün yo unla mas na yol açt .
Ayaklanmalar ulusal ve demokratik talepleri
geli tirmi olmaktan uzakt . Eski ayr cal kl
günlerini arayan Kürt i birlikçi feodalitesinin yeni rejimlerden pay isteme kavgas yd .
Kapitalizme dayal ve milliyetçi ideolojiden
etkilenen yeni rejimlerin tek ulus, tek dil,
üniter devlet fanatizminden Kürtlerin pay na
dü en, eskisinden beter inkâr edilmek, bask
alt na al nmak, isyan halinde katliam ve zoraki asimilasyonla ortaça karanl na terk
edilmekti. Tam anlam yla cendereye al nma
söz konusuydu. Denebilir ki, dünyada Yahudilerden sonra bölgesel çapta oven milliyetçili in en yo un terörünü ya ayan halk,
etnik ve olgusal varl k olarak Kürtlerdi.
Kürtlerin kendi i birlikçi hainleri taraf ndan
feodal gerili e terk edilmeleri, ça da milli
demokratik hareketlere bile anlam verememeleri yüzünden ya ad klar durum, 20. yüzn en çirkin yüzlerinden biridir."
syanlar döneminin sonunda Kürt halk
derin bir sessizli e gömülmü tür. Bundan
sonras inkar ve imha sisteminin devreye konularak Kürt halk yok etme politikas n
geli tirilmesi olmu tur. nkar ve imha sistemi bir komplo sistemidir. Kürt halk na kar
geli tirilen komplolar toplam ndan olu uyor.
nkar ve imha sistemi reel politika olarak
katliam, sürgün, i gal, istila, sömürü, asimilasyon ve bunlar n toplam olarak kara terör
biçiminde hayat bulmu tur. Bunlar emperyalizm, sömürgeci bölge devletleri ve i birlikçi Kürt egemen kesimlerinin birle ik egemenlik erki olarak devletçi-iktidarc uygark sisteminin 20. yüzy lda Kürt halk na biçtikleri paye olmu tur.
Ahlaki ve politik gelene i güçlü ya ayan
Kürt halk n ortadan kald lmas , ayn zamanda on binlerce y la dayanan bu toplumsal gelene in de ortadan kald lmas anlana geliyordu. Uygarl k sisteminin yaklaböyleydi. Uygarl k, Kürt halk ahs nda, temel toplumsal form olan ve bir gelenek
olarak toplumsal gözeneklerde varl
koruyan ahlaki-politik toplumdan adeta intikam al yordu. Bu yüzden, Kürt halk n imha ve inkâr sistemiyle ortadan kald lmas
onlar için önemliydi. Bunu ebedi zafer olarak görüyorlard .
Uluslararas komployu tart rken ve bilince ç karmaya çal rken en çok sordu umuz sorulardan biri de "neden Önder Apo ve
Kürt halk ?" sorusudur. Neden Önderli e kabu kadar öfke ve kin? Neden hiçbir ahlaki ve insani kural tan nmadan böylesi bir
komplo gerçekle tirildi? Ku kusuz bu sorular ço alt labilir. Bütün bu sorular n cevab
Önderlik gerçe inde ve temsil etti i de erlerde yatmaktad r. Önderlik bir de erler sistemini temsil ediyordu ve bu de erler ahlaki
politik topluma ait de erlerdi. Yani uygarl k
sisteminin tümden ortadan kald rmaya çal de erler. Önder Apo uygarl k güçleri
kar nda durumunu öyle tan ml yordu:
"Ad m Abdullah, yani 'Allah' n Kulu'; ama
kul olmay tam yüre ime oturtmamakla
kendime sayg olman n, dolay yla o tansal güçler ne kadar üzerime gelirlerse gelsinler, özgür insan savunman n büyük erdem oldu una kendimi inand rm m."
Her ey bitti denilen yerde tarih bir kez
daha gerçek yüzünü göstererek iyilik ile kötülü ün, güzellik ile çirkinli in, özgürlük ile
köleli in, ya am ile ölümün, do ruluk ile
39
KOMÜNAR
sahteli in aras ndaki kavgada mücadelenin la man n e ine getirdi i bilinmektedir. Bibitmedi ini, halen devam etti ini ortaya ko- rey ve bireycilik ad alt nda toplumdan soyutyacakt . Ahlaki-politik toplum gelene inin lanarak yarat lan insan gerçe i bir canavar
insana ve toplumsal ahlaka dair bütün öz de- gibi çevresindeki her eyi tüketebilecek bir
erleri Önder Apo ahs nda ye-ni do unu konuma getirilmi tir. Bedeni de dahil, insana
gerçekle tirecekti. Bu öylesine bir do
ait bütün maddi ve manevi de erler bir sekolacakt ki, tarihin saklanm , bast lm ve tör haline getirilerek pazarlanmakta ve kapivarl
inkar edilmi yüzü, bütün de erle- talist tanr lar n hizmetine ko turulmaktad r.
riyle kendini yeniden yaratacakt . Kaybedi- Önderlik bu gerçekli i de tirerek insan
len, kaybedildi i yerde aranacak ve buluna- dü ünce, emek ve yarat
k gerçe iyle bucakt . Önder Apo, kendi ahs nda insanl a lu turdu.
ait de erleri bir bir aç a ç karacak, bunlar
Egemen erkek akl n ürünü olan ve kaörgütleyecek ve gittikçe ba ta Kürt halk na
n köleli i üzerine kurulmu uygarl k sisteve Ortado u halklar na sonra da bütün in- mi, kad n köleli ini bütün köleliklerin mersanl a mal edecekti. Bu ayn zamanda tari- kezine yerle tirerek kad tam bir cenderehin gidi at yeniden rotas na sokmakt .
ye ald . Önderlik ahs nda ortaya ç kan bir
Önder Apo, devletçi iktidarc uygarl k gerçeklik de kad n tarihi hesapla mas yd .
sisteminin, özellikle de kapitalist modernite "Sümerli rahiplerin tanr ça anam ve a k kasürecinde yok etmenin e ine getirdi i intar tap na a, oradan kral saray na,
san , toplumu, kad ve dotanr -krallar n yan na götürüay yeniden öz de erleriyle
ünü, öldüklerinde kendileKapitalist
bulu turacakt . Kapitalist moriyle birlikte canl canl memodernite
dernite insan k m, toplum
insan k m, toplum zara konulu unu iliklerime
m, kad n k m, do a k m, kad n k m, kadar anlam m. Tanr m ve en önemlisi de bunlakrallar bile olsalar, kad zido a k mve en
n mükemmel ahengini
önemlisi de bunlar n yafet sofralar nda zevkleriolu turan ahlak k m olarak
nin bir parças k lmalar
mükemmel
vücut bulmu tu. Bunlar n
ahengini olu turan hiç kabullenemedim. Ama
mükemmel ahengi ile gertanr ça anam ve a k kad ahlak k m
çekle ecek olan, dünyan n yegünümüze kadar dirhem
olarak vücut
niden ya an r hale gelmesi
dirhem büyük bir incelikle
bulmu tu.
mücadelesi, Önder Apo ahsömürüp yediklerini, posas nda kendini ifadeye kavu turacakt . Bu
iki-ba evlilik diye kullar n önüne, ermücadele, Önder Apo ahs nda ahlaki-poli- kek kölelerine sus pay olarak b rakt klar
tik toplumun bütün de erleri ile uygarl n da anlam m. Bu hediyelerini erkek olarak
son tanr lar ahs nda, sömürü, talan, istila, yüre ime kabul ettirmemekle tanr ça anabask , gasp, fetih, iddet, i gal ve kölelik den ve a k kad
n iyi bir o lu olabileceerleri aras ndaki mücadeleydi. Bir anlamda
ime inand kça, daha çok sevinç ve gururla
tarihin her iki ak aras ndaki mücadeleydi, doluyordum. Ana topraklar
böylece ilk
hesapla mayd . nsan ve toplum gerçekli i, defa tarihin derinliklerinde anlamaya ba Önder Apo ahs nda kendi hakikatini yeniyor, binlerce y ll k kördü ümler at lm çeden yaratacak ve bu hakikati uygarl k tanr - li kileri çözümlüyor, bu seferki do un anlar na dayatacakt . Bu anlamda Önder laml oldu unu fark ediyordum. Ölümü daApo'nun do u ve kendini gerçekle tirme- yatanlar, tüm 20. yüzy l, tüm komplocular,
si, insan n ve toplumun yeni do u ve ger- kimler olurlarsa olsunlar hepsine dayanabiçekle mesi oluyordu.
lece imi, bunu halen bana inanan baz dostÖzellikle, kapitalist modernitenin insan lara mesaj olarak sunmam n de erli oldu udo adaki de erinden soyutlayarak hayvan- nu, onlar n da bunu hak ettiklerini kabul et-
40
KOMÜNAR
mi tim. Dayatt klar Hiro ima'lardan bile
tehlikeli paket bomba k nmam n ve halklan üzerine böyle at lmam n tüm inceliklerini çözebiliyor; pimlerini söküp tüm malzemeyi bombac lar n surat na f rlat p rahatyordum. nsandan yanayd m, zorba tanr lar bir kez daha yenilmi lerdi."
Bütün toplumsal de erlerin yarat
olan kad n kölele tirilmesi üzerine kurulmu bir sistemin toplumsal do ay felaketlere götürece i ku ku götürmez. Özellikle
kapitalist ça uygarl toplumu tam bir k mdan geçirmi tir. Bütün toplumsal gözeneklere s zarak özgürlük bilinci olan ahlak
ortadan kald rm ve toplumsal dokuyu dumura u ratm r. Önderlik, ahlak "toplumu bir arada tutan harç" olarak tan mlad .
Kapitalizm toplumsuz bir sistemdir, dolay yla ahlaks z bir sistemdir. Bu, bireycili in
geli tirilmesiyle gerçekle tirilen bir durumdur. Bütün bunlar kar nda Önder Apo'da
gerçekle en ise, özgürlü e, e itli e, adalete
ve payla ma dayal yeni toplumsal ahlak
kimli idir. Özgürlük bilincini yitirmi toplumlar n her çe it ahlaks zl k içerisinde debelenmekten ve sömürüye maruz kalmaktan
kurtulamayacaklar a ikârd r. Önderlik Kürt
halk na yeni bir özgürlük bilinci kazand rd .
Önder Apo bütün bunlarla birlikte yeni bir
do a felsefesi geli tirerek do ay ya an r
lman n mümkün oldu unu ortaya koymu tur. nsan-do a ve toplum-do a ili kilerini
yeniden düzenleyecek bir felsefik anlay
ortaya koymu tur.
Sistem güçlerini uluslararas komploya
götüren temel neden Önderlik gerçe inde
ifadesini bulan bu ideolojik ve felsefi formasyondur. Önder Apo ayn zamanda hakikat aray
bütün tarihsel ki iliklerin bir
bile kesi olma misyonunu da kendinde aç a
kartm . Bu da bir ki ide kendini ifadeye
kavu turan tarihin yeniden canlan , aya a
kalk ve uygarl k tanr lar ndan hesap soru uydu. "…Komplocu Zeus'un Promete'ye ve
Hektor'a yapt klar yla onun günümüzdeki Atinal
çocuklar n yapt klar n ayn oldu unu gördükçe, arkada lar
daha iyi tan yordum. Promete ve Hektor'la arkada k çok onurlu oluyordu.
Bunu hak etmi olmam bana gurur veriyordu.
“..Ba ka kimseleri olmad için, sa tavn daha zor olan 2000 y l sonra üstlenmek durumunda kald m. Demirci Kawa rolünü de üstlendim. Hz. brahim'in kutsall da ça da la rd m. Bütün Zin'ler ve
Adule'lerin, Mem'i ve Dervi e Avdê'si de
oldum. Mani'lerin, Mazdek'lerin, Babek'lerin
son ah ndan tutal m, Hüseyin'in Kerbela
yaln zl
, Hallac Mansur'un hakikat a , Pir Sultan n dostluk rütbesini de ta m. Deniz'lerin, Mahir'lerin, brahim'lerin arkada yd m. Mazlum, Hayri, Kemal ve
Ferhat'lar n intikam sava
yd m. Böy-lesi
her ça dan, her milletten binlercesinin birle en ve bilince kavu an son örnekleriydim.
Bu insanl k abidelerinin sadece direni ve
sava lar de il, bir de f rsat bulamad klar
bar davalar vard ."
Önderlik gerçe i böylesi tarihsel, felsefi
ve ideolojik yanlar olan bir gerçekliktir. Hele bu önderlik Kürdistan ko ullar nda ortaya ç yor ve Kürt halk n makûs talihini
de tirecek geli meler aç a ç kart yorsa,
daha fazla önem arz etmektedir. Böylece uygarl k tanr lar n öfkeleri de anlam kazanmaktad r. Kürt halk n ortadan kald lmas
üzerine kurgulanm 20. yüzy l Ortado u
politikas , Kürt Özgürlük Hareketi'nin ortaya ç kmas yla birlikte bir hezimet durumunu
ya ad . Ba kan APO önderli inde Özgürlük
Hareketi, Kürt halk n yok olu a do ru gerçekle en gidi at durdurmu , Kürt halk n
Ortado u'da temel bir özne haline gelmesini
sa lam r. Özgürlük Hareketi'nin, ortaya
yla vaat etti i özgürlük umutlar erkenden fark eden güçlerin ba nda ABD gelmektedir. ABD onay yla gerçekle tirilen 12
Eylül Darbesi'ni, Özgürlük Hareketi'nin önünün al nmas için yap lan bir darbe olarak
görmek gerekir. Ba ka faktörler olsa da belirleyici olan bu durumdur. Büyük zindan direni i ve ard ndan gelen 15 A ustos At
Özgürlük Hareketi'nin önünün al namayacan ispat oldular. 1985'e gelindi inde Almanya'n n öncülü ünde ''yarg z infaz konsepti'' devreye konularak imha ve tasfiye
planlar en üst boyuta t rmand ld . '90'l y llarla birlikte yurtsever halk za kar ger-
41
KOMÜNAR
çekle tirilen katliamlarla bu konsept zirvele tirildi. 85'ten sonra ba layan süreç, NATO'nun Türkiye örgütü olarak ERGENEKON'un aktifle tirilerek devreye sokuldu u
süreç oldu. Önder Apo bu süreci 'NATO ile
do rudan sava
z y llar' olarak tan mla. Özgürlük Hareketi, geli ti i ilk andan
imdiye kadar sürekli komplolara maruz kal. Kald ki, yirminci yüzy l boyunca geli tirilen inkar ve imha sistemi özünde bir komplo sistemiydi. Uluslararas komplo ise, bu
sistemin en yo unla
lm ve zirvele tirilmi durumunu ifade ediyordu.
17 Eylül 1998'de imzalanan AnkaraWashington Antla mas 'yla uluslararas
komplonun start verildi. Bu antla ma ABD,
Türkiye, KDP ve YNK aras nda yap ld . Çok
de ik güçler de ik amaçlarla komplo içerisinde yer ald . ABD, ngiltere ve srail, Önderli i ve Özgürlük Hareketi'ni, geli tirmek
istedikleri Büyük Ortado u Projesi önünde
engel olmaktan ç karmak istiyorlard . KDP
ve YNK bu proje çerçevesinde kurmak istedikleri küçük devletçikleri için Kürt halk
ve Kürdistan' pazarlamaya ç km lard . Yunanistan alçakça ihanetinin kar
nda Ege
ve K br s sorunlar nda taviz koparmak istiyordu. Rusya çoktand r, enerji anla malar
ve sekiz milyon dolar kar
nda sosyalizmin bütün de erlerini satabilecek kadar
onursuzla
. Almanya ve Fransa ba ta
olmak üzere Avrupa'n n geri kalan devletleri
ile ran ve Suriye ba ta olmak üzere Ortado u'nun geri kalan devletlerinin her biri deik ç karlar kar
nda bu komplonun
içinde yer ald lar. Yine ilkel milliyetçi reformist Kürt grupçuklar , da lmas bekledikleri PKK'den arta kalan miras n derdine dü mü lerdi.
Komplonun en önemli boyutlar ndan biri
bölgesel bir sava n göze al nm olmas yd .
Önderlik, Suriye'den ç
sa lanarak imha
sürecine al nmak istendi. Yap lan planlama
gere ince Avrupa'n n bütün kap lar kapalacak, böylece denetime girdikten sonra
geri dönü ü sa lanacak ve havadayken içinde bulundu u uçak, Akdeniz'de bulunan
NATO'ya ba sava gemilerinden f rlat la-
42
cak bir füzeyle imha edilecek ve kim vurduya gidecekti. Önderlik, Suriye'ye geri dönmeyerek bu planlamay bo a ç karm oldu.
9 Ekim 1998'de Atina Havaalan 'nda ba la-yan ve 15 ubat 1999'da Önderli imizin
Türkiye'ye teslim edilmesiyle tamamlanan
süreç, her gününe, her saatine, her dakikas na ve her saniyesine büyük bir mücadelenin
ld bir süreç oldu. Atina, Moskova,
Roma, Moskova, Atina ve en son Nairobi;
bütün bu mekanlar n her biri, insanl k de erlerinin, alçakl n evrensel tarihine kar bütün dünyan n gözleri önünde verdi i direni
mücadelesine sahne oldu. Yücelik ile alçakn, onur ile onursuzlu un, güzellik ile çirkinli in, sevgi ile nefretin, iyilik ile kötülüün, özgürlük ile köleli in, do ru ile yalan ve hakikat ile sahteli in aras nda ak llara
durgunluk veren bir sava ya anan. nsam diyen hiçbir yüre in duyars z kalamayaca bir sava . Tarihin hiçbir döneminde
rastlanmayan bir güç dengesizli iyle yürütülen
bir sava . Bir tarafta insanl n bütün de erlerinin bile kesi bir yürek vard . Di er tarafta ise teknolojisi, bilimi, son model silahlar , tam donan ml ordu güçleri, istihbarat
ve emniyet te kilatlar , kullanabilecekleri
bolca ihanetçileri ve dünyan n bütün ekonomisini elinde bulunduran mali kurumlar
olan, insanl n hiçbir de erini tan mayan ve
kar hesaplar ndan ba ka hiçbir ey dü ünemeyen analitik beyinlere sahip uygarl k tanlar . Sonuç, tarihte e i benzeri bulunmayan
alçakça bir komplo.
Komplo, bir taraftan Önderli e kar geli tirilirken, di er taraftan halka kar gerçekle tirilecek katliamlar da pratik planlamaya kavu turulmu tu. Asl nda 1998'in bandan itibaren bunun haz rl klar yap lmaktayd . Cumhuriyetin 75. kurulu y ldönümü
bahane edilerek bir sene boyunca bunun harl klar yap ld . Bir y l boyunca, toplumun
günlük ya am n her saniyesini i gal eden
rkç propagandalar, insanlar n damarlar na
enjekte edildi. Siyasetten ekonomiye, sanattan spora ve medyaya kadar ya am n bütün
alanlar nda milliyetçi ovenist bir dalga yarat larak, toplum, planlanan katliam için harland . Hedefte Kürt halk vard . Dönemin
KOMÜNAR
Cumhurba kan Süleyman Demirel'in 9
Ekim'den birkaç gün öncesine denk gelen
Bulgaristan ziyareti s ras nda sarf etti i "Bir
devlet çok zorland nda, gerekirse soyk ma da gider" sözleri, katliam planlamas n
aç k kan yd .
Peki, bu planlama uygulamaya nas l konulacakt ? Önderli in imha edilmesiyle nal bir ba vard ? Aç k ki, 9 Ekim öncesinde
kimi provalar yap lm olsa da (genel merkez yöneticileri de dahil HADEP'li yöneticilere dönük yo un tutuklamalar, dönemin
HD Genel Ba kan Ak n Birdal'a kar gerçekle tirilen suikast giri imi, metropollerde
HADEP il ve ilçe örgütlerine yönelik hem
bombal hem de kitlesel sald lar) katliam, 9
Ekim'de Önderli in imha edilmesi üzerine
kurgulanm . Buna göre; Önderli in imha
edilmesine kar Kürt halk n gösterece i
refleks bir yandan iddet ve terörle bast lacak, di er yandan bu refleks bahane edilerek
Türk toplumundaki ovenist dalgalanma
zirvele tirilecekti. 20 günlük iç çat ma ortam ndan sonra 29 Ekim cumhuriyet bayrayüz binlerce ki ilik kitlelerle kutlanacak
ve bu kitleler -özellikle metropollerde- yönlendirilerek Kürt halk n ya ad mahallelere sald lacakt . Böylece Kürt halk tam
bir toplu katliamdan geçirilecekti. Bunun sonucunda özgürlük aray lar yeniden derin
bir sessizli e gömülecekti. Türkiye'nin soym ve katliamlar konusundaki tecrübeleri
hayli çoktu. Bu konudaki sab ka kayd hayli
kabar kt . Ermeni katliam , Kürt isyanlar , 67 Eylül olaylar , Çorum, Mara , Sivas katliamlar bunlardan sadece birkaç tanesidir.
Önder Apo, büyük bir so ukkanl kla yürüttü ü mücadele sonucunda, ayn zamanda bu
katliam n da önüne geçebildi.
Önder Apo, hem Avrupa'da bulundu u
süreç içerisinde hem de mral 'da tek ki ilik
hücre ko ullar nda yürüttü ü insanüstü bir
mücadele ile uluslararas komplonun yaratmak istedi i sonuçlar bo a ç karabildi. Ancak uluslararas komplo de ik boyutlarda
ve farkl yöntemlerle son on bir y ll k süreç
içerisinde de devam ettirildi. Önce 2000 y n sonbahar nda ba layan YNK ve ran' n
ortak askeri sald
gerçekle ti. Bu sald
gerilla güçlerimizin direni iyle bo a ç kald . Sonra tasfiyeci provakatif kesimlerin
eliyle Önderli imiz devre d b rak larak
de im ad alt nda Özgürlük Hareketi tasfiye edilmek istendi. Bu tasfiyecilik sald
da, Önderli imizin ve hareketimizin yürüttü ü yo un bir mücadele ile tasfiye edilebildi. Daha sonra Önderli imizin zehirlenmesi
ve fiziki i kenceye tabi tutulmas , yine G.
Kürdistan'a yönelik yap lan askeri operasyon, bunlar n hepsi uluslararas komplonun
bir devam olarak devreye konuldu. Komplonun devam olan bütün bu giri imler Önderli imizin, halk
n ve hareketimizin
yürütmü oldu u yo un mücadelelerle bo a
kar ld .
Uluslararas komplo imdiye kadar bo a
kar labilmi se de henüz bütünüyle yenilgiye u rat lamam ve zemini kurutulamam r. Bugün 'Kürt aç
' ad alt nda yap lan
tart malar , uluslararas komplonun devam
olan politikalardan ba ms z olarak ele almamak gerekiyor.
Yukar da uluslararas komplonun tarihsel, felsefi, ideolojik ve politik nedenlerini
Önderlik gerçe iyle ba lant olarak izah etmeye çal k. Önder Apo, komplonun engellenememesini iki temel nedene ba lad .
Bunlardan birincisi sahte dostluk, ikincisi
ise yetersiz yolda kt r. Ba ta Yunanl lar olmak üzere, dost olarak geçinenlerin komploda oynad klar rol bilinmektedir. Ancak burada sorgulanmas n derinle tirilmesi gereken husus, bizim ya ad
z yetersiz yolda kt r. Her gün komplo bilinciyle ya ayarak ve ona kar mücadele ederek tarihsel
günah
n vebalinden kurtulabiliriz. Haln her gün katliam tehdidi alt nda ya aunutmadan, yüksek bir duyarl k ve
bilinç düzeyiyle mücadeleye yüklenmek ve
pratikle mek en ba ta gelen sorumlulu umuzdur. Bu sorumluluk bilinciyle yakla mak, ancak günahl geçmi imizi affettirebilir. Böyle yakla arak komplo gerçe ini ortadan kald rabilir, Önderli imizi ve halk özgürle tirebiliriz. Önder Apo "ülkemiz
halen askeri i gal, siyasi ve ekonomik sömürü ve kültürel soyk m alt ndad r" hat rlatmas nda bulunarak hepimizi bunun bilincini
ta maya davet etti. Bu bilinci ta mak komployu unutmamak ve o bilinçle ya amakt r. Bu
bilinç halk
, Ortado u halklar
ve
giderek tüm insanl özgür yar nlara ta racakt r.
43
KOMÜNAR
HAK KAT ARAYI I, ÖZGÜRLÜK ARAYI IDIR
rat DO AN
Bilimsel yöntem bugün sistemde en fazla
esas al nan ve kendini egemen duruma getiren yöntemdir. Özellikle 13. ve 14.yüzy lda
geli meye ba lar. Temelini Roger Bacon
atar. 15-16. yüzy lda ise, Descartes ve Francis Bacon'la bir felsefeye dönü ür. 17-18.
yüzy lda da Newton'la paradigmaya dönüür. Böylelikle, devletçi sistem kimi ba ka
eklemelerle, 'modernist paradigma' denen
dönem paradigmas na kavu ur. Bu paradigma kendisini daha çok bilime dayand rd ndan hakikate ula
ndan emindir. 'Bilimsel'
yöntemi kulland ndan hakikate ula
r
ve öyle de görülmek ister. Esas nda kullanyöntem pozitif bilimlerce kullan lan ve
ad na bilimsel yöntem denen, sadece görünür eylerle ilgilenme, onlar bilimin ve hakikatin konusu yapma veya gerçe in sadece
bir yönünü esas alma yöntemidir.
Bu yöntem kapitalizmin i ine yarar. Kapitalizm sistem olarak varl
daha fazla
sürdürmek için bu yöntemi çokça kullan r.
Bu yöntemde baz eyleri özellikle öne ç karlar. Bacon'a göre mutlak do ru, gözleme
dayanand r. Gözleme dayanmayan bilgi
44
do ru de ildir. Descartes bunu bir ad m daha ileri götürür. çinde üpheye hiç yer b rakmayacak ey, bilgi ancak do rudur. Bu
öyle bir eydir ki, hakk nda hiçbir üphe olmamal r. Mutlak do ru olmal . Bir anlamda üphe krizini ya ayarak üphecili i geli tirir. Böylece 'dü ünüyorum, öyleyse vam'a ula yor. üphe duymada vard son
nokta kendisidir, var oldu udur. Francis Bacon'a göre, do runun kayna olmal , üzerinde üphe olmamal ve deneye dayanmar. Gözleme, deneye ve üpheye dayanmayan bilgi do ru de ildir. Bu nedenle de hakikate ula lamaz. Bunlara dayanmayan yöntem do ru bir yöntem de ildir. Böyle bir sonuca ula yor. Bu yap rken 'bizim i imiz
do ruya ula makt r' derler. Ve 'i in iyili i bizi ilgilendirmez' derler. Onlara göre i in iyili ini ara rmak, felsefecilerin ve ilahiyatlar n i idir. ' yilik metafizik bir eydir, idealist bir eydir, bu yüzden iyilik bizi ilgilendirmez.' Bilimsel yöntemleri bunu esas
al r. yilik ve güzellik yerine 'do ru'ya yönelirler. Böylece do ru ve güzellik, do ru ve
iyilik birbirinden kopart r. Oysa iyili i ve
güzelli i olmayan do ru, gerçek anlamda
do ru de ildir. Çünkü toplumun varolu
tarz olan ahlaktan kopuktur. yili i ve güzelli i olmayan bir toplum da ahlaks z bir
toplumdur. Bu yüzden ahlaks zla an bilimde, iyiye ve do ruya yer yoktur. Günümüz
bilimi, iyiye ve güzele yer vermedi inden
ahlaks zd r.
Bilimsel yöntemi, daha fazla de erlendirme konusu yapmak gerekir. Bu yöntemin
kulland argümanlardan birisi de özne-nesne ikilemidir. Bu yakla m felsefe ekollerindeki bölünmelerin temelini olu turur.
Buna göre ; nesne; senin d nda olan ve
üzerinde deney yapt n her eydir. nsan bedeni bile bir nesnedir, üzerinde deney yap labilir. Bugün klonlama yap yor, böylece
insan genleriyle oynan yor. nsan n bedeni
KOMÜNAR
dahil her ey nesnedir, deney malzemesidir
ve de ersizdir. D taki her eyi nesnele tiren
yakla m hakimdir ve bu nesnel gerçeklik
olarak dayat lmaktad r. Bu objektiflik ad na
yap lmaktad r. Bunun bilimi de pozitivizm
oluyor. Buna olgucu yakla m deniyor. Yani
her eye, kaide ve kurallara göre yakla mak
esas al yor. Evrenin olu umunun kendi iç
kanunlar vard r. Fiziki, kimyevi ve biyolojik kanunlar vard r. Evrenin olu umundaki
bu kanunlar tümüyle topluma da uyarlamak
isterler. Bu yüzden toplumun fiziki bir ey
oldu unu söylerler. Auguste Comte toplum
bilimi olarak sosyolojiyi kurmas na ra men,
bunu pozitif ilkelere göre olu turuyor.
Darvin evrim kurallar buluyor. Daha sonra evrimin bu biyolojik kurallar topluma da
uyarlanarak, doru u Hitler'de temsil edilen
Sosyal Darvincilik geli tirilir. Yani pozitivizm ad na, nesnelcilik ad na, objektivizm
ad na birinci do a olarak adland rd
z,
insanl k öncesi do an n kaide ve kurallar
toplumda da uygulanmak istenir. Böylece
her ey olguya indirgenmi olur. Buna göre
mutlak do ruya ula mak için ele al nan olgunun her eyden kopar lmas , yaln zla
lmas ve öyle de erlendirilmesi gerekir. Herhangi bir cismi de erlendirirken, onu bulundu u ortamdan, yeti ti i ko ullardan ve tarihsel geli iminden kopartarak de erlendirmek ne kadar do ru olur?
Pozitivizmin yani olguculu un dili matematiktir. Yani her ey rakamlarla ifade edilir. Evrenin ve içindeki varl klar n olu umu
matematikle ifade edilir. Bu yakla m özünde Platon felsefesine dayan r. Platon, akademisinin giri ine 'matematik bilmeyen giremez' diye yazm . Günümüzdeki bilim
adamlar veya felsefeciler Platon'un de ik
bir versiyonu veya Yeni Platoncu oluyorlar.
Modern paradigman n yarat
Newton
'dünyan n dili matematiktir' diyerek bu gerçe i ifade ediyor. Oysa bilim geli tikçe, evren veya içindekiler sadece matematikle anlat lamayaca
, ifade edilemeyece ini gösteriyor. Matematikte 2x2= 4 edebilir. Ancak
toplumda böyle bir formül i e yaramad
gibi, yanl sonuçlar da yarat yor. Oysa ma-
temati in dili formüldür. Bu da mutlakt r.
De mez. Çoklu de il, tekdüzedir. li kileri
cak de il, buz gibi so uktur. Canl de ildir.
te, evreni bu dille ifade etmenin sonuçlar ya yoruz. Newton, kitab n ismini 'Dünyan n Olu umunun Matematiksel lkeleri'
koyarak bunu anlat yor.
nsan n beyin yap bile dikkate al nnda duygu ve çözümlemenin beraber
oldu u veya insan n, bunlar n toplam ndan
olu tu u görülür. Bu, u anlama gelmektedir. yilik, güzellik, duygu ve sezgiler sol
lobda iken, do ruluk sa lobdad r. Yani insan beyni do ruluk ve güzelli in toplam r.
Daha de ik bir ifadeyle insan beyni, duygusal ve analitik zekan n toplam r. Beynin
levleri parçalan rsa, beynin sa ve sol loblar n oynad roller birbirinden kopart r
ve kar kar ya getirilirse, bir anlamlar kalmad gibi, tersten etkilere yol açar. Bilimsel yönteme göre, insan ya am nda duygusal
zekan n yeri geri plandad r, talidir veya hiç
yoktur. Duygusal zeka bo ve anlams z görülür. Hayvanlardaki zekayla ayn görülür,
fazla bir etkisinin olmad
belirtilir. Tüm
bunlar da nesnellik ad na yap r. Çünkü nesnel olmak analitik hareket etmeyi gerektirir.
Analiz yapar. te bu modern paradigman n
felsefesini de mekanizm ad alt nda Descartes olu turur.
Bu hastal n di er bir aya da öznelciliktir. Öznelcilik "benim d mda veya düüncemin d nda olan eyler gerçek de ildir" yakla
r. Gördü ümüz eyler, düüncelerimizin yans malar r. Dolay yla
gördüklerimiz dü ündüklerimizdir. ayet
dü ünmezsek bunlar yoktur. Dü ündü ümüz için bu eyler vard r. Türkiye Cumhuriyeti'nin Ba bakan R.T. Erdo an, Rusya
gezisi s ras nda bir gazetecinin Kürt sorununa ili kin bir sorusu üzerine, 'dü ünmezseniz
yoktur' derken bu yakla
n iyi bir örne ini sergilemi oluyordu. Dü ündü ünüzde
Kürt sorunu vard r. Dü ünceden, dü ünmekten vazgeçersek Kürt sorunu yoktur, olmaz.
Bu anlamda öznelcilik do rulardan, gerçeklikten kopman n di er ad oluyor. Her ey
dü ünce ve yorum derecesine dü ürülüyor.
45
KOMÜNAR
Gerçeklik bilinemeyece i için tek gerçeklik
dü ünmedir. Herkes de dü ünebildi inden
herkese göre bir do ru ç kar ortaya. Ne kadar çok insan o kadar çok do ru yakla
,
bu dü ünce tarz ndan ileri gelmektedir. Öznelci yakla
n temelinde kendini esas alma vard r. Kendine görelik bunun di er bir
ifade edi biçimi olmaktad r. Bu anlam yla
içimizde de yo unca görülen kendine göreliin alt nda felsefik bir yakla m yatmaktad r.
Kendine görelik öznelcili in bir yöntemidir.
Her eyi kendi çevresinde görmekten, kendini her eyin merkezine koymaktan ileri
gelir.
Kapitalizm, sistem olarak insan hem
dü ünceden hem de pratikten uzakla
r.
Dü ünceden uzakla rd
kölele tirir,
proleterle tirir, pratikten uzakla rd
da
egemen yapar. Ya da dü ünceden kopanlar
alt toplumu, pratikten de kopanlar üst toplumu olu turur. Bu yüzden egemenler veya
onlar n anlay nda olanlar sürekli ve sadece
dü ünceyi geli tirir, proleterler de çal rlar.
nsanl a kurulmu bu felsefi tuza a, proleterler ad na en iddial bilim olan Marksizm
bile dü mü tür. Marksizm, proleterin zihniyeti olma iddias yla yola ç km olmas na
kar n, kendinden öncekiler gibi hakim devletçi paradigman n s rlar nda seyretmekten
kurtulamam r. nsanl ktan dü me sonucu
gerçekle en s fla may tarihin temel motor
gücü olarak görerek, ezilen s fa her zaman
devrimci bir rol biçmi ve toplumsal geli melerin bu s
n lehine ve öncülü ünde
gerçekle ece ine ayet gibi inanm r. Sonuç
beklenilen gibi olmam , kar durulan sisteme tümden bir benze me ve onun içinde
erime gerçekle mi tir. Hatta hakim sistem
ondan beslenerek ömrünü yüz elli y l daha
uzatmay bilmi tir. Halklar, ezilenler ad na
tüm bu olumsuzluklar n ya anmas n en temel nedeni, zihni örgünün mevcut kal plar
amamas r. Ayr ve gerçekten özgürlü e
götüren bir zihniyet kurulamam r.
Felsefedeki bu parçalanm k veya tersten okuma, insan bir yönüyle tanr la rm ,
bir yönüyle de kulla rm r. nsan, Bush
örne inde kendisini tanr la
rken (zalim,
46
gaddar ve barbar tanr ), di er yan yla, ölmü
kullar ifade eder. Bir yanda atom silahlar
üzerinde oturan ve bir dokunu ta dünyay
yok edebilenler, öte taraftan ölmü olanlar.
Tanr n en temel özelli i yarat oldu u
gibi y
olmas r da. Tüm kutsal kitaplarda tanr n evreni yaratt belirtilir. Ve zaman geldi inde yine tanr n melek srafil'e
SUR'u üfleme talimat verdi inde dünyan y laca , k yametin kopaca belirtilir.
Bilgisayar tu una basarak atomlar patlatan
biri dünyan n sonunu getirebilir. nsan bu bilimsel yöntemi kullanarak, k yameti getirecek düzeye gelmi tir. Öte yandan i siz ve
güçsüzdür. Bir kar nca gibi bile çal amamakta, üretememektedir. De eri be kuru a
dü ürülmü tür. Nesnelcilik ad na alt toplum
bu kadar de ersizle tirilirken, öznelcilik ad na üst toplum bu kadar yüceltilmektedir.
Öznelcilik ve nesnelcilik felsefi olarak
ne kadar kar t olsalar da, birbirleriyle mücadele etseler de, toplumsal gerçeklik karnda sonunda birle irler.
nsanl k için kurulmu bu felsefi tuza a
dü memek, bu yolu sa salim a mak için,
belirtilen yollar n, hakikatlerin ve rejimlerin
nda bir yol, yöntem ve hakikat aramal z.
Bilimsel yöntem, özünde dini söylemleri
laiklik arac yla dünyevile tirmesinden ba ka
bir ey de ildir. Bu gerçe i en yal n ifade
eden felsefecilerden birisi de Carl Schmit'tir.
Bilim, dinin kavramlar üzerindeki maskesini
kald rarak, kendisi kullanm r. Bunu da en
fazla laiklikle yapm r. Laikli i din ve devlet i lerini birbirinden ay rma tarz nda tamlasalar da bu tan m yetersizdir. Daha
do ru olan, dinin dünyevile mesidir. Laiklik
dini bir ad m ileri götürmü tür. Laikli i günümüzün dini olarak dü ündü ümüzde bunun ifadesi pozitivizmdir. Dinlerin tanr ya
dayand rd kaderci anlay , bilim nesnel
ve zorunlu kanunlar ad alt nda dayatmaktad r. Ha tanr kurallar , ha nesnel kurallar.
Bir fark yoktur. Biri din ad na, di eri pozitivizm ad na. Biri uhrevilik ad na, di eri dünyevilik ad na. Bu yakla mlarda da insan veya toplum yoktur. Ya tanr kanunlar ya do a
KOMÜNAR
kanunlar … Tanr do adan kopart p gö e rini savunamaz. Kopernik, baz dü ünceler
yükseltmek veya tanr gökten indirip do- geli tirir, ancak sonuna kadar götüremez.
aya yerle tirmek. dealizm ve materyaliz- Ölüm dö inde dü üncelerini aç klar. Dümin yapt budur. Bu felsefi çeli ki çok deüncelerini aç klayan Bruno, geri ad m atrin olmas kadar, kar kt r da. Orta ça da bi- mad ndan ate lerde yak r. Hem bilim,
lim ve kilise aras ndaki sava lar n % 90' bu- hem de kilise Bruno'ya kar durur. Çünkü
nun için olmu tur. Bu sava lar n özü ise ha- Bruno, kilise ve bilimin çizdi i yoldan de il
kimiyet kurma, iktidar elde etme sava la- de kendi yolunun yolcusudur, do al toplur. Bu, i in görünen yüzüdür. Oysa orta- mun aray
r. Politik ve ahlaki toplum
ça sava lar daha derinli ine incelenirse olan do al toplumun hakikati aç a ç nca,
görülecektir ki, kendi toplumsall
korulg na dönen kilise ve bilim, birle erek devmak isteyenlerle, bunu parçalamak isteyen- letçi egemenli i korumak istemi lerdir. Bulerin sava r. Kendi toplumsall
koru- nu tüm ç plakl yla Ortado u'da görmek
mak isteyenler ahlak silah
ku an rken, mümkündür.Ulus-devleti temsil eden bölgetoplumu parçalamak isteyenler ise bilim si- nin gerici güçleri ile, ulus devleti a mak islah ku anm lard r.
teyen uluslar aras emperyalist ve sermaye
Hakikat, tüm bunlara tav r alabilme, yeni güçleri aras ndaki çeli ki ve çat ma derinbir yolun yolcusu olabilme durumudir. Ancak halk özgürlük e ilimi gedur. Bilinen patikalar n d nda
li ti inde, her iki gücün de araHakikat
yürüme, yeni bir patika yaratbilinen patikalar n lar ndaki çeli kileri durdurup
ma aray
r. Bu aray , ponda yürüme, yeni halk özgürlük e ilimlerine
litik ve ahlaki toplum olan
kar birle meleri bunun ifabir patika yaratma
do al toplumu yitiren ve aray
r. Bu aray , poli- desidir. Birbirleriyle kanl
haf zas nda cennet olarak tik ve ahlaki toplum olan
çakl olan güçler, Önder
kalan insan n var olma, in- do al toplumu yitiren ve APO konusunda tam bir i san olma aray
r. Bu arabirli i ve ortakl k yapm haf zas nda cennet
, zaman zaman bask larla olarak kalan insan n var lard r. te bu ortakl k sadeönü al nsa da hiç durmam ce politik ve konjoktürel bir
olma, insan olma
r. Bir nehir gibi durmadan hep
ili
ki ve ittifak de il, felsefi ve
aray
r.
akm r. nsanl n yaz lmam ,
dü ünsel arka plan olan bir ili ki
gizli kalm tarihi aç a ç kar rsa bu
ve ittifakt r.
görülecektir.
Tüm bir hiyerar ik devletçi sistemin tariAdem ile ba layan, brahim'le daha da hine bakt
zda, insanl a getirdikleri ansistemli hale gelen peygamberler gelene i, lam nda bir hakikatten, gerçek ya amdan
bunda önemli bir ad md r. Zerdü t, Buda ve bahsedemiyoruz. Peki, gerçek anlamda haSokrat'la geli en ahlakç felsefe bunda bir kikat olmayacak m ?
dayanakt r. Ortaça da yak p gidenler bunGünümüzde felaket tellall
yap p her
da bir damard r. Komünarlarda direnenler
eyin sonunun geldi ini, bu yüzden yeni bir
bunda bir damard r. Devlet d toplumsall - hakikat araman n anlams z oldu unu söylen bile kesi olan ana damar, bugün Önder yenler var. Nihilistle ip her eyi de ersizle APO'da ifadesini buluyor. Önder APO, yeni tiren, anlams zla ran, u runda mücadele
bir yol, yeni bir hakikat yaratmaya çal yor. edilecek bir de er b rakmayanlar var.
Ortaça da kilisenin görü lerinin d nda
Bunca egemenli in, iktidarc tekelin
"dünya dönüyor" diyen Galileo'ya, engizis- içinde yeni bir hakikat olabilir mi? Hakikat
yona götürülerek dü üncesinden vazgeçmesi bir kez daha ya ama gerçek anlam veren
dayat r. Vazgeçmedi i taktirde kellesi vu- bir yetkinlikte kurulabilecek mi, neye hakirulacakt r. Ancak Galileo engizisyon tehdidi kat denilecek, hakikat ad na ortaya ç kan
alt nda dü üncesinden vazgeçer, dü ünceleeyleri yanl laman n kriteri ne olacak? Gü-
47
KOMÜNAR
zellik ve do ruluk bir kez daha biraraya gelebilecek mi? Kendi prati imizde iyiyle do ruyu, güzelle do ruyu biraraya getirebilecek
miyiz? Bunlar birle tirebilecek miyiz? Beynimizi bütünlüklü i leyen bir organ haline
getirebilecek miyiz? Yani duygu ve ak l birle ebilecek mi?
Tüm bunlar n cevab için insan yine kendine dönüyor. Çünkü insan n kendi üzerinde
yo unla mas , dü ünmesi tüm dü üncelerin
temelini olu turur. nsan tan mak, tüm bilmelerin temelini olu turur. Bu yüzden Apollo tap na na 'Kendini Bil!' diye yaz lm r.
Örne in, annenin 9 ay 10 günlük hamileli i
süreci yak ndan izlenirse, çocu un anne kar-
Do a gibi hakikat de
bo luk tan maz. Hakikat aray
zay f olan n militanl da
zay ft r. Kendini gerçekle tiren
bir militan olman n ilk art ,
hakikat aray
güçlendirmektir. Bu nas l olacak? Bunun da
ilk art , var olan hakikatlere
negatif yakla makt r. Reddetme,
veriliyi kabul etmeme, yeniye
ula man n önko uludur. Var
olan kabul etmek, ona kar
durmay imkans zla
r.
nda geçirdi i evrim, sadece insanl k tarihinin de il tüm evrenin olu umu tarihinin bir
özetidir. nsana dair yap lan 'mikro kozmos'
tan , bu gerçeklikten kayna
al r. nsanda dile gelen evrendir, evren insanda yeni bir
gerçekle meyi ya ar. Bu yüzden kendini bilmek, tan mak, tüm tan malar n temelidir. Bu
evrimi anlamak, tan mak canl lar anlamaya,
tan maya yeterdir. Bu yüzden insan, ayet
okunabilirse en büyük kitapt r. Bu anlamda
Mevlana'n n 'ne varsa insanda var imi , gerisi kil u kal imi ' sözü çok anlaml bir
gerçe e vurgu yapmaktad r.
Kendini bilmek için kendine dönmek gerekir. nsan nedir? Ben neyim, ne yapacam, nas l ya ayaca m… vb. sorular ço altarak sormak gerekir. Bu sorular, insanl k
aray na girdi imiz zaman tünelinin karan-
48
nda bize k olacakt r. Bunlar karanl k
dünyam za akan
k huzmeleri olacakt r.
Bunlar dünyaya bak
de tirecektir.
Dünyaya bak aç sa lam olmayan n
hakikati olmaz. Hakikat sahibi olmak için
dünyaya bak aç olmal r. Hakikati olmayan, ba kalar n hakikatini ya ar.
Kürtler, neolitikte kendi hakikatlerini yaratt lar. Ancak s fl toplum onlar n bu hakikatine sald rd , geriletti. Zerdü tvari hakikat
aray
n d nda kendi hakikatlerini güçlü
bir ekilde yaratamad lar. Her gelen güç
kendi hakikatini dayatt , egemen k lmak istedi, Kürt toplumsall parçaland . Farslar,
Helenler, Romal lar, Araplar ve Türkler kendi hakikatlerini dayatt lar. Günümüzde de
Avrupal lar ve Amerikal lar kendi hakikatlerini dayat yorlar. Ya bunu ya ars z ya da
ya aman za izin vermeyiz diyorlar.
nsanla man n veya militanla man n en
temel ölçütlerinden birisi, sa lam bir bak
aç kazanmakt r. Bu, özgür ya ayabilmenin de temel art r. Dünyaya bak sa lam
olmayanlar, ba ka görü ve dü üncelerden
etkilenirler, hatta onlar n tesirlerine girerek
onlardan bir parça olurlar. Böylece benliklerine, kendilerine ve toplumlar na yabanc la rlar. Etkilendikleri sisteme hizmet eden
köleler durumuna gelirler. Özgür mekanlardan köleli e gitmelerin izah , ba ka nas l yalabilir?
Do a gibi hakikat de bo luk tan maz.
Hakikat aray zay f olan n militanl
da
zay ft r. Kendini gerçekle tiren bir militan
olman n ilk art , hakikat aray
güçlendirmektir. Bu nas l olacak? Bunun da ilk ar, var olan hakikatlere negatif yakla makt r.
Reddetme, veriliyi kabul etmeme, yeniye
ula man n önko uludur. Var olan kabul etmek, ona kar durmay imkans zla
r. Kapitalist modernite a lmadan, ona kar gerçek anlamda mücadele edilemez. Kaba anlamda mücadele edilebilir belki, ama ba ar
elde edilemez, elde edilen ba ar lar n da ömrü uzun olmaz. Modernizmi, modernle meyi
olumlu bir geli me olarak görüp de erlendirenlerin ona kar durmalar , sava malar
mümkün olmaz. O yüzden verili hakikate
KOMÜNAR
negatif yakla m birinci ad m olurken, ikinci
ad m kapitalist moderniteye tav rd r. Post
modernler bu tavr gösterip kapitalist moderniteyi ele tirmelerine ra men, onu a am yorlar. Marksistler de bunu ele tirdiler, ancak a amad lar. Neden? Çünkü onlar n sa lam, do ru, güzel ve iyi bir hakikatleri yoktu. Onlar n hakikatleri bu sistemin bir parças yd . Ya am ve toplumsall k da bilme gücüyle, zihniyet yap yla kurulur. Zihniyet
özgür ve farkl olmay nca, yeni insan ve toplum da kurulmuyor.
eyh Bedrettin için anlat lan hikaye oldukça ö reticidir. eyh Bedrettin Bursa'da
büyük ve ünlü bir Osmanl kad
r. Büyük
itim, terbiye görmü , kendisini yeti tirmi
birisidir. Bir gün M r'da eyh Ahlati ad nda büyük bir eyhin oldu unu ö renir. Gidip
ondan ders almak, e itimini görmek ister.
Kad
b rak r, yollara dü er. Güne li bir
günde bir rma n kenar nda gölgeli e çekilerek dinlenir. Bu arada gözü su içmeye gelen köpe e tak r. Köpek susuzluktan çatlayacak gibidir. Dili iki kar d ar dad r. Ancak köpek suba na gelmesine ra men bir
türlü su içemez. Ancak son seferde henüz
suya yeti meden kendisini uzaktan rma n
içine atarak doya doya su içer. Sonra ç p
gider. Bu durum eyh Bedrettin'in dikkatini
çeker. Gidip suya bakar, önce hiçbir ey göremez. Biraz daha dikkatli bak nca suda
kendi gölgesini görür. Köpek de suda gölgesini gördü ünden su içememi tir. Uzaktan,
gölgesini görmeyecek bir yerden kendisini
suya atar. Bu olay eyh Bedrettin'i derin düüncelere iter. O zamana kadar verili suni
Osmanl gelene ine, zihniyetine ve hakikatine uygun birçok kitap yazm r. Kendi kendisine yeni bir yola, aray a girerken eskiden
kurtulmak gerekir diyerek yazd kitaplar
rma a atar. eyh Bedrettin o zaman gerçek
hakikate ula r.
Bir gün bir ba lama ustas ba lama okulu açmaya karar verir. Ve okulunu açar. Ö renciler kay t olmaya gelirler. Hiç ba lama
çalmas
bilmeyenlerin kay t ücreti, biraz
bilenlerinkinin yar kadard r. Biraz ba lama çalmas bilen birisi: 'Hocam ben biraz
ba lama çalmas biliyorum, neden iki kat
kay t ücreti ödeyeyim' diye sorar. Hoca da
ona, 'yar sana ba lamay unutturmak, yada yeniden ö retmek için' diye cevap verir. Yani eski at lmadan yenisi al nm yor. Verili hakikate tav r al nmadan yeni hakikat
geli tirilmiyor. Yani bize giydirilen gömlein bize ait olmad na, deli gömle i olduuna inanmadan onu de tiremeyiz.
Önderli in hakikat gerçe i, alt toplumun
yani halk kesiminin hakikat gerçe idir. Önderli in hakikat gerçe i politik ve ahlaki
toplumun gerçekli idir. Önderli in hakikat
gerçekli i Kürt'ün neolitik gerçekli idir. Bu
yüzden Önderlik hakikatiyle bütünle mek
Kürt gerçekli iyle, hakikatiyle bütünle mektir.
Önderlik hakikatiyle de iki yolla bütünleilir. Ya çok yüksek bir ba
k, fedai bir
yakla m ya da çok yüksek bir bilme düzeyidir. Bunun yolu da sitemin bilme s rlar
makt r. Yani sistemin ufkundan ç kmakt r.
Yetersiz yolda
ya ayarak zaten Önderlik
hakikatinden koptuk. Sistemin bilme s rlaa amazsak, bir kez daha Önderlik hakikatinden kopaca z. Sistemin bilme s rlaa mayan, onun ufuklar nda seyreden
hiçbir yolda k, gerçek yolda k de ildir.
Kemal'in, Mazlum'un, Hayri'nin, Agit'in, Zilan' n, Viyan' n yolda
bunlar a an yolda kt r. te 'Kemale ermek' bunlar a makr. mral 'da rafine hale getirilen savunmalar
Kemal'e ermenin yolunu gösteriyor, gücünü
veriyor.
Sistemin bilme s rlar n d na ç kmak, çok zor ve zahmetlidir. Prometheus gibi kayalara ba lanmay , Nesimi gibi derisi
yüzülmeyi, Bruno gibi yak lmay , Önder
APO gibi mral 'y göze almay gerektirir. Bu
Nirvana'ya ula makt r. Bu en kirli ortamlarda bile bir lotus gibi tertemiz kalabilmektir.
Hakikat yolunun yolcusu, bir dervi
gibi yürekleri kazanma aray ndad r.
Verili hakikate bu kadar ele tiri yap ld ktan sonra, biz nas l bir hakikat ar yoruz? Bizim olu turaca
z veya olu turmak istediimiz hakikat nas l olacak veya olmal r?
Verili patika ve yollardan gitmeden nas l bir
49
KOMÜNAR
patika yarataca z? Nas l bir do ru yarataca- molekülü ba ka bir olu umdur, farkl r.
z? Ya da bizim temsil edece imiz do rular Moleküllerin olu mas özünde kimyasal bir
ne olacak? Madem sa lam bir duru , sa lam devrimdir.
bir bak aç yla mümkündür, o halde bizim
Moleküllerin biraraya gelmeleri, birle evrene, dünyaya, çevremize ve kendimize meleri hücrenin alt yap
olu turur. Hücre
bak
z nedir, bu konuda neyi nas l dü- molekülleri içinde ta makla beraber, moleünüyoruz? Do ru dü ünmenin temeli do ru külden ayr bir olu umdur. Hücrenin olu toplumsalla maysa, do ru toplumsalla ma mas özünde canl n olu umudur, bu çok
nedir, nas l olu ur? Do ru ki i kimdir, do ru büyük bir geli medir. Buna da biyolojik devki ilik nas l edinilir?
rim denir.
Olu acak yeni toplum nas l bir toplum
Biyolojik çe itlilik de önce tek hücreden
olmal r, verili toplumlardan fark nedir ve- ba lar, bunlar yosunlar ve e relti otlar r.
ya bu fark nas l ortaya koyacak? Bu top- Bu bölünmeler giderek ço al r ve de ikliklumun özellikleri nelerdir? Bu toplumu ge- ler olu turur. Bunlar bitkisel dünyadaki zenli tirecek olan birey nas l olmal r? Bu an- ginli i olu turur. Yosundan bugün rengarenk
lamda yeni toplumun hakikati, toplum-birey çiçeklere, bitkilere gidi in öyküsü budur.
ili kisine verece i cevap olacakt r. E er bu
Hücrelerin ço almas hayvansal alemin
ba lant do ru kurulamazsa, sa dan veya zeminini olu turur. En basit yap hayvansoldan verili sisteme eklemlenmekten
lardan en geli mi hayvanlara kadar
Madem
kurtulunamayacakt r. Bu yüzden
bu geli imi görmek mümkündür.
sa lam bir
birey-toplum ili kisi, yöntemde
Bu geli melerin hepsini inve hakikatte temel konulardan duru , sa lam bir sanda gözlemlemek mümkünbak aç yla
birisidir. nsanla ilgilenen tüm
dür. Ya da insan kendi evriminbilimlerde bu konu a rl kta mümkündür, o halde de bunlar n hepsini ta yor, serbizim evrene,
yer al r. Son y llarda geli en
giliyor. Fizi in geli imi, insasosyal bilimlerde de bu yeni bir dünyaya, çevremize
n evriminden ö renilebilir. Five kendimize
yöntemle ele al nmaktad r. Do zi in sorunlar
laboratuarlara
bak
z
ruluk üzerinde yo unla an herkes,
hapsetmek gerçe i sakatlar. Ya da
nedir?
toplum ve birey ili kisi üzerinde de
sadece laboratuarlarda ö renilen-ö duruyor-durmal r.
retilen fizik yetersizdir, zay ft r, eksiktir.
nsan biyolojik dünyada veya genel ola- Bu fizi in sorunlar a maya yetmez. Kast
rak canl lar aras nda evrimini en fazla gel- edilen laboratuarlar n gereksiz ve anlams z
tiren varl k veya canl r. Bilim bu geli - oldu u de ildir, hiçbir laboratuar n insan bemeyi öyle ifade ediyor. Bigbang denen bü- deninden daha geli kin olamayaca
r.
yük patlamadan sonra, so uma ve yava laGeli en yeni bilimin ifadesi olan kuanmayla beraber ortam yeni olu umlara imkan tum, laboratuarlarda parçac n zaman n
sunar duruma gelir. Bu kozmik ortamda ve yerinin ayn anda bilinemeyece ini beliratom alt parçac klar denen parçac klar olu- tir. Bu durum insanda sürekli ya anan bir
ur. Bu parçac klar en yal n halleriyle bir- durumdur. nsan üzerinde yo unla rsa, bu
araya geldiklerinde en basit atom olan Hid- sonuca daha erken var labilir. nsanda zarojen atomunu olu tururlar. Hidrojen atomu man ve mekan ayn de ildir. O yüzden gertek protonludur. Bu say n artmas yla yeni çek, insanda gizlidir. nsan üzerinde yo unelementler ortaya ç kar. Buna fiziksel dev- la mayan, insan ara rmayan dü ünürün,
rim de denir.
felsefecinin veya bilim insan n yakla
Birkaç atomun bir araya gelmesiyle mo- eksik ve yar md r. Bu eksiklik ve yar ml k
leküller olu ur. Molekül art k atomu da kap- olu acak bilinci de sakatlad ndan insan
sayan ama farkl bir olu umdur. Örne in, gerçe inin yanl alg lanmas na yol açar. nHidrojen ve oksijen atomlar ndan olu an su san n içinde yer almad bir ara rma bi-
50
KOMÜNAR
limsel bir ara rma de ildir. Do al toplumda insan do ayla bir ve bütünlük olu turduundan, herhangi bir ayr ma yoktur ve bu
do ruya yak n sonuç verir. Ancak sonras nda geli en mitolojik yöntem, bunu k smen
ay r, din bu ayr may derinle tirir. Bilim
ise, do a ve insan birbirinden kopar r. nsainceleme konusunun d nda b rak yor.
nsan zihniyeti çok esnektir, bu yüzden
çabuk de ir. nsan n evrimle mesindeki temellerden birisi de zihniyetinin bu esnekliidir. Bu esneklik sayesinde insan kendini
yapar. Di er canl lar n beynine nazaran, insan beyni daha çabuk evrim geçiriyor, dönüüme u ruyor. Beyindeki bu esneklik görülmeden çe itlilik ve zenginlik olu maz. Bu
kadar hücre nas l ço ald , yeniden bütünle ti. Bu, büyük bir inceleme
konusudur. Hücrelerin bölünme ve birle meleri aranda optimal bir denge varr. Vücudun herhangi bir
hücresi fazladan parçalan rsa veya di er hücreler aleyhine geli irse, bu kansere
yol açar. Bedenin herhangi
bir organ nda fazladan çoalan hücre kansere yol
açar. Birebir ve kaba bir yorumu d ar da tutarsak benzer durum toplum için de
geçerlidir. Toplumda herhangi bir grup, ba ka bir grubun aleyhinde
büyürse, toplumsal bünye bozulur. Bu da
toplumun kanserle mesidir. Köylere nazaran
kentlerde kanser hastal
n fazla olmas n
nedeni nedir? Toplumdaki bu dengesiz büyümedir veya kentin, k n aleyhine geli mesidir.
nsan zihniyetindeki bu esneklik görülmeden tek düze, mekanik yakla lmas
durumunda -ki günümüz bilim insanlar
böyle yap yor- insan n bir anlam kalm yor.
Zaten insana hayvan diyorlar. Ya da 'konu an hayvan, politik hayvan' vb. tespitleri
vard r. nsana hayvan dendi i anda anlam
yitimi ba lam r. nsan n geli imi, evrimi
bitirilmi tir. Bu eko sistemde de ik canl -
lar ya yor, evrim geçiriyor, ancak insan gibi
olam yorlar. Bu yüzden insanla man n zihniyetle, zihniyetteki bu esneklikle ba çok
güçlüdür. nsan zihniyeti çok esnek, çok yumu ak ve çok çabuk de ebiliyor. Bu yüzden her eye aç kt r. Bu insan zihniyetinin
bir yönüdür. Di er yön, geli me kadar bozmaya da aç kt r. Hem olumlu, hem de olumsuz eylere son derece aç kt r.
nsan zaman ve mekana ba
r. Zamandan ve mekandan kopuk bir ey yoktur. Zaman ve mekandan kopan bir ey anlam yitirir, de ersizle ir. nsan, anlam gücü en
yüksek varl kt r. nsan zaman ve mekanda
ortaya ç km bir varl kt r. Zaman n ve mekan n ko ullar insanda etki eder. Afrika
Rif'inden ç kan insan, neden ba ka yeri de il
de Mezopotamya topraklayer edindi? Bu insan n
olu umunda mekan n önemini belirtir. Neolitik, neden buzul devrinden önce
olmad da o zaman oldu?
Bu da zaman n önemini
gösterir. lk insans lar, Afrika rifinden ç kmalar na
ra men, ancak Toros-Zagros kavislerinde toplumsal, köy devrimini ve tar m
devrimini geli tirebildiler.
Demek ki, zaman ve mekandan kopuk bir toplumsalla ma yoktur. Verili hakikatler insan hem
zamandan hem de mekandan kopart yorlar.
Sanki her zaman ve mekanda bu insan vard
yakla
söz konusudur.
Dinsel yakla mlara göre, evren ve içindekiler do an n tüm yarat
niteliklerini
kendinde toplam olan bir tanr taraf ndan
birbirinden kopuk bir ekilde yarat lm r.
Birbirini do uran, birbirine dönü en bir doal evrim de ildir, gerçekle en. Tamamen
tanr n belirleyicili inde ve birbirine üstün
narak gerçekle en bir yarat m i idir. nsan da e ref-i mahlukat olarak tüm yarat llara efendi olarak yarat lm r. Bu tarz
bir ele al , do ay tüm sistemati i içinde ele
almamakt r, ba lant lar kuramamakt r. Ger-
51
KOMÜNAR
çekle eni mekan ve zamandan koparmakt r.
nsan kendi kaderini kendisi yazmaya
Materyalistlerde de belirleyicilik rolü üre- ba lad nda yarat olur. Yarat
k tanr tim güçlerine verilir ve zaman-mekan n etki- sal bir özelliktir. Böylece insan kendi tanr
si azalt r. Böylece insan ve toplum bilimi olur. nsan isterse kendisini yaratarak kendi
olan sosyoloji tarihten ve co rafyadan ko- tanr olabilir. Bu felsefik bir yakla md r
part r. Sosyoloji bilimi kendi ba na kald . ve kimi Ortado ulu felsefecilerde bu vard r.
Böylece insan köksüz bir hale getirildi. Bu
eyh Ahlati gibi, Suhreverdi gibi. Onlar,
durumu gören kimi filozoflar buna ele tiri 'insan n ölümlü tanr , tanr n ölümsüz inyap yorlar. Gothe, 'üç bin y ll k tarihini bil- san' oldu unu söylerler. Kendisini yaratma
meyen insan, günübirlik ya ayan insand r' aray na ç kan insan, özünde tanr la ma
diyerek bu gerçe i vurguluyor. Geçmi ini, aray nda olan insand r.
tarihini bilmenin önemini vurguluyor. TarihDemek ki, varolan hakikatler yarat lm
ten kopan insan günübirlik ya ar. Bugün, ka- hakikatlerdir. Ezel-ebed geçerli olan bir hapitalizmin, insan bu kadar günübirlikçi hale kikat yoktur. D
zda, insan n ve toplugetirmesinde bu yakla
n pay büyüktür. mun d nda bir hakikat yoktur.
Bu yüzden aray nda oldu umuz alternatif
Toplum ve birey kendili inden evrim sohakikat, mutlaka ama mutlaka tarihe dayan- nucu olu maz. Bilinçli, iradeli bir müdahale
mal r. Veya toplum ve insan bilimi olan sonucunda yarat rlar. Yarat m tanr özellisosyolojiyi tarihle birle tirmeliyiz. Fernard
idir. Toplumu ilk yapanlar bu yüzden tanr Braudel, bu kopuklu u gördüla lar. Kad n toplumsall
yaünden, 'tarihin sosyoratt
,
geli
tirdi
i
için
Demek
lojikle tirilmesintanr ça oldu. Kad n
ki, varolan hakikatler
den ve sosyoloyarat lm hakikatlerdir. Ezel-ebed toplumu yaratmajinin tarihselsayd , sadece figeçerli olan bir hakikat yoktur.
le tirilmesinden'
ziki
varl yla tanzda, insan n ve toplumun
bahsediyor. Bu
ça
olabilir
miynda bir hakikat yoktur.
yüzden, tarihle gündi? Olamazd .
celi ba lamayan bir hakikat
Tanr veya tanr çala yanl ve sakatt r. Önderli in 'biz tarihin man n ölçüsü, insan n kendisini yapmas kaba -lang nda gizliyiz, tarih günümüzde dard r. Bu da insan n hayalleriyle, özlemlesakl ' tespiti bunun veciz anlat
r.
riyle, ütopyalar yla ilgilidir. Bunlar n topTüm bunlardan ç karaca
z sonuç, lam özgürlüktür. CHE, 'insan hayalleri katoplumsall kla ilgili gerçeklerin tarihsel sü- dar özgürdür' derken bunu ifade ediyor. Bu
reçte yarat ld klar r, güncelin tarih oldu u- da STEKT R. nsan istedi i oranda yapar,
dur. Ezel ve ebed olan bir ey yoktur, olma- yarat olur. ste in büyüklü ü, güçlülü ü
r. Her ey döneminde yarat lm r. Ma- bunda motor rolünü oynar.
dem toplumsal gerçeklikler zaman ve meYeni hakikatin bir di er özelli i de hiçbir
kanda yarat yorsa, bunlar de tirmek de eyi birbirinden koparmad gibi ayn yapmümkündür. Bu sistem, bu ki ilik, bu haki- mamas r. Bu oldukça derin ve esnek bir
kat bir zaman ve mekanda olu mu tur, ilele- yakla m ister. nsan tüm canl lar n özelli ibet olacak bir ey de ildir. O yüzden bu sis- ni kendinde toplar, ancak tüm canl lar birtemi, bu ki ili i, bu hakikati de tirebiliriz. araya gelse bir insan olu maz. Ya da toplum
Bu sistemi, bu ki ili i, bu hakikati ömür insan n tüm özelliklerini ta mas na ra men,
boyu ya amak zorunda de iliz. Bu bir kader tek tek y nlar gibi insanlar bir araya
de ildir. nsan kaderini kendisi yapar, gele- getirmek toplum yaratmaz. Toplumun ve ince ini kendisi çizer. Yeter ki tarihle ba lar
san n anlam , önemi ve de eri burada aç a
do ru ve güçlü kursun. Önderli in güç kayyor. Toplum, y n halindeki insanlardan
naklar ndan belki de en büyü ü budur.
niteliksel olarak farkl r.
52
KOMÜNAR
Bu felsefi yakla ma yak n yakla mlar
Do u felsefesinde veya mistisizminde bulmak mümkündür. Bu hakikate yak nla ma
vard r. nsan hakikatinden kopmama durumu var. Örne in Taoculukta öyle bir durum
var; 'Tanr ta ta uyur, çiçekte rüya görür,
hayvanda uyan r, insanda uyand
n fark na var r.' Bu Taocu hakikatin güzel bir ifadesidir. Her ey birbirine ba
r, ama hiçbir
ey ayn de ildir. Tanr olan hakikat, evrendeki her eyde vard r. Tanr ta ta rüya görmez, ancak yatar, çiçekte uyanmaz, ancak
rüya görür, hayvanda fark na varmaz, ancak
uyan r, insanda ise tüm bunlar n fark na var. Yani bu a amalar geçerek gerçek kimliine ula r.
nsan n bir yönü biyolojiktir, yani fiziktir, geldi i do an n bir parças r, ancak bir
yönü de dü ünce, sezgi ve duygudur yani fizik de il, metafiziktir. Yani bir parças doad r, bir parças do an n ötesindedir.
nsan n bu ikili yap felsefenin temel
tart ma gündemidir. Felsefedeki yar lmalar
kayna
bundan al r. Buna göre do ayla
ifadelendirilebilen eylere fizik dediler.
Bunlar gözle görülen, dokunulan eylerdir.
Do an n ötesinde olan veya do ayla aç klanamayan eylere de do a ötesi, yani metafizik dediler. Bunlar da gözle görülmeyen,
elle dokunulamayan eylerdir. Mesela ruh,
gözle görülmez, elle tutulmaz. Bu anlamda
metafiziktir. Sevgi, duygu do ayla ifadelendirilemez, aç klanamaz, bunlar da metafiziktir. Kin, öfke nefret do ayla ifade edilemez, bunlar da metafiziktir. Bunlar insandaki metafizik yanlard r. nsan n bir yönü maddi eylerle tarif edilirken, di er yönü maddi
eylerle tarif edilemez. te bu, insan n metafizik yan r. Modern paradigma pozitivist
oldu undan metafizi in bir önemi yoktur.
Fazla anlam ifade etmez. Hatta küçümsenir.
Zaman geçmi , geri ve ilkel bir dü ünü tarolarak de erlendirilir. Bu yüzden Comte,
felsefesini olu tururken pozitivizme ba vurur. Felsefenin geli imini üç a amaya ay r.
Dü üncenin metafizik a amas yani çocukluk a amas , dini a ama yani gençlik a ama, pozitif a ama yani olgunluk a amas r.
Ona göre metafizik, dü üncenin çocukluk
halidir. Bunun üzerinden geli tirdi i hakikati topluma dayat r. te deli gömle i denen
hakikat budur. Bu hakikat dü üncemizi, beynimizi sakatlam r. Metafizi i böylesine
küçük görerek gerçeklikten uzakla rm r.
Oysa metafizik diyerek gerçeklikten uzakla
lan eyler, insanla man n özünü te kil
eden eylerdir. Mesela, direni , inanç, ba k vb. eyler metafiziktir. Bunlar yok saymak mümkün müdür? Bunlar görmezlikten
gelmek mümkün müdür? Bunu görmezden
gelen birisi bo çuval n yere y lmas gibi
r, çöker. Zaten günümüzde toplumsal
çökü ün en temel nedenlerinden birisi
budur.
Kimi filozoflar bu bo lu u görüp, fark
ettiler. Bu konuda belli ele tiriler geli tirdiler. Ancak bu sefer de i e di er uçtan el atlar. Her eyi metafizi e bo arak ya amdan
kopard lar. Kötü bir ruhçu oldular. Ruhun
özgür olmas gerekti ini belirtip, bedenin
ruha bir hapishane oldu unu söylediler. Toplumun da bireyi daraltt
söylediler. Toplum birey için aç k cezaevidir dediler. Böylece ruh ve bedeni, birey ve toplumu, fizik
ve metafizi i kendi cephelerinden parçalalar. Bütünlü ü bozdular. Bütünlü ü bozmak, kar kar ya getirmek modern paradigman n bir yöntemidir ve ona hizmet eder.
Yeni hakikat bu açmaz a arak bu tuza a
dü memelidir. Bunun yolu da bu sisteme
her yönden negatif yakla makt r.
Modern paradigman n metafizik tan
da de tirmek gerekir. Metafizik, insan n
enerjisidir. Enerji insan n ya am gücü ve direncidir. Önderlik savunmada bir insan öldüünde bedeninden 18 graml k enerji kayb n oldu unu belirtiyor. Bu enerji nereye gidiyor? Belki de 'evren ruhlarla doludur' deyimi bu anlamda do rudur. Buna inan rsan,
enerjinin ak na inan rsan sana güç verir,
ancak inanmazsan sana hikaye gibi gelir.
Bunlar n hikaye gelmesinin alt nda yatan
ise, bilimsel yöntemin bizde olu turdu u hakikat gerçe idir. Bir de yarat lan hakikat ile
gerçek hakikat aras nda bir terslik, bir z tl k
var ve bu z tl k giderek uçuruma dönü üyor.
53
KOMÜNAR
te bu z tl k, bu terslik insanlarda gerginlik
yarat yor. nsanlar n krizli olmalar n, gergin olmalar n, stresli olmalar n en temel
nedeni budur. Önderlik kendisi için 'krizli
ki ilik' diyordu. Bu ki ilikten dolay mral 'da bo ulman n e ine geldi ini defalarca
söyledi. mral savunmalar yla dü üncesinin
rafine oldu unu, hakikatler aras ndaki bu tezatl a
ve rahatlad
belirtti. Son
savunma için de 'adeta üzerimden büyük bir
yük kalkm ças na rahatlad m' diyor. te rahatlama budur. Materyalist-idealist yaklamlar n, parçal ele al lar n yaratt hakikatleri a mak ancak insanda rahatl sa lar.
Stres, gerginlik ve hatta inme gibi uygarl k
hastal klar çözüme kavu ur, iyile ir.
Enerji üzerinde ara rma yapanlar, var
olan enerjinin ancak % 10'unun kullan l, di erinin de kayboldu unu söylüyorlar. Hiçbir ey kaybolmayaca na, yok olmayaca na göre, kullan lmayan enerji nereye
gidiyor?
nsan da benzer durumdad r. Enerjisinin
ancak bir k sm kullan yor, di er enerjiyi
kullanam yor. nsanda biriken ve kullan lmayan enerji hastal k yapar. A rl k yapar.
Ya da kendisine yeni bir kanal arar. nsan n
hiç beklenmedik anda de ik eyler yapmas bu enerjinin kendisine kanal açmas yla
ilgilidir. nsan bu enerjisini kullanabilirse,
Do ulu felsefecilerin söyledi i gibi 'ölümlü
tanr ' konumuna gelir. nsan n enerjisi,
insan n metafizi idir. Bu enerjiyi kullanmak
önemlidir. Evrende olu an kara delikler evrendeki fazla enerjiyi yutuyor. nsandaki
fazla enerjiyi de insanda olu an kara delikler
yutuyor. Nedir insanda olu an kara delikler?
Amac ndan kopan cinsellik, insan için bir
kara deliktir. Ve enerjisinin çok büyük k syutar. Basit ailecilik ve aile kavgalar ,
birer kara deliktir, insan n enerjisini emer.
Keyfiyet, kendine göre yakla m, rahata dü künlük, doyumsuzluk vb. sayabilece imiz
onlarca ey insan için birer kara deliktir. Bo
kalan enerji, cinsellikle kad n ve erke i düürür. Bo kalan enerji insan açl kla dü ürüyor. Bo kalan enerji, günlük ya am n basitlikleriyle insan dü ürür. Fitne fesat yap-
54
mak bile enerji bo altmakt r. Toplumda maçlara gidip slogan atarak biraz de arj olal m
deniliyor. Bu sorunlar insandaki enerjiyi
emerler.
nsanda bozulma nas l olur? nsan kötü
olarak do maz. Zamanla bu enerjisini do ru
kanallara ak p kullanamamas bozulman n
en temel nedenidir. Enerji de su gibidir. Durmaz, hep akar. Bir yerde birikirse, en zay f
noktay patlatarak ak
sürdürür. te
insandaki zay f veya zaafl yönler, insan için
enerjisini emen birer kara deliktir. Kul-lan lmayan enerji bo untu yarat r. Biriken enerji
onu çürütür. Bo untuya gelip çürümemek
için enerjiyi kullanmak gerekir. Melekle me
veya uçma denen ey böyle olur. Önderlik
bo una 'insan uçurumun kenar nda kanatlar' demedi. nsan, uçurumun kenar nda daha fazla enerji kullan yor. Kulland
bu
enerji onu uçuruyor. Enerjiyi kullanmak için
de tanr olmak gerekiyor. Yani yarat olmak gerekiyor. Geli tirece imiz hakikatin
en önemli özelliklerinden birisi de budur.
NSANI KEND TANRISI YAPMAK!
Bu hakikatin di er bir özelli i de bunun
bir hayal, ütopya olmad
r. Zaman zaman
'bunlar hayaldir, ütopyad r, bunlar n gerçekle mesi yüzy llar sürer' eklinde itirazlar
yükseliyor. 'Söylenenler güzel, hayaller güzel ancak bunlar pratikle ebilecek, ya am
bulabilecek eyler de il. Bunlar bugünden
yar na olacak eyler de ildirler' diyerek, bilinmez bir gelece e erteleme yakla
var.
Bu umutsuz yakla m da sistem hakikatinin
yaratt bir gerçektir. Oysa söylendi i kadar
zor eyler de il bunlar. Önderlik bunun için;
'bir-iki iyi duygu, bir-iki do ru söz ve bunun
prati i yeterlidir' demektedir. Zerdü tlükteki
'do ru dü ün, güzel söyle, iyi yap' yakla esas almak yeterlidir.
21. yüzy l devrimcili i inanca, iradeye
ve tercihe dayal bir devrimciliktir. Olu acak
hakikat de bunun hakikati olacakt r. O yüzden tercih güçlü olmazsa, 21. yüzy l devrimcili i zay f kal r, hakikati zay f kal r. 21.
yüzy lda temel sorun, yeni bir hakikat mi
arayaca z, yoksa var olan hakikatlerden en
iyisine tabi mi olaca z? Sorun budur. Bun-
KOMÜNAR
da yap lacak TERC HT R! Verili hakikat, Hangisi tercih edilecek? Sümer rahipleri mivar olan hakikat daha somut oldu undan tolojiyi yarat rken gerçekli i insandan hep
gözle görülür durumdad r. Bu yüzden ula l- uzak tutmu lard r. Yunan mitolojisinde her
mas kolayd r. 21. yüzy l hakikati ise henüz türlü kötülük ortaya saç lmas na ra men,
tam aç a ç kmam , gözle görülmedi in- umut tutsak edilmi tir. Cennet hikayesinde
den, ona ula mak, onu elde etmek çok zor- her ey serbesttir, ancak bilgi a ac n meydur. Verili hakikatte insan n çevresi maddi vesinin yenmesi haramd r. Rahipler bu mieylerle doludur, ancak 21. yüzy l hakika- tolojiyi olu tururken, insan n en temel ertinde insan yaln zd r. Hem de kutsall k dere- demlerini ondan alm lard r. Umudu, bilgiyi
cesinde yaln zd r. Önderlik de buna 'kutsal yasaklam , tutsak etmi lerdir. Rahipler, biliyaln zl k' dedi. Verili hakikatte insan toplu- mi bile hep uzakta, insan n d nda yapm luk içinde olsa da duygusunda, yüre inde lard r. Matematikten sonraki ilk bilimin astyaln zd r. Okyanusta susuz kalm gibidir. ronomi olmas anla rd r. Gö e bakarak biKapitalist sistemde bir ehirde on milyonlar lim yapm lard r. Yani bilimi hep uzaklarda
birlikte ya ar, ancak yine de yaln zd rlar. 21. aram lard r ki, normal insan bunlara ula yüzy l hakikatinde ise insan görümas n. Bilim tekellerinde kals n. Bu
Verili
nü te yaln zd r, ancak yüre i
paradigmayla olu turulan gerhakikatte insan
milyonlarlad r, duygusu miltopluluk içinde olsa da çeklik günümüze kadar deyonlarlad r. Bir damla da
duygusunda, yüre inde vam ediyor. Bilim baz keolsa okyanuslad r. Kendiyaln zd r. Okyanusta susuz simlerin tekelindedir. Bu
sinin enerjisinin di er
kalm gibidir. Kapitalist sis- yüzden günümüzde bilim
enerjilerle birle ece ini,
temde bir ehirde on milyonlar toplumdan kopmu tur,
bir sinerji yarataca
yitirmi birlikte ya ar, ancak yine de yal- toplumla ba
bilir. Burada tercih utir. Hatta bilim adam dezd rlar. 21. yüzy l hakikatinde
dur; Tek olup binlerle yaise insan görünü te yaln zd r, yince toplumla ba olamak, binlerle olup tek
ancak yüre i milyonlarlad r, mayanlar anla lmaktad r.
ya amak. Tercih hangisine
Rahiplerin, bilim ad na Süduygusu milyonlarlad r.
yap lacakt r? Tercih özgürmer devletinin kanunlar
Bir damla da olsa
lü e giden yoldur. Özgürlük
yapmas gibi, günümüz bilim
okyanuslad r.
için hangi yoldan gidilecek?
adamlar da devletlerin kanunlaHakikate kar çok de ik duru lar,
yapmaktad rlar, devletlerin elini
tutumlar sergileniyor. Madem verili hakikat güçlendirici eyler yapmaktad rlar. Böylece
ya anmaz, kabul edilmez, istenilen hakikat toplumdaki metafizi i, ahlak öldürüyorlar.
de yoktur, o zaman ne yap lacak? En iyisi Örne in din, inanç metafizik bir olayd r. Bu
bo vermek. Nas l olsa hiçbir eyin de eri düzeyde din kar tl
geli tirmek do ru
yok diyen nihilist, inkarc yakla mlar, bu- de ildir. Din, günümüzde gerçekli inden
nun ba
çekiyor. Bu e ilim, pratikte de or- uzakla
, bozulmu durumdad r. Din ad ta yolculuk tarz nda kendisini d a vuruyor. na katliamlar yap yor. Bu, dinin bozulmu
Söylenen hakikate kim tahammül edebilir, halidir. Her eyi dine ba laman n veya din
bu kadar yaln zl kim göze alabilir? Ya da kar tl na ba laman n sonucu budur. Angöze al nanlar buna de er mi? Söylenen ha- cak dinin özü bu de ildir. Din özünde bir
kikat Kaf Da 'n n arkas ndad r ve buna inanç olay r. nsan inançs z ya ayamaz. nula mak için de küllerinden yeniden do an san toplumsall
n fark na vard nda kenZümrüd-ü Anka gibi olmak gerekir. nsan da disini besleyen her eye minnet etti, ükran
böyle olmad na göre, buna gerek yoktur. gösterdi. Kendisini besleyen, ya am nda etDi er tarafta ise, maddi bir gerçeklik var, kileri olan eyleri kendisine totem yapt .
içinde her türlü ya am imkan var. nsan Kendisini totemiyle ifade etti. te bunlar ahmest eden, sarho eden verili hakikat var. lak olu turdu. Minnetsiz, ükrans z insa-
55
KOMÜNAR
n varaca sonuç fa izmdir. Bu da insanktan ç kmad r. nsan olmakta srar, manevi
de erlerinde ve inançlar nda srarc olmakt r.
Ahlak n metafizik bir yarat m oldu u yukar da belirtilmi ti. 21. yüzy l hakikati ahlak
hakikatidir. Ancak verili hakikat, ahlak , toplumun ve bireyin bileklerinde kelepçe, boynunda zincir, ayaklar nda pranga olarak görüyor. O yüzden her gün ahlaks zl bir politika olarak geli tiriyor. Bu hakikate göre,
ahlaks z toplum en özgür toplumdur. Marks
Weber'in Protestan Ahlak adl kitab nda belirtti i gibi, kapitalizm kar artt rmak için
ahlak engelini kald rmal r. H ristiyanl kta,
bunu en iyi yapan Protestanl kt r. Ahlak insan topluma ba lar. Verili hakikate göre
bireyi topluma ba layan bu ba lar çözülmedikçe, özgürle me gerçekle mez. Bu yüzden
özgürle mek için bu ba lar çözmek gerekir.
nsan en fazla ba layan ba emek ba
r.
Bu ba da çözüldükten sonra insan özgürleir. te Protestanl k bu ba lar çözmü tür.
Sanat metafizik bir yarat md r. Ruhu,
duygular doyuma ula
r. Sanat , kültürü
insan ya am ndan ç kart, insan ya ayamaz.
nsan ilk ta att nda gidip onun resmini
çizmi tir. Bu yüzden insan ya am n bir
parças r ve en az insan ya kadar da eskidir. Sanat insan ruhunu doyurma ve terbiye
etmedir. Sanatç da insan n ruhunu terbiye
edendir. nsan n ruhunu doyurmayan bir sanatç , sanatç de ildir. Bu tüm sanat dallar
için geçerlidir. Kültür de bunlar n toplam r. Ruhun doyurulmad , terbiye edilmedi i yerde kültürsüzlük vard r. Kapitalizm
ruhlar aç b rak p terbiye etmedi i için kültürsüz bir sistemdir. Birisine kültürsüzsün
demek, ruhun terbiyesizdir demektir. nsan,
ya am
kendisine göre ark la rm , tiyatrola rm , folklorla rm r. lk Sümer
yaz tlar na bak ls n, hepsi tiyatro gibidir ve
dili iirseldir.
Toplumlar en fazla de tiren eylerin
ba nda din, ahlak ve kültür gelir. Toplumda
öyle bir gerçek var. 40 tane ideolojik-teorik
do ru söyle fazla etkilenmez. Ama iki tane
dini söz söyle, iki güzel ahlak örne i göster,
ruha hitap eden bir iki iir oku, türkü söyle,
56
oyun göster daha çok etkilersin. Bu yüzden,
"Ortado u'da bir imam Bat ayd nlara teneke ba lar" deniliyor. Bu bir gerçe in ifadesidir. Buna güzel bir örnek Osmanl vezirlerinden skender Pa a'n n örne idir. Osmanl lar Balkanlar i gal ederken, oradaki
küçük H ristiyan çocuklar getirip devlet
okullar nda okutarak dev irirler. Bu Osmanl
sisteminin temelini olu turur. Bu Balkan i gali s ras nda Arnavutluk da i gal edilir.
Oradaki küçük çocuklar stanbul'a getirilerek devlet okullar nda okutulur. Bunlardan
birisi skender Pa a'd r. skender Pa a k sa
sürede yükselir ve vezir olur. Zamanla Balkanlarda ç kan isyanlar bast rmakla görevlendirilir. Orduyla beraber Balkanlara geçer,
isyanlar kanla, katliamla büyük bir ac mazl kla bast r. Adeta ta üstünde ta b rakmaz. Ayn eyi memleketi olan Arnavutluk'ta
da yapar. Adeta Arnavutluk'u yerle bir eder.
Zafer kazanm komutan edas yla gerine gerine gelirken, y k bir evin önünde a t yakan bir anneyle kar la r. Anne a
o kadar
derinden söyler ki yürekleri yakar. A t, skender Pa a'y adeta sarsar. Pa a a t bitinceye kadar anan n yan na diz çöker ve içten
içe a lar. A t bitince, skender Pa a a
anneye sorar. Anne de a n hikayesini anlat r. Hikayeden etkilenen skender Pa a, yeniden ordusunun ba na geçer ve bu sefer de
Arnavutluk'un ba ms zl için Osmanl lara
kar sava r. Sava kazan r, Osmanl lar Arnavutluk'tan ç kar r. Bu bir türkünün, bir a n yaratt de imdir. skender Pa a'ya 40
sefer Arnavutluk tarihi anlat lsayd , bu kadar
etkilenmezdi.
lmaz Güney'in 'saz n teline vurulan her
zrap, atom bombas ndan daha etkilidir'
sözü burada gerçek anlam buluyor.
Biz de toplumu de tirmek istiyoruz.
Önderli imiz devrimcili in rolünü, "toplumun politik ve ahlaki olan özünün gerçekle mesi için t kal kanallar n aç lmas sa lama" olarak tan mlad . Devletçi sistemde
toplumun önü kapal oldu undan toplumun
tüm bile enleri, güçleri ve potansiyelleri
oran nda kendini gerçekle tirememektedir.
Bu nedenle de insan eksik kalmaktad r.
KOMÜNAR
Toplum organik olamamaktad r, birbirini ta- le menin ilmi, melekle menin dilidir. APOmamlayamamaktad r. Toplumun gerçek bir CULAR bir yanlar yla melekle me, tanr la toplum, insanlar n da gerçek insanlar olabil- ma ve tanr çala ma yolunun yolcusudurlar.
mesi için do al toplumdaki ahlaka dönmek Tercih bir daha ortaya ç yor. Mitolojilerveya o ahlak güncelle tirmek gereklidir.
deki Kentaurlar m olaca z, melekler mi
nsan inançs z veya hakikatsiz ya aya- olaca z? nsan cehenneme götüren kentamaz. Bunu herkes derinden biliyor. Politik urlar m olaca z yoksa insanlar yücelterek
ve ahlaki olan do al toplumda, insanlar ha- göklere ç kart p cennete götüren melekler mi
kikatlerini ya amlar n bir parças yapt lar. olaca z? Mitolojilerdeki kentaurlar insanYa amlar hakikatleri oldu. Bu animizmle lar cehenneme götüren arac lard r. Hayvan
oldu, totemle oldu, ana tanr çayla oldu. Bu insan kar
rlar.
durumu fark eden aman, kendi egemenli i21. yüzy l hakikati veya aranan hakikat
ni kurmak için ya ve tecrübeli erkekle ge- budur. Bu, verili hakikate kar yeni bir hali tirdi i ittifakla yeni bir hakikat olu turdu. kikat yaratmad r. Zorluklar çok fazla, da
Mitolojik hakikat denen hakikat budur. Bu gibidir. Engelleri çok fazla. Yeni hakikat
hakikatten rahibin sesi yank lan r. Sonra din Bruno gibi yak lmay göze alabilenler tarahakikati olu ur. Dinden de birle en tanr ndan yarat labilir. Yeni hakikat özgürlar n sesi gelir. Bu ses egemenlerin
lüktür. Özgürlük kolay olsayd RoÖzgürsesidir. nsan n kültürsüz ya ayanahi ve Berivan kendilerini yaklük kolay olsayd
mayaca
bildiklerinden kenmazlard . Özgürlük kolay
Ronahi ve Berivan olsayd Bruno yak lmazd .
di kültürlerini geli tirirler.
kendilerini yakmazKültürden gelen, özünde sisKolay olsayd Nesimi'nin delard
. Özgürlük kolay risi yüzülmezdi. Çok kolay
temin sesidir. Gelen na meler do al toplumun de il, ka- olsayd Bruno yak lmazd . olsayd Bedrettin dara ac na
pitalizmin na meleridirler. Kolay olsayd Nesimi'nin gitmezdi. Hakikat, verili olan
nsan duygusuna, insan ru- derisi yüzülmezdi. Çok sistemi tümden kar ya alhuna olan bu ak olmadan, kolay olsayd Bedrettin makt r.
dara ac na gitmezdi.
ya am n olmayaca
biliHakikat kavgadan ç kar.
yorlar. Bu yüzden bu sesi kese- Hakikat, verili olan Hakikat, Zümrüd-ü Anka kusistemi tümden
rek kendi seslerini yerle tiriyoru gibi küllerinden do ar. Halar. Bugün duydu umuz seslerden kar ya almak- kikat belki de dördüncü kelebek
r.
hangisi insan toplumsalla ran migibi ate in ortas na dalmakla olur.
tolojinin sesidir, hangisi rahibin sesidir;
Ate e dalmayan kelebek, hakikate ula abugün duyulan seslerden hangisi insana humaz.
Hakikat, kirlilik içinde do sa da bir
zur veren dinin sesidir, hangisi tek tanr da
lotus
gibi
kalabilmektir. Deniyor ki, canl yifadesini bulan egemenlerin sesidir? Bunlar
ken
çiçeklerin
içinde en iyi kokan çiçek
mutlaka ama mutlaka ayr
lmal r. Ayyitirince
lmazsa gelen her sese kulak kabart z zambakm . Bu çiçek canl
de dünyan n en kötü kokusunu yayarm .
ki, bu da çok kötü sonuçlan r.
nsan n kanad olmad ndan uçamaz, in- En güzel çiçek olan canl zambak m , çok
san mitolojik bir varl k olmad ndan melek kötü kokan çürümü zambak m ?
de de ildir. Ancak uçmak veya melek olmak
Hakikat, capcanl bir zambakt r. nsan
elindedir. % 10'unu kulland enerjisini art- kültürsüz, sanats z, edebiyats z ya ayamarsa bunu yapabilir. Melek zaten enerjidir yaca na göre, bunlar ne kadar geli ecekve kutsal yaln zl ya ar. O yüzden bütün tir. Edebiyat sanat, insan lotus yapmal r.
APOCULAR birer melektir. Daha do rusu
Lotusu kirleten kirleri temizleyecektir.
melek gibi olmak zorundad r. O yüzden
APO ZM melekle menin bilimidir, melek- Temizlerse amac na ula acakt r...
57
KOMÜNAR
KLANDAN DEMOKRAT K ULUSA
Sinan AH N
Son dönemlerde Önderli imizin geli tirdi i yol haritas çerçevesinde s k s k dile getirmi oldu u 'Demokratik Ulus' kavram
üzerinde neredeyse f rt nalar kopar lmaktad r. Hiç de konuyla ilgisi olmayan de erlendirmeler yap lmaktad r. Bu de erlendirmelere ba
olarak da AKP hükümeti
taraf ndan 'Kürt aç
' olarak ele al nan süreç, önce 'demokratik çözüm' giderek de
'milli birlik projesi' olarak tan mlanmaya
ba lam r.
Süreç böylesi tan mlamalar
nda evrim geçirirken 'ulus-devlet', 'üniter devlet',
'tek bayrak, tek ulus, tek dil' kavramlar gündemin ba kö esine oturtulmaya çal lmaktad r. En sonunda, TC'nin Genelkurmay Ba kan lker Ba bu , TSK cephesinden aç yorumlayarak var olan inkarc k bayrayeniden dalgaland rm r. Bir taraftan
siyaset a alar ndan bahsederken, di er taraftan sorunu ekonomik olarak niteleyerek,
devleti Kürtlere Türkçeyi yeteri kadar ö retemedi i, yeteri kadar i bulamad
için
ele tirmi tir. 'Son terörist kal ncaya kadar' da
sava n devam edece ini tekrarlam r. Bu
arada 's r ötesi operasyon' önce hükümet
sonra da meclis onay ndan geçirilerek bir y l
daha uzat lma sürecine sokulmu tur. Bir kez
daha as l hedefin özgürlük mücadelesini yok
etmek oldu u, tüm ç plakl ile ortaya ç kr.
Sürecin böylesi bir noktaya gelmesi, tüm
medya organlar nda anl k olarak etkisini
göstermi tir. En 'iyimser' yakla anlar 'aç m'a ku kuyla bakarken, statükocu e ilimin
sözcüleri yeni bir raunt kazanman n heyecaile kah kalemlerine sar larak, kah dil dökerek zehirlerini ak tmaktad r. Gelinen bu
amada, ana e ilim son birkaç ayl k dönemin kapanmak üzere oldu unu i aret etmektedir. Ama Kürtler, onun özgürlük iradesi
olan PKK, bu i in oyun olmad
ilan eder-
58
cesine, Önder APO ve onun 'yol haritas ' etraf nda kenetlenerek 'demokratik ulus' taleplerini giderek artan bir gür sesle hayk rmaya
devam ederken, sürecin gerçek öncüsü olduunun ve nas l sahip ç lmas gerekti inin
mesajlar vermektedir.
Bunun için de etraf nda f rt nalar kopalan bu 'demokratik ulus nedir?' sorusuna
yan t vermek, yaz
n konusu olmaktad r.
Asl nda Önderli imizin tüm savunmalar boyunca ve haftal k görü melerinde üzerinde
durdu u temel konular n ba nda da bu konu
gelmektedir. Yani 'demokratik ulus' deyince,
bizim aç zdan ya da Önderli i belki de
bizlerden daha dikkatli takip eden liberaller,
muhafazakarlar, fa istler, sosyal-demokratlar; k sacas PKK çizgisi d nda kalan tüm
birey, grup, s f ya da örgütler aç ndan
hiç de gizli sakl bir ey kalmam r. Ama
buna ra men bilinçli bir çarp tma ve psikolojik sava yöntemi ile kar kar ya olduumuzu görmekteyiz.
Bu manipülasyona dayal özel sava n,
gerçe i ne kadar çarp tt
anlamak için,
konuya girerken öncelikle Önderlikten yapaca
z bir al nt yla, demokratik ulus deyince, neyin anla lmas ve böylesi bir ulusal
örgütlenmeye gidi te nas l bir yol izlenmesi
gerekti ini görelim:
"Demokratik, komünal ve sivil toplum etraf nda bir Kürt ulusla mas en sa kl ve
ça da yöntemlerden biri olabilir. Klasik
devlet odakl ulusal hareketten farkl olmas ,
uzun vadeli ulusal kurtulu sava yöntemlerine dayanma yerine, i levsel sivil toplum
ve demokratikle me faaliyetlerine öncelik
vermesi demokratik ulusal ekillenmeyi sa layabilir. Özellikle kad n özgürlük temelinde kat
önemini daha da artt rmaktar. Milliyetçilikten ar nm , din radikalizmine yer vermeyen, yerel kültürün özgür ifadesine, toplumsal cinsiyet özgürlü üne ve
çevreci ekolojik çal maya dayanan bu tür
KOMÜNAR
ulusla ma, ayr kç k ve iddet içermeyen
yöntemleriyle demokrat ulus olman n en
sa kl yoludur. Kürt ulusla mas bu yöntemle Ortado u gibi etnik, dini, mezhebi,
milliyetçi bo azla man n en yo un ya anbölgede çözümleyici de eri yüksek bir
örnek olabilir. Özellikle srail-Filistin örneinden büyük bir ç kmaza giren milliyetçi
yöntem yerine, yeni yöntemler kaç lmaz
olmaktad r. Sorunlar iddet ve ayr lmalarla
çözmenin gerçekçi ve çözümleyici yol olmatam anlaman n zaman r. Yine devlet
terörü ile milli gerçekleri yok etmenin olanak d
oldu u anla lmal r. Daha da
önemlisi, farkl ulusal, etnik ve dini kültürlerle ya aman n bir kayg , kay p etkeni deil, zengin canl bir ya am yolu olabilece i
de anla lmal r. Farkl ulus ve kültürlerden
olman n farkl devlet gerektirmedi ini, ancak tam bir demokrasi gerektirdi ini anlakça, çözülemeyecek bir ulusal sorunun olmad da daha iyi anla lacakt r.
Günümüzde Kürt ulusla mas iki yöntemi
de birlikte ve iç içe denemektedir. Birincisi,
Bat kapitalist sistemin destekledi i ve imdilik program Federe Kürt Devleti olarak
somutla ran ilkel milliyetçi feodal-burjuva
Kürt hakim tabakas n yolu; ikincisi, özgücü esas alan, demokratik ve özgürlükçü bir
ulus olmay hedefleyen emekçi Kürt halk n
yolu. Birincisinde gericile mi , ç kara dayanan feodal, dinci ve a iretçi ba lar kullarken, ikincisinde dar a iretçili i a
,
feodal, dinci e ilimlere dayanmayan, demokratik, özgürlükçü, e itçi ba lar esas almaktad r. Birincisi a rl kl olarak ABD'nin
gal ko ullar nda Irak Kürdistan' nda öncülük etmeye çal rken, ikincisi özgücüne dayal , Türkiye'nin demokratikle mesinde Kürdistan' bir köstek de il destek olarak de erlendirmede öncü k lmaya çal maktad r. Bu
iki yolun ya da yöntemin önümüzdeki dönemde Ortado u çap nda a rla an ulusal
demokratik sorunlar n çözümündeki rolleri,
önemi daha iyi anla lacakt r. Kürdistan' n
daha kapsaml bir yeni srail-Filistin mi olaca , yoksa demokratik bar
çözüm ülkesi
mi olaca bu yöntemlerin a rl k kazanma-
na göre belirlenecektir. Dar etnik, kavmiyetçi, dinci ve milliyetçi yöntemlerden ne kadar uzak durulur ve askeri yöntemlere itibar
edilmezse, Kürdistan'daki çok karma k
toplumsal sorunlar n demokratik, özgür ve
itçi çözümü de o denli demokratik ulusla man n yoluyla olur."
Bu giri ten sonra demokratik ulus kavram
olu turan tarihsel-toplumsal geli meleri k saca da olsa açmaya çal al m.
Ulusun, Devletle Birlikte Ele
Al nmas Kaç lmaz m r?
nsanl k, tarihi boyunca iki temel paradigma tan . Her ne kadar her temel paradigma kendi içerisinde bölümlere ayr lsa da,
özü de tirmemektedir. Birincisi insanl n
ilk haf zas olu turan, do ayla canl bir bütünlük içinde, e itlik-özgürlük temelinde, k ra ve etnisiteye dayal politik ve ahlaki bir
toplum olan do al toplumu esas alan paradigmad r. Bu, insan n toplumsalla mas n
kök hücresidir. Politikan n, ahlak n, komünalitenin kök hücresidir. Bu, ana kad n etraf nda geli en paradigmad r. Mitolojik anlama göre cennettir.
Bunun kar nda insanl k haf zas n
küçük bir bölümünü olu turan, kente-s fadevlete dayal , s fç , iktidarc , cinsiyetçi,
do ay ve kad cans z ve vah i bularak denetim alt na almak isteyen, erkek egemenlikli paradigmad r. S fa ve bireycili e dayal bu paradigma, komünal de il bireyseldir. Politik ve ahlaki de il, idari ve pragmatisttir. Dinsel ifadeyle mah er ya da cehennemdir.
Bu paradigma çat mas toplumsal geli menin her a amas nda kendisini gösterir.
Ancak buna ne tanr sal bir özellik atfedip
kaderci, ne de 'bilimsellik' ad alt nda düz,
çizgisel ve determinist yakla mak do rudur.
Bunun böyle geli mesi, ne ilahi olan n tecellisi, ne de do a ve toplumun yasalar r. Sadece 'Kaos Teorisi'nin ifadesidir. Buna göre,
geli me kaostan ç kar. Fakat ne ç kaca önceden bilinemez. Bu konuda örgütlü-bilinçli
ve mücadeleci olan güç geli meye yön verir.
Buna da ideolojik, politik ve ahlaksal mü-
59
KOMÜNAR
cadele denilmektedir. Bu temelde insanl k,
iki ana eksende geli en zihniyet sava
nda, devletçi uygarl k a amas yla birlikte mitolojik, dinsel, felsefik ve bilimcilik(pozitivizm) ad alt nda dört temel yakla m biçimine tan k olmu tur. Bu temel yakla mlar
esasta iktidar, devlet, s f, cinsiyetçi ve kent
merkezli olarak do a, kad n ve toplum üzerinde egemenli e dayal olmu tur. Demokratik komünaliteye dayal ekolojik-demokratik ve cinsiyet özgürlükçü toplum paradigmas , uygarl k tarihi boyunca tüm bu ak mlara kar mücadele içinde, kendisini zenginle tirerek geli mi tir.
Pozitivist yakla m, insanl n ulus örgütlenmesi ile tan mas nda, devleti zorunlu
lmaktad r. Ama Önderli in de ortaya koydu u gibi 'Özgürlü ün Sosyolojisi', durumun hiç de öyle olmad
bizlere göstermektedir. Tarihe bu yeni bak aç , insann ba lang ndan günümüze kadarki yolculu unda, devlet ve toplumun birlikte ele
al nmas n ve toplumsal geli im seyri ile
devletin geli mesi aras nda do ru bir orant n kurulmas n bir sapma oldu unu göstermi tir. Yani esas olan n toplum oldu u ortaya ç karken, devletin toplumu tüketen bir
hastal k, sapma oldu u tarihsel geçmi i ile
yorumlanm r. Bu yorumda, devletin büyümesinin, toplumun daralmas , küçülmesi,
çözülmesi anlam na geldi i tüm yönleriyle
ortaya konulmu tur. Ortaya konulan bu gerçeklikle birlikte, demokrasi ve toplum iç içe
ele al rken, devletin oldu u yerde demokrasinin de daralaca , devlet büyüdükçe demokrasinin küçülece i gözler önüne serilmi tir.
Bu anlamda ulusul-toplumsal örgütlenmenin ve demokrasinin devletle ters orant
oldu u ortaya konulurken, pozitivizm ve
onunla ba lant tüm sosyal hareketler ve
tarih yorumu mahkum edilmi tir. te biz de,
bu mahkumiyet temelinde tarihi yorumlarken, demokratik ulusa ula man n ne anlama
geldi ini ortaya koymaya çal aca z.
Devlet ve ulusun birlikte ele al nmas n,
bir uygarl k hastal ve pozitivizmin yaratbir sapma, insanl tüketen bir canavar
60
oldu unu belirttik. O zaman esas olan nedir?
Canavarla man n önüne nas l geçilir? Toplumsall k ve ba lant olarak toplumun kaynaklar yani kökü nedir?
Demokrasi ve Toplumculu un
Kökenleri Komünallikte Gizlidir
Tarihin çok gerilerine gitmeden insanl n klan örgütlenmesi a amas ile birlikte
konumuzu ele alaca z.
Klan, kan ba na dayal ve s rl say da
insandan olu an bir örgütlenmedir. 20-30 kiilik geni bir aile gibidir. Klan ya am ,
topluluk olma özelliklerinin yan s ra kullalan teknik belirler. Bulduklar yla yetinirler. Klanda, göçerlik temel yakla m olduundan yurt, vatan, ülke bilinci geli memi tir. nanç simgeleri yani totemler, ayn zamanda klanlar n kimli i ve aidiyet bilinci
anlam na gelmektedir.
Yerle ik olmad klar ndan dolay düzenli
bir ya amlar yoktur. Su kenarlar na yak n
yerlerde bar rlar. Say lar az oldu undan
dolay birlikte hareket ederler. Geli mi bir
simgesel dilleri yoktur. Ba ta beden dili denen ve i aretlerden olu an JEST denilen
davran larla ileti im kurmu lard r. Daha
sonra s rl miktarda hece ya da sözcüklerden olu an bir dil olu turmu lard r. Bu dil,
günlük ya ama dönük, emir kipleri üzerinde
kurulmu tur.
Dil geli medi inden, dil öbekleri veya
dile dayal ayr malar olmad gibi sanatsal
bir geli meden ve soyutlamadan da fazla
bahsedemeyiz. Avlad klar hayvanlar n resimlerini ya da av sahnelerini kald klar maaralara ve kayalara çizmekle yetinmektedirler.
Klan, tek parça bir örgüt konumunda
olup, bir bütün olu turur. Klandan bir ki iyi
koparmak, tümünü yok etmekle mümkün
olabilir ki, bu durumda da kopar lan n yaat lmas mümkün de ildir. Zaten bir klan
ba ka bir klandan birini içine almaz, ald nda da onun di er üyelerden hiçbir fark kalmaz, o tamamen klan n üyesi haline gelir.
"Hepimiz birimiz, birimiz hepimiz için"
söylemi toplumsal ya amda en fazla da klan
için geçerlidir.
KOMÜNAR
Klan, tam bir e itlik düzenini ifade eder.
Ekonomik ya am ortakla ad r. Özel mülkiyet yoktur. S rl ve ihtiyaçlar kar layacak kadar da olsa, üretim ve tüketim de toplumsall k yani ortakla ac k hakimdir. Bu
yüzden birikim yoktur. ayet ihtiyaç fazlas
bir ürün ortaya ç karsa, o da yine toplumun
ortak kullan na ait olup tüm toplumundur.
Klanlarda e er bir mülkiyetten bahsedilecekse, o da kolektiftir.
Klanlar aras çat malar da s k kar lalan durumdur. Bir klan n di er bir klan n
av ya da üslenme sahas na girmesi bir kavga
nedenidir ve klanlar aras nda geli en kavgalar, bir klan n tümden yok edilmesine kadar
gider. Bu kavgalarda insanlar esir al nmaz,
kölele tirilmez. Öldürülür ya da galip klan n
it-özgür bir üyesi olarak ya ama kat r.
Klan n soyutlama yetene i fazla geli medi inden, zihniyeti soyut kurgulamalardan uzakt r. Fiziki, bitkisel ve hayvansal doadaki her nesneyi canl ve dü ünen varl klar olarak görür ve öyle yakla r. Bu yaklam, tüm klan toplumlar nda vard r. Do ay
canl görme, onunla uyum içinde ya ama
esast r.
Do ay kendisi gibi canl ve ruhlu gören
bu anlay a animizm denir. Animizm, Latince 'soluk', 'can', 'ya am ilkesi' ya da 'ruh'
anlam na gelen 'Anima'dan türetilmi bir kelimedir. Do ada bulunan canl -cans z bütün
varl klar n bir can ya da ruh ta
varsayan bu inanç biçimine 'canl
k' da denilir.
Canl
k, insanl n evrim çizgisinde
bir dönemin izah tarz r. Dinin ve dinsel
inanc n da ilk basamaklar ndan birini te kil
etmi tir. Bu anlamda animizme, insanl n
ilk anlam haf zas da denilebilir. nsan n ilk
dü ünü ve inan biçimi de olan animizm,
do ada olup biten her eyi ruhlarla izah eder.
Do adaki nesneleri ya atan n, harekete geçirenin temelde bir tür ölümsüz "ruh" olduuna inan r.
Animizm, klan do as n bir ürünüdür.
Bu dönem insan do ayla özde , özgürlükçü
ve e itlikçi bir anlay a sahiptir. Bu a amada, insan-do a ikilemi söz konusu de ildir.
Kendisini do ada, do ay da kendisinde gör-
mektedir. Kendisini do ayla, do adaki nesneleri de kendisi ile türde görmesi, anlamda k lmas , yani insan n ilk anlam ve izah
tarz n bu biçimde aç a ç kmas , bu dönem
insan n do as gere idir.
Feti izm, animizm ve bunlar n toplam
olan totemi, insan n ilk güçlenmesi ve düünce anlam nda da ileri bir ad m olarak görmek gerekir. Klan, ya am en fazla etkileyen e ya, bitki ve hayvanlar simgele tirerek
kutsalla
r. Bu kutsama bir nevi klan n
kimli i olur. te kutsalla rd klar bu simgelere totem denir. Klan, bilinci ve eme iyle
yaratt her eyi toteme yükler. Bu anlamda
totem eme in, bilincin toplam oluyor. Toteme sayg , emek ve bilince sayg oluyor.
Totem etraf nda toplanma esnas nda, toteme adaklar sunma, takas yapma ve arma an verme, pazar n ilk veya primitif halini te kil eder. Bu anlamda totem etraf ndaki
ekonomik kümelenmeyi proto-pazar sayabiliriz.
nsan n sadece biyolojik evrimle insanlaamayaca bilimsel bir tespittir. Bunun esas
olarak metafizik olan toplumsal boyutlar
vard r. Böylesi bir toplumsall k içinde klan
bir arada tutan, maneviyat sa layan, zora
dayanmayan ve yaz olmayan kurallar varr ki, buna da ahlak denir. Bir insan veya
toplum ahlaks z varl
sürdüremez. Ahlak yitirmi toplum ya da birey y lm
toplum ve bireydir.
Do ada termodinami in ikinci yasas
vard r. Ad na,'entropi' denir. Buna göre, herhangi bir maddeye enerji ak olmazsa, o
madde zamanla çözülür ve da r. Maddeyi
bir arada tutan, 'entropi' denen bu enerji ak r. nsan ve toplum do as birebir fizik
yasalar yla aç klanamaz, ancak bu yasalar
ufuk aç oldu u gibi, bazen toplumlara da
uygulanabilir. Yani, fizikteki entropi yasan toplumsall ktaki kar
ahlakt r. Toplumu bir arada tutan, da lmas önleyen i te budur. O yüzden klan için ahlak, ya amla
de erdedir. Ahlaks zl k ölüm demektir.
Günümüzde bile ahlak n bu kadar de er ifade etmesi, bu özelli inden dolay r. Bu konuda Önder Apo unlar belirtir: "Klan, totemin simgesel de erinde kendini kutsamak-
61
KOMÜNAR
tad r. lk ahlak kavram na da bu yoldan
ula maktad r. Çok iyi bilincindedir ki, klan
toplulu u olmazsa ya am sürdürülemez. O
halde toplumsal varl klar kutsald r ve en
yüce de er olarak sembolle tirip tap lmar. Din inanc n gücü de bu kaynaktan
gelmektedir. Din ilk toplumsal bilinç formu
oluyor. Ahlakla bütünlüklüdür. Bilinçten giderek kat bir inanca dönü üyor. Art k toplum bilinci din formunun geli tirilmesi biçiminde olacakt r. Din bu özelli iyle toplumun
ilk temel haf zas , köklü gelene i ve ahlak n
kayna
r. Klan toplumu prati iyle ne kadar bilinç geli tirse, bunu hep toteme, dolayla kendi yetene ine ba lam oluyor.
Simgesel olarak totem gerçe inde ise, insan
toplulu unun giderek ba ar olmas sürekli
kutsamay da beraberinde getiriyor. Kutsama kutsal n, kutsall k ise toplumun gücü
oluyor."
Klan ilk demokrasi örne i ve politika
merkezi olarak görmek, de erlendirmek
yanl de ildir. Bu hem üretimde, hem savunmada, hem de yer de tirmede böyledir.
Bu yüzden klan demokrasisi do rudan demokrasidir. Daha do rusu klan demokrasisi
onun ya am tarz r. Klanda, ortak yakla m
olmadan herhangi bir eyleme geçme yoktur.
Klan n bu ortak ya am gerçekli i, de erlendirme ve kararlar n ortakla a geli mesi, klana tüm bireyleri ile birlikte politik bir duru
kazand rmaktad r. Engels, 'Ailenin-Özel
Mülkiyetin ve Devletin Kökeni' adl yap nda: ''…Her gens, kendi sa em (bar zamanda ef) ve efini (askeri komutan) seçer.
Sa em'in gens içinden seçilmi olmas gerekirdi ve buradaki görevleri soydan geçmeydi
(héréditaire); u anlamda ki, görevin bo almas halinde, hemen yeni bir sa em seçilmeliydi; askeri komutan, gensin d ndan da seçilebilirdi ve bir zaman için hiç olmasa da
olurdu. Bir önceki sa emin o lu asla sa em
seçilmezdi.
Gens, istedi i zaman, sa emi ve askeri
efi görevinden al r. Bu i de erkeklerle kanlar n bütünü taraf ndan kararla
r.
Görevden al nan büyükler, art k öbür insanlar gibi, basit sava lar haline gelirler.
62
Gensin bir konseyi, kad n-erkek, herkesin oy hakk na sahip bulundu u, bütün ergin
gens üyelerinden kurulu demokratik bir
meclisi vard r. Sa emleri ve askeri efleri bu
konsey seçer, bu konsey görevden al rd ;
öbür 'iman koruyucular ' için de durum ayyd …'' Engels'in de belirtti i gibi klan bu
özelli iyle en demokratik ve politik toplum
olmaktad r. Yani toplulu u olu turan tüm bireyler, sorunlar n ortaya konulmas ve çözümlenmesinde hem kat mc ve hem de çözüm gücü olarak sorumluluk sahibidir. Bugün demokrasinin be i, anavatan olarak
gösterilen ülkelerde bile böylesine bir demokrasi ve politikle menin olmad aç kt r.
Engels devamla. '…Ve bütün safl
ve
yal nl yla, bu gentilice örgütlenmede, askersiz, jandarmas z, polissiz, soylular s
yok, ne kral, ne hükümet, ne vali, ne yarg ç,
hapissiz, davas z, her ey düzenli bir biçimde gider. Bütün kavgalar, bütün çeki meler,
ilgili kimselerin toplulu u, gens ya da a iret
ya da kendi aralar nda çe itli gensler tarandan bir sonuca ba lan r. Kamusal i lerin
günümüzdekilerden çok daha büyük say da
olmalar na kar n ev ekonomisi, bir dizi aile
içinde ortakla a ve komünisttir (komündür);
toprak, a iretin mülkiyetindedir: Bizim geni
ve karma k yönetim ayg
za hiçbir gereksinme duyulmam r. Her eyi ilgililer
kararla
r ve ço u durumda, yüzlerce y lk bir töre, her eyi önceden düzenler. Yoksul ve gereksinenler bulunamaz -komünist ev
ekonomisi ve gens, ya lar, hastalar, sava
sakatlar kar ndaki görevlerini bilir. Herkes e it ve özgürdür …’
Engels'in anlatt bu özelliklere göre de,
klan toplumsall n afa , demokrasinin
kök hücresi olmaktad r. Bu konuda Önder
APO da unlar belirtmektedir;
'….. do al toplumdaki insan bilgisinin
kendi özüne ili kin yap hakk nda neler
söylenebilir? En az ndan do al toplumdaki
insan, kendisini birlikte oldu u klan üyeleriyle bir bütün olarak ya atmak kural na
olmazsa olmaz kabilinden ba
r. Klan n
bir üyesi di erinden ayr cal kl bir ya am
dü ünemez; klan d nda ya am dü ünemez.
KOMÜNAR
Avc k yapabilir, hatta yamyaml k da yapabilir. Ama tüm bunlar klan ya atmak içindir.
Klanda ya am kural 'ya hep ya hiç' kural r. Tüm toplumsal veriler klanlar n bu
özelli ini vurgulamaktad r. Bir kütle ve ahsiyettir. Bireylerin ondan ayr bir ahsiyeti
ve hükmü dü ünülmüyor. Klan n önemi, insan n ilk ve temel var olma tarz nda yatar.
mtiyazs z, s fs z, hiyerar isi olmayan, sömürü tan mayan toplum biçimidir. Milyonlarca y l sürmü tür. Bundan u sonuç ç kar:
nsan türünün toplum olarak geli imi uzun
süre hakimiyet ili kilerine de il, dayan ma
ilkesine dayan r. Do ay ba nda büyüdü ü
bir 'ana' olarak haf zas na yerle tirir. Kendi
aralar nda ve do ayla bütünlük esast r…''
Klan örgütlenmesinin geli imi, yani ayn
temel özelliklerin daha geli mi bilinçli bir
toplumsal forma tekabül etmesi anlam nda,
bugünkü insanl n özgürlük taleplerinin
köklerini derinlere salmas , Etnisite (A iret)
örgütlenmesi ile ba lam r. Di er bir dele, klan döneminde do all içinde geli en toplumsall k ili kileri, etnisitelerle (a iretlerle) birlikte bilinçli, örgütlü ve süreklilik kazanan bir düzeye ula
r. Onun
için etnisiteleri do ru anlamak bugünkü demokratik ulusla may anlaman n temel önko ulu gibidir.
Etnisite Yunanca 'ethnos' kavram ndan
geliyor. Bu da 'ethnikos'dan gelir. Yani 'kafir
ve pagan olup, Atina sitelerinden olmayanlar , d ar dan gelenleri' tarif etmek için kullan lm r. Zamanla 'halk' anlam nda da kullan lm r. Fakat tüm siyasal kavramlarda
oldu u gibi etnisite de kelime anlam n
nda oldukça geni anlamlarda kullan lmaktad r. nsan n toplumsalla mas na veya
kültürel bir varl k olarak geli mesine tekabül
eden etnisite, do al olan r.
Yerle ik ya ama geçi , tar m, hayvank ve zanaattaki geli im, dili de geli tirir.
Dilin geli imi üretimi daha da artt r. Bu
üretim, hem maddi hem de dü ünseldir. Dil
üretimi, üretim toplumsall , toplumsall k
da yeniden dil ve üretimi geli tirir. Art k geli menin diyalekti i yakalanm r. Bunun
en belirgin özelli i, dil öbeklerinin olu ma-
r. Bunlar; sonradan Hint-Avrupa denilen
Aryenik, esas olarak Arap dünyas kapsayan Semitik(Hami-Sami dil grubu da denilmektedir) ve Uzakdo u kültürlerini kapsayan Sinik(farkl yerlerde Ural-Altay diye de
adland lmaktad r) dil gruplar r.
Yeni toplumsal yap ve örgütleme kad n
etraf nda geli ir. Do ay daha fazla gözlemleyen kad n, sezgileriyle bunu birle tirince
ya ama yans r. Do uran, besleyen kad n
tanr çala r. Totemik, animist inançlar halen
varl
korumakla beraber, bunlar da a an
ana tanr ça inanc , etnisitenin temel inanc
olmaktad r. Totem daha çok klan n simgesel
ifadesi oldu undan tanr ya dönü memi tir.
Tanr inanc , toplulu u koruyan, besleyen,
güçlendiren eyi ifade eder. Yeni toplumun
hem kurucusu, hem yarat
, hem neslini
sürdüren, hem besleyen ve hem de koruyuculu unu yapan kad nd r. Bu yüzden inançta, ana tanr ça etraf nda olu an dü ünce egemendir.
Kad n öncülü ünde tar n geli imi ve
hayvanlar n evcille tirilmesi, yani yerle ik
köy ya am na geçi (Neolitik devrim), düünce dünyas nda da s çramaya yol açar. Yaamda öne ç kan ve temel gereksinimleri
kar layan varl klar toprak, ekilen bitkiler,
meyve veren a açlar ve çok yönlü yararlalan evcil hayvanlard r. nsanlar n dikkati,
kendilerine en çok ya am olana sunan nesnelere, kutsall k ta yan varl klara yönelmi tir. Bu canl lar tan mak için yo un bir
emek harcad klar ndan, bu varl klar kutsayarak onlara do a üstü özellikler yüklemi lerdir. Bunu en fazla yapan ana-kad nd r.
Kad n, bundan dolay tanr ça olmaktad r.
Tar m ve hayvanc k döneminin öncü
gücü kad n oldu undan dü ünce, inanç ve
dilin geli imine kad n eksenli bir tarz damgas vurur. Bundan dolay bunlar n hepsini
yaratan kad n, 'Ana Tanr ça' olarak önem kazan r. Kad n art k bereketli toprakt r. Kad n bu kutsall , eski totem dini inanc
ikinci plana dü ürür. Bu konuda Önder Apo
unlar belirtiyor: "… Toplumlar için bütün
ça lar ve dönemlerin kendilerine göre hareketleri vard r. Neolitik dönemin temel ha-
63
KOMÜNAR
reketi, mevsimsel olarak do aya s s ya
ba olan ya am n sürdürülmesi için, do a
dininin bir parças ve benzeri olarak ana
tanr ça etraf nda ekillenir. nsanlara dost
tanr lar olu turmak, en temel hareketlerdir.
Bunlar için dua, kurban, ölen, bayram tertiplemek toplumsal hareketlerin en gözde biçimleridir. Ana tanr çay kutsamak, ona ba lanmak en yüce harekettir. Toplumun i ini
kolayla ran dost tanr lara yönelik tüm hizmetler, bu yüce hareketlerin parçalar r.
Dönemin temel siyasal hareketi bu öze
sahiptir…"
Etnisite, klan tarz olu umlar n a lmas ,
soy fark n belirginle mesiyle geli ir. Soylar n farkl la mas , ç karlar n da farkl la magetirir. Bir anlamda etnisite, topluluk
karlar n bilincine varmad r. Klanlar n etnisiteye dönü meleri, ç kar ba lar yla ba
olunan alanlar n üzerinde örgütlenerek belli
bir aidiyet kazanmay gerektirir. Ortak üretim ve dil giderek toplumu daha çok birbirine ba lar. D sald lar bu toplumsal örgütlenmeyi daha da geli tirir.
Etnisitenin varolu tarz demokrasidir.
Klandaki demokrasi anlay
n daha da geli tirilmi halidir. Etnisite iç sorunlar kendisi çözer. Do al bir meclis gibidir. Buna kan-erkek olgun olan herkes kat r. Burada
var lan sonuç esas al r. D sald lara kar
da me ru savunmalar yaparlar. Böyle durumlarda kendilerine bir askeri lider belirlerler. Ancak onun da görevi o sald
n durumuna göredir. Sald
n püskürtülmesi, durdurulmas veya ba ar z olmas durumunda
görevine son verilir. Kurumla
, süreklilik kazanm bir otorite, yetki yoktur. Ve günümüzün geli mi sosyal bilimlerinin 'devletsiz, bürokrasisiz olmaz' yakla mlar na
kar en güzel cevab te kil eder. nsanl k tarihinin %98'i devletsiz, bürokrasisiz, otoritesiz geçmi tir. Devletli, bürokrasili, otoriterli
geçmi süre %2 bile de ildir.
Etnisitede soy farkl klar vard r. Farkk geli menin do as r. Zaten geli me
farkl klarla olur. Yoksa ayn k tekrar , tekrar geli menin inkâr getirir. Tekrar olsay, evren ilk atomda, insan ilk hücrede tak -
64
p kal rd . O atomdan bu kadar zengin bir
evren, o hücreden bu kadar zengin bir canl
do as ç kmazd . Demek ki farkl k, i in doas na ayk de ildir, ayk olan ayn k ve
tekrard r. Do a farkl la arak geli ir, kutupla r. Bu kutuplar birle ir, yeni bir olu uma
gider. Elektronla protonun birli inden atom
olu ur. Birisinin di erini d lamas durumunda atom olu maz. Ama elektron ve proton ayn eyler de ildir. Benzer durum insan
için de geçerlidir. nsan vücudundaki hücreler ayn de ildir. Farkl ve çeli kilidir. Ancak
organizma olarak insan, bunlar n bütünlüünden olu ur. Bu bütünlük sa lanmazsa,
bir hücre ba ka bir hücreyi d larsa, insan organizmas bozulur. Hatta daha güncel bir örnekle, bir hücrenin ba ka hücreler aleyhine
büyümesi kansere yol açar ki bu da organizman n bozulmas r, hastal kl hale gelmesidir.
Toplumsal geli me de böyledir. Etnisite
içinde soy fakl klar n olmas , i in do as
gere idir. Ters olan, olmamas r. Farkl laan soylar daha üst bir birlik kurarak geli irler. Burada farkl k ve birlik iç içedir. Birbirinin aleyhine, egemenli e-kurumla
zora dayal bir geli me ve büyüme yoktur.
Aksine etnisiteyi güçlendiren de, bu farkl
soylar n birli idir. Bu farkl k onun güç
kayna
r. Bu yönüyle oldukça zengin bir
mozaiktir. Bu ayn zamanda onun demokratik özelli idir.
Etnisitede merkezi bir otorite olmaz. O
yüzden federasyon, konfederasyon tarz oluumlar etnisiteye daha uygun olu umlard r.
Merkezi bir yap olu turan Sümer, Asur tipi
devletlere kar , etnisitelerin mücadelesi
konfederasyon tarz örgütlenmeyle olmu tur. Aryenik etnisitenin direni lerinde bunlar
ba att r.
Etnisite, örgütlenme olarak hiyerar iyi
geçmez. Hiyerar i etnisitenin s rlar belirler. Olumlu hiyerar i dönemi etnisitenin
zirvede oldu u dönemdir. Etnisitenin olumlu hiyerar i döneminde zirve yapmas ayn
zamanda bir çatalla man n da ba lang olmaktad r. Etnisite ya konfederal bir tarzda
örgütlenerek yeni bir form tarz nda varl
KOMÜNAR
sürdürür ya da hiyerar i s rlar a ar, soya dürler. Belki de Marks' n en büyük yanl
dayal ba lar çözülür, kentle meye ba ola- buradad r. Tarihin devindiricili ini etnisiterak s fla ma geli ir ve Sümer tarz nda bir den al p s flara vermesidir. S flar n müdevlete dönü ür.
cadelesi ya anan bir gerçektir ve inkâra gelfla ma daha çok kentlerde geli ir. mez. Ancak s flar, tarihin bir a amas ndan
Kent etnisiteden kopmu veya etnisite d
sonra ortaya ç kt ndan dolay onlara as l
kalm lar n geli tirdi i bir yerle im bi- devindirici rol yüklemek do ru de ildir. Taçimidir. lk devletlerin olu umunda bunun rihin hiçbir döneminde sadece içteki s f
yo unca pratikleri vard r. Çözülen etni- mücadelesiyle y lm bir sistem yoktur.
sitenin üst kesimleri ehirlere yerle erek ora- Bunu iddia etmek tarihten, tarihsellikten
daki devletle bütünle irler. Etnisitenin ana kopmakt r. Bu yüzden sistemlerin y lmagövdesini olu turan alt tabakalar ise genelde
nda etnisitenin, devlet d , sistem d kalrsal alanda kalarak özgür ya amlar na degüçlerin duru u daha belirleyicidir. Bu
vam ederler. Etnisitenin alt tabakas nda da yüzden tarihi do ru anlamak istiyorsak,
zaman zaman kopmalar olur. Bunlar
Braudel'in söyledi i gibi 'tarihi sosda genellikle gittikleri ehirlerde,
yolojikle tirmeli, sosyolojiyi tadevletlerin ya paral askerleri ya
Toplumsalla ma rihle tirmeliyiz.'
da köleleri olurlar. Bunun için örgütlenmedir. Bunu
Ana kad n etraf nda gede s fl toplum için her zali
en neolitik dönemde büsa layan kad nd r.
man taze ve haz r kand rlar. Toplumsalla ma güçtür, yük geli meler ya an r. SaÖnder APO bu konuda unbunu sa layan kad nd r. dece teknik geli imi bile
lar belirtir: "…A iret olgu- Toplumsalla ma kutsall kt r. sanayi devrimiyle k yaslasu, bir toplumsal formdur,
Bunu sa layan kad nd r. nabilecek düzeydedir. Bu
evrenseldir. Geli en her Kad n kutsanarak ana tan- geli kinlik düzeyi berabetoplum az-çok bu formu
ça olmas onun toplumsal rinde art k ürün getirir.
ya ar. Göçebe ve yerle ik özelli inden dolay r. O Ancak ilk dönemlerde
olabilir. A iret olgusunda
art k ürünü denetimine alyüzden toplumsal
devlet seviyesinde bir siyasi olmayan hiçbir ey kut- ma, mülk edinme gibi bir
olu uma geçilmez; en üst yösal, dolay yla tan- özellik yoktur. Bu ürün baynetim boyutu, a iretler aras
ramlarda veya k tl k gibi zor
ça olamaz.
konfederasyonlard r. A iret, devlet
durumlarda etnisitenin üyelerine
öncesi siyasi toplumu ifade eder. Önda
r. Mertlik, cömertlik kavramceleri anaerkil, sonralar uygarl n artan lar bu süreçten kalan kavramlard r. Mülk
etkisiyle ataerkil bir konumu ya am lard r. edinme olmad ndan etnisite üyeleri aras niretin ba nda devletle me, s fla may da ciddi bir fark yoktur.
do urur. S fla ma ile a iret ba lar da çöNeolitik dönemde ya am n her alan nda
zülüp, yerini daha örgütlü yöneten ve yöne- belirleyici olan kad nd r. Ana kad tanr ça
tilen ili kisine b rak r. Burada kan ba lar konumuna yükselten, onun toplumsall kta
ve akrabal k ili kileri de il; siyasal bürok- yaratt
güçtür. Toplumsalla ma örgütlenratik ili kiler egemen olur..."
medir. Bunu sa layan kad nd r. Toplum-salEtnisiteden kopup s fl toplumla bütün- la ma güçtür, bunu sa layan kad nd r. Tople enler, özgürlüklerini yitirirler. Ancak s - lumsalla ma kutsall kt r. Bunu sa layan kafl toplumla bütünle meyen; çöllerde, ornd r. Kad n kutsanarak ana tanr ça olmanlarda, da lar n doruklar nda, yar göçe- mas onun toplumsal özelli inden dolay r.
be ya ayanlar tüm tahribat ve sald lara ra - O yüzden toplumsal olmayan hiçbir ey kutmen özgürlüklerini korumu lard r. S fl ve sal, dolay yla tanr ça olamaz. Erke in ikindevletli güçle çat anlar a rl kta bunlar ol- ci derecede olmas onun toplumsall kta oyduklar ndan, tarihin devindirici temel gücü- nad rolle ilgilidir.
65
KOMÜNAR
Tarlada saban n daha fazla kullan lmas ,
hayvanlar n evcille tirilmesi ve av n sonuç
vermesi giderek erke i ön plana ç kar r.
Bunlarla erkek, kendi gücünün fark na var r.
Gücünün fark na varan erkek, toplumda buna denk bir statü bulmay nca sorun olur. Yeteneklerini artt ran erkek giderek geli ir. Ancak bu durum tek ba na etnisiteyi a mas na
yetmez.
Etnisite as l olarak zihniyette a r. Etnisitenin zihniyeti ana tanr çad r. Bu zihniyet, toplumsal geli meye ba olarak çatalla r. Bir ucu büyücülük olur. Di er ucu sihirdir. Do ayla iç içe olan kad nlar, çe itli
bitkileri de kullanarak büyücü olurken, erkekler de toplulu u etkilemek için sihri kullan rlar. Bunu yapanlar da amanlard r.
amanlar dikkatlice incelendi inde görülecektir ki temel özellikleri etkilemeyle kanrmad r. Tarih boyunca büyücülük kad nla,
sihir erkekle an r. amanlar, çe itli maketler yaparak bir ritüel e li inde bunlara dilediklerini yapt rabileceklerini belirtirler. Bu
yönleriyle ya amla, üretimle direkt ba lar
yitirirler. Daha çok kand rmaya dayal bir
yakla m geli tirirler. Zigguratlar da rahiplerin sihirli maketi gibidir. Oradaki faaliyetler yoluyla rahipler, yeni bir bellek olu turmaktad rlar. Rahiplerin sihrinde astronomi, matematik ve mitoloji önemli bir yere
sahiptir. Ziggurat n en üst kat ndaki tanr ise
en büyük sihir gücü olmaktad r. Etnisite zihniyetinde, ba ta çeli ki olmamas na ra men
sonras ndan geli en tanr ça- aman veya
sihir-büyü ayr mas zihniyetteki çatalla may gösterir. Bu çatalla madan ziggurat
eksenli, kent merkezli, iktidar bak aç , erkek egemenlikçi ve s f kökenli devletçi
uygarl k paradigmas ç kacakt r.
Bunlar n yan nda bir tarafa konulmu
ya lar da konumlar ndan rahats zd rlar.
llar n birikim ve tecrübesine sahip ya lar
da sistem d kald klar nda yeni aray a girerler. Deney ve tecrübelerini anlatt klar
gençlerle ana kad na kar yeni bir örgütlenme içine girerler.
Hiçbiri kendi ba na etnisitenin kimli i
olan ana tanr çay a amaz. Bu yüzden ittifak
66
yaparlar. aman, ya lar ve güçlü erkek üçlüsü ana kad na kar kendilerini örgütler.
Böylece etnisitedeki anaerkillik giderek ataerkilli e dönü ür. Bu, kad n toplumsal yaamdan d lanmas , erke in kar durumuna
getirilerek eve kapat lmas ve erkek egemenli i alt na al nmas r. Daha do rusu toplumda erkek egemenli ine dayal iktidar n,
otoritenin boy vermesi ve kal hale gelmesidir.
lk iktidar n kad n üzerinde kurulmas
anlaml r. Etnisitenin sembolü olan kad n
dü ürülmesi, etnisitenin dü ürülmesi, parçalanmas demektir. Özgürlü ün temsili olan
kad n dü ürülmesi, özgürlü ün yerine köleli in boy vermesi anlam na gelir. Do ayla
uyumun sembolü olan kad n dü ürülmesi,
bu uyumun do a aleyhine bozulmas r. Bu
yüzden ilk ezilen s f kad nd r. lk sömürgenin kad n oldu u, giderek daha fazla kabul edilmeye ba lanan bir gerçeklik olmaktad r. aman, ya ve güçlü adam n ittifak ndan olu an e ilim, toplumu denetime almak
için, önce kad n denetime al nmas gerekti inin bilincine varm r.
Toplumun ya amsal sorunlar çözmekçözmeye çal mak politikad r. O yüzden politika öyle söylendi i gibi Yunan icad deildir, Mezopotamya merkezlidir. Ancak geli melere paralel olarak aman, ya ve güçlü erkek ittifak farkl aray lara girer. Ana
tanr ça ve komünal kültüre dayal politik duru kar nda etkilemeyi, dolay yla da etkileme yoluyla toplulu u egemenlik alt na
almay esas alan bir politika geli tirirler. Bu
politikay geli tirirken, bunun do rulu u,
yararl
ve ahlakl olmas ndan çok etkilemesine bakarlar. Bu yüzden do al toplumun
son a amas nda politikada farkl klar olu maya ba lar. Bir yanda toplulu un ç kar
savunan, topluma faydal , do ru ve güzel
eyler yapmak isteyenler; di er yanda ise
kendi ç karlar u runa ve toplumu bu istekleri do rultusunda etkileyerek yönetmek isteyenler olur. Bu politik ayr ma günümüze
kadar derinle erek gelmi tir. Günümüz egemenlerinin uygulad klar politikalarla toplumu etkileyerek istedikleri yere yönlendir-
KOMÜNAR
meleri aman, ya ve güçlü erkek ittifan etkileyerek toplumu idare etme yöntemlerinden kayna
almaktad r.Ana kad n
ilimi da lar n doruklar nda veya ehir
varo lar nda yer bulurken, aman, ya ve
güçlü adam n e ilimi kentlerin merkezlerinde yükselir. Bu durum farkl la man n giderek kal la
gösterir. Bu s fl toplumun ön a amas r. Giderek etnisite, a iret
formu da r. Daha do rusu de ime u rayarak halk formunu olu turur. Benzer dil ve
kültürü ayn co rafyada ya ayan, zaman zaman ya d tan i gal veya içte olu an siyasi
kurumlar yoluyla egemenlik alt nda tutulan
geni a iret topluluklar na 'halk' denir. Halk
amas na geçi le birlikte etnisitede de yatay
ve dikey geni leme ve büyüme olmu tur. S fla maya u ram a iretlerin üst kesimleri
hanedanlar haline gelirken, a iretin alt kesimleri ise yoksulla arak kölele ip emekçiler haline gelirler. Art k ehirde etnisite
aidiyeti önemini yitirir, s fsall k kimli i ön
plana ç kar.
fla ma ili kisine girmeyen, da lar n
doruklar nda, çöllerin derinliklerine gizlenen ve f rsat buldukça isyan eden etnisite ile
etnisitenin çözülmesi sonucunda ehirlere
dolu up köle olan emekçiler ve kayna
do al toplum özelliklerinden alan inanç gruplar , komünal demokrasiyi besleyen temel
kanallar olmakta ya da devletçi uygarl a
kar komünal de erler, bu kollar yoluyla
varl
sürdürmektedir. Onun için bunlara
dayanmadan demokrasi mücadelesi verilemez. Bunlara dayanmadan verilecek mücadele k sa sürede yozla r, Atina sitelerinde
oldu u gibi demagogla r.
fl uygarl k, do al toplumun tüm
kavram ve yarat mlar ters yüz ederek, doal topluma kar kullanm r. Bunu yaparken de do al toplumun tüm yarat mlar
kendisine mal etmi , kendisine mal edemedi ini de kötüleyerek, karalayarak, lanetleyerek gözden dü ürmeye çal
r. Günümüzde insanlar n kendi öz de erlerine bu
kadar yabanc la mas n, gerçekli ine bu
denli ters dü mesinin, onlardan bu kadar
kaçmas n bu yakla mla ba vard r.
Önder APO unlar belirtir: '… Etnisitenin varolu tarz , e er yenilmemi se, yar demokrasi olarak da tan mlayabiliriz. Buna
bir de 'ilkel' s fat eklemek gerekir. Et-nisite, ilkel demokrasidir. çte komünal de erlere ba
k, d ar da tahakkümcü devlete
direni halk gruplar demokratik, özgür ve
it ili kiler içinde bulunmaya zorlar. li kilerin bu karakteri olmadan direni in anlam
kalmaz. Ortado u'da demokratikle me tamlan rken büyük bir yanl k yap lmaktar. Sanki etnisite demokrasiye engelmi gibi. Bat uygarl ndaki bireye dayal demokrasi tek ba na tan m belirleyemez. Demokrasiyi yaln z bireye dayand rmak, devlete
dayand rmak kadar önemli yanl klar içerir. Toplumda topluluk ve özgür birey ço ulcu demokrasinin gere idir. Birbirine benzeyen birey ve topluluk anlay demokrasiler
için ne gerekli ne de güvencedir. Farkl
n
korunarak yeni bile imlere eri ilmesi demokrasilerin ayr cal
r, temel özelliidir…' Demokrasinin geli mesinde, yerle mesinde etnisitenin durumunu öyle formüle
edebiliriz. Dalgan n sahili döverek yumu atmas gibi, etnisite de devleti döverek yumu at r ve demokrasiye duyarl , aç k hale
getirir.
Devlet ba lang çta küçüktür, sadece
kentte vard r. Bu yüzden devlet daha az nl k
bir topluluktur, esas olan devlet d topluluklard r. Feodalizmde devlet biraz daha büyür ve olgunla r. Buna ra men k ra göre
kentlere daha hâkimdir. Bu yüzden k rdaki
ya am devlet ya am ndan çok farkl r. Devlet d bir ya amd r. Komünaliteyi esas alan
bir ya am tarz r. K rda devletin esas olarak
hâkim oldu u, her yere girip, nüfuz etti i
dönem kapitalist modernite sürecidir.
Etnisitenin ana gövdesinin bölünmesiyle,
ortak dil ve kültür gruplar ekillenir. Buna
'kavim' denir. Kavim kavram Arapça olup
halk n kar
r. Halkta dil ve kültür birlii olmas na ra men gev ektir. Aralar ndaki
ili kiler de gev ektir. Bu ayn zamanda daha
alt düzeyde kimliklerin olu mas r. Antropolojide kimlik, farkl olmak kadar kendine benzemek olarak da tan mlan r. Örne-
67
KOMÜNAR
in Kürt kimli i, Kürtleri di er kavimlerden
ay rd gibi Kürtleri de yarat r. Fark olu turup kendini yaratma halk kimli ini yaratman n temelidir. Halk, ilk ça n son dönemleri ile ortaça n ortalar na kadar olan toplumsal kategoriyi ifade eden formdur. Kavimlerde topra a yerle iklik ve kültürel ayma daha da belirgindir. Hâkim s flar,
köle sahibi-köle, aristokrasi-derebey ve serf
köylülü üdür. ehirlilik bu genel kategoride
yer almas na kar n, s rl bir ba ms zl
ve kozmopolitizmi temsil eder. Köleci sistemde efendi-köle ikilisinin ayn a iretten
olmas görülmez. Feodalite de ise ayn a iretten olmak, serf-feodal ili kisini reddetmez.
Sümer rahiplerinden bu yana nak nak
dokunan egemenlikçi zihniyet, art k tüm kurumla malar da yaratarak uygarl n son
noktas na gelmektedir. Devlet kendisini bir
tekel olarak büyüterek-ço altarak son dura na yana
r. Ama di er yandan, zihniyette rönesans-reform devrimleri ya an rken, toplumun temel haf zas olan demokratik komünalite ili kileri de önemli oranda
direnme ve kendini süreklile tirme odaklar
olu turmaktad r. Ba ta Avrupa olmak üzere,
dünyan n birçok yerinde, demokratik komünalite kaynakl birçok toplumsal örgütlenme
kendisini kentlerde, kasabalarda ve k rsal
alan n birçok yerinde ya atm r. Dincili in
r egemenli i alt nda bunalan topluluklar,
komünalli in miras na sahip ç km ve bu
temelde komün örgütlenmelerini konfederal
bir biçimde toplumlar n ulus a amas na geçi inde de ya atm lard r.
Yani uluslar, kapitalizmsiz, devletsiz, demokratik örgütlenmeler ve konfederal yap lanmalar biçiminde tarihin yak n zaman na
kadar ortaya ç km ve varl klar sürdürmü lerdir. Paris Komünü'nün yenilgisi ve
Alman, talyan birli inin sa lanmas , ayn
zamanda Frans z Devrimi'yle ba lat lan
ulus-devlet a amas n kesin zaferi anlam na gelmektedir. Frans z Devrimi'yle ba lat lan ulus-devlet a amas zamanda demokratik-ulus hareket ve örgütlenmelerinin
de büyük oranda darbe yemesi anlam na gelmektedir.
68
Önderlik ulusu öyle tan ml yor: "Pazan geli mesiyle artan sosyal ili kisellikle ark ulusun do undan bahsedebiliriz…
ulus; kabile bilinci + din bilinci + ortak siyasi otorite + pazar etraf nda geli en sosyal
bir olgu veya ili kiler toplam r. Buna ulus
toplumu demek daha anlaml k labilir. Ulusla mak devletle mekle ayn ey de ildir…
Ulusu dil ve kültür birimleri olarak genel bir
tarife ba lamak ö retici olabilir. Ama yaln z
dil ve kültür ulusu belirler demek, çok dar ve
eksik bir yakla md r. Ulusu, ulus olmay
sa layan çok kaynak vard r. Siyaset, hukuk,
devrim, sanatlar, özellikle edebiyat, müzik,
ekonomik pazar hepsi ulusla mada rol
oynar. Uluslar n ekonomik ve siyasi sistemlerle direkt ili kisi yoktur. Kar kl etkileyici olabilirler."
Bu tan mlamada da görüldü ü gibi bir
toplumun ulus formunda örgütlenmesi için
bir devlet zorunlulu u yoktur. Özel bir ekonomik ya da siyasal sistemle direkt ba lant
kurulamaz.
'Böylesi bir ihtiyaç vard r' deme durumunda ise 'ulus- devlet' ve 'milliyetçili i' zorunlu bir sonuç olarak görmü oluruz ki, bu
da bizi determinizme, insanl k kar nda tarihin en kirli ayg t, uygulama ve zihniyeti
olan her eyi, hiç de hak etmedi i biçimde
olumlamaya, onlara onur payeleri biçmeye
götürür.
Ulusu ulus yapan faktörlerin önemli bir
sm neredeyse insanl n ya kadar eski
olan bir geli im seyri içinde ekillenmi tir.
Onun için ulusu son birkaç yüzy ll k zaman
dilimi içine istesek de s
ramay z. Dil, kabile ve din bilinci, ortak siyasi otorite, pazar,
siyaset, hukuk, sanat, ekonomi… gibi faktörlerin hepsi kapitalizmden çok daha önceleri vard r, bir k sm da insanl k tarihi kadar
eskidir.
Ulusu, ulusal geli meyi bir zümreye, bir
fa, bir döneme mal etmek büyük bir yalg olman n ötesinde uluslar n ekillenmesinde önemli rolleri olan gerçek özgürlükçü
de erlere de bir hakaret olur. Sadece bir
halk n-bölgenin de il insanl n binlerce y lk özgürlük idealinin temsilini üslenenler
KOMÜNAR
için bu durum, bir gaflet olman n ötesinde
ihanete gidi in zihniyet kal plar n k lmamas anlam na gelir.
Önderlik, ulus devletin tarihsel geli imini öyle belirtir: "… Ulus-devlet kapitalist
tekelcili in geçekle ti i formdur. Daha 16.
yüzy lda Hollanda ve ngiltere'de, spanya
ve Fransa imparatorluk emellerini k rmak
için gerekli olan devlet formu bir nevi pro
ulus-devletti. Hollanda Prensli i ve ngiltere
Krall ulus-devlete do ru evrilerek üstünlük sa lamaya çal acaklard . 1649 Westphalia Konsensüsü'yle devletleraras nda
ulusal faktör öne ç nca, ulus-devlet do rultusundaki geli meler h zland . Devletlerin ekonomi-politika olarak merkantilizmi
esas almalar , ulusal pazar etkenini öne ç karak di er güçlendirici, h zland
bir
faktör oldu. Ulusal dil, sanat, tarih çal malar art k devletin inhisar nda giderek daha
çok yer ald . Uluslararas ndaki çe itli anla mazl klar ve sava lar art k milliyetçilik ve
ulus-devlet tipi iktidar olmadan yürütülemez
oldu. Napolyon sava lar bunda öncü rol oynad . Fransa'y ulus-devlet yapmadan sava
yürütülemezdi. Süreci yak ndan gözlemleyen
Alman ideologlar , Alman milliyetçili i ve
ulus-devletçili i için gerekli tüm ipuçlar
Napolyon ahs nda ke fetmi lerdi. H zla geli tirilen Alman milliyetçili i, bir an önce
Almanya'n n birle tirilmesinde ve modernitenin arad
devleti ortaya ç karmada
kald raç rolünü oynayacakt . Daha sonra
Hitler'i do uracak süreç 19. yüzy n ba lar na ilk ad mlar atacakt …'
Frans z Devrimi'nden sonra burjuvalar
devrimin önderli ini ele geçirirler ve binlerce y ld r sönmeyen, Avrupa'n n bu bakir
topraklar nda yeniden boy veren e itlik ve
özgürlük ruhunu, demokratik komünal duru u tasfiye ederler. De ik s f, katman ve
etnisitenin kat
yla olu an devrimler, giderek bir s
n, bir cinsin, bir etnik yap n
denetimine girerek daral r, k rla r ve
devrimin amaçlar na ters bir duruma dönü ür. Önderli imizin 'kapitalizm toplum
de il, toplum kar
r' tespiti bu gerçe i
vurgular.
Uluslar kapitalizmin afa nda do maklar gibi, kapitalizm uluslar geli tirmemi tir. Aksine uluslar n geli imi önünde
engel olmu tur. Hatta uluslar n demokratik
aç mlar da k rparak daha da daraltm r.
Frans z Devrimi'nden hemen sonra, 'e itlik,
özgürlük ve karde lik' sloganlar n rafa kalp unutulmas da bu gerçe i gösterir.
Devrimin öncülü ünü ele geçiren Jirondenler,
tek etnisiteye dayal ulus yarat rlar. Ço ulcu
demokratik yap yerine, merkezi bürokratik
yap lanmay esas al rlar. E itlik yerine, s fç ve hiyerar ik bir yap olu tururlar.
Frank etnisitesinin üst kesimine dayanarak
di er etnisiteleri, onlar n dil ve kültürlerini
bask alt na al rlar. 'Tek dil, tek vatan, tek
bayrak, tek kültür' vb tekçi yakla mlarda
ifadesini bulan üniter sistemi getirirler. Çeitlilik, zenginlik ve renklilik yerine tek rengi esas al rlar. Bu ulus anlay
n iktidara
ta nmas milliyetçiliktir. Milliyetçilik pazarda de il, tek bir etnisiteye dayal ulusun
iktidar nda olu ur. Bu da ulus devleti yarat r.
Bu anlamda milliyetçili in mayas , esas
kayna ulus-devlettir.
Ulus-devletin ilk örne i Fransa modelidir. Daha do rusu ulus-devletin do um yeri Fransa'd r. Dil ve kültür birli ine dayan r.
Yani siyasal birli i esas al r. Vatanda k bana dayan r. Bu yüzden bunun temelini
J.J.Rousseau'ya dayand rlar. Siyasal birli i
esas alan Fransa, 20.yüzy la kadar kültürel
birli ini sa layamam r. Siyasal birli ini
sa layan Fransa ulus-devlet anlay
Napolyon Sava lar ile bütün Avrupa'ya da dayatt . Bu anlamda bu formun as l geli tiricisi
de Napolyon'dur. Hegel'in Napolyon ahs nda 'tanr n yeryüzüne inmi hali' tespiti de
bu gerçekli in çarp izah r. Frans z modeli ilk oldu undan dünyada çe itli takipçileri vard r. Frans z modeli hakk nda Önder
Apo unlar belirtir: ''Fransa örne i ilk ulusdevlet modelidir. Ulus-devletin do um yeri
Fransa'd r. Yarat
ve tanr Napolyon'dur.
Siyasal kimli i esas al r. Siyasal ve hukuksal
alan güçlendirilerek, Alman tipi bir fa izme
kaymama noktas nda daha geleneksel bir
yakla mlar vard r. Irk ve hâkim etnisite
69
KOMÜNAR
konusunda ba naz de ildir. Fransa dilini ve
kültürünü payla an herkes Frans z ulus-devletinde yer alabilir. Türkler bu modelden
esinlenmi tir.''
Frans z Devrimi ve yaratt etkiler bütün Avrupa'y etkiler. Ulus-devlet tabiri ilk
defa 1802 y nda dillendirilir. Fransa Napolyon Sava lar ile kendi geli imini tüm
Avrupa'ya yaymak ister. Napolyon ahs nda
etraf ndaki monar ileri y karak ulusu devletle tirmek isteyen burjuvazinin e ilimi varr. Buna 'devrimci milliyetçilik dönemi' diyenler vard r. Hatta bu yanl a Marks bile
dü erek bunu böyle de erlendirir. Oysa milliyetçili in hiçbir çe idi devrimci ve ilerici
olamaz. Milliyetçili e devrimci payeler biçmek büyük hatalara yol açt gibi, devrimcilerin kendi elleriyle emeklerini burjuvaziye sunmalar demektir. Bu durum 20.yüzy ldaki mücadelelere önemli oranda yans
r. Halklar n birbirini bo azlamas na ilerici
ve devrimci s fat vurmak, sonras nda bunu sosyalizm ad na yapmak, fa izme yap labilecek en büyük hizmettir.
Ulusun demokratik bir karakter kazanmas isteyen halk kesiminin e ilimi ise ehir komünlerinde, köylü isyanlar nda ya ar.
Kentlerde ve köylerde demokrasi geli ir.
Bugünün Avrupa Birli i'ne benzer geli meler ya an r. Bunun ba ar ya ula mas an meselesidir. ehirleraras nda HANSEAT K
RL KLER denen konfederal bir sistem
yarat r. 16. yüzy ldan itibaren spanya'dan
ba layarak tüm Avrupa'ya yay lan komünarlar demokrasinin sesi olur. Devrimin ayak
tak
denen özgür yurtta lar n konfederal
sistemleriyle, devrimin öncülü ünü ele geçiren burjuvalar n ulus devlet yakla mlar
aras nda k yas ya, k ran k rana bir mücadele
ya an r. Burjuvalar, olu turduklar devlet ayyla hileli ve azg n olan orduyla zoru kullan rlar. Böylece kimi komünleri kand rarak,
sat n alarak yan na çeker, kimilerini de ezerek bast rlar. Böylece her gün bir komün
dü er. E itli in, özgürlü ün ve demokrasinin merkezleri olan bu komünler burjuva
anaforunda yutulur.Almanlar, ulus-devleti
yaratma i ine Hegel'le el atarlar. Böylece
70
pratikte birle ik Almanya'n n gelecekteki
ifadesi olan Prusya Devleti ad m ad m in a
edilir. ngiltere, Fransa'yla aras ndaki ç kar
çeli kilerinden dolay ba ta Prusya Devleti'ni destekler. 1870'teki Sedan Zaferi'nden
sonra Alman ulus-devletinin olu umu tamamlan r. Napolyon'u takip ederek Alman
ulus devletini yaratan Bismarck; 'Devlet
adam n görevi, tarihin koridorlar nda yürüyen tanr n ayak seslerini duymak ve o
geçip giderken paltosunun kuyru una yap maya çal makt r' sözleriyle adeta Hegel'in
yar m b rakt klar tamamlamaktad r.
Alman ulus-devlet modeli, Fransa modelinden kimi farkl klar gösterir. Dil ve kimlik birli i yerine kültür birli ine dayan r. Bunun da temelini Alman dü ünür Herder atar.
Herder toplumu '…çevresindeki do al olaylardan etkilenen, ancak di erlerinden aylan gelenek, ya ay ve dü ünce biçimleri…' eklinde tan ml yor. Yine Alman Friedrich Meinecke, Alman, Rus ve Yunan milliyetçili ini buna örnek gösterir. Ona göre tarihi ba lara dayanan milliyetçilik kültür milliyetçili idir. Almanya, siyasal birlikten çok
kültürel birli i esas al r. Bu yüzden kendisini Alman kültüründen hisseden herkesi Alman görür. Böylece kültürü de devletle tirir.
Bununla kendi tarihini ve kültürünü di er
halklar n tarihinden ve kültüründen üstün tutar. Bunu da önemli oranda bask ve zorla
yapar. ki dünya sava na yol açan bu ulusdevlet anlay
r. Bu konuda Önder APO
unlar belirtir: "Alman modeli kültürü esas
al r. Alman ulusuna özgü kültür hem vatanda
n hem ulus-devletin art r. Fa izme
daha çok e ilim arz etmesi, Alman ulus-devletinin bu temelde geli mesiyle ba lant
r.
Dünyay etkilemi tir. Türkler bu uygulamadan da etkilenmi tir. Almanlar bu modeli a maktad r.''
Paris Komünü, son büyük direni gücüdür. Etnisitenin, s flar n, cinslerin, k saca
iktidar ve devlet d kalanlar n mücadelesidir. Geli en ulus-devlet yakla
na kar ,
halklar n demokratik ve komünal direni idir.
Bu komün ve direni in ba ar ya ula mas ,
kapitalistler taraf ndan geli tirilen ulus-dev-
KOMÜNAR
letin bo a ç kmas r. Bu yüzden komüne
çok ac mas zca yönelirler. Bismarck öncülü ünde geli en ve merkezi birli ini sa layarak ulus-devlete dönü en Alman burjuvazisi, Frans z burjuvazisini yenerek i birliine zorlar. Paris Komünü Avrupa'daki son
direni kalesidir. Bunun da bast lmas yla
burjuvazi iç denetimini büyük oranda sa lar.
Direni odaklar bast r, geriletir, etkisiz
hale getirir. Etnisitenin gücü, s flar n bilinç
ve örgütlülü ü parçalan r, da
r.
Bundan sonra insan n topluma kat m
tarz da de ir. Sanayi toplumuna kadar
olan süreçte, bireyler kendi toplumsal kimlikleriyle ya ama kat rlard . Bu etnisitenin,
demokrasinin en temel aya yd . Halkla ma
bunun üzerinden, toplumsal kat m üzerin-
Milliyetçilik,
toplumsal kimliklerinden
ar nd larak güçsüzle tirilmi bireylerin
toplam n ideolojisidir.
Milliyetçilik ya anan
bo lu un kapitalizm
lehine doldurulmas r.
den olurdu. Ancak sanayi toplumu ve sonranda ise, birey ya ama toplumsal kimli iyle
de il, bireysel kimli iyle kat r. Bu toplumsal kimlik içinde ifadesini bulan kimliklerden -kültür, ahlak, inanç, politika vb. kimlikler- soyunmas , ar nmas anlam na gelir. Bu,
gerçekli ine yabanc la ma, ondan kopma
anlam na gelir. Kapitalizmin belki de en
güçlü yan budur. Bireyi toplumsal kimlikten kopar p bireysel kimlikle ifade etmesidir.
Toplumsal kimli inden ar nd lan birey,
yaln zla
ndan oldukça güçsüzle ir. Büyük bo luklar ya ar. Bireyin bu güçsüzlü ü
ve ya ad
bo luk kapitalizmi güç yapar.
Bireylerin bu güçsüzlüklerini ve bo luklakendi potas nda yo urup kendisine göre
ekil vererek milliyetçili e dönü türür. Mil-
liyetçilik, toplumsal kimliklerinden ar nlarak güçsüzle tirilmi bireylerin toplam n ideolojisidir. Milliyetçilik ya anan
bo lu un kapitalizm lehine doldurulmas r.
fl uygarl n her a amas nda oldu u
gibi kapitalist modernite a amas nda da sava lar iktidar n en güçlü dayana olarak kurumla
r. Kurumla an ordu, bir anlamda
kurumla an sava demektir. Halbuki ne
klanlarda, ne de etnisiteler ve onlar n birliinden olu an konfedere birliklerde, böylesi
bir kurumla ma yoktu. Devlet ve toplum
içinde giderek tüm bireylere kadar yay lan
iktidar olgusunun bu konuda iyi irdelenmesi
gerekmektedir. Devlet toplum d
r, ama
devlet, kendisini iktidar yoluyla toplumda
içselle tirmektedir.
Kapitalist modernitenin ulus-devlet a amas , iktidar ve sava konusunda toplumlara
en büyük kötülü ün de yap ld a amad r.
19. ve 20. yy bu kötülüklerin kanl -tahripkar
örnekleriyle doludur. Bu yüzden ulus-devlet
bir sava makinesidir. Sava n durmas demek, bu makinenin bozulmas demektir. Günümüzde sava larda bu kadar srar edilmesinin nedeni de budur. srail-Filistin örne i ve Kürdistan sorununda ya anan da bunun en aç k göstergesidir. Onun için lker
Ba bu , srarla ulus-devletten bahsetmektedir. E er ulus-devlet olmazsa güçlü bir orduya da ihtiyaç olmaz. O zaman güçlü ordu
ihtiyac için de sava nedenleri bulmak gerekir. te Kürt sorunu ve terör sorunu ayrmas kayna
buradan al yor. Terör,
sava gerekçesi olmakta. Bu gerekçe orduyu
öne ç kar p etkin hale getirmek içindir. Doal olarak da ulus-devletin ideolojik g das
olan milliyetçilik söylemi daha da güç-lenerek sava devreye girmektedir.
Önderlik bu konuda yani ulus sorununun
çözümünde milliyetçili e dü ülmemesi için
de öyle demektedir: 'Ulusu inkâr etmemek,
kendini olu turan faktörleri a ulusalla rmamak, ulusu faktörlerine indirgememek, özellikle siyasalla p a milliyetçi iktidar olu umlar na
araç yapmamak, buna kar k demokratik ulus bilinç ve uygulanmas geli tirmek ulus sorunlar ndan kurtulman n çözümleyici yoludur.'
71
KOMÜNAR
Buraya kadarki anlat mlarda esas olarak iki devlet anlam na gelmektedir ve Abdullah
toplumlar n geli im tarihi içinde, esas olan n Öcalan asl nda bar , demokratik çözüm dedo al toplumun komünal demokratik ili kiil devlet istiyor' eklinde yorumlamas ,
leri oldu una vurgu yap ld . Onun için klan Kürt sorununun demokratik çözümünden ne
ve etnisite ya am n temel özellikleri an- anlad
ortaya koymaktad r. Zaten bunun
lat ld . Ahlak-politika ve demokrasi bu ek- için de Türkiye'de 'terör sorunu' ad alt nda
sende tan mlanmaya çal ld . Buradan yola Kürtler yine devletin tutsa haline getirillarak devlet, iktidar ve s fla man n bir mek isteniyor. 'Çözüm olacaksa öz savunsapma oldu una de inildi. Sava ve askerlik madan yoksun Kürt ile olacakt r' anlay hasanat n ahlaki ve politik toplum ekseninde kim k nmaya çal yor. Öz savunma bir
bir me ru savunma arac olarak ele al nabile- toplumun-toplulu un onurunu, kimli ini,
ce i belirtildi. Me ru savunma, toplumun özgürlü ünü koruman n ad r. Bunun için
hayati ç karlar n yani toplumu toplum ya- gerekirse tüm toplum askerdir, gerekirse
pan ahlaki ve politik örgülerin tehdit alt nda fabrikada, tarlada emekçidir. Gerekirse her
olmas na ba olarak geli tirilir. Yoksa ku- gün toplant halinde olan meclistir. Gererumsal ordu ve sava anlam nda iktidar güç- kirse her gün sokaklarda yürüyen serh ldan
lerinin ç karlar
savunmak ve güçlendir- gücüdür. K sacas , politikay özgürlük ve demek için yap lmaz. Tarihin hiçbir döne- mokrasinin i levsel hale getirilmesinde teminde ahlaki ve politik örgülere sahip top- mel yöntem olarak belirleyen ve hayat n her
lumlar, topluluklar sürekli, kurumla alan nda tepeden-t rna a örgütlenmi
ve düzenli ordulara sahip olgücüdür o. Klanlar geni bir aile giBu
mam r. Ortado u'yu bir halkbi örgütlenmi ti. Kendi içinde doyüzden uluslar mezarl na getirmek isteal i bölümü temelinde kad ndevlet bir sava
yen Asur mparatorlu u'na makinesidir. Sava n erkek anlam nda farkl k ya akar sava an Med öncülüklü durmas demek, bu maktayd . Toplulu un maddi ve
konfederasyonun askeri güçleri makinenin bozul- manevi doyuma ula mas sa bile geçici olarak kurulan halk mas demektir. layan bir i bölümü de vard . Topordusu durumunu a mam r. Asur
lulu un güvenlik sorunlar n çölm r ve konfederasyon ordusu dazümünde de i bölümü vard . Ama bütün
lm r.
bunlar do al ak içinde olu an bir farkl smi de olsa demokratik özellikler ta n ortaya ç kmas sa yordu. Bu farkl yan Atina toplumu, ordusunu Pers sald lar
klar yla birlikte klan ortak bir kimlik olarak
kar nda geçici olarak toplay p önemli ba- kendisini ifade ediyordu.
ar lara imza att ktan sonra da tm r. BuEtnisiteler içinde do al i bölümü d nradan u sonuca var lmaktad r. Komünal-de- da ortaya ç kan toplumsal i bölümleri farkmokratik toplumlar n, toplum varl tehliklar n daha da zenginle mesi anlam na
keye girmedikçe düzenli bir orduya ve ege- gelirken, çe itli meslek gruplar ve soy fakl menli ini yaymak için sava a ihtiyac olklar , inanç farkl klar geli meye ba mam r.
yordu. Birbirlerini d lamayan bu farkl klar
Bu konunun böyle ele al nmas n sebe- birbiri üzerinde egemenlik kurmadan, biri
bi, özellikle Demokratik-Ulus tart malar y- di erini yok etmeden ortak karar organlar nla birlikte ele al nan 'öz' ya da me ru savun- da farkl klar n ortak ç karlar için bir araya
man n bilinen sava la ve yine bilinen orduy- gelmeyi ba ar yorlard . Çünkü ne mülk özella bilinçli olarak kar
lmas r. Örne in di, ne zihniyet özelle meye izin veriyordu,
Cengiz Çandar' n, Önderli imizin demok- ne de toplumun ortakl
olu turan ahlaki
ratik ulus tart malar nda de indi i 'öz sa- ba lar geri plana at yordu.
vunma birlikleri de olmal r' eklindeki ifaFarkl etnisitelerin biraraya gelmesiyle
desini 'Kürtlerin bir ordusu da olacakm . Bu olu an konfederal birlikler de ayn durumda
72
KOMÜNAR
idi. Kad n ve erkek toplulu un e it-özgür
aktif kat mc lar . Do rudan ya da kat mc
yöntemlerle demokratik i leyi hakim. Farksoylar ve meslek gruplar toplulu un ç karlar için çal yor ve ya yorlard . Olaanüstü dönemlerin geçici örgütlenmeleri ve
yönetimleri toplumun iradesi ile olu turuluyor ve gereksizle ince ortadan kald yordu. Bu ekilde tüm farkl klar özgürce geli irken, toplum güçleniyordu.
Devletçi egemenlikçi uygarl k dönemiyle birlikte ba layan tarihsel sapma süreci, bu
toplumsal zenginlik vahalar n çölle mesi
anlam na geliyordu. Bu çölle menin doruk
noktas da kapitalist modernite ça olmaktad r. Ulus-devlet ad alt nda tek bir ulus yaratma amac yla örgütlenen kapitalist modernite, dünyay kanl bir mezbahaneye çevirdi.
Bu mezbahanede halklar, dilleriyle, kültürleriyle, ahlaki-politik örgüsüyle katliamdan
geçirildi ve halen de geçirilmeye devam etmektedir. Dünya, endüstriyalizm canavar
ile ya an lmaz hale getirildi. Ekolojik denge
bozuldu. Bilim ad alt nda pozitivizm, endüstriyalizmin hizmetine girerek canl -canz tüm evreni metala rd . nsanl n ruhsal, fiziksel geli iminin temeli olan sanat ve
spor endüstrile tirilerek, insan n ba tan ç kar lmas n arac haline dönü türüldü. Bir
kanser uru gibi büyüyen kentler, k r-kent
dengesini kent lehine bozarak dünyay adeta
çöp y
haline getirdi.
te böylesi bir tarihsel kesit içinde, insanl n ye erme vahas olan Kürdistan da
çölle tirilme sürecine al nd . Kürtler, bir
renk olman n ötesinde insanl k için bir kök
levini de görmektedir. Kapitalist modernitenin 19 ve 20.yüzy llardaki Kürdistan üzerinde geli tirdi i sald lar, asl nda insanl n
köklerine sald anlam na da gelmektedir.
'Tarihin' ya da 'ideolojilerin sonu' diye tamlamalar n geli ti i bu ça da, Kürtlere
yönelik sald yla insanl n sonu getirilmek
istenmektedir.
Neoliti in kök hücrelerinin evrimle ti i
bu sahada, bugün demokratik ulus söyleminin geli mesi, asl nda kökün ne kadar tarihin
derinliklerine dald
n da bir göstergesidir.
Bu kök, bugün Önder APO ve PKK ahs nda insanl n öz savunmas yapmaktad r.
Belki de Cengiz Çandar ya da onun gibilerinin görmek istemedi i de budur.
Bugün Önder APO taraf ndan, Kürdistan
ve bölge halklar n önüne konulan, ekolojik-demokratik ve cinsiyet özgürlükçü toplum projesi, ayn zamanda kapitalist modernitenin insanl ktan çald de erlerin insana geri verilme projesidir de.
Bu temelde demokratik-ulus ya da demokratik konfederalizm veya demokratik
özerklik deyince ne anlamaktay z?
Önderli in Kürt sorununun çözümüne
ili kin geli tirmi oldu u devlet-d k anlay , demokratik çözümdeki srar n bir
göstergesi olmaktad r. Onun için, 'terör',
'üniter' ya da 'ulus-devlet' ad alt nda sorunu
sa a-sola çekmeden Önderlik paradigman bu konuda neleri öngördü üne bakal m.
"Politikan n bitti i yerde iktidar ve devlet yap lar i ba nda olur. ktidar ve devlet
politik sözün, dolay yla özgürlü ün bitti i
yerdir. Orada sadece idare etme, söz dinleme, buyruk alma ve verme söz konusudur;
kanun, tüzük vard r. Donmu bir ak ld r her
iktidar ve devlet. Güçlerini de güçsüzlüklerini de bu özelliklerinden al rlar. O halde devlet ve iktidar alanlar özgürlüklerin aran, sa land
alanlar olamaz. Hegel'in
devleti, özgürlü ün sa land gerçek alan
olarak sunmas , modernitenin tüm tahakkümcü görü ve yap lanmalar n temelini
olu turur. Öyle ki, Hitler fa izmi bu görü ün
nelere yol açabilece ini aç klayan örneklerin ba nda gelmektedir. Hatta Marks ve Engels'in öncülük ettikleri bilimsel sosyalizm
anlay nda devlet ve iktidar n temel sosyalist in a araçlar olarak öngörülmeleri, farnda olmayarak özgürlü e, dolay yla e itli e indirilmi en vahim darbe olmu tur. 'Ne
kadar devlet, o kadar az özgürlük' söylemini
liberaller daha iyi fark etmi lerdir."
saca formüle edildi i gibi, demokratik-ulus 'devlet art demokrasi'de demos'un
kendini örgütleme biçimidir. Yani demokratik toplum ve demokrasiye duyarl hale ge-
73
KOMÜNAR
tirilmi devlet, demokratik çözüm ya da demokratik-ulus'un sihirli formülü olacakt r.
Devletle demokratik toplum yan yana ya ayacakt r.
Di er yandan bir ulusal aidiyet içinde
farkl etnik kimliklere ba topluluklar nas l
ya ayacakt r? Önderlik bu konu da da oldukça net ve aç mlay izahlar yapm r.
'Toplumlar n ilkel komünal toplum, devlet-toplum ve demokratik toplum olarak kendi içindeki bölünmesi s fla ma ve yönetim
sorunlar yla ba lant
r. Ulus gerçekli i
temelinde bölünmeler ise daha çok dil, kültür, hukuk ve siyasal geli melerle belirlenir.
Demokratik-ulus
hareketi ve örgütlenmesi
kendisini dar s rlar içine
hapsederek geli emez. Yani
Türk egemenlerinin söyledi i
gibi Önder APO'nun
geli tirdi i paradigma ve
ortaya koydu u yol haritas
toprak alma ya da bölmeyi
esas alm yor. Var olan devlet
rlar na dokunulmadan
sorunun çözülebilece ini ifade
ediyor.
Ulus ötesinden, yak n ve ortak ç karl
ulus gruplar n sentezini anlamak en do rusudur. Birbirlerini inkâr eden de il zenginle tiren ulus sentezleri üzerinde yo unla mak hayli çözümleyici ve üretken so-nuçlara yol açabilir. Ne ulus nihilizmi -inkârc - ne ulus fanatizmi; bilakis farkl ulus deerlerinin sentezcili i, günümüz ulusçuluk
(milliyetçilik) karma as ndan kurtulman n
en iyi ve en do ru yolu olabilir.
Ezilen etnisite veya halklar n ulus olma
haklar sadece ulus-devlet olarak yorumlamak hem liberalizmin hem reel sosyalizmin büyük çarp tmas ve facias yd . Fa ist
milliyetçilikle totalitaryanizmin sonucuydu.
74
Normal ulusla may s rlara mahkûm etmeden, kültürel temelli ve demokratik yönetim esaslar üzerinde in a etmek en do ru,
insani ve toplumsal do aya uygun olan yoldu. Tarihin gerçekleri de daha çok bu yolu
aç kl yordu. Azami kâr pe indeki tekelci sermayenin h zl sermaye biriktirme h rs bu
yolun kapat lmas nda en önemli etken oldu.
Normal olmayan yol olan ulus-devlet, ulusla man n normal yolu haline gelirken, normal olan demokratik ulusla ma yolu ise normal olmayan, hatta yok say lan yol halinde
alg land . Büyük çarp tma buydu.'
Al nt lardan da anla ld gibi, ulusu ve
ulusal hareketi belli s rlara hapsetmek, oldukça tehlikeli sonuçlar ortaya ç karm r.
Nerede s rlardan a
bahsedilmi se, orada s rs z egemenlik ve sömürü alan yaralmak istenmi tir. Devlet-iktidar bu bahsedilen s rlar üzerinde kendisine dokunulmazl k sahas yaratarak toplumu tüketme sava nda s r tan mam r. Onun için demokratik-ulus hareketi ve örgütlenmesi kendisini dar s rlar içine hapsederek geli emez. Yani Türk egemenlerinin söyledi i gibi
Önder APO'nun geli tirdi i paradigma ve
ortaya koydu u yol haritas toprak alma ya
da bölmeyi esas alm yor. Var olan devlet s rlar na dokunulmadan sorunun çözülebilece ini ifade ediyor. Aksi durumda, konunun
ba nda da de inildi i gibi ABD'nin BOP
çerçevesinde geli tirilen ikinci çözümü, yani
devlete dayal çözüm devreye girer ki, Önderlik bu konuda da gerekli uyar lar yapmaktad r.
Yine Önder APO demokratik-ulus çerçevesinde sorunu ve çözümü ortaya koyarken, bunun dünyadaki geli melerle ba lant da kurmaktad r. Neden demokratik ulusla man n kaç lmaz oldu unu da izah ederken de a
daki belirlemeyi yapmakta-d r.
Yani kaç lmaz bir sürecin içerisinde olundu unu belirtmektedir.
'Ulus-devletin çok yönlü çözümsüzlü ü
ortaya ç nca (dünya ve bölge sava lar ,
ulusal bo azla ma, sermayenin ulusal duvarlara çarpmas ), normal yol olan demokratik ulusla malar yo unca ya anmaya ba -
KOMÜNAR
lad . Tüm Avrupa'n n kinci Dünya Sava
sonras nda ya ad ulus-devletçilikten demokratik-ulusçulu a dönü ümdür asl nda.
ABD zaten her zaman demokratik uluslar n
ulusu olarak kalmay ba ard . Tekelcili in
birçok ulus-devletçi çarp tmas na ra men.
SSCB'de ulus-devletçilik ve demokratik ulusçuluk iç içe ya and . Hindistan'da da demokratik ulusal e ilimler güçlüdür. Afrika
ve Latin Amerika'da demokratik ulusal e ilimler her zaman a r basm r. Kat ulusdevletçilik çok az say da, Ortado u ba ta olmak üzere baz mekânlarla s rl kald .
Bunlar da h zla çözülü sürecindedir.
kincisi, iktidarc ve devletçi ulusla ma
esas al nmay nca, geriye ya ortaça dan kalma baz kurumlarla (a al k, eyhlik, tarikat,
iret reisli i) ço unlukla aile menfaatlerine
dayal i birlikçi ta eron yönetimler esas al p modernle tirilerek devam edecek ya da
demokratik yönetimler geli tirilecekti. Birinci yol, tarihin de çok tan
klasik i birlikçili in modernle mi haliydi. kinci yol
ise, demokratik modernitenin esas hedefi
olan yoldu. Ulus-devlet ve i birlikçilerine
kar direni in yöntemi ancak demokratik
olabilir. Bu da demokratik ulusla maya götüren en sa kl özgürlükçü ve e itçi yoldur.
Üçüncüsü, kültürlerin, dil ve lehçelerin
ço ul karakteri de demokratik-ulusla maya
zorluyordu. Ulus-devlet gibi hâkim etnisitenin dil, lehçe ve kültürel tahakkümünü esas
almas özüne ayk yd . Tek seçenek çok
dilli-kültürlü-siyasi olu umlu ulus olabilmekti. Bunun da demokratik ulus anlam na geldi i aç kt . Hatta birkaç demokratik
ulustan tek bir demokratik ulus haline gelebilmenin yolu da aç kt . spanya'da, Hindistan'da, be enmedi imiz Güney Afrika
Cumhuriyeti'nde, hatta Endonezya ve birçok
Afrika ülkesinde ya anan buna benzer geli melerdir. ABD ve AB bile bir nevi demokratik uluslar n ulusu olarak tan mlanabilir.
Rusya Federasyonu benzer di er önemli bir
örnektir.
Dördüncüsü, ekonomik, sosyal, siyasal,
zihinsel, dil, din ve kültürel farkl klar daha
çok korunmak istendiklerinden, bunun yolu-
nun demokratik ulustan geçti i hemen anla r. Her farkl k ayr a dönü türülürse,
bu hepsinin kayb olur. Hâlbuki hepsi için
ideal olan 'farkl k içinde birlik' halinin en
uygun biçimi demokratik-ulus olabilmedir.
Yaln z ba na bu çözüm potansiyeli bile demokratik-ulus hareketinin muazzam çözüm
gücünü ve ulus-devlete alternatif yap sall aç klamaya yeter.
Ulus-devlet çözümsüzlü ünün bir yandan küresel sermaye hareketleri taraf ndan
üstten, di er yandan kentsel, yerel ve bölgesel özerklik hareketleriyle demokratik-ulus
ve dinsel hareketler taraf ndan alttan s lmas yla ya anan kaos, yeni sistemler dourmaya adayd r. Bunun birçok i aret ve katlar ortaya ç km bulunmaktad r.
Liberalizm bir yandan klasik ulus-devletçili i a p yeniden in a etmeye çal rken,
öte yandan bu eylemini demokrasinin geli tirilmesi maskesi alt nda yürütmeye önem
ve özen göstermektedir. Kat ulus-devletçiler
ise, eskinin muhafazakârlar
aratmayan
bir tutuculuk ve gericilik içinde debelenip
durmaktad rlar. Bir nevi günümüzün gerçek
muhafazakârlar pozisyonunu tak nm durumdad rlar. Dinciler ise, geleneksel ümmet
aray
içindedir. Modernizmi din kisvesi
alt nda ya amsalla rmalar ve din temelli
bir ulus-devletçili i in a etmeleri güçlü
olas kt r. ran bu konuda ö retici bir örnektir.
Demokratik-ulusla ma seçene i günümüzün çok karma k ideolojik ve yap sal
sorunlar konusunda sundu u yüksek çözüm
potansiyeliyle gelecek vaat etmektedir. Özellikle AB'nin ald
yol etkileyicidir. Demokratik modernitenin hem ideolojik hem
yap sall k bak ndan demokratik ulus seçene ini temel boyutlar ndan biri olarak almas çok önemlidir. Uygarl a hem katk
hem kurtulu ans tan maktad r. Demokratik modernitenin demokratik-ulus üzerinden sa layaca yeniden in a çal malar ,
toplumsal ve çevresel temel sorunlar n çözümü konusunda en umutlu projeler durumundad r."
75
KOMÜNAR
DEVLETÇ MECL SLER-DEMOKRAT K MECL SLER
KOMÜNAR
Meclis tarz örgütlenme içinde bulunduu siyasal sistemle anla lacak bir örgütlenmedir. Kendi ba na bir meclis tan
yapmam z söz konusu olamaz. Tüm sistemler
aç ndan geçerli olan bir tan m yapmam z
mümkün de ildir. Örne in devletçi sistemlerdeki meclis olu umlar yla demokratik sistemlerdeki meclis olu umlar hem anlam
olarak hem de örgütlenme ve i leyi olarak
birbirlerinden farkl r. Sistemsel ayr
ortaya koymadan kendi ba na herkes için geçerli bir meclis tan
yapmam z bu yüzden
olanakl olamaz. Bugün devletçi meclisler
de demokratik olmaktan dem vururlar. Fakat
demokratik niteliklere sahip olmad klar
en iyi kendileri bilirler. Bu konuda bir karma k anlama yol açmamas için devletçi
meclisle demokratik meclisleri birbirlerinden ay rmal ve öyle tan mlamal z.
Devletçi Meclis
Bilindi i gibi devletçi sistemler içinde
de meclisler vard r. Ka t üzerinde bu meclisler toplumun sorunlar
çözmek amaçl
olu mu kurumlard r. Devletçi sistemlerde
meclis genelde parlamento olarak adland r ve tüm ülke çap nda tek meclistir. Yani
en üstte tek bir meclis vard r. Onun d nda
yerelde il özel idareleri ad yla olu an, il yöneticisi olarak valinin ba kanl k etti i ve y lda iki kez toplanan meclisler bulunmaktad r.
Bunlar da devletçi sistemin bir organ olmaktan öte bir anlam ifade etmezler.
Asl nda devletçi sistem ve meclis tarz
örgütlenmeler birbirine taban tabana z t olgulard r. Devletler tekçi yap lara sahip olduklar için öyle meclis olu turma, toplumsal sorunlar tart arak çözüm üretme gibi bir
yakla mlar yoktur. Mevcut devletçi meclislere bile kabaca bakal m, meclisler kendi
iradelerine sahip de ildir. Belirlenen kal n
veya k rm çizgiler neyse onun izinde i -
76
lerler. Meclisler bu çizgileri a amazlar.
Onun için ortak tart ma ve çözüm üretme
ve ortak akla ula ma yerleri olarak meclislerin devletle uzaktan yak ndan ili kileri olamaz. Geli en toplumsal mücadeleler sonucu
devletler kimi aç mlar yapmak zorunda karlar. E er bu aç mlar yapmazlarsa, devletler büyük krizler veya altüst olu lar ya ayabilirler. Devletler bu aç mlar yaparlarken, kar nda olduklar sistemi kendi içlerinde eritmek isterler. Buna istismarc k
denmektedir. Yani kar sistemin de erlerini
kendi ç kar , kendi ömrünü uzatmak için al p
kullanma ve özünden bo altarak ba kala ma u ratmak devletlerin temel yakla
olmaktad r. Meclis tarz örgütlenme de demokrasi güçlerinin bir örgütlenme biçimiyken devletçi sistem taraf ndan istismar
edilerek ba kala ma u rat lm r. Devletçi
sistem de güya demokratik oldu unu meclise sahip olmakla ispatl yor. Bu devletçi sistemin kendini me rula rmak için ortaya atideolojik bir argümand r.
Sümerlerde de meclis tarz olu umlara
rastlanmaktad r. Yine daha öncesinden dayand anlay ve i leyi olarak do al toplumun yönetim tarz meclis olarak belirtmek mümkündür. Sonuçta meclis tarz yönetim, toplumun komünal olarak kendisini yönetmesidir. Meclis bir grup insan n veya toplumun komünal esaslar temelinde biraraya
gelerek kimi kararlar almas ve kendini yönetmesidir. Do al toplumun kendisi hakk nda bir karar almas için biraraya gelmesi bir
meclis çal mas r. Meclis, toplumun kimi
ihtiyaçlar gidermek amaçl biraraya gelmesidir. Meclis dendi inde akla bu biraradal k gelmelidir. Bu anlamda meclis çal mas her mekanda yap labilecek bir çal mar. Günümüz biçimleriyle meclislerin ortaya ç
Yunan'dan bu yana ele al nabilir.
Rönesans sonras gerçekle en meclis biçim-
KOMÜNAR
leri de vard r. Fakat Rönesansla gerçekle en
meclisler, feodal despotik devletçili e kar
olu mu yap lard r. Yani meclisler demokrasi güçlerinin mücadelesiyle ortaya ç kar lkurumlard r. Fakat devletçi sistem bunlar kendisi için tehlike olmaktan ç karmak
için kendine mal etmi ve yozla rm r.
Ortaya bugün var olan devletçi meclisler
km r. Günümüz devletçi meclislerini
birkaç özellikleriyle tan mlayal m.
Bu meclislerin en temel özelli i halktan
kopuk olmalar r. Meclisler genel seçimle
belirlenen 'milletvekillerince' olu turulur.
Meclislerin olu turulmas nda halk n tek rolü
vard r. Bu rol de be y lda bir yap lan genel
seçimlerde oy kullanmakt r. Bunun d nda
seçti i meclisi ne denetleme ne de bu mecliste ç kar lan yasalara müdahil olma hakk
vard r. Tek hakk kendisini yönetecek insanlar seçmektir.
Buradan bu meclislerin di er özelli ine
geçebiliriz. Yönetme - yönetilme ili kisine
dayan rlar. Halk vard r ve halk yönetenler
vard r. Halk kendi kendini yöneten bir varl k
olarak görülmez. 'Halk yönetilmesi gereken
bir sürüdür' anlay , bu meclislerin en temel
özelli idir. Bu yönüyle iktidarc rlar. Egemenlik ili kisine dayal olarak var olurlar.
Halk irade olarak görmezler. Bundan dolay
da halk ayr yerde, yönetenler ayr yerde durur.
Kendi temsilcisini seçme tarz da egemenlikli bir anlay a dayal r. Milletvekili
adaylar siyasi partilerin haz rlad listelere
göre seçilir. Oy, adaya de il partiye verilir.
Onun için daha ilk seçim an nda i leyen sistem anti-demokratiktir. Halk kendisini temsil edecek aday n kim oldu unu, karakterini
bilmez. Tan mad bir adaya oy verir. Ve bu
aday seçilirse halk temsil etme kand rmacas yla kendi ç kar için çal r. Milletvekilinin
seçilmesi durumunda da halkla herhangi bir
ba bulunmamaktad r. Bir sonraki seçimlere kadar da halka gidilmez. Bu vekiller parti
listelerinden seçildikleri için de izleyecekleri siyaset halk n istedi i siyaset de il, bu
partinin izleyece i siyaset olacakt r. Halk n
içinde bulundu u ko ullar n ne oldu u, hal-
n ya ad sorunlar n ne oldu u, halk n yaam standartlar n ne oldu u ve bu sorunlara nas l çözüm olunabilece i bu seçilmi vekillerin umurunda de ildir. Umurlar nda oldu u tek ey, partilerinin dolay yla kendilerinin ç karlar r, koltuk sevdalar r, maddi ç kar sa lama çabalar r.
Bu meclis tarz n di er bir özelli i partilere dayal olarak kendisini olu turmas r.
Ba ms z adayl k sistemi olmakla birlikte
esas özellik partilere dayal olmas r. Birçok parti, adaylar belirler ve seçime böyle
girer. Öne konan baraj geçen partilerden
meclis sistemi olu turulur. Baraj geçemeyen partilere oy veren insanlar n temsiliyet
hakk ilk elden ortadan kalkar. Bu insanlar n
temsil hakk bulunmaz. Sistem daha oluurken anti-demokratiktir. Milletvekili say
yeterse tek, yetmezse koalisyonlar biçiminde hükümet olu umuna gidilir. Bu hükümet,
yürütme olarak ülkeyi yönetir. Yürütme
meclis içinde ço unluk oldu u için de her
türlü karar alma olana na sahiptir. Yani denetimsiz bir sistemdir. Her eyi yürütme belirler. Meclis yürütmeyi de il yürütme meclisi belirler, denetler. Yasa teklif etme hakk
da ona tan r. Yani her yönüyle partilere göre, halktan kopuk olarak olu turulan bir sistemdir. Be y lda bir yap lan seçimler d nda halk n hiçbir kat
olmaz. Buna da
"egemenlik kay ts z arts z milletindir " ad koyarlar.
Yine tek bir meclis tarz nda örgütlenmi
olmalar halk n kat
engelleyen en temel faktördür. Tekçi meclis sisteminin en
önemli sonucu, devletçi merkeziyetçili in
geli mesidir. Devletçi merkeziyetçilik taban
irade olarak görmez. Kararlar üstten al r.
Karar al nma süreçlerinde taban kesinlikle
söz hakk na sahip de ildir. Taban n tek bir
hakk vard r al nan kararlar sorgulamadan
bunlara tabi olmakt r. Bu sistemin ortaya ç kard insan tipi ise iradesiz, her eye tabi
olan vatanda tipidir.
Devletçi meclisler; halk ad na kararlar n
al nd ama halk n içinde yer alamad kurumlard r. Halk n içinde yer alamad
bu
kurumlar her türlü anti - demokratik uygula-
77
KOMÜNAR
man n merkezleridir. Toplum yarar na ne
varsa her türlü de erin sömürüldü ü ve tersine çevrildi i kurumlard r. Halk sömürmenin, egemenlik alt nda tutulmas sa layan
en temel kurumlard r. Devletçi meclisler
halk n içinde olmad kurumlard r. Bu yönüyle devletçi meclisler hem olu um ve bileimleri itibariyle hem de örgütsel yap ve
tekçi niteli iyle ve i leyi iyle anti demokratik kurumlard r.
Devletçi meclislerin anti - demokratik olduklar yine hem kad na hem de gençli e
yakla
nda görürüz. Gençlik bu meclislerde yer alamaz. Gençli in bizde oldu u gibi b rakal m özgün örgütlenmesini, iradesini
ortaya koymas , genel meclislerde bile
göstermelik de olsa yeri yoktur.
Kad na yakla mlar daha da alçalt
r.
Çok s rl say da kad n mecliste yer al r. Bu
kad n vekiller seçilirken, genelde en arka s ralarda listede yer al rlar. Listenin ilk s ralar
erkeklere ait olur. Kad nlar n bu listelerden
seçilmeleri ans olur. Lafa geldi mi de listelerde onlarca kad n aday oldu u söylenir.
Belki listelerde kad n vard r, ama seçilen kan yoktur. Tamamen göz boyamaya dönük
bir yakla md r. Kad mecliste vitrin malzemesi olarak ele almaktad rlar. Seçilen kan vekiller de stratejik konularda söz sahibi
olamazlar. Örne in hükümette bakanl klarda
belki tek bayana yer verilir. Onun d nda
kad na stratejik alanlarda yer yoktur.
Yine bu meclisler kendi bünyelerinde
farkl kimlikleri bar nd rmazlar. Örne in
TBMM'de Kürt olarak yer alamazs z. Alevi olarak yer alamazs z. Kimli iniz, inanz ne olursa olsun Türk olmak ve Türk
olarak o mecliste bulundu unuzu kabul etmek zorundas zd r. Bu özellikler de devletçi meclislerin anti - demokratik yap lar na
örnek olarak gösterilebilir.
Bilindi i gibi devletçi sistemler yasama,
yürütme ve yarg ayr
na dayan r. Demokratik sistemlerde meclis yasama ve yarg organlar n kayna
r. Devletçi sistemlerde
de ka t üzerinde bu kimi yönleriyle böyledir. Tam anlam yla meclis kaynak de ildir.
Örne in Türkiye'de meclis halk n iradesi
78
olarak topluma yans r. Ama örne in Türkiye'de cumhurba kan n ola anüstü yetkileri vard r. Meclisin olmas gereken bu yetkiler yürütmenin bir kurumu olan cumhurba kan na aittir. Bu ise bizlere ka t üzerinde oldu u gibi meclislerin de il yürütmenin sistemin esas oldu unu gösterir.
Bu devletçi meclisler me ruiyet sorunlaise kendilerini halk n meclisleri olarak
yans tarak çözerler. Yapt klar her ey halk
içindir, toplumsal fayda içindir denilerek
halka yutturmaya çal rlar. Bunun teorik
ifadesi " Egemenlik Kay ts z arts z Milletindir " sözüdür. Bu durum devletin ve meclisinin kendisinin me ruiyetini sa lamak
amac yla ortaya att bir ideolojik yan ltmar. Toplumun içinde bulundu u zorlu ya am
ko ullar göz önüne getirildi inde devletçi
meclislerin sorun çözmek bir yana sorun yaratan bir kaynak oldu unu ifade etmemiz gerekir. Bugüne kadar toplumun hangi sosyal,
siyasal, kültürel ve ekonomik sorunlar na
devletçi meclisler çözüm olabilmi tir?
Demokratik Meclisler
Demokratik meclis; toplumun kendi kendini yönetti i kurumlard r. Halk n kendi sorunlar kendisinin tart
, kendisinin karar ald ve olu turaca kurumlarla kendisinin bu kararlar hayata geçirdi i kurumlard r.
Demokratik meclislerin en temel özelli i
devletçili i hem zihniyet, hem kültürel ve
hem de idari yap lanma olarak a mas r.
Yani devletsizlik üzerine kuruludurlar. Haln devlet olmadan kendisini yönetmesinin
kurumlar r. Kürtler aç ndan de erlendirildi inde meclis sistemlerini genel sistemimiz olan Demokratik Konfederal sistemle
ele almal z.
Demokratik Konfederalizm ve
KCK Sistemi
Bilindi i gibi meclis sistemleri Önderliimizin paradigmasal de imi ba latt süreç sonras nda gündemimize girdi. Önderlik
hem savunmalar nda hem de görü me notlanda meclislere ili kin görü lerini ifade etti.
Komünlerden mahalle meclislerine, kent
meclislerinden eyalet ve son olarak genel
KOMÜNAR
halk meclislerine kadar uzanan bir sistemi
gündemimize koydu. 2005 Newroz'uyla bu
sistemi 'Demokratik Konfederal Sistem' olarak adland rd . Bu bizler aç ndan sistemsel
olarak yeni bir yakla
ortaya koydu. Bu
sistemin özünü demokratik-komünal de erler olu turmaktad r. Bu yönüyle sistemsel
olarak, idari yap olarak yeni olsa da öz olarak yeni de ildir. Özgürlük Hareketi ortaya
ndan günümüze kadar kendisine demokratik-komünal de erleri esas alm r.
erleri en ba ndan beri esas almaktay z. Demokratik komünal de erler özü olu tururken, meclis tarz idari örgütleni biçimi olu turur.
Meclisler demokratik konfederal sistemin esas olu turur. Bilindi i gibi demokratik konfederal sistem halk n devletçi olmayan kendini yönetme biçimidir. Burada kimi
özellikler öne ç kmaktad r.
lk özellik olarak devletçi ve iktidarc olmayan bir toplumsal ya am biçimi ve yönetim sistemidir. Konfederalizmin devletçi
Bu de erlere dayal olarak kendisini var etmi tir. Temel varolu zemini demokratik-komünal de erler olmu tur. Komünallik ve
Önderlik dolay yla Özgürlük Hareketi bir
gerçe in iki yüzü gibidir. 'Önderlik nedir?'
veya 'Özgürlük Hareketi nedir?' diye bir soru soracak olursak, verece imiz ilk cevap
demokratik-komünalik olacakt r. Onun için
meclis sistemi ve idari yap olarak sistemimizi yeni olarak belirtsek de zihniyet ve dolay yla öz olarak demokratik komünal de-
olan biçimleri de bulunmaktad r. Devletçi
konfederasyon birden fazla devletin bir sözle me etraf nda biraraya gelmesidir. Gev ek
bir örgütlenme biçimidir. Sadece kimi konularda ortakla ma söz konusudur. Belirlenen
kimi konularda bu devletler bu sözle me
çerçevesinde ortak karar al r ve bu karar uygularlar. Fakat aradaki ili ki güçlü olmad
için k sa sürede da lma olas
yüksek bir
örgütlenme biçimidir. Tabi bu da lma durumu bu konfederasyon biçiminin devletçi ol-
79
KOMÜNAR
ma özelli inden ge-lir. Çünkü devlet olgusunun en temel özelli i merkeziyetçili idir.
Devletçi merkeziyetçilik mevcut alan üzerinde tam hâkimiyeti zorunlu k lar. Bundan
dolay devletler hâkim oldu unu iddia etti i
topraklar üzerinde ba ka bir gücün söz sahibi olmas istemezler. Bundan dolay kendisi d ndaki herkesi dü man olarak görür ve
onlara sürekli ku kuyla yakla r. Onun için
devletler konfederal tarzda örgütlenseler de
sa sürede bu anlay lar ndan dolay ya dalmayla kar kar ya kal rlar ya da federasyon tarz nda daha kat bir örgütlenmeye
geçi yaparlar. Devletin konfederasyon tarnda kendini örgütleyememesi konfederal
örgütlenme biçiminin verimsizli inden deil, konfederasyonlar n devletçi olamayan
özelli inden ileri gelir. Dolay yla siyaset
biliminde var olan bir yarg olarak konfederalizm ya federasyonla maya ya da da lmaya götürür tezi gerçe i ifade etmemektedir.
Do ru tan m konfederal örgütlenme biçiminin devletçi olamayaca
r. Tarihe bakt zda ya anan tüm sava lar n kayna nda
yatan nedenin, ba ka topraklar üzerinde hâkimiyet kurma ve bunun için de o topraklara
sald oldu unu görürüz. G lgame le ba layan bu süreç, ABD'nin Ortado u müdahalesiyle devam etmektedir.
Hiç kimse yak n tarihte gerçekle en 1.
ve 2. Dünya Sava lar n toplumsal özgürlük ve demokrasi ad na yap ld
iddia
edemez. Ayn ey ABD'nin Irak müdahalesi
için de geçerlidir. Bu sava lar n ba ka topraklar i gal ve istila etme, o topraklar n
maddi-manevi tüm zenginlik kaynaklar
sömürmek için oldu unu kimse inkâr edemez.
Bu gerçeklikten hareketle varmak istediimiz sonuç udur: konfederasyon tarz ndaki örgütlenme devletin do as na terstir. Çünkü devletçi bir nitelikle bile kurulmak istense, konfederal yap lanma çok çe itlili i, birden fazla ünitenin var olmas gerekli k lar.
Fakat yukar da da ifade etti imiz gibi devletler kendileri d nda bir farkl
kabul etmezler. Onun için devletler do alar gere i
demokratik olamazlar. Onun için devletlerin
kurmaya çal
konfederal örgütlenme da-
80
ha kurulu a amas nda bile gev ek örgütlenir. Bu gev ek örgütlenmenin de alt nda yatan faktör belirtti imiz devletlerin merkeziyetçili i ve birbirlerine olan güvensizlikleridir. Olu umun da böyle gev ek örgütlenen
bir sistemin k sa sürede da laca
tahmin
etmek zor olmasa gerek.
Konfederal sistem do as gere i demokratik sistemlere uygun bir örgüt modelidir.
Bundan dolay da temel bak aç devletçi
olmayanlar n esas alaca model, konfederal
model olabilir. Özellikle sosyalizmi kendisine temel zihniyet ve ya am sistemi olarak
benimseyenlerin, örgütleme modeli olarak
konfederalizmi benimsemeleri bir zorunluluk olmaktad r.
Bilindi i gibi tarih bir yandan demokrasi
güçlerinin bir yandan da devletçi güçlerin
mücadelesiyle var olmakta ve geli mektedir.
Devletlerin halklar özgürle tiremeyece ini,
demokratik olamayacaklar
yukar da k smi olarak ifade ettik. Toplumsal özgürlük ve
demokrasi ad na, halkç k ad na yola ç kan
ulusal kurtulu ve reel sosyalist hareketler
devletle bu i i yapacaklar dü ünmü , devleti de ele geçirmi tir. Fakat ya anan tarih
bize göstermi tir ki devlet arac yla toplum
yarar na hiçbir geli me sa lanamaz. Yani
sosyalizmle devletin bir ili kisi olamaz. Sosyalizmin devletle tek ili kisi, devleti a mak
amac yla yürüttü ü mücadele ili kisidir.
Kürt toplumu söz konusu oldu unda
Kürtlerin hem tarihsel-kültürel hem de ideolojik ve güncel olarak devletle ili kisi olamaz. Yani Kürtler sorunlar devletle erek
çözemezler.
Kürtlerin di er toplumlarda oldu u gibi
kl kla devletle memeleri ve devletlere mekan te kil eden kentlerden uzakta kalmay
tercih etmeleri, onlar n yeteneksizliklerinden veya geri olmalar ndan kaynaklanmamaktad r. Kürtler esas nda devletli de erlerle yap sal olarak bir z tl k içindedir. Zira
onlar kök toplum olan do al toplumun özellikle de neolitik a amas n bizzat yarat lar olduklar ndan, bu de erler bütününü çok
güçlü ve derinlemesine ya am lard r. Bu
anlam yla devletin ezmek, bast rmak, ger-
KOMÜNAR
iletmek suretiyle kar nda güçlenebilece i dan toplum nas l kendini var ederek yönetetoplumsal de erler, en fazla da bir Kürt ger- bilir?' sorusuna cevap niteli inde özellikler
çekle mesidir. O nedenle de Kürtler ve olmaktad r. Buradan ç karaca
z en temel
fl -devletçi uygarl k çeli iktir, çat ma- sonuç, toplumlar var eden ve birarada tutan
r. Kürtlerin devletlere kar bu kadar temel etkenin devlet ve iktidar de il, deamans z direnmesinin alt nda bu gerçeklik mokratik komünal de erler oldu udur.
yatmaktad r. Nas l ki kad n hiyerar ik devKürt toplumu tarihe böyle ba larken, en
letçi sistemle yap sal ve sistemsel olarak büyük darbeyi devletin ortaya ç
yla yeçeli kisi bir gerçeklikse ayn ey, esas nda mi tir. Yaratt tüm de erler devletçi sistebir kad n toplumu olan Kürtler için de geçer- min ortaya ç
yla inkar edilmi tir. Kürt
lidir.
toplumunu kendi do as na yabanc la rmaKürtler bu kadar kar t olduklar devlet- ya çal
lard r. Onun için Kürtler için devlerin merkez üs-lerinin kent oldu unun çok let çözüm kayna de il, Kürt sorununun oriyi bilincindedir. Kürtler kentlerde Sümer'i, taya ç
n temel etkenidir. Kürt toplumu
Babil'i, Asur'u, Pers'i, Helen'i, Roma'y , Bi- için devlet talep etmek katiline sevdalanzans' , Osmanl 'y ve daha sonralar da ulus- maktan öte bir ey olamaz. Esas nda da devdevleti görmektedir. O nedenle de kentlete u akl k etmekten öteye geçemez.
lere kar hep mesafelidir. Bu neAyr ca Kürtler tarihin hangi a amaNas l
denle de Kürtler ya am mekan ki kad n hiye- lar nda demokratik-komünal deolarak demokratik komünal deerleri esas alm larsa, evrensel
rar ik devletçi sis- çapta tarihi belirleyen bir roerleri önemli ölçüde ya ayan
, köyü ve özgürlüklerini temle yap sal ve sis- lün sahibi olmu lard r. Do al
korumada büyük bir s nak temsel olarak çeli kisi toplum, Zerdü t-Med Pers ç olan da lar tercih etmektedir- bir gerçeklikse ayn ey,
ve son olarak Önderlik
ler. Kent hâlâ da Kürtler için
ve PKK ç
demokratik esas nda bir kad n
da lan aile, a iret ya da en gekomünal de erlere dayal olatoplumu olan
nel anlamda da lan toplumsalrak var olmu tur. Bundan dok, kendine yabanc la ma delay Kürt halk n çözümü
Kürtler için de
mektir. Bu bak mdan Kürtlerin
DEMOKRAT K
KONFEDEgeçerlidir.
uygarl k güçleriyle ya ad
çeli ki
RAL ZM'dir. Bugün bu sistemin sove çat ma bir yönüyle de kent-k r çeli ki
mut ismi KCK KOMA CIVAKÊN KURve çat mas r. u rahatl kla belirtilebilir ki DISTAN (KÜRD STAN DEMOKRAT K
Kürtlerin bu kadar sald ve i gal alt nda ol- TOPLUM KONFEDER ZM )'dir. demokmalar na kar n varl klar hâlâ sürdürme- ratik konfederal örgütlenmenin en temel
lerinin nedeni Kürtlerin çok yi it olmas ve- özelli i devletçi olmamas r. Demokrasi de
ya ülkelerinin çok da k olmas de ildir. devletsiz olarak halk n kendini örgütlemesi
Bunlar n etkisi olsa da esas neden, Kürt top- ve yönetmesidir. Demokratik konfederal sislumsalla mas n devletli uygarl kla ya a- temin devlete dayal olmamas , onun deyap sal çeli ki ve çat malarda aranma- mokratik niteli inin temel özelli idir. Yani
r. Di er yorumlar kendini aldatmak an- demokratik yap lar n biraraya gelerek olu lam na geldi i gibi olgunun tam kavranma- turdu u bir sistem olmaktad r. Bu sistem
na da hizmet etmez.
kendisine üç temel özelli i esas al r. KomüBu tarihsel gerçekle menin bir devam nal demokrasi, toplumsal cinsiyetin özgürniteli inde Kürt toplumu demokratik-bilim- le tirilmesi ve toplumsal ekoloji. Toplumsal
sel sosyalizmi kendisine ideoloji olarak esas cinsiyetin özgürle tirilmesine dayal demokalm r. Bundan dolay devletsiz olmak zo- ratik, ekolojik toplum, konfederal sistemin
rundad r. Kürtlerin ya ad geçmi , toplum- özüdür.
salla malar n temel ölçüleri, 'devlet olma-
81
KOMÜNAR
R EGEMENL K ARACI OLARAK D NC
K
brahim ERKENEK
Üzerinde çok fazla tart ma yap lmayan,
ama hakk nda en çok yaz lan konular n banda dinin geldi ini söylemek yanl olmayacakt r. Bu yakla m haks z da de ildir.
Konu önemle ve ciddiyetle ele al nmay her
zaman için gerekli k lm r. En basit ele
alan yakla mlar bile kendilerini dinin etkilerinden kurtaramam lard r. Dolay yla din
ister ne oldu una yönelik olsun, isterse insan
ya am derinden etkileyen yönüyle olsun,
isterse de bir egemenlik arac olarak egemenler taraf ndan kullan lmas yönüyle olsun, önemle ele al nmay gerekli k lmaktar. üphesiz de erlendirmeler yaparken, bir
ihtiyaç olarak geli mesini ve egemenler taraf ndan bir iktidar arac olarak kullan lmaözenle birbirinden ay rmak gerekmektedir. Din de erlendirilirken belki de en fazla
dü ülen hata da burada yap lmaktad r.
Dinin insan ya am nda yer almas çok
uzun bir tarihsel geçmi e dayanmaktad r.
üphesiz ilk do a dinleriyle bugünkü geli mi , soyut kavram düzeyine indirgenmi tek
tanr dinler aras nda farklar vard r. Bu farklar inanma boyutundan ziyade, kurallar ve
dogmalardad r. Çok tanr politeist dinler temelde insan n umut ve korkular n ve bilinmezlikler kar ndaki yakla
ndan kaynakl olarak geli mi ve insanl n ya am na
anlam katmas sa lam r. Ritüelleri, kurallar son derece basit olan politeistik dinler
denilebilir ki, anlam aray lar na verilen ilk
kar k olmu tur. Bilinmezliklerle dolu olan
do ada ya am n temel dayana olarak insan
zihniyet yap lanmas nda ve Hakikat aray nda çok önemli bir rol oynam r. Tek tandinlerin de ayn iz ve yol üzerinden yürüdükleri söylenebilir. Ba lang ç itibariyle
yakla mlar nda temelde herhangi bir farkl k yoktur. brahim'i dinlerin yol tayininde,
umut ve korkular tan mlamada, evrenin bilinmezlerini kavrama ve tan mada son dere-
82
ce önemli roller oynad , zihniyet yap lanmas nda bir a ama ve hamle oldu u kesinlikle tart ma götürmezdir. Animizmin do asal yakla mlar nispeten a lsa da, do aya
uygun ya amak, ama güçsüz ve etkisiz tanr
putlar da k p oradan kald rmak brahim
Peygamber'in ve dininin en temel yakla
olmu tur.
Put, insan n kendi elleriyle yapt umut
ve hayallerini gerçekle tirmenin arac olarak
gördü ü tap nma konusu ve arac olmu tur.
Güçsüzlü ü kadar gücü de inanmayla birlikte kendisinde ta
r. Güçsüzlü ü kendi
yapt bir araç olmas , gücü ise inanma ve
ba lanmayla ba lant
r. nanmadan ve
ba lanmadan ve korkular n, umutlar n
nedenlerini kavramadan ya amak ne bu dönem ne de ba ka herhangi bir dönem insan
aç ndan mümkün olmam r. nanmak ve
ba lanmak insan manevi/metafizik bir vark haline getirmi tir. Felsefe tarihinin uzun
ve süregelen ruh-madde ayr m ve çeli kisinde bir uçtan di er uca kaymalar insan n
maddi ve ayn zamanda 'metafizik bir varl k'
oldu unu her zaman göz ard etmi tir. Ya
hep maddi bir varl k, ya da salt ruh olarak
de erlendirilmi tir ki, bu da insan , ba
klar , inanmas , inançlar tan mlamaya
yetmemi tir. Politeist dinler tan mlanmalar
son derece kolay dinlerdir; karma kl klar ,
kar kl klar fazla yoktur. Ancak basitli i
güçsüzlü ü anlam na da gelmemektedir. Bugün zihniyeti aç ndan basitli iyle ele al nabilir, ancak bu gerçe ini göz ard etmek anlam na gelir. Basitli iyle de olsa binlerce y l
ve insan zihniyet yap lanmas nda son derece
önemli bir rol oynam r. Bu basit gibi görünen yakla m olmasayd , insan n daha etkili
zihniyet yap lanmalar na geçmesi dü ünülemezdi. Soyutlaman n, kavramsal din ve tanr
tan mlamas na bu basit zihniyet yap lanmas
temelinde ula ld , bir anlamda zihniyet
yap lanmas nda temel bir rol oynad göz
KOMÜNAR
ard edilmemelidir. Bu göz ard edilirse, insan ve zihniyet yap lanmas
kavramak,
inançlar do ru tan mlamak mümkün olmaz ve tek tanr brahim'i dinler de anlamland lamaz.
nsanl n çok uzun bir tarihsel zamana
sahip oldu u aç kt r. Toplumsalla mas n
bile on binlerce y l gerilere gitti i yap lan
ara rmalardan anla lmaktad r. Toplumsalla ma üstyap kurum ve araçlar n olu tu u/olu maya ba lad zaman da tan mlar.
Din bu üstyap kurum ve araçlar n ba nda
gelmektedir. Evrimle meyi çok daha geni
bir zaman ve mekan içerisinde de erlendirmek gerekir. Bu uzun tarihsel süreç insanl n dilden dü ünce yap
n geli mesine kadar geçen zaman ifade etmektedir. Evrimle me, bu sürecin hem ad r, hem de tarihi.
Burada insan n geli im tarihi tek yönlü,
tek boyutlu ele al nmamaktad r. Zaten insan kendisine sordu u soru da; ne oldu u ve
nas l olu tu udur. 'Olu ' hem evrenin, hem
de insan n merak konusunu olu turmu tur.
Bundan dolay r ki, insan zihnini kullanmaya ba lad ilk andan itibaren kendisini ve
evreni tan maya çal
r. "Bu evren nas l
olu tu ve nas l oluyor da oldu u gibi duruyor? Niçin bu alem vard r?" nsan n evreni
tan ma çabalar , özünde bu basit gibi görünen sorularla ba lam r. Her zihniyet yap , dönemi ve zihniyet yakla
çerçevesinde bu sorulara yan t vermeye çal
r.
Evreni tan yan insan, ayn zamanda kendisini de tan
olacakt r, ya da tersinden; kendisini tan yan insan evreni de tan
olacakt r. 'Kendini bil' düsturu bu çift yönlü sorunun yan
r. Bilim, felsefe ve mitoloji kadar din de bu sorulara yan t vermek üzere
geli mi tir.
Farkl biçim ve özellikler kazansa da,
din, insan n en eski dü ünce yap
olu turur. üphesiz de mez bir biçim olarak ilk
ça lardan günümüze oldu u gibi ta lm
de ildir. Zaman ve insan n kavray düzeyi
kadar, mekan da dinin farkl yakla mlar alnda geli mesinin zeminini haz rlam r.
lkça dinlerinin günümüz dinlerinden çok
farkl oldu unu söylemek do rudur. nsan n
çocuksu ça lar ve inanc anlatan Animizm, ya da klanlar n kendi varl klar n gerekçesi olarak görüp ba land klar totemleri
vb. kendi topluluklar n ve ça lar n dinleridir. Bu dinler fazla geli memi , sistemle memi , bir hukuka ve kurallar bütünlü üne
ula
lard r, ancak toplumu var etmede son
derece önemli bir rol de oynam lard r. Son
derece basit ve çocuksu olmas ndan hareketle hiç kimse ne Animist yakla mlar , ne totemci klanlar ya da aman ba ml toplumlar bu özelliklerinden hareketle, 'basit yakla mlar n sahibi' olarak de erlendiremez.
'Basitlik' izafidir ve bu toplumlar n/topluluklar n yakla mlar n basitlik olarak de erlendirilmesi de günümüz pozitivist yaklamlar n ürünüdür.
Bunlar , o dönem dinlerinin çok geli kin
olduklar anlam nda söylemiyoruz. Dinin
geli im düzeyi dü ünce ve akl n alg lama
düzeyinin geli imiyle ba lant
r. ayet
evreni tam bir bütünlük içerisinde tan mlayan bir yakla ma sahip olunsayd , korkulan kayna olan eyleri, ya da çok rahat tamlanabilen eyleri kutsall k s fat yla kutsamaz ve tap nç konusu yapmazlard . Soyut
tanr ve din kavram n, bu tan mlanamaz
kavramlar n ya da varl klar n tan mlanmayla birlikte geli ti i aç kt r. Örne in insanlar n kendi elleriyle yapt klara putlara tap nmalar , elleriyle yapt klar putlardan kendilerine ve geleceklerine yönelik beklenti
içinde olmalar , umut var yakla mlar , onlara adaklar sunmalar ba ka nas l izah edilebilir? Soyut tanr kavram bu putlar n güçsüzlüklerinin, insan eliyle yarat lm klar n bilince ç kar lmas ve daha 'yüce, kutsal'
varl klar n olabilece i dü üncesinin ekillenmesiyle birlikte geli mi tir. Tek tanr
dinlerin atas say lan brahim Peygamber'in
soyut tanr fikrine ve bu temelde din kavram na ula rken, putlarla ya ad hikayesi
me hurdur. Bir efsane olarak anlat lan bu
olay, biraz da hikayeyi renklendirir: ddia
olur ki; brahim Peygamber'in babas (üvey
babas ) Azer Nemrut'un yan nda çal an biridir. Belki de Nemrut'un panteonunun bekçisidir. brahim peygamber bir gün eline al-
83
KOMÜNAR
baltayla panteona dalar ve büyük put
hariç di er tüm putlar k rar. Bu tanr lara ve
Nemrut'a kar büyük bir suç i lemek anlana gelmektedir. Kovu turmas geciktirilemez, çünkü ba olunan tanr lar n ho nutsuz kalacaklar dü ünülür. Ve brahim peygamber yakalanarak Nemrut'un huzuruna ç kar r. Nemrut brahim'e putlar neden k rsorar. O da, kendisinin de il, büyük
putun k rd söyler. Nemrut, cans z put nal k rar deyince, O da, put tanr de il mi, diye yan t vermi . Bu k sa diyalog bile, asl nda tap nd klar eyin basitli ini bildiklerini
göstermektedir. Buna ra men yarg da kusur
lenmez, tanr lara kar i ledi i suçtan dolay brahim Peygamber a r bir cezaya
çarpt lmaktan kurtulamaz; da gibi y lan
odunlar n üzerine manc kla at larak yak lma cezas na çarpt
r. Sonras mucize;
odun ate inin brahim Peygamberi yakamamas , ate yak lan alan n bir göle, su birikintisine, odun közlerinden geriye kalanlar n da
bal klara dönü mesiyle süreç tamamlanm
olur. Kazanan; soyut akl n yolunun aç lmas
ve daha somut olarak da soyut tanr fikridir.
Bu dönem itibariyle din, bilmeye de il
inanmaya dayan yordu. Asl nda sadece ilk
ça lar aç ndan de il, her dönem din, bilmeye de il inanmaya dayanm r. Ama bilmek bir dönemden sonra inançla birlikte yan
yana olmu tur. Din dogmalarla yüklü olsa ve
akl d lasa da, bir dönemden sonra insan bu
gerçekli i kabullenmek zorunda kalm r
veya toplumsal gerçekliklerin geli im düzeyi onu buna zorlam r. Yeniden in a edilme
durumuyla kar kar ya kalan toplumsal
gerçeklikler, dogmatik kal plar n k lmas
zorlam r. Bilmek, bugün ile ilk ça lar aç ndan farkl kar klar, anlamlar ifade etmi tir. Bilmek, insanl n ilk dönemleri aç ndan zihni yap elvermemek kadar, bir
ihtiyaç da de ildir. Karma k, analitik zekan yoruma dayanan yap fazla öne ç kmar. lk ça insanlar n ne karma k sorunlar vard r, ne karma k zeka yap lanmalar ve ne de buna ihtiyaçlar . Onlar için
önemli olan kendisini tan mlayabilmesi ve
toplumu ayakta tutabilmesiydi. Bunu ba ar-
84
mas , gerisini sorgulamay önemli oranda ortadan kald yordu. Bunu sa layan ise, toplumu ayakta tutan ahlakt . Dolay yla dinden önce topluma çimento vazifesi gören ahlak devreye giriyordu. Yekpare toplum, tam
bir birlik, özgür ya am ve toplulu un her bireyinin buna ba
ahlaki örgüyü olu turuyordu. Ahlak toplumun özgürlü üyle ba lant bir olayd ve yaz olmayan, ama toplumun her bireyinin kendisini ba ml hissetti i ve onun d nda hareket edemedi i
kurallard . "Ahlak anlam olarak toplumun
uyulmas gereken kural gücüdür. Bu güç zorla de il, toplumsal varl n sürdürülmesinde
hayati rolünden ötürü gönüllüce yürütülmektedir. Dinden fark , kutsall k yerine dünyevi ihtiyaçtan kaynaklanmas r. Din de
üphesiz dünyevidir. Ama kavramlar n sihirli yan ve en eski olu umu onu kutsall a daha fazla büründürmektedir. Daha soyut ve
törenseldir. Ahlak ise daha günlük, dünyevi
ve gerekli pratik kurallard r." (Bir Halk
Savunmak) Ahlak olmayan toplum, özgürlü ü olmayan toplumdu. Özgürlükten yoksun b rak lan toplum ise; ahlaki örgüsü da lm olan toplumdu.
Soyut tanr fikrine ula mayla birlikte,
toplumsal bir gerçeklik olarak din, bütün kurallar yla, yapt mlar yla, ritüelleriyle birlikte in a edilir. Tek tanr dinler kadar öncesindeki çoklu tanr sistemleri ya da do ay
kendisi gibi canl gören yakla mlar da insan n metafizik ihtiyaçlar n bir ürünü olarak in a edilmi lerdi. Din toplumsal bir gerçeklik olarak bir ihtiyac kar lamak üzere
in a edilmi ti. lk ça dinleri bir ba lang ç
olarak bu tarihsel geli mede rol oynasa da,
de mesi, ortadan kalmas ya da yerini daha
geli mi ba ka dinlere b rakmas kaç lmazd . Her in an n yerini bir yenisine b rak rken oldu u gibi, olu um ve y lma hep
bir arada yürümü tür. Önderlik, toplumsal
gerçekliklerin in a edilme ve y lma süreçlerine ili kin a
daki de erlendirmeyi yapmaktad r:
"Toplumsal gerçeklerin s kça in a edilmi gerçekler oldu unun ne kadar bilincinde
olursak, y lmalar ve yeniden in a edilme-
KOMÜNAR
lerinin gere ine o ölçüde daha iyi hükmedebiliriz. Y lmaz, de mez toplumsal gerçeklikler yoktur. Hele hele bask ve sömürgen kurumlar n y lmalar , a nd lmalar
özgür ya am n vazgeçilmez gere idir. Toplumsal gerçek derken, toplumun tüm ideolojik ve maddi kurumlar
kastetmekteyiz.
Dilden dine, mitolojiden bilime, ekonomiden
siyasete, hukuktan sanata, ahlaktan felsefeye kadar tüm toplumsal alanlarda uygun zaman ve mekân ko ullar nda sürekli toplumsal gerçeklikler kurulur, y
r, restore edilir
ve yenileri olu turulur." (Kapitalist Modernitenin A lma Sorunlar Ve Demokratikle me)
Anla ld gibi din de di er tüm toplumsal olgular gibi akl n ürünü olarak geli mi tir. Ancak ilk dönem dinleri ile sonraki kutsall klarla bezenmi soyut tanr ve din aranda büyük farkl klar olu mu tur. Din insan n metafizik ihtiyac kar layan bir araç
olarak do mu ve geli mi tir. Ancak hiyerar ik devletçi yap lamaya geçi le veya hiyerar ik devletçi yap lanmada bu do
ihtiyaç ve özelliklerinden uzakla
r. Evreni
ve kendisini bilme ikinci planda kalm , toplumun yönetilmesinde, yönlendirilmesinde
temel araçlardan biri haline gelmi tir. Ba lang çta kendisini tanr gören ve gösteren
krallar bu yalan ve bu yalana dayal olarak
toplumu yönetemeyeceklerini anlad klar nda, hem tanr lar n, hem tanr krallar n, hem
de dinin rolü önemli oranda de mi tir. Üst
toplum dini en etkili bir yönetim arac olarak
kullan rken, alt toplum metafizik ihtiyaçlan tatmini temelinde yakla m göstermi tir. Tanr n varl ya da yoklu u, dinin gerçekli i, olmas ya da olmamas onlar aç ndan fazla anlam ta mam r. Bu konular alt
toplum aç ndan tart lmas gereken konular olmam r. Hiyerar ik devletçi sistemi
temsil edenler, tanr k s fat ndan dü seler de
tanr lar gibi ya ayan üst toplum, alt toplumun gerçe i dü ünmesinin önüne geçmeye
çal
r. Üst toplum in a edilen bir toplumsal gerçeklik olan dinin ya da dinle birlikte an lan tanr n tart lmas , gerçe e
ula lmas , yine topluma egemen k ld
dinin kurallar yla engellemi tir. Bu tür tart ma konular dinden ç kma olarak de erlendirmi , yapt m olarak da insanlar n bilincinde yarat lan ve tanr sal kattan gelen
sonsuz bir bask yla tan mlam lard r. Kendileri gerçe i bilmelerine ra men, bu gerçe in
toplum taraf ndan bilinmesini asla istememi ve de engellemek için ellerinden geleni
yapm lard r. Bask mekanizman n zihindeki yans mas olarak cehennem alt topluma
reva görülürken, cennet üst topluma tahsis
edilmi tir. Dahas egemenler in a etmi olduklar bu toplumsal gerçeklikle cennete gitmeden, cenneti bu dünyaya getirmi ve
"cennette ya ar gibi" ya am lard r. Mitolojik ça lardan günümüze dinin tarihi bu temel yakla m üzerinde ekillenmi tir.
Bu, dinin ütopik ve toplumsal yakla mlar n hiç olmad , do undan son gününe kadar despotik ve iktidarc oldu u anlana gelmez. lk ça 'ilkel' dinlerinde iktidarc , hiyerar ik, devletçi bir yakla
n olmad kesindir. Hatta denilebilir ki, mitolojik ça larda da, din rolünü gören ve tek tandinlere de kaynakl k eden mitolojiler tam
anlam yla iktidarc de illerdir. Toplumun
birli ini ve örgütlülü ünü savunmaya mitolojilerde de rastlanmaktad r. Hatta tek tanr
dinlerde de somut hiyerar ik yap lar n savunulmas na rastlanmaz. Bu dinler derinlikli
olarak ele al nd klar nda ba lang çlar nda hiyerar i kar
olduklar da görülür. Örne in
ristiyanl k, slamiyet buna örnek olarak
gösterilebilirler. H ristiyanl k 300 y l gibi
uzun bir süre savundu u toplumsal e itlikçi
yakla mlardan dolay kovu turmalara, takiplere, bask lara, i kencelere, çarm hlara
gerilmelere, arenalarda aslanlara yedirilmelere vb. u ram r. Ama devlet dini haline
geldikten sonra bu toplumsal özelliklerinden
uzakla
/uzakla
lm , egemen s flar
elinde ütopyalar na ayk olarak toplumu
yönetmenin arac haline gelmi tir. Keza slamiyet'in do
süreçlerinde de benzer bir
durum ya anm , Hz. Muhammed'in ölümüyle birlikte slamiyet de bu e itlikçi ütopyalar ndan uzakla
r. Bugün ise, bu dinlerin do
dönemindeki özellikleriyle hiç-
85
KOMÜNAR
bir ba lar kalmam , toplumsal bir bask
arac na, devlet yönetme araçlar na dönmü lerdir. Toplum de il, devlet dinin sahibi olmu tur. Bugünden bak ld nda din ve devlet yönetiminin birbirlerinden ayr lmaz ikili
haline geldikleri rahatl kla söylenebilir. Her
ne kadar laiklik (sekülerlik) ad alt nda din
ve devlet i leri birbirlerinden ayr
ld klar , dinin bir inanç olay olarak vicdanlara
rak ld söylense ve iddia edilse de, gerçek bunun tam tersini göstermektedir. Dahas din devleti olarak kendisini tan mlayan
devletlerin say hiç de az de ildir. Vicdan
ikinci plandad r veya sadece alt topluma hitap eden bir yakla md r. Üst toplum neyin
ne oldu unu, dinin özellik ve rolünü çok iyi
bildi inden, vicdan yla asla dine yakla maz.
Onun için din, ç karlar ifade ediyor mu,
etmiyor mu, önemli olan budur.
Din ile vicdan n birlikte ve ayn eymi
gibi ele al nmas ba ka bir yanl yakla ma
da kap aralamaktad r. Vicdan insan n ahlak çerçevesinde olay ve olgulara yakla mar. Do ru ve yanl toplumun de er yarlar yla k yaslayarak yap p-yapmamaya karar vermesidir. Vicdan, e er davran
n
toplumsal de erlerle çat mas durumunu ortaya ç kar yorsa, ki inin istek ve arzular ndan ziyade toplumun genel ç karlar temelinde hareket etmesini ifade eder. Din ve vicdan özgürlü ü çokça ifade edilen bir de erlendirme olmaktad r. Bu, hiyerar ik sistemin
önemli hukuk kurallar ndan biri haline gelmi tir. Bu yakla mdan hareketle din ki isel
bir yakla ma indirgenmi tir ve bu yakla m
günümüzde oldukça hakim bir yakla m haline getirilmi tir. Önderlik bunun yanl bir
yakla m oldu unu, "dinin ki isel bir mesele" olarak ele al namayaca
, "ki isel deil, toplumsal olgunun ilk kavramsal, ahlaksal ve yönetim biçimi" oldu unu belirtmektedir. Dinin ki isel bir mesele olarak ele al p de erlendirilmesi, iktidar n ideolojik yan siyasal teoloji taraf ndan olu turuldu unu örtmeye, gizlemeye ve sanki hiyerar inin, iktidar erkinin dinle bir ba
n olmad
kan tlamaya yöneliktir. nan pinanmamay toplumsal gerçekliklerden ko-
86
partmak ve sadece ki inin kendisine ba
bir olaym gibi ele almak bu toplumsal gerçekli i çarp tmakt r. nsan nas l ki toplumsal
bir varl k olman n d nda de erlendirilemezse, din de toplumsal niteli inden soyutlanarak de erlendirilemez.
Ortaça n tüm devletleri din devletleriydi. Dinsiz bir devlet yoktu ve devleti dinsiz
dü ünmek o günün ko ullar nda mümkün de
de ildi. Böyle bir devletin ya ama ans da
zaten olmazd . O ko ullarda inanc n ahsilii diye bir kavram ve yakla m da yoktu.
Kraldan en s rdan tebaaya kadar herkesin bir
dini vard , dine inanmayan da farkl bir yakla m gösteremezdi. B rakal m dine inanmamay yüksek sesle dile getirmek, egemenliinde ya ad
dinin herhangi bir kural
gerçekle tirmemek, ya da dinsel ideolojik
merkezin savundu u kurallardan birine kar
bir yakla m göstermek, tarihten çokça örneklerini bildi imiz ki inin diri diri yak lmana neden olabilmi tir. Din ve vicdan özgürlü ü feodal devlete kar kapitalist devletin
bireysel haklar kapsam nda yükseltti i bir
anlay olmu tur. Bu ise dini toplumsal olgular n kavramsal gerçekliklerinden tümden
koparm r. Bu yakla mla dinin sosyolojik
tahlilinin yap lamayaca aç kt r. "Din sosyolojisi toplumsal gerçekli i yans tmaktan
uzakt r. Epistemolojinin (bilme bilimi) toplumsall kla ba
n yetkin kurulmas , çözümlenmesi gereken bir sorundur." (Bir
Halk Savunmak)
Sadece ortaça devletleri de il, tüm hiyerar ik devlet yap lanmalar n temelinde
dinsel ideoloji vard r. Kapitalizm her ne kadar feodal devlete kar bireyin özgürlü ünü
propaganda kapsam nda öne ç karsa, laiklik
bayra alt nda toplumun deste ini arkas na
almak istese ve yine bireysel haklarla birlikte anarak din ve vicdan hürriyetini öne ç karsa da, egemen hale geldikten, iktidar etkin
ld ktan sonra teolojiyi iktidar n temeli haline getirmi tir. Günümüzün en modern burjuva devletini dahi bu literatürün d nda deerlendirmek mümkün de ildir. Siyasal
teoloji, devletçi yap lanmalar n tüm yönetim
kavramlar n dinsel kökenli oldu unu gösterir.
KOMÜNAR
Din ile devlet, din ile siyaset ili kileri iç temle klan bilincine ula
, totem çerçeiçe geçmi haldedir. Ne devleti din olmadan vesinde klan n birli ini, bütünlü ünü sa lade erlendirmek mümkündür, ne de dini dev, daha geli kin dinsel olu umlarla da kalet olmadan. Yukar da belirttiklerimizde de vim, a iret ve daha geni anlamda da ümmet
görüldü ü gibi bu ili kileri birbirinden ayr ya da evrensel insanl k bilincine ula
r.
de erlendirmek imkans zd r. Frans z Devri- Kavim, a iret, ümmet ve evrensel insanl k
mi'yle ba layan ulus-devlet süreci, her ne bilincinin olu umunda din, insan n ihtiyaçkadar devleti din olmadan tan mlamaya lar n ürünü olarak ortaya ç
ko ullar n
kalksa da, bu gerçe i yans tmaz. Anayasalar, tersine kullan lm r, ama Ortaça din devhalk iradesine dayanan cumhuriyetlerin tan - letlerinden günümüze, modern devletlere
, ya da halk n kendi kendisini yönetmesi do ru gelindi inde bu kullan m çok daha
anlam nda demokrasi olarak devlet biçimini kapsaml ve etkili hale gelmi tir. Yani dinin
tan mlasa da, bu yakla mlar birer örtü ol- bir ihtiyac kar lama durumu, yerini toplumaktan öte bir anlam ifade etmezler. Çünkü mu yönlendiren etkin ve temel araçlardan bisiyaset dilinin temel kavram ve yakla mlar ri olmaya b rakm r. Din, dincilikle yer dene kadar kendilerini uzak tutsalar da, din
tirmi tir. Günümüzde etkin kullan lan ve
merkezlidir. Siyaset ile din ili kisi de, din ile geçerli olan, dinin çarp kla
lm halidir.
devlet ili kileri gibi iç içe geçen ili kilerdir.
Din s fla man n gerçekle tirilmesinde
Hiyerar ik devletçi sistem alt nda bu
de son derece önemli roller oynam ili kileri birbirinden ay rmak mümr. Hiyerar ik devletçi yap lanDin,
kün de ildir. Günümüzün deman n geli tirilmesi s fla ma
insan n
mokratik ya da cumhuriyet oya anmadan mümkün olmetafizik, yani ak l,
lan devlet biçimleri ile Orta- mant k ve duygular yla mazd . Düzen oturtulmadan,
ça n teokratik devleti ara- kavrayamad
soru ve farkl la ma ideolojik olarak
ndaki fark nispidir ve gö- sorunlar
kavramada ya topluma benimsetilmeden
rüntüden ibarettir. Siyasetin da kavramasa da anlam ve bunun bir tanr karar oldili de farkl de ildir. Siyavermede önemli bir du u kabul ettirilmeden, s setin kavram ve kurallar kayfsal temele dayanacak olan
rol oynam r.
na
dinden almaktad r. Devletbir hiyerar i kurulamazd . Komülerin, siyasetin literatürünün teolojik olnal demokratik de erlerin zar gibi sardu u söylendi inde, kayna a at fta bulunultoplum parçalanacakt r ki, hiyerar i fazmaktad r. Günümüzün tüm toplumsal ili ki- la sorun ç karmadan sürdürülebilsin. Bu da
lerinin kayna
n tarihte gizli olmas gibi… ancak ideolojik alanda sa lanacak ba ar yla
Bugünü tarihin ba lang ndan, dini mitolo- hayata geçirilebilirdi. deolojik alanda tam
jiden ve siyasetin kavramlar dinden ayr bir hakimiyet sa lanmadan, salt zorla özgür
de erlendirmek mümkün de ildir ve ayr de- ya am olan bir toplumu/toplulu u bask ve
erlendirilse bile, bu, gerçe in ifadesi olma- denetim alt na almak mümkün olamazd .
yacakt r.
Önderlik ideolojik egemenlik olmadan, zorDin, tarihin belli bir döneminde ortaya la "uzun süre hayvanlar n bile a lda tutulakm ve insanl n önemli bir sorununa ya- mayaca
" belirtirken, devletçi hiyerar ik
t olmu tur. Din, insan n metafizik, yani yap lanman n dayanm oldu u temel ilke ve
ak l, mant k ve duygular yla kavrayamad
yakla mlar çok veciz bir biçimde dile getirsoru ve sorunlar kavramada ya da kavra- mi tir. Düzen anlay bu yakla
n ürünü
masa da anlam vermede önemli bir rol oyna- olarak geli mi tir.
r. Hatta denilebilir ki, ilk insanlar n özZiggurat rahipleri bu durumu çok iyi görgürle me serüvenlerinin ba lang
da mü lerdir. Din ve tanr inanc yla dolu olan
olu turmu tur. Animist yakla mlarla kendi- insanlar n bu temelde kurulacak olan bir düsini do an n bir parças olarak görmü , to- zene kar ç kmayacaklar erkenden tespit
87
KOMÜNAR
etmi lerdir. Önemli olan; kurulacak düzenin
tanr ad na oldu u ve onlar n ç karlar temsil etti i benimsetilebilsin. Düzen, sistem o
güne kadar topluma anlat lan zemin üzerinden geli tirilecektir. Rahiplerin do ay tamlamalar ve topluma benimsettikleri evren anlay lar , kurulmak istenen sistemin
ana hatlar da vermi tir. Evren; yukar da
gökyüzü, insanlar n ya ad klar yeryüzü ve
de karanl k dünya olarak tan mlan yer alt .
Rahiplerin yapm olduklar zigguratlar da,
bu sistemin somutla
hali, makete indirgenmi biçimidir.
Mitolojik dönemde tanr simgesel varl korumu tur. Say lar s rlansa da, etkinlikleri artm r. Etkin ve önemli tanr lan büyük ço unlu u ya gökyüzüne, ya da
yeralt na yerle mi lerdir. Her iki durumda
da, tanr lar insanlar n hayatlar na girebilmekle beraber, insanlar onlara çok fazla dokunabilme durumunda de illerdir. Tanr lar;
Güne 'tir, Ay'd r, y ld zlard r, ya da görünmeyen ve bilinmeyen, ama korkutuculuklayla öne ç kan yeralt n deh et verici figürleridir, cehennemin korkutucu yarat klar r.
Yeralt ve yerüstü, her iki dünya, her iki sistem birbirini tamamlar. Adeta madalyonun
iki yüzü gibidirler. nsanlar n zihninde yarat lan en kusursuz sistem; kendilerini var
eden ve geleceklerini tayin eden gökyüzündeki sistemdir. En kusurlu olan ise, tanr lardan kopuk olan ve her iki sistemin aras nda
yer alan yeryüzü sistemidir. O zaman tanr lara ula mak için gökyüzü düzenini yere indirmek gerekmektedir. Kusursuz bir sistem,
günahs z ve tanr larla bar k insan, gökyüzü
sisteminin bir benzerini yeryüzünde kuran
ve buna uygun ya ayan insand r.
Dinde ve mitolojide gökyüzü a amalardan olu mu tur. Kutsal Kitaplar gökyüzünün
yedi kattan olu tu unu anlat rlar. En üst kat,
tanr n oturdu u kat olarak tan mlan r. Yani
evren yukar dan a
ya do ru bir etkinlik,
egemenlik ve hiyerar ik sisteme sahiptir. En
üst gözleyen ve yönetenin yeridir, a
katlarda yer alanlar ise, etkinliklerine göre s ralan r Tek tanr sistemlerde tanr yukar da
di erleri a
dayken, modelin örnek al n-
88
mitolojide tüm tanr lar yukar dad rlar.
Kendi aralar nda kurduklar Tanr lar Kurulu'nda (panteon) bir hiyerar ileri vard r: Yarat gücü olan tanr larla, ikinci derecede etkili olan tanr lar. te rahiplerin topluma benimsetti i kusursuz i leyen sistem, bu sistemdir.
ayet tanr lar kendi aralar nda bir hiyerar i olu turmu , bir tanr di er tanr lar içinde ayr cal kl ise, gökyüzü katlara bölünmü
ve her kat bir kat n alt nda veya üstünde yer
al yorsa, o zaman farkl k, alt-üst olma durumu evrenin bir yasas demektir veya bu
anlama gelir. Her eyin bir alt , bir üstü varsa, o zaman insanlar n aralar nda da bir hiyerar inin olmas evrenin kaç lamaz yasas
gere i demektir. Bundan daha iyi bir düzen
ne dü ünülebilir, ne de bulunulabilir. Tanlar n bile hiyerar iye tabi olduklar kan tland ktan sonra, insanlar buna inanmazl k
edemezler. Bu temelde kurulacak düzen en
despotik yakla mlar bile rahatl kla uygulayabilecektir ve hiç kimse de buna kar ç kamayacakt r. Çünkü kar ç lan sadece uygulana gelen sistem de ildir, ayn zamanda
tanr n kendisidir. Rahibin uzun y llar boyunca topluma enjekte etti i ve en sonunda
kabul ettirdi i, üzerinde sistemi oturttu u bu
yakla md r. Bundan sonras rahip için çocuk oyunca gibidir ve arkas çorap sökü ü
gibi gelecektir.
Rahip, sistemi bu anlay temelinde kurar. Düzen yukar dan a
ya do ru örgütlendirilir. Düzen kendisinin de il, tanr n
düzenidir. Kendisi tanr ad na bu düzeni kurmakta ve yönetmektedir. Kendisi salt bir
sözcü ve temsilcidir. Bunun d nda farkl
bir ey de ildir, ama ona yakla m tanr n
sözcüsüne yakla md r. Ona kar yap lacak
herhangi bir yanl yakla m, ayn zamanda
onun ahs nda tanr ya yap lm olacakt r.
Düzene kar t durmak da, sadece kurulu sisteme kar durmak anlam na gelmeyecek,
ayn zamanda yine tanr n düzenine, dolayla da tanr ya kar durmak anlam na gelecektir. Tanr ya kar gelmenin cezas ise;
sonu belirsiz ve korkulu yeralt dünyas n
cehennem azab r. Kurulan düzen tanr dü-
KOMÜNAR
zenidir ve ça lar sonras nda da "kutsal düzen" anlay egemenli ini sürdürmeye devam edecektir. Tüm s fl toplumlar n egemen yap lar kendilerini ayn düzenin temsilcileri olarak tan mlam lard r. En son modern ça n ulus-devleti de kendisini bu kutsall n ifadesi olarak tan mlayacakt r. Dolay yla hiyerar ik devletçi yap , kendisini
tanr n yeryüzündeki tezahürü olarak göstermi tir.
Rahip kutsall klarla bezenmi tir. Tanr yla
insanlar aras ndaki tek köprüdür, tek halkar. Neolitik dönemin çoklu tanr sistemlerinde, putlara tap nma biçiminde de olsa insanlar tanr lar yla direkt ili ki kurabilmekteydiler. Beklentilerini
oldu u kadar, af dileklerini de direkt
kendi a zlar ndan
tanr ya yakar lar yla
dile getirebiliyorlar. Ama rahibin toplum içinde egemen
hale gelmesiyle birlikte insanlar n tanr lar na direkt tap nma,
istem ve beklentilerini dile getirme, af dileme durumlar da ortadan kalkar. Tanr
bir anlamda özelle tirilir. Rahip olmadan
tanr ya ula mak mümkün de ildir. Bir tap nma ya da yakar m
gerçekle tirilecek, ancak rahibe ba vurulur
ve onun arac
yla bu yakar ya da tap nma olay gerçekle tirilir. Arac , tanr dan sonraki en güçlü ve etkili yarat k haline gelir.
Asl nda tanr -rahip iç içedir, ayn ki iliktir.
Ba rahip tanr n görünen, tanr ise, rahibin
görünmeyen yüzüdür.
"Rahip ziggurat n en üst kat tanr lara
(say lar giderek azal r) verirken, bu kat son
derece gizli tutar. Kendisi (ba rahip) d nda
kimsenin bu kata ç kmamas kay t alt na
al r. Bu taktik yeni dinsel geli me için önemlidir. Böylece hem insanlar n sayg
ve
merak , hem de ba ml
geli tirir.
Ba rahip burada tanr yla bulu tu unu, konu tu unu sürekli topluma yayar. Tanr n
sözünü duymak isteyen, ba rahibin 'sözüne'
bakmal r. Çünkü o, tanr n tek yetkili sözcüsüdür. Bu gelenek oldu u gibi brahimî
dinlere de geçmi tir. Hz. Musa Sina-Tur Danda tanr yla konu up 'ON EMR ' alm r.
Hz. sa'n n di er ad 'TANRI SÖZCÜSÜ'dür.
Birçok defa o da tanr yla konu ma denemesine girmi , ancak eytan bu giri imi bo a
karm r. Fakat sonunda ba aracakt r. Hz.
Muhammed'in Miraca ç
, ayn gelene in
slam'la devam etti ini gösterir."(Kapitalist
Modernitenin A lma Sorunlar Ve Demokratikle me) Önderlik rahibin ziggurat
sistemini ve bu temelde düzeni nas l kurdu unu böyle anlayor. Tek tanr din
ve temsilcilerinin de
ayn rahibin yolundan yürüdükleri, olu turulan kutsall a
halel getirmediklerini de bu de erlendirmede görüyoruz. Önderlik devamla da
unlar belirtiyor:
"Ba rahip tanr
kat nda-evinde düünce yo unlu unu
ba aran ki idir. Yeni
toplumun düzenlenmesinin etkili olmas için, bu düzenlemenin tanyla diyalogunda geçen sözlere göre olmas
son derece önemlidir. Tanr temsilleri için ilk
defa baz heykeller de bu kata yerle tirilmektedir. Bu bulu insan merak daha da
artt r. Kavramsal tanr n simgesel putla, figürleri gerekli görülür. Zaten dönemin
insan belle i bu tip soyut kavramlarla düünmekten çok, figürlerle zihni tasar ya hepten yatk nd r. Figürsel olmayan dü üncenin,
yani sözel, soyut dü üncenin anla lmas çok
güçtür.
"Demek ki ziggurat n üst kat n ilk tanr
evi, panteon, kilise, havra, cami, cemaâ
(üniversite) örne i olmas son derece ö reti-
89
KOMÜNAR
cidir. Zincirlemesine birbirine ba bu ta- neticesinde egemenlikçi, hiyerar ik devletçi,
rihsel olu umlar toplumun kutsal haf zas ,
fç sistem topluma benimsetilebilinmi ,
kimli i anlam na da gelmektedir. lahiyat, insanl k ruhunun kayna ndan uzakla
ladi er ad yla teoloji bu haf zay felsefele tire- bilinmi tir. Bu da din ile devlet ili kilerinin
rek ö retmektedir: lk örne inden kopuk ve iç içe geçmesine neden olmu , hatta din devsoyut olarak. Tarihteki en büyük çarp tmalar letin kayna rolünü de oynam r. Din olilahiyat-teoloji alan nda yap lmaktad r. üp- madan ne köleci ne de günümüz devleti dühesiz bilim ve felsefenin geli mesinde ilahiünülemez.
yat n rolü yads namaz. Ama tanr sall n
Düzen anlay
n oturtulmas , s fsal
toplumsal kayna
belirlemeyerek, soyu- egemenliklerin uygulanmas için uygun zetun soyutuna, putun putuna s narak bunu mini yaratm r. O zamana kadar bir bütün
yürüttükleri için, in a ettikleri toplumsall k- olan, egemenlik ve sömürü ili kilerini billa genelde uygarl n, özelde bugünkü uy- meyen, tam bir bütün ve e itli i olu turan
garl n olu umundaki ba sorumlu s f ko- toplum, yaratt etki, uyand rd bilinç ve
numundad rlar." (Kapitalist Modernitenin zihniyet yap yla farkl a ve egemenlik
lma Sorunlar Ve Demokratikle me)
ili kilerine dayanan s fla may , dinin ve
Kutsal düzen anlay olmadan toplumun tanr n cevaz verdi i bir yakla m olarak
hiyerar ik olarak parçalanmas , devletçi top- ele alm r. Tanr nas l her eyin üstündeyse,
luma geçi yapt lmas mümkün olapanteonda nas l ki bir tanr di er tüm
mazd . Toplumun aleyhine gelitanr lara üstün bir konumdaysa,
Din
en hemen her eye kutsall k
o zaman insanlar aras nda da
ve tanr s fla giysileri giydirilmi , tanr
may kolayla ran temel benzer bir farkl la man n
düzeninin ifadesi olarak
olmas , baz lar n di eraraçlar olmu tur ve bu
toplum de erlendirilmi sadece s fla man n, hiye- lerine üstün olmas katir. Kutsal tanr düzeni, rar ik devlet yap lanmas n
lmaz olaca dü üntoplulu u aldatman n ve do du u zamanlar için de il, cesi din arac
yla topkendi ya am na ayk bir tüm zamanlar için geçerli luma egemen k nm r.
sistemin içinde tutulabilmeYani hiyerar ik devletçi yabir yakla m
nin en mükemmel arac olmu lanma ve kölecilik kayna
olagelmi tir.
tur. nsanlar kullu a ve köleli e
bu kutsal tanr sal düzenden alacakko turan da bu yakla md r. Farkl la an topr. Din ve tanr s fla may kolayla ran telum, kendi köleli i, kullu u pahas na da olsa mel araçlar olmu tur ve bu sadece s fla en yabanc oldu u devletle, s flarla böy- man n, hiyerar ik devlet yap lanmas n
lece tan
olacakt r. Hiçbir insan ya da do du u zamanlar için de il, tüm zamanlar
toplulu un kullu a, köleli e gönüllüce ko - için geçerli bir yakla m olagelmi tir.
tu unu kimse iddia edemez. Kutsal tanr dünsanlar n on binlerce y l özgür ya amazeninin onu oraya götürdü ünün çok fark n- lar na ayk olarak kölele tirilmeleri kolay
da oldu u da söylenemez.
kabul edilmemi tir. Kad n kölele tirilmesi
Düzen en yetkin temsiline devletle ula r. ve erke in metas haline getirilmesi de kolay
Yetkin ve karma k devlet yap lanmas
kabul edilmemi tir. Bu kölelik ili kisini kagerçekle tirmenin yolu da düzen anlay
n
nlara, erkeklere kabul ettirmek bir ç rp da
topluma benimsetilmesi ve sistemle tirilme- ve kolay gerçekle memi tir. Zor yaln z ba si ve uygulanmas temelinde gerçekle mi - na böyle bir eyi gerçekle tirebilme gücüntir. Düzen fikri topluma benimsetilmeden, den yoksundur. Bunu ancak bir inanç, bir
ruhunun kayna olan özgürlü üne ayk
ideolojik sistem geli tirebilirdi. Din ve tanr
olarak kölele me insana kabul ettirilemezdi. inanc , kutsal düzen fikri insanlar binlerce
Gökyüzünün kusursuz i leyen düzeninin yell k özgür ya am al kanl klar ndan kore indirilmesi, ete-kemi e büründürülmesi partabilir, bir hayvan, bir mal, bir i aleti ha-
90
KOMÜNAR
line getirebilir, al p-sat lmas kar nda
sessiz kalmas sa layabilirdi. Rahibin din
ve tanr icat etme dü ünce ve eylemi burada
devreye girer ve anlam da burada bulur:
"Avc k ve sava kültürünün varaca
durak askeri örgütlenmedir. Askeri örgütlenme do al, etnik toplumun da lmas oran nda geli ir. Kad n-ana etraf ndaki örgütlenme
soy, gen, akraba ön ili kisini geli tirirken,
askeri örgütlenme bu ili kiden kopmu güçlü
erkekleri esas al r. Art k bu gücün kar nda
hiçbir do al toplum biçiminin kar duramayaca aç kt r. Toplumsal ili kilere toplumsal zor -buna medeni ili ki de denilmektedirgirmi tir. Belirleyen güç zorun sahipleridir.
Böylelikle özel mülkiyetin de yolu aç lmaktar. Mülkiyetin temelinde zorun yatmas anla r bir husustur. Zorla ve kanla ele geçirme benlik duygusunu a
güçlendirir.
li kilere hükmetme olmadan, zor arac geli tirilip uygulanamaz. Hükmetme ise sahip
olmayla ba lant
r. Hükmetmenin içeriinde sahip olma bir diyalektik ili kidir. Sahiplik de tüm mülk düzenlerinin öznesidir.
Art k toplulu a, kad na, çocu a, gençlere,
verimli av ve toplay
k alanlar na mülk
gözüyle bakma dönemi aç lmaktad r. Güçlü
erkek bütün ihti am yla ilk ç
yapmaktad r. Tanr -kral olmaya az kalm r. aman-rahip art k bu yeni sürecin mitolojisini
olu turmak için i ba ndad r. Yap lmas gereken i , bu yeni olu umu muhte em bir geli me olarak hükmedilen insan n zihnine
yerle tirmektir. Me ruiyet sava en az ç plak zor kadar hünerli çaba gerektirmektedir.
nsan n zihnine öyle bir inanç yerle tirilmeli
ki, mutlak bir kanun de erinde olsun. Bütün
sosyolojik veriler 'hükmeden tanr ' kavram na bu süreçte eri ildi ini göstermektedir."
(Bir Halk Savunmak)
fla ma, devletle me, erkek egemenlikçi topluma geçi zamansal olarak ayn olmasalar da, ayn zihniyet yap lanmas na, ayanlay a dayan rlar. Zihniyet, üretimin
toplumsal niteli ine ayk olarak, toplumsal
üretim fazlal
na bireysel el koymad r.
Az nl n ço unluk üzerindeki egemenliidir, 'ki inin tanr la mas ', 'toplulu un ka-
ncala mas 'd r. Do al toplumu olu turan
temel yakla m olan ya ve cinsiyet gözetmeyen ortak üretim ve ortak tüketimdir.
Üretime toplum ad na ki inin el koymas
toplumsal ili kilerde büyük bir de imdir
ve bu insan n binlerce y l devam eden özgür,
hiyerar isiz, egemensiz ya am ndan sonra
gerçekle mi tir. nsana ra men, insana kart bir yakla m, yine insan eliyle sa lanm r. Elbette bunun, toplumun en kurnazlan hile ve zoru yoluyla ba ar ld söy-lenebilir ve bu büyük ço unlukla da do ru bir
tespit de olur, ama gerçe in hepsini ifade etmez. Çünkü sadece zor, Önderli in de belirtti i gibi; "yaln z ba na uzun süre hayvanlabile a lda tutamaz".
O zaman yap lan i bir me ruiyet arac na
ihtiyaç duyar veya devreye giren me ruiyet
araçlar yla bu kendisine kar t yakla m tüm
topluma benimsetilir. Me ruiyet araçlar n
en etkilisinin kutsal din, tanr ve düzen anlay oldu u tart ma götürmezdir. Bundan
dolay r ki, tüm s fç , egemenlikçi sistemler dini me ruiyet arac olarak kullanmaktan
asla vazgeçmemi lerdir. Kad n kölele tirilmesi, eski ana tanr ça özelliklerinden uzakla
lmas , erke in hizmetinde bir mal
durumuna dü ürülmesi, kölenin kölesi bir
konuma getirilmesi de bu me ruiyet arac yla
sa lanm r. Tek tanr dinler, tanr n insanlar kendi suretinde yaratt klar söyleseler de, yarat n temel kayna mitolojiye
bakt
zda, insan n tanr taraf ndan yarana
lanma içerdi i rahatl kla görülebilir. nsanlar d lar ndan, "bir ad m daha ileride" çamurdan yaratan tanr lar, bu
yakla mlar yla ne kadar a
lad klar
gösterirler. Kad n ise bu yarat mda unutulmu gibidir. Kad n ne tanr dan bir parçad r,
ne de tanr n suretinden yarat lm r. Kad n
çamurdan bile yarat lmam r. Tanr erke i
çamurdan, kad da çamurdan yaratt erke in 'kaburga kemi inden', hem de 'e ri'
kaburga kemi inden yaratm r. Mitolojinin
mitos dili ba ta kad n olmak üzere yarat m
olay öyle fazla sa a-sola çekmeden ve dolayl yöntemlere de ba vurmadan, dosdo ru
anlat r. Anlat m çok nettir; mitoloji, giderek
91
KOMÜNAR
dinin kad n yarat na ili kin bu yakla
, ki, tanr lar k zmas n, ki i kutsall ktan kopakad na biçilen toplumsal kölelik statüsünün
lmas n ve tanr sal cezaland rmalar gündedin arc
yla me ruiyet zeminine oturtul- me gelmesin! Hikaye eski, basit, ama son
mas r. Kad n erke in kaburga kemi in- derece etkili. Ac çekmeden ya amak, ac
den yarat lmas , asl nda kul-köle olarak ya- çekti ini bile tanr lara hissettirmemek. Tanr
rat lan erke e ikincil bir ek yap lmaktad r: ad na hükmeden krallar n insanlar n ac çekKad n, kölenin kölesi olarak tan mlanm ve melerine inanmamalar , bilmemeleri, köleme ru k nm r.
lerin cans z ve ac z ya ayan varl klar ola"Tanr sal ba
kta güçlü bir inanç ve rak bilinmeleri… Eyüp Peygamber'in ac
ibadet bütünlü ü vard r. Rahip gelene inde çekti ini, kendi ahs nda insanlar n ac çektanr -kral olarak devlet ba
o kadar bü- tiklerini tanr -krala kabul ettirmesinin bayük bir deha ile i lenmi tir ki, köleler-kullar
ar burada yatmaktad r.
ordusu kar ncala arak yük ta yacak denli
Kölecili in bir sistem olarak geli mesi
küçültülmü ve hizmetçi k nm r. Sümer kad n aleyhine ilk cinsel k lman n gerçekmitolojisinde insan, tanr lar n d
ndan le mesinden sonra mümkün olabilmi tir. Bir
veya bir ad m daha ileride topraktan (ça- kez geli tikten sonra da tüm insanlar kölemur) yarat lm gibi gösterilir. Tanr lar n en le tirmeyi hedeflemi tir. Kad n, çocuk, genç
tarzda insan yaratmas incele erek gü- sistem aç ndan fark etmemi tir. Önemli
nümüze kadar gelir. Kad n, tanr dan yarat - olan ya lar ve cinsiyetleri de ildir, önemli
lamayacak kadar unutulmu tur.
olan; sömürünün gerçekle mesinde
Din
Ona biçilen paye erke in kakatk paylar n ne olaca
r.
kendisini iktidarburga kemi inden yarat lSonraki
baz
dinler
kölecilidan ayr ve uzak
olmas r. Bu anlat m- görmemesi kadar, iktidar
in bu egemenlikçi yaklalar devlet tabakas n ilk da kendisini dinden uzak
mlar na kar
ç km ,
do undaki büyük ideo- görmemi tir. kisi birbirini
itlik ve özgürlü ü savunlojik düzeni göstermesi baabilmi lerdir. H ristiyanl k
her zaman tamamndan önemlidir. nsanlave
slamiyet buna örnek göslam lard r.
n bölünmesi o denli i lenmi terilebilir. Ancak bu dinlerin de
tir ki, nesiller boyu toplumun ezici çoher zaman ayn yakla mlara sahip olunlu u devlet tabakas n tanr sall
sa- duklar ve insan eme i üzerindeki bask ve
dece onaylam yor, ibadet ediyor ve en a - sömürüye kar ç kt klar anlam nda de ilndan çal may bir tanr emri olarak al- dir. H ristiyanl k sömürüye kar özgürlükçü
yor. deolojik derinlik bu kadar geli mi
ve e itlikçi bir yakla
savundu u dönemoluyor. Asl nda temeli zorbal k ve yalan olan lerde Roma mparatorlu u'nun kovu turmabir kurumsal özellik, en yüce, tap lan ve lar na u rarken farkl , ama Roma mparatorruna her tür çaba gösterilen bir metafizik, lu u taraf ndan devlet dini olarak kabul ve
soyut feti -tap lan ey- haline getirili- ilan edildikten sonra farkl bir yakla
n sayor."(Bir Halk Savunmak)
hibi olmu tur.
Kölecilik bu yakla
n me ru k nmaktidarla bütünle mek dinin özünde varndan sonra geli ebilmi tir. Art k sadece kar. Kutsal tanr düzenini yeryüzüne indirirn de il, erkek de köle olarak mal haline ken, dinin temel ald ilkeler egemenlikçi
getirilecek, be para de erle al p-sat labi- yakla mlar ba nda ta
r. Tanr ve
lecek ve bu da kutsal din ve tanr ya dayan- kul, tanr n temsilcisi rahip ile insan, az nlacakt r. Kutsall k maskesiyle me ruiyet
ktaki yönetici ile ço unluktaki yönetilen
zeminine ta nd ktan sonra kim buna kar
tanr buyruklar olarak dinin esaslar olu kabilir, etkisiz duruma getirebilir ki? Dü- turmu lard r. Din kendisini iktidardan ayr
zen ve düzen hükmü tanr sal kaynaktan ç k- ve uzak görmemesi kadar, iktidar da kendisir, o zaman buna itirazs z uymak gerekir ni dinden uzak görmemi tir. kisi birbirini
92
KOMÜNAR
her zaman tamamlam lard r. Roma mparatorlu u'nun H ristiyanl devlet dini olarak
kabul ve ilan etmesi, dinin iktidarla olan bu
ba ndan hareketledir. Bundan dolay Önderlik, hangi s fsal temelde olursa olsun,
iktidar ba lant tüm kavramlar n din kökenli oldu unu söyler. Siyasal teoloji yüzüne örtü çekilen iktidar n kavramlar n dinsel kökenini anlat r. Roma mparatorlu u'nun yüzy llarca kendisine kar mücadele
eden H ristiyanl devlet dini olarak kabul
etmesinin alt nda yatan gerçek, H ristiyanl n çok geni çevreler üzerinde yaratm oldu u etki kadar, bu dinin ba nda ta
oldu u iktidar ba lant temel yakla mlagörmü olmas ndan dolay r. Bunun
Paganizm ya da H ristiyanl k taraf ndan yürütülmü olmas ya da herhangi ba ka bir
yakla m taraf ndan sürdürülmü olmas sistem aç ndan önemli de ildir. Önemli olan
sistemin teklemeden, tökezlemeden sürmü
olmas r. Ölümsüzle en tanr -krallarla,
ölümlü insanlar, 'kar nca misali çal an'
ölümlü insanlar, devletin süreklili inin ifadesi olmu tur. Ölümsüz tanr -krallar ile kancala an insanlar n Ortado u egemenlik
zihniyetini olu turdu unu belirten Önderlik,
bu konuda a
daki de erlendirmeyi yapar:
"Firavun ve Nemrut deyimleri Ortado u
kültüründe tam da tanr -krallar ifade eder.
Tanr -kral bir Ortado u yarat
r. Bir as olman n ötesinde bir kültür, bir kurumdur. Toplumun tüm üyelerinin tanr -kral ki ili i kar ndaki yerleri erzak ta yan kar nca misalidir. Tanr -kral ve ötele en toplum
aras ndaki fark o denli abart ve tersyüz
edilmi tir ki, sonunda iki soy belirmi tir:
Ölümsüzler olarak tanr -krallar ve ölümlüler olarak insanlar. Mitolojik kurnazl k veya
yetkinlik, devletle en tabakay insandan saymamaya özen göstermi tir. Kurum olarak
devletin hakimlerin ya am için arz etti i süreklilik, san m bu 'ölümsüzler' s fat n
olu umunda belirleyici rol oynam r. Tanr
fikrindeki 'ölümsüzlük' kavram n devlet
kurumundaki süreklilikle ba çok aç kt r.
Devletle meden önceki tanr lar için de ölüm
dü ünülürdü. Neolitik dönem tanr lar nda ve
onu temsil ifadelerinde her y l tanr do
ve
ölümleri için özel günler vard r. Yayg n söylence ve ritüellerle -ibadetler- kutlama ve
yas törenleri düzenlenirdi. Ne zaman ki
devlet kurumu süreklilik - ah slar geçici,
devlet kal - kazand , o zaman tanr lar da
ölümsüz k nd . Burada tanr -krallar n soy
ve hanedanlar
ayr cal kl k lman n rolü
de önemlidir. nsandan say lmama ve ölümsüzlük, ola anüstü bir büyüklük ve farkl k
sa lar. Devletliler s
böylece tanr la arak ölümsüz bir soy haline getirilince, öteki
insanlara -di er tüm toplum insanlar - düen de ona kulluk etmektir. (Bir Halk Savunmak)
ristiyanl n Roma kar ndaki mücadelesi uzun sürmü tür. H ristiyanl k bu mücadele süreci boyunca kölecilik kar
ve
özgürlükçü dü ünceleri savunmu tur. 300
l süren bu mücadele sonras nda iktidarla
bulu mu , devlet dini haline gelmi tir. ktidarla bulu tu u an özgürlükçü ütopyalar
da, Lenin'in burjuvazi için söyledi i gibi,
'geminin bordas ndan denize atm ', kölecilik kar
yakla mlar unutmu tur.
Üretim araçlar n geli imine ba
olarak
kölecilikte zay flama ya ansa da, H ristiyanl n egemenli i alt nda da varl
devam ettirmi tir. Krallara taç giydiren din, özgürlük ütopyalar n sahibi olmaktan ç kr. slamiyet ise bu özgürlükçü dü ünceleri çok daha erkenden yitirmi tir. slam dini, daha Hz. Muhammed ya arken bir imparatorluk haline gelecek kadar iktidarla iç içedir. ktidar kavgalar Peygamber'in cenazesi
daha yerdeyken ba lam , Muaviye'yle birlikte saltanat n Emeviler'e geçmesi sonras nda da slam Dini'nin ilerici ve özgürlükçü
hiçbir yan kalmam r. H ristiyanl kta oldu u gibi, burada da iktidarla tam bir bütünle me gerçekle mi tir. Bu olumsuz gidi at
ki ilerle aç klamak mümkün de ildir. Yani
Muaviye olmasayd da bu din de H ristiyank gibi iktidarla tam bir bütünlük olu turacak, gerçek rengiyle arz- endam edecekti.
Tencere-kapak misali iktidarla din birbirlerini tamamlayan iki müthi figür olmu lard r.
Üretim tarzlar n de mesinde rolleri olsa
93
KOMÜNAR
da, temel özellik ve yakla mlar bu olmu tur. Kapitalizm olarak tan mlanan finanskapitalin egemen oldu u burjuva düzeni, geli meye ba lad ilk dönemlerde din kar bir
yakla m sergilemi tir. Laisizm ad alt nda
din ile devlet ili kilerini birbirinden ay rsöylemi , kilisenin etkinlik alanlar
rlam , mülklerine el koymu tur. Ancak
iktidarda tam bir hakimiyet sa lad ktan sonra, din olmadan sistemi sürdürmenin mümkün olmad
görmü tür. Toplumu kutsalk yüklenen metafizik kavramlarla en fazla
sistemin yönetimine haz rlayan n din olduunu, temel kavramlar n da buradan ödünç
al nd
görmü tür. Geli en toplumsal muhalefeti din olmadan etkisiz duruma getirmeyece ini anlay nca da, laisizmi bir kavram olarak korusa da, gizliden gizliye dine
de yeniden ba kö eyi vermi , etkin hale gelmesini sa lam r. Denilebilir ki, dinin iktidar organlar taraf ndan en çok kullan ld ,
toplumun en fazla kul haline getirildi i, sistemin yede i ve 'uysal e i' haline getirildi i, en çok din kar
oldu unu söyleyen
kapitalist-modernist sistem taraf nda gerçekle tirilmi tir. Bu da
rt de ildir. Çünkü
hiyerar ik sistem olarak tan mlayabileceimiz hem din, hem de iktidar ayn kaynaktan do mu lard r. Dinin vazetti i mutlak düzen fikri, tüm iktidar sistemlerinin de uygulamak istedikleri eydir. Bu da ancak toplum
kulla
larak gerçekle tirilebilir.
"Toplumsal kulluk sadece s fsal bir olgu de ildir. Despot d nda -o da sistemin
tutsa
r- herkes, tüm toplumsal s f ve tabakalar ba lanm r. Köleci sistemden daha
derinlikli gizlenmi bir boyun e dirmecilik
düzeni vard r. Yumu atma, sistemin derinle mesi anlam na da gelmektedir. Toplumun temel paradigmas , öncesi ve sonras olmayan
bir kulluk sistemidir. Ezelden ebede -bu iki
kavram daha çok olgunluk dönemi devletine
aittir- kadar düzen oldu u gibi sürecektir.
mtihan ve de me yeri öte dünyaya ili kindir. Sisteme sadece fiili kalk ma biçiminde de il, ruhen ve fikren kar olmak bile en
büyük günaht r. En iyi kulluk mutlak itaat etmesini bilen için erdemin, yetkinli in ta kendisidir."(Bir Halk Savunmak)
94
Kölecilik aç k bir bask rejimidir. Köle
sahibiyle köle aras ndaki ili kiler ve uygulanan sömürü aç kt r, herhangi bir gizlili e ihtiyaç duymaz. Me ruiyet zeminini din arakullanarak gerçekle tirir. Ayn ey feodalizmde de mevcut olmakla birlikte nispeten daha gizlidir. nsan yine üretim arac r,
ama toprak da önemli bir üretim arac haline
gelmi tir ve insan topra a ba
hale gelmi , getirilmi tir. Topra a ba ml hale getirilen insan, art k bir hayvan gibi pazarda al p-sat lmamakta, masa ba lar nda toprakla
birlikte al p-sat lmaktad r. Feodalizmin
me ruiyet ihtiyac da din kar lar. Kapitalist sistem bu sömürü düzeninin üzerine bir
perde örtmü tür. Bu perde eme ini satma
özgürlü üdür. Bununla sömürü ve bask
Dinin devletle iç içe olan
ili kilerini ö renmek için herhangi
bir devlete bakmak yeterlidir. Türkiye
buna iyi bir örnektir.
Türkiye gibi kendisini laik sayan kimi
devletler de ise, en büyük bütçeli,
yüz binlerce kadrolu dini
kurumlar, sistemler
olu turulmu tur.
yokmu gibi gösterilir. Zorla i e ko turulan
ve pazarlarda al p-sat lan kölenin, ya da
toprakla birlikte al p-sat lan serfin yerini,
eme ini özgürce satma hakk na sahip proleter alm r. Gelenekten ve ahlaktan kopan
bu sistemin nazar nda insan n hayvanlar kadar bile de eri yoktur. Eme ini satma özgürlü ü, i sizlik ve açl ktan ölme özgüdür. Bu
sistemin de me ruiyet ihtiyac vard r ve bu
ihtiyac da din kar lar. Dikkatle izlenip deerlendirildi inde, dinin bir bask ve egemenlik arac olarak tüm kar tl na ra men,
en fazla kapitalist-modernizm taraf ndan
kullan ld görülür.
Dinin devletle iç içe olan ili kilerini ö renmek için herhangi bir devlete bakmak yeterlidir. Türkiye buna iyi bir örnektir. Türkiye gibi kendisini laik sayan kimi devletler de
KOMÜNAR
ise, en büyük bütçeli, yüz binlerce kadrolu
dini kurumlar, sistemler olu turulmu tur. Bu
ülkelerde dini devlet eliyle geli tiren ve yayan e itim kurumlar bir a gibi toplumu
sarm lard r. Tüm toplumsal mücadelelerde,
emekçi s flar n hak aray lar nda panzehir
olarak ba vurulan araç hep din olmu tur.
Sistemin egemenlikçi, s fç , devletçi hiyerar ik yakla mlar uygulaman n en temel
arac din, geçmi ten günümüze, ilk hiyerarik yap lanmadan en geli mi devlet yap lanmas na kadar her zaman ba vurulan ve
uygulanan temel araç olmu tur. Tüm s fl
toplumlar n yönetim kavramlar n kayna
hiç üphe yok ki, din olmu tur.
Devletle menin ve s fla man n geli mesinde dinin tart mas z mutlak bir etkisi
vard r. Hiyerar ik yap lanman n olu turulmas , toplumun büyük ço unlu unun az nl k
bir kesimin hakimiyetine geçmesi, emek ve
ürünlerine ba kalar taraf ndan el konulmas ,
sahiplenilmesi ve bunun benimsetilmesi kolay olmam r. Din, kutsall k atfetmesi temelinde me ruiyet zeminine oturtulabilinmi , s fla ma ve devletle me bu temelde
geli ebilmi tir.
Devlet genelde ba lang çla birlikte ele
al p de erlendirilmektedir. Adeta insanl k
toplumsal bir varl k ve tür olarak ya ama
gözlerini açt nda, yandaki kundakta devlet
de gözlerini ya ama açm gibi yans r.
Devletin ezeli ve ebedi tan mlanmas bu
yakla mdan kayna
al r. Do mam , dourtulmam ; ba lang çta varm ve sonsuza
kadar da olacakm gibi anlat r ve buna
inan r. Elbette inanmak, kuruma tanr ad na
sahiplik yapanlar açs ndan de il, yönetilen
ve ezilen büyük ço unluk için geçerlidir.
Tanr ad na devleti ele geçirenler; devletin
toplumsal geli menin bir döneminden sonra
ortaya ç kt
, özgür geli en toplumsal
ili kilere bir sapma oldu unu ve zaman geldi inde de 'tunç baltayla ç kr n yan nda
Asar- Atika müzesindeki yerini alaca
'
gayet iyi bilirler. Bunu bilseler de, egemen
flar devleti tanr n sonsuzlu u kadar
sonsuz bir varl k olarak tan mlamaktan ve
topluma benimsetmekten de geri kalmazlar.
Yuhanna, 'Kelam ba lang çta vard ve kelam
her eydi' der. Sonraki de erlendirmeler dikkate al nd nda, Kelam'la kastedilen devlet
oldu u sonucu ç kar veya bu san insanda
yarat r. Ancak tarihten edindi imiz tüm bilgi kaynaklar z bize, devletin iddia edildi i
gibi tanr vergisi bir varl k olmad
, ba lang çta var olmad
ve sonsuza kadar da
devam etmeyece ini göstermektedir. Devlet
tarihsel geli menin bir evresinde ortaya ç k/do mu , tarihsel geli menin bir evresinde de, kayna
ald literatürle birlikte
de ortadan kalkacakt r: nsan akl n yarat olan tüm kavram ve kurumlar gibi.
Devlet daha do arken din ve tanr yla iç
içe, yan yanad r. Do u da dinsel kurumlar
içerisinde olmu tur. Tüm kavramlar teolojiktir, tanr kaynakl r. Kutsall
da beslenmi oldu u bu kaynaktan al r. Devlet kutsal tanr düzeninin ifadesidir. Bu, Sümer ziggurat rahiplerinin uzun dü ünmelerinin arndan vard klar sonuçtur. Ne akl n soyut
bir tan mlanmas , ne toplum üstü ve tanr sal
bir yarat md r; o tamamen bir insan yarat
r. Önderlik Sümer Rahip Devletinden Demokratik Uygarl a adl eserinde, devletin do
hikayesini, Sümer rahiplerinin bu yarat m olay ndaki rollerini harika
bir de erlendirmeyle ortaya koyar:
"Uygarl tan mlayabilecek birçok özelli i olmas na ra men, belirleyen ay rt edici
özellik kendi tüketiminin çok üstünde verimlili e yol açan insan eme inin art ürüne,
köleci ili kiye, yani mülkiyete konu edilmesidir. Sümerlerin gerçekle tirdikleri biçim, rahiplerin Ziggurat denilen ve hem tap nak,
hem kolektif i , hem de toplumsal yönetim
merkezi rolünü oynayacak birimlere kavu mas r. Toplumun kimli i olan, gökyüzü düzeninin yeryüzü temsilcisi gibi kutsal bir anlama bürünen bu merkezler, daha sonraki
tüm uygarl k tarihi boyunca geli tirilecek
olan büyük tap naklar n, meclislerin, i merkezleri ve askeri karargahlar n, e itim ve
kültür merkezlerinin prototipidir; devlet kurumla mas n ana rahmidir. Devlet denilen
icat, yani Zigguratlar, o dönemin ideologlar
olan rahipler üzerinde yol açt görülmemi
95
KOMÜNAR
verimlilikle, daha ba lang nda kutsal ilan
edilecekler; hem de gökyüzünün yeryüzündeki temsilcisi kutsal düzen olarak insan zihnine egemen k nacaklar ve en geli kin otorite kayna durumuna yükseltileceklerdi.
"Sümer tap na
n devletin ana rahmini
te kil etti i çok aç kt r. Yani daha sonra iddia edildi i gibi devlet usun, insan akl n
bilimsel ifadesi de il, teolojik, dogmatik ifadesidir. Yeni ve yal n bir tan m sunuyorum:
Uygarl k ve onun özü olarak devlet, s fla man n ilkel a amas nda bilimsel dü üncenin
olu mad dogmatik kavray n teolojik ifadesidir. Temelinde bilim de il, inanç dogmayatmaktad r. Belki de bu anlamda en ça araç devletin kendisidir; onun özellikle
halkla amayan klasik biçimleridir." (Sümer
Rahip Devletinden Demokratik Uygara)
Devlet de durduk yerde ve sadece rahibin bir devlet kurma iste inden hareketle geli memi tir. Devletin bir ihtiyaç olmad
kesindir, ama toplumsal geli me, örgütlenme ve üretim art nda bir art ya yol açt da
kesindir. Binlerce y l özgür ya am olan
topluluklar n özgür ya am al kanl klar na
kar t bir yap lanmay çok rahat kabul etmedikleri, bu ayg hem üretimde yol açm
oldu u ürün art , hem de tanr ve kutsall k
fatlar yla büründürülmesi neticesinde benimsemi tir. Toplum rahipler taraf ndan yeniden kal plara dökülmektedir. Eski toplumsal ili kiler üretim düzeyiyle ba lant olarak yeniden biçimlendirilecektir ve bunu yapacak olan da Sümer rahipleridir. Yer ise,
devlete de rahim görevi gören tap nak olacakt r.
"Yeni toplumun kalbi tap nakt r. Daha
do rusu ana rahmi tap na n ba ndad r.
Köleci üretim biçimini, yeni i bölümüne ve
ideolojik üstyap na dayand rarak do urmaktad r. Daha sonraki süreç, modelin azami büyümesi ve kendini tekrarlamas r.
Dikkat edilirse, temelde bu kaba zorla gerçekle en bir toplum biçimi de ildir. Daha
inand
bir mitoloji ve kendini verimlilikle kan tlayan bir üretim tarz söz konusudur.
Zor daha sonra devreye yo un olarak gire-
96
cektir. nsanl k ba lang çta içine girdi i yeni
toplumun, hiç de daha sonra alt ndan zor
kalk lacak amans z bir kölecilik tarz na dayal toplum oldu una inanarak girmiyor. Rahiplerin de tümüyle bu bilinç ve kurnazl kla
hareket ettiklerini söylemek zordur. Onlar
eski toplumun ilerisinde bir geli meyi pratikleriyle kan tl yor ve inand rabiliyorlard .
Sürecin ba lang ç özünün bu biçimde geli ti i yüksek bir ihtimalle kan tlanabilmektedir. Zaten daha üstün bir toplum biçimi salt
zor ve hileyle kurulmaz. Üstünlü ünü kan tlamadan, hiçbir toplumsal biçimleni ne
zorla kurulabilir, ne de geli mesini sürdürebilir. Daha da önemlisi zor, ancak i levini yitirmi biçimler için, eskinin y
ve yeninin do u için rol oynayabilir." (Sümer
Rahip Devletinden Demokratik Uygarl a)
Devletin daha ana rahmine dü erken dinle iç içe oldu u görülüyor. Mitolojik zamanlar n tan mlanmas olarak böyledir, tek tanr
dinler zaman n tan mlamas yla da böyledir. Devletin kutsall bu do la ba lanr. Gökyüzünden yeryüzüne indirilmi tir. Tanr n sözcüsü ve temsilcisidir. Ona
ba kalmak kural gere idir. Biçimi ya da
temsilcisi s flar ne kadar de irse de sin, özü hep ayn r ve de meden uzakt r.
Zaten tan mlanmas sonsuzluk üzerinedir.
Kölecilik, feodalizm, kapitalizm, sosyalizm
ya da günümüzün daha yayg n deyimiyle
ulus-devlet ayn nesnenin fark giydirilmi
halleridir.
Krallar, tanr -krallar kendilerini ya tanr
olarak devletin sahibi, ya da tanr ad na devleti yöneten ki iler olarak göstermi lerdir.
lk ça dan günümüze devlet yetkilisi kendisini tanr yerine koyarak hareket etmi tir.
Rahipler krallara taç giydirmi , yarg lama ve
cezaland rmalarda en az krallar kadar rol oynam lard r. ktidar bu iki kesim aras nda
payla lm r. ktidar n bu ki iler ars ndaki
payla
özünde sembolik bir görüntüdür,
gerçe i dinle devlet, dinle siyaset aras ndaki
ili kidir. Kral tanr ad na yeryüzünde düzeni
sa layand r, asl nda rahip de ayn rol ve görevle yüklüdür. O da kendisini tanr n yer-
KOMÜNAR
yüzündeki temsilcisi olarak gösterir, tan r.
Tanr 'n n gücü ve kudreti din ile devlet, din
ile siyaset aras nda payla
lm r. Asl nda
bunun ikisi de ayn eydir. Dini oldu u kadar devleti yaratan da rahiplerdir. lk krallan, tanr -krallar n hepsinin rahip olmalar
bundan kaynakl r. Karma kla an yönetim
mekanizmalar ve artan ihtiyaçlar bu ikili
yönetim mekanizmas
ortaya ç karm r.
Bu yönetim mekanizmalar din ile devlettir.
Kralda ifadesini bulan devlet somutun, rahipte ifadesini bulan din de soyutun temsilcisi ve yöneticisi olmu tur. Biri tanr ve din
ad na ahret i lerini, di eri ise, bu dünya, yeryüzü i lerini ve gücü kullanmay üstlenmi tir. Her ikisinin de hizmet etti i kutsal düzen
anlay
n sürdürülmesidir. Musa'n n tanr
ad na güç payla
yaparken rahipli i Levililer S pt na, krall da di er S ptlara b rakmas , birinin di erinin alan na girmemesi
için kararla rmalara gitmesi ve bunun demeden devam etmesi bu büyük uzla n
ifadesidir. As l hangisi, gölge hangisi denecek olursa, as l olanla gölge olan birbirinden ay rman n çok kolay olmad
söyleyebiliriz. ktidar n ve gücün payla
nda
zaman zaman bu iki iktidar sahipleri aras nda çat malar n ya and
da söylemeliyiz.
Papalar uzun yüzy llar boyunca krallara,
imparatorlara taç giydirmi lerdir. Papalar n
elinden taç giymeyen krallar n krall klar ,
imparatorlar n imparatorluklar hep üphe
ve ku kuyla kar lanm lard r ki, böyleleri
de zaten fazla yoklar. Papan n tav r ald bir
imparatorun ne kadar aciz ve güçsüz oldu u
Kral Henry örne inde görülmektedir. Kral
Henry'in kaç gün ya mur alt nda, papan n
kap
n e inde dizleri üstü ve gözya
dökerek bekledi ini tarih kitaplar yazar. Papan n kap aç p elini Henry'in ba na koymas yla bu 'trajik' durum son bulur. Bu belki
de papalar n en güçlü oldu u bir zaman diliminin görüntüsüdür. Daha ba ka zamanlarda
ise adeta rehin al rcas na papalar n denetim alt na al nd klar , Vatikan'dan ç kar p
ba ka ülkelere adeta rehin götürürcesine götürüldüklerini de yine tarih kitaplar ndan
okuyoruz. Buradan ç kard
z, her zaman
ikisinin birbirini tamamlayan bir yap olu turduklar r. Papalar güçlü olduklar zamanlar krallar n gücünü kullanm , perde arkas ndan devleti onlar yönetmi lerdir. Krallar n güçlü olduklar zamanlarda ise, papalar n tanr dan ald klar ilahi güçleri krallar
taraf ndan toplumun yönetilmesi için kullalm r. Din ve devlet kurulan düzen anlan sürdürülmesinde bazen kar tl klar
olu sa da, tam bir birlik temelinde hareket
etmi lerdir. Bazen birinin, bazen di erinin
etkin olmas bu durumu de tirmemektedir.
Aralar nda tam bir dengenin oldu u ve iktidar n payla ld , bu konuda uzla maya vald zamanlar da olmu tur. Örne in Aziz
Aqinumlu Thomas' n krall a kar savunmu oldu u 'Çifte K çlar' teorisi böylesi bir
çat ma ve iktidar payla m yakla
n
teorisidir. K çlardan biri devleti yönetmek
üzere kral n elindedir, di eri de tanr n iradesinin temsili olarak kilisenin elindedir.
Herhalde bundan daha 'adil' bir payla m
olamaz.
ç içe geçen dinle devlet ili kilerini bundan daha iyi anlatan aç k örnekler vard r,
hem de o kadar çoklar ki. Papal a ba H ristiyan devletler oldukça fazlad r. Protestan
Almanya, Calvinci sviçre, Katolik talya,
Ortodoks Rusya, Anglikan ngiltere ve Budist Asya devletleri. Bunlar yerküre üzerinde
etkili olan büyük ve önemli devletler olduklar için bu isimleri belirtiyoruz, yoksa Avrupa devletlerinin tümü bir biçimde bir
ristiyan mezhebinin savunucusudur. spanya'n n, Fransa'n n, Hollanda'n n ya da
çok daha küçük ya da büyük Avrupa devletlerinin hepsi de dinle kendilerini tan mlalard r. Kutsal Roma-Cermen mparatorlu u her iki rengi birden ta maktad r. Kutsal
Roma tanr n/kilisenin, Kutsal Cermen kran iktidar n tezahürüdür. Avrupa'da yüzllara yay lan kutsal din sava lar , iktidar
sava lar ndan ba ka bir ey de illerdir. Din,
tanr n kutsal gücünü bir bayrak gibi önüne
alarak toplumu sava a sürebilmenin, sava
bu kutsall klar ard na gizleyerek yürütmenin
arac r. Bunu ba ka türlü de erlendirmek,
izah etmek mümkün de ildir. Kutsall k, din
97
KOMÜNAR
yaftad r, esas iktidar ve egemenlik sava lar r. Bu yaftalar haks z sava lar hakl
göstermenin araçlar r. Din burada devletin, daha genel olarak söyleyecek olursak,
hiyerar ik, egemenlikçi, s fç yakla mlar
hakl ç karman n, günahlar ndan ar nd rman arac konumundad r. Haçl Sava lar 'n n
ard nda yatan gerçek de bu de il midir? H ristiyan-Müslüman sava lar ba ka nedenlerle aç klamak mümkün mü? Ya da ba ka
biçimde de erlendirilecek olursa, do ru söylenmi olacak m r? Kesinlikle tek gerçek,
yap lan n egemen s flar ad na yap ld
r.
Bu yakla m sadece H ristiyan devletler
için de il, di er devletler için de aynen geçerlidir. srail'in ya da daha gerilere gidecek
olursak Yahudi Devleti'nin bir din devleti oldu unu söyleyebiliriz. Yahudi Devleti'nin,
Siyonizm'in tüm terim ve kavramlar n Kitab- Mukaddes'ten al nma olduklar kimse
için s r de il ve dahas devlet kendisini de
bununla tan mlamaktad r. srail Devleti'nin
On Emir'i uygulamam olmas , onun kavramlar n teolojik olmad anlam na gelmez. Daha da gerilere gidilecek olunursa,
esas kayna n Sümer rahip zigurratlar olduklar görülür. Yani adlar , dönemleri ve
sistemleri farkl la sa da, temel kavramlar ve
yakla mlar de meden süregelmi lerdir.
eriat ya da eriat devleti Yahudi inanç sisteminin ürünüdür ve slamiyet'in devlet yönetiminin esas olu turmu tur. Anlay lar bir
kültür gibi yay lm lard r.
Hz. Muhammed'in peygamberli ini ilan
etti inin daha onuncu y dolmadan slam
Devleti'nin kurulu u gerçekle mi ti. Hiçbir
peygamber kendi ya am sürecinde inanc
temelinde bir devletin kurulu unu görememi ti. Musa'n n Eriha Nehri'nin öte yakas nda 'Vaat edilmi topraklara' bakt , ama bu
topraklara ayak basmad belirtilir. Bunun
nedeni olarak da, M r'dan ç tan sonraki
süreçlerde, Musa Peygamber'in Tanr Yehova ile görü meye gitti inde geride kalanlar n inançlar nda zay fl klar ya anmas , karde i Harun önderli inde Alt n Buza yapmalar ve tapmalar , bundan hareketle de Yehova taraf ndan cezaland lmas r. Ceza;
98
kutsal topraklar görece i, ama ayak basmayaca biçimindedir. Sonuçta Musa ya am
süresince bir Yahudi Devleti'nin kurulu unu
göremez.
sa'n n Kudüs'e kral olma iste i olsa da,
rakal m kral olmas , dü ünceleri Havarilerle s rl oldu u bir süreçte Çarm h'ta can
vermi , H ristiyan inanm lar n 300 y ll k
mücadeleleri sonras nda devlet dini haline
gelmi tir. Ama slamiyet Hz. Muhammed'in
Medine'ye yerle mesinden k sa süre sonra
devlet nitelikli bir örgütlenme düzeyine
ula
r. Vefat na yak n dönemde s rlahayli geni letmi ve Bizans'a kafa tutabilecek ve sava abilecek bir güç ve yetkinlie ula
r. Mekke döneminde inen Ayetlerin hemen hepsi ideolojik çerçevesi olan
ve slamiyet'in temel prensiplerini belirleyen, inanç sistemini kuran ilkelerdir. Bu
Ayetlerde ütopya güçlüdür, toplum ve gelecek vard r, ama devlet yoktur. Oysa Medine'de inen Ayetlere bakt
zda hemen tümünün devlet sistemini kurma ve yönetmeye
yönelik kural ve anlay lar içerdi ini görürüz. Tüm slam devletleri Kur'an ve Hadislerde ifadesini bulan prensipler temelinde
kendilerini i lerli e kavu turmu lard r. Ortaça dan günümüze hiçbir slam devleti, slamiyetsiz kendisini tan mlamam r. Sistemin uygulanmas eriat'ta ifadesini bulmu tur.
Her devlet bir din gerçe iyle hareket etmi tir, ama slam devletleri bu konuda çok
daha belirgin bir yakla m göstermi lerdir.
slam devletlerinin dinle bütünle meleri, H ristiyan devletlerin dinle bütünle melerinden daha dolays z ve do rudand r. slam
devletleri hukukunu dine dayand rm , kendilerini din kurallar temelinde yönetilen
devletler olarak tan mlam lard r. eriat, bu
din devletinin uygulamalar n ad olmu tur.
Hz. Muhammed sonras olu an Hilafet Kurumu, Allah ve peygamber ad na devleti yönetme yetkisi ta
r. Dinin cevaz veren
kurumu olarak eyhülislam, tüm hukukun
iki dudak aras ndaki temsilini Halife ad na
yapm r. Hz. Muhammed'in ya am döneminde slamiyet'in ideolojik ve ütopik bir
KOMÜNAR
yan bulunsa da, sonras nda slamiyet'in bu olarak yorumlanm r. eyhülislamlar, molideolojik ve inanç yan a r basan yap or- lalar verdikleri fetvalarla sultanlar , padi ahtadan kalkm , tamamen egemenlik arac na lar Allah' n temsilcisi dokunulmaz ki ilikler
dönü mü tür. Halifeler, Peygamber'in deva- haline getirmi lerdir. Tarihte bunun örnekve temsilcisi olarak, Allah ad na yeryü- leri çoktur. Sultanlar, padi ahlar Allah s fat zünde düzeni sa lama görevini üstlenmi ,
kullanmaktan imtina etmi lerdir, ama
yürütmü lerdir. Halifelerin gerçekte ne ka- O'nun ad na her türlü yetkiyi kullanmaktan
dar slamiyet'in bar
yüzü temelinde ha- da çekinmemi lerdir.
reket ettikleri sorulacak olursa, olumlu bir
Her din ya da dinin temsilcisi kendisini
yan t vermek mümkün olmayacakt r. Hilafet tanr n temsilcisi olarak göstermi tir. Tanr
Kurumu'nu denetiminde bulunduran ki i ya bir ve tektir, ama temsilcileri devletlerin sada güçler, slam dinini kendi ç kar ve egekadar çoklar ve her birinin yakla m ve
menlikleri temelinde kullanm lard r. Eme- uygulamalar da farkl r. Hatta bu tanr n
viler, Abbasiler, Memluklular, Osmanl lar temsilcisi olduklar
söyleyenler aras nda
Hilafet'i ellerine geçiren hanedanl klar ol- tanr ad na sava lar yürütülmü tür. H ristimu lard r. Bu büyük imparatorluklar n hepsi yanlar n, Müslümanlar n, Yahudilerin, di er
din devletleri olmu lard r ve hepsi de dini
dinlerin ve bu dinlere ba
mezheplerin
kendi hanedanl klar n ç karlar tebirbirlerine kar yürüttükleri kanl
Din,
melinde kullanm lard r. Bunun
sava lar tanr ad na ve tanr egeegemenlik
belki de en aç k ve somut örne i
men k lmak amac yla yürütülruna yürütülen mü tür. Ancak bu dinler ve
olarak, Emevi Hanedanl 'n n
ve yap lan her eyi mezhepler ad na yürütülen saPeygamber soyundan gelen
Hasan ve Hüseyin'i aileleriyle aklayan en temel araç va lar n temel gerekçelerini
birlikte iktidar u runa yok etele al p de erlendirdi imizde,
olmu tur. Devlet
meleri gösterilebilir.
öldürme, talan etme hak gerekçelerin gerçe in çok
Halife peygamberi temsi- ve yetkisini tanr ad na ötesinde oldu unu görürüz.
len ama Allah ad na kutsal dü- kullan r ve bu da her Dinler aras nda, ya da her dinzeni sürdüren ki i ve kurum ol- zaman din taraf n- deki mezhepler aras nda yürümu tur. Hilafeti ellerine geçiren
tülen sava , tanr ad na yürütüdan temize
sultanlar 'cennet misali' ya am ,
len sava lar olarak tan mlan r. Ankar r. cak yürütülen sava lar n bununla bir
Allah ad na her yetkiyi kullanlard r. Kendilerini de 'Allah' n yeryüba olmad çok aç k. Kalabal klar cenzündeki gölgesi' anlam ndaki 'Zillullah' s - neti fethe ç karlarken, az nl k ve egemen
fat yla tan mlam lard r. Allah' n gölgesi ol- olanlar zenginliklerini artt rmak, tarlalar n
mak, sultanlara, padi ahlara büyük bir güç
rlar geni letmek, yönetmek istedikleri
ve kudret vermi , kendilerini her eyin üs- insanlar n say
ço altmak için sava a girtünde saymalar na neden olmu , imkan sun- mi lerdir. Din, yürütülen bu egemenlik samu tur. eyhülislam' da denetimine alan va lar n me ruiyet arac olmu , o haks z
sultanlar her türlü davran lar
'kitab na' sava lar n hakl bir zemine oturmalar nda
uydurmu lard r. Zaten tüm maddi gücü de önemli bir rol oynam r. Din, egemenlik
ellerinde bulunduran sultanlara kar ç kmaruna yürütülen ve yap lan her eyi aklayan
ya da pek rastlan lmamaktad r. Hilafetin sa- en temel araç olmu tur. Devlet öldürme, tahibi olan sultanlar toplum nezdinde de Al- lan etme hak ve yetkisini tanr ad na kullan r
lah' n temsilcileri olarak kabul edilmi lerdir. ve bu da her zaman din taraf ndan temize ç Hilafeti temsil eden sultana kar ç kmay , kar r.
askerlerine kar silah kullanmay , PeygamBurjuva devlet laikli i bayrak yaparak
ber'e ve Allah'a kar ç kmak ve Peygamber ileriye do ru bir hamle yapar. Kiliseyi bu teve Allah' n ordular na kar silah kullanmak melde s rlamak, otorite ve yetkiyi s f
99
KOMÜNAR
ad na denetimine geçirmek ister. Kiliselerin
mülklerine el koyar, gücünü ve etkisini s rlar. Ancak bu, burjuva devletin dinden azade
oldu u anlam na gelmez. Onun da en az dier din devletleri kadar dinle iç içe oldu u
kesindir. Ba lang çta kar oldu unu ilan etmi , ama aradan uzun bir zaman geçmeden
din ile devletin ayr lmaz bir ikili oldu unu
ve toplumu yönetmenin de vazgeçilmez bir
arac oldu unu görmü , yeniden ba tac haline getirmi tir. Hegel'in ulus-devlet ve Napoleon hakk ndaki de erlendirmeleri, yorumlamalar burjuva devletin gerçek yüzünü
göstermektedir. Hegeel, Napoleon'un ulusdevletini; 'Tanr 'n n yeryüzüne inmi hali',
Napoleon'u da, 'Tanr 'n n yeryüzündeki yürüyü ü' olarak de erlendirmi tir. Demek ki
devlet ve din ne kadar istenirse istensin, birbirlerinden uzakla
labilecek, kopart labilecek eyler de ildir. Bu de erlendirmelere
de sadece baz uygulamalardan hareketle gidilmemektedir. Bundan daha önemlisi, beslenmi olduklar kaynak ve kavramlard r.
Devletin ideolojik yap
n teolojik olmas
çok daha önemlidir. ster burjuva olsun, isterse de ba ka tan mlarla izah edilen bir devlet yap lanmas olsun, beslendikleri kaynak
ayn r. Bundan dolay r ki, Önderlik deerlendirmelerini devletin icat ve i leyi inin
kaynak yap na, Sümer Rahip Devleti'ne,
zigurratlara kadar götürüp dayand r. Di er
tüm devlet yap lanmalar n kendilerini nal tan mlarlarsa tan mlas nlar, aralar ndaki
fark n biçimden öte bir ey olmad
r.
"Devletin temelinde teokrasi vard r. Hiçbir döneminde bundan vazgeçilmi de ildir.
Teokratik devleti ekli olmaktan öte özde
görmek gerekir. Ortado u'da rahip tap nan etraf nda yükselen bu kurumun mayas ndaki ideolojik özü görmek önemlidir.
Zihniyetteki inand
k ba olmadan, ç plak zorla binlerce ki iyi tap na n hizmetinde uzun süreli çal rmak zordur. Devletin ilahi, kutsi niteli i bu ihtiyaçtan ileri gelir. ster mitolojik, ister dinsel inanca dayann, hakim zihniyete dayanmadan, me ruiyet
sa lanmadan devlet binas sa lam k namaz, uzun ömürlü olunamaz. Tek tanr di-
100
nin olu mas nda büyük rol oynayan brani
kabilelerindeki otorite olma, her iki taraf nda büyük bir heybetle duran M r ve Sümer
devletinden farkl bir devlet kurma ihtiyac ,
Ahdi Atik'in -Kutsal Kitap- temel kayg
r.
Bir nevi brani Krall
n ideolojik temelidir. Özellikle Samuel-1 ve Samuel-2 bölümleri adeta Yahuda devletinin -tanr devletkurulu manifestosu gibidir. Pers-Med mparatorlu unun temelinde Zerdü tlük belirleyici dini etkendir. H ristiyanl k Roma sonras tüm Avrupa devletlerinin ortak genidir.
slam devleti daha do unda dinin kendisidir. Tüm ortaça slam devletleri kendilerini olmazsa olmaz kabilinden din devleti sayarlar. Zerdü tlük yerine geçen ia slam'
halen devletin resmi ideolojisidir. Tüm Arap
ülkelerinde devletin dini, resmi ideoloji olarak slam'd r. Kendini laik ilan eden Türkiye
Cumhuriyeti en geni Diyanet -resmi Sünni
slam ideolojisi- kadrosuna sahiptir. slam
resmi devlet dinidir. Pakistan ve Afganistan
resmi slam devletleridir. srail din devletidir." (Bir Halk Savunmak)
Devletin biçimleri, nitelikleri ve merkezile mesi tanr n tekli i ya da çoklu unu
ko ullam , bununla ba lant geli mi lerdir. Çoklu tanr sistemleri farkl klar ba nda ta r, en az ndan mutlak egemen olma
gibi bir durum yoktur. Ama tek tanr sistem
bu egemenlik ili kilerindeki mutlakl ifade
eder. Do a dinleri dönemindeki tanr lar ile
tekle en, mutlakla an, soyutla an ve kavram
düzeyine indirgenen tanr aras nda oldu u
kadar, bu dönem devletleri ars nda da çok
büyük farklar vard r. Bu konuda Önderlik
unlar belirtmektedir: "Devlet ile tanr ,
merkeziyetçili i a
geli mi devletle tek
tanr dü üncesi ve inanc aras nda çok s
bir ili ki vard r. Tanr ne kadar güçlü, tüm
fatlar n -ki, bunlar uygarl n temel özellikleridir- sahibi, ula lmaz ve anla lmaz
larsan z, devleti ve içine gizlendi i uygark maskelerini o denli güçlü, korkutucu, anla lamaz ve ula lamaz k lm olursunuz.
Bu hususlar ayn zamanda krallar n özellikleridir. Kral e itiminin özü, bu özellikleri kazand rmakt r. Tanr n temsilcisine bu yara-
KOMÜNAR
r, bu gerekir. S fl toplumdan önce totem,
Din en önemli s fsal ideoloji olarak rol
temsil etti i toplulu un özet kimli i, bir nevi oynam r. Zaten geli iminde de dinin böysoyad yd . Toplumun sömürücü karakteri ol- lesi bir rolü olmu tur. Dini ellerine geçiren
mad için, bunlar n öyle ürkütücü bir yan- egemen s flar, toplumun di er tüm kesimlar yoktu. Tanr da de illerdi. Ne zamanki leri üzerinde egemenlik kurmu lard r. Kenkabile eflerinin sömürücü karakterleri ge- dilerini tanr n temsilcileri olarak, dola-y li ir, totemin de yava yava tanr sal yüceyla da di er tüm kesimlerin tanr n temli e t rmand
görülür; yeryüzünden gök- silcisi olan kendilerine boyun e meleri geyüzüne yer de tirir. Yak n, dokunulur, kor- rekti ini savunmu lard r. Yeni geli en ve
kulmaz s fatlar ndan soyulur; uzak, ula l- egemen olmak isteyen her s
n ideolojik
maz, ürkütücü s fatlar kazan r. Toplumda s - arac yine din, mezhep olmu tur.
fla man n ihaneti de özüne kar böyle
Yukar da da belirtti imiz gibi, ba lang çba lar." (Sümer Rahip Devletinden De- taki geli im sürecinde her ne kadar kar
mokratik Uygarl a)
dursa da, kapitalist sistemin egemenlik döDin, devletle olan ili kilerindeki bütün- neminde din toplumun yönetilmesi ve yönle me kadar, siyasetle de tam bir bütünlük ve lendirilmesinde en fazla ba vurulan araç oluyum gösterir. Hatta dini en etkin simu tur. Burjuvazinin dine kar olmayaset olarak de erlendirmek de
n alt nda yatan gerçek, dinin o
Dini
mümkündür. Binlerce y l topzamana kadar feodalizmle özellerine geçiren
lumun yönetilmesinin tede le en bir kurum olmas yegemen s flar,
mel arac olarak kullan l. Yani dini bir yönetim
r. Ayn biçimde devve
siyaset arac olarak
toplumun di er tüm keletler aras ndaki ili kikullananlar zaten vard
simleri üzerinde egemenlik ve hem de oldukça etlerde de temel enstrükurmu lard r. Kendilerini kinlerdi. Onun gölgesi
man olarak kullan lr. mparatorlukla- tanr n temsilcileri olarak, alt nda fetihler yapm ,
n kurulu lar ve y - dolay yla da di er tüm ke- toplumu k sk vrak kular , el de tirmeleri
atm lard . Bu arac binsimlerin tanr n temsilcisi lerce
vb. din arac kullan lay n tecrübesine
rak gerçekle tirilmi tir. olan kendilerine boyun sahip olanlar n elinden almeleri gerekti ini man n kolay olmad
Ba ka topraklar n i gal een
dilmesinde, sömürgele tiriliyi
bilenlerin
ba
nda
burjusavunmu lard r.
mesinde dine mutlak anlamda
vazi gelir. Kar tl k, olguya daba vurulmu tur. Haçl Seferleri payanma, kan tlanamayan yok sayma
pal k merkezli bir siyasetin ürünü olurken, ve temelde kendi argümanlar olu turma,
diyar- küffar n fethi de slam siyasetinin bundan sonra geli mi tir. Ama iktidar n
ürünü olmu tur. Yay lma siyasetinin öncü kesinli ini sa lad ktan sonra, her ne kadar
kuvveti olarak din en önemli rolü üstlenmi
olguya dayal yöntemsel aç klama geçerli olve oynam r. Dervi lere slam ad na, mis- sa da, devlet yönetmede eski ve etkili bir
yonerlere H ristiyanl k ad na öncü kuvvetler araç olarak dine ba vurmaktan geri kalmaolarak rol ifa ettikleri bilinmektedir. Krallar,
r. Ki burjuvazinin elindeki dini, sadece,
padi ahlar ad na topraklar ele geçirenler din kutsall kla ifade edilen metafizik yöntem
siyasetini kullanarak bunu ba arm lard r. olarak da almamak gerekir. Burjuvazinin
ncil en önde giden ordu olmu tur. Afrika elinde ulus-devlet tanr s fat na bürünmü ,
yerli halklar n Cizvit misyonerler için söy- milliyetçilik de bunun siyaset ifadesi olmu ledikleri oldukça anlaml r: " lk geldikle- tur ya da din, 'milliyetçili in en çok kullanrinde onlar n ncilleri, bizim topra
z, imdi
' araç olmu tur. 20. yüzy l, ulus dinleriise onlar n topraklar , bizim ncilimiz var".
nin/milliyetçiliklerinin bula mad
toplum
101
KOMÜNAR
neredeyse kalmam gibidir. Hepsinin tand klar bir küçük ulus-devletçikleri, milliyetçilikleri olmu tur.
"Din, ulus-devlet sürecinde milliyetçiliin en çok kulland , direkt ulus-devlet dinine dönü türüldü ü araç konumundad r.
Din hem ulusalla
larak, hem milliyetçile tirilerek, ulus-devlet döneminde toplumsal kurum olarak ahlaki özüne en ters dü mü konuma dü ürülür. Seküler milliyetçiliin d nda kalan toplum kesimlerini dini
milliyetçilikle, eski tanr n yeni haliyle bilinçli veya kendili inden kulu halinde bütünle tirerek bir nevi kendi iç ihanetini de ya aolur. Din-laiklik çat mas bu ihanetle
yak ndan ba lant
r." (Kapitalist Modernitenin A lma Sorunlar Ve Demokratikle me) Herkesin bir dininin olmas da, finans-kapitalin toplumu denetim alt na almas n en önemli araçlar ndan biri haline
getirilmi tir. Herkesin eline küçük bir putçuk verilmi , herkese kendi küçük mabetleri
yap lm , kendilerini tanr ya da tanr n
temsilcisi olarak kabul ettiremeyenler, küçük putçuklar da tarak ayn sistemi de ik
bir biçimde sürdürmeye devam etmi lerdir.
Dinin uygarl k a amas yla birlikte s fsal bir ideoloji ve siyasal bir araç oldu u tarihen sabittir. Yukar daki anlat mlar z bu
konuda yeterli örnekler sunmaktad r. Bir kez
daha vurgulayacak olursak; Protestanl k bir
Alman dini olarak geli mi tir. Martin Luther'in temel tezleri dini reforme etme üzerine kuruludur. Savundu u temel konular n
ba nda, kilisenin tanr ile insanlar aras ndaki arac konumdan ç kmas , insanlar n ibadetlerinde arac z hareket etmeleri, kilisenin günah ba lama yetkisinin olmad ,
ancak tanr n günahlar ba layabilece i,
endülijanslar n (para kar
cennete yer
satma) sat lmas n do ru olmad , her haln kendi dilinde ncil'i okuma ve ö renme
hakk n oldu u (her halk kendi diliyle ncil'i okuyacak olursa, dili Latince olmas ndan dolay kilisenin tanr ile insanlar aras ndan ç kaca , insanlar n arac z ibadetlerini
yapabilecekleri) vb. yakla mlardan hareketle kendi mezhebini ki, sadece kendi mezhe-
102
bi de de il, Alman Kilisesi'ni kurmu tur.
Luther bu yakla mlar yla kilisenin sa dönemindeki kutsall na dönme istemini dile
getirmi tir. Bu istek gerçe in tümü müdür?
Olmad rahatl kla söylenebilir. Kapitalizmin geli im sürecindeki Alman burjuvazisinin ulusla ma, ulus-devletini yaratma iste ini bunun d nda tutarak de erlendirmek
mümkün de ildir? Martin Luther'in ncil'in
Almanca çevirisini ad na atfetti i ve korumas
ald
prens, gerçe in görünenden
çok daha farkl oldu unu göstermektedir.
Prensin Papal a kar Martin Luther'i korumaya almas nedensiz olamaz. Yine
denilebilir ki, M. Luther'in Katolik Kilisesi'ni reforme etme yolundan ilerleyen Anabaptistlere -Zwingleu tarikat - ve Thomas
Münzer'e kar öfke dolu yakla mlarla hareket etmesi, onlar n yok edilmelerini -yak lmalar - istemesi, yakla
n gerçekte kilisenin eski kutsall na dönme arzusundan
çok daha ba ka içerikler ta
, buradaki
yakla mlar n esas nda siyasal bir içerikte
oldu unu göstermektedir.
Asl nda Matin Luther'in geli tirdi i Protestanl k, burjuvazinin, daha genel olarak
söyleyecek olursak kapitalizmin ideolojik
kimli i olacakt . üphesiz bu daha sonra deecek, üretim tarz na uygun olarak ve ekonomik tan mlamalarla ifade edilen yeni kimlikler edinecekti. Ama ba lang çta feodalizmin temsili ve mutlak egemen olan Katolik
Kilisesi'ne kar ba ka argümanlarla mücadele etmenin ko ulu yoktu. Dine kar din
kar lacakt . Bu görünendi, gerçek olan
daha örtük oland . O da, s fsald , sistemseldi. Burjuvazinin hedefledi i feodalizmdi,
feodal egemenlerdi. Dönem itibariyle de kilise en büyük topraklar n sahibi olarak en
büyük feodaldi ve de feodalizmi temsil eden
bir kurumdu. Geni halk kesimlerinin ve
emekçilerin deste ini sa layan burjuvazi,
feodalizmin ideolojik kimli i olan Katolik
Kilisesi'ne kar sava açarken, egemenlik
arac olarak dine kar sava açt görüntüsü
verse de, özünde s fl toplumun sömürücü
bir s
olarak dinden asla vazgeçmedi.
Burjuvazinin amac dini ve kiliseyi tüm
KOMÜNAR
özellikleriyle ortadan kald rmak de ildi,
kendi ç karlar temelinde yeniden ekillendirmekti. Martin Luther'in öncülük etti i
Protestanl k, burjuvazinin ç karlar en iyi
yans tan ideolojik kimli i oluyordu. Martin
Luther bilerek ya da bilmeyerek, isteyerek
ya da istemeyerek tarihte böylesi bir rol
oynuyordu. Ve bu da kendisini destekleyen
ve koruyan prensin yakla mlar n nedenini
izah etmektedir. Burjuvazi yeniden, ama
kendi ç karlar temelinde dini kal ba döküyordu. Bunun için de Protestanl k biçilmi
kaftand .
ngiltere Krall 'n n Katolik Kilisesi'nden
ayr lmas hangi inanç sistemiyle aç klayabiliriz? Anglikanizm'in geli mesinde kral n
ki isel yakla m ve arzular n belirleyici oldu u söylenebilir. Abbasi Hanedanl 'n n
Emevi Hanedan ve Halifeli i'ne kar sava malar n nedenini inançsal, ideolojik yaklamlarla aç klamak mümkün müdür? slamiyet'in Hz. Muhammed'in ölümünden sonra inançsal ve ideolojik bir yan n kalma, hanedanlar n iktidar arac na dönü tüünü söylemek için çok gerilere gitmeye ve
inançsal yakla mlar
de erlendirmeye
bile gerek yoktur. Peygamber'in cenazesi daha yerdeyken iktidar kavgas ya ayanlar n
inançsal bir yakla mlar n olamayaca
söylemek yanl olmayacakt r. Ve daha o andan, o günden itibaren Müslümanl k bir siyasal araç durumuna getirilmi tir. Bundan
dolay r ki, Önderlik günümüzde uygulanan slam'a, "kar slam" demektedir. Bugünkü slam n, Peygamber döneminin slam' na baz biçimsel benzerliklerin d nda
ortak çok fazla bir yan olmad
söylemek
yanl olmayacakt r. Taliban' n slam' gerçek slam m r? Vahhabilerin uygulamalar
slam'i uygulamalar m r? ran' n ia's m ,
yoksa Tayyip Erdo an' n AKP slam' m
gerçek slam'd r? slam' temsil ettiklerini
söyleyen ve kendisini eriat olarak tan mlayan daha onlarca devlet ve uygulamalar n
hangilerini do runun ve gerçe in temsili
olarak ele al p de erlendirebiliriz? Bu uygulama ve yakla mlar n hiçbirinin slam' n
özüyle uzaktan-yak ndan bir ili kisinin ol-
mad
, hepsinin siyaseten yakla klar ,
toplumun inançlar bir siyaset arac olarak
kulland klar tereddüt etmeden belirtebiliriz.
Siyasal slam, radikal slam, liberal slam vb. bu ad sayd klar
n uygulamalar ndan hareketle geli tirilen yak rma ve
de erlendirmelerdir. Radikal slam' savunan yakla mlar slam' n özüyle uyumlu
yakla m olarak de erlendirmek mümkün
olmad
gibi, slam' n liberalle tirilmesini
hedefleyen yakla mlar da slam' n gerçek
uygulamas olarak de erlendirmek mümkün
de ildir. Siyasal slam olarak de erlendirilen ve slam' n siyasal niteli ini vurgulamak isteyen ele tirel yakla mlar bu özelliklerden kaynaklanm r. Tayyip Erdo an' n,
AKP'nin, kendisinden öncekilerin slam' n
dü üncelerini dillerinden dü ürmeseler de,
uygulama ve yakla mlar n tümünün siyasal amaçl oldu u ve toplumu yönetmeyi
hedefledi i, devletin, sistemin, egemen s flar n bunlar n yakla mlar temelinde sorunsuz egemenlik ili kilerini yürüttükleri
kimse için s r de ildir. Sorun elbette bir ki i
ya da bir partinin sorunu olmaktan çok daha
fazla bir eydir. Bunun devlet yakla
oldu u aç kt r. Toplumun büyük ço unlu unun inanç sahibi oldu u bir ülkede, devletin
bu yakla
n d nda kalmayaca a ikard r. Türkiye'nin Milli Savunma Bakan'ndan sonraki en büyük bütçeye ve kadroya sahip kurumu Diyanet leri Ba kan'd r. Laikli i bir din gibi savunan bir
ülkede, yüz binlerce kadroya ve bütçenin en
büyük kalemlerinden birine sahip böyle bir
kurumun varl , ancak siyasal amaçlarla deerlendirilebilir. nanç sahibi toplum, bu kurum arac
yla inançlar kullan larak yönetilmek istenmektedir. Yine bu araç kullalarak kadercilik topluma egemen k nmak
istenmi ve k nm r da. Toplumsal sorunlar n geli ti i her dönemde kullan lmak üzere ba vurulan en öncelikli araç hep din olmu tur.
Osmanl mparatorlu u y ld
güne
kadar Hilafetin merkezi olmu ve kendisini
bir din devleti olarak tan mlam r. Ümmet-
103
KOMÜNAR
çilik temel bir yakla m olarak benimsenmi , ba ta Kürt halk olmak üzere imparatorlu un egemenli i alt ndaki halklar ümmetçilik siyasetiyle yönetilmi tir. Ümmetçilik
ulus-devlet ve milliyetçi ideolojilere nazaran
halklar aras nda sorunlar n daha geni kapsamda ele al p çözülmesine etkide bulunmu tur ya da ideolojik ayn k farkl sorunlar n öne ç kmas engellemi tir. Osmanl
mparatorlu u'nun egemenli i alt ndaki H ristiyan halklarla daha erkenden çat maya
girmesi, sorunlar ya amas ve o halklar n
imparatorluktan ayr p devletle meleri dinle
ba lant olarak geli mi tir. ngiliz ve Franz emperyalizmlerinin k rt ve provoke
edici, yönlendirici yakla mlar bu sürecin
Gerek Osmanl ,
gerekse de rani devletler
Kürtlerin bu inançsal ve
mezhepsel farkl klar kullanarak egemenliklerini
devam ettirmi ler; bunu da
bilerek, bir siyaset olarak yaplard r. nançlar istismar
ederek bir toplumu ya da
toplumlar kand rmak, kendi
siyaset ve ç karlar temelinde
kullanmak, yönlendirmek,
yönetmek kirli ve çirkin bir
yakla m olmakla birlikte,
yeni bir yöntem de ildir.
geli mesinde önemli roller oynasa da, dinsel
farkl klar n bu güçler taraf ndan siyasal bir
araç olarak kullan ld , bu temelde amaçlar na ula
söylenebilir. Emperyalist devletler, imparatorlu u parçalamak için dini
kullan rlarken, imparatorluk da bütünlü ünü
korumak ve egemenli ini devam ettirmenin
bir arac olarak dini kullanm r. Egemenlik
alt nda kalan Müslüman halklar n hak taleplerini, 'ayn din ve ümmetten olduklar ,
Halifelik s fat yla peygamberi temsil ettiklerini' öne sürerek görmezlikten gelmi tir.
Arap halk n imparatorluk kar nda harekete geçmeleri ve devletle melerindeki etkili yakla
n ngiliz emperyalist siyasetin-
104
den kaynakland , 'Kutsal topraklar n' sahipleri olduklar n öne ç kar lmas temelinde imparatorlu a kar yönlendirildikleri
ve Arap halk n imparatorluktan kopu unun bu temelde gerçekle ti i tarih kitaplanda yaz lmaktad r. Bu durumda da dinin
kavram, araç, ili ki ve yöntemlerinin siyasal
araç olarak kullan ld klar aç kl kla görülmektedir. Osmanl mparatorlu u'nun öne
kard klar ise; Peygamber'i temsilen Hilafetin merkezi olmalar , Hilafete kar sava man n Peygamber'e kar sava mak oldu u
temelinde bir yakla m olmu tur. Ancak ç karlar n s fsal niteli inin çat mas , inançsal yakla mlar ortadan kald rmaktad r.
Dinsel inançlar güçlü olan toplumun büyük
kesimi inançlar na göre ya asalar da, egemen s flar siyaseten yakla
lard r. Hemen her kesim ve zaman için bu geçerli olmu tur.
Osmanl mparatorlu u'nun egemenli i
alt nda bulunan Kürt halk inançlar na dayal
olarak imparatorlukla birlikte ya am , sava
r. Ortak inançtan dolay imparatorlu un yan nda her zaman sava lara kat lm ,
imparatorluktan ayr lmay dü ünmemi tir.
Osmanl 'n n Kürt egemen s flar na verdikleri payelerin de, Kürtlerin yönetilmesinde
önemli bir rolü olmu tur. Kürt egemen s flar da imparatorlukla birlikte hareket ettiklerinde, bu ayn dinsel inanca sahip olduklar öne sürerek, halk ikna ederek yönlendirebilmi lerdir. Farkl mezhepsel inançlar olan Kürtlerin farkl devletleraras nda
parçalanmalar , bu devletleraras ndaki sava lara Kürtlerin etkin olarak kat lmalar ,
devletleraras ndaki sava , mezhepsel farkklardan dolay bir anlamda Kürtlerin kendi aralar ndaki sava lara dönü mü tür. Gerek Osmanl , gerekse de rani devletler Kürtlerin bu inançsal ve mezhepsel farkl klar
kullanarak egemenliklerini devam ettirmi ler; bunu da bilerek, bir siyaset olarak yaplard r. nançlar istismar ederek bir toplumu ya da toplumlar kand rmak, kendi siyaset ve ç karlar temelinde kullanmak, yönlendirmek, yönetmek kirli ve çirkin bir yakla m olmakla birlikte, yeni bir yöntem de-
KOMÜNAR
ildir. Tarihte çok s kça ba vurulan bir yöntemdir. Bu sadece slami cephede de il, dier dinler taraf ndan da kullan lm r. Modern denilen, demokratik ve laik denilen
devletlerin de, din devletlerini aratmayacak
kadar, dini, bir egemenlik ve yönetim arac
olarak kulland klar rahatl kla söylenebilir.
Emperyalizmin 20. yüzy ldaki en önemli
egemenlik arac n siyasalla
din oldu u
yads namaz. Yine laik geçinen devletlerin
daha farkl bir yakla m sahibi olmad klar
da aç kt r.
Türkiye Cumhuriyeti Devleti de kendisini laik bir devlet olarak tan mlamaktad r.
Cumhuriyetin kurulu y llar nda buna çok
büyük önem verilmi tir, günümüzde de kendisini devletin sahibi gibi gören ba ta ordu
olmak üzere çe itli kesimler laikli e büyük
at flarda bulunurlar. Onlar dini ilkel bir yakla m olarak görürler, modernli in bir gere i
olarak a lmas gerekti ini dü ünürler. Muas r medeniyetlere ancak onlar n laiklik yakla mlar temelinde ula laca na inan rlar.
Dini devlet d nda tutma, inanç ve ibadeti
siyasetten uzak ve vicdani bir olay olarak
de erlendirmek isterler. En az ndan teorik
olarak söyledikleri bu temeldedir. Ancak dini devlet, dolay yla da siyaset d olarak
ele alan bu yakla mlar n da, dini en az Halifeli i temsil eden imparatorluk kadar kulland
aç kt r. Toplumsal muhalefetin geli ti i, Kürt halk n hak talebinde bulunmas kar nda ba vurulan en etkili siyaset
arac da yine din olmu tur. Adeta bir araban n yedek lasti i gibi ihtiyaç duyuldu unda ba vurulmu tur. Elbette araban n di er
tekerlekleri de dinden olu mu lard r, ama
üzeri k fl rlar, fazla aç kta de illerdir ve
çok kolay görünmezler, yedekte olan ise k fs z, maskesizdir.
T.C. Devleti'ni ele al p de erlendirelim:
Çok partili sisteme geçi le birlikte kurulan
partilerin hepsi devletin icazetiyle kurulmu lard . Hepsinin de dinsel perspektifleri
vard . Hiçbiri de halk n inançlar "göz ar" etmiyordu. Bunlar bir yana, ama tamamen dinsel yakla mlar temelinde kurulan
partiler de vard . K rk y a n bir süredir
Türkiye'de aç k din siyaseti yapan Erbakan,
devletin iste iyle parti kurmu , siyaset yapr. Milli Nizam Partisi devletin onay ve
dahas iste iyle kurulmu tur. 12 Mart'ta kapat lan bu partinin liderini yerle mi oldu u
sviçre'den ça ran n, kendisine yeni bir parti, Milli Selamet Partisi'ni kurduran n devlet
oldu u da belgelerde mevcuttur. Milli Nizam Partisi'nin kurulmas na, Erbakan' n 12
Mart sonras yerle mi oldu u sviçre'den
ça larak Milli Selamet Partisi'nin kurdurulmas na ihtiyaç duyulmas n nedeni; bir
yandan Türkiye'de geli en devrimci mücadele, Kürdistan'da ya anan uyan ve özgürlük mücadelesinin geli meye ba lamas ve
bir de emperyalizmin reel sosyalizme kar
mücadelede bir araç olarak kulland
ve
geli tirdi i din temelli 'Ye il Ku ak' projesidir. Türkiye dine dayanarak komünizme
kar mücadelenin en etkili yürütüldü ü
alanlardan biri haline gelmi tir. Sovyetler
Birli i'nin 'S cak denizlere' inme korkusu
toplumda geli tirilmi , bu korkulara dayal
olarak da, dine dayal bu projeler temelinde
olu turulan bir çemberle Sovyet-lerin, onun
ahs nda komünizmin, yani özgürlükçü düüncelerin geli mesinin, yay lmas n engellenmesi hedeflenmi ti. Dinin etkin bir siyaset arac olarak kullan lmas belki de bu
dönemlerden ve ya ananlardan daha fazla,
cuntayla ve olu turdu u siyasal atmosfer taraf ndan gerçekle tirilmi tir.
Türk ordusu yapt her aç klamada dinsel geli melere kar oldu unu, cumhuriyet
için en büyük tehlikenin irticadan geldi ini
ileri sürmü , en az ndan toplumda böylesi
bir görüntü yaratm r. Cunta öncesinde de
sonras nda da, bu, ordunun genel bir yaklaolarak öne ç km r. Ancak 12 Eylül faist cuntas n dini topluma yayma yakla, bu iddialar n ve aç klamalar n tam tersi
olmu tur. Cunta sonras nda da bu yakla mlar devam etmi tir. Kendisini laik bir kurum
ve Cumhuriyet'in sosyal devlet ilkesinin tek
koruyucusu olarak ilan eden ordu, cuntayla
iktidar ele geçirdikten sonra yapt
en
önemli i ; toplumu dine bo mak olmu tur.
Eskiden s rl say da olan ve din temelli
105
KOMÜNAR
itim veren mam Hatip Okullar , cunta ik- met anlay bu parti taraf ndan yeniden güntidar döneminde onlarca kat artarak say lar demle tirilmi , tüm sorunlar n çözüm yönon binleri a
r. Bugün ise bu say çok da- tem ve yakla
olarak gösterilmi tir. Liha fazlad r. Cuntan n ve sonraki iktidarlar n beral politikalarla harmanlanan bu politikabuna ba vurmalar n nedeni, toplumun din lar n çözümün alternatifi oldu unu savunkullan larak yönetilir halde tutulmas r. mas , bu yönlü önemli bir imaj sunmu olÖzellikle de Kürdistan Özgürlük Mücade- mas , al nan deste e ra men çözümcü olalesi'nin geli mesi, Kürt halk n kendi ulu- mamas gerçek yüzünün aç a ç kmas
sal, demokratik ve özgürlüksel hak talepleri- sa lam r. Bu partinin gerçek anlamda bir
ni yüksek sesle dile getirmesi ve bu temelde din tüccar oldu u aç a ç km r. Kendisini
mücadele etmesi kar nda devlet bu ad m- tüccar, devlet yönetmeyi de ticaret yapmak
lar atm r.
gibi ele alan Tayyip Erdo an, gerçekten de
Kürt halk n özgürlük mücadelesine kendisini iyi tan mlam r. Kapitalist ekonokar hemen her renkten parti iktidara getiri- mi-politi e göre al p-sat labilen her ey
lerek denenmi tir. Özal 'dört e ilimin temsil- metad r. Al
varsa, din de sat
n elinde
cisi' olarak kendisini ilan etmi , Kürdistan bir metad r. Tayyip bu anlamda iyi bir sat ,
Özgürlük Mücadelesine kar , e ilimlerin- iyi bir tüccard r. Pazarlad halk n dini duyden biri ve en önemlisi olan dini de kullan- gular r. Emperyalizm taraf ndan da Taymas na ra men ba ar olayip'e bir rol yüklenmi tir.
may nca, sol geçiOrtado u'da geli en raDinin kendisi devlettir,
nenler, liberal gedikal slam'a kar ,
siyasettir. Her devlet, her sistem, her
çinenler, milliml slam geli yönetim anlay bu kaynaktan içmi , temel tirilmek istenmi yetçi- rkç olanargümanlar buna dayand rarak
lar da iktidara getiti. Co rafi anlamda
olu turmu tur.
rilmi , bunlar arac önemli bir yerde buluyla özgürlük mücadelesinin
nan Türkiye'nin, tarihsel geçmi
bast lmas hedeflenmi tir. Bunlar tutma- olarak da slamiyet'i uzun y llar temsil etmi
nca, bu dört e ilimin ortak ve farkl farkl olmas , Müslüman halklar n dikkatlerinin bu
örgütlenmeleri bir sonuç yaratamay nca, y l- alan üzerinde olaca hesaplanarak Tayyip
lard r din temelli siyaset yapan Erbakan ikti- Erdo an desteklenmi tir.
dara getirilmi tir. Baz Kürt i birlikçilerinin
saca ve özetle belirtecek olursak; din
de içinde yer ald klar ba ar z Erbakan' n ile devlet, din ile siyaset aras nda kopmaz
partisinden ayr lanlar n kurduklar AKP ile ba lar n oldu unu söyleyebiliriz. Bu yaklabu politikayla bir deneme daha yap lmak ism sadece bir ülke, bir devlet ya da bir zatenmi tir. AKP'nin de din temelli bir örgüt- manla s rl bir olay de ildir. Toplumsal örlenme oldu u, tarikat olarak da Kürt halk gütlenmenin oldu u her yerde ve zamanda,
içinde yo un örgütlü olan Nak ibendicili e, inanca dayal ya am n oldu u ve toplumun
daha özgün olarak da Halidiye tarikat na da- ihtiyaçlar ndan fazlas üretmeye ba lad ,
yand bilinmektedir.
bir kesimin toplum ad na bu üretim fazlas na
Halidiye tarikat , Mevlana Xalid'in kur- el koymaya ba lad , yani s fla man n
du u bir tarikat olup, Kürt orijinlidir. Bu in- gerçekle ti i zamanlardan günümüze din,
ce hesaplardan hareket ederek Kürt halk n bir siyaset arac olarak kullan lm r. Hatta
teveccühünün kazan laca , dinsel duygular daha fazlas da söylenebilir. öyle ki; dinin
kullan larak Kürdistan Özgürlük Mücadelesi kendisi devlettir, siyasettir. Her devlet, her
ve önderli inin tasfiye edilebilece i hesa- sistem, her yönetim anlay bu kaynaktan
planm r. Bu partinin Kürt halk na hitap içmi , temel argümanlar buna dayand raederken kulland temel argüman, 'din kar- rak olu turmu tur. Kitap getirenleri s rl da
de li i' olmu tur. Osmanl
ktan kalan üm- olsa, 124 bin olarak ifade edilen peygamber-
106
KOMÜNAR
lerin hepsi yukar da belirtti imiz çerçevede
gerçek anlamda ideoloji olu turmu , devlet
kurmu , siyaset yapm , toplumu yönetmi lerdir. amanlarla ba layan bu süreç peygamberlerle daha da geli ip etkin hale gelmi , modern psikoloji ve sosyolojinin yöntemleri
nda daha da etkili bir tarzda kullan lm r.
Dini devlet, siyaset ve yönetim olay olmadan de erlendirmek mümkün de ildir.
Din, mutlakla an, tekle en, s rlar güne le
ölçülen devletin temel yönetim anlay olmu tur. Ba lang çta bir inanç sistemi olarak
geli mi tir, ancak daha sonra inançtan kopart lan din, i lenerek bir yönetim arac haline getirilmi tir. Devletin geli ip olgunla
bir süreçte bu rol çok daha etkili bir tarzda
oynat lm r. Marx toplumun yönetilmesindeki kullan m rolünden hareketle, dini 'toplumun afyonu' olarak de erlendirmi tir. Din
kendi ba na bir uyu turucu olarak de erlendirilemez, ancak kullan
itibariyle böylesi bir rol de oynam r, oynamaya da devam
etmektedir. Olu turulan dogmalar, tart lmazl k gibi özellikleri, dinin egemen s flar
taraf ndan bir uyu turucu haline getirilerek
kullan lmas
sa lam r. Böyle tan mlamak, de erlendirmek daha do rudur. Dinin
egemen s flar elinde hangi temelde kullald na ili kin olarak Önderlik a
daki
de erlendirmeyi yapmaktad r:
"Özenle i lenmi bir yönetim ideolojisidir din. Egemen s f her zaman dinin soyut
niteli inin fark ndad r. A
daki toplum tabakalar ise ona gerçekmi gibi inand llard . Dine bu kadar yat m yap lmas ,
mabetlerle temsili, ritüeller, hepsi devletin
yönetim erkiyle yak ndan ba lant
r. Bu
nedenle içyüzünün anla lmamas için tarma yasa getirilmi tir. Tart lsa iki sonuç ortaya ç kacakt r: Krall n yükseli i ve
do al yasall k. kisi de çok önemlidir. Tanr kral ve tanr gölgesi-sultan n nas l yüceltildi i anla lacak; dolay yla toplum korkutucu, cezaland
bir tanr anlay ndan
kurtulacakt r. Yine do aya ili kin bölümü ise
bilimselli in kap
aralayacakt r. Kuantum ve kozmos fizi ine kadar bilimsel olgu-
lar dünyas na hükmeden ilkeler anla lacakr. Avrupa'n n üstünlü ü, ortaça dan ç karken bu teolojik -ilahiyat- çözümlemeyi çok
yo un yapm olmas r. üphesiz dü ünsel
geli me yaln z ba na teoloji, theodice tarmas na ba lanamaz. Ama bu olmadan da
ça da dü ünceye kap aralanamaz. 12., 13.
ve 14. yüzy llardaki Dominiken, Francisken
mezhep tart malar olmadan Rönesans herhalde kolay geli mezdi." (Bir Halk Savunmak)
Burada bir kez daha belirtmekte yarar
vard r: Din toplumsal bir ihtiyaç olarak geli mi tir. Bunu yok saymak ne mümkün, ne
de do rudur. Tarihsel bir gerçekliktir ve insan zihniyetinin olu mas nda da son derece
önemli roller oynam r. Kavrama ve anlaman n geli en bu süreçle ba lant oldu u
kesindir, ancak bir egemenlik arac olarak
kullan lmas da hem daha farkl r ve hem
de daha sonradan geli mi tir. Din bir ihtiyaç
iken ve toplumun inançla ba lanmas n
olanaklar sa larken, dincilik bir egemenlik arac olarak toplumun parçalanmas nda,
bask alt na al nmas nda ve sömürülmesinde
rol oynam r. Din bir kültürdür, ama dincilik bir iktidar arac r ve bugün uygulanan
da esas nda bu iktidar arac olan dinciliktir.
Bundan dolay Önderli imiz buna önemle
vurgu yapmakta, dincili in insanl n ba na
musallat olan cinsiyetçilik, milliyetçilik ve
bilimcilikin yan nda ad and dört temel
hastal ktan ya da toplum kar tl ndan biri
olarak anmaktad r.
Biz bu çal mam zda esas olarak dincilii ve bir iktidar arac olarak dinin devlet ve
siyaset taraf ndan nas l kullan ld
k sa
de inmelerle vurgulamaya çal k. Bunu
görmek için bakmak bile yeterlidir. Devletin, siyasetin temel kavram ve argümanlan din kaynakl oldu u, iktidar ve yönetme anlay
n, devlete yüklenen kutsall k
fatlar n da ayn kaynaktan oldu u nettir.
Dincilik bir iktidar arac olarak reddedilmesi gerekirken, din toplumun manevi haf zas
olarak kar lanmas gereken bir olgudur. Önderli imizin, "Kültürel slam'a evet, siyasal slam'a hay r" sözü, dine nas l yakla lmas gerekti ini göstermektedir.
107
KOMÜNAR
UYARLIK-DEMOKRAT K UYGARLIK,
MODERN TE-DEMOKRAT K MODERN TE
KOMÜNAR
Uygarl k genel anlamda olumsuzlad z bir kavram. ki temel döneminin olduunu u ba klarla belirliyoruz: "Maskeli
Tanr lar ve Örtük Krallar Ça " ile "Maskesiz Tanr lar ve Ç plak Krallar Ça ". Peki,
içeri i böyle olan 'uygarl k' kavram 'demokratik uygarl k' olarak kulland
zda
neyi kastediyoruz? Acaba uygarl olumluyor muyuz, Pandora'n n Kutusu gibi adeta
tüm kötülükleri ba nda ta yan bu kavran 'demokratik' kelimesiyle biraraya geli i
nas l mümkün olabiliyor?
Modernite, ça da k anlam nda kullalan çok önemli bir kavram. Daha çok da
kapitalist ya am tarz , günümüzün ça da 'temsil etti inden' adeta kapitalizm tarandan ele geçirilmi bir kavram. Verili literatürde modernle menin düzeyi, kapitalist
ya am tarz na dahil oldu un kadard r. Bu
nedenledir ki yayg nca 'kapitalist modernite'
kavram kullan lmaktad r. Peki, biz 'demokratik modernite' kavram kulland
zda,
temel kriteri kapitalist ya ama ko mak olan
bir eyi mi gerçekle tiriyoruz? Yani kapitalistle iyor muyuz? Halbuki Önderli imiz
"genelde devlet odakl , özelde kapitalist modern ya amdan kopu u üçüncü do um
olarak adland yorum." demi ti. Peki, o halde biz neden 'demokratik modernite' kavrakullan yoruz, kastedilen nedir?
Bir yandan 'demokratik uygarl k' , bir
yandan 'demokratik modernite'yi, bir yandan
da 'demokratik konfederalizm'i kullan yoruz. Bunlar birbirinin yerine geçen kavramlar m ? Bunlar n birbiriyle ili kisi nedir? Bizim sistemsel alg lay
zda bu kavramlar
nerede durur? Sistemsel alg lamay ve deerlendirmeyi olanakl k lan bu kavramlar n
do ru kavranmas , anla r k nmas , savunmalar n da anla lmas
kolayla racakt r. Bu nedenle de bu kavramlar birbiriyle ba lant ama kendi özgünlükleri dahilinde ele almak yararl olacakt r.
108
Uygarl k, Demokratik Uygarl k
Uygarl k 'kent' ba lant bir kavramd r.
'Medeniyet' anlam na da gelmektedir.
'Uygarl k' hiyerar ik devletçi sistemi
tan mlamak için kullan yoruz. Her ne kadar
yer yer neolitik toplum için uygarl k kelimesi kullan lsa da bu çok yerinde olan bir yakla m de ildir. Yap sal olarak devletli dönemden önce de ehir olmaya evrilmi , hatta
ehir haline gelmi yerle im yerleri bulunmaktad r. Buna örnek olarak Çatalhöyük
gösterilebilir. Ancak bu gibi yerlerde herhangi bir e itsizli e yer vermeyen komünalite, temel ya am tarz r. Kent kültüründe
görülen ayr malar, e itsizli e dayal farkl la malar buralarda görülmez. Bu nedenle de
bu gibi yerleri uygarl k kültürü çat alt nda
ele almak do ru olmaz. Çünkü "uygarl k s f kültürü ve devletiyle ilgilidir. Kentlilik, ticaret, ilahiyat ve bilimin kurumla mas , politik ve askeri yap n geli mesi, ahlak yerine hukukun öne ç kmas , erke in toplumsal
cinsiyetçili i yeni uygar toplumun hâkim
göstergeleridir. Bir anlamda bu özelliklerin
toplam na uygar toplum kültürü de denilebilir ."
Tan mdan da anla ld gibi uygarl k, insanlar n ilk toplumu olan ahlaki ve politik
toplumun aleyhine geli en bir kültürdür.
Kendili inden veya bir anda gerçekle en bir
süreç de ildir. Çok sistematik bir ekilde ilk
toplum biçimi olan ahlaki ve politik (do al)
topluma kar yürütülen bir mücadele ve saln sonucudur. nsan ya am n biricik
nedeni olan özgürlüksel anlam n sürekli
soyk ma tabi tutulmas …" ve "özgür yaam anlam n bo alt lmas ndan geriye kalan…" olarak tan mlad
z uygarl k, bu
yönüyle öyle övünülecek, ileri görülecek bir
gerçekle me de ildir. O, özgürlü ün kaybedilmesi pahas na geli mi tir. Toplumu parçalayan, toplumda birilerini özne birilerini
de nesne haline getiren bir zihniyetin ürünüdür.
KOMÜNAR
Do al toplumun birbirini tamamlayan,
birbiri için olan ya am tarz , yerini zamanla
bencilliklerin gittikçe güçlendi i yeni bir döneme b rakacakt r. O güne kadar toplumsalla man n, komünalitenin geli tirilmesi için
çal an, yorulan kafalar, art k toplum içinde
bir 'üst toplum' yaratmak için kullan lacakt r.
'Güçlü kurnaz adam' diye nitelendirdi imiz
sapk n tarihin yap m ustalar toplumda öncelikle ana-kad n e itlikçi-özgürlükçü toplumu içinde yer alan genç erkekleri etraflar na
toplayarak, onlar n üzerinde tahakkümlerini
geli tirirler. Do al toplumun öncüsü ve en
güçlü savunucusu pozisyonundaki kad
kar lar na alarak, ona kar sistematik ve bilinçli bir sald ba lat rlar. Bilirler ki kad n
geriletilmeden, güçten dü ürülmeden do al
toplumun komünaliteye dayanan de erlerini
mak mümkün olmayacakt r. Tarihe hiyerar ik dönem diye geçen, do al toplum ile
devletli uygarl k aras ndaki bu geçi süreci,
bu nedenle çok yo un bir direnen kad n-egemen olmak isteyen erkek aras ndaki mücadeleye sahne olacakt r. Kad n komünaliteyi,
ortakla may , dayan may , biriktirmemeyi
vb. esas al rken, egemen olmak isteyen erkek, özelle meyi, özelle tirmeyi dayatacakr. Bu ara süreçteki mücadelenin galibi, egemen erkek olacak ve güçlenme istemlerini
en büyük güç kurumla mas olarak devletle
taçland racakt r. Tabandaki bu güçlenme düzeyine denk olarak zihinlerde de tanr la acakt r. Böylelikle de insanl n ilk, kök ve
insan olman n özünü temsil eden do al toplum bast lm , bir sistem olarak a lm
olacakt r.
Art k toplum yeni bir mecraya girmi olmaktad r. Bu yeni toplum, en temel yaklakendini büyütürken birilerini küçültmeyi, kendini öznele tirirken toplumun geri
kalan nesnele tirmeyi esas alan bir zihni
yap lanmada olacakt r. Art k eskisi gibi birinin gücü herkesin gücü olmayacakt r, yine
herkesin gücü de birinin gücü de ildir. Bencilli in bir ürünü olan bu sistem, toplumu
amans zca parçalayacak, güçten dü ürecek,
kendine ba ml hale getirecektir. Toplumun
içine itildi i bu yeni dönemin di er bir ad
da kölelik dönemi olacakt r ve bu hiç de meyecektir. Nitekim Önderli imiz, uygarl k
süreçlerini ve onun da ç
sa layan hiyerar ik dönemi adland rken, hep köle takulland . Hiyerar inin ç
için 'köle
toplumun do u', devletçi toplum için 'köle
toplumun olu umu', feodal devletçi toplum
için 'olgunla
kölelik toplumu', kapitalist
devlet ve toplum için de 'derinle mi ve genelle mi kölelik' tan mlamalar yapt . Bu
kölelik üreten ve toplumu kar la rmay en
temel yakla
haline getirmi olan sistem
gerçekli i, de er(sizlik) olarak "bask , sömürü, gasp, talan, tecavüz, katliam, vicdanzl k (ahlaks zl k), yok etme ve eritme gibi
toplum için gereksiz çok say da maddi ve
manevi kültür ö eleri" ile yüklenecektir.
te k saca de erlendirilmeye çal lan bu
hastal kl do a 'uygarl k' deniyor. Peki, bu
sapk n sistemin içinde demokratik uygarl k
tan mlamas neden yap yoruz?
Marksizm de dahil pek çok sosyal bilim
yakla
toplumsal sistemleri ele al rken,
var olan sistemi tekçi bir perspektifle ele alr. Egemenler, devletçi sistemler her eyi kendilerinden ba latt klar ndan buna giderken, Marksizm gibi kendini 'bilimlerin
bilimi' olarak tan mlayacak denli iddial olan
bir ö reti ise, olu u tespitte ya ad sorunlardan kaynakl bunu ya am r. Marksizm'de toplumsal geli me, yeni ile eski arandaki mücadelede birinin di erini yok etmesi üzerine oturtulmu tur. Bu mant a göre, ilk toplum olan ahlaki-politik (do al)
toplum bir sistem olarak a ld ndan, yerine
geçen yeni sistemler döneminde ya am yordur art k. Bir ara süreç olan hiyerar ik sistemi bir tarafa b raksak dahi -zira bu dönemde
bir denge vard r hala, ara süreçtir, gelecek
belirsizdir- devletli dönemde art k do al toplumdan eser kalmam r. Ayn sistematik temelinde feodal dönemde köleci dönem yoktur, kapitalist dönemde feodal dönem yoktur,
sosyalist dönemde de kapitalizm olmayacakt r vb. tespitin toplam sonucu olarak da
hiçbirinde do al yani ahlaki ve politik toplum yoktur. Bu, bilimsel bir tespit olarak ele
al narak izlenmi , tarih-toplum tahlilleri bu-
109
KOMÜNAR
na oturtulmu tur. Halbuki yukar da da belirtti imiz gibi yeni devletçi sistemlerin b rakam köleli i a malar , onu daha da geli tirdiklerini pratiklerinden, toplumsal ya an daha da da lmas ndan rahatl kla görebilmekteyiz. Yine bunun do ru olmad en
yal n haliyle biyolojik olarak insan n var
olu unda bile görülebilir. nsan, e er kendinden önceki evrimsel aç m olmasayd , olu mazd . Bir atom alt parçac ktan tutal m, en
geli kin bir hayvan n olu umuna, oradan da
memeliler türünden insana uzanan on be
milyar y ll k bir evrim ve birikimdir, insan
biyolojik olarak insan yapan. Bu u demektir: öncesi, sonras nda ya ar. Zaten o nedenledir ki insan n ana rahmindeki geçirdi i
dokuz ayda asl nda tüm bir evrenin olu umunu tekrarlad ve böylelikle ancak insan
olabildi i söylenir. nsan n biyolojisinin
geli imi böyleyken, insan n her türden davran
n temelinde yatan n öncesi oldu u,
bu yönüyle insan n tarih oldu u, tarihin de
insan ahs nda günümüzde ya ad da bilinen bir gerçektir. Dolay yla hiçbir eyin ve
hiç kimsenin tarihsiz, öncesiz, köksüz olamayaca tespiti, en bilimsel tespitlerden biri olmaktad r. Bu tespitlerden unu ç kar yoruz: do al toplum bir sistem olarak yenilmi
olabilir, ancak bu, onun tümden yok oldu u,
ortadan kalkt anlam na gelmez. Yeni geli en (devletçi sistem), eskiyi (do al toplum)
yok etmemi tir, onu bast rm r, geriletmi tir, hatta ondan beslenmi tir. Bu yönüyle uygarl k demek, sadece devletten, onun kültüründen olu an bir dönem demek de ildir.
Uygarl n devletle ti i dönemde, devletin sald lar na maruz kalan, devletle meyen, devlete kar direnen, devletle mek istemeyen, çok geni bir toplumsal gerçeklik
de bulunmaktad r. Yani her ne kadar devlet
hakim bir güç olarak ortaya ç km da olsa,
toplumun tüm kesiminin bu devletli yap
içinde olmad
bilmek gerekir. Öyle ki
Önderli imiz devleti, 'etnisite okyanusu
içindeki adac klar'a benzetir. Özcesi, yenilmi do al toplum, yeni dönemde de kendini
farkl ekillerde devam ettirecektir, çünkü o
gerçek toplumdur. Toplum yine de sistemin-
110
den yoksun k nm olsa da ahlaki politik temeller üzerinden var olur, geli ir. te demokratik uygarl k kavram yla kastetti imiz,
uygarl n geli iminin ard ndan devletçi sisteme kar mücadele eden, eski do al toplum ya amlar korumak isteyen devlet d
kalm kesimlerin temsil etti i uygarl kt r.
"Tan gere i demokratik uygarl hem bir
dü ünce sistemati i, dü ünce birikimi, hem
de ahlaki kurallar ve politik organlar n bütünlü ü olarak ifade ediyorum. Ne sadece
bir dü ünce tarihinden, ne de ahlaki ve politik geli me içindeki toplumsal realiteden
bahsediyorum. Tart ma iç içe olarak iki konuyu da kapsamaktad r."
Do an n her bile eninin oldu u gibi insan n da bir do as vard r, insan toplumunun
do as da ahlaki ve politik olmakt r. Ahlaki
ve politik olmak bu durumda hem toplumun
en temel özellikleri olurken, hem de toplumun oldu u yerde ahlaki ve politik özellikten bahsedilebilece i anlam ç kmaktad r.
Bu çerçevede demokratik uygarl k sistemini,
uygarl n devletli yüzünün oldu u yerin
tam kar na oturtmak gerekiyor. Yani onun
ikili yap
olu turmaktad r. Bu tespit uygarl n tekli yap
ortadan kald r. Devletin oldu u yerde demokrasinin yani ahlaki
ve politik toplumun da oldu unu ortaya koyar. Yani do al toplum, ayn anlama gelmek
üzere ahlaki ve politik toplum eski gücünü
yitirmi de olsa, devletin oldu u her dönemde var olmu tur ve toplum var oldukça, toplumun do as oldu undan da var olmaya devam edecektir. Aksi halde, toplum olmaktan
lacak, yani yok olunacakt r. Ahlaki ve
politik toplumun de erlerini esas alma anlanda dü ünsel olarak, hem de bu de erlerin
kendini ya amsalla raca , ifadeye kavu turaca bir sistem olarak demokratik uygark, tüm resmi uygarl k tarihi boyunca ahlaki
ve politik toplumu temsil etme anlam na gelir. Resmi uygarl k kar
olan, devletle memi , devletin her türden sald
kar nda demokratik-komünal de erleri korumaya
çal
her türden kesim, demokratik uygarl n temel unsurlar olur. Bu perspektiften bak ld nda, "Tarih sadece iktidar ve
KOMÜNAR
devletler y
n (en insanl k d ve köhne
yap lar ve sava lar n arac ) toplam olmap, ondan katbekat (her zaman toplumsal
do an n yüzde doksan n üstündeki varl )
daha fazla demokratik uygarl k örnekleriyle
doludur. Tüm aile, kabile ve a iret sistemleri, konfederasyonlar , kent demokrasileri
(Bilindi i kadar yla en çarp
örnek Atina'd r) ve demokratik konfederalizmleri,
manast rlar, tekkeler, komünler, e itlikçi partiler, sivil toplumlar, tarikatlar, mezhepler,
iktidarla mam din ve felsefe topluluklar ,
kad n dayan malar , yaz ya geçirilmemi
say z dayan mac cemaat ve meclisleri vb.
devasa toplumsal gruplar demokratik uygarl n hanesine kaydedilmelidir."
Bu temel parametreler temelinde 'uygark' kavram ba na 'demokratik'i koymak
kayd yla kullan yor olsak da esas nda bunun
kerhen oldu unu da bilmek gerekir. Önderliimiz bu konuda da "Demokratik uygarl k…
ad olarak belki yetersiz olabilir; çok say da
ele tiri gerektirebilir. Ama toplumun tarihsel-toplum niteli ini … dikkate ald mda,
klan toplumundan a iret, kabile, kavim, köy,
dinsel cemaat vb. topluluklar na kadar tarihi adeta ta ran hareketlerini ayn uygarl k( ehir-devlet-s f) yakla mlar içinde basit 'barbar' veya 'dinsel gerilik' olarak adland rmaya ne gönlüm ne zihnim asla raz
olam yordu." demektedir.
Önemli olan bir di er husus da nas l ki
hiyerar ik devletçi gelenek bir sistem ise,
demokratik uygarl n da bir sistem oldu udur. Demokratik uygarl k, ahlaki politik toplumun bir ta
olarak kendini tüm uygarl k tarihi boyunca sürdürür. Hem de erler
anlam nda ya amak ister, sald lar kar nda kendini korumak ister hem de kendini politik organlar na da kavu mu bir sistem haline getirmek ister, bunun için mücadele
eder. Bu yönüyle o, hem de erler anlam nda
hem de sistem anlam nda insanl k tarihinde
gerçek anlamda bir ak r. Resmi uygarl k
tarihini güçlü kurnaz adam n ilk icraat olan
hiyerar iye kadar götürürsek, buna kar tl k
temelinde geli en demokratik uygarl
da
bu tarihten yani MÖ. 6 binlerden itibaren
ba latmak gerekir. Birbirine kar tl k temelinde her iki gelenek ili ki ve çeli ki halinde
günümüze kadar gelmektedir. Çok özet biçimde tekrarlamak gerekirse; uygarl k, ilk
toplum olan ahlaki-politik toplumdan gerçekle en bir sapma sonucu olu an ve kent
merkezli bir kültürdür. Parçalanm toplumsal yap da devletlili i, egemenli i, s fsaltemsil eden uygarl k kanal na s fl devletli uygarl k denirken; demokratik toplum diye tan mlad
z devlet d kalm ,
iktidarla mam ve toplumun büyük k sm
temsil eden halk kesimlerinin içinde yer alkanala da demokratik uygarl k demekteyiz. S fl -devletli uygarl k ile demokratik
uygarl k, uygarl k tarihinin ikili karakterini,
bir ba ka deyi le tez ve anti-tezini olu turmaktad r.
Modernite, Demokratik Modernite
ve Demokratik Konfederalizm
"Modernite genel anlamda bir ça n toplumsal ya am tarz r. Maddi ve manevi kültür olarak bir döneme damgas vuran tüm
teknik, bilim, sanat, siyaset ve moda unsurlar ihtiva eder." 'Ça ' anlam na gelmektedir. Tan mdan da anla laca üzere, genel
insanl k tarihiyle ba lant bir kavramla rmad r. nsanl k tarihinde toplumsal ya amda, döneme damgas vuran maddi ve manevi kültür, dönemin modernitesini olu turur. Bu yönüyle uygarl k öncesi döneme kadar da gider. Örne in Verimli Hilal'in neoliti i kendi döneminde insanl n modernitesini olu turmaktad r. Çünkü döneme her aç dan damgas vuran temel kültürel yap buradad r. Bu perspektifle yakla
zda, uygarl k sonras nda da kimi bölge veya uygarklar n kendi dönemlerinin modernitesini
olu turduklar
görmekteyiz. Örne in ilk
devletli yap olmas itibariyle Sümerler, kendi döneminde, devletli uygarl n modernitesini olu turmaktad r. Roma modernitesi,
slam modernitesi, kapitalist modernite vb
biçimleriyle daha da artt labilir. Temel
mant k, kendi döneminde toplumsal ya ama
damgas
vuran, belirleyici olan kültürel
yap olmakt r.
111
KOMÜNAR
Bu yönüyle ele ald
zda hem devletli
uygarl n hem de demokratik uygarl n
modernitelerinin birbirinden farkl olarak
var olduklar görmekteyiz. Devlet ve demokrasi birbirinden farkl ve kar t olduklandan ve tarihin ikili yap
uygarl k tarihi
boyunca olu turduklar ndan moderniteleri
de farkl olacakt r. Bu, t pk devletli uygarkla demokratik uygarl birbirinden ay rma gibi bir özgünlü ü temsil etmektedir.
Hakim anlay , moderniteyi de tekle tirmedir. Bilimsel tekelcili i eline geçirmi olan
Bat sosyal bilim anlay , modernitenin tarihini hem o kadar eskilere götürmemekte
hem de moderniteyi kapitalist modernite biçiminde tekle tirmektedir. Bu tekçi yakla ma göre kapitalizm kendi döneminin tümünü temsil etmektedir. Kapitalizm her ne kadar önceki dönemlerden farkl olarak gerçek
anlamda küreselle mi de olsa, esas nda toplumun ya am tarz temsil edemez. Belki
tekni iyle, devleti güçlendirmesi yönüyle
her yere girmeye çal maktad r, ancak toplumun do as olan ahlaki ve politik olan yön
zay flam da olsa devam etmektedir.
Kapitalizm, özsel anlamda toplumun doas olu turan ahlak ve politik olmayla en
fazla çeli en, hatta onu yok etmek isteyen
bir sistemdir. Komünalite, ayn anlama gelmek üzere ahlak dü man r, onu yok etmeden herhangi bir yere giremeyece ini bilir.
Yine sorumlu davranan, toplum i lerine kafay yoran, üretken insan anlam ndaki politik insan yerine sürüle tirilmi , bencillik bata nda güdülerine teslim olmu , insanl ktan
uzakla
bir tip yaratmak ister. Bu nedenle de gerçek anlamda bir toplum olmaya kark gelmez kapitalizm. Zaten bu nedenledir
ki Önderli imiz 'kapitalist modernite'yi kullanman n ko ullu oldu unu belirtir. Çünkü
modernite 'bir ça n toplumsal ya am tarz r.' Halbuki kapitalizm bir toplum de ildir.
"Nas l kapitalist toplum kavram n müphem ve gerçe i perdeleme gibi sak ncas
varsa, kapitalist modernite kavram n belki
daha fazla benzer sak ncalar vard r… Bu
anlamda moderniteyi kapitalizme mal etmek
büyük hata olur. Hatta birçok unsuruyla ezi-
112
ci olarak bir tekel olan kapitalizme kar tt r.
Nas l ki toplumsal do an n temel ya am tarolan ahlaki ve politik toplum genelde uygarl a, özelde kapitalist uygarl a kar tsa,
modernitede de benzer duru söz konusudur.
Modern toplum kapitalist toplum de ildir. O
halde neden kapitalist modernite kavram
kulland m? Çünkü kapitalist tekel hegemonik müttefikleriyle topluma oldu u kadar,
dönemin ya am tarz olarak kabul gören
modernitesine de damgas
vurmak ister.
deolojik, politik-askeri müttefikleriyle ça n
ya am tarz n sanki yarat
, olu turucusu kendisiymi gibi çok sistemli bir çaba
(e itim, k la, ibadet yerleri ve medya vas tas yla) harcar. Kendisinin olmayan kendisininmi gibi bir egemen zihniyet yarat r.
er bu yönlü propaganda çabas ba ar
olmu sa, toplum veya moderniteye damgavurmu olur."
Bir di er husus da ko ullu olmak kayd yla kulland
z kapitalist modernitenin
geçmi le ba
n kopart lmas r. Kendini
her eyin merkezine koyma, olu u parçalama ve bu parçalardan birini özne, birini de
nesne k lma bir devletçi zihniyet hastal r. Nas l ki devletli uygarl k bir ak ise ve
kapitalizm de bu devletli gelene in son halini temsil ediyorsa, modernite de bir ak r
ve kapitalist modernite, bunun ça da halini
temsil etmektedir. Kapitalizm ne kadar önceki devletli gelenekten kopuk ise kapitalist
modernite de kendinden önceki devletli modernitelerden o kadar kopuktur. Bunlar birbirinden kopuk olmayan, birbirinin devam
olan eylerdir. Moderniteyi sadece kapitalizm ile ya da son dört yüz y ll k süreyle s rlamak, bir Bat ben-merkezcili i örne idir ve yanl r. Do ru olan, bir gelene in
devam oldu udur.
Demokratik modernite ise, resmi uygark süreci boyunca devletli modernitenin ikilemini olu turacak ekilde hep var olmu tur.
"Demokratik modernitenin kapitalist modernite
ebekelerinin (a lar n) oldu u her alanda ve zamanda kar kutup olarak ya anmakta oldu udur.
Ba ar veya ba ar z, özgürlük veya kölelik, benzerlik veya farkl k, e itlikten uzak veya yak n, eko-
KOMÜNAR
lojik ve feminist anlam kazanm veya kazanma- unsurla kendini bir sisteme kavu turacakt r.
, özcesi ahlaki ve politik toplum özelli ine yak n Böylelikle de hiyerar ik devletçi sistemin
veya uzak olarak, demokratik modernite kapitalist yaratt
temel toplumsal sorunlara çözüm
modernitenin ba nda her zaman ve mekânda gücü olacakt r. Bunlardan ahlaki-politik topvarolu halindedir."
lum boyutuyla esas nda ya am n anlam ,
Modernitenin toplumsal ya am temsil temel kriterlerini olu turmaktad r. Toplumun
etme anlam na geli i ve demokrasinin de do as olarak belirginlik kazanan ahlaki ve
devlet d kalm toplumun ya am ve ör- politik olmak kayd yla herkesin öznele ti i,
gütlenme tarz olu u birle ti inde, esas nda kendini katt , üretti i bir ya am tarz na damodernite kavram n egemenlikli sistem- yan r. Ahlaki ve politik olmak kayd yla herlerden çok, halk sistemine daha yak n ve ait kesi bir farkl k olarak kabul ederek, onlar n
oldu u görülür. Bu nedenle de demokratik birli ini temel toplumsal sorunlar n a lmas
modernite çok uygun bir kavramla rma ol- ve insanla man n gerçek anlamda olu mas
maktad r. Toplumu egemenler ve devletli ya- için gerekli görür. Ahlak toplumun en temel
lar temsil edemedi ine, edemeyece ine harc ve özgürlükle özde olarak ele al r. Ligöre, onlar n moderniteleri ancak devletli beralizmin ahlaks z özgürlük anlay
n
yap lar n moderniteleri olabilir, ancak de- kar na, özgürlü ü ahlak olarak oturtur.
mokratik uygarl n moderniteleri topluAhlak 'özgürlü ün kat la
hali, gelemun temel ya am göstermesi aç ne i veya kural ' olarak tan mlamay
Kapitalist
ndan modernite kavram n tan esas al r. En özgür insan komünal
modernite
na daha uygun dü mektedir. O
ve toplumsal olan özüne uygun
aç dan insanl k tarihi aç ndan devletli gelene in davranan birey olarak tan mlayada tekli bir demokratik moderni- ça da temsiliyken, rak özgürlük ile ahlak bulu tuteden bahsedilemez. Nas l ki dev- demokratik moder- rur.
letli sistemin moderniteleri tarih nite demokratik
Politikay devlete ait olmakboyunca döneme damgas vuran gelene in ça da tan kurtararak, esas nda devletin
temsilidir.
kültürlere göre de kenlik gösteriyapt
idarecilik olarak tan mlar.
yorsa, demokratik moderniteler de
Çünkü politika esas nda toplumun
demokratik uygarl k boyunca farkl klar
ini yapmak anlam na gelir ki devlet topta yacakt r.
lum kar tl nedeniyle toplum i lerini yapDemokratik modernite, kapitalist moder- maz. O sadece topluma emreder, hükmeder.
nitenin kar t modernitesi olma özelli i ta r. Devlet-toplum diyalekti inde ters orant varO da demokratik uygarl k gelene inin son
r, birinin büyümesi di erinin küçülmesindört yüz y ll k döneminde devlet d kalm , den geçer. Devletli sistemlerde toplum kendi
demokratik komünal de erleri temsil eden ya am üzerinde söz, karar ve uygulama
toplum kesimlerinin ya am tarz anlam na hakk na sahip de ildir. Sürüle tirilen toplum
gelir. Kapitalist modernite devletli gelene in gerçekli i devletli yap lar iyi izah eder. Bu
ça da temsiliyken, demokratik modernite yüzden devletli toplumlarda insanlar esas ndemokratik gelene in ça da temsilidir.
da politik de ildir. Toplumun büyük k sm
Kapitalist modernite; kapitalizm, endüs- kendi ya am hakk nda söz hakk na sahip oltriyalizm ve ulus devlet gibi üç temel unsur- mad ndan böyledir, hem de politika yapandan olu urken, demokratik modernite; ahla- lar esas nda devletçi bir yakla mla siyaset
ki-politik toplum, eko-endüstriyal toplum ve yapt klar ndan gerçek anlamda politika yapdemokratik konfederal toplum boyutlar n- mazlar. Bu da devletçi sistemlerde esas nda
dan olu maktad r. Kapitalist modernite bu bir politikan n yap lmad
gösterir. Poliüç temel ayakla bir sistem haline gelirken, tika, ya am sorunlar
çözmenin, çözüm
demokratik modernite de kapitalist moderni- gücü olman n sanat olarak en güçlü halini
tenin üç temel unsuruna kar k bu üç temel do al toplumda ya ar. Orada toplumun tüm
113
KOMÜNAR
bile enlerinin önü aç kt r, bu nedenle de herkes ya am hakk nda söz ve uygulama hakk na sahiptir. Herkesin önü kendisini gerçekle tirmek için aç kt r. Bencil bir zihni yap lanma söz konusu olmad ndan da toplumsalla maya özgürlük temelinde güçlü bir kam gerçekle mektedir. te demokratik
modernitenin ahlaki-politik toplum boyutu,
ilk toplumdaki canl
yeniden olu turmay
hedefler. Herkesi ya am n öznesi haline getirerek, onlar n kendini gerçekle tirmeleri,
güçlerini aç a ç karmalar için önlerini açar.
Eko-endüstriyel toplum boyutuyla ekonomiyi ekolojiye ba lar. Do an n her bileeninin oldu u gibi insan n da içinde ya abir eko-sistemi vard r ve do an n hiçbir
bile eni dahil oldu u eko-sistemin d na ç kamaz. Ç kmas halinde yok olmas kaç lmazd r. Bu, insan nesnele tirmek anlam na
gelmez, sadece insan n içinde ya ad doay gözetmenin var olmay sürdürmek için
zorunlu oldu unu hat rlat r. Kapitalizmi bir
gasp düzeni oldu u için bir ekonomi olarak
ele almaz, ekonominin gerçek anlamda yald yer olan toplumla bulu turur. Sanayinin s rlar ihtiyaçlar ve ekoloji olarak
belirler. Endüstriyi ekolojikle tirir. Ekonomide ahlaki ve politik yanlar esas alarak bireycili in ve tekelcili in yaratt toplum d klar ya atmaz. "Eko-ekonomi ve eko-endüstri, tüm toplumsal faaliyetlerde göz
önünde tutulur." Daha da detayland rmak,
konumuz aç ndan fazla gerekli de ildir.
Konumuz aç ndan daha önemli olan, demokratik modernitenin demokratik konfederal toplum boyutuyla olan ili kisidir.
Resmi modernitenin temel yönetim tarz
ulus-devlet modeliyken, demokratik modernitenin buna kar k gelen yönetim tarz demokratik konfederalizmdir. Demokratik
konfederalizm, toplumsal do an n çoklu yana en uygun yönetim tarz r. Devletçi
sistemler ve onun son hali olarak ulus-devlet, merkeziyetçi olduklar ndan toplumsal
do adaki çoklu yap görmez, farkl klar
tekle tirir. Bu yönüyle de bo ucudur, toplumdaki özne olma halini toplumdan al r.
Oysa demokratik konfederalizmin her bile-
114
eni inisiyatifli k lan gerçekli i, esas nda
toplumsal do aya da en uygun bir yönetim
tarz olmaktad r. "Demokratik yönetimleri kesinlikle devletin idari yönetimiyle kar rmamak
gerekir. Devletler idare eder, demokrasiler yönetir.
Devletler iktidara dayan r, demokrasiler kolektif
zaya dayan r. Devletlerde atama, demokrasilerde
seçim esast r. Devletlerde zorunluluk, demokrasilerde gönüllülük esast r."
Demokratik moderniteyi, devlet d kal, iktidarla mam toplumun maddi ve
manevi ya am tarz olarak de erlendirmi tik. Bu ya am tarz ve de erler toplam , ahlaki ve politik ilkeler temelinde ancak devlet
siyasal yönetim biçimi anlam na gelmek
üzere demokratik konfederalizmle gerçekleebilir. Demokratik konfederalizm, böylelikle demokratik modernitenin politik organ ,
siyasal sistemi olmaktad r. Devlet d toplumsall k, sadece devletle meyerek, iktidarla mayarak özüne uygun bir gerçekle meyi
ya ayamaz. Ahlaki ve politik ilkeleri temelinde kendi kendini örgütlü hale getirebilece i, devlet d bir sistemi de yaratmas gerekmektedir. Aksi halde devletçi sisteme eklemlenmekten ya da onun içinde erimekten
kendini kurtaramaz. Bunun say z örne ini
tarihte görmekteyiz.
Demokratik konfederalizm, tüm bu gerçekler
nda ahlaki politik topluma dayanarak geli en demokratik uygarl n ihtiyaç
duydu u devletle memi yönetim tarz olmaktad r. Bu bir tercih olman n ötesinde bir
zorunluluk ve demokratik uygarl n var
olu tarz na da en uygun yönetim biçimidir.
Çünkü resmi uygarl n anlay
n tersine,
toplumsal do a tekçi ve homojen de ildir.
Farkl klar n birli inin en mükemmel ekilde kendini ya amsalla rabilece i sistem,
demokratik konfederalizmdir. Herkesin, her
birimin özne oldu u, öte taraftan da kar kba ml
esas alarak birbiri kar nda
sorumlu davrand bir sistemin ad r. Bu
sistem, komünaliteye dayand ndan özne
olma, inisiyatif kazanma haliyle ba nt k
hali birbiriyle çeli mez, tersine birbirini güçlendirir. Zira kozmos ve kuantumda da gerçekle en esas olarak budur.
Download