akşam gazetesi,obeziteyi anl

advertisement
ESKİ ÇAĞLARDA
SANAT TARİHİ
OBEZİTE
VE
Tarihte konuyla ilgili bilinen en eski eserler, abartılmış
göğüsler ve kalçaların yer aldığı büyük, obez kişilerdir. Bu
heykellerin, doğurganlık ve bereket ile ilgili ritüel ya da
dinsel bir önem taşıdığına inanılmaktadır.
Bu anlamda eserlerde yansıtılan beden imgesi gerçek bir insan
formu ile değil, imgesel, büyülü bir formla ilgili olmuştur.
Anatomik bileşenler, esere sembolik ve tinsel bir güç vermek
amacıyla çarpıtılmıştır. Daha sonraki antik Yunan ve Roma
kültürlerinde de insan vücudu, mitolojik tanrıları simgelemek
için sanatta kullanılmıştır. Ancak bu kültürlerde vücut
betimlemesi abartılmamıştır. Yunanlılarla Romalılar varoluşun
arkasındaki bilinmeyen büyülü güçlerden yararlanarak
simgelemekten çok, insan vücudunu çok gerçekçi bir şekilde
tasvir etmişlerdir.
Tarihsel olarak vücudun betimlenme yöntemi değişmekle birlikte
vücut imgesi sürekli sağlıklı, düzgün ve zamanın ideal
güzelliğini yansıtan bir şekilde kalmıştır.
Tarihte, Rubens ve Renoir’in eserlerinde olduğu gibi şişkin
bir figürün beğenildiği zamanlar da vardır. Şimdikinin aksine
böyle bir kütle, sağlıksızlık belirtisi olarak görülmemiştir.
Tam tersine doymuş yağlar, trans-yağ asitleri ve kalp
hastalığının henüz keşfedilmediği o zamanlarda böylesine bir
tombulluk, servet ve sağlık işareti olarak kabul edilmiştir.
Kültürün bir yansıması olarak zamanımızın güzel sanatları, bu
bedensel çatışma ve koşulları yansıtmaktadır. Süper model,
Antik Yunan’da halkın esinlendiği fantezi bir ideal olan
Afrodit’in oynadığı rolü yerine getirirken, günümüzün güzel
sanat imgeleri ise altta yatan sosyal konularla uğraşmaktadır.
Bu nedenle modern sanatta obezlerin kullanılması daha olağan
bir hale gelmektedir.
Rubens ve Renoir’in farklı olarak modern obez figürleri büyük,
sağlıklı güzeller olarak sunulmamakta, ancak sembolik olarak
kullanılmaktadır. Örneğin bir Slowinski ya da Turner
tablosundaki obez bir figür, yalnızca bir şekil değil,
kültürel obezite ve toplumsal koşulların şişkinliğinin bir
sembolüdür. Koşulların sembolik simgeleri olan bu figürler;
bireyleri tasvir etmek için kullanılmayıp, genel olarak
toplumun bir simgesi olmaları bakımından prehistorik ya da
antik klasik modellerle benzerlik gösterirler.
Doç. Dr. Halil Coşkun
Obezite ve Metabolik Cerrahi Uzmanı
twitter.com/drhalilcoskun
22/01/2015 AKŞAM Gazetesi makalesidir.
http://www.aksam.com.tr/saglik/eski-caglarda-obezite-ve-sanattarihi/haber-374787
SAĞLIKLI BESLENME VE ÖĞÜN
KONTROLÜ – AKŞAM GAZETESİ
Sık diyet yapan ya da beslenmesine dikkat eden herkesin artık
bildiği gibi sık ve az yemek, günde üç ana, üç ara öğün almak,
kahvaltıyı atlamamak gibi ana kurallar sağlıklı beslenmenin en
önemli adımlarıdır. Peki ya tüm bunlaı yaptığınız halde kilo
kontrolünüzü sağlayamayıp, sık acıkmanız neden olabilir?
Öncelikle öğünlerinizin zamanlamasına dikkat etmek,
metabolizma hızınız ve günlük kalori dengeniz için en önemli
noktadır. Çoğu uzmanın önemle belirttiği gibi, kahvaltı
öğünlerin kralıdır. Kahvaltıyı geçiştirmek veya kalitesiz
karbonhidratlarla kahvaltı yapmak hem erken acıkmanıza, hem de
ihtiyacınız olan günük proteini alamamanıza yol açacaktır.
Dengeli protein ve kalsiyum tabağınız tüm öğünler için ancak
özellikle kahvaltınız için olmazsa olmazınız sayılır. Protein
ve kalsiyum demek illa ki “kibrit kutusu kadar peynir ve
haşlanmış yumurta” demek değildir. Bu noktada yaratıcılığınız
sınırsızdır. Örneğin yulaflı/peynirli az yağlı bir omlet, size
tost yemekten çok daha fazla enerji verecek, protein-kalsiyum
dengenizi sağlayacak ve geç acıkmanızı sağlayacaktır.
ARA ÖĞÜNLERİ ATLAMAYIN
Ara
öğünlerinizde
ise
imkanınız
meyveleri/yoğurt/yulaf/kepekli
gevrek
varsa
mevsim
tüketmeniz
hem
vücudunuzun şeker isteğini bastıracak, hem de vitamin ve
kalsiyum almanızı sağlayacaktır.
Öğlen yemeğiniz akşam yemeğinize oranla daha zengin ve
doyurucu olmalı ve yine protein kalsiyum dengesi tam
olmalıdır. Örneğin balık/salata, tavuk/salata, et/salata ve
yanında tam tahıllı bir dilim ekmek ideal bir öğlen ya da
akşam öğünüdür. Kremalı veya mayonezli sosların yerine
yoğurtlu soslarla öğünüzü zenginleştirebilirsiniz. Bunun
yanında pişirme alışkanlıklarınızı da kızartmadan ızgara ya da
buharda pişirmeye doğru kaydırarak daha sağlıklı bir öğün
almış olursunuz.
Akşam yemeğinden sonraki ara öğününüz tercihen en hafif ara
öğün olmalıdır. Süt/yoğurt/ayran/kefir gibi hem kalsiyum
değeri yüksek hem de metabolizma hızlandırıcı takviyeler
sabaha dek vücudunuzu yormadan size gerekli enerji dengesini
sağlayacaktır.
Sonuç olarak; sağlıklı ve dengeli bir öğün sistemi demek,
sanıldığı gibi birçok besinden, tatlıdan veya soslardan mahrum
olmak değil, yaratıcılığınızı kullanarak bunları daha sağlıklı
alternatiflerle değiştirme özgürlüğüdür. Unutmayın, dengeli
beslenmek mahrumiyet değil, sağlıklı alternatifleri tercih
etmek demektir.
Doç. Dr. Halil Coşkun
14/05/2015 Akşam Gazetesi makalesidir.
http://www.aksam.com.tr/saglik/saglikli-beslenme-ve-ogun-kontr
olu/haber-405377
OBEZİTEYİ ANLAMAK! – AKŞAM
GAZETESİ
Obezite aşırı vücut yağı ile nitelendirilen bir hastalıktır
ancak obezite tarafından etkilenen kişiler, genellikle diyet
ile kontrol edilmesi zor olan davranışsal, genetik ve çevresel
faktörlerden de etkilenirler. Elbette obezite yaşam kalitenizi
etkileyebilecek ve yaşam sürenizi azaltabilecek olan bazı
hastalıklar ve diğer sağlıkla ilgili sorunların ortaya çıkma
ihtimalini de artırır. Obez kişiler sağlık risklerinin de
ötesinde engellerle karşılaşırlar. Duygusal acılar obezitenin
en acı veren yönlerinden biridir. Toplum sık sık fiziksel
görünümün önemini vurgulamaktadır. Sonuç olarak obeziteden
etkilenen kişiler, sık sık iş piyasasında, okulda ve sosyal
ortamlarda ön yargı veya ayrımcılıkla karşılaşırlar.
Obezite ile ilişkilendirilen olumsuz etiket yüzünden, obez
çalışanlara iş arkadaşları ve işverenler genellikle yetersiz,
daha tembel ve öz disiplini olmayan kişiler olarak bakarlar.
Genellikle olumsuz davranışlar, obeziteden etkilenen
çalışanların maaşlarını, terfilerini ve iş konumlarını da
olumsuz etkiler. İş bulmak da çok zor bir şey olabilir.
Araştırmalar obeziteden etkilenen kişilerin, daha zayıf
başvuru sahiplerine kıyasla, tamamen aynı niteliklere sahip
olmalarına rağmen
işe alınma olasılıklarının daha düşük
olduğunu göstermiştir. Mahkemelerde, kiloları yüzünden,
görevlerini yapmaya yeterli oldukları halde işten çıkartılan
çalışanların açtıkları davalarda artık görülmüştür. Eğitim
ortamında da ayrımcı durum ihtimali vardır.
Çocukluğunda obez olan çocuklar, kendi yaşıtlarından rahatsız
edilme, taciz, alay ve reddedilmeden öğretmenlerinin ön
yargılı davranışlarına kadar çok sayıda engelle karşılaşırlar.
Genç yaşta çocuklar obezitenin olumsuz etkilerine maruz
kalırlar. Çocuklarında çocukluk obezitesinden etkilenen
çocuklar bazen mutsuz, tembel, acımasız ve çok arkadaşı
olmayan çocuklar olarak nitelendirilirler.
Obeziteden etkilenen hastalar hakkındaki olumsuz davranışlar
sağlık hizmetleri ortamında da mevcuttur. Bu hastalar
genellikle sağlık hizmeti almaya çekinir, önemli önleyici
sağlık hizmeti almayı erteleme eğilimindedir ve doktor
randevularını daha sık ertelerler. Tıbbi hizmetleri ertelemek,
diyabet veya kardiyovasküler hastalıklar gibi eşzamanlı
hastalıkların teşhis veya tedavisini de ertelerken, bu
hastalıklar
gelebilir.
fiziksel
olarak
daha
da
zarar
verici
hale
Doç.Dr.Halil Coşkun
02 Nisan 2015 AKŞAM Gazetesi makalesidir.
http://www.aksam.com.tr/saglik/obeziteyi-anlamak/haber-394779
OBEZİTEYE BAĞLI UYKU APNESİNE
ÇÖZÜM
CERRAHİ!
–
AKŞAM
GAZETESİ
Obstrüktif Uyku Apne Sendromu (OSAS) çok bileşenli etiyolojisi
olan, horlama, uykuda tekrarlayan nefes durmaları ve buna
bağlı olarak gelişen oksijen düşüklüğü ve gündüz uyku hali ile
karakterize oldukça sık görülen bir hastalıktır. Tanıda gece
uykusunun
izlenmesinden
oluşan
polisomnografi
kullanılmaktadır.
Bu sendroma neden olan büyük faktörlerden biri de obezitedir.
Obezitenin yaygınlığı son yıllarda tüm dünyada artış
göstermektedir. OSAS hastaların yaşam kalitesinde ve süresinde
de ciddi bir azalmaya sebep olmaktadır. Hastalığa neden, en
büyük faktör olan obezitenin cerrahi yöntemle tedavisine
gidildiğinde, hastaların uyku apnesi sendromu kadar diğer uyku
sorunlarının da dramatik biçimde iyileşme gösterdiği
gözlenmiştir.
OSAS’ın morbid obez (Vücut Kitle İndeksi, VKİ>40 kg/m2)
hastalarda görülme sıklığı yaklaşık %80 dir. VKİ>28 kg/m²
üzerindeki obez hastalar ise risk grubundadırlar. Ülkemizde
nüfusun 1/3 nün fazla kilolu, 1/3 nün obez ve sadece 1/3 nün
normal kiloda olduğu düşünüldüğünde toplumumuz için durumun
ciddiyeti ortadadır. OSAS tedavisinde değişik tedavi
alternatifleri olmakla birlikte obezite tedavisinde uygulanan
cerrahi teknikler (tüp mide ve gastrik bypass ameliyatları)
oldukça etkili sonuçlar vermektedir.
Obezite cerrahisinde hastanın diyet alışkanlıkları, yandaş
hastalıkları, yaşam tarzı gibi birçok faktör göz önünde
bulundurularak hastaya en uygun cerrahi tedavi seçeneği
uygulanmalıdır. Cerrahi tedavi kalıcı kilo kaybını sağlayan,
yandaş hastalıkların düzelmesine neden olan ve yaşam süresini
uzatan efektif bir tedavi şeklidir.
Kişinin kilosundaki %10’luk artışın dahi Apne-Hipopne Indeksi
(AHI) de yaklaşık %32’lik bir artışa sebep olduğu
saptanmıştır.
Şiddetli
apnesi
olan
hastaların
değerlendirildiği bir çalışmada obezite ameliyatından 6 ay
sonra AHI’nin 88.8’den 11.8 olay/saat’e düştüğü bulunmuştur.
Diğer bir çalışmada ise obezite cerrahisinden 17 ay sonra
fazla kiloda %65 lik azalma, AHI’de 61.6’ten 13.4 olay/saate
bir düşüş, ek olarak uyku kalitesinde, diurnal uyuklama ve
yaşam kalitesinde büyük bir iyileşme tespit edilmiştir.
Diyet ile kilo vermede başarılı olan hastalardan yalnızca
%5-10’u birkaç yıl boyunca kilolarını korudukları
düşünüldüğünde obezite cerrahisi uzun dönemde uyku apnesi
tedavisi için de son derece etkili bir yöntemdir.
Obezite
cerrahisi,
kilonun
çok
daha
düşük
seviyelere
düşürülmesinde, uzun vadede kilo kaybının sürdürülmesinde ve
aralarında OSAS’ında bulunduğu yandaş hastalıkların
düzeltilmesinde iyi sonuçların alındığı etkili bir tedavi
seçeneğidir.
Obezite cerrahisi deneyimli cerrahlarca yapıldığında güvenli,
ancak uyku apnesi yüksek riskler içeren bir hastalıktır.
Doç. Dr. Halil COŞKUN (Obezite ve metabolik cerrahi uzmanı)
info@halilcoskun.com
27/11/2014 AKŞAM Gazetesi makalesidir.
http://www.aksam.com.tr/yasam/saglik/obeziteye-bagli-uyku-apne
sine-cozum-cerrahi/haber-357669
SAĞLIKLI BESLENMEDE ENERJİ
DENGESİ: AKŞAM GAZETESİ
Sağlıklı beslenmek, egzersiz ve genler enerji dengesini
oluştururlar. Basit olarak tanımlamak gerekirse kilo almak ve
tabii sonucunda obezite, vücudun enerji dengesinin bozulması
sonucunda oluşmaktadır.
Sağlıklı yaşamanın temel kavramı beslenme, temel kuralı
yeterli ve dengeli beslenmedir. Beslenme, insanın büyüme,
gelişme, sağlıklı ve üretken olarak uzun süre yaşaması için
gereklidir. Vücudun ihtiyacı olan 40′ı aşkın besin öğesinin
her birinden vücudun büyümesi, yenilenmesi ve çalışması için
gereken miktarlarda tüketilmesi ve vücutta uygun biçimde
kullanılması durumu da yeterli ve dengeli beslenme olarak
tanımlanır.
Toplumların sosyo-ekonomik gelişmelerine paralel olarak
değişen beslenme alışkanlıkları başta obezite olmak üzere
koroner kalp hastalığı, hipertansiyon, serebrovasküler
hastalıklar, kanser, tip 2 diyabet, osteoporoz gibi birçok
hastalığın oluşumu ve mortalitesiyle ilişkilidir.
İşleyen demir ışıldar. Uzun süren açlıklardan kaçınıp, azar
azar, sık sık ve sağlıklı beslenerek metabolizmamızın sağlıklı
çalışmasını sağlayabiliriz. Öncelikli olarak vücudumuzun
ihtiyacı olan protein, vitamin ve sıvı alımını ön planda
tutarak ve karbonhidrat ya da şeker ağırlıklı beslenmek yerine
nişastalı ve posalı yiyecekler tüketilmelidir.
Total yağ tüketimi günlük enerji gereksiniminin %30′u
civarında olmalıdır. Doymuş yağ ve kolesterol tüketimi
azaltılmalı, doymamış yağlar kullanılmalıdır. Pişirme
tekniklerimizde kızartma yerine buğulama veya ızgara tercih
etmekle çok daha sağlıklı ve ihtiyacımız olduğu oranda besin
almamız mümkündür.
Şeker ve şeker içeren yiyecek tüketimi azaltılmalıdır. Şekerli
besinler ve şekerli/asitli içecekler geçmişte nadir tüketilen
ve sadece ikram olarak tercih edilen ürünler iken şimdilerde
üretimin, ulaşımın ve tüketimin artmasıyla günlük kullanımda
sürekli soframıza gelmeye başlamıştır. Zararlı olduğunu
bildiğiniz/düşündüğünüz bir besin ya da içeceği tüketmemenin
en iyi yolu, onu evlerimize sokmamaktır.
Fizik aktivite düzeyi arttırılmalıdır. Egzersiz için vakit
yoksa dahi gideceğimiz yerden bir-iki durak önce inerek ya da
aracımızı park ederek en azından yürüyüşle aktivite düzeyimizi
artırıp enerji dengemizi koruyabiliriz. Enerji alımının,
tüketiminden fazla olduğu koşullarda enerji dengesi bozulduğu
göz önüne
değişimle,
alınarak hayatımızda birkaç ufak ama köklü
sadece yakabileceğimiz/ihtiyacımız olan kadar
enerji almaya dikkat ederek daha sağlıklı bir hayata sağlam
adımlarla yürüyebiliriz.
Doç. Dr. Halil Coşkun
19/02/2015 AKŞAM Gazetesi makalesidir.
http://www.aksam.com.tr/saglik/saglikli-beslenmede-enerji-deng
esi/haber-383097
DİYETLE
OBEZİTEYİ
MÜMKÜN MÜ?
YENMEK
Yeni bir araştırmaya göre çoğu kişi genetik yapısı yüzünden
obez veya aşırı şişmanlık ile mücadele etmektedir. Okula giden
çocuklarda obezite son yıllarda giderek artış gösterirken,
Centers for Disease Control (CDC) ABD’de %33’ten fazla
yetişkinin obez olduğunu bildirmektedir.
Bu araştırmada yer alan bilim adamları, aşırı kilolu veya obez
olan birinin sağlıklı vücut kitle indeksine dönmesinin
gerçekten çok zor olduğunu, fazla miktarda kilo kaybetse dahi,
uzun süreli koruma ihtimalinin düşük olduğunu bildiriyorlar.
Başka bir deyişle, aşırı şişman bir kişi az kalorili, besin
değeri yüksek bir diyetten oluşan bir yaşam tarzını
benimsemeye karar verirse, vücut derhal kalori kullanımını en
aza indirerek ve aynı zamanda açlığı artıran hormonları aktive
ederek yeni bir aşamaya geçmekte ve böylece insanın yağ
depolama kapasitesini
yönlendirmektedir.
artırarak
beyni
aşırı
tüketmeye
Başka bir deyişle, vücuda giren yiyecek aniden kesildiği
zaman, vücut aç kaldığını düşünmeye başlar ve daha az kalori
yakarak yağ depolamaya çabalar. Kıtlık sendromu da denilen bu
durum diyet esnasında beynin yapısını değiştirir, kalorisi
yüksek yiyecekleri istemeye başlar.
Lancet Diabetes & Endocrinology dergisinde yayımlanan yeni bir
araştırma, kilo verme programıyla ilk aylarda kilo veren
hastaların daha sonra %80 ila %95 ihtimalle bu kiloları tekrar
geri aldıklarını belirtiyor. New York Mount Sina’i Icahn Tıp
Fakültesi Pediatri ve Psikiyatri Bölümü’nden Doç. Dr.
Christopher Ochner şunları söylüyor; “Yaşam tarzında yapılan
değişimler, aşırı kilolu insanlarda kalıcı kilo vermeyi de
beraberinde getirmesine rağmen, tekrarlanan obezitesi olan
kişilerde vücut ağırlığı biyolojik olarak adeta ‘damgalanmış’
ve korunmaktadır”.
Araştırmacılar, vücudun diyete gösterdiği biyolojik tepkilerin
sadece diyet ve egzersize dayanmadan ele alınarak tedavi
edilmesi gerektiğinin altını çizmektedir.
Dr. Ochner bu durumu şöyle açıklıyor: “Yaşam tarzı
değişiklikleri” hiç kuşkusuz kalıcı kilo verme için gerekli
bir koşul olsa da, aynı zamanda doktorlar hastalarını obez
olmaktan korumalı ve aşırı kilonun ilk işaretlerini görür
görmez önlem almaya zorlamalıdırlar. Hiçbir durumda kişinin
obez olmasını beklememelidirler. Vücudun şişmanlık ile ilgili
kehanetini siz bir kez yerine getirirseniz, asla o
şişmanlıktan kurtulamayız.
Doç.Dr.Halil Coşkun
twitter.com/drhalilcoskun
26/02/2015 AKŞAM Gazetesi makalesidir.
http://www.aksam.com.tr/saglik/diyetle-obeziteyi-yenmek-mumkun
-mu/haber-385049
Download