NDEK LER... Komünardan.......................................2 brani Kabilesinin Öyküsü................................................3 Siyasal Durum Ve Görevlerimiz.....................................19 Bir ktidar Gelene i Olarak Komplo Gerçe i Ve 9 Ekim ..........................37 Hakikat Aray Özgürlük Aray r..........................................44 Klandan Demokratik Ulusa................................................58 Toplum do as n en önemli ay rt edici karakteristi i, zihni kapasitenin yüksekli i, esnekli i ve kendini in a edici gücüdür Devletçi Meclisler- Demokratik Meclisler...........................................76 Bir Egemenlik Arac Olarak Dincilik.............................................82 Uygarl k-Demokratik Uygarl k, Modernite-Demokratik Modernite.......................................108 KOMÜNARDAN... Merhaba; Türkiye'de 'Kürt Aç ', 'Demokratik Çözüm' ve 'Milli Birlik Projesi' adlar alt nda bir tart ma yürütülüyor. Bu tart malar, sanki var olan Kürt sorununun çözümüne yönelikmi gibi kamuoyu önünde f rt nalar estiriliyor. ktidar ve muhalefeti ile partiler, biraz da Genelkurmay' n efli inde kendilerine verilen enstrüman rolünde orkestraya kat lm bulunuyor. ef lker Ba bu 'son terörist kal ncaya kadar sava aca z' diyor. Dierleri de 'vatan böldürtmeyiz' diye feryad- figan ediyor. Kö e yazarlar ve dü ünce üreten kurum ya da ki iler de 'vatan böldürtmemek' için fikir üretiyor. Bir taraftan 'aç m' fikirleri, di er yandan s r ötesine kadar uzanacak olan operasyonlar, yürütülen tart malar n gölgesinde devam ediyor. Süreç lafta bar ama fiiliyatta sava gibi geli iyor. 'Terör'ü hedef ald söyleyen devlet, dünyan n bildi i kendi terörünü gözlerden uzak tutmaya çal yor. Bir taraftan bunlar ya an rken, di er yandan Kürt sorunu ve demokratik-bar l çözümü gündemle tiren ve sorunun çözümünde Türkiye'nin demokratikle mesini esas alan Önder APO ve PKK 'acaba ne diyor?' diye ne kimse soruyor ne de sormaya cesaret ediyor. Sadece Kürt halk , y llard r 'Benim iradem Önder APO ve PKK'dir' diyor. Bunu da en son Önderli in Yol Haritas 'na kay ts z arts z uyaca belirterek ortaya koyuyor. K sacas demokrasi isteyen esas güçler ve onun önderli i devre d b rak lmak isteniyor. Sonuçta Türkiye'de iki temel güç k yas ya bir mücadele içine girmi bulunuyor. Bunlar geleneksel güçler ve demokrasi güçleri oluyor. Önder APO'nun ba çekti i demokrasi güçleri, s rlara dokunulmadan Kürtler için demokratik ulus çerçevesinde Demokratik Özerklik, Türkiye bütünlü ü içinde de Demokratik Cumhuriyet projesi için direniyor. Özel sava güçleri, Önderli in projesini bo a ç karmak için her türden manipülasyon arac kullan yor. Onun için 43. Say zda hem Önderli in demokratik çözüm yakla çe itli ba klar alt nda ortaya koyarken, hem de özel sava n tüm manipülasyon söylemlerini bo a ç karmaya çal aca z. Komünar KOMÜNAR BRAN KAB LES N ÖYKÜSÜ Abdullah ÖCALAN 1- Yahudiler ve Uygarl k: Dostlu a tarihte e ine ender rastlanan bir ihanet temelinde beni ABD-CIA denetimine teslim eden Yunan ulus-devletinin Türkiye Cumhuriyeti'yle ili kileri ç kar denklemine eklenince, 'ç plak krallar ve maskesiz tanlar ça nda' mral kayal klar na zincirlenip, Prometheus efsanesine 'ta ç kartan' biçimde bir kadercilik mahkûmiyetine duçar (dü en) oldum. Bu sürece yol açan Suriye'den ç mdaki denklem daha da çarp r. Beni Suriye'den ç kartan anlay , özünde yine dostlu a çizdi im paye ile srail'in Kürt politikas aras ndaki çeli kinin çarp mas na dayan r. Uzun süredir, özellikle kinci Dünya Sava sonras nda Kürt sorununun patronajna soyunan srail, ahs mda giderek etkili olmaya ba layan ikinci bir Kürt çözüm tarna tahammül edemeyecek denli hassast . Benim çözüm tarz m hesaplar na kesinlikle uygun dü müyordu. Hakk inkâr etmemeliyim; MOSSAD dolayl yoldan beni kendi çözüm yoluna davet etti. Ama buna da ben ne ahlaken ne siyaseten aç k ve haz r deildim. Suriye Arap yönetimi PKK Önderli iyle taktik yan a r basan bir ili ki biçimini asla a mak istemedi. Kald ki, Haf z Esad önderli i ABD-Sovyetler Birli i hegemonya çat mas na dayal olarak vücut bulmu tu. Sovyetler'in çözülü üyle birlikte, kritik bir a amada hiçbir taktik ili kiyi koruyacak durumda de ildi. Benimle -PKK olu umuyla- Türkiye'yi dengelerken, bir anlamda Türkiye Cumhuriyeti'nin 1958'den itibaren geli en Suriye üzerindeki tehdidine ve a srail yanl e ilimine yan t ar yordu. PKK'nin bu konuda uygun araç olmas , uzun süreli bir taktik ili kiye imkân verdi. Bu ili kinin ikinci bir Kürt politikas na yol açabilece i pek görülmek istenmiyordu. Türk yönetimlerinin bütün çabalar bu anlamda etkili olam yordu. Bu k sa hat rlatma bile beni Suriye'den kartan esas gücün srail oldu unu gösterir... branilerin tarihte ve günümüzdeki öyküsü do ru kavranmadan, tarihsel-toplum geli iminin tam bir anlat zordur. Tarihte branileri, günümüze do ru Yahudili i bir etnik topluluk veya ulus olarak de erlendirmek büyük eksiklik ta r. Ortado u kökenli olan, ama tüm dünyay birinci derecede ilgilendiren, etkileyen temel bir kültür kayna olarak de erlendirmek büyük önem ta r. Kültürden dar anlamda bahsetmiyorum; maddi ve manevi kültürün toplam olarak al yorum. Konuya ili kin iki büyük yantan kaç nmak gerekir: Birincisi, Yahudilii dünyay yöneten güç olarak abartan, yücelten anlay r. 'Tanr n seçti i ulus' deyi- 3 KOMÜNAR mi de bu kapsamdad r. stismara çok müsait bu tip abartmalardan ne kadar kaç rsa, konunun gerçekçi kavran o denli kolayla r. kincisi, Yahudili i eytanla rma, günah keçisi yapma anlay r. Tüm kötülüklerin kayna nda Yahudili i görmek çok lenmi bir görü tür. En az birinci abartma kadar yanl kavray lara götüren bu yaklan etkilerinden uzak durmak, konuyu daha iyi anla r k lacakt r. Bütün belirtiler brahim olarak adlanlan kimli in ( brahimî dinlerin atas olarak kabul edilen Hz. brahim'in kimli iyle ilgili bilgiler, Hz. sa ve Hz. Musa'da oldu u gibi mitolojik a larla örtülüdür. Gerçe in daha net görünümü için kapsaml sosyolojik ara rmalara ihtiyaç vard r) Babil Nemrutlar ndan (bir nevi eyalet valisi) olan bugünkü Urfa yöneticisiyle paradigmatik bir anla mazl a girdi ini veya ba ka nedenleri olsa bile bu tür yans ld göstermektedir. brahim, panteondaki put heykellerinin tanr olamayaca göstermek için onlar k rmakta, daha sonra ate e at lmak için Urfa kalesindeki manc klarda salland larak odun y üzerine at rken ate ler su kesilmekte, bugünkü Bal kl Göl meydana gelmekte biçiminde mitolojik öykü sürüp gitmektedir. Büyük ihtimalle Urfa-Kudüs hatt , dönemin görkemli iki gücü olan M r' n Yeni Hanedan uygarl yla Sümerlerin Babil Hammurabi Hanedanl aras nda tampon bölge konumundad r. Ticaret tarihte ilk defa yükseli e geçen bir ekonomik sektör haline gelmektedir. ki uygarl k aras nda ticaret belki de siyasetin üzerinde bir rol oynamaktad r. Tüccarlar n geli gidi i h zlanmaktad r. Asurlular n görkemli ticaret dönemi de bu evreyle çak maktad r. Ayr ca Urfa-Kudüsam-Halep ilk ça lardan beri (neoliti in do u ve ilk kent kurulu dönemleri) çok önemli bir göç, ticaret ve istila, i gal ve en önemlisi din al veri hatt r. Bu alanlar n Hz. brahim'in ç ve ilk göç yerleri olmas tesadüfî de ildir. H ristiyanl n ve slamiyet'in de ilk ç hatlar ndan olduklar çarp olarak bilinmektedir. brahim (Bu ad n 4 muhtemelen M rl lar taraf ndan unvan olarak verildi i tahmin edilmektedir. M rlar Sina Çölü üzerinden giri yapanlara, üzerlerindeki kir ve tozdan dolay 'Apiru'lar demektedir. brani ve brahim adlar n Apiru'dan dönü erek türemi olmas kuvvetle muhtemeldir) önce bugünkü srail-Filistin olan Kudüs yak nlar nda ikamet etmek ister. Yerel hâkimler kolay izin vermez. Çok küçük bir mülk ald ve orada öldü ü belirtilir. Sara, Hacer, smail, shak, Yakup hikâyeleriyle ba layan, Hz. Musa, sa, Muhammed ve aralar ndaki yüzlerce peygamber halkas yla devam eden öyküyü isteyen Kutsal Kitaplardan (Ahdi Atik, Ahdi Cedit ve Kur'an'dan) takip edebilir. Binlerce yan öyküleme ve romanlarla tarih kitaplar da retici olabilir. Çok genel birkaç dönemle görünür k lmak amac m aç ndan yeterlidir. a- Birinci dönem, brahim'in Urfa'daki ve ndaki öyküsü. Muhtemelen M.Ö. 1700-1600 dönemi. Kabile reisi ve tüccar. b- M r'da esaret dönemi. M.Ö. 16001300 c- Hz. Musa önderli inde ç . M.Ö. 1300-1250. d- Vaat edilmi topraklarda iskân. M.Ö. 1250-1200 (Komutan ve peygamber Hz. Ye u dönemi). e- Önderler, Hâkimler dönemi. M.Ö. 1200-1000. lk Kral Saul'a kadar geçen ve henüz kral ve peygamber olmam laik ve dini (kâhin) önderler dönemi. f- Yahudi ve srail Krallar dönemi. M.Ö. 1000-700. Saul, Davut, Süleyman'la ba lay p Hezekiel'le (Asur i gali) biten dönemi. g- gal, istila, tahakküm, direni ve diaspora ç . M.Ö. 700-M. S. 70 (Asur, Babil, skender ve Romal lar n i gal ve hâkimiyet dönemi). Bu dönemde Yahudi veya srail Krall r. Yerine direni çi ve i birlikçi olmak üzere iki grup belirginlik kazan r. birlikçiler özellikle Grek ve Pers yanl olmak üzere iki ana grup olarak belirginlik kazan r. Urfa ve M r'dan sonra üçüncü sürgünleri, Babil Kral Nabokadnazar döneminde k rk KOMÜNAR l süren ünlü Babil sürgünüdür (M.Ö. 535495). Kutsal Kitapta yer alan ve Zerdü tlükten etkilendi i aç k olan hükümler bu dönemde aktar lm r. Perslere büyük hayranl k olu mu tur. Çünkü k rk y ll k sürgünlerine son verdirilmi tir. Tevrat' n ilk yaz nüshalar da bu dönemde, yani M. Ö. 700'den sonra derlenmi tir. Yani yakla k alyüz y l (M.Ö. 1300-700) Kutsal Kitab n elde hiçbir yaz nüshas yoktur. Demek ki üç Kutsal Kitaptaki ilgili k mlar alt yüz y l aradan sonraki sözlü anlat mlara dayanmaktad r. Homeros ve Hesiodos'un ayn dönemdeki lyada ve Teogonia'da benzer söylentilerin yaz ya geçmi halleridir. Romal lar n M.Ö. 70 ve M.S. 70 civarlar nda Süleyman Mabedini iki defa y kmalar büyük direni lere yol açm r. H ristiyanl k en yoksul kesimin direni gelene idir. Üst tabaka direni leri de, örne in Makabilerinki de ünlüdür. Diasporaya, yani yurtd na ç la kabilenin veya kavmin da M.S. 70'den sonra yo unluk kazan r. Da Asur, Ermeni ve Grek kültüründe ya ayanlarda oldu u gibi, Roma ve ran mparatorluk sahalar nda olmak üzere iki alanda yo unla r. Bu uzun döneme ayn zamanda Yazarlar Dönemi de denilmektedir. Yani sürekli Tevrat derlemeleri ve yorumlar yap lmaktad r. Peygamberler de ç yor. Ama yazarl k daha önemli hale geliyor. Demek ki, Yahudi kültüründeki entelektüel seviyenin yüksekli i çok önemli bir tarihsel gelene e dayanmaktad r. Di er önemli bir meslek, para ve ticaret i leri olsa gerekir. Tar m topraklar üzerinde rahat geçinme imkân bulamad klar ndan, tüm güçleriyle ticaret ve onun etkili arac para üzerinde yo unla malar konumlar yla yak ndan ba lant r. Asurlular n yerine geçtiklerini, Ortado u'da art k para ve ticaret tekelini ele geçirdiklerini bu nedenle söylemek mümkündür. Bu konumlar onlar ortaça kentlerinde ve kapitalizmin be i Londra ve Amsterdam'da çok etkili ve kârl duruma getirirken, ayn zamanda büyük sermayedarlar haline gelmelerinin de uzun bir tarihi gelene e dayand göstermektedir. Kudüs çevrelerinde az kald klar , ço unun diasporaya da ld tahmin edilmektedir. Do u ve Bat diasporas olarak iki önemli kültürel gelenek daha ortaya ç kacakt r bu kavmin da öyküsünde. h- Diasporayla birlikte bir kabile olmaktan ç p çok say da kabile düzeyini a kültürel gruplarda yo unla klar na göre, Yahudileri art k 'kavim' olarak adland rmak daha uygun dü mektedir. Özellikle Arabistan, ran, Kürdistan, M r ve Helenistan bölgelerinde yo unla klar ve alan kültürüne dayal Yahudi gruplar haline geldikleri görülmektedir. ki kültürlü bir halk oluyorlar: As l brani kültürü ve içine yerle tikleri toplumlar n kültürü. Bu konum entelektüel yetenekleri üzerinde çok önemli ve olumlu etkide bulunacakt r. Çünkü tarihin en kadim kültürlerinin hepsiyle temasta oluyorlar. slamiyet'in ç yla birlikte yeni bir trajik dönem daha ba yor. slamiyet'le Araplar bir ticaret uygarl na geçi yapmak durumundad rlar. Fakat ticaret ve para tekeli çounlukla Arabistan' n birçok bölgelerindeki de dahil, Yahudi tüccar ve sarraflar n elindedir. Dolay yla Hz. Muhammed'e atfedilen "Yahudiler Arabistan'da kalmamal " hadisi ku kulu da olsa anlaml görünmektedir. Arap-Yahudi dü manl tarihin derinliklerine dayanmaktad r. Hacer ve o lu smail'in Mekke'nin bulundu u yere bir nevi istenmeyen ikili olarak gönderilmeleri, dönemin Yahudi ve Arap kabileleri aras ndaki çeli kilerle ilgilidir. Yahudilerle Arap eyh ve tüccarlar n ç karlar o dönemden beri sürekli çeli mekte olup, günümüzdeki Arap- srail ve Filistin- srail çat malar na kadar t rmanmaktad r. Yakla k 3500 y ll k köklerden ve tarihten kaynaklanan bu çeli kinin varl , günümüzde tam bir uygarl klar çat mas na dönü mü bulunmaktad r. Bölgedeki ticaret tekelleri aras nda iddetli bir rekabetin do mas normaldir. slamiyet'in ticarete önem vermesinin nedeni ve Hatice ile Hz. Muhammed ili kisi bu nedenle daha anla r olmaktad r. Sonuçta Yahudiler ya kendilerini asimilasyona u rat p faydal i birlikçiler haline getirerek (muhtedi) 5 KOMÜNAR alanda kalacaklar, ya da yeni alanlara sürgünü yiyeceklerdir. ki durum da ortaya ç yor. Önemli bir k sm daha Roma mparatorlu unda Avrupa'ya do ru ba layan göçleri daha da yo unla p ayr rken, kalanlar da muhtedi ve yar -esir biçiminde haraca ba lanarak ya yorlar. Ortaça da slam uygarnda, özellikle ran ve Endülüs ( spanya) bölgelerinde tarihsel rollerini (yani kâtiplik, ticaret ve sarrafl k) daha da ilerleterek ünlü hale geliyorlar. Birçok siyasi güçle çal ma olana elde ediyorlar. Entelektüel ve tüccar-sarraf halk unvan kesinle tiriyorlar. Bu yüzden bulunduklar tüm bölgelerdeki di er toplumlar n entelektüel ve tüccarlan büyük h na hedef oluyorlar. Demek ki, tarihten sürüp gelen Yahudi dü mann çok önemli maddi, kültürel ve tarihsel nedenleri vard r. i- Yeniça n ba lang na geldi imizde, bu nedenlerden ötürü Yahudiler üzerinde bir nefret dalgas , tehditler ve sürgünler h daha da art racakt r. Çünkü kapitalizm ticaret ve para tekelinin ana rahminde do an bir uygarl kt r. Bundan ç kar ve zarar olan herkes, önlerinde engel olarak Yahudi entelektüel, tüccar ve sarraflar gösterecektir. Yahudiler tehlikeli bir paradoksla kar kar yad rlar. Ç karlar kapitalist geli melerden yana olan di er uluslar n tüccar ve sarraf tekelleri, önlerinde Yahudi unsurlar engel görecektir. Ç karlar kapitalist tekellerin geli mesiyle çeli en uluslar n eski tar mc lar ve zanaatkârlar da Yahudi'yi rahatl kla mistik bir tehlike haline getirebilecektir. Entelektüellerin de, sisteme ba ml klar gerei, tüm kötülüklerin Pandora Kutusu olarak Yahudili i göstermeleri ç karlar gere idir. Bu etkenler alt nda 15. ve 16. yüzy llar Yahudiler için tarihte oldu u gibi yine sürgünler ve pogromlarla (Yahudi katliamlar ) iddetlenen yeni bir uygarl k sürecinin ba lanolacakt r. in ilginç yan , Yahudi entelektüel ve tüccar-sarraf gücü bu yeni uygarl n inas nda en önemli etken olabilece i gibi, en çok gazab na u rayanlar da olacakt r. Paradoks budur. 1492'de spanya'dan sadece 6 Müslümanlar de il, Yahudiler de kitlesel halde at ld lar. Ne de olsa sa'y çarm ha gerenlerdi. Bahane haz r ve etkiliydi. Fakat as l nedenler anlat ld gibidir. Polonya'da ve Rus Çarl 'nda da benzeri süreçler ya anmaktad r. Bu durumlar kar nda yeni topland klar ülkelerin ba nda Hollanda ve ngiltere gelecektir. Tüm etkili Yahudi tüccar, sarraf ve entelektüelleri dalga dalga bu ülkelere akacaklard r. Bir k sm Avrupa monar ileriyle sava halinde olan Osmanl mparatorlu una, özellikle sultan n sarrafl k ve tüccarl k tekelinde etkin rol almak amac yla sadece kabul edilmeyecekler, ça lacaklarr da. Yava yava Amerika K tas na da göç ba lam r. Yeni geli en Alman kentlerinde entelektüel tüccar ve sarraf tekelinde gün geçtikçe konumlar güçlendireceklerdir. Bu ülkede köklü bir yerle me ve melezle me söz konusudur. Baz entelektüeller kapitalizmi Yahudicili e ba larsa da, bu abartmal bir idead r. Etkileri vard r. Belirleyicili in kökenleri, elbette yerle ik toplum ko ullar r. Fakat az nl klar n tetikleyici rolleri de küçümsenemez. Hollanda ve ngiltere'deki gerek entelektüel ortam n geli mesinde, gerek kapitalizmin yeni sistem hegemonu olarak ortaya kmas nda bu ülkelerdeki Yahudi banker, tüccar ve filozoflar n etkisi oldukça önemlidir. Spinoza yeniça zihniyet aç ndan ba latan en önemli simad r. lk Yahudi laiklerindendir (Laikli i daha çok sinagogun na ç km veya ç kar lm ki ilere ili kin belirtiyoruz). Özgürlü ün de büyük dü ünürlerindendir. "Anlamak Özgürlüktür" felsefesi ona çok ey borçludur. Yahudi banker ve tüccarlar n ngiltere ve Hollanda devletine verdikleri borçlar, sava lar n kazan lmanda ve güçlü devlet olmalar nda büyük rol oynar. Amerika K tas nda, özellikle Kuzey Amerika'da ngiltere eyaletlerinin ba ms zk sava nda benzer rol oynayacaklard r. Günümüz ABD'nin olu umunda temel etkileyici güçlerin ba nda Yahudi entelektüel, tüccar ve bankerlerinin geldi i iyi bilinmekte veya bilinmek durumundad r. KOMÜNAR 2- Yahudilik deolojisi, Kapitalizm ve Modernite Diaspora ve yo unla man n Do u ve Bat olarak (Seferad ve A kenaz) ikiye ayld genel kabul gören görü tür. Etkileri de buna ba olarak farkl olmu tur. Do u Yahudili inin ba ta bugünkü Suriye, Irak, ran, Hazar k lar , Rusya ve muhtemelen daha sonra ç Asya'ya do ru yay ld , Yahudilerin önemli koloniler halinde ya ad klar bilinmektedir. Bat 'ya do ru ise, genel olarak Roma mparatorlu u'nun etkinlik sahas nda göçleri ve kolonile meleri sürekli geli im göstermi tir. Kuzey Afrika'dan Do u Avrupa'ya, berik Yar madas 'ndan Balkan- Yahudilerin parayla nas l ili kiye geçtikleri, paray aynen manevi etki kadar nas l etkili bir maddi güç haline getirdikleri elbette uzun bir inceleme konusudur. Ama üzerinde stratejik olarak çal klar konulardan birincisi manevi kültür a rl kl din, edebiyat ve bilimse, ikinci stratejik çal ma ve kazanç konular n da para oldu u kesindir. Tarihte birincisinin manevi kültürü, ikincisinin maddi kültürü stratejik konular haline getirmesi nedeniyle çok önemlidir. lara kadar göç ve kolonilere rastlanmaktad r. Anadolu ise, Do u ve Bat ayr n gerçekle ti i merkez görünümündedir. Roma'n n y na kadar etkileri dinsellik aç ndan önem ta r. Hem Musevilik olarak, hem de Musevilikten do ma H ristiyanl k olarak öncü bir etkiye sahip olduklar üphesizdir. Bir nevi dönemin manevi imparatorlu unu tesis etmi lerdir. Yahudilerin parayla nas l ili kiye geçtikleri, paray aynen manevi etki kadar nas l etkili bir maddi güç haline getirdikleri elbette uzun bir inceleme konusudur. Ama üzerinde stratejik olarak çal klar konulardan birincisi manevi kültür a rl kl din, edebiyat ve bilimse, ikinci stratejik çal ma ve kazanç konular n da para oldu u kesindir. Tarihte birincisinin manevi kültürü, ikincisinin maddi kültürü stratejik konular haline getirmesi nedeniyle çok önemlidir. Daha o zaman bu iki konuda öncülü ü ellerinde bulunduran, dünya tarihinde stratejik önem kazanm demektir. Tahminim, Yahudilerin bu yüzy llarda her iki konuda da stratejik öncülü ün derinli ine fark nda olduklar ve bunun için çal klar r. Bunun temel nedenleri ya ad klar somut ko ullard r. Nüfuslar n azl , Do u ve Bat kökenli iki uygarl n sürekli k skac nda ya amalar , kendilerini ideolojik olarak 'tanr n seçilmi kullar ' olarak bilmeleri (Keskin bir ideolojik hegemonya ile kar kar yay z), sürekli stratejik aray içinde olmalar zorunlu k lr. Nüfus azl , göç, kutsal inançlar ve sürekli katliam tehdidi alt nda bulunmalar hem kendilerini çok bilinçlendirmi , hem de sürekli 'kurtulu stratejileri' geli tirmeye (Devrimci kurtulu stratejilerine ne kadar benziyor!) zorlam r. Ya am tarzlar stratejik dü ünmeyi ve kurtulu araçlar geli tirmeyi dayatmaktad r. Aksi halde kendilerinden ba ka binlerce kabilenin ba na geldi i gibi yok olup bitmeleri i ten bile deildir. Bu noktada sürekli bir direni hali tek kurtulu yolu oluyor. Direni ise, kesinlikle iki ey gerektirir: nanç ve maddi araçlar. nanç kendini manevi stratejik unsur olarak yans rken, para ise kendisini stratejik maddi unsur olarak yans tmaktad r. Dolay yla Yahudilikte büyük önem ta yan manevi unsur olarak dinin stratejik rolüyle maddi unsur olarak paran n stratejik rolü, kurtulu amac nda birle en vazgeçilmez iki ana kaynak oluyorlar. Neden Yahudi'de para ve dinmana egemenli i sorusuna yan t ararsak, cevap bellidir: Ba ka çareleri yoktur. Ya am tarzlar sürekli direnmeyi gerektiriyor. Yok olmamak ve üstün kalitede (Çünkü tanr n seçkin kullar olduklar na inan yorlar) ya amak için bu artt r. Direni ise, kurtulu stratejileri (ideolojik öncülük) ve maddi stratejik olanak olarak para (maddi öncü) olmadan, sürdürülmesi zor bir sanatt r. Bunun için ya 7 KOMÜNAR çölde (Araplar gibi) ya da da(Kürtler gibi) olacaks z. Yahudilerde ikisi de yoktur. Geriye ideolojik ve maddi olanak kal yor. Bat Yahudili inin Roma sonras ç , kentlerin kurulu u (M.S. 10. yüzy ldan itibaren Birinci Avrupa Devrimi) ve etraflar nda pazar n geli mesiyle maddi planda geli ecektir. Meta-para-ticaret ili kisinin geli mesi, Yahudilere ikinci stratejik hamle gücünü, yani paran n stratejik rolünü kazand racakt r. Paran n egemenli i yar yar ya kentin, dolayla yükselen yeni devletlerin yönetiminde rol sahibi olmak demektir. Zaten 10. yüzldan itibaren Avrupa'n n manevi fethi (H ristiyanla lmas ) tamamlanm r. Bu fetih Yahudileri dolayl olarak olumlu ve olumsuz yönleriyle çok etkileyecektir. Olumlu yönü, brahimî bir dinin Avrupa'y fethetmesi; olumsuz yönü ise, dar bir kabile dini (seçilmi bir Yahudi dini) olarak Musevili in giderek s lmas r. Seküler ve kabile Avrupa's , Hitler'e ve günümüze kadar ya ad klar birçok sorun ve bunal n alt nda Musevili in manevi gücüyle Yahudili in para gücünün etkisini görecektir. M.S. 1179'daki Katolik H ristiyanl k Konseyi'nin ilk defa Yahudileri gettolara kapatma karar bu etkinin sonucudur. Yahudilik 10. yüzy ldan itibaren Avrupa'n n (Rusya da dahil) hem ideolojik hem de maddi stratejik gücü olarak sürekli geli im halindedir. Her kentin bir zengini ve ayd mutlaka Yahudi'dir. Bu durumun büyük k skançl a, çeli kilere ve çat malara yol açmas kaç lmazd r. lk gettolar (kapal mahalleler) daha sonra olacaklar n habercisidir. Yahudilik bu yeni durumlar kar nda da yeni strateji ve taktikler geli tirecektir: Birincisi 'dönme' hareketi, ikincisi 'sekülerlaik' hareketi. kisi de büyük sonuçlar olacak hareketlerdir. Yahudiler bu iki stratejik yeni hamleyle ortaça dan ba ar yla ç yapacaklard r. Unutmamak gerekir ki, eski dinden dönme, brahim ve Musa'n n da ilk yapklar stratejik hamlelerdir. Ç stratejik manevi hamle olarak rahatl kla de erlendirilebilir.Yahudi yap ustalar n Ortaça 'da kurduklar Mason localar ilk seküler-laik 8 hareket olarak dü ünülebilir. Yahudi kökenli büyük filozof Spinoza ise, kapitalist modernitenin ba lang ç mabetlerinden Amsterdam'da ilk büyük seküler-laik felsefi ç n öncüsü olacakt r. Laiklik, ba ta Türkiye olmak üzere, slam diye adland lan (Ben kapitalist, sosyalist toplum veya ülke biçimindeki adland rmalar propagandatif buldu um gibi laik, slam, H ristiyan, Budist gibi ülke adland lmalar da ayn maksat dahilinde de erlendiriyorum. Toplumlara ili kin 'ahlaki ve politik toplum olan ve olmayan' biçiminde yap lan nitelendirmeleri daha gerçekçi buluyorum) ülkelerde yo un tart ma konular ndand r. Laikli in sekülerle me (dünyevile me) anlam nda dinsel dogmatizmden uzakla ma ve özgürle me olarak olumlu bir i levi vard r. Fakat laiklik, laisizm-laikçilik anlam nda kullan ld nda, kendisi de kar bir kutup olarak h zla dogmala abilir. Bu anlamdaki laisizmin di er dinciliklerden pek fark kalmad önemle belirtmek durumunday m. Dönmelik (din de tirme) de Yahudi aleyhtarl geli tikçe zlanacakt r. Ulus-devlet sürecinde Yahudili in durumuna devam etmeden önce, Ortado u ve Do u'da da bu yönlü olup bitenler hayli etkili ve ilgi çekici oldu u için de inmek gerekecektir. slamiyet'e kadar Yahudili in Pers-Sasani Devletiyle iyi ili kileri vard r. Saraylarda etkilerinin büyük oldu u anla lmaktar. Ester adl ilk kad n peygamberin Sasani saraylar nda büyük rol sahibi oldu u bilinmektedir. Kutsal Kitapta da yeri vard r. Büyük ihtimalle imparatorlu un hem ticari-para i lerinde, hem ideolojik geli melerinde güçlü bir konuma sahiptirler. Bunda Perslerin kurucusu Kuros'un Babil sürgünü s ras nda (M.Ö. 596-546) Yahudileri Babil Hükümdar Nabokadnazar'dan kurtarmas da güçlü bir gelenek etkisi yaratm r. ran sahas nda Yahudilik tarih boyunca her zaman küçümsenmeyecek bir güç olmu tur. Arabistan, Kuzey Afrika, hatta Do u Afrika-Habe istan'da Yahudilik benzer ekilde tarihte hep önemli bir yer tutmu tur. Maddi ve manevi kültürel geli melerin tümünde etkileri küçümsenemez. KOMÜNAR slamiyet'in ç döneminde, Yahudiler mektedir. Dört o lunun isminin de öz YahuArabistan'da ticari dinsel grup olarak önde di ismi olmas bu rivayeti güçlendiriyor. geliyorlard . Verimli arazilerde mülk sahier bu do ruysa, ran üzerinde Arap sulbiydiler. Öyle anla yor ki, Arap olmayan tanl klar na kar geli tirilen birçok hareketSemitik kökenli gruplar n ba nda gelmek- te oldu u gibi, Selçuklu hareketinde de Yateydiler. Süryanilerin de benzer bir durumu hudili in rolü küçümsenemez. Ara lmas söz konusudur. gereken çok önemli bir konudur bu. AnaAraplar bir anlamda slami ç la Ya- dolu, Yahudili in daha ilk ça da ciddi bir hudi tekeli yerine, kendi ticari ve iktidar te- merkeziydi. Grekler kadar Yahudiler de birkelini kurma pe indeydi. slamiyet'in Yahu- çok kent kurulu unda yer almaktayd lar. dilikten çok etkilenmesi bunu teyit eder. Bu Aralar nda rekabet vard r. Bat 'da ve Arabisdurum kapitalist modernitedeki ulus-devlet tan'da s an Yahudilerin Anadolu'da topkurulu una benzetilebilir. Ortaça moderni- lanmas gelenekseldir. Anadolu'yu bu nedentesine Araplar slam'la kar k veriyorlar. le srail'den sonra ikinci anayurtlar gibi deYahudiler ve Yahudilikle ideolojik ve erlendirmeleri bu tarihsel perspektif Öyle maddi çeli kilerinin temelinde bu içinde daha iyi anla labilir. Ayr ca anla yor ki, gerçeklik yatar. slam' n ç Anadolu para-ticaret ve ideolojik dönmecilik nda etnik boyut kadar s fhareketlerin güçlü pazar konuYahudili in ayakta sal boyutun da önemli rol mundayd ki, bunda Yahukalmak için üçüncü oynad belirtmek geredilerin rolü küçümsenemez. büyük stratejik ç kir. slam' n h zla yay lmaÖyle anla yor ki, dönolmu tur. Dönmecilik olgusu ve Yahudilerin ilk diremecilik Yahudili in ayakta olmasa, ne Do u'daki slam ni lerini sert bir ekilde kalmak için üçüncü büyük ço unlu u içinde ne de rmas kar nda, sanki stratejik ç olmu tur. Bat 'daki H ristiyan ço unluk ikinci bir Roma felakeDönmecilik olgusu olmasa, aras nda varl klar sürdüretiyle kar la gibiydine Do u'daki slam ço unmezlerdi. Dönmecilik bir ler. Önlerinde iki yol varlu u içinde ne de Bat 'daki ya am stratejisi olarak : Ya yeniden sürgün, ya ristiyan ço unluk aras nda kavranmal r.Yahudiler da 'dönmecilik'. Bir k sm varl klar sürdüremezlerdi. ortaça da bu üç önemli n ran'a, Kuzey Afrika ve Dönmecilik bir ya am stratestratejiyle tümüyle Anadolu'ya s nd tahmin jisi olarak kavranmal r. Dinimha olmadan da edilebilir. Önemli bir k sm n sel dogmatizm ifade özgürlü ünü kmay ba ar da görünü te slamiyet'i kabul tan mad müddetçe, benzer ideoyorlar. edip özde kabul etmeme anlam nda lojilerde oldu u gibi döneklik, dönmetak yyecilik yapt na, yani dönme e ilimine cilik e ilimleri kaç lmaz olur. Yahudiler girdi ine dair çok örnek vard r. oven Sünni ortaça da bu üç önemli stratejiyle tümüyle Arap iktidarlar na kar geli tirilen çok say - imha olmadan da ç kmay ba ar yorlar. daki ba kald ve mezhep hareketinde dönParaya sadece maddi ç kar aç ndan melerin rolü kuvvetle tahmin edilebilir. Ya- bakmamak gerekir. Verdi i güç sayesinde hudilerin özellikle ran ve Mezopotamya kö- ya amlar kurup sürdürmelerini sa yor. kenli birçok muhalif ak mdaki paylar ara - deolojik güç olu turmalar sayesinde ise, lmaya de erdir. manevi yöntemlerle hem etkili olmay hem En ciddi geli meyi ise Hazar Denizi'nin de hayatta kalmay ba ar yorlar. Yahudilerkuzey k lar nda, bugünkü Türkmenistan deki büyük ayd n, yazar, dü ünür, ideolog, ve Azerbaycan' n bir k sm nda kurduklar bilimci say n çoklu u tarih boyunca çok Yahudi Hazara Türk Devletiydi. Selçuklu- ihtiyaç duyduklar manevi önderlik konumlar n ilk atas Selçuk Beyin bu devlette bir lar yla yak ndan ba lant r. Birçok dini, kumandan mevkiinde oldu u rivayet edil- felsefi, bilimsel hareket geli tirmeleri ya am 9 KOMÜNAR stratejilerinin vazgeçilmez gereklerindendir. Dönmecilik stratejisi ise, as l büyük önemini ulus-devlet ça nda gösterecektir. lk ulus-devlet olarak ngiltere, konunun kavranmas nda kilit önemdedir. Hem Katolik kkenli olan Protestan H ristiyanlar na hem de Yahudilere sürgün ve katliam uygulayan iki büyük güç olan spanya ve Fransa krallar , 16. yüzy lda hem ngiltere'yi Avrupa'da etkisizle tirmek, hem de ç önlemek için sava lar da dahil büyük çaba içindeydiler. Yahudiler bu yüzy lda (16. yüzy l) kendileri için en emin yer olan zmir-Anadolu, Amsterdam-Hollanda ve Londra- ngiltere aras nda s ili ki içinde olmakla birlikte (Üç güç aras nda ittifak çal malar da var), giderek Londra'y merkez üs seçeceklerdi. O günden bugüne Londra bu konumunu sürdürecektir. Her milliyetçilik Siyonist'tir. Arap milliyetçili i de bu durumda Siyonist'tir. Filistin, Türk, Kürt, ran- ii milliyetçili inin hepsini öz olarak Yahudi ideolojisinin ba ta ulusalc tekellerce uygulanan biçimleri olarak tan mlamak yanl olmayacakt r. Bu yüzy lda ngiliz ulus-devletine gidildi i biliniyor. Ulus-devlet, bilindi i üzere sadece devlet kadrolar n de il, tüm vatanda ve devlet kadrolar n (ayn din gibi) ortak bir ideolojik çerçeveyi payla malar , bütün toplumun devlet üyesi, vatanda say lmas anlam na gelir. te bu özellik brani kabilesinin ba ndan beri ta özelli inin önce kavim, sonra ulus-devlet olarak geli tirilmesidir. brani kabilesi, kavmi, en son olarak ulusu, hem etnik hem de dini olarak bir bütündür. Daha do rusu, etniklik ayn zamanda dinselliktir, dinsellik ise etnikliktir. Ayr ca yönetenler ve yönetilenler ayr na 10 bak lmadan, ortak amaçta birle irler. Aç kças (Bu benim ahsi yorumumdur ve çok önemli buluyorum), ulus-devletçilik brani kabile ideolojisinin geli tirilmi bir türevi olarak, kendi d ndaki tüm kavimler ve uluslara dayat lm , uyarlanm , de ime rat lm bir biçimidir. Kapitalist modern devletin braniler, Yahudiler (günümüzde srailliler) tarz nda örgütlenmesi kendini ulus-devlet olarak görünür k lar. Daha da önemlisi, her ulus-devlet çekirde i rksal anlamda de il, ideolojik anlamda Yahudi Siyonist (Yahudi ulus-devletçili i) karakterindedir. Ulus-devlet model olarak Yahudili in kapitalist modernitede aldevlet formudur. Verner Sombart, kapitalizmi Yahudicili in eseri sayarken, belki de ileri gitmi tir. Büyük ngiliz tarih felsefecisi Coolinwood -yan lm yorsam-, ulusdevlet milliyetçili ini tan mlarken, "Yahudi evrenselcili i (ideolojisi de denilebilir) zafer kazanm r, ama kendi soyk mc ahs nda" demekle bu gerçe i ifade etmek istemi tir. Ulus-devlet zafer kazanm r. Bunun temelinde Yahudi ideolojisi (kabilecili i, milliyetçili i, Siyonizm'i) yatmaktad r. Ama sonuçta soyk mc da beraberinde yaratr. Asl nda bu tespit önemlidir; genel bir özelli i aç klamaktad r. Her milliyetçilik Siyonist'tir. Arap milliyetçili i de bu durumda Siyonist'tir. Filistin, Türk, Kürt, ran- ii milliyetçili inin hepsini öz olarak Yahudi ideolojisinin ba ta ulusalc tekellerce uygulanan biçimleri olarak tan mlamak yanl olmayacakt r. Zaten ngiliz ve Hollanda ulus-devlet milliyetçili i ara ld nda, geli iminde sadece teorik olarak de il, somut olarak da para-sermaye olarak Yahudi tekellerinin büyük rol oynad çarp biçimde görülecektir. Bunu komplo veya art niyet olarak görmemek gerekir. Sermayeyi en çok ellerinde yo unla ran tüccar, banker olarak Yahudiler, her ulus-devletin te kilinde muazzam bir yat m ve bar nma alan kazanm oluyorlard . Ulus-devlet Yahudi sermayesinin gibi büyümesine yol aç yordu. Verner Sombart teorisini bu ekilde aç klasayd , da- KOMÜNAR ha gerçekçi olabilirdi. Dünya çap nda Yahudi sermayesi büyürken, elbette kendi z dda üretecekti. Ulus tekelleriyle ulusüstü tekelin günümüzdeki çeli kileri de kayna bu gerçeklikten al r. Aç kça anla yor ki, Yahudi sermaye birikimcileri tarihteki s kl klar da daima göz önünde bulundurarak, kendi geleneksel ideolojik çizgileri temelinde ulus-devlet olu umlar na tarihsel bir hizmette bulunurken, bundan habersiz ve sorumlu tutulmamas gereken Yahudi topluluklar üzerinde objektif olarak soyk n temellerini de atm oluyorlard . Biraz Hz. sa ve ihbarc Yehuda skaryot örne ini hat rlat yor. Yakla k üç yüz y l Alman ulus-devletinin geli tirilmesi için maddi ve manevi kültürlerini seferber eden (Alman ideolojisi Yahudi ideolojisine bo una benzemedi) Yahudiler, Hitler zaman na kadar en s Alman milliyetçileriydiler. En güçlü Siyonist milliyetçiler birçok bak mdan Alman milliyetçili inin de güçlü temsilcisiydiler. Benzer birçok örnek (özellikle Rusya, Osmanl -Türkiye somutunda) sunmak mümkündür. Coolinwood'un belirtti i Yahudi evrenselcili i (milliyetçili i-pozitivizmi-dincili i) zafer kazanm r. Ama sadece Yahudi soyk de il, tüm dünyadaki fiziki ve kültürel soyk mc lar da beraberinde yaratarak. Öneminden ötürü konuyu daha yak ndan görmek gerekir. Yahudilik ideolojik olarak etnik ve dini özelli in iç içe geçti i tarihsel-toplum kimliklerinin belki de ilk örneklerindendir. Hz. brahim'den günümüze kadar bu özelli ini korumaktad r. 'Seçilmi kavim' inanc da eklenince, kendilerini tüm toplumlar n üstünde görmeleri ideolojilerinin üçüncü önemli özelli i olarak belirmektedir. Tarih boyunca bu üstünlük anlay kendilerini di er -öteki- toplumlarla kar kar ya getirme potansiyelini hep ta ve ço unlukla soyk ma dek varan çat malara da yol açm r. Yahudilik bu çeli kiyle ba lant geli en bir ideolojik toplum özelli ini hep korumu tur. Do al olarak kendilerini koruma strateji- lerini ve taktik araçlar geli tirmek zorunda kalm r. Koruma stratejileri, yap gere i teorik, ideolojik olarak geli tirilmek durumundad r. Taktik araçlar ise daha çok maddi güçle ilgilidir. Bunlar n ba nda para ve silah gücü gelmektedir. Para, ticaret ve bankerlik yoluyla sa lan rken, silah daha çok teknik yeniliklerle geli tirilmi tir. Her iki alanda Yahudilerin gücü bilinmektedir ve kan tlanm r. Bu konuda ilk ve ortaça lar bir yana b rakal m; yeniça , yani modern çaz geli irken, üphesiz dünya çap nda en örgütlü ve tecrübeli halk olarak Yahudili in yak n ilgisi ve ili kisi içinde olacakt r. 16. yüzy ldan itibaren Bat Avrupa, özellikle Amsterdam-Hollanda ve Londra- ngiltere merkezli kapitalist dünya-sisteminin hegemonik yükseli i geli irken, stratejik olarak güçlü konumda bulunan Yahudi finans ve ideolojik gücü bunda önemli rol oynayacakr. O dönemi yak ndan inceleyenler bunu tespit etmekte güçlük çekmezler. Kapitalizmi Yahudili in icat etti ini belirtmek (V. Sombart) abart ya kaçabilir, ama sistem haline gelmede ve hegemonik güç kazanmadaki rollerinin çok önemli oldu u inkâr edilemez. Londra ve Amsterdam ba ta olmak üzere, tüm önemli kent pazar, borsa ve fuarlar nda Yahudi tüccar ve bankerlerin cirit att tüm ara rmalar n belirledi i bir olgudur. Ekonomi-politi in bu konuda suskun kalmas ve görmezden gelmesi, ideolojinin körle tirme rolüyle ilgilidir. Marks' n Kapital'inde de dahil olmak üzere, ekonomi-politik konusundaki de erlendirmelerde sermaye birikiminin etnik ve ulus men einin pek i lenmemesi hem çok önemli bir eksikliktir, hem de oldukça dü ündürücüdür. "Sermayenin dini, iman , milliyeti yoktur" tekerlemesi de yanl r. Sermayenin din, iman ve milliyetle çok s bir ba vard r. Tabii baz din, iman ve milliyet sahipleri birçok sermaye ve iktidar tekelleri olu tururken, buna mukabil ço unlu u sömürgele tirilir. En ç plak örnek günümüzde ABD'dir. Hem din, hem iman, hem de milliyet olarak en çok sermayedar n oradan oldu u inkâr edilemez. 11 KOMÜNAR Yahudili in kapitalizmin, modernitenin (kapitalist modernitenin) di er iki aya olan endüstriyalizm ve ulus-devlet in ac ndaki rolü de tart mas zd r. Avrupa'n n birinci kent devriminden beri (M.S. 1050-1350) geli imini sürdüren Yahudi tüccar ve bankerleri, 15.-18. yüzy l ticari kapitalizm döneminde daha da palazlanm olarak ç yaplard r. Do u'nun kentlerinde de (Kahire, Halep, am, zmir, Tebriz, Antakya, Ba dat, stanbul vb.) benzer geli me sa lam lard r. Endüstri Devrimi en kârl saha olarak belirlenince, ellerindeki büyük sermayeyi endüstriyel alana aktarmakta gecikmemi lerdir. Bunu da aç klamaya pek gerek yoktur. Kâr n yüksek oldu u her yer, sermayenin hücuma geçti i yerdir. Kâr kanunu denen ilke de bu de il midir? O halde hem kapitalizm damgal hem endüstriyel kapitalizmin modernitesi olarak modernitede Yahudi sermaye tekelcili inin önde gelen rolü nas l hafife al nabilir, önemi nas l vurgulanmayabilir? Buna bilinçli bir çarp tma denilmese bile, rahatl kla ideolojik körlük denilebilir. Kald ki, Yahudilik aç ndan bu durum bir suç da de ildir. Her ulusal, dinsel ve etnik toplulukta ticari ve s naî tekeller olu abilir. Burada önemli olan, Yahudi ticari ve s naî tekellerinin stratejik rolleridir. Finans zaten ebed-ezel Yahudi tekelinde varl k bulmu tur. Ekonomi-politi in ticari, s naî ve finans tekelcili inin genelde ideolojik (Liberalizm ancak propaganda deerinde söz konusu olabilir), özelde milliyetçi, dinci, bilimci ve cinsiyetçi ideolojilerle ba çözümlemekten kaç nmas , idea etti i gibi 'nesnel' olma endi esinden ileri gelmiyor. Tersine nesnel olmama tüm tekellerin, özellikle iktidar tekelleri de dahil, dinci, cinsiyetçi, milliyetçi ve bilimci kimliklerini gizleyerek objektif bir bilim olmama haliyle ilgilidir; somut, ya an r gerçekli i can al noktalarda gizlemesi ve önemsiz k lmayla ilgilidir. Böylece bilim de il, ideolojik propaganda arac olarak i lev görmesiyle ilgilidir. Dört yüz y ll k hegemonik dünya sisteminde Yahudilerin stratejik konumlar hala 12 ticari, s naî, finans, medya ve entelektüel sermaye tekellerinde önemini daha da artt rolarak devam etmektedir. Bu olguyu tespit etmeden, ne küresel ne yerel hiçbir sorunu çözümleme (teorik) ve çözme (pratik) hakk yla mümkün de ildir. Yahudilik hem stratejik ideolojik güç, hem stratejik maddi güç olarak modernitenin, ulus-devletin in as nda çok daha belirgin bir konumdad r. Ulus-devlet arac yla modernitenin kesin kapitalist niteli ini aç a ç kar p gerçekle tirirken, moderniteyi ticari, finans, endüstri ve iktidar tekellerinin birle mi hali olan ulus-devletle somutla r, kesinle tirir. Yahudilik ulus-devletin elbette tanr de ildir. Ama kabile ça ndan günümüze kadar, ana rahmindeki halinden bugünkü kocam ve çürümü ya na kadar kendi ustal k sahas nda geli tirmi tir. Komplo teorilerine hiç itibar etmiyorum. kça idealar ortaya at r. Dünyay yöneten gizli Mason Cemiyetleri, Bilderberg Toplanlar , Davos Toplant lar , 12 Ki ilik Daimi Dünyay Yöneten Konsey, BM'nin Yahudi aletli i vb. isimlendirmelerle komplo teorilerine hakl k kazand lmaya çal r. Bunlarda gerçeklik pay ta yan idealar bulunmakla birlikte, abart yanlar , dogmatik ve bilimsel olmama hali bu teorilerin ortak özelli idir. Ama gerçek ortadad r. M zrak çuvala s yor. Yahudili in kapitalist modernitenin her üç aya nda da üstünlü ü tarma götürmüyor. Her üç alanda da stratejik olarak ideolojik ve maddi güç anlam nda etkili ve hatta çokça belirleyici konumdad r. Sözümün kapsam na dikkat edilmelidir: Kapitalist modernite sahas ndaki etkinli inden bahsediyorum. Yoksa daha kapsay olan tarihsel toplum gerçe i olarak demokratik modernitelerdeki yerlerinden bahsetmiyorum. Yahudilik bu modernitelerde de vard r. Ama stratejik gücünden çok ey yitirmi olarak. Biraz sonra buna geçmeden, ulus-devleti biraz daha çözmekte yarar vard r. Yahudi ideolojisi ortaça dan ç ta gerek H ristiyan gerek Müslüman muhaliflerini etkisizle tirme çabalar ya am stratejileri aç n- KOMÜNAR dan hiç eksik etmemi tir. Ulus-devlet modeli hem bünyesinde ta ulus tanr (Yahudilik'te Rab, ulus tanr lar anlam ndad r), hem de tüm ticari, finansal, endüstriyel, ideolojik ve iktidar tekellerinin younla hali olarak, bu konuya en uygun ya am stratejisi modeli eklinde kar za kmaktad r. Ulus-devlette laisizm, Yahudi Ulusal Tanr Rab' n konumunda i lev görmektedir. Yahudi Masonlu unun bu yönlü kavram in as çok önemlidir. Bu yönüyle ve bu anlamda ulus-devlet Yahudili in en önemli evrensel yönetim arac r. Yahudi tekelleri ulus-devlet modelini Anglo-Sakson kökenli tekellerle Fransa ve spanya mparatorluklar çözmek için etkili bir araç olarak kullanm lard r. Çünkü her iki güç di er her iki güç (Hollanda ve ngiltere) için ölümcül planlara sahipti. Katliam ve tarihten tasfiye olma tehdidiyle kar karya idiler. Ulus-devlet, en yo unla birle ik tekel gücü olarak bu yönlü organize olamam ve daha çok ortaça dan kalma imparatorluk gelenekleriyle sonuca gitmek isteyen spanya ve Fransa tekelcili ine kar ba ar modeli olmu tur. I. Wallerstein, ünlü eseri Dünya Sistemi'nde ngiltere'nin Fransa'ya kar üstünlü ünü belirleyen temel etkeni ulus-devlet sistemati i olarak aç klarken, bu gerçe in önemini belirtmi olur. Avusturya-Habsburg Hanedan çökertilirken, ittifak Prusya ulus-devlet ekillenmesini öne sürer. Almanya'n n birli i Avusturya'n n önderli inden ç kart p Prusya'n n önceli ine verilir. Fransa Devrimi'nde geleneksel dü manlar olan krala kar her tür muhalefetin merkezi Londra olur. Mason te kilat ihtilalde önemli rol oynar. Kral n ba kesilir. Daha önceki ngiltere ve Hollanda Devriminde benzer tasfiyeler ya an r. Prusya ulus-devleti Fransa'n n yerine yeni hegemonik güç olarak ç kmak isterken, ayn oyun Prusya'ya kar oynan r. Marks bile muhalif olarak Londra'da ikamet etmektedir. ttifak, Birinci ve kinci Dünya Sava lar yla Almanya'n n hegemonik iddialar ba ar zl a u rat r. Hitler'in gerçekle tirdi i Yahudi soyk ndaki as l neden, Yahudi ser- mayesinin stratejik gücünü ngiltere'den yana kullanarak, Almanlar n yenilgisinde önemli rol oynamas r. Ayn ittifak yeni biçimlenmelerle so uk sava ta Rusya'n n hegemonik iddialar da ba ar zl a u ratacakt r. Bu gidi le hiç üphe olmas n ki, idea edilen ve imdilik bol varsay yap lan Çin'in hegemonik ideas depre irse, ayn ak beti payla mas güçlü olas kt r. Günümüzde iki yüzü a n ulus-devlet, New York kent merkezli BM'de temsil edilmektedir. BM'nin ayn ittifak n öncülü ünde hareket etti i, en az ndan ittifak n onay olmadan tek bir karar ç kartamad bilinmektedir. Tekrar belirtmeliyim ki, iki yüz ulusdevleti Siyonizm veya ba ka bir Yahudi güç yönetmiyor. Ama iki yüzü de (Buna can dü manlar ran ve Arap ulus-devletleri de dahildir) Yahudi milliyetçi paradigmayla kurulmu tur ve ipleri dört yüz y ld r ayn ittifak çekirde inin elindedir. Ulus-devlet elitleri içinde hiç Yahudi bulunmasa bile, gerek paradigmatik gerek ittifak n somut tedbirleri nedeniyle (yani teorik ve pratik olarak) bams z hareket sahalar son derece s rl r. Yapacaklar i ler dört yüz y ll k kapitalist modernitenin geleneksel ideolojik ve yap sal kal plar na uygun oldukça problem yoktur. Yola devam edebilirler. G. W. Bush'un deyimiyle, e er 'asi devlet' konumuna kayarlarsa, her ulus-devletin ak beti Taliban Afganistan' , Saddam Irak' ve tarihte onlarca örne i bulunanlarla ayn olacakt r. Uluslararas sistem, BM statükosu denilen olgu budur. Yetmi y ll k Sovyet Rusya's bile ancak kapitalist modernitenin gereklerine tam uyum ifade ettikten sonra sisteme entegre edilmeye ba land . Çin daha erken entegre edildi. Aç k ki, sistem gücünü ba tan beri anlatmaya çal m iki stratejik güçten al yor. kisinde de Yahudilik tarihsel ve güncel olarak belirleyicili e yak n konumdad r. Stratejik ideolojik güç unsurlar kültür endüstrisi, entelektüel sermaye ve medyad r. çerikleri milliyetçi, dinci, bilimci ve cinsiyetçidir. Stratejik maddi güç unsurlar ticari, nai, finansal ve iktidar tekel yap lanma- 13 KOMÜNAR lar r. Devlet sistemleri olarak ulus-devletin uluslararas ittifaklar resmi yap ifade eder. Devasa iki stratejik güç alan n kendisini, resmi ifade olarak devletler ve sistemleriyle kar rmamak gerekir. 3 -Yahudi Milliyetçili i Geleneksel Yahudi tüccar ve sarraf kesimi kapitalist sistemde burjuva s olarak daha görünür modern bir s fat kazand . Burjuvazinin yeni sosyal s f olarak resmi ideolojisini pozitivizmde bulmas ve devlet anlay n milliyetçili i do urmas son derece anla rd r. Hem ulusun yarat olarak, hem de yeni ideolojisiyle bu durumunu peki tiriyor. Ulusu olu turan tüm faktörler ulusalla ld ktan sonra, devlet tekeli kanal yla egemen ekonomik tekellere transferleri zor de ildir. Avrupa'n n her ulusunda h zla geli en tekelle me ancak milliyetçilik kanal yla tüm ulusa yutturabilirdi. Sümerlerdeki ideolojinin ba ard na benzer bir oluumla kar kar yay z. Ulus en yüce birim (en eski tanr veya yerine ikame ediliyor) olarak ilan ediliyor. Ulus içindeki devlet maddi hayat tekeline geçiriyor. Toplumun en büyük gücü oluyor. kisi birle ince, ulusdevlet olarak eski kral-tanr devletinin yeni hali oluyor. Topluma mal edilmesi için mitolojilere, kapitalizm ça nda felsefeye, onun tüm topluma mal edilecek vulger (kaba, basit, s radan olan n duygular na hitap edecek seviyeye indirgenme) biçimlerine ihtiyaç vard r. Milliyetçilik bu ihtiyac mükemmelen gideriyor. Avrupal toplumlar n ulusal toplumlar olarak yolu son dört yüz y ll k ideolojik aray lardan sonra böylece resmi ifadesine kavu uyor. Ulus milliyetçili i, milliyetçilik ulusu, ikisi devleti, devlet ekonomik tekeli besleyerek yeni dünya kesinle iyor. Kendi geçici zaman içinde tabii. Her tarafta muazzam bir ulusal ayr ma ve ate li milliyetçilik ça böyle geli ince, Yahudi ideolojisi tabii ki hem yo un etkileyecek, hem de etkilenecekti. Yahudi ideolojisinin objektif olarak ba tan beri kavim ve kabileyle, dolay yla kavimcilik ve kabilecilikle ba lant n olma- 14 rahat anla lacak bir husustur. Kabile ve kavim milliyetçili i anlam nda en eski milliyetçilik, Yahudi ideolojisinin do al ve temel bir özelli idir. Burjuvala ma evresinde dönü üm geçirmesi en kolay ideolojilerdendir. Yine bir paradoksla kar kar yay z. Hem milliyetçilik ideolojisinin babal yapacaks n, hem yeni türemeler seni reddedecek: pk maddi alanda oldu u gibi, manevi-ideolojik alanda da bu paradoks geli ti. Tüm milliyetçilikler babalar na (zorunlu maddi nedenler, tabii kapitalist tercih aç ndan zorunluluk) di bilemeye ba lad lar. Her Avrupa ulusundaki milliyetçiler önlerindeki sorun ve engellerden Yahudi'yi (ideoloji, maddi kültür ve ulus-kavim olarak) sorumlu tutmaya ba lad lar. Musevi kökenli olduklar halde, t pk H ristiyanl k ve slamiyet'in Yahudili i en temel engel saymalar gibi. Burada uygarl n temelinde rol oynayan ve benim tezimi do rulayan bir husus yatmaktad r. O da uygarl n çekirde i olarak devletin ekonomik tekel oldu udur. Yeni devletle melerin oldu u her yerde eski ve yeni tekeller aras nda çat ma veya sava kaç lmaz olur. Biri ya yok edilinceye, teslim oluncaya veya çok önemsiz hale gelinceye kadar sava sürmek zorundad r. Nas l ki Yahudi kabilesi için 3500 y l önce 'vaadi edilmi topraklar' meselesi varsa, Avrupa'n n ulus ve milliyetçilik ça nda da bu ihtiyaç iddetle hissedilecektir. Yeni bir Yahudi ulusu, yeni toprak demektir. Avrupa Yahudilere hep kar oldu una göre, eski 'vaat edilmi topraklar'a dayal bir ak m kaç lmaz oluyor. Siyonizm denilen Yahudi burjuva milliyetçili i böyle do uyor: 19. yüzy n milliyetçilikler ça n etkin bir örne i olarak. Öykü bundan sonra tarihe girer. Çok k saca söylenmesi gereken udur: Dönemin çok güçlü iki devletine ihtiyaç vard r: Almanya ve ngiltere. Fransa üçüncülü e dü mü durumdad r. Yahudi milliyetçileri iki kanatta da çok çal yorlar. ngiltere ve Hollanda devletini nas l güçlü k ld klar biliniyor. Almanya'da da benzeri bir i lev gören Yahudi sermayedar i e ko uluyor. Yahudi KOMÜNAR entelektüeller de entelektüel sermaye (Alim. Ama soyk mda Yahudili in (hem man ideolojisi) olu turulmas nda büyük kat- maddi hem manevi kültür alan nda) objektif sahibidirler. Alman mparatoru bu destek- konumunu çözümleyici ve politik sonuç al leri sayesinde iki kez Kudüs'e giderek yeni bir konuma ta mak için gerekli ele tiriyurt hareketine ilgisini belli eder. Birinci özele tiriyi ne zaman yapacak ve eylemine Dünya Sava kazan lsa, Alman ve Osmanl geçecekler? deolojik güç olarak, hem de ttihat ve Terakki'nin en güçlü kanad Al- öncülük konumlar itibariyle Yahudi millimanc yd ve Selanik Yahudileriyle, serma- yetçili i do ru çözümlenmedikçe, ne Yahudi yedarlar yla ba lant yd ) korumas nda Ya- soyk n an lay yla de erlendirilir, hudilik erkenden ve çok daha güçlü temel- ne de yeni soyk mlar, katliamlar önlenelerde Filistin'e veya eski topraklar na dön- bilir. Yahudi milliyetçili i küçük bir ulusun mü olacakt . Zaten Londra kanad nda gele- milliyetçili i de il, dünya milliyetçili idir. neksel bir a rl klar vard r. Bütün milliyetçiliklerin, ulus-devletçilerin Geni bir konu olan siyasi tarihi bir yana babas r. Ne ac r ki, milliyetçili in en bürakal m. Hitler, Alman yenilgisinden kesin yük ve tarihte e ine az rastlan r kurban da olarak Yahudileri sorumlu tutuyor. uYahudiler olmu tur.Yahudilik sorun olanu çok iyi görüyor: Londra'n n üsrak çok tart lm r; bizzat Marks, Yahudi tünlü ü Yahudi ideolojisi ve milFreud gibi önde gelen Yahudi ayd nmilliyetçili i liyetçili inden ba ms z delar taraf ndan. Ama u sorun yan tildir. Almanya büyük bir iha- küçük bir ulusun z kal yor: Soyk ma nas l gelinnete u ram r. Sorumlu Ya- milliyetçili i de il, di? Soyk n an ancak ba ka hudi'dir. Benzer sorunlar dünya milliyetçili i- soyk mlar n olmamas na ba olan her ulusta (Fransa'da dir. Bütün milliyetçi- oldu una göre, bu nas l gerçekDreyfus olay ) anti-Yahudi- liklerin, ulus-devletçi- le tirilecek? cilik böyle geli ir. Böyle ol- lerin babas r. Ne ac Savunmamda Yahudi örne i r ki, milliyetçili in temelinde varabildi im tüm somad kan tlanabilir. Ama neden bu idealar hala dünya en büyük ve tarihte nuçlar öyle formüle edebilirine az rastlan r im:Yahudi kabilesi Sümer ve M çap nda sürdürülüyor? Örnekurban da in en son ran Cumhurba kan r uygarl na özendi. Bu özenmeYahudiler Ahmedinecad taraf ndan? Bu, nin kar sürgün oldu. natç küYahudi ideolojisi ve milliyetçili- olmu tur çük kabile (sanki tüm kabilelerin yapinin dünyadaki i leviyle ilgilidir. Halen mak istedi ine öncülük edercesine) k söncü ideolojidir. T pk sermaye tekellerinde kançl ndan kendi kabilecilik ideolojisini oldu u gibi. (dinini) in a etti. Kudüs Krall kurdu. Hitlercilik asla savunulamaz. Soyk m Kurdu u krall k y ld . Daha da inat etti; en büyük insanl k suçudur. Bunlar tart l- dünyaya yay ld . Kabilesine, sonra kavmine maz insani, toplumsal gerçekliklerdir. Yahu- yer arad . Vermediler, sürdüler. Yenilmemek di ayd nlar n insanl n soylu özgürlük, için atoma kadar indiler, uzaya kadar gittiler. itlik ve demokratik toplum mücadelesin- Kabile bu sefer küçük ulus-devletiyle uygardeki konumlar da küçümsenemez. Peygamk önderli ine oynuyor. Belki de ebelik etberleri bir tarafa b rakal m, yeniça da Spi- ti i tüm Ortado u ve hatta dünya uygarl k ve noza'dan ba layan, Marks, Freud, Rosa devletini y kabilir. Ama o zaman kendisi de Luxemburg, Trostky, Adorno, Hannah Aren- kalmaz. Çünkü küçük Yahudi uygarl , dt ve Einstein'a kadar giden çok say da ente- dünya uygarl n özüdür. Dünya uygarl lektüel ve devrimcinin durumu bellidir. Ya- olmadan Yahudi uygarl , Yahudi uygarl hudi entelektüelindeki demokratik sosyalist olmadan dünya uygarl olmaz. Yahudi soyboyutlar n çok güçlü oldu unun fark ndan en büyük dersi budur. Çok m. Adorno'nun yarg yinelemeyece- önemsedi im dolay bu konu üzerinde hep 15 KOMÜNAR dü ünürüm; t pk benzerleri üzerinde oldu u gibi. Bilgeler çoktan ate i ate le söndüremezsin demi lerdir. Uygarl k ate inden küçük uygarl k ate leri (ulus-devletler, genelde tekeller) yakarak kurtulu sa lanamaz. Tarih boyunca uygarl k güçlerine kar sava an tüm kabile, kavim yoksullar n, mazlumlar ve kölelerin önderleri ya öldürüldüler ya da kazand lar. Ölenlerin an unutulamaz. Ama kazananlar n ilk yapt klar , kendilerini de uygarl k yapmak oldu. Çünkü ba ka türlüsünü bilmiyorlard . Bilimsel sosyalizmin zafer kazanm önderleri bile kapitalist modernitenin demir kafesli örne i olmaktan kendilerini kurtaramad lar. Soyk ma u rayanlar hiçbir zaman böylesinin ba lar na gelece ini dü ünmemi lerdi. Ama oldu. Bu noktada kalbim kesinlikle en antijenositçi geçinenden daha fazla jenosid kurbanlar anlamaktad r. Neden anl yorum, hiçbir Yahudi'nin anlamad kadar? Çünkü ayn sistem beni de o çarka alm da ondan. Tabii yine Yahudi gücüydü sistemi çeviren. O ideolojinin iktidar sava , uygarl k yaram gücü olmasayd H ristiyanl k, H ristiyanl k olmasayd Hitler olur muydu? Hitler'i do uran Alman milliyetçili i nas l Alman ideolojisinde, dolay yla Ayd nlanma ideolojisinde (pozitivizm ve biyolojizm) köklerini buluyorsa, Yahudi ideolojisinin Ayd nlanmadaki rolü ve Yahudi milliyetçili iyle ba lant lar yla da bu vesileyle (Ayd nlanmac ortak kök) diyalektik ili ki içindedir. Yani nas l Yahudi kabile ve kavimcili i Yahudi milliyetçili inin köklerini olu turuyorsa, Alman kabilecili i ve kavimcili i de Alman milliyetçili inin köklerini olu turur. Almanya'daki iç içe geli meleri, aralar nda ekonomik ve siyasal tekeller nedeniyle girift ili kilere yol açm r. Tüm bu tarihsel-toplumsal geli meler iki milliyetçilik aras ndaki ba gayet aç kça göstermektedir. Her iki milliyetçilik a lmad kça, soyk m kurbanlar anlaml an lamaz ve yeni türlerinden kurtulanamaz. Benzer bir kar la rma Arap ideolojisi ve milliyetçili iyle Yahudi ideolojisi ve milliyetçili i aras nda yap labilir. Sonuçlar di- 16 yalektik ve çarp olacakt r. O olmasayd slam, slam olmasayd Hz. Muhammed olur muydu? O olmasayd Baas, Baas olmasayd Saddam olur muydu? Totoloji yapt m söylenecek. Fakat söylediklerim uygarl k çözümlememin süzgecinden geçmektedir. ABD dünya gücüdür, hegemondur, imparatorluk bile olabilir. imdi Ortado u'da srail için sava yor. Belki yar n ran'la da sava abilir. Neden yine soyk m tehlikesi var? Bu sefer atom silahlar da kullan lacakt r. Nükleer sava nükleer sava la önlemek! Bunun kap daki tehlike oldu unu kimse inkâr edemez. Kald ki, bir Hiro ima yeter! Çözümlemem do rudur. Uygarl k kurulurken göksel tanr lar n himayesinde oldu u söylendi. Y rken atoma s yor. Sahtesi gerçe inden bin defa daha fazla tercih edilir. Yeryüzünde yürüyen ç plak krallar ve maskesiz tanr ndan, onun atom im inden bahsediyorum. 4- Anadolu Yahudili i: Ek mahiyetinde k sa bir de erlendirmeyi de Anadolu Yahudili i ile ilgili sunmak önem ta maktad r. Bu konuda ilk ve ortaça lara k saca de inmi tim. Selçuklu-Yahudi ve Grek-Yahudi ili kileri önemlidir. Do u Yahudileri ortaça da Endülüs'ten Orta Asya'ya kadar yay lm lard r. Hazara Yahudi Türk Devleti bu sürecin ürünüdür. Dönmecilik ve aç k Yahudicilik slam ülkelerinde yasaklanm olmay p, özellikle iktidar ve devletlerin stratejik alanlar nda geleneksel ideolojik ve maddi güçleriyle etkilidirler. Ticaret ve bankerlik Bat dakinden a kal r bir konumda de ildir. ristiyanlarla geleneksel çeli kileri sa'n n çarm ha gerilmesi ve H ristiyanl n Bat 'n n resmi inanc haline gelmesi) 1179 Lateran Konsey Karar yla gettola maya dönü ünce ve 1391 ile 1492 spanya sürgünleri söz konusu olunca, Yahudiler kendileri için daha çok anayurt ihtiyac duymaya ba lalar. 'Vaat edilmi ülke' kavram hâlâ canl r. Daha yükseli döneminde Osmanl saltanat çevreleriyle kurduklar ili kiler olumlu sonuçlar verecektir. Bankerlik ve ticaret KOMÜNAR Osmanl lar için de önemini artt nca, Yahudilik de konumunu güçlendirecektir. Osmanlar n sürekli H ristiyan nüfus üzerinde iktidarlar yay p geli tirmeleri, Bat da H ristiyanl k âleminde (Katolik ve Ortodoks olanlar ) konumlar giderek zorla an Yahudilerin ngiltere ile benzer bir ittifak Osmanl padi ahlar ile de yapmalar beraberinde getirdi. Ortak görü 1550-1600 y llar nda bu ittifak n güçlenmi oldu udur. Ayn tarihte Protestan olan Hollanda ve ngiltere ile de benzer ittifak geli tirilecektir. Protestanl k, kapitalizm, ulus-devlet, modernite ve Yahudi ili kisi ara lmaya de er önemli bir konudur. spanya berik Yar madas n Müslümanlar ve Musevilerden temizlenmesi (1600'lere kadar tamamlan r), kar hamle olarak Anadolu'nun H ristiyanl ktan temizlenmesini gündeme getirir. Tarihin Anadolu'daki en eski halklar ndan olan, güçlü bir maddi ve manevi kültür tarihi bulunan, ama erkenden H ristiyanla Rumlar, Pontuslular, Ermeniler ve Süryanilerin trajedisi, bu gündem nedeniyle tersine dönmeye ba lar. Akdeniz'in her iki ucundaki yar madalar adeta birbirlerine misilleme yaparcas na ad m ad m kar kl tasfiyeleri gerçekle tirirler. Yahudilerin 1550-1600 hamlesinden sonra ikinci büyük hamleleri ttihat ve Terakki Partisi ile (1890'larda; Siyonist Kongre 1896'da ayn dönemde kurulur) ya an r. Selanik merkezli ve Sabetay'dan (1650'lerden beri) gelme dönmecilik hareketiyle iç içe geli en ttihat ve Terakki'nin en az ndan bir kanad n Yahudi oldu u kesindir. a ettikleri ulusçuluk (Cohen, Wamberi) kelime olarak 'Türk'tür; ama içeri i Mason ve dönme olan Kürt, Arnavut ve Yahudilerle doludur. Sosyolojik bir olgu olarak Türklükle pek ilgisi yoktur. Tümüyle siyasi bir Türklük söz konusudur. Almanya ve ngiltere Yahudilerinin üzerlerinde yar an bir etkisi de önemlidir. Tarihi uzundur ve yeri buras de ildir. Sonuçta bence Yahudili in Anadolu'daki tarihleri, ya ad klar sürgünler ve ulus-devlet in a tecrübeleri stratejik, ideolojik ve maddi güçleriyle birle ince, gerek Türkiye Cumhuriyeti'nin kurulu unda, gerek h zla (muhtemelen 1926'larda) ulus-devlete dönü türülmesinde önemli bir rol oynar. T pk 1600'lerde Hollanda ve ngiltere'de oldu u gibi. Cumhuriyetin h zla ulus-devlete dönü mesini ve Anadolu H ristiyanl n tasfiyesinden sonra geleneksel slam ve Kürtlerin kültürel tasfiyelerinin gündeme gelmesini (H ristiyanlar n fiziki tasfiyeleri de söz konusudur) sadece Türklerin ulus olma projesi olarak sunmak büyük yanl klar içerir. Konu daha kapsaml r ve Yahudilerin Anadolu'yu srail'den önce Yahudi anayurdu olarak kabul etmeleriyle yak ndan ba lant r. Bu konunun Yahudiler aras nda çok tart ld bilinmektedir. Mustafa Kemal'e dayat lan Selanik veya Edirne merkezli Yahudi projesi örtbas edilen bir konudur. Ancak srail'in kurulu uyla birlikte bu projenin önemini yitirdi ini belirtmek mümkündür. Ama Anadolu'da TC üzerinde Yahudilerin ve srail'in ilgisi halen stratejiktir. Türkiye Cumhuriyeti'nin in as nda Mustafa Kemal Atatürk'ün konumu tart mas zr. Ama kendisine ra men tanr salla lmas , tarih boyunca çok yerde yapt klar gibi bir Yahudi ideolojik kurmacas r. Yahudi evrenselcili inde (Levhi Mahfuz, kader, yasac k, determinizm, ilerlemecilik; Sümer tanr kurmacal n tek tanr dinlere dönü türülmü biçimi) tanr salla lma çok geli tirilmi ve uygulanm bir kavramd r. Gerek peygamberlerce, gerek modernite döneminde entelektüellerce geli tirilen her türlü edebi ütopya, alt nça , teori, varsay m ve kanun gibi zihniyet kavramla rmalar bu gelenekle yak ndan ba lant r. Tüm Ortado u halklar na ili kin oldu u gibi, Türkler üzerinde de bu yönlü yo un tanr sal seküler-laik hegemonik dogmalar in a ettikleri do ru çözümlenmedikçe, bölgeyi kavramak eksik ve zor olacakt r. Elbette Yahudilerin maddi güçleri de stratejik önemdeydi. M. K. Atatürk'ün bu ilime teslim olmad na inan yorum. Ama çok okumas na ve ara rmas na ra men (Sümer ve Hititlere kadar inmesi bo una deil), tam çözümledi i kan nda de ilim. yi 17 KOMÜNAR bir cumhuriyetçi olmak istedi inden, bunun görecilik Yahudilik ve Yahudiler olmadan ulus-devlet olarak de il demokrasi olarak acaba ne kadar geli ebilirdi? geli tirilmesini istedi inden de ku ku duyAç k ki, Yahudilik her iki modernite dünmuyorum. dea edildi i gibi anti-Kürt ve yas aç ndan da önemlidir. Tarihin önemli anti- slam da de ildir. Fakat slam-laik somlar nda ve günümüzde bu önemlerini runu (Laiklik ancak 1937'de anayasaya korumu lard r. Buna ra men, Yahudi sorunu girer) ile Kürt sorununa ba lang çta liberal tarihte oldu u gibi günümüzde de varl yakla mlar sürdüremedi ine, bunun ne- korumaktad r. Ba ta da belirtti im gibi, Yadeninin de etraf n dönme ttihatç kadro- hudili e tanr n seçkin toplulu u olarak larla s ca ku at lmas oldu una dair ku ku- bakmak da, günah keçileri olarak görüp delar da önemle belirtmek durumunday m. erlendirmek de, çokça örne i görüldü ü giSonuç olarak Yahudili i sadece kapita- bi vahim yanl klara ve olu umlara yol alizm, modernite ve ulus-devlet ba lam nda çar. Önemine binaen konuya taslak düzedü ünmek eksik ve yanl olur. Demokratik yinde e ilme gere i duymam bu nedenledir. modernite üzerinde de önemli etkisi olmu - Hem yerel hem küresel çözümlemeler, Yatur. Tarih boyunca t pk iktidarc -devletçi ka- hudi gerçekli i göz önüne getirilmeden, yenat (Yahudi Krall , srail Devleti) kadar ol- terince do ru ve sonuç verici olamazlar. masa bile, yine de güçlü bir Yahudi demokKonuyu ba larken, K. Marks' n bir söratik uygarl k modernite kanad hep olagel- zünü tekrarlamak isterim: Marks, "Proletarmi tir. Yoksul ve kabile ba lar zay f ya kendini kurtarmak istiyorsa, bu i in Yahudilik de tarihte hep kendinden Ortado u dünyay kurtarmadan gerçekle ebahsettirmi tir. Hz. brahim'in canas l Yahudi'siz meyece ini bilerek hareket etmeriye Hacer'den olma o lu smail'bir harabeyse, lidir" demi ti. Ben de diyorum ki, den M r'daki Yusuf'a, Musa'n n Yahudilik e er kendini kurtarYahudi de zkarde i Meryem'den sa'n n mak istiyorsa, bunun dünyay Ortado u'suz hep annesi Meryem'e kadar çok sakurtarmadan gerçekle meyece isoyk mlar da peygamber, yazar, ayd n, sosni bilerek, stratejik olan ideolojik sürgünüdür. yal anar ist, feminist, felsefeci ve ve maddi gücünü bu temelde kullanbilim adam ve tüm emekçi halk yla mal r. Demokratik modernite bu teYahudili in di er yüzü demokratik uygarl k melin ba nda gelmektedir. ve modernite mücadelesinde büyük bulu lar, Çözüm Ortado u demokratik uygarl nicatlar, teoriler, devrimler ve sanat eserleri dad r. Ortado u nas l Yahudi'siz bir haragerçekle tirmi lerdir. Yahudiler ideolojik ve beyse, Yahudi de Ortado u'suz hep soyk maddi güçlerini hep tekeller u runa harcamlar sürgünüdür. Tarih yeterince derslerle mam lard r. Daha ayd nl kl , adil, özgür ve doludur. Yahudi ayd kendi sorununu, yani demokratik bir dünya için de çok önemli bu sorunun dünya sorunu oldu unu gittikçe çaba ve ba ar lar olmu tur. Hangi peygam- iyi fark ediyor. Çözüm yeri Ortado uda ber hareketini, karde lik ve yoksullar daya- aranmal r. Demokratik Ortado u'nun bir mas , ütopik hareketi, sosyalizm, anar- hayal de il, ekmek ve su kadar günlük harc izm, feminizm ve ekolojik hareketi Yahuz oldu unu asla unutmayal m. Yahudiler disiz dü ünebiliriz? Felsefi ekoller, bilimsel hem soyk anman n, hem de yeni bir ve sanatsal hareketler, dinsel mezhepler Ya- soyk ma ebediyen dü memenin yolunun hudisiz çok az dü ünülebilir. Kapitalizme demokratik Ortado u uygarl ndan geçti ikar sosyalizm, ulus-devletçili e kar en- ni bilmeli; tüm Ortado u halklar da Yahuternasyonalizm, liberalizme kar komüna- di'siz demokratik Ortado u olamayaca , lizm, toplumsal cinsiyetçili e kar femi- tarihi bir demokratik uzla man n tek çözüm nizm, endüstriyalizme kar eko-ekonomizm, yolu oldu unu bilerek, demokratik toplumu dincili e kar laisizm, evrenselcili e kar in a görevine dört elle sar lmal r. 18 KOMÜNAR YASAL DURUM VE GÖREVLER Z Cemil BAYIK Uluslar aras komplo 1990'lar n ba nda belirginlik kazand . PKK'nin öncülük etti i özgürlük mücadelesi bütün Kürdistan parçalar etkilemi , i birlikçi Kürt çizgisini ve örgütlenmesini zay f dü ürerek s rland r; ulusal bir ruh, birlik ve bilinç yaratm , Özgür Kürt'ü ortaya ç karm , Ortado u halklar na direni ve gelece i kazanmada büyük bir umut vermi ve kapitalist modernist sistemin, Kürdistan' parçalayan, inkar ve imha sistemine alarak, olu turdu u statükoyu tehdit etmeye ba lam r. Yol açt bu geli meyle kapitalist modernist sistemi, sömürgecili i ve Kürt i birlikçili inin ç karlasarsm ve ABD'nin Ortado u müdahalesini tehlikeyle yüz yüze getirmi tir. ABD, ngiltere ve srail bununla ba lant olarak müdahale etmeyi geli tirmi lerdir. 1992'de TC, KDP ve YNK'nin PKK'ye aç ktan sal, böyle planlanm ve geli tirilmi bir sald r. nkar ve imha sistemi esasta bir uluslar aras sistemdir. Bu sistemi yaratan ngiltere ve Fransa'd r. Almanya ile mücadele içinde 1. Dünya Sava ve Kahire Antla mas ile yaratm lard r. Bu sistem, kendini TC, Irak, ran ve Suriye sömürgeci devletleri ile hayata geçirdi. Bu sömürgeci devletler, kapitalist modernist sistemin Ortado u'daki ayaklar. Bu sistemin hayata geçirilmesini üstlenen ve buna öncülük yapan TC'dir. Bunu soyk m biçiminde geli tirmi tir. ran, Irak ve Suriye bunu takip etmi tir. Bu sisteme kar , Önder APO'nun öncülü ünde PKK kuruldu. PKK mücadele ederek bu sistemin bütün gerçekli ini ortaya ç kard ve Kürt halk na kavratt . PKK yürüttü ü özgürlük ve demokrasi mücadelesiyle TC'nin Kürdistan'daki egemenli ini birçok yönüyle sarst . Bu geli meyi önlemek için gerçekle tirilen 12 Eylül fa ist askeri darbesine kar , ikinci partile me hamlesini ve gerilla mücadelesini ba latmay , bu temelde varl ve halk korumay ve direni i geli tirerek özgür gelece i yaratmay esas ald . 15 A ustos tarihi hamlesini ba latt . Tarihi 15 A ustos At , 12 Eylül fa ist askeri darbesine kar geli tirilen bir özgürlük ve demokrasi hamlesi oldu. 12 Eylül fa ist rejimine darbe vurdu ve tümüyle ba ar ya gitmesini önleyerek yenilgisini sa lad . Bunun ard ndan TC, PKK ve Kürt sorununu 1995'te NATO'ya ta rd . NATO, PKK' ye kar TC'yi koruma karar ald ve Almanya'y bu karar uygulamakla görevlendirdi. NATO'nun bu karar sonucunda Kürdistan'da 1987'de Ola anüstü Hal Sistemi planlan p uyguland . Bu sistemle PKK' ye kar , s rs z özel sava geli tirildi. NATO, ABD ve AB ba ar olmas için TC'ye her yönüyle s rs z destek verdi. Bütün bu destekler sonuç vermeyince ve PKK'nin imhas na yetmeyince, 1992'de Güney Kürdistan'da KDP-YNK-TC'nin ortak sald geli tirildi. NATO böylece PKK ile sava ta daha fazla i in içine girdi. ABD ve NATO giderek PKK'ye kar daha kapsaml 19 KOMÜNAR planlar geli tirdi. Bütün uluslar aras gericilik, Ortado u gericili i ve Kürt i birlikçili ini biraraya getiren bir sald ile PKK ezilmek istendi. Bu Kürdistan'daki inkar ve imha sisteminin bir uluslar aras sistem olduunu, Kürdistan' n uluslar aras bir sömürge oldu unu çok daha iyi ortaya ç kard . Art k PKK ile mücadele tüm bu güçlerin mücadelesi haline geldi ve aç ktan yürütülmeye ba land . 1992 Güney sava bu aç dan NATO, ABD, ngiltere, srail'in gizlice planlad , geli tirip destekledi i KDP-YNK-TC taraf ndan pratikte yürütüldü ü, Ortado u gericili inin gizlice arkas nda durdu u bir sava . Bu sava n ortaya ç kard sonuçlar oldu. Belki PKK'nin iradesi k p teslim al namad , ama PKK'nin öncülük etti i özgürlük ve demokrasi mücadelemizin geli iminin daha ileriye gitmesinin önü al nd . Kürt i birlikçili ine nefes ald p güçlendirilmesi ve giderek etkin k nmas n ad mlar at lm oldu. ABD, ngiltere ve srail'in Ortado u'ya müdahalesinin zemini güçlendirildi. Önder APO 92 sava n arndan ortaya ç kan bu gerici blo un sallar na kar mücadeleyi 1993 ate kesi ile kar lamaya çal . Bu ate kes ile mücadeleyi yeni bir stratejik yap lanmayla yürütmeyi, tehlikeleri bertaraf etmeyi, ba ar n olanaklar artt rmay istedi. Önder APO, PKK de bu temelde de im ve dönü ümün temellerini att . Sovyetlerin da lmas yla dünyada yeni bir durum olu mu tu ve bunun Ortadou'ya, Kürdistan'a yans malar vard . Yürütülen mücadeleyle Kürdistan'da ortaya ç kalan geli meler vard . Bütün bu sonuçlar 92 sava yla da daha net bir biçimde ortaya ç k. Art k eski stratejiyle, örgütlenme taryla ve ideolojik yap lanmayla olunamayaca görmü tü. Ba ar olmak için de iim ve dönü üm zorunluydu. Önder APO, dü üncede ve pratikte bunun ad geli tirmeye çal . 93 ate kesi bunun aç k bir ad yd . Ama içteki çetecilik ve TC içindeki özel sava güçleri birlikte bu ad sabote ettiler. ABD öncülü ünde 'çekiç güç' olu turuldu. Güney Kürdistan'da Federe Kürt 20 Yönetimi olu turuldu, KDP-YNK'ye her yönden destek verilerek güçlendirildi. PKK'nin Güney Kürdistan'a giri i ise engellendi. PKK'nin s rland lmas , etkisiz k nmas esas al nd . Bu süreç 92 Güney savayla ba lat ld ve 98'e kadar sürdürüldü. ABD, ngiltere ve srail, PKK'yi s rland rmaya, bask alt na alarak zay flatmaya, KDP ve YNK'yi ise egemen k lmay , yine Filistin direni hareketini etkisizle tirerek Irak' n ele geçirilmesini planlad . PKK buna kar direni i geli tirdi, varl koruyarak etraf nda geli tirilen tecridi ve sald larla iradesini p teslim almay bo a ç karmaya çal . Varl koruyabildi, ama tecridi, teslim alma çabalar tümden bo a ç karmada ba aolamad . Önder APO bu durumu görerek, taktik hamlelerin sonuç vermedi ini, yeni stratejik bir yakla m ve buna dayal taktiklerin geli tirilerek ancak sonuç al nabilece ini anlad , bu temelde çabalar olaanüstü geli tirmeye girdi. Önder APO, 15 A ustos 1998'de yeni deerlendirmeler yapt . Bu de erlendirmelerde PKK'deki de im ve dönü ümü stratejik düzeyde ba latt ; strateji de ikli i, ideolojik yenilenme ve örgütsel yeniden yap lanmay pratikle tirece ini ortaya koydu. Bunun üzerinden çe itli güçlerin baz öneri ve isteklerini de dikkate alarak 1 Eylül'de ate kes ilan etti. Kürt sorununun siyasal demokratik çözümünü gündemle tirdi, herkesi bu çözümü desteklemeye ça rd . Bununla '93 ve 95'te ilan edilen ate keslerle teorik, örgütsel, taktiksel, stratejik planlamaya dönü türülemeyen, kesintiye u rat lan, bilinçli ve bilinçsiz sabote edilen, stratejik de imi, örgütsel yeniden yap lanmay , ideolojik yenilenmeyi daha köklü gerçekle tirmek istedi. Bu gerçekle tirilmeden, art k PKK'nin yaratt kazan mlar koruyamayaca , daha fazla ilerleyemeyece ini, hatta tehlike ile yüz yüze gelebilece ini, Kürt halk n varl koruyamayaca , özgür ve demokratik gelece ini yaratamayaca anlad . Bunun için de art k riskleri üstlenerek, yeni ve köklü kararlar n al nmas ve bu temelde pratik ad mlar kararl ca ve cesurca atmak gere- KOMÜNAR ine inand . 15 A ustos 1998 konu mas ve 1 Eylül ate kesi ile ba lat lan ve geli tirilmek istenen süreç, tamamen bunu ifade etmektedir. Önder APO 93 ve 95'te de bunu geli tirmek istemi ama ba aramam , bu sefer ba armak istiyordu. Ba latt süreci do ru yöneterek, stratejik de imi, ideolojik yenilenmeyi ve örgütsel yeniden yap lanmay ba armak istedi. PKK'ye dayat lan irade k rma ve teslim almay bo a ç karmak, PKK'yi amaçlar üzerinde tutarak bu amaçlar gerçekle tirmek istedi. PKK kar nda uluslar aras bir sald vard , buna kar durmak, bu duru ta ba ar olmak, varl koruyarak ve kendisini yenileyip güçlendirerek Kürt halk n özgür ve demokratik ya am ve Kürt sorununun demokratik siyasal çözümünü geli tirmek istedi. Önder APO ve PKK gerçe i sürekli eskiyen, çürüyen, cevap olmayan, geri, yetersiz, yanl yönlerden kurtulma; kendini yenileme, canl ve ba ar k lma gerçe idir. PKK do unda ve ekillenip geli mesinde ba lang çta ajan ki i, kurum ve yalara kar mücadele takti ini benimsedi, bu takti iyle sonuçlar ald . Bunun üzerinden silahl propaganda takti ini geli tirdi ve olumlu sonuçlar ald . Bu sonuçlar üzerinden gerillay örgütledi, silahl mücadeleyi geli tirdi. Bütün bu mücadelelerle Türk sömürgecili inin gerçek yüzünü ortaya ç kard , birçok darbe vurdu, paramparça etti. Ulusal dirili devrimini geli tirip ba ar ya götürdü. Stratejik de im, ideolojik yenilenme ve örgütsel yeniden yap lanmayla da, uluslar arakomploya kar me ru savunma çizgisinde demokratik siyasal mücadele stratejisini benimsedi. Bu temelde geli tirdi i mücadelesiyle uluslar aras komplo ve onun inkar-imha sistemini bo a ç kararak, parçalayarak, etkisizle tirerek Kürt sorununun demokratik siyasal çözümünü gerçekle tirmeyi amaçlad . PKK'de gerçekle tirilen de im ve dönü üm tamamen bu temelde gerçekle tirilmi tir. Önder APO'nun 15 A ustos 1998 deerlendirmeleri temelinde 1 Eylül Ate kesi'nin geli tirilmesinin hedefi budur. çine girilen süreç yeni bir süreç, al nan karar büyük ve cesurca al nm bir karard , bunun sonuçlar olacakt . Hiç kimsenin beklemedi i bir anda Önder APO, yeni bir ç yap yordu. Yeni sürece göre PKK'yi yap lanrmak, yönetmek, yeni bir mücadele sürecini geli tirmek istiyordu. Çünkü 93-98 aras pratik, böylesi bir de im ve dönü ümün yap lmamas , ba ar lmamas durumunda özgürlük ve demokrasi mücadelesinin daha fazla ilerletilmesinin ve sonuç al nmas n mümkün olmad aç a ç karm . Hatta PKK aç ndan varl koruyamama, anlada kaybetme durumu da ya anabilirdi. Böylesi bir tehlikenin de giderek güçlendi i ortaya ç kmaya ba lam . Önder APO ve PKK gerçe i sürekli eskiyen, çürüyen, cevap olmayan, geri, yetersiz, yanl yönlerden kurtulma; kendini yenileme, canl ve ba ar lma gerçe idir. Ba ar d nda hiçbir eyi kabul etmeme, her eyi ba ar n gerekçesi yapmad r. Yenilenmeyen, geli meyen, ba armayan PKK t kan r, geriler, çürür ve kaybeder. Bu aç dan PKK var oldu u gibi kalamaz, devam edemezdi. Önder APO onun için büyük bir aray a ve kar la lan sorunlara çözüm gücü olmak için büyük bir yönelime girdi. Çözümü stratejik de im, ideolojik yenilenme ve örgütsel yeniden yap lanmada ve bunun mutlaka ba ar lmas nda gördü. Bu temelde geli en uluslar aras sald bo a ç karmay amaçlad . Ba ka türlü bu sald n bo a ç kar lamayaca , tehlikenin ya anaca anlad . te çetecilik ve yetersiz militanl k, bu tehlikenin büyümesine hizmet ediyordu. Bunlara yüklenerek bu zeminin de etkisiz k nmas gerekiyordu. Bunu ba armak için büyük çal , tüm örgütü de buna çekmek istedi. Önder APO böylesi çabalar içindeyken, uluslar aras komployu geli tiren ABD- ngiltere- srail, 1992'yi de a an bir kapsam ve derinlikteki 21 KOMÜNAR sald yla, Önder APO ve PKK üzerine gelmeye ba lad lar. Çünkü Önder APO'nun ba latt sürecin ba ar olmas PKK'yi baar ya götürecek, kapitalist modernist sistem büyük darbe yiyecek, kapitalist sistemin Ortado u'daki müdahalesi tehlikeye girecek, Ortado u halklar büyük bir moral kazan p özgürlük ve demokrasi mücadelesini yükseltecekti. Mutlaka bunun önünün al nmas , PKK'de ba lat lan de im ve dönü ümün tersine çevrilmesi, PKK'nin da lmas biçiminde tamamlanmas gerekirdi. Bu amaçla uluslar aras komplocu güçler hemen harekete geçtiler. Önderli in ba latt sürece kendi cephelerinden cevap verdiler. Uluslar aras komployu geli tirenler, 17 Eylül 1998'de Washington'da bir antla ma yapt lar. KDP ve YNK bu antla mada haz r bulundu ve onaylad lar. Uluslar aras komplo bu antla mayla kararla ld ve ba lat ld . Antla man n hedefi Önder APO'yu ve PKK'yi Kürdistan'da tamamen etkisiz hale getirmekti. En çok da KDP ve YNK böylesi bir sald istiyordu ve te vik ediyordu. Ancak böylesi bir sald ile Önder APO ve PKK'den intikam alabilirlerdi, konumlar güçlendirip ç karlar sa lama alabilirlerdi. Önder APO ile mücadelede tek ba na ve hatta sömürgecilerden, ABD ve AB'den destek alarak dahi sonuç alam yorlard . Önder APO ve PKK'nin geli tirdi i özgür Kürt, kapitalist modernist sistem, sömürgeciler ve Kürt i birlikçilerinin ç karlar tehlikeye sokuyordu, bu Kürt'ün mutlaka ezilmesi gerekiyordu. Hepsinin ç kar bunu gerektiriyordu. Uluslar aras komplo bütün bu güçler ad na planland ve pratikle tirildi. Washington Antla mas 9 Ekim 1998'de prati e geçirildi. Önder APO'nun Suriye'den kar larak imhas esas al nd . Suriye üzerinde bask ve tehdit geli tirildi. Bunu ABD organize etti ve bu sonuç verdi. Önder APO Suriye'den ç kar ld , ama Önder APO'nun geli tirdi i tedbirler imhas önledi. mhay fiziki olarak gerçekle tiremediler. Ama 15 ubat 1999'da Kenya'dan kaç rarak getirip mral sisteminde her gün öldürme siyasetini uygulamaya ba lad lar. Uluslar aras komp- 22 loya kar mücadele edilmesine, birçok yönüyle bo a ç kar lmas na ra men hala da uluslar aras komplocu güçler hedeflerinden vazgeçmi de iller, hedeflerini gerçekle tirmek için srarla çabalar sürdürüyorlar. Önder APO ve PKK'nin tasfiyesine yönelik çabalar devam ediyor. Önder APO ve PKK de buna kar direniyor, varl korumaya, Kürt halk n özgür ve demokratik ya am hedefini gerçekle tirmeye çal yor. Önder APO direniyor, teorik ve ideolojik üretimi üst düzeyde gerçekle tiriyor, direni i ve düünce üretimi ile Kürt halk na, gerillaya büyük direnme gücü veriyor. Halk ve gerilla gücü direniyor, komplocular n sonuç almas önlüyor, komployu geli tiren kapitalist modernist sisteme kar alternatif sistem olarak demokratik konfederalizmi geli tiriyor. Stratejik de im, ideolojik yenilenme ve örgütsel yeniden yap lanma temelinde me ru savunma çizgisinde, demokratik siyasal mücadele sürdürülüyor. Bu mücadele PKK'nin yeniden in as , 1 Haziran tarihi at ve KCK'nin ilan ile pratikle tirilerek günümüzdeki düzeye vard lm bulunuyor. 3. önderliksel do , bu temelde 3. partile me hamlesi uluslar aras komploya kar direni i sürdürme olmaktad r. Bu direni bugünkü düzeye gelinceye kadar de ik a amalardan geçerek ve baz özellikler kazanarak gelmi tir. Bir mücadele ve ba ar örgütü olan PKK, uluslar aras komploya kar kendini de tirmi , yenilemi ve yeniden yaratm r, güçlenmi tir. Uluslar aras komplo ve onun inkar-imha sistemi birçok yönüyle sonuçsuz b rak larak zaflat lm r, ama tümden parçalanamar. Onun için Önder APO ve PKK'yi tasfiyede srar etmekte, Kürt sorununun demokratik siyasal çözümünü Önder APO ve PKK ile kabul etmemektedir. Sonucun nas l olaca içinde bulundu umuz mücadele sürecinin geli mesi belirleyecektir. Bu süreçte izlenecek taktikler ba ar veya ba ar zl n ya anmas na yol açacakt r. Bu aç dan mücadele iddetlenmektedir. Taktikte hata yapan, ba ar z olacakt r. Önder APO uluslar aras komploya kar mücadeleyi her KOMÜNAR amada yürüttü ve yönlendirdi. Gerilla ve aras tecridi ve terörist olarak ilan edilmesi halk anlad oranda Önder APO'yu izledi, KDP-YNK eliyle sa land . Sald n zemionunla birle meye çal , bu temelde ni KDP-YNK ile sa land . 1992 KDP-YNKmücadele etti. Bu uluslar aras komplonun TC ortak sald için Do an Güre 'in aç kba ar ya gitmesini önledi. Önder APO ulus- lamalar oldu. Do an Güre , "KDP-YNK lar aras komploya kar mücadelesinde ba- bizden yard m istedi, biz bunun üzerine ar oldu, komplocular yendi. Bu komp- Güney'e girdik, kendilerine PKK ile sava loyu geli tiren sistemi çözümleyerek a ve malar için destek olduk, her türlü yard alternatifini ortaya ç kararak ba ar oldu. verdik, bu yard mlar zla ayakta kal p Komplocular fiziki imhay gerçekle tirmek geli tiler." dedi. KDP-YNK, PKK mücadeistedi, ba ar olamad lar. Hukuki olarak im- lesinin yaratt sonuçlar üzerinden güç ha etmek istediler, bunu da ba aramad lar, olmu lard r. Sömürgeci devletler ve ABD, iradesini k p teslim almak istediler, ba ara- AB destekleri ile bugünkü konuma gelmi mad lar. Ya am n her saniyesini ve her eyi lerdir. Bunu inkar edemezler, ba ar lar bir i kenceye dönü türüp intihara sürükle- PKK'ye borçludurlar. 1 Eylül Ate kesi'ne mek istediler, ama ba ar olamad lar. Zehir- Washington Antla mas 'yla cevap vermeleri, leyerek sonuç almak istediler, yine baard ndan ABD'nin TC, M r ve srail'i aramad lar. Dü ünce üretmesinin Uluslar harekete geçirmesi geli tirildi. TC ve önünü almak için vah eti s rs z aras kompr, Suriye'yi tehdit etti. M r geli tirdiler, ama Önder APO en lonun tümden devreye sokularak Hüsnü Mübüyük dü ünce patlamas gerbarek, TC ve Suriye'ye gönderildi. ba ar zl , çekle tirerek ve bunu PKK, Önderli in gerçekr vas tas yla Suriye, Arap saKürt halk ve insanl a ula - le tirdi i ba ar n, has nda da yaln zla ld . Önderrarak buna cevap verdi, onlar gerilla ve halk li in Suriye'den ç kar lma dayat lyenilgiye u ratt . Uluslar aras mas oldu. Bunun üzerinden Sutaraf ndan komplonun tümden ba ar zl , gerçekle tirilme- riye, Önderli in Suriye'den ç kmaÖnderli in gerçekle tirdi i ba ar - siyle mümkün istedi. Önder APO Suriye'nin n, gerilla ve halk taraf ndan ger- olacakt r. zarar görmemesi için ç kmay uygun çekle tirilmesiyle mümkün olacakt r. gördü ve ç yapt . Sorunu demokBu da öncülü ün rolünü zaman nda, do ru ratik-siyasal olarak çözmek için Avrupa'ya ve yeterli düzeyde yerine getirmesiyle ger- gitti. Ama Avrupa Kürt sorununun çözümüçekle ecektir. Komplocular hala hedefle- nü kendi ç karlar na uygun görmedi, çözümrinden vazgeçmemi ve srar ediyorlarsa bu, süzlük politikas n arkas nda durarak çat öncülü ün yeterli olmamas , Önder may derinle tirmek istedi. Onun için ulusAPO'nun ba ard gerilla ve serh ldanla- lararas komplo içinde yer ald . Bunun sonun ba armamas ve onu tamamlayamama- cu olarak uluslararas komplo Önderli in ndand r. esareti ile sonuçland . Çünkü inkar ve imha Önder APO'nun 15 A ustos 1998 de er- sisteminin esas sahipleri ngiltere ve Franlendirmesi ve ard ndan 1 Eylül Ate kesi ilan sa'yd . Avrupa kendi sistemine sahiplik yapetmesi, bu temelde pratik çabalar içine gir, ç karlar bunu gerektiriyordu. Avrupa simesine, komplocular Washington Antla - yasi ve ekonomik ç karlar daima her eyin mas 'yla gecikmeden cevap verdiler. KDP- üstünde tutar, bu süreçte de buna ba kalYNK bu antla mada ve uluslararas komplo. Kürt sorununun çözümü Önder APO da çok belirgin rol oynad lar. PKK militanla- ve PKK ile gerçekle irse, bu durum ç karlan ve Kürt halk n bunu hiçbir zaman na hizmet etmeyecekti. Kürdistan ve Ortaunutmamas gerekir. Uluslararas komployu do u'da y llarca yapt klar yat mlar kaygeli tirenler esasta KDP-YNK'ye dayanarak bedeceklerdi. Kürt sorununun çözümü Türbu komployu geli tirdiler. PKK'nin uluslar- kiye'ye kar bask uygulama, her istedikleri- 23 KOMÜNAR ni elde etme imkan da ortadan kald racak. Bütün bu nedenlerden dolay sorunun çözümünü de il, çat mas n derinle tirilmesini esas ald lar. Bu süreçte birçok güç TC ile pazarl k yapt , TC'den siyasi ve ekonomik ç karlar elde etti, sözler ald lar. TC neyi varsa verdi, gelece e ili kin sözler de verdi. Amaç Önder APO'yu imha etmekti, PKK'yi tasfiye etmekti. ABD ise Irak'a müdahale etmek ve Ortado u'yu ele geçirmek amac yla Önderli i TC'ye verdi, TC'den bu müdahaleye destek sözü alarak Önder APO'yu Kenya'da TC'ye teslim etti. Yunanistan, K br s ve Ege Adalar sorununda TC'den sözler al. Rusya Mavi Ak m Projesi ve IMF'den kredi sa lama kar nda komploda yer ald . Önder APO'nun Suriye'den Atina'ya, oradan Moskova'ya, oradan da Roma'ya gidi i fiziki imhas önlemi ti. Komplo k smen bo a ç km . Ama Roma'dan tekrar Moskova'ya gidi i komplonun ba ar sa lad . Buradan itibaren Önderli in üzerinde ABD'nin denetimi tamamen gerçekle ti, ABD'nin süreci yönlendirmesi ve Kenya'y Yunanistan eliyle yönlendirmesi ve Kenya'dan kaç rarak TC'ye teslim etmesiyle tamamland . Komplocular birinci a amada sonuç almay ba ard lar. Önder APO'yu mral sistemine ald lar. Bunun üzerinden ikinci a amay ba latarak tamamen sonuca gitmek istediler. kinci a amada komplo kendini hareket içine ta rd , içinde örgütlendi, sistem içile meyi geli tirdi. Hareketi Önderlikten kopar p ele geçirmek istedi. Bu hareketin Önderlikten uzakla mas na, yer yer kopmas na, büyük kay plar n ve tahribatlan ya anmas na yol açt . Az kals n komplocular hedeflerine ula acakt . Önderlik halk ve çizgiye ba militanlar n birlikte mücadelesiyle tasfiyenin önü al nd . Önderli in müdahaleleri, çabalar hareketin tasfiyesini önledi, toparlanmas ve yeniden özünü yakalamas sa lad . Komplocular bunun üzerine üçüncü a amay ba latt lar ve hareket de buna kar 'Êdî Bese' hamlesiyle cevap verdi. Bu mücadele hala devam ediyor. PKK militanlar , Kürt halk uluslararas komployu 24 kavrad , mücadele etti i oranda ba ar oldu. Kavrama ve mücadele etmede yetersiz kald anlarda tahribat ve tehlikeler yaand . Bunun için PKK militanlar , Kürt halve insan n uluslararas komplo ve buna ba olarak inkar ve imha sistemini bütün yönleriyle kavramas , varl korumas ve özgür, demokratik ya am geli tirmesi, baar için hayati önemdedir. Ancak bunu bilince ç karan komploya kar örgüt ve eylemi geli tirebilir, ba ar da srarl olur. nkar ve imha sistemini ve bunun uluslararas boyutlar daha do ru kavrar, nas l bir sald , tehlike ve imha oldu unu anlar. Bunu derinli ine kavrayan ancak gereklerini yetiren getirebilir; militan, yurtsever, demokrat ve sosyalist olabilir, Kürdistan'da özgürlük ve demokrasi mücadelesini do ru geli tirebilir ve ba ar ya götürebilir. Bu komployu anlayamayan, inkar ve imha sistemini de anlayamaz. Önder APO ve PKK gerçe ini de anlayamaz. Kendi gerçe ini de kavrayamaz. Böylesi biri kaybeder, ba kalar n hizmetine girer, köle olur, yok olur; iradesini, kimliini ve onurunu kaybeder. Bilinci çarp klar, duygular körelir, yüre i ta la r, ruhu söner. Önder APO'ya, PKK'ye sald , Kürt'ün varl na sald r, onu inkar ve imha etmektir; komploya, inkar ve imha sisteminin hizmetine girmektir, komplonun ba aiçin çal makt r. Uluslararas komplo ve besledi i inkar ve imha sistemi Kürt haln iradesine, kimli ine, ruhuna, duygulana, dü üncelerine, örgütlülü üne, ya am na, gelece ine, diline, kültürüne, de erlerine, özgür ve demokratik ya am istemine salr. Önder APO, PKK ve özgür Kürt'ün imha edilmesidir. Önder APO ve PKK'nin bu sald ya kar durmas , Kürt halk n varl koruma, özgür ve demokratik yaam gelece i geli tirme, bunu güvenceye kavu turma mücadelesidir. Bu bir me ru savunma sava r. Özgürlük sava r. Direnerek kendini koruma ve var etme sava r. Her onurlu Kürt'ün bunu böyle anlamas , üstüne dü en görev ve sorumluluklar yerine getirmesi gerekir. Bu kutsal mücadelede yer almak gerekir. Önder APO ve PKK yürüttü- KOMÜNAR ü direni mücadelesiyle TC'nin 1924'den beri geli tirdi i, uygulad , tamamen Kürt'ün inkar ve imhas amaçlayan politikas iflas ettirmi tir. Yürütülemez duruma dü ürülmü tür. Kürt sorununun demokratiksiyasal çözümü dayat lm r. PKK kendi istemini geli tirmeye, bu temelde sorunun çözümünü gerçekle tirmeye çal maktad r. PKK'nin yeniden in as , 1 Haziran tarihi at , Önder APO'nun KCK sistemini 2005 Newrozu'nda ilan etmesi ve halk n sahiplenmesi, 'Êdî Bese' hamlesinin geli tirilmesi, Önder APO'nun direni i, dü ünce üretiminde büyük bir patlamay yap p bunu elimize vermesi, gerillan n direni i, halk n serh ldanlar , ya anan ahadetler, 2007'de Kongra-Gel 5. Genel Kurulu'nun ald kararlar, 2007'den itibaren geli tirilip derinle tirilen ideolojik ve örgütsel mücadele, tasfiyeciliin tasfiye edilmesi, hareketin toparlanmas , Zap direni i ve ba ar , 10. PKK Kongresi'nin zaferle tamamlanmas ; Gabar, Oramar, Bezelê, Amed, Dersim, Botan eylemleri ve ard ndan yerel seçimlerle sa lanan ba ar dü man n ba ar planlar bo a ç karm ve hareketimiz komplocular, tasfiyeciler, sömürgeciler, i birlikçi Kürtler kar nda baar olmu tur. PKK yürüttü ü mücadeleyle özellikle son iki y lda ideolojik, siyasi ve askeri ba ar lar elde etmi tir. nisiyatifi ele geçirmi ve gündemini herkese dayatm r. Bugün Türkiye ve Ortado u siyasetinde etkili bir güç haline gelinmi bulunuyor. PKK daha 2008 Aral 'nda, mücadelenin a rl kolarak siyasal temelde yürütülmesi karar ortaya koymu tur. Esasta 1 Haziran hamlesiyle yürütülen ve günümüze kadar getirilen mücadele de demokratik, siyasal mücadele stratejimizin gere i olarak yürütülmü tür. Özellikle 29 Mart yerel seçimlerinden sonra bu daha net bir biçimde öne ç km r. Türkiye yerel seçimleri bir referanduma dönü türdü. Seçimleri tek devlet, millet, bayrak, vatan üzerinden yürüttü ve bunu kabul etmeyenlerin Türkiye'yi terk edip gitmesini Ba bakan Erdo an söyledi. AKP'nin seçimleri kazanmas için TC, ABD, AB, KDP, YNK, ran ve Suriye büyük destek verdi. Se- çimlerin kazan laca na inan ld . DTP seçimlerde oldukça zay flat lm olarak ç kacakt . Hemen ard ndan halk n PKK'yi de il, AKP'yi, devleti destekledi i, PKK'nin tasfiye edilmesi gerekti i aç kça dillendirilecek, KDP-YNK ile de Kürt Konferans ad alt nda PKK'nin Kürtlerden tecridi sa lanacak ve böylece PKK'nin tasfiyesi geli ecekti. DTP ise seçimleri 'Önder APO'ya Özgürlük, Kürt Kimli ine Özgürlük ve Kürdistan'da Demokratik Özerklik' üzerinden yürüttü. Kürt Özgürlük Hareketi beklemedikleri bir ba ar elde etti. AKP hezimete rad . Ama ortaya ç kar lan sonuç TC'nin inkar ve imha sisteminin bitirilmesine yetmedi, bu anlamda yar m ba ar oldu. Önder APO, "Yar m bir ba ar r, demokratik bir devrimdir, içinden geçilen süreç 1789 Franz, 1917 Ekim Devrimlerinin gerçekle ti i süreçlere benziyor, DTK sürekli çal mal , Türkiye'de Demokrasi Kongresi ve Çat Partisi geli tirilmeli, Ulusal Konferans gerçekle tirilmeli, Akademi ve Meclisler geli tirilmeli, halk n ekonomik sorunlar giderilmeli, öz savunma geli tirilmeli, kat mlar örgütlendirilip geli tirilmeli" dedi. Ard ndan da hareketin çat mas zl k karar yla hareket siyasi bir hamle yap nca, tart malar yo unlanca ve TC'nin süreci sabote etme çabalar geli ince, Önderli imiz yol haritas geli tirece ini aç klayarak süreci ilerletmek, çözüme kavu turmak istedi. 29 Mart yerel seçim sonuçlar yla birlikte, demokratik-siyasal sürecin daha da derinle tirilmesi imkanlar ortaya ç kt nda, do ru bir mücadele yürütülürse, Kürt sorununun bar l, demokratik-siyasi çözümünün gerçekle tirilebilece i görülmü tür. PKK ortaya ç kard imkanlar de erlendirmek amac yla 13 Nisan günü çat mas zk karar ilan etmi tir. Hareketin yönetimi Aral k 2008 toplant nda ald karar seçimlerden hemen sonra aç klayabilirdi. Bunda gecikme ya anmas , neredeyse mücadelesiyle ortaya ç kard güçlü bir imkan kaybetmesine yol aç yordu. Gecikmeli de olsa 13 Nisan'da çat mas zl k karar ilan etmesiyle yeni bir mücadele süreci ba la- 25 KOMÜNAR lm r. TC oldukça zorda b rak lm r. Bu du. TC'yi te hir etmi , inisiyatifi elinde tutkarar Obama'n n Türkiye'ye geli inden önce mu oldu. Türkiye siyasi, askeri operasyonaç klansayd , daha güçlü siyasal kazan mlar lar geli tirerek ve sürekli k larak Kürt Özelde edilebilirdi. Seçimlere kadar DTP'ye gürlük Hareketi'nin daha ileri ad mlar atmakar AKP'yi destekleyen, DTP'yi PKK'ye önlemek, çal malar sabote etmek, tav r almas için tehdit eden ABD, seçim hatalara sürükleyerek bunun üzerinden sonuçlar ndan hemen sonra politik tutumun- hareketi vurarak, Kürt halk n co kusunu da de iklik yapt . Obama yapt Türkiye rmay , DTP'yi mümkünse i lemez k larak ziyaretinde DTP ile görü tü ve "ilk kez Tür- teslim almay amaçlad . Ba armazsa parçakiye'de bir Kürt önderi ile görü üyorum" lamay ve öte yandan yeni bir Kürt politikas dedi. Hem de Türkiye Meclis'inde görü tü. olu turarak bunu herkese kabul ettirmeyi, Türk generalleri DTP'liler Meclis'te diye tüm kabul eden güçleri PKK üzerine sürerek gelmiyor, AKP ise DTP ile görü müyordu. bu politikay PKK'ye kabul ettirerek Böylesi bir ortam ve mekanda görü tü. Bu PKK'nin tasfiyesini gerçekle tirmeyi, edeaç kça ABD'nin Kürt sorununda TC'den medi inde ise, "PKK sözüme gelmiyor, enfarkl bir politika benimseyece inin i areti gel oluyor, onun için tasfiye edilmesi gereoluyordu. PKK Obama'dan önce çat mas z- kiyor." deyip askeri yönelimlerle tasfiyeye k karar alm olsayd , hem ABD destek sa lamay ve tasfiyeyi gerçekPKK hem de TC kar nda daha etkili le tirmeyi amaçlayan bir süreci ba siyasi tutu- latt . PKK'nin demokratik-siyasal olabilirdi, politikalar etkileyebimundaki lirdi. Ama bunda geç kal nd , elde çözüm stratejisine, demokratik ile tüm aç m stratejisi ile kar k veredilmesi gereken ba ar da yeter- kararl sabote edici siz kald . meye çal . Bu temelde yeni bir Türkiye; Obama'n n DTP ile çabalara ra men Kürt politikas olu turmaya çagörü mesi, Kürt Özgürlük Ha- hatalara dü meyor. Nas l ki srail radikal Fireketi'nin seçim ba ar , çat - yerek TC'yi zorla- listinlileri tutukluyor, direni çimas zl k karar aç klayarak may sürdürmü , leri vuruyor ve i birlikçileri öne yeni bir demokratik-siyasal süre- inisiyatifi elinde kar yor, Filistinlileri bölüp bircin ba lat lmas , Kürt halk n ve tutmay ba ar- birine vurdurtuyorsa, ayn politiPKK'nin kendine olan güveninin kay bugün TC Kürtlere yönelik uyr. artmas , mücadele co ku ve azminin guluyor. TC bu tutumuyla gündemi yükselmesi, TC'nin 1924'ten beri uygulasapt rmaya yönelmi tir. Geli tirdi i askeKürt politikas olan inkar ve imha siya- ri, siyasi ve polisiye operasyonlarla, özel setinin iflas ederek me rulu unun kalma- psikolojik sava derinle tirmesiyle bu sapmas , PKK'nin inisiyatifi ele geçirip gündermay ve süreci kendi lehine olu turmay mini herkesin önüne koymas , Türkiye'deki hedeflemi tir. PKK siyasi tutumundaki katart malar n PKK lehine geli mesi, rarl ile tüm sabote edici çabalara ra men PKK'nin buna dayanarak yeni ad mlar atabi- hatalara dü meyerek TC'yi zorlamay sürlece ini göstererek PKK'nin tamamen me - dürmü , inisiyatifi elinde tutmay ba arm r. rula p Kürt sorununda muhatap olarak öne TC yaln z gerilla ve DTP'ye yönelik opekmas ve çözüm d nda yapabilece i bir rasyonlar yürütmemi , halka yönelik tutukeyin kalmad anlamas üzerine pani e lama, i kence, hakaret ve katliamlar da kap ld ve aceleyle 14 Nisan'da DTP'ye kar artt rm r. Gizliden fa istleri halka sald roperasyon ba latt . Genelkurmay ise sürece tarak linç ve ya ma, yakma eylemlerini de müdahalede bulundu. PKK ve TC kendi cep- geli tirmi tir. A 'da, Amara'da, Maz da 'da helerinde hamleleri ayn zamanda yapt lar. katliam, binlerce Kürt çocu unu yakalay p PKK bir gün öncesinden hamle yapt için kenceden geçirme, çok a r cezalar verme, yine de TC'nin hamlesini zay f dü ürmü ol- çocuklar n ba ve kolunu k rma, Kürt ana- 26 KOMÜNAR lar yerlerde süründürme, tekmeleme, ezme; Kürt kad nlar na tecavüz etme gibi insanl k d sald lar geli tirilerek Kürt haln direni iradesi k lmaya çal lm r. PKK'nin geli tirdi i demokratik-siyasal süreç tersinden çevrilmek istenmi tir. Genelkurmay bizzat Türk bas yla toplant lar yaparak, onlar n özel psikolojik sava n hizmetinde çal malar istemi ve bas bu temelde yönlendirmeye ba lam r. Türk ayd n, yazar akademisyenlerini farkl tart malar yapmamalar için uyarm r. Herkesin belirlenen çerçevede hareket etmesi istenmi tir. Genelkurmay bu temelde aç k ve gizli olarak süreci kontrol alt na almaya, yeni Kürt politikas ekillendirmeye giri mi tir. TC Devleti'nin zihniyetinde bir de iklik yoktur. De iklik, me rulu u kalmayan Kürt politikas n yeni argümanlarla yeniden olu turulmas r. Kürt politikas nda restorasyona gidilmi tir. Ön gördükleri inkar ve imha hedeflerinde, bunun yol ve yönteminde de iklik yap lmaktad r TC yönetimi PKK'nin geli tirdi i süreç kar nda etkili olamayaca görünce, yeni bir Kürt politikas in a etme aray na girmi tir. Zap yenilgisinden sonra Ba bu ve Erdo an görü erek yeni bir politikan n olu turulmas n zorunlu oldu u konusunda anla lard r. Gül'ün harekete geçmesi tam da böylesi bir ortamda geli mi , "Kürt sorununda iyi eyler olacak" konu mas bunun sonucunda geli tirilmi tir. Yeni Kürt politikas n olu turulmas nda at lan ilk ad md r. TC Devleti'nin zihniyetinde bir de iklik yoktur. De iklik, me rulu u kalmayan Kürt politikas n yeni argümanlarla yeniden olu turulmas r. Kürt politikas nda restorasyona gidilmi tir. Ön gördükleri inkar ve imha hedeflerinde, bunun yol ve yönteminde de iklik yap lmam r. Türk Devleti oldukça zora sokulmu tur. 1924'ten beri uygulad Kürt politikas uygulanamaz duruma dü ürülmü tür. TC içine dü tü ü bu durumdan ç kmak, PKK'nin inisiyatifi ve süreci ilerletmesini engellemek ve PKK'yi tasfiye etmek için yeni bir Kürt politikas belirlemek zorunda kalm r. AKP tamamen bunu gerçekle tirme çal yor. Bunun için umut yarat yor, oyalama yap yor, zamana yaymaya çal yor, operasyonlar sürdürüyor, diplomasi faaliyeti ile yeni politikaya destek sa lamaya çal yor. Önder APO, TC'nin zorland , mücadele ile ba lat lan sürecin demokratik-siyasal çözüm olanaklar ortaya ç kard gördü, devletin süreci lehine çevirmek için çal anlad ve Yol Haritas 'n geli tirece ini aç klayarak sürecin çözüm yönünde ilerlemesini, hareketin inisiyatifini peki tirmeyi amaçlad . Bu, hareketi daha inisiyatifli k ld , tart malara yön vermeye ba lad , lehte geli meler ya amas sa lad . Bu durum Önder APO'nun yar yar ya muhatap olmas sa lad . Baz çevreler Önder APO'ya yakla düzeltti, Önder APO'suz çözümün olamayaca aç kça dile getirmeye ba lad lar. Bu durumdan özellikle Genelkurmay rahats z oldu, müdahalelerini artt rmaya ba lad . Siyasi alanda ve gerilla cephesinde baz kay plar ya am , hedefledi i sonuçlar n hepsine ula mam olsa da PKK'nin süreci genel anlamda olumlu yönetti i söylenebilir. Al nmas gereken sonuçlar siyasi alanda önemli oranda al nm r. Süreç belki Önder APO'nun istedi i gibi yürütülememi tir. Hareketin yönetimi, bu süreçte yapaca ideolojik çal malarda, yine gençlik ve kad n çamalar nda, diplomasi çal malar nda, siyasi süreci derinle tirecek aç klamalar zaman nda yapmada eksik kalm r. Bütün bu eksikliklere ra men süreç olumlu yönde yönlendirildi ve baz sonuçlar al nd . Tüm çabalar demokratik-siyasal çözümün önündeki engelleri a mak, süreci bu tarzda ilerletmek yönünde oldu. Bunu ba ard söyleyemeyiz. Bu konuda hala belirsizlik lamam r, birçok yönü ile bu belirsizlik devam ediyor. Önder APO da " üphelerim var, pek umutlu de ilim" dedi ve oyun olabilece i yönünde kayg lar ortaya koydu. 27 KOMÜNAR Hareketimizin yönetimi de aç klamalar nda tirilmesi geçmi ad mlar çok a an, daha debunu aç kça belirtmektedir. Tamamen süreç rin ve aç k bir teorik çerçevenin yan s ra sabote olmu tur diyemiyoruz, ama sürecin pratik çözümü de içeren bir kapsama sahipbir sava a do ru ilerledi inin verileri ol- tir. Geçmi süreçlerde daha çok teorik çerçedukça artm bulunuyor. Devlet ve hükü- ve ve tart ma düzeyi ile s rl kalm olmametin tak nd tutum, çözümü de il, na ra men, yol haritas bütün süreçleri çöPKK'yi tasfiyeyi amaçlamaktad r. Kürt'süz zümleyerek Kürt sorununun demokratikKürt sorununu çözmek, Kürt'süz demokra- siyasal çözümünün pratik gerçekle mesini tikle me sa lamak istemesi, bunu böyle an- de ortaya koymaktad r. Bu, Kürt sorununun lamam za neden oluyor. E er çözüm niyet- tart lmas nda geçmi tart malar a an bir leri olsayd operasyonlar sürdürmez, Ön- tart man n ve siyasi bir sürecin ya anmas der APO'nun ko ullar iyile tirir, yol hari- sa lam r. Yol haritas sadece devlete ve tas verir, Önder APO'yu muhatap olarak kamuoyuna sunulan bir belge de il, ayn zagörür, müzakereleri ba lat rlard . Oysa bun- manda Kürt sorununun nas l anla lmas , lar n hiçbirinde bir ad m atma yoktur. Nas l tart lmas ve çözümlenmesi gerekti ine de baz basit ad mlar atarak Kürt halk ve yön vermeyi amaçl yor, buna hizmet dünyay aldatacaklar n, PKK'yi PKK ediyor. Önder APO bir yol haritas tasfiye edeceklerinin her gün he- ve Kürt halk haz rlayaca aç klad ktan sonra sab yapmaktad rlar. At lan a- bu süreçte baz tart malar daha çok geli mi ve mlar bunu gerçekle tirmeye kazan mlar elde derinlik kazanm r. Bu durum, yöneliktir. PKK ve Kürt halk üç ay boyunca tart malara yön etmi tir. Önder bütün bunlar anlamakta ve zor- APO'nun yol hari- vermi tir. Bu tart malar eski lanma ya ansa da demokratiktart malar daha çok ilerletmi , tas haz rlamas siyasal süreci ya atmaya ve önemli bir kazan md r. baz çevrelerin dü üncelerinde ilerletme-ye özen göstermekte- Her ne kadar devlet el olumlu yönde de ikliklerin dir. Bu, zay fl ktan de il; bar , koymu ve kamuoyu- yap lmas ve Genelkurmay' n özgürlü ü, demokrasiyi esas alllard r bask alt na alarak bir na ula mas mam zdan ve Kürt sorununu ba- önlemi se de bir çerçeveye soktu u tek tip dü ünl, de-mokratik-siyasal yolla muhatap olarak me parçalanm , çok farkl ve giçözmek istememizden kaynakladerek Önder APO'nun çözümün devletin yor. elindedir. muhatab olmas gerekti i biçimindePKK ve Kürt halk bu süreçte baz ki dü üncelerin güçlenmesini sa lam kazan mlar elde etmi tir. Önder APO'nun r. Bu geli me Kürt sorununun demokratik yol haritas haz rlamas önemli bir ka- çözümünün zeminini daha da güçlendirzan md r. Her ne kadar devlet el koymu ve mi tir. Bu durumu gören Genelkurmay mükamuoyuna ula mas önlemi se de bir mu- dahalelerini gizli ve aç k olarak daha da arthatap olarak devletin elindedir. Kürt sorurarak sürecin daha fazla geli memesi için nunun demokratik-siyasal çözümünde yol bask lar yo unla rm ve önemli oranda haritas , bir netlik ve derinlik yaratm r. da bunu ba arm r. Birçok çevreyi sinPKK ve Kürtlerin sorununun çözümünde ka- dirmi ve tekrar dü üncelerini herkese kabul rarl , samimiyeti aç kça ve herkesin anla- ettirme yönünde bask ve tehditlerini artt ryabilece i bir tarzda ortaya ç km r. PKK r. ve Kürtlerin çözüme yönelik politikas n 1993 Ate kesi ortam nda da Kürt sorunu oldu u, TC'nin ise çözüm politikas na sahip ve çözümü tart lm . Ama bugünkü düolmad göstermi tir. Her ne kadar Önder zeyde olmam . 29 Mart seçimlerinin orAPO ve PKK geçmi te, kar ks z da b ra- taya ç kard sonuçlar, hareketimizin çat lsa, sorunun demokratik-siyasal çözümün- mas zl k karar ilan etmesi, Önder de ad mlar atm sa da yol haritas n geli - APO'nun yol haritas geli tirece ini aç kla- 28 KOMÜNAR mas , 1993'teki tart malar n düzeyini daha ileri boyutlara ta rd . Birçok tart ma yaand . Kar duranlar oldu u gibi çözümden yana olanlar da oldu. Farkl farkl çözüm önerileri geli tirenler oldu. Kürtler, Türkler, uluslararas düzeyde çe itli çevreler bu tarmalara kat ld , tart malar izledi ve anlamaya çal . Bu, Kürt sorununu siyasi alana güçlü bir tarzda ta rd . Kürt sorununun siyasal alanda yer edinmesini sa lad ve PKK'nin siyasalla mas na, me ruluk kazanmas na güçlü bir zemin yaratt , Önder APO'nun yar yar ya muhatap olmas sa lad . Art k kimse Kürt sorununun bir terör sorunu oldu unu söyleyemez. Kürt sorunu siyasi bir sorun olarak herkesin gündemine girmi oldu. Bu anlamda Kürt inkarc büyük bir darbe yedi, art k Kürt ve Kürt sorunu yoktur diyemiyor. Her ne kadar Kürt soyndan vazgeçilmemi olunsa da, eskisi gibi Kürt ve Kürt sorunu aç ktan inkar edilemiyor. Bu durum kabul edilerek, Kürt soyk gerçekle tirilmek isteniyor. Bu, mücadele ile 1924'ten beri uygulanan Kürt politikas n iflas ve yeni bir Kürt politikas n olu turulmas ifade ediyor. Kürtlerin art k inkar edilememesi, Türk toplumunun da düünmesine ve etkilenmesine yol açmaktad r. Türk toplumunun büyük bir bölümü art k Kürt sorunu ile ya amak istemedi ini, bu sorunun çözümlenmesi gerekti ini istemektedir. Bu, TC'yi zorlayan, eskisi gibi sava için toplumda destek bulmay zorla ran bir durumu ortaya ç karm bulunuyor. Ortaya ç kar lan bu durum da bir kazan m olarak görülmelidir. Devlet ve gerici güçler Kürt sorununun çözümünü engellemeye, inkar ve imha politikas yeni argümanlar olu turarak yürütmeye çal yorlar. Önder APO ve PKK'nin Türkiye toplumuna daha çok ula mas na önlemeye çal yorlar. Bütün bu çabalar na ra men s rl da olsa bir yans ma olmakta ve bu s rl yans ma dahi, Türkiye toplumunun duygu ve dü üncesinde Kürtlere ve Kürt sorununa ili kin bir de imi geli tirmektedir. Bu, olumlu ama daha da geli tirilmesi ve örgütsel bir düzeye ç kar lmas gereken bir geli medir. Türk özel sava rejimi bu geli me ile yara alm r. Özgürlük ve demokrasi mücadelemiz oven, milliyetçi ve fa ist eksende olu turulan birli i k smi de olsa parçalam r. Özel sava rejimi art k eskisi gibi Kürtlere ve PKK'ye kar güçlü bir birlik sa layamaz ve özel sava a destek bulamaz. Geli tirdi imiz Kürt sorununun demokratik-siyasal çözüm süreci, Kürt kamuoyunda, tüm parçalarda ve yurtd nda oldukça etkili olmu tur. Bugüne kadar Önder APO ve PKK'ye kar oldukça olumsuz bir duru içinde olan Kürt i birlikçi ve milliyetçi çevreleri, eskisi gibi aç ktan olumsuz bir duru u sergileyememektedirler. Kürt kamuoyunda Önder APO ve PKK'nin, Kürt halk n ç karlar savunan esas güç oldu u dü üncesi daha fazla geli mektedir. Bir Kürt ulusal konferans n gerçekle tirilmesi dü üncesi daha güçlü dile getirilmektedir. Bu dü ünce Kürdistan'daki tüm siyasi güçler üzerinde bask daha çok hissettirmektedir. Bu geli me, Kürt ulusal siyasetini olumlu yönde etkilemekte, yönlendirmekte ve bir birine yak nla rmakta, ABD ve AB ba ta olmak üzere sömürgecilerin eskisi gibi Kürtleri birbiriyle ile çat rmas n zeminini zay flatmaktad r. Bu güne kadar Kürt siyaseti bölünüp parçalanmaktayd ve birbirleriyle çalmaktayd . Kürt halk bundan büyük zarar görmekteydi. Önder APO ve PKK'nin geli tirdi i mücadele Kürt toplumunu oldukça bilinçlendirmi , dü man gerçe ini oraya ç kart p kavratm , birçok oyunu bozmu , Kürt ulusal ç karlar n nas l korunaca ortaya koymu , bir demokratik ulusal ruh ve birlik yaratm r. Bu ulusal birlik düüncesinin bir strateji düzeyine vard lmas Kürt siyasetine dayatt gibi, çat man n zeminini de tümden ortadan kald rmasa da zay flatm r. Bu da önemli bir kazan md r. Uluslararas alanda Kürt sorununun çözümünün siyasi anlam kazanmas ve diplomatik çal malarda önemli bir konu olmas da ya anan bir di er kazan m olmu tur. ABD ve AB art k Kürt inkar ve imha siyasetinin me rulu unun kalmad görerek, ç - 29 KOMÜNAR karlar aç ndan Kürt sorununun çözümünü istemektedirler. Hala Önder APO ve PKK ile çözüm noktas na gelmi olmasalar da, bu sorunun çözümlenmemesinin ç karlar na zarar verdi ini ve tüm desteklerine ra men TC'nin PKK'yi tasfiyede ba ar olamad görmü lerdir. TC'den Kürt politikas nda yeni bir siyaset geli tirmesini, Kürt'ü kabul ederek, PKK'nin d lanmas ve tasfiyesini gerçekle tirebilece ini ve buna destek vereceklerini belirtmi lerdir. ABD, TC'nin bu yönde ad m atmas , DTP ile görü erek dayatr. Bir yandan PKK'nin mücadelesi ile art k iflas eden Kürt politikas n TC'yi politikas z ve ba ar z k lmas , öte yandan ABD Önder APO'nun öncülü ünde Kürt sorununun demokratik siyasal çözümü ve Türkiye'de demokratikle me gerçekle tirilebilir. Bu Kürdistan' n di er parçalar nda sorunun çözümüne, ran ve Suriye'nin demokratikle me sürecine girmesine ve Ortado u'da demokratikle menin geli mesine yol açabilecektir. Geli melerin gelip dayand düzey böylesine tarihi geli melere yol açabilecek bir düzeydir. ve AB'nin yeni Kürt politikas geli tirmesi için dayatmalar , bu geli meleri ortaya ç karm r. Böylesi bir geli me PKK aç ndan bir ba ar ve Kuzey Kürdistan aç ndan böylesi bir geli menin ortaya ç kar lmas tarihi önemdedir. TC, ABD ve AB ile Kürt sorunundaki çeli kili politikalar giderme ve onlarla uyumlu politikalar geli tirmek için yo un çaba sarf etmektedir. Bu durum, Kürt özgürlük hareketinin diplomatik sahada daha fazla çal ma olanaklar art rm bulunuyor. D kamuoyunda Önder APO ve PKK'nin Kürt toplumundaki gücünü ve Kürt sorununun çözümünde esas muhatap güç oldu unu çok aç kça ortaya ç karm r. Önder APO'suz ve PKK'siz sorunun çözümünün 30 çok zor oldu u bir kez daha görülmü tür. Bu sürecin en önemli kazan Önder APO'nun Türkiye toplumunda Kürt sorununun çözümünde esas muhatap oldu u dü üncesinin belirgin bir tarzda geli mi olmas ve muhatapl n yar yar ya gerçekle mi olmar. Kürt toplumunda ise, Önder APO'nun kendisinin önderli ini ve iradesini temsil eden güç oldu u dü üncesi daha çok güçlenmi ve belirginlik kazanm r. Önder APO çok zor artlar alt nda bu süreçte üstüne düen görev ve sorumlulu u hakk yla yerine getirmi tir. Kürt sorununun siyasalla mas sa lad ve çözümün olanaklar ilerletti i gibi, kendini yar yar ya muhatap haline getirmesi, Kürt ve Türk toplumlar nda, yine uluslararas çevrelerde konumunu daha da güçlendirmi tir. Bu bir siyasal hamle ve ortaya ç kard kazan md r. Bunun üzerinden yeni hamleler geli tirilebilirse, Önder APO'nun öncülü ünde Kürt sorununun demokratik siyasal çözümü ve Türkiye'de demokratikle me gerçekle tirilebilir. Bu Kürdistan' n di er parçalar nda sorunun çözümüne, ran ve Suriye'nin demokratikle me sürecine girmesine ve Ortado u'da demokratikle menin geli mesine yol açabilecektir. Geli melerin gelip dayand düzey böylesine tarihi geli melere yol açabilecek bir düzeydir. Bu süreçte böylesi olumlu geli meler ve kazan mlar n yan s ra, yetersiz kalan çal malar ve i lenen hatalar sonucunda ya anan kay plar da vard r. PKK'nin çat mas zl k karar aç klamada geç kalmas , ideolojik ve örgütsel çal malarda zaman nda yeterli ad mlar atamamas , propaganda ve ajitasyonda yetersiz kalmas , ideolojik sald lara zaman nda kar k vermemesi, siyasi ve askeri sald lara kar me ru savunmada zay f tutum sergilemesi, yersiz kay plar n ya anmas , öz savunmada istenen ad mlar n at lmamas , ulusal konferans ve çat partisinin geli tirilmesinde pratik ad mlar n geli tirilmemesi, Kürdistan kültürü, tarihi, do as n tahribine kar halk n yeterince bilinçlendirilip harekete geçirilmemesi, KCK sisteminin meclis, akademi ve topluluklar KOMÜNAR ekonomisi temelinde kurumla lmas nda pratik ad mlar n geli tirilmemesi, DTK'nin sürekli çal an bir düzeye ula p, toplumu çözüm yönünde örgütleyip harekete geçirememesi, öncülükte ya anan yetersizliklerin lamamas ve ortaya ç kar lan demokratik devrimin daha fazla derinle tirilerek ilerletilememesidir. Her ne kadar olumlu yönde ad mlar at lm sa da, sabote etme, engelleme, bask , tutuklama, i kence, katletme ve daha ileri ad mlar atmay önleme çabalar yo unla , özel psikolojik sava s rs z geli tirilmi tir. Bundan dolay yarat lan sonuçlar ve elde edilen kazan mlar yeterli olarak görülemez.Genelkurmay, halk n ve gerillan iradesini k rmak, geli melerin önünü t kay p saprarak kontrol alt na almak ve inisiyatifi yeniden ele geçirip imhay gerçekle tirmek için bütün olanaklar kullanarak gizli ve aç k müdahalelerini geli tirdi. Esasta demokratik toplum örgütlenmesinin geli tirilmesini engellemek için bunu yapt . Buna kar direni le cevap verildi, bedeller ödendi, ama yeterli bir örgütlülük ortaya ç kar lamad . Ayakta yürüyen, her türlü bedeli vermeye haz r olan ama örgütlülü ü geli tirilemeyen bir halk gerçe i ya anmaktad r. Dünyada böylesine görkemli direnen ba ka bir halk, bugün görülemez. Yine dünyada Kürt halk kadar cezaevlerine al nan, i kencelerden geçirilen ve tutuklanan ba ka bir halk da görülemez. Binlercesi cezaevlerinde, çok a r cezalarla cezaland lmakta, çocuklar n yüzlercesine dünyan n hiçbir yerinde rastlanmayan a r cezalar verilmektedir. Bütün bunlara ra men özgürlükte kararl ve tutku düzeyinde ba , "ya am olacaksa özgür olacak, ya da olmayacak" demektedir. Bu düzeyde aya a kalk p yürüyen bir halk n örgütlülü ünün sa lanamamas büyük bir tehlikeyi yaratmakta ve sonuç al nmas önlemektedir. Bu, tamamen öncülükten kaynaklanan bir durumdur. Bunun h zla a lmas gerekiyor. Bu sorun a rsa, dünyan n, örgütlenmeye en yakt n halk haline gelen Kürt halk örgütlemek ve ba ar ya gitmek oldukça yak nla demektir. Sadece direni i geli tirmek, ama sonuçlar örgütlememenin bizi ba ar ya götürmeyece ini, hatta tehlike ya atacaanlamak, direni ile örgütlenmeyi iç içe yürütmek gerekiyor. Önder APO, 1993'te PKK'de stratejik de iklik, ideolojik yenilenme ve örgütsel yeniden yap lanmay ba latt . Ate kes ilan ederek bunu gerçekle tirmenin ba lang ç temelini att . TC, Güney Kür-distan'daki i birlikçilik, PKK içindeki çetecilik ve kapitalist modernist sistem temsilcileri el ele vererek bunu gerçekle mesini önledi. Önder APO, ba latt bu de im ve dönü ümün teorik izah , program , örgüt ve eylemini bu yüzden geli tiremedi. Önder APO'nun ba latt bu süreç, bundan dolay derinle tirilerek yürütülemedi. Önder APO, 1 Eylül 1998'de ate kes ilan ederek bu süreci yeniden ve daha kararl yürütmek istedi. Uluslar aras komplocu güçler bunu da bo a ç karmak için harekete geçti. Uluslar aras komployla bu sürecin önü al narak, stratejik de iiklik, ideolojik yenilenme ve örgütsel yeniden yap lanma gerçekle tirilmeden tersine çevrilmek ve PKK tasfiye edilmek istendi. 31 KOMÜNAR Uluslararas komplo Önder APO'nun imhas amaçlad . mha ba ar lmay nca kap mral 'ya getirildi ve imha mral sistemiyle gerçekle tirilmek istendi. Önder APO, direni iyle ve dü ünce üretimiyle bunu da bo a ç kard . Örgüt ve halk da bu direni e, üretti i dü ünce temelinde e itime çekti. Örgüt ve halk ile birle ti. Böylece uluslar aras komployu bo a ç kard . Komplocular 2003'te tasfiyecili i geli tirerek sonuç almak istediler. Buna da izin vermedi ve tasfiyecilik tasfiye edildi. Önder APO mral i kence sistemi alt nda, insanüstü bir çabayla de im ve dönü ümün teorik çal malar yürüttü ve güçlü bir teorik geli meyi ortaya koydu. Bu temelde felsefi ve ideolojik yenilenmeyi yaratt . Paradigma de imini gerçekle tirerek yeni paradigmay ge-li tirdi. Örgütsel yeniden yap lanman n çözümlemelerini geli tirerek, in as ortaya koydu. Dünyan n en büyük dü ünce gücünü ortaya ç kararak PKK, Kürt halk ve insanl n eline vererek yenilmezli ini sa lad . Önder APO'nun gerçekle tirdi i stratejik de im, ideolojik yenilenme, PKK'nin bu temelde yeniden in as na geli tirilmesi, me ru savunma çizgisinde 1 Haziran hamlesinin ba lat lmas , tasfiyecili in tasfiye edilmesi, KCK sisteminin kurumla mas içine girilerek 2005 Newrozunda ilan edilmesi ve halk n bunu sahiplenmesi, bütün bunlar temelinde hareket toparlanarak geli me göstermeye ba lad . Bu geli meleri gören ve t kat p kontrolü yeniden ele alarak inkar ve imhay gerçekle tirmek isteyen TC ve AKP hükümeti, 2005'ten itibaren yeni bir konsept olu turarak sald ya geçti. Olu turulan konsept, topyekun sald ile sonuca gitmeyi öngörüyordu. Önderli in fiziki imhas da içinde olmak üzere, yeni paradigmas n ve yeni stratejisinin örgüte ve sisteme dönü mesini engellemeyi amaçl yordu. E er bu ba ar rsa, imha gerçekle tirilebilirdi. 2005'ten ba layarak bu konsept temelinde sald lar younla ld , tüm olanaklar bu amaçla s rs z kullan ld . TC, ABD ve AB, Güney Kürdistanl siyasi güçleri de kullanarak ate kes talebinde bulundular, Kürt sorununun 32 çözümü için çal acaklar belirttiler. Sonradan bunun aldatma ve tasfiye açmal geli tirildi i ortaya ç kt . Hareketin toparlanmas ve geli mesi kar nda, 2007'de Erdo anBush görü mesiyle PKK ortak dü man ilan edilerek imha amaçl sald lar daha da kapsaml la rarak 2008'de sonuç almak istediler. En ileri teknik kullan larak imhalar gerçekle tirilmek ve Zap sald yla da tamamlanmak istendi. Ard ndan Hewlêr'de yap lacak bir Kürt toplant yla, PKK Kürtlerden tecrit edilerek ve siyasi olarak bitirilerek, KDP-YNK egemen k nmak istendi. Bütün bu sald lara kar büyük bir direni sergilendi. Önder APO'nun çizgisinde Hareketin, kendini yeniden yap land rmas geli tirildi. Bu görevler iç içe yürütüldü. Stratejik de iiklik pratikle tirilmeye, ideolojik yenilenme özümsenmeye, örgütlenmede ve sistem geli tirmede ad mlar at lmaya çal ld . Bunlar gerçekle tirildi i oranda da sonuçlar al nmaya ba land . Hala stratejik de iklik ideolojik yenilenme, örgütsel yeniden yap lanma güçlü bir halk örgütlenmesine dönü memi , KCK sistemi pratikte istenen düzeyde geli tiril-memi olsa da bu konuda küçümsenmeyecek ad mlar n at ld , bu temelde sonuçlar n ortaya ç kar ld bir gerçektir. Art k bu de iim ve dönü ümü sabote etmek, önünü almak mümkün de ildir. PKK bunu genelde ba arm r. PKK direni iyle, inkar ve imha sistemini ve de imin önünü alma, sapt rma, tersten PKK'ye ya atarak tasfiye etme konseptini bo a ç karm r. De im ve dönü üm Mart 2009 yerel seçimleriyle birlikte tüm eksik ve hatalar na ra men önemli oranda gerçekle tirilmi tir. PKK'nin halktan kopar lamayaca , tasfiye edilemeyece i ve stratejik de imi ba ard ortaya ç km r. Bütün tasfiye çabalar bo a ç kararak baar oldu u, Kürt sorununu siyasi alana tard , siyasile tirdi i, kendisinin de siyasalla , TC'nin Kürt politikas iflas ettirdi i, Kürt sorununun demokratik siyasal çözümünü herkesin gündemine koydu u ortaya ç km r. PKK'nin bu de imi kendinde gerçekle tirmesi, bütün PKK ile ilgile- KOMÜNAR nen güçleri de de ime zorlam r. Bu güçler PKK'de de imi önlemek için büyük çaba sarf ettiler, tersinden PKK'ye ya atmak istediler ama bunda ba ar olamad lar. imdi bunu ba aran PKK, bu güçleri de ime zorluyor. Bu güçler de mek zorundad rlar. 29 Mart seçimlerinden sonra Obama'n n DTP ile görü mesi bu yönde at lm bir ad ifade ediyor. Seçim öncesi DTP'yi PKK'den uzakla mas için uyaran, görü meyen, AKP'nin ba ar için çal an ve TC'nin politikalar na destek veren ABD, seçim sonuçlar ndan sonra hemen bu tutumunda bir de iklik yapm r. Bu zamana kadar Kuzey Kürdistan için Kürt politikas olma- ABD hala da Önder APO ve PKK'yi kabul etmemi , tasfiyeden vazgeçmemi tir. PKK ile mücadelede yöntem de tirmi ve bunu TC'ye de kabul ettirmi tir. Kürt'ü kabul ederek, PKK'yi Kürt'ün d na atma, Kürt'ü aldatarak PKK'yi tasfiye etme, tüm Kürtleri i birlikçi çizgiye çekerek kendi hizmetinde kullanmak istiyor. Bu amaçla i birlikçi bir Kürt yaratmak için büyük çaba sarf ediyor yan ABD, yeni bir Kürt politikas geli tirmeye ba lad . ABD'nin yeni bir yakla m içine girmesi ve bunu TC'ye dayatmas sonucunda TC, bu politika do rultusunda hareket etmeye ba lad . Kürt sorunu vard r, çözülmesi gerekiyor, çözece iz dedi. ABD'nin Kuzey Kürtlerini tan mas , tüm Kürtleri tan mas anlam na geliyor. Bundan önce sadece Irak'ta Güney Kürdistan'da Kürtleri kabul ediyordu, bu önemli bir de ikliktir. ABD bununla Kürt sorununda yeni bir politika olu turuyor. ABD, 29 Mart seçimlerinden sonra böylesi bir de ikli e yönelmi bulunuyor. Bu zamana kadar Kuzey'de Kürtleri kabul etmiyor, TC'nin politikalar na destek veriyordu, PKK'nin tasfiyesi için çal yordu. ABD hala da Önder APO ve PKK'yi kabul etmemi , tasfiyeden vazgeçmemi tir. PKK ile mücadelede yöntem de tirmi ve bunu TC'ye de kabul ettirmi tir. Kürt'ü kabul ederek, PKK'yi Kürt'ün d na atma, Kürt'ü aldatarak PKK'yi tasfiye etme, tüm Kürtleri birlikçi çizgiye çekerek kendi hizmetinde kullanmak istiyor. Bu amaçla i birlikçi bir Kürt yaratmak için büyük çaba sarf ediyor. TC, ABD'nin bu çabalar anl yor, ABD'ye dayanarak PKK'yi tasfiye etmeyi gerçekle tirmek istiyor. PKK'nin tasfiyesi gerçekle tirilirse, i birlikçi Kürt'ün rahat teslim al naca , inkar ve imhan n gerçekle tirilebilece ini, bu konuda hiçbir gücün engel olamayaca bilerek hareket ediyor. Bu geli meler temelinde Abdullah Gül "Kürt sorunu vard r, çözülecek, yak nda iyi eyler ya anacak" diyerek, yeni bir süreç ba latt . Abdullah Gül'ü böyle konu maya iten nedenler vard r. PKK yürüttü ü mücadeleyle TC'nin 1924'ten beri uygulad politikas bitirmi tir, TC'yi politikas z b rakm r. ABD bu politikan n bitirildi ini görüp yeni bir politika geli tirmeye ve dayatmaya ba lam r. Bu durumda yeni bir Kürt politikas belirlemek, bunu herkese kabul ettirip me rulu unu sa lamak, bu temelde destek al p PKK'yi ezmek gerekir. Aksi takdirde TC büyük kaybedecektir ve PKK kazanacakt r. Bu, Ortado u'da yeni bir geli menin ya anmas demektir. Bunun önlenmesi, onun için de h zla yeni bir Kürt politikas geli tirmek gerekir. TC ba ta Kürt sorunu, sonra demokratikle me aç ve en son da milli birlik projesi ad alt nda böylesi bir politika olu turma çabas içindedir. Ba ta "bu y n sonuna kadar mutlaka bu sorunu çözece iz" dendi, ard ndan "bu bir süreçtir, sa, orta ve uzun vadede yap lacaklar varr" biçiminde de tirildi. Bu yeni bir stratejinin olu turuldu unu, demokratik siyasal mücadele stratejimize kar , siyasi yönü önde olan ama askeri mücadeleyi de bununla paralel yürütmeyi amaçlayan bir strateji oldu unu gösteriyor. TC'nin inkâr ve imha zihniyetinde bir de iklik yoktur. Bu zihni- 33 KOMÜNAR yetin farkl argüman ve yöntemlerle yürütülmesini içermektedir. Ortada Kürt sorununun demokratik siyasal çözümü yoktur. nkâr ve imhan n sürdürülmesi vard r. Önder APO ve PKK tasfiye edilerek bu amaca ula man n strateji ve taktikleri geli tirilmektedir. imdiye kadarki mücadele stratejilerin kat ret, inkar ve imha üzerine kurmu lard . Bu, art k me ruiyetini kaybetti i ve uygulanamaz duruma dü tü ü için, yerine Kürt'ü tan yoruz, sorunu çözece iz, biçiminde bir mücadele stratejisi, demokrasi söylemi içinde ama inkar ve imhaya zarar vermeyecek, buna hizmet edecek ve bunu h zland racak baz de iklikleri içermektedir. Bu tarzda içine dü tükleri zor durmandan ç kmak ve hedeflerini gerçekle tirmek istiyorlar. Onun için TRT -6 geli tirildi, Kürdoloji bölümü, yer adlar de tirme, gerekirse Kürtçe seçmeli dersi de kabul etme, özel Kürtçe TV açma gibi ad mlarla Kürt soyk gerçekle tirilmek isteniyor. Art k 1924'te olu turuldu u herkese kabul ettirilen ve uygulanan Kürt politikas ne Kürtlere ne Türklere ne uluslararas güçlere kabul ettirebilmektedir. Herkesi aldatabilmek, PKK'yi tecrit ve tasfiye edebilmek için böylesi bir politika olu turmak, bu temelde herkesin deste ini yeniden kazanarak zor durumdan ç kmak ve ba ar olmak istiyorlar. Bu politikay Genelkurmay ve AKP birlikte geli tiriyor. Genelkurmay esasta yönlendiriyor, siyasi diplomatik, ekonomik aya AKP ile yürütüyor, askeri aya da kendisi yürütüyor. Bütün ideolojik çerçevesini, propaganda ve ajitasyonunu, örgütlenmesini ve eylemini, strateji ve taktiklerini Genelkurmay geli tiriyor ve herkesi bunu kabul etmeye zorluyor. Bu yeni bir durum ve oldukça önemli bir durumdur. Bunun çok iyi anla lmas ve bu temelde mücadelesinin çok yönlü verilmesi gerekiyor. Bugüne kadar kaba ret, inkar ve imha politikas na kar mücadele yürüttük. imdi ayn politika daha inceltilmi , aldatma içerikli oyalamayla zaman kazan larak, yeni argümanlarla, Kürtlü e sahip ç kma ad alt nda ve daha tehlikeli bir tarzda yürütülmek is- 34 tenmektedir. Kürtlük, Kürtlerin elinden al narak, Kürtsüz bir çözüm ve demokrasi geli tirilerek Kürt imhas geli tirilmek isteniyor. AKP ba latt bu süreçle Kürdistan' yeniden ele geçirmek istiyor. Kürtleri bölüp parçalamak istiyor. Önder APO, PKK ve özgür Kürt'ü yok etmek istiyor. ABD, AB, KDP, YNK, ran ve Suriye'yi yan na alarak bu amaçlar gerçekle tirmek istiyor. Erdoan bu temelde ABD'ye giderek, 2007'de oldu u gibi destek almak ve buna dayanarak PKK'ye yönelik sald lar artt rmay , tasfiyeyi gerçekle tirmeyi hedefliyor. ran ve Suriye'yi plan desteklemeye, bunun, onlar n da ç kar na oldu una inand rmaya çal yor. Suriye, ran ve Irak bu temelde TC ve AKP'ye deste ini aç kl yor. Erdo an tüm dünyaya bu plan desteklemeleri için ça yap yor, özellikle de AB'ye ça da bulunuyor. KDP ve YNK ile görü erek her türlü olana sunarak ve tehdidi de eksiltmeden plan desteklemeleri için yo un çaba haryor. Türk ve Kürt kamuoyunu etkileyecek, yönlendirecek konu malar yap yorlar. Herkesi aldatarak yan na çekerek, PKK'yi tecrit etmeye, PKK üzerinde bask ve sald lar att rarak PKK'ye dahi plan kabul ettirmeye çal yorlar. Kabul etmezse, PKK çözümü önlüyor, artan kald lmas gerekir, destek verin deyip askeri sald yla ve herkesi de buna katarak sonuç almak için yo un çal yorlar. TC Meclisi aç ld . AKP milli birlik projesini sunaca , herkesin bunu desteklemesini ve Kürt sorunundan kurtulmay isteyeceini belirtiyor. Bir yandan da sava tezkeresini meclise sevk ederek uzat lmas isteyece ini belirtiyor. Bir anayasa de ikli ine meclisin ve devlet kurumlar n haz r olmad , onun için yap lmayaca belirtiyor. APO ve PKK ile görü ülmeyecek, tek gerilla kal ncaya kadar operasyonlar devam edecek, PKK tasfiye edilecek deniyor. Genelkurmay Ba kan bayram günü Nusaybin'de bir s r karakolunda "nerede PKK'li bulursak vuraca z, PKK'liler için tek yol gelip teslim olmakt r, gelecek Türkçededir, tek devlet, tek millet, tek vatan ve tek bayrak KOMÜNAR vard r, biz bunlar n sahibiyiz" diye tehdit- bul ettirme ve bunu ba ard nda da, büyük lerde bulunuyor. Demokratik siyasete ve ge- bir askeri sald ba latmay gündemle tirillaya kar operasyonlar aral ks z sürdürü- rece e benziyor. Bunun anla lmas gerekilüyor. Kürdistan co rafyas , tarihi, kültürü yor. Hala politikas olu turmu ve herkesin tahrip ediliyor. S rlarda barajlar ad alt nda deste ini sa lam de ildir, ama k sa sürede tampon bölge yarat yor, arazi birbirinden buna ula maya çal yor. Ekonomik sorunkopart larak gerillan n hareket ve ya am ola- lar da vard r, bunlar da çözmeye çal yor. naklar ortadan kald lmak isteniyor. Binlerer bu hedeflerinde sonuçlar al rlarsa bir ce Kürt insan ve çocu u tutuklan yor, i ken- erken seçim hesaplar da yapmaktad rlar. celerden geçiriliyor, a r cezalar veriliyor. Bunun da imdiden görülmesi, buna haz r Güney Kürdistan'daki Medya Savunma olunmas gerekiyor. Demokratik siyaseti Alanlar 'na yönelik büyük bir sald n ha- engelliyor, DTP'nin örgütlenmesini felç edirl klar tamamlay p, ABD'nin onay al- yorlar. Kürt bas susturuyor, Kürt sanat maya çal arak bunu gerçekle tirmeye çan ve kültürünün geli mesini engelliyorlar. yor. Kürt sorununun demokratik siyasi Önder APO üzerindeki zulmü devam ettiriçözümünün önünü t kamak, süreci sabote yorlar. Gerillan n Güney'e çekilip silah b edip sava yönünde evirilmesi için tüm güç- rakmas gerekti ini, bunu kabul ettirmek lerini kullan yorlar. Öyle görünüyor ki süreç için operasyonlar propaganda ve ajitasyonu sava yönünde ad m ad m geli tiriliyor ve özel psikolojik sava n tüm araçlar gideçözüm olanaklar tümden ortadan kalrek yo unla yorlar. Bu tamamen bir lmam olsa da, bu olanaklar Bu süreçte özel psikolojik sava durumudur. zla eritilmektedir. Süreç sava yöEskisine göre daha da inceltilmi , siyasi nünde ge-li mekte ve kaç lmaz mücadelede hata etkili hale getirilmeye çal lan ve gibi görünmektedir. Uluslararas yapan kaybeder etkili olan bir özel psikolojik saKomplonun 12. Y na do ru yakve bunu telafi va r. Önder APO, PKK ve Kürt la rken, PKK'nin tasfiyesi, Kürt etme imkân halk na kar bu sava , s rs z geinkar ve imhas n gerçekle tirilli tiriliyor. Bunun de ifre edilmesi zor bulur. mesi bir kez daha yeni bir politikaykavrat lmas , tüm kadro ve halk n bula gerçekle tirilmek isteniyor. na kar donat lmas gerekiyor. Bu özel TC ve AKP yeni Kürt politikas geli tire- psikolojik sava a kar tüm cephelerden ve rek kendini siyasi olarak ç kmazdan kurtar- çok boyutlu olarak sava lmas gerekiyor. mak, yeniden inisiyatifi ele geçirmek ve imçinden geçti imiz süreç oldukça hassas, ha hedefini gerçekle tirmek istiyor. En çok kritik bir süreçtir. Siyasi mücadele oldukça da bu amaçla KDP - YNK üzerinde çal r. Bir noktada sonuç verecektir. Bu yor, onlar yan nda harekete geçirmeye ve süreçte siyasi mücadelede hata yapan kayPKK'nin tasfiyesinde daha fazla rol vermeye beder ve bunu telafi etme imkân zor çal yor. KDP-YNK gerillay kaç rtma ve bulur. Hareketimiz, Kürt sorununun demokkat lmalar önlemede Kürtler içinde ve ulus- ratik siyasi çözümünde srar ediyor. Ama lararas alanda PKK'yi tecrit etmede geç- TC'nin de imhada srar etti i art k netle mi mi ten beri üstlendikleri rollerini daha fazla tir. Süreç giderek h zla bir sava a do ru geyerine getiriyorlar. Ama TC bunu yeterli li mektedir. Bütün PKK militanlar n ve görmemekte, daha fazla rol üstlenip gerekle- Kürt halk n bu gerçe i anlamas gerekiyor. rini yerine getirmelerini istemektedir. Geli - Kürt sorununun demokratik siyasi çözümü meler, bu süreçte bu yönlü ad mlar atacakla- için çabalar daha da derinle tirmesi, ama göstermektedir. TC, geli memizi önle- sonucu belirleyecek olan ve bu temelde geme, bizi daraltma, s rland rma, güçsüz du- li en büyük bir sava a da haz r olmas gereruma dü ürme, kendi zay fl k ve zorluklar kiyor. Bu sava n geçmi y llardaki gibi çok giderme, iç ve d ta politikas herkese ka- uzun y llar almayaca , belki de son sava 35 KOMÜNAR olaca olas çok güçlüdür. TC ko ullar n kendisinden yana oldu unu dü ünerek böylesi bir sava la tasfiyeyi gerçekle tirece ine inan yor. Onun için çözüme gelmiyor, imhada srar ediyor. Dünyadaki güçlerin de buna ses ç karmayaca ve hatta destekleyece ini dü ünüyor. Bu aç dan tüm gücünü kullanarak sava la sonuç almak istemektedir. er Zap gibi sonuç alamaz ve darbe yerse, o zaman zorunlu olarak çözümü kabul edecektir. Hem de Önder APO ve PKK ile bunu dü ünecektir. Tüm PKK militanlar ve Kürt halk n böylesi bir sava a haz r olmas gerekiyor. Halk n öz savunmas örgütlemesi, serhildan örgütlemesi ve eylemini oldukça güçlendirmesi gerekiyor. DTP'nin birli ini koruyarak, örgütlenmesinde bo luk yaratmayarak kendini güçlendirmesi, ulusal birlii esas almas , ulusal konferans için çal mas , Türkiye'de demokrasi kongresini geli tirmesi, çat partisini geli tirmesi ve uluslararas alanda çal malar yo unla rmas gerekiyor. DTK'nin tüm halk n örgütlülüünü ve direni ini geli tirmesi ve Önderli in yol haritas almak için çal mas gerekiyor. Halk bu temelde harekete geçirmesi gerekiyor. PKK'nin, öncülükteki zay fl klar h zla gidermesi, tüm örgüt ve kadroyu sürecin görevlerini yerine getirecek tarzda haz r hale getirmesi gerekiyor. Yol haritas almak için toplumu harekete geçirmesi gerekiyor. KCK sistemini pratikte örgütleyip geli tirmesi, toplumun özgür ve demokratik ya ave varl bu temelde güvenceye almas gerekiyor. Me ru savunma sava n gerilla ve serhildan örgütlenmelerini yeterli hale getirmesi gerekiyor. Bunun için gerillan nicelik ve nitelik olarak güçlendirilmesi ve toplumun öz savunma örgütlenmesini geli tirmesi gerekiyor. Her sald , tutuklama ve katletmeye an nda cevap vermesi gerekiyor. Kürdistan co rafyas , kültürü ve tarihinin tahrip edilmesini önlemek için me ru savunma hakk kullanmas gerekiyor. deolojik ve örgütsel çal malar derinle tirmesi, propaganda ve ajitasyonu yeterli düzeyde geli tirmesi, TC politikalar te hir etmesi ve sald lar kar lay p bo a ç karmas gere- 36 kiyor. Ulusal Konferans' n geciktirilmeden gerçekle tirilmesi, Türkiye'de demokrasi hareketi ve örgütlendirilmesinin geli tirilmesi gerekiyor. Uluslararas alanda siyasi ve diplomatik çal malar n daha aktif hale getirilmesi gerekiyor. PKK militanlar n bütün bu görevleri ba armas için tam bir dervi ve azize gibi ya amas ve Önder APO'nun birer ça da havarisi gibi çal mas ba ar için artt r. PKK militanlar ve Kürt halk n önümüzdeki haftalarda hareketin yönetiminin alaca yeni kararlara göre h zla hareket etmesi ve buna haz r olmas gerekiyor. Hareketimiz büyük bir özveri ve srarla tek tarafl olarak süreci getirece i yere kadar getirmi tir. Art k, tek tarafl olarak daha fazla ilerlemenin olanaklar neredeyse tükenmi tir. Kürt sorununun demokratik siyasi çözümünde sa kl tart ma, diyalog ve çözüm yolunun geli mesi, bu yola girilip ilerlenmesi ancak çift tarafl ate kes ve Kürt halk n iradesi olan Önder APO'nun muhatap al narak müzakerelere ba lanmas ile mümkündür. Ba ka türlü olamayaca art k ortaya km r. TC'nin hem operasyonlar sürdürmesi, hem Kürtlerin iradesini hiçe saymas ve PKK'yi aç kça imha edece ini söylemesi, hem de çözüm yönünde en ufak bir ad m atmamas , tek tarafl olarak geli tirdi imiz çözüm sürecini art k yürütülemez duruma düürmü tür. Bu durum bizi yeni kararlar almaya zorlamaktad r. TC Meclisinin yaklamlar na göre yeni kararlar alaca z beklenmelidir. Daha imdiden sava tezkeresinin ç kar laca , anayasa de ikli i yap lmayaca , Kürtsüz demokrasinin geli tirilece i aç kça konu ulmaktad r. Bunlar savan, inkar ve imhan n devam ettirilece i anlam ta yor. Bu aç dan tüm PKK militanlar ve Kürt halk n böylesi bir sava kar lamalar ve her eylerini ortaya koyup TC'yi ba ar zl a mahkûm etmeleri gerekiyor. Komployu ve onun inkar ve imha sistemini tümüyle ve bir daha yürütülemez düzeyde parçalamas gerekir. Özgür Önderlik, Özgür Kimlik ve Demokratik Özerklik'i gerçekle tirmesi gerekir. Bu temelde ba armay ve kazanmas bilmesi gerekir. KOMÜNAR R KT DAR GELENE OLARAK KOMPLO GERÇE VE 9 EK M Hasan BOTAN ktidar gelene inin varolu sal dayana olarak komplo(culuk), alçakl n evrensel tarihi boyunca iktidar sahiplerinin gözde arac olma konumundan bir ey kaybetmeden, trendi gittikçe yükselen bir siyasal töreye dönü türüldü. Günümüz insanl n muhayyilesinde halen diri olan ve esas nda toplumsal gözeneklerde kendini var k lmaya devam eden, insansal gerçekle menin ilk ve en uzun tarihli toplumsal seçene i olan doal ya am formunun bast larak geriye itilmesi ve yerine iktidar gelene inin geçirilmesi, özü itibar yla komplo ile gerçekle tirilen bir kölelik makro sürecidir. nsan insan yapan temel toplumsal de erlerin ortadan kallmas , her zaman için iktidar sahiplerinin ba at hedefi olageldi. Uygarl k tarihinin ba lang ndan günümüze kadar, bu hedefe ula mak için kullan lan en önemli araç, komplo oldu. Do al toplumun yarat gücü kad n dü ürülerek kölele tirilmesi, komploculuk gerçe iyle yak ndan ba lant r. Güçlü ve kurnaz erkek, avc k kültüründen edindi i tecrübelere dayanarak, komplolarla kad n evcil düzenine kar yeni bir ev düzeni geli tirerek, eme e ve payla ma dayal ya am düzene ini ortadan kald rarak bir sömürü 'toplumsall 'n geli tirdi. Böylece, toplumsall n on binlerce y la dayanan tarihsel ak nda sapma olarak de erlendirilecek süreç ba lam oldu. Do al toplumda ba at olan itlik, adalet, özgürlük ve payla m gibi ahlaki de erler, uzun bir sürece yay lan komplolar dizini ile bast larak yerine zor, iddet, bask , sömürü ve kölelik gibi uygarl k de erleri yerle tirildi. Böylece insan gerçe inden kopu da ba lat lm oldu. Bu durum ayn zamanda do al toplumun ana kad n eksenlenli ya am formunun ortadan kald lmas ve yerine devletçi-iktidarc uygarl k sisteminin geçirilmesi süreci oluyor. Komplo ve komploculuk uygarl k tarihinin ba lang ndan günümüzün deh et uygarl olan kapitalizme kadar iktidar erkinin elinde ba kö eye oturtulan iktidar süreklile tirme arac oldu. Her tanr kral, kral, hanedan, padi ah, imparator, kayser, vezir veya devlet ba kan bunu vazgeçilmez bir tanr nimeti olarak gördü ve öyle de erlendirdi. Büyük imparatorluklar n saraylar nda gizli kap lar n ard nda oynanan tek oyun bu oldu. Ayakta kalmalar , ancak bu oyunla mümkündü. Ve bu komploculuk oyunu binlerce ldan bu yana de erinden hiçbir ey yitirmeden, h ve i levselli ini artt rarak günümüze kadar geldi. ktidar oyunlar , tarihi kan deryas na çevirdi, dünyay ya an lmaz hale getirdi ve insanl n büyük felaketlerin bata nda bo ulmas na yol açt . Komplo ve komploculuk, analitik akl n bir ürünü olarak egemen kesimler taraf ndan bulundu, kullan ld ve geli tirildi. Kendilerine ve iktidarlar na kar ç kan her ses komplolarla kesildi, her soluk bo uldu, her özgürlük aray bast ld . Devletçi iktidarc sistemin bask na, zulmüne, zorbal na, tahakkümüne, talan na ve sömürüsüne kar duran, bunun kar nda direnen, mücadele eden ve özgürlükte srar eden bütün toplumsal kesimlere kar her çe it iddet, i kence ve zor arac kullan larak bunlar ortadan kallmaya ve tarihten silinmeye çal ld . Amaç, iktidar ezel-ebed k lmakt . Bir iktidar gelene i olarak komploculuun her zaman için iki temel amac olmu tur. Birincisi, bir tarihsel ak olarak ahlaki ve politik de erleri bar nd ran toplumu kölele tirerek sömürüye aç k hale getirmektir. kincisi ise birincisinin gerçekle memesi durumunda, özgürlük ahlak temsil eden bu toplumsal gerçekli i imha ederek ortadan kald rmakt r. Böylece komplolarla bir yandan ihanet ve i birlikçilik geli tirilirken di er yandan 37 KOMÜNAR katliamlarla fiziki olarak ortadan kald rma yan ve bugüne ta ran halk konumundad reylemleri gerçekle tiriliyordu. Uygarl k lar. Sümerlerden Asurlulara, Perserden Osgüçleri ahlaki ve politik toplumun ç yap- manl lara kadar devletçi sisteme kar her bütün önemli tarihsel kesitlerde komp- zaman bir direni halinde olmu lard r. loculu u devreye sokmu lard r. Hz. sa'n n Tarihsel örneklerinde de görülmü tür ki çarm ha gerili- i, Hz. Ali'nin katledilmesi, bütün komplolarda her zaman iki güç rol oyHüseyin'in Kerbela'da katledilmesi, Ma- nam r. Birincisi egemen sistem güçleri, ikinni'nin Sasani rahiplerinin yönlendirilmesiyle cisi ise bunlar n i birlikçisi ihanetçi kesimöldürülmesi, Hallac- Mansur'un diri diri ya- ler. Bu durum özellikle de Kürtler aç ndan lmas , Nesimi'nin derisinin yüzülmesi ve daha fazla geçerlidir. Kürt tarihinde ba a aPir Sultan Abdal' n idam sehpas na götürüya gidi , daha çok on dokuzuncu yüzy n lü ü, ilk elden insan n akl na gelen en büyük ba lar ndan itibaren ba layan süreçtir. Bu komplo örnekleridir. dönem Kürdistan tarihinde komplolar n en Tarihte komplolara en fazla maruz kalan fazla yo unla dönemdir. Ayn zamanda haklardan biri de Kürt halk r. Somut örnek iç ihanetlerin de çok yo un olarak devreye anlam nda tarihteki en önemli komplolardan girdi i bir dönem olmaktad r. Kürdistan üzebiri Kiros'un ihanetçi Harpagos'la Med kral rinde i gal, istila, komplo, ihanet, i birlikçiAstiyag'a kar gerçekle tirdikleri komplo- lik, bask , sömürü, zorbal k ve katliamlar en dur. Bu örneklerin hepsi bize gösteriyor fazla tarihin bu kesitinde ya and . Kürt ki be bin y ll k uygarl k tarihini, egemen kesimleri halk n iktidara Tarihsel ayn zamanda komplolar tarikar olan tarihsel direni ini isörneklerinde de hi olarak tan mlamak zor yanlara dönü türerek kendi görülmü tür ki bütün olmayacakt r. Ancak, bu iktidarlar kurmak ve olabe bin y ll k süre zarf nda komplolarda her zaman iki da korumak için kulanyok etmeye dayal bütün güç rol oynam r. Birincisi lar. syanlar bast nca sald lara ra men do al egemen sistem güçleri, ikin- da h zla i birlikçili e yöcisi ise bunlar n i bir- neldiler. syanlarda halk n toplumun ahlaki ve politik likçisi ihanetçi özellikleri kendilerini da pay na dü en istila, talan, idkesimleri. ba lar nda, çöllerin derinlikledet, katliam ve kara terör oldu. rinde ve orman kuytuluklar nda var hanetçi ve i birlikçi Kürt egemen kesimlmay ba ard lar. Kürt halk bu toplumlar n lerinin bizzat komplolar n içinde yer almalar ba nda gelmektedir. Neolitik devrimin ya- bu durumu daha da a rla rm r. syanlar rat ve devindirici gücü olan Kürt toplumu gerçe i ve burada ya anan ihanet ve i birlikuygarl k tarihi boyunca da devletçi-iktidarc çilik, Kürt toplumunun ba a gidi ine uygarl k sisteminden uzak kalmay tercih et- neden olmu tur. mi tir. Uzun bir tarihi dönem boyunca iktingilizlerin ba çekti i emperyalist dara kar öz savunmaya dayal olarak ken- komploculuk ve i birlikçilik, isyanlar dönedilerini korumay ba arm lard r. Kürtlerin minde uygulanan iddet ve terörle, Kürt haluygun co rafi ko ullar , do al topluma dayok olmayla yüz yüze getirdi. Ortadoyal yerle ik ya am de erlerini bugüne kau'da olu turulan bütün ulus-devletle melerdar ta rmalar nda belirleyici bir rol oyna- de Kürt halk kurban olarak seçildi. Ayn ikr. Do al toplumun ahlaki ve politik de- tidarc ve devletçi gelene in farkl yüzleri erleri Kürt toplumundaki içselle menin de- olan emperyalist sömürgecilik, ulus devlet rinli iyle ba lant olarak kendini önemli olu umlar ve Kürt egemen kesimlerinin ili oranda koruyabilmi tir. Kürtler Ortado u'da ki, çeli ki ve çat malar Kürt halk üzerinde devlet lanetine, en az bula halklar n ba- komploculu a dönü erek Kürt halk n tanda gelmektedir. Dolay yla ahlaki ve po- rihsel kaybedi ine neden olmu tur. Ayn uylitik toplumun öz de erlerini en fazla koru- garl k sisteminin birer sacaya olarak bir 38 KOMÜNAR yandan kendi aralar ndaki çeli ki ve çat malarda geni toplumsal kesimleri kullanarak bunlar k mdan geçirmi ler, di er yandan biraraya gelerek, ittifaklar kurup komplolarla direni gelene ini tasfiye etmi lerdir. Böylece kimi dönemler çeli kili ve çat mal görünseler de özü itibar yla birbirlerini besleyerek büyütmü lerdir. "Osmanl mparatorlu u'nun da lmandan sonra Kürdistan' n daha da parçalanmas ve iddet ortam na çekilmesi geli ti. Yeni emperyalist ve sömürgeci güç olarak yükselen ngiltere ve Fransa'n n çizdi i Ortado u haritas nda Kürdistan üzerinde Türkiye Cumhuriyeti, ran ahl , Irak monarisi ve Suriye-Frans z yönetiminin egemenlii geçerli k nd . Daha do rusu dayat ld . Yeni rejimler alt nda ç karlar daha da daralt lan Kürt i birlikçi üst tabakas n s rve eski otonom heveslerinden kaynaklanan ve ço u tahriklere dayanan isyan hareketleri terörün yo unla mas na yol açt . Ayaklanmalar ulusal ve demokratik talepleri geli tirmi olmaktan uzakt . Eski ayr cal kl günlerini arayan Kürt i birlikçi feodalitesinin yeni rejimlerden pay isteme kavgas yd . Kapitalizme dayal ve milliyetçi ideolojiden etkilenen yeni rejimlerin tek ulus, tek dil, üniter devlet fanatizminden Kürtlerin pay na dü en, eskisinden beter inkâr edilmek, bask alt na al nmak, isyan halinde katliam ve zoraki asimilasyonla ortaça karanl na terk edilmekti. Tam anlam yla cendereye al nma söz konusuydu. Denebilir ki, dünyada Yahudilerden sonra bölgesel çapta oven milliyetçili in en yo un terörünü ya ayan halk, etnik ve olgusal varl k olarak Kürtlerdi. Kürtlerin kendi i birlikçi hainleri taraf ndan feodal gerili e terk edilmeleri, ça da milli demokratik hareketlere bile anlam verememeleri yüzünden ya ad klar durum, 20. yüzn en çirkin yüzlerinden biridir." syanlar döneminin sonunda Kürt halk derin bir sessizli e gömülmü tür. Bundan sonras inkar ve imha sisteminin devreye konularak Kürt halk yok etme politikas n geli tirilmesi olmu tur. nkar ve imha sistemi bir komplo sistemidir. Kürt halk na kar geli tirilen komplolar toplam ndan olu uyor. nkar ve imha sistemi reel politika olarak katliam, sürgün, i gal, istila, sömürü, asimilasyon ve bunlar n toplam olarak kara terör biçiminde hayat bulmu tur. Bunlar emperyalizm, sömürgeci bölge devletleri ve i birlikçi Kürt egemen kesimlerinin birle ik egemenlik erki olarak devletçi-iktidarc uygark sisteminin 20. yüzy lda Kürt halk na biçtikleri paye olmu tur. Ahlaki ve politik gelene i güçlü ya ayan Kürt halk n ortadan kald lmas , ayn zamanda on binlerce y la dayanan bu toplumsal gelene in de ortadan kald lmas anlana geliyordu. Uygarl k sisteminin yaklaböyleydi. Uygarl k, Kürt halk ahs nda, temel toplumsal form olan ve bir gelenek olarak toplumsal gözeneklerde varl koruyan ahlaki-politik toplumdan adeta intikam al yordu. Bu yüzden, Kürt halk n imha ve inkâr sistemiyle ortadan kald lmas onlar için önemliydi. Bunu ebedi zafer olarak görüyorlard . Uluslararas komployu tart rken ve bilince ç karmaya çal rken en çok sordu umuz sorulardan biri de "neden Önder Apo ve Kürt halk ?" sorusudur. Neden Önderli e kabu kadar öfke ve kin? Neden hiçbir ahlaki ve insani kural tan nmadan böylesi bir komplo gerçekle tirildi? Ku kusuz bu sorular ço alt labilir. Bütün bu sorular n cevab Önderlik gerçe inde ve temsil etti i de erlerde yatmaktad r. Önderlik bir de erler sistemini temsil ediyordu ve bu de erler ahlaki politik topluma ait de erlerdi. Yani uygarl k sisteminin tümden ortadan kald rmaya çal de erler. Önder Apo uygarl k güçleri kar nda durumunu öyle tan ml yordu: "Ad m Abdullah, yani 'Allah' n Kulu'; ama kul olmay tam yüre ime oturtmamakla kendime sayg olman n, dolay yla o tansal güçler ne kadar üzerime gelirlerse gelsinler, özgür insan savunman n büyük erdem oldu una kendimi inand rm m." Her ey bitti denilen yerde tarih bir kez daha gerçek yüzünü göstererek iyilik ile kötülü ün, güzellik ile çirkinli in, özgürlük ile köleli in, ya am ile ölümün, do ruluk ile 39 KOMÜNAR sahteli in aras ndaki kavgada mücadelenin la man n e ine getirdi i bilinmektedir. Bibitmedi ini, halen devam etti ini ortaya ko- rey ve bireycilik ad alt nda toplumdan soyutyacakt . Ahlaki-politik toplum gelene inin lanarak yarat lan insan gerçe i bir canavar insana ve toplumsal ahlaka dair bütün öz de- gibi çevresindeki her eyi tüketebilecek bir erleri Önder Apo ahs nda ye-ni do unu konuma getirilmi tir. Bedeni de dahil, insana gerçekle tirecekti. Bu öylesine bir do ait bütün maddi ve manevi de erler bir sekolacakt ki, tarihin saklanm , bast lm ve tör haline getirilerek pazarlanmakta ve kapivarl inkar edilmi yüzü, bütün de erle- talist tanr lar n hizmetine ko turulmaktad r. riyle kendini yeniden yaratacakt . Kaybedi- Önderlik bu gerçekli i de tirerek insan len, kaybedildi i yerde aranacak ve buluna- dü ünce, emek ve yarat k gerçe iyle bucakt . Önder Apo, kendi ahs nda insanl a lu turdu. ait de erleri bir bir aç a ç karacak, bunlar Egemen erkek akl n ürünü olan ve kaörgütleyecek ve gittikçe ba ta Kürt halk na n köleli i üzerine kurulmu uygarl k sisteve Ortado u halklar na sonra da bütün in- mi, kad n köleli ini bütün köleliklerin mersanl a mal edecekti. Bu ayn zamanda tari- kezine yerle tirerek kad tam bir cenderehin gidi at yeniden rotas na sokmakt . ye ald . Önderlik ahs nda ortaya ç kan bir Önder Apo, devletçi iktidarc uygarl k gerçeklik de kad n tarihi hesapla mas yd . sisteminin, özellikle de kapitalist modernite "Sümerli rahiplerin tanr ça anam ve a k kasürecinde yok etmenin e ine getirdi i intar tap na a, oradan kral saray na, san , toplumu, kad ve dotanr -krallar n yan na götürüay yeniden öz de erleriyle ünü, öldüklerinde kendileKapitalist bulu turacakt . Kapitalist moriyle birlikte canl canl memodernite dernite insan k m, toplum insan k m, toplum zara konulu unu iliklerime m, kad n k m, do a k m, kad n k m, kadar anlam m. Tanr m ve en önemlisi de bunlakrallar bile olsalar, kad zido a k mve en n mükemmel ahengini önemlisi de bunlar n yafet sofralar nda zevkleriolu turan ahlak k m olarak nin bir parças k lmalar mükemmel vücut bulmu tu. Bunlar n ahengini olu turan hiç kabullenemedim. Ama mükemmel ahengi ile gertanr ça anam ve a k kad ahlak k m çekle ecek olan, dünyan n yegünümüze kadar dirhem olarak vücut niden ya an r hale gelmesi dirhem büyük bir incelikle bulmu tu. mücadelesi, Önder Apo ahsömürüp yediklerini, posas nda kendini ifadeye kavu turacakt . Bu iki-ba evlilik diye kullar n önüne, ermücadele, Önder Apo ahs nda ahlaki-poli- kek kölelerine sus pay olarak b rakt klar tik toplumun bütün de erleri ile uygarl n da anlam m. Bu hediyelerini erkek olarak son tanr lar ahs nda, sömürü, talan, istila, yüre ime kabul ettirmemekle tanr ça anabask , gasp, fetih, iddet, i gal ve kölelik den ve a k kad n iyi bir o lu olabileceerleri aras ndaki mücadeleydi. Bir anlamda ime inand kça, daha çok sevinç ve gururla tarihin her iki ak aras ndaki mücadeleydi, doluyordum. Ana topraklar böylece ilk hesapla mayd . nsan ve toplum gerçekli i, defa tarihin derinliklerinde anlamaya ba Önder Apo ahs nda kendi hakikatini yeniyor, binlerce y ll k kördü ümler at lm çeden yaratacak ve bu hakikati uygarl k tanr - li kileri çözümlüyor, bu seferki do un anlar na dayatacakt . Bu anlamda Önder laml oldu unu fark ediyordum. Ölümü daApo'nun do u ve kendini gerçekle tirme- yatanlar, tüm 20. yüzy l, tüm komplocular, si, insan n ve toplumun yeni do u ve ger- kimler olurlarsa olsunlar hepsine dayanabiçekle mesi oluyordu. lece imi, bunu halen bana inanan baz dostÖzellikle, kapitalist modernitenin insan lara mesaj olarak sunmam n de erli oldu udo adaki de erinden soyutlayarak hayvan- nu, onlar n da bunu hak ettiklerini kabul et- 40 KOMÜNAR mi tim. Dayatt klar Hiro ima'lardan bile tehlikeli paket bomba k nmam n ve halklan üzerine böyle at lmam n tüm inceliklerini çözebiliyor; pimlerini söküp tüm malzemeyi bombac lar n surat na f rlat p rahatyordum. nsandan yanayd m, zorba tanr lar bir kez daha yenilmi lerdi." Bütün toplumsal de erlerin yarat olan kad n kölele tirilmesi üzerine kurulmu bir sistemin toplumsal do ay felaketlere götürece i ku ku götürmez. Özellikle kapitalist ça uygarl toplumu tam bir k mdan geçirmi tir. Bütün toplumsal gözeneklere s zarak özgürlük bilinci olan ahlak ortadan kald rm ve toplumsal dokuyu dumura u ratm r. Önderlik, ahlak "toplumu bir arada tutan harç" olarak tan mlad . Kapitalizm toplumsuz bir sistemdir, dolay yla ahlaks z bir sistemdir. Bu, bireycili in geli tirilmesiyle gerçekle tirilen bir durumdur. Bütün bunlar kar nda Önder Apo'da gerçekle en ise, özgürlü e, e itli e, adalete ve payla ma dayal yeni toplumsal ahlak kimli idir. Özgürlük bilincini yitirmi toplumlar n her çe it ahlaks zl k içerisinde debelenmekten ve sömürüye maruz kalmaktan kurtulamayacaklar a ikârd r. Önderlik Kürt halk na yeni bir özgürlük bilinci kazand rd . Önder Apo bütün bunlarla birlikte yeni bir do a felsefesi geli tirerek do ay ya an r lman n mümkün oldu unu ortaya koymu tur. nsan-do a ve toplum-do a ili kilerini yeniden düzenleyecek bir felsefik anlay ortaya koymu tur. Sistem güçlerini uluslararas komploya götüren temel neden Önderlik gerçe inde ifadesini bulan bu ideolojik ve felsefi formasyondur. Önder Apo ayn zamanda hakikat aray bütün tarihsel ki iliklerin bir bile kesi olma misyonunu da kendinde aç a kartm . Bu da bir ki ide kendini ifadeye kavu turan tarihin yeniden canlan , aya a kalk ve uygarl k tanr lar ndan hesap soru uydu. "…Komplocu Zeus'un Promete'ye ve Hektor'a yapt klar yla onun günümüzdeki Atinal çocuklar n yapt klar n ayn oldu unu gördükçe, arkada lar daha iyi tan yordum. Promete ve Hektor'la arkada k çok onurlu oluyordu. Bunu hak etmi olmam bana gurur veriyordu. “..Ba ka kimseleri olmad için, sa tavn daha zor olan 2000 y l sonra üstlenmek durumunda kald m. Demirci Kawa rolünü de üstlendim. Hz. brahim'in kutsall da ça da la rd m. Bütün Zin'ler ve Adule'lerin, Mem'i ve Dervi e Avdê'si de oldum. Mani'lerin, Mazdek'lerin, Babek'lerin son ah ndan tutal m, Hüseyin'in Kerbela yaln zl , Hallac Mansur'un hakikat a , Pir Sultan n dostluk rütbesini de ta m. Deniz'lerin, Mahir'lerin, brahim'lerin arkada yd m. Mazlum, Hayri, Kemal ve Ferhat'lar n intikam sava yd m. Böy-lesi her ça dan, her milletten binlercesinin birle en ve bilince kavu an son örnekleriydim. Bu insanl k abidelerinin sadece direni ve sava lar de il, bir de f rsat bulamad klar bar davalar vard ." Önderlik gerçe i böylesi tarihsel, felsefi ve ideolojik yanlar olan bir gerçekliktir. Hele bu önderlik Kürdistan ko ullar nda ortaya ç yor ve Kürt halk n makûs talihini de tirecek geli meler aç a ç kart yorsa, daha fazla önem arz etmektedir. Böylece uygarl k tanr lar n öfkeleri de anlam kazanmaktad r. Kürt halk n ortadan kald lmas üzerine kurgulanm 20. yüzy l Ortado u politikas , Kürt Özgürlük Hareketi'nin ortaya ç kmas yla birlikte bir hezimet durumunu ya ad . Ba kan APO önderli inde Özgürlük Hareketi, Kürt halk n yok olu a do ru gerçekle en gidi at durdurmu , Kürt halk n Ortado u'da temel bir özne haline gelmesini sa lam r. Özgürlük Hareketi'nin, ortaya yla vaat etti i özgürlük umutlar erkenden fark eden güçlerin ba nda ABD gelmektedir. ABD onay yla gerçekle tirilen 12 Eylül Darbesi'ni, Özgürlük Hareketi'nin önünün al nmas için yap lan bir darbe olarak görmek gerekir. Ba ka faktörler olsa da belirleyici olan bu durumdur. Büyük zindan direni i ve ard ndan gelen 15 A ustos At Özgürlük Hareketi'nin önünün al namayacan ispat oldular. 1985'e gelindi inde Almanya'n n öncülü ünde ''yarg z infaz konsepti'' devreye konularak imha ve tasfiye planlar en üst boyuta t rmand ld . '90'l y llarla birlikte yurtsever halk za kar ger- 41 KOMÜNAR çekle tirilen katliamlarla bu konsept zirvele tirildi. 85'ten sonra ba layan süreç, NATO'nun Türkiye örgütü olarak ERGENEKON'un aktifle tirilerek devreye sokuldu u süreç oldu. Önder Apo bu süreci 'NATO ile do rudan sava z y llar' olarak tan mla. Özgürlük Hareketi, geli ti i ilk andan imdiye kadar sürekli komplolara maruz kal. Kald ki, yirminci yüzy l boyunca geli tirilen inkar ve imha sistemi özünde bir komplo sistemiydi. Uluslararas komplo ise, bu sistemin en yo unla lm ve zirvele tirilmi durumunu ifade ediyordu. 17 Eylül 1998'de imzalanan AnkaraWashington Antla mas 'yla uluslararas komplonun start verildi. Bu antla ma ABD, Türkiye, KDP ve YNK aras nda yap ld . Çok de ik güçler de ik amaçlarla komplo içerisinde yer ald . ABD, ngiltere ve srail, Önderli i ve Özgürlük Hareketi'ni, geli tirmek istedikleri Büyük Ortado u Projesi önünde engel olmaktan ç karmak istiyorlard . KDP ve YNK bu proje çerçevesinde kurmak istedikleri küçük devletçikleri için Kürt halk ve Kürdistan' pazarlamaya ç km lard . Yunanistan alçakça ihanetinin kar nda Ege ve K br s sorunlar nda taviz koparmak istiyordu. Rusya çoktand r, enerji anla malar ve sekiz milyon dolar kar nda sosyalizmin bütün de erlerini satabilecek kadar onursuzla . Almanya ve Fransa ba ta olmak üzere Avrupa'n n geri kalan devletleri ile ran ve Suriye ba ta olmak üzere Ortado u'nun geri kalan devletlerinin her biri deik ç karlar kar nda bu komplonun içinde yer ald lar. Yine ilkel milliyetçi reformist Kürt grupçuklar , da lmas bekledikleri PKK'den arta kalan miras n derdine dü mü lerdi. Komplonun en önemli boyutlar ndan biri bölgesel bir sava n göze al nm olmas yd . Önderlik, Suriye'den ç sa lanarak imha sürecine al nmak istendi. Yap lan planlama gere ince Avrupa'n n bütün kap lar kapalacak, böylece denetime girdikten sonra geri dönü ü sa lanacak ve havadayken içinde bulundu u uçak, Akdeniz'de bulunan NATO'ya ba sava gemilerinden f rlat la- 42 cak bir füzeyle imha edilecek ve kim vurduya gidecekti. Önderlik, Suriye'ye geri dönmeyerek bu planlamay bo a ç karm oldu. 9 Ekim 1998'de Atina Havaalan 'nda ba la-yan ve 15 ubat 1999'da Önderli imizin Türkiye'ye teslim edilmesiyle tamamlanan süreç, her gününe, her saatine, her dakikas na ve her saniyesine büyük bir mücadelenin ld bir süreç oldu. Atina, Moskova, Roma, Moskova, Atina ve en son Nairobi; bütün bu mekanlar n her biri, insanl k de erlerinin, alçakl n evrensel tarihine kar bütün dünyan n gözleri önünde verdi i direni mücadelesine sahne oldu. Yücelik ile alçakn, onur ile onursuzlu un, güzellik ile çirkinli in, sevgi ile nefretin, iyilik ile kötülüün, özgürlük ile köleli in, do ru ile yalan ve hakikat ile sahteli in aras nda ak llara durgunluk veren bir sava ya anan. nsam diyen hiçbir yüre in duyars z kalamayaca bir sava . Tarihin hiçbir döneminde rastlanmayan bir güç dengesizli iyle yürütülen bir sava . Bir tarafta insanl n bütün de erlerinin bile kesi bir yürek vard . Di er tarafta ise teknolojisi, bilimi, son model silahlar , tam donan ml ordu güçleri, istihbarat ve emniyet te kilatlar , kullanabilecekleri bolca ihanetçileri ve dünyan n bütün ekonomisini elinde bulunduran mali kurumlar olan, insanl n hiçbir de erini tan mayan ve kar hesaplar ndan ba ka hiçbir ey dü ünemeyen analitik beyinlere sahip uygarl k tanlar . Sonuç, tarihte e i benzeri bulunmayan alçakça bir komplo. Komplo, bir taraftan Önderli e kar geli tirilirken, di er taraftan halka kar gerçekle tirilecek katliamlar da pratik planlamaya kavu turulmu tu. Asl nda 1998'in bandan itibaren bunun haz rl klar yap lmaktayd . Cumhuriyetin 75. kurulu y ldönümü bahane edilerek bir sene boyunca bunun harl klar yap ld . Bir y l boyunca, toplumun günlük ya am n her saniyesini i gal eden rkç propagandalar, insanlar n damarlar na enjekte edildi. Siyasetten ekonomiye, sanattan spora ve medyaya kadar ya am n bütün alanlar nda milliyetçi ovenist bir dalga yarat larak, toplum, planlanan katliam için harland . Hedefte Kürt halk vard . Dönemin KOMÜNAR Cumhurba kan Süleyman Demirel'in 9 Ekim'den birkaç gün öncesine denk gelen Bulgaristan ziyareti s ras nda sarf etti i "Bir devlet çok zorland nda, gerekirse soyk ma da gider" sözleri, katliam planlamas n aç k kan yd . Peki, bu planlama uygulamaya nas l konulacakt ? Önderli in imha edilmesiyle nal bir ba vard ? Aç k ki, 9 Ekim öncesinde kimi provalar yap lm olsa da (genel merkez yöneticileri de dahil HADEP'li yöneticilere dönük yo un tutuklamalar, dönemin HD Genel Ba kan Ak n Birdal'a kar gerçekle tirilen suikast giri imi, metropollerde HADEP il ve ilçe örgütlerine yönelik hem bombal hem de kitlesel sald lar) katliam, 9 Ekim'de Önderli in imha edilmesi üzerine kurgulanm . Buna göre; Önderli in imha edilmesine kar Kürt halk n gösterece i refleks bir yandan iddet ve terörle bast lacak, di er yandan bu refleks bahane edilerek Türk toplumundaki ovenist dalgalanma zirvele tirilecekti. 20 günlük iç çat ma ortam ndan sonra 29 Ekim cumhuriyet bayrayüz binlerce ki ilik kitlelerle kutlanacak ve bu kitleler -özellikle metropollerde- yönlendirilerek Kürt halk n ya ad mahallelere sald lacakt . Böylece Kürt halk tam bir toplu katliamdan geçirilecekti. Bunun sonucunda özgürlük aray lar yeniden derin bir sessizli e gömülecekti. Türkiye'nin soym ve katliamlar konusundaki tecrübeleri hayli çoktu. Bu konudaki sab ka kayd hayli kabar kt . Ermeni katliam , Kürt isyanlar , 67 Eylül olaylar , Çorum, Mara , Sivas katliamlar bunlardan sadece birkaç tanesidir. Önder Apo, büyük bir so ukkanl kla yürüttü ü mücadele sonucunda, ayn zamanda bu katliam n da önüne geçebildi. Önder Apo, hem Avrupa'da bulundu u süreç içerisinde hem de mral 'da tek ki ilik hücre ko ullar nda yürüttü ü insanüstü bir mücadele ile uluslararas komplonun yaratmak istedi i sonuçlar bo a ç karabildi. Ancak uluslararas komplo de ik boyutlarda ve farkl yöntemlerle son on bir y ll k süreç içerisinde de devam ettirildi. Önce 2000 y n sonbahar nda ba layan YNK ve ran' n ortak askeri sald gerçekle ti. Bu sald gerilla güçlerimizin direni iyle bo a ç kald . Sonra tasfiyeci provakatif kesimlerin eliyle Önderli imiz devre d b rak larak de im ad alt nda Özgürlük Hareketi tasfiye edilmek istendi. Bu tasfiyecilik sald da, Önderli imizin ve hareketimizin yürüttü ü yo un bir mücadele ile tasfiye edilebildi. Daha sonra Önderli imizin zehirlenmesi ve fiziki i kenceye tabi tutulmas , yine G. Kürdistan'a yönelik yap lan askeri operasyon, bunlar n hepsi uluslararas komplonun bir devam olarak devreye konuldu. Komplonun devam olan bütün bu giri imler Önderli imizin, halk n ve hareketimizin yürütmü oldu u yo un mücadelelerle bo a kar ld . Uluslararas komplo imdiye kadar bo a kar labilmi se de henüz bütünüyle yenilgiye u rat lamam ve zemini kurutulamam r. Bugün 'Kürt aç ' ad alt nda yap lan tart malar , uluslararas komplonun devam olan politikalardan ba ms z olarak ele almamak gerekiyor. Yukar da uluslararas komplonun tarihsel, felsefi, ideolojik ve politik nedenlerini Önderlik gerçe iyle ba lant olarak izah etmeye çal k. Önder Apo, komplonun engellenememesini iki temel nedene ba lad . Bunlardan birincisi sahte dostluk, ikincisi ise yetersiz yolda kt r. Ba ta Yunanl lar olmak üzere, dost olarak geçinenlerin komploda oynad klar rol bilinmektedir. Ancak burada sorgulanmas n derinle tirilmesi gereken husus, bizim ya ad z yetersiz yolda kt r. Her gün komplo bilinciyle ya ayarak ve ona kar mücadele ederek tarihsel günah n vebalinden kurtulabiliriz. Haln her gün katliam tehdidi alt nda ya aunutmadan, yüksek bir duyarl k ve bilinç düzeyiyle mücadeleye yüklenmek ve pratikle mek en ba ta gelen sorumlulu umuzdur. Bu sorumluluk bilinciyle yakla mak, ancak günahl geçmi imizi affettirebilir. Böyle yakla arak komplo gerçe ini ortadan kald rabilir, Önderli imizi ve halk özgürle tirebiliriz. Önder Apo "ülkemiz halen askeri i gal, siyasi ve ekonomik sömürü ve kültürel soyk m alt ndad r" hat rlatmas nda bulunarak hepimizi bunun bilincini ta maya davet etti. Bu bilinci ta mak komployu unutmamak ve o bilinçle ya amakt r. Bu bilinç halk , Ortado u halklar ve giderek tüm insanl özgür yar nlara ta racakt r. 43 KOMÜNAR HAK KAT ARAYI I, ÖZGÜRLÜK ARAYI IDIR rat DO AN Bilimsel yöntem bugün sistemde en fazla esas al nan ve kendini egemen duruma getiren yöntemdir. Özellikle 13. ve 14.yüzy lda geli meye ba lar. Temelini Roger Bacon atar. 15-16. yüzy lda ise, Descartes ve Francis Bacon'la bir felsefeye dönü ür. 17-18. yüzy lda da Newton'la paradigmaya dönüür. Böylelikle, devletçi sistem kimi ba ka eklemelerle, 'modernist paradigma' denen dönem paradigmas na kavu ur. Bu paradigma kendisini daha çok bilime dayand rd ndan hakikate ula ndan emindir. 'Bilimsel' yöntemi kulland ndan hakikate ula r ve öyle de görülmek ister. Esas nda kullanyöntem pozitif bilimlerce kullan lan ve ad na bilimsel yöntem denen, sadece görünür eylerle ilgilenme, onlar bilimin ve hakikatin konusu yapma veya gerçe in sadece bir yönünü esas alma yöntemidir. Bu yöntem kapitalizmin i ine yarar. Kapitalizm sistem olarak varl daha fazla sürdürmek için bu yöntemi çokça kullan r. Bu yöntemde baz eyleri özellikle öne ç karlar. Bacon'a göre mutlak do ru, gözleme dayanand r. Gözleme dayanmayan bilgi 44 do ru de ildir. Descartes bunu bir ad m daha ileri götürür. çinde üpheye hiç yer b rakmayacak ey, bilgi ancak do rudur. Bu öyle bir eydir ki, hakk nda hiçbir üphe olmamal r. Mutlak do ru olmal . Bir anlamda üphe krizini ya ayarak üphecili i geli tirir. Böylece 'dü ünüyorum, öyleyse vam'a ula yor. üphe duymada vard son nokta kendisidir, var oldu udur. Francis Bacon'a göre, do runun kayna olmal , üzerinde üphe olmamal ve deneye dayanmar. Gözleme, deneye ve üpheye dayanmayan bilgi do ru de ildir. Bu nedenle de hakikate ula lamaz. Bunlara dayanmayan yöntem do ru bir yöntem de ildir. Böyle bir sonuca ula yor. Bu yap rken 'bizim i imiz do ruya ula makt r' derler. Ve 'i in iyili i bizi ilgilendirmez' derler. Onlara göre i in iyili ini ara rmak, felsefecilerin ve ilahiyatlar n i idir. ' yilik metafizik bir eydir, idealist bir eydir, bu yüzden iyilik bizi ilgilendirmez.' Bilimsel yöntemleri bunu esas al r. yilik ve güzellik yerine 'do ru'ya yönelirler. Böylece do ru ve güzellik, do ru ve iyilik birbirinden kopart r. Oysa iyili i ve güzelli i olmayan do ru, gerçek anlamda do ru de ildir. Çünkü toplumun varolu tarz olan ahlaktan kopuktur. yili i ve güzelli i olmayan bir toplum da ahlaks z bir toplumdur. Bu yüzden ahlaks zla an bilimde, iyiye ve do ruya yer yoktur. Günümüz bilimi, iyiye ve güzele yer vermedi inden ahlaks zd r. Bilimsel yöntemi, daha fazla de erlendirme konusu yapmak gerekir. Bu yöntemin kulland argümanlardan birisi de özne-nesne ikilemidir. Bu yakla m felsefe ekollerindeki bölünmelerin temelini olu turur. Buna göre ; nesne; senin d nda olan ve üzerinde deney yapt n her eydir. nsan bedeni bile bir nesnedir, üzerinde deney yap labilir. Bugün klonlama yap yor, böylece insan genleriyle oynan yor. nsan n bedeni KOMÜNAR dahil her ey nesnedir, deney malzemesidir ve de ersizdir. D taki her eyi nesnele tiren yakla m hakimdir ve bu nesnel gerçeklik olarak dayat lmaktad r. Bu objektiflik ad na yap lmaktad r. Bunun bilimi de pozitivizm oluyor. Buna olgucu yakla m deniyor. Yani her eye, kaide ve kurallara göre yakla mak esas al yor. Evrenin olu umunun kendi iç kanunlar vard r. Fiziki, kimyevi ve biyolojik kanunlar vard r. Evrenin olu umundaki bu kanunlar tümüyle topluma da uyarlamak isterler. Bu yüzden toplumun fiziki bir ey oldu unu söylerler. Auguste Comte toplum bilimi olarak sosyolojiyi kurmas na ra men, bunu pozitif ilkelere göre olu turuyor. Darvin evrim kurallar buluyor. Daha sonra evrimin bu biyolojik kurallar topluma da uyarlanarak, doru u Hitler'de temsil edilen Sosyal Darvincilik geli tirilir. Yani pozitivizm ad na, nesnelcilik ad na, objektivizm ad na birinci do a olarak adland rd z, insanl k öncesi do an n kaide ve kurallar toplumda da uygulanmak istenir. Böylece her ey olguya indirgenmi olur. Buna göre mutlak do ruya ula mak için ele al nan olgunun her eyden kopar lmas , yaln zla lmas ve öyle de erlendirilmesi gerekir. Herhangi bir cismi de erlendirirken, onu bulundu u ortamdan, yeti ti i ko ullardan ve tarihsel geli iminden kopartarak de erlendirmek ne kadar do ru olur? Pozitivizmin yani olguculu un dili matematiktir. Yani her ey rakamlarla ifade edilir. Evrenin ve içindeki varl klar n olu umu matematikle ifade edilir. Bu yakla m özünde Platon felsefesine dayan r. Platon, akademisinin giri ine 'matematik bilmeyen giremez' diye yazm . Günümüzdeki bilim adamlar veya felsefeciler Platon'un de ik bir versiyonu veya Yeni Platoncu oluyorlar. Modern paradigman n yarat Newton 'dünyan n dili matematiktir' diyerek bu gerçe i ifade ediyor. Oysa bilim geli tikçe, evren veya içindekiler sadece matematikle anlat lamayaca , ifade edilemeyece ini gösteriyor. Matematikte 2x2= 4 edebilir. Ancak toplumda böyle bir formül i e yaramad gibi, yanl sonuçlar da yarat yor. Oysa ma- temati in dili formüldür. Bu da mutlakt r. De mez. Çoklu de il, tekdüzedir. li kileri cak de il, buz gibi so uktur. Canl de ildir. te, evreni bu dille ifade etmenin sonuçlar ya yoruz. Newton, kitab n ismini 'Dünyan n Olu umunun Matematiksel lkeleri' koyarak bunu anlat yor. nsan n beyin yap bile dikkate al nnda duygu ve çözümlemenin beraber oldu u veya insan n, bunlar n toplam ndan olu tu u görülür. Bu, u anlama gelmektedir. yilik, güzellik, duygu ve sezgiler sol lobda iken, do ruluk sa lobdad r. Yani insan beyni do ruluk ve güzelli in toplam r. Daha de ik bir ifadeyle insan beyni, duygusal ve analitik zekan n toplam r. Beynin levleri parçalan rsa, beynin sa ve sol loblar n oynad roller birbirinden kopart r ve kar kar ya getirilirse, bir anlamlar kalmad gibi, tersten etkilere yol açar. Bilimsel yönteme göre, insan ya am nda duygusal zekan n yeri geri plandad r, talidir veya hiç yoktur. Duygusal zeka bo ve anlams z görülür. Hayvanlardaki zekayla ayn görülür, fazla bir etkisinin olmad belirtilir. Tüm bunlar da nesnellik ad na yap r. Çünkü nesnel olmak analitik hareket etmeyi gerektirir. Analiz yapar. te bu modern paradigman n felsefesini de mekanizm ad alt nda Descartes olu turur. Bu hastal n di er bir aya da öznelciliktir. Öznelcilik "benim d mda veya düüncemin d nda olan eyler gerçek de ildir" yakla r. Gördü ümüz eyler, düüncelerimizin yans malar r. Dolay yla gördüklerimiz dü ündüklerimizdir. ayet dü ünmezsek bunlar yoktur. Dü ündü ümüz için bu eyler vard r. Türkiye Cumhuriyeti'nin Ba bakan R.T. Erdo an, Rusya gezisi s ras nda bir gazetecinin Kürt sorununa ili kin bir sorusu üzerine, 'dü ünmezseniz yoktur' derken bu yakla n iyi bir örne ini sergilemi oluyordu. Dü ündü ünüzde Kürt sorunu vard r. Dü ünceden, dü ünmekten vazgeçersek Kürt sorunu yoktur, olmaz. Bu anlamda öznelcilik do rulardan, gerçeklikten kopman n di er ad oluyor. Her ey dü ünce ve yorum derecesine dü ürülüyor. 45 KOMÜNAR Gerçeklik bilinemeyece i için tek gerçeklik dü ünmedir. Herkes de dü ünebildi inden herkese göre bir do ru ç kar ortaya. Ne kadar çok insan o kadar çok do ru yakla , bu dü ünce tarz ndan ileri gelmektedir. Öznelci yakla n temelinde kendini esas alma vard r. Kendine görelik bunun di er bir ifade edi biçimi olmaktad r. Bu anlam yla içimizde de yo unca görülen kendine göreliin alt nda felsefik bir yakla m yatmaktad r. Kendine görelik öznelcili in bir yöntemidir. Her eyi kendi çevresinde görmekten, kendini her eyin merkezine koymaktan ileri gelir. Kapitalizm, sistem olarak insan hem dü ünceden hem de pratikten uzakla r. Dü ünceden uzakla rd kölele tirir, proleterle tirir, pratikten uzakla rd da egemen yapar. Ya da dü ünceden kopanlar alt toplumu, pratikten de kopanlar üst toplumu olu turur. Bu yüzden egemenler veya onlar n anlay nda olanlar sürekli ve sadece dü ünceyi geli tirir, proleterler de çal rlar. nsanl a kurulmu bu felsefi tuza a, proleterler ad na en iddial bilim olan Marksizm bile dü mü tür. Marksizm, proleterin zihniyeti olma iddias yla yola ç km olmas na kar n, kendinden öncekiler gibi hakim devletçi paradigman n s rlar nda seyretmekten kurtulamam r. nsanl ktan dü me sonucu gerçekle en s fla may tarihin temel motor gücü olarak görerek, ezilen s fa her zaman devrimci bir rol biçmi ve toplumsal geli melerin bu s n lehine ve öncülü ünde gerçekle ece ine ayet gibi inanm r. Sonuç beklenilen gibi olmam , kar durulan sisteme tümden bir benze me ve onun içinde erime gerçekle mi tir. Hatta hakim sistem ondan beslenerek ömrünü yüz elli y l daha uzatmay bilmi tir. Halklar, ezilenler ad na tüm bu olumsuzluklar n ya anmas n en temel nedeni, zihni örgünün mevcut kal plar amamas r. Ayr ve gerçekten özgürlü e götüren bir zihniyet kurulamam r. Felsefedeki bu parçalanm k veya tersten okuma, insan bir yönüyle tanr la rm , bir yönüyle de kulla rm r. nsan, Bush örne inde kendisini tanr la rken (zalim, 46 gaddar ve barbar tanr ), di er yan yla, ölmü kullar ifade eder. Bir yanda atom silahlar üzerinde oturan ve bir dokunu ta dünyay yok edebilenler, öte taraftan ölmü olanlar. Tanr n en temel özelli i yarat oldu u gibi y olmas r da. Tüm kutsal kitaplarda tanr n evreni yaratt belirtilir. Ve zaman geldi inde yine tanr n melek srafil'e SUR'u üfleme talimat verdi inde dünyan y laca , k yametin kopaca belirtilir. Bilgisayar tu una basarak atomlar patlatan biri dünyan n sonunu getirebilir. nsan bu bilimsel yöntemi kullanarak, k yameti getirecek düzeye gelmi tir. Öte yandan i siz ve güçsüzdür. Bir kar nca gibi bile çal amamakta, üretememektedir. De eri be kuru a dü ürülmü tür. Nesnelcilik ad na alt toplum bu kadar de ersizle tirilirken, öznelcilik ad na üst toplum bu kadar yüceltilmektedir. Öznelcilik ve nesnelcilik felsefi olarak ne kadar kar t olsalar da, birbirleriyle mücadele etseler de, toplumsal gerçeklik karnda sonunda birle irler. nsanl k için kurulmu bu felsefi tuza a dü memek, bu yolu sa salim a mak için, belirtilen yollar n, hakikatlerin ve rejimlerin nda bir yol, yöntem ve hakikat aramal z. Bilimsel yöntem, özünde dini söylemleri laiklik arac yla dünyevile tirmesinden ba ka bir ey de ildir. Bu gerçe i en yal n ifade eden felsefecilerden birisi de Carl Schmit'tir. Bilim, dinin kavramlar üzerindeki maskesini kald rarak, kendisi kullanm r. Bunu da en fazla laiklikle yapm r. Laikli i din ve devlet i lerini birbirinden ay rma tarz nda tamlasalar da bu tan m yetersizdir. Daha do ru olan, dinin dünyevile mesidir. Laiklik dini bir ad m ileri götürmü tür. Laikli i günümüzün dini olarak dü ündü ümüzde bunun ifadesi pozitivizmdir. Dinlerin tanr ya dayand rd kaderci anlay , bilim nesnel ve zorunlu kanunlar ad alt nda dayatmaktad r. Ha tanr kurallar , ha nesnel kurallar. Bir fark yoktur. Biri din ad na, di eri pozitivizm ad na. Biri uhrevilik ad na, di eri dünyevilik ad na. Bu yakla mlarda da insan veya toplum yoktur. Ya tanr kanunlar ya do a KOMÜNAR kanunlar … Tanr do adan kopart p gö e rini savunamaz. Kopernik, baz dü ünceler yükseltmek veya tanr gökten indirip do- geli tirir, ancak sonuna kadar götüremez. aya yerle tirmek. dealizm ve materyaliz- Ölüm dö inde dü üncelerini aç klar. Dümin yapt budur. Bu felsefi çeli ki çok deüncelerini aç klayan Bruno, geri ad m atrin olmas kadar, kar kt r da. Orta ça da bi- mad ndan ate lerde yak r. Hem bilim, lim ve kilise aras ndaki sava lar n % 90' bu- hem de kilise Bruno'ya kar durur. Çünkü nun için olmu tur. Bu sava lar n özü ise ha- Bruno, kilise ve bilimin çizdi i yoldan de il kimiyet kurma, iktidar elde etme sava la- de kendi yolunun yolcusudur, do al toplur. Bu, i in görünen yüzüdür. Oysa orta- mun aray r. Politik ve ahlaki toplum ça sava lar daha derinli ine incelenirse olan do al toplumun hakikati aç a ç nca, görülecektir ki, kendi toplumsall korulg na dönen kilise ve bilim, birle erek devmak isteyenlerle, bunu parçalamak isteyen- letçi egemenli i korumak istemi lerdir. Bulerin sava r. Kendi toplumsall koru- nu tüm ç plakl yla Ortado u'da görmek mak isteyenler ahlak silah ku an rken, mümkündür.Ulus-devleti temsil eden bölgetoplumu parçalamak isteyenler ise bilim si- nin gerici güçleri ile, ulus devleti a mak islah ku anm lard r. teyen uluslar aras emperyalist ve sermaye Hakikat, tüm bunlara tav r alabilme, yeni güçleri aras ndaki çeli ki ve çat ma derinbir yolun yolcusu olabilme durumudir. Ancak halk özgürlük e ilimi gedur. Bilinen patikalar n d nda li ti inde, her iki gücün de araHakikat yürüme, yeni bir patika yaratbilinen patikalar n lar ndaki çeli kileri durdurup ma aray r. Bu aray , ponda yürüme, yeni halk özgürlük e ilimlerine litik ve ahlaki toplum olan kar birle meleri bunun ifabir patika yaratma do al toplumu yitiren ve aray r. Bu aray , poli- desidir. Birbirleriyle kanl haf zas nda cennet olarak tik ve ahlaki toplum olan çakl olan güçler, Önder kalan insan n var olma, in- do al toplumu yitiren ve APO konusunda tam bir i san olma aray r. Bu arabirli i ve ortakl k yapm haf zas nda cennet , zaman zaman bask larla olarak kalan insan n var lard r. te bu ortakl k sadeönü al nsa da hiç durmam ce politik ve konjoktürel bir olma, insan olma r. Bir nehir gibi durmadan hep ili ki ve ittifak de il, felsefi ve aray r. akm r. nsanl n yaz lmam , dü ünsel arka plan olan bir ili ki gizli kalm tarihi aç a ç kar rsa bu ve ittifakt r. görülecektir. Tüm bir hiyerar ik devletçi sistemin tariAdem ile ba layan, brahim'le daha da hine bakt zda, insanl a getirdikleri ansistemli hale gelen peygamberler gelene i, lam nda bir hakikatten, gerçek ya amdan bunda önemli bir ad md r. Zerdü t, Buda ve bahsedemiyoruz. Peki, gerçek anlamda haSokrat'la geli en ahlakç felsefe bunda bir kikat olmayacak m ? dayanakt r. Ortaça da yak p gidenler bunGünümüzde felaket tellall yap p her da bir damard r. Komünarlarda direnenler eyin sonunun geldi ini, bu yüzden yeni bir bunda bir damard r. Devlet d toplumsall - hakikat araman n anlams z oldu unu söylen bile kesi olan ana damar, bugün Önder yenler var. Nihilistle ip her eyi de ersizle APO'da ifadesini buluyor. Önder APO, yeni tiren, anlams zla ran, u runda mücadele bir yol, yeni bir hakikat yaratmaya çal yor. edilecek bir de er b rakmayanlar var. Ortaça da kilisenin görü lerinin d nda Bunca egemenli in, iktidarc tekelin "dünya dönüyor" diyen Galileo'ya, engizis- içinde yeni bir hakikat olabilir mi? Hakikat yona götürülerek dü üncesinden vazgeçmesi bir kez daha ya ama gerçek anlam veren dayat r. Vazgeçmedi i taktirde kellesi vu- bir yetkinlikte kurulabilecek mi, neye hakirulacakt r. Ancak Galileo engizisyon tehdidi kat denilecek, hakikat ad na ortaya ç kan alt nda dü üncesinden vazgeçer, dü ünceleeyleri yanl laman n kriteri ne olacak? Gü- 47 KOMÜNAR zellik ve do ruluk bir kez daha biraraya gelebilecek mi? Kendi prati imizde iyiyle do ruyu, güzelle do ruyu biraraya getirebilecek miyiz? Bunlar birle tirebilecek miyiz? Beynimizi bütünlüklü i leyen bir organ haline getirebilecek miyiz? Yani duygu ve ak l birle ebilecek mi? Tüm bunlar n cevab için insan yine kendine dönüyor. Çünkü insan n kendi üzerinde yo unla mas , dü ünmesi tüm dü üncelerin temelini olu turur. nsan tan mak, tüm bilmelerin temelini olu turur. Bu yüzden Apollo tap na na 'Kendini Bil!' diye yaz lm r. Örne in, annenin 9 ay 10 günlük hamileli i süreci yak ndan izlenirse, çocu un anne kar- Do a gibi hakikat de bo luk tan maz. Hakikat aray zay f olan n militanl da zay ft r. Kendini gerçekle tiren bir militan olman n ilk art , hakikat aray güçlendirmektir. Bu nas l olacak? Bunun da ilk art , var olan hakikatlere negatif yakla makt r. Reddetme, veriliyi kabul etmeme, yeniye ula man n önko uludur. Var olan kabul etmek, ona kar durmay imkans zla r. nda geçirdi i evrim, sadece insanl k tarihinin de il tüm evrenin olu umu tarihinin bir özetidir. nsana dair yap lan 'mikro kozmos' tan , bu gerçeklikten kayna al r. nsanda dile gelen evrendir, evren insanda yeni bir gerçekle meyi ya ar. Bu yüzden kendini bilmek, tan mak, tüm tan malar n temelidir. Bu evrimi anlamak, tan mak canl lar anlamaya, tan maya yeterdir. Bu yüzden insan, ayet okunabilirse en büyük kitapt r. Bu anlamda Mevlana'n n 'ne varsa insanda var imi , gerisi kil u kal imi ' sözü çok anlaml bir gerçe e vurgu yapmaktad r. Kendini bilmek için kendine dönmek gerekir. nsan nedir? Ben neyim, ne yapacam, nas l ya ayaca m… vb. sorular ço altarak sormak gerekir. Bu sorular, insanl k aray na girdi imiz zaman tünelinin karan- 48 nda bize k olacakt r. Bunlar karanl k dünyam za akan k huzmeleri olacakt r. Bunlar dünyaya bak de tirecektir. Dünyaya bak aç sa lam olmayan n hakikati olmaz. Hakikat sahibi olmak için dünyaya bak aç olmal r. Hakikati olmayan, ba kalar n hakikatini ya ar. Kürtler, neolitikte kendi hakikatlerini yaratt lar. Ancak s fl toplum onlar n bu hakikatine sald rd , geriletti. Zerdü tvari hakikat aray n d nda kendi hakikatlerini güçlü bir ekilde yaratamad lar. Her gelen güç kendi hakikatini dayatt , egemen k lmak istedi, Kürt toplumsall parçaland . Farslar, Helenler, Romal lar, Araplar ve Türkler kendi hakikatlerini dayatt lar. Günümüzde de Avrupal lar ve Amerikal lar kendi hakikatlerini dayat yorlar. Ya bunu ya ars z ya da ya aman za izin vermeyiz diyorlar. nsanla man n veya militanla man n en temel ölçütlerinden birisi, sa lam bir bak aç kazanmakt r. Bu, özgür ya ayabilmenin de temel art r. Dünyaya bak sa lam olmayanlar, ba ka görü ve dü üncelerden etkilenirler, hatta onlar n tesirlerine girerek onlardan bir parça olurlar. Böylece benliklerine, kendilerine ve toplumlar na yabanc la rlar. Etkilendikleri sisteme hizmet eden köleler durumuna gelirler. Özgür mekanlardan köleli e gitmelerin izah , ba ka nas l yalabilir? Do a gibi hakikat de bo luk tan maz. Hakikat aray zay f olan n militanl da zay ft r. Kendini gerçekle tiren bir militan olman n ilk art , hakikat aray güçlendirmektir. Bu nas l olacak? Bunun da ilk ar, var olan hakikatlere negatif yakla makt r. Reddetme, veriliyi kabul etmeme, yeniye ula man n önko uludur. Var olan kabul etmek, ona kar durmay imkans zla r. Kapitalist modernite a lmadan, ona kar gerçek anlamda mücadele edilemez. Kaba anlamda mücadele edilebilir belki, ama ba ar elde edilemez, elde edilen ba ar lar n da ömrü uzun olmaz. Modernizmi, modernle meyi olumlu bir geli me olarak görüp de erlendirenlerin ona kar durmalar , sava malar mümkün olmaz. O yüzden verili hakikate KOMÜNAR negatif yakla m birinci ad m olurken, ikinci ad m kapitalist moderniteye tav rd r. Post modernler bu tavr gösterip kapitalist moderniteyi ele tirmelerine ra men, onu a am yorlar. Marksistler de bunu ele tirdiler, ancak a amad lar. Neden? Çünkü onlar n sa lam, do ru, güzel ve iyi bir hakikatleri yoktu. Onlar n hakikatleri bu sistemin bir parças yd . Ya am ve toplumsall k da bilme gücüyle, zihniyet yap yla kurulur. Zihniyet özgür ve farkl olmay nca, yeni insan ve toplum da kurulmuyor. eyh Bedrettin için anlat lan hikaye oldukça ö reticidir. eyh Bedrettin Bursa'da büyük ve ünlü bir Osmanl kad r. Büyük itim, terbiye görmü , kendisini yeti tirmi birisidir. Bir gün M r'da eyh Ahlati ad nda büyük bir eyhin oldu unu ö renir. Gidip ondan ders almak, e itimini görmek ister. Kad b rak r, yollara dü er. Güne li bir günde bir rma n kenar nda gölgeli e çekilerek dinlenir. Bu arada gözü su içmeye gelen köpe e tak r. Köpek susuzluktan çatlayacak gibidir. Dili iki kar d ar dad r. Ancak köpek suba na gelmesine ra men bir türlü su içemez. Ancak son seferde henüz suya yeti meden kendisini uzaktan rma n içine atarak doya doya su içer. Sonra ç p gider. Bu durum eyh Bedrettin'in dikkatini çeker. Gidip suya bakar, önce hiçbir ey göremez. Biraz daha dikkatli bak nca suda kendi gölgesini görür. Köpek de suda gölgesini gördü ünden su içememi tir. Uzaktan, gölgesini görmeyecek bir yerden kendisini suya atar. Bu olay eyh Bedrettin'i derin düüncelere iter. O zamana kadar verili suni Osmanl gelene ine, zihniyetine ve hakikatine uygun birçok kitap yazm r. Kendi kendisine yeni bir yola, aray a girerken eskiden kurtulmak gerekir diyerek yazd kitaplar rma a atar. eyh Bedrettin o zaman gerçek hakikate ula r. Bir gün bir ba lama ustas ba lama okulu açmaya karar verir. Ve okulunu açar. Ö renciler kay t olmaya gelirler. Hiç ba lama çalmas bilmeyenlerin kay t ücreti, biraz bilenlerinkinin yar kadard r. Biraz ba lama çalmas bilen birisi: 'Hocam ben biraz ba lama çalmas biliyorum, neden iki kat kay t ücreti ödeyeyim' diye sorar. Hoca da ona, 'yar sana ba lamay unutturmak, yada yeniden ö retmek için' diye cevap verir. Yani eski at lmadan yenisi al nm yor. Verili hakikate tav r al nmadan yeni hakikat geli tirilmiyor. Yani bize giydirilen gömlein bize ait olmad na, deli gömle i olduuna inanmadan onu de tiremeyiz. Önderli in hakikat gerçe i, alt toplumun yani halk kesiminin hakikat gerçe idir. Önderli in hakikat gerçe i politik ve ahlaki toplumun gerçekli idir. Önderli in hakikat gerçekli i Kürt'ün neolitik gerçekli idir. Bu yüzden Önderlik hakikatiyle bütünle mek Kürt gerçekli iyle, hakikatiyle bütünle mektir. Önderlik hakikatiyle de iki yolla bütünleilir. Ya çok yüksek bir ba k, fedai bir yakla m ya da çok yüksek bir bilme düzeyidir. Bunun yolu da sitemin bilme s rlar makt r. Yani sistemin ufkundan ç kmakt r. Yetersiz yolda ya ayarak zaten Önderlik hakikatinden koptuk. Sistemin bilme s rlaa amazsak, bir kez daha Önderlik hakikatinden kopaca z. Sistemin bilme s rlaa mayan, onun ufuklar nda seyreden hiçbir yolda k, gerçek yolda k de ildir. Kemal'in, Mazlum'un, Hayri'nin, Agit'in, Zilan' n, Viyan' n yolda bunlar a an yolda kt r. te 'Kemale ermek' bunlar a makr. mral 'da rafine hale getirilen savunmalar Kemal'e ermenin yolunu gösteriyor, gücünü veriyor. Sistemin bilme s rlar n d na ç kmak, çok zor ve zahmetlidir. Prometheus gibi kayalara ba lanmay , Nesimi gibi derisi yüzülmeyi, Bruno gibi yak lmay , Önder APO gibi mral 'y göze almay gerektirir. Bu Nirvana'ya ula makt r. Bu en kirli ortamlarda bile bir lotus gibi tertemiz kalabilmektir. Hakikat yolunun yolcusu, bir dervi gibi yürekleri kazanma aray ndad r. Verili hakikate bu kadar ele tiri yap ld ktan sonra, biz nas l bir hakikat ar yoruz? Bizim olu turaca z veya olu turmak istediimiz hakikat nas l olacak veya olmal r? Verili patika ve yollardan gitmeden nas l bir 49 KOMÜNAR patika yarataca z? Nas l bir do ru yarataca- molekülü ba ka bir olu umdur, farkl r. z? Ya da bizim temsil edece imiz do rular Moleküllerin olu mas özünde kimyasal bir ne olacak? Madem sa lam bir duru , sa lam devrimdir. bir bak aç yla mümkündür, o halde bizim Moleküllerin biraraya gelmeleri, birle evrene, dünyaya, çevremize ve kendimize meleri hücrenin alt yap olu turur. Hücre bak z nedir, bu konuda neyi nas l dü- molekülleri içinde ta makla beraber, moleünüyoruz? Do ru dü ünmenin temeli do ru külden ayr bir olu umdur. Hücrenin olu toplumsalla maysa, do ru toplumsalla ma mas özünde canl n olu umudur, bu çok nedir, nas l olu ur? Do ru ki i kimdir, do ru büyük bir geli medir. Buna da biyolojik devki ilik nas l edinilir? rim denir. Olu acak yeni toplum nas l bir toplum Biyolojik çe itlilik de önce tek hücreden olmal r, verili toplumlardan fark nedir ve- ba lar, bunlar yosunlar ve e relti otlar r. ya bu fark nas l ortaya koyacak? Bu top- Bu bölünmeler giderek ço al r ve de ikliklumun özellikleri nelerdir? Bu toplumu ge- ler olu turur. Bunlar bitkisel dünyadaki zenli tirecek olan birey nas l olmal r? Bu an- ginli i olu turur. Yosundan bugün rengarenk lamda yeni toplumun hakikati, toplum-birey çiçeklere, bitkilere gidi in öyküsü budur. ili kisine verece i cevap olacakt r. E er bu Hücrelerin ço almas hayvansal alemin ba lant do ru kurulamazsa, sa dan veya zeminini olu turur. En basit yap hayvansoldan verili sisteme eklemlenmekten lardan en geli mi hayvanlara kadar Madem kurtulunamayacakt r. Bu yüzden bu geli imi görmek mümkündür. sa lam bir birey-toplum ili kisi, yöntemde Bu geli melerin hepsini inve hakikatte temel konulardan duru , sa lam bir sanda gözlemlemek mümkünbak aç yla birisidir. nsanla ilgilenen tüm dür. Ya da insan kendi evriminbilimlerde bu konu a rl kta mümkündür, o halde de bunlar n hepsini ta yor, serbizim evrene, yer al r. Son y llarda geli en giliyor. Fizi in geli imi, insasosyal bilimlerde de bu yeni bir dünyaya, çevremize n evriminden ö renilebilir. Five kendimize yöntemle ele al nmaktad r. Do zi in sorunlar laboratuarlara bak z ruluk üzerinde yo unla an herkes, hapsetmek gerçe i sakatlar. Ya da nedir? toplum ve birey ili kisi üzerinde de sadece laboratuarlarda ö renilen-ö duruyor-durmal r. retilen fizik yetersizdir, zay ft r, eksiktir. nsan biyolojik dünyada veya genel ola- Bu fizi in sorunlar a maya yetmez. Kast rak canl lar aras nda evrimini en fazla gel- edilen laboratuarlar n gereksiz ve anlams z tiren varl k veya canl r. Bilim bu geli - oldu u de ildir, hiçbir laboratuar n insan bemeyi öyle ifade ediyor. Bigbang denen bü- deninden daha geli kin olamayaca r. yük patlamadan sonra, so uma ve yava laGeli en yeni bilimin ifadesi olan kuanmayla beraber ortam yeni olu umlara imkan tum, laboratuarlarda parçac n zaman n sunar duruma gelir. Bu kozmik ortamda ve yerinin ayn anda bilinemeyece ini beliratom alt parçac klar denen parçac klar olu- tir. Bu durum insanda sürekli ya anan bir ur. Bu parçac klar en yal n halleriyle bir- durumdur. nsan üzerinde yo unla rsa, bu araya geldiklerinde en basit atom olan Hid- sonuca daha erken var labilir. nsanda zarojen atomunu olu tururlar. Hidrojen atomu man ve mekan ayn de ildir. O yüzden gertek protonludur. Bu say n artmas yla yeni çek, insanda gizlidir. nsan üzerinde yo unelementler ortaya ç kar. Buna fiziksel dev- la mayan, insan ara rmayan dü ünürün, rim de denir. felsefecinin veya bilim insan n yakla Birkaç atomun bir araya gelmesiyle mo- eksik ve yar md r. Bu eksiklik ve yar ml k leküller olu ur. Molekül art k atomu da kap- olu acak bilinci de sakatlad ndan insan sayan ama farkl bir olu umdur. Örne in, gerçe inin yanl alg lanmas na yol açar. nHidrojen ve oksijen atomlar ndan olu an su san n içinde yer almad bir ara rma bi- 50 KOMÜNAR limsel bir ara rma de ildir. Do al toplumda insan do ayla bir ve bütünlük olu turduundan, herhangi bir ayr ma yoktur ve bu do ruya yak n sonuç verir. Ancak sonras nda geli en mitolojik yöntem, bunu k smen ay r, din bu ayr may derinle tirir. Bilim ise, do a ve insan birbirinden kopar r. nsainceleme konusunun d nda b rak yor. nsan zihniyeti çok esnektir, bu yüzden çabuk de ir. nsan n evrimle mesindeki temellerden birisi de zihniyetinin bu esnekliidir. Bu esneklik sayesinde insan kendini yapar. Di er canl lar n beynine nazaran, insan beyni daha çabuk evrim geçiriyor, dönüüme u ruyor. Beyindeki bu esneklik görülmeden çe itlilik ve zenginlik olu maz. Bu kadar hücre nas l ço ald , yeniden bütünle ti. Bu, büyük bir inceleme konusudur. Hücrelerin bölünme ve birle meleri aranda optimal bir denge varr. Vücudun herhangi bir hücresi fazladan parçalan rsa veya di er hücreler aleyhine geli irse, bu kansere yol açar. Bedenin herhangi bir organ nda fazladan çoalan hücre kansere yol açar. Birebir ve kaba bir yorumu d ar da tutarsak benzer durum toplum için de geçerlidir. Toplumda herhangi bir grup, ba ka bir grubun aleyhinde büyürse, toplumsal bünye bozulur. Bu da toplumun kanserle mesidir. Köylere nazaran kentlerde kanser hastal n fazla olmas n nedeni nedir? Toplumdaki bu dengesiz büyümedir veya kentin, k n aleyhine geli mesidir. nsan zihniyetindeki bu esneklik görülmeden tek düze, mekanik yakla lmas durumunda -ki günümüz bilim insanlar böyle yap yor- insan n bir anlam kalm yor. Zaten insana hayvan diyorlar. Ya da 'konu an hayvan, politik hayvan' vb. tespitleri vard r. nsana hayvan dendi i anda anlam yitimi ba lam r. nsan n geli imi, evrimi bitirilmi tir. Bu eko sistemde de ik canl - lar ya yor, evrim geçiriyor, ancak insan gibi olam yorlar. Bu yüzden insanla man n zihniyetle, zihniyetteki bu esneklikle ba çok güçlüdür. nsan zihniyeti çok esnek, çok yumu ak ve çok çabuk de ebiliyor. Bu yüzden her eye aç kt r. Bu insan zihniyetinin bir yönüdür. Di er yön, geli me kadar bozmaya da aç kt r. Hem olumlu, hem de olumsuz eylere son derece aç kt r. nsan zaman ve mekana ba r. Zamandan ve mekandan kopuk bir ey yoktur. Zaman ve mekandan kopan bir ey anlam yitirir, de ersizle ir. nsan, anlam gücü en yüksek varl kt r. nsan zaman ve mekanda ortaya ç km bir varl kt r. Zaman n ve mekan n ko ullar insanda etki eder. Afrika Rif'inden ç kan insan, neden ba ka yeri de il de Mezopotamya topraklayer edindi? Bu insan n olu umunda mekan n önemini belirtir. Neolitik, neden buzul devrinden önce olmad da o zaman oldu? Bu da zaman n önemini gösterir. lk insans lar, Afrika rifinden ç kmalar na ra men, ancak Toros-Zagros kavislerinde toplumsal, köy devrimini ve tar m devrimini geli tirebildiler. Demek ki, zaman ve mekandan kopuk bir toplumsalla ma yoktur. Verili hakikatler insan hem zamandan hem de mekandan kopart yorlar. Sanki her zaman ve mekanda bu insan vard yakla söz konusudur. Dinsel yakla mlara göre, evren ve içindekiler do an n tüm yarat niteliklerini kendinde toplam olan bir tanr taraf ndan birbirinden kopuk bir ekilde yarat lm r. Birbirini do uran, birbirine dönü en bir doal evrim de ildir, gerçekle en. Tamamen tanr n belirleyicili inde ve birbirine üstün narak gerçekle en bir yarat m i idir. nsan da e ref-i mahlukat olarak tüm yarat llara efendi olarak yarat lm r. Bu tarz bir ele al , do ay tüm sistemati i içinde ele almamakt r, ba lant lar kuramamakt r. Ger- 51 KOMÜNAR çekle eni mekan ve zamandan koparmakt r. nsan kendi kaderini kendisi yazmaya Materyalistlerde de belirleyicilik rolü üre- ba lad nda yarat olur. Yarat k tanr tim güçlerine verilir ve zaman-mekan n etki- sal bir özelliktir. Böylece insan kendi tanr si azalt r. Böylece insan ve toplum bilimi olur. nsan isterse kendisini yaratarak kendi olan sosyoloji tarihten ve co rafyadan ko- tanr olabilir. Bu felsefik bir yakla md r part r. Sosyoloji bilimi kendi ba na kald . ve kimi Ortado ulu felsefecilerde bu vard r. Böylece insan köksüz bir hale getirildi. Bu eyh Ahlati gibi, Suhreverdi gibi. Onlar, durumu gören kimi filozoflar buna ele tiri 'insan n ölümlü tanr , tanr n ölümsüz inyap yorlar. Gothe, 'üç bin y ll k tarihini bil- san' oldu unu söylerler. Kendisini yaratma meyen insan, günübirlik ya ayan insand r' aray na ç kan insan, özünde tanr la ma diyerek bu gerçe i vurguluyor. Geçmi ini, aray nda olan insand r. tarihini bilmenin önemini vurguluyor. TarihDemek ki, varolan hakikatler yarat lm ten kopan insan günübirlik ya ar. Bugün, ka- hakikatlerdir. Ezel-ebed geçerli olan bir hapitalizmin, insan bu kadar günübirlikçi hale kikat yoktur. D zda, insan n ve toplugetirmesinde bu yakla n pay büyüktür. mun d nda bir hakikat yoktur. Bu yüzden aray nda oldu umuz alternatif Toplum ve birey kendili inden evrim sohakikat, mutlaka ama mutlaka tarihe dayan- nucu olu maz. Bilinçli, iradeli bir müdahale mal r. Veya toplum ve insan bilimi olan sonucunda yarat rlar. Yarat m tanr özellisosyolojiyi tarihle birle tirmeliyiz. Fernard idir. Toplumu ilk yapanlar bu yüzden tanr Braudel, bu kopuklu u gördüla lar. Kad n toplumsall yaünden, 'tarihin sosyoratt , geli tirdi i için Demek lojikle tirilmesintanr ça oldu. Kad n ki, varolan hakikatler den ve sosyoloyarat lm hakikatlerdir. Ezel-ebed toplumu yaratmajinin tarihselsayd , sadece figeçerli olan bir hakikat yoktur. le tirilmesinden' ziki varl yla tanzda, insan n ve toplumun bahsediyor. Bu ça olabilir miynda bir hakikat yoktur. yüzden, tarihle gündi? Olamazd . celi ba lamayan bir hakikat Tanr veya tanr çala yanl ve sakatt r. Önderli in 'biz tarihin man n ölçüsü, insan n kendisini yapmas kaba -lang nda gizliyiz, tarih günümüzde dard r. Bu da insan n hayalleriyle, özlemlesakl ' tespiti bunun veciz anlat r. riyle, ütopyalar yla ilgilidir. Bunlar n topTüm bunlardan ç karaca z sonuç, lam özgürlüktür. CHE, 'insan hayalleri katoplumsall kla ilgili gerçeklerin tarihsel sü- dar özgürdür' derken bunu ifade ediyor. Bu reçte yarat ld klar r, güncelin tarih oldu u- da STEKT R. nsan istedi i oranda yapar, dur. Ezel ve ebed olan bir ey yoktur, olma- yarat olur. ste in büyüklü ü, güçlülü ü r. Her ey döneminde yarat lm r. Ma- bunda motor rolünü oynar. dem toplumsal gerçeklikler zaman ve meYeni hakikatin bir di er özelli i de hiçbir kanda yarat yorsa, bunlar de tirmek de eyi birbirinden koparmad gibi ayn yapmümkündür. Bu sistem, bu ki ilik, bu haki- mamas r. Bu oldukça derin ve esnek bir kat bir zaman ve mekanda olu mu tur, ilele- yakla m ister. nsan tüm canl lar n özelli ibet olacak bir ey de ildir. O yüzden bu sis- ni kendinde toplar, ancak tüm canl lar birtemi, bu ki ili i, bu hakikati de tirebiliriz. araya gelse bir insan olu maz. Ya da toplum Bu sistemi, bu ki ili i, bu hakikati ömür insan n tüm özelliklerini ta mas na ra men, boyu ya amak zorunda de iliz. Bu bir kader tek tek y nlar gibi insanlar bir araya de ildir. nsan kaderini kendisi yapar, gele- getirmek toplum yaratmaz. Toplumun ve ince ini kendisi çizer. Yeter ki tarihle ba lar san n anlam , önemi ve de eri burada aç a do ru ve güçlü kursun. Önderli in güç kayyor. Toplum, y n halindeki insanlardan naklar ndan belki de en büyü ü budur. niteliksel olarak farkl r. 52 KOMÜNAR Bu felsefi yakla ma yak n yakla mlar Do u felsefesinde veya mistisizminde bulmak mümkündür. Bu hakikate yak nla ma vard r. nsan hakikatinden kopmama durumu var. Örne in Taoculukta öyle bir durum var; 'Tanr ta ta uyur, çiçekte rüya görür, hayvanda uyan r, insanda uyand n fark na var r.' Bu Taocu hakikatin güzel bir ifadesidir. Her ey birbirine ba r, ama hiçbir ey ayn de ildir. Tanr olan hakikat, evrendeki her eyde vard r. Tanr ta ta rüya görmez, ancak yatar, çiçekte uyanmaz, ancak rüya görür, hayvanda fark na varmaz, ancak uyan r, insanda ise tüm bunlar n fark na var. Yani bu a amalar geçerek gerçek kimliine ula r. nsan n bir yönü biyolojiktir, yani fiziktir, geldi i do an n bir parças r, ancak bir yönü de dü ünce, sezgi ve duygudur yani fizik de il, metafiziktir. Yani bir parças doad r, bir parças do an n ötesindedir. nsan n bu ikili yap felsefenin temel tart ma gündemidir. Felsefedeki yar lmalar kayna bundan al r. Buna göre do ayla ifadelendirilebilen eylere fizik dediler. Bunlar gözle görülen, dokunulan eylerdir. Do an n ötesinde olan veya do ayla aç klanamayan eylere de do a ötesi, yani metafizik dediler. Bunlar da gözle görülmeyen, elle dokunulamayan eylerdir. Mesela ruh, gözle görülmez, elle tutulmaz. Bu anlamda metafiziktir. Sevgi, duygu do ayla ifadelendirilemez, aç klanamaz, bunlar da metafiziktir. Kin, öfke nefret do ayla ifade edilemez, bunlar da metafiziktir. Bunlar insandaki metafizik yanlard r. nsan n bir yönü maddi eylerle tarif edilirken, di er yönü maddi eylerle tarif edilemez. te bu, insan n metafizik yan r. Modern paradigma pozitivist oldu undan metafizi in bir önemi yoktur. Fazla anlam ifade etmez. Hatta küçümsenir. Zaman geçmi , geri ve ilkel bir dü ünü tarolarak de erlendirilir. Bu yüzden Comte, felsefesini olu tururken pozitivizme ba vurur. Felsefenin geli imini üç a amaya ay r. Dü üncenin metafizik a amas yani çocukluk a amas , dini a ama yani gençlik a ama, pozitif a ama yani olgunluk a amas r. Ona göre metafizik, dü üncenin çocukluk halidir. Bunun üzerinden geli tirdi i hakikati topluma dayat r. te deli gömle i denen hakikat budur. Bu hakikat dü üncemizi, beynimizi sakatlam r. Metafizi i böylesine küçük görerek gerçeklikten uzakla rm r. Oysa metafizik diyerek gerçeklikten uzakla lan eyler, insanla man n özünü te kil eden eylerdir. Mesela, direni , inanç, ba k vb. eyler metafiziktir. Bunlar yok saymak mümkün müdür? Bunlar görmezlikten gelmek mümkün müdür? Bunu görmezden gelen birisi bo çuval n yere y lmas gibi r, çöker. Zaten günümüzde toplumsal çökü ün en temel nedenlerinden birisi budur. Kimi filozoflar bu bo lu u görüp, fark ettiler. Bu konuda belli ele tiriler geli tirdiler. Ancak bu sefer de i e di er uçtan el atlar. Her eyi metafizi e bo arak ya amdan kopard lar. Kötü bir ruhçu oldular. Ruhun özgür olmas gerekti ini belirtip, bedenin ruha bir hapishane oldu unu söylediler. Toplumun da bireyi daraltt söylediler. Toplum birey için aç k cezaevidir dediler. Böylece ruh ve bedeni, birey ve toplumu, fizik ve metafizi i kendi cephelerinden parçalalar. Bütünlü ü bozdular. Bütünlü ü bozmak, kar kar ya getirmek modern paradigman n bir yöntemidir ve ona hizmet eder. Yeni hakikat bu açmaz a arak bu tuza a dü memelidir. Bunun yolu da bu sisteme her yönden negatif yakla makt r. Modern paradigman n metafizik tan da de tirmek gerekir. Metafizik, insan n enerjisidir. Enerji insan n ya am gücü ve direncidir. Önderlik savunmada bir insan öldüünde bedeninden 18 graml k enerji kayb n oldu unu belirtiyor. Bu enerji nereye gidiyor? Belki de 'evren ruhlarla doludur' deyimi bu anlamda do rudur. Buna inan rsan, enerjinin ak na inan rsan sana güç verir, ancak inanmazsan sana hikaye gibi gelir. Bunlar n hikaye gelmesinin alt nda yatan ise, bilimsel yöntemin bizde olu turdu u hakikat gerçe idir. Bir de yarat lan hakikat ile gerçek hakikat aras nda bir terslik, bir z tl k var ve bu z tl k giderek uçuruma dönü üyor. 53 KOMÜNAR te bu z tl k, bu terslik insanlarda gerginlik yarat yor. nsanlar n krizli olmalar n, gergin olmalar n, stresli olmalar n en temel nedeni budur. Önderlik kendisi için 'krizli ki ilik' diyordu. Bu ki ilikten dolay mral 'da bo ulman n e ine geldi ini defalarca söyledi. mral savunmalar yla dü üncesinin rafine oldu unu, hakikatler aras ndaki bu tezatl a ve rahatlad belirtti. Son savunma için de 'adeta üzerimden büyük bir yük kalkm ças na rahatlad m' diyor. te rahatlama budur. Materyalist-idealist yaklamlar n, parçal ele al lar n yaratt hakikatleri a mak ancak insanda rahatl sa lar. Stres, gerginlik ve hatta inme gibi uygarl k hastal klar çözüme kavu ur, iyile ir. Enerji üzerinde ara rma yapanlar, var olan enerjinin ancak % 10'unun kullan l, di erinin de kayboldu unu söylüyorlar. Hiçbir ey kaybolmayaca na, yok olmayaca na göre, kullan lmayan enerji nereye gidiyor? nsan da benzer durumdad r. Enerjisinin ancak bir k sm kullan yor, di er enerjiyi kullanam yor. nsanda biriken ve kullan lmayan enerji hastal k yapar. A rl k yapar. Ya da kendisine yeni bir kanal arar. nsan n hiç beklenmedik anda de ik eyler yapmas bu enerjinin kendisine kanal açmas yla ilgilidir. nsan bu enerjisini kullanabilirse, Do ulu felsefecilerin söyledi i gibi 'ölümlü tanr ' konumuna gelir. nsan n enerjisi, insan n metafizi idir. Bu enerjiyi kullanmak önemlidir. Evrende olu an kara delikler evrendeki fazla enerjiyi yutuyor. nsandaki fazla enerjiyi de insanda olu an kara delikler yutuyor. Nedir insanda olu an kara delikler? Amac ndan kopan cinsellik, insan için bir kara deliktir. Ve enerjisinin çok büyük k syutar. Basit ailecilik ve aile kavgalar , birer kara deliktir, insan n enerjisini emer. Keyfiyet, kendine göre yakla m, rahata dü künlük, doyumsuzluk vb. sayabilece imiz onlarca ey insan için birer kara deliktir. Bo kalan enerji, cinsellikle kad n ve erke i düürür. Bo kalan enerji insan açl kla dü ürüyor. Bo kalan enerji, günlük ya am n basitlikleriyle insan dü ürür. Fitne fesat yap- 54 mak bile enerji bo altmakt r. Toplumda maçlara gidip slogan atarak biraz de arj olal m deniliyor. Bu sorunlar insandaki enerjiyi emerler. nsanda bozulma nas l olur? nsan kötü olarak do maz. Zamanla bu enerjisini do ru kanallara ak p kullanamamas bozulman n en temel nedenidir. Enerji de su gibidir. Durmaz, hep akar. Bir yerde birikirse, en zay f noktay patlatarak ak sürdürür. te insandaki zay f veya zaafl yönler, insan için enerjisini emen birer kara deliktir. Kul-lan lmayan enerji bo untu yarat r. Biriken enerji onu çürütür. Bo untuya gelip çürümemek için enerjiyi kullanmak gerekir. Melekle me veya uçma denen ey böyle olur. Önderlik bo una 'insan uçurumun kenar nda kanatlar' demedi. nsan, uçurumun kenar nda daha fazla enerji kullan yor. Kulland bu enerji onu uçuruyor. Enerjiyi kullanmak için de tanr olmak gerekiyor. Yani yarat olmak gerekiyor. Geli tirece imiz hakikatin en önemli özelliklerinden birisi de budur. NSANI KEND TANRISI YAPMAK! Bu hakikatin di er bir özelli i de bunun bir hayal, ütopya olmad r. Zaman zaman 'bunlar hayaldir, ütopyad r, bunlar n gerçekle mesi yüzy llar sürer' eklinde itirazlar yükseliyor. 'Söylenenler güzel, hayaller güzel ancak bunlar pratikle ebilecek, ya am bulabilecek eyler de il. Bunlar bugünden yar na olacak eyler de ildirler' diyerek, bilinmez bir gelece e erteleme yakla var. Bu umutsuz yakla m da sistem hakikatinin yaratt bir gerçektir. Oysa söylendi i kadar zor eyler de il bunlar. Önderlik bunun için; 'bir-iki iyi duygu, bir-iki do ru söz ve bunun prati i yeterlidir' demektedir. Zerdü tlükteki 'do ru dü ün, güzel söyle, iyi yap' yakla esas almak yeterlidir. 21. yüzy l devrimcili i inanca, iradeye ve tercihe dayal bir devrimciliktir. Olu acak hakikat de bunun hakikati olacakt r. O yüzden tercih güçlü olmazsa, 21. yüzy l devrimcili i zay f kal r, hakikati zay f kal r. 21. yüzy lda temel sorun, yeni bir hakikat mi arayaca z, yoksa var olan hakikatlerden en iyisine tabi mi olaca z? Sorun budur. Bun- KOMÜNAR da yap lacak TERC HT R! Verili hakikat, Hangisi tercih edilecek? Sümer rahipleri mivar olan hakikat daha somut oldu undan tolojiyi yarat rken gerçekli i insandan hep gözle görülür durumdad r. Bu yüzden ula l- uzak tutmu lard r. Yunan mitolojisinde her mas kolayd r. 21. yüzy l hakikati ise henüz türlü kötülük ortaya saç lmas na ra men, tam aç a ç kmam , gözle görülmedi in- umut tutsak edilmi tir. Cennet hikayesinde den, ona ula mak, onu elde etmek çok zor- her ey serbesttir, ancak bilgi a ac n meydur. Verili hakikatte insan n çevresi maddi vesinin yenmesi haramd r. Rahipler bu mieylerle doludur, ancak 21. yüzy l hakika- tolojiyi olu tururken, insan n en temel ertinde insan yaln zd r. Hem de kutsall k dere- demlerini ondan alm lard r. Umudu, bilgiyi cesinde yaln zd r. Önderlik de buna 'kutsal yasaklam , tutsak etmi lerdir. Rahipler, biliyaln zl k' dedi. Verili hakikatte insan toplu- mi bile hep uzakta, insan n d nda yapm luk içinde olsa da duygusunda, yüre inde lard r. Matematikten sonraki ilk bilimin astyaln zd r. Okyanusta susuz kalm gibidir. ronomi olmas anla rd r. Gö e bakarak biKapitalist sistemde bir ehirde on milyonlar lim yapm lard r. Yani bilimi hep uzaklarda birlikte ya ar, ancak yine de yaln zd rlar. 21. aram lard r ki, normal insan bunlara ula yüzy l hakikatinde ise insan görümas n. Bilim tekellerinde kals n. Bu Verili nü te yaln zd r, ancak yüre i paradigmayla olu turulan gerhakikatte insan milyonlarlad r, duygusu miltopluluk içinde olsa da çeklik günümüze kadar deyonlarlad r. Bir damla da duygusunda, yüre inde vam ediyor. Bilim baz keolsa okyanuslad r. Kendiyaln zd r. Okyanusta susuz simlerin tekelindedir. Bu sinin enerjisinin di er kalm gibidir. Kapitalist sis- yüzden günümüzde bilim enerjilerle birle ece ini, temde bir ehirde on milyonlar toplumdan kopmu tur, bir sinerji yarataca yitirmi birlikte ya ar, ancak yine de yal- toplumla ba bilir. Burada tercih utir. Hatta bilim adam dezd rlar. 21. yüzy l hakikatinde dur; Tek olup binlerle yaise insan görünü te yaln zd r, yince toplumla ba olamak, binlerle olup tek ancak yüre i milyonlarlad r, mayanlar anla lmaktad r. ya amak. Tercih hangisine Rahiplerin, bilim ad na Süduygusu milyonlarlad r. yap lacakt r? Tercih özgürmer devletinin kanunlar Bir damla da olsa lü e giden yoldur. Özgürlük yapmas gibi, günümüz bilim okyanuslad r. için hangi yoldan gidilecek? adamlar da devletlerin kanunlaHakikate kar çok de ik duru lar, yapmaktad rlar, devletlerin elini tutumlar sergileniyor. Madem verili hakikat güçlendirici eyler yapmaktad rlar. Böylece ya anmaz, kabul edilmez, istenilen hakikat toplumdaki metafizi i, ahlak öldürüyorlar. de yoktur, o zaman ne yap lacak? En iyisi Örne in din, inanç metafizik bir olayd r. Bu bo vermek. Nas l olsa hiçbir eyin de eri düzeyde din kar tl geli tirmek do ru yok diyen nihilist, inkarc yakla mlar, bu- de ildir. Din, günümüzde gerçekli inden nun ba çekiyor. Bu e ilim, pratikte de or- uzakla , bozulmu durumdad r. Din ad ta yolculuk tarz nda kendisini d a vuruyor. na katliamlar yap yor. Bu, dinin bozulmu Söylenen hakikate kim tahammül edebilir, halidir. Her eyi dine ba laman n veya din bu kadar yaln zl kim göze alabilir? Ya da kar tl na ba laman n sonucu budur. Angöze al nanlar buna de er mi? Söylenen ha- cak dinin özü bu de ildir. Din özünde bir kikat Kaf Da 'n n arkas ndad r ve buna inanç olay r. nsan inançs z ya ayamaz. nula mak için de küllerinden yeniden do an san toplumsall n fark na vard nda kenZümrüd-ü Anka gibi olmak gerekir. nsan da disini besleyen her eye minnet etti, ükran böyle olmad na göre, buna gerek yoktur. gösterdi. Kendisini besleyen, ya am nda etDi er tarafta ise, maddi bir gerçeklik var, kileri olan eyleri kendisine totem yapt . içinde her türlü ya am imkan var. nsan Kendisini totemiyle ifade etti. te bunlar ahmest eden, sarho eden verili hakikat var. lak olu turdu. Minnetsiz, ükrans z insa- 55 KOMÜNAR n varaca sonuç fa izmdir. Bu da insanktan ç kmad r. nsan olmakta srar, manevi de erlerinde ve inançlar nda srarc olmakt r. Ahlak n metafizik bir yarat m oldu u yukar da belirtilmi ti. 21. yüzy l hakikati ahlak hakikatidir. Ancak verili hakikat, ahlak , toplumun ve bireyin bileklerinde kelepçe, boynunda zincir, ayaklar nda pranga olarak görüyor. O yüzden her gün ahlaks zl bir politika olarak geli tiriyor. Bu hakikate göre, ahlaks z toplum en özgür toplumdur. Marks Weber'in Protestan Ahlak adl kitab nda belirtti i gibi, kapitalizm kar artt rmak için ahlak engelini kald rmal r. H ristiyanl kta, bunu en iyi yapan Protestanl kt r. Ahlak insan topluma ba lar. Verili hakikate göre bireyi topluma ba layan bu ba lar çözülmedikçe, özgürle me gerçekle mez. Bu yüzden özgürle mek için bu ba lar çözmek gerekir. nsan en fazla ba layan ba emek ba r. Bu ba da çözüldükten sonra insan özgürleir. te Protestanl k bu ba lar çözmü tür. Sanat metafizik bir yarat md r. Ruhu, duygular doyuma ula r. Sanat , kültürü insan ya am ndan ç kart, insan ya ayamaz. nsan ilk ta att nda gidip onun resmini çizmi tir. Bu yüzden insan ya am n bir parças r ve en az insan ya kadar da eskidir. Sanat insan ruhunu doyurma ve terbiye etmedir. Sanatç da insan n ruhunu terbiye edendir. nsan n ruhunu doyurmayan bir sanatç , sanatç de ildir. Bu tüm sanat dallar için geçerlidir. Kültür de bunlar n toplam r. Ruhun doyurulmad , terbiye edilmedi i yerde kültürsüzlük vard r. Kapitalizm ruhlar aç b rak p terbiye etmedi i için kültürsüz bir sistemdir. Birisine kültürsüzsün demek, ruhun terbiyesizdir demektir. nsan, ya am kendisine göre ark la rm , tiyatrola rm , folklorla rm r. lk Sümer yaz tlar na bak ls n, hepsi tiyatro gibidir ve dili iirseldir. Toplumlar en fazla de tiren eylerin ba nda din, ahlak ve kültür gelir. Toplumda öyle bir gerçek var. 40 tane ideolojik-teorik do ru söyle fazla etkilenmez. Ama iki tane dini söz söyle, iki güzel ahlak örne i göster, ruha hitap eden bir iki iir oku, türkü söyle, 56 oyun göster daha çok etkilersin. Bu yüzden, "Ortado u'da bir imam Bat ayd nlara teneke ba lar" deniliyor. Bu bir gerçe in ifadesidir. Buna güzel bir örnek Osmanl vezirlerinden skender Pa a'n n örne idir. Osmanl lar Balkanlar i gal ederken, oradaki küçük H ristiyan çocuklar getirip devlet okullar nda okutarak dev irirler. Bu Osmanl sisteminin temelini olu turur. Bu Balkan i gali s ras nda Arnavutluk da i gal edilir. Oradaki küçük çocuklar stanbul'a getirilerek devlet okullar nda okutulur. Bunlardan birisi skender Pa a'd r. skender Pa a k sa sürede yükselir ve vezir olur. Zamanla Balkanlarda ç kan isyanlar bast rmakla görevlendirilir. Orduyla beraber Balkanlara geçer, isyanlar kanla, katliamla büyük bir ac mazl kla bast r. Adeta ta üstünde ta b rakmaz. Ayn eyi memleketi olan Arnavutluk'ta da yapar. Adeta Arnavutluk'u yerle bir eder. Zafer kazanm komutan edas yla gerine gerine gelirken, y k bir evin önünde a t yakan bir anneyle kar la r. Anne a o kadar derinden söyler ki yürekleri yakar. A t, skender Pa a'y adeta sarsar. Pa a a t bitinceye kadar anan n yan na diz çöker ve içten içe a lar. A t bitince, skender Pa a a anneye sorar. Anne de a n hikayesini anlat r. Hikayeden etkilenen skender Pa a, yeniden ordusunun ba na geçer ve bu sefer de Arnavutluk'un ba ms zl için Osmanl lara kar sava r. Sava kazan r, Osmanl lar Arnavutluk'tan ç kar r. Bu bir türkünün, bir a n yaratt de imdir. skender Pa a'ya 40 sefer Arnavutluk tarihi anlat lsayd , bu kadar etkilenmezdi. lmaz Güney'in 'saz n teline vurulan her zrap, atom bombas ndan daha etkilidir' sözü burada gerçek anlam buluyor. Biz de toplumu de tirmek istiyoruz. Önderli imiz devrimcili in rolünü, "toplumun politik ve ahlaki olan özünün gerçekle mesi için t kal kanallar n aç lmas sa lama" olarak tan mlad . Devletçi sistemde toplumun önü kapal oldu undan toplumun tüm bile enleri, güçleri ve potansiyelleri oran nda kendini gerçekle tirememektedir. Bu nedenle de insan eksik kalmaktad r. KOMÜNAR Toplum organik olamamaktad r, birbirini ta- le menin ilmi, melekle menin dilidir. APOmamlayamamaktad r. Toplumun gerçek bir CULAR bir yanlar yla melekle me, tanr la toplum, insanlar n da gerçek insanlar olabil- ma ve tanr çala ma yolunun yolcusudurlar. mesi için do al toplumdaki ahlaka dönmek Tercih bir daha ortaya ç yor. Mitolojilerveya o ahlak güncelle tirmek gereklidir. deki Kentaurlar m olaca z, melekler mi nsan inançs z veya hakikatsiz ya aya- olaca z? nsan cehenneme götüren kentamaz. Bunu herkes derinden biliyor. Politik urlar m olaca z yoksa insanlar yücelterek ve ahlaki olan do al toplumda, insanlar ha- göklere ç kart p cennete götüren melekler mi kikatlerini ya amlar n bir parças yapt lar. olaca z? Mitolojilerdeki kentaurlar insanYa amlar hakikatleri oldu. Bu animizmle lar cehenneme götüren arac lard r. Hayvan oldu, totemle oldu, ana tanr çayla oldu. Bu insan kar rlar. durumu fark eden aman, kendi egemenli i21. yüzy l hakikati veya aranan hakikat ni kurmak için ya ve tecrübeli erkekle ge- budur. Bu, verili hakikate kar yeni bir hali tirdi i ittifakla yeni bir hakikat olu turdu. kikat yaratmad r. Zorluklar çok fazla, da Mitolojik hakikat denen hakikat budur. Bu gibidir. Engelleri çok fazla. Yeni hakikat hakikatten rahibin sesi yank lan r. Sonra din Bruno gibi yak lmay göze alabilenler tarahakikati olu ur. Dinden de birle en tanr ndan yarat labilir. Yeni hakikat özgürlar n sesi gelir. Bu ses egemenlerin lüktür. Özgürlük kolay olsayd RoÖzgürsesidir. nsan n kültürsüz ya ayanahi ve Berivan kendilerini yaklük kolay olsayd mayaca bildiklerinden kenmazlard . Özgürlük kolay Ronahi ve Berivan olsayd Bruno yak lmazd . di kültürlerini geli tirirler. kendilerini yakmazKültürden gelen, özünde sisKolay olsayd Nesimi'nin delard . Özgürlük kolay risi yüzülmezdi. Çok kolay temin sesidir. Gelen na meler do al toplumun de il, ka- olsayd Bruno yak lmazd . olsayd Bedrettin dara ac na pitalizmin na meleridirler. Kolay olsayd Nesimi'nin gitmezdi. Hakikat, verili olan nsan duygusuna, insan ru- derisi yüzülmezdi. Çok sistemi tümden kar ya alhuna olan bu ak olmadan, kolay olsayd Bedrettin makt r. dara ac na gitmezdi. ya am n olmayaca biliHakikat kavgadan ç kar. yorlar. Bu yüzden bu sesi kese- Hakikat, verili olan Hakikat, Zümrüd-ü Anka kusistemi tümden rek kendi seslerini yerle tiriyoru gibi küllerinden do ar. Halar. Bugün duydu umuz seslerden kar ya almak- kikat belki de dördüncü kelebek r. hangisi insan toplumsalla ran migibi ate in ortas na dalmakla olur. tolojinin sesidir, hangisi rahibin sesidir; Ate e dalmayan kelebek, hakikate ula abugün duyulan seslerden hangisi insana humaz. Hakikat, kirlilik içinde do sa da bir zur veren dinin sesidir, hangisi tek tanr da lotus gibi kalabilmektir. Deniyor ki, canl yifadesini bulan egemenlerin sesidir? Bunlar ken çiçeklerin içinde en iyi kokan çiçek mutlaka ama mutlaka ayr lmal r. Ayyitirince lmazsa gelen her sese kulak kabart z zambakm . Bu çiçek canl de dünyan n en kötü kokusunu yayarm . ki, bu da çok kötü sonuçlan r. nsan n kanad olmad ndan uçamaz, in- En güzel çiçek olan canl zambak m , çok san mitolojik bir varl k olmad ndan melek kötü kokan çürümü zambak m ? de de ildir. Ancak uçmak veya melek olmak Hakikat, capcanl bir zambakt r. nsan elindedir. % 10'unu kulland enerjisini art- kültürsüz, sanats z, edebiyats z ya ayamarsa bunu yapabilir. Melek zaten enerjidir yaca na göre, bunlar ne kadar geli ecekve kutsal yaln zl ya ar. O yüzden bütün tir. Edebiyat sanat, insan lotus yapmal r. APOCULAR birer melektir. Daha do rusu Lotusu kirleten kirleri temizleyecektir. melek gibi olmak zorundad r. O yüzden APO ZM melekle menin bilimidir, melek- Temizlerse amac na ula acakt r... 57 KOMÜNAR KLANDAN DEMOKRAT K ULUSA Sinan AH N Son dönemlerde Önderli imizin geli tirdi i yol haritas çerçevesinde s k s k dile getirmi oldu u 'Demokratik Ulus' kavram üzerinde neredeyse f rt nalar kopar lmaktad r. Hiç de konuyla ilgisi olmayan de erlendirmeler yap lmaktad r. Bu de erlendirmelere ba olarak da AKP hükümeti taraf ndan 'Kürt aç ' olarak ele al nan süreç, önce 'demokratik çözüm' giderek de 'milli birlik projesi' olarak tan mlanmaya ba lam r. Süreç böylesi tan mlamalar nda evrim geçirirken 'ulus-devlet', 'üniter devlet', 'tek bayrak, tek ulus, tek dil' kavramlar gündemin ba kö esine oturtulmaya çal lmaktad r. En sonunda, TC'nin Genelkurmay Ba kan lker Ba bu , TSK cephesinden aç yorumlayarak var olan inkarc k bayrayeniden dalgaland rm r. Bir taraftan siyaset a alar ndan bahsederken, di er taraftan sorunu ekonomik olarak niteleyerek, devleti Kürtlere Türkçeyi yeteri kadar ö retemedi i, yeteri kadar i bulamad için ele tirmi tir. 'Son terörist kal ncaya kadar' da sava n devam edece ini tekrarlam r. Bu arada 's r ötesi operasyon' önce hükümet sonra da meclis onay ndan geçirilerek bir y l daha uzat lma sürecine sokulmu tur. Bir kez daha as l hedefin özgürlük mücadelesini yok etmek oldu u, tüm ç plakl ile ortaya ç kr. Sürecin böylesi bir noktaya gelmesi, tüm medya organlar nda anl k olarak etkisini göstermi tir. En 'iyimser' yakla anlar 'aç m'a ku kuyla bakarken, statükocu e ilimin sözcüleri yeni bir raunt kazanman n heyecaile kah kalemlerine sar larak, kah dil dökerek zehirlerini ak tmaktad r. Gelinen bu amada, ana e ilim son birkaç ayl k dönemin kapanmak üzere oldu unu i aret etmektedir. Ama Kürtler, onun özgürlük iradesi olan PKK, bu i in oyun olmad ilan eder- 58 cesine, Önder APO ve onun 'yol haritas ' etraf nda kenetlenerek 'demokratik ulus' taleplerini giderek artan bir gür sesle hayk rmaya devam ederken, sürecin gerçek öncüsü olduunun ve nas l sahip ç lmas gerekti inin mesajlar vermektedir. Bunun için de etraf nda f rt nalar kopalan bu 'demokratik ulus nedir?' sorusuna yan t vermek, yaz n konusu olmaktad r. Asl nda Önderli imizin tüm savunmalar boyunca ve haftal k görü melerinde üzerinde durdu u temel konular n ba nda da bu konu gelmektedir. Yani 'demokratik ulus' deyince, bizim aç zdan ya da Önderli i belki de bizlerden daha dikkatli takip eden liberaller, muhafazakarlar, fa istler, sosyal-demokratlar; k sacas PKK çizgisi d nda kalan tüm birey, grup, s f ya da örgütler aç ndan hiç de gizli sakl bir ey kalmam r. Ama buna ra men bilinçli bir çarp tma ve psikolojik sava yöntemi ile kar kar ya olduumuzu görmekteyiz. Bu manipülasyona dayal özel sava n, gerçe i ne kadar çarp tt anlamak için, konuya girerken öncelikle Önderlikten yapaca z bir al nt yla, demokratik ulus deyince, neyin anla lmas ve böylesi bir ulusal örgütlenmeye gidi te nas l bir yol izlenmesi gerekti ini görelim: "Demokratik, komünal ve sivil toplum etraf nda bir Kürt ulusla mas en sa kl ve ça da yöntemlerden biri olabilir. Klasik devlet odakl ulusal hareketten farkl olmas , uzun vadeli ulusal kurtulu sava yöntemlerine dayanma yerine, i levsel sivil toplum ve demokratikle me faaliyetlerine öncelik vermesi demokratik ulusal ekillenmeyi sa layabilir. Özellikle kad n özgürlük temelinde kat önemini daha da artt rmaktar. Milliyetçilikten ar nm , din radikalizmine yer vermeyen, yerel kültürün özgür ifadesine, toplumsal cinsiyet özgürlü üne ve çevreci ekolojik çal maya dayanan bu tür KOMÜNAR ulusla ma, ayr kç k ve iddet içermeyen yöntemleriyle demokrat ulus olman n en sa kl yoludur. Kürt ulusla mas bu yöntemle Ortado u gibi etnik, dini, mezhebi, milliyetçi bo azla man n en yo un ya anbölgede çözümleyici de eri yüksek bir örnek olabilir. Özellikle srail-Filistin örneinden büyük bir ç kmaza giren milliyetçi yöntem yerine, yeni yöntemler kaç lmaz olmaktad r. Sorunlar iddet ve ayr lmalarla çözmenin gerçekçi ve çözümleyici yol olmatam anlaman n zaman r. Yine devlet terörü ile milli gerçekleri yok etmenin olanak d oldu u anla lmal r. Daha da önemlisi, farkl ulusal, etnik ve dini kültürlerle ya aman n bir kayg , kay p etkeni deil, zengin canl bir ya am yolu olabilece i de anla lmal r. Farkl ulus ve kültürlerden olman n farkl devlet gerektirmedi ini, ancak tam bir demokrasi gerektirdi ini anlakça, çözülemeyecek bir ulusal sorunun olmad da daha iyi anla lacakt r. Günümüzde Kürt ulusla mas iki yöntemi de birlikte ve iç içe denemektedir. Birincisi, Bat kapitalist sistemin destekledi i ve imdilik program Federe Kürt Devleti olarak somutla ran ilkel milliyetçi feodal-burjuva Kürt hakim tabakas n yolu; ikincisi, özgücü esas alan, demokratik ve özgürlükçü bir ulus olmay hedefleyen emekçi Kürt halk n yolu. Birincisinde gericile mi , ç kara dayanan feodal, dinci ve a iretçi ba lar kullarken, ikincisinde dar a iretçili i a , feodal, dinci e ilimlere dayanmayan, demokratik, özgürlükçü, e itçi ba lar esas almaktad r. Birincisi a rl kl olarak ABD'nin gal ko ullar nda Irak Kürdistan' nda öncülük etmeye çal rken, ikincisi özgücüne dayal , Türkiye'nin demokratikle mesinde Kürdistan' bir köstek de il destek olarak de erlendirmede öncü k lmaya çal maktad r. Bu iki yolun ya da yöntemin önümüzdeki dönemde Ortado u çap nda a rla an ulusal demokratik sorunlar n çözümündeki rolleri, önemi daha iyi anla lacakt r. Kürdistan' n daha kapsaml bir yeni srail-Filistin mi olaca , yoksa demokratik bar çözüm ülkesi mi olaca bu yöntemlerin a rl k kazanma- na göre belirlenecektir. Dar etnik, kavmiyetçi, dinci ve milliyetçi yöntemlerden ne kadar uzak durulur ve askeri yöntemlere itibar edilmezse, Kürdistan'daki çok karma k toplumsal sorunlar n demokratik, özgür ve itçi çözümü de o denli demokratik ulusla man n yoluyla olur." Bu giri ten sonra demokratik ulus kavram olu turan tarihsel-toplumsal geli meleri k saca da olsa açmaya çal al m. Ulusun, Devletle Birlikte Ele Al nmas Kaç lmaz m r? nsanl k, tarihi boyunca iki temel paradigma tan . Her ne kadar her temel paradigma kendi içerisinde bölümlere ayr lsa da, özü de tirmemektedir. Birincisi insanl n ilk haf zas olu turan, do ayla canl bir bütünlük içinde, e itlik-özgürlük temelinde, k ra ve etnisiteye dayal politik ve ahlaki bir toplum olan do al toplumu esas alan paradigmad r. Bu, insan n toplumsalla mas n kök hücresidir. Politikan n, ahlak n, komünalitenin kök hücresidir. Bu, ana kad n etraf nda geli en paradigmad r. Mitolojik anlama göre cennettir. Bunun kar nda insanl k haf zas n küçük bir bölümünü olu turan, kente-s fadevlete dayal , s fç , iktidarc , cinsiyetçi, do ay ve kad cans z ve vah i bularak denetim alt na almak isteyen, erkek egemenlikli paradigmad r. S fa ve bireycili e dayal bu paradigma, komünal de il bireyseldir. Politik ve ahlaki de il, idari ve pragmatisttir. Dinsel ifadeyle mah er ya da cehennemdir. Bu paradigma çat mas toplumsal geli menin her a amas nda kendisini gösterir. Ancak buna ne tanr sal bir özellik atfedip kaderci, ne de 'bilimsellik' ad alt nda düz, çizgisel ve determinist yakla mak do rudur. Bunun böyle geli mesi, ne ilahi olan n tecellisi, ne de do a ve toplumun yasalar r. Sadece 'Kaos Teorisi'nin ifadesidir. Buna göre, geli me kaostan ç kar. Fakat ne ç kaca önceden bilinemez. Bu konuda örgütlü-bilinçli ve mücadeleci olan güç geli meye yön verir. Buna da ideolojik, politik ve ahlaksal mü- 59 KOMÜNAR cadele denilmektedir. Bu temelde insanl k, iki ana eksende geli en zihniyet sava nda, devletçi uygarl k a amas yla birlikte mitolojik, dinsel, felsefik ve bilimcilik(pozitivizm) ad alt nda dört temel yakla m biçimine tan k olmu tur. Bu temel yakla mlar esasta iktidar, devlet, s f, cinsiyetçi ve kent merkezli olarak do a, kad n ve toplum üzerinde egemenli e dayal olmu tur. Demokratik komünaliteye dayal ekolojik-demokratik ve cinsiyet özgürlükçü toplum paradigmas , uygarl k tarihi boyunca tüm bu ak mlara kar mücadele içinde, kendisini zenginle tirerek geli mi tir. Pozitivist yakla m, insanl n ulus örgütlenmesi ile tan mas nda, devleti zorunlu lmaktad r. Ama Önderli in de ortaya koydu u gibi 'Özgürlü ün Sosyolojisi', durumun hiç de öyle olmad bizlere göstermektedir. Tarihe bu yeni bak aç , insann ba lang ndan günümüze kadarki yolculu unda, devlet ve toplumun birlikte ele al nmas n ve toplumsal geli im seyri ile devletin geli mesi aras nda do ru bir orant n kurulmas n bir sapma oldu unu göstermi tir. Yani esas olan n toplum oldu u ortaya ç karken, devletin toplumu tüketen bir hastal k, sapma oldu u tarihsel geçmi i ile yorumlanm r. Bu yorumda, devletin büyümesinin, toplumun daralmas , küçülmesi, çözülmesi anlam na geldi i tüm yönleriyle ortaya konulmu tur. Ortaya konulan bu gerçeklikle birlikte, demokrasi ve toplum iç içe ele al rken, devletin oldu u yerde demokrasinin de daralaca , devlet büyüdükçe demokrasinin küçülece i gözler önüne serilmi tir. Bu anlamda ulusul-toplumsal örgütlenmenin ve demokrasinin devletle ters orant oldu u ortaya konulurken, pozitivizm ve onunla ba lant tüm sosyal hareketler ve tarih yorumu mahkum edilmi tir. te biz de, bu mahkumiyet temelinde tarihi yorumlarken, demokratik ulusa ula man n ne anlama geldi ini ortaya koymaya çal aca z. Devlet ve ulusun birlikte ele al nmas n, bir uygarl k hastal ve pozitivizmin yaratbir sapma, insanl tüketen bir canavar 60 oldu unu belirttik. O zaman esas olan nedir? Canavarla man n önüne nas l geçilir? Toplumsall k ve ba lant olarak toplumun kaynaklar yani kökü nedir? Demokrasi ve Toplumculu un Kökenleri Komünallikte Gizlidir Tarihin çok gerilerine gitmeden insanl n klan örgütlenmesi a amas ile birlikte konumuzu ele alaca z. Klan, kan ba na dayal ve s rl say da insandan olu an bir örgütlenmedir. 20-30 kiilik geni bir aile gibidir. Klan ya am , topluluk olma özelliklerinin yan s ra kullalan teknik belirler. Bulduklar yla yetinirler. Klanda, göçerlik temel yakla m olduundan yurt, vatan, ülke bilinci geli memi tir. nanç simgeleri yani totemler, ayn zamanda klanlar n kimli i ve aidiyet bilinci anlam na gelmektedir. Yerle ik olmad klar ndan dolay düzenli bir ya amlar yoktur. Su kenarlar na yak n yerlerde bar rlar. Say lar az oldu undan dolay birlikte hareket ederler. Geli mi bir simgesel dilleri yoktur. Ba ta beden dili denen ve i aretlerden olu an JEST denilen davran larla ileti im kurmu lard r. Daha sonra s rl miktarda hece ya da sözcüklerden olu an bir dil olu turmu lard r. Bu dil, günlük ya ama dönük, emir kipleri üzerinde kurulmu tur. Dil geli medi inden, dil öbekleri veya dile dayal ayr malar olmad gibi sanatsal bir geli meden ve soyutlamadan da fazla bahsedemeyiz. Avlad klar hayvanlar n resimlerini ya da av sahnelerini kald klar maaralara ve kayalara çizmekle yetinmektedirler. Klan, tek parça bir örgüt konumunda olup, bir bütün olu turur. Klandan bir ki iyi koparmak, tümünü yok etmekle mümkün olabilir ki, bu durumda da kopar lan n yaat lmas mümkün de ildir. Zaten bir klan ba ka bir klandan birini içine almaz, ald nda da onun di er üyelerden hiçbir fark kalmaz, o tamamen klan n üyesi haline gelir. "Hepimiz birimiz, birimiz hepimiz için" söylemi toplumsal ya amda en fazla da klan için geçerlidir. KOMÜNAR Klan, tam bir e itlik düzenini ifade eder. Ekonomik ya am ortakla ad r. Özel mülkiyet yoktur. S rl ve ihtiyaçlar kar layacak kadar da olsa, üretim ve tüketim de toplumsall k yani ortakla ac k hakimdir. Bu yüzden birikim yoktur. ayet ihtiyaç fazlas bir ürün ortaya ç karsa, o da yine toplumun ortak kullan na ait olup tüm toplumundur. Klanlarda e er bir mülkiyetten bahsedilecekse, o da kolektiftir. Klanlar aras çat malar da s k kar lalan durumdur. Bir klan n di er bir klan n av ya da üslenme sahas na girmesi bir kavga nedenidir ve klanlar aras nda geli en kavgalar, bir klan n tümden yok edilmesine kadar gider. Bu kavgalarda insanlar esir al nmaz, kölele tirilmez. Öldürülür ya da galip klan n it-özgür bir üyesi olarak ya ama kat r. Klan n soyutlama yetene i fazla geli medi inden, zihniyeti soyut kurgulamalardan uzakt r. Fiziki, bitkisel ve hayvansal doadaki her nesneyi canl ve dü ünen varl klar olarak görür ve öyle yakla r. Bu yaklam, tüm klan toplumlar nda vard r. Do ay canl görme, onunla uyum içinde ya ama esast r. Do ay kendisi gibi canl ve ruhlu gören bu anlay a animizm denir. Animizm, Latince 'soluk', 'can', 'ya am ilkesi' ya da 'ruh' anlam na gelen 'Anima'dan türetilmi bir kelimedir. Do ada bulunan canl -cans z bütün varl klar n bir can ya da ruh ta varsayan bu inanç biçimine 'canl k' da denilir. Canl k, insanl n evrim çizgisinde bir dönemin izah tarz r. Dinin ve dinsel inanc n da ilk basamaklar ndan birini te kil etmi tir. Bu anlamda animizme, insanl n ilk anlam haf zas da denilebilir. nsan n ilk dü ünü ve inan biçimi de olan animizm, do ada olup biten her eyi ruhlarla izah eder. Do adaki nesneleri ya atan n, harekete geçirenin temelde bir tür ölümsüz "ruh" olduuna inan r. Animizm, klan do as n bir ürünüdür. Bu dönem insan do ayla özde , özgürlükçü ve e itlikçi bir anlay a sahiptir. Bu a amada, insan-do a ikilemi söz konusu de ildir. Kendisini do ada, do ay da kendisinde gör- mektedir. Kendisini do ayla, do adaki nesneleri de kendisi ile türde görmesi, anlamda k lmas , yani insan n ilk anlam ve izah tarz n bu biçimde aç a ç kmas , bu dönem insan n do as gere idir. Feti izm, animizm ve bunlar n toplam olan totemi, insan n ilk güçlenmesi ve düünce anlam nda da ileri bir ad m olarak görmek gerekir. Klan, ya am en fazla etkileyen e ya, bitki ve hayvanlar simgele tirerek kutsalla r. Bu kutsama bir nevi klan n kimli i olur. te kutsalla rd klar bu simgelere totem denir. Klan, bilinci ve eme iyle yaratt her eyi toteme yükler. Bu anlamda totem eme in, bilincin toplam oluyor. Toteme sayg , emek ve bilince sayg oluyor. Totem etraf nda toplanma esnas nda, toteme adaklar sunma, takas yapma ve arma an verme, pazar n ilk veya primitif halini te kil eder. Bu anlamda totem etraf ndaki ekonomik kümelenmeyi proto-pazar sayabiliriz. nsan n sadece biyolojik evrimle insanlaamayaca bilimsel bir tespittir. Bunun esas olarak metafizik olan toplumsal boyutlar vard r. Böylesi bir toplumsall k içinde klan bir arada tutan, maneviyat sa layan, zora dayanmayan ve yaz olmayan kurallar varr ki, buna da ahlak denir. Bir insan veya toplum ahlaks z varl sürdüremez. Ahlak yitirmi toplum ya da birey y lm toplum ve bireydir. Do ada termodinami in ikinci yasas vard r. Ad na,'entropi' denir. Buna göre, herhangi bir maddeye enerji ak olmazsa, o madde zamanla çözülür ve da r. Maddeyi bir arada tutan, 'entropi' denen bu enerji ak r. nsan ve toplum do as birebir fizik yasalar yla aç klanamaz, ancak bu yasalar ufuk aç oldu u gibi, bazen toplumlara da uygulanabilir. Yani, fizikteki entropi yasan toplumsall ktaki kar ahlakt r. Toplumu bir arada tutan, da lmas önleyen i te budur. O yüzden klan için ahlak, ya amla de erdedir. Ahlaks zl k ölüm demektir. Günümüzde bile ahlak n bu kadar de er ifade etmesi, bu özelli inden dolay r. Bu konuda Önder Apo unlar belirtir: "Klan, totemin simgesel de erinde kendini kutsamak- 61 KOMÜNAR tad r. lk ahlak kavram na da bu yoldan ula maktad r. Çok iyi bilincindedir ki, klan toplulu u olmazsa ya am sürdürülemez. O halde toplumsal varl klar kutsald r ve en yüce de er olarak sembolle tirip tap lmar. Din inanc n gücü de bu kaynaktan gelmektedir. Din ilk toplumsal bilinç formu oluyor. Ahlakla bütünlüklüdür. Bilinçten giderek kat bir inanca dönü üyor. Art k toplum bilinci din formunun geli tirilmesi biçiminde olacakt r. Din bu özelli iyle toplumun ilk temel haf zas , köklü gelene i ve ahlak n kayna r. Klan toplumu prati iyle ne kadar bilinç geli tirse, bunu hep toteme, dolayla kendi yetene ine ba lam oluyor. Simgesel olarak totem gerçe inde ise, insan toplulu unun giderek ba ar olmas sürekli kutsamay da beraberinde getiriyor. Kutsama kutsal n, kutsall k ise toplumun gücü oluyor." Klan ilk demokrasi örne i ve politika merkezi olarak görmek, de erlendirmek yanl de ildir. Bu hem üretimde, hem savunmada, hem de yer de tirmede böyledir. Bu yüzden klan demokrasisi do rudan demokrasidir. Daha do rusu klan demokrasisi onun ya am tarz r. Klanda, ortak yakla m olmadan herhangi bir eyleme geçme yoktur. Klan n bu ortak ya am gerçekli i, de erlendirme ve kararlar n ortakla a geli mesi, klana tüm bireyleri ile birlikte politik bir duru kazand rmaktad r. Engels, 'Ailenin-Özel Mülkiyetin ve Devletin Kökeni' adl yap nda: ''…Her gens, kendi sa em (bar zamanda ef) ve efini (askeri komutan) seçer. Sa em'in gens içinden seçilmi olmas gerekirdi ve buradaki görevleri soydan geçmeydi (héréditaire); u anlamda ki, görevin bo almas halinde, hemen yeni bir sa em seçilmeliydi; askeri komutan, gensin d ndan da seçilebilirdi ve bir zaman için hiç olmasa da olurdu. Bir önceki sa emin o lu asla sa em seçilmezdi. Gens, istedi i zaman, sa emi ve askeri efi görevinden al r. Bu i de erkeklerle kanlar n bütünü taraf ndan kararla r. Görevden al nan büyükler, art k öbür insanlar gibi, basit sava lar haline gelirler. 62 Gensin bir konseyi, kad n-erkek, herkesin oy hakk na sahip bulundu u, bütün ergin gens üyelerinden kurulu demokratik bir meclisi vard r. Sa emleri ve askeri efleri bu konsey seçer, bu konsey görevden al rd ; öbür 'iman koruyucular ' için de durum ayyd …'' Engels'in de belirtti i gibi klan bu özelli iyle en demokratik ve politik toplum olmaktad r. Yani toplulu u olu turan tüm bireyler, sorunlar n ortaya konulmas ve çözümlenmesinde hem kat mc ve hem de çözüm gücü olarak sorumluluk sahibidir. Bugün demokrasinin be i, anavatan olarak gösterilen ülkelerde bile böylesine bir demokrasi ve politikle menin olmad aç kt r. Engels devamla. '…Ve bütün safl ve yal nl yla, bu gentilice örgütlenmede, askersiz, jandarmas z, polissiz, soylular s yok, ne kral, ne hükümet, ne vali, ne yarg ç, hapissiz, davas z, her ey düzenli bir biçimde gider. Bütün kavgalar, bütün çeki meler, ilgili kimselerin toplulu u, gens ya da a iret ya da kendi aralar nda çe itli gensler tarandan bir sonuca ba lan r. Kamusal i lerin günümüzdekilerden çok daha büyük say da olmalar na kar n ev ekonomisi, bir dizi aile içinde ortakla a ve komünisttir (komündür); toprak, a iretin mülkiyetindedir: Bizim geni ve karma k yönetim ayg za hiçbir gereksinme duyulmam r. Her eyi ilgililer kararla r ve ço u durumda, yüzlerce y lk bir töre, her eyi önceden düzenler. Yoksul ve gereksinenler bulunamaz -komünist ev ekonomisi ve gens, ya lar, hastalar, sava sakatlar kar ndaki görevlerini bilir. Herkes e it ve özgürdür …’ Engels'in anlatt bu özelliklere göre de, klan toplumsall n afa , demokrasinin kök hücresi olmaktad r. Bu konuda Önder APO da unlar belirtmektedir; '….. do al toplumdaki insan bilgisinin kendi özüne ili kin yap hakk nda neler söylenebilir? En az ndan do al toplumdaki insan, kendisini birlikte oldu u klan üyeleriyle bir bütün olarak ya atmak kural na olmazsa olmaz kabilinden ba r. Klan n bir üyesi di erinden ayr cal kl bir ya am dü ünemez; klan d nda ya am dü ünemez. KOMÜNAR Avc k yapabilir, hatta yamyaml k da yapabilir. Ama tüm bunlar klan ya atmak içindir. Klanda ya am kural 'ya hep ya hiç' kural r. Tüm toplumsal veriler klanlar n bu özelli ini vurgulamaktad r. Bir kütle ve ahsiyettir. Bireylerin ondan ayr bir ahsiyeti ve hükmü dü ünülmüyor. Klan n önemi, insan n ilk ve temel var olma tarz nda yatar. mtiyazs z, s fs z, hiyerar isi olmayan, sömürü tan mayan toplum biçimidir. Milyonlarca y l sürmü tür. Bundan u sonuç ç kar: nsan türünün toplum olarak geli imi uzun süre hakimiyet ili kilerine de il, dayan ma ilkesine dayan r. Do ay ba nda büyüdü ü bir 'ana' olarak haf zas na yerle tirir. Kendi aralar nda ve do ayla bütünlük esast r…'' Klan örgütlenmesinin geli imi, yani ayn temel özelliklerin daha geli mi bilinçli bir toplumsal forma tekabül etmesi anlam nda, bugünkü insanl n özgürlük taleplerinin köklerini derinlere salmas , Etnisite (A iret) örgütlenmesi ile ba lam r. Di er bir dele, klan döneminde do all içinde geli en toplumsall k ili kileri, etnisitelerle (a iretlerle) birlikte bilinçli, örgütlü ve süreklilik kazanan bir düzeye ula r. Onun için etnisiteleri do ru anlamak bugünkü demokratik ulusla may anlaman n temel önko ulu gibidir. Etnisite Yunanca 'ethnos' kavram ndan geliyor. Bu da 'ethnikos'dan gelir. Yani 'kafir ve pagan olup, Atina sitelerinden olmayanlar , d ar dan gelenleri' tarif etmek için kullan lm r. Zamanla 'halk' anlam nda da kullan lm r. Fakat tüm siyasal kavramlarda oldu u gibi etnisite de kelime anlam n nda oldukça geni anlamlarda kullan lmaktad r. nsan n toplumsalla mas na veya kültürel bir varl k olarak geli mesine tekabül eden etnisite, do al olan r. Yerle ik ya ama geçi , tar m, hayvank ve zanaattaki geli im, dili de geli tirir. Dilin geli imi üretimi daha da artt r. Bu üretim, hem maddi hem de dü ünseldir. Dil üretimi, üretim toplumsall , toplumsall k da yeniden dil ve üretimi geli tirir. Art k geli menin diyalekti i yakalanm r. Bunun en belirgin özelli i, dil öbeklerinin olu ma- r. Bunlar; sonradan Hint-Avrupa denilen Aryenik, esas olarak Arap dünyas kapsayan Semitik(Hami-Sami dil grubu da denilmektedir) ve Uzakdo u kültürlerini kapsayan Sinik(farkl yerlerde Ural-Altay diye de adland lmaktad r) dil gruplar r. Yeni toplumsal yap ve örgütleme kad n etraf nda geli ir. Do ay daha fazla gözlemleyen kad n, sezgileriyle bunu birle tirince ya ama yans r. Do uran, besleyen kad n tanr çala r. Totemik, animist inançlar halen varl korumakla beraber, bunlar da a an ana tanr ça inanc , etnisitenin temel inanc olmaktad r. Totem daha çok klan n simgesel ifadesi oldu undan tanr ya dönü memi tir. Tanr inanc , toplulu u koruyan, besleyen, güçlendiren eyi ifade eder. Yeni toplumun hem kurucusu, hem yarat , hem neslini sürdüren, hem besleyen ve hem de koruyuculu unu yapan kad nd r. Bu yüzden inançta, ana tanr ça etraf nda olu an dü ünce egemendir. Kad n öncülü ünde tar n geli imi ve hayvanlar n evcille tirilmesi, yani yerle ik köy ya am na geçi (Neolitik devrim), düünce dünyas nda da s çramaya yol açar. Yaamda öne ç kan ve temel gereksinimleri kar layan varl klar toprak, ekilen bitkiler, meyve veren a açlar ve çok yönlü yararlalan evcil hayvanlard r. nsanlar n dikkati, kendilerine en çok ya am olana sunan nesnelere, kutsall k ta yan varl klara yönelmi tir. Bu canl lar tan mak için yo un bir emek harcad klar ndan, bu varl klar kutsayarak onlara do a üstü özellikler yüklemi lerdir. Bunu en fazla yapan ana-kad nd r. Kad n, bundan dolay tanr ça olmaktad r. Tar m ve hayvanc k döneminin öncü gücü kad n oldu undan dü ünce, inanç ve dilin geli imine kad n eksenli bir tarz damgas vurur. Bundan dolay bunlar n hepsini yaratan kad n, 'Ana Tanr ça' olarak önem kazan r. Kad n art k bereketli toprakt r. Kad n bu kutsall , eski totem dini inanc ikinci plana dü ürür. Bu konuda Önder Apo unlar belirtiyor: "… Toplumlar için bütün ça lar ve dönemlerin kendilerine göre hareketleri vard r. Neolitik dönemin temel ha- 63 KOMÜNAR reketi, mevsimsel olarak do aya s s ya ba olan ya am n sürdürülmesi için, do a dininin bir parças ve benzeri olarak ana tanr ça etraf nda ekillenir. nsanlara dost tanr lar olu turmak, en temel hareketlerdir. Bunlar için dua, kurban, ölen, bayram tertiplemek toplumsal hareketlerin en gözde biçimleridir. Ana tanr çay kutsamak, ona ba lanmak en yüce harekettir. Toplumun i ini kolayla ran dost tanr lara yönelik tüm hizmetler, bu yüce hareketlerin parçalar r. Dönemin temel siyasal hareketi bu öze sahiptir…" Etnisite, klan tarz olu umlar n a lmas , soy fark n belirginle mesiyle geli ir. Soylar n farkl la mas , ç karlar n da farkl la magetirir. Bir anlamda etnisite, topluluk karlar n bilincine varmad r. Klanlar n etnisiteye dönü meleri, ç kar ba lar yla ba olunan alanlar n üzerinde örgütlenerek belli bir aidiyet kazanmay gerektirir. Ortak üretim ve dil giderek toplumu daha çok birbirine ba lar. D sald lar bu toplumsal örgütlenmeyi daha da geli tirir. Etnisitenin varolu tarz demokrasidir. Klandaki demokrasi anlay n daha da geli tirilmi halidir. Etnisite iç sorunlar kendisi çözer. Do al bir meclis gibidir. Buna kan-erkek olgun olan herkes kat r. Burada var lan sonuç esas al r. D sald lara kar da me ru savunmalar yaparlar. Böyle durumlarda kendilerine bir askeri lider belirlerler. Ancak onun da görevi o sald n durumuna göredir. Sald n püskürtülmesi, durdurulmas veya ba ar z olmas durumunda görevine son verilir. Kurumla , süreklilik kazanm bir otorite, yetki yoktur. Ve günümüzün geli mi sosyal bilimlerinin 'devletsiz, bürokrasisiz olmaz' yakla mlar na kar en güzel cevab te kil eder. nsanl k tarihinin %98'i devletsiz, bürokrasisiz, otoritesiz geçmi tir. Devletli, bürokrasili, otoriterli geçmi süre %2 bile de ildir. Etnisitede soy farkl klar vard r. Farkk geli menin do as r. Zaten geli me farkl klarla olur. Yoksa ayn k tekrar , tekrar geli menin inkâr getirir. Tekrar olsay, evren ilk atomda, insan ilk hücrede tak - 64 p kal rd . O atomdan bu kadar zengin bir evren, o hücreden bu kadar zengin bir canl do as ç kmazd . Demek ki farkl k, i in doas na ayk de ildir, ayk olan ayn k ve tekrard r. Do a farkl la arak geli ir, kutupla r. Bu kutuplar birle ir, yeni bir olu uma gider. Elektronla protonun birli inden atom olu ur. Birisinin di erini d lamas durumunda atom olu maz. Ama elektron ve proton ayn eyler de ildir. Benzer durum insan için de geçerlidir. nsan vücudundaki hücreler ayn de ildir. Farkl ve çeli kilidir. Ancak organizma olarak insan, bunlar n bütünlüünden olu ur. Bu bütünlük sa lanmazsa, bir hücre ba ka bir hücreyi d larsa, insan organizmas bozulur. Hatta daha güncel bir örnekle, bir hücrenin ba ka hücreler aleyhine büyümesi kansere yol açar ki bu da organizman n bozulmas r, hastal kl hale gelmesidir. Toplumsal geli me de böyledir. Etnisite içinde soy fakl klar n olmas , i in do as gere idir. Ters olan, olmamas r. Farkl laan soylar daha üst bir birlik kurarak geli irler. Burada farkl k ve birlik iç içedir. Birbirinin aleyhine, egemenli e-kurumla zora dayal bir geli me ve büyüme yoktur. Aksine etnisiteyi güçlendiren de, bu farkl soylar n birli idir. Bu farkl k onun güç kayna r. Bu yönüyle oldukça zengin bir mozaiktir. Bu ayn zamanda onun demokratik özelli idir. Etnisitede merkezi bir otorite olmaz. O yüzden federasyon, konfederasyon tarz oluumlar etnisiteye daha uygun olu umlard r. Merkezi bir yap olu turan Sümer, Asur tipi devletlere kar , etnisitelerin mücadelesi konfederasyon tarz örgütlenmeyle olmu tur. Aryenik etnisitenin direni lerinde bunlar ba att r. Etnisite, örgütlenme olarak hiyerar iyi geçmez. Hiyerar i etnisitenin s rlar belirler. Olumlu hiyerar i dönemi etnisitenin zirvede oldu u dönemdir. Etnisitenin olumlu hiyerar i döneminde zirve yapmas ayn zamanda bir çatalla man n da ba lang olmaktad r. Etnisite ya konfederal bir tarzda örgütlenerek yeni bir form tarz nda varl KOMÜNAR sürdürür ya da hiyerar i s rlar a ar, soya dürler. Belki de Marks' n en büyük yanl dayal ba lar çözülür, kentle meye ba ola- buradad r. Tarihin devindiricili ini etnisiterak s fla ma geli ir ve Sümer tarz nda bir den al p s flara vermesidir. S flar n müdevlete dönü ür. cadelesi ya anan bir gerçektir ve inkâra gelfla ma daha çok kentlerde geli ir. mez. Ancak s flar, tarihin bir a amas ndan Kent etnisiteden kopmu veya etnisite d sonra ortaya ç kt ndan dolay onlara as l kalm lar n geli tirdi i bir yerle im bi- devindirici rol yüklemek do ru de ildir. Taçimidir. lk devletlerin olu umunda bunun rihin hiçbir döneminde sadece içteki s f yo unca pratikleri vard r. Çözülen etni- mücadelesiyle y lm bir sistem yoktur. sitenin üst kesimleri ehirlere yerle erek ora- Bunu iddia etmek tarihten, tarihsellikten daki devletle bütünle irler. Etnisitenin ana kopmakt r. Bu yüzden sistemlerin y lmagövdesini olu turan alt tabakalar ise genelde nda etnisitenin, devlet d , sistem d kalrsal alanda kalarak özgür ya amlar na degüçlerin duru u daha belirleyicidir. Bu vam ederler. Etnisitenin alt tabakas nda da yüzden tarihi do ru anlamak istiyorsak, zaman zaman kopmalar olur. Bunlar Braudel'in söyledi i gibi 'tarihi sosda genellikle gittikleri ehirlerde, yolojikle tirmeli, sosyolojiyi tadevletlerin ya paral askerleri ya Toplumsalla ma rihle tirmeliyiz.' da köleleri olurlar. Bunun için örgütlenmedir. Bunu Ana kad n etraf nda gede s fl toplum için her zali en neolitik dönemde büsa layan kad nd r. man taze ve haz r kand rlar. Toplumsalla ma güçtür, yük geli meler ya an r. SaÖnder APO bu konuda unbunu sa layan kad nd r. dece teknik geli imi bile lar belirtir: "…A iret olgu- Toplumsalla ma kutsall kt r. sanayi devrimiyle k yaslasu, bir toplumsal formdur, Bunu sa layan kad nd r. nabilecek düzeydedir. Bu evrenseldir. Geli en her Kad n kutsanarak ana tan- geli kinlik düzeyi berabetoplum az-çok bu formu ça olmas onun toplumsal rinde art k ürün getirir. ya ar. Göçebe ve yerle ik özelli inden dolay r. O Ancak ilk dönemlerde olabilir. A iret olgusunda art k ürünü denetimine alyüzden toplumsal devlet seviyesinde bir siyasi olmayan hiçbir ey kut- ma, mülk edinme gibi bir olu uma geçilmez; en üst yösal, dolay yla tan- özellik yoktur. Bu ürün baynetim boyutu, a iretler aras ramlarda veya k tl k gibi zor ça olamaz. konfederasyonlard r. A iret, devlet durumlarda etnisitenin üyelerine öncesi siyasi toplumu ifade eder. Önda r. Mertlik, cömertlik kavramceleri anaerkil, sonralar uygarl n artan lar bu süreçten kalan kavramlard r. Mülk etkisiyle ataerkil bir konumu ya am lard r. edinme olmad ndan etnisite üyeleri aras niretin ba nda devletle me, s fla may da ciddi bir fark yoktur. do urur. S fla ma ile a iret ba lar da çöNeolitik dönemde ya am n her alan nda zülüp, yerini daha örgütlü yöneten ve yöne- belirleyici olan kad nd r. Ana kad tanr ça tilen ili kisine b rak r. Burada kan ba lar konumuna yükselten, onun toplumsall kta ve akrabal k ili kileri de il; siyasal bürok- yaratt güçtür. Toplumsalla ma örgütlenratik ili kiler egemen olur..." medir. Bunu sa layan kad nd r. Toplum-salEtnisiteden kopup s fl toplumla bütün- la ma güçtür, bunu sa layan kad nd r. Tople enler, özgürlüklerini yitirirler. Ancak s - lumsalla ma kutsall kt r. Bunu sa layan kafl toplumla bütünle meyen; çöllerde, ornd r. Kad n kutsanarak ana tanr ça olmanlarda, da lar n doruklar nda, yar göçe- mas onun toplumsal özelli inden dolay r. be ya ayanlar tüm tahribat ve sald lara ra - O yüzden toplumsal olmayan hiçbir ey kutmen özgürlüklerini korumu lard r. S fl ve sal, dolay yla tanr ça olamaz. Erke in ikindevletli güçle çat anlar a rl kta bunlar ol- ci derecede olmas onun toplumsall kta oyduklar ndan, tarihin devindirici temel gücü- nad rolle ilgilidir. 65 KOMÜNAR Tarlada saban n daha fazla kullan lmas , hayvanlar n evcille tirilmesi ve av n sonuç vermesi giderek erke i ön plana ç kar r. Bunlarla erkek, kendi gücünün fark na var r. Gücünün fark na varan erkek, toplumda buna denk bir statü bulmay nca sorun olur. Yeteneklerini artt ran erkek giderek geli ir. Ancak bu durum tek ba na etnisiteyi a mas na yetmez. Etnisite as l olarak zihniyette a r. Etnisitenin zihniyeti ana tanr çad r. Bu zihniyet, toplumsal geli meye ba olarak çatalla r. Bir ucu büyücülük olur. Di er ucu sihirdir. Do ayla iç içe olan kad nlar, çe itli bitkileri de kullanarak büyücü olurken, erkekler de toplulu u etkilemek için sihri kullan rlar. Bunu yapanlar da amanlard r. amanlar dikkatlice incelendi inde görülecektir ki temel özellikleri etkilemeyle kanrmad r. Tarih boyunca büyücülük kad nla, sihir erkekle an r. amanlar, çe itli maketler yaparak bir ritüel e li inde bunlara dilediklerini yapt rabileceklerini belirtirler. Bu yönleriyle ya amla, üretimle direkt ba lar yitirirler. Daha çok kand rmaya dayal bir yakla m geli tirirler. Zigguratlar da rahiplerin sihirli maketi gibidir. Oradaki faaliyetler yoluyla rahipler, yeni bir bellek olu turmaktad rlar. Rahiplerin sihrinde astronomi, matematik ve mitoloji önemli bir yere sahiptir. Ziggurat n en üst kat ndaki tanr ise en büyük sihir gücü olmaktad r. Etnisite zihniyetinde, ba ta çeli ki olmamas na ra men sonras ndan geli en tanr ça- aman veya sihir-büyü ayr mas zihniyetteki çatalla may gösterir. Bu çatalla madan ziggurat eksenli, kent merkezli, iktidar bak aç , erkek egemenlikçi ve s f kökenli devletçi uygarl k paradigmas ç kacakt r. Bunlar n yan nda bir tarafa konulmu ya lar da konumlar ndan rahats zd rlar. llar n birikim ve tecrübesine sahip ya lar da sistem d kald klar nda yeni aray a girerler. Deney ve tecrübelerini anlatt klar gençlerle ana kad na kar yeni bir örgütlenme içine girerler. Hiçbiri kendi ba na etnisitenin kimli i olan ana tanr çay a amaz. Bu yüzden ittifak 66 yaparlar. aman, ya lar ve güçlü erkek üçlüsü ana kad na kar kendilerini örgütler. Böylece etnisitedeki anaerkillik giderek ataerkilli e dönü ür. Bu, kad n toplumsal yaamdan d lanmas , erke in kar durumuna getirilerek eve kapat lmas ve erkek egemenli i alt na al nmas r. Daha do rusu toplumda erkek egemenli ine dayal iktidar n, otoritenin boy vermesi ve kal hale gelmesidir. lk iktidar n kad n üzerinde kurulmas anlaml r. Etnisitenin sembolü olan kad n dü ürülmesi, etnisitenin dü ürülmesi, parçalanmas demektir. Özgürlü ün temsili olan kad n dü ürülmesi, özgürlü ün yerine köleli in boy vermesi anlam na gelir. Do ayla uyumun sembolü olan kad n dü ürülmesi, bu uyumun do a aleyhine bozulmas r. Bu yüzden ilk ezilen s f kad nd r. lk sömürgenin kad n oldu u, giderek daha fazla kabul edilmeye ba lanan bir gerçeklik olmaktad r. aman, ya ve güçlü adam n ittifak ndan olu an e ilim, toplumu denetime almak için, önce kad n denetime al nmas gerekti inin bilincine varm r. Toplumun ya amsal sorunlar çözmekçözmeye çal mak politikad r. O yüzden politika öyle söylendi i gibi Yunan icad deildir, Mezopotamya merkezlidir. Ancak geli melere paralel olarak aman, ya ve güçlü erkek ittifak farkl aray lara girer. Ana tanr ça ve komünal kültüre dayal politik duru kar nda etkilemeyi, dolay yla da etkileme yoluyla toplulu u egemenlik alt na almay esas alan bir politika geli tirirler. Bu politikay geli tirirken, bunun do rulu u, yararl ve ahlakl olmas ndan çok etkilemesine bakarlar. Bu yüzden do al toplumun son a amas nda politikada farkl klar olu maya ba lar. Bir yanda toplulu un ç kar savunan, topluma faydal , do ru ve güzel eyler yapmak isteyenler; di er yanda ise kendi ç karlar u runa ve toplumu bu istekleri do rultusunda etkileyerek yönetmek isteyenler olur. Bu politik ayr ma günümüze kadar derinle erek gelmi tir. Günümüz egemenlerinin uygulad klar politikalarla toplumu etkileyerek istedikleri yere yönlendir- KOMÜNAR meleri aman, ya ve güçlü erkek ittifan etkileyerek toplumu idare etme yöntemlerinden kayna almaktad r.Ana kad n ilimi da lar n doruklar nda veya ehir varo lar nda yer bulurken, aman, ya ve güçlü adam n e ilimi kentlerin merkezlerinde yükselir. Bu durum farkl la man n giderek kal la gösterir. Bu s fl toplumun ön a amas r. Giderek etnisite, a iret formu da r. Daha do rusu de ime u rayarak halk formunu olu turur. Benzer dil ve kültürü ayn co rafyada ya ayan, zaman zaman ya d tan i gal veya içte olu an siyasi kurumlar yoluyla egemenlik alt nda tutulan geni a iret topluluklar na 'halk' denir. Halk amas na geçi le birlikte etnisitede de yatay ve dikey geni leme ve büyüme olmu tur. S fla maya u ram a iretlerin üst kesimleri hanedanlar haline gelirken, a iretin alt kesimleri ise yoksulla arak kölele ip emekçiler haline gelirler. Art k ehirde etnisite aidiyeti önemini yitirir, s fsall k kimli i ön plana ç kar. fla ma ili kisine girmeyen, da lar n doruklar nda, çöllerin derinliklerine gizlenen ve f rsat buldukça isyan eden etnisite ile etnisitenin çözülmesi sonucunda ehirlere dolu up köle olan emekçiler ve kayna do al toplum özelliklerinden alan inanç gruplar , komünal demokrasiyi besleyen temel kanallar olmakta ya da devletçi uygarl a kar komünal de erler, bu kollar yoluyla varl sürdürmektedir. Onun için bunlara dayanmadan demokrasi mücadelesi verilemez. Bunlara dayanmadan verilecek mücadele k sa sürede yozla r, Atina sitelerinde oldu u gibi demagogla r. fl uygarl k, do al toplumun tüm kavram ve yarat mlar ters yüz ederek, doal topluma kar kullanm r. Bunu yaparken de do al toplumun tüm yarat mlar kendisine mal etmi , kendisine mal edemedi ini de kötüleyerek, karalayarak, lanetleyerek gözden dü ürmeye çal r. Günümüzde insanlar n kendi öz de erlerine bu kadar yabanc la mas n, gerçekli ine bu denli ters dü mesinin, onlardan bu kadar kaçmas n bu yakla mla ba vard r. Önder APO unlar belirtir: '… Etnisitenin varolu tarz , e er yenilmemi se, yar demokrasi olarak da tan mlayabiliriz. Buna bir de 'ilkel' s fat eklemek gerekir. Et-nisite, ilkel demokrasidir. çte komünal de erlere ba k, d ar da tahakkümcü devlete direni halk gruplar demokratik, özgür ve it ili kiler içinde bulunmaya zorlar. li kilerin bu karakteri olmadan direni in anlam kalmaz. Ortado u'da demokratikle me tamlan rken büyük bir yanl k yap lmaktar. Sanki etnisite demokrasiye engelmi gibi. Bat uygarl ndaki bireye dayal demokrasi tek ba na tan m belirleyemez. Demokrasiyi yaln z bireye dayand rmak, devlete dayand rmak kadar önemli yanl klar içerir. Toplumda topluluk ve özgür birey ço ulcu demokrasinin gere idir. Birbirine benzeyen birey ve topluluk anlay demokrasiler için ne gerekli ne de güvencedir. Farkl n korunarak yeni bile imlere eri ilmesi demokrasilerin ayr cal r, temel özelliidir…' Demokrasinin geli mesinde, yerle mesinde etnisitenin durumunu öyle formüle edebiliriz. Dalgan n sahili döverek yumu atmas gibi, etnisite de devleti döverek yumu at r ve demokrasiye duyarl , aç k hale getirir. Devlet ba lang çta küçüktür, sadece kentte vard r. Bu yüzden devlet daha az nl k bir topluluktur, esas olan devlet d topluluklard r. Feodalizmde devlet biraz daha büyür ve olgunla r. Buna ra men k ra göre kentlere daha hâkimdir. Bu yüzden k rdaki ya am devlet ya am ndan çok farkl r. Devlet d bir ya amd r. Komünaliteyi esas alan bir ya am tarz r. K rda devletin esas olarak hâkim oldu u, her yere girip, nüfuz etti i dönem kapitalist modernite sürecidir. Etnisitenin ana gövdesinin bölünmesiyle, ortak dil ve kültür gruplar ekillenir. Buna 'kavim' denir. Kavim kavram Arapça olup halk n kar r. Halkta dil ve kültür birlii olmas na ra men gev ektir. Aralar ndaki ili kiler de gev ektir. Bu ayn zamanda daha alt düzeyde kimliklerin olu mas r. Antropolojide kimlik, farkl olmak kadar kendine benzemek olarak da tan mlan r. Örne- 67 KOMÜNAR in Kürt kimli i, Kürtleri di er kavimlerden ay rd gibi Kürtleri de yarat r. Fark olu turup kendini yaratma halk kimli ini yaratman n temelidir. Halk, ilk ça n son dönemleri ile ortaça n ortalar na kadar olan toplumsal kategoriyi ifade eden formdur. Kavimlerde topra a yerle iklik ve kültürel ayma daha da belirgindir. Hâkim s flar, köle sahibi-köle, aristokrasi-derebey ve serf köylülü üdür. ehirlilik bu genel kategoride yer almas na kar n, s rl bir ba ms zl ve kozmopolitizmi temsil eder. Köleci sistemde efendi-köle ikilisinin ayn a iretten olmas görülmez. Feodalite de ise ayn a iretten olmak, serf-feodal ili kisini reddetmez. Sümer rahiplerinden bu yana nak nak dokunan egemenlikçi zihniyet, art k tüm kurumla malar da yaratarak uygarl n son noktas na gelmektedir. Devlet kendisini bir tekel olarak büyüterek-ço altarak son dura na yana r. Ama di er yandan, zihniyette rönesans-reform devrimleri ya an rken, toplumun temel haf zas olan demokratik komünalite ili kileri de önemli oranda direnme ve kendini süreklile tirme odaklar olu turmaktad r. Ba ta Avrupa olmak üzere, dünyan n birçok yerinde, demokratik komünalite kaynakl birçok toplumsal örgütlenme kendisini kentlerde, kasabalarda ve k rsal alan n birçok yerinde ya atm r. Dincili in r egemenli i alt nda bunalan topluluklar, komünalli in miras na sahip ç km ve bu temelde komün örgütlenmelerini konfederal bir biçimde toplumlar n ulus a amas na geçi inde de ya atm lard r. Yani uluslar, kapitalizmsiz, devletsiz, demokratik örgütlenmeler ve konfederal yap lanmalar biçiminde tarihin yak n zaman na kadar ortaya ç km ve varl klar sürdürmü lerdir. Paris Komünü'nün yenilgisi ve Alman, talyan birli inin sa lanmas , ayn zamanda Frans z Devrimi'yle ba lat lan ulus-devlet a amas n kesin zaferi anlam na gelmektedir. Frans z Devrimi'yle ba lat lan ulus-devlet a amas zamanda demokratik-ulus hareket ve örgütlenmelerinin de büyük oranda darbe yemesi anlam na gelmektedir. 68 Önderlik ulusu öyle tan ml yor: "Pazan geli mesiyle artan sosyal ili kisellikle ark ulusun do undan bahsedebiliriz… ulus; kabile bilinci + din bilinci + ortak siyasi otorite + pazar etraf nda geli en sosyal bir olgu veya ili kiler toplam r. Buna ulus toplumu demek daha anlaml k labilir. Ulusla mak devletle mekle ayn ey de ildir… Ulusu dil ve kültür birimleri olarak genel bir tarife ba lamak ö retici olabilir. Ama yaln z dil ve kültür ulusu belirler demek, çok dar ve eksik bir yakla md r. Ulusu, ulus olmay sa layan çok kaynak vard r. Siyaset, hukuk, devrim, sanatlar, özellikle edebiyat, müzik, ekonomik pazar hepsi ulusla mada rol oynar. Uluslar n ekonomik ve siyasi sistemlerle direkt ili kisi yoktur. Kar kl etkileyici olabilirler." Bu tan mlamada da görüldü ü gibi bir toplumun ulus formunda örgütlenmesi için bir devlet zorunlulu u yoktur. Özel bir ekonomik ya da siyasal sistemle direkt ba lant kurulamaz. 'Böylesi bir ihtiyaç vard r' deme durumunda ise 'ulus- devlet' ve 'milliyetçili i' zorunlu bir sonuç olarak görmü oluruz ki, bu da bizi determinizme, insanl k kar nda tarihin en kirli ayg t, uygulama ve zihniyeti olan her eyi, hiç de hak etmedi i biçimde olumlamaya, onlara onur payeleri biçmeye götürür. Ulusu ulus yapan faktörlerin önemli bir sm neredeyse insanl n ya kadar eski olan bir geli im seyri içinde ekillenmi tir. Onun için ulusu son birkaç yüzy ll k zaman dilimi içine istesek de s ramay z. Dil, kabile ve din bilinci, ortak siyasi otorite, pazar, siyaset, hukuk, sanat, ekonomi… gibi faktörlerin hepsi kapitalizmden çok daha önceleri vard r, bir k sm da insanl k tarihi kadar eskidir. Ulusu, ulusal geli meyi bir zümreye, bir fa, bir döneme mal etmek büyük bir yalg olman n ötesinde uluslar n ekillenmesinde önemli rolleri olan gerçek özgürlükçü de erlere de bir hakaret olur. Sadece bir halk n-bölgenin de il insanl n binlerce y lk özgürlük idealinin temsilini üslenenler KOMÜNAR için bu durum, bir gaflet olman n ötesinde ihanete gidi in zihniyet kal plar n k lmamas anlam na gelir. Önderlik, ulus devletin tarihsel geli imini öyle belirtir: "… Ulus-devlet kapitalist tekelcili in geçekle ti i formdur. Daha 16. yüzy lda Hollanda ve ngiltere'de, spanya ve Fransa imparatorluk emellerini k rmak için gerekli olan devlet formu bir nevi pro ulus-devletti. Hollanda Prensli i ve ngiltere Krall ulus-devlete do ru evrilerek üstünlük sa lamaya çal acaklard . 1649 Westphalia Konsensüsü'yle devletleraras nda ulusal faktör öne ç nca, ulus-devlet do rultusundaki geli meler h zland . Devletlerin ekonomi-politika olarak merkantilizmi esas almalar , ulusal pazar etkenini öne ç karak di er güçlendirici, h zland bir faktör oldu. Ulusal dil, sanat, tarih çal malar art k devletin inhisar nda giderek daha çok yer ald . Uluslararas ndaki çe itli anla mazl klar ve sava lar art k milliyetçilik ve ulus-devlet tipi iktidar olmadan yürütülemez oldu. Napolyon sava lar bunda öncü rol oynad . Fransa'y ulus-devlet yapmadan sava yürütülemezdi. Süreci yak ndan gözlemleyen Alman ideologlar , Alman milliyetçili i ve ulus-devletçili i için gerekli tüm ipuçlar Napolyon ahs nda ke fetmi lerdi. H zla geli tirilen Alman milliyetçili i, bir an önce Almanya'n n birle tirilmesinde ve modernitenin arad devleti ortaya ç karmada kald raç rolünü oynayacakt . Daha sonra Hitler'i do uracak süreç 19. yüzy n ba lar na ilk ad mlar atacakt …' Frans z Devrimi'nden sonra burjuvalar devrimin önderli ini ele geçirirler ve binlerce y ld r sönmeyen, Avrupa'n n bu bakir topraklar nda yeniden boy veren e itlik ve özgürlük ruhunu, demokratik komünal duru u tasfiye ederler. De ik s f, katman ve etnisitenin kat yla olu an devrimler, giderek bir s n, bir cinsin, bir etnik yap n denetimine girerek daral r, k rla r ve devrimin amaçlar na ters bir duruma dönü ür. Önderli imizin 'kapitalizm toplum de il, toplum kar r' tespiti bu gerçe i vurgular. Uluslar kapitalizmin afa nda do maklar gibi, kapitalizm uluslar geli tirmemi tir. Aksine uluslar n geli imi önünde engel olmu tur. Hatta uluslar n demokratik aç mlar da k rparak daha da daraltm r. Frans z Devrimi'nden hemen sonra, 'e itlik, özgürlük ve karde lik' sloganlar n rafa kalp unutulmas da bu gerçe i gösterir. Devrimin öncülü ünü ele geçiren Jirondenler, tek etnisiteye dayal ulus yarat rlar. Ço ulcu demokratik yap yerine, merkezi bürokratik yap lanmay esas al rlar. E itlik yerine, s fç ve hiyerar ik bir yap olu tururlar. Frank etnisitesinin üst kesimine dayanarak di er etnisiteleri, onlar n dil ve kültürlerini bask alt na al rlar. 'Tek dil, tek vatan, tek bayrak, tek kültür' vb tekçi yakla mlarda ifadesini bulan üniter sistemi getirirler. Çeitlilik, zenginlik ve renklilik yerine tek rengi esas al rlar. Bu ulus anlay n iktidara ta nmas milliyetçiliktir. Milliyetçilik pazarda de il, tek bir etnisiteye dayal ulusun iktidar nda olu ur. Bu da ulus devleti yarat r. Bu anlamda milliyetçili in mayas , esas kayna ulus-devlettir. Ulus-devletin ilk örne i Fransa modelidir. Daha do rusu ulus-devletin do um yeri Fransa'd r. Dil ve kültür birli ine dayan r. Yani siyasal birli i esas al r. Vatanda k bana dayan r. Bu yüzden bunun temelini J.J.Rousseau'ya dayand rlar. Siyasal birli i esas alan Fransa, 20.yüzy la kadar kültürel birli ini sa layamam r. Siyasal birli ini sa layan Fransa ulus-devlet anlay Napolyon Sava lar ile bütün Avrupa'ya da dayatt . Bu anlamda bu formun as l geli tiricisi de Napolyon'dur. Hegel'in Napolyon ahs nda 'tanr n yeryüzüne inmi hali' tespiti de bu gerçekli in çarp izah r. Frans z modeli ilk oldu undan dünyada çe itli takipçileri vard r. Frans z modeli hakk nda Önder Apo unlar belirtir: ''Fransa örne i ilk ulusdevlet modelidir. Ulus-devletin do um yeri Fransa'd r. Yarat ve tanr Napolyon'dur. Siyasal kimli i esas al r. Siyasal ve hukuksal alan güçlendirilerek, Alman tipi bir fa izme kaymama noktas nda daha geleneksel bir yakla mlar vard r. Irk ve hâkim etnisite 69 KOMÜNAR konusunda ba naz de ildir. Fransa dilini ve kültürünü payla an herkes Frans z ulus-devletinde yer alabilir. Türkler bu modelden esinlenmi tir.'' Frans z Devrimi ve yaratt etkiler bütün Avrupa'y etkiler. Ulus-devlet tabiri ilk defa 1802 y nda dillendirilir. Fransa Napolyon Sava lar ile kendi geli imini tüm Avrupa'ya yaymak ister. Napolyon ahs nda etraf ndaki monar ileri y karak ulusu devletle tirmek isteyen burjuvazinin e ilimi varr. Buna 'devrimci milliyetçilik dönemi' diyenler vard r. Hatta bu yanl a Marks bile dü erek bunu böyle de erlendirir. Oysa milliyetçili in hiçbir çe idi devrimci ve ilerici olamaz. Milliyetçili e devrimci payeler biçmek büyük hatalara yol açt gibi, devrimcilerin kendi elleriyle emeklerini burjuvaziye sunmalar demektir. Bu durum 20.yüzy ldaki mücadelelere önemli oranda yans r. Halklar n birbirini bo azlamas na ilerici ve devrimci s fat vurmak, sonras nda bunu sosyalizm ad na yapmak, fa izme yap labilecek en büyük hizmettir. Ulusun demokratik bir karakter kazanmas isteyen halk kesiminin e ilimi ise ehir komünlerinde, köylü isyanlar nda ya ar. Kentlerde ve köylerde demokrasi geli ir. Bugünün Avrupa Birli i'ne benzer geli meler ya an r. Bunun ba ar ya ula mas an meselesidir. ehirleraras nda HANSEAT K RL KLER denen konfederal bir sistem yarat r. 16. yüzy ldan itibaren spanya'dan ba layarak tüm Avrupa'ya yay lan komünarlar demokrasinin sesi olur. Devrimin ayak tak denen özgür yurtta lar n konfederal sistemleriyle, devrimin öncülü ünü ele geçiren burjuvalar n ulus devlet yakla mlar aras nda k yas ya, k ran k rana bir mücadele ya an r. Burjuvalar, olu turduklar devlet ayyla hileli ve azg n olan orduyla zoru kullan rlar. Böylece kimi komünleri kand rarak, sat n alarak yan na çeker, kimilerini de ezerek bast rlar. Böylece her gün bir komün dü er. E itli in, özgürlü ün ve demokrasinin merkezleri olan bu komünler burjuva anaforunda yutulur.Almanlar, ulus-devleti yaratma i ine Hegel'le el atarlar. Böylece 70 pratikte birle ik Almanya'n n gelecekteki ifadesi olan Prusya Devleti ad m ad m in a edilir. ngiltere, Fransa'yla aras ndaki ç kar çeli kilerinden dolay ba ta Prusya Devleti'ni destekler. 1870'teki Sedan Zaferi'nden sonra Alman ulus-devletinin olu umu tamamlan r. Napolyon'u takip ederek Alman ulus devletini yaratan Bismarck; 'Devlet adam n görevi, tarihin koridorlar nda yürüyen tanr n ayak seslerini duymak ve o geçip giderken paltosunun kuyru una yap maya çal makt r' sözleriyle adeta Hegel'in yar m b rakt klar tamamlamaktad r. Alman ulus-devlet modeli, Fransa modelinden kimi farkl klar gösterir. Dil ve kimlik birli i yerine kültür birli ine dayan r. Bunun da temelini Alman dü ünür Herder atar. Herder toplumu '…çevresindeki do al olaylardan etkilenen, ancak di erlerinden aylan gelenek, ya ay ve dü ünce biçimleri…' eklinde tan ml yor. Yine Alman Friedrich Meinecke, Alman, Rus ve Yunan milliyetçili ini buna örnek gösterir. Ona göre tarihi ba lara dayanan milliyetçilik kültür milliyetçili idir. Almanya, siyasal birlikten çok kültürel birli i esas al r. Bu yüzden kendisini Alman kültüründen hisseden herkesi Alman görür. Böylece kültürü de devletle tirir. Bununla kendi tarihini ve kültürünü di er halklar n tarihinden ve kültüründen üstün tutar. Bunu da önemli oranda bask ve zorla yapar. ki dünya sava na yol açan bu ulusdevlet anlay r. Bu konuda Önder APO unlar belirtir: "Alman modeli kültürü esas al r. Alman ulusuna özgü kültür hem vatanda n hem ulus-devletin art r. Fa izme daha çok e ilim arz etmesi, Alman ulus-devletinin bu temelde geli mesiyle ba lant r. Dünyay etkilemi tir. Türkler bu uygulamadan da etkilenmi tir. Almanlar bu modeli a maktad r.'' Paris Komünü, son büyük direni gücüdür. Etnisitenin, s flar n, cinslerin, k saca iktidar ve devlet d kalanlar n mücadelesidir. Geli en ulus-devlet yakla na kar , halklar n demokratik ve komünal direni idir. Bu komün ve direni in ba ar ya ula mas , kapitalistler taraf ndan geli tirilen ulus-dev- KOMÜNAR letin bo a ç kmas r. Bu yüzden komüne çok ac mas zca yönelirler. Bismarck öncülü ünde geli en ve merkezi birli ini sa layarak ulus-devlete dönü en Alman burjuvazisi, Frans z burjuvazisini yenerek i birliine zorlar. Paris Komünü Avrupa'daki son direni kalesidir. Bunun da bast lmas yla burjuvazi iç denetimini büyük oranda sa lar. Direni odaklar bast r, geriletir, etkisiz hale getirir. Etnisitenin gücü, s flar n bilinç ve örgütlülü ü parçalan r, da r. Bundan sonra insan n topluma kat m tarz da de ir. Sanayi toplumuna kadar olan süreçte, bireyler kendi toplumsal kimlikleriyle ya ama kat rlard . Bu etnisitenin, demokrasinin en temel aya yd . Halkla ma bunun üzerinden, toplumsal kat m üzerin- Milliyetçilik, toplumsal kimliklerinden ar nd larak güçsüzle tirilmi bireylerin toplam n ideolojisidir. Milliyetçilik ya anan bo lu un kapitalizm lehine doldurulmas r. den olurdu. Ancak sanayi toplumu ve sonranda ise, birey ya ama toplumsal kimli iyle de il, bireysel kimli iyle kat r. Bu toplumsal kimlik içinde ifadesini bulan kimliklerden -kültür, ahlak, inanç, politika vb. kimlikler- soyunmas , ar nmas anlam na gelir. Bu, gerçekli ine yabanc la ma, ondan kopma anlam na gelir. Kapitalizmin belki de en güçlü yan budur. Bireyi toplumsal kimlikten kopar p bireysel kimlikle ifade etmesidir. Toplumsal kimli inden ar nd lan birey, yaln zla ndan oldukça güçsüzle ir. Büyük bo luklar ya ar. Bireyin bu güçsüzlü ü ve ya ad bo luk kapitalizmi güç yapar. Bireylerin bu güçsüzlüklerini ve bo luklakendi potas nda yo urup kendisine göre ekil vererek milliyetçili e dönü türür. Mil- liyetçilik, toplumsal kimliklerinden ar nlarak güçsüzle tirilmi bireylerin toplam n ideolojisidir. Milliyetçilik ya anan bo lu un kapitalizm lehine doldurulmas r. fl uygarl n her a amas nda oldu u gibi kapitalist modernite a amas nda da sava lar iktidar n en güçlü dayana olarak kurumla r. Kurumla an ordu, bir anlamda kurumla an sava demektir. Halbuki ne klanlarda, ne de etnisiteler ve onlar n birliinden olu an konfedere birliklerde, böylesi bir kurumla ma yoktu. Devlet ve toplum içinde giderek tüm bireylere kadar yay lan iktidar olgusunun bu konuda iyi irdelenmesi gerekmektedir. Devlet toplum d r, ama devlet, kendisini iktidar yoluyla toplumda içselle tirmektedir. Kapitalist modernitenin ulus-devlet a amas , iktidar ve sava konusunda toplumlara en büyük kötülü ün de yap ld a amad r. 19. ve 20. yy bu kötülüklerin kanl -tahripkar örnekleriyle doludur. Bu yüzden ulus-devlet bir sava makinesidir. Sava n durmas demek, bu makinenin bozulmas demektir. Günümüzde sava larda bu kadar srar edilmesinin nedeni de budur. srail-Filistin örne i ve Kürdistan sorununda ya anan da bunun en aç k göstergesidir. Onun için lker Ba bu , srarla ulus-devletten bahsetmektedir. E er ulus-devlet olmazsa güçlü bir orduya da ihtiyaç olmaz. O zaman güçlü ordu ihtiyac için de sava nedenleri bulmak gerekir. te Kürt sorunu ve terör sorunu ayrmas kayna buradan al yor. Terör, sava gerekçesi olmakta. Bu gerekçe orduyu öne ç kar p etkin hale getirmek içindir. Doal olarak da ulus-devletin ideolojik g das olan milliyetçilik söylemi daha da güç-lenerek sava devreye girmektedir. Önderlik bu konuda yani ulus sorununun çözümünde milliyetçili e dü ülmemesi için de öyle demektedir: 'Ulusu inkâr etmemek, kendini olu turan faktörleri a ulusalla rmamak, ulusu faktörlerine indirgememek, özellikle siyasalla p a milliyetçi iktidar olu umlar na araç yapmamak, buna kar k demokratik ulus bilinç ve uygulanmas geli tirmek ulus sorunlar ndan kurtulman n çözümleyici yoludur.' 71 KOMÜNAR Buraya kadarki anlat mlarda esas olarak iki devlet anlam na gelmektedir ve Abdullah toplumlar n geli im tarihi içinde, esas olan n Öcalan asl nda bar , demokratik çözüm dedo al toplumun komünal demokratik ili kiil devlet istiyor' eklinde yorumlamas , leri oldu una vurgu yap ld . Onun için klan Kürt sorununun demokratik çözümünden ne ve etnisite ya am n temel özellikleri an- anlad ortaya koymaktad r. Zaten bunun lat ld . Ahlak-politika ve demokrasi bu ek- için de Türkiye'de 'terör sorunu' ad alt nda sende tan mlanmaya çal ld . Buradan yola Kürtler yine devletin tutsa haline getirillarak devlet, iktidar ve s fla man n bir mek isteniyor. 'Çözüm olacaksa öz savunsapma oldu una de inildi. Sava ve askerlik madan yoksun Kürt ile olacakt r' anlay hasanat n ahlaki ve politik toplum ekseninde kim k nmaya çal yor. Öz savunma bir bir me ru savunma arac olarak ele al nabile- toplumun-toplulu un onurunu, kimli ini, ce i belirtildi. Me ru savunma, toplumun özgürlü ünü koruman n ad r. Bunun için hayati ç karlar n yani toplumu toplum ya- gerekirse tüm toplum askerdir, gerekirse pan ahlaki ve politik örgülerin tehdit alt nda fabrikada, tarlada emekçidir. Gerekirse her olmas na ba olarak geli tirilir. Yoksa ku- gün toplant halinde olan meclistir. Gererumsal ordu ve sava anlam nda iktidar güç- kirse her gün sokaklarda yürüyen serh ldan lerinin ç karlar savunmak ve güçlendir- gücüdür. K sacas , politikay özgürlük ve demek için yap lmaz. Tarihin hiçbir döne- mokrasinin i levsel hale getirilmesinde teminde ahlaki ve politik örgülere sahip top- mel yöntem olarak belirleyen ve hayat n her lumlar, topluluklar sürekli, kurumla alan nda tepeden-t rna a örgütlenmi ve düzenli ordulara sahip olgücüdür o. Klanlar geni bir aile giBu mam r. Ortado u'yu bir halkbi örgütlenmi ti. Kendi içinde doyüzden uluslar mezarl na getirmek isteal i bölümü temelinde kad ndevlet bir sava yen Asur mparatorlu u'na makinesidir. Sava n erkek anlam nda farkl k ya akar sava an Med öncülüklü durmas demek, bu maktayd . Toplulu un maddi ve konfederasyonun askeri güçleri makinenin bozul- manevi doyuma ula mas sa bile geçici olarak kurulan halk mas demektir. layan bir i bölümü de vard . Topordusu durumunu a mam r. Asur lulu un güvenlik sorunlar n çölm r ve konfederasyon ordusu dazümünde de i bölümü vard . Ama bütün lm r. bunlar do al ak içinde olu an bir farkl smi de olsa demokratik özellikler ta n ortaya ç kmas sa yordu. Bu farkl yan Atina toplumu, ordusunu Pers sald lar klar yla birlikte klan ortak bir kimlik olarak kar nda geçici olarak toplay p önemli ba- kendisini ifade ediyordu. ar lara imza att ktan sonra da tm r. BuEtnisiteler içinde do al i bölümü d nradan u sonuca var lmaktad r. Komünal-de- da ortaya ç kan toplumsal i bölümleri farkmokratik toplumlar n, toplum varl tehliklar n daha da zenginle mesi anlam na keye girmedikçe düzenli bir orduya ve ege- gelirken, çe itli meslek gruplar ve soy fakl menli ini yaymak için sava a ihtiyac olklar , inanç farkl klar geli meye ba mam r. yordu. Birbirlerini d lamayan bu farkl klar Bu konunun böyle ele al nmas n sebe- birbiri üzerinde egemenlik kurmadan, biri bi, özellikle Demokratik-Ulus tart malar y- di erini yok etmeden ortak karar organlar nla birlikte ele al nan 'öz' ya da me ru savun- da farkl klar n ortak ç karlar için bir araya man n bilinen sava la ve yine bilinen orduy- gelmeyi ba ar yorlard . Çünkü ne mülk özella bilinçli olarak kar lmas r. Örne in di, ne zihniyet özelle meye izin veriyordu, Cengiz Çandar' n, Önderli imizin demok- ne de toplumun ortakl olu turan ahlaki ratik ulus tart malar nda de indi i 'öz sa- ba lar geri plana at yordu. vunma birlikleri de olmal r' eklindeki ifaFarkl etnisitelerin biraraya gelmesiyle desini 'Kürtlerin bir ordusu da olacakm . Bu olu an konfederal birlikler de ayn durumda 72 KOMÜNAR idi. Kad n ve erkek toplulu un e it-özgür aktif kat mc lar . Do rudan ya da kat mc yöntemlerle demokratik i leyi hakim. Farksoylar ve meslek gruplar toplulu un ç karlar için çal yor ve ya yorlard . Olaanüstü dönemlerin geçici örgütlenmeleri ve yönetimleri toplumun iradesi ile olu turuluyor ve gereksizle ince ortadan kald yordu. Bu ekilde tüm farkl klar özgürce geli irken, toplum güçleniyordu. Devletçi egemenlikçi uygarl k dönemiyle birlikte ba layan tarihsel sapma süreci, bu toplumsal zenginlik vahalar n çölle mesi anlam na geliyordu. Bu çölle menin doruk noktas da kapitalist modernite ça olmaktad r. Ulus-devlet ad alt nda tek bir ulus yaratma amac yla örgütlenen kapitalist modernite, dünyay kanl bir mezbahaneye çevirdi. Bu mezbahanede halklar, dilleriyle, kültürleriyle, ahlaki-politik örgüsüyle katliamdan geçirildi ve halen de geçirilmeye devam etmektedir. Dünya, endüstriyalizm canavar ile ya an lmaz hale getirildi. Ekolojik denge bozuldu. Bilim ad alt nda pozitivizm, endüstriyalizmin hizmetine girerek canl -canz tüm evreni metala rd . nsanl n ruhsal, fiziksel geli iminin temeli olan sanat ve spor endüstrile tirilerek, insan n ba tan ç kar lmas n arac haline dönü türüldü. Bir kanser uru gibi büyüyen kentler, k r-kent dengesini kent lehine bozarak dünyay adeta çöp y haline getirdi. te böylesi bir tarihsel kesit içinde, insanl n ye erme vahas olan Kürdistan da çölle tirilme sürecine al nd . Kürtler, bir renk olman n ötesinde insanl k için bir kök levini de görmektedir. Kapitalist modernitenin 19 ve 20.yüzy llardaki Kürdistan üzerinde geli tirdi i sald lar, asl nda insanl n köklerine sald anlam na da gelmektedir. 'Tarihin' ya da 'ideolojilerin sonu' diye tamlamalar n geli ti i bu ça da, Kürtlere yönelik sald yla insanl n sonu getirilmek istenmektedir. Neoliti in kök hücrelerinin evrimle ti i bu sahada, bugün demokratik ulus söyleminin geli mesi, asl nda kökün ne kadar tarihin derinliklerine dald n da bir göstergesidir. Bu kök, bugün Önder APO ve PKK ahs nda insanl n öz savunmas yapmaktad r. Belki de Cengiz Çandar ya da onun gibilerinin görmek istemedi i de budur. Bugün Önder APO taraf ndan, Kürdistan ve bölge halklar n önüne konulan, ekolojik-demokratik ve cinsiyet özgürlükçü toplum projesi, ayn zamanda kapitalist modernitenin insanl ktan çald de erlerin insana geri verilme projesidir de. Bu temelde demokratik-ulus ya da demokratik konfederalizm veya demokratik özerklik deyince ne anlamaktay z? Önderli in Kürt sorununun çözümüne ili kin geli tirmi oldu u devlet-d k anlay , demokratik çözümdeki srar n bir göstergesi olmaktad r. Onun için, 'terör', 'üniter' ya da 'ulus-devlet' ad alt nda sorunu sa a-sola çekmeden Önderlik paradigman bu konuda neleri öngördü üne bakal m. "Politikan n bitti i yerde iktidar ve devlet yap lar i ba nda olur. ktidar ve devlet politik sözün, dolay yla özgürlü ün bitti i yerdir. Orada sadece idare etme, söz dinleme, buyruk alma ve verme söz konusudur; kanun, tüzük vard r. Donmu bir ak ld r her iktidar ve devlet. Güçlerini de güçsüzlüklerini de bu özelliklerinden al rlar. O halde devlet ve iktidar alanlar özgürlüklerin aran, sa land alanlar olamaz. Hegel'in devleti, özgürlü ün sa land gerçek alan olarak sunmas , modernitenin tüm tahakkümcü görü ve yap lanmalar n temelini olu turur. Öyle ki, Hitler fa izmi bu görü ün nelere yol açabilece ini aç klayan örneklerin ba nda gelmektedir. Hatta Marks ve Engels'in öncülük ettikleri bilimsel sosyalizm anlay nda devlet ve iktidar n temel sosyalist in a araçlar olarak öngörülmeleri, farnda olmayarak özgürlü e, dolay yla e itli e indirilmi en vahim darbe olmu tur. 'Ne kadar devlet, o kadar az özgürlük' söylemini liberaller daha iyi fark etmi lerdir." saca formüle edildi i gibi, demokratik-ulus 'devlet art demokrasi'de demos'un kendini örgütleme biçimidir. Yani demokratik toplum ve demokrasiye duyarl hale ge- 73 KOMÜNAR tirilmi devlet, demokratik çözüm ya da demokratik-ulus'un sihirli formülü olacakt r. Devletle demokratik toplum yan yana ya ayacakt r. Di er yandan bir ulusal aidiyet içinde farkl etnik kimliklere ba topluluklar nas l ya ayacakt r? Önderlik bu konu da da oldukça net ve aç mlay izahlar yapm r. 'Toplumlar n ilkel komünal toplum, devlet-toplum ve demokratik toplum olarak kendi içindeki bölünmesi s fla ma ve yönetim sorunlar yla ba lant r. Ulus gerçekli i temelinde bölünmeler ise daha çok dil, kültür, hukuk ve siyasal geli melerle belirlenir. Demokratik-ulus hareketi ve örgütlenmesi kendisini dar s rlar içine hapsederek geli emez. Yani Türk egemenlerinin söyledi i gibi Önder APO'nun geli tirdi i paradigma ve ortaya koydu u yol haritas toprak alma ya da bölmeyi esas alm yor. Var olan devlet rlar na dokunulmadan sorunun çözülebilece ini ifade ediyor. Ulus ötesinden, yak n ve ortak ç karl ulus gruplar n sentezini anlamak en do rusudur. Birbirlerini inkâr eden de il zenginle tiren ulus sentezleri üzerinde yo unla mak hayli çözümleyici ve üretken so-nuçlara yol açabilir. Ne ulus nihilizmi -inkârc - ne ulus fanatizmi; bilakis farkl ulus deerlerinin sentezcili i, günümüz ulusçuluk (milliyetçilik) karma as ndan kurtulman n en iyi ve en do ru yolu olabilir. Ezilen etnisite veya halklar n ulus olma haklar sadece ulus-devlet olarak yorumlamak hem liberalizmin hem reel sosyalizmin büyük çarp tmas ve facias yd . Fa ist milliyetçilikle totalitaryanizmin sonucuydu. 74 Normal ulusla may s rlara mahkûm etmeden, kültürel temelli ve demokratik yönetim esaslar üzerinde in a etmek en do ru, insani ve toplumsal do aya uygun olan yoldu. Tarihin gerçekleri de daha çok bu yolu aç kl yordu. Azami kâr pe indeki tekelci sermayenin h zl sermaye biriktirme h rs bu yolun kapat lmas nda en önemli etken oldu. Normal olmayan yol olan ulus-devlet, ulusla man n normal yolu haline gelirken, normal olan demokratik ulusla ma yolu ise normal olmayan, hatta yok say lan yol halinde alg land . Büyük çarp tma buydu.' Al nt lardan da anla ld gibi, ulusu ve ulusal hareketi belli s rlara hapsetmek, oldukça tehlikeli sonuçlar ortaya ç karm r. Nerede s rlardan a bahsedilmi se, orada s rs z egemenlik ve sömürü alan yaralmak istenmi tir. Devlet-iktidar bu bahsedilen s rlar üzerinde kendisine dokunulmazl k sahas yaratarak toplumu tüketme sava nda s r tan mam r. Onun için demokratik-ulus hareketi ve örgütlenmesi kendisini dar s rlar içine hapsederek geli emez. Yani Türk egemenlerinin söyledi i gibi Önder APO'nun geli tirdi i paradigma ve ortaya koydu u yol haritas toprak alma ya da bölmeyi esas alm yor. Var olan devlet s rlar na dokunulmadan sorunun çözülebilece ini ifade ediyor. Aksi durumda, konunun ba nda da de inildi i gibi ABD'nin BOP çerçevesinde geli tirilen ikinci çözümü, yani devlete dayal çözüm devreye girer ki, Önderlik bu konuda da gerekli uyar lar yapmaktad r. Yine Önder APO demokratik-ulus çerçevesinde sorunu ve çözümü ortaya koyarken, bunun dünyadaki geli melerle ba lant da kurmaktad r. Neden demokratik ulusla man n kaç lmaz oldu unu da izah ederken de a daki belirlemeyi yapmakta-d r. Yani kaç lmaz bir sürecin içerisinde olundu unu belirtmektedir. 'Ulus-devletin çok yönlü çözümsüzlü ü ortaya ç nca (dünya ve bölge sava lar , ulusal bo azla ma, sermayenin ulusal duvarlara çarpmas ), normal yol olan demokratik ulusla malar yo unca ya anmaya ba - KOMÜNAR lad . Tüm Avrupa'n n kinci Dünya Sava sonras nda ya ad ulus-devletçilikten demokratik-ulusçulu a dönü ümdür asl nda. ABD zaten her zaman demokratik uluslar n ulusu olarak kalmay ba ard . Tekelcili in birçok ulus-devletçi çarp tmas na ra men. SSCB'de ulus-devletçilik ve demokratik ulusçuluk iç içe ya and . Hindistan'da da demokratik ulusal e ilimler güçlüdür. Afrika ve Latin Amerika'da demokratik ulusal e ilimler her zaman a r basm r. Kat ulusdevletçilik çok az say da, Ortado u ba ta olmak üzere baz mekânlarla s rl kald . Bunlar da h zla çözülü sürecindedir. kincisi, iktidarc ve devletçi ulusla ma esas al nmay nca, geriye ya ortaça dan kalma baz kurumlarla (a al k, eyhlik, tarikat, iret reisli i) ço unlukla aile menfaatlerine dayal i birlikçi ta eron yönetimler esas al p modernle tirilerek devam edecek ya da demokratik yönetimler geli tirilecekti. Birinci yol, tarihin de çok tan klasik i birlikçili in modernle mi haliydi. kinci yol ise, demokratik modernitenin esas hedefi olan yoldu. Ulus-devlet ve i birlikçilerine kar direni in yöntemi ancak demokratik olabilir. Bu da demokratik ulusla maya götüren en sa kl özgürlükçü ve e itçi yoldur. Üçüncüsü, kültürlerin, dil ve lehçelerin ço ul karakteri de demokratik-ulusla maya zorluyordu. Ulus-devlet gibi hâkim etnisitenin dil, lehçe ve kültürel tahakkümünü esas almas özüne ayk yd . Tek seçenek çok dilli-kültürlü-siyasi olu umlu ulus olabilmekti. Bunun da demokratik ulus anlam na geldi i aç kt . Hatta birkaç demokratik ulustan tek bir demokratik ulus haline gelebilmenin yolu da aç kt . spanya'da, Hindistan'da, be enmedi imiz Güney Afrika Cumhuriyeti'nde, hatta Endonezya ve birçok Afrika ülkesinde ya anan buna benzer geli melerdir. ABD ve AB bile bir nevi demokratik uluslar n ulusu olarak tan mlanabilir. Rusya Federasyonu benzer di er önemli bir örnektir. Dördüncüsü, ekonomik, sosyal, siyasal, zihinsel, dil, din ve kültürel farkl klar daha çok korunmak istendiklerinden, bunun yolu- nun demokratik ulustan geçti i hemen anla r. Her farkl k ayr a dönü türülürse, bu hepsinin kayb olur. Hâlbuki hepsi için ideal olan 'farkl k içinde birlik' halinin en uygun biçimi demokratik-ulus olabilmedir. Yaln z ba na bu çözüm potansiyeli bile demokratik-ulus hareketinin muazzam çözüm gücünü ve ulus-devlete alternatif yap sall aç klamaya yeter. Ulus-devlet çözümsüzlü ünün bir yandan küresel sermaye hareketleri taraf ndan üstten, di er yandan kentsel, yerel ve bölgesel özerklik hareketleriyle demokratik-ulus ve dinsel hareketler taraf ndan alttan s lmas yla ya anan kaos, yeni sistemler dourmaya adayd r. Bunun birçok i aret ve katlar ortaya ç km bulunmaktad r. Liberalizm bir yandan klasik ulus-devletçili i a p yeniden in a etmeye çal rken, öte yandan bu eylemini demokrasinin geli tirilmesi maskesi alt nda yürütmeye önem ve özen göstermektedir. Kat ulus-devletçiler ise, eskinin muhafazakârlar aratmayan bir tutuculuk ve gericilik içinde debelenip durmaktad rlar. Bir nevi günümüzün gerçek muhafazakârlar pozisyonunu tak nm durumdad rlar. Dinciler ise, geleneksel ümmet aray içindedir. Modernizmi din kisvesi alt nda ya amsalla rmalar ve din temelli bir ulus-devletçili i in a etmeleri güçlü olas kt r. ran bu konuda ö retici bir örnektir. Demokratik-ulusla ma seçene i günümüzün çok karma k ideolojik ve yap sal sorunlar konusunda sundu u yüksek çözüm potansiyeliyle gelecek vaat etmektedir. Özellikle AB'nin ald yol etkileyicidir. Demokratik modernitenin hem ideolojik hem yap sall k bak ndan demokratik ulus seçene ini temel boyutlar ndan biri olarak almas çok önemlidir. Uygarl a hem katk hem kurtulu ans tan maktad r. Demokratik modernitenin demokratik-ulus üzerinden sa layaca yeniden in a çal malar , toplumsal ve çevresel temel sorunlar n çözümü konusunda en umutlu projeler durumundad r." 75 KOMÜNAR DEVLETÇ MECL SLER-DEMOKRAT K MECL SLER KOMÜNAR Meclis tarz örgütlenme içinde bulunduu siyasal sistemle anla lacak bir örgütlenmedir. Kendi ba na bir meclis tan yapmam z söz konusu olamaz. Tüm sistemler aç ndan geçerli olan bir tan m yapmam z mümkün de ildir. Örne in devletçi sistemlerdeki meclis olu umlar yla demokratik sistemlerdeki meclis olu umlar hem anlam olarak hem de örgütlenme ve i leyi olarak birbirlerinden farkl r. Sistemsel ayr ortaya koymadan kendi ba na herkes için geçerli bir meclis tan yapmam z bu yüzden olanakl olamaz. Bugün devletçi meclisler de demokratik olmaktan dem vururlar. Fakat demokratik niteliklere sahip olmad klar en iyi kendileri bilirler. Bu konuda bir karma k anlama yol açmamas için devletçi meclisle demokratik meclisleri birbirlerinden ay rmal ve öyle tan mlamal z. Devletçi Meclis Bilindi i gibi devletçi sistemler içinde de meclisler vard r. Ka t üzerinde bu meclisler toplumun sorunlar çözmek amaçl olu mu kurumlard r. Devletçi sistemlerde meclis genelde parlamento olarak adland r ve tüm ülke çap nda tek meclistir. Yani en üstte tek bir meclis vard r. Onun d nda yerelde il özel idareleri ad yla olu an, il yöneticisi olarak valinin ba kanl k etti i ve y lda iki kez toplanan meclisler bulunmaktad r. Bunlar da devletçi sistemin bir organ olmaktan öte bir anlam ifade etmezler. Asl nda devletçi sistem ve meclis tarz örgütlenmeler birbirine taban tabana z t olgulard r. Devletler tekçi yap lara sahip olduklar için öyle meclis olu turma, toplumsal sorunlar tart arak çözüm üretme gibi bir yakla mlar yoktur. Mevcut devletçi meclislere bile kabaca bakal m, meclisler kendi iradelerine sahip de ildir. Belirlenen kal n veya k rm çizgiler neyse onun izinde i - 76 lerler. Meclisler bu çizgileri a amazlar. Onun için ortak tart ma ve çözüm üretme ve ortak akla ula ma yerleri olarak meclislerin devletle uzaktan yak ndan ili kileri olamaz. Geli en toplumsal mücadeleler sonucu devletler kimi aç mlar yapmak zorunda karlar. E er bu aç mlar yapmazlarsa, devletler büyük krizler veya altüst olu lar ya ayabilirler. Devletler bu aç mlar yaparlarken, kar nda olduklar sistemi kendi içlerinde eritmek isterler. Buna istismarc k denmektedir. Yani kar sistemin de erlerini kendi ç kar , kendi ömrünü uzatmak için al p kullanma ve özünden bo altarak ba kala ma u ratmak devletlerin temel yakla olmaktad r. Meclis tarz örgütlenme de demokrasi güçlerinin bir örgütlenme biçimiyken devletçi sistem taraf ndan istismar edilerek ba kala ma u rat lm r. Devletçi sistem de güya demokratik oldu unu meclise sahip olmakla ispatl yor. Bu devletçi sistemin kendini me rula rmak için ortaya atideolojik bir argümand r. Sümerlerde de meclis tarz olu umlara rastlanmaktad r. Yine daha öncesinden dayand anlay ve i leyi olarak do al toplumun yönetim tarz meclis olarak belirtmek mümkündür. Sonuçta meclis tarz yönetim, toplumun komünal olarak kendisini yönetmesidir. Meclis bir grup insan n veya toplumun komünal esaslar temelinde biraraya gelerek kimi kararlar almas ve kendini yönetmesidir. Do al toplumun kendisi hakk nda bir karar almas için biraraya gelmesi bir meclis çal mas r. Meclis, toplumun kimi ihtiyaçlar gidermek amaçl biraraya gelmesidir. Meclis dendi inde akla bu biraradal k gelmelidir. Bu anlamda meclis çal mas her mekanda yap labilecek bir çal mar. Günümüz biçimleriyle meclislerin ortaya ç Yunan'dan bu yana ele al nabilir. Rönesans sonras gerçekle en meclis biçim- KOMÜNAR leri de vard r. Fakat Rönesansla gerçekle en meclisler, feodal despotik devletçili e kar olu mu yap lard r. Yani meclisler demokrasi güçlerinin mücadelesiyle ortaya ç kar lkurumlard r. Fakat devletçi sistem bunlar kendisi için tehlike olmaktan ç karmak için kendine mal etmi ve yozla rm r. Ortaya bugün var olan devletçi meclisler km r. Günümüz devletçi meclislerini birkaç özellikleriyle tan mlayal m. Bu meclislerin en temel özelli i halktan kopuk olmalar r. Meclisler genel seçimle belirlenen 'milletvekillerince' olu turulur. Meclislerin olu turulmas nda halk n tek rolü vard r. Bu rol de be y lda bir yap lan genel seçimlerde oy kullanmakt r. Bunun d nda seçti i meclisi ne denetleme ne de bu mecliste ç kar lan yasalara müdahil olma hakk vard r. Tek hakk kendisini yönetecek insanlar seçmektir. Buradan bu meclislerin di er özelli ine geçebiliriz. Yönetme - yönetilme ili kisine dayan rlar. Halk vard r ve halk yönetenler vard r. Halk kendi kendini yöneten bir varl k olarak görülmez. 'Halk yönetilmesi gereken bir sürüdür' anlay , bu meclislerin en temel özelli idir. Bu yönüyle iktidarc rlar. Egemenlik ili kisine dayal olarak var olurlar. Halk irade olarak görmezler. Bundan dolay da halk ayr yerde, yönetenler ayr yerde durur. Kendi temsilcisini seçme tarz da egemenlikli bir anlay a dayal r. Milletvekili adaylar siyasi partilerin haz rlad listelere göre seçilir. Oy, adaya de il partiye verilir. Onun için daha ilk seçim an nda i leyen sistem anti-demokratiktir. Halk kendisini temsil edecek aday n kim oldu unu, karakterini bilmez. Tan mad bir adaya oy verir. Ve bu aday seçilirse halk temsil etme kand rmacas yla kendi ç kar için çal r. Milletvekilinin seçilmesi durumunda da halkla herhangi bir ba bulunmamaktad r. Bir sonraki seçimlere kadar da halka gidilmez. Bu vekiller parti listelerinden seçildikleri için de izleyecekleri siyaset halk n istedi i siyaset de il, bu partinin izleyece i siyaset olacakt r. Halk n içinde bulundu u ko ullar n ne oldu u, hal- n ya ad sorunlar n ne oldu u, halk n yaam standartlar n ne oldu u ve bu sorunlara nas l çözüm olunabilece i bu seçilmi vekillerin umurunda de ildir. Umurlar nda oldu u tek ey, partilerinin dolay yla kendilerinin ç karlar r, koltuk sevdalar r, maddi ç kar sa lama çabalar r. Bu meclis tarz n di er bir özelli i partilere dayal olarak kendisini olu turmas r. Ba ms z adayl k sistemi olmakla birlikte esas özellik partilere dayal olmas r. Birçok parti, adaylar belirler ve seçime böyle girer. Öne konan baraj geçen partilerden meclis sistemi olu turulur. Baraj geçemeyen partilere oy veren insanlar n temsiliyet hakk ilk elden ortadan kalkar. Bu insanlar n temsil hakk bulunmaz. Sistem daha oluurken anti-demokratiktir. Milletvekili say yeterse tek, yetmezse koalisyonlar biçiminde hükümet olu umuna gidilir. Bu hükümet, yürütme olarak ülkeyi yönetir. Yürütme meclis içinde ço unluk oldu u için de her türlü karar alma olana na sahiptir. Yani denetimsiz bir sistemdir. Her eyi yürütme belirler. Meclis yürütmeyi de il yürütme meclisi belirler, denetler. Yasa teklif etme hakk da ona tan r. Yani her yönüyle partilere göre, halktan kopuk olarak olu turulan bir sistemdir. Be y lda bir yap lan seçimler d nda halk n hiçbir kat olmaz. Buna da "egemenlik kay ts z arts z milletindir " ad koyarlar. Yine tek bir meclis tarz nda örgütlenmi olmalar halk n kat engelleyen en temel faktördür. Tekçi meclis sisteminin en önemli sonucu, devletçi merkeziyetçili in geli mesidir. Devletçi merkeziyetçilik taban irade olarak görmez. Kararlar üstten al r. Karar al nma süreçlerinde taban kesinlikle söz hakk na sahip de ildir. Taban n tek bir hakk vard r al nan kararlar sorgulamadan bunlara tabi olmakt r. Bu sistemin ortaya ç kard insan tipi ise iradesiz, her eye tabi olan vatanda tipidir. Devletçi meclisler; halk ad na kararlar n al nd ama halk n içinde yer alamad kurumlard r. Halk n içinde yer alamad bu kurumlar her türlü anti - demokratik uygula- 77 KOMÜNAR man n merkezleridir. Toplum yarar na ne varsa her türlü de erin sömürüldü ü ve tersine çevrildi i kurumlard r. Halk sömürmenin, egemenlik alt nda tutulmas sa layan en temel kurumlard r. Devletçi meclisler halk n içinde olmad kurumlard r. Bu yönüyle devletçi meclisler hem olu um ve bileimleri itibariyle hem de örgütsel yap ve tekçi niteli iyle ve i leyi iyle anti demokratik kurumlard r. Devletçi meclislerin anti - demokratik olduklar yine hem kad na hem de gençli e yakla nda görürüz. Gençlik bu meclislerde yer alamaz. Gençli in bizde oldu u gibi b rakal m özgün örgütlenmesini, iradesini ortaya koymas , genel meclislerde bile göstermelik de olsa yeri yoktur. Kad na yakla mlar daha da alçalt r. Çok s rl say da kad n mecliste yer al r. Bu kad n vekiller seçilirken, genelde en arka s ralarda listede yer al rlar. Listenin ilk s ralar erkeklere ait olur. Kad nlar n bu listelerden seçilmeleri ans olur. Lafa geldi mi de listelerde onlarca kad n aday oldu u söylenir. Belki listelerde kad n vard r, ama seçilen kan yoktur. Tamamen göz boyamaya dönük bir yakla md r. Kad mecliste vitrin malzemesi olarak ele almaktad rlar. Seçilen kan vekiller de stratejik konularda söz sahibi olamazlar. Örne in hükümette bakanl klarda belki tek bayana yer verilir. Onun d nda kad na stratejik alanlarda yer yoktur. Yine bu meclisler kendi bünyelerinde farkl kimlikleri bar nd rmazlar. Örne in TBMM'de Kürt olarak yer alamazs z. Alevi olarak yer alamazs z. Kimli iniz, inanz ne olursa olsun Türk olmak ve Türk olarak o mecliste bulundu unuzu kabul etmek zorundas zd r. Bu özellikler de devletçi meclislerin anti - demokratik yap lar na örnek olarak gösterilebilir. Bilindi i gibi devletçi sistemler yasama, yürütme ve yarg ayr na dayan r. Demokratik sistemlerde meclis yasama ve yarg organlar n kayna r. Devletçi sistemlerde de ka t üzerinde bu kimi yönleriyle böyledir. Tam anlam yla meclis kaynak de ildir. Örne in Türkiye'de meclis halk n iradesi 78 olarak topluma yans r. Ama örne in Türkiye'de cumhurba kan n ola anüstü yetkileri vard r. Meclisin olmas gereken bu yetkiler yürütmenin bir kurumu olan cumhurba kan na aittir. Bu ise bizlere ka t üzerinde oldu u gibi meclislerin de il yürütmenin sistemin esas oldu unu gösterir. Bu devletçi meclisler me ruiyet sorunlaise kendilerini halk n meclisleri olarak yans tarak çözerler. Yapt klar her ey halk içindir, toplumsal fayda içindir denilerek halka yutturmaya çal rlar. Bunun teorik ifadesi " Egemenlik Kay ts z arts z Milletindir " sözüdür. Bu durum devletin ve meclisinin kendisinin me ruiyetini sa lamak amac yla ortaya att bir ideolojik yan ltmar. Toplumun içinde bulundu u zorlu ya am ko ullar göz önüne getirildi inde devletçi meclislerin sorun çözmek bir yana sorun yaratan bir kaynak oldu unu ifade etmemiz gerekir. Bugüne kadar toplumun hangi sosyal, siyasal, kültürel ve ekonomik sorunlar na devletçi meclisler çözüm olabilmi tir? Demokratik Meclisler Demokratik meclis; toplumun kendi kendini yönetti i kurumlard r. Halk n kendi sorunlar kendisinin tart , kendisinin karar ald ve olu turaca kurumlarla kendisinin bu kararlar hayata geçirdi i kurumlard r. Demokratik meclislerin en temel özelli i devletçili i hem zihniyet, hem kültürel ve hem de idari yap lanma olarak a mas r. Yani devletsizlik üzerine kuruludurlar. Haln devlet olmadan kendisini yönetmesinin kurumlar r. Kürtler aç ndan de erlendirildi inde meclis sistemlerini genel sistemimiz olan Demokratik Konfederal sistemle ele almal z. Demokratik Konfederalizm ve KCK Sistemi Bilindi i gibi meclis sistemleri Önderliimizin paradigmasal de imi ba latt süreç sonras nda gündemimize girdi. Önderlik hem savunmalar nda hem de görü me notlanda meclislere ili kin görü lerini ifade etti. Komünlerden mahalle meclislerine, kent meclislerinden eyalet ve son olarak genel KOMÜNAR halk meclislerine kadar uzanan bir sistemi gündemimize koydu. 2005 Newroz'uyla bu sistemi 'Demokratik Konfederal Sistem' olarak adland rd . Bu bizler aç ndan sistemsel olarak yeni bir yakla ortaya koydu. Bu sistemin özünü demokratik-komünal de erler olu turmaktad r. Bu yönüyle sistemsel olarak, idari yap olarak yeni olsa da öz olarak yeni de ildir. Özgürlük Hareketi ortaya ndan günümüze kadar kendisine demokratik-komünal de erleri esas alm r. erleri en ba ndan beri esas almaktay z. Demokratik komünal de erler özü olu tururken, meclis tarz idari örgütleni biçimi olu turur. Meclisler demokratik konfederal sistemin esas olu turur. Bilindi i gibi demokratik konfederal sistem halk n devletçi olmayan kendini yönetme biçimidir. Burada kimi özellikler öne ç kmaktad r. lk özellik olarak devletçi ve iktidarc olmayan bir toplumsal ya am biçimi ve yönetim sistemidir. Konfederalizmin devletçi Bu de erlere dayal olarak kendisini var etmi tir. Temel varolu zemini demokratik-komünal de erler olmu tur. Komünallik ve Önderlik dolay yla Özgürlük Hareketi bir gerçe in iki yüzü gibidir. 'Önderlik nedir?' veya 'Özgürlük Hareketi nedir?' diye bir soru soracak olursak, verece imiz ilk cevap demokratik-komünalik olacakt r. Onun için meclis sistemi ve idari yap olarak sistemimizi yeni olarak belirtsek de zihniyet ve dolay yla öz olarak demokratik komünal de- olan biçimleri de bulunmaktad r. Devletçi konfederasyon birden fazla devletin bir sözle me etraf nda biraraya gelmesidir. Gev ek bir örgütlenme biçimidir. Sadece kimi konularda ortakla ma söz konusudur. Belirlenen kimi konularda bu devletler bu sözle me çerçevesinde ortak karar al r ve bu karar uygularlar. Fakat aradaki ili ki güçlü olmad için k sa sürede da lma olas yüksek bir örgütlenme biçimidir. Tabi bu da lma durumu bu konfederasyon biçiminin devletçi ol- 79 KOMÜNAR ma özelli inden ge-lir. Çünkü devlet olgusunun en temel özelli i merkeziyetçili idir. Devletçi merkeziyetçilik mevcut alan üzerinde tam hâkimiyeti zorunlu k lar. Bundan dolay devletler hâkim oldu unu iddia etti i topraklar üzerinde ba ka bir gücün söz sahibi olmas istemezler. Bundan dolay kendisi d ndaki herkesi dü man olarak görür ve onlara sürekli ku kuyla yakla r. Onun için devletler konfederal tarzda örgütlenseler de sa sürede bu anlay lar ndan dolay ya dalmayla kar kar ya kal rlar ya da federasyon tarz nda daha kat bir örgütlenmeye geçi yaparlar. Devletin konfederasyon tarnda kendini örgütleyememesi konfederal örgütlenme biçiminin verimsizli inden deil, konfederasyonlar n devletçi olamayan özelli inden ileri gelir. Dolay yla siyaset biliminde var olan bir yarg olarak konfederalizm ya federasyonla maya ya da da lmaya götürür tezi gerçe i ifade etmemektedir. Do ru tan m konfederal örgütlenme biçiminin devletçi olamayaca r. Tarihe bakt zda ya anan tüm sava lar n kayna nda yatan nedenin, ba ka topraklar üzerinde hâkimiyet kurma ve bunun için de o topraklara sald oldu unu görürüz. G lgame le ba layan bu süreç, ABD'nin Ortado u müdahalesiyle devam etmektedir. Hiç kimse yak n tarihte gerçekle en 1. ve 2. Dünya Sava lar n toplumsal özgürlük ve demokrasi ad na yap ld iddia edemez. Ayn ey ABD'nin Irak müdahalesi için de geçerlidir. Bu sava lar n ba ka topraklar i gal ve istila etme, o topraklar n maddi-manevi tüm zenginlik kaynaklar sömürmek için oldu unu kimse inkâr edemez. Bu gerçeklikten hareketle varmak istediimiz sonuç udur: konfederasyon tarz ndaki örgütlenme devletin do as na terstir. Çünkü devletçi bir nitelikle bile kurulmak istense, konfederal yap lanma çok çe itlili i, birden fazla ünitenin var olmas gerekli k lar. Fakat yukar da da ifade etti imiz gibi devletler kendileri d nda bir farkl kabul etmezler. Onun için devletler do alar gere i demokratik olamazlar. Onun için devletlerin kurmaya çal konfederal örgütlenme da- 80 ha kurulu a amas nda bile gev ek örgütlenir. Bu gev ek örgütlenmenin de alt nda yatan faktör belirtti imiz devletlerin merkeziyetçili i ve birbirlerine olan güvensizlikleridir. Olu umun da böyle gev ek örgütlenen bir sistemin k sa sürede da laca tahmin etmek zor olmasa gerek. Konfederal sistem do as gere i demokratik sistemlere uygun bir örgüt modelidir. Bundan dolay da temel bak aç devletçi olmayanlar n esas alaca model, konfederal model olabilir. Özellikle sosyalizmi kendisine temel zihniyet ve ya am sistemi olarak benimseyenlerin, örgütleme modeli olarak konfederalizmi benimsemeleri bir zorunluluk olmaktad r. Bilindi i gibi tarih bir yandan demokrasi güçlerinin bir yandan da devletçi güçlerin mücadelesiyle var olmakta ve geli mektedir. Devletlerin halklar özgürle tiremeyece ini, demokratik olamayacaklar yukar da k smi olarak ifade ettik. Toplumsal özgürlük ve demokrasi ad na, halkç k ad na yola ç kan ulusal kurtulu ve reel sosyalist hareketler devletle bu i i yapacaklar dü ünmü , devleti de ele geçirmi tir. Fakat ya anan tarih bize göstermi tir ki devlet arac yla toplum yarar na hiçbir geli me sa lanamaz. Yani sosyalizmle devletin bir ili kisi olamaz. Sosyalizmin devletle tek ili kisi, devleti a mak amac yla yürüttü ü mücadele ili kisidir. Kürt toplumu söz konusu oldu unda Kürtlerin hem tarihsel-kültürel hem de ideolojik ve güncel olarak devletle ili kisi olamaz. Yani Kürtler sorunlar devletle erek çözemezler. Kürtlerin di er toplumlarda oldu u gibi kl kla devletle memeleri ve devletlere mekan te kil eden kentlerden uzakta kalmay tercih etmeleri, onlar n yeteneksizliklerinden veya geri olmalar ndan kaynaklanmamaktad r. Kürtler esas nda devletli de erlerle yap sal olarak bir z tl k içindedir. Zira onlar kök toplum olan do al toplumun özellikle de neolitik a amas n bizzat yarat lar olduklar ndan, bu de erler bütününü çok güçlü ve derinlemesine ya am lard r. Bu anlam yla devletin ezmek, bast rmak, ger- KOMÜNAR iletmek suretiyle kar nda güçlenebilece i dan toplum nas l kendini var ederek yönetetoplumsal de erler, en fazla da bir Kürt ger- bilir?' sorusuna cevap niteli inde özellikler çekle mesidir. O nedenle de Kürtler ve olmaktad r. Buradan ç karaca z en temel fl -devletçi uygarl k çeli iktir, çat ma- sonuç, toplumlar var eden ve birarada tutan r. Kürtlerin devletlere kar bu kadar temel etkenin devlet ve iktidar de il, deamans z direnmesinin alt nda bu gerçeklik mokratik komünal de erler oldu udur. yatmaktad r. Nas l ki kad n hiyerar ik devKürt toplumu tarihe böyle ba larken, en letçi sistemle yap sal ve sistemsel olarak büyük darbeyi devletin ortaya ç yla yeçeli kisi bir gerçeklikse ayn ey, esas nda mi tir. Yaratt tüm de erler devletçi sistebir kad n toplumu olan Kürtler için de geçer- min ortaya ç yla inkar edilmi tir. Kürt lidir. toplumunu kendi do as na yabanc la rmaKürtler bu kadar kar t olduklar devlet- ya çal lard r. Onun için Kürtler için devlerin merkez üs-lerinin kent oldu unun çok let çözüm kayna de il, Kürt sorununun oriyi bilincindedir. Kürtler kentlerde Sümer'i, taya ç n temel etkenidir. Kürt toplumu Babil'i, Asur'u, Pers'i, Helen'i, Roma'y , Bi- için devlet talep etmek katiline sevdalanzans' , Osmanl 'y ve daha sonralar da ulus- maktan öte bir ey olamaz. Esas nda da devdevleti görmektedir. O nedenle de kentlete u akl k etmekten öteye geçemez. lere kar hep mesafelidir. Bu neAyr ca Kürtler tarihin hangi a amaNas l denle de Kürtler ya am mekan ki kad n hiye- lar nda demokratik-komünal deolarak demokratik komünal deerleri esas alm larsa, evrensel rar ik devletçi sis- çapta tarihi belirleyen bir roerleri önemli ölçüde ya ayan , köyü ve özgürlüklerini temle yap sal ve sis- lün sahibi olmu lard r. Do al korumada büyük bir s nak temsel olarak çeli kisi toplum, Zerdü t-Med Pers ç olan da lar tercih etmektedir- bir gerçeklikse ayn ey, ve son olarak Önderlik ler. Kent hâlâ da Kürtler için ve PKK ç demokratik esas nda bir kad n da lan aile, a iret ya da en gekomünal de erlere dayal olatoplumu olan nel anlamda da lan toplumsalrak var olmu tur. Bundan dok, kendine yabanc la ma delay Kürt halk n çözümü Kürtler için de mektir. Bu bak mdan Kürtlerin DEMOKRAT K KONFEDEgeçerlidir. uygarl k güçleriyle ya ad çeli ki RAL ZM'dir. Bugün bu sistemin sove çat ma bir yönüyle de kent-k r çeli ki mut ismi KCK KOMA CIVAKÊN KURve çat mas r. u rahatl kla belirtilebilir ki DISTAN (KÜRD STAN DEMOKRAT K Kürtlerin bu kadar sald ve i gal alt nda ol- TOPLUM KONFEDER ZM )'dir. demokmalar na kar n varl klar hâlâ sürdürme- ratik konfederal örgütlenmenin en temel lerinin nedeni Kürtlerin çok yi it olmas ve- özelli i devletçi olmamas r. Demokrasi de ya ülkelerinin çok da k olmas de ildir. devletsiz olarak halk n kendini örgütlemesi Bunlar n etkisi olsa da esas neden, Kürt top- ve yönetmesidir. Demokratik konfederal sislumsalla mas n devletli uygarl kla ya a- temin devlete dayal olmamas , onun deyap sal çeli ki ve çat malarda aranma- mokratik niteli inin temel özelli idir. Yani r. Di er yorumlar kendini aldatmak an- demokratik yap lar n biraraya gelerek olu lam na geldi i gibi olgunun tam kavranma- turdu u bir sistem olmaktad r. Bu sistem na da hizmet etmez. kendisine üç temel özelli i esas al r. KomüBu tarihsel gerçekle menin bir devam nal demokrasi, toplumsal cinsiyetin özgürniteli inde Kürt toplumu demokratik-bilim- le tirilmesi ve toplumsal ekoloji. Toplumsal sel sosyalizmi kendisine ideoloji olarak esas cinsiyetin özgürle tirilmesine dayal demokalm r. Bundan dolay devletsiz olmak zo- ratik, ekolojik toplum, konfederal sistemin rundad r. Kürtlerin ya ad geçmi , toplum- özüdür. salla malar n temel ölçüleri, 'devlet olma- 81 KOMÜNAR R EGEMENL K ARACI OLARAK D NC K brahim ERKENEK Üzerinde çok fazla tart ma yap lmayan, ama hakk nda en çok yaz lan konular n banda dinin geldi ini söylemek yanl olmayacakt r. Bu yakla m haks z da de ildir. Konu önemle ve ciddiyetle ele al nmay her zaman için gerekli k lm r. En basit ele alan yakla mlar bile kendilerini dinin etkilerinden kurtaramam lard r. Dolay yla din ister ne oldu una yönelik olsun, isterse insan ya am derinden etkileyen yönüyle olsun, isterse de bir egemenlik arac olarak egemenler taraf ndan kullan lmas yönüyle olsun, önemle ele al nmay gerekli k lmaktar. üphesiz de erlendirmeler yaparken, bir ihtiyaç olarak geli mesini ve egemenler taraf ndan bir iktidar arac olarak kullan lmaözenle birbirinden ay rmak gerekmektedir. Din de erlendirilirken belki de en fazla dü ülen hata da burada yap lmaktad r. Dinin insan ya am nda yer almas çok uzun bir tarihsel geçmi e dayanmaktad r. üphesiz ilk do a dinleriyle bugünkü geli mi , soyut kavram düzeyine indirgenmi tek tanr dinler aras nda farklar vard r. Bu farklar inanma boyutundan ziyade, kurallar ve dogmalardad r. Çok tanr politeist dinler temelde insan n umut ve korkular n ve bilinmezlikler kar ndaki yakla ndan kaynakl olarak geli mi ve insanl n ya am na anlam katmas sa lam r. Ritüelleri, kurallar son derece basit olan politeistik dinler denilebilir ki, anlam aray lar na verilen ilk kar k olmu tur. Bilinmezliklerle dolu olan do ada ya am n temel dayana olarak insan zihniyet yap lanmas nda ve Hakikat aray nda çok önemli bir rol oynam r. Tek tandinlerin de ayn iz ve yol üzerinden yürüdükleri söylenebilir. Ba lang ç itibariyle yakla mlar nda temelde herhangi bir farkl k yoktur. brahim'i dinlerin yol tayininde, umut ve korkular tan mlamada, evrenin bilinmezlerini kavrama ve tan mada son dere- 82 ce önemli roller oynad , zihniyet yap lanmas nda bir a ama ve hamle oldu u kesinlikle tart ma götürmezdir. Animizmin do asal yakla mlar nispeten a lsa da, do aya uygun ya amak, ama güçsüz ve etkisiz tanr putlar da k p oradan kald rmak brahim Peygamber'in ve dininin en temel yakla olmu tur. Put, insan n kendi elleriyle yapt umut ve hayallerini gerçekle tirmenin arac olarak gördü ü tap nma konusu ve arac olmu tur. Güçsüzlü ü kadar gücü de inanmayla birlikte kendisinde ta r. Güçsüzlü ü kendi yapt bir araç olmas , gücü ise inanma ve ba lanmayla ba lant r. nanmadan ve ba lanmadan ve korkular n, umutlar n nedenlerini kavramadan ya amak ne bu dönem ne de ba ka herhangi bir dönem insan aç ndan mümkün olmam r. nanmak ve ba lanmak insan manevi/metafizik bir vark haline getirmi tir. Felsefe tarihinin uzun ve süregelen ruh-madde ayr m ve çeli kisinde bir uçtan di er uca kaymalar insan n maddi ve ayn zamanda 'metafizik bir varl k' oldu unu her zaman göz ard etmi tir. Ya hep maddi bir varl k, ya da salt ruh olarak de erlendirilmi tir ki, bu da insan , ba klar , inanmas , inançlar tan mlamaya yetmemi tir. Politeist dinler tan mlanmalar son derece kolay dinlerdir; karma kl klar , kar kl klar fazla yoktur. Ancak basitli i güçsüzlü ü anlam na da gelmemektedir. Bugün zihniyeti aç ndan basitli iyle ele al nabilir, ancak bu gerçe ini göz ard etmek anlam na gelir. Basitli iyle de olsa binlerce y l ve insan zihniyet yap lanmas nda son derece önemli bir rol oynam r. Bu basit gibi görünen yakla m olmasayd , insan n daha etkili zihniyet yap lanmalar na geçmesi dü ünülemezdi. Soyutlaman n, kavramsal din ve tanr tan mlamas na bu basit zihniyet yap lanmas temelinde ula ld , bir anlamda zihniyet yap lanmas nda temel bir rol oynad göz KOMÜNAR ard edilmemelidir. Bu göz ard edilirse, insan ve zihniyet yap lanmas kavramak, inançlar do ru tan mlamak mümkün olmaz ve tek tanr brahim'i dinler de anlamland lamaz. nsanl n çok uzun bir tarihsel zamana sahip oldu u aç kt r. Toplumsalla mas n bile on binlerce y l gerilere gitti i yap lan ara rmalardan anla lmaktad r. Toplumsalla ma üstyap kurum ve araçlar n olu tu u/olu maya ba lad zaman da tan mlar. Din bu üstyap kurum ve araçlar n ba nda gelmektedir. Evrimle meyi çok daha geni bir zaman ve mekan içerisinde de erlendirmek gerekir. Bu uzun tarihsel süreç insanl n dilden dü ünce yap n geli mesine kadar geçen zaman ifade etmektedir. Evrimle me, bu sürecin hem ad r, hem de tarihi. Burada insan n geli im tarihi tek yönlü, tek boyutlu ele al nmamaktad r. Zaten insan kendisine sordu u soru da; ne oldu u ve nas l olu tu udur. 'Olu ' hem evrenin, hem de insan n merak konusunu olu turmu tur. Bundan dolay r ki, insan zihnini kullanmaya ba lad ilk andan itibaren kendisini ve evreni tan maya çal r. "Bu evren nas l olu tu ve nas l oluyor da oldu u gibi duruyor? Niçin bu alem vard r?" nsan n evreni tan ma çabalar , özünde bu basit gibi görünen sorularla ba lam r. Her zihniyet yap , dönemi ve zihniyet yakla çerçevesinde bu sorulara yan t vermeye çal r. Evreni tan yan insan, ayn zamanda kendisini de tan olacakt r, ya da tersinden; kendisini tan yan insan evreni de tan olacakt r. 'Kendini bil' düsturu bu çift yönlü sorunun yan r. Bilim, felsefe ve mitoloji kadar din de bu sorulara yan t vermek üzere geli mi tir. Farkl biçim ve özellikler kazansa da, din, insan n en eski dü ünce yap olu turur. üphesiz de mez bir biçim olarak ilk ça lardan günümüze oldu u gibi ta lm de ildir. Zaman ve insan n kavray düzeyi kadar, mekan da dinin farkl yakla mlar alnda geli mesinin zeminini haz rlam r. lkça dinlerinin günümüz dinlerinden çok farkl oldu unu söylemek do rudur. nsan n çocuksu ça lar ve inanc anlatan Animizm, ya da klanlar n kendi varl klar n gerekçesi olarak görüp ba land klar totemleri vb. kendi topluluklar n ve ça lar n dinleridir. Bu dinler fazla geli memi , sistemle memi , bir hukuka ve kurallar bütünlü üne ula lard r, ancak toplumu var etmede son derece önemli bir rol de oynam lard r. Son derece basit ve çocuksu olmas ndan hareketle hiç kimse ne Animist yakla mlar , ne totemci klanlar ya da aman ba ml toplumlar bu özelliklerinden hareketle, 'basit yakla mlar n sahibi' olarak de erlendiremez. 'Basitlik' izafidir ve bu toplumlar n/topluluklar n yakla mlar n basitlik olarak de erlendirilmesi de günümüz pozitivist yaklamlar n ürünüdür. Bunlar , o dönem dinlerinin çok geli kin olduklar anlam nda söylemiyoruz. Dinin geli im düzeyi dü ünce ve akl n alg lama düzeyinin geli imiyle ba lant r. ayet evreni tam bir bütünlük içerisinde tan mlayan bir yakla ma sahip olunsayd , korkulan kayna olan eyleri, ya da çok rahat tamlanabilen eyleri kutsall k s fat yla kutsamaz ve tap nç konusu yapmazlard . Soyut tanr ve din kavram n, bu tan mlanamaz kavramlar n ya da varl klar n tan mlanmayla birlikte geli ti i aç kt r. Örne in insanlar n kendi elleriyle yapt klara putlara tap nmalar , elleriyle yapt klar putlardan kendilerine ve geleceklerine yönelik beklenti içinde olmalar , umut var yakla mlar , onlara adaklar sunmalar ba ka nas l izah edilebilir? Soyut tanr kavram bu putlar n güçsüzlüklerinin, insan eliyle yarat lm klar n bilince ç kar lmas ve daha 'yüce, kutsal' varl klar n olabilece i dü üncesinin ekillenmesiyle birlikte geli mi tir. Tek tanr dinlerin atas say lan brahim Peygamber'in soyut tanr fikrine ve bu temelde din kavram na ula rken, putlarla ya ad hikayesi me hurdur. Bir efsane olarak anlat lan bu olay, biraz da hikayeyi renklendirir: ddia olur ki; brahim Peygamber'in babas (üvey babas ) Azer Nemrut'un yan nda çal an biridir. Belki de Nemrut'un panteonunun bekçisidir. brahim peygamber bir gün eline al- 83 KOMÜNAR baltayla panteona dalar ve büyük put hariç di er tüm putlar k rar. Bu tanr lara ve Nemrut'a kar büyük bir suç i lemek anlana gelmektedir. Kovu turmas geciktirilemez, çünkü ba olunan tanr lar n ho nutsuz kalacaklar dü ünülür. Ve brahim peygamber yakalanarak Nemrut'un huzuruna ç kar r. Nemrut brahim'e putlar neden k rsorar. O da, kendisinin de il, büyük putun k rd söyler. Nemrut, cans z put nal k rar deyince, O da, put tanr de il mi, diye yan t vermi . Bu k sa diyalog bile, asl nda tap nd klar eyin basitli ini bildiklerini göstermektedir. Buna ra men yarg da kusur lenmez, tanr lara kar i ledi i suçtan dolay brahim Peygamber a r bir cezaya çarpt lmaktan kurtulamaz; da gibi y lan odunlar n üzerine manc kla at larak yak lma cezas na çarpt r. Sonras mucize; odun ate inin brahim Peygamberi yakamamas , ate yak lan alan n bir göle, su birikintisine, odun közlerinden geriye kalanlar n da bal klara dönü mesiyle süreç tamamlanm olur. Kazanan; soyut akl n yolunun aç lmas ve daha somut olarak da soyut tanr fikridir. Bu dönem itibariyle din, bilmeye de il inanmaya dayan yordu. Asl nda sadece ilk ça lar aç ndan de il, her dönem din, bilmeye de il inanmaya dayanm r. Ama bilmek bir dönemden sonra inançla birlikte yan yana olmu tur. Din dogmalarla yüklü olsa ve akl d lasa da, bir dönemden sonra insan bu gerçekli i kabullenmek zorunda kalm r veya toplumsal gerçekliklerin geli im düzeyi onu buna zorlam r. Yeniden in a edilme durumuyla kar kar ya kalan toplumsal gerçeklikler, dogmatik kal plar n k lmas zorlam r. Bilmek, bugün ile ilk ça lar aç ndan farkl kar klar, anlamlar ifade etmi tir. Bilmek, insanl n ilk dönemleri aç ndan zihni yap elvermemek kadar, bir ihtiyaç da de ildir. Karma k, analitik zekan yoruma dayanan yap fazla öne ç kmar. lk ça insanlar n ne karma k sorunlar vard r, ne karma k zeka yap lanmalar ve ne de buna ihtiyaçlar . Onlar için önemli olan kendisini tan mlayabilmesi ve toplumu ayakta tutabilmesiydi. Bunu ba ar- 84 mas , gerisini sorgulamay önemli oranda ortadan kald yordu. Bunu sa layan ise, toplumu ayakta tutan ahlakt . Dolay yla dinden önce topluma çimento vazifesi gören ahlak devreye giriyordu. Yekpare toplum, tam bir birlik, özgür ya am ve toplulu un her bireyinin buna ba ahlaki örgüyü olu turuyordu. Ahlak toplumun özgürlü üyle ba lant bir olayd ve yaz olmayan, ama toplumun her bireyinin kendisini ba ml hissetti i ve onun d nda hareket edemedi i kurallard . "Ahlak anlam olarak toplumun uyulmas gereken kural gücüdür. Bu güç zorla de il, toplumsal varl n sürdürülmesinde hayati rolünden ötürü gönüllüce yürütülmektedir. Dinden fark , kutsall k yerine dünyevi ihtiyaçtan kaynaklanmas r. Din de üphesiz dünyevidir. Ama kavramlar n sihirli yan ve en eski olu umu onu kutsall a daha fazla büründürmektedir. Daha soyut ve törenseldir. Ahlak ise daha günlük, dünyevi ve gerekli pratik kurallard r." (Bir Halk Savunmak) Ahlak olmayan toplum, özgürlü ü olmayan toplumdu. Özgürlükten yoksun b rak lan toplum ise; ahlaki örgüsü da lm olan toplumdu. Soyut tanr fikrine ula mayla birlikte, toplumsal bir gerçeklik olarak din, bütün kurallar yla, yapt mlar yla, ritüelleriyle birlikte in a edilir. Tek tanr dinler kadar öncesindeki çoklu tanr sistemleri ya da do ay kendisi gibi canl gören yakla mlar da insan n metafizik ihtiyaçlar n bir ürünü olarak in a edilmi lerdi. Din toplumsal bir gerçeklik olarak bir ihtiyac kar lamak üzere in a edilmi ti. lk ça dinleri bir ba lang ç olarak bu tarihsel geli mede rol oynasa da, de mesi, ortadan kalmas ya da yerini daha geli mi ba ka dinlere b rakmas kaç lmazd . Her in an n yerini bir yenisine b rak rken oldu u gibi, olu um ve y lma hep bir arada yürümü tür. Önderlik, toplumsal gerçekliklerin in a edilme ve y lma süreçlerine ili kin a daki de erlendirmeyi yapmaktad r: "Toplumsal gerçeklerin s kça in a edilmi gerçekler oldu unun ne kadar bilincinde olursak, y lmalar ve yeniden in a edilme- KOMÜNAR lerinin gere ine o ölçüde daha iyi hükmedebiliriz. Y lmaz, de mez toplumsal gerçeklikler yoktur. Hele hele bask ve sömürgen kurumlar n y lmalar , a nd lmalar özgür ya am n vazgeçilmez gere idir. Toplumsal gerçek derken, toplumun tüm ideolojik ve maddi kurumlar kastetmekteyiz. Dilden dine, mitolojiden bilime, ekonomiden siyasete, hukuktan sanata, ahlaktan felsefeye kadar tüm toplumsal alanlarda uygun zaman ve mekân ko ullar nda sürekli toplumsal gerçeklikler kurulur, y r, restore edilir ve yenileri olu turulur." (Kapitalist Modernitenin A lma Sorunlar Ve Demokratikle me) Anla ld gibi din de di er tüm toplumsal olgular gibi akl n ürünü olarak geli mi tir. Ancak ilk dönem dinleri ile sonraki kutsall klarla bezenmi soyut tanr ve din aranda büyük farkl klar olu mu tur. Din insan n metafizik ihtiyac kar layan bir araç olarak do mu ve geli mi tir. Ancak hiyerar ik devletçi yap lamaya geçi le veya hiyerar ik devletçi yap lanmada bu do ihtiyaç ve özelliklerinden uzakla r. Evreni ve kendisini bilme ikinci planda kalm , toplumun yönetilmesinde, yönlendirilmesinde temel araçlardan biri haline gelmi tir. Ba lang çta kendisini tanr gören ve gösteren krallar bu yalan ve bu yalana dayal olarak toplumu yönetemeyeceklerini anlad klar nda, hem tanr lar n, hem tanr krallar n, hem de dinin rolü önemli oranda de mi tir. Üst toplum dini en etkili bir yönetim arac olarak kullan rken, alt toplum metafizik ihtiyaçlan tatmini temelinde yakla m göstermi tir. Tanr n varl ya da yoklu u, dinin gerçekli i, olmas ya da olmamas onlar aç ndan fazla anlam ta mam r. Bu konular alt toplum aç ndan tart lmas gereken konular olmam r. Hiyerar ik devletçi sistemi temsil edenler, tanr k s fat ndan dü seler de tanr lar gibi ya ayan üst toplum, alt toplumun gerçe i dü ünmesinin önüne geçmeye çal r. Üst toplum in a edilen bir toplumsal gerçeklik olan dinin ya da dinle birlikte an lan tanr n tart lmas , gerçe e ula lmas , yine topluma egemen k ld dinin kurallar yla engellemi tir. Bu tür tart ma konular dinden ç kma olarak de erlendirmi , yapt m olarak da insanlar n bilincinde yarat lan ve tanr sal kattan gelen sonsuz bir bask yla tan mlam lard r. Kendileri gerçe i bilmelerine ra men, bu gerçe in toplum taraf ndan bilinmesini asla istememi ve de engellemek için ellerinden geleni yapm lard r. Bask mekanizman n zihindeki yans mas olarak cehennem alt topluma reva görülürken, cennet üst topluma tahsis edilmi tir. Dahas egemenler in a etmi olduklar bu toplumsal gerçeklikle cennete gitmeden, cenneti bu dünyaya getirmi ve "cennette ya ar gibi" ya am lard r. Mitolojik ça lardan günümüze dinin tarihi bu temel yakla m üzerinde ekillenmi tir. Bu, dinin ütopik ve toplumsal yakla mlar n hiç olmad , do undan son gününe kadar despotik ve iktidarc oldu u anlana gelmez. lk ça 'ilkel' dinlerinde iktidarc , hiyerar ik, devletçi bir yakla n olmad kesindir. Hatta denilebilir ki, mitolojik ça larda da, din rolünü gören ve tek tandinlere de kaynakl k eden mitolojiler tam anlam yla iktidarc de illerdir. Toplumun birli ini ve örgütlülü ünü savunmaya mitolojilerde de rastlanmaktad r. Hatta tek tanr dinlerde de somut hiyerar ik yap lar n savunulmas na rastlanmaz. Bu dinler derinlikli olarak ele al nd klar nda ba lang çlar nda hiyerar i kar olduklar da görülür. Örne in ristiyanl k, slamiyet buna örnek olarak gösterilebilirler. H ristiyanl k 300 y l gibi uzun bir süre savundu u toplumsal e itlikçi yakla mlardan dolay kovu turmalara, takiplere, bask lara, i kencelere, çarm hlara gerilmelere, arenalarda aslanlara yedirilmelere vb. u ram r. Ama devlet dini haline geldikten sonra bu toplumsal özelliklerinden uzakla /uzakla lm , egemen s flar elinde ütopyalar na ayk olarak toplumu yönetmenin arac haline gelmi tir. Keza slamiyet'in do süreçlerinde de benzer bir durum ya anm , Hz. Muhammed'in ölümüyle birlikte slamiyet de bu e itlikçi ütopyalar ndan uzakla r. Bugün ise, bu dinlerin do dönemindeki özellikleriyle hiç- 85 KOMÜNAR bir ba lar kalmam , toplumsal bir bask arac na, devlet yönetme araçlar na dönmü lerdir. Toplum de il, devlet dinin sahibi olmu tur. Bugünden bak ld nda din ve devlet yönetiminin birbirlerinden ayr lmaz ikili haline geldikleri rahatl kla söylenebilir. Her ne kadar laiklik (sekülerlik) ad alt nda din ve devlet i leri birbirlerinden ayr ld klar , dinin bir inanç olay olarak vicdanlara rak ld söylense ve iddia edilse de, gerçek bunun tam tersini göstermektedir. Dahas din devleti olarak kendisini tan mlayan devletlerin say hiç de az de ildir. Vicdan ikinci plandad r veya sadece alt topluma hitap eden bir yakla md r. Üst toplum neyin ne oldu unu, dinin özellik ve rolünü çok iyi bildi inden, vicdan yla asla dine yakla maz. Onun için din, ç karlar ifade ediyor mu, etmiyor mu, önemli olan budur. Din ile vicdan n birlikte ve ayn eymi gibi ele al nmas ba ka bir yanl yakla ma da kap aralamaktad r. Vicdan insan n ahlak çerçevesinde olay ve olgulara yakla mar. Do ru ve yanl toplumun de er yarlar yla k yaslayarak yap p-yapmamaya karar vermesidir. Vicdan, e er davran n toplumsal de erlerle çat mas durumunu ortaya ç kar yorsa, ki inin istek ve arzular ndan ziyade toplumun genel ç karlar temelinde hareket etmesini ifade eder. Din ve vicdan özgürlü ü çokça ifade edilen bir de erlendirme olmaktad r. Bu, hiyerar ik sistemin önemli hukuk kurallar ndan biri haline gelmi tir. Bu yakla mdan hareketle din ki isel bir yakla ma indirgenmi tir ve bu yakla m günümüzde oldukça hakim bir yakla m haline getirilmi tir. Önderlik bunun yanl bir yakla m oldu unu, "dinin ki isel bir mesele" olarak ele al namayaca , "ki isel deil, toplumsal olgunun ilk kavramsal, ahlaksal ve yönetim biçimi" oldu unu belirtmektedir. Dinin ki isel bir mesele olarak ele al p de erlendirilmesi, iktidar n ideolojik yan siyasal teoloji taraf ndan olu turuldu unu örtmeye, gizlemeye ve sanki hiyerar inin, iktidar erkinin dinle bir ba n olmad kan tlamaya yöneliktir. nan pinanmamay toplumsal gerçekliklerden ko- 86 partmak ve sadece ki inin kendisine ba bir olaym gibi ele almak bu toplumsal gerçekli i çarp tmakt r. nsan nas l ki toplumsal bir varl k olman n d nda de erlendirilemezse, din de toplumsal niteli inden soyutlanarak de erlendirilemez. Ortaça n tüm devletleri din devletleriydi. Dinsiz bir devlet yoktu ve devleti dinsiz dü ünmek o günün ko ullar nda mümkün de de ildi. Böyle bir devletin ya ama ans da zaten olmazd . O ko ullarda inanc n ahsilii diye bir kavram ve yakla m da yoktu. Kraldan en s rdan tebaaya kadar herkesin bir dini vard , dine inanmayan da farkl bir yakla m gösteremezdi. B rakal m dine inanmamay yüksek sesle dile getirmek, egemenliinde ya ad dinin herhangi bir kural gerçekle tirmemek, ya da dinsel ideolojik merkezin savundu u kurallardan birine kar bir yakla m göstermek, tarihten çokça örneklerini bildi imiz ki inin diri diri yak lmana neden olabilmi tir. Din ve vicdan özgürlü ü feodal devlete kar kapitalist devletin bireysel haklar kapsam nda yükseltti i bir anlay olmu tur. Bu ise dini toplumsal olgular n kavramsal gerçekliklerinden tümden koparm r. Bu yakla mla dinin sosyolojik tahlilinin yap lamayaca aç kt r. "Din sosyolojisi toplumsal gerçekli i yans tmaktan uzakt r. Epistemolojinin (bilme bilimi) toplumsall kla ba n yetkin kurulmas , çözümlenmesi gereken bir sorundur." (Bir Halk Savunmak) Sadece ortaça devletleri de il, tüm hiyerar ik devlet yap lanmalar n temelinde dinsel ideoloji vard r. Kapitalizm her ne kadar feodal devlete kar bireyin özgürlü ünü propaganda kapsam nda öne ç karsa, laiklik bayra alt nda toplumun deste ini arkas na almak istese ve yine bireysel haklarla birlikte anarak din ve vicdan hürriyetini öne ç karsa da, egemen hale geldikten, iktidar etkin ld ktan sonra teolojiyi iktidar n temeli haline getirmi tir. Günümüzün en modern burjuva devletini dahi bu literatürün d nda deerlendirmek mümkün de ildir. Siyasal teoloji, devletçi yap lanmalar n tüm yönetim kavramlar n dinsel kökenli oldu unu gösterir. KOMÜNAR Din ile devlet, din ile siyaset ili kileri iç temle klan bilincine ula , totem çerçeiçe geçmi haldedir. Ne devleti din olmadan vesinde klan n birli ini, bütünlü ünü sa lade erlendirmek mümkündür, ne de dini dev, daha geli kin dinsel olu umlarla da kalet olmadan. Yukar da belirttiklerimizde de vim, a iret ve daha geni anlamda da ümmet görüldü ü gibi bu ili kileri birbirinden ayr ya da evrensel insanl k bilincine ula r. de erlendirmek imkans zd r. Frans z Devri- Kavim, a iret, ümmet ve evrensel insanl k mi'yle ba layan ulus-devlet süreci, her ne bilincinin olu umunda din, insan n ihtiyaçkadar devleti din olmadan tan mlamaya lar n ürünü olarak ortaya ç ko ullar n kalksa da, bu gerçe i yans tmaz. Anayasalar, tersine kullan lm r, ama Ortaça din devhalk iradesine dayanan cumhuriyetlerin tan - letlerinden günümüze, modern devletlere , ya da halk n kendi kendisini yönetmesi do ru gelindi inde bu kullan m çok daha anlam nda demokrasi olarak devlet biçimini kapsaml ve etkili hale gelmi tir. Yani dinin tan mlasa da, bu yakla mlar birer örtü ol- bir ihtiyac kar lama durumu, yerini toplumaktan öte bir anlam ifade etmezler. Çünkü mu yönlendiren etkin ve temel araçlardan bisiyaset dilinin temel kavram ve yakla mlar ri olmaya b rakm r. Din, dincilikle yer dene kadar kendilerini uzak tutsalar da, din tirmi tir. Günümüzde etkin kullan lan ve merkezlidir. Siyaset ile din ili kisi de, din ile geçerli olan, dinin çarp kla lm halidir. devlet ili kileri gibi iç içe geçen ili kilerdir. Din s fla man n gerçekle tirilmesinde Hiyerar ik devletçi sistem alt nda bu de son derece önemli roller oynam ili kileri birbirinden ay rmak mümr. Hiyerar ik devletçi yap lanDin, kün de ildir. Günümüzün deman n geli tirilmesi s fla ma insan n mokratik ya da cumhuriyet oya anmadan mümkün olmetafizik, yani ak l, lan devlet biçimleri ile Orta- mant k ve duygular yla mazd . Düzen oturtulmadan, ça n teokratik devleti ara- kavrayamad soru ve farkl la ma ideolojik olarak ndaki fark nispidir ve gö- sorunlar kavramada ya topluma benimsetilmeden rüntüden ibarettir. Siyasetin da kavramasa da anlam ve bunun bir tanr karar oldili de farkl de ildir. Siyavermede önemli bir du u kabul ettirilmeden, s setin kavram ve kurallar kayfsal temele dayanacak olan rol oynam r. na dinden almaktad r. Devletbir hiyerar i kurulamazd . Komülerin, siyasetin literatürünün teolojik olnal demokratik de erlerin zar gibi sardu u söylendi inde, kayna a at fta bulunultoplum parçalanacakt r ki, hiyerar i fazmaktad r. Günümüzün tüm toplumsal ili ki- la sorun ç karmadan sürdürülebilsin. Bu da lerinin kayna n tarihte gizli olmas gibi… ancak ideolojik alanda sa lanacak ba ar yla Bugünü tarihin ba lang ndan, dini mitolo- hayata geçirilebilirdi. deolojik alanda tam jiden ve siyasetin kavramlar dinden ayr bir hakimiyet sa lanmadan, salt zorla özgür de erlendirmek mümkün de ildir ve ayr de- ya am olan bir toplumu/toplulu u bask ve erlendirilse bile, bu, gerçe in ifadesi olma- denetim alt na almak mümkün olamazd . yacakt r. Önderlik ideolojik egemenlik olmadan, zorDin, tarihin belli bir döneminde ortaya la "uzun süre hayvanlar n bile a lda tutulakm ve insanl n önemli bir sorununa ya- mayaca " belirtirken, devletçi hiyerar ik t olmu tur. Din, insan n metafizik, yani yap lanman n dayanm oldu u temel ilke ve ak l, mant k ve duygular yla kavrayamad yakla mlar çok veciz bir biçimde dile getirsoru ve sorunlar kavramada ya da kavra- mi tir. Düzen anlay bu yakla n ürünü masa da anlam vermede önemli bir rol oyna- olarak geli mi tir. r. Hatta denilebilir ki, ilk insanlar n özZiggurat rahipleri bu durumu çok iyi görgürle me serüvenlerinin ba lang da mü lerdir. Din ve tanr inanc yla dolu olan olu turmu tur. Animist yakla mlarla kendi- insanlar n bu temelde kurulacak olan bir düsini do an n bir parças olarak görmü , to- zene kar ç kmayacaklar erkenden tespit 87 KOMÜNAR etmi lerdir. Önemli olan; kurulacak düzenin tanr ad na oldu u ve onlar n ç karlar temsil etti i benimsetilebilsin. Düzen, sistem o güne kadar topluma anlat lan zemin üzerinden geli tirilecektir. Rahiplerin do ay tamlamalar ve topluma benimsettikleri evren anlay lar , kurulmak istenen sistemin ana hatlar da vermi tir. Evren; yukar da gökyüzü, insanlar n ya ad klar yeryüzü ve de karanl k dünya olarak tan mlan yer alt . Rahiplerin yapm olduklar zigguratlar da, bu sistemin somutla hali, makete indirgenmi biçimidir. Mitolojik dönemde tanr simgesel varl korumu tur. Say lar s rlansa da, etkinlikleri artm r. Etkin ve önemli tanr lan büyük ço unlu u ya gökyüzüne, ya da yeralt na yerle mi lerdir. Her iki durumda da, tanr lar insanlar n hayatlar na girebilmekle beraber, insanlar onlara çok fazla dokunabilme durumunda de illerdir. Tanr lar; Güne 'tir, Ay'd r, y ld zlard r, ya da görünmeyen ve bilinmeyen, ama korkutuculuklayla öne ç kan yeralt n deh et verici figürleridir, cehennemin korkutucu yarat klar r. Yeralt ve yerüstü, her iki dünya, her iki sistem birbirini tamamlar. Adeta madalyonun iki yüzü gibidirler. nsanlar n zihninde yarat lan en kusursuz sistem; kendilerini var eden ve geleceklerini tayin eden gökyüzündeki sistemdir. En kusurlu olan ise, tanr lardan kopuk olan ve her iki sistemin aras nda yer alan yeryüzü sistemidir. O zaman tanr lara ula mak için gökyüzü düzenini yere indirmek gerekmektedir. Kusursuz bir sistem, günahs z ve tanr larla bar k insan, gökyüzü sisteminin bir benzerini yeryüzünde kuran ve buna uygun ya ayan insand r. Dinde ve mitolojide gökyüzü a amalardan olu mu tur. Kutsal Kitaplar gökyüzünün yedi kattan olu tu unu anlat rlar. En üst kat, tanr n oturdu u kat olarak tan mlan r. Yani evren yukar dan a ya do ru bir etkinlik, egemenlik ve hiyerar ik sisteme sahiptir. En üst gözleyen ve yönetenin yeridir, a katlarda yer alanlar ise, etkinliklerine göre s ralan r Tek tanr sistemlerde tanr yukar da di erleri a dayken, modelin örnek al n- 88 mitolojide tüm tanr lar yukar dad rlar. Kendi aralar nda kurduklar Tanr lar Kurulu'nda (panteon) bir hiyerar ileri vard r: Yarat gücü olan tanr larla, ikinci derecede etkili olan tanr lar. te rahiplerin topluma benimsetti i kusursuz i leyen sistem, bu sistemdir. ayet tanr lar kendi aralar nda bir hiyerar i olu turmu , bir tanr di er tanr lar içinde ayr cal kl ise, gökyüzü katlara bölünmü ve her kat bir kat n alt nda veya üstünde yer al yorsa, o zaman farkl k, alt-üst olma durumu evrenin bir yasas demektir veya bu anlama gelir. Her eyin bir alt , bir üstü varsa, o zaman insanlar n aralar nda da bir hiyerar inin olmas evrenin kaç lamaz yasas gere i demektir. Bundan daha iyi bir düzen ne dü ünülebilir, ne de bulunulabilir. Tanlar n bile hiyerar iye tabi olduklar kan tland ktan sonra, insanlar buna inanmazl k edemezler. Bu temelde kurulacak düzen en despotik yakla mlar bile rahatl kla uygulayabilecektir ve hiç kimse de buna kar ç kamayacakt r. Çünkü kar ç lan sadece uygulana gelen sistem de ildir, ayn zamanda tanr n kendisidir. Rahibin uzun y llar boyunca topluma enjekte etti i ve en sonunda kabul ettirdi i, üzerinde sistemi oturttu u bu yakla md r. Bundan sonras rahip için çocuk oyunca gibidir ve arkas çorap sökü ü gibi gelecektir. Rahip, sistemi bu anlay temelinde kurar. Düzen yukar dan a ya do ru örgütlendirilir. Düzen kendisinin de il, tanr n düzenidir. Kendisi tanr ad na bu düzeni kurmakta ve yönetmektedir. Kendisi salt bir sözcü ve temsilcidir. Bunun d nda farkl bir ey de ildir, ama ona yakla m tanr n sözcüsüne yakla md r. Ona kar yap lacak herhangi bir yanl yakla m, ayn zamanda onun ahs nda tanr ya yap lm olacakt r. Düzene kar t durmak da, sadece kurulu sisteme kar durmak anlam na gelmeyecek, ayn zamanda yine tanr n düzenine, dolayla da tanr ya kar durmak anlam na gelecektir. Tanr ya kar gelmenin cezas ise; sonu belirsiz ve korkulu yeralt dünyas n cehennem azab r. Kurulan düzen tanr dü- KOMÜNAR zenidir ve ça lar sonras nda da "kutsal düzen" anlay egemenli ini sürdürmeye devam edecektir. Tüm s fl toplumlar n egemen yap lar kendilerini ayn düzenin temsilcileri olarak tan mlam lard r. En son modern ça n ulus-devleti de kendisini bu kutsall n ifadesi olarak tan mlayacakt r. Dolay yla hiyerar ik devletçi yap , kendisini tanr n yeryüzündeki tezahürü olarak göstermi tir. Rahip kutsall klarla bezenmi tir. Tanr yla insanlar aras ndaki tek köprüdür, tek halkar. Neolitik dönemin çoklu tanr sistemlerinde, putlara tap nma biçiminde de olsa insanlar tanr lar yla direkt ili ki kurabilmekteydiler. Beklentilerini oldu u kadar, af dileklerini de direkt kendi a zlar ndan tanr ya yakar lar yla dile getirebiliyorlar. Ama rahibin toplum içinde egemen hale gelmesiyle birlikte insanlar n tanr lar na direkt tap nma, istem ve beklentilerini dile getirme, af dileme durumlar da ortadan kalkar. Tanr bir anlamda özelle tirilir. Rahip olmadan tanr ya ula mak mümkün de ildir. Bir tap nma ya da yakar m gerçekle tirilecek, ancak rahibe ba vurulur ve onun arac yla bu yakar ya da tap nma olay gerçekle tirilir. Arac , tanr dan sonraki en güçlü ve etkili yarat k haline gelir. Asl nda tanr -rahip iç içedir, ayn ki iliktir. Ba rahip tanr n görünen, tanr ise, rahibin görünmeyen yüzüdür. "Rahip ziggurat n en üst kat tanr lara (say lar giderek azal r) verirken, bu kat son derece gizli tutar. Kendisi (ba rahip) d nda kimsenin bu kata ç kmamas kay t alt na al r. Bu taktik yeni dinsel geli me için önemlidir. Böylece hem insanlar n sayg ve merak , hem de ba ml geli tirir. Ba rahip burada tanr yla bulu tu unu, konu tu unu sürekli topluma yayar. Tanr n sözünü duymak isteyen, ba rahibin 'sözüne' bakmal r. Çünkü o, tanr n tek yetkili sözcüsüdür. Bu gelenek oldu u gibi brahimî dinlere de geçmi tir. Hz. Musa Sina-Tur Danda tanr yla konu up 'ON EMR ' alm r. Hz. sa'n n di er ad 'TANRI SÖZCÜSÜ'dür. Birçok defa o da tanr yla konu ma denemesine girmi , ancak eytan bu giri imi bo a karm r. Fakat sonunda ba aracakt r. Hz. Muhammed'in Miraca ç , ayn gelene in slam'la devam etti ini gösterir."(Kapitalist Modernitenin A lma Sorunlar Ve Demokratikle me) Önderlik rahibin ziggurat sistemini ve bu temelde düzeni nas l kurdu unu böyle anlayor. Tek tanr din ve temsilcilerinin de ayn rahibin yolundan yürüdükleri, olu turulan kutsall a halel getirmediklerini de bu de erlendirmede görüyoruz. Önderlik devamla da unlar belirtiyor: "Ba rahip tanr kat nda-evinde düünce yo unlu unu ba aran ki idir. Yeni toplumun düzenlenmesinin etkili olmas için, bu düzenlemenin tanyla diyalogunda geçen sözlere göre olmas son derece önemlidir. Tanr temsilleri için ilk defa baz heykeller de bu kata yerle tirilmektedir. Bu bulu insan merak daha da artt r. Kavramsal tanr n simgesel putla, figürleri gerekli görülür. Zaten dönemin insan belle i bu tip soyut kavramlarla düünmekten çok, figürlerle zihni tasar ya hepten yatk nd r. Figürsel olmayan dü üncenin, yani sözel, soyut dü üncenin anla lmas çok güçtür. "Demek ki ziggurat n üst kat n ilk tanr evi, panteon, kilise, havra, cami, cemaâ (üniversite) örne i olmas son derece ö reti- 89 KOMÜNAR cidir. Zincirlemesine birbirine ba bu ta- neticesinde egemenlikçi, hiyerar ik devletçi, rihsel olu umlar toplumun kutsal haf zas , fç sistem topluma benimsetilebilinmi , kimli i anlam na da gelmektedir. lahiyat, insanl k ruhunun kayna ndan uzakla ladi er ad yla teoloji bu haf zay felsefele tire- bilinmi tir. Bu da din ile devlet ili kilerinin rek ö retmektedir: lk örne inden kopuk ve iç içe geçmesine neden olmu , hatta din devsoyut olarak. Tarihteki en büyük çarp tmalar letin kayna rolünü de oynam r. Din olilahiyat-teoloji alan nda yap lmaktad r. üp- madan ne köleci ne de günümüz devleti dühesiz bilim ve felsefenin geli mesinde ilahiünülemez. yat n rolü yads namaz. Ama tanr sall n Düzen anlay n oturtulmas , s fsal toplumsal kayna belirlemeyerek, soyu- egemenliklerin uygulanmas için uygun zetun soyutuna, putun putuna s narak bunu mini yaratm r. O zamana kadar bir bütün yürüttükleri için, in a ettikleri toplumsall k- olan, egemenlik ve sömürü ili kilerini billa genelde uygarl n, özelde bugünkü uy- meyen, tam bir bütün ve e itli i olu turan garl n olu umundaki ba sorumlu s f ko- toplum, yaratt etki, uyand rd bilinç ve numundad rlar." (Kapitalist Modernitenin zihniyet yap yla farkl a ve egemenlik lma Sorunlar Ve Demokratikle me) ili kilerine dayanan s fla may , dinin ve Kutsal düzen anlay olmadan toplumun tanr n cevaz verdi i bir yakla m olarak hiyerar ik olarak parçalanmas , devletçi top- ele alm r. Tanr nas l her eyin üstündeyse, luma geçi yapt lmas mümkün olapanteonda nas l ki bir tanr di er tüm mazd . Toplumun aleyhine gelitanr lara üstün bir konumdaysa, Din en hemen her eye kutsall k o zaman insanlar aras nda da ve tanr s fla giysileri giydirilmi , tanr may kolayla ran temel benzer bir farkl la man n düzeninin ifadesi olarak olmas , baz lar n di eraraçlar olmu tur ve bu toplum de erlendirilmi sadece s fla man n, hiye- lerine üstün olmas katir. Kutsal tanr düzeni, rar ik devlet yap lanmas n lmaz olaca dü üntoplulu u aldatman n ve do du u zamanlar için de il, cesi din arac yla topkendi ya am na ayk bir tüm zamanlar için geçerli luma egemen k nm r. sistemin içinde tutulabilmeYani hiyerar ik devletçi yabir yakla m nin en mükemmel arac olmu lanma ve kölecilik kayna olagelmi tir. tur. nsanlar kullu a ve köleli e bu kutsal tanr sal düzenden alacakko turan da bu yakla md r. Farkl la an topr. Din ve tanr s fla may kolayla ran telum, kendi köleli i, kullu u pahas na da olsa mel araçlar olmu tur ve bu sadece s fla en yabanc oldu u devletle, s flarla böy- man n, hiyerar ik devlet yap lanmas n lece tan olacakt r. Hiçbir insan ya da do du u zamanlar için de il, tüm zamanlar toplulu un kullu a, köleli e gönüllüce ko - için geçerli bir yakla m olagelmi tir. tu unu kimse iddia edemez. Kutsal tanr dünsanlar n on binlerce y l özgür ya amazeninin onu oraya götürdü ünün çok fark n- lar na ayk olarak kölele tirilmeleri kolay da oldu u da söylenemez. kabul edilmemi tir. Kad n kölele tirilmesi Düzen en yetkin temsiline devletle ula r. ve erke in metas haline getirilmesi de kolay Yetkin ve karma k devlet yap lanmas kabul edilmemi tir. Bu kölelik ili kisini kagerçekle tirmenin yolu da düzen anlay n nlara, erkeklere kabul ettirmek bir ç rp da topluma benimsetilmesi ve sistemle tirilme- ve kolay gerçekle memi tir. Zor yaln z ba si ve uygulanmas temelinde gerçekle mi - na böyle bir eyi gerçekle tirebilme gücüntir. Düzen fikri topluma benimsetilmeden, den yoksundur. Bunu ancak bir inanç, bir ruhunun kayna olan özgürlü üne ayk ideolojik sistem geli tirebilirdi. Din ve tanr olarak kölele me insana kabul ettirilemezdi. inanc , kutsal düzen fikri insanlar binlerce Gökyüzünün kusursuz i leyen düzeninin yell k özgür ya am al kanl klar ndan kore indirilmesi, ete-kemi e büründürülmesi partabilir, bir hayvan, bir mal, bir i aleti ha- 90 KOMÜNAR line getirebilir, al p-sat lmas kar nda sessiz kalmas sa layabilirdi. Rahibin din ve tanr icat etme dü ünce ve eylemi burada devreye girer ve anlam da burada bulur: "Avc k ve sava kültürünün varaca durak askeri örgütlenmedir. Askeri örgütlenme do al, etnik toplumun da lmas oran nda geli ir. Kad n-ana etraf ndaki örgütlenme soy, gen, akraba ön ili kisini geli tirirken, askeri örgütlenme bu ili kiden kopmu güçlü erkekleri esas al r. Art k bu gücün kar nda hiçbir do al toplum biçiminin kar duramayaca aç kt r. Toplumsal ili kilere toplumsal zor -buna medeni ili ki de denilmektedirgirmi tir. Belirleyen güç zorun sahipleridir. Böylelikle özel mülkiyetin de yolu aç lmaktar. Mülkiyetin temelinde zorun yatmas anla r bir husustur. Zorla ve kanla ele geçirme benlik duygusunu a güçlendirir. li kilere hükmetme olmadan, zor arac geli tirilip uygulanamaz. Hükmetme ise sahip olmayla ba lant r. Hükmetmenin içeriinde sahip olma bir diyalektik ili kidir. Sahiplik de tüm mülk düzenlerinin öznesidir. Art k toplulu a, kad na, çocu a, gençlere, verimli av ve toplay k alanlar na mülk gözüyle bakma dönemi aç lmaktad r. Güçlü erkek bütün ihti am yla ilk ç yapmaktad r. Tanr -kral olmaya az kalm r. aman-rahip art k bu yeni sürecin mitolojisini olu turmak için i ba ndad r. Yap lmas gereken i , bu yeni olu umu muhte em bir geli me olarak hükmedilen insan n zihnine yerle tirmektir. Me ruiyet sava en az ç plak zor kadar hünerli çaba gerektirmektedir. nsan n zihnine öyle bir inanç yerle tirilmeli ki, mutlak bir kanun de erinde olsun. Bütün sosyolojik veriler 'hükmeden tanr ' kavram na bu süreçte eri ildi ini göstermektedir." (Bir Halk Savunmak) fla ma, devletle me, erkek egemenlikçi topluma geçi zamansal olarak ayn olmasalar da, ayn zihniyet yap lanmas na, ayanlay a dayan rlar. Zihniyet, üretimin toplumsal niteli ine ayk olarak, toplumsal üretim fazlal na bireysel el koymad r. Az nl n ço unluk üzerindeki egemenliidir, 'ki inin tanr la mas ', 'toplulu un ka- ncala mas 'd r. Do al toplumu olu turan temel yakla m olan ya ve cinsiyet gözetmeyen ortak üretim ve ortak tüketimdir. Üretime toplum ad na ki inin el koymas toplumsal ili kilerde büyük bir de imdir ve bu insan n binlerce y l devam eden özgür, hiyerar isiz, egemensiz ya am ndan sonra gerçekle mi tir. nsana ra men, insana kart bir yakla m, yine insan eliyle sa lanm r. Elbette bunun, toplumun en kurnazlan hile ve zoru yoluyla ba ar ld söy-lenebilir ve bu büyük ço unlukla da do ru bir tespit de olur, ama gerçe in hepsini ifade etmez. Çünkü sadece zor, Önderli in de belirtti i gibi; "yaln z ba na uzun süre hayvanlabile a lda tutamaz". O zaman yap lan i bir me ruiyet arac na ihtiyaç duyar veya devreye giren me ruiyet araçlar yla bu kendisine kar t yakla m tüm topluma benimsetilir. Me ruiyet araçlar n en etkilisinin kutsal din, tanr ve düzen anlay oldu u tart ma götürmezdir. Bundan dolay r ki, tüm s fç , egemenlikçi sistemler dini me ruiyet arac olarak kullanmaktan asla vazgeçmemi lerdir. Kad n kölele tirilmesi, eski ana tanr ça özelliklerinden uzakla lmas , erke in hizmetinde bir mal durumuna dü ürülmesi, kölenin kölesi bir konuma getirilmesi de bu me ruiyet arac yla sa lanm r. Tek tanr dinler, tanr n insanlar kendi suretinde yaratt klar söyleseler de, yarat n temel kayna mitolojiye bakt zda, insan n tanr taraf ndan yarana lanma içerdi i rahatl kla görülebilir. nsanlar d lar ndan, "bir ad m daha ileride" çamurdan yaratan tanr lar, bu yakla mlar yla ne kadar a lad klar gösterirler. Kad n ise bu yarat mda unutulmu gibidir. Kad n ne tanr dan bir parçad r, ne de tanr n suretinden yarat lm r. Kad n çamurdan bile yarat lmam r. Tanr erke i çamurdan, kad da çamurdan yaratt erke in 'kaburga kemi inden', hem de 'e ri' kaburga kemi inden yaratm r. Mitolojinin mitos dili ba ta kad n olmak üzere yarat m olay öyle fazla sa a-sola çekmeden ve dolayl yöntemlere de ba vurmadan, dosdo ru anlat r. Anlat m çok nettir; mitoloji, giderek 91 KOMÜNAR dinin kad n yarat na ili kin bu yakla , ki, tanr lar k zmas n, ki i kutsall ktan kopakad na biçilen toplumsal kölelik statüsünün lmas n ve tanr sal cezaland rmalar gündedin arc yla me ruiyet zeminine oturtul- me gelmesin! Hikaye eski, basit, ama son mas r. Kad n erke in kaburga kemi in- derece etkili. Ac çekmeden ya amak, ac den yarat lmas , asl nda kul-köle olarak ya- çekti ini bile tanr lara hissettirmemek. Tanr rat lan erke e ikincil bir ek yap lmaktad r: ad na hükmeden krallar n insanlar n ac çekKad n, kölenin kölesi olarak tan mlanm ve melerine inanmamalar , bilmemeleri, köleme ru k nm r. lerin cans z ve ac z ya ayan varl klar ola"Tanr sal ba kta güçlü bir inanç ve rak bilinmeleri… Eyüp Peygamber'in ac ibadet bütünlü ü vard r. Rahip gelene inde çekti ini, kendi ahs nda insanlar n ac çektanr -kral olarak devlet ba o kadar bü- tiklerini tanr -krala kabul ettirmesinin bayük bir deha ile i lenmi tir ki, köleler-kullar ar burada yatmaktad r. ordusu kar ncala arak yük ta yacak denli Kölecili in bir sistem olarak geli mesi küçültülmü ve hizmetçi k nm r. Sümer kad n aleyhine ilk cinsel k lman n gerçekmitolojisinde insan, tanr lar n d ndan le mesinden sonra mümkün olabilmi tir. Bir veya bir ad m daha ileride topraktan (ça- kez geli tikten sonra da tüm insanlar kölemur) yarat lm gibi gösterilir. Tanr lar n en le tirmeyi hedeflemi tir. Kad n, çocuk, genç tarzda insan yaratmas incele erek gü- sistem aç ndan fark etmemi tir. Önemli nümüze kadar gelir. Kad n, tanr dan yarat - olan ya lar ve cinsiyetleri de ildir, önemli lamayacak kadar unutulmu tur. olan; sömürünün gerçekle mesinde Din Ona biçilen paye erke in kakatk paylar n ne olaca r. kendisini iktidarburga kemi inden yarat lSonraki baz dinler kölecilidan ayr ve uzak olmas r. Bu anlat m- görmemesi kadar, iktidar in bu egemenlikçi yaklalar devlet tabakas n ilk da kendisini dinden uzak mlar na kar ç km , do undaki büyük ideo- görmemi tir. kisi birbirini itlik ve özgürlü ü savunlojik düzeni göstermesi baabilmi lerdir. H ristiyanl k her zaman tamamndan önemlidir. nsanlave slamiyet buna örnek göslam lard r. n bölünmesi o denli i lenmi terilebilir. Ancak bu dinlerin de tir ki, nesiller boyu toplumun ezici çoher zaman ayn yakla mlara sahip olunlu u devlet tabakas n tanr sall sa- duklar ve insan eme i üzerindeki bask ve dece onaylam yor, ibadet ediyor ve en a - sömürüye kar ç kt klar anlam nda de ilndan çal may bir tanr emri olarak al- dir. H ristiyanl k sömürüye kar özgürlükçü yor. deolojik derinlik bu kadar geli mi ve e itlikçi bir yakla savundu u dönemoluyor. Asl nda temeli zorbal k ve yalan olan lerde Roma mparatorlu u'nun kovu turmabir kurumsal özellik, en yüce, tap lan ve lar na u rarken farkl , ama Roma mparatorruna her tür çaba gösterilen bir metafizik, lu u taraf ndan devlet dini olarak kabul ve soyut feti -tap lan ey- haline getirili- ilan edildikten sonra farkl bir yakla n sayor."(Bir Halk Savunmak) hibi olmu tur. Kölecilik bu yakla n me ru k nmaktidarla bütünle mek dinin özünde varndan sonra geli ebilmi tir. Art k sadece kar. Kutsal tanr düzenini yeryüzüne indirirn de il, erkek de köle olarak mal haline ken, dinin temel ald ilkeler egemenlikçi getirilecek, be para de erle al p-sat labi- yakla mlar ba nda ta r. Tanr ve lecek ve bu da kutsal din ve tanr ya dayan- kul, tanr n temsilcisi rahip ile insan, az nlacakt r. Kutsall k maskesiyle me ruiyet ktaki yönetici ile ço unluktaki yönetilen zeminine ta nd ktan sonra kim buna kar tanr buyruklar olarak dinin esaslar olu kabilir, etkisiz duruma getirebilir ki? Dü- turmu lard r. Din kendisini iktidardan ayr zen ve düzen hükmü tanr sal kaynaktan ç k- ve uzak görmemesi kadar, iktidar da kendisir, o zaman buna itirazs z uymak gerekir ni dinden uzak görmemi tir. kisi birbirini 92 KOMÜNAR her zaman tamamlam lard r. Roma mparatorlu u'nun H ristiyanl devlet dini olarak kabul ve ilan etmesi, dinin iktidarla olan bu ba ndan hareketledir. Bundan dolay Önderlik, hangi s fsal temelde olursa olsun, iktidar ba lant tüm kavramlar n din kökenli oldu unu söyler. Siyasal teoloji yüzüne örtü çekilen iktidar n kavramlar n dinsel kökenini anlat r. Roma mparatorlu u'nun yüzy llarca kendisine kar mücadele eden H ristiyanl devlet dini olarak kabul etmesinin alt nda yatan gerçek, H ristiyanl n çok geni çevreler üzerinde yaratm oldu u etki kadar, bu dinin ba nda ta oldu u iktidar ba lant temel yakla mlagörmü olmas ndan dolay r. Bunun Paganizm ya da H ristiyanl k taraf ndan yürütülmü olmas ya da herhangi ba ka bir yakla m taraf ndan sürdürülmü olmas sistem aç ndan önemli de ildir. Önemli olan sistemin teklemeden, tökezlemeden sürmü olmas r. Ölümsüzle en tanr -krallarla, ölümlü insanlar, 'kar nca misali çal an' ölümlü insanlar, devletin süreklili inin ifadesi olmu tur. Ölümsüz tanr -krallar ile kancala an insanlar n Ortado u egemenlik zihniyetini olu turdu unu belirten Önderlik, bu konuda a daki de erlendirmeyi yapar: "Firavun ve Nemrut deyimleri Ortado u kültüründe tam da tanr -krallar ifade eder. Tanr -kral bir Ortado u yarat r. Bir as olman n ötesinde bir kültür, bir kurumdur. Toplumun tüm üyelerinin tanr -kral ki ili i kar ndaki yerleri erzak ta yan kar nca misalidir. Tanr -kral ve ötele en toplum aras ndaki fark o denli abart ve tersyüz edilmi tir ki, sonunda iki soy belirmi tir: Ölümsüzler olarak tanr -krallar ve ölümlüler olarak insanlar. Mitolojik kurnazl k veya yetkinlik, devletle en tabakay insandan saymamaya özen göstermi tir. Kurum olarak devletin hakimlerin ya am için arz etti i süreklilik, san m bu 'ölümsüzler' s fat n olu umunda belirleyici rol oynam r. Tanr fikrindeki 'ölümsüzlük' kavram n devlet kurumundaki süreklilikle ba çok aç kt r. Devletle meden önceki tanr lar için de ölüm dü ünülürdü. Neolitik dönem tanr lar nda ve onu temsil ifadelerinde her y l tanr do ve ölümleri için özel günler vard r. Yayg n söylence ve ritüellerle -ibadetler- kutlama ve yas törenleri düzenlenirdi. Ne zaman ki devlet kurumu süreklilik - ah slar geçici, devlet kal - kazand , o zaman tanr lar da ölümsüz k nd . Burada tanr -krallar n soy ve hanedanlar ayr cal kl k lman n rolü de önemlidir. nsandan say lmama ve ölümsüzlük, ola anüstü bir büyüklük ve farkl k sa lar. Devletliler s böylece tanr la arak ölümsüz bir soy haline getirilince, öteki insanlara -di er tüm toplum insanlar - düen de ona kulluk etmektir. (Bir Halk Savunmak) ristiyanl n Roma kar ndaki mücadelesi uzun sürmü tür. H ristiyanl k bu mücadele süreci boyunca kölecilik kar ve özgürlükçü dü ünceleri savunmu tur. 300 l süren bu mücadele sonras nda iktidarla bulu mu , devlet dini haline gelmi tir. ktidarla bulu tu u an özgürlükçü ütopyalar da, Lenin'in burjuvazi için söyledi i gibi, 'geminin bordas ndan denize atm ', kölecilik kar yakla mlar unutmu tur. Üretim araçlar n geli imine ba olarak kölecilikte zay flama ya ansa da, H ristiyanl n egemenli i alt nda da varl devam ettirmi tir. Krallara taç giydiren din, özgürlük ütopyalar n sahibi olmaktan ç kr. slamiyet ise bu özgürlükçü dü ünceleri çok daha erkenden yitirmi tir. slam dini, daha Hz. Muhammed ya arken bir imparatorluk haline gelecek kadar iktidarla iç içedir. ktidar kavgalar Peygamber'in cenazesi daha yerdeyken ba lam , Muaviye'yle birlikte saltanat n Emeviler'e geçmesi sonras nda da slam Dini'nin ilerici ve özgürlükçü hiçbir yan kalmam r. H ristiyanl kta oldu u gibi, burada da iktidarla tam bir bütünle me gerçekle mi tir. Bu olumsuz gidi at ki ilerle aç klamak mümkün de ildir. Yani Muaviye olmasayd da bu din de H ristiyank gibi iktidarla tam bir bütünlük olu turacak, gerçek rengiyle arz- endam edecekti. Tencere-kapak misali iktidarla din birbirlerini tamamlayan iki müthi figür olmu lard r. Üretim tarzlar n de mesinde rolleri olsa 93 KOMÜNAR da, temel özellik ve yakla mlar bu olmu tur. Kapitalizm olarak tan mlanan finanskapitalin egemen oldu u burjuva düzeni, geli meye ba lad ilk dönemlerde din kar bir yakla m sergilemi tir. Laisizm ad alt nda din ile devlet ili kilerini birbirinden ay rsöylemi , kilisenin etkinlik alanlar rlam , mülklerine el koymu tur. Ancak iktidarda tam bir hakimiyet sa lad ktan sonra, din olmadan sistemi sürdürmenin mümkün olmad görmü tür. Toplumu kutsalk yüklenen metafizik kavramlarla en fazla sistemin yönetimine haz rlayan n din olduunu, temel kavramlar n da buradan ödünç al nd görmü tür. Geli en toplumsal muhalefeti din olmadan etkisiz duruma getirmeyece ini anlay nca da, laisizmi bir kavram olarak korusa da, gizliden gizliye dine de yeniden ba kö eyi vermi , etkin hale gelmesini sa lam r. Denilebilir ki, dinin iktidar organlar taraf ndan en çok kullan ld , toplumun en fazla kul haline getirildi i, sistemin yede i ve 'uysal e i' haline getirildi i, en çok din kar oldu unu söyleyen kapitalist-modernist sistem taraf nda gerçekle tirilmi tir. Bu da rt de ildir. Çünkü hiyerar ik sistem olarak tan mlayabileceimiz hem din, hem de iktidar ayn kaynaktan do mu lard r. Dinin vazetti i mutlak düzen fikri, tüm iktidar sistemlerinin de uygulamak istedikleri eydir. Bu da ancak toplum kulla larak gerçekle tirilebilir. "Toplumsal kulluk sadece s fsal bir olgu de ildir. Despot d nda -o da sistemin tutsa r- herkes, tüm toplumsal s f ve tabakalar ba lanm r. Köleci sistemden daha derinlikli gizlenmi bir boyun e dirmecilik düzeni vard r. Yumu atma, sistemin derinle mesi anlam na da gelmektedir. Toplumun temel paradigmas , öncesi ve sonras olmayan bir kulluk sistemidir. Ezelden ebede -bu iki kavram daha çok olgunluk dönemi devletine aittir- kadar düzen oldu u gibi sürecektir. mtihan ve de me yeri öte dünyaya ili kindir. Sisteme sadece fiili kalk ma biçiminde de il, ruhen ve fikren kar olmak bile en büyük günaht r. En iyi kulluk mutlak itaat etmesini bilen için erdemin, yetkinli in ta kendisidir."(Bir Halk Savunmak) 94 Kölecilik aç k bir bask rejimidir. Köle sahibiyle köle aras ndaki ili kiler ve uygulanan sömürü aç kt r, herhangi bir gizlili e ihtiyaç duymaz. Me ruiyet zeminini din arakullanarak gerçekle tirir. Ayn ey feodalizmde de mevcut olmakla birlikte nispeten daha gizlidir. nsan yine üretim arac r, ama toprak da önemli bir üretim arac haline gelmi tir ve insan topra a ba hale gelmi , getirilmi tir. Topra a ba ml hale getirilen insan, art k bir hayvan gibi pazarda al p-sat lmamakta, masa ba lar nda toprakla birlikte al p-sat lmaktad r. Feodalizmin me ruiyet ihtiyac da din kar lar. Kapitalist sistem bu sömürü düzeninin üzerine bir perde örtmü tür. Bu perde eme ini satma özgürlü üdür. Bununla sömürü ve bask Dinin devletle iç içe olan ili kilerini ö renmek için herhangi bir devlete bakmak yeterlidir. Türkiye buna iyi bir örnektir. Türkiye gibi kendisini laik sayan kimi devletler de ise, en büyük bütçeli, yüz binlerce kadrolu dini kurumlar, sistemler olu turulmu tur. yokmu gibi gösterilir. Zorla i e ko turulan ve pazarlarda al p-sat lan kölenin, ya da toprakla birlikte al p-sat lan serfin yerini, eme ini özgürce satma hakk na sahip proleter alm r. Gelenekten ve ahlaktan kopan bu sistemin nazar nda insan n hayvanlar kadar bile de eri yoktur. Eme ini satma özgürlü ü, i sizlik ve açl ktan ölme özgüdür. Bu sistemin de me ruiyet ihtiyac vard r ve bu ihtiyac da din kar lar. Dikkatle izlenip deerlendirildi inde, dinin bir bask ve egemenlik arac olarak tüm kar tl na ra men, en fazla kapitalist-modernizm taraf ndan kullan ld görülür. Dinin devletle iç içe olan ili kilerini ö renmek için herhangi bir devlete bakmak yeterlidir. Türkiye buna iyi bir örnektir. Türkiye gibi kendisini laik sayan kimi devletler de KOMÜNAR ise, en büyük bütçeli, yüz binlerce kadrolu dini kurumlar, sistemler olu turulmu tur. Bu ülkelerde dini devlet eliyle geli tiren ve yayan e itim kurumlar bir a gibi toplumu sarm lard r. Tüm toplumsal mücadelelerde, emekçi s flar n hak aray lar nda panzehir olarak ba vurulan araç hep din olmu tur. Sistemin egemenlikçi, s fç , devletçi hiyerar ik yakla mlar uygulaman n en temel arac din, geçmi ten günümüze, ilk hiyerarik yap lanmadan en geli mi devlet yap lanmas na kadar her zaman ba vurulan ve uygulanan temel araç olmu tur. Tüm s fl toplumlar n yönetim kavramlar n kayna hiç üphe yok ki, din olmu tur. Devletle menin ve s fla man n geli mesinde dinin tart mas z mutlak bir etkisi vard r. Hiyerar ik yap lanman n olu turulmas , toplumun büyük ço unlu unun az nl k bir kesimin hakimiyetine geçmesi, emek ve ürünlerine ba kalar taraf ndan el konulmas , sahiplenilmesi ve bunun benimsetilmesi kolay olmam r. Din, kutsall k atfetmesi temelinde me ruiyet zeminine oturtulabilinmi , s fla ma ve devletle me bu temelde geli ebilmi tir. Devlet genelde ba lang çla birlikte ele al p de erlendirilmektedir. Adeta insanl k toplumsal bir varl k ve tür olarak ya ama gözlerini açt nda, yandaki kundakta devlet de gözlerini ya ama açm gibi yans r. Devletin ezeli ve ebedi tan mlanmas bu yakla mdan kayna al r. Do mam , dourtulmam ; ba lang çta varm ve sonsuza kadar da olacakm gibi anlat r ve buna inan r. Elbette inanmak, kuruma tanr ad na sahiplik yapanlar açs ndan de il, yönetilen ve ezilen büyük ço unluk için geçerlidir. Tanr ad na devleti ele geçirenler; devletin toplumsal geli menin bir döneminden sonra ortaya ç kt , özgür geli en toplumsal ili kilere bir sapma oldu unu ve zaman geldi inde de 'tunç baltayla ç kr n yan nda Asar- Atika müzesindeki yerini alaca ' gayet iyi bilirler. Bunu bilseler de, egemen flar devleti tanr n sonsuzlu u kadar sonsuz bir varl k olarak tan mlamaktan ve topluma benimsetmekten de geri kalmazlar. Yuhanna, 'Kelam ba lang çta vard ve kelam her eydi' der. Sonraki de erlendirmeler dikkate al nd nda, Kelam'la kastedilen devlet oldu u sonucu ç kar veya bu san insanda yarat r. Ancak tarihten edindi imiz tüm bilgi kaynaklar z bize, devletin iddia edildi i gibi tanr vergisi bir varl k olmad , ba lang çta var olmad ve sonsuza kadar da devam etmeyece ini göstermektedir. Devlet tarihsel geli menin bir evresinde ortaya ç k/do mu , tarihsel geli menin bir evresinde de, kayna ald literatürle birlikte de ortadan kalkacakt r: nsan akl n yarat olan tüm kavram ve kurumlar gibi. Devlet daha do arken din ve tanr yla iç içe, yan yanad r. Do u da dinsel kurumlar içerisinde olmu tur. Tüm kavramlar teolojiktir, tanr kaynakl r. Kutsall da beslenmi oldu u bu kaynaktan al r. Devlet kutsal tanr düzeninin ifadesidir. Bu, Sümer ziggurat rahiplerinin uzun dü ünmelerinin arndan vard klar sonuçtur. Ne akl n soyut bir tan mlanmas , ne toplum üstü ve tanr sal bir yarat md r; o tamamen bir insan yarat r. Önderlik Sümer Rahip Devletinden Demokratik Uygarl a adl eserinde, devletin do hikayesini, Sümer rahiplerinin bu yarat m olay ndaki rollerini harika bir de erlendirmeyle ortaya koyar: "Uygarl tan mlayabilecek birçok özelli i olmas na ra men, belirleyen ay rt edici özellik kendi tüketiminin çok üstünde verimlili e yol açan insan eme inin art ürüne, köleci ili kiye, yani mülkiyete konu edilmesidir. Sümerlerin gerçekle tirdikleri biçim, rahiplerin Ziggurat denilen ve hem tap nak, hem kolektif i , hem de toplumsal yönetim merkezi rolünü oynayacak birimlere kavu mas r. Toplumun kimli i olan, gökyüzü düzeninin yeryüzü temsilcisi gibi kutsal bir anlama bürünen bu merkezler, daha sonraki tüm uygarl k tarihi boyunca geli tirilecek olan büyük tap naklar n, meclislerin, i merkezleri ve askeri karargahlar n, e itim ve kültür merkezlerinin prototipidir; devlet kurumla mas n ana rahmidir. Devlet denilen icat, yani Zigguratlar, o dönemin ideologlar olan rahipler üzerinde yol açt görülmemi 95 KOMÜNAR verimlilikle, daha ba lang nda kutsal ilan edilecekler; hem de gökyüzünün yeryüzündeki temsilcisi kutsal düzen olarak insan zihnine egemen k nacaklar ve en geli kin otorite kayna durumuna yükseltileceklerdi. "Sümer tap na n devletin ana rahmini te kil etti i çok aç kt r. Yani daha sonra iddia edildi i gibi devlet usun, insan akl n bilimsel ifadesi de il, teolojik, dogmatik ifadesidir. Yeni ve yal n bir tan m sunuyorum: Uygarl k ve onun özü olarak devlet, s fla man n ilkel a amas nda bilimsel dü üncenin olu mad dogmatik kavray n teolojik ifadesidir. Temelinde bilim de il, inanç dogmayatmaktad r. Belki de bu anlamda en ça araç devletin kendisidir; onun özellikle halkla amayan klasik biçimleridir." (Sümer Rahip Devletinden Demokratik Uygara) Devlet de durduk yerde ve sadece rahibin bir devlet kurma iste inden hareketle geli memi tir. Devletin bir ihtiyaç olmad kesindir, ama toplumsal geli me, örgütlenme ve üretim art nda bir art ya yol açt da kesindir. Binlerce y l özgür ya am olan topluluklar n özgür ya am al kanl klar na kar t bir yap lanmay çok rahat kabul etmedikleri, bu ayg hem üretimde yol açm oldu u ürün art , hem de tanr ve kutsall k fatlar yla büründürülmesi neticesinde benimsemi tir. Toplum rahipler taraf ndan yeniden kal plara dökülmektedir. Eski toplumsal ili kiler üretim düzeyiyle ba lant olarak yeniden biçimlendirilecektir ve bunu yapacak olan da Sümer rahipleridir. Yer ise, devlete de rahim görevi gören tap nak olacakt r. "Yeni toplumun kalbi tap nakt r. Daha do rusu ana rahmi tap na n ba ndad r. Köleci üretim biçimini, yeni i bölümüne ve ideolojik üstyap na dayand rarak do urmaktad r. Daha sonraki süreç, modelin azami büyümesi ve kendini tekrarlamas r. Dikkat edilirse, temelde bu kaba zorla gerçekle en bir toplum biçimi de ildir. Daha inand bir mitoloji ve kendini verimlilikle kan tlayan bir üretim tarz söz konusudur. Zor daha sonra devreye yo un olarak gire- 96 cektir. nsanl k ba lang çta içine girdi i yeni toplumun, hiç de daha sonra alt ndan zor kalk lacak amans z bir kölecilik tarz na dayal toplum oldu una inanarak girmiyor. Rahiplerin de tümüyle bu bilinç ve kurnazl kla hareket ettiklerini söylemek zordur. Onlar eski toplumun ilerisinde bir geli meyi pratikleriyle kan tl yor ve inand rabiliyorlard . Sürecin ba lang ç özünün bu biçimde geli ti i yüksek bir ihtimalle kan tlanabilmektedir. Zaten daha üstün bir toplum biçimi salt zor ve hileyle kurulmaz. Üstünlü ünü kan tlamadan, hiçbir toplumsal biçimleni ne zorla kurulabilir, ne de geli mesini sürdürebilir. Daha da önemlisi zor, ancak i levini yitirmi biçimler için, eskinin y ve yeninin do u için rol oynayabilir." (Sümer Rahip Devletinden Demokratik Uygarl a) Devletin daha ana rahmine dü erken dinle iç içe oldu u görülüyor. Mitolojik zamanlar n tan mlanmas olarak böyledir, tek tanr dinler zaman n tan mlamas yla da böyledir. Devletin kutsall bu do la ba lanr. Gökyüzünden yeryüzüne indirilmi tir. Tanr n sözcüsü ve temsilcisidir. Ona ba kalmak kural gere idir. Biçimi ya da temsilcisi s flar ne kadar de irse de sin, özü hep ayn r ve de meden uzakt r. Zaten tan mlanmas sonsuzluk üzerinedir. Kölecilik, feodalizm, kapitalizm, sosyalizm ya da günümüzün daha yayg n deyimiyle ulus-devlet ayn nesnenin fark giydirilmi halleridir. Krallar, tanr -krallar kendilerini ya tanr olarak devletin sahibi, ya da tanr ad na devleti yöneten ki iler olarak göstermi lerdir. lk ça dan günümüze devlet yetkilisi kendisini tanr yerine koyarak hareket etmi tir. Rahipler krallara taç giydirmi , yarg lama ve cezaland rmalarda en az krallar kadar rol oynam lard r. ktidar bu iki kesim aras nda payla lm r. ktidar n bu ki iler ars ndaki payla özünde sembolik bir görüntüdür, gerçe i dinle devlet, dinle siyaset aras ndaki ili kidir. Kral tanr ad na yeryüzünde düzeni sa layand r, asl nda rahip de ayn rol ve görevle yüklüdür. O da kendisini tanr n yer- KOMÜNAR yüzündeki temsilcisi olarak gösterir, tan r. Tanr 'n n gücü ve kudreti din ile devlet, din ile siyaset aras nda payla lm r. Asl nda bunun ikisi de ayn eydir. Dini oldu u kadar devleti yaratan da rahiplerdir. lk krallan, tanr -krallar n hepsinin rahip olmalar bundan kaynakl r. Karma kla an yönetim mekanizmalar ve artan ihtiyaçlar bu ikili yönetim mekanizmas ortaya ç karm r. Bu yönetim mekanizmalar din ile devlettir. Kralda ifadesini bulan devlet somutun, rahipte ifadesini bulan din de soyutun temsilcisi ve yöneticisi olmu tur. Biri tanr ve din ad na ahret i lerini, di eri ise, bu dünya, yeryüzü i lerini ve gücü kullanmay üstlenmi tir. Her ikisinin de hizmet etti i kutsal düzen anlay n sürdürülmesidir. Musa'n n tanr ad na güç payla yaparken rahipli i Levililer S pt na, krall da di er S ptlara b rakmas , birinin di erinin alan na girmemesi için kararla rmalara gitmesi ve bunun demeden devam etmesi bu büyük uzla n ifadesidir. As l hangisi, gölge hangisi denecek olursa, as l olanla gölge olan birbirinden ay rman n çok kolay olmad söyleyebiliriz. ktidar n ve gücün payla nda zaman zaman bu iki iktidar sahipleri aras nda çat malar n ya and da söylemeliyiz. Papalar uzun yüzy llar boyunca krallara, imparatorlara taç giydirmi lerdir. Papalar n elinden taç giymeyen krallar n krall klar , imparatorlar n imparatorluklar hep üphe ve ku kuyla kar lanm lard r ki, böyleleri de zaten fazla yoklar. Papan n tav r ald bir imparatorun ne kadar aciz ve güçsüz oldu u Kral Henry örne inde görülmektedir. Kral Henry'in kaç gün ya mur alt nda, papan n kap n e inde dizleri üstü ve gözya dökerek bekledi ini tarih kitaplar yazar. Papan n kap aç p elini Henry'in ba na koymas yla bu 'trajik' durum son bulur. Bu belki de papalar n en güçlü oldu u bir zaman diliminin görüntüsüdür. Daha ba ka zamanlarda ise adeta rehin al rcas na papalar n denetim alt na al nd klar , Vatikan'dan ç kar p ba ka ülkelere adeta rehin götürürcesine götürüldüklerini de yine tarih kitaplar ndan okuyoruz. Buradan ç kard z, her zaman ikisinin birbirini tamamlayan bir yap olu turduklar r. Papalar güçlü olduklar zamanlar krallar n gücünü kullanm , perde arkas ndan devleti onlar yönetmi lerdir. Krallar n güçlü olduklar zamanlarda ise, papalar n tanr dan ald klar ilahi güçleri krallar taraf ndan toplumun yönetilmesi için kullalm r. Din ve devlet kurulan düzen anlan sürdürülmesinde bazen kar tl klar olu sa da, tam bir birlik temelinde hareket etmi lerdir. Bazen birinin, bazen di erinin etkin olmas bu durumu de tirmemektedir. Aralar nda tam bir dengenin oldu u ve iktidar n payla ld , bu konuda uzla maya vald zamanlar da olmu tur. Örne in Aziz Aqinumlu Thomas' n krall a kar savunmu oldu u 'Çifte K çlar' teorisi böylesi bir çat ma ve iktidar payla m yakla n teorisidir. K çlardan biri devleti yönetmek üzere kral n elindedir, di eri de tanr n iradesinin temsili olarak kilisenin elindedir. Herhalde bundan daha 'adil' bir payla m olamaz. ç içe geçen dinle devlet ili kilerini bundan daha iyi anlatan aç k örnekler vard r, hem de o kadar çoklar ki. Papal a ba H ristiyan devletler oldukça fazlad r. Protestan Almanya, Calvinci sviçre, Katolik talya, Ortodoks Rusya, Anglikan ngiltere ve Budist Asya devletleri. Bunlar yerküre üzerinde etkili olan büyük ve önemli devletler olduklar için bu isimleri belirtiyoruz, yoksa Avrupa devletlerinin tümü bir biçimde bir ristiyan mezhebinin savunucusudur. spanya'n n, Fransa'n n, Hollanda'n n ya da çok daha küçük ya da büyük Avrupa devletlerinin hepsi de dinle kendilerini tan mlalard r. Kutsal Roma-Cermen mparatorlu u her iki rengi birden ta maktad r. Kutsal Roma tanr n/kilisenin, Kutsal Cermen kran iktidar n tezahürüdür. Avrupa'da yüzllara yay lan kutsal din sava lar , iktidar sava lar ndan ba ka bir ey de illerdir. Din, tanr n kutsal gücünü bir bayrak gibi önüne alarak toplumu sava a sürebilmenin, sava bu kutsall klar ard na gizleyerek yürütmenin arac r. Bunu ba ka türlü de erlendirmek, izah etmek mümkün de ildir. Kutsall k, din 97 KOMÜNAR yaftad r, esas iktidar ve egemenlik sava lar r. Bu yaftalar haks z sava lar hakl göstermenin araçlar r. Din burada devletin, daha genel olarak söyleyecek olursak, hiyerar ik, egemenlikçi, s fç yakla mlar hakl ç karman n, günahlar ndan ar nd rman arac konumundad r. Haçl Sava lar 'n n ard nda yatan gerçek de bu de il midir? H ristiyan-Müslüman sava lar ba ka nedenlerle aç klamak mümkün mü? Ya da ba ka biçimde de erlendirilecek olursa, do ru söylenmi olacak m r? Kesinlikle tek gerçek, yap lan n egemen s flar ad na yap ld r. Bu yakla m sadece H ristiyan devletler için de il, di er devletler için de aynen geçerlidir. srail'in ya da daha gerilere gidecek olursak Yahudi Devleti'nin bir din devleti oldu unu söyleyebiliriz. Yahudi Devleti'nin, Siyonizm'in tüm terim ve kavramlar n Kitab- Mukaddes'ten al nma olduklar kimse için s r de il ve dahas devlet kendisini de bununla tan mlamaktad r. srail Devleti'nin On Emir'i uygulamam olmas , onun kavramlar n teolojik olmad anlam na gelmez. Daha da gerilere gidilecek olunursa, esas kayna n Sümer rahip zigurratlar olduklar görülür. Yani adlar , dönemleri ve sistemleri farkl la sa da, temel kavramlar ve yakla mlar de meden süregelmi lerdir. eriat ya da eriat devleti Yahudi inanç sisteminin ürünüdür ve slamiyet'in devlet yönetiminin esas olu turmu tur. Anlay lar bir kültür gibi yay lm lard r. Hz. Muhammed'in peygamberli ini ilan etti inin daha onuncu y dolmadan slam Devleti'nin kurulu u gerçekle mi ti. Hiçbir peygamber kendi ya am sürecinde inanc temelinde bir devletin kurulu unu görememi ti. Musa'n n Eriha Nehri'nin öte yakas nda 'Vaat edilmi topraklara' bakt , ama bu topraklara ayak basmad belirtilir. Bunun nedeni olarak da, M r'dan ç tan sonraki süreçlerde, Musa Peygamber'in Tanr Yehova ile görü meye gitti inde geride kalanlar n inançlar nda zay fl klar ya anmas , karde i Harun önderli inde Alt n Buza yapmalar ve tapmalar , bundan hareketle de Yehova taraf ndan cezaland lmas r. Ceza; 98 kutsal topraklar görece i, ama ayak basmayaca biçimindedir. Sonuçta Musa ya am süresince bir Yahudi Devleti'nin kurulu unu göremez. sa'n n Kudüs'e kral olma iste i olsa da, rakal m kral olmas , dü ünceleri Havarilerle s rl oldu u bir süreçte Çarm h'ta can vermi , H ristiyan inanm lar n 300 y ll k mücadeleleri sonras nda devlet dini haline gelmi tir. Ama slamiyet Hz. Muhammed'in Medine'ye yerle mesinden k sa süre sonra devlet nitelikli bir örgütlenme düzeyine ula r. Vefat na yak n dönemde s rlahayli geni letmi ve Bizans'a kafa tutabilecek ve sava abilecek bir güç ve yetkinlie ula r. Mekke döneminde inen Ayetlerin hemen hepsi ideolojik çerçevesi olan ve slamiyet'in temel prensiplerini belirleyen, inanç sistemini kuran ilkelerdir. Bu Ayetlerde ütopya güçlüdür, toplum ve gelecek vard r, ama devlet yoktur. Oysa Medine'de inen Ayetlere bakt zda hemen tümünün devlet sistemini kurma ve yönetmeye yönelik kural ve anlay lar içerdi ini görürüz. Tüm slam devletleri Kur'an ve Hadislerde ifadesini bulan prensipler temelinde kendilerini i lerli e kavu turmu lard r. Ortaça dan günümüze hiçbir slam devleti, slamiyetsiz kendisini tan mlamam r. Sistemin uygulanmas eriat'ta ifadesini bulmu tur. Her devlet bir din gerçe iyle hareket etmi tir, ama slam devletleri bu konuda çok daha belirgin bir yakla m göstermi lerdir. slam devletlerinin dinle bütünle meleri, H ristiyan devletlerin dinle bütünle melerinden daha dolays z ve do rudand r. slam devletleri hukukunu dine dayand rm , kendilerini din kurallar temelinde yönetilen devletler olarak tan mlam lard r. eriat, bu din devletinin uygulamalar n ad olmu tur. Hz. Muhammed sonras olu an Hilafet Kurumu, Allah ve peygamber ad na devleti yönetme yetkisi ta r. Dinin cevaz veren kurumu olarak eyhülislam, tüm hukukun iki dudak aras ndaki temsilini Halife ad na yapm r. Hz. Muhammed'in ya am döneminde slamiyet'in ideolojik ve ütopik bir KOMÜNAR yan bulunsa da, sonras nda slamiyet'in bu olarak yorumlanm r. eyhülislamlar, molideolojik ve inanç yan a r basan yap or- lalar verdikleri fetvalarla sultanlar , padi ahtadan kalkm , tamamen egemenlik arac na lar Allah' n temsilcisi dokunulmaz ki ilikler dönü mü tür. Halifeler, Peygamber'in deva- haline getirmi lerdir. Tarihte bunun örnekve temsilcisi olarak, Allah ad na yeryü- leri çoktur. Sultanlar, padi ahlar Allah s fat zünde düzeni sa lama görevini üstlenmi , kullanmaktan imtina etmi lerdir, ama yürütmü lerdir. Halifelerin gerçekte ne ka- O'nun ad na her türlü yetkiyi kullanmaktan dar slamiyet'in bar yüzü temelinde ha- da çekinmemi lerdir. reket ettikleri sorulacak olursa, olumlu bir Her din ya da dinin temsilcisi kendisini yan t vermek mümkün olmayacakt r. Hilafet tanr n temsilcisi olarak göstermi tir. Tanr Kurumu'nu denetiminde bulunduran ki i ya bir ve tektir, ama temsilcileri devletlerin sada güçler, slam dinini kendi ç kar ve egekadar çoklar ve her birinin yakla m ve menlikleri temelinde kullanm lard r. Eme- uygulamalar da farkl r. Hatta bu tanr n viler, Abbasiler, Memluklular, Osmanl lar temsilcisi olduklar söyleyenler aras nda Hilafet'i ellerine geçiren hanedanl klar ol- tanr ad na sava lar yürütülmü tür. H ristimu lard r. Bu büyük imparatorluklar n hepsi yanlar n, Müslümanlar n, Yahudilerin, di er din devletleri olmu lard r ve hepsi de dini dinlerin ve bu dinlere ba mezheplerin kendi hanedanl klar n ç karlar tebirbirlerine kar yürüttükleri kanl Din, melinde kullanm lard r. Bunun sava lar tanr ad na ve tanr egeegemenlik belki de en aç k ve somut örne i men k lmak amac yla yürütülruna yürütülen mü tür. Ancak bu dinler ve olarak, Emevi Hanedanl 'n n ve yap lan her eyi mezhepler ad na yürütülen saPeygamber soyundan gelen Hasan ve Hüseyin'i aileleriyle aklayan en temel araç va lar n temel gerekçelerini birlikte iktidar u runa yok etele al p de erlendirdi imizde, olmu tur. Devlet meleri gösterilebilir. öldürme, talan etme hak gerekçelerin gerçe in çok Halife peygamberi temsi- ve yetkisini tanr ad na ötesinde oldu unu görürüz. len ama Allah ad na kutsal dü- kullan r ve bu da her Dinler aras nda, ya da her dinzeni sürdüren ki i ve kurum ol- zaman din taraf n- deki mezhepler aras nda yürümu tur. Hilafeti ellerine geçiren tülen sava , tanr ad na yürütüdan temize sultanlar 'cennet misali' ya am , len sava lar olarak tan mlan r. Ankar r. cak yürütülen sava lar n bununla bir Allah ad na her yetkiyi kullanlard r. Kendilerini de 'Allah' n yeryüba olmad çok aç k. Kalabal klar cenzündeki gölgesi' anlam ndaki 'Zillullah' s - neti fethe ç karlarken, az nl k ve egemen fat yla tan mlam lard r. Allah' n gölgesi ol- olanlar zenginliklerini artt rmak, tarlalar n mak, sultanlara, padi ahlara büyük bir güç rlar geni letmek, yönetmek istedikleri ve kudret vermi , kendilerini her eyin üs- insanlar n say ço altmak için sava a girtünde saymalar na neden olmu , imkan sun- mi lerdir. Din, yürütülen bu egemenlik samu tur. eyhülislam' da denetimine alan va lar n me ruiyet arac olmu , o haks z sultanlar her türlü davran lar 'kitab na' sava lar n hakl bir zemine oturmalar nda uydurmu lard r. Zaten tüm maddi gücü de önemli bir rol oynam r. Din, egemenlik ellerinde bulunduran sultanlara kar ç kmaruna yürütülen ve yap lan her eyi aklayan ya da pek rastlan lmamaktad r. Hilafetin sa- en temel araç olmu tur. Devlet öldürme, tahibi olan sultanlar toplum nezdinde de Al- lan etme hak ve yetkisini tanr ad na kullan r lah' n temsilcileri olarak kabul edilmi lerdir. ve bu da her zaman din taraf ndan temize ç Hilafeti temsil eden sultana kar ç kmay , kar r. askerlerine kar silah kullanmay , PeygamBurjuva devlet laikli i bayrak yaparak ber'e ve Allah'a kar ç kmak ve Peygamber ileriye do ru bir hamle yapar. Kiliseyi bu teve Allah' n ordular na kar silah kullanmak melde s rlamak, otorite ve yetkiyi s f 99 KOMÜNAR ad na denetimine geçirmek ister. Kiliselerin mülklerine el koyar, gücünü ve etkisini s rlar. Ancak bu, burjuva devletin dinden azade oldu u anlam na gelmez. Onun da en az dier din devletleri kadar dinle iç içe oldu u kesindir. Ba lang çta kar oldu unu ilan etmi , ama aradan uzun bir zaman geçmeden din ile devletin ayr lmaz bir ikili oldu unu ve toplumu yönetmenin de vazgeçilmez bir arac oldu unu görmü , yeniden ba tac haline getirmi tir. Hegel'in ulus-devlet ve Napoleon hakk ndaki de erlendirmeleri, yorumlamalar burjuva devletin gerçek yüzünü göstermektedir. Hegeel, Napoleon'un ulusdevletini; 'Tanr 'n n yeryüzüne inmi hali', Napoleon'u da, 'Tanr 'n n yeryüzündeki yürüyü ü' olarak de erlendirmi tir. Demek ki devlet ve din ne kadar istenirse istensin, birbirlerinden uzakla labilecek, kopart labilecek eyler de ildir. Bu de erlendirmelere de sadece baz uygulamalardan hareketle gidilmemektedir. Bundan daha önemlisi, beslenmi olduklar kaynak ve kavramlard r. Devletin ideolojik yap n teolojik olmas çok daha önemlidir. ster burjuva olsun, isterse de ba ka tan mlarla izah edilen bir devlet yap lanmas olsun, beslendikleri kaynak ayn r. Bundan dolay r ki, Önderlik deerlendirmelerini devletin icat ve i leyi inin kaynak yap na, Sümer Rahip Devleti'ne, zigurratlara kadar götürüp dayand r. Di er tüm devlet yap lanmalar n kendilerini nal tan mlarlarsa tan mlas nlar, aralar ndaki fark n biçimden öte bir ey olmad r. "Devletin temelinde teokrasi vard r. Hiçbir döneminde bundan vazgeçilmi de ildir. Teokratik devleti ekli olmaktan öte özde görmek gerekir. Ortado u'da rahip tap nan etraf nda yükselen bu kurumun mayas ndaki ideolojik özü görmek önemlidir. Zihniyetteki inand k ba olmadan, ç plak zorla binlerce ki iyi tap na n hizmetinde uzun süreli çal rmak zordur. Devletin ilahi, kutsi niteli i bu ihtiyaçtan ileri gelir. ster mitolojik, ister dinsel inanca dayann, hakim zihniyete dayanmadan, me ruiyet sa lanmadan devlet binas sa lam k namaz, uzun ömürlü olunamaz. Tek tanr di- 100 nin olu mas nda büyük rol oynayan brani kabilelerindeki otorite olma, her iki taraf nda büyük bir heybetle duran M r ve Sümer devletinden farkl bir devlet kurma ihtiyac , Ahdi Atik'in -Kutsal Kitap- temel kayg r. Bir nevi brani Krall n ideolojik temelidir. Özellikle Samuel-1 ve Samuel-2 bölümleri adeta Yahuda devletinin -tanr devletkurulu manifestosu gibidir. Pers-Med mparatorlu unun temelinde Zerdü tlük belirleyici dini etkendir. H ristiyanl k Roma sonras tüm Avrupa devletlerinin ortak genidir. slam devleti daha do unda dinin kendisidir. Tüm ortaça slam devletleri kendilerini olmazsa olmaz kabilinden din devleti sayarlar. Zerdü tlük yerine geçen ia slam' halen devletin resmi ideolojisidir. Tüm Arap ülkelerinde devletin dini, resmi ideoloji olarak slam'd r. Kendini laik ilan eden Türkiye Cumhuriyeti en geni Diyanet -resmi Sünni slam ideolojisi- kadrosuna sahiptir. slam resmi devlet dinidir. Pakistan ve Afganistan resmi slam devletleridir. srail din devletidir." (Bir Halk Savunmak) Devletin biçimleri, nitelikleri ve merkezile mesi tanr n tekli i ya da çoklu unu ko ullam , bununla ba lant geli mi lerdir. Çoklu tanr sistemleri farkl klar ba nda ta r, en az ndan mutlak egemen olma gibi bir durum yoktur. Ama tek tanr sistem bu egemenlik ili kilerindeki mutlakl ifade eder. Do a dinleri dönemindeki tanr lar ile tekle en, mutlakla an, soyutla an ve kavram düzeyine indirgenen tanr aras nda oldu u kadar, bu dönem devletleri ars nda da çok büyük farklar vard r. Bu konuda Önderlik unlar belirtmektedir: "Devlet ile tanr , merkeziyetçili i a geli mi devletle tek tanr dü üncesi ve inanc aras nda çok s bir ili ki vard r. Tanr ne kadar güçlü, tüm fatlar n -ki, bunlar uygarl n temel özellikleridir- sahibi, ula lmaz ve anla lmaz larsan z, devleti ve içine gizlendi i uygark maskelerini o denli güçlü, korkutucu, anla lamaz ve ula lamaz k lm olursunuz. Bu hususlar ayn zamanda krallar n özellikleridir. Kral e itiminin özü, bu özellikleri kazand rmakt r. Tanr n temsilcisine bu yara- KOMÜNAR r, bu gerekir. S fl toplumdan önce totem, Din en önemli s fsal ideoloji olarak rol temsil etti i toplulu un özet kimli i, bir nevi oynam r. Zaten geli iminde de dinin böysoyad yd . Toplumun sömürücü karakteri ol- lesi bir rolü olmu tur. Dini ellerine geçiren mad için, bunlar n öyle ürkütücü bir yan- egemen s flar, toplumun di er tüm kesimlar yoktu. Tanr da de illerdi. Ne zamanki leri üzerinde egemenlik kurmu lard r. Kenkabile eflerinin sömürücü karakterleri ge- dilerini tanr n temsilcileri olarak, dola-y li ir, totemin de yava yava tanr sal yüceyla da di er tüm kesimlerin tanr n temli e t rmand görülür; yeryüzünden gök- silcisi olan kendilerine boyun e meleri geyüzüne yer de tirir. Yak n, dokunulur, kor- rekti ini savunmu lard r. Yeni geli en ve kulmaz s fatlar ndan soyulur; uzak, ula l- egemen olmak isteyen her s n ideolojik maz, ürkütücü s fatlar kazan r. Toplumda s - arac yine din, mezhep olmu tur. fla man n ihaneti de özüne kar böyle Yukar da da belirtti imiz gibi, ba lang çba lar." (Sümer Rahip Devletinden De- taki geli im sürecinde her ne kadar kar mokratik Uygarl a) dursa da, kapitalist sistemin egemenlik döDin, devletle olan ili kilerindeki bütün- neminde din toplumun yönetilmesi ve yönle me kadar, siyasetle de tam bir bütünlük ve lendirilmesinde en fazla ba vurulan araç oluyum gösterir. Hatta dini en etkin simu tur. Burjuvazinin dine kar olmayaset olarak de erlendirmek de n alt nda yatan gerçek, dinin o Dini mümkündür. Binlerce y l topzamana kadar feodalizmle özellerine geçiren lumun yönetilmesinin tede le en bir kurum olmas yegemen s flar, mel arac olarak kullan l. Yani dini bir yönetim r. Ayn biçimde devve siyaset arac olarak toplumun di er tüm keletler aras ndaki ili kikullananlar zaten vard simleri üzerinde egemenlik ve hem de oldukça etlerde de temel enstrükurmu lard r. Kendilerini kinlerdi. Onun gölgesi man olarak kullan lr. mparatorlukla- tanr n temsilcileri olarak, alt nda fetihler yapm , n kurulu lar ve y - dolay yla da di er tüm ke- toplumu k sk vrak kular , el de tirmeleri atm lard . Bu arac binsimlerin tanr n temsilcisi lerce vb. din arac kullan lay n tecrübesine rak gerçekle tirilmi tir. olan kendilerine boyun sahip olanlar n elinden almeleri gerekti ini man n kolay olmad Ba ka topraklar n i gal een dilmesinde, sömürgele tiriliyi bilenlerin ba nda burjusavunmu lard r. mesinde dine mutlak anlamda vazi gelir. Kar tl k, olguya daba vurulmu tur. Haçl Seferleri payanma, kan tlanamayan yok sayma pal k merkezli bir siyasetin ürünü olurken, ve temelde kendi argümanlar olu turma, diyar- küffar n fethi de slam siyasetinin bundan sonra geli mi tir. Ama iktidar n ürünü olmu tur. Yay lma siyasetinin öncü kesinli ini sa lad ktan sonra, her ne kadar kuvveti olarak din en önemli rolü üstlenmi olguya dayal yöntemsel aç klama geçerli olve oynam r. Dervi lere slam ad na, mis- sa da, devlet yönetmede eski ve etkili bir yonerlere H ristiyanl k ad na öncü kuvvetler araç olarak dine ba vurmaktan geri kalmaolarak rol ifa ettikleri bilinmektedir. Krallar, r. Ki burjuvazinin elindeki dini, sadece, padi ahlar ad na topraklar ele geçirenler din kutsall kla ifade edilen metafizik yöntem siyasetini kullanarak bunu ba arm lard r. olarak da almamak gerekir. Burjuvazinin ncil en önde giden ordu olmu tur. Afrika elinde ulus-devlet tanr s fat na bürünmü , yerli halklar n Cizvit misyonerler için söy- milliyetçilik de bunun siyaset ifadesi olmu ledikleri oldukça anlaml r: " lk geldikle- tur ya da din, 'milliyetçili in en çok kullanrinde onlar n ncilleri, bizim topra z, imdi ' araç olmu tur. 20. yüzy l, ulus dinleriise onlar n topraklar , bizim ncilimiz var". nin/milliyetçiliklerinin bula mad toplum 101 KOMÜNAR neredeyse kalmam gibidir. Hepsinin tand klar bir küçük ulus-devletçikleri, milliyetçilikleri olmu tur. "Din, ulus-devlet sürecinde milliyetçiliin en çok kulland , direkt ulus-devlet dinine dönü türüldü ü araç konumundad r. Din hem ulusalla larak, hem milliyetçile tirilerek, ulus-devlet döneminde toplumsal kurum olarak ahlaki özüne en ters dü mü konuma dü ürülür. Seküler milliyetçiliin d nda kalan toplum kesimlerini dini milliyetçilikle, eski tanr n yeni haliyle bilinçli veya kendili inden kulu halinde bütünle tirerek bir nevi kendi iç ihanetini de ya aolur. Din-laiklik çat mas bu ihanetle yak ndan ba lant r." (Kapitalist Modernitenin A lma Sorunlar Ve Demokratikle me) Herkesin bir dininin olmas da, finans-kapitalin toplumu denetim alt na almas n en önemli araçlar ndan biri haline getirilmi tir. Herkesin eline küçük bir putçuk verilmi , herkese kendi küçük mabetleri yap lm , kendilerini tanr ya da tanr n temsilcisi olarak kabul ettiremeyenler, küçük putçuklar da tarak ayn sistemi de ik bir biçimde sürdürmeye devam etmi lerdir. Dinin uygarl k a amas yla birlikte s fsal bir ideoloji ve siyasal bir araç oldu u tarihen sabittir. Yukar daki anlat mlar z bu konuda yeterli örnekler sunmaktad r. Bir kez daha vurgulayacak olursak; Protestanl k bir Alman dini olarak geli mi tir. Martin Luther'in temel tezleri dini reforme etme üzerine kuruludur. Savundu u temel konular n ba nda, kilisenin tanr ile insanlar aras ndaki arac konumdan ç kmas , insanlar n ibadetlerinde arac z hareket etmeleri, kilisenin günah ba lama yetkisinin olmad , ancak tanr n günahlar ba layabilece i, endülijanslar n (para kar cennete yer satma) sat lmas n do ru olmad , her haln kendi dilinde ncil'i okuma ve ö renme hakk n oldu u (her halk kendi diliyle ncil'i okuyacak olursa, dili Latince olmas ndan dolay kilisenin tanr ile insanlar aras ndan ç kaca , insanlar n arac z ibadetlerini yapabilecekleri) vb. yakla mlardan hareketle kendi mezhebini ki, sadece kendi mezhe- 102 bi de de il, Alman Kilisesi'ni kurmu tur. Luther bu yakla mlar yla kilisenin sa dönemindeki kutsall na dönme istemini dile getirmi tir. Bu istek gerçe in tümü müdür? Olmad rahatl kla söylenebilir. Kapitalizmin geli im sürecindeki Alman burjuvazisinin ulusla ma, ulus-devletini yaratma iste ini bunun d nda tutarak de erlendirmek mümkün de ildir? Martin Luther'in ncil'in Almanca çevirisini ad na atfetti i ve korumas ald prens, gerçe in görünenden çok daha farkl oldu unu göstermektedir. Prensin Papal a kar Martin Luther'i korumaya almas nedensiz olamaz. Yine denilebilir ki, M. Luther'in Katolik Kilisesi'ni reforme etme yolundan ilerleyen Anabaptistlere -Zwingleu tarikat - ve Thomas Münzer'e kar öfke dolu yakla mlarla hareket etmesi, onlar n yok edilmelerini -yak lmalar - istemesi, yakla n gerçekte kilisenin eski kutsall na dönme arzusundan çok daha ba ka içerikler ta , buradaki yakla mlar n esas nda siyasal bir içerikte oldu unu göstermektedir. Asl nda Matin Luther'in geli tirdi i Protestanl k, burjuvazinin, daha genel olarak söyleyecek olursak kapitalizmin ideolojik kimli i olacakt . üphesiz bu daha sonra deecek, üretim tarz na uygun olarak ve ekonomik tan mlamalarla ifade edilen yeni kimlikler edinecekti. Ama ba lang çta feodalizmin temsili ve mutlak egemen olan Katolik Kilisesi'ne kar ba ka argümanlarla mücadele etmenin ko ulu yoktu. Dine kar din kar lacakt . Bu görünendi, gerçek olan daha örtük oland . O da, s fsald , sistemseldi. Burjuvazinin hedefledi i feodalizmdi, feodal egemenlerdi. Dönem itibariyle de kilise en büyük topraklar n sahibi olarak en büyük feodaldi ve de feodalizmi temsil eden bir kurumdu. Geni halk kesimlerinin ve emekçilerin deste ini sa layan burjuvazi, feodalizmin ideolojik kimli i olan Katolik Kilisesi'ne kar sava açarken, egemenlik arac olarak dine kar sava açt görüntüsü verse de, özünde s fl toplumun sömürücü bir s olarak dinden asla vazgeçmedi. Burjuvazinin amac dini ve kiliseyi tüm KOMÜNAR özellikleriyle ortadan kald rmak de ildi, kendi ç karlar temelinde yeniden ekillendirmekti. Martin Luther'in öncülük etti i Protestanl k, burjuvazinin ç karlar en iyi yans tan ideolojik kimli i oluyordu. Martin Luther bilerek ya da bilmeyerek, isteyerek ya da istemeyerek tarihte böylesi bir rol oynuyordu. Ve bu da kendisini destekleyen ve koruyan prensin yakla mlar n nedenini izah etmektedir. Burjuvazi yeniden, ama kendi ç karlar temelinde dini kal ba döküyordu. Bunun için de Protestanl k biçilmi kaftand . ngiltere Krall 'n n Katolik Kilisesi'nden ayr lmas hangi inanç sistemiyle aç klayabiliriz? Anglikanizm'in geli mesinde kral n ki isel yakla m ve arzular n belirleyici oldu u söylenebilir. Abbasi Hanedanl 'n n Emevi Hanedan ve Halifeli i'ne kar sava malar n nedenini inançsal, ideolojik yaklamlarla aç klamak mümkün müdür? slamiyet'in Hz. Muhammed'in ölümünden sonra inançsal ve ideolojik bir yan n kalma, hanedanlar n iktidar arac na dönü tüünü söylemek için çok gerilere gitmeye ve inançsal yakla mlar de erlendirmeye bile gerek yoktur. Peygamber'in cenazesi daha yerdeyken iktidar kavgas ya ayanlar n inançsal bir yakla mlar n olamayaca söylemek yanl olmayacakt r. Ve daha o andan, o günden itibaren Müslümanl k bir siyasal araç durumuna getirilmi tir. Bundan dolay r ki, Önderlik günümüzde uygulanan slam'a, "kar slam" demektedir. Bugünkü slam n, Peygamber döneminin slam' na baz biçimsel benzerliklerin d nda ortak çok fazla bir yan olmad söylemek yanl olmayacakt r. Taliban' n slam' gerçek slam m r? Vahhabilerin uygulamalar slam'i uygulamalar m r? ran' n ia's m , yoksa Tayyip Erdo an' n AKP slam' m gerçek slam'd r? slam' temsil ettiklerini söyleyen ve kendisini eriat olarak tan mlayan daha onlarca devlet ve uygulamalar n hangilerini do runun ve gerçe in temsili olarak ele al p de erlendirebiliriz? Bu uygulama ve yakla mlar n hiçbirinin slam' n özüyle uzaktan-yak ndan bir ili kisinin ol- mad , hepsinin siyaseten yakla klar , toplumun inançlar bir siyaset arac olarak kulland klar tereddüt etmeden belirtebiliriz. Siyasal slam, radikal slam, liberal slam vb. bu ad sayd klar n uygulamalar ndan hareketle geli tirilen yak rma ve de erlendirmelerdir. Radikal slam' savunan yakla mlar slam' n özüyle uyumlu yakla m olarak de erlendirmek mümkün olmad gibi, slam' n liberalle tirilmesini hedefleyen yakla mlar da slam' n gerçek uygulamas olarak de erlendirmek mümkün de ildir. Siyasal slam olarak de erlendirilen ve slam' n siyasal niteli ini vurgulamak isteyen ele tirel yakla mlar bu özelliklerden kaynaklanm r. Tayyip Erdo an' n, AKP'nin, kendisinden öncekilerin slam' n dü üncelerini dillerinden dü ürmeseler de, uygulama ve yakla mlar n tümünün siyasal amaçl oldu u ve toplumu yönetmeyi hedefledi i, devletin, sistemin, egemen s flar n bunlar n yakla mlar temelinde sorunsuz egemenlik ili kilerini yürüttükleri kimse için s r de ildir. Sorun elbette bir ki i ya da bir partinin sorunu olmaktan çok daha fazla bir eydir. Bunun devlet yakla oldu u aç kt r. Toplumun büyük ço unlu unun inanç sahibi oldu u bir ülkede, devletin bu yakla n d nda kalmayaca a ikard r. Türkiye'nin Milli Savunma Bakan'ndan sonraki en büyük bütçeye ve kadroya sahip kurumu Diyanet leri Ba kan'd r. Laikli i bir din gibi savunan bir ülkede, yüz binlerce kadroya ve bütçenin en büyük kalemlerinden birine sahip böyle bir kurumun varl , ancak siyasal amaçlarla deerlendirilebilir. nanç sahibi toplum, bu kurum arac yla inançlar kullan larak yönetilmek istenmektedir. Yine bu araç kullalarak kadercilik topluma egemen k nmak istenmi ve k nm r da. Toplumsal sorunlar n geli ti i her dönemde kullan lmak üzere ba vurulan en öncelikli araç hep din olmu tur. Osmanl mparatorlu u y ld güne kadar Hilafetin merkezi olmu ve kendisini bir din devleti olarak tan mlam r. Ümmet- 103 KOMÜNAR çilik temel bir yakla m olarak benimsenmi , ba ta Kürt halk olmak üzere imparatorlu un egemenli i alt ndaki halklar ümmetçilik siyasetiyle yönetilmi tir. Ümmetçilik ulus-devlet ve milliyetçi ideolojilere nazaran halklar aras nda sorunlar n daha geni kapsamda ele al p çözülmesine etkide bulunmu tur ya da ideolojik ayn k farkl sorunlar n öne ç kmas engellemi tir. Osmanl mparatorlu u'nun egemenli i alt ndaki H ristiyan halklarla daha erkenden çat maya girmesi, sorunlar ya amas ve o halklar n imparatorluktan ayr p devletle meleri dinle ba lant olarak geli mi tir. ngiliz ve Franz emperyalizmlerinin k rt ve provoke edici, yönlendirici yakla mlar bu sürecin Gerek Osmanl , gerekse de rani devletler Kürtlerin bu inançsal ve mezhepsel farkl klar kullanarak egemenliklerini devam ettirmi ler; bunu da bilerek, bir siyaset olarak yaplard r. nançlar istismar ederek bir toplumu ya da toplumlar kand rmak, kendi siyaset ve ç karlar temelinde kullanmak, yönlendirmek, yönetmek kirli ve çirkin bir yakla m olmakla birlikte, yeni bir yöntem de ildir. geli mesinde önemli roller oynasa da, dinsel farkl klar n bu güçler taraf ndan siyasal bir araç olarak kullan ld , bu temelde amaçlar na ula söylenebilir. Emperyalist devletler, imparatorlu u parçalamak için dini kullan rlarken, imparatorluk da bütünlü ünü korumak ve egemenli ini devam ettirmenin bir arac olarak dini kullanm r. Egemenlik alt nda kalan Müslüman halklar n hak taleplerini, 'ayn din ve ümmetten olduklar , Halifelik s fat yla peygamberi temsil ettiklerini' öne sürerek görmezlikten gelmi tir. Arap halk n imparatorluk kar nda harekete geçmeleri ve devletle melerindeki etkili yakla n ngiliz emperyalist siyasetin- 104 den kaynakland , 'Kutsal topraklar n' sahipleri olduklar n öne ç kar lmas temelinde imparatorlu a kar yönlendirildikleri ve Arap halk n imparatorluktan kopu unun bu temelde gerçekle ti i tarih kitaplanda yaz lmaktad r. Bu durumda da dinin kavram, araç, ili ki ve yöntemlerinin siyasal araç olarak kullan ld klar aç kl kla görülmektedir. Osmanl mparatorlu u'nun öne kard klar ise; Peygamber'i temsilen Hilafetin merkezi olmalar , Hilafete kar sava man n Peygamber'e kar sava mak oldu u temelinde bir yakla m olmu tur. Ancak ç karlar n s fsal niteli inin çat mas , inançsal yakla mlar ortadan kald rmaktad r. Dinsel inançlar güçlü olan toplumun büyük kesimi inançlar na göre ya asalar da, egemen s flar siyaseten yakla lard r. Hemen her kesim ve zaman için bu geçerli olmu tur. Osmanl mparatorlu u'nun egemenli i alt nda bulunan Kürt halk inançlar na dayal olarak imparatorlukla birlikte ya am , sava r. Ortak inançtan dolay imparatorlu un yan nda her zaman sava lara kat lm , imparatorluktan ayr lmay dü ünmemi tir. Osmanl 'n n Kürt egemen s flar na verdikleri payelerin de, Kürtlerin yönetilmesinde önemli bir rolü olmu tur. Kürt egemen s flar da imparatorlukla birlikte hareket ettiklerinde, bu ayn dinsel inanca sahip olduklar öne sürerek, halk ikna ederek yönlendirebilmi lerdir. Farkl mezhepsel inançlar olan Kürtlerin farkl devletleraras nda parçalanmalar , bu devletleraras ndaki sava lara Kürtlerin etkin olarak kat lmalar , devletleraras ndaki sava , mezhepsel farkklardan dolay bir anlamda Kürtlerin kendi aralar ndaki sava lara dönü mü tür. Gerek Osmanl , gerekse de rani devletler Kürtlerin bu inançsal ve mezhepsel farkl klar kullanarak egemenliklerini devam ettirmi ler; bunu da bilerek, bir siyaset olarak yaplard r. nançlar istismar ederek bir toplumu ya da toplumlar kand rmak, kendi siyaset ve ç karlar temelinde kullanmak, yönlendirmek, yönetmek kirli ve çirkin bir yakla m olmakla birlikte, yeni bir yöntem de- KOMÜNAR ildir. Tarihte çok s kça ba vurulan bir yöntemdir. Bu sadece slami cephede de il, dier dinler taraf ndan da kullan lm r. Modern denilen, demokratik ve laik denilen devletlerin de, din devletlerini aratmayacak kadar, dini, bir egemenlik ve yönetim arac olarak kulland klar rahatl kla söylenebilir. Emperyalizmin 20. yüzy ldaki en önemli egemenlik arac n siyasalla din oldu u yads namaz. Yine laik geçinen devletlerin daha farkl bir yakla m sahibi olmad klar da aç kt r. Türkiye Cumhuriyeti Devleti de kendisini laik bir devlet olarak tan mlamaktad r. Cumhuriyetin kurulu y llar nda buna çok büyük önem verilmi tir, günümüzde de kendisini devletin sahibi gibi gören ba ta ordu olmak üzere çe itli kesimler laikli e büyük at flarda bulunurlar. Onlar dini ilkel bir yakla m olarak görürler, modernli in bir gere i olarak a lmas gerekti ini dü ünürler. Muas r medeniyetlere ancak onlar n laiklik yakla mlar temelinde ula laca na inan rlar. Dini devlet d nda tutma, inanç ve ibadeti siyasetten uzak ve vicdani bir olay olarak de erlendirmek isterler. En az ndan teorik olarak söyledikleri bu temeldedir. Ancak dini devlet, dolay yla da siyaset d olarak ele alan bu yakla mlar n da, dini en az Halifeli i temsil eden imparatorluk kadar kulland aç kt r. Toplumsal muhalefetin geli ti i, Kürt halk n hak talebinde bulunmas kar nda ba vurulan en etkili siyaset arac da yine din olmu tur. Adeta bir araban n yedek lasti i gibi ihtiyaç duyuldu unda ba vurulmu tur. Elbette araban n di er tekerlekleri de dinden olu mu lard r, ama üzeri k fl rlar, fazla aç kta de illerdir ve çok kolay görünmezler, yedekte olan ise k fs z, maskesizdir. T.C. Devleti'ni ele al p de erlendirelim: Çok partili sisteme geçi le birlikte kurulan partilerin hepsi devletin icazetiyle kurulmu lard . Hepsinin de dinsel perspektifleri vard . Hiçbiri de halk n inançlar "göz ar" etmiyordu. Bunlar bir yana, ama tamamen dinsel yakla mlar temelinde kurulan partiler de vard . K rk y a n bir süredir Türkiye'de aç k din siyaseti yapan Erbakan, devletin iste iyle parti kurmu , siyaset yapr. Milli Nizam Partisi devletin onay ve dahas iste iyle kurulmu tur. 12 Mart'ta kapat lan bu partinin liderini yerle mi oldu u sviçre'den ça ran n, kendisine yeni bir parti, Milli Selamet Partisi'ni kurduran n devlet oldu u da belgelerde mevcuttur. Milli Nizam Partisi'nin kurulmas na, Erbakan' n 12 Mart sonras yerle mi oldu u sviçre'den ça larak Milli Selamet Partisi'nin kurdurulmas na ihtiyaç duyulmas n nedeni; bir yandan Türkiye'de geli en devrimci mücadele, Kürdistan'da ya anan uyan ve özgürlük mücadelesinin geli meye ba lamas ve bir de emperyalizmin reel sosyalizme kar mücadelede bir araç olarak kulland ve geli tirdi i din temelli 'Ye il Ku ak' projesidir. Türkiye dine dayanarak komünizme kar mücadelenin en etkili yürütüldü ü alanlardan biri haline gelmi tir. Sovyetler Birli i'nin 'S cak denizlere' inme korkusu toplumda geli tirilmi , bu korkulara dayal olarak da, dine dayal bu projeler temelinde olu turulan bir çemberle Sovyet-lerin, onun ahs nda komünizmin, yani özgürlükçü düüncelerin geli mesinin, yay lmas n engellenmesi hedeflenmi ti. Dinin etkin bir siyaset arac olarak kullan lmas belki de bu dönemlerden ve ya ananlardan daha fazla, cuntayla ve olu turdu u siyasal atmosfer taraf ndan gerçekle tirilmi tir. Türk ordusu yapt her aç klamada dinsel geli melere kar oldu unu, cumhuriyet için en büyük tehlikenin irticadan geldi ini ileri sürmü , en az ndan toplumda böylesi bir görüntü yaratm r. Cunta öncesinde de sonras nda da, bu, ordunun genel bir yaklaolarak öne ç km r. Ancak 12 Eylül faist cuntas n dini topluma yayma yakla, bu iddialar n ve aç klamalar n tam tersi olmu tur. Cunta sonras nda da bu yakla mlar devam etmi tir. Kendisini laik bir kurum ve Cumhuriyet'in sosyal devlet ilkesinin tek koruyucusu olarak ilan eden ordu, cuntayla iktidar ele geçirdikten sonra yapt en önemli i ; toplumu dine bo mak olmu tur. Eskiden s rl say da olan ve din temelli 105 KOMÜNAR itim veren mam Hatip Okullar , cunta ik- met anlay bu parti taraf ndan yeniden güntidar döneminde onlarca kat artarak say lar demle tirilmi , tüm sorunlar n çözüm yönon binleri a r. Bugün ise bu say çok da- tem ve yakla olarak gösterilmi tir. Liha fazlad r. Cuntan n ve sonraki iktidarlar n beral politikalarla harmanlanan bu politikabuna ba vurmalar n nedeni, toplumun din lar n çözümün alternatifi oldu unu savunkullan larak yönetilir halde tutulmas r. mas , bu yönlü önemli bir imaj sunmu olÖzellikle de Kürdistan Özgürlük Mücade- mas , al nan deste e ra men çözümcü olalesi'nin geli mesi, Kürt halk n kendi ulu- mamas gerçek yüzünün aç a ç kmas sal, demokratik ve özgürlüksel hak talepleri- sa lam r. Bu partinin gerçek anlamda bir ni yüksek sesle dile getirmesi ve bu temelde din tüccar oldu u aç a ç km r. Kendisini mücadele etmesi kar nda devlet bu ad m- tüccar, devlet yönetmeyi de ticaret yapmak lar atm r. gibi ele alan Tayyip Erdo an, gerçekten de Kürt halk n özgürlük mücadelesine kendisini iyi tan mlam r. Kapitalist ekonokar hemen her renkten parti iktidara getiri- mi-politi e göre al p-sat labilen her ey lerek denenmi tir. Özal 'dört e ilimin temsil- metad r. Al varsa, din de sat n elinde cisi' olarak kendisini ilan etmi , Kürdistan bir metad r. Tayyip bu anlamda iyi bir sat , Özgürlük Mücadelesine kar , e ilimlerin- iyi bir tüccard r. Pazarlad halk n dini duyden biri ve en önemlisi olan dini de kullan- gular r. Emperyalizm taraf ndan da Taymas na ra men ba ar olayip'e bir rol yüklenmi tir. may nca, sol geçiOrtado u'da geli en raDinin kendisi devlettir, nenler, liberal gedikal slam'a kar , siyasettir. Her devlet, her sistem, her çinenler, milliml slam geli yönetim anlay bu kaynaktan içmi , temel tirilmek istenmi yetçi- rkç olanargümanlar buna dayand rarak lar da iktidara getiti. Co rafi anlamda olu turmu tur. rilmi , bunlar arac önemli bir yerde buluyla özgürlük mücadelesinin nan Türkiye'nin, tarihsel geçmi bast lmas hedeflenmi tir. Bunlar tutma- olarak da slamiyet'i uzun y llar temsil etmi nca, bu dört e ilimin ortak ve farkl farkl olmas , Müslüman halklar n dikkatlerinin bu örgütlenmeleri bir sonuç yaratamay nca, y l- alan üzerinde olaca hesaplanarak Tayyip lard r din temelli siyaset yapan Erbakan ikti- Erdo an desteklenmi tir. dara getirilmi tir. Baz Kürt i birlikçilerinin saca ve özetle belirtecek olursak; din de içinde yer ald klar ba ar z Erbakan' n ile devlet, din ile siyaset aras nda kopmaz partisinden ayr lanlar n kurduklar AKP ile ba lar n oldu unu söyleyebiliriz. Bu yaklabu politikayla bir deneme daha yap lmak ism sadece bir ülke, bir devlet ya da bir zatenmi tir. AKP'nin de din temelli bir örgüt- manla s rl bir olay de ildir. Toplumsal örlenme oldu u, tarikat olarak da Kürt halk gütlenmenin oldu u her yerde ve zamanda, içinde yo un örgütlü olan Nak ibendicili e, inanca dayal ya am n oldu u ve toplumun daha özgün olarak da Halidiye tarikat na da- ihtiyaçlar ndan fazlas üretmeye ba lad , yand bilinmektedir. bir kesimin toplum ad na bu üretim fazlas na Halidiye tarikat , Mevlana Xalid'in kur- el koymaya ba lad , yani s fla man n du u bir tarikat olup, Kürt orijinlidir. Bu in- gerçekle ti i zamanlardan günümüze din, ce hesaplardan hareket ederek Kürt halk n bir siyaset arac olarak kullan lm r. Hatta teveccühünün kazan laca , dinsel duygular daha fazlas da söylenebilir. öyle ki; dinin kullan larak Kürdistan Özgürlük Mücadelesi kendisi devlettir, siyasettir. Her devlet, her ve önderli inin tasfiye edilebilece i hesa- sistem, her yönetim anlay bu kaynaktan planm r. Bu partinin Kürt halk na hitap içmi , temel argümanlar buna dayand raederken kulland temel argüman, 'din kar- rak olu turmu tur. Kitap getirenleri s rl da de li i' olmu tur. Osmanl ktan kalan üm- olsa, 124 bin olarak ifade edilen peygamber- 106 KOMÜNAR lerin hepsi yukar da belirtti imiz çerçevede gerçek anlamda ideoloji olu turmu , devlet kurmu , siyaset yapm , toplumu yönetmi lerdir. amanlarla ba layan bu süreç peygamberlerle daha da geli ip etkin hale gelmi , modern psikoloji ve sosyolojinin yöntemleri nda daha da etkili bir tarzda kullan lm r. Dini devlet, siyaset ve yönetim olay olmadan de erlendirmek mümkün de ildir. Din, mutlakla an, tekle en, s rlar güne le ölçülen devletin temel yönetim anlay olmu tur. Ba lang çta bir inanç sistemi olarak geli mi tir, ancak daha sonra inançtan kopart lan din, i lenerek bir yönetim arac haline getirilmi tir. Devletin geli ip olgunla bir süreçte bu rol çok daha etkili bir tarzda oynat lm r. Marx toplumun yönetilmesindeki kullan m rolünden hareketle, dini 'toplumun afyonu' olarak de erlendirmi tir. Din kendi ba na bir uyu turucu olarak de erlendirilemez, ancak kullan itibariyle böylesi bir rol de oynam r, oynamaya da devam etmektedir. Olu turulan dogmalar, tart lmazl k gibi özellikleri, dinin egemen s flar taraf ndan bir uyu turucu haline getirilerek kullan lmas sa lam r. Böyle tan mlamak, de erlendirmek daha do rudur. Dinin egemen s flar elinde hangi temelde kullald na ili kin olarak Önderlik a daki de erlendirmeyi yapmaktad r: "Özenle i lenmi bir yönetim ideolojisidir din. Egemen s f her zaman dinin soyut niteli inin fark ndad r. A daki toplum tabakalar ise ona gerçekmi gibi inand llard . Dine bu kadar yat m yap lmas , mabetlerle temsili, ritüeller, hepsi devletin yönetim erkiyle yak ndan ba lant r. Bu nedenle içyüzünün anla lmamas için tarma yasa getirilmi tir. Tart lsa iki sonuç ortaya ç kacakt r: Krall n yükseli i ve do al yasall k. kisi de çok önemlidir. Tanr kral ve tanr gölgesi-sultan n nas l yüceltildi i anla lacak; dolay yla toplum korkutucu, cezaland bir tanr anlay ndan kurtulacakt r. Yine do aya ili kin bölümü ise bilimselli in kap aralayacakt r. Kuantum ve kozmos fizi ine kadar bilimsel olgu- lar dünyas na hükmeden ilkeler anla lacakr. Avrupa'n n üstünlü ü, ortaça dan ç karken bu teolojik -ilahiyat- çözümlemeyi çok yo un yapm olmas r. üphesiz dü ünsel geli me yaln z ba na teoloji, theodice tarmas na ba lanamaz. Ama bu olmadan da ça da dü ünceye kap aralanamaz. 12., 13. ve 14. yüzy llardaki Dominiken, Francisken mezhep tart malar olmadan Rönesans herhalde kolay geli mezdi." (Bir Halk Savunmak) Burada bir kez daha belirtmekte yarar vard r: Din toplumsal bir ihtiyaç olarak geli mi tir. Bunu yok saymak ne mümkün, ne de do rudur. Tarihsel bir gerçekliktir ve insan zihniyetinin olu mas nda da son derece önemli roller oynam r. Kavrama ve anlaman n geli en bu süreçle ba lant oldu u kesindir, ancak bir egemenlik arac olarak kullan lmas da hem daha farkl r ve hem de daha sonradan geli mi tir. Din bir ihtiyaç iken ve toplumun inançla ba lanmas n olanaklar sa larken, dincilik bir egemenlik arac olarak toplumun parçalanmas nda, bask alt na al nmas nda ve sömürülmesinde rol oynam r. Din bir kültürdür, ama dincilik bir iktidar arac r ve bugün uygulanan da esas nda bu iktidar arac olan dinciliktir. Bundan dolay Önderli imiz buna önemle vurgu yapmakta, dincili in insanl n ba na musallat olan cinsiyetçilik, milliyetçilik ve bilimcilikin yan nda ad and dört temel hastal ktan ya da toplum kar tl ndan biri olarak anmaktad r. Biz bu çal mam zda esas olarak dincilii ve bir iktidar arac olarak dinin devlet ve siyaset taraf ndan nas l kullan ld k sa de inmelerle vurgulamaya çal k. Bunu görmek için bakmak bile yeterlidir. Devletin, siyasetin temel kavram ve argümanlan din kaynakl oldu u, iktidar ve yönetme anlay n, devlete yüklenen kutsall k fatlar n da ayn kaynaktan oldu u nettir. Dincilik bir iktidar arac olarak reddedilmesi gerekirken, din toplumun manevi haf zas olarak kar lanmas gereken bir olgudur. Önderli imizin, "Kültürel slam'a evet, siyasal slam'a hay r" sözü, dine nas l yakla lmas gerekti ini göstermektedir. 107 KOMÜNAR UYARLIK-DEMOKRAT K UYGARLIK, MODERN TE-DEMOKRAT K MODERN TE KOMÜNAR Uygarl k genel anlamda olumsuzlad z bir kavram. ki temel döneminin olduunu u ba klarla belirliyoruz: "Maskeli Tanr lar ve Örtük Krallar Ça " ile "Maskesiz Tanr lar ve Ç plak Krallar Ça ". Peki, içeri i böyle olan 'uygarl k' kavram 'demokratik uygarl k' olarak kulland zda neyi kastediyoruz? Acaba uygarl olumluyor muyuz, Pandora'n n Kutusu gibi adeta tüm kötülükleri ba nda ta yan bu kavran 'demokratik' kelimesiyle biraraya geli i nas l mümkün olabiliyor? Modernite, ça da k anlam nda kullalan çok önemli bir kavram. Daha çok da kapitalist ya am tarz , günümüzün ça da 'temsil etti inden' adeta kapitalizm tarandan ele geçirilmi bir kavram. Verili literatürde modernle menin düzeyi, kapitalist ya am tarz na dahil oldu un kadard r. Bu nedenledir ki yayg nca 'kapitalist modernite' kavram kullan lmaktad r. Peki, biz 'demokratik modernite' kavram kulland zda, temel kriteri kapitalist ya ama ko mak olan bir eyi mi gerçekle tiriyoruz? Yani kapitalistle iyor muyuz? Halbuki Önderli imiz "genelde devlet odakl , özelde kapitalist modern ya amdan kopu u üçüncü do um olarak adland yorum." demi ti. Peki, o halde biz neden 'demokratik modernite' kavrakullan yoruz, kastedilen nedir? Bir yandan 'demokratik uygarl k' , bir yandan 'demokratik modernite'yi, bir yandan da 'demokratik konfederalizm'i kullan yoruz. Bunlar birbirinin yerine geçen kavramlar m ? Bunlar n birbiriyle ili kisi nedir? Bizim sistemsel alg lay zda bu kavramlar nerede durur? Sistemsel alg lamay ve deerlendirmeyi olanakl k lan bu kavramlar n do ru kavranmas , anla r k nmas , savunmalar n da anla lmas kolayla racakt r. Bu nedenle de bu kavramlar birbiriyle ba lant ama kendi özgünlükleri dahilinde ele almak yararl olacakt r. 108 Uygarl k, Demokratik Uygarl k Uygarl k 'kent' ba lant bir kavramd r. 'Medeniyet' anlam na da gelmektedir. 'Uygarl k' hiyerar ik devletçi sistemi tan mlamak için kullan yoruz. Her ne kadar yer yer neolitik toplum için uygarl k kelimesi kullan lsa da bu çok yerinde olan bir yakla m de ildir. Yap sal olarak devletli dönemden önce de ehir olmaya evrilmi , hatta ehir haline gelmi yerle im yerleri bulunmaktad r. Buna örnek olarak Çatalhöyük gösterilebilir. Ancak bu gibi yerlerde herhangi bir e itsizli e yer vermeyen komünalite, temel ya am tarz r. Kent kültüründe görülen ayr malar, e itsizli e dayal farkl la malar buralarda görülmez. Bu nedenle de bu gibi yerleri uygarl k kültürü çat alt nda ele almak do ru olmaz. Çünkü "uygarl k s f kültürü ve devletiyle ilgilidir. Kentlilik, ticaret, ilahiyat ve bilimin kurumla mas , politik ve askeri yap n geli mesi, ahlak yerine hukukun öne ç kmas , erke in toplumsal cinsiyetçili i yeni uygar toplumun hâkim göstergeleridir. Bir anlamda bu özelliklerin toplam na uygar toplum kültürü de denilebilir ." Tan mdan da anla ld gibi uygarl k, insanlar n ilk toplumu olan ahlaki ve politik toplumun aleyhine geli en bir kültürdür. Kendili inden veya bir anda gerçekle en bir süreç de ildir. Çok sistematik bir ekilde ilk toplum biçimi olan ahlaki ve politik (do al) topluma kar yürütülen bir mücadele ve saln sonucudur. nsan ya am n biricik nedeni olan özgürlüksel anlam n sürekli soyk ma tabi tutulmas …" ve "özgür yaam anlam n bo alt lmas ndan geriye kalan…" olarak tan mlad z uygarl k, bu yönüyle öyle övünülecek, ileri görülecek bir gerçekle me de ildir. O, özgürlü ün kaybedilmesi pahas na geli mi tir. Toplumu parçalayan, toplumda birilerini özne birilerini de nesne haline getiren bir zihniyetin ürünüdür. KOMÜNAR Do al toplumun birbirini tamamlayan, birbiri için olan ya am tarz , yerini zamanla bencilliklerin gittikçe güçlendi i yeni bir döneme b rakacakt r. O güne kadar toplumsalla man n, komünalitenin geli tirilmesi için çal an, yorulan kafalar, art k toplum içinde bir 'üst toplum' yaratmak için kullan lacakt r. 'Güçlü kurnaz adam' diye nitelendirdi imiz sapk n tarihin yap m ustalar toplumda öncelikle ana-kad n e itlikçi-özgürlükçü toplumu içinde yer alan genç erkekleri etraflar na toplayarak, onlar n üzerinde tahakkümlerini geli tirirler. Do al toplumun öncüsü ve en güçlü savunucusu pozisyonundaki kad kar lar na alarak, ona kar sistematik ve bilinçli bir sald ba lat rlar. Bilirler ki kad n geriletilmeden, güçten dü ürülmeden do al toplumun komünaliteye dayanan de erlerini mak mümkün olmayacakt r. Tarihe hiyerar ik dönem diye geçen, do al toplum ile devletli uygarl k aras ndaki bu geçi süreci, bu nedenle çok yo un bir direnen kad n-egemen olmak isteyen erkek aras ndaki mücadeleye sahne olacakt r. Kad n komünaliteyi, ortakla may , dayan may , biriktirmemeyi vb. esas al rken, egemen olmak isteyen erkek, özelle meyi, özelle tirmeyi dayatacakr. Bu ara süreçteki mücadelenin galibi, egemen erkek olacak ve güçlenme istemlerini en büyük güç kurumla mas olarak devletle taçland racakt r. Tabandaki bu güçlenme düzeyine denk olarak zihinlerde de tanr la acakt r. Böylelikle de insanl n ilk, kök ve insan olman n özünü temsil eden do al toplum bast lm , bir sistem olarak a lm olacakt r. Art k toplum yeni bir mecraya girmi olmaktad r. Bu yeni toplum, en temel yaklakendini büyütürken birilerini küçültmeyi, kendini öznele tirirken toplumun geri kalan nesnele tirmeyi esas alan bir zihni yap lanmada olacakt r. Art k eskisi gibi birinin gücü herkesin gücü olmayacakt r, yine herkesin gücü de birinin gücü de ildir. Bencilli in bir ürünü olan bu sistem, toplumu amans zca parçalayacak, güçten dü ürecek, kendine ba ml hale getirecektir. Toplumun içine itildi i bu yeni dönemin di er bir ad da kölelik dönemi olacakt r ve bu hiç de meyecektir. Nitekim Önderli imiz, uygarl k süreçlerini ve onun da ç sa layan hiyerar ik dönemi adland rken, hep köle takulland . Hiyerar inin ç için 'köle toplumun do u', devletçi toplum için 'köle toplumun olu umu', feodal devletçi toplum için 'olgunla kölelik toplumu', kapitalist devlet ve toplum için de 'derinle mi ve genelle mi kölelik' tan mlamalar yapt . Bu kölelik üreten ve toplumu kar la rmay en temel yakla haline getirmi olan sistem gerçekli i, de er(sizlik) olarak "bask , sömürü, gasp, talan, tecavüz, katliam, vicdanzl k (ahlaks zl k), yok etme ve eritme gibi toplum için gereksiz çok say da maddi ve manevi kültür ö eleri" ile yüklenecektir. te k saca de erlendirilmeye çal lan bu hastal kl do a 'uygarl k' deniyor. Peki, bu sapk n sistemin içinde demokratik uygarl k tan mlamas neden yap yoruz? Marksizm de dahil pek çok sosyal bilim yakla toplumsal sistemleri ele al rken, var olan sistemi tekçi bir perspektifle ele alr. Egemenler, devletçi sistemler her eyi kendilerinden ba latt klar ndan buna giderken, Marksizm gibi kendini 'bilimlerin bilimi' olarak tan mlayacak denli iddial olan bir ö reti ise, olu u tespitte ya ad sorunlardan kaynakl bunu ya am r. Marksizm'de toplumsal geli me, yeni ile eski arandaki mücadelede birinin di erini yok etmesi üzerine oturtulmu tur. Bu mant a göre, ilk toplum olan ahlaki-politik (do al) toplum bir sistem olarak a ld ndan, yerine geçen yeni sistemler döneminde ya am yordur art k. Bir ara süreç olan hiyerar ik sistemi bir tarafa b raksak dahi -zira bu dönemde bir denge vard r hala, ara süreçtir, gelecek belirsizdir- devletli dönemde art k do al toplumdan eser kalmam r. Ayn sistematik temelinde feodal dönemde köleci dönem yoktur, kapitalist dönemde feodal dönem yoktur, sosyalist dönemde de kapitalizm olmayacakt r vb. tespitin toplam sonucu olarak da hiçbirinde do al yani ahlaki ve politik toplum yoktur. Bu, bilimsel bir tespit olarak ele al narak izlenmi , tarih-toplum tahlilleri bu- 109 KOMÜNAR na oturtulmu tur. Halbuki yukar da da belirtti imiz gibi yeni devletçi sistemlerin b rakam köleli i a malar , onu daha da geli tirdiklerini pratiklerinden, toplumsal ya an daha da da lmas ndan rahatl kla görebilmekteyiz. Yine bunun do ru olmad en yal n haliyle biyolojik olarak insan n var olu unda bile görülebilir. nsan, e er kendinden önceki evrimsel aç m olmasayd , olu mazd . Bir atom alt parçac ktan tutal m, en geli kin bir hayvan n olu umuna, oradan da memeliler türünden insana uzanan on be milyar y ll k bir evrim ve birikimdir, insan biyolojik olarak insan yapan. Bu u demektir: öncesi, sonras nda ya ar. Zaten o nedenledir ki insan n ana rahmindeki geçirdi i dokuz ayda asl nda tüm bir evrenin olu umunu tekrarlad ve böylelikle ancak insan olabildi i söylenir. nsan n biyolojisinin geli imi böyleyken, insan n her türden davran n temelinde yatan n öncesi oldu u, bu yönüyle insan n tarih oldu u, tarihin de insan ahs nda günümüzde ya ad da bilinen bir gerçektir. Dolay yla hiçbir eyin ve hiç kimsenin tarihsiz, öncesiz, köksüz olamayaca tespiti, en bilimsel tespitlerden biri olmaktad r. Bu tespitlerden unu ç kar yoruz: do al toplum bir sistem olarak yenilmi olabilir, ancak bu, onun tümden yok oldu u, ortadan kalkt anlam na gelmez. Yeni geli en (devletçi sistem), eskiyi (do al toplum) yok etmemi tir, onu bast rm r, geriletmi tir, hatta ondan beslenmi tir. Bu yönüyle uygarl k demek, sadece devletten, onun kültüründen olu an bir dönem demek de ildir. Uygarl n devletle ti i dönemde, devletin sald lar na maruz kalan, devletle meyen, devlete kar direnen, devletle mek istemeyen, çok geni bir toplumsal gerçeklik de bulunmaktad r. Yani her ne kadar devlet hakim bir güç olarak ortaya ç km da olsa, toplumun tüm kesiminin bu devletli yap içinde olmad bilmek gerekir. Öyle ki Önderli imiz devleti, 'etnisite okyanusu içindeki adac klar'a benzetir. Özcesi, yenilmi do al toplum, yeni dönemde de kendini farkl ekillerde devam ettirecektir, çünkü o gerçek toplumdur. Toplum yine de sistemin- 110 den yoksun k nm olsa da ahlaki politik temeller üzerinden var olur, geli ir. te demokratik uygarl k kavram yla kastetti imiz, uygarl n geli iminin ard ndan devletçi sisteme kar mücadele eden, eski do al toplum ya amlar korumak isteyen devlet d kalm kesimlerin temsil etti i uygarl kt r. "Tan gere i demokratik uygarl hem bir dü ünce sistemati i, dü ünce birikimi, hem de ahlaki kurallar ve politik organlar n bütünlü ü olarak ifade ediyorum. Ne sadece bir dü ünce tarihinden, ne de ahlaki ve politik geli me içindeki toplumsal realiteden bahsediyorum. Tart ma iç içe olarak iki konuyu da kapsamaktad r." Do an n her bile eninin oldu u gibi insan n da bir do as vard r, insan toplumunun do as da ahlaki ve politik olmakt r. Ahlaki ve politik olmak bu durumda hem toplumun en temel özellikleri olurken, hem de toplumun oldu u yerde ahlaki ve politik özellikten bahsedilebilece i anlam ç kmaktad r. Bu çerçevede demokratik uygarl k sistemini, uygarl n devletli yüzünün oldu u yerin tam kar na oturtmak gerekiyor. Yani onun ikili yap olu turmaktad r. Bu tespit uygarl n tekli yap ortadan kald r. Devletin oldu u yerde demokrasinin yani ahlaki ve politik toplumun da oldu unu ortaya koyar. Yani do al toplum, ayn anlama gelmek üzere ahlaki ve politik toplum eski gücünü yitirmi de olsa, devletin oldu u her dönemde var olmu tur ve toplum var oldukça, toplumun do as oldu undan da var olmaya devam edecektir. Aksi halde, toplum olmaktan lacak, yani yok olunacakt r. Ahlaki ve politik toplumun de erlerini esas alma anlanda dü ünsel olarak, hem de bu de erlerin kendini ya amsalla raca , ifadeye kavu turaca bir sistem olarak demokratik uygark, tüm resmi uygarl k tarihi boyunca ahlaki ve politik toplumu temsil etme anlam na gelir. Resmi uygarl k kar olan, devletle memi , devletin her türden sald kar nda demokratik-komünal de erleri korumaya çal her türden kesim, demokratik uygarl n temel unsurlar olur. Bu perspektiften bak ld nda, "Tarih sadece iktidar ve KOMÜNAR devletler y n (en insanl k d ve köhne yap lar ve sava lar n arac ) toplam olmap, ondan katbekat (her zaman toplumsal do an n yüzde doksan n üstündeki varl ) daha fazla demokratik uygarl k örnekleriyle doludur. Tüm aile, kabile ve a iret sistemleri, konfederasyonlar , kent demokrasileri (Bilindi i kadar yla en çarp örnek Atina'd r) ve demokratik konfederalizmleri, manast rlar, tekkeler, komünler, e itlikçi partiler, sivil toplumlar, tarikatlar, mezhepler, iktidarla mam din ve felsefe topluluklar , kad n dayan malar , yaz ya geçirilmemi say z dayan mac cemaat ve meclisleri vb. devasa toplumsal gruplar demokratik uygarl n hanesine kaydedilmelidir." Bu temel parametreler temelinde 'uygark' kavram ba na 'demokratik'i koymak kayd yla kullan yor olsak da esas nda bunun kerhen oldu unu da bilmek gerekir. Önderliimiz bu konuda da "Demokratik uygarl k… ad olarak belki yetersiz olabilir; çok say da ele tiri gerektirebilir. Ama toplumun tarihsel-toplum niteli ini … dikkate ald mda, klan toplumundan a iret, kabile, kavim, köy, dinsel cemaat vb. topluluklar na kadar tarihi adeta ta ran hareketlerini ayn uygarl k( ehir-devlet-s f) yakla mlar içinde basit 'barbar' veya 'dinsel gerilik' olarak adland rmaya ne gönlüm ne zihnim asla raz olam yordu." demektedir. Önemli olan bir di er husus da nas l ki hiyerar ik devletçi gelenek bir sistem ise, demokratik uygarl n da bir sistem oldu udur. Demokratik uygarl k, ahlaki politik toplumun bir ta olarak kendini tüm uygarl k tarihi boyunca sürdürür. Hem de erler anlam nda ya amak ister, sald lar kar nda kendini korumak ister hem de kendini politik organlar na da kavu mu bir sistem haline getirmek ister, bunun için mücadele eder. Bu yönüyle o, hem de erler anlam nda hem de sistem anlam nda insanl k tarihinde gerçek anlamda bir ak r. Resmi uygarl k tarihini güçlü kurnaz adam n ilk icraat olan hiyerar iye kadar götürürsek, buna kar tl k temelinde geli en demokratik uygarl da bu tarihten yani MÖ. 6 binlerden itibaren ba latmak gerekir. Birbirine kar tl k temelinde her iki gelenek ili ki ve çeli ki halinde günümüze kadar gelmektedir. Çok özet biçimde tekrarlamak gerekirse; uygarl k, ilk toplum olan ahlaki-politik toplumdan gerçekle en bir sapma sonucu olu an ve kent merkezli bir kültürdür. Parçalanm toplumsal yap da devletlili i, egemenli i, s fsaltemsil eden uygarl k kanal na s fl devletli uygarl k denirken; demokratik toplum diye tan mlad z devlet d kalm , iktidarla mam ve toplumun büyük k sm temsil eden halk kesimlerinin içinde yer alkanala da demokratik uygarl k demekteyiz. S fl -devletli uygarl k ile demokratik uygarl k, uygarl k tarihinin ikili karakterini, bir ba ka deyi le tez ve anti-tezini olu turmaktad r. Modernite, Demokratik Modernite ve Demokratik Konfederalizm "Modernite genel anlamda bir ça n toplumsal ya am tarz r. Maddi ve manevi kültür olarak bir döneme damgas vuran tüm teknik, bilim, sanat, siyaset ve moda unsurlar ihtiva eder." 'Ça ' anlam na gelmektedir. Tan mdan da anla laca üzere, genel insanl k tarihiyle ba lant bir kavramla rmad r. nsanl k tarihinde toplumsal ya amda, döneme damgas vuran maddi ve manevi kültür, dönemin modernitesini olu turur. Bu yönüyle uygarl k öncesi döneme kadar da gider. Örne in Verimli Hilal'in neoliti i kendi döneminde insanl n modernitesini olu turmaktad r. Çünkü döneme her aç dan damgas vuran temel kültürel yap buradad r. Bu perspektifle yakla zda, uygarl k sonras nda da kimi bölge veya uygarklar n kendi dönemlerinin modernitesini olu turduklar görmekteyiz. Örne in ilk devletli yap olmas itibariyle Sümerler, kendi döneminde, devletli uygarl n modernitesini olu turmaktad r. Roma modernitesi, slam modernitesi, kapitalist modernite vb biçimleriyle daha da artt labilir. Temel mant k, kendi döneminde toplumsal ya ama damgas vuran, belirleyici olan kültürel yap olmakt r. 111 KOMÜNAR Bu yönüyle ele ald zda hem devletli uygarl n hem de demokratik uygarl n modernitelerinin birbirinden farkl olarak var olduklar görmekteyiz. Devlet ve demokrasi birbirinden farkl ve kar t olduklandan ve tarihin ikili yap uygarl k tarihi boyunca olu turduklar ndan moderniteleri de farkl olacakt r. Bu, t pk devletli uygarkla demokratik uygarl birbirinden ay rma gibi bir özgünlü ü temsil etmektedir. Hakim anlay , moderniteyi de tekle tirmedir. Bilimsel tekelcili i eline geçirmi olan Bat sosyal bilim anlay , modernitenin tarihini hem o kadar eskilere götürmemekte hem de moderniteyi kapitalist modernite biçiminde tekle tirmektedir. Bu tekçi yakla ma göre kapitalizm kendi döneminin tümünü temsil etmektedir. Kapitalizm her ne kadar önceki dönemlerden farkl olarak gerçek anlamda küreselle mi de olsa, esas nda toplumun ya am tarz temsil edemez. Belki tekni iyle, devleti güçlendirmesi yönüyle her yere girmeye çal maktad r, ancak toplumun do as olan ahlaki ve politik olan yön zay flam da olsa devam etmektedir. Kapitalizm, özsel anlamda toplumun doas olu turan ahlak ve politik olmayla en fazla çeli en, hatta onu yok etmek isteyen bir sistemdir. Komünalite, ayn anlama gelmek üzere ahlak dü man r, onu yok etmeden herhangi bir yere giremeyece ini bilir. Yine sorumlu davranan, toplum i lerine kafay yoran, üretken insan anlam ndaki politik insan yerine sürüle tirilmi , bencillik bata nda güdülerine teslim olmu , insanl ktan uzakla bir tip yaratmak ister. Bu nedenle de gerçek anlamda bir toplum olmaya kark gelmez kapitalizm. Zaten bu nedenledir ki Önderli imiz 'kapitalist modernite'yi kullanman n ko ullu oldu unu belirtir. Çünkü modernite 'bir ça n toplumsal ya am tarz r.' Halbuki kapitalizm bir toplum de ildir. "Nas l kapitalist toplum kavram n müphem ve gerçe i perdeleme gibi sak ncas varsa, kapitalist modernite kavram n belki daha fazla benzer sak ncalar vard r… Bu anlamda moderniteyi kapitalizme mal etmek büyük hata olur. Hatta birçok unsuruyla ezi- 112 ci olarak bir tekel olan kapitalizme kar tt r. Nas l ki toplumsal do an n temel ya am tarolan ahlaki ve politik toplum genelde uygarl a, özelde kapitalist uygarl a kar tsa, modernitede de benzer duru söz konusudur. Modern toplum kapitalist toplum de ildir. O halde neden kapitalist modernite kavram kulland m? Çünkü kapitalist tekel hegemonik müttefikleriyle topluma oldu u kadar, dönemin ya am tarz olarak kabul gören modernitesine de damgas vurmak ister. deolojik, politik-askeri müttefikleriyle ça n ya am tarz n sanki yarat , olu turucusu kendisiymi gibi çok sistemli bir çaba (e itim, k la, ibadet yerleri ve medya vas tas yla) harcar. Kendisinin olmayan kendisininmi gibi bir egemen zihniyet yarat r. er bu yönlü propaganda çabas ba ar olmu sa, toplum veya moderniteye damgavurmu olur." Bir di er husus da ko ullu olmak kayd yla kulland z kapitalist modernitenin geçmi le ba n kopart lmas r. Kendini her eyin merkezine koyma, olu u parçalama ve bu parçalardan birini özne, birini de nesne k lma bir devletçi zihniyet hastal r. Nas l ki devletli uygarl k bir ak ise ve kapitalizm de bu devletli gelene in son halini temsil ediyorsa, modernite de bir ak r ve kapitalist modernite, bunun ça da halini temsil etmektedir. Kapitalizm ne kadar önceki devletli gelenekten kopuk ise kapitalist modernite de kendinden önceki devletli modernitelerden o kadar kopuktur. Bunlar birbirinden kopuk olmayan, birbirinin devam olan eylerdir. Moderniteyi sadece kapitalizm ile ya da son dört yüz y ll k süreyle s rlamak, bir Bat ben-merkezcili i örne idir ve yanl r. Do ru olan, bir gelene in devam oldu udur. Demokratik modernite ise, resmi uygark süreci boyunca devletli modernitenin ikilemini olu turacak ekilde hep var olmu tur. "Demokratik modernitenin kapitalist modernite ebekelerinin (a lar n) oldu u her alanda ve zamanda kar kutup olarak ya anmakta oldu udur. Ba ar veya ba ar z, özgürlük veya kölelik, benzerlik veya farkl k, e itlikten uzak veya yak n, eko- KOMÜNAR lojik ve feminist anlam kazanm veya kazanma- unsurla kendini bir sisteme kavu turacakt r. , özcesi ahlaki ve politik toplum özelli ine yak n Böylelikle de hiyerar ik devletçi sistemin veya uzak olarak, demokratik modernite kapitalist yaratt temel toplumsal sorunlara çözüm modernitenin ba nda her zaman ve mekânda gücü olacakt r. Bunlardan ahlaki-politik topvarolu halindedir." lum boyutuyla esas nda ya am n anlam , Modernitenin toplumsal ya am temsil temel kriterlerini olu turmaktad r. Toplumun etme anlam na geli i ve demokrasinin de do as olarak belirginlik kazanan ahlaki ve devlet d kalm toplumun ya am ve ör- politik olmak kayd yla herkesin öznele ti i, gütlenme tarz olu u birle ti inde, esas nda kendini katt , üretti i bir ya am tarz na damodernite kavram n egemenlikli sistem- yan r. Ahlaki ve politik olmak kayd yla herlerden çok, halk sistemine daha yak n ve ait kesi bir farkl k olarak kabul ederek, onlar n oldu u görülür. Bu nedenle de demokratik birli ini temel toplumsal sorunlar n a lmas modernite çok uygun bir kavramla rma ol- ve insanla man n gerçek anlamda olu mas maktad r. Toplumu egemenler ve devletli ya- için gerekli görür. Ahlak toplumun en temel lar temsil edemedi ine, edemeyece ine harc ve özgürlükle özde olarak ele al r. Ligöre, onlar n moderniteleri ancak devletli beralizmin ahlaks z özgürlük anlay n yap lar n moderniteleri olabilir, ancak de- kar na, özgürlü ü ahlak olarak oturtur. mokratik uygarl n moderniteleri topluAhlak 'özgürlü ün kat la hali, gelemun temel ya am göstermesi aç ne i veya kural ' olarak tan mlamay Kapitalist ndan modernite kavram n tan esas al r. En özgür insan komünal modernite na daha uygun dü mektedir. O ve toplumsal olan özüne uygun aç dan insanl k tarihi aç ndan devletli gelene in davranan birey olarak tan mlayada tekli bir demokratik moderni- ça da temsiliyken, rak özgürlük ile ahlak bulu tuteden bahsedilemez. Nas l ki dev- demokratik moder- rur. letli sistemin moderniteleri tarih nite demokratik Politikay devlete ait olmakboyunca döneme damgas vuran gelene in ça da tan kurtararak, esas nda devletin temsilidir. kültürlere göre de kenlik gösteriyapt idarecilik olarak tan mlar. yorsa, demokratik moderniteler de Çünkü politika esas nda toplumun demokratik uygarl k boyunca farkl klar ini yapmak anlam na gelir ki devlet topta yacakt r. lum kar tl nedeniyle toplum i lerini yapDemokratik modernite, kapitalist moder- maz. O sadece topluma emreder, hükmeder. nitenin kar t modernitesi olma özelli i ta r. Devlet-toplum diyalekti inde ters orant varO da demokratik uygarl k gelene inin son r, birinin büyümesi di erinin küçülmesindört yüz y ll k döneminde devlet d kalm , den geçer. Devletli sistemlerde toplum kendi demokratik komünal de erleri temsil eden ya am üzerinde söz, karar ve uygulama toplum kesimlerinin ya am tarz anlam na hakk na sahip de ildir. Sürüle tirilen toplum gelir. Kapitalist modernite devletli gelene in gerçekli i devletli yap lar iyi izah eder. Bu ça da temsiliyken, demokratik modernite yüzden devletli toplumlarda insanlar esas ndemokratik gelene in ça da temsilidir. da politik de ildir. Toplumun büyük k sm Kapitalist modernite; kapitalizm, endüs- kendi ya am hakk nda söz hakk na sahip oltriyalizm ve ulus devlet gibi üç temel unsur- mad ndan böyledir, hem de politika yapandan olu urken, demokratik modernite; ahla- lar esas nda devletçi bir yakla mla siyaset ki-politik toplum, eko-endüstriyal toplum ve yapt klar ndan gerçek anlamda politika yapdemokratik konfederal toplum boyutlar n- mazlar. Bu da devletçi sistemlerde esas nda dan olu maktad r. Kapitalist modernite bu bir politikan n yap lmad gösterir. Poliüç temel ayakla bir sistem haline gelirken, tika, ya am sorunlar çözmenin, çözüm demokratik modernite de kapitalist moderni- gücü olman n sanat olarak en güçlü halini tenin üç temel unsuruna kar k bu üç temel do al toplumda ya ar. Orada toplumun tüm 113 KOMÜNAR bile enlerinin önü aç kt r, bu nedenle de herkes ya am hakk nda söz ve uygulama hakk na sahiptir. Herkesin önü kendisini gerçekle tirmek için aç kt r. Bencil bir zihni yap lanma söz konusu olmad ndan da toplumsalla maya özgürlük temelinde güçlü bir kam gerçekle mektedir. te demokratik modernitenin ahlaki-politik toplum boyutu, ilk toplumdaki canl yeniden olu turmay hedefler. Herkesi ya am n öznesi haline getirerek, onlar n kendini gerçekle tirmeleri, güçlerini aç a ç karmalar için önlerini açar. Eko-endüstriyel toplum boyutuyla ekonomiyi ekolojiye ba lar. Do an n her bileeninin oldu u gibi insan n da içinde ya abir eko-sistemi vard r ve do an n hiçbir bile eni dahil oldu u eko-sistemin d na ç kamaz. Ç kmas halinde yok olmas kaç lmazd r. Bu, insan nesnele tirmek anlam na gelmez, sadece insan n içinde ya ad doay gözetmenin var olmay sürdürmek için zorunlu oldu unu hat rlat r. Kapitalizmi bir gasp düzeni oldu u için bir ekonomi olarak ele almaz, ekonominin gerçek anlamda yald yer olan toplumla bulu turur. Sanayinin s rlar ihtiyaçlar ve ekoloji olarak belirler. Endüstriyi ekolojikle tirir. Ekonomide ahlaki ve politik yanlar esas alarak bireycili in ve tekelcili in yaratt toplum d klar ya atmaz. "Eko-ekonomi ve eko-endüstri, tüm toplumsal faaliyetlerde göz önünde tutulur." Daha da detayland rmak, konumuz aç ndan fazla gerekli de ildir. Konumuz aç ndan daha önemli olan, demokratik modernitenin demokratik konfederal toplum boyutuyla olan ili kisidir. Resmi modernitenin temel yönetim tarz ulus-devlet modeliyken, demokratik modernitenin buna kar k gelen yönetim tarz demokratik konfederalizmdir. Demokratik konfederalizm, toplumsal do an n çoklu yana en uygun yönetim tarz r. Devletçi sistemler ve onun son hali olarak ulus-devlet, merkeziyetçi olduklar ndan toplumsal do adaki çoklu yap görmez, farkl klar tekle tirir. Bu yönüyle de bo ucudur, toplumdaki özne olma halini toplumdan al r. Oysa demokratik konfederalizmin her bile- 114 eni inisiyatifli k lan gerçekli i, esas nda toplumsal do aya da en uygun bir yönetim tarz olmaktad r. "Demokratik yönetimleri kesinlikle devletin idari yönetimiyle kar rmamak gerekir. Devletler idare eder, demokrasiler yönetir. Devletler iktidara dayan r, demokrasiler kolektif zaya dayan r. Devletlerde atama, demokrasilerde seçim esast r. Devletlerde zorunluluk, demokrasilerde gönüllülük esast r." Demokratik moderniteyi, devlet d kal, iktidarla mam toplumun maddi ve manevi ya am tarz olarak de erlendirmi tik. Bu ya am tarz ve de erler toplam , ahlaki ve politik ilkeler temelinde ancak devlet siyasal yönetim biçimi anlam na gelmek üzere demokratik konfederalizmle gerçekleebilir. Demokratik konfederalizm, böylelikle demokratik modernitenin politik organ , siyasal sistemi olmaktad r. Devlet d toplumsall k, sadece devletle meyerek, iktidarla mayarak özüne uygun bir gerçekle meyi ya ayamaz. Ahlaki ve politik ilkeleri temelinde kendi kendini örgütlü hale getirebilece i, devlet d bir sistemi de yaratmas gerekmektedir. Aksi halde devletçi sisteme eklemlenmekten ya da onun içinde erimekten kendini kurtaramaz. Bunun say z örne ini tarihte görmekteyiz. Demokratik konfederalizm, tüm bu gerçekler nda ahlaki politik topluma dayanarak geli en demokratik uygarl n ihtiyaç duydu u devletle memi yönetim tarz olmaktad r. Bu bir tercih olman n ötesinde bir zorunluluk ve demokratik uygarl n var olu tarz na da en uygun yönetim biçimidir. Çünkü resmi uygarl n anlay n tersine, toplumsal do a tekçi ve homojen de ildir. Farkl klar n birli inin en mükemmel ekilde kendini ya amsalla rabilece i sistem, demokratik konfederalizmdir. Herkesin, her birimin özne oldu u, öte taraftan da kar kba ml esas alarak birbiri kar nda sorumlu davrand bir sistemin ad r. Bu sistem, komünaliteye dayand ndan özne olma, inisiyatif kazanma haliyle ba nt k hali birbiriyle çeli mez, tersine birbirini güçlendirir. Zira kozmos ve kuantumda da gerçekle en esas olarak budur.