ankara ticaret borsası mezbaha işletmesinde çevre yönetim

advertisement
TÜRKİYE CUMHURİYETİ
ANKARA ÜNİVERSİTESİ
SAĞLIK BİLİMLERİ ENSTİTÜSÜ
ANKARA TİCARET BORSASI MEZBAHA İŞLETMESİNDE
ÇEVRE YÖNETİM SİSTEMLERİ UYGULAMASINA GÖRE
ANKARA İLİ VE İLÇELERİNDE ÇEVRE KİRLİLİĞİ YARATAN
KİMİ MEZBAHA ATIKLARININ GERİ KAZANIMI ÜZERİNE
BİR ARAŞTIRMA
Mehmet Ruhi GÖKMOĞOL
HAYVAN SAĞLIĞI EKONOMİSİ VE İŞLETMECİLİĞİ ANABİLİM DALI
DOKTORA TEZİ
DANIŞMAN
Prof.Dr.Sadi ARAL
2007-ANKARA
ii
Ankara Üniversitesi Sağlık Bilimleri Enstitüsü
Hayvan Sağlığı Ekonomisi ve İşletmeciliği Doktora Proğramı
çerçevesinde yürütülmüş olan bu çalışma, aşağıdaki jüri tarafından
Doktora Tezi olarak kabul edilmiştir.
Tez Savunma Tarihi: 25 / 01 / 2007
Prof. Dr. Sadi ARAL
Ankara Üniversitesi
Jüri Başkanı
Prof. Dr. Engin SAKARYA
Prof. Dr. Ahmet ERGÜN
Ankara Üniversitesi
Ankara Üniversitesi
Prof. Dr. Cengiz YALÇIN
Doç. Dr. Aytekin GÜNLÜ
Ankara Üniversitesi
Selçuk Üniversitesi
iii
İÇİNDEKİLER
Kabul ve Onay
İçindekiler
Önsöz
Simgeler ve Kısaltmalar
Şekiller
Tablolar
1. GİRİŞ
1.1. Çevre Bilincinin Gelişiminde Yönetim Biliminin Yeri
1.2. Başlıca Çevre Sorunları
1.3. Çevre Bilincinin Gelişimi
1.4. Avrupa Birliğinde Çevre Bilincinin Gelişimi
1.5. Türkiye’de Çevre Bilincinin Gelişimi
1.6. İşletmelerde Çevre Bilinci ve Çevreye Duyarlı İşletmecilik
1.7. Çevre Yönetim Sisteminin Yapısı ve İşleyişi
1.8. ISO 14001 Çevre Yönetim Sistemi Standardının Açıklaması
1.9. Çevre ve Hayvancılık Sektörü İlişkisi
1.10. Hayvansal Yan Ürünler
2. GEREÇ VE YÖNTEM
2.1. Gereç
2.2. Yöntem
2.2.1. Verilerin Elde Edilmesinde Yöntem
2.2.2. Verilerin Değerlendirilmesinde Yöntem
3. BULGULAR
3.1. Çevre Etki ve Boyutlarının Elde Edilmesi İle İlgili Bulgular
3.2. Atıkların Geri Kazanımı İle İlgili Elde Edilen Bulgular
3.2.1. Atıkların Geri Kazanım Yöntemleri
3.2.2. Canlı Hayvan Varlığı
3.2.3. Atıkların Değerlendirmesi
3.3. Anketlerin Değerlendirilmesi İle Elde Edilen Bulgular
4. TARTIŞMA
4.1. ISO 14001 Çevre Yönetim Sistemi Kurulması Sonucunda Elde Edilen
Bulguların Değerlendirilmesi
4.2. Anket Sonuçlarına Göre Karşılaştırma
4.3. Sonuçların Yaygınlaştırılması
5. SONUÇ VE ÖNERİLER
ÖZET
SUMMARY
KAYNAKLAR
EKLER
EK.1 Anket Formu
EK.2 Ankara Bölgesinde Bulunan Kesim, Parçalama ve İşleme Tesisleri
EK.3 Hayvansal Yan Ürünler ve Kullanım Alanları
ÖZGEÇMİŞ
ii
iii
iv
vi
vii
viii
1
1
5
30
39
49
55
57
61
73
79
83
83
87
87
87
90
90
94
95
96
96
100
114
114
115
116
120
126
127
128
134
134
138
142
148
iv
ÖNSÖZ
Aralık 1999’da Helsinki’de düzenlenen Avrupa Konseyi toplantısında,
Türkiye’nin Avrupa Birliğine aday ülke olduğu teyit edilmiştir. Avrupa Birliği, 12-13
Aralık 2002 tarihinde Kopenhag’da toplanan konseyde, Avrupa Komisyonu’nun
raporlarına ve tavsiyelerine dayanarak, 2004 yılının Aralık ayına kadar Türkiye’nin
Kopenhag kriterlerini yerine getirdiği takdirde katılım müzakerelerine vakit
geçirmeden başlanması taahhüdünde bulunmuştur.
Türkiye’nin Avrupa Birliği’ne adaylık statüsü verilmesi hakkındaki karar, bir
takım önemli reformların yapılması sorumluluğunu beraberinde getirmiştir. Birliğe
üye olmanın şartlarından biri, aday ülkelerin ulusal yasalarını ve yönetmeliklerini
çevre sektörü de dahil olacak şekilde Avrupa Birliği mevzuatına uyumlaştırılmasıdır.
Çevresel unsurlara dayalı sektörlerin uyumlaştırma süreci, yalnızca çevreyle ilgili
mevzuatın uyumlaştırılması ve gereken yaptırımların ve cezaların uygulanmasını
değil, kurumsal yapının yeniden organize olmasını da içermektedir.
Çevre alanında uyumlaştırma çalışmaları, sivil toplum kuruluşlarının
değerlendirmeleri de dikkate alınarak, ilgili Bakanlıklar (Dışişleri Bakanlığı, Enerji
ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı, Kültür ve Turizm Bakanlığı, Sanayi ve Ticaret
Bakanlığı, Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı, İçişleri Bakanlığı, Bayındırlık ve
İskan Bakanlığı, Tarım ve Köyişleri Bakanlığı, Sağlık Bakanlığı), hükümet
kuruluşları, (Devlet Planlama Teşkilatı, Avrupa Birliği Genel Sekreterliği, Devlet Su
İşleri Genel Müdürlüğü, Denizcilik Müsteşarlığı, Hazine Müsteşarlığı, Dış Ticaret
Müsteşarlığı) yerel yönetimler, kurumlar, finans kurumları ile Çevre ve Orman
Bakanlığı’nın
eşgüdümünde
yürütülmektedir.
Bu
çerçevede,
yeni
mevzuat
taslaklarının oluşturulmasını, mevzuatın AB mevzuatıyla uyumunun gözden
geçirilmesini ve çevre alanında yatırım ihtiyaçlarının belirlenmesini hedefleyen
projeler gerçekleştirilmektedir.
Avrupa Birliği’ne üyelik ve çevre alanında uyumlaştırma süreci yolunda
Türkiye’nin atacağı adımlar, sürdürülebilir kalkınmanın sağlanmasını ve çevre
standartlarının yükseltilmesini hızlandıracaktır.
v
Bu çerçevede, diğer konuların yanısıra çevre alanında kısa ve orta vadede
öncelikleri belirten Avrupa Birliği Mevzuatının Üstlenilmesi’ne İlişkin Ulusal
Mevzuat, Temmuz 2003’de yürürlüğe girmiştir. Programa göre, Çevresel Etki
Değerlendirilmesi’nin daha fazla uygulanması ve çevresel bilgiye ulaşımının daha
fazla sağlanması kısa vadeli öncelikler olarak belirtilirken, orta vadeli öncelikler ise
atık kontrolü yönetmeliklerin AB düzenlemelerine uygun hale getirilmesi olarak
belirlenmiştir.
Bu konuda Avrupa Birliği tarafından birinci planda ele alınan Ortak Tarım
Politikası içinde yer alan hayvancılık sektörü, çevresel değerlendirmelerde en fazla
dikkate alınacak alan olarak görülmektedir.
Hayvancılık sektörünün en önemli özelliği, yenilebilir ya da yenilemeyen yan
ürünleri geri kazanıldığında, çevreye zarar vermediği gibi, ülke ekonomisinde de
katkı sağlamakta; değerlendirilmediği takdirde atık olarak, çevreye çok büyük
tahriplerde bulunmaktadır.
Bu çalışmada, yenilemeyen hayvansal yan ürünlerden kan ve safra ile bağırsak
ve işkembe içeriğinin uluslararası bir standart olan ISO 14001 Çevre Yönetim Sistemi
yardımı ile geri kazanımı sonucunda elde edilecek kazanımlar mikro ve makro
ölçekte irdelenmiştir.
Bu çalışma sırasında en zor anlarımda bana destek olarak bu çalışmanın
tamamlanmasını sağlayan A.Ü. Veteriner Fakültesi Hayvan Sağlığı Ekonomisi ve
İşletmeciliği Anabilim Dalı Başkanı Prof. Dr. Sadi ARAL başta olmak üzere Prof. Dr.
Engin SAKARYA’ya, Prof. Dr. Cengiz YALÇIN’a, Doç. Dr. Yavuz CEVGER’e ve
araştırma görevlilerine; bu çalışma süresince bana destek ve yardımda bulunan bütün
kurum, kuruluş ve çalışanlarına minnet, şükran ve teşekkür sunmayı bir borç bilirim.
Bu çalışmanın tamamlanmasını göremeyen Babam R.Cengiz GÖKMOĞOL’u
rahmetle anıyorum. Ayrıca bana manevî desteğini esirgemeyen Annem Türen
GÖKMOĞOL’a, Ablam Azize GÖKMOĞOL’a ve oğlum Arda GÖKMOĞOL’a da
teşekkür ederim.
vi
SİMGELER VE KISALTMALAR
AB
Avrupa Birliği
BMGG
Başlangıç Mahiyetinde Gözden Geçirme
C
Karbon
CFC
Kloroflorokarbon gazı
CSD
Birleşmiş Milletler Sürdürülebilir Kalkınma Komisyonu (The United
Nations Commission on Sustainable Development)
ÇED
Çevresel Etki Değerlendirme
gr/gün
Gram/gün
kg
kilogram
kj
Kilo Joule (kilo jul)
KKK
Kara Kuvvetleri Komutanlığı
KWH
Kilowatt/saat
l/gün
Litre/gün
N
Azot
MSB
Millî Savunma Bakanlığı
OÇP
Ortak Çevre Politikası
OHSAS İş Sağlığı ve Güvenliği Yönetim Sistemi
OTP
Ortak Tarım Politikası
TSK
Türk Silahlı Kuvvetleri
3
t/m
Ton/metre küp
UÇEP
Ulusal Çevre Stratejisi ve Eylem Planı
UNEP
Birleşmiş Milletler Çevre Proğramı (United Nations Environment
Program)
WCU
Dünya Koruma Birliği (World Conversation Union)
%
yüzde
vii
ŞEKİLLER
Şekil-1 Piyasalarda Arz ve Talebin Dolaşımı
3
Şekil-2 Biyokütle Dönüşüm Yöntemleri
95
Şekil-3 Ankete Katılan Kuruluşların Statüleri Grafiği
102
Şekil-4 Ankete Katılan Kombina ve Mezbahaların Dağılımı Grafiği
103
Şekil-5 Ankete Katılan Kuruluşların Sınıfları Grafiği
103
Şekil-6 Büyükbaş Hayvan Haftalık Kesim Kapasitesi
104
Şekil-7 Küçükbaş Hayvan Haftalık Kesim Kapasitesi
105
Şekil-8 Ankete Katılan Kuruluşların Çalışan Personel Durumu
105
Şekil-9 Çalışan Personelin Yüzdesel Dağılımı Grafiği
106
Şekil-10 Personel Politikası Grafiği
107
Şekil-11 Büyükbaş Hayvan Başına Kesim Ücretleri
108
Şekil-12 Küçükbaş Hayvan Başına Kesim Ücretleri
108
Şekil-13 Değerlendirilmeye Alınan Yenilebilir Hayvansal Ürünler
109
Şekil-14 Değerlendirmeye Alınan Yenilemeyen Hayvansal Yan Ürünler
110
viii
TABLOLAR
Tablo-1 Yapay Hava Kirliliği Kaynakları ve Kirleticilerin Sınıflandırılması
14
Tablo-2 Temel Besin Maddelerinin Karşılaştırmalı Üretim Raporu
21
Tablo-3 Çevre Boyut ve Etkilerini Değerlendirme Tablosu
91
Tablo-4 Safra Stoklama Maliyeti Hesaplama Tablosu
99
1
1. GİRİŞ
1.1. Çevre Bilincinin Gelişiminde Yönetim Biliminin Yeri
Yönetim kavramı, bugünkü anlamı ile ilk kez 19. yüzyılın sonlarında ve 20. yüzyılın
başlarında ortaya çıkmıştır. Bu kavrama karşı ilk bilimsel yaklaşım, Frederick W.
TAYLOR tarafından ortaya konmuştur. TAYLOR’un amacı, iş yapma yöntemlerini
sistematik hâle getirerek verimliliği artırmak ve iş yapmanın tek ve en iyi yolunu
bulmaktı (Nemli, 2000). Bu çerçevede, standart iş yapma yöntemleri geliştirmek, işe
uygun işçi seçerek onları eğitmek, işleri planlamak ve buna dayalı ücret politikası
oluşturmak “Bilimsel Yönetim Yaklaşımı”nın ilk adımını oluşturmuştur.
Aynı dönemde çalışmalarda bulunan Henry FAYOL, yönetimde süreç
yaklaşımı ile; Max WEBER ise bürokrasi yaklaşımı ile yönetim bilimine katkı
sağlamışlardır.
İlk küresel kriz olarak kabul edilen 1929 ekonomik buhranı sonucunda klasik
yaklaşıma tepki olarak yeni klasikçiler olarak bilinen Elton MAYO ve arkadaşları,
yalnızca işverenleri değil, aynı zamanda çalışanları da dikkate alan ve sosyal
yaklaşımlar ortaya koyan çalışmaları ile yönetim bilimine farklı bir boyut
kazandırmışlardır.
İkinci Dünya Savaşı sonrasında yönetim düşüncesi, klasik yaklaşımlardan
kendisini kurtararak “Modern Yaklaşım” olarak tanımlanan bir düşünce sistemine
girmiştir. Modern yaklaşım, yönetimi başlı başına bir bilim dalı olarak kabul
etmekten daha çok, diğer sosyal bilimlere uygulanan ve onlarla bütünlük içinde olan
bir disiplin olarak kabul etmiştir. Başka bir anlatım ile, modern yaklaşımı klasik
yaklaşımdan ayıran en büyük özellik, işletmeleri kapalı bir yapı içinde ele almaması;
tersine işletmelerin çevresel bütün unsurları ile birlikte değerlendirilmesi gerektiğini
kabul etmesidir.
Çevre olgusu, 1960’ların başından beri, hem teorik çalışmalarda hem de
pratiğe yönelik araştırmalarda işletmelerin davranışını ve performansını belirleyen
önemli bir etken olarak ortaya konmaktadır (Nemli, 2000).Bunları genel olarak şu
başlık altında toplamak mümkün olabilmektedir.
2
¾ İşletme Açısından Çevre
Özellikle işletmelerin kuruluş yeri seçimine etki eden faktörlerinden birisi
olarak çevre ele alınmaktadır. Ayrıca işletmenin her türlü atığının değerlendirilmesi
ve incelenmesi yönü ile çevre kuruluş sonrasında ele alınan en önemli faktörlerden
birisi olarak karşımıza çıkmaktadır.
¾ Kamu Yönetimi Açısından Çevre
Kamu yönetimini üstlenen yürütme organları tarafından yapılacak her türlü
kalkınma ve büyüme planlarında çevre unsuru, yatırım planlamasının en önemli sabit
faktörü olarak değerlendirilmektedir. Ayrıca gerek kuruluş aşamasında olan yatırım
projelerinde gerekse yatırımı gerçekleşmiş işletmelerde yürütme organı tarafından
çevresel faktörlere yönelik denetim organlarını oluşturması, günümüzde kabul
edilmiş olan başlıca yürütme görevlerinden birisidir.
¾ Sosyal Sorumluluk Açısından Çevre
Toplum içinde yaşayan insanların yapmış olduğu her eylemde çevreye karşı
duyarlı yurttaşlar olmak, küresel en büyük tehdit olan çevresel etkilere karşı
alınabilecek önlemlerin önceliğini de ortaya koymaktadır (Nemli, 2000). Ayrıca çevre
sorunları disiplinler arası bir konudur. Ekoloji ve diğer temel bilim dalları, çevre
sorunlarının analizi için gerekli kavram ve yaklaşımları getirir (Kışlalıoğlu ve Berkes,
1994).
Bunun dışında çevre ile ilgili gerek yasal, gerekse sosyal kuruluşların çevre
konusuna yaklaşımları, çevre politikasının hedefleri ve oluşum işlevi arasındadır.
Başka bir tanımlama ile çevre politikası, bir ülkenin çevre konusundaki tercih ve
hedeflerinin belirlenmesi anlamındadır (Kışlalıoğlu ve Berkes, 1994).
Çeşitli ülkelerin çevre mevzuatında çevre hareketinin de etkisiyle halkın
çevrenin korunmasında söz sahibi olmalarını artıracak değişik katılım yolları
öngörülmüş ve bunların uygulanmasını sağlayıcı düzenlemeler yapılmıştır. Katılma
hakkı, beraberinde otomatik olarak etkin katılımı getirmez. Öncelikle çevresel sosyal
sorumluluk yönüyle katılımın gerçekleşmesi için demokratik bir hukuk devleti
yapısının olması gerekmektedir. İkincil koşul ise yurttaşların çevre bilincine sahip
3
olması gerekmektedir (Turgut, 1993). Bu koşulların gerçekleşmesi durumunda da
sosyal sorumluluktan söz edilebilmektedir.
¾ İşletme Ekonomisi Açısından Çevre
Genel ekonomiyi bir canlıya benzetirsek, işletmeler de birer hücreler
topluluğudur. Ekonomi tıpkı bir canlının değişik hücrelerden oluşması gibi değişik
büyüklüklerde ve çeşitli alanlarda faaliyet gösteren işletmelerden kurulmuş bir
topluluktur. Benzetmeyi sürdürürsek para da bu canlı bünyede kan görevi
yapmaktadır.
TALEP
Mal ve Hizmetler Piyasası
ARZ
Et
Ekmek
Konut
Et
Ekmek
Konut
•
•
•
Kamu
Halk
Hangi Mallar?
Nasıl?
Kimler İçin Üretilecek?
İşletmeler
Emek
Doğa
Sermaye
Emek
Doğa
Sermaye
ARZ
Üretim Faktörleri Piyasası
TALEP
Şekil-1 Piyasalarda Arz ve Talebin Dolaşımı
Şekil-1’de görüldüğü gibi işletmeler, belirli bir mal ve hizmeti meydana
getirmek için gerek duyduğu üretim faktörlerini, üretim faktörleri piyasasından talep
ederler. Buna karşılık kamu, elindeki emek, sermaye, doğa faktörlerini üretim
faktörleri piyasasına sunar. İşletmeler, ellerindeki mal ve hizmetleri, mal ve hizmet
piyasasına sunar; kamu da tüketici sıfatıyla bu malları piyasadan talep eder. Genel
olarak bu sirkülasyon sırasından sorular hangi malın nasıl üretileceği ile ilgili
4
bölümde işletmeler, özellikle Rio Bildirisinin 16. ilkesinde yer “Kirleten Öder”
prensibi gereğince çevresel faktörleri de dikkate almak zorunda kalmaktadırlar.
Kirlenme kontrolünde kirleten öder prensibinin uygulanması sırasında
aşağıdaki konuların dikkate alınması gerekmelidir (Karpuzcu, 1987):
•
Kim ne için öder?
•
Ödemede hangi ekonomik yöntemler kullanılmalıdır?
•
Prensibin uygulanamayacağı istisna durumlar var mıdır?
Kirlenme kontrolünde maliyetin ilk etapta fiziksel kirleticilere yüklenmesi her
zaman doğru ve etkin olmayabilir. Genel olarak bir üretim ya da tüketimin bütün
halkalarında bulunanlar, çevresel kirlenmeye farklı oranlarda ortak olabilir. Bu
durumda kirlenme zincirinde ilk halkada bulunan ödemeyi yapar ve ortaya çıkan
maliyeti fiyatlara yansıtarak kirliliğin bedelini tüketicilere yansıtır.
“Kirleten Öder” prensibinin genel işleyişi şu şekilde gerçekleşmektedir: Bir
işletmeden çıkan atıkların büyük kısmı çevreye deşarj edilmeden depolanmaktadır;
ancak bir kısım atıklar az da olsa çevreye deşarj olmaktadır. Bu maddelerin çevreye
verdikleri zararı ortadan kaldırmak büyük masrafları gerektirecektir. Böylece
temizleme işlemi ilerledikçe kalan kirliliğin önlenmesi giderek daha pahalılaşmakta;
çevre korumanın marjinal maliyeti yükselmektedir (Kışlalıoğlu ve Berkes, 1994).
“Artık çevre kirlenmesinin de bir maliyeti olduğu ve bu maliyetin topluma
maliyetinin sanıldığından çok daha yüksek seviyelere ulaştığı anlaşılmaya
başlanmıştır. İşletme iktisadı, çevre kirlenmesinin maliyetinin hesaplanmasına ilişkin
yöntemler geliştirmek, bu maliyetlerin klasik işletme maliyetleri içindeki yerini
belirlemek durumundadır. Bu konudaki önemli bir gelişme, Türkçe’ye geri kazanım
ya da geri çevirim olarak tercüme edilen “recycling” kavramında ifadesini
bulmaktadır. Recycling, her atığın bir değerlendirme yolu olduğu yaklaşımından ve
dünyamızda hiçbir maddenin yok edilemeyeceği, ancak nitelik değiştireceği
gerçeğinden hareket eder.” (Müftüoğlu, 1994)
Ekonomi, sınırlı kaynaklar ile sınırsız gereksinimlerin akılcı şekilde
karşılanması sorununu araştıran bilimdir. O halde maliyetleri azaltmanın önemli
5
yollarından birisi de atıkların geri dönüşümünü sağlayabilmektir. Hayvan ve
hayvansal ürünler elde etmek amacıyla üretim faktörlerini bilinçli ve sistemli şekilde
bir araya getiren, azamî kâr elde etmek amacıyla üretimde bulunan, bu üretim sonucu
katma değer yaratan iktisadî ünitelere hayvancılık işletmesi denir (Aral, 1997).
Atıkların geri kazanılması konusunda hammadde girişi olarak canlı hayvan kullanan
kombinalar, (sesi ve nefesi dışında) atıklarının tamamını geri kazanabilen
sektörlerden birisidir.
1.2. Başlıca Çevre Sorunları
Çevre sorunlarının daha iyi anlaşılabilmesi için öncelikle çevrenin ve çevreyi
oluşturan unsurların tanımı yapılmalıdır. Çevre, bir kuruluşun faaliyetlerini yürüttüğü;
hava, su, toprak, doğal kaynaklar, bitki topluluğu (flora), hayvan topluluğu (fauna),
insanlar ve bunlar arasındaki ilişkileri de içine alan ortamdır. (TSE 14050, 1997)
Tanımın incelenmesi sonucunda çevrenin yedi temel unsurdan oluştuğu
görülmektedir: insan, fauna, flora, hava, su, toprak, doğal kaynaklar. Bu tanımda yer
alan unsurlardan bir kısmı canlı bir kısmı ise cansız elementlerdir ve birbirleri ile sıkı
sıkıya bağlıdırlar Karşılıklı olarak madde alış verişi yapacak biçimde birbirlerine etki
yapan canlı organizmalarla, cansız maddelerin bulunduğu herhangi bir doğa parçasına
“ekosistem” denmektedir (Şişli, 1999). Çevre insanların ortak varlığını oluşturan
değerler bütünüdür ve çevrenin bileşenleri olarak adlandırılan bu değerlerin her biri
yaşamsal ya da toplumsal olarak vazgeçilmez niteliktedir (Keleş ve Hamamcı, 1998)
Ekosistem içinde belli bir durumda organizmanın olabilmesi ya da orada iyi
bir şekilde gelişebilmesi, organizmanın büyüme ve çoğalması için zorunlu olan
maddeleri almasına bağlıdır. Çünkü ekosistem, doğanın bir bölümünde yaşayan
canlıların fiziksel çevre ile olan uyuşumudur (Güney, 1998). Bu temel kural,
“Minimum Kuralı” (Liebig Kuralı) olarak tanımlanmaktadır. Aynı şekilde bir
organizmanın bir yerde bulunması ve iyi bir şekilde gelişmesi için olması gereken
karmaşık birçok faktörün bulunmayışı organizmanın tolerans sınırına yakın olmasına
bağlıdır. Bu kuralara, “Hoşgörü Kuralı” (Shelford Kuralı) denmektedir. Söz konusu
bu ekosistem içinde yaşayan canlıların bulunduğu ortama da “habitat” denilmektedir.
6
O halde her habitat bir ekosistem olmakla birlikte her ekosistem bir habitat
olmayabilmektedir. Bu nedenle ekosistemler, Karasal Habitat ve Su Habitatı olarak
habitatlara bölümlenmişlerdir (Şişli, 1999):
¾ Karasal Habitat: Yeryüzü üzerinde oluşan ekosistemdir. Genel olarak
ekosistemin varlığını etkileyen temel unsurlar şunlardır:
ƒ
İklim (Klimatoloji): Yeryüzünün belli noktalarındaki hava olaylarının
ortalama değerlerini ifade eder. İklim için dikkate alınan en önemli
etmenler, sıcaklık, yağış, nem, rüzgâr, güneşlilik ve bulutluluktur.
ƒ
Su: Milyonlarca yıldan beri yeryüzündeki su miktarı hemen hemen sabit
kalmaktadır. Ancak atmosferin üst kısımlarından bir miktar su uzaya
doğru kaybedilse de, volkan püskürmeleri ile atmosfere katılan miktar,
kaybedileni dengelemektedir. Suyun tümü, okyanuslar, atmosfer ve
karasal rezervlere dağılmış durumdadır.
Protoplazmanın yapısında önemli bir öğe olan su, bazı hayvan ve
bitkilerin vücudunda yüzde 90 kadar yüksek bir oranda bulunmaktadır. Su,
besin maddelerinin erimesi için çözücü olduğu kadar, vücut içerisinde bazı
maddelerin kimyasal reaksiyonu için de gereklidir.
ƒ
Hava-Su Etkileşimi: Atmosferde su kaynaklarının bağlantısını sağlayan
hidrolojik çevrimin yürümesi, güneş enerjisi ile gerçekleşir. Güneş
enerjisi, deniz ve karaların yüzeyinden suyun buharlaşması yoluyla
atmosfere doğru hareket etmesini sağlar. Atmosferde yoğunlaşan su
kütleleri, ağırlaşarak yeniden yeryüzüne dönerler. Hidrolojik çevrim
olarak adlandırılan bu olay, suyun bir kaynaktan diğerine geçişidir.
ƒ
Yağış ve Nem: Genel olarak havada yağış meydana getirecek derecede su
buharı vardır. Ancak su buharının yoğunlaşması için gerekli olan
meteorolojik koşullar, her zaman oluşmaz. Su buharının yoğunlaşmasıyla
kar, dolu, yağmur, çiğ ve sis oluşur (Şişli, 1999).
ƒ
Siklon: Kuzey yarım kürede saat göstergesinin ters yönünde, güney yarım
kürede ise saat göstergesi yönünde bir dönme hareketi yaparak basıncın
7
düşmesine neden olan ve saatteki ortalama hızı 40-60 km. olan kuvvetli
rüzgârlardır.
ƒ
Bulutluluk ve Nem: Suyun yeryüzünden ve organizmaların bedenlerinden
buharlaşması, sıcaklık, rüzgâr ve düşük nem koşulundan fazladır. 1 m3
havada bulunan su buharının gram olarak miktarı ya da mm cinsinden
buhar basıncı “mutlak nem”dir. Bunun yanında o andaki basınç ve sıcaklık
koşulunda havada bulunan su buharı miktarının, o koşullardaki havanın
doyması için gereken su buharı miktarına “nisbî nem” denilmektedir
(Şişli, 1999). Havanın su buharını içerme derecesi, sıcaklık düştükçe
azalır. Bu nedenle bulutluluk ile nem arasında sıkı bir ilişki
bulunmaktadır. Bitkiler, toprak suyunu sürekli olarak harcarlar. Bu
nedenle gündüzleri, toprakta yüzeye yakın su seviyesi, hızlı bir şekilde
düşer. Hayvan ve bitkilerin yararlanacağı yüzeydeki su, çok hızlı bir
şekilde yeraltına indiğinden yeryüzündeki bitki örtüsü kaldırıldığında
bulutluluk ve nem oranları değişeceğinden su kaynakları yok olmaya
başlayacaktır.
ƒ
Bitki-Su İlişkisi: Bütün canlılarda olduğu gibi bitki dokularında da su
oranı önemli bir yer tutar. Bitkiler, kendilerine gerekli olan suyu topraktan
sağlarlar. Kökleri aracılığı ile alınan suyun büyük bölümü terleme ile
kaybedilir; bir kısmı dokularında su hâlinde kalır; bir kısmı da hidrojen ve
oksijen olarak karbonhidratların yapısına katılır.
Bitkilerin genel yapısı içinde suyun oranı, yüzde 75 ya da daha fazladır.
Bununla birlikte su oranı, bitkilerin gelişme hızının fazla olduğu
kısımlarda daha fazla olur. Ayrıca bitkilerde su oranı, mevsimlere bağlı
olarak değişiklik gösterir. Gelişme mevsiminde (ilkbahar ile yaz
mevsimini başlarında) su en yüksek değere ulaşırken, yıllık bitkilerde
gelişmenin sonlarında ve gelişmenin durakladığı mevsimlerde (sonbahar
aylarında) en az düzeydedir (Şişli, 1999).
ƒ
Hayvan-Su İlişkisi: Hayvanlar, gerek duydukları suyu, içme yoluyla;
deriyi ıslak şeylere temas ettirerek; alınan besin maddelerinin içerdiği su
8
ile sağlarlar. Bu yolla vücutları için gerekli olan su miktarını sürekli uygun
düzeyde bulundururlar.
ƒ
Işık: Ekoloji açısından ışığın kalitesi (dalga boyu ve rengi), şiddeti (gramkalori olarak enerji ya da mum olarak) ve süresi önemlidir. Bitki ve
hayvanlar, değişik dalga uzunluğundaki ışığa çeşitli şekillerde reaksiyon
gösterirler. Karasal ekosistemlerde ışık şiddeti, fotosentezi engelleyecek
ölçüde değişmeler göstermemekle birlikte, doğadaki bitki toplumlarının
çeşitli katlarındaki yoğunluk derecesine göre ışık miktarı değişmeler
gösterebilir.
ƒ
Atmosfer: Dünyanın yeni oluştuğu dönemlerde atmosfer, canlılar için
zararlı iki gaz olan metan ve amonyağın karışımından ibaretti. Milyonlarca
yıl süren jeolojik zamanlar boyunca, söz konusu gazlar, büyük ölçüde
uzaya geçmiştir. Bunların yerini de volkanik faaliyetlerden kaynaklanan
gazlar almaya başlamıştır. Günümüzde atmosfer, çeşitli gazlar, değişik
miktardaki aerosoller, asılı sıvı ve katı parçacıklardan oluşur. Hacim
olarak yerden 80 km. kadar yükseğe kadar havanın bileşiminde yüzde
78,08 azot, yüzde 20,95 oksijen, binde 93 oranında argon ile binde 3
oranında karbondioksit gazları bulunmaktadır. Bundan başka daha az
oranlarda neon, helyum, kripton, hidrojen, ksenon, ozon, metan, su buharı
gibi diğer gazlar da bulunmaktadır.
Havada bulunan gazların oranı, önemleri ile orantılı değillerdir. Örneğin
su buharı, karbondioksit ve ozon oransal olarak düşük olmakla birlikte
yaşamın sürmesi için büyük önem taşır. Özellikle havada su buharı
olmaksızın karasal ekosistemlerin varlığını sürdürecek sağlıklı bir su
döngüsünün ortaya çıkmasına olanak yoktur (Şişli, 1999).
ƒ
Toprak: Yer kabuğundan ana kayaların aşınması ve ayrışması ile oluşan
kısımdır. Ayrıca toprağın organik maddelerinin oluşumuna, bitki ve
hayvanlar da katılırlar. Toprak, su ve hava ile birlikte yaşam süreçlerinin
en önemli temel taşlarından biridir. Toprak kirliliği ya da toprak
kirlenmesi olarak ifade edilen değerlendirme ile ilgili çok farklı olmayan
bazı tanımlar bulunmaktadır (Çepel, 1997a):
9
“Toprağın üstüne ve içine bırakılan zararlı atık maddelerin toprak
niteliğini bozma olayıdır.”
“Toprağın verim gücünü düşürecek, optimum toprak özelliklerini bozacak
her türlü teknik ve ekolojik baskılar ve süreçlerdir.”
“Toprağın fiziksel, kimyasal ve biyolojik özelliklerinde oluşan ve arzu
edilmeyen değişimlerdir.”
İklim faktörlerinden özellikle sıcaklık, nem ve rüzgar etkisi ile ana kayalar
parçalanarak, bloklara; bloklar bölünerek taşlara; taşlar bölünerek çakıllara
ve sonra çakıllardan kum ve tozlara dönüşür. Bu bölünme ile oluşan ham
toprak, zamanla rengini değiştirir ve organik bir yapı alarak olgun toprağa
dönüşür. Bu oluşum, bir metre karelik boyutta ve 0-15 cm. kalınlıkta bir
toprak için ortalama 1 000 – 1 500 yıl arasında değişmektedir (Çepel,
1997a).
¾ Su Habitatı: Bazı organizmaların bedeninin önemli bir kısmını oluşturan su,
yaşam
için
zorunludur.
Hatta
hücre
düzeyinde
düşünüldüğünde,
protoplazmanın önemli bir kısmının su olduğu ve canlılığın devam edebilmesi
için suyun şart olduğu gerçeği ortaya çıkmaktadır (Şişli, 1999). Genel olarak
karasal habitat için söz konusu olan sınırlayıcı faktörler (basınç, sıcaklık,
yoğunluk, ışık, rüzgar), su habitatı için de geçerlidir. Ancak özellikle su
habitatında oksijen içinde yaşayan bitki ve hayvan türleri için özel bir önem
ortaya getirmektedir. Bundan başka çeşitli gazlar (özellikle karbondioksit),
minareler ve tuzlar da su habitatında önemlidir. Su habitatı kesin bir sınırlama
olmamakla birlikte genel olarak tatlı su habitatı ve deniz habitatı olarak
bölümlendirilir. Tatlı su habitatı da durgun su ve akarsu habitatı olarak alt
başlıklar altında incelenmektedir.
Gerek karasal gerekse su habitatlarından oluşan ekosistemlerin bir araya
gelmesinden oluşan ve canlıların yaşadığı dünyaya “Biyosfer” denir. Ekosistemlerde
çeşitli canlılar, diğer canlı ve cansız maddeler ile madde alış verişine dayanan bir
sistem oluştururlar.
10
Ekosistemdeki her canlı türü, çevre koşullarından etkilenir ve kendi yaşam
faaliyetiyle de bulunduğu habitatın koşullarını etkiler ve değişikliğe uğratır. Bu
sırada, biyosferdeki ekosistemlere, sürekli olarak zehirli maddeler katılmaktadır.
Bunların bir kısmı doğadan kaynaklanır (volkan patlamaları gibi). Ancak asıl doğanın
kirlenmesi, insan eli ile olan kirlenmedir. Çünkü insan eli ile olan kirlenme kısa
zaman aralığında ve yoğun bir şekilde kendisini göstermektedir.
İnsan nüfusunun (popülasyonun) az olduğu dönemlerde, insanın doğaya
müdahalesinin boyutları da oldukça küçüktü. Ancak son 200 yıl boyunca insan
nüfusunda ve teknolojideki hızlı gelişmeler, insanın çevre üzerindeki baskısını büyük
boyutlara ulaştırmıştır (Şişli, 1999).
Sanayi devriminden itibaren üretim ve tüketimin nüfusa bağlı olarak artışı
sonucunda günümüzde çevresel sorunlar başta insanlık olmak üzere tüm dünyayı
tehdit etmeye başlamıştır (Nemli, 2000).
İnsan, yaklaşık iki milyon yıl önce yaratılmıştır. Bu sürecin dörtte birine yakın
kısmında yaşamını toplayıcılık, avcılık ve balıkçılıkla sürdürmüştür. Başlangıçta tüm
çabası, besin toplamak; en büyük korkusu ise, açlıktır. Bu dönemde dünya nüfusu,
hiçbir zaman on milyonu aşmamıştır. Bu düzey, dünya ekosisteminin taşıma
kapasitesine denktir.
İnsan, göçebelikten yerleşik yaşama geçmesiyle, bazı bitki ve hayvanları
yetiştirerek besinini sağlamaya çalışmıştır. Tarımdaki bu büyük aşama ile insan daha
güvenli besin bulmaya başlamış ve nüfus da buna bağlı olarak artmıştır. Tarıma
sulamanın girişi, hayvan gücünün kullanılışı, kalıtım ve biyokimyadaki gelişmelerle
uygun çeşit ve gübreleme tekniğinin uygulanması, ürün miktarını artırmak için
uygulanan böcek, mantar ve ot öldürücü ilaçların yaygın ve bilinçsiz olarak
kullanılması, ekosistemdeki tüketici basamaklarının (yapıcılar, otçullar, etçiller) üst
sıralarında bulunan etçil hayvanlarla insanlarda zararlı madde birikimi sorununu
ortaya getirmiştir. Endüstriyel ve evsel atıklar, kimyasal gübrelerin bilinçsiz
kullanımı,
çevre
kirlenmesinin
boyutlarını
değerlendirmeyi zorunlu hâle getirmiştir.
artırmış;
olayı,
küresel
açıdan
11
Bu gelişmeler sonucunda başlangıçta açlık korkusu ile yerleşik hayata geçerek
tarımla uğraşan insanların üçte biri yeterli beslenirken üçte ikisi yetersiz beslenme ve
açlıkla karşı karşıya bulunmaktadır. Birleşmiş Milletlerin tahminlerine göre fakir
ülkelerde yaşayanların yüzde 20’si yetersiz (eksik kalori ile) beslenmekte, yüzde 60’ı
ise kötü (temel besin maddelerinin özellikle protein eksikliği) beslenmektedir. Alınan
kalori miktarı, yalnız başına beslenmenin kalitesi yönünden yeterli bir ölçüt değildir.
Esas sorun, besin içinde yüksek protein içerikli hayvansal ürünler ile baklagillerin
alınıp alınmaması sorunudur.
“Biyologlar, yeryüzünde yaşamış türlerin yüzde 99’unun bir biçimde yok
olduklarını hesap etmiş bulunuyorlar. Bu yüzde 99, yaşamın aslı olan ve hiç sonu
gelmeyen rekabet ortamında kaybedenler. En iyi bildiğimiz örnek, 65 milyon yıl
önce, muhtemelen dünyaya bir asteroit çarptıktan sonra yaşanan iklim değişikliği
sonucu, dinozorların yok oluşudur. Dinozorlar, yok olmadan önce 100 milyon yıl
yaşadılar. Oysa, ortalama bir türün yaşam süresi ancak bir milyon yıldır. Son DNA
incelemelerine göre, insan türünün geçmişini 200 000 yıl önceden başlatırsak,
durumumuz fena sayılmaz. Ama sayıma 1,5 ya da 2,5 milyon yıl önce taş aletler
yapmış olan atalarımızla başlarsak, durum o kadar iç açıcı değil. Homo sapiens,
günümüze kadar yaşayabilmiş şanslı yüzde 1’in içinde. Ama türün devamı için hiç
bitmeyen bir mücadele gerekiyor. Ekosistemler devamlı değişim içindeler ve yaşam
hiç umulmadık dönemeçlerden geçmektedir. 20. yüzyılın sonundaki kötü haber,
insanoğlunun kendisini iki biçimde yok edeceği gerçeğidir. Ya nükleer silahların
kullanımı ile çabucak yok oluruz; ya da çevresel bozulma sonucu yavaş yavaş yok
oluruz.” (Hertsgaard, 1999)
Ulaşılmaya çalışılan olağanüstü ve yüksek yaşam düzeyi için gösterilen
teknolojik ve bilimsel ilerleme çabaları sonunda, bütün uluslar, dört evrensel
bunalımla karşı karşıya kalmışlardır. Bunlar, “Çevre Kirlenmesi”, ”Hızlı Nüfus
Artışı”, “Mekan Bunalımı” ve “Beslenme Bunalımı” olarak ifade edilmektedir (Çepel,
1997a).
Çevre ile ilgili tanımlamalar, çevresel sorunların ele alınmasına bağlı olarak
yapılmaktadır. Bu nedenle çevre sorunları genel olarak;
¾ Sınır tanımaz ve coğrafî olarak bölünemez;
12
¾ Sorunlar birbiri ile etkileşimlidir;
¾ Karşılaşılan sorunlarda genellikle geç kalındığından onarılamaz ya da geri
getirilemez;
¾ Sorunların tek bir kaynak nedeni yoktur ve nedenler ile olgular çok çeşitlidir;
¾ Bireyler soruna yalnızca yerel ya da yöresel olarak bakabilir; ulusal ya da
küresel boyutta bakabilmek için uluslar arası işbirliği gerekmektedir (MPM,
2001).
Ekonomik faaliyetlerin, bilginin ve hatta eğlencenin bile hızla küreselleştiği
günümüz dünyasında özellikle küreselleşmesi gereken en önemli olgunun çevre
olduğu konusunda kuşku bulunmamaktadır. Artık her birey, her kuruluş ve her devlet,
insan neslinin yok olmasını önleyebilmek maksadıyla kendilerine ve başkalarına karşı
sorumlu olmaktadır. Ekolojik konulardaki uluslararası çalışmalar ve anlaşmalar,
1990’lı yıllara kadar, daha çok birbirilerine yakın olan komşu ülkelerin işbirliklerine
dayanmaktaydı. Ancak aşağıda örneklerle açıklanan nedenlerle 1990’lı yılların hemen
başında uluslararası çalışmalara, bütün dünya devletlerinin sorumluluğunu ve aktif
katılımını gerektirir boyutlar kazanmıştır (Düren, 1999).
¾ Dünyada her gün 1 milyon tondan fazla zehirli atık, çevreye atılmaktadır.
Bunların zaman içinde nasıl temizleneceği belli değildir.
¾ 1950’den beri dünya ekonomisi 5 misli büyümüş; nüfus da 2,5 misli (2,6
milyardan 5,6 milyara) artmıştır. Bu iki unsur, dünyanın biyolojik sisteminin
taşıma kapasitesini ve her çeşit atığın bu sisteme zarar vermeden yok
edilebilme imkanını aşmıştır.
¾ Dünya üzerindeki tarım alanlarından her yıl 24 milyon ton toprak, erozyonla
sürüklenip gitmektedir ve bu kayıp, 60 milyon hektar araziye eşittir.
¾ Madencilik, kerestecilik, yeni yerleşim alanlarının tesisi, karayollarının yanlış
inşası gibi faktörler, doğal üreme alanlarını yok etmekte ve dünyanın biyolojik
çeşitliliği giderek azalmaktadır. Bu nedenle yılda en az 50 000 canlı türü
(günde 140 tür) yok olma tehdidi ile karşı karşıya kalmaktadır.
13
Bu çerçevede, ekolojik sorunlar, artık sadece sorunun meydana geldiği
bölgenin şanssızlığı olarak değerlendirilmekten çok, küresel ölçekte, herkesi tehdit
eden bir konu olarak algılanmaya başlanmıştır (Düren, 1999). Dünyanın karşı karşıya
kaldığı başlıca çevre sorunları şunlardır:
¾ Hava Kirlenmesi
Belirli şehir ya da bölgenin havasının çeşitli kaynaklar tarafından doğal
bünyesinin bozulması olayına hava kirliliği ya da hava kirlenmesi (air-pollution)
denir (Güney, 1998). Endüstri kuruluşlarının havaya saldığı zehirli gazlar, özellikle
üst hava tabakasını kirletir. Yangınlar ve taşıt araçlarından çıkan dumanlar, alt
tabakayı kirlettiğinden zarar etkisi yüksek olmaktadır. İnsan en çok zarar veren kirli
hava tabakası yere yakın olandır. Atmosferdeki kirlilik, bir yandan gökyüzünün
saydamlığını bozarken, diğer yandan gökyüzünde yüzlerce kilometrelik bir alanı
görünmez kılabilmektedir.
Havanın hareketli olması ve rüzgâr aracılığıyla duman, sis ve isin dağılması
nedeniyle hava kirliliğinin kalıcı olmadığı şeklinde değerlendirilmektedir (Gürpınar,
1998). Oysa havanın bütün canlılar tarafından sürekli olarak teneffüs edilmesi ve
kirliliğin daha çok yerleşim bölgelerinde olması nedeniyle, sonuçta ortaya çıkan
tehlikenin boyutu, toprak ve su kirliliğinden daha az değildir.
Hava kirliliği yaratan kirletici unsurlar, doğal kaynaklardan ve insan
etkinliklerinden oluşan yapay kaynaklardan havaya karışabilmektedir. Ancak hava
kirliliğinin etkileri açısından, belirli bir yoğunluğun üzerine çıkarak tehlike yaratan
yapay kirletici unsurlar, doğal kaynaklardan oluşan kirletici unsurlardan daha önemli
olmaktadır. Tablo-1’de yapay hava kirliliği kaynakları ve kirleticilerin dökümü
verilmiştir.
14
Tablo-1 Yapay Hava Kirliliği Kaynakları ve Kirleticilerin Sınıflandırılması
(Ertürk, 1994)
KAYNAK TİPİ
1. Toz üreten
işlemler
KATEGORİ
ÖRNEKLERİ
9 Kırma, ezme,
eleme gibi
ayrıştırıcı
işlemler
9 Yol yapımı ile
ilgili kurumlar
9 Yıkma işlemleri
9 Kentsel
yenileme,
restorasyon
9 Öğütücü
işlemler
2. Yanıcı kaynaklar 9 Yakıtlar
KİRLETİCİLER
9 Organik ve
madensel
(mineral)
partiküller
9 Tahıl depolama
9 Evrensel ısıtma
birimleri ve
enerji üretici
birimler
9 Motorlu araçlar
9 Otomobil,
otobüs ve
kamyonlar
9 Atıkların
yakılması
9 Kentsel ve evsel
çöp yakıcıları,
açıkta çöplerin
yakılması
9 Sülfür oksitleri,
nitrojen oksitleri,
karbon
monoksit,
duman, uçucu
kül, organik
buharlar, metal
oksit buharlar,
metal oksit
parçaları ve
koku
15
Tablo-1 Yapay Hava Kirliliği Kaynakları ve Kirleticilerin Sınıflandırılması
(Ertürk, 1994) (devamı)
KAYNAK TİPİ
KATEGORİ
ÖRNEKLERİ
KİRLETİCİLER
3. Üretim işlemleri
9 Metalürji
fabrikaları
9 Tasfiye fırınları,
çelik
imalathaneleri,
alüminyum
rafineleri
9 Katı metal
parçacıkları
(kurşun, arsenik
ve çinko)
florürler ve
sülfür oksitleri
9 Kimyasal
fabrikalar
9 Hidrojen
9 Petrol
rafinerileri, kağıt
sülfitler, sülfür
oksitler,
fabrikaları, süper
fosfatlı gübre
florürler, organik
buharlar,
fabrikaları,
partiküller ve
çimento
koku
fabrikaları
9 Atıkların
yeniden
kazanılması
9 Hurda metal
depoları, araba
karoserlerinin
fırınlanması,
eritme ocakları
(işlemleri)
9 Yabanî ot ve
zararlı kontrolü
9 Duman, is,
organik buharlar,
koku
9 Arazi yakımı
9 Ekin diplerinin
(anız) ve
bozulmuş
alanların
yakılması
9 Duman, uçucu
küller ve is
9 Kırağı (don)
tehlikesi
kontrolü
9 Soğuğu (ayazı)
gidermek
amacıyla yakılan
ateş bacaları
4. Tarımsal
etkinlikler
9 Tahıl ekimi
9 Organik
fosfatlar, klorlu
hidrokarbonlar,
arsenik, kurşun
16
Tablo-1 Yapay Hava Kirliliği Kaynakları ve Kirleticilerin Sınıflandırılması
(Ertürk, 1994) (devamı)
KAYNAK TİPİ
KATEGORİ
ÖRNEKLERİ
KİRLETİCİLER
5. Çözücüler
9 Püskürtme boya
9 Otomobil
parçaları,
mobilya ve
aletlerin
hazırlanması
9 Hidrokarbonlar
ve diğer organik
buharlar
9 Mürekkep
9 Fotogravür ve
matbaacılık
9 Temizleyici
çözücüler
9 Maden cevheri
oluşturma
9 Kuru temizleme
9 Ezme, kırma ve
ayrıştırma
9 Uranyum ve
berilyum tozları
9 Yakıt imal etme
9 Faz yayılımı
9 Florit
9 Nükleer ayrışma
(parçalanma)
9 Nükleer
reaktörler
9 Argon-41
9 Etkisiz yakıt
işlemleri
9 Kimyasal ayırım
9 İyot-131
9 Nükleer aletlerin
test edilmesi
9 Atmosferik
patlamalar
9 Radyoaktif
zerrelerin
atmosfere
dağılması
(Stronyum-90,
Sezyum-137,
Karbon-14)
6. Nükleer enerji
etkinlikleri
Tablonun incelenmesinden de anlaşılacağı gibi, genel olarak altı sınıfta
toplanan yapay kirletici kaynakları, insanların günlük yaşantıları sırasındaki
etkinlikleri sonucunda havaya verdikleri zararlardır. Bu kaynaklar, yapay olmaları
nedeniyle, havaya karıştıktan sonra kontrol edilememektedir. Bu nedenle yapay
kirletici kaynakları, mutlaka kaynağında kontrol altına alınmak zorundadır.
Hava kirliliğinin önlenmesi ve hava kalitesinin artması, hava kirliliğinin
denetlenmesi amacıyla yapılacak tüzel, yönetsel ve teknik düzenlemelere bağlıdır.
Denetim ancak standartlar belirleyerek sürdürülebilir. Standartların bir yandan Dünya
17
Sağlık Örgütü (WHO), ekonomik İşbirliği ve Kalkınma Örgütü (OECD), Avrupa
Birliği gibi uluslararası ve bölgesel kuruluşlar tarafından, diğer yandan da ulusal
kuruluşlar tarafından saptandığı görülmektedir. Denetime temel oluşturacak kirlilik
düzeyinin, gelişmiş ülkelerde kalitenin bozulmasını engellemek için olabildiğince
düşük tutulmaya çalışıldığı; gelişmekte olan ülkelerde ise kirlilik düzeyinin daha üst
sınırlara ulaşmasına belli bir hoş görü ile bakıldığı söylenebilir. Ülkelerin standart
saptamadaki katılığı ve kararlılığı, ülkelerin ekonomik gelişmelerine koşut olmaktadır
(Keleş ve Hamamcı, 1998).
Hava kirliliğinin denetimi ile ilgili standart saptanırken, genellikle türlü hava
kirleticiler için kirlilik sınır değerleri verilir; kirlilik yayan kuruluşlar kirletme
özelliklerine göre sınıflandırılır; kirletme niteliği yüksek olan kuruluşların faaliyetleri
izne bağlanır; havaya atacakları su buharı, toz, duman, katı maddeciklerden oluşan
zararlılara (emisyon) sınırlamalar getirilir. Ülkemizde uygulamayı yönlendiren
02.11.1986 tarih ve 19269 sayılı Resmî Gazete’de yayımlanan “Hava ve Kalitesinin
Korunması Yönetmeliği”nde de bu hususlar hükme bağlanmıştır (Resmî Gazete,
2003).
¾ Küresel ısınmaya ve iklim değişikliklerine sebep olan sera etkisi
Hava kirleticilerinin en önemli kaynağı, fosil yakıtlardır. Bunlar arasında
kömür ve akaryakıt ön sırayı alır. Kömürün yanması sonunda değişik büyüklükte
parçacıklar oluşur. Büyük parçacıklar, tozu; küçük parçacıklar ise, dumanı oluşturur
(Şişli, 1999). Havaya verilen büyük parçacıklar yere çökmekle birlikte küçük
parçacıklar uzun süre havada asılı kalırlar ve sonuçta canlılara zarar verirler.
Kontrolsüz olarak yapılan üretim ve tüketim sonucunda sera gazları olarak
belirtilen karbon monoksit (CO), karbondioksit (C2O), kloroflorokarbon (CFC),
metan gibi gazları gittikçe artan oranda atmosferde birikmektedir. Güneş ışınlarını
engelleyerek atmosferin ısınmasına yol açan ve sera etkisi (greenhouse effect) denilen
bu olgu, dünyamızı, yeryüzünün sıcaklığının artması ve iklimlerin değişmesi şeklinde
etkilemektedir (Güney, 1998).
Kömür ve petrol gibi fosil yakıtların kullanımı ile havadaki karbondioksit
oranının artması sonucunda sıcaklık gelecek 30 yıl içinde ortalama 4,5 OC artacaktır
18
(Nemli, 2000). Bunun sonucu olarak da kutuplarda buzulların erimesi ile deniz
seviyesi yükselecek; yerleşim birimleri sular altında kalacak ve yağış düzenleri
değişeceğinden küresel ekosistem dengesi bozulacaktır. Yükselen küresel ısı,
buzulların erimesine, deniz yüzeyinin yükselmesine ve alçak rakımdaki Amsterdam,
Şanghay ve Washington gibi şehirlerin sular altında kalmasına yol açacak; dünya
nüfusunun üçte birinin yaşadığı kıyılara 55 km mesafede bir kuşakta korkunç bir can
ve mal kaybı olacaktır (Hertsgaard, 1999).
Küresel ısınma ile ortaya çıkan iklim değişikliğinin etkisi sanıldığı gibi
yalnızca karasal değildir. Günümüzde belirlenmiş olan okyanus canlılarının dörtte
birini barındıran; okyanusta yaşayan balık türlerinin yüzde 65’nin yaşaması için
gerekli doğal koşulları oluşturan ve okyanus yüzeyinin binde 3’ünü kaplayarak
dünyada tropik yağmur ormanlarından sonra ikinci büyük ekosistem olan mercanlar,
deniz yüzeyinde oluşan ısı değişiklikleri nedeniyle hızla yok olmaya başlamışlardır
(Brown ve ark., 2000). Bu gerçek ise, yakın gelecekte denizlerdeki yaşamın sona
ereceğinin bir işaretidir.
¾ Yeryüzüne gelen ültraviyole (mor ötesi) ışınlarını süzen ozon tabakasının
incelmesi
CFC gazları, buzdolaplarında, soğutucu klimalarda, spreylerde, yangın
söndürme cihazlarında, bilgisayar çiplerini temizlemede ve köpük kauçukta
kullanılıyor. Yanıcı olmaması ve ateşe dayanıklı olmasından dolayı, sanayi tarafından
sevilen bir kimyasal gazdır. İnsan yapısı kimyasal madde olan CFC gazları,
ayrıştırılarak klorine çevriliyor. Klorin de ozon moleküllerini bozarak klorinmonoksit
ve oksijene dönüştürüyor. Ancak tek bir Klorin molekülü, bu işlemi 100 000 ozon
molekülü ile yapıyor (Gürpınar, 1998)
Atmosferin asıl kesiminin yüzde 99,96’sı azot, oksijen ve argon gazlarından
oluşmaktadır. Yeryüzündeki yaşam, milyonlarca yıl önce atmosferde ozon gazının
oluşmasından sonra başlamıştır (Güney, 1998). Ozon gazı, stratosferde bulunan ve
güneş ışığının zararlı etkilerine karşı insan, hayvan ve bitki topluluklarını koruma
işlevini üstlenen bir gazdır. Modelleme yoluyla yapılan bir araştırmaya göre, ozon
tabakasının yüzde 1 oranında azalması, ültraviyole ışınlarının yüzde 2 oranında
artmasına neden olabilecek; bu da deri kanseri oranının tüm dünyada yüzde 4
19
artmasına yol açacaktır. NASA tahminlerine göre, 1987 yılında imzalanan Montreal
Protokolü tüm dünya ülkeleri tarafından tam olarak uygulanacak olursa ozon
tabakasının 1979 yılındaki seviyesine ulaşması ancak 2030 yılında mümkün
olabilecektir (Nemli, 2000).
¾ Su Kirlenmesi
Dünyanın sahip olduğu 1 360 000 000 km3 su dünya yüzeyine eşit olarak
yayılabilseydi, bu suyun derinliği 2,7 km olurdu. Ancak bu suyun yüzde 97’si deniz
suyu, yüzde 2’si buzullar ve yüzde 1’e yakın kısmı yer altı kaynakları olduğundan
kalan az bir miktar su, ancak doğanın gücünü güneşten alan su döngüsü tarafından
yenilenip tazelenmektedir (Postel, 2000).
Su, doğal durumda pek çok çözünmüş madde, parçacık ve canlı organizma
içerir. Suya karışan böcek ilaçları, deterjanlar gibi çeşitli zararlı organik ve kimyasal
maddeler ile oluşan kirlilik sonucunda uzun vâdede, sudaki canlıların yaşamında ve
dağılımında değişikliğe yol açar; bazı su canlılarının sayısını azaltırken kirleticilere
karşı dirençli olan başka canlıların da sayısında artışa neden olur (Güney, 1998). En
genel anlamıyla su kirlenmesi, su ortamının doğal dengesinin, yani, mineral oranı, tat,
berraklık, asılı partiküllerin bozulması şeklinde tanımlanabilir (Gürpınar, 1998).
Su kirliliğinin denetimi, kirliliğin önlenmesi ve kalitenin yükseltilmesi amacı
ile yapılacak tüzel, yönetsel ve teknik düzenlemelere bağlıdır. Ancak konu
hakkındaki düzenlemeler ve önlemler, uluslararası ve ulusal düzeyde olmak üzere iki
kümede toplanmaktadır.
Su kirliliğinin denetimi yüzeysel su kaynaklarının kirlenmesini önlemek;
ötrafikasyonu (ötrafikasyon= su ortamına bırakılan atıklarla suya aşırı organik madde
karışması ile oluşan besin zenginleşmesi sonucunda bazı su yosunlarının suyun
oksijenini tüketmesi) önlemek; yüzeysel su kaynaklarının kirlenmesini önlemek; yer
altı sularını korumak; su kalitesini sürdürmek; diğer bir deyişle alıcı ortamı korumak;
çevreye bırakılacak kirletici miktarlarını sınırlandırmak; atık suları denetlemek;
kirletici kaynaklarındaki kirletici miktarını azaltacak teknik ve yönetsel önlemleri
almak; yani kirleticileri izlemek amacıyla yapılmaktadır (Keleş ve Hamamcı, 1998).
20
¾ Toprak Kirlenmesi
Dünya yüzeyinin yüzde 7’sini kaplayan tropik ormanlar, yeryüzündeki bitki
ve hayvan türlerinin yüzde 80’nini barındırmaktadır. Ayrıca bu ormanlar, dünyanın
yağmur dengesini düzenlediklerinden ve atmosfere oksijen sağladıklarından
dünyamız için çok değerlidir. Bu ormanların bilinçsizce kesilmesi ve yanmaları gibi
nedenlerle hızla yok olması, biyolojik çeşitliğin azalması, yağmurların azalması
sonucunda topraklar, hızla rüzgâr ve su erozyonunun etkisi altında kalmaktadır.
Bunun sonucunda toprak kaynakları yok olmakta; su kaynakları hızla kirlenmekte ve
kullanılabilir su rezervleri azalmaktadır (Nemli, 2000).
Doğal koşullar altında, topraktaki bitkisel ve hayvansal kökenli canlılar
toprağın verimliliği için şarttır. Toprakta bulunan mikroorganizmalar, azot, fosfor ve
kükürdü bitkilerin yararlanacağı şekle getirirler. Ancak toprağa bilinçsizce bırakılan
çeşitli
kimyasallar
ve
diğer
kirleticiler
sonucunda
ortadan
kalkan
mikroorganizmaların görevlerini yapamamaları ile floral yapıda da değişiklikler
olmakta; hatta bazı faunal ve floral türlerin nesli sona ermektedir.
Toprak kirlenmesi (degradation), bütün dünyada ekolojik dengeleri değiştiren
çevre kirliliği, nüfus artışı ve sanayileşme gibi süreçlerle özdeşleşmiştir. Toprak
kirliliği, temizlenmesi en zor, bazen de hiç mümkün olmayan tehlikeli bir ortam
yaratır. Toprak kirliliğini oluşturan tüm faktörlerin çevre kirliliği ile sıkı bir ilişkisi
bulunmaktadır. O nedenle, bu hususta alınabilecek koruyucu önlemler ya da
mücadele yöntemleri, çevre kirliliğine ait olanlarla aynıdır. Bilinçsizce yapılan
ilaçlama ve gübreleme, kaliteli ve birinci sınıf toprakların yerleşim ve endüstri için
kullanıma açılması, toprak kirliliğini hızlandırmıştır (Gürpınar, 1998). Toprak, besin
maddelerimizin yüzde 78’ini oluşturan bitkisel ürünlerin kaynağı ve en önemli yaşam
temellerimizden suyun deposudur (Çepel, 1997a).
¾ Hızlı nüfus artışı
Yeryüzünde insanın yaşamaya başladığı dönemlerden bu yana, hangi
topraklarda
nüfus
topluluklarının
nasıl
yoğunlaştığı,
henüz
tam
olarak
bilinememektedir. Yıllarca süren kabile ya da ulus savaşları ile yüz binlerce hatta
milyonlarca insanı yok eden veba, kolera gibi salgın hastalıklar, nüfusun büyük
21
ölçüde artmasını önlüyordu. Buna karşılık dünya nüfusunun özellikle 17. yüzyıldan
sonra artış göstermeye başladığı bir gerçektir. Dünya nüfusu hakkında tam veriler
olmamakla birlikte genel kabul görmüş olan nüfus bilgileri şöyledir (Güney, 1998):
“1650 yılında 465 milyon; 1750 yılına 660 milyon; 1800 yılında 835 milyon; 1825
yılında bir milyar; 1975 yılında 3 milyar ve 2000 yılında 6,5 milyar”. 18. yüzyıldan
sonra ölüm oranlarında giderek düşme, daha iyi beslenme, sağlık koşullarıyla yaşam
standardının
yükselmesi,
salgın
hastalıkların
önlenmesini
sağlayan
tıp
teknolojisindeki önemli gelişmeler, nüfusun büyük ölçüde artmasına yol açmıştır.
Yeni doğan her bebek, yaşamak için yiyecek, su, barınak gibi temel maddelere
ihtiyaç duymaktadır. Gelişmekte olan ülke nüfuslarının yaklaşık beşte biri kaynak
yetersizliğinden dolayı eksik beslenme sorunuyla karşı karşıya bulunmaktadır. Hızlı
nüfus artışı, mevcut her türlü kıt kaynağın hızla tükenmesine neden olmaktadır
(Nemli, 2000). Sanayi ülkelerindeki bir insan, ortalama olarak kalkınmakta olan bir
ülkedeki insana göre 3 kat daha fazla su, 10 kat daha fazla enerji ve 19 kat daha fazla
alüminyum tüketmektedir (Hertsgaard, 1999). Türkiye’deki temel besinlerin durumu
Tablo-2’de verilmiştir.
Tablo-2 Temel Besin Maddelerinin Karşılaştırmalı Üretim Raporu (Yavuz,
1998)
BESİN
MADDESİ
1988 ÜRETİMİ
(Kg/Kişi Başına)
1995 ÜRETİMİ
(Kg/Kişi Başına)
AZALMA
(%)
BUĞDAY
382
232
39
ARPA
136
125
8,1
PİRİNÇ
23
12,9
44
AYÇİÇEĞİ
23
0,5
82,8
ZEYTİN
19,6
9,2
53,1
ŞEKER PANCARI
270
182
32,8
KURU FASULYE
3,9
3,3
15,4
NOHUT
14,4
12,3
12,3
KIRMIZI ET
12,1
7,2
40,5
22
Tablonun incelenmesinde de anlaşılacağı şekilde Türkiye’deki hızlı nüfus
artışı sonucunda temel besin maddelerine olan gereksinimi karşılayabilmek
maksadıyla dış ülke kaynaklarına olan bağımlılık çok hızlı bir şekilde artmaktadır.
Özellikle un, şeker ve yağ ile hayvansal kaynaklı besinlerde ortaya çıkan bağımlılık,
yakın bir gelecekte Türkiye’de açlık sorununun bazı Afrika ülkelerinde olduğu gibi
yaşanabileceğini ortaya koymaktadır.
Ayrıca, hızlı nüfus artışına paralel bir şekilde ortaya çıkan yeni iş alanları,
yeni yerleşim merkezleri gibi ihtiyaçların karşılanması maksadıyla, ormanlar yok
edilmekte, verimli tarım alanları ile mera alanlarına sanayi tesisleri kurulmakta ya da
havaalanları inşa edilmektedir.
¾ Atıklar
Gelişen endüstriyel faaliyetlerle birlikte üretim ve tüketimdeki önemli artışlar
sonucunda kişi başına düşen çöp, atık ve artıkların miktarı da çoğalmaktadır. Üretim
sonucunda, ekonomik fayda getirmeyen ürünlere atık denmektedir. Atık kullanımının
hedefi iki yönlüdür. Bu hedefler geri kazanma yolu ile çevre kirliliğinin önlenmesi ve
yeni
kaynakların
yaratılmasıdır
(Sevinç,
1995).
Atık
dışında
kalan
ve
değerlendirilebilecek ya da değerlendirilemeyecek her türlü materyal ise çöpü
oluşturmaktadır. Çöpler, aslında ekonomik açıdan değer taşıyan pek çok materyali
(kağıt, cam, metal, vb.) bünyesinde taşımaktadır (Tunçalp, 1994). Atıklar,
toplanmaları, taşınmaları, geri kazanılmaları, zararsız hâle getirilmeleri ve bertaraf
edilmeleri açısından Dört grupta incelenebilmektedir(Bozyiğit ve Karaaslan, 1998):
ƒ
Evsel Katı Atıklar (çöpler): Büyük yerleşim merkezlerinin karşılaştıkları
en önemli sorunlardan birisi de evsel atıklardır. Evsel atıkların çoğunu,
organik atıklar, kalan kısmını da kağıt, karton, tekstil, plastik, deri, ağaç,
metal, cam ve kül oluşturmaktadır.
ƒ
Tehlikeli Endüstriyel Atıklar: Çevre sorunlarının çoğunluğunu oluşturur.
Teknolojik gelişmeye bağlı olarak ortaya çıkan çevre ve insan sağlığını
tehdit eden endüstriyel nitelikli atıklardır. Tehlikeli atık üreten sanayi
işletmeleri, pahalı olması nedeniyle arıtma tesislerini ya kurmamakta ya da
23
yetersiz kurmaktadır; ayrıca arıtma sonucu ortaya çıkan atıkların bertarafı
da önemli bir sorun olarak işletme sahiplerinin karşısına çıkmaktadır.
ƒ
Plastikler: Plastikler, sudan ve ısı farkından, çözücülerden etkilenmeden
denizde 450 yıl; doğada ise daha fazla kalabilmektedirler. Özellikle plastik
su şişeleri içerisinde üretim sırasında oluşarak daha sonra suya karışan
klor
bileşikleri,
insan
vücudunda
birikerek
kansorejen
etkiler
oluşturabilmektedir.
ƒ
Özel Atıklar (Hastane atıkları, radyoaktif atıklar, kimyasal atıklar ve piller
gibi atıklardır)
Tekniğine göre uzaklaştırılamayan ve depolanamayan katı atıklar ve çöpler,
önemli derecede çevre kirlenmesine neden olmakta; halk sağlığını olumsuz yönde
etkilemektedir. Çöplerin toplanması, geri kazanılması ve imha edilmesi, günümüzde
en önemli sorunlardan birisi olmaya devam etmektedir.
Atıkların geri kazanılıp tekrar kullanılmasıyla makroekonomik düzeyde para
tasarrufu sağlandığı gibi madde ve enerji olarak değerlendirildiğinde, kirlenmenin
azalmasına yardımcı olmaktadır (Bozyiğit ve Karaaslan, 1998). Bu konuda şanslı tek
sektör olarak hayvancılık sektörü, bulunmaktadır.
¾ Nükleer kirlilik
Üretim süreci sonucunda ortaya çıkan tehlikeli atıklar ile birlikte tüketim
sonucunda ortaya çıkan çöp, katı atık ve kanalizasyon yanında nükleer faaliyetlerden
doğan radyoaktif atıklar da uluslararası boyutta canlı varlığını tehdit etmektedir.
Ancak bu tehditten daha büyük olanı ise, nükleer faaliyette bulunan ülkelerin büyük
kısmının ortaya çıkan nükleer kirlilik ile nasıl mücadele edileceği konusunda yeterli
bilgi ve teknoloji deneyimine sahip olamamasıdır (Nemli, 2000).
Doğal çevreye karışan radyoaktif atomların hemen hemen tümü nükleer
santrallerden kaynaklanmaktadır. Nükleer santrallerden açığa çıkan maddeler doğada
kararsız olarak dolaşır ve bu dolaşım sırasında çoğunlukla gama ışını yayarlar. Bir
atom çekirdeğinin tanecikler ya da elektromanyetik ışımalar yayarak kendiliğinden
parçalanması olayına radyoaktivite denir. Radyoaktif kirlenme, termonükleer
24
bombaların patlatılması (çoğunlukla deneme amaçlı) ve nükleer sanayi artıklarından
kaynaklanan çevre sorunlarıdır (Güney, 1998).
Endüstriden
kaynaklanan
nükleer
tehlikeden
daha
kötüsü
nükleer
silahlanmadır. 1991 yılından başlayarak 1997 yılına kadar imzalanan çeşitli
anlaşmalarla elinde nükleer silah bulunan ülkeler 2007 yılına kadar ellerindeki
nükleer silahları ve bu amaçla hazırlanmış proğramları kademeli olarak azaltmayı
güvence altına almışlardır. Ancak 1997 yılının Haziran ayında A.B.D.nin Miami
eyaletinde uyuşturucu kaçakçısı kılığına girmiş CIA ajanlarına yakalanan Litvanyalı 2
silah kaçakçısının nükleer silah pazarlamaya çalışmaları ve bu silahların teslimata
hazır durumda ele geçmesi ile uluslararası boyutta nükleer terörizm tehlikesi
gündeme gelmiştir (Hertsgaard, 1999).
¾ Doğal kaynakların azalması
Ekonominin temel prensibi “ihtiyaçların sınırsız, kaynakların kıt” olmasıdır.
Dünyada bulunun her türlü kaynağın artan dünya nüfusunun ihtiyaçları karşısında
yetersiz kalması, rezervleri belli olan doğal kaynaklara sahip ülkeleri cazibe merkezi
haline getirmektedir (Nemli, 2000).
Araba üretimi, ortalama araç başına 816 kg çelik, 180 kg demir, 85 kg
alüminyum ve 111 kg plastik kullanımını gerektiriyor. Dünyada en çok kaynak
tüketen ve çevreyi kirleten sanayilerin başında bu dört maddenin üretimi gelmektedir.
Ortalama olarak bir aracın üretimi sırasında ortaya çıkan kirlilik, o aracın kullanımı
süresince ortaya çıkardığı kirliliğe denk gelmektedir. Kullanım ömrünü tamamlayan
araçların yok edilmesi de hava, su ve toprak kirliliğine neden olmaktadır (Hertsgaard,
1999).
Her geçen gün azalan en büyük doğal kaynak, topraktır. Topraktaki ana
maddeyi oluşturan mineral parçacıklar, bulundukları yerlerden çeşitli yollarla farklı
yerlere taşınır. Genel olarak yerçekimi ile, akarsular ile, buzullarla, rüzgarla toprak
bir yerden diğer bir yere taşınmaktadır (Çepel, 1997a). Türkiye, dünyada en fazla
erozyona uğrayan güney ve güneydoğu Asya grubu ülkeleri kadar erozyona uğrayan
yüksek ve engebeli bir ülkedir.
25
Binlerce yıldan beri yoğun bir arazi kullanımına konu olan ve özellikle doğal
bitki örtüsü önemli ölçüde tahribata uğratılmış bulunan Türkiye’de her yıl denizlere
taşınan ortalama sediment miktarı, diğer ülkelere ve kıtalara oranla kat kat fazladır
(Daşdemir ve ark., 1996). Erozyona, yanlış tarım tekniklerinin uygulanması da yol
açmaktadır (Güney, 1998). Mera ve orman alanı olarak kullanılma zorunluluğu olan
arazilerin toprak işlemeli tarıma açılmaları, zamanla erozyonun şiddetlenmesine
neden olmaktadır (Altın, 2000). Ülkemizde görülen en büyük erozyon tehlikesi rüzgar
erozyonudur.
Rüzgar
erozyonunun
neden
olduğu
zararlar
şu
şekilde
özetlenebilmektedir (Çevik, 1998):
ƒ
Rüzgar erozyonu, toprağın verimli olan üst kısmı ile birlikte kil, silt ve
organik madde gibi ince materyalini sürükleyerek geride sadece kum,
çakıl ve ana kaya gibi verimsiz materyali bırakır.
ƒ
İnce materyal taşındığı için toprağın fiziksel bünyesi bozulur; bu durum su
tutma kapasitesinin ve verimliliğinin önemli ölçüde azalmasına neden
olur.
ƒ
Tarla ve mera alanlarında rüzgar, tohum ve genç bitkileri uzaklara taşır.
Yetişkin bitkilerin köklerini açığa çıkararak verimini geniş ölçüde
azalmasına yol açar.
ƒ
Genellikle ilkbaharın kurak geçtiği yıllarda kuru ve sıcak rüzgarlar
bitkilerde terlemeyi hızlandırdığından, özellikle bitki gelişme devresine
rastlayan bu olay sonucunda bitkiler fazla su kaybından zarar görürler.
ƒ
Sulama alanlarında ince materyalin taşınma ve yığılması sonucunda
arazinin
tesviyesi
bozulacağından
yüzey
sulama
yöntemlerinin
uygulanması güçleşir.
ƒ
Geniş tarım ve mera alanlarında uzun süreli rüzgar erozyonu, insan ve
hayvan sağlığına zararlı olur.
ƒ
Rüzgar erozyonu, tarım alanları dışında yerleşim merkezlerini, tren ve
karayollarını, hava alanlarını, elektrik hatlarını tehdit eder. Sulama ve
drenaj kanallarını taşınan materyalle doldurur.
ƒ
Trafik kazalarına neden olabilir.
26
ƒ
Ekonomik ve sosyal bir sorun hâlini alarak çölleşmeye ve toplumun
bulunduğu yerden göç etmesine yol açar.
Günümüzde sulu tarıma damgasını vuran zaaflar nedeniyle çiftçiler, yer altı
suyunu doğanın yeniden doldurma kapasitesinin çok üstünde bir hızla yukarı
pompalamaktadırlar. Bu yüzden yer altı su seviyelerinde düzenli bir düşüş
gözlenmektedir. Aşırı pompalanan yer altı suyunun büyük kısmı, insanların temel
gıdası olan tahıl üretimi için kullanılmaktadır.
Günümüz dünya nüfusu için yılda 180 milyon ton tahıl üretimi gerekmektedir.
Bir ton tahıl için bin ton su gereksinimi bulunmaktadır. Bu durumda 2030 yılına
kadar dünya nüfusuna katılması beklenen 2 milyardan fazla insan için gerekli olan su
kaynağı, dünyada bulunmadığından 2020 yılından itibaren dünyada büyük bir su
krizinin yaşanması, kaçınılmaz olmaktadır (Brown ve ark., 2000). Günümüzde
yaşanan açlık krizine ek olarak yakın bir gelecekte başlayacak su krizi, dünyamızı
yeni bir savaşın eşiğine getirebilecektir.
¾ Otlakların ve Mera alanlarının azalması
Otlaklar, doğal otlarla kaplı olan, at, davar, sığır, deve, yak gibi hayvanların ot
yiyerek yayıldığı yerledir. Meralar, zengin doğal ot alanlarıdır ve buradan her yıl
evcil hayvanların beslenmesi için ot biçilir. Yeryüzünün büyük bir bölümünde tarım,
hayvancılık ve ormancılık için uygun alanlar bulunmaktadır. Bu alanların tamamı,
erozyonu önleyen en önemli etkendir. Bu alanlarda bulunan bitki örtüsü, yağmur
damlasının darbe etkisini azaltır; yüzeysel akışın şiddetini ve tahrip gücünü düşürücü
etkisiyle önemli bir koruyucudur. Örgü biçiminde ve birbirinin içine girmiş sık bir
kök sisteminin geliştiği yüzey tabakası toprakta süngerimsi bir ortam oluşturur;
böylece toprakta suyun emilmesi artar (Güney, 1998). Bu alanların tarıma açılması
sonucu toprak erozyonu oluşmaktadır. İşlenmeyen tarım (mera ve ormanlık alanlar)
alanlarındaki toprak erozyonunu önlemenin vazgeçilmez yolu, mevcut bitki örtüsünü
zenginleştirmekten geçmektedir (Altın, 2000).
Meralar,
sorunlu
araziler
üzerinde
oluşmuş
doğal
yem
alanlarıdır.
Yararlanılmalarında zamanında otlatma, kapasitesine uygun otlatma, uygun formatta
(kurallı) otlatma ve yem türüne uygun hayvanla otlatma kurallarına dikkat edilmediği
27
takdirde ortaya gelen aşırı mera kullanımı da mera alanlarının azalması sonucunu
vermektedir.
¾ Gürültü
Günümüzde teknolojik olanakların gelişmesiyle her alanda makine kullanımı
artmaktadır. Makineler ise, dönen, hareket eden, darbe yapan ve sonuçta havada
titreşim yaratan nesnelerdir. Bunların miktarı ve gücü arttıkça havada titreşimleri de
artmaktadır.
Gürültü, kısaca istenmeyen ve rahatsız edici sesler topluluğu olarak
tanımlanabilir. Bu niteliği ile gürültü, insanların işitme sağlığını ve algılamasını
olumsuz etkileyen, fizyolojik ve psikolojik dengeleri bozabilen, iş performansını
azaltan, çevrenin hoşluğunu ve sakinliğini yok ederek niteliğini değiştiren önemli bir
çevre kirliliği türüdür (Ertürk, 1994).
Gürültü kaynaklarının insan ve çevre üzerindeki olumsuz etkilerini azaltmak
amacıyla kaynaklar üzerinde yapılan denetime gürültü denetimi; denetime temel
olacak sınır değerlere de gürültü standartları denmektedir. Ülkemizde gürültü
konusundaki standartları, Türk Standartları Enstitüsü (TSE), Uluslararası Standart
Örgütü (ISO)’nün standartlarına uygun biçimde saptamaktadır. Bu standartlar,
gürültünün şiddetini, düzeyini belirlemeye yönelik olan genel amaçlı standartlar;
yöntem
belirlemeye
yönelik
genel
amaçlı
standartlar
ve
gürültünün
değerlendirilmesine ilişkin standartlar şeklinde sınıflandırılabilmektedir (Keleş ve
Hamamcı, 1998).
Gürültü denetimini hükme bağlayan ya da açıkça gürültü denetimini
öngörmemiş olsa bile, böyle bir denetime olanak sağlayan tüzel düzenlemeler giderek
gelişmektedir. Çevre Kanunu’nun 14. maddesi “kişilerin huzur ve sükununu, beden
ve ruh sağlığını bozacak şekilde yönetmelikte belirlenen standartlar üzerinde gürültü
çıkarılması yasaktır. Fabrika, atölye, işyeri, eğlence yeri, hizmet binaları, konutlar ve
ulaşım araçlarında gürültünün asgariye indirilmesi için önlemler alınır” hükmü ile
gürültü denetimini getirmiştir (Abacıoğlu, 1995). Çevre Kanunu’nun 14. maddesi
gereğince hazırlanan Gürültü Kontrol Yönetmeliği 11.12.1986 tarih ve 19308 sayılı
Resmî Gazete’de yayımlanmıştır (Resmî Gazete, 2003).
28
¾ Biyolojik çeşitliliğin azalması
Tarih öncesi çağlarda dinozor neslinin yok olmasından günümüze kadar geçen
süre içinde insanların doğayı bilinçsizce kullanmaları nedeniyle gerek bitki
topluluğundan (flora) gerekse hayvan topluluğundan (fauna) nesli tükenen yaklaşık
bir milyonun üzerinde canlı bulunmaktadır(Nemli, 2000). 8 000 yıl önce, insanlar
toprağı büyük ölçekli yağmalayama geçmeden, gezegenin toprak yüzeyinin 6 milyar
hektardan fazlası (yaklaşık yüzde 40) ormanlarla kaplıydı. Günümüzde bu miktar, 3,6
milyar hektara kadar inmiştir ve her yıl 14 milyon hektardan daha fazla orman, yok
olmaya devam etmektedir (Brown ve ark., 2000).
Endüstri devriminden sonra insanlar, kendilerini çevreleyen coğrafi ortamı
değiştirmişler; doğayı kendi çıkarları doğrultusunda işlemişler, sömürmüşlerdir.
Tarımda, bahçe kültüründe, zarar vericilerle yapılan savaşımlarda zehirli maddeler
kullanılmakta; bu yolla bir çok yararlı organizma da yok edilmektedir. Bununla
birlikte ilaçlanmış ağaçlara gelmeyen arılar ve diğer böcekler nedeniyle meyve
ağaçları tozlanamamakta; sonuçta ağaçlar meyve ve çiçek verememektedir.
Günümüzde insan varlığının etkileri sonucunda bir yılda 1 000 canlı türü ortadan
kalkmaktadır (Güney, 1998). Yok olan bir canlının doğa içindeki görev ve işlevini
yerine getirecek başka bir canlının bulunmaması nedeniyle doğal denge bozulmakta;
bu bozulma hızlı bir şekilde biyolojik çeşitliliğin azalmasına neden olmaktadır
(Nemli, 2000).
Bitki çeşitliliği bakımından Türkiye, en zengin ülkelerden birisidir. Anadolu,
canlı türlerin ve genetik özelliklerin çeşitliliği bakımından müze olarak nitelenecek
kadar zengin biyolojik varlıklara sahiptir. Bunun başlıca iki nedeni vardır. Bunlardan
biri, Anadolu’nun coğrafi konumu nedeniyle üç kıtanın arasında bir köprü durumunda
ve göç yolları üzerinde olmasıdır. İkinci neden ise, çok kısa mesafelerde ekstrem
derecede farklı yeryüzü şekillerine, buna bağlı olarak da değişik lokal iklimlere sahip
bulunmasıdır (Çepel, 1997b). Anadolu toprakları üzerinde, 9 500’den fazla bitki türü
bulunmakta ve bunlardan 3 000 kadarı endemik (yalnızca Anadolu’ya özgü olan)
bitkidir. Avrupa kıtasının tamamında yer alan 11 557 değişik bitki çeşidinin yalnızca
2 650 adedi endemik olduğu düşünüldüğünde Türkiye’nin bitki çeşitliliğinin önemi
daha kolay anlaşılabilecektir (Güney, 1998).
29
Ancak genel olarak bütün dünyada ortaya çıkan biyolojik çeşitliliğin azalması
sonucu, doğanın dengesi bozulmaya başlamış; doğa içinde çeşitli görevleri yerine
getiren bazı türlerin yok olmaya başlaması sonucu bazı türlerin popülasyonları
artmaya başlamıştır.
¾ İnsan
Endüstriyel faaliyetlerle doğanın sistemli olarak sömürülmesi, tahribi ve yer
yer yok edilmesi, aynı zamanda insanların yerlerinden edilmesi, geleneksel yaşam
biçimlerinin yok edilmesi, lümpen (işsiz, güçsüz) ya da işçi durumuna getirilmesi,
köleleştirilmesi ve hatta yerel ırk olarak insanlık tarihinden silinmesi ve sayısız
hastalıkların oluşması durumlarını getirmiştir.
Çevre bozulmalarından etkilenen ve ciddî sorunlarla karşı karşıya gelen
yalnızca doğa değildir; aynı zamanda insandır. İnsan sağlığında çevre kirlenmelerinin
çok önemli katkıları bulunmaktadır. Elektrik üreten yerlerde, petrol rafinerilerinde,
endüstriyel kaynatıcılar ve eriticilerden kaynaklanan sülfürdioksit, solunum yolları
hastalıklarını, kalp ve akciğer hastalıklarını hızlandırmış; bitkileri zehirlemiş ve asit
yağmuruna neden olmuştur.
Arabalardan
çıkan
karbonmonoksit
gazı,
kanın
oksijen
almasını
engellediğinden algılama ve düşünmeye etki etmekte; refleksler yavaşlamakta; baş
dönmesi yapmakta; hatta ölüme neden olmaktadır. Doğmamış bebeklerin beyin
gelişmelerine etki ederek kan damarları ile ilgili hastalıklara neden olmaktadır.
Arabaların egzozundan çıkan kurşun ise, kadınlarda üreme organlarını, böbrekleri,
sinir sistemini ve kan oluşmasını etkilemekte; çocuklarda öğrenme kabiliyeti
azalması, geri zekalılık ve ensefalite neden olmaktadır. Arabalardan çıkan
nitrojendioksit (NO2), bronşit ve zatürreye sebep olmakta; ciğerler iltihaplanarak
virüslü enfeksiyonlara karşı direnci azalmaktadır (Erdoğan ve Ejder, 1997).
Ayrıca çeşitli sektörlerde kullanılan BENZEN, lösemi hastalığına; OZON
GAZI, bronşite ve akciğer ödemine; ASPESTOS, akciğer kanserine; böcek
ilaçlarında kullanılan SYSTOX, baş ağrısına, bulanık görmeye, kas zayıflığına;
yapıştırıcı ve vernikte kullanılan TRİKLOETİLEN, karaciğer kanserine, merkezi sinir
sisteminin tahribine, görme ve solunum sistemi sorunlarına ve kalp krizine; boya
30
çıkartıcı olarak kullanılan TETRAKLORETİLEN ile sabun yapmada kullanılan
ETHYLENE ETİLEN DİKLORİD, akciğer kanserine, solunum felcine, kan
dolaşımının durmasına, sinir sistemi ve böbrek irritasyonuna; soğuk algınlığı ve
öksürük ilaçları ile ağız yıkama gargaralarının ve diş macunlarının içine konan
KLOROFORM, kansere, merkezi sinir sistemi hastalıklarına, dalak ve böbrek
fonksiyonlarının durmasına; başta pencereler olmak üzere plastik olarak yaygın
kullanılan
VİNİL
KLORİD,
karaciğer
kanserine,
merkezi
sinir
sistemi
bozukluklarına, kalp ve solunum yolu problemlerine, ölü çocuk doğurmaya ve çocuk
düşürmeye neden olmaktadır (Erdoğan ve Ejder, 1997).
1.3. Çevre Bilincinin Gelişimi
Çevreye karşı ilk ilgi, 19. yüzyılın ikinci yarısında ortaya çıkmaya başlamıştır.
Özellikle kimya sektöründeki hızlı gelişmeler sonucunda bitki ve hayvan varlığını
koruyabilmek maksadıyla bu dönemde ilk yasalar çıkartılmaya başlanmıştır. 1866
yılında Alman Biyolog Ernst HAECKEL tarafından ilk kez organizmaların
birbirleriyle ve çevreyle olan ilişkilerinin incelenmesi anlamında konut (oikos) ve
bilgi (logia) anlamındaki Yunanca iki kelimeyi birleştirerek ekoloji terimini
kullanılmıştır (Nemli, 2000).
Ekoloji, yaşayan organizmaların oluşturduğu bütüncül sistemin incelenmesi
amacını taşıyordu. Böylelikle doğayla insan arasındaki ilişkilerde bütünsellik ve
karşılıklı etkileşim fikirleri doğmuştur. Başlangıçta türler tek tek (otekoloji) ya da
bütün olarak (sinekoloji) ele alınırken daha sonra ekolojide olan bilimsel gelişmeler,
ekolojiyi, “tür ekolojisi, popülasyon ekolojisi, komünite ekolojisi ve ekosistem
ekolojisi” şeklinde bölümlendirmiştir (Şişli, 1999).
Doğanın korunması için ilk uluslararası konferans, 1909 yılında düzenlendi.
1922’de Kuşların korunması için uluslararası konsey ve 1929’da doğanın korunması
için uluslararası ofis kuruldu. Doğaya yönelik tehditlerle ilgili endişeler, özellikle
İkinci Dünya Savaşından sonra artmaya başlayınca 1948 yılında 4 ülke, 5 hûkümet
kurumu ve 68 sivil toplum örgütünün temsilcileri bir araya gelerek “Uluslararası
Doğayı Koruma Birliği (International Union for Protection for Nature)”ni kurdular.
31
Bu örgüt, günümüzde “Dünya Koruma Birliği (World Conversation Union-WCU)”
adıyla faaliyetini sürdürmektedir. Özellikle 1960’lı ve 1970’li yıllarda yayımlanan
bazı yayınlar, toplumlar üzerinde oluşturduğu baskılar nedeniyle ulusal ya da
uluslararası boyutta politik kararların alınmasına da neden olmuştur.
Bu gelişmeler ışığında, 5-16 Haziran 1972 tarihleri arasında Stockholm’de
düzenlenen Birleşmiş Milletler Dünya Çevre ve Kalkınma Konferansı, bu konuda
yapılan en büyük ilk toplantı olmuştur. 113 ülkenin üst düzey temsilcilerinin katıldığı
bu toplantıda çevre sorunları küresel boyutta ilk kez ele alınmıştır. Konferansta,
çevrenin korunması gerektiğine ve ekonomik kalkınmanın çevre ile uyumlu
olmasının zorunluluğuna işaret edilerek çevrenin korunmasının hem insanlığın daha
iyi yaşam sürmesini, hem de ekonomik gelişmenin devamlılığını sağlayacağı görüşü
savunulmuştur (Nemli, 2000).
Konu hakkında alınan kararlardan bazıları şunlardır (MPM, 2001):
¾ MADDE 8: İnsana uygun bir yaşama ve çalışma çevresi sağlamak ve yaşama
düzeyini yükseltmek için ekonomik ve toplumsal kalkınma koşuldur.
¾ MADDE 9: Az gelişmişlikten ve doğal yıkımlardan kaynaklanan çevre
bozulmaları, ciddî sorunlara yol açmaktadır ve en iyi önlem hızlandırılmış
kalkınmadır.
¾ MADDE 11: Ülkelerin çevre koruma politikaları, gelişmekte olan ülkelerin
bugünkü ve gelecekteki kalkınma potansiyelini destekleyebilecek ve olumsuz
etkilemeyecektir.
¾ MADDE 13: Kaynakların daha akılcı kullanılmasını sağlamak ve böylece
çevreyi iyileştirmek için ülkeler, kalkınma planlarında tümleşik ve eşgüdümlü
bir yaklaşım yapacaklar; böylece kalkınmanın insan çevresinin korunması
gereği ile uyumlu olması sağlanacaktır.
¾ MADDE 14: Kalkınmanın gerekleri ile çevrenin korunması ve iyileştirilmesi
gereksinmesi arasındaki çelişkilerin giderilmesinde akılcı planlama temel
araçtır.
32
Stockholm Konferansı sonucunda “Birleşmiş Milletler Çevre Proğramı
(United Nations Environment Program-UNEP)”nın kuruluşuna karar verilmiştir. Bu
proğrama göre çalışmalar üç bölümde toplanmıştır:
¾ Çevre Değerlendirme: Dünya üzerindeki çevresel sorunları bir bütün olarak
irdelemek üzere Çevre Gözlem Sistemi, Küresel Kaynak Danışma Bilgi
Merkezi, Çevre Bilgi Kaynakları için Uluslararası Danışma Sistemi, Kuvvetli
Zehirli Kimyasal Maddelerin Uluslararası Denetimi ve Dünya Gözleme
Proğramları adı altında çeşitli çalışma grupları bulunmaktadır.
¾ Çevre Yönetimi: Dünya ekosistemlerini, teknoloji-çevre, sanayi-çevre, tarımçevre, yerleşim-çevre ilişkileri ve okyanuslar-denizler-kıyılar ve çölleşme
konularındaki çalışmaları kapsamaktadır.
¾ Destek Önlemler: Çevre eğitimini, kanun danışmanlığını, kalkınma
planlaması ve işbirliğini, uluslararası yasal düzenlemeleri içermektedir.
Bu etkinliklerden başka 1980 yılında acil eylem planı olmak üzere
hazırlanmış; ancak istenen etkiyi yaratamamış olan “Dünyayı Koruma Strateji”nden
sonra 1983 yılında Birleşmiş Milletler tarafından “Ortak Geleceğimiz Raporu”
yayınlanmıştır. Her iki çalışmada da hedeflenen konular ana başlıklar olarak
şunlardır:
¾ Belli başlı ekolojik sistemler ve yaşam-destek sistemleri korunmalıdır.
¾ Biyolojik çeşitlilik korunmalıdır
¾ Türlerin ve ekosistemlerin kullanımı sürdürülebilir biçimde olmalıdır
¾ Çevre ve kalkınma sorunlarının kritik durumu yeniden irdelenmeli ve
sorunların çözümü için gerçekçi öneriler formüle edilmelidir
¾ Politikaları ve olayları gerekli değişiklikler doğrultusunda etkileyebilmek için
bu sorunlarla ilgili yeni uluslararası işbirliği önerileri getirilmelidir
¾ Bireylerin, gönüllü kuruluşların, iş dünyasının, endüstrilerin ve hûkümetlerin
konuya gösterdikleri ilgi artırılmalıdır
Ortak Geleceğimiz raporunda “sürdürülebilir kalkınma” kavramı, gelecek
kuşakların kendi ihtiyaçlarını karşılayabilmelerini tehlikeye sokmaksızın bu günkü
33
kuşakların ihtiyaçlarını karşılayabilen kalkınma olarak tanımlanmaktadır (Nemli,
2000).
Ancak
raporda
belirtilen
sürdürülebilir
kalkınmanın
yaygınlaşarak
gerçekleşebilmesini sağlayabilmek için Nisan 1988 ayı içinde Ortak Geleceğimiz
Merkezi kurulmuştur. 1988 yılından 1992 yılına kadar dünya üzerinde 170 ülkeden
yaklaşık 35 000 kuruluş ile temaslarını sürdüren merkez, Haziran 1992 ayında 173
ülkenin liderlerini bir araya getiren yaygın olarak Rio Konferansı olarak bilinen
Birleşmiş Milletler Dünya Çevre ve Kalkınma Konferansı-Dünya Zirvesi’ni organize
etmiştir.
Konferans sonunda dünya çapında sürdürülebilir kalkınma üzerine iki
uluslararası anlaşma, iki bildiri ve bir eylem planı ortaya çıkmıştır. Bu beş belge,
şunlardır:
¾ Çevre ve Kalkınma Üzerine Rio Deklarasyonu: Hem çevre hem de
kalkınma
konusunda
ülkelerin
ilişkilerini
belirleyen
27
prensipten
oluşmaktadır. Bu prensipler, şunlardır (TSE 14004, 1997):
ƒ
BİRİNCİ PRENSİP: İnsanlar, sürdürülebilir kalkınmanın merkezindedirler
ve doğa ile uyum içinde sağlıklı ve üretken bir hayat sürdürme hakkına
sahiptir.
ƒ
İKİNCİ PRENSİP: Devletler, Birleşmiş Milletler şartı ve uluslararası hukuk
gereğince kendi çevre kalkınma politikalarına uygun olarak kendi
kaynaklarını kullanma hakkına sahiptirler ve kendi yetki ve kontrol
alanları içindeki faaliyetlerin diğer devletlerin ya da kendi yetki
alanlarının
ötesinde
kalan
alanların
çevresini
tahrip
etmemesini
sağlamakla sorumludur.
ƒ
ÜÇÜNCÜ PRENSİP: Kalkınma hakkı, şimdiki ve gelecek nesillerin
kalkınma ve çevreyle ilgili haklarının adil bir şekilde karşılanmasına
olanak verecek şekilde kullanılmalıdır.
ƒ
DÖRDÜNCÜ
PRENSİP:
Sürdürülebilir
bir
kalkınmanın
gerçekleştirilebilmesi için çevrenin korunması kalkınma faaliyetlerinin
ayrılmaz bir parçasını oluşturacak ve ondan ayrı düşünülmeyecektir.
34
ƒ
BEŞİNCİ PRENSİP: Bütün devletler, hayat standartları arasındaki
farklılıkları azaltmak, dünya nüfusunun çoğunluğunun ihtiyaçlarını daha
iyi karşılayabilmek için sürdürülebilir kalkınmanın vazgeçilmez bir şartı
olarak yoksulluğun giderilmesinde işbirliği yapmalıdır.
ƒ
ALTINCI PRENSİP: Kalkınmakta olan ülkelerin, özellikle en az gelişmiş
olan ve çevre yönünden duyarlılık arz edenlerin özel durum ve
gereksinimlerine özel bir öncelik verilecektir. Çevre ve kalkınma
alanındaki
uluslararası
hareketler,
bütün
ülkelerin
yarar
ve
gereksinimlerine da hitap edebilmelidir.
ƒ
YEDİNCİ PRENSİP: Devletler, yeryüzü ekosistemini gelecek nesillere
saklamak, korumak, onun sağlık ve bütünlüğünü yeniden sağlamak için
dünya
ortaklığı
bozulmasına
ruhuyla
değişik
işbirliği
katkılarda
yapmalıdır.
bulunmuş
Dünya
olmaları
çevresinin
göz
önünde
tutulduğunda, devletlerin ortak fakat farklı sorumluluklara sahip olduğu
görülecektir. Gelişmiş ülkeler, toplumlarının dünya çevresine yaptıkları
baskıları, sahip oldukları teknolojiyi ve malî kaynakları göz önünde
tutarak
uluslararası
sürdürülebilir
kalkınma
davasında
taşıdıkları
sorumluluğu kabul ederler.
ƒ
SEKİZİNCİ PRENSİP: Devletler, bütün halklar için sürdürülebilir kalkınma
ve daha yüksek hayat standardı sağlayabilmek için sürdürülmesi mümkün
olmayan tarzdaki üretim ve tüketimlerini azaltıp ortadan kaldırmalı ve
doğru nüfus politikalarını teşvik etmelidir.
ƒ
DOKUZUNCU PRENSİP: Devletler, bilimsel ve teknolojik bilgi değişimi
yoluyla bilimsel anlayış düzeyini geliştirip kalkınmayı hızlandırmak; yeni
ve yenilik sağlayan teknolojilere uyumlaştırıp yaygınlaştırarak ve transfer
ederek sürdürülebilir kalkınma konusunda yerel kapasite oluşturma
etkinliklerini güçlendirmek için işbirliği yapmalıdır.
ƒ
ONUNCU PRENSİP: Çevre sorunları, en iyi şekilde belirli bir düzeydeki
bütün ilgili yurttaşların katılım ve katkısı ile çözülebilir. Ulusal düzeyde
her yurttaş, kendi yöresindeki tehlikeli malzeme ve etkinlikler de dâhil
35
olmak üzere, yetkili kamu kuruluşlarının sahip olduğu bilgilere uygun bir
şekilde ulaşma ve onların öğrenme hakkına ve karar verme işlemine
katılma, katkıda bulunma fırsatına sahip olmalıdır. Devletler, bilgileri
geniş
ölçüde
yayarak
kamunun
çevre
sorunlarını
anlamasını
kolaylaştırmalıdır. Acil çözüm ve yeni düzenlemeler dâhil olmak üzere,
adlî ve idarî uygulamalara etkin geçiş sağlanacaktır.
ƒ
ONBİRİNCİ PRENSİP: Devletler, etkin bir çevre mevzuatını yürürlüğe
koymalıdır.
Çevre
standartları,
yönetim
amaç
ve
önceliklerini,
uygulanacakları alanlardaki çevre ve kalkınma durumunu, çerçeve ve
boyutlarını yansıtmalıdır. Bazı ülkelerin uyguladıkları standartlar, diğer
ülkelere, özellikle kalkınmakta olanlara uygun olmayabilir ve onlara hak
etmedikleri ekonomik ve sosyal maliyet ve külfetler yükleyebilir.
ƒ
ONİKİNCİ PRENSİP: Devletler, çevre tahribatı ile daha iyi uğraşabilmek
için, bütün ülkelerde ekonomik büyüme ve sürdürülebilir kalkınmaya yol
açacak olan teşvik edici, destekleyici ve açık uluslararası ekonomik
sistemin geliştirilmesi için işbirliği yapmalıdır. Çevre amacıyla geliştirilen
ticaret politika ve önlemleri, keyfî ve haksız ayırım ve uluslararası
ticarette gizli bir sınırlama aracı olarak kullanılmamalıdır. İthalatı yapan
ülkeler, yetki alanları dışında kalan çevre sorunları ile uğraşmak için tek
yanlı hareketlerden kaçınmalıdır. Sınırötesi ya da dünya ölçeğindeki
sorunlara
hitabeden
çevresel
önlemler,
olabildiğince
uluslararası
oybirliğine dayanmalıdır.
ƒ
ONÜÇÜNCÜ PRENSİP: Devletler, yapana sorumluluk yükleyen ve kirlenme
ya da diğer çevre tahribatından zarar görenlere tazminat hakkı veren ulusal
yasalar düzenlemelidir. Devletler, ayrıca kendi yetki ve kontrolleri altında
bulunan alanlardaki eylemlerinin, kendi yetki alanları ötesinde neden
olduğu çevre tahribatının olumsuz etkilerinden dolayı sorumlu tutulmaları
ve tazminat ödemeleri için uluslararası yasaların çıkartılması konusunda
hızlı ve kararlı bir şekilde işbirliği yapmalıdır.
ƒ
ONDÖRDÜNCÜ PRENSİP: Devletler, aşırı çevre tahribatına neden olan ve
insan sağlığına zararlı olduğu bilinen eylem ve maddelerin diğer ülkelere
36
aktarılmasını ve oralarda depolanmasını önlemek ya da güçleştirmek için
işbirliği yapmalıdır.
ƒ
ONBEŞİNCİ PRENSİP: Devletler, kendi yetenek ve güçleri ölçüsünde
çevreyi korumak için önceden önlem alma ve dikkatli davranma esasına
dayanan bir yaklaşımı, yaygın bir şekilde uygulamaya koymalıdır. Ciddî
ve telafisi mümkün olmayan tahribatın söz konusu olduğu durumlarda,
bilimsel belirsizlik, gerekli önlemlerin alınmasını erteleyebilecek bir
mazeret olarak kullanılmamalıdır.
ƒ
ONALTINCI PRENSİP: Ulusal makam ve yetkililer, kirleten öder prensibini
de hesaba katarak, kamu yararına gereken özen ve ihtimamı göstererek
uluslararası ticaret ve yatırımları engellemeden üçüncü şahıslara yüklenen
külfetlerin sorumlusuna aktarılması konusunu teşvik edip yaygınlaştırmak
için gayret sarfetmelidir.
ƒ
ONYEDİNCİ PRENSİP: Çevre üzerinde önemli olumsuz etkilere neden
olması
olası
etkinlikler,
bir
ulusal
araç
olarak
çevresel
etki
değerlendirmesine ve yetkili ulusal makamların kararına konu olmalıdır.
ƒ
ONSEKİZİNCİ PRENSİP: Devletler, diğer devletlerde ani zararlı etkiler
doğurması olası doğal afetler ve diğer acil hallerden, bu devletleri derhal
haberdar etmelidir. Uluslararası topluluk tarafından bu şekilde zarar gören
devletlere yardım etmek için her türlü gayret sarfedilmelidir.
ƒ
ONDOKUZUNCU PRENSİP: Devletler, sınırlar ötesi olumsuz çevre
etkilerine sebep olması muhtemel faaliyetlerden, bunlardan etkilenmesi
olası olan devletleri, gerektiği kadar önceden haberdar etmeli; bu
devletlerle ilk evrelerde ve iyi niyetli görüşmelerde bulunmalıdır.
ƒ
YİRMİNCİ PRENSİP: Kadınlar çevre yönetiminde ve kalkınmada hayatî bir
role
sahiptir.
Böyle
olunca
sürdürülebilir
kalkınmanın
başarıya
ulaşmasında onların katılım ve katkıları, özel bir öneme haizdir.
ƒ
YİRMİBİRİNCİ PRENSİP: Sürdürülebilir kalkınmayı başarmak, herkese
daha iyi bir gelecek ve dünya ölçeğinde bir ortaklık geliştirmek için dünya
gençliğinin yaratıcı gücü, idealleri ve cesareti harekete geçirilmelidir.
37
ƒ
YİRMİİKİNCİ PRENSİP: Yerli halk ve onların oluşturduğu topluluklar,
bilgilerinden ve geleneksel uygulamalarından dolayı, çevre yönetimi ve
kalkınmada hayatî bir role sahiptirler. Devletler, sürdürülebilir bir
kalkınmanın gerçekleştirilmesine etkin bir şekilde katılıp katkıda
bulunabilmelerini temin amacıyla, bunların benlik, kültür ve kimlikleriyle
çıkarlarını tanımalı ve hakkıyla desteklemelidir.
ƒ
YİRMİÜÇÜNCÜ PRENSİP: Baskı, egemenlik ve işgal altındaki halkların
çevreleri ve doğal kaynakları korunmalıdır.
ƒ
YİRMİDÖRDÜNCÜ PRENSİP: Savaş hâli, doğal olarak, sürdürülebilir
kalkınma için tahrip edici bir niteliğe sahiptir. Böyle olunca devletler,
silahlı çatışma hâlinde çevrenin korunmasını hedef alan uluslararası
hukuka saygı göstermeli ve gereken durumlarda bu hukukun daha da
gelişmesine katkıda bulunmak için işbirliği yapmalıdır.
ƒ
YİRMİBEŞİNCİ PRENSİP: Barış, kalkınma ve çevrenin korunması, ayrılmaz
biçimde birbirine bağlıdır.
ƒ
YİRMİALTINCI PRENSİP: Devletler, çevreyle ilgili bütün anlaşmazlıkları,
Birleşmiş Milletler şartı hükümlerine göre barışçıl bir şekilde ve uygun
araçlara başvurarak çözümlemelidir.
ƒ
YİRMİYEDİNCİ
PRENSİP:
Devletler,
bu
deklarasyonda
belirtilen
prensiplerin gerçekleştirilmesinde ve sürdürülebilir kalkınma ile ilgili
hukukun daha da geliştirilmesinde iyi niyet ve ortaklık ruhu ile işbirliği
yapmalıdır.
¾ Gündem 21: Kalkınmanın sosyal, ekonomik ve çevresel yönden nasıl
sürdürülebilir olabileceği üzerine bir plandır. Gündem 21 dört ana bölümden
oluşmaktadır. Birinci bölümde, sosyal ve ekonomik boyutlar başlığı altında
sürdürülebilir kalkınma hedefi için uluslararası işbirliğinin, yoksullukla
mücadele
etmenin,
tüketim
alışkanlıklarını
değiştirmenin
ve
nüfus
kontrolünün önemi vurgulanmaktadır. Kaynakların korunması ve yönetimi
başlıklı ikinci bölümde, ormanlar, dağlar, okyanuslar gibi doğal varlıkların ve
biyolojik çeşitliliğin korunmasına ilişkin öneriler yer almaktadır. Üçüncü
38
bölümde, “Önemli Grupların Rollerini Güçlendirme” başlığı ile kadınların,
çocukların, gençlerin, gönüllü kuruluşların, bilim adamlarının ve çiftçilerin
sürdürülebilir kalkınmadaki rolü açıklanmaktadır. Dördüncü bölümde
“Uygulama Yolları” başlığı ile sürdürülebilir kalkınma için gerekli finansman,
teknoloji transferi, bilimsel gelişme ve uluslararası hukuk gibi konulardan söz
edilmektedir (Nemli, 2000).
¾ Ekonomik Kalkınma ve Bütün Canlıların Hayatlarını Devam Ettirebilmeleri
için Gerekli Olan Bütün Ormanların Yönetimine, Korunmasına ve
Sürdürülebilirliğine Yönelik Rehberlik Bildirisi.
¾ Birleşmiş Milletler İklim Değişikliği Çerçeve Anlaşması: Amacı, küresel
iklim sistemini tehlikeli bir şekilde bozmamak kaydıyla dengelemektir. Bu ise
enerji elde etmek için kullanılan sıvı yakıttan çıkan karbondioksit gibi gaz
emisyonlarında bir azaltma öngörmektedir.
¾ Biyolojik Çeşitlilik Anlaşması: Ülkelerin mevcut tür çeşitliliğini korumak
için yol ve yöntemler geliştirilmesini öngörmekte ve biyolojik çeşitliliğin
sağlanmasından doğan faydanın eşit bir şekilde paylaşılmasını garanti altına
almaktadır.
Dünya Zirvesi sonunda, Birleşmiş Milletler Sürdürülebilir Kalkınma
Komisyonu (The United Nations Commission on Sustainable Development-CSD)
oluşturuldu. Komisyon, çevre ve kalkınma ikilemine dengeli çözümler bulmak ve
ulusal ve uluslararası düzeyde çevresel araçların geliştirilmesine yardımcı olacak bir
forum oluşturmak amacıyla kurulmuştur (Nemli, 2000).
Belirtilen bu bilgiler çerçevesinde, sürdürülebilir bir kalkınma modelinin
gerçekleşebilmesi için gerek makro düzeyde gerekse mikro düzeyde her ölçekteki
işletme için “kalkınma, verimlilik ve çevre” yönüyle kabul edilmesi gereken
prensipler şunlar olmaktadır:
¾ Her çevrede varlıkların varlıklarını sürdürebilmesi için gerekli uygun koşullar
uygun ilişkiler içinde bulunmaktadır.
¾ Her varlığın bir çevresi vardır.
¾ Her varlığın çevresi diğerlerinden farklıdır.
39
¾ Çevreler, birbirleri ile kesişebilir; tümüyle örtüşebilir; herhangi bir varlığın
çevresi, başka varlıkların da çevresi olabilir.
Bu açıklamalar göre çevrenin gerçekte üç boyutlu olarak algılanması
gerekmektedir (MPM, 2001):
¾ Çevredeki varlıklar;
¾ Varlıklar arasındaki etkileşimli iletişim;
¾ Varlıkların diğer varlıklara karşı direnme gücü (taşıma kapasitesi).
1.4. Avrupa Birliği’nde Çevre Bilincinin Gelişimi
Avrupa Birliği’nin ilk kuruluş aşamasında henüz çevreyi tehdit eden çevresel bir
sorunun bulunmaması nedeniyle çevrenin korunmasın ya da çevre politikasına
yönelik bir hüküm bulunmamaktadır. Ancak 1970’li yıllara gelindiğinde ortaya çıkan
çevre krizi sonucunda 1972 yılında ortak bir çevre politikası oluşturma gereği ortaya
çıkmıştır.
Avrupa Birliği tarafından oluşturulan bütün ortak politikalar öncelikle Ortak
Çevre Politikası ile entegre edilmiştir. Ancak özellikle ilk ortak politika olan tarım
politikası, yine ortak çevre politikası ile entegre edilen politika olmuştur. Bunun
nedenlerinin anlaşılabilmesi amacıyla her iki ortak politika ile ilgili temel ve özet
bilgiler, şunlardır.
1.4.1. Avrupa Birliği’nin Ortak Tarım Politikası
Avrupa Birliği’nin Ortak tarım Politikası (OTP), adından da anlaşılacağı gibi, üye
devletlerin tarım politikalarını gerek ekonomik gerek siyasi anlamda bütünleştiren
“ortak” bir politikadır (Ekeman, 2000). İkinci Dünya Savaşı yıllarında ve sonrasında
Avrupa Kıtasında çok ciddi bir sorun olarak ortaya çıkan gıda yetersizlikleri, stratejik
bir düzenleme olarak ortak tarım politikasının oluşturulmasında önemli bir etken
olmuştur. Savaş koşullarının doğurduğu sonuçlarla birlikte, Avrupa kıtasında gıda
arzının güvence altına alınmasının şart olduğu anlaşılmış ve bu alanda dışa
40
bağımlılığın azaltılması gerektiğine dair bir bilinç oluşmuştur (İKV, 2004a). Bu
bilincin gerçekleştirilmesi için ortaya konan amaçlar şu şekilde belirlenmiştir:
¾ Üretim standartlarını ve tarım teknolojisini geliştirmek
¾ Tarımsal üretim araçlarının etkili kullanımını sağlamak
¾ Avrupa’daki tarımsal üretimin verimliliğini artırmak
¾ Piyasalardaki istikrarı sağlamak
¾ Ürün arzının güvenliğini sağlamak
¾ Tarımdaki en önemli faktörlerden biri olan işgücünün optimum kullanımını
sağlamak
¾ Geçimini tarım sektöründen sağlayan kesimlerin gelirini artırmak
¾ Tüketicilere daha gerçekçi ve uygun fiyatlar sunmak
¾ Tarım ürünleri fiyatlarını bütün üye ülkelerde eşitleyerek fiyatların üye ülkeler
arasında haksız rekabete yol açmasının önüne geçmek
Bu amaçları gerçekleştirebilmek için kabul edilen ilkeler de şunlardır:
¾ Tek Pazar ilkesi
¾ Topluluk tercihi ilkesi
¾ Malî dayanışma ilkesi
Ortak tarım politikasının harcamaları, Roma Anlaşması uyarınca oluşturulmuş
olan Tarımsal Yönlendirme ve Garanti Fonu (FEOGA) tarafından karşılanmaktadır.
Fon, topluluk genel bütçesinin bir parçası olmasından dolayı, bağımsız bir fon
değildir. FEOGA’ya AB Bütçesinden ayrılan payın zamanla azalmasına rağmen, bu
oranın bütçenin yaklaşık yarısı seviyesinde olması, Ortak Tarım Politikasının topluluk
için hâlâ en önemli konu olduğunu göstermektedir.
Avrupalı tüketicilerin sağlıklı ve kaliteli ürün taleplerinin karşılanması, AB
için önemli sorumluluk alanlarından biri olmuştur. Bu kaygıdan hareketle Birlik,
uyguladığı kurallar, getirdiği standartlar ve gıda denetim mekanizmaları ile
tüketicilere sağlıklı ürünlerin ulaşmasına çalışmaktadır. Birlik, gıdaların tüketicinin
41
önüne gelinceye kadar geçtiği aşamalara dair getirdiği düzenlemelerle, gıda
standartlarını belli bir seviyenin üstünde tutmaktadır.
Birlik, ortak tarım politikası kapsamında bütün ürün çeşitlerini içerecek
şekilde üreticileri yüksek kalitede üretim yapma yönünde cesaretlendirmekte ve
desteklemektedir. Özellikle son 10 yıldır ortak tarım politikası, tüketicilerin kalite
beklentilerine cevap vermek üzere, fazla üretim yerine kaliteli üretimi teşvik edecek
düzenlemelere tabi tutulmuştur. Bundaki temel amaç, Birlik tarafından izlenen ortak
tarım politikasına bağlı olarak üretim, tüketimden çok daha hızlı artmış ve birçok
üründe, üretim fazlası ortaya çıkmıştır (Karluk, 1996). Fiyat destekleme mekanizması
ile ürün fazlalarının Birlik tarafından satın alınması gibi uygulamalar, zaman içinde
ikinci plana düşmüştür. Bu durum da üreticileri daha çok yerine, değişik çeşit ve
standartlarda üretim konusunda teşvik etmektedir (İKV, 2004a).
Ortak Tarım Politikası nedeniyle bir yandan ürün fazlalıkları, diğer yandan da
çevre sorunları ortaya çıkmıştır. Üretimi artırmak için çevresel faktörleri dikkate
almadan ziraî katkı maddeleri kullanılarak mümkün olan en yüksek miktarda üretimi
gerçekleştirmek için kullanılan tarımsal üretim yöntemi olan entansif tarım
yöntemlerinin uygulanması sonucunda toprağın aşırı kullanımı, doğal yaşam
alanlarının zarar görmesi, su ve toprak kirliliği gibi sorunlar, çevreyi tehdit eder hâle
gelmiştir. Kimyasal maddelerle tarımsal ilaçların aşırı kullanımı, yeni tarım alanları
oluşturmak için tarlaların açılması sonucunda biyolojik çeşitliliğin azalması ve orman
dokusunun zarar görmesi sonucunda görülen toprak erozyonu, ortak tarım
politikasının çevreye verdiği başlıca zararlar arasında sayılmaktadır.
Avrupa coğrafyasında önemli bir sorun haline gelen çevre tahribatı, çevre
dostu tarımsal üretim tekniklerinin özendirilmesi ve orman alanlarının yeniden
kazanılmasıyla azaltılmaya çalışılmaktadır. Birlik, beşinci çevre eylem Proğramı
çerçevesinde 1995 yılında yapılan bir düzenlemeyle çevre konularını ortak tarım
politikası kapsamına almıştır. Bu Proğram ile kimyasal maddelerin kullanımının
sınırlandırılması ve organik tarım faaliyetlerinin desteklenmesi öngörülmüş; entansif
tarımdan ekolojik tarıma geçilmesi hedeflenmiştir. 26 Haziran 2003’te kesinleşen
tarım reformu çalışmaları ile yaptırımların doğrudan ödemelerin kısıtlanması ya da
durdurulmasını da içerebileceği vurgulanmaktadır. Söz konusu tarım reformu ile
42
kırsal kalkınma tedbirleri arasında çevrenin korunması yoluyla Avrupa’nın kırsal
mirasının sürdürülmesi hedefi de bulunmaktadır. Tarım sektöründe çevrenin
korunmasına yönelik tüm girişimler, 1992 yılından bu yana “çevresel-tarım konsepti”
olarak isimlendirilen önlemler çerçevesinde ele alınırken, yeni kırsal kalkınma
proğramları kapsamındaki tek zorunlu uygulamanın, çevrenin korunmasına yönelik
tedbirler olması kararlaştırılmıştır.
Avrupa Birliği’nin Dünya Ticaret Örgütü ile tarım müzakerelerinde
savunduğu ve sunduğu en son teklifler arasında da çevrenin korunması, kırsal
kalkınma ve hayvan refahı konularının Dünya Ticaret Örgütü tarım Anlaşmalarına
koyulması ve bu konulara ilişkin önlemlerin ticarete engel olarak algılanması gibi
konular yer almaktadır (İKV, 2004a).
1.4.2. Avrupa Birliği’nin Ortak Çevre Politikası
Yaklaşık onbeş yıl kalkınmaya güzel bir şekilde hizmet eden Avrupa Birliği, çevre
sorunları denen olgu ile ilk karşılaştığında önce bocalamıştır. Çünkü Birliğin kuruluş
amaçları içinde çevrenin korunması yoktur. Ancak bütünleşmeyi ve serbest rekabeti
tehdit eden bir sorun vardır. Bu ancak birlik seviyesinde alınacak önlemlerle
giderilebilecektir (Budak, 2000).
Avrupa bütünleşmesinin temel unsurlarından biri olarak kabul edilen serbest
rekabetin ve serbest dolaşımın sağlanması, çevre alanında da ortak girişimleri ve
ortak politikayı zorunlu kılmıştır. Üye ülkelerde farklı çevre politikaları uygulanması,
özellikle farklı çevresel ölçütlerin belirlenmesi, ürünlerin maliyetlerinin değişik
olmasına sebep olabilmektedir. Benzer şekilde, bazı üye ülkelerdeki kalite
standartları, diğer üye ülkelerde üretilen bazı ürünlerin o ülkelere girmesine engel
teşkil edebilmektedir.
Ayrıca üye ülkelerin bazılarında hava ve su kirliliğini önlemek amacıyla
gerekli görülen yatırımlar, ürünlerin maliyetini önemli ölçüde artırmaktadır. Bu ve
benzeri konular nedeniyle de üye ülkeler arasında malların serbest dolaşımının ve
serbest rekabetin sağlanamaması gibi sorunlar ortaya çıkabilmektedir. Bu durumun
43
önüne geçebilmek için ortak bir çevre politikası oluşturulması gerekli görülmüştür
(İKV, 2004b).
Ortak bir çevre politikasının oluşturulmasına neden olan bir diğer önemli
gelişme
de
üye
ülkelerde
erişilmiş
bulunan
yaşam
kalitesinin
daha
da
yükseltilebilmesi için doğal yaşam koşullarının sağlıklı bir biçimde devam
ettirilmesinin ve geliştirilmesinin gerekli olduğunun anlaşılmış olmasıdır.
Üye ülke toplumlarının bütünüyle daha iyi, kaliteli ve refah içinde yaşamasını
sağlamaya yönelik bir proje olan Avrupa bütünleşmesinin, insan yaşamının sağlıklı
bir biçimde devamı ve kalitesinin artırılması açısından öncelikli öneme sahip çevre ve
doğal kaynakların korunması alanına yabancı kalması düşünülemediğinden Avrupa
Birliği’nin kendine özgü bir çevre politikası gelişmiştir. Ayrıca aynı ekonomik
düzenin parçası olan ülkelerde çevre politikalarındaki farklılık nedeniyle, yaşam
koşullarının farklı şekillerde ve düzeylerde olması, siyasal bakımdan da arzu
edilmeyen bir durum olarak değerlendirilmiştir (İKV, 2004b).
Ancak bütün bunların dışında çevresel risk faktörlerinin ve çevre kirliliğinin
sınır tanımaması, ortak çevre politikası oluşturma zorunluluğunun en önemli olgusu
olmuştur. Çevre kirliliğinin bir ülkeden diğerine kolaylıkla yayılması, Avrupa
Birliği’ne üye ülkeleri, ellerindeki olanakları bu konuda da ortaklaşa ve dayanışma
içinde kullanmaya itmiştir.
Avrupa bütünleşmesini çevre sorunları ile ilgilenmeye yönlendiren bir başka
etken de Birlik dışından kaynaklanmıştır. 1972 yılında İsveç’in Başkenti Stokholm’de
yapılan Birleşmiş Milletler İnsan Çevresi Konferansı, bu alanda Birliğin de harekete
geçmesine zemin hazırlayıcı nitelikte olmuştur. 1 Temmuz 1987’de yürürlüğe giren
Tek Senet ile Roma Anlaşması’na iki bölüm eklenmiştir. Tek senet yürürlüğe
girinceye kadar çevre konuları Roma Anlaşmasının yorumlanması ile yürütülüyordu.
Ancak Adalet Divanı’nın 1979 yılında 240/83 sayılı dava kararı gereğince çevre,
Avrupa Birliği’nin temel hedeflerinden biri olmuştur (Karluk, 1996).
Genel olarak ortak çevre politikasının hedefleri, kirliliği ortadan kaldırmak,
azaltmak ve önlemek, doğanın ve doğal kaynakların ekolojik dengeye zarar verecek
şekilde işletilmesini önlemek ve rasyonel bir şekilde yönetilmelerini temin etmek,
44
kalkınmaya, kalite gereksinimleriyle uyum içerisinde, özellikle de çalışma şartlarının
ve çevrenin iyileştirilmesiyle yön vermek, kent planlaması ve toprak kullanımında
çevresel etkilerin daha fazla hesaba katılmasını sağlamak, üye devletler dışındaki
devletler, özellikle de uluslararası örgütlerle çevresel problemlere ortak çözüm
aramak şeklinde sıralanabilir (Özgöker, 2006).
Avrupa Birliği (1973 yılındaki adı ile Avrupa Ekonomik Topluluğu), 1973
yılında bir çevre politikası oluşturmaya başlamış ve birbirini izleyen eylem
proğramları ile amaç ve ilkeler güncellenmiştir (Nemli, 2000).
¾ BİRİNCİ EYLEM PROĞRAMI (1973-1976): Proğramın amacı, gürültüyle
kirliliği önleyici ve azaltıcı tedbirler almak kaydıyla topluluk halklarının
yaşam şartlarını ve çevresini iyileştirmek, yaşam standardının yükseltilmesini
sağlamaktır.
¾ İKİNCİ EYLEM PROĞRAMI (1977-1981): Birinci eylem Proğramının devamı
niteliğinde olmakla birlikte ilk kez Çevresel Etki Değerlendirme (ÇED),
gündeme gelmiştir.
¾ ÜÇÜNCÜ EYLEM PROĞRAMI (1983-1986): ÇED’e destek olması amacıyla
yeni teknolojilerin geliştirilmesine ve bu teknolojilerin finansmanına önem
vermiştir.
¾ DÖRDÜNCÜ EYLEM PROĞRAMI (1987-1992): Bu dönemde çevre koruma fikri
tam anlamı ile topluluk amaçları içine girmiştir. Özellikle 1986 yılında
imzalanarak 1987 yılında yürürlüğe giren Tek Avrupa Senedi’nin 25. maddesi
ile kurucu anlaşmaya “çevre” başlığı ile ayrı bir madde eklenerek 130R, 130S
ve 130T maddelerinde tanımlanmıştır. Bu maddelere göre amaçlar, çevre
kalitesinin korunması ve iyileştirilmesi; insan sağlığının korunması ve doğal
kaynakların dikkatli ve rasyonel kullanılması şeklinde belirlenmiştir (DPT,
1997). Bu amaca hizmet eden ilkeler de iki ana başlık altında ele alınmıştır:
ƒ
Topluluk Çevre Politikasının Sürdürülmesine İlişkin İlkeler
-
Önceden önleme ilkesi
-
Kaynağında kesme (düzeltme) ilkesi
45
ƒ
-
Kirleten öder ilkesi
-
Diğer politikalarla bütünleşme ilkesi
Komisyonun Faaliyetlerini Uygulama Aşamasında Yönlendiren İlkeler
-
Varolan bilimsel ve teknik verilerin dikkate alınması ilkesi
-
Bölge farklılıklarının çevre koşulları için de geçerli olması ilkesi
-
Faaliyete geçme ve eylemsizlik durumunun yaratacağı yarar ya da
zararların dikkate alınması ilkesi
-
Ekonomik ve sosyal gelişmenin Topluluğun bölgesel kalkınması ile
genel kalkınması arasında uyumlu olması ilkesi
Ayrıca çevresel sorunların küresel bir boyutta ele alınması nedeniyle çevre ile
ilgili hukuksal dayanakların tüm Avrupa’yı kapsayacak şekilde ele alınması
gereği ortaya çıkmıştır. 1950 yılında kabul edilen insan hakları ve temel
özgürlükleri koruma sözleşmesi’ne yapılan ek protokoller sonucunda 1991
yılında imzalanan ve 1992 yılında yürürlüğe giren Avrupa insan hakları
sözleşmesi (İHAS) ile yaşam hakkı ve çevre hakkı güvence altına alınmıştır
(Kaboğlu, 1996).
¾ BEŞİNCİ EYLEM PROĞRAMI (1992-2000): 7 Şubat 1992 yılında imzalanan ve
Kasım 1993 ayında yürürlüğe giren Maastricht Andlaşması ile sürdürülebilir
kalkınma hedeflenmiştir (DPT, 1997). Bu hedef doğrultusunda oluşturulan
ortak çevre politikasına göre hedefler şunlardır:
ƒ
Çevre kalitesinin korunması ve iyileştirilmesi
ƒ
İnsan sağlığının korunması
ƒ
Doğal kaynakların dikkatli ve rasyonel korunması
ƒ
Uluslararası düzeyde, bölgesel ya da küresel çevre sorunlarını çözmeyi
amaçlayan önlemlerin alınması
Bu proğramda endüstriye dikkat çekilmekte ve çevre kirliliğinin en önemli
nedenlerinden biri olarak gösterilmektedir (Nemli, 2000). Bu yönüyle endüstrinin
çevre sorunlarının çözümünde de aktif katılımının olması gerektiği vurgulanmıştır.
46
Proğramda, endüstri ve çevre politikasının birbiri ile çeliştiği noktalarda devreye
girmesi öngörülen önlemler aşağıdaki şekilde belirlenmiştir:
ƒ
Endüstri ile diyaloğun güçlendirilmesi
ƒ
Materyal ve stratejik planlamanın geliştirilmesi
ƒ
Üretim sürecinin kontrolünde ve çevreye duyarlı teknolojinin üretim
sürecine aktarılmasında gelişim
ƒ
Daha güçlü ve daha güvenilir ürün standartları
ƒ
Gönüllü katılımın teşvik edilmesi
ƒ
Üretim sürecinden başlayarak atıkların etkin şekilde kullanımı ve
değerlendirilmesi; yeniden kullanım teknolojisine yatırım yapılması
Bu çalışmalara bağlı olarak 1991 yılında hazırlanan ve 1992 yılında yürürlüğe
giren “Mac Sharry Reformları”na dayanılarak Ortak Tarım Politikasıyla Ortak Çevre
Politikası arasında bir entegrasyon sağlanmıştır. Sağlanan bu entegrasyon ile alınan
karar şu şekildedir:
“TARIMSAL ÇEVRE PROĞRAMI: AET/2078/92 sayılı Konsey Tüzüğü ile
yürürlüğe giren proğramın amacı, çiftçileri doğal kaynaklar ve çevreyi koruyucu
üretim tekniklerini benimsemeleri yönünde teşvik etmektir. Kimyasal maddelerin
kullanımının azaltılması, entansif tarım teknikleri yerine ekstansif yöntemlerin
uygulanması, organik tarım yöntemlerinin tercih edilmesi, yem bitkileri ekiliş
alanlarının birimi başına düşen sığır ve koyun sayısının azaltılması, uygulanan tarım
teknikleriyle doğal çevre ve kaynaklara zarar verilmemesi, terk edilen tarım ve orman
alanlarında koruyucu bakım çalışmalarının yürütülmesi, tarım arazilerinde üretimden
vazgeçilerek bu alanların uzun dönemde çevre amaçlı değerlendirilmesi başlıca
önlemler arasında yer almaktadır.
Söz konusu uygulamalar, topluluk ve üye ülkeler tarafından finanse edilen
primler yoluyla desteklenecektir. Bu primlerin telafi edici ödemelerden farkı,
çiftçilerin uğradıkları gelir kaybının değil, çevrenin korunması için gereken ek
masrafların karşılanması için verilmeleridir. Her üye ülkenin, ulusal düzeyde bir
tarımsal çevre Proğramı hazırlayarak, çevresel önlemleri ne şekilde uygulayacağını
47
açıklaması zorunludur. En az beş yıl için belirlenen bu proğramlar çerçevesinde
uygulanacak projelerin, bölgesel çevre koşullarını ve önceliklerini göz önünde
bulundurmasına dikkat edilecek, projelerin istenilen biçimde yürütülüp yürütülmediği
düzenli olarak denetlenecektir.” (Yıldırım, 2001)
¾ 2000 YILI VE SONRASI: Beşinci Eylem Proğramından sonra topluluğun temel
amacı, Avrupa Birliğinde çevrenin korunarak geliştirilmesi, sürdürülebilir bir
ekonomik ve toplumsal gelişmenin sağlanması; aday ülkelerin uluslararası
anlaşmalar da dâhil olmak üzere her türlü ulusal ve uluslararası çevre koruma
mevzuatını kabul etmiş ve uygulamaya geçmiş olmalarının sağlanması;
çevresel risk faktörleri ile çevresel etkilerin değerlendirilmesinde Avrupa
Birliğinin diğer politikaları ile entegrasyonun tam olarak işlemesinin
sağlanması olarak belirlenmiştir.
2000 yılından sonra ortaya gelen önemli bir bilinç de düzeltici çevre
politikası yerine önleyici çevre politikası anlayışıdır. İlk beş dönem içinde
çevre politikası, daima kirleneni temizlemekle meşgul olmuştur. Ekonomi ve
sanayi politikası, enerji, ulaştırma, tarım politikası ve turizm gibi diğer
politikalar çevreyi kirlettiler, kaynakları yok ettiler ve çevre politikası,
kurtarılması gereken gerekenleri seyretmek zorunda kaldı. Bu bilinçle çevre
politikası, bu kirliliğin sonuçlarını düzeltmek yerine artık kirletmeden çevreyi
kullanma hedeflenmiştir. Bu maksatla sürdürülebilir kalkınma “sadece
kaynakların yenilebilir olanlarını, onların temelinde yatan öze, cevhere el
uzatmaksızın tüketen bir ekonomi, sürdürülebilir ekonomidir” şeklinde
tanımlanmıştır (Budak, 2000).
Avrupa Birliği tarafından hazırlanan Ortak Çevre Politikası aşağıdaki temel
uygulama alanlarından oluşmaktadır (İKV, 2004b):
¾ Havanın korunması
¾ Yaşamın korunması
¾ Suyun korunması
¾ Ormanların korunması
¾ Atık yönetimi
48
¾ Endüstriyel kirlilik kontrolü ve risk yönetimi
¾ Kimyasalların kontrolü
¾ Radyasyondan korunma
¾ İklim değişikliği sektörü
¾ Gürültü sektörü
1991 yılında geliştirilen çerçeveye göre, Avrupa Birliği atık stratejisi,
“sürdürülebilir atık yönetimi” oluşturmaya yönelmiştir (Güler ve ark, 2001). Bu
yönelme sonucunda Birlik genelinde yapılan planlamalara uygun olarak genellikle
atıkların kontrolünde kompostlama için biyolojik arıtma sistemi uygulanmakta ve bu
sistem gittikçe yaygınlaşmaktadır. Bu sistemin temel amacı, atıkları yok ederken geri
dönüşümü sağlayarak ekonomiye katkı sağlayabilmektir.
Ekonomik olarak incelendiğinde biyolojik atık arıtmalarındaki aşamalar;
kaynağında ayrı toplama, taşıma, arıtım ve biogaz/kompost üretimi olarak
değerlendirilir. Kompost prosesine odaklanıldığı zaman ayrı toplamış organik
atıkların taşınmasının diğer evsel çöplerin taşınmasından daha pahalı olmadığı
gözlenmiştir. Ancak, kaynağında ayrı toplama evsel çöp toplama prosesinden daha
pahalıya mal olacaktır.
Bazı Avrupa ülkelerinde çöp toplama alanlarından çöpleri uzaklaştırmak
oldukça pahalıdır. Bu durumlarda kompostlama daha ekonomik hale gelmektedir.
Yakma prosesi biyolojik arıtıma göre yaklaşık 2-4 misli daha pahalıdır. Kompostun
satışı ise ülkenin ekonomik durumuna ve bölgesel pazara bağlıdır.
Kompost içeriğinde azotun uygun oranda bulunması bitki büyümesinde
senelerce etkin olmaktadır. Kompostun bitki hastalıklarının kontrolü konusunda da
önemli etkisi vardır. Kompostlama sırasındaki sıcaklığın tavsiye edilen değerlerde
tutulması patojenleri yok eder. Ayrıca kompostun stabil durumda olması da ekimin
verimli olmasında önemli bir etkendir. Birçok bitki patojenleri (phytophthora,
pythium, rhizoctonia) kompost kullanımı sayesinde yok olur. Kompost uygulaması
sayesinde rüzgar erozyonları da bir ölçüde engellenmektedir.
49
Avrupa Birliği’nin etiketleme direktifleri kapsamında “toprak iyileştiriciler”
için de standart geliştirmiştir (94/923/21, 31 Aralık 1994). Bu standartta üretilen
kompostun kesinlikle insan sağlığına ters bir etkisi olmaması konusundaki zorunluluk
belirtilmiştir (TÜBİTAK-MAM, 2002).
1.5. Türkiye’de Çevre Bilincinin Gelişimi
Çevre konusunda bilincin oluşmasına yönelik olarak Başbakanlık Osmanlı
Arşivlerinde yapılan incelemelerde, çeşitli yasal mevzuatın ve yaptırımların ortaya
konduğu belirlenmiştir. Bu mevzuat düzenlemeleri, genel temizlik ve hijyen
kurallarından başlayarak hava kalitesinin, su kaynaklarının, ormanların ve bitki
örtüsünün korunması, gemilerin yol açtığı kirlenmenin önlenmesi gibi çok geniş ve
günümüzde bile hâlâ çevre sorunları arasında yer almaya devam eden çeşitli konuları
içeren düzenlemeler olup, bunlardan bir kısmına uyulmaması halinde hürriyeti
bağlayıcı cezaî yaptırımlara başvurulabilmektedir (Algan, 2000).
Cumhuriyetin ilk yıllarında Atatürk tarafından şehircilik, çevre, ağaçlandırma,
hayvan besleme gibi kavramlar ile bilinç oluşturulmaya çalışıldıysa da (Sönmez,
1998) Türkiye’de çevre kavramı, 1950’li yıllarda Ankara’da yaşamı etkilemeye
başlayan hava kirlenmesiyle gündeme gelmiş; ancak yeterince algılanamamıştır.
Çünkü insanların bilinçaltlarında dönemin başbakanının ifadesi ile “Hava çamaşır mı
kirlensin?” kuşkusu bulunuyordu.
Ancak hava kirlenmesi giderek yaygınlaşmaya devam etmekte ve diğer illerde
de ortaya çıkmaya başlaması sonucunda havanın bir çamaşır gibi kirlenebileceği
kabul edilmeye başlamıştır. Ancak hiçbir önlem işlerlik kazanamamıştır; çünkü, çevre
kavramı, demokrasi kültürünün toplumca özümsendiği ülkelerde anlam kazanıyordu
(Ertuğ, 2001).
Türkiye’de ulusal politikalar geliştirilmesi gereği ve düşüncesi, ilk defa 1972
yılında düzenlenen ve Avrupa Birliği çevre politikasının da oluşmasında önemli rol
oynayan Birleşmiş Milletler Çevre Konferansı sonrasında ortaya çıkmıştır. Bu
konferansın etkisiyle Türkiye’nin ulusal çevre politikası ilk kez 1973-1977 dönemini
kapsayan Üçüncü Beş Yıllık Kalkınma Planı içerisinde “Çevrenin korunmasına
50
ilişkin tedbirlerin ekonomik kalkınmayı engellemeksizin mevzuata dahil edilmesi
şartıyla” resmî metne yansıtılmıştır (Ekmeztoglou ve ark., 2001). Bu tarihten sonra
Türkiye’de ulusal bir çevre bilinci ve bu bilince bağlı bir politika gelişmeye
başlamıştır.
Türkiye’de çevre bilincinin özellikle 1980 sonrası, hem çevre konusu ile ilgili
yasal düzenlemelerin hem de çevre için çalışan sivil toplum örgütlerinin artması
nedeniyle geliştiği görülmektedir (Nemli, 2000). 1982 Anayasasının 56. maddesi,
“Herkes, sağlıklı ve dengeli bir çevrede yaşama hakkına sahiptir. Çevreyi geliştirmek,
çevre sağlığını korumak ve çevre kirlenmesini önlemek, Devletin ve vatandaşların
ödevidir.” Şeklindedir. Anayasanın yürürlüğe girmesinden bir yıl sonra 2872 sayılı
Çevre Kanunu kabul edilmiştir. 1991 yılında da 443 sayılı kararname ile Çevre
Bakanlığı kurulmuş; 2003 yılında Orman Bakanlığı ile birleşerek Çevre ve Orman
Bakanlığı şeklinde yeniden yapılanmıştır.
1983 tarihinde çıkan 2872 sayılı Çevre Kanunu’nda ekonomik araçların
temelini oluşturan “Kirleten Öder” ilkesi, açık biçimde yer almasına rağmen, bu
ilkenin hayata geçirilmesi için yakın zamana kadar herhangi bir girişimde
bulunulmamıştır. Özellikle AB üyesi ülkeler ve Kuzey Amerika’da yaygın biçimde
kullanılan ekonomik araçların Türkiye’de kullanımı oldukça sınırlıdır. 1992 yılı
istatistiklerine göre Türkiye, OECD ülkeleri arasında çevre politikalarında ekonomik
araçların en az uygulandığı ülkedir (Ekeman, 1998).
1995 yılında yayımlanarak 1996 yılında yürürlüğe giren Yedinci Beş Yıllık
Kalkınma Planında “Tarım arazilerinin tarım dışı kullanımının artışı ve erozyon
nedeniyle tarım alanları azalmaktadır” kavramı plana eklenerek ilk kez tarım ile çevre
konuları bilinçli olarak birlikte ele alınmıştır (DPT, 1995).
Türkiye’de çevre alanındaki mevzuat uyumlaştırma sorumlulukları farklı
bakanlıklar tarafından yürütülmektedir. Bu durum kimi zaman yetki karmaşasına
neden olmaktadır. Bütünüyle devlet içindeki örgütlenme sorunu ile bu soruna dayalı
olarak hazırlanmış olan yasal mevzuat uyumsuzluğu ya da eksikliğine dayanan bu
sorunun giderilebilmesi ve bu arada Avrupa Birliği müktesebatı ile uyumun
sağlanması için 2010 yılına kadar 27 milyar Avro’luk bir yatırımın gerçekleştirilmesi
gerekmektedir (Özgöker, 2006).
51
Bu çerçevede hazırlanan 8. Beş Yıllık kalkınma Planının Temel Amaç ve
Stratejilerinin Tarımsal Gelişme alt başlığında yer alan 62. maddede “tarımsal
politikaların belirlenmesinde, Dünya Ticaret Örgütü anlaşması, Avrupa Birliği Ortak
tarım politikası ve diğer uluslararası yükümlülükler dikkate alınacaktır” hükmü kabul
edilmiştir (DPT, 2000). Böylece ülkemiz, 2001 yılından itibaren tarımsal etkinliklerde
çevresel risk faktörlerini dikkate alacağını deklare etmiştir.
Türkiye’de
çevre
bilincini
geliştiren
temelde
iki
farklı
yaklaşım
bulunmaktadır. Bunlardan birincisi, yasal yaptırım: Çevresel Etki Değerlendirmesi;
ikincisi, gönüllülük esası: ISO 14001 Çevre Yönetim Sistemi.
2872 sayılı Çevre Kanununun 10. maddesi, çevresel etki değerlendirmesini şu
şekilde tanımlamaktadır: “Gerçekleştirmeyi planladıkları faaliyetleri sonucu çevre
sorunlarına yol açabilecek kurum, kuruluş ve işletmeler, bir çevresel etki
değerlendirme raporu hazırlarlar. Bu raporda çevreye yapılabilecek tüm etkiler göz
önünde bulundurularak, çevre kirlenmesine neden olabilecek atık ve artıkların ne
şekilde zararsız hale getirilebileceği ve bu hususta alınacak önlemler belirtilir.
Çevresel etki değerlendirme raporunun hangi tip projelerde isteneceği, ihtiva edeceği
hususlar ve hangi makamlarca onaylanacağına dair esaslar, yönetmelikle belirlenir.”
Çevresel Etki Değerlendirmesinin özellikleri şu şekilde sıralanabilir (Nemli,
2000):
ƒ
ÇED, planlanan bir faaliyetin çevre üzerinde yapacağı etkilerin
incelenmesi için kullanılan bir yöntemler zinciridir
ƒ
ÇED, bir gelişme proğramı ya da projesi için ortaya konabilecek çeşitli
seçenekler arasında kıyaslama ve seçim yapmak için uygulanan bir
yaklaşımdır.
ƒ
ÇED, gelecek için yapılan öngörülere dayanır. İncelenen tüm seçeneklerin
yaratacağı çevresel etkilerin ÇED sırasında tahmin edilmesi gerekir.
ƒ
ÇED yaklaşımı, gelecekteki projelerin değerlendirilmesinde ekonomik
fayda ve masraflarla çevresel olguların ortak bir çerçeve içinde ele
alınmasını sağlar.
52
ƒ
ÇED, kesin projelendirme ve planlama kararlarının oluşturulduğu son
aşama değildir. Bir ÇED çalışması, karar makamlarına kararlarını sağlıklı
bir şekilde verebilmeleri için seçenek üreten ve bu seçeneklerin olumlu ve
olumsuz yönlerini sergileyen bir yaklaşımdır.
Çevre bilincinin artmasını sağlayan ikinci konu, kuruluşların tamamen
gönüllülük esasına göre talep ettikleri, ISO 14001 Çevre Yönetim Sistemi belgesidir.
Uluslararası akreditasyon kuruluşları tarafından standardın öngörmüş olduğu
kriterleri dikkate alarak oluşturduğu belgelendirme ve akreditasyon kurallarına uygun
olarak verilen belge, ilgili kuruluşun talebi ile belgelendirme kuruluşlarının uzman ve
yetkili denetçileri tarafından belirli aralıklarla yapılan denetim sonucu verilmektedir
(TSE 14012, 1997)
Ülkemizde her ne kadar ilk iki kalkınma planında çevre ile ilgili bir bölüm ya
da paragraf bulunmasa da daha sonra hazırlanan kalkınma planlarında çevre ile ilgili
konulara da yer verilmiştir. Ancak özellikle 1980 yılından sonra hazırlanan planlarda
çevre konusu özel ihtisas komisyonları tarafından incelenmiş ve çevre konusunda
uluslararası anlaşmalar da dahil olmak üzere çeşitli yasal mevzuatın oluşmasına bu
çalışmalar katkı sağlamıştır. Özellikle 1994 yılında hazırlanan çevre Özel İhtisas
Komisyonu Raporunda belirlenen ilkeler, 1998 yılında kabul edilen “Ulusal Çevre
Stratejisi ve Eylem Planı (UÇEP)” olarak kabul edilmiştir (DPT, 1994).
UÇEP, kalkınmanın çevre konularıyla bütünleşmesine yönelik aşağıdaki
somut girişimleri önermiştir (Nemli, 2000):
¾ KİRLİLİĞİN ÖNLENMESİ
VE
AZALTILMASI: UÇEP, çevre üzerindeki
tahribatın azaltıldığı ya da tümüyle ortadan kaldırıldığı bir sonuç vermelidir.
¾ TEMEL
ÇEVRE
ALTYAPI
VE
HİZMETLERİNE
ERİŞİMİN
KOLAYLAŞTIRILMASI: UÇEP, Türkiye Cumhuriyeti yurttaşlarına daha kaliteli
bir çevreye kavuşmalarına yardımcı olmalıdır.
¾ KAYNAKLARIN
SÜRDÜRÜLEBİLİR
KULLANIMINI
TEŞVİK:
UÇEP,
yenilenebilir kaynakları daha sürdürülebilir biçimde kullanmalarında ilgili
taraflara yardımcı olmalıdır.
53
¾ ÇEVREYLE İLGİLİ SÜRDÜRÜLEBİLİR UYGULAMALARIN DESTEKLENMESİ:
UÇEP, çevreyi ve ekonomiyi birlikte sürdürülebilir kılacak politika, proğram
ve proje önerileri geliştirmelidir.
¾ ÇEVRESEL
TEHLİKELERE
MARUZ
KALMANIN
ASGARİ
DÜZEYE
İNDİRİLMESİ: UÇEP, hem insanların hem de çevrenin, doğal ve insan eliyle
olan risklere açıklığını azaltmalıdır.
Etkin bir çevre yönetim sistemi için uluslararası standartlarla uyumlu ve ülke
koşullarını dikkate alan bir hukuksal çerçeve oluşturulamamıştır. Çevresel
yaptırımları etkinleştirmek, çevresel kararlara halkın katılımını sağlamak, çevre
yönetiminde merkezî idare, yerel yönetimler ve ilgili kuruluşlar arasındaki yetki ve
sorumluluk dağılımını açıklığa kavuşturmak üzere Çevre Kanunu yeniden
düzenlenmiş ve yürürlüğe girmiştir (DPT, 2002).
Etkin bir çevre yönetim sistemi oluşturmak amacıyla hazırlanan UÇEP,
uygulamasından istenen verim elde edilememiş; bu nedenle revize edilen yeni plan
henüz yürürlüğe girmemiştir. Bu arada 05.01.2002 tarihinde yeni ÇED Yönetmeliği
yürürlüğe girmiştir. Ancak yeni ÇED Yönetmeliği de toplum üzerinde çevre bilincini
oluşturmaktan uzak bir yapı ortaya koymaktadır. Türkiye İstatistik Kurumunun
verilerine göre 1995 yılında çevre istatistiği uygulanan 2 278 Belediyeden Katı Atık
Yönetmeliğini yerine getirmeyen Belediye sayısı 1 563 olarak belirlenmiştir. Ancak
özellikle ankete verilen yanıtlardan bu belediyelerin 1 101 adedinin yönetmelik
hükümlerini maddî imkansızlıklar yüzünden yerine getiremediği belirlenmiştir
(TUİK, 1999).
Yapılan değerlendirmelerde çevresel riskleri değerlendirerek uygulamaya
yönelik eylem planı hazırlayan Türkiye’deki tek kurumun Türk Silahlı Kuvvetleri
olduğu belirlenmiştir. Halihazırda Silahlı Kuvvetler bünyesinde oluşturulmuş
aşağıdaki mevzuat ile çevresel riskler kontrol altında tutulmaktadır.
¾ 1994 yılında yürürlüğe girmiş olan TSK Çevre Direktifi
¾ 1994 yılında yürürlüğe girmiş olan TSK Hava, Su Kirliliği ve Gürültü Kontrol
Yönergesi
¾ 1994 yılında yürürlüğe girmiş olan Katı Atıkların Kontrolü Yönergesi
54
¾ 1995 yılında yürürlüğe girmiş olan Çevre Sağlığı ve Gıda Kontrol Yönergesi
¾ Çevre Bakanlığı’nın tehlikeli Atıkların Kontrolüne ilişkin yayınlamış olduğu
2001/9 sayılı genelgenin uygulanmasına yönelik M.S.B.lığının 2001 tarihli
uygulama emri.
¾ Çevre Bakanlığı’nın Anız Yangınlarına ilişkin yayınlamış olduğu 2001/10
sayılı genelgenin uygulanmasına yönelik K.K.K.lığının 2001 tarihli uygulama
emri.
¾ Çevre Bakanlığı’nın Tıbbî Atıkların Kontrolüne ilişkin yayınlamış olduğu
2001/12 sayılı genelgenin uygulanmasına yönelik K.K.K.lığının 2001 tarihli
uygulama emri.
¾ Erbaş ve Erlerde çevre bilincinin oluşturulmasına ilişkin TEMA Vakfı, Çevre
Bakanlığı Eğitim Daire Başkanlığı ile koordineli olarak hazırlanan eğitim
notlarının kullanılmasına ilişkin K.K.K.lığının 2000 tarihli uygulama emri
¾ Geri dönüşebilecek ürünlerin ekonomiye geri kazandırılabilmesi maksadıyla
TSK genelinde başlatılan geri kazanım uygulamasına ilişkin K.K.K.lığının
2000 tarihli uygulama emri.
Türk Silahlı Kuvvetleri’nde çevre ve çevrenin korunması ve geliştirilmesi
konusunun bir zorunluluk olduğu kabul edilmiştir. Yayımlanan emir ve direktifler ile
en büyük birliğinden en küçük birliğine kadar çevre ile ilgili görevler, aksatılmadan
ve zamanında tam olarak yerine getirilmektedir (Yıldırım, 1997).
Çevre bilinci artık ülkemizde rekabet ya da prestij için kabul görmüş bir
bilinçlenme olayı değildir. Ülkemizde de uygulamaya giren çevreci yasal mevzuat
nedeniyle işletmelerdeki çevre bilinci, rekabetçi bir avantaj olmaktan çok yasal
zorunluluk ve tüketici baskısı şekline gelmiştir. Bu nedenle ISO 14001 Çevre
Yönetim Sistemi belgesini alma süreci, pek çok işletmede tepe yönetimin çevre
yönetimi kavramalarını daha iyi anlamasına ve uygulanmasına yardımcı olacaktır
(Nemli, 1997).
55
1.6. İşletmelerde Çevre Bilinci ve Çevreye Duyarlı İşletmecilik
Geçmişte işletme yöneticileri için yalnızca “rekabet çevresi” ya da daha geniş anlamı
ile sosyal, politik, kültürel ve teknolojik çevre söz konusuyken sürdürülebilir
kalkınma kavramı ile birlikte çevre kavramı da anlamını aşağıdaki şekilde
değiştirmiştir:
“Çevre, bir kuruluşun faaliyetlerini yürüttüğü; hava, su, toprak, doğal
kaynaklar, bitki topluluğu (flora), hayvan topluluğu (fauna), insanlar ve bunlar
arasındaki ilişkileri de içine alan ortamdır. (TSE 14050, 1997)”
İşletmelerde çevre bilinci, ya gönüllülük esasına uygun olarak ISO 14001
Çevre Yönetim Sistemi belgesi alarak ya da zorunlu yasal yaptırım sonucu ÇED
raporu alarak oluşur. Çevreye duyarlı işletmecilik, ekolojik çevreyi karar alma
süreçlerinde önemli bir unsur olarak dikkate alan, faaliyetlerinde çevreye verilen
zararı minimuma indirmeyi ya da tamamen ortadan kaldırmayı amaç edinen, bu
çerçevede, ürünlerinin tasarımını ve paketlemesini, üretim süreçlerini değiştiren,
ekolojik çevrenin korunması felsefesini işletme kültürüne yerleştirmek için
çabalayan, sosyal sorumluluk kapsamında topluma karşı görevlerini yerine getiren
işletmelerin benimsediği bir anlayıştır.
İşletmelerin çevreye karşı tutumlarını değiştiren; çevre, sağlık ve güvenlik
konularında yeni stratejik yaklaşımlar geliştirmelerine neden olan başlıca nedenler
şunlardır (Nemli, 2000):
¾ SÜRDÜRÜLEBİLİR
KALKINMANIN
GEREKLERİNİ
YERİNE
GETİRMEK:
Sürdürülebilir kalkınma konusunda oluşan toplumsal baskılar, işletmeleri,
faaliyetlerinin ve ürünlerinin çevre üzerindeki etkilerini ölçme; bu etkileri
azaltmak üzere gerekli iyileştirmeleri yapma; çevreye ve insan sağlığına
verilen zararı en aza indirerek mal ve hizmet üretme konularında
zorlamaktadır.
¾ REKABETİN DEĞİŞEN KOŞULLARINA UYUM SAĞLAMAK: Çevre konusunda
gerekenden fazla fon ayıran işletmelerin yönetim mantığı ile çevreye yatırım
yapmayan ya da yalnızca yeter gördüğü kadar fon ayıran işletme yönetiminin
56
mantığı arasındaki fark, tüketici tercihleri ile değişen küresel rekabet
anlayışında kendisini göstermektedir.
¾ GİTTİKÇE ARTAN YASAL DÜZENLEMELER: Çevre
ile
ilgili
yasal
düzenlemeler her gün biraz daha artmakta ve işletmeleri gittikçe daha fazla
sıkıştırmaktadır. Tüm dünyada işletmelerin çevreye verdikleri zarardan
sorumlu tutulmaları anlayışı gittikçe yaygınlaşmakta ve yasal düzenlemeler de
buna paralel olarak artmaktadır.
¾ YÖNETİCİ İSTEĞİ: Günümüz yöneticileri, yalnızca ürün kalitesi ile
yetinmemekte, işletmenin çevreye olan duyarlılığını bir reklam unsuru olarak
değerlendirmektedir.
¾ ÇALIŞANLARIN İSTEĞİ: Günümüzde çevreye karşı sorumluluğun, yasal
yaptırımlar nedeniyle çalışanlara da devrini gündeme getirmeye başlayınca,
çalışanlarında talep ve beklentileri, çevreye duyarlı bir işletme yönünde
oluşmaya başlamıştır.
¾ TÜKETİCİ TERCİHLERİ: Tüketiciler, artan oranda satın aldıkları ürünlerin
çevreye verdikleri zararlı etkiler konusuna daha fazla önem vermektedirler.
¾ TOPLUMLA İLİŞKİLERİN İYİLEŞTİRİLMESİ: İşletmeler, çevreye karşı sorumlu
davranışlarının toplumdaki imajlarını olumlu yönde etkilediğini görmeye
başlamışlardır.
¾ CEZALAR: Çevreye bırakılan atıklar yüzünden yasal düzenlemeler arttıkça,
cezalardan kaynaklanan maliyetler de artmaktadır.
¾ TASARRUF: İşletmeler, hammadde ve enerji kullanımını, üretim sonucunda
ortaya çıkan atık miktarını azalttıkça bunlardan önemli miktarlarda tasarruf
sağlamaktadır.
Hangi ölçekte ve düzlemde kurulursa kurulsun etkili bir çevre yönetim
sistemi, çevre sorunu sayılan oluşumların ve bu oluşumların yol açtığı sorunların
önlenmesine ve/veya en aza indirgenmesine katkı sağlayabilmektedir. Genel olarak
kuruluşların ISO 14001 Çevre Yönetim Sistemini aşağıdaki nedenlerle tercih ettiği
belirlenmiştir (MPM, 2000):
57
¾ Hammadde, enerji ve doğal kaynakları verimli kullanmak
¾ Uluslararası standartları uygulayarak alanında önder olmak
¾ Artan sanayileşme ile gündeme gelen aşırı kirliliğin kuruluşun payına düşen
kısmını en aza indirgemek
¾ Kaynak kullanımını azaltmak, atık miktarını azaltarak hammadde kaybını
önlemek ve ekonomik fayda sağlamak
¾ Atıkları kontrol altına alarak çevre kirliliğini önlemek
¾ Çevre konusunda gerekli yatırımları yaparak çalışanları eğitmek ve bu yolla
çevre bilinci oluşturmak
¾ Müşteri memnuniyetini sağlamak
1.7. Çevre Yönetim Sisteminin Yapısı ve İşleyişi
Yönetim sistemleri, kuruluş içindeki dağınık yapıyı ortadan kaldırarak bütünleşik ve
organize bir yapıya dönüştüren sistemlerdir. Bu nedenle yönetim sisteminde yalnızca
üst yönetim değil, işletme içindeki her bir çalışanın tek tek görev, yetki ve
sorumlulukları tanımlanır.
Çevreye büyük zarar veren pek çok kaza ve felâketin nedenlerinin
araştırılmasından elde edilen sonuç, eğer etkin çalışan bir yönetim sistemi mevcut
olsa idi ya da varolan sistem düzgün işleseydi böyle bir olayın ortaya çıkmayacağı
şeklindedir (Nemli, 2000). Bu maksatla işletmeler tarafından gönüllülük esasına göre
tercih edilen ISO 14001 Çevre Yönetim Sistemi, genel olarak şu şekilde
tanımlanabilmektedir (TSE 14004, 1997):
“Genel yönetim sisteminin çevre politikasının geliştirilmesi, uygulanması,
başarıya ulaştırılması, gözden geçirilmesi ve idamesi amacı güden; kuruluş yapısı,
planlama faaliyetleri, sorumluluklar, uygulamalar, usuller, işlemleri de içine alan
parçasıdır.”
Bu tanıma göre, işletmeler, çevre yönetim sisteminden çevresel etki ve riskleri
değerlendirme açısından önemli yararlar elde edebilme kabiliyetine kavuşmakta;
58
çevresel performanslarını etkin bir şekilde yönetebilecekleri bir çerçeve elde
edebilmektedirler. ISO 14000 standartları, aşağıda sayılan ilkeler göz önüne alınarak
geliştirilmiştir (Şakar, 1997):
¾ Daha etkin bir çevre yönetiminin sağlanması
¾ Bütün ülkelerde geçerli ve uygulanabilir olması
¾ Toplumda ortaya çıkan çevre ile ilgili meraklar ortadan kalkması
¾ Her ölçekteki kuruluş için uygun olması
¾ Maliyetlere olumlu katkı sağlaması ve işletmeleri tasarrufa teşvik etmesi
¾ Bilimsel alt yapıya dayanması
¾ Pratik, yararlı ve kullanılabilir olması
Uluslararası çevre yönetimi standartları, işletmelerin çevreyle ilgili çabalarını,
sürdürülebilir kalkınma ortak amacına yönlendirmelerine yardımcı olmaktadır. Bu tip
standartlar, işletmelerin şu anda varolan ve gelecekte ortaya çıkabilecek olan yasal
düzenlemelere uyum sağlamalarını kolaylaştırmaktadır.
Günümüzde kullanılan başlıca çevre yönetim sistemleri şunlardır:
¾ İş Çevrelerinin Sürdürülebilir Kalkınma İlkelleri (ICC Business Charter for
Sustainable Development Principles)
¾ Özen Gösterme Sorumluluğu Bildirgesi (CMA-Amerikan Kimyacılar Derneği
Standardı)
¾ BS 7750 (BSI-İngiliz Standartlar Enstitüsü Standardı)
¾ API-STEP
(American
Petroleum
Institute,
Strategies
for
Today’s
Environmental Partnership)
¾ EMAS (Europian Union Eco-Management and Audit Scheme)
¾ NSF 110 (Environmental Management Systems-Guiding Principles and
Generic Requirements)
¾ ATMI E3 Proğramı (Amerikan Tekstil Sanayicileri Kurumu)
59
Belirtilen bu standartların tamamı, Uluslararası Standartlar Örgütü (ISO)
tarafından kabul edilmiş geçerli standartlar olup bu standartların ortak yanları için
1996 yılına kadar yapılan çalışmalar sonuçlanarak 1997 yılında ISO 14001 Çevre
Yönetim Sistemleri Standartları kabul edilmiş; anılan standart 2004 yılında
karşılaşılan sorunları ortadan kaldıracak şekilde revize edilerek ISO 14001:2004
Çevre Yönetim Sistemi olarak yeniden yayımlanmıştır.
Ayrıca çevre yönetim sistemi:
¾ Önleyici bir çevresel yaklaşım geliştirilmesine yardımcı olur;
¾ Fonksiyonlar arasında dengelenmiş bir yaklaşımı güvence altına alır;
¾ Çevresel amaçların belirlenmesinde etkinliği artırır;
¾ Çevresel denetim sürecini etkin kılar.
Bu çerçevede işletmelerin çevre yönetim sistemlerini oluşturma amaçları şu
şekilde özetlenebilir (Nemli, 2000):
¾ Kaynak kullanımının, çevreye yönelik risk ve zararların, çevre kirlenmesinin,
atık ve hurda oranlarının en aza indirilmesi;
¾ Rekâbet gücünün ve verimliliğin artırılması;
¾ Daha temiz ve yaşanabilir bir çevrenin oluşturulması.
ISO 14001 Çevre Yönetim Sistemi ile ilgili olarak belge alacak bir işletmenin
izlemesi gereken yolun aşamaları şunlardır (Nemli, 2000):
¾ BİRİNCİ AŞAMA: Standardın işletme üzerindeki etkilerinin ve gereklerinin
anlaşılması; belge almanın yararlarının belirlenmesi;
¾ İKİNCİ AŞAMA: Belge almaya karar verilmesi;
¾ ÜÇÜNCÜ AŞAMA: Çevre Yönetim Sistemini standardın belirlemiş olduğu
koşullara uygun olarak kurmak üzere bir işletme içinden Yönetim
Temsilcisinin atanması; atanan bu temsilci tarafından çalışanlara gerekli
eğitimlerin verilmeye başlanması;
¾ DÖRDÜNCÜ AŞAMA: Belgelendirme kuruluşunun belirlenmesi;
60
¾ BEŞİNCİ AŞAMA: İç denetimin yapılması; kuvvetli ya da zayıf yönlerin
belirlenmesi; zayıf olan yönlerdeki eksikliklerin giderilerek yeniden
denetimlerin yapılması;
¾ ALTINCI AŞAMA: Eksikliklerin düzeltilmesi ve standarda tam uyumun
sağlanması;
¾ YEDİNCİ AŞAMA: Çevre El Kitabı, prosedürler, talimatlar gibi dokümanların
hazırlanması;
¾ SEKİZİNCİ AŞAMA: Mevcut durum içinde düzeltilemeyecek eksiklikler için
bir plan hazırlanması;
¾ DOKUZUNCU AŞAMA: Denetim için belgelendirme kuruluşuna başvuru
yapılması;
¾ ONUNCU AŞAMA: İşletmenin ilgili belgelendirme kuruluşu aracılığı ile ISO
14001 Çevre Yönetim Sistemi belgesi almaya hak kazanması.
İşletmeler için belge alındıktan sonra ortaya çıkan temel soru, bu belgenin
işletmeye nasıl bir yarar getireceğidir. Bir çevre yönetim sisteminin uygulanması ve
geliştirilmesinde yöneticiler için anahtar rolü oynayabilecek prensipler şunlardır (TSE
14004, 1997):
¾ Çevre yönetiminin kuruluşların en yüksek öncelikli konularından biri
olduğunun anlaşılması ve benimsenmesi;
¾ Kuruluş içindeki ve dışındaki ilgili taraflarla haberleşme olanağının
sağlanması;
¾ Kuruluşun faaliyetleri, ürün ve hizmetleriyle ilgili olarak mevzuatın getirdiği
hükümlerin ve kuralların, bu faaliyet, ürün ve hizmetleriyle ilgili çevre
boyutlarının belirlenmesi;
¾ Görev ve sorumlulukları açık bir şekilde belirleyerek, çevrenin korunması
için, yönetim ve çalışanların yükümlülük altına girmesini sağlayan bir
sistemin geliştirilmesi;
¾ Hayat boyunca, ürünleri ve işlemleri baştan sona kadar kapsayacak ve
izleyecek şekilde çevre planlama faaliyetlerinin teşvik edilmesi;
61
¾ Hedef alınan icraat ve başarının gerçekleştirilebilmesi için disiplinli bir
yönetim sisteminin kurulması;
¾ Hedef
alınan
icraatın
gerçekleştirilmesi
amacıyla
gerekli
işlemlerin
geliştirilmesi;
¾ Hedef alınan icraatın gerçekleştirilmesi için, eğitim harcamaları da dahil
olmak üzere uygun ve yeterli kaynakların sürekli olarak sağlanması;
¾ Çevre icraatının, kuruluşun, çevre politikası, amaçları, hedefleri dikkate
alınarak değerlendirilmesi ve mümkün olduğu durumlarda geliştirilmesi;
¾ Çevre yönetim sisteminin gözden geçirilmesi ve denetlenmesi; sistemde
dolayısıyla çevre icraatında sağlanacak gelişmelerin belirlenmesi amacıyla bir
yönetim tarzının geliştirilmesi;
¾ Yüklenici ve tedarikçi firmaların kendileri için bir çevre yönetim sistemi
geliştirmeleri konusunda teşvik edilmesi.
1.8. ISO 14001 Çevre Yönetim Sistemi Standardının Açıklaması
Standart, giriş bölümü hariç olmak üzere aşağıdaki maddelerden oluşmaktadır. Bu
maddelerin açıklamaları, standarttan bire bir alınan şekliyle verilmiştir.
¾ Madde-1 Kapsam (TSE 14001, 2005)
Bu standart, bir kuruluşun, yükümlü olduğu yasal ve diğer şartları dikkate alan
politika ve amaçları geliştirmesine ve uygulamasına olanak veren bir çevre yönetim
sistemi için gerekli şartları ve önemli çevre boyutları hakkında bilgiyi kapsar. Bu
standart, kuruluşun kontrol altında tutabildiği ve etkileyebildiği çevre boyutlarına
uygulanır. Bu standardın kendisi, özel çevre performansı kriterleri belirlemez.
¾ Madde-2 Atıf Yapılan Standart ve/veya Doküman
Standardın
bulunmamaktadır.
atıfta
bulunduğu
başka
bir
standart
ya
da
doküman
62
¾ Madde-3 Terimler ve Tarifler
Standardın uygulanmasında terminoloji birlikteliği sağlanabilmesi maksadıyla
“ISO 14050 Terimler ve Tarifler” ile “ISO 9000:2000 Kalite Yönetim Sistemi”
standartlarında yer alan bazı terimlere ve tariflere bu standartta da yer verilmiştir.
¾ Madde-4 Çevre Yönetim Sisteminin Şartları
ƒ
Alt Madde 4.1 Genel Şartlar
Kuruluş, bu standardın şartlarına uygun olarak bir çevre yönetim sistemi
oluşturmalı, dokümante etmeli, uygulamalı, devamlılığını sağlamalı ve sürekli
iyileştirmeli ve bu şartları nasıl karşıladığını belirtmelidir.
Kuruluş, kendi çevre yönetim sisteminin kapsamını tanımlamalı ve dokümante
etmelidir.
ƒ
Alt Madde 4.2 Çevre Politikası
Çevre Politikası, bir kuruluşun çevre yönetim sisteminin uygulanması ve
iyileştirilmesi için itici bir güçtür. Böylece, bu politika, kuruluşun çevre
performansını sürdürebilecek ve iyileştirebilecektir. Dolayısıyla, bu politika, üst
yönetimin, kirliliğin önlenmesi ve sürekli iyileşme için gerekli, yürürlükteki yasal ve
diğer şartlara uyacağına dair taahhüdü yansıtmalıdır. Çevre politikası, kuruluşun
belirlediği amaçlarını ve hedeflerini dayandırdığı temeli oluşturur.
Çevre politikası, kuruluş içindeki ve dışındaki ilgili taraflarca kolaylıkla
anlaşılabilecek kadar açık olmalı, değişen şartların ve yeni bilgilerin ışığında
değiştirilebilmesi için uygun aralıklarla gözden geçirilmeli ve yenilenmelidir. Çevre
politikasının uygulama alanı (kapsamı gibi) açık bir şekilde tanımlanmalı ve çevre
yönetim sisteminin belirlenen kapsamında, faaliyetlerin, ürünlerin ve hizmetlerin
çevreye olan etkilerini ve büyüklüğünü ve kendine has yapısını yansıtmalıdır.
Çevre politikası, kuruluşun bir tesisinde çalışan yükleniciler de dahil, kuruluş
için ya da kuruluş adına çalışan bütün kişilere açıklanmalıdır. Yüklenicilere yapılacak
bildirimler, kurallar, talimat ve prosedürler gibi politikanın tek başına ifadesi şeklinde
olabileceği gibi, yalnızca politikanın ilgili bölümlerini de ihtiva edebilir. Kuruluşun
çevre politikası, varsa kuruluşun dahil olduğu şirket, holding gibi daha büyük
63
kuruluşun politikalarına uygun olarak ve bu kuruluşun onayı alınarak tanımlanmalı,
açıklanmalı ve dokümante edilmelidir.
ƒ
Alt Madde 4.3 Planlama
- Bent 4.3.1 Çevre Boyutları
Bir kuruluş için, çevre boyutlarını belirlemek ve bunlardan hangilerinin
önemli olduğunu ve kuruluşun çevre yönetim sisteminde öncelikli olarak ele
alınacağını belirlemek amacıyla bir süreç sağlamaktır.
Bir kuruluş, kendi çevre yönetim sistemi kapsamında çevre boyutlarının ne
olduğunu, halen ve geçmişte yürüttüğü faaliyetler, ürünler ve hizmetler, planlanmış
veya yeni gelişmeler, yeni veya değiştirilmiş faaliyetler, ürünler ve hizmetlerle ilgili
girdi ve çıktıları (istenen veya istenmeyen) dikkate alarak belirlemelidir. Bu işlem,
mantıklı olarak öngörülebilen acil durumlar da dahil, normal ve normal olmayan
işletme şartlarını, devreden çıkarma ve devreye alma şartlarını göz önünde
bulundurmalıdır.
Kuruluşlar, her bir ürün, bileşen veya hammadde girdisini münferit olarak
dikkate almak zorunda değildir. Kuruluşlar, kendi çevre boyutlarını belirlemek
amacıyla, faaliyetlerin, ürünlerin ve hizmetlerin kategorilerini seçebilirler.
Çevre boyutlarının belirlenmesinde tek bir yaklaşım bulunmamasına rağmen,
tercih edilen yaklaşımda aşağıdaki hususlar göz önünde bulundurulabilir:
a) Havaya verilen emisyonlar
b) Suya bırakılan atıklar
c) Toprağa atılan atıklar
d) Hammaddelerin ve doğal kaynakların kullanımı
e) Enerji kullanımı
f) Ortalama salınan ısı, ışıma, titreşim gibi enerji
g) Atık ve yan ürünler
h) Boyut, şekil, renk, görünüm gibi fiziksel özellikler
64
Bir kuruluşun doğrudan kontrol edebildiği bu çevre boyutlarına ilaveten, bu
kuruluş tarafından kullanılan mallar ve hizmetlerle ve sağladığı ürünler ve hizmetlerle
ilgili olanlar gibi, etkileyebildiği boyutları da göz önünde bulundurmalıdır. Kontrolü
ve etkilemeyi değerlendirmeye dair kılavuz bilgilerin bazıları aşağıda verilmiştir.
Ancak, her durumda, kontrol derecesini ve etkileyebildiği boyutları da belirleyen,
kuruluşun bizzat kendisidir.
Aşağıdaki hususlar gibi, kuruluşun faaliyetleri, ürünleri ve hizmetlerine ilişkin
boyutlar değerlendirilmelidir:
*
Tasarım ve geliştirme
*
İmalât işlemleri
*
Ambalajlama ve taşıma
*
Yüklenicilerin ve tedarikçilerin çevre performansları ve uygulamaları
*
Atık yönetimi
*
Hammaddelerin ve doğal kaynakların çıkarılması ve dağıtılması
*
Ürünlerin dağıtımı, kullanımı ve ömrü
*
Yaban hayatı ve biyo-çeşitlilik
Bir kuruluşa sağlanan bir ürünün çevre boyutları üzerindeki kontrolü ve etkisi,
kuruluşun Pazar durumu ve tedarikçilerine bağlı olarak önemli ölçüde değişiklik
gösterebilir. Özelliklerini başkalarının belirlediği ürünleri kullanmak ihtiyacında olan
kuruluşların, bu boyutları değiştirmede çok az bir tercih yapma şansı olmasına
rağmen, kendi ürün tasarımından kendisi sorumlu olan kuruluşun, bu boyutları önemli
ölçüde etkileyebilme olasılığı bulunmaktadır.
Piyasaya arz edilen ürünlere göre, kuruluşların, ürünlerinin kullanımı ve
bertarafı üzerinde sınırlı kontrole sahip oldukları hatırda tutulmalıdır. Bununla
beraber, kuruluşlar, uygulamada etkili bir çaba göstermek amacıyla, kullanıcılara
yönelik uygun bir kullanma ve bertaraf mekanizmaları için bir bilgilendirme
yöntemini değerlendirebilir.
65
Tamamen ya da kısmen çevre boyutlarından ortaya çıkan, çevredeki olumlu
ya da olumsuz değişiklikler, çevresel etkiler olarak adlandırılır. Çevre boyutları ve
etkileri arasındaki ilişki, bir çeşit sebep-sonuç ilişkisidir.
Bir kuruluşun çok sayıda çevre boyutuna ve bunlara ilişkin etkilere sahip
olacağından dolayı, bunlardan önemli olduğunu düşündükleri için, bu belirlemede,
kriterler ve bir yöntem oluşturmalıdır. Önemli çevre boyutlarını belirlemede tek bir
yöntem bulunmamaktadır. Ancak, kullanılan yöntem, çevresel konular, yasal konular
ve kuruluş içindeki ile dışındaki ilgili tarafların endişeleriyle ilgili uygun sonuçları
sağlamalı ve değerlendirme kriterlerinin tespitini ve uygulanmasını içermelidir.
Kuruluş, önemli çevre boyutlarına ilişkin bilgileri geliştirirken, çevre yönetim
sistemini tasarımlamada ve uygulamada bu bilgiyi nasıl kullanacağı da dahil olmak
üzere, gelecekteki ihtiyaç için geçmişteki bilgileri koruma gerekliliğini göz önünde
bulundurmalıdır.
Çevre boyutlarının belirlenmesi ve değerlendirilmesi süreci, faaliyetlerin
yerini, yapılacak analizin maliyeti ve süresini ve güvenilir verinin bulunup
bulunmadığını hesaba katmalıdır. Çevre boyutlarının belirlenmesi, ayrıntılı bir hayat
boyu değerlendirmeyi gerektirmez. Yasal ve diğer amaçlar için önceden geliştirilen
bilgi, bu işlemde de kullanılabilir.
Çevre boyutlarının belirlenmesi ve değerlendirilmesine ilişkin bu süreç, bir
kuruluşun yasal sorumluluklarını değiştirmeyi ya da artırmayı amaçlamaz.
- Bent 4.3.2 Yasal ve Diğer Şartlar
Kuruluş, kendi çevre boyutlarına uygulanabilen yasal şartları belirlemek
zorundadır. Bunlar, aşağıdaki konuları içerebilir:
a) Ulusal ya da uluslararası yasal şartlar;
b) Merkezî, bölgesel ve il düzeyindeki yasal şartlar;
c) Yerel yönetimlerin yasal şartları.
Uygulanabildiğinde, kuruluşun yükümlü olabileceği diğer şartlara dair
örnekler aşağıda verilmektedir:
*
Kamu kurumlarıyla yapılan anlaşmalar
66
*
Müşterilerle yapılan anlaşmalar
*
Yasal olarak bağlayıcı olmayan kılavuzlar
*
Gönüllü uygulama ilkeleri ve kodları
*
Gönüllü çevre etiketi ya da ürün yönetim taahhütleri
*
Ticaret birliklerinin şartları
*
Baskı gruplarıyla ya da sivil toplum kuruluşlarıyla yapılan anlaşmalar
*
Kuruluşun ya da bağlı olduğu üst kuruluşun kamuya karşı taahhütleri
*
Ortaklıklar ve şirket şartları
Yasal ve diğer şartların, bir kuruluşun çevre boyutlarına nasıl uygulanacağının
belirlenmesi,
genellikle
bu
şartların
belirlenmesi
sürecinde
gerçekleştirilir.
Dolayısıyla, bu belirlemeyi yapmak amacıyla, ayrı ve ilâve bir prosedüre sahip
olmaya gerek olmayabilir.
- Bent 4.3.3 Amaçlar, Hedefler ve Proğram/Proğramlar
Amaçlar ve hedefler, mümkün olduğu kadar belirli ve ölçülebilir olmalı, kısa
ve uzun dönemli hususları kapsamalıdır.
Bir kuruluş, kendi teknolojik seçeneklerini değerlendirirken, ekonomik olarak
uygun ve en iyi tekniklerin kullanımını göz önünde bulundurmalıdır.
Kuruluşun malî şartlarına yapılan atıf, kuruluşun çevresel maliyet muhasebesi
metodolojilerini uygulamakla yükümlü olduğu şeklinde yorumlanmamalıdır.
Bir ya da birden fazla proğramın hazırlanması ve kullanılması, bir çevre
yönetim sisteminin başarıyla uygulanması için önemlidir. Her bir proğram, zaman
çizelgeleri, gerekli kaynaklar ve bu proğram ya da proğramların uygulanmasından
sorumlu personel de dâhil olmak üzere, kuruluşun amaçlarını ve hedeflerini nasıl
gerçekleştireceğini açıklamalıdır. Bu proğram/proğramlar, kuruluşun faaliyetleriyle
ilgili özel unsurların ele alınabilmesi amacıyla, alt bölümlere de ayrılabilir.
Proğram, uygun ve uygulanabilir olduğu durumlarda, planlama, tasarım,
üretim, pazarlama ve bertaraf aşamalarıyla ilgili değerlendirmeyi de ihtiva etmelidir.
Bu değerlendirme, hem mevcut, hem de yeni faaliyetler, ürünler ve hizmetler için
67
yapılabilir. Ürünler söz konusu olduğunda, bu değerlendirme, tasarım, malzemeler,
üretim işlemleri, kullanım ve nihaî bertaraf konularını da ele alabilir. Tesislerde ya da
işlemlerde önemli değişiklik söz konusu olduğunda, planlama, tasarım, inşaat,
işletmeye alma, işletme ve kuruluş tarafından uygun görüldüğü zaman işletmeye son
verilmesi gibi konular üzerinde durulabilir.
ƒ
Alt Madde 4.4 Uygulama ve Faaliyetler
- Bent 4.4.1 Kaynaklar, Görevler, Sorumluluk ve Yetki
Bir çevre yönetim sisteminin başarılı bir şekilde uygulanması, kuruluş için ve
onun adına çalışan bütün personelin bu konuda bir taahhütte bulunmasını gerektirir.
Dolayısıyla, çevreyle ilgili görevlerin ve sorumlulukların, sadece çevre yönetim
fonksiyonuyla sınırlı olduğu farz edilmemeli; aynı zamanda kuruluşun, çevre
dışındaki, işletme yönetimi ya da personelin görevleri gibi diğer alanlarını da
kapsayabildiği bilinmelidir.
Bu taahhüt, yönetimin en üst kademesinden başlamalıdır. Bu durumda, üst
yönetim, kuruluşun çevre politikasını oluşturmalı ve çevre yönetim sisteminin
uygulanmasını sağlamalıdır. Bu taahhüdün bir parçası olarak üst yönetim, ayrıca,
çevre yönetim sisteminin uygulanmasını sağlamak amacıyla, tanımlanmış sorumluluk
ve yetkilere sahip olan bir yönetim temsilcisi ya da temsilcileri atamalıdır. Büyük
veya karmaşık yapıya sahip kuruluşlarda, birden fazla yönetim temsilcisi atanabilir.
Küçük veya orta büyüklükteki işletmelerde, bu sorumluluklar, bir kişi tarafından
üstlenilebilir. Yönetim, ayrıca, çevre yönetim sisteminin kurulmasını, uygulanmasını
ve devam ettirilmesini garanti etmek amacıyla, kuruluş alt yapısı gibi gerekli
kaynakların ayrılmasını sağlamalıdır.
Çevre yönetim sistemi ile ilgili ana görevlerin ve sorumlulukların iyi bir
şekilde tanımlanması ve kuruluş için ve onun adına çalışan bütün personele
bildirilmesi de ayrıca önemlidir.
- Bent 4.4.2 Uzmanlık, Eğitim ve Farkında Olma
Kuruluş, onun adına bir iş gören sorumluluk ve yetki sahibi bütün personelin
ihtiyaç duyacağı bilinç düzeyi, bilgi, anlayış ve becerileri tanımlamalıdır.
68
Bu standart, aşağıdaki konuların yerine getirilmesini gerektirir:
a) Çalışmaları, kuruluş tarafından belirlenen önemli çevresel etki veya
etkilere sebep olabilecek kişilerin, sorumlu oldukları görevleri yapmak
için uzman olmalarını;
b) Eğitim ihtiyaçlarının belirlenmesi ve bu eğitimin verilmesini sağlamak
üzere yürütülecek faaliyetlerin yapılmasını;
c) Bütün personelin çalışmalarından etkilenebilecek kuruluşun faaliyetleri,
ürünleri ve hizmetlerinin çevre boyutları, çevre politikası ve çevre yönetim
sistemi hakkında bilinçlendirilmelerini.
Bilinç, bilgi, anlama ve uzmanlık, eğitim, öğretim ve iş deneyimi yoluyla
kazanılabilir veya geliştirilebilir.
Kuruluş, onun adına çalışan müteahhitlerden, çalışanlarının gerekli uzmanlığa
ve/veya uygun eğitime sahip olduklarını göstermelerini şart koşmalıdır.
Yönetim, özellikle belirli çevre yönetim görevlerini yerine getiren personeline,
bu özellikleri kazandırmak amacıyla, gerekli deneyim, uzmanlık ve eğitim seviyesini
belirlemelidir.
- Bent 4.4.3 İletişim
Çevre yönetim sisteminin etkin uygulanmasını sağlamak amacıyla, kuruluş içi
iletişim önemlidir. İç iletişimin yöntemleri, düzenli çalışma grubu toplantılarını, haber
bültenlerini, ilan tahtalarını ve intranet sitelerini ihtiva edebilir.
Kuruluşlar, ilgili taraflardan gelen uygun yazışmaların alınması, kaydedilmesi
ve cevaplandırılması için gerekli bir prosedür uygulamalıdır. Bu prosedür, ilgili
taraflarla bir diyaloğu ve bunların endişelerinin değerlendirilmesini de içerebilir. Bazı
durumlarda, ilgili tarafların endişelerine verilen yanıtlar, kuruluşun faaliyetleriyle
ilgili çevre boyutlarına ve çevresel etkilerine dair uygun bilgiyi içerebilir. Bu
prosedürler, acil durum planlaması ve ilgili diğer konularda kamu kurumlarıyla
gerekli iletişimi de içermelidir.
Kuruluş, ilgili hedef gruplarına dair alınan kararlar, uygun mesajlar ve konular
ve seçim yöntemlerini dikkate alarak, iletişimini planlamak isteyebilir.
69
Çevre boyutlarıyla ilgili dış iletişim göz önünde bulundurulduğunda,
kuruluşlar,
ilgili
bütün
tarafların
görüşlerini
ve
bilgi
gereksinimlerini
değerlendirmelidir. Kuruluş, çevre boyutları hakkında dış iletişime karar verirse, bunu
gerçekleştirmek için bir prosedür oluşturabilir. Bu prosedür, duyurulacak bilginin tipi,
hedef grup ve kuruluşa münhasır durumları da kapsayan, çeşitli faktörlere bağlı
olarak değişebilir. Dış iletişim için belirlenen yöntemler, yıllık raporları, haber
bültenlerini, internet sitelerini ve baskı gruplarıyla toplantıları içerebilir.
- Bent 4.4.4 Dokümantasyon
Dokümantasyon ayrıntısının seviyesi, çevre yönetim sistemi ve bölümlerinin
birlikte nasıl kullanılacağının açıklanması ve çevre yönetim sisteminin özel
bölümlerinin kullanılmasıyla ilgili daha ayrıntılı bilgilerin nereden elde edilebileceği
konusunda yönlendirmenin sağlanması için yeterli olmalıdır. Bu dokümantasyon, bir
el kitabı şeklinde olmayabilir.
Çevre yönetim sistemi dokümantasyon hacmi, aşağıdaki hususlara bağlı
olarak kuruluştan kuruluşa değişiklik gösterebilir:
a) Kuruluşun büyüklüğü, tipi, faaliyetleri, ürünleri veya hizmetleri
b) İşlemlerin karmaşıklığı ve bunların aralarındaki etkileşimi
c) Personelin uzmanlığı
Çevre yönetim sistemi amacının dışında başka bir amaç için hazırlanmış
dokümanlar, bu sistemin bir parçası olarak kullanılabilir ve böyle kullanıldığında,
sistemde buna atıf yapılması gereklidir.
- Bent 4.4.5 Dokümanların Kontrolü
Bu maddenin amacı, kuruluşların çevre yönetim sisteminin yeterli bir şekilde
uygulanması için, dokümanlarını oluşturmalarını ve muhafaza etmelerini sağlamaktır.
Ancak, kuruluşların esas yoğunlaşması gereken nokta, karmaşık bir doküman kontrol
sistemi değil, çevre yönetim sisteminin etkin bir şekilde uygulanması ve çevre
performansı olmalıdır.
70
- Bent 4.4.6 Faaliyetlerin Kontrolü
Bir kuruluş, belirlediği önemli çevre boyutlarıyla ilgili faaliyetlerini
değerlendirmeli ve çevre politikasının şartlarını yerine getirmek ve amaçlarını ve
hedeflerini karşılamak üzere, bu faaliyetlerle ilgili olumsuz etkileri kontrol edecek ya
da azaltacak şekilde yürütülmesini sağlamalıdır. Bu kontrol, bakım işlemleri de dahil,
kuruluşun bütün faaliyetlerini içermelidir.
- Bent 4.4.7 Acil Duruma Hazır Olma ve Müdahale
Her bir kuruluş, kendi özel ihtiyaçlarına uygun acil duruma hazır olma ve
müdahale prosedür ya da prosedürlerini geliştirmekten sorumludur. Kuruluş, bu
prosedür ya da prosedürleri geliştirirken, aşağıdaki konulara ilişkin değerlendirmeyi
göz önündü bulundurmalıdır:
a) Yanıcı sıvılar, depolama tankları ve sıkıştırılmış gazlar gibi bölgedeki
tehlikelerin yapısı ve sızıntı veya kaza durumlarında alınacak tedbirler;
b) Acil durumun veya kazanın en çok karşılaşılan tipi veya büyüklüğü;
c) Bir kazaya ya da acil duruma yapılacak müdahalenin en uygun yöntemi ya
da yöntemleri;
d) İç ve dış iletişim planları;
e) Çevreye verilecek zararı en aza indirmek için gerekli faaliyet/faaliyetler;
f) Farklı tiplerdeki kaza veya acil durum için etkinin azaltması ve müdahale
amacıyla atılması gereken adım/adımlar;
g) Düzeltici ve önleyici tedbirlerin belirlenmesi ve uygulanması amacıyla
kaza sonrası değerlendirme için gerekli olan işlem/işlemler;
h) Acil durum müdahale prosedür ya da prosedürlerinin belirli aralıklarla
tatbikatının yapılması;
i) Acil müdahale personelinin eğitilmesi;
j) İletişim bilgileri de dâhil olmak üzere, kilit personelin ve yardım
kuruluşlarının bir listesi (itfaiye, sızıntı temizleme hizmetleri, vb.);
k) Tahliye yolları ve toplanma noktaları;
71
l) Yakındaki bir tesisteki (fabrika, yol, demiryolu hattı gibi) acil
durum/durumlar ya da kaza/kazalar olma olasılığı;
m) Komşu kuruluşlardan alınacak yardım olanakları.
ƒ
Alt Madde 4.5 Kontrol Etme
- Bent 4.5.1 İzleme ve Ölçme
Bir kuruluş, farklı özelliklere sahip faaliyetlerde bulunuyor olabilir. İzleme ve
ölçme ile toplanan veriler, faaliyet şekillerini belirlemek ve bilgi elde etmek için
analiz edilebilir. Bu bilgi ile elde edilen sonuçlar, düzeltici ve önleyici faaliyetin
uygulanması için kullanılabilir.
Temel özellikler, kuruluşun amaçlarına ve hedeflerine ulaşmada ve çevre
performansını geliştirmede, önemli çevre boyutlarını nasıl yönettiğini belirlemede
göz önünde bulundurulması gerekenlerdir.
Geçerli sonuçların elde edilmesi gerekiyorsa, ölçme cihazları, izlenebilirlik
açısından uluslararası ya da ulusal ölçme standartlarına göre, kullanmadan önce ya da
belirli aralıklarla kalibre edilmeli ya da doğrulanmalıdır. Bu tür standartlar mevcut
değilse, kalibrasyonun hangi esasa göre yapıldığı kaydedilmelidir.
- Bent 4.5.2 Uygunluğun Değerlendirilmesi
Kuruluş, yürürlükteki izinler ya da ruhsatlar da dâhil olmak üzere, belirlenmiş
yasal şartlara uygunluğunu değerlendirdiğini gösterebilmelidir.
Kuruluş, ayrıca uymakla yükümlü olduğu belirlenmiş diğer şartlara da
uygunluğunu değerlendirdiğini gösterebilmelidir.
- Bent 4.5.3 Uygunsuzluk, Düzeltici Faaliyet ve Önleyici Faaliyet
Kuruluşlar, uygunsuzluğun özelliğine göre, bu şartlarla ilgilenmek için gerekli
prosedürleri oluşturarak bunları (şartları), en az resmî bir planlamayla veya daha
karmaşık ve uzun dönemli bir faaliyetle gerçekleştirebilmelidir.
72
- Bent 4.5.4 Kayıtların Kontrolü
Diğer kayıtların yanında, çevreyle ilgili kayıtlar aşağıdaki konuları
içermelidir:
a) Şikâyet kayıtları
b) Eğitim kayıtları
c) Süreç izleme kayıtları
d) Muayene, bakım ve kalibrasyon kayıtları
e) İlgili yüklenici ve tedarikçi kayıtları
f) Olay raporları
g) Acil duruma hazır olmayla ilgili yapılan tatbikat kayıtları
h) Tetkik sonuçları
i) Yönetimin gözden geçirme sonuçları
j) Kuruluş dışı iletişimlere ilişkin kararlar
k) Yürürlükteki yasal şartların kayıtları
l) Önemli çevre boyutlarının kayıtları
m) Çevre ile ilgili toplantıların kayıtları
n) Çevre yönetim sisteminin performansına ilişkin kayıtlar
o) Yasalara uygunluk kayıtları
p) İlgili taraflarla olan iletişim
- Bent 4.5.5 İç Tetkik
Bir çevre yönetim sisteminin iç tetkikleri, kuruluşun bünyesindeki personel ya
da kuruluş tarafından kendisi adına çalışanlardan seçilen dışarıdaki kişiler tarafından
gerçekleştirilebilir. Her iki durumda da, tetkiki yürüten kişiler, uzman ve bu işi
tarafsız ve objektif yaptıklarının bilincinde olmalıdır. Daha küçük kuruluşlarda,
tetkikçinin bağımsızlığı, tetkikçi tarafından, denetlenen faaliyete ilişkin herhangi bir
sorumluluğun olmadığını belirtmek suretiyle gösterilebilir.
73
ƒ
Alt Madde 4.6 Yönetimin Gözden Geçirmesi
Yönetimin
gözden
geçirmesi,
çevre
yönetim
sisteminin
tamamını
kapsamalıdır. Ancak, bu gözden geçirme, bir oturumda bitirilmek zorunda olmamakla
birlikte, makul bir süre içerisinde tamamlanmalıdır.
1.9. Çevre ve Hayvancılık Sektörü İlişkisi
Genel olarak ulusal ekonomiler, çeşitli sektörlerin bir araya gelmesinden; sektörler
ise, benzer işletmelerin bir araya gelmesinden oluşur. Bu sektörlerden birisini
oluşturan “Hayvancılık Sektörü” de kendi içinde çeşitli ölçeklerde hayvancılığa
dayalı sanayi işletmelerinden oluşmaktadır. Hangi ekonomik yapı içerisinde olursa
olsun sanayi, kendisine girdi temin eden üretim sektörlerinin gelişmesinde önemli bir
role sahiptir; aynı durum hayvancılık sektörü ve hayvancılığa dayalı sanayi için de
geçerlidir (Sakarya ve Cevger, 2001).
Başta Avrupa Birliği ülkeleri olmak üzere kalkınmış ya da kalkınmakta olan
ülkelerin tamamı, hayvancılık sektörünü kırsal ekonomik kalkınmanın ve büyümenin
lokomotif sektörü olarak görmüştür. Özellikle Avrupa Birliğinin kurucu anlaşması
olan Roma Anlaşması’na istinaden hazırlanan ilk ortak politikanın “Ortak Tarım
Politikası” olması ve tarım ile hayvancılığın özel ve farklı bir konum ile
desteklenmesi sayesinde dengeli bir kalkınma için model oluşturulabilmiştir.
Ülkemizde de ağırlığı göreceli olarak azalmasına rağmen, önemini koruyan
tarım ve hayvancılık, çok geniş bir kesimi ilgilendirmesi nedeniyle tüm hûkümetleri
yakından ilgilendirmektedir (Aral, 1997). Ayrıca, özellikle doğal kaynaklara dayalı
bir sektör olması nedeniyle hayvancılık sektörünün özellikle üretim aşamasında
kontrol altında tutulduğu takdirde doğaya zarar vermeyen sektörlerden birisi olması,
sürdürülebilir kalkınma boyutunda hayvancılık sektörünü farklı bir öneme ve konuma
getirmektedir.
Ancak hayvancılığa dayalı sanayi endüstrisi de, dikkat edilmediği takdirde
çevreye zarar veren bir üretim süreci oluşturabilmekte; başta toprak olmak üzere tüm
ekosistemleri doğrudan etkileyebilmektedir. Dolayısıyla, üretim artışı, çoğu durumda
olumsuz çevresel etkilerinin de artması anlamına gelmektedir (MPM, 2001).
74
Özellikle hayvan sağlığı ile ilgili önlemler alınmadığında sonuçlardan çevresel
tüm unsurlar etkilenebilmektedir. Bu nedenle hayvan hastalıklarının gerek işletme,
gerekse ulusal ekonomi düzeyinde meydana getirdiği kayıpların önemi, her geçen gün
daha da artmaktadır. Günümüzde hayvansal ürünler konusunda tüketici taleplerini
belirleyen en önemli unsurlar, malın ucuzluğu yanında, hijyenik ve hastalıklardan âri
olmasıdır (Yalçın ve Uysal, 2001).
Hayvan hastalıkları, gerek işletmeler gerekse ulusal ekonomiler açısından
oldukça önemli düzeyde ekonomik kayıplara neden olurken oluşturduğu çevresel
riskler de farklı bir boyutuyla başta ulusal olmak üzere küresel boyutta sorunlara
neden olmakta; oluşan kirliliğinin temizlenmesi için ortaya çıkacak maliyet ile ulusal
ekonomi ikinci kez zarara uğrayacaktır. Bu nedenle hayvancılık sektöründe girdileri
oluşturan maliyet unsurları diğer sektörlere göre daha karmaşık bir yapı
oluşturmaktadır.
Hayvan sağlığı için yapılan harcamalar, hayvancılık sektöründe bir çevresel
girdidir. Bu bakımdan çevresel girdilerin maliyete yansıtılması konusu, hayvansal
ürünler ve yan ürünleri için endüstriyel ürünlerden daha farklı teori ve pratikler
gerektirmektedir.
Hayvancılık sektörü içinde özellikle kırmızı et ve ürünleri ile diğer
yenilemeyen hayvansal yan ürünler ele alındığında maliyete etki eden temel girdi
olarak yalnızca doğrudan işçilik, canlı hayvan ağırlık bedeli ile dolaylı maliyetler
(elektrik ve su gibi) ele alınmaktadır.
Buna karşılık maliyet unsurlarını etkileyen ve genellikle hayvancılık
işletmeleri tarafından dikkate alınmayan aşağıda sıralanmış olan konular da
bulunmaktadır (Bingöl, 1995):
¾ İşletmenin kuruluş yeri
¾ Kullanılan teknoloji
¾ Finansman kaynakları
¾ Kalifiye işgücü
¾ Mevzuat yetersizliği
75
¾ Kontrol dışı zorunlu giderler (elektrik, su ve yakıt ücretleri)
¾ Personel sağlık giderleri
¾ Hayvan sağlığı giderleri
¾ Ulusal ve uluslararası reklam, tanıtım ve fuar gibi pazarlama maliyetleri
Belirlenen bu maliyet giderleri içinde yer almamakla birlikte hayvancılık
sektörünün vazgeçilmez üçlüsü olan “hava, toprak ve su”, çevrenin tanımında da yer
alan üç temel unsurdur. Bu nedenle hayvancılık ile ilgili her türlü etkinlikte hava,
toprak ve su, dikkate alınması gereken ve işletmelere girdi maliyeti yükleyen temel
unsurlardır.
Hayvanın evcilleştirilmesinin insanoğlunun sosyal ve ekonomik evriminde
önemli bir yeri vardır. İnsanın toplu olarak yerleşik bir düzene geçtiği binlerce yıl
öncesinden itibaren toprağı ekip biçmesi ve ondan ürün elde etmesi üretimin
çeşitlenmesine, insan-toprak-hayvan ilişkisi şeklinde bu sürecin asırlarca devam
etmesine neden olmuştur (Aral ve Cevger, 2000).
Hayvancılık sektöründe özellikle bu üçlü içinde yalnızca
toprağın
mülkiyetinden söz edilebilmektedir. Halbuki hayvancılık işletmelerinin genellikle
kendi malı toprağı kıt ya da yoktur. Orta malı çayır, mera, yaylak ve kışlaklar,
hoyratça kullanılmakta; kullanma ve faydalanma düzenli olmamakta; bu durum
nedeniyle ortam, her türlü hastalığın yerleştiği ya da yayıldığı ortam halini almaktadır
(Akıncı ve Hekimoğlu, 1976)
Hava, toprak ve suyun kaçınılmaz bir şekilde tarımsal üretimde kullanılmaları,
kötü bir şekilde kullanılmalarından kaynaklanan çok ağır çevre sorunlarına neden
olmaktadır. Kısaca anımsamak gerekirse tarımsal kaynaklı çevre sorunlarının bazıları
şunlardır: Toprak erozyonu; yer altı suları, akarsular ve denizlerin kirlenmesi; genetik
erozyon; peyzajın bozulması; insan sağlığının tehdidi; hayvansal atıkların (sidik ve
dışkı) doğurduğu koku ve diğer kirlilikler.
Gökçe ve Kaya’ya (1997) göre hayvancılık sektöründe çevresel etkilerin
oluşturduğu girdi maliyetlerinin hesaplanması çoğunlukla teorik olarak mümkün
olmakla birlikte pratikte mümkün olamamaktadır. Belirlenen bu sorunu ortadan
kaldırabilmek için uygulamaya konan “Çevresel Etki Değerlendirmesi (ÇED)”
76
öngörülen bir faaliyetin çevre üzerindeki etkilerinin hesaplanması yöntemlerine
verilen bir addır.
Çevresel Etki Değerlendirmesi (ÇED), belirli bir proje veya gelişmenin, çevre
üzerindeki önemli etkilerinin belirlendiği bir süreçtir. Bu süreç, kendi başına bir karar
verme süreci değil; karar verme süreci ile birlikte gelişen ve onu destekleyen bir
süreçtir. Yeni proje ve gelişmelerin çevreye olabilecek sürekli veya geçici potansiyel
etkilerinin sosyal sonuçlarını ve alternatif çözümlerini de içine alacak şekilde analizi
ve değerlendirilmesidir.
ÇED’in amacı; ekonomik ve sosyal gelişmeye engel olmaksızın, çevre
değerlerini ekonomik politikalar karşısında korumak, planlanan bir faaliyetin yol
açabileceği bütün olumsuz çevresel etkilerin önceden tespit edilip, gerekli tedbirlerin
alınmasını sağlamaktır. ÇED’in temel görevi, projelerle ve gelişmelerle ilgili karar
vericilerin daha bütünsel, yani karara etkiyecek birden fazla faktörü göz önüne alacak
bir şekilde daha sağlıklı karar vermelerini sağlamak için, yöneticilere projelerden
kaynaklanabilecek çevresel etkileri net bir şekilde göstermektir.
1969 yılında ABD’de yürürlüğe giren Ulusal Çevre Politikası Kanunu
(National Environmental Policy Act) kapsamında dünya ile tanışan ve gerek ABD ve
AB ülkeleri, gerekse diğer dünya ülkelerinde halen en etkin çevre yönetim aracı
olarak yerini alan ve gün geçtikçe de bu yeri sağlamlaştıran ÇED, ülkemizde 7 Şubat
1993 tarihinden bu yana uygulanmaktadır. Türkiye’de sağlam bir çevre yönetimi
oluşturmanın esas temelini ÇED sürecinin yasal, kurumsal ve teknik altyapı açısından
güçlendirilmesi teşkil etmektedir.
ÇED Yönetmeliği’ne göre, ÇED raporuna tabi kurum, kuruluş ve işletmeler
özelliklerine göre iki gruba ayrılmıştır. Birinci grupta yönetmeliğin EK-1 listesinde
yer alan veya Orman ve Çevre Bakanlığınca “ÇED GEREKLİDİR” kararı verilen
bir proje için özel bir formata göre hazırlanacak ÇED raporu yer alır.
İkinci grupta ise, yönetmeliğin EK-2 listesinde yer alan projelere ÇED
uygulanmasının gerekli olup olmadığının belirlenmesi amacıyla, proje sahibi, bir
dilekçe ekinde proje tanıtım dosyası ve eklerinde yer alan bilgi belgelerin doğru
olduğunu belirtir taahhüt yazısını ve imza sirkülerini Orman ve Çevre Bakanlığı’na
77
sunar. Bakanlık, proje için hazırlanan proje tanıtım dosyasını toplam yirmibeş iş günü
içinde inceler. Dosya kapsamındaki bilgi ve belgelerde eksikliklerin bulunması
halinde bunların tamamlanmasını proje sahibinden ister.
Bu süreç sonucunda “ÇED GEREKLİDİR” veya “ÇED GEREKLİ
DEĞİLDİR” kararı verilir. ÇED gerekli değildir kararı alınan faaliyetler için 5 iş
günü askıda ilan ve halkın bilgilendirilmesi yapılır. Bu raporu alan proje sahibi
tarafından 5 yıl içinde yatırıma başlanmalıdır.
16 Aralık 2003 tarihinde 25318 sayılı Resmî Gazete’de yayımlanarak
yürürlüğe giren “Çevresel Etki Değerlendirmesi Yönetmeliği” gereğince EK-1
listenin 15. Maddesi’nde yer alan aşağıdaki hayvancılık ve hayvancılığa dayalı sanayi
işletmeleri için ÇED raporu almak zorunlu kılınmıştır.
Çevresel Etki Değerlendirmesi uygulanacak projeler için hazırlanmış olan EK1 listenin ilgili maddeleri şunlardır:
MADDE 15. Et Entegre Tesisleri Kasaplık büyükbaş, küçükbaş ve kanatlı
hayvanların kesiminin yapıldığı tesislere ilaveten besi ünitesi, rendering ünitesi, et
ürünlerinin üretildiği ünitelerden en az ikisini kapsayacak şekilde projelendirilen
tesisler.
Aynı yönetmelik içinde yer alan EK-2’de yer alan ve 16. Madde’de
tanımlanan tarım ve hayvancılık işletmeleri ile bunlara dayalı sanayi işletmelerinde
ise gerekliliğin belirlenmesi gerekmektedir. EK-1 Listesinde yer alan alt sınırlar bu
listede üst sınır olarak alınmaktadır.
MADDE 16. Hayvan ve bitki ürünleri ile ilgili projeler
a) Bitkisel ham yağ veya rafine yağ elde eden tesisler,
b) Hayvansal yağların üretimini yapan tesisler,
c) Nişasta üretimi yapan tesisler,
d) Fermantasyon ile alkollü içki üreten tesisler veya malt tesisleri,
e) Su ürünleri işleme tesisleri,
f) Süt işleme tesisleri (5 ton/gün-50 ton/gün kapasiteli )
78
g) 11/9/2000 tarih ve 24167 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanan Kırmızı Et ve
Et Ürünleri Üretim Tesislerinin Kuruluş, Açılış, Çalışma ve Denetleme Usul ve
Esaslarına Dair Yönetmelik uyarınca 1. veya 2. sınıf ruhsata bağlı hayvan kesim
tesisleri (05 Mart 2004 gün ve 25393 sayılı resmi gazete ile değişen yönetmelik
geçerlidir)
h) Rendering tesisleri
i) Kanatlı hayvanların kesiminin yapıldığı tesisler 10.000 adet/gün ve üzeri
j) Büyükbaş ve küçükbaş hayvan besi tesisleri (500 adet ve üzeri büyükbaş,
1000 adet ve üzeri küçükbaş kapasiteli)
Çevre Yönetim Sistemlerini kurmak ve etkili biçimde işletmek, bu
yükümlülüklerin yerine getirilmesini kolaylaştırıcı bir araç işlevini görebilmektedir.
Çevre Yönetim Sistemlerinin tasarlanması, kurulması ve işletilmesi, öncelikle
kavramın içerdiği üç öğenin doğru anlaşılması ve birbiri ile ilişkileri göz önünde
bulundurularak gerçekleştirilmesi gereken etkinlik alanlarıdır. Bu alanlar:
¾ Ele alınan çevrenin özelliklerine,
¾ Yararlanılacak yönetsel araç ve gereçlerin niteliği ve niceliğine,
¾ Kurulacak sistemin yapısına ve işleyiş biçimine bağlı olmaktadır.
Avrupa Birliği tarafından 1999 yılında aday ülke statüsüne alınan ülkemizde,
Avrupa Birliği mevzuatı ile entegrasyona yönelik ciddi bir adımın atılmadığı; bu
konuda toplumun bilgilendirilmediği gözlenmektedir. Özellikle çevre ile entegre
olmuş
bir
tarım
politikasına
uyum
sağlayabilecek
bir
adımın
atılmadığı
değerlendirilmektedir. 1999 yılı Helsinki görüşmelerinden sonra yürürlüğe giren 8.
Beş Yıllık Kalkınma planına bağlı kısa vadeli proğramların, 2000/1400 ve 2003/6286
sayılı Bakanlar Kurulu kararları ile 7. ve 8. Beş Yıllık kalkınma Planlarına bağlı
Hayvancılık Alt Komisyon Raporlarının incelenmesi sonucunda gerek hayvancılık ile
ilgili hazırlanan planlarda gerekse çevre ile ilgili hazırlanan planlarda Avrupa Birliği
müktesebatına uyum ile ilgili bir çalışmanın olmadığı belirlenmektedir.
79
Bir milletin kültür seviyesi, genellikle topluma hizmet için kurulmuş
kurumlarının durumuna bakılarak ölçülür. Çünkü bu kurumlar, bir milletin maddî ve
manevî gereksinimlerini karşılayan ve onu gelişmiş milletlerin seviyesine ulaştıran
kuruluşlardır. Hayvancılığa dayalı işletmelerin yönetiminde, genelde veteriner
hekimler etkin olarak yer almaktadırlar. Veteriner hekimler, bu tesislerde yalnızca
hayvan muayenesi yapmazlar; aynı zamanda ilgili işletmenin sevk ve idaresine ilişkin
görevlerini yerine getirmesini de sağlarlar. Mezbaha ve kombinaların görevleri
başlıca 4 esas noktada toplanır:
¾ Halkın sağlık bakımından kusursuz et ya da ürünleriyle beslenmesini
sağlamak;
¾ Zoonoz hastalıklarının yayılmasını önlemek;
¾ Hayvan borsasını ve et pazarlarını kontrol altında tutmak;
¾ Verimli kesim yaparak ve yan ürünleri değerlendirerek ülke ekonomisine
katkı sağlamak.
Bu koşullar, ancak hayvan giriş ve çıkışlarının kontrol edildiği et muayenesini
yapacak kapasiteye göre yeterli sayıda tecrübeli veteriner hekimi bulunduran, yan
ürünlerinin değerlendirilebildiği ve modern kesim yapabilen kombinalarda gerektiği
gibi yerine getirilebilir (Yıldırım, 1984).
1.10. Hayvansal Yan Ürünler
Yeniden kazanılabilen hayvansal yan ürünlerden gübre, azot ve fosfatça olan
zenginliğine bağlı olarak sektörde önder konuma gelmiştir. Bundan başka çiftlik
hayvanlarının yemleri olarak da kullanılması ile hayvansal yan ürünlerden çeşitli
ikame mallar elde edilmeye başlanmıştır (IMP, 1953). Hayvansal yan ürünler,
hayvanlardan yararlanmanın büyük bir yüzdesini oluşturmaktadır. Bu yararlanma,
genç ve sağlıklı hayvanlarda yüzde 65 olup, bu oranlarda yaşlı ve sağlıklı
hayvanlarda yüzde 75’e kadar çıkar. Sağlıklı ve genç bir sığırdan elde edilebilecek
olan et ve diğer her türlü yan ürünün canlı hayvan ağırlığına göre yüzdesel oranı,
aşağıda verilmiştir (Scaria, 1989):
80
¾ Et
yüzde 35
¾ Kemikler
yüzde 30
¾ İşlenmemiş Deri veya işlenmiş (trimming) deri
yüzde 6,5
¾ Kan
yüzde 7
¾ Boynuz ve tırnaklar
binde 6
¾ İnce Bağırsak
yüzde 1
¾ Kalın Bağırsak
yüzde 1
¾ İşkembe
yüzde 2
¾ Diğer geviş getirme organları
yüzde 10
¾ Karaciğer
yüzde 1,2
¾ Kalp
binde 35
¾ Böbrekler
yüzde 1
¾ Akciğerler
yüzde 1,2
¾ Beyin
binde 17
¾ Dalak
binde 15
¾ Pankreas
onbinde 7
¾ Safra
onbinde 6
¾ Dil
binde 3
¾ Hayvansal Yağ
yüzde 1,5
¾ Kıl, diş ve diğer yan ürünler
binde 9
Yukarıda verilen oranlar, yaklaşık değerleri içermekte olup, gerçek değerler,
kesim koşullarına (Filstrup, 1976), hayvanın yaşına ve cinsi ile ırkına bağlı olarak
değişiklikler arz edebilir (Scaria, 1989).
Açıklanan bu oranlara bağlı olarak kesilen bir hayvandan et dışında elde
edilebilecek olan yenilebilir ve yenilemeyen yan ürünler aşağıdaki şekilde
sıralanabilir (Scaria, 1989):
81
¾ Yenilebilir Hayvansal Yan Ürünler
ƒ
Karaciğer
ƒ
Kalp
ƒ
Dil
ƒ
Böbrekler
ƒ
Beyin
ƒ
Öküz kuyruğu (yalnızca yabancı literatür içinde yer almaktadır)
¾ Hem Yenilebilir Hem de Yenilemeyen Hayvansal Yan Ürünler
ƒ
Akciğerler
ƒ
Dalak
ƒ
İnce Bağırsak
ƒ
Kalın bağırsak
ƒ
İşkembe
ƒ
İdrar Torbası
ƒ
Apandisit (kör bağırsak)
ƒ
Yemek Borusu (ösofagus)
ƒ
Erlik yumurtaları (testis)
ƒ
Rahim (uterus)
ƒ
Kemik
ƒ
Kan
ƒ
Pankreas
ƒ
Hayvansal yağ
ƒ
Dudaklar
ƒ
Kulaklar
ƒ
Deri
82
¾ Yenilemeyen Hayvansal Yan Ürünler
ƒ
Boynuz
ƒ
Tırnaklar
ƒ
Dişler
ƒ
Safra suyu
ƒ
Kıllar
ƒ
Yünü
ƒ
Kuyruk kılı
ƒ
Doğmamış hayvan (fetus)
Teknolojik gelişmeler sonucunda hayvansal yan ürünlerin farklı alanlarda
kullanılarak son ürünlerin büyük değer kazanması sağlamıştır. Günümüzde, yirminin
üzerinde sanayi alanı, hayvansal yan ürünleri kullanmaktadır. Bu konudaki ayrıntılı
bilgi, Ek.3’de yer almaktadır (Scaria, 1989).
Et ürünleri endüstrisi atık suları konvansiyonel yöntemlerle arıtılabilir. Alıcı
sulara verilecek olan atık suların, dikkatli bir atık su yönetimi, tesis içi atık kontrolleri
ve konvansiyonel arıtma süreçleri ile istenilen kaliteye ulaşması sağlanabilir (Gönenç,
1984).
83
2. GEREÇ VE YÖNTEM
2.1. GEREÇ
Bu araştırmanın gerecini, Ankara ilinde yerleşik özel ve resmî kurumlara ait
mezbahalar oluşturmuştur. Bu işletmelere ilişkin veriler, Ankara İli ve İlçelerinde yer
alan toplam 11 mezbahada yüz yüze yapılan görüşme ve anket çalışması aracılığı ile
toplanmıştır.
Yapılan çalışma üç aşamalı olarak gerçekleşmiştir:
Birinci aşamada, Ankara Ticaret Borsasına bağlı bir mezbahada uluslararası
bir standart olan ISO 14001 Çevre Yönetim Sistemi kurulması ile ilgili çalışma
yapılmıştır. Yapılan çalışma sonucunda uluslararası denetim kriterlerine uygun
denetim yapılmış ve sistemin hayvancılığa dayalı sanayi işletmelerine de uygun
olduğu belirlenmiştir. Bu verilere uygun olarak çevre boyutları ortaya konarak
değerlendirilmeleri ile ilgili çalışmalar yapılmıştır. Ankara Ticaret Borsası’na bağlı
mezbaha, 2000 yılından sonra hizmete girmiş; en son teknoloji ile donanmış;
ülkemizin en modern tesislerinden birisidir. Kuruluş aşamasında arıtma tesislerini
kurmuştur.
ISO 14001 Çevre Yönetim Sistemi ile ilgili bulgular üç aşamada
gerçekleşmiştir.
¾ Öncelikle uluslararası bir yönetim standardı olan ISO 14001 Çevre Yönetim
Sistemi, Ankara Ticaret Borsasına bağlı bir mezbahada kurulmuştur. Bu
maksatla öncelikle Başlangıç Mahiyetinde Gözden Geçirme (BMGG) ile pilot
uygulamanın yapılacağı mezbahanın çevre boyutları ortaya konmuştur. Ortaya
konan çevre boyutlarının belirlenmesi esnasında üretim sürecinin yalnızca
kesim hattı esas alınmış; kesim sırasında ortaya çıkan yenilemeyen hayvansal
yan ürünlerden bağırsak ve işkembe içeriği ile kan ve safra ele alınmıştır. Ele
alınan bu yan ürünlerin çevrenin temel unsurlarına göre değerlendirilmesi
yapılması aşamasına geçilmiştir.
84
¾ Çevre boyutlarına göre çevresel risk unsurlarının değerlendirilebilmesi
maksadıyla, ISO 14001 Çevre Yönetim Sistemi standardına göre zorunlu olan
dokümanlardan “Çevre El Kitabı, Prosedürler, Talimatlar ve Formlar”
hazırlanmıştır.
¾ Çalışmanın ilk aşamasının son etabında ortaya konan çevresel boyutların risk
değerlendirilmeleri yapılmıştır. Ayrıca bu etapta, uygulanan standardın
hayvancılığa dayalı sanayi işletmeleri ile her ölçekteki hayvancılık
işletmelerinde de uygulanabileceği belirlenmiş; özellikle bu sistemin
uygulanması ile elde edilebilecek kazanımların belirlenebilmesi maksadıyla
atıkların geri kazanımı çalışması yapılmıştır.
İkinci aşamada, aynı mezbahada ISO 14001 Çevre Yönetim Sistemine göre
belirlenen çevre boyutlarının geri kazanımında uygulanabilecek yöntemler hakkında
çalışmalar yapılmıştır.
Üçüncü aşamada, Ankara iline bağlı mezbahalarda uygulanan anket çalışması
ile hayvansal yan ürünlerin değerlendirilip değerlendirilmediği ile ilgili sonuçlara
ulaşılmış; anketlerin değerlendirilmesi ile elde edilen bulgular sonucunda yan
ürünlerin değerlendirilmemesi ile ortaya çıkan ekonomik kaybın boyutu ortaya
konmuştur. Ayrıca araştırma kapsamına alınan mezbahalarda kesilen hayvan sayıları
dikkate alınarak, yenen ve yenilemeyen yan ürünlerin sistematik ayrımı yapılmış ve
yenmeyen yan ürünlerin değerlendirilmesi ile ilgili teknolojiler ve bu ürünlerin geri
kazanımından sağlanabilecek ekonomik getirilerin tespiti yapılmıştır.
Çalışmanın üçüncü aşamasında belirlenen yan ürünlerin seçiminde etkili olan
temel unsurlar şunlar olmuştur:
¾ KAN: Ülkemizde neredeyse hiç değerlendirilmeyen kan, yem sanayinde
kullanılan kan ununun temel maddesidir. Ancak atık olarak deşarj edilmesi
sonucunda ağır bir çevre kirliliği oluşmaktadır.
¾ İŞKEMBE VE BAĞIRSAK İÇERİĞİ: Özellikle son yıllarda gerek Avrupa
Birliği Ülkeleri’nde gerekse Amerika Birleşik Devletleri’nde yapay gübre
yerine biyolojik gübre kullanımı zorunlu hale getirilmiş; dışarıdan alınan gıda
ürünlerinde de bu konu menşe raporları ile talep edilmeye başlanmıştır. Oysa
85
Ülkemizde bu içerikler atılmakta ve değerlendirilmemekte; bunun sonucunda
da çevre kirliliği yaşanmaktadır.
¾ SAFRA: Tek başına çevre kirliliği yaratan bir unsur olmamakla birlikte ilaç ve
kimya sanayi için son derece kıymetli bir hammadde olması nedeniyle geri
kazanımı sonucunda ülkemiz yeni bir ihraç kalemi elde edebilecektir.
ISO 14001 Çevre Yönetim Sistemi, 1997 yılından sonra tüm dünyada
uygulanmaya başlanmış ve 2004 yılında revize edilerek 2005 yılından itibaren revize
metnin uygulamasına geçilmiş bir standarttır. Standardın uygulaması ile ilgili bu güne
kadar yapılmış bir akademik çalışma olmadığından uygulanacak olan metodoloji
konusunda yürürlükte bulunan aşağıdaki standartlardan yararlanılmıştır:
¾ ISO 14001:2005 Çevre Yönetim Sistemleri-Şartlar ve Kullanım Kılavuzu
¾ ISO 14004:1997 Çevre Yönetimi-Çevre Yönetim Sistemleri-Prensipler,
Sistemler ve Destekleyici Teknikler İçin Genel Kılavuz
¾ ISO 14010:1997 Çevre Yönetimi-Çevre Denetim Kılavuzu Genel Prensipler
¾ ISO 14011:1997 Çevre Yönetimi-Çevre Denetim Kılavuzu-Denetim UsulüÇevre Yönetim Sistemlerinin Denetimi
¾ ISO 14012:1997 Çevre Yönetimi-Çevre Denetimi İçin Kılavuz-Çevre
Denetçilerinin Sahip Olması Gereken Özellikler
¾ ISO 14020:1995 Çevre Yönetimi-Çevre İle İlgili Etiketlemenin Temel
Prensipleri
¾ ISO 14021:1996 Çevre Yönetimi-Çevreyle İlgili Etiketleme-Çevreyle İlgili
İddiaların Özbeyanı-Terimler ve Tarifler
¾ ISO 14040:1998 Çevre Yönetimi-Hayat Boyu Değerlendirme-Prensipler ve
Çerçeve
¾ ISO 14050:1997 Çevre Yönetimi-Terimler ve Tarifler
¾ ISO 19011:2004 Kalite ve Çevre Yönetim Sistemleri Tetkik Kılavuzu
86
Bu standartlara uygun olarak Ankara Ticaret Borsası Mezbahasında kurulan
ISO 14001 Çevre Yönetim Sistemi sonucunda aşağıdaki sonuçlara ulaşılmıştır.
¾ Çalışma süresince araştırmanın kısıtı olarak yenilemeyen hayvansal yan
ürünlerden yalnızca “kan ve safra ile bağırsak ve işkembe içeriği” dikkate
alınmış; yenilemeyen diğer hayvansal yan ürünler çalışmanın kapsamı dışında
tutulmuştur.
¾ Bir mezbahadaki kesim süreci ile bu sürecin öncesi ve sonrasındaki süreç
basamaklarından yalnızca kesim noktasındaki değerlendirme ele alınmıştır.
Hayvanların kesim öncesindeki durumları ile kesim sonrasında elde edilen
ürünlerin son tüketiciye ulaşıncaya kadar geçen süre içinde yer alan
basamaklar çalışmanın kapsamı dışında tutulmuştur.
¾ Çalışmanın standarda uygunluğu doğrudan uluslararası bir belgelendirme
kuruluşunun yardım ve desteği ile yürütülmüştür.
¾ Çalışma sırasında elde edilen bulgular, Başlangıç Mahiyetinde Gözden
Geçirme sırasında ele alınan çevre boyutları ile kıyaslanmış ve hayvansal yan
ürünler, değerlendirilmediği takdirde çevre kirliliğine neden oldukları
belirlenmiştir.
¾ Belirlenen bulgular, aksiyon planlarına aktarılmış; bunun sonucunda mevcut
risklere karşı alınması gereken çevresel önlemler ortaya konmuştur.
¾ Bağırsak
ve
işkembe
içeriklerinin
değerlendirilmesi
maksadıyla
uygulanabilecek üç yöntemin olduğu belirlenmiştir. Bunlar, “Kompostlama,
Gazlaştırma ve Havasız Çürütme” yöntemleridir. Ülkemizde kurulan ve inşa
halinde bulunan tesislerin tamamı havasız çürütme yöntemine göre
kurulmuştur. Kompostlama ve gazlaştırma yöntemleri ile ilgili teorik bilgi
dışında veri bulunmaması ve rasyonel bir fayda maliyet analizinin
yapılamayacak olması nedeniyle kıyaslama maksadıyla çalışma süresince
havasız çürütme yöntemine göre değerlendirme yapılmıştır.
87
2.2. YÖNTEM
Alan araştırmasında, veri toplama ve envanter tespit aracı olarak anket çalışması
sonucu elde edilen verilerden yararlanılmıştır. Söz konusu anket formu, araştırma
kapsamındaki
mezbahalara
gidilerek
yöneticilerle
yüz
yüze
görüşülerek
uygulanmıştır. Bu maksatla, öncelikle ilgili kuruluşlar ziyaret edilerek tanışma ve
görüşme yapılmış; yapılan ön görüşmeler ile mezbahalarda kasaplık büyükbaş
hayvanların kesimi ve karkas elde edilmesi sonucu yenilemeyen yan ürünlerden kan,
işkembe ve bağırsak içeriği ile safranın yarattığı ciddi çevre sorunu gündeme
getirilmiş ve bu amaçla Avrupa Birliği Mevzuatı çerçevesinde önlemler alınmasının
kaçınılmaz olduğu anlatılmıştır.
Bu girişim sonucunda işletme yöneticileri ile karşılıklı güven ve psikolojik
yakınlaşma sağlanarak çalışma konusunda bilgi aktarılmıştır. Alınan bilgilere ilişkin
olarak işletme yöneticilerine işletmelerin zararına olabilecek biçimde kuruluşun
adının, elde edilen sayısal verilerin ve benzeri bilgilerin diğer işletmelere
aktarılmayacağı konusunda ayrıca güvence verilmiştir.
2.2.1. Verilerin Elde Edilmesinde Yöntem
Yapılan ilk görüşmelerle oluşturulan güven ve yakın ilişkiye dayalı olarak araştırma
kapsamına alınan mezbahalar, ikinci kez ziyaret edilmiş ve yüz yüze görüşme yoluyla
anket uygulaması gerçekleştirilmiştir. Anket çalışmasında ankete katılan kuruluşlara
Ek.1’de yer alan anket formuna göre sorular yöneltilmiştir.
2.2.2. Verilerin Değerlendirilmesinde Yöntem
Anketlere verilen cevaplar, araştırma kapsamına alınan mezbahalar arasında
kıyaslanmış; diğer taraftan bu tespitler ve yan ürünler açısından ekonomik kayıplar
uluslararası bir yönetim standardı olan ISO 14001 Çevre Yönetim Sistemleri
standardına göre ele alınmıştır. Ayrıca Ankara’da belirlenen Ankara Ticaret
Borsası’na bağlı mezbahaya bu standardın gereklerine uygun olarak sistem
kurulmuştur.
88
Ankara Ticaret Borsasına bağlı mezbahaya kurulmuş olan sistemin aşamaları
şunlardır:
¾ Kuruluşta
“Başlangıç
Mahiyetinde
Gözden
Geçirme
(BMGG)”nin
başlatılması: Bu aşamada mezbaha, sorumlu veteriner hekim nezaretinde
gezilmiş ve mezbahanın çevreye zarar veren ya da verme olasılığı bulunan
“Çevre Yönleri” belirlenmiştir.
¾ Çevre Yönleri’nin Oluşturulması: BMGG sonucunda belirlenen Çevre
Yönleri, çevreye zarar verebilecek eylem süreçleri içine oturtulmuştur.
¾ Süreç Analizi (Süreç Yaklaşımı): Üretimin aksamadan yürütülebilmesi
maksadıyla uygulanan eylem süreçleri ile bu süreçlerin adımları içinde
çevreye zarar veren unsurlar analiz edilmiştir.
¾ Çevre boyutunun belirlenmesi: Yapılan analiz sonucunda çevreye zarar veren
unsurların boyutları ortaya konmuştur.
¾ Aksiyon Planları’nın oluşturulması: Çevre boyutları oluşturularak kuruluşun
çevreye olan olumsuz etkisinin ortadan kaldırılması için geleceğe ilişkin
eylem planları hazırlanmıştır.
Araştırma kapsamına alınan mezbahalarda kesim sonucu ortaya çıkan
yenmeyen yan ürünlerinden kan, safra ile işkembe ve bağırsak içeriğinin
değerlendirilmesine ilişkin ekonomik kayıp, yeniden kazanım ve çevre ilişkisi ortaya
konmuştur.
Yapılan sistem analizi sırasında inceleme yalnızca kesim hattı ile sınırlı
tutulmuş ve gerek padok hattındaki gerekse kesim sonrası işlemlerdeki çevre
boyutları ele alınmamıştır. Ayrıca çalışma süresince, yalnızca kan, işkembe ve
bağırsak içeriği ile safra dikkate alınmış; yenilebilen ya da yenilemeyen diğer
hayvansal yan ürünler, kapsam dışında tutulmuştur.
89
Yapılan çalışmada elde edilen kan ve bundan elde edilen kan unu
miktarlarının hesaplamasında aşağıdaki formülden yararlanılmıştır (Filstrup, 1976):
Firesiz Kan Miktarı= (Kesilen Hayvan Sayısı x Canlı Ağırlığın yüzde 4’ü)
Fireli Kan Miktarı= Firesiz Kan Miktarı + (Firesiz Kan Miktarı x yüzde 15 su firesi)
Kan Unu Miktarı= Fireli Kan Miktarı x yüzde 20 randıman
(Kan Unu Randımanı, yüzde 20 olarak alınmıştır) (E.B.K., 1973).
Yapılan çalışmada elde edilen safra miktarının hesaplamasında aşağıdaki
formülden yararlanılmıştır:
Safra satışından elde edilecek net kâr = Yıllık Toplam Gelir - Yıllık Toplam Gider
Yıllık Toplam Gelir= 1 000 adet ihracat fiyatı (7 500 $) x Parite (1 $ = 1,5 YTL) x
Bir yıl içinde elde edilen 1 000 adetlik parti sayısı
Yıllık Toplam Gider= Aylık Stoklama Maliyeti (815 USD) x Kesilen Büyükbaş
Hayvan Sayısı x 1 000 adetlik parti sayısı x Parite (1 $ = 1,5 YTL)
Çalışma süresince büyükbaş için canlı hayvan ağırlığı 250 kg; küçükbaş canlı
hayvan ağırlığı, 45 kg (Filstrup, 1976); kasaplık güç oranı, büyükbaş hayvanlar için
yüzde 20 ve küçükbaş hayvanlar için yüzde 43; kaçak kesim oranı, yüzde 50 olarak
kabul edilmiştir (DPT, 2006).
Buna göre çalışmada Bağırsak ve İşkembe İçeriği aşağıdaki şekilde
hesaplanmıştır
Bağırsak ve İşkembe İçeriği Satış Bedeli = Mevcut hayvan sayısı x Kasaplık Güç x
Kaçak Kesim Oranı x Ortalama Canlı Ağırlığın yüzde 10’u x 1,5 Ykr
90
3. BULGULAR
3.1. Çevre Etki ve Boyutlarının Elde Edilmesi İle İlgili Bulgular
Çevre boyutu ve etkilerinin değerlendirilmesinde prosedürel olarak belirlenen
yöntem, aşağıdaki şekilde tanımlanmıştır:
Çevre boyutları, kan, safra ile bağırsak ve işkembe içeriğinin çevrenin yedi
unsuru olan “insan, fauna, flora, hava, su, toprak ve doğal kaynaklar” yönüyle ele
alınması sonucunda ortaya çıkan etkiler ile birlikte yazılır. Etkinin büyüklüğü kriteri
ise subjektif bir değerlendirmeye tabidir. Etki büyüklüğünü tanımlamak için 1-5 arası
bir skala üzerinde tamsayılı bir puanlama yapılır. Etkinin büyüklüğünün en üst
seviyede olduğunun değerlendirilmesi halinde 5, oldukça önemsiz olduğu
düşünülüyorsa 1 puan verilir. Burada amaç, tespit edilmiş olan çevre boyutlarına
ilişkin etkilerin, etki büyüklüğü başlığı altında verilen noktalar açısından bir
derecelendirmeye (sıralamaya) tabi tutulmasıdır. Eğer bir etkiye ilişkin yasal veya
işveren şartları mevcut ise o çevre etkisi önemli olarak kabul edilir ve Çevre Yönetim
Programında ele alınır. Bununla beraber, etkiye ilişkin yasal veya diğer şartlar mevcut
olmasa bile etkinin büyüklüğüne göre önemli çevre etkisi olarak değerlendirilmesi
söz konusu olabilir.
Ankara Ticaret Borsası Mezbahasında yapılan çalışma sonucunda elde edilen
çevresel risk değerlendirme tablosu, Tablo-3’de verilmiştir.
91
Tablo-3 Çevre Boyut ve Etkilerini Değerlendirme Tablosu
S.NO.
1
KONU BAŞLIĞI
DEĞERLENDİRME
ÇEVRE BOYUTU
Kan
2
ÇEVRE ETKİSİ
İnsan sağlığı
Hayvan Sağlığının Zarar Görmesi
Floral Yapının Bozulması
Yeraltı ve Yerüstü Sularının Kirlenmesi
Toprak Kirliliğine Neden Olması
3
YASAL YAPTIRIM (A)
YOK
4
İŞVEREN ŞARTLARI (B)
VAR
5
ETKİ BÜYÜKLÜĞÜ (C)
5
6
RİSK DEĞERLENDİRMESİ [(A+B) X (C)]
(1+5) X 5 = 30
7
RİSK İÇİNDEKİ SIRASI
ALINMASI GEREKEN ÖNLEMLER
Kesilen hayvanların kanları, kan toplama
kazanlarında biriktirilecek ve kan unu
yapılmak üzere rendering ünitelerine sevk
edilecek
9
TAHMİNİ MALİYETİ (*)
Mevcut kurulu tesis içerisinde yer alan
ünitelerde yapılacak çalışma ile tüm
maliyetler, işletme maliyetleri ile birlikte
değerlendirilmiştir.
10
BAŞLAMA TARİHİ
DERHAL
11
BİTİRME TARİHİ
SÜREKLİ
12
AMAÇLANAN HEDEF
Kandan kaynaklanan çevresel zararları
ortadan kaldırmak; bu esnada kuruluşa
yeni girdiler sağlamak; sonuçta ülke
ekonomisine katkı sağlamak
13
ULAŞILMASI HEDEFLENEN
KURUMSAL KAZANÇ (*)
Toplam olarak elde edilmesi planlanan
34 086 kg/yıl kan ununun satışından elde
edilmesi hedeflenen kurumsal kazanç,
2 386,02 YTL/yıl olarak planlanmıştır.
8
(*) Ankara Ticaret Borsasının 18 Kasım 2004 tarihindeki borsa fiyatına göre belirlenmiştir.
92
Tablo-3 Çevre Boyut ve Etkilerini Değerlendirme Tablosu (devamı)
S.NO.
1
KONU BAŞLIĞI
DEĞERLENDİRME
ÇEVRE BOYUTU
Bağırsak ve İşkembe İçeriği
2
ÇEVRE ETKİSİ
İnsan sağlığını tehdit etmesi
Hayvan sağlığını tehdit etmesi
Floral yapıyı bozması
Yer altı ve yer üstü sularının kirlenmesi
Hava kirliliğine neden olması
Toprak kirliliğine neden olması
3
YASAL YAPTIRIM (A)
YOK
4
İŞVEREN ŞARTLARI (B)
VAR
5
ETKİ BÜYÜKLÜĞÜ (C)
5
6
RİSK DEĞERLENDİRMESİ [(A+B) X (C)]
(1+5) X 5 = 30
7
RİSK İÇİNDEKİ SIRASI
8
ALINMASI GEREKEN ÖNLEMLER
Biyokütle dönüşüm modellerinden
“Kompostlama, Gazlaştırma ya da
Havasız Çürütme” sistemlerinden tesisin
alt yapısı, arazi özellikleri, ulaşım
yollarına yakınlık gibi faktörler dikkate
alınarak havasız çürütme sistemi
kurulmasıdır.
9
TAHMİNİ MALİYETİ
Bu araştırmanın kapsamı dışında
olduğundan hesaplanmamıştır.
10
BAŞLAMA TARİHİ
DERHAL
11
BİTİRME TARİHİ
SÜREKLİ
AMAÇLANAN HEDEF
Özellikle son yıllarda ihracata yönelik
olarak çalışmaya başlayan tarım
sektörünün ihtiyaç duyduğu organik
kompost gübrenin karşılanması ve
ülkemizde organik tarımın
yaygınlaşmasının sağlanması
ULAŞILMASI HEDEFLENEN
KURUMSAL KAZANÇ (*)
Havasız çürütme yöntemi ile elde edilecek
olan 370 500 kg. kompost gübrenin elde
edilme prosedürü sonucunda ulaşılması
hedeflenen yıllık kurumsal gelir 5 557,50
YTL.dır.
12
13
(*) Ankara Ticaret Borsasının 18 Kasım 2004 tarihindeki borsa fiyatına göre belirlenmiştir.
93
Tablo-3 Çevre Boyut ve Etkilerini Değerlendirme Tablosu (devamı)
S.NO.
1
KONU BAŞLIĞI
ÇEVRE BOYUTU
DEĞERLENDİRME
Safra
İnsan sağlığına zarar vermesi
Hayvan sağlığına zarar vermesi
2
ÇEVRE ETKİSİ
Floral yapıya zarar vermesi
Yer altı ve yer üstü sularını kirletmesi
Toprak kirliliğine neden olması
3
YASAL YAPTIRIM (A)
YOK
4
İŞVEREN ŞARTLARI (B)
VAR
5
ETKİ BÜYÜKLÜĞÜ (C)
1
6
RİSK DEĞERLENDİRMESİ [(A+B) X (C)]
(1+4) X 1 = 5
7
RİSK İÇİNDEKİ SIRASI
ALINMASI GEREKEN ÖNLEMLER
Özellikle tıp ve eczacılık (farmasötik)
alanında çok değerli bir hammadde
olmasına karşın değerlendirilmeyerek
atılmaktadır. Bu tür hammadde ihtiyacı
bulunan başta Fransa ve İsviçre menşeli
üretici kuruluşlarla temasa geçerek
ihracata yönelik çalışma yapılmalıdır.
9
TAHMİNİ MALİYETİ (*)
Yalnızca büyükbaş hayvanların
safralarının talep eden ülkelerin
ambalajlama, etiketleme ve stoklama
koşullarına uygun olarak kabul
edilebilecek maliyeti yıllık 7 335 YTL
olacaktır.
10
BAŞLAMA TARİHİ
DERHAL
11
BİTİRME TARİHİ
SÜREKLİ
12
AMAÇLANAN HEDEF
Yenilemeyen yan ürünü değerlendirerek
hem kuruluşa yeni bir kazanç sağlamak
hem de ülkeye döviz girişi sağlamak
13
ULAŞILMASI HEDEFLENEN
KURUMSAL KAZANÇ (*)
Bir yıl sonunda elde edilecek olan 6 000
adet safranın ihracatı ile ulaşılması
planlanan kurumsal net kazanç, 60 165
YTL/yıl olarak planlanmıştır.
8
(*)14 Mart 2005 gününe ait Gümrük ve Muhafaza Başmüdürlüğü listelerinde yer alan bilgidir.
94
3.2. Atıkların Geri Kazanımı ile İlgili Elde Edilen Bulgular
Hayvan katı atıkları gübre olarak veya kurutulduktan sonra yakıt kaynağı (tezek)
şeklinde tarih boyunca kullanılmıştır. Hayvan atıklarından kaynaklanan çevre sağlığı
sorunları bazı endüstriyel atıklar dolayısıyla oluşan problemler kadar zararlı
olabilmektedir. Özellikle yüzey sularının alıcı ortama drenajı, tarımdan dönen sular
ve hayvan atıklarının nihai depolama alanı olarak kullanılan araziler su kirliliğinin
başlıca kaynakları olarak ortaya çıkmaktadır. Hayvan atıkları için çevresel açıdan
kabul edilebilir bertaraf yöntemleri büyük ölçekte biyokütle-enerji dönüşüm sistemi
olarak dikkate alındığında bu atıklardan enerji elde edilmesi ve ayrıca yan ürün
şeklinde besin değeri olan gübre elde edilmesi de mümkün olmaktadır (TÜBİTAKMAM, 2002).
Ankara İli sınırları içinde yer alan hayvan sayıları, hayvan atıklarından
kaynaklanan çevre problemleri dikkate alındığında projenin fizibilite çalışmaları için
Ankara Ticaret Borsasına bağlı bir mezbaha pilot bölge olarak seçilmiştir.
Mezbahalar, büyük ve küçük baş hayvanların kesildiği, parçalandığı, derisinin
yüzülüp iç organlarının ayıklandığı ve böylece elde edilen karkastan çeşitli et ve et
ürünlerinin üretildiği, kesimden ortaya çıkan ürünlerin değerlendirilerek çeşitli yan
ürünlerin elde edildiği tesislerdir (Gönenç, 1984). Kesme işleminden gelen kan
işlenebileceği gibi doğrudan kanalizasyona da gönderilebilir. Genellikle safralar ile
birlikte bağırsak ve işkembe içerikleri de toplanarak değerlendirilmeye alınmazlar ve
atık olarak nitelendirilirler.
Çalışma kapsamında ülkemizdeki hayvan üretim potansiyeli ve bu
potansiyeldeki olası gelişmeler belirlenmiştir. Hayvan atıklarının sebep olduğu çevre
sorunları, üretim kapasitesi ve bölgenin hassaslık derecesi dikkate alınarak ülkemiz
genelinde bir sonuca ulaşabilmek maksadıyla Ankara Ticaret Borsası Mezbahası pilot
bölge olarak kullanılmıştır. Bu çalışma yapılırken, çevreye verilen zararın
hesaplanması yerine, atıkların geri kazanımı ile elde edilecek ulusal gelir üzerinde
durulmuştur.
95
3.2.1. Atıkların Geri Kazanım Yöntemleri
Biyokütle ve diğer organik atıkların enerji amaçlı kullanılması için çeşitli dönüşüm
yöntemleri kullanılmaktadır. Ön işlemden geçirilmiş atıkların elektrik, ısı ve ışık
ihtiyacı olarak kullanılması durumunda uygulanan teknolojiler başlıca üç grupta
toplanır. Bunlar; termokimyasal dönüşüm, fizikokimyasal dönüşüm ve biyokimyasal
dönüşümdür. Günümüzde enerji amaçlı kullanılan atıkların büyük bir kısmı
termokimyasal yöntemle ısı ve elektriğe dönüştürülmektedir. Şekil-2'de çeşitli
dönüşüm yöntemleri verilmiştir.
Havasız çürütme prosesi birçok koşulda atık arıtma amacıyla verimli olarak
kullanılmaktadır. Prosesin havalı arıtma proseslerine göre avantajları bulunmaktadır.
Proses sırasında mikroorganizmalar ile karışık halde bulunan atık, metan ve
karbondioksite dönüştürülür. Bu dönüşüm sırasında yalnız atıktan elde edilen
enerjinin yüzde 10-12’si yeni hücrelerin üretiminde kullanılmakta olup, biyolojik
olarak çözünebilen organik maddelerin yüzde 85-90’ı metan ve diğer son ürünlere
dönüştürülür (TÜBİTAK-MAM, 2002).
Şekil-2 Biyokütle Dönüşüm Yöntemi
BİYOKÜTLE
ÖN HAZIRLIK, DEPOLAMA, TAŞIMA
Fizikokimyasal
dönüşüm
Termokimyasal
dönüşüm
sıvılaştırma
gazlaştırma
yakma
piroliz
Mangal
kömürü
Alkolik
fermantasyon
Sıkıştırma
ekstraksiyon
esterleştirme
Güç, Işık, Isı
Biyokimyasal
dönüşüm
Aneorobik
parçalanma
96
Hayvan gübresi, çözünmemiş ve çözünmüş organik maddeler, polisakkaritler,
lipid ve proteinler, uçucu yağ asitleri ve çevresel açıdan önemli inorganik
bileşiklerden oluşmaktadır. (TÜBİTAK-MAM, 2002). Biyolojik atığın metan gazına
dönüşümünün sağlandığı havasız çürütme (dönüşüm) prosesi, bir dizi biyolojik
reaksiyon adımının birleşmesinden oluşmaktadır.
Hayvan atıklarının havasız ortamda çürütülerek stabilizasyonunun sağlanması
ve biyogaz üretimi Avrupa’da bir enerji üretim stratejisi yaklaşımı olarak
Danimarka’da yaygın şekilde uygulanmaktadır.
1991 yılında yürürlüğe giren “Katı Atıkların Kontrolü Yönetmeliği” 36.
maddesi gereğince kompostun tarımda kullanımı için gerekli kalite kriterleri
belirlenmiş ve yine bu yönetmelik ile kompostun ağır metal sınır değerleri ortaya
konmuştur. Arıtma tesisi için en önemli kriter, ekonomik açıdan uygun, çevresel
etkileri açısından kabul edilebilir özellikte olmasıdır (Soyupak, 1997).
3.2.2. Canlı Hayvan Varlığı
Canlı hayvan varlığı olarak, çalışma süresince yalnızca büyük baş ve küçük
baş hayvan varlığı ele alınmış; kanatlı kümes hayvanları ile diğer hayvanlar
çalışmanın kapsamı dışında tutulmuştur. Ülkemiz genelinde bulunan büyükbaş ve
küçükbaş hayvan varlığı, FAO (2005) tarafından açıklanan verilere göre 2005 yılı
itibarıyla ülkemizdeki hayvan varlığı aşağıdaki şekildedir:
¾ Sığır
: 10 069 346 baş
¾ Manda
: 103 900 baş
¾ Koyun
: 25 201 156 baş
¾ Kıl Keçisi
: 6 609 037 baş
3.2.3. Atıkların Değerlendirmesi
Çalışmanın yapıldığı mezbahada işlenen küçükbaş ve büyükbaş hayvanlar ile ilgili
veriler aşağıdadır.
97
Ankara Ticaret Borsası tarafından kurulan mezbaha son derece modern bir
işletme olarak hizmete sokulmuş; kuruluş aşamasında her türlü arıtma sistemi
düşünülmüştür. Yıllık teorik üretim kapasitesi, haftanın üç günü (pazartesi, salı ve
perşembe) kesim yapacağı değerlendirilerek günde 300 büyükbaş ve 2250 küçükbaş
olarak belirlenmiştir. Ancak, bu oran yıllık ortalamada günlük 50 büyükbaş hayvanı
ve 250 küçükbaş hayvanı geçememiştir.
İşletmede günlük olarak kesilen hayvanlardan elde edilen işkembe ve bağırsak
içeriği ile safra ve kan miktarları aşağıda verilmiştir.
¾ Büyükbaş hayvan kesimi sonucunda günlük 1 250 kg bağırsak ve işkembe
içeriği; 50 adet safra; 500 kg kan (kesimde canlı ağırlığa göre yüzde 4) elde
edilmiştir.
¾ Küçükbaş hayvan kesimi sonucunda günlük 1 125 kg bağırsak ve işkembe
içeriği; 450 kg kan (kesimde canlı ağırlığa göre yüzde 4) elde edilmiştir.
¾ Toplamda günlük 2 375 kg bağırsak ve işkembe içeriği; 50 adet safra ve 950
kg kan elde edilmiştir.
Pilot uygulamanın yapıldığı mezbahada elde edilebilecek olan kan miktarı,
kesim sırasında canlı hayvan ağırlığının yüzde 4’ü olacak şekilde büyükbaş
hayvanlarda ağırlık 250 kg ve küçükbaş hayvanlarda ağırlık 45 kg kabulü ile kan
miktarı, aşağıdaki formüle göre hesaplanmıştır:
Büyükbaş hayvanlarda;
Firesiz Kan Miktarı= 50 baş x 250 kg/baş x 0,04= 500 kg
Fireli Kan Miktarı= 500 kg + (500 kg x 0,15) = 575 kg
Kan Unu Miktarı= 575 x 0,20 = 115 kg
Haftalık kan unu miktarı = 115 kg x 3 gün = 345 kg
Yıllık kan unu miktarı = 345 kg x 52 hafta = 17 940 kg
98
Küçükbaş hayvanlarda;
Firesiz Kan Miktarı= 250 baş x 45 kg/baş x 0,04= 450 kg
Fireli Kan Miktarı= 450 kg + (450 kg x 0,15) = 517,5 kg
Kan Unu Miktarı= 517,5 x 0,20 = 103,5 kg
Haftalık kan unu miktarı = 103,5 kg x 3 gün = 310,5 kg
Yıllık kan unu miktarı = 310,5 kg x 52 hafta = 16 146 kg
TOPLAM KAN UNU MİKTARI
34 086 kg/yıl
Pilot uygulamanın yapıldığı işletme tarafından haftada üç günden bir yıl
boyunca yapılacak olan kesimler sonucunda kan toplaması ile elde edeceği geliri,
34 086 kg/yıl x 0,07 YTL/kg = 2 386,02 YTL/yıl elde edilmektedir. İşletmenin ilk
kuruluşu sırasında kan unu işleme ile ilgili tesisin var olması ve kan unu üretimi ile
ilgili giderlerin işletme genel giderleri içinde görünmesi nedeniyle ayrıca maliyet
analizi yapılmamıştır. Yapılan bu çalışmadaki hesaplamalar, Ankara Ticaret Borsası
tarafından 18 Kasım 2004 tarihinde yer alan borsa fiyatı üzerinden belirlenmiştir.
Özellikle Fransa ve İsviçre, ülkemizden safra alan ülkelerdir. Gümrük ve
Muhafaza Başmüdürlüğü ile konu hakkında 14 Mart 2005 tarihinde yapılan görüşme
sonucunda Gümrük Müsteşarlığı tarafından yayımlanmış listelerine istinaden elde
edilen veriler aşağıdadır.
¾ Safralar, yurt dışına şoklama yöntemi ile dondurulmuş 1 000 adetlik steril ve
gıda taşımaya elverişli özel ambalajlarda sevk edilmektedir. Sevk edilen
ürünlerin mezbahanın soğuk hava deposunda stoklanması, ambalajlanması,
ambalajlarının üzerinin etiketlenmesi, gümrüğe kadar sevk edilmesi, gümrük
ve nakliye masrafları Tablo-4’de hesaplanmıştır.
¾ Herhangi bir firenin olmaması durumunda 1 000 adet safra 45 gün içinde
toplanabilmektedir. Ancak ambalajlama öncesinde elde edilen safraların
ortalama yüzde 25’i fire olarak kullanım dışında kalmaktadır. Bu nedenle
ambalajlanabilecek 1 000 adet safra, günlük 50 büyükbaş hayvan kesimi ile 60
gün içinde toplanabilmektedir.
99
Tablo-4 Safra Stoklama Maliyeti Hesaplama Tablosu
Parti No
Elde Edilen
Safra Sayısı
(Ad)
Stokta
Kaldığı Süre
(gün)
Günlük
Stoklama
Maliyeti (USD)
Partiye Ait
Toplam Stoklama
Maliyeti (USD)
A
1
2
3
4
5
6
7
8
9
10
11
12
13
14
15
16
17
18
19
20
21
22
23
24
25
26
27
TOPLAM
B
50
50
50
50
50
50
50
50
50
50
50
50
50
50
50
50
50
50
50
50
50
50
50
50
50
50
50
1350
C
60
58
56
53
51
49
46
44
42
39
37
35
32
30
28
26
23
21
19
16
14
12
9
7
5
2
1
D
0,02
0,02
0,02
0,02
0,02
0,02
0,02
0,02
0,02
0,02
0,02
0,02
0,02
0,02
0,02
0,02
0,02
0,02
0,02
0,02
0,02
0,02
0,02
0,02
0,02
0,02
0,02
E=BxCxD
60
58
56
53
51
49
46
44
42
39
37
35
32
30
28
26
23
21
19
16
14
12
9
7
5
2
1
815
Tablodan da görüleceği üzere 60 günlük süre içerisinde 1 350 adet safra elde
edilebilmektedir Ancak ortalama yüzde 25’lik fire oranı dikkate alındığında 60 gün
boyunca 1 000 adet safranın biriktirilebileceği kabul edilmiştir. Bu durumda 60 gün
sonunda 1 000 adet safranın stoklama, ambalaj, etiketleme ve nakliye maliyeti birim
başına 0,02 USD üzerinden toplamda 815 USD olmaktadır.
100
¾ 1 000 adetlik özel ambalajın stoklama maliyeti 2 aylık tutar olan 815 USD
olarak bulunmuştur. Bu durumda yıllık safra ile ilgili maliyet, 815 YTL x 6
dönem = 4 890 USD olacaktır. Bu değer, 1 USD’nın 1,5 YTL paritesinde
olduğu varsayımı ile 4 890 x 1,5 YTL = 7 335 YTL olacaktır.
¾ 14 Mart 2005 tarihindeki Gümrük Müsteşarlığı listelerine göre 1 000 adetlik
bir ambalajın fatura üzerindeki tutarı 7 500 USD olduğundan bir yılda 6 sefer
safra ambalajı hazırlanabileceğinden 7 500 USD x 1,5 YTL x 6 ambalaj bedeli
= 67 500 YTL/yıl işletmenin safradan elde edeceği gelir olacaktır.
¾ İşletmenin safranın geri kazanımı sonucunda bir yılda elde edebileceği net
kârı, 67 500 YTL/yıl (net gelir) – 7 335 YTL/yıl (net gider) = 60 165 YTL/yıl
olacaktır.
Günlük 50 büyükbaş ve 250 küçükbaş hayvan kesimi sonucunda canlı
ağırlığının yüzde 10’u üzerinden bağırsak ve işkembe içeriği elde edilebilmektedir.
Bu durumda elde edilebilecek olan yıllık gelir aşağıdaki şekilde hesaplanabilecektir.
50 büyükbaş x 250 kg/baş x 3 (haftalık kesim sayısı) x yüzde 10 = 3 750 kg
250 küçükbaş x 45 kg/baş x 3 (haftalık kesim sayısı) x yüzde 10 = 3 375 kg
HAFTALIK TOPLAM
YILLIK TOPLAM
7 125 kg
7 125 kg x 52 hafta = 370 500 kg
YILLIK ELDE EDİLEBİLECEK GELİR
370 500 X 1,5 Ykr/kg = 5 557,50 YTL
3.3. Anketlerin Değerlendirilmesi ile Elde Edilen Bulgular
Alan araştırmasında, veri toplama ve envanter tespit aracı olarak Ek.1’de bulunan
anket kullanılmıştır. Söz konusu anket formu ile araştırma kapsamındaki mezbahalara
gidilerek yöneticilerle yüz yüze görüşülmüştür.
Çalışmanın yapıldığı bölge olarak Ankara ili ve ilçeleri seçilmiştir. Ankara
Bölgesinde büyükbaş hayvan kesimi yapan özel ve resmî kurumlara ait mezbaha,
kombinalar ile bunları parçalayan, işleyen tesislere ait veriler Ek.2’dedir.
101
Ek.2’de yer alan tablonun incelenmesi sonucunda Ankara ili sınırları içinde
toplam 83 adet bu alanda faaliyet gösteren işletme bulunduğu; bu işletmelerden 2
adedinin (yüzde 1) kombina, 12 adedinin (yüzde 15) mezbaha, geriye kalan 69
işletmenin (yüzde 84) ise tesis niteliğinde olduğu görülmektedir. 69 tesisten yalnızca
2 adedinde üretim yapıldığı; diğer 67 adet tesiste ise yalnızca satış için parçalama ve
işleme işlemlerinin yapıldığı belirlenmiştir. Ayrıca mezbahalardan 2 adedinin 1. sınıf,
4 adedinin 2. sınıf ve 6 adedinin 3. sınıf mezbaha olduğu anlaşılmıştır.
Çalışmanın yalnızca üretim yapan işletmelerde yoğunlaşabilmesi maksadıyla
ve yenilemeyen hayvansal yan ürünlerin yalnızca üretim yapan işletmelerde
bulunacağı için Ek.2’de verilen işletmelerin içinden aşağıda belirtilen 11 adet
mezbaha işletmesinde anket çalışması yapılmıştır.
Çalışmanın başlangıcında listede yer almasına karşın anket uygulanamayan
Çubuk Belediye Mezbahasının özelleştirme nedeniyle el değiştirme aşamasında
olması sonucunda anket uygulayabilecek ortam ve muhatabın olmaması; Elmadağ’da
bulunan özel ve belediye tesislerinin Hasanoğlan ile müştereken çalışmaya
başlamaları ve kendi tesislerini kapatmış olmaları Ankara Ticaret Borsası Mezbahası,
diğer mezbahalar ile kıyaslanarak karşılaştırılacak olmaları nedeniyle anket
çalışmasının dışında kalmıştır. Elmadağ’da bulunan özel sektöre ait bir işletme de
anket çalışmasına katılmama konusunda beyanda bulunmuşlardır.
Yukarıda yapılan açıklamalar nedeniyle, anket çalışması ile elde edilecek olan
veriler, aynı zamanda evren elemanlarının bütünü üzerinden yapılacağından,
sonuçların bütünü temsil edip etmediği konusunda ayrı bir değerlendirme
yapılmamıştır.
Ankete katılan Mezbaha ve Et Kombina İşletmeleri aşağıdadır:
¾ Beypazarı Belediye Mezbahası
¾ Kızılcahamam Belediye Mezbahası
¾ Nallıhan Belediye Mezbahası
¾ Ayaş Belediye Mezbahası
¾ Hasanoğlan Belediye Mezbahası
102
¾ Şereflikoçhisar Belediye Mezbahası
¾ Sincan Mısırdalı Et Kombinası
¾ Yenimahalle Beşkardeşler (Susuz) Mezbahası
¾ Kazan Belediye Mezbahası (Aygülen Dericilik)
¾ Akyurt Belediye Mezbahası
¾ Polatlı Belediye Mezbahası
Belirtilen bu kuruluşlar ile ilgili yapılan anketlerden elde edilen bulgular
şunlardır.
Şekil-3 Ankete Katılan Kuruluşların Statüleri Grafiği
10
KURULUŞ SAYISI
9
8
7
6
5
4
3
2
1
0
ÖZEL(1)
BELEDİYE(2)
STATÜ
Seçilen 11 birimlik örneklemin 9 adedi belediye ait işletme; diğer 2 adedinin
özel sektör kuruluşlar olduğu görülmektedir. Buna göre Ankara bölgesinde kesim
yapan mezbaha ve kombina işletmesinin yüzde 82’si belediye kuruluşu iken yalnızca
yüzde 18’e karşılık gelen bir bölümde yer alan özel sektör kuruluşları hayvancılık
sektöründe doğrudan üretimi üstlenmişlerdir. Buna karşılık, hayvansal ürün
pazarlama konusunda Ankara bölgesindeki işletmelerin yüzde 84’ü özel sektör
kuruluşlar olarak belirlenmiştir.
103
Şekil-4 Ankete Katılan Kombina ve Mezbahaların Dağılımı Grafiği
12
KURULUŞ SAYISI
10
8
6
4
2
0
KOMBİNA(1)
MEZBAHA(2)
DAĞILIM
Şekil-4’e göre ankete katılan işletmelerden 11 adedi mezbaha iken yalnızca 1
adedi kombina olarak belirlenmiştir. Örneklem içindeki bu dağılım mezbahalar için
yüzde 91 ve yüzde 9 gibi bir farklılık ortaya koymaktadır.
Diğer taraftan, Türkiye’de et sanayinin gelişiminde 1982 yılında 1580 sayılı
yasaya ek olarak çıkarılan 2678 sayılı yasa ile özel sektöre de çeşitli bölgelerde
kombina kurma yetkisinin verilmesi önemli rol oynamıştır. Buna paralel olarak bazı
Büyükşehir Belediyeleri, kuruluş tarihi eski olan mevcut mezbahaları modernize etme
çalışmaları ile birlikte yeni mezbaha yatırımlarına gitmektedirler.
Şekil-5 Ankete Katılan Kuruluşların Sınıfları Grafiği
7
KURULUŞ SAYISI
6
5
4
3
2
1
0
1.Sınıf(1)
2.Sınıf(2)
3.Sınıf(3)
SINIFI
Kombina(4)
104
Şekil-5’e göre, ankete katılan işletmelerin 2 adedi (yüzde 18) 1. sınıf, 2 adedi
(yüzde 18) 2. sınıf, 6 adedi (yüzde 54) 3 sınıf ve 1 adedi (yüzde 10) kombinadır.
Şekil-6 Büyükbaş Hayvan Haftalık Kesim Kapasitesi
KESİLEN HAYVAN SAYISI
6
5
4
3
2
1
0
1-10 (1)
11-25 (2)
26-50 (3)
51-75 (4)
75-100 (5)
101 ve
fazlası (6)
KATEGORİLER
Örneklem içinde yer alan kuruluşlardan 5 adedi ağırlıklı olarak haftada 26-50
aralığında kesim yapmaktadırlar. Ancak Ankara bölgesinde anket çalışması içinde yer
alan örneklerden hiç birisi haftalık 75-100 büyükbaş hayvan kesim aralığı içinde yer
almamaktadırlar. Bununla birlikte Örneklem içinde yer alan 8 kuruluşun (yüzde 73)
haftada 50 baş hayvandan daha az kesim yaptığı; yalnızca yüzde 27’lik bir bölümün
75 ve daha fazla büyükbaş hayvan kestiği belirlenmiştir.
105
Şekil-7 Küçükbaş Hayvan Haftalık Kesim Kapasitesi
6
KESİLEN HAYVAN
5
4
3
2
1
0
1-10 (1)
11-25 (2)
26-50 (3)
51-75 (4) 75-100 (5)
101 ve
fazlası (6)
KATEGORİLER
Haftalık olarak kesilen küçükbaş hayvanlardan 75 ve yukarısı için kesim
yapan işletme miktarı 6 (yüzde 55)’dır. 50 ve daha az kesim yapan toplam 4 işletme
(yüzde 36) belirlenmiştir. 1 işletme ise küçükbaş hayvan kesimi yapmadığını
bildirmiştir.
Şekil-8 Ankete Katılan Kuruluşların Çalışan Personel Durumu
9
KURULUŞ SAYISI
8
7
6
5
4
3
2
1
0
1-10 (1)
11-25 (2)
26-50 (3)
KATEGORİLER
51-75 (4)
75-100 (5)
106
Ankete katılan kuruluşların 8 adedinde (yüzde 73) en çok 10 personel
çalışmaktadır. Diğer 3 adedinde ise en çok 25 personel çalışmaktadır. Ankara
bölgesinde, 25’den daha fazla personel çalıştırabilecek kapasitede bir işletme
bulunmamaktadır.
Şekil-9 Çalışan Personelin Yüzdesel Dağılımı Grafiği
45
BEKÇİ (% 1)
0
DERİCİ (% 1)
5
İDARİ PERSONEL (% 3)
10
AŞÇI (% 2)
15
VASIFSIZ İŞÇİ (% 1)
20
MEZBAHA SOR. (% 4)
25
ŞOFÖR (% 4)
30
KASAP (% 39)
35
VET.HEK.(% 24)
YÜZDESEL DAĞILIM
40
1
GÖREVLER
Ankete katılan kuruluşların tamamında kasap çalışırken yalnızca 7 işletmede
(yüzde 24) veteriner hekim istihdam ediliyor olması; diğer 4 işletmede ise dışarıdan
sözleşmeli veteriner hekim olarak görev yapması; özellikle özel sektör kuruluşlarda
veteriner hekim istihdam edilirken belediye mezbahalarında veteriner bulunmaması
dikkat çekici bir nokta olarak tespit edilmiştir. Bunun dışında 1 adet bekçi, 1 adet
mezbaha sorumlusu, 1 adet vasıfsız işçi, 2 adet aşçı, 3 adet idari personel, 1 derici ve
1 şoför işletmelerde görev almaktadır.
107
25
20
15
10
BE
SÜREKLİ
YP
KI AZA
ZI
LC RI
AH BE
AM LED
N
AL
A M İY
LI
E
H
M
AN BE
EZ
L
E
BA
D
AY BEL
H
H
AS
ED İYE
AŞ
AS
AN
M
İ
YE
BE
EZ I
O
LE
Ğ
M
EZ ...
D
ŞE LA
İ
N
Y
B
R
BE E M AH
EF
Sİ
L
Lİ
EZ AS
N
KO ED
BA I
YE CA
İY
Ç
N
H
E
N
H
AS
İM MI
M
İS
S
E
A
AH
I
ZB I
R
R
KA
D
AL
M
A
ZA
EZ ...
LE
LI
N
BA
AY BE ET
H
K
Ş
G
AS
O
KA
AK
Ü
M
I
L
R
B
E
YU
D
İN
N
E
R
A
D
PO T
ER ŞLE SI
B
LA
R
E
İC
. ..
TL LED İLİ
K
IB
İY
BE
E
EL
ED ME L..
ZB .
İY
E
AH
M
EZ AS
BA I
H
AS
I
ELEMAN SAYISI
Şekil-10 Personel Politikası Grafiği
5
0
KURULUŞLAR
Kuruluşlarda sürekli çalışan personel ortalaması, 6,27’dir. Bu veriye göre,
işletmeler, geçici ya da mevsimlik personel istihdamından daha çok sürekli eleman
istihdam etmeyi tercih etmektedirler. Bu kararlarında kuruluşların istikrarlı
çalışmasından daha çok, küçük belediyelere ait işletmeler olması nedeniyle seçimle
gelen Belediye yönetimlerinin siyasal gelecek kaygısı bulunmaktadır.
108
Şekil-11 Büyükbaş Hayvan Başına Kesim Ücretleri
25
20
15
10
5
AŞ
AN
O
R
Ğ
EF
LA
Lİ
YE
N
K
N
O
S
İM
Ç
İN
H
AH
C
İS
AN
AL
AR
M
L
E
KA
IS
BE
IR
ZA
D
ŞK
N
AL
AR
AY
I
D
G
EŞ
Ü
LE
LE
N
R
D
ER
İC
İL
İK
AK
YU
R
T
PO
LA
TL
I
AY
AN
AS
N
ŞE
H
KI
ZI
LC
AH
YP
BE
AL
LI
H
ı
AM
AM
0
AZ
AR
B.BAŞ HAYVAN
BAŞINA ÜCRET (YTL)
30
KURULUŞLAR
Şekil-11’e göre büyükbaş hayvan başına alınan ortalama kesim ücreti 18,30
YTL’dır. Ancak Kazan Aygülen Dericilik Belediye Mezbahasında kesim ücreti 27
YTL’na kadar yükselirken Hasanoğlan belediye Mezbahasında 12,50 YTL’na kadar
düşmektedir. Bu fiyat farklılaşmasındaki en önemli nedenlerden birisini Hasanoğlan
ile Elmadağ mezbahalarının tek bir tesiste toplanmış olmaları; diğer yanda Kazan’da
bulunan tesisin ulaşım olanaklarının kısıtlı olması şeklinde belirlenmiştir.
Şekil-12 Küçükbaş Hayvan Başına Kesim Ücretleri
4,5
3
2,5
2
1,5
1
AŞ
AY
ŞE
H
AS
YP
A
KI
ZA
ZI
R
LC
I
A
H
AM
AM
N
AL
LI
H
AN
0
AN
O
Ğ
R
LA
EF
N
Lİ
YE
KO
Sİ
N
Ç
İM
N
H
C
İS
AH
A
AR
N
AL
M
LE
I
SI
KA
BE
R
ZA
D
ŞK
AL
N
A
I
AY
R
D
G
E
Ü
ŞL
LE
E
N
R
D
E
Rİ
Cİ
Lİ
K
AK
YU
R
T
PO
LA
TL
I
0,5
BE
KÜÇÜKBAŞ HAYVAN
BAŞINA ÜCRET (YTL)
4
3,5
KURULUŞLAR
109
Küçükbaş hayvan ortalama kesim ücreti, hayvan başına 3,20 YTL’dır. Akyurt
Belediye Mezbahası küçükbaş hayvan kesimi yapmamaktadır. Bu nedenle grafikte
boş olarak görünmektedir. Kazan, Nallıhan ve Beypazarı mezbahalarında ulaşım
imkanlarının yetersizliği nedeniyle kesim ücreti 4 YTL ile en yüksek fiyatı
oluştururken Kızılcahamam Belediye Mezbahasında 2 YTL ile en düşük kesim ücreti
belirlenmiştir.
Şekil-13 Değerlendirilmeye Alınan Yenilebilir Hayvansal Ürünler
KURULUŞ SAYISI
YENİLEBİLİR YAN ÜRÜNLER
Di
l
Be
yin
Bö
b
İş r ek
ke
m
be
Pa
ça
Ci
Ka ğ e
ra r
ciğ
er
Ba Da
ğı lak
rs
ak
la
Ya r
ğl
ar
Ke
m
Ke ikl
m i Kı
iks rm
iz
ı
Kı zı E
rm t
ız
ıE
t
Ba
ş
12
10
8
6
4
2
0
ÜRÜNLER
Şekil-13’ün incelenmesi sonucunda ankete katılan örneklemin tamamının
kemikli kırmızı et üretiminde bulunduğu; 9 kuruluşun aynı zamanda kemiksiz kırmızı
et üretimi de yaptığı, 9 kuruluşun başları atmayarak sakatat olarak değerlendirdiği, 8
kuruluşun dili, 7 kuruluşun beyini, 10 kuruluşun böbrekleri, 9 kuruluşun işkembeyi, 6
kuruluşun paçayı, 10 kuruluşun ciğerleri, 10 kuruluşun karaciğeri, 6 kuruluşun dalağı,
6 kuruluşun bağırsakları ve 3 kuruluşun da yağları değerlendirdiği belirlenmiştir.
Yapılan anket sonucunda ankete katılan örneklemlerden hiç birisinin
rendering olanaklarının olmadığı; bu nedenle bağırsak ve işkembe içeriği ile kanı,
safrayı ve diğer yan ürünleri değerlendirmedikleri belirlenmiştir.
Ankete
katılan
kuruluşlar
tarafından
hayvansal yan ürünler ile ilgili bilgiler aşağıdadır.
değerlendirilebilen
yenilemeyen
110
Şekil-14 Değerlendirmeye Alınan Yenilemeyen Hayvansal Yan Ürünler
KURULUŞ SAYISI
10
8
6
4
2
0
Yağlar (6)
Deri (9)
ÜRÜNLER
Ankete katılan kuruluşlar içinde en fazla 9 kuruluş kesilen hayvanların
derilerini değerlendirmeye aldıklarını beyan etmişlerdir. Ayrıca 6 kuruluş, yağları
değerlendirdiklerini; karkas verimliliği yönüyle, kesilen hayvanlardan büyükbaşların
ortalama karkas ağırlığının 259,4 kg ve küçükbaşların ortalama karkas ağırlığının
16,2 kg oldukları belirlenmiştir.
Ankete katılan kuruluşlar tarafından eksiklikleri olup olmadığına sorulan
soruya 9 kuruluş hiçbir eksikliklerinin olmadığını belirtmişlerdir. Gerçektende Tarım
ve Köyişleri Bakanlığı Koruma ve Kontrol Genel Müdürlüğü tarafından hazırlanarak
11 Eylül 2000 tarih ve 24167 sayılı Resmi Gazetede yayımlanarak yürürlüğe giren
“Kırmızı Et ve Et Ürünleri Üretim Tesislerinin Kuruluş, Açılış, Çalışma ve
Denetleme Usul ve Esaslarına Dair Yönetmelik” hükümlerine göre eksiklikleri
olmadığı belirlenmiştir. Buna karşın, günlük işlemlerin aksamadan yürüyebilmesi
maksadıyla 2 kuruluş tarafından aşağıda belirtilen eksiklikler gündeme getirilmiştir.
¾ 82 derecelik termostatlı su kabı
¾ Et kancası (eksiklerini tamamlamak maksadıyla)
¾ Kanalizasyon bağlantıları (yenilenmesi talebiyle)
¾ Soğuk hava deposu (yeni bir tane)
111
¾ Rendering tesisi (belki olursa yan ürünler değerlendirebilir düşüncesiyle)
Aynı zamanda 10 kuruluş, işletmelerinde fazlalık bulunmadığını belirtirken
bir işletme aşağıdaki konularda işletmelerinde fazlalık olduğunu belirtmiştir
¾ Soğuk hava odası
¾ Deri tuzlama yeri
Ankete katılan kuruluşlardan 4 adedinde arıtma tesisi olduğu, 7 adedinde
arıtma tesisinin bulunmadığı; arıtma tesisi bulunan iki kuruluşta arıtma tesisi işletme
maliyetinin yüksekliği nedeniyle çalıştırılmadığı, diğer iki kuruluşun bir tanesinde
aylık maliyetin 1 000 YTL, diğerinde ise aylık işletme maliyetinin 2 000 YTL olduğu
belirlenmiştir.
Ankete katılan kuruluşların hiç birisinde çalışan personel ile ilgili bir sağlık ve
portör sorunu olmamakla birlikte aşağıda belirlenen hijyen konularının ankete katılan
bütün işletmeler için sorun olduğu belirlenmiştir.
¾ Sıcak su bulunmaması ve yeterli temizlik yapılmaması
¾ Kanalizasyonlarda arıtmanın bulunmaması ve her tülü atığın çevreye
bırakılması ve/veya atılması
¾ Mezbaha arıtmasının uygun olmaması ya da aşırı maliyet nedeniyle
çalıştırılmaması
¾ Tuvalet musluklarının fotoselli ya da kol ile kumanda edilen türden olmaması
¾ Personelin hijyen konusunda bilinçsiz olması ve eğitim eksikliklerinin
bulunması
¾ Canlı hayvan nakil araçlarında uygun hijyenik koşulların sağlanamamış
olması
¾ Tesislerin eski teknolojiye sahip olması
¾ İş akışlarının ve kesim süreçlerinin hijyenik kesim kurallarına uygun
olmaması
112
Mezbahalarda yapılan anket uygulamaları, iki aşamalı gerçekleştirilmiştir.
Birinci aşamada yapılan yüz yüze görüşme ile ikinci aşamada yapılan anket
uygulaması sırasında belirlenen konular aşağıdadır.
¾ Yürürlükteki mevzuata göre işletmelerin üçüncü sınıf mezbaha konumunda
kalmayı tercih etmeleri nedeniyle hijyen kurallarına uyulmadığı; Tarım
Bakanlığı tarafından yapılan bazı denetimler sonucunda kapatılan bazı
mezbahaların, Belediye yetkilerince mühürün kırılması yolu ile çalıştırıldığı;
Tarım Bakanlığı yetkilileri tarafından kapalı olduğu düşünülen bu tür
mezbahalarda kesilen kaçak etlerin de kontrolsüz bir şekilde Ankara içine
binek tipi station model araçların bagajlarında dağıtıldığı belirlenmiştir.
¾ Özellikle Belediyelere ait mezbahaların, kuruluşunda bölge tercihlerinde
siyasilerin etkisi olduğu; bu işyerlerinde istihdamda da aynı yaklaşımın söz
konusu olduğu yapılan anketler sonucunda belirlenmiştir. Ancak bu durumun,
mezbahalarda hem insan sağlığı açısından hem de ekonomik yönden önemi
dikkate alındığında, önemli sorunlara yol açtığı görülmektedir.
¾ İşletme içinde yeterli maliyet muhasebesi yöntemi ile üretim maliyetlerinin
hesaplanmadığı; bu nedenle personel giderleri de dahil gerçek maliyetler
konusunda Belediyelerin bilgi sahibi olmadığı ve yalnızca tahmini maliyetler
ile konuşabildikleri; özellikle özelleştirilen mezbahalar dışında kesim
ücretlerine bilinçli yanıt verebilen mezbaha yetkilisinin bulunmadığı
saptanmıştır.
¾ Mezbahalarda organizasyonel bir yapının olmadığı; formal organizasyon
yapısı içinde Veteriner Hekimin mezbahada tam yetkiye sahip olduğu; ancak
informal organizasyon yapısı içinde söz sahibinin kasaplar olduğu; bunda da
birinci etkenin kasapların işe göre adam ilkesine göre istihdam edilmediği,
çoğunlukla siyasî eğilimde adama göre işe alındıkları belirlenmiştir.
¾ Anket uygulanan mezbahaların tamamında kesim teknolojilerinin son derece
eski olduğu; bu teknolojiyi yenilemek üzere gerekli finansal kaynağın
bulunmadığı; parasal olanak olduğu takdirde bu yenilemenin mezbaha
yönetimi olan Belediye Başkanlığına nasıl bir fayda getireceği tam olarak
113
bilinmediğinden atıkların değerlendirilmesi ve geri kazanılması da dahil
olmak üzere mezbahalarda hiçbir yeni yatırım yapılmadığı; yalnızca özelleşen
mezbahalarda bu konuda bazı alt yapı çalışmalarının başlamış olduğu; ancak
bu çalışmaların da yeterli düzeyde olmadığı belirlenmiştir.
¾ Mezbahaların eksikliklerinin bulunup bulunmadığının değerlendirilebileceği
tek doküman olan 11 Eylül 2000 tarihli “Kırmızı Et ve Et Ürünleri Üretim
Tesislerinin Kuruluş, Açılış, Çalışma ve Denetleme Usul ve Esaslarına Dair
Yönetmelik” incelendiğinde, sözde mezbahaların alt yapı ve donanım olarak
eksiklerinin bulunmadığı; ancak, gerekli hijyenik koşulları sağlamadıkları;
kesim tekniklerinden depolama koşullarına kadar her aşamada son derece ilkel
yöntemlerin uygulandığı belirlenmiştir.
114
4. TARTIŞMA
4.1. ISO 14001 Çevre Yönetim Sistemi Kurulması Sonucunda Elde Edilen
Bulguların Değerlendirilmesi
Uygulanan teknolojiler ile hayvan atıklarının çevreye olan etkilerini minimum
düzeye indirilirken enerji elde etmek, hayvan atıklarından gübre veya toprak
şartlandırıcı olarak yararlanmak mümkün olmaktadır.
Havasız çürütme yöntemi bir proses sürecinin uygulanması ile eşzamanlı
olarak önemli ölçüde enerji değeri olan biyogaz elde edilmesi ve gübre/kompost elde
edilmesi; hatta gerektiğinde sistemden kaynaklanan sıvı atığın tarlalara püskürtülerek
gübre amacıyla kullanılması unsurlarını gerçekleştirebilmektedir. Ancak bu yöntemin
ilk yatırım giderlerinin kompostlama sistemine oranla daha yüksek olması, sistemin,
havasız çürütme prosesinin hassas yapısı, işletme sırasında üretilen gazın yanıcı,
patlayıcı özelliği dolayısıyla oluşan riskler dezavantajlar olarak ortaya çıkmaktadır.
Hayvan atıklarının bertaraf kriterleri, uluslararası düzeyde uygulama örnekleri
ve bu çalışma kapsamında gerçekleştirilen örnekleme, analiz, tasarım ve fizibilite
çalışmaları çerçevesinde aşağıdaki sonuçlara varılmıştır.
¾ Uygulama sürecine geçilmeden bu yöntemin verimliliği ve yararları
konusunda eğitim faaliyetlerinin gerçekleştirilmesi projelerin başarısında
önemli rol oynayacaktır.
¾ Safraların geri kazanımında karşılaşılan en önemli nokta, safraların özellikle
tıp ve farmasötik alanında tercih edilen çok önemli bir hammadde olmasıydı.
Pilot uygulamanın yapıldığı mezbahada safraların, atılmadan önce çalışanlar
tarafından parçalandığı ve içindeki “inci” olarak tanımlanan safra taşlarının
alternatif tıp maksadıyla sarılık tedavisinde kullanılmak üzere toplandığı;
safradan geriye kalan bölümünün de başka hiçbir değerlendirmeye alınmadan
atıldığı belirlenmiştir.
115
¾ Kan ununun değerlendirilmesi ile ilgili maliyetin yüksekliği nedeniyle kan
unu elde edilmesi konusunda her hangi bir işlem yapılmamakta ve kesilen
hayvanlarına kanları, doğaya şarj edilmektedir.
¾ Yatırımda kullanılacak olan teknoloji ne kadar gelişmiş olursa olsun, işletme
maliyeti yüksek olduğu takdirde kullanılan teknoloji yarardan daha fazla zarar
getirecektir.
Bu
nedenle
Ankara’da
bulunan
diğer
mezbahaların
merkezileştirilmesi ile birim başına düşen sabit maliyetlerde azalma
sağlanabilecektir.
4.2. Anket Sonuçlarına Göre Karşılaştırma
Ankara ili ve ilçelerinde doğrudan üretim yapan 11 mezbaha ve kesim işletmesinde
yapılan anketlerin sonucunda aşağıdaki bulgular belirlenmiştir.
¾ Anket uygulanan işletmelerin tamamı, küçük ölçekli işletmeler olduğundan
üretimde verimliliğin düşük olduğu saptanmıştır. Maliyetleri yükselten bu tür
küçük ölçekli işletmelerin faaliyetlerine son verilerek daha büyük ölçekli
işletmeler, desteklenmelidir. Diğer taraftan bu küçük işletmelerin ortadan
kaldırılmasıyla kayıt dışı kesimlerin artmasını engellemek üzere bu tür büyük
ölçekli işletmelerin kurulması ve işletilmesi sırasında devlet tarafından
toptancı kasap ve besicilerin kesimle ilgili girdi maliyetlerinin azaltılmasına
yönelik gerekli desteklerin verilmesi, yararlı olacaktır.
¾ Anketlere verilen yanıtlara göre işletme tarafından devlete ödenen vergilerin
fazla olması nedeniyle kaçak kesimlerin fazla olduğu; özellikle kapasite dışı
kaçak kesimler yolu ile devlete daha az vergi ödendiği; bu uygulamaya da
yalnızca belediye mezbahalarında rastlandığı belirlenmiştir. Kaçak kesimler,
polisiye önlemler ile bugüne kadar önlenememiştir. Kaçak kesimlerin
önlenebilmesi için taşıma, ambalajlama ve etiketleme ile ilgili standartlar,
Avrupa Birliği normları düzeyine getirilmeli; bu konuda, üretici ekonomik
olarak desteklenirken tüketici de, başta basın ve yayın organları olmak üzere
çeşitli sivil toplum örgütleri aracılığı ile bilinçlendirilmelidir.
116
¾ Özellikle çevresel risklerin ortadan kaldırılabilmesi için başta Avrupa Birliği
ülkelerinde
kirleten
öder
prensibi
son
derece
etkin
bir
şekilde
uygulanmaktadır. Bu maksatla Avrupa Birliği Ortak Çevre Politikası
kapsamında kurulmuş olan LIFE (çevre fonu), işletmelerin arıtma
maliyetlerini
kısmen
üstlenerek
haksız
rekabetin
ortaya
çıkmasını
önlemektedir.
¾ Devlet Planlama Teşkilatı tarafından her 5 yılda bir hazırlanan planlarda,
çevre konusunda özellikle Avrupa Birliği kriterlerine uyum ile ilgili kesin
hükümlere yer verilmesine karşın, bu güne kadar yönetimlerin kararlı olarak
bu plan hükümlerini uygulamaması sonucunda öngörülen çevre hedeflerinin
hiç birisine ulaşılamamıştır.
¾ Mezbahalarda yapılan kesimler sonunda atıkların ÇED gereğince kurulmuş
olan arıtma tesislerinde işleme girmesi gerektiği halde, özellikle kaçak
kesimlerden kaynaklanan haksız rekabet nedeniyle mezbahalarda kurulmuş
olan arıtma tesisleri işletilememektedir. Bu durum, yalnızca çevrenin zarar
görmesi ile sonuçlanmamakta aynı zamanda çevrenin ilk unsuru olan insan
sağlığını da riske atmaktadır.
4.3. Sonuçların Yaygınlaştırılması
Mevcut mezbahaların kapatılıp, kesimlerin tek bir merkezde toplanacak
şekilde düzenlenmesi durumunda kan, safra ile bağırsak ve işkembe içeriklerinden
elde edilecek gelir için uygulanacak maliyet hesabının sonucu, aşağıdaki şekilde
olacaktır. Ankara Ticaret Borsası Mezbahasında haftada 3 günden 52 hafta boyunca
günde 50 büyükbaş ve 250 küçükbaş olmak üzere yıllık 7 800 büyükbaş ve 39 000
küçükbaş hayvan kesimi yapılabilmektedir.
Hesaplamalarda kullanılan birim fiyatlar aşağıda verilmiştir.
KAN
:
0,07 YTL/kg
SAFRA
: 11,25 YTL/adet
BAĞIRSAK VE İŞKEMBE İÇERİĞİ
:
1,50 YKR/kg
117
Ankara Ticaret Borsası Mezbahasının atıkların geri kazanımı ile elde edeceği
yıllık net geliri aşağıda verilmiştir.
KAN UNU
:
2 386,02 YTL/yıl
SAFRA
: 60 165,00 YTL/yıl
BAĞIRSAK VE İŞKEMBE İÇERİĞİ
:
PİLOT MEZBAHA TOPLAMI
: 68 108,52 YTL/yıl
5 557,50 YTL/yıl
Elde edilen bulgular, Ankara merkez ve ilçeleri için yaygınlaştırıldığında
mevcut hayvan popülasyonunun 220 596 büyükbaş (sığır-manda) ve 522 015
küçükbaş (koyun-keçi) olduğu (TÜİK, 2004); mevcut hayvan sayısı üzerinden
kasaplık gücün hesaplamada dikkate alınabilmesi için sığırda yüzde 20 ve koyunda
yüzde 43; kaçak kesimde ise yüzde 50 oranlarının kullanıldığı (DPT, 2006)
belirlenmiştir. Bu verilere göre Ankara İli ve ilçelerinde hesaplamada kullanılacak
olan mevcutlar, büyükbaş hayvan için 22 060, küçükbaş hayvan için 112 233
olacaktır. Bu durumda da ekonomik olmaması nedeniyle değerlendirilemeyen
yenilemeyen hayvansal yan ürünlerden kan, safra ile bağırsak ve işkembe
içeriklerinin parasal katkısı pilot işletme ile kıyaslandığında aşağıdaki şekilde
olacaktır.
Ankara’da bulunan büyükbaş ve küçükbaş hayvanlardan elde edilebilecek
olan kan miktarı, kesim sırasında canlı hayvan ağırlığının yüzde 4’ü olacak şekilde
büyükbaş hayvanlarda 250 kg ve küçükbaş hayvanlarda 45 kg ortalama canlı ağırlık
kabulü ile kan miktarı, aşağıdaki formüle göre hesaplanmıştır:
Büyükbaş hayvanlarda;
Firesiz Kan Miktarı= 250 kg x 0,04 x 22 060 baş = 220 600 kg/yıl
Fireli Kan Miktarı= 220 600 kg + [220 600 kg x 0,15 (su firesi)] = 253 690 kg/yıl
Kan Unu Miktarı= 253 690 kg/yıl x 0,20 randıman = 50 738 kg/yıl
Küçükbaş hayvanlarda;
Firesiz Kan Miktarı = 45 kg x 0,04 x 112 233 adet = 5 050 485 kg
118
Fireli Kan Miktarı 5 050 485 kg + [5 050 485 kg x 0,15 (su firesi)] = 5 808 057,75
kg/yıl
Kan Unu Miktarı = 5 808 057,75 kg/yıl x 0,20 randıman = 1 161 611,55 kg/yıl
TOPLAM KAN UNU MİKTARI
1 212 349,55 kg/yıl
Ankara İlinde bir yıl boyunca yapılacak olan kesimler sonucunda kan
toplaması ile elde edecek gelir, 1 212 349,55 kg/yıl x 0,07 YTL/kg = 84 864,45
YTL/yıl olacaktır.
Yapılan stoklama ile ortalama yüzde 25 fire değerlendirilerek 45 gün içinde
biriktirilebilecek olan 1 000 adet safranın 60 gün boyunca biriktirilebildiği kabul
edilmiştir. Bu durumda 60 gün sonunda 1 000 adet safranın stoklama, ambalaj,
etiketleme ve nakliye maliyeti birim başına 0,02 USD üzerinden toplamda 815 USD
olmaktadır.
Yıllık toplam stoklama maliyeti=815 USD x 6 dönem = 4 890 USD/yıl’dır.
14 Mart 2005 tarihindeki Gümrük Müsteşarlığı listelerine göre 1 000 adetlik
bir safra ambalajın fatura üzerindeki tutarı 7 500 USD olduğundan 1 000’lik bir
partiden;
7 500 USD – 4 890 USD = 2 610 USD net gelir elde edilebilmektedir.
Bu tutar YTL’na çevirildiğinde; 2 610 USD x 1,5 YTL = 3 915 YTL olacaktır.
Daha önce belirtildiği üzere Ankara ili ve ilçelerinde kesilen büyükbaş hayvan
sayısı 22 060 baştır. Kesilen her bir büyükbaş hayvandan 1 adet safra elde etmek
mümkün olmakla birlikte ambalajlama ve stoklama sırasında mevcut safranın
yaklaşık yüzde 25’i kadar bir fire oluşmaktadır.
Buna göre 1 yıllık bir dönemde Ankara ili ve ilçelerinden elde edilecek safra
miktarı şu şekilde hesaplanabilir:
Kesilen büyükbaş hayvan sayısı
= 22 060 baş
Safra firesi
= 22 060 x 0,25 = 5 515 adet
Alınan Net Safra Sayısı
= 22 060 – 5 515 = 16 545 adet
119
Bin adetlik bir partiden 3 915 YTL net gelir elde edilebildiğine göre Ankara ili
ve ilçelerinden 1 yıllık dönemde ;
(16 545 adet / 1 000) x 3 915 YTL = 64 773,68 YTL net safra geliri elde
edilmiş olacaktır.
Büyükbaş ve küçükbaş hayvan kesimi sonucunda canlı ağırlığının yüzde 10’u
üzerinden bağırsak ve işkembe içeriği elde edilebilmektedir. Bu durumda elde
edilebilecek olan yıllık gelir aşağıdaki şekilde hesaplanabilecektir.
22 060 büyükbaş x 250 kg x yüzde 10
=
551 500,00 kg
112 233 küçükbaş x 45 kg x yüzde 10
=
505 048,50 kg
Yıllık Toplam
= 1 056 548,50 kg
Yıllık Elde Edilebilecek Gelir
1 056 548,50 X 1,5 Ykr = 15 848,23 YTL
Ankara geneli için aşağıdaki sonuçlar elde edilmektedir:
KAN UNU
:
84 864,45 YTL/yıl
SAFRA
:
64 773,68 YTL/yıl
BAĞIRSAK VE İŞKEMBE İÇERİĞİ
:
15 848,23 YTL/yıl
ANKARA TOPLAMI
:
165 486,36 YTL/yıl
Elde edilen bulgular, Türkiye için yaygınlaştırıldığında mevcut hayvan
popülasyonunun 10 173 246 büyükbaş ve 31 810 193 küçükbaş olduğu (FAO, 2005);
mevcut hayvan sayısı üzerinden kasaplık gücün hesaplamada dikkate alınabilmesi
için sığırda yüzde 20 ve koyunda yüzde 43; kaçak kesimin ise yüzde 50 oranlarının
kullanıldığı (DPT, 2006) ; safrada ise yüzde 25 oranında fire oluştuğu belirlenmiştir.
Ankara ili ve ilçeleri için kullanılan hesaplama metodu uygulandığında Türkiye
genelinde 1 yıllık dönemde;
KAN
:
361 989,08 YTL/yıl
SAFRA
:
2 987 120,53 YTL/yıl
BAĞIRSAK VE İŞKEMBE İÇERİĞİ
:
843 142,27 YTL/yıl
TÜRKİYE TOPLAMI
:
4 192 251,88 YTL/yıl
120
5. SONUÇ VE ÖNERİLER
Türkiye, halen doğal olanakları ve coğrafî koşulları ile her türlü hayvansal üretime
elverişli bir ülkedir. Ancak özellikle 1950’li yıllardan sonra hayvancılıkta uygulanan
yanlış ekonomik politikalar, sektörde kaynakların verimli kullanımını engellemiştir.
Türkiye’de çayır ve meraların tarıma açılması sonucunda hayvancılık için çok
önemli bir yem kaynağı yok edilmiş; bu yolla yalnızca hayvancılık yok edilmekle
kalınmamış, toprağın hatalı kullanımı sonucunda oluşan erozyon nedeniyle, tarım
alanları da yok olmaya başlamıştır.
Türkiye, özellikle 1980 sonrası gıda konusunda dışa bağımlı ülkelerden biri
olmaya başlamıştır. İthal edilen gıda ürünlerinin miktarı, her yıl bir önceki yıla göre
en az yüzde 10 oranında artmaktadır.
Dengeli beslenme, insan sağlığının vazgeçilmez olgularından birisidir.
Sağlıklı ve dengeli beslenmeyen bir toplumda, sağlıklı nesillerin yetişmesi de
beklenemez. Bu nedenle Avrupa ülkelerinin ilk ortak politikası olarak kabul edilen
“Ortak Tarım Politikası” ile entegre edilen “Ortak Çevre Politikası” arasındaki bağ,
dikkatle incelendiğinde temelinde insan neslinin sağlık içinde varlığını devam
ettirebilme olgusunun olduğu görülebilecektir.
Türkiye’nin de kabul ettiği uluslararası anlaşmalarının temel koşulu olan
sürdürülebilir kalkınmada çevre faktörü, hayvancılık sektörü ile de entegre edilmesi
kaçınılmazdır. Bu maksatla, bütün hayvancılık işletmelerinde ISO 14001 Çevre
Yönetim Sistemi standardının uygulaması zorunlu kılınmalı; bu yolla, geri
kazanılamayan hiçbir yan ürünün bulunmasına izin verilmemelidir. Bu konu,
standardın kendi oto kontrol sistemi ile uluslararası değerlendirme yöntemine göre
kontrol altında tutulmalıdır.
Küçük
ölçekli
ve
verimliliği
olmayan
mezbaha
işletmeleri
yerine,
merkezileştirilmiş ve büyük ölçekli et kombina işletmeleri kurulmalı; özellikle
ilçelerdeki belediye mezbahaları, bir daha açılmamak üzere kapatılarak ulusal
ekonomik kayıpların önüne geçilmelidir.
121
Mezbaha ve kombinalarda kesilen hayvan sayılarının az olması nedeniyle
toplu kesim kapasitesinin düşüklüğü, bu işletmelerin kârlı ve verimli çalışmasına
olanak vermemektedir. Bu nedenle kaliteli ve verimli kasaplık hayvan üretimini
ödüllendirmek, modern ve ruhsatlı kesimhanelerde kapasite kullanımını artırmak,
hayvan kesimlerini kayıt altına almak ve vergi kayıplarının önüne geçmek amacıyla,
et teşvik primi uygulamasının, uygun alt yapının oluşturulması ve bakanlıkça
yapılacak denetimlerin etkin bir şekilde gerçekleştirilmesi şartıyla uygulanması,
kırmızı et sektörü açısından yararlı olacaktır.
Diğer taraftan, bu yaklaşımın mezbaha işletmesi açısından kârlılık ve
verimliliği anlamında yan ürünlerin ekonomik olarak değerlendirilmesi gerektiği
unutulmamalıdır.
Çalışma kapsamında ele alınan yalnızca 3 kalem yenilemeyen hayvansal yan
ürünün değerlendirilmesi ile ulusal kapsamda elde edilen gelir, 7 000 000 YTL.nı
geçmiştir. Ancak yalnızca tek bir işletme kapsamında konuya yaklaşıldığında
sonucun çok da kârlı ve verimli olmadığı anlaşılmıştır.
Yenilemeyen hayvansal yan ürünlerin geri kazanımı konusu devlet tarafından
ele alınmalı ve bu konu, ulusal bir politika ve hatta seferberlik konusu yapılmalıdır.
Tek bir hayvandan 95 farklı konuda ürün elde edilebildiği düşünüldüğünde konunun
ciddiyeti daha iyi anlaşılabilecektir.
Özellikle son dönemde ortaya çıkan çeşitli bulaşıcı hayvansal kökenli
hastalıklar nedeniyle gümrük tarifelerinde hayvansal yan ürünlerin Türkiye’ye girişi
en yüksek gümrük vergileri ile durdurulmaya çalışılmaktadır. Özellikle bu tür
ürünlerin geri kazanımı ile ülkemizde bulunan kıt döviz kaynaklarının da yurt dışına
çıkışı önlenmiş olabilecektir.
Damızlık ve besi hayvancılığı işletmelerinin yapacakları harcamalardan
halihazırda denizcilik sektöründe uygulandığı gibi Katma Değer Vergisi ve Özel
Tüketim Vergisi muafiyeti sağlanmalı; özellikle et sektörü ile ilgili yatırımlarda
merkezileşmeyi sağlayabilecek bir plan hazırlanmalı; Devlet Planlama Teşkilatı ile
İller Bankası tarafından ortaklaşa yapılacak bu planlama sonucunda Türkiye
genelinde, bölgesel başta kesimin tek merkezde yapıldığı sınırlı sayıda et sanayi
122
işletmesinin
kurulması
halinde
özellikle
yan
ürünlerin
ekonomik
olarak
değerlendirilmesiyle birlikte de işletmelerin kârlılıkları artabilecektir.
Islah yolu ile hayvancılık alanında büyük başarılar elde etmek imkânları
mevcuttur. Islah edilmiş hayvanların verim kapasiteleri artacağı gibi, her türlü ürün
verimleri de yükselecektir. Hayvancılık alanındaki ıslah faaliyetleri bakımından
ülkemizde yapılması mümkün pek çok şey vardır ve bunların randıman üzerindeki
etkileri çok önemlidir. Bu amaçla özel sektörün ıslah faaliyetlerine tam katılımı için
gerekli teşvikler sağlanmalıdır.
Hayvansal üretimde ihtisaslaşma ve ihtisas bölgeleri oluşturarak hayvan
sağlığı da dahil oluşabilecek bütün çevresel riskler kontrol altına alınmalıdır.
Yürürlükteki mevzuatta yer alan mezbahalarda sınıflandırma anlayışına derhal
son verilmelidir. Başta İnsan Hakları Evrensel Beyannamesinde yer alan insanların
eşitliği ilkesinin kabulü olan Avrupa İnsan Hakları sözleşmesine imza koymuş ve
bunu Anayasasında da beyan etmiş bir ülke olan Türkiye’de insanların tükettikleri
gıdalar ile ilgili üretim koşullarının sınıflandırılması, insanların da sınıflandırılması
anlamına gelmektedir. Oysa, insan sağlığını da doğrudan etkileyen hayvan sağlığının
kontrolünü sağlayan ve üretimde çok önemli bir konu olan hijyen kurallarını ortaya
koyan bir yönetmelik içinde bu konular için bir sınıflandırma getirme anlayışı kabul
edilemez bir konudur.
Hayvancılık işletmelerinden pazarlama ağını oluşturan son satış yerlerine
etlerin nasıl nakledilmesi gerektiği, yasal mevzuatlarla da ortaya konmuştur. Ancak
kaçak kesimlere göz yuman yerel yöneticiler tarafından kesilen hayvanlara ait
yenilebilir ürünler de kaçak olarak piyasaya arz edilmektedir. Bu konunun
engellenebilmesinin tek yolu, yerel yöneticilerin işletmiş oldukları mezbahaların
ivedilikle kapatılmasıdır. Bu yöntem, hem yerel yöneticilerin kontrol görevlerini etkin
olarak yerine getirmelerini sağlayacaktır, hem de kaynak israfının önüne
geçilebilecektir.
Mezbaha ve et sanayi işletmelerinde mutlaka maliyet muhasebesi yöntemleri
ile ürünlerin gerçek üretim maliyeti hesabına gidilmelidir. Halihazırda piyasadaki
yenilebilir hayvansal ürün fiyatlarının gerçek rakamları yansıtıp yansıtmadığı konusu,
123
mezbahaları işleten yerel yönetimler tarafından belirtilememektedir. Bundan başka,
mezbahalarda veteriner hekim dışında mutlaka bir çalışma ekonomistinin de görev
yapması sağlanmalı; bu yolla, mezbahalarda iş etüdü ve zaman etüdü yapılarak
işletmenin verimliliği hakkında gerçekçi sonuçlar ortaya konulmalıdır.
Mezbaha
işletmeleri
ile
ilgili
kamu
yatırım
proğramlarında,
proje
çalışmalarında hijyen ve teknoloji yanında, mezbaha işletmelerinin kuruluş yeri
seçimi, işletme ölçeği, vb. konularda mikro ve makro ekonomik değerlendirmelere
yeterli özen gösterildiğinde, kamu yatırım harcamalarında önemli bir tasarruf
sağlanabileceği anlaşılmaktadır.
Belediye sınırları içinde yapılan kesimlerde kesime nezaret eden bir veteriner
hekim yasal olarak bulundurulmaktadır. Ancak belediye sınırları dışında yapılan
kesimlerin belediye sınırları içinde pazarlanması sonucunda sağlıklı üretim yapan ile
yapmayan arasında başta belediye vergileri olmak üzere bir çok maliyeti etkileyen
konulara bağlı haksız rekabet oluşmaktadır. Bu durumda da uygun olmayan taşıma
koşullarına bağlı sekonder bulaşmalar sonucunda çeşitli enfeksiyonlarla et, kontamine
olmaktadır. Kesim yerleri, merkezileştirilmeli ve Belediyelere ait ruhsatı bulunmayan
ve hijyenik şartlarda kesim yapılmayan kesim yerlerinin tamamı mutlaka
kapatılmalıdır.
Yapılan çalışma sonucunda yenilemeyen hayvansal yan ürünlerin geri
kazanımı sonucunda ülke ekonomisine olan katkı üzerinde durulmuştur. Geri
kazanılmayan ürünlerin çevreye verilmesi ile ortaya çıkan çevre kirliliğinden
kaynaklanan zararın ulusal ekonomiye maliyetinin değerlendirmesi ise ayrı bir
araştırma konusudur.
Türkiye’de gerek pazarlama kanallarının uzunluğu, gerekse tüketim
talebindeki bireysellik, tüketim talebinin miktar, kalite ve çeşit konularında üretim
kesimine yansımaları engeller niteliktedir. O nedenle hayvansal ürün kalite-fiyat
ilişkisi de üretici ve tüketici çıkarlarını korumaktan uzaktır.
Çevre kirlenmesi sonucunda ya da doğrudan doğruya bitkisel ve özellikle
hayvansal besinlere yansıyan zehirli kimyasal kirleticilerin çoğunluğu, diğer
ülkelerde olduğu gibi, Türkiye’de de pestisidler grubundaki kümülatif etkili kimyasal
124
maddelerden oluşmaktadır. Bu konuda yapılan araştırmalar, ülkemizde tüketilmekte
olan et, süt ve ürünleri, su ürünleri ve hayvan yemlerinin önemli ölçüde pestisidlerle
kirletilmiş olduğunu göstermiştir. Mezbaha işletmelerinin kurulması ve işletilmesi
konusunda hazırlanmış olan yönetmelikteki sınıflandırmanın kalkması ile hijyenik
koşullarda üretilmiş hayvansal ürünler sayesinde ürün kalitesinde ve hijyeninde
etkinlik sağlanabilecektir.
Hayvancılık hizmetlerinde üretim alt sektörleri itibarıyla yapılacak sektörel bir
örgütlenme gerçekleştirilirken, hayvancılık kooperatifleri ve özel kesim işletmeleriyle
sağlanacak etkin bir koordinasyon ve entegrasyon, üretim, pazarlama ve tüketimdeki
rasyonelleşmeyi temin edecektir.
Hayvancılık işletmeleri, işletme biliminin ortaya koyduğu kriterlere uygun
olarak yönetilmelidir. Bir yönetim ilkesi olmayan mezbahalarda kesilen hayvanlar
hakkında gerçek istatistiksel verileri elde etmek mümkün olmamaktadır. Bu nedenle
mezbahalarda bir yıl içinde kesilen hayvan sayısı ile bildirilen hayvan sayısı arasında
farklılıklar yaşanmakta; bu tür bilgileri kaydeden kişi tarafından bilgiler ayda ya da
haftada bir kez topluca akılda kaldığı kadar bilgiyle doldurulmamalıdır.
Teknoloji, yalnızca bir seçim yatırımı olarak görülmemeli; yapılan üretimde
verimliliği artıran bir araç olarak kabul edilmelidir. Özellikle çevresel riskleri ortadan
kaldırmak maksadıyla yenilemeyen hayvansal yan ürünleri geri kazanırken,
teknolojinin en önemli araç olması sağlanmalıdır.
Avrupa Birliği tarafından ilk olarak uygulamaya konulan OTP, ortak çevre
politikası ile derhal entegre edilmiş ve aday ülkelerden de bu entegrasyonu
gerçekleştirmeleri bir ön koşul olarak talep edilmiştir.
Şüphecilik, eleştiricilik ve red edicilik sayesinde bilim bu günkü düzeyine
ulaşabilmiştir. Tercüme yerine araştırmayı, eleştirmeyi, şüphe ile yaklaşarak sonuçta
bir öncekini red etmeyi kendine yaşam felsefesi kabul eden bilim adamlarının bile
birleştikleri ortak payda, dünyamızın artık elimizden kayıp gittiğidir. Yaşam
mücadelesi adına yok ettiğimiz dünyaya artık yaşabilmek adına sahip çıkmak zorunda
kaldık. Ekonomide tüketmek, iktisadî mallardan yararlanmak anlamına geldiği halde
125
insanoğlu tüketmeyi, ekonominin ilk kuralı olan sınırsız ihtiyaçları uğruna yok etmek
ya da ortadan kaldırmak olarak algılamıştır.
Üretmeden yalnızca tüketerek kalkınabilmiş, zengin ve gelişmiş bir ülke
yoktur. Aynı zamanda tarım ve hayvancılığı ihmal ederek kalkınmayı başarabilmiş
bir ülke yoktur. Atatürk, “Memleketimiz, ziraat memleketidir. Bu itibarla halkımızın
ekseriyeti çiftçi ve çobandır.” diyerek kalkınmaya başlangıç olarak gerçek yönümüzü
göstermiştir. Bize gösterilen bu yönde Türkiye’yi yönetenler ya da yönetmeye talip
olanlar, ülkemizin sahip olduğu ekonomik kaynaklarını, tasarruf bilinci içerisinde
bilim ve akıl ile birleştirdiği takdirde tüm sorunların üstesinden gelebilecektir.
126
ÖZET
Ankara Ticaret Borsası Mezbaha İşletmesinde Çevre Yönetim Sistemleri
Uygulamasına göre Ankara İli ve İlçelerinde Çevre Kirliliği Yaratan Kimi
Mezbaha Atıklarının Geri Kazanımı Üzerine Bir Araştırma
Bu çalışmanın amacı, mezbahalarda ortaya çıkan yenilemeyen hayvansal yan
ürünlerin geri kazanımında uluslararası bir standart olan ISO 14001 Çevre Yönetim
Sistemi uygulamasının araştırılmasıdır. Araştırmanın kısıtı olarak “Kan ve Safra ile
Bağırsak ve İşkembe İçeriği” değerlendirmeye alınmış; mezbahalardaki süreç
basamaklarından yalnızca kesim noktası üzerinden çalışma yürütülmüş; kesim öncesi
ve kesim sonrası işlemler, çalışmanın konusu dışında tutulmuştur.
Araştırma üç aşamalı olarak yürütülmüştür:
Birinci aşamada Ankara Ticaret Borsasına bağlı bir mezbahada ISO 14001
Çevre Yönetim Sistemi kurulmuş ve bu yolla mezbahanın çevre boyutları
belirlenmiştir. İkinci aşamada, belirlenen çevre boyutlarına göre aksiyon planları
oluşturularak alınması gereken önlemler belirlenmiştir. Üçüncü aşamada Ankara ili
ve ilçelerinde faaliyette olan onbir adet mezbahada yapılan anket çalışması ile
mezbahalarda geri kazanılabilen yenilemeyen hayvansal yan ürünlerin durumu
belirlenmiş; belirlenen duruma göre söz konusu ürünlerin işlenmemesinden
kaynaklanan kayıplar tahmin edilmiştir.
Sonuçta,
mezbahalarda
ISO
14001
Çevre
Yönetim
Sisteminin
uygulanabileceği; yan ürünlerin değerlendirilmemesi durumunda ortaya çıkabilecek
önemli çevresel risklerin olduğu; yalnızca araştırma kapsamında ele alınan
yenilemeyen yan ürünlerden kan, safra ile işkembe ve bağırsak içeriğinin
değerlendirilmesi durumunda bile pilot işletmeye 68 108,52 YTL/yıl; Ankara İli ve
İlçelerine 165 486,36 YTL/yıl; ve son olarak ülke ekonomisine yıllık 4 192 251,88
YTL tutarında bir katkı sağlayabileceği belirlenmiştir.
Anahtar Sözcükler : Çevre, Çevre Yönetim Sistemleri, Geri Kazanım, Yan
Ürünler, Mezbaha.
127
SUMMARY
A Research of Recycling of some Slaughterhouse’s effluents Creating
Environmental Waste in Ankara Province and its Towns According to
Application of Environmental Management Systems in Slaughterhouse of ATB.
The purpose of this study is to explore the ISO 14001 Environmental Management
System’s application which is an international standard applied in gaining back the
inedible animal by-products exposed at the slaughterhouses. As part of the research
“Blood and Bile, Intestinal, and Stomach contents” have been evaluated; the study
has focused only on the slaughterhouse process which is one of the processing steps;
the process before and after the slaughter have been excluded in the research.
The research has three phases:
In the first phase, ISO 14001 Environmental Management Systems have been
established at a slaughterhouse associated with Ankara Commerce Exchange, and
environmental aspects of the slaughterhouse have been defined by means of that. In
the second phase necessary precautions have been determined by means of action
plans related to the environmental aspects. In the third phase, the inedible animal byproducts were designated with the help of public surveys made at eleven
slaughterhouses operating in Ankara province and its towns.
Based on the defined situation the income loss has been marked.
Finally, it’s been proven that ISO 14001 Environmental Management Systems could
be applied in the slaughterhouses; important environmental risks could rise as a result
of not using the by-products; and it is noted in the research that if only the blood and
bile, intestinal and stomach contents even when used will contribute 68 108,52
YTL/annually to the pilot enterprise and 165 486,36 YTL/annually to Ankara
province and it’s towns; and an annual income of 4 192 251,88 YTL to the country’s
economy.
Key Words: Environment, Environmental Management Systems, Recycling, ByProducts, Slaughterhouse.
128
KAYNAKLAR
ABACIOĞLU, M. (1995). Açıklamalı ve İçtihatlı Çevre Kanunu ve Çevre Sağlığı
Mevzuatı. Ankara: Seçkin Yayınevi, s: 30-657.
AKINCI, Y., HEKİMOĞLU, Ö.L. (1976). Türkiye Hayvancılığının Ekonomik Sorunları.
Ankara: Ongun kardeşler Matbaası, s: 9.
ALGAN, N. (2000). Türkiye’de Devlet Politikaları Bağlamında Çevre ve Çevre
Korumanın Tarihine Kısa Bir Bakış. In: Türkiye’de Çevre Korumanın
Tarihi Sempozyumu. Ed: Z.Boratav. İstanbul: Türkiye Ekonomik ve
Toplumsal Tarih Vakfı, s: 221-234.
ALTIN, M. (2000). Mera-Erozyon İlişkileri. İstanbul: Tema Vakfı Yayınları, 26: 143146.
ARAL, S. (1997). Hayvancılık işletme Ekonomisi Ders Notları. Ankara: A.Ü.Veteriner
Fakültesi, s: 62-63.
ARAL, S., CEVGER, Y. (2000). Türkiye’de Cumhuriyetten Günümüze İzlenen
Hayvancılık Politikaları. İn: Türkiye-2000 Hayvancılık Kongresi; Ed:
Prof.Dr.S.ARAL. Ankara: Ankara Ticaret Borsası, s: 38-56.
BİNGÖL, Ş. (1995). Kırmızı Et ve Mamulleri Sanayinde Girdi Sorunları ve Verimlilik.
Ankara: Millî Prodüktivite Merkezi, s: 3-109.
BOZYİĞİT, R., KARAASLAN, T. (1998). Çevre Bilgisi. Ankara: Nobel Yayın Dağıtım, s:
135-141.
BROWN, L.R., FLAVİN, C., FRENCH, H. (2000). Dünyanın Durumu 2000. İstanbul:
TEMA Vakfı Yayınları, 32: 28-57.
BUDAK, S. (2000). Avrupa Birliği ve Türk Çevre Politikası. İstanbul: Büke Yayınları,
s: 17-362.
ÇEPEL, N. (1997a). Toprak Kirliliği, Erozyon ve Çevreye Verdiği Zararlar. İstanbul:
TEMA Yayınları, s: 4-12.
129
ÇEPEL, N. (1997b). Biyoçeşitlilik Önemi ve Korunması. İstanbul: TEMA Yayınları,
15: 14.
ÇEVİK, B. (1998). Türkiye’de Rüzgar Erozyonu ve Çölleşme Sorunu. İstanbul: Tema
Vakfı Yayınları, 16: 9.
DAŞDEMİR, İ., TETİK, M., GÜVEN, M., DOĞUKAN, H. (1996). Doğu Anadolu
Bölgesinde Erozyon Önlemede Kullanılabilir Bitki Türlerinin Tespiti ve
Bunlarla Yapılacak Erozyon Önleme Çalışmaları. Erzurum: Doğu
Anadolu Ormancılık Araştırma Müdürlüğü, s: 5-7.
DEVLET PLANLAMA TEŞKİLATI (1994). Çevre Özel İhtisas Komisyon Raporu. Ankara,
s:18-43.
DEVLET PLANLAMA TEŞKİLATI (1995). Yedinci Beş Yıllık Kalkınma Planı. Ankara,
25.07.1995 tarih ve 22354-Mükerrer sayılı Resmî Gazete, s: 10.
DEVLET PLANLAMA TEŞKİLATI (1997). Çevre Alt Komisyon Raporu. Ankara:, s:2326.
DEVLET PLANLAMA TEŞKİLATI (2000). Tarımsal Politikalar Özel İhtisas Komisyon
Raporu-534.
Erişim:
[http://ekutup.dpt.gov.tr/oik].
Erişim
Tarihi:
09.05.2006.
DEVLET PLANLAMA TEŞKİLATI (2002). Ekonomik ve Sosyal Sektörlerdeki
Gelişmeler. Ankara, s:277-279.
DEVLET PLANLAMA TEŞKİLATI (2006). Dokuzuncu Kalkınma Planı Hayvancılık Özel
İhtisas Komisyon Raporu. Erişim:[http://www.abveteriner.org/abveteriner/
dosyalar/hayvancılık.doc]. Erişim Tarihi: 27.12.2006. Ankara: Devlet
Planlama Teşkilatı, s: 9.
DÜREN, Z. (1999). Çevre Bilincinin Küreselleşmesi ve Yeni Ekolojik Dünya Düzeni.
İn: Verimlilik Dergisi. Ankara: Millî Prodüktivite Merkezi, s: 65-76.
EKEMAN, E. (1998). Avrupa Birliği ve Türkiye’nin Çevre Politikalarının
Karşılaştırmalı İncelemesi. İstanbul: İktisadî Kalkınma Vakfı, 153: 81
EKEMAN, E. (2000). 21. Yüzyılın eşiğinde Avrupa Birliği’nde Ortak Tarım Politikası.
İstanbul: İktisadî Kalkınma Vakfı, 158: 1-2.
130
EKMEZTOGLOU, T., BALODİMAS, A., BUDAK, S. (2001). Avrupa Birliği’nin Çevre
Politikası ve Türkiye’nin Uyumu. İstanbul: İktisadi Kalkınma Vakfı, s:
117-120.
ERDOĞAN, İ., EJDER, N. (1997). Çevre Sorunları; Nedenler, Çözümler. Ankara: Doruk
Yayınevi, s: 01-26.
ERTUĞ, C. (2001). Yeşilden Griye Adım Adım Türkiye. İstanbul: Türkiye İş Bankası
Kültür Yayınları, s: 11-15.
ERTÜRK, H. (1994). Çevre Bilimlerine Giriş. Bursa: Uludağ Üniversitesi Basımevi, s:
48-59.
ET
VE
BALIK KURUMU (1973). Rendering Dairesi İşletme ve İmalat Yönetmeliği.
Ankara: E.B.K. Genel Müdürlüğü, s:14-27.
FAO (2005). Canlı Hayvan Sayıları. Erişim [http://faostat.fao.org].Erişim Tarihi:
09.05.2006.
FILSTRUP, P. (1976). Handbook For The Meat By-Products Industry. Danmark: AlfaLaval, s: 13-24.
GÖKÇE, O., KAYA, F. (1997). Tarımsal Üretimde Çevresel Girdilerin Maliyet
Yansıtılması. İn: 3. Verimlilik Kongresi; Ed: Millî Prodüktivite Merkezi;
Ankara: Millî Prodüktivite Merkezi, s: 342-359.
GÖNENÇ, İ.E. (1984). Mezbahalar ve Et Ürünleri Endüstrisi. Ankara: Başbakanlık
Çevre Genel Müdürlüğü, s: 5-75.
GÜLER, B., ATLI, A., ALICA, S., GÜZEL, G., DALGIÇ, D., GÖKTÜRK, A., ÖZDEMİR, F.,
DOĞAN, A.E. (2001). Çöp Hizmetleri Yönetimi. Ankara: Türkiye ve Orta
Doğu Amme İdaresi Enstitüsü, 302: 16-17.
GÜNEY, E. (1998). Çevre Sorunları. Diyarbakır: Hatipoğlu Yayınevi, s:11-144.
GÜRPINAR, E. (1998). Çevre Sorunları. İstanbul: Der Yayınları, s:93-192.
HERTSGAARD, M. (1999). Yeryüzü Gezgini. İstanbul: Tema Vakfı Yayınları, s: 1-235.
INSTİTUTE
OF
MEAT PACKİNG (IMP) (1953). By-Products of the Packing Industry.
Chicago, s: 1-4.
131
İKTİSADİ KALKINMA VAKFI (2004a). Avrupa Birliği’nin Ortak Tarım Politikası.
İstanbul, 2: 6-22.
İKTİSADİ KALKINMA VAKFI (2004b). Avrupa Birliği’nin Ortak Çevre Politikası.
İstanbul, 6: 5-16.
KABOĞLU, İ. (1996). Çevre Hakkı. Ankara: İmge Kitapevi, s: 137-143.
KARLUK, R. (1996). Avrupa Birliği ve Türkiye. İstanbul: İstanbul Menkul Kıymetler
Borsası, s: 312-338.
KARPUZCU, M. (1987). Çevre Ekonomisi. İstanbul: İ.T.Ü. İnşaat Fakültesi Matbaası,
s: 164-179.
KELEŞ, R., HAMAMCI, C. (1998). Çevre Bilim. Ankara: İmge Kitabevi, s: 89-139.
KIŞLALIOĞLU, M., BERKES, F. (1994). Ekoloji ve Çevre Bilimleri. İstanbul: Remzi
Kitabevi, s: 305-328.
KORUMA KONTROL GENEL MÜDÜRLÜĞÜ (2005). Kırmızı Et Kombina ve Tesisleri.
Erişim [http://www.kkgm.gov.tr/ankara]. Erişim Tarihi: 10.02.2005.
MİLLÎ PRODÜKTİVİTE MERKEZİ (2000). Sanayi İşletmelerinde Çevre Yönetim
Sistemlerinin Kurulması. Ankara, 645: 31-35.
MİLLÎ PRODÜKTİVİTE MERKEZİ (2001). Türkiye’de Verimlilik, Kalkınma, Çevre
Etkileşimi. Ankara, s: 7-56.
MÜFTÜOĞLU, T. (1994). İşletme İktisadı. Ankara: Turhan Kitabevi, s: 27.
NEMLİ, E. (1997). Toplam Kalite ve Çevre Yönetimi. İn: Verimlilik Dergisi. Ankara:
Millî Prodüktivite Merkezi, 1997/3: 85-91
NEMLİ, E. (2000). Çevreye Duyarlı İşletmecilik ve Türk Sanayinde Çevre Yönetim
Sistemi Uygulamaları. İstanbul: İstanbul Sanayi Odası, s:7-189.
ÖZGÖKER, U. (2006). Avrupa Birliği’nin Çevre Politikası ve Türkiye’nin Uyumu.
İstanbul: Deniz Ticaret Odası, s: 8-15.
POSTEL, S. (2000). Son Vaha. Ankara: TÜBİTAK-TEMA Yayınları, s: 11.
132
RESMÎ GAZETE (2003). Avrupa Birliği Müktesebatının Üstlenilmesine İlişkin Türkiye
Ulusal Proğramı. 24 Temmuz 2003 tarih ve 25178 (Mükerrer) sayılı
Resmî Gazete, s: 589-646.
SAKARYA, E., CEVGER, Y. (2001). Sakarya İlinde Besi Sığırcılığı ile Et ve Süt
Sanayini Geliştirme Olanakları. In: Türkiye 2001 Tarım ve Hayvancılık
Kongresi; Ed: Prof.Dr.S.ARAL; Sakarya: Adapazarı Ticaret Borsası, s:
158-196.
SCARIA, K.J. (1989). Ekonomics of Animal By-products Utilization. Food and
Agricultural Organization Services Bulletin. Rome, 77: 1-24.
SEVİNÇ, A.K. (1995). Çevre Ekonomisi ve Verimlilik. Anahtar. Yıl:7 Ankara: Millî
Prodüktivite Merkezi, 78: 16-17.
SOYUPAK, S. (1997). Atık Su Arıtma Tesislerinin Planlanması. Ankara: Türkiye ve
Orta Doğu Amme İdaresi Enstitüsü, 278: 42-43.
SÖNMEZ, C. (1998). Atatürk ve Çevre. Çevre Bakanlığı, s: 5.
ŞAKAR, D. (1997). Çevreye Yeni Bir Standart: ISO 14000. In: 3. Verimlilik Kongresi.
Ankara: Millî Prodüktivite Merkezi, 599: 623-638.
ŞİŞLİ, M.N. (1999). Ekoloji. Ankara: Gazi Kitapevi, s: 6-447.
TUNÇALP, D. (1994). Çevre, Çevre Sorunları ve Verimlilik. Anahtar. Yıl:6 Ankara:
Millî Prodüktivite Merkezi, 67: 18-19.
TURGUT, N. (1993). Çevre ve Yurttaşlar-Yurttaşların Çevrenin Korunmasındaki Rolü.
Ankara: Savaş Yayınları, s: 64-70.
TÜRKİYE İSTATİSTİK KURUMU (1999). İstatistiklerle Türkiye, 1999. Ankara, s: 126127.
TÜRKİYE İSTATİSTİK KURUMU (2004). Tarımsal Yapı, 2003. Ankara, s: 352-400.
TÜRK STANDARTLARI ENSTİTÜSÜ (2005). ISO 14001 Çevre Yönetim SistemleriŞartlar ve Kullanım Kılavuzu. Ankara, s:1-17.
133
TÜRK STANDARTLARI ENSTİTÜSÜ (1997). ISO 14004 Çevre Yönetimi-Çevre Yönetim
Sistemleri-Prensipler, Sistemler ve Destekleyici Teknikler İçin Genel
Kılavuz. Ankara, s:3-24.
TÜRK STANDARTLARI ENSTİTÜSÜ (1997). ISO 14012 Çevre Yönetimi-Çevre Denetimi
için Kılavuz-Çevre Denetçilerinin Sahip Olması Gereken Özellikler.
Ankara, s:3.
TÜRK STANDARTLARI ENSTİTÜSÜ (1997). ISO 14050 Çevre Yönetimi-Terimler ve
Tarifler. Ankara, s:3.
TÜBİTAK-MAM (2002). Kümes ve Ahır Gübrelerinin Geri Kazanılması ve
Bertarafı. Erişim: [http:// www.atikyonetimi.cevreorman.gov.tr/projeler/
gubre.doc]. Erişim Tarihi: 09.05.2006. Kocaeli: Türkiye Bilimsel Tetkik
ve Araştırma Kurumu-Marmara Araştırma Merkezi, s: 1-82.
YALÇIN, C., UYSAL, G. (2001). Hayvan Hastalıklarının Ulusal Ekonomiler ve Uluslar
arası Ticaret Üzerindeki Etkileri. In: Türkiye 2001 Tarım ve Hayvancılık
Kongresi; Ed: Prof.Dr.S.ARAL; Sakarya: Adapazarı Ticaret Borsası, s:
83-116.
YAVUZ, K. (1998). Toprak Erozyonunun Sosyo-Ekonomik Etkileri. İn: Çepeçevre;
Ankara: Kara Harp Okulu, 9: 4-6.
YILDIRIM, S. (1997). Genel Olarak Çevre ve Türk Silahlı Kuvvetleri. Ankara: Hava
Lojistik Komutanlığı Yayınları, s: 125-127.
YILDIRIM, Ş. (2001). Avrupa Birliği ve Türkiye’de Tarımsal Yapı ve Verimlilik.
Ankara: Millî Prodüktivite Merkezi, s: 25-26.
YILDIRIM, Y. (1984). Et Endüstrisi. Bursa: Uludağ Üniversitesi, s: 15-17.
134
EKLER
Ek.1 Anket Formu
ANKARA ÜNİVERSİTESİ
VETERİNER FAKÜLTESİ
HAYVAN SAĞLIĞI EKONOMİSİ VE İŞLETMECİLİĞİ ANABİLİM DALI
DOKTORA TEZ ÇALIŞMASI ANKET UYGULAMASI
1. KURULUŞ PROFİLİ
Kurulduğu tarih
:
Ruhsat Tarih ve No
:
Kuruluş statüsü
:
… Özel
… Belediye
Kuruluşun Türü
:
… Kombina
… Mezbaha
… Et Tesisi
Kuruluşun Sınıfı
:
… 1.Sınıf
… 2.Sınıf
… 3.Sınıf
… Kombina
Kesim kapasitesi
:
BÜYÜKBAŞ (haftalık)
KÜÇÜKBAŞ (haftalık)
… 1-10
… 1-10
… 11-25
… 11-25
… 26-50
… 26-50
… 51-75
… 51-75
… 75-100
… 75-100
… 101 ve daha fazla
… 101 ve daha fazla
135
Çalışan Sayısı
:
… 1-10
… 11-25
… 26-50
… 51-75
… 75-100
Çalışanların Görevleri:
… Kasap
…
…
…
…
…
Kesim Ücretleri
:
… Büyük Baş Hayvan Başına
:
… Küçük Baş Hayvan Başına
:
Personel Politikası
:
… Sürekli çalışan eleman sayısı
:
… Geçici (mevsimlik çalışan eleman sayısı) :
2. KESİM İLE İLGİLİ BİLGİLER
Kesilen Hayvan Sayısı
:
(günlük)
Kesilen Hayvan Irkı
:
(melez, kültür, saf)
Kesilen Hayvan Ağırlığı
:
(canlı, karkas)
Kesilen Hayvanın Geldiği Bölge
:
3. KESİM TEKNOLOJİSİ İLE İLGİLİ BİLGİLER
Trimming Olanakları
:
… Var
… Yok
Rendering Olanakları
… Var
… Yok
:
136
Değerlendirilen kan miktarı
:
Değerlendirilen Bağırsak İçeriği Miktarı
:
Değerlendirilen İşkembe İçeriği Miktarı
:
Değerlendirilen Safra Miktarı
:
Değerlendirmeye alınan yenilebilen yan ürünler
:
… Kırmızı et (kemikli)
… Kırmızı et (kemiksiz)
… Baş
… Dil
… Beyin
… Böbrek
… İşkembe
… Paça
… Ciğer
… Karaciğer
… Dalak
… Bağırsaklar
… Yağlar
Değerlendirmeye alınan yenilemeyen yan ürünler :
… Kemik
… Boynuz
… Tırnak
… Kan
… Yağlar
… Deri
… Bağırsak içeriği
… İşkembe içeriği
… Safra
… Diğer yağlı dokular
4. KURULUŞU AİT DİĞER BİLGİLER
Yasal mevzuata göre kuruluşun eksikleri
…
…
:
137
Yasal mevzuata göre kuruluşun fazlaları
:
…
…
…
…
…
Arıtma tesisi var mı?
:
… Var
… Yok
Arıtma tesisi maliyeti
:
Hayvan Sağlığı Hizmetleri ile İlgili Sorunlar:
…
…
…
…
…
…
Kesim Yeri Hijyeni İle İlgili Sorunlar
…
…
…
…
…
…
…
…
:
(aylık)
138
Ek.2 Ankara Bölgesinde Bulunan Kesim, Parçalama ve İşleme Tesisleri
(KKGM, 2005)
S.NO.
RUHSAT RUHSAT
SINIF
NO
TARİHİ
KOMBİNA/TESİS
İLÇE
1
60.707
20.01.2004
B3
Beypazarı Belediye Mezbahası
BEYPAZARI
2
06-0202
06.06.2001
B3
Kızılcahamam Belediye
Mezbahası
KIZILCAHAMAM
3
06-0303
03.05.2002
B3
Nallıhan Belediye Mezbahası
NALLIHAN
4
06-0404
21.02.2003
B3
Ayaş Belediye Mezbahası
AYAŞ
5
06-0505
13.03.2003
B3
Hasanoğlan Belediye Mezbahası
ELMADAĞ
6
06-0606
24.07.2003
B3
Şereflikoçhisar Belediye
Mezbahası
ŞEREFLİKOÇHİSAR
7
06-P1
31.10.2000
Tesis Anadolu Et Gıda Bes. Ltd. Şti.
ÇANKAYA
8
06-P11
14.05.2001
Tesis Arslan Et Gıda Ltd. Şti.
ÇUBUK
9
06-P12
05.06.2001
Tesis
10
06-P13
07.06.2001
Tesis Yimpaş A.Ş. Söğütözü Şb.
ÇANKAYA
11
06-P14
28.06.2001
Tesis Nazar Gıda San.Vetic.A.Ş.
SİNCAN
12
06-P2003
22.12.2003
Tesis
13
06-P23
31.01.2002
Tesis Şatıroğlu Güzel Kasap Bes. A.Ş.
YENİMAHALLE
14
06-P25
16.08.2002
Tesis Bozkır Et Ve Tavuk Paz. Ltd. Şti.
YENİMAHALLE
15
06-P28
23.12.2002
Tesis Dörtyol Et-Tavuk
ALTINDAĞ
16
06-P29
28.02.2003
Tesis Bildirici Gıda San. Tic. Ltd. Şti.
ETİMESGUT
17
06-P3
30.10.2000
Tesis Beydoğanlar Et Center
YENİMAHALLE
18
06-P30
03.04.2003
Tesis Carrefoursa Sabancı Ticaret Mrk.
YENİMAHALLE
19
06-P31
07.04.2003
Tesis Şanlı Gıda Hay. İnş. San. Tic.
YENİMAHALLE
20
06-P32
10.04.2003
Tesis
21
06-P33
10.04.2003
Tesis Tombul Et Ve Tavuk Ürünleri
Altındağ Düz. Sat. Gıda Ve İht.
Mad. San. Tic. Ltd. Şti.
Yunus Market İşl. Tic. Ltd. Şti.
(Balgat Mağazası)
Mahmutlar Gıda Teks. İnş. San.
Tic. Ltd. Şti.
ALTINDAĞ
MERKEZ
YENİMAHALLE
YENİMAHALLE
139
Ek.2 Ankara Bölgesinde Bulunan Kesim, Parçalama ve İşleme Tesisleri
(KKGM, 2005) (devamı)
S.NO.
22
23
RUHSAT RUHSAT
SINIF
NO
TARİHİ
KOMBİNA/TESİS
İLÇE
08.07.2003
Tesis
Beğendik Mağaza İşletmeleri Tic.
Ve San. A.Ş. Kocatepe Mağ.
ÇANKAYA
06-P-36-? 06.06.2003
Tesis
Aba Hayvancılık Ve Tarım
Ürünleri San. Ve Tic. A.Ş.
KEÇİÖREN
06-P-36
24
06-P-37
16.07.2003
Tesis Başak Et Ve Gıda Paz. Ltd. Şti.
YENİMAHALLE
25
06-P-45
02.12.2003
Tesis Başak Et Ve Gıda Paz. Ltd. Şti.
ÇANKAYA
26
06-P-46
02.12.2003
Tesis Başak Et Ve Gıda Paz. Ltd. Şti.
ÇANKAYA
27
06-P-48
23.12.2003
Tesis
28
06-P-49
31.12.2003
Tesis Başak Et Ve Gıda Paz. Ltd. Şti.
MERKEZ
29
06-P5
01.12.2000
Tesis Oyak Büyük Mağazacılık Tic.
ÇANKAYA
30
06-P-50
31.12.2003
Tesis Başak Et Ve Gıda Paz. Ltd. Şti.
MERKEZ
31
06-P-51
23.02.2004
Tesis
32
06-P-52
18.03.2004
Tesis Adese (Akköprü Şub.)
YENİMAHALLE
33
06-P-53
26.03.2004
Tesis Başak Et Ve Gıda Paz. Ltd. Şti.
MERKEZ
34
06-P-54
26.03.2004
Tesis Başak Et Ve Gıda Paz. Ltd. Şti.
MERKEZ
35
06-P-55
07.04.2004
Tesis Söğüt Et Ürünleri, Gıda San. Tic.
YENİMAHALLE
36
06-P6
06.12.2000
Tesis
37
06-P8
31.01.2001
Tesis Sarıoğlu Et
YENİMAHALLE
YENİMAHALLE
Altunbilekler Gıda Ve İhtiyaç
Mad. Tic. Ve San. Ltd. Şti.
Mahmutlar Gıda Teks. İnş. San.
Tic. Ltd. Şti.
Özçelikler Entegre Et Tavuk
İthalat-İhracat Tic. Ltd. Şti.
ÇANKAYA
YENİMAHALLE
MERKEZ
38
06-PM18 07.09.2001
Tesis Şamil Gıda Hay.Elt.Tic.San.
39
06-PM-21 10.10.2001
Tesis Etsan İç Ve Dış Tic. Gıda Ltd. Şti. YENİMAHALLE
40
06-PM-38 09.09.2003
Tesis
Özçelikler Entegre Et Tavuk
İthalat İhracat Ltd.Şti.
ÇANKAYA
41
06-PM-39 09.09.2003
Tesis
Sampi Kiralama Danış.Rek.Gıda
Zir.Hay.İnş.Tah.San.Tic.Ltd.Şt
GÖLBAŞI
42
06-PM-40 09.09.2003
Tesis Adese Alışveriş Merk.Tic.A.Ş.
KEÇİÖREN
140
Ek.2 Ankara Bölgesinde Bulunan Kesim, Parçalama ve İşleme Tesisleri
(KKGM, 2005) (devamı)
S.NO.
RUHSAT RUHSAT
NO
TARİHİ
SINIF
43
06-PM41 26.09.2003
Tesis
Gölet Göleli Gıda Ve İht.Md.
YENİMAHALLE
44
06-PM-42 19.11.2003
Tesis
Canerler Gıda San. Ve Tic. A.Ş.
SİNCAN
45
06-PM-43 19.11.2003
Tesis
Canerler Gıda San. Ve Tic. A.Ş.
YENİMAHALLE
46
06-PM-44 20.11.2003
Tesis
Fatih Et Ve Tavuk Md.Tic.
YENİMAHALLE
KOMBİNA/TESİS
İLÇE
47
06-PM6
11.12.2000
Tesis
Etsan İç Ve Dış Tic. Gıda Ltd. Şti. MERKEZ
48
06-PS11
04.04.2001
Tesis
Tigem Vakfı Gıda Ve İh. Md.
San. Tic. Paz. A.Ş.
YENİMAHALLE
49
06-PS7
22.02.2001
Tesis
Derekışla Et
MERKEZ
50
06-S-10
13.03.2001
Tesis
Canerler Gıda San. Ve Tic. A.Ş.
YENİMAHALLE
51
06-S15
23.07.2001
Tesis
İltan Gıda Hay. İnş. Oto İş. San.
Tic. Ltd. Şti.
YENİMAHALLE
52
06-S16
14.08.2001
Tesis
May Tüketim Maddeleri Gıda
San.Tic.Ltd.Şti.
ÇANKAYA
53
06-S17
20.08.2001
Tesis
Üçer Sakatat
YENİMAHALLE
54
06-S19
17.09.2001
Tesis
Maç Tarımsal San.Ve Tic.A.Ş.
GÖLBAŞI
55
06-S2
31.10.2000
Tesis
İtimat Besicilik Ve Et San. Tic.
Ltd. Şti.
ÇANKAYA
56
06-S26
16.10.2002
Tesis
Yayla Etgıda San. Tic. Paz.
YENİMAHALLE
57
06-S34
06.05.2003
Tesis
Yaşar Birleşik Pazarlama Dağıtım
YENİMAHALLE
Turizm Ve Ticaret A.Ş.
58
06-S-35
29.05.2003
Tesis
Etpa Gıda Tar.Hay.Ve Su
Ürün.Paz. San. Tic.Ltd. Şti.
YENİMAHALLE
59
156
11.02.1998
1
Sultan Et Ve Gıda Üretim Paz.
Tic. Ltd.Şti.
ELMADAĞ
60
164
26.08.1998
1
Akbulut Et Kom.Entegre Et Ve
Mamül Paz.Tic.Ltd.Şti.
ELMADAĞ
61
166
15.12.2003 Kombina Mısırdalı Et Entegre San.Tic.
SİNCAN
62
179
09.06.1999 Kombina Harmancı Et Ve Gıda Mad.San.
ELMADAĞ
141
Ek.2 Ankara Bölgesinde Bulunan Kesim, Parçalama ve İşleme Tesisleri
(KKGM, 2005) (devamı)
S.NO.
RUHSAT RUHSAT
NO
TARİHİ
SINIF
63
292
18.07.2002
2
64
293
16.08.2002
65
296
66
KOMBİNA/TESİS
İLÇE
Beşkardeşler Mezbahası
YENİMAHALLE
B2
Çubuk Belediye Mezbahası
ÇUBUK
19.09.2002
B1
Aygüler Dericilik
Nak.İnş.Taah.Mak.Teks.Gıda
Mad.San.Tic.Ltd
KAZAN
301
24.12.2002
1
ATB Mezbahası
SİNCAN
67
317
17.12.2003
B2
Akyurt Belediye Mezbahası
AKYURT
68
321
12.04.2004
B2
Polatlı Belediye Mezbahası
POLATLI
69
PC-1
29.09.1998
Tesis
Endi Tüketim Malları San.Tic.
KEÇİÖREN
70
PC-2
02.10.1998
Tesis
Metro Gros Market Bakırköy Alış
KEÇİÖREN
Hiz.Tic.Ltd.Şti.
71
PC-3
19.02.1999
Tesis
Et Tav
YENİMAHALLE
72
PC-4
19.02.1999
Tesis
Direkçi Gıda A.Ş
YENİMAHALLE
73
PC-5
16.03.1999
Tesis
Beğendik Mağaza İşl.Tic.A.Ş.
YENİMAHALLE
74
PC-8
16.12.1999
Tesis
Anksan Besicilik Gıda
Tar.Ür.İnş.Tur.San.Tic.Ltd.Şti.
YENİMAHALLE
75
PM-10
07.06.1999
Tesis
Köroğlu
YENİMAHALLE
76
PM-12
27.07.1999
Tesis
Başkent Salamcılık
YENİMAHALLE
77
PM-23
17.02.2000
Tesis
Migros T.A.Ş._et Tav
GÖLBAŞI
78
PM-27
14.04.2000
Tesis
Burak Besicilik
ETİMESGUT
79
PM-6
04.03.1999
Tesis
Yeni Başkent Salam Sosis
YENİMAHALLE
80
PM-8
06.05.1999
Tesis
E.B.Ü. Et İşletmesi Müdürlüğü
SİNCAN
81
PM-9
26.05.1999
Tesis
Real Hipermarket Zinciri A.Ş.
YENİMAHALLE
82
PMS-27
11.11.2002
Tesis
Aba Hayvancılık Ve Tarım
Ürünleri San. Tic. A.Ş.
GÖLBAŞI
83
SD-1
04.06.1999
Tesis
Yalçın Et
YENİMAHALLE
142
Ek.3 Hayvansal Yan Ürünler ve Kullanım Alanları (Scaria, 1989)
S.NO.
YAN ÜRÜN
Ham Deri
KULLANILDIĞI
YER
KULLANILDIĞI
SANAYİ KOLU
İşlenmiş deri
Ayakkabı, Giyecek ve
mobilya döşeme
Deri sanayi, Ayakkabı
fabrikası, Giyim ve
kuşam üretim yerleri
ve mobilya döşeme
atölyeleri
Sosis kaplama
zarı
Sosis
Yiyecek
Kolojen ve
türleri
Kozmetik ana
maddesi olarak el ve
yüz kremleri ile
şampuanlarda,
deterjanlarda, vb
ürünlerde
Kozmetik
Jelatin ve tutkal
Yapıştırıcı
Kibrit ve yapıştırıcı
a) Teknik alan
a) Baskı merdanesi
a) Matbaa sektörü
b)Farmasödikal
b) Jelatin kapsüller
b) Farmasödikal
c) Yiyecek alanı
c) Jöleler
c) Yiyecek sektörü
Ev hayvanlarına
verilen ek
gıdalar
Köpekler için
kemirme oyuncağı
Ev hayvanları
endüstrisi
Tutkal
Yapıştırıcı
Kibrit
SON ÜRÜN
1
Tüyleri
yolunmuş deri
(trimming)
Deri
yüzüldükten
sonra deri
altında kalan et
parçaları
143
Ek.3 Hayvansal Yan Ürünler ve Kullanım Alanları (devamı)
S.NO.
2
YAN ÜRÜN
İnce Bağırsak
SON ÜRÜN
KULLANILDIĞI
YER
KULLANILDIĞI
SANAYİ KOLU
Sosis kaplama
zarı
Sosis
Yiyecek
Cerrahi sütür
Ameliyatlar
Farmasötikal
Spor
malzemelerinde
kullanılan teller
Tenis ve bedminton
raket telleri
Spor malzemeleri
Müzik telleri
Keman teli
Müzik aletleri
Prostetik
malzemeler,
kolojen kağıtlar,
kolojen tüpler,
vb.
Yanıklarda ve
yaralanmalarda yara
ve yanık kapatma
malzemesi
Farmasötikal
Diyaliz
membranları
(zarı)
Diyaliz için
Farmasötikal
Heparin
Kan sulandırıcısı
Farmasötikal
Protein yiyeceği
Tavuklar ve domuzlar
için takviye yem
Hayvan yemi
Kalın Bağırsak
Protein yiyeceği
Tavuklar ve domuzlar
için takviye yem
Hayvan yemi
Apandisit (kör
bağırsak)
Sosis zarı
Özel sosisler için zar
Yiyecek sektörü
Kolojen kağıdı
Yanıklarda yanık
üzerini kapatma
malzemesi
Farmasötikal
Ösofagus
(yemek borusu)
Sosis kılıfı
Sosis zarı
Yiyecek sektörü
Mesane
Sosis kılıfı
Sosis zarı
Yiyecek sektörü
Bağırsak
mukosası
144
Ek.3 Hayvansal Yan Ürünler ve Kullanım Alanları (devamı)
S.NO.
YAN ÜRÜN
Kemik
SON ÜRÜN
Hayvansal yağ
KULLANILDIĞI
SANAYİ KOLU
a) Sabun
a)Kozmetik
b) Yenilebilir
kullanım
b) Yiyecek sektörü
Kemik unu
Gübre, yiyecek katkı
maddesi
Tarımsal katkı
ürünleri üretimi ve
diğer katkı maddeleri
Jelatin, tutkal
(teknik,
yenilebilir,
farmasötikal ve
fotoğraf jelatini)
Baskı merdanesi,
jelatin kapsüller,
jöleler ve yapıştırıcılar
Matbaa, fotoğrafçılık,
farmasötikal, yiyecek
sektörü, kibrit ve
kontraplak sanayi
Kemik külü
Porselen yemek tabağı
Seramik
Kömürleştirilmiş
kemik
Renksizleştirme
malzemesi
Kimya sanayii
Kemik üzerinde
kalan et parçaları
Tutkal
Yapıştırıcı
Yapıştırıcı, kibrit ve
kontraplak
Kan
Kan unu
a) Katkı yemeği
a) Hayvan yemi
b) Gübre
b) Gübre
a) Deri son işlem
malzemesi
a) Dericilik
3
4
KULLANILDIĞI
YER
Kurutulmuş
Sprey kan
b) Kontraplak
yapıştırıcısı
b) Ağaç sanayii
a) Sosislerde et yerine
a) Yiyecek sektörü
b) Hemoglobin şurubu
b) Farmasötikal
Hidrolize
kırmızı kan
hücresi
Hazır çorba gibi hazır
gıda malzemelerinde
katkı malzemesi
Yiyecek sektörü
Kan albümini
Temel protein olarak
Kozmetik ve deterjan
Kan plazması
145
Ek.3 Hayvansal Yan Ürünler ve Kullanım Alanları (devamı)
S.NO.
5
6
YAN ÜRÜN
Boynuz
SON ÜRÜN
KULLANILDIĞI
YER
KULLANILDIĞI
SANAYİ KOLU
Öğütülmüş
boynuz unu
Gübre
Yapay Gübre
Endüstrisi
El sanatları
Damga ve kaşe
El sanatları
El sanatları
El sanatları
malzemeleri
El sanatları
Yangın
söndürme cihazı
köpüğü
Yangın Söndürme
Cihazı
Kimya
Protein
Hidrolisatı
Hazır çorba ve diğer
hazır gıdalarda
tatlandırıcı olarak
Yiyecek sektörü
Öğütülmüş
tırnak unu
Gübre
Yapay Gübre
Endüstrisi
Yangın
söndürme cihazı
köpüğü
Yangın Söndürme
Cihazı
Kimya
Paça yağı
Alkollü içkilerde ana
madde olarak
Kimya
Protein
Hidrolisatı
Hazır çorba ve diğer
hazır gıdalarda
tatlandırıcı olarak
Yiyecek sektörü
a) Vücut Kılı
a) Öğütülmüş kıl
a) Gübre
a) Yapay Gübre
b) Kuyruk Kılı
b) İşlenmiş kıl
b) Fırçalarda
b) Fırça yapımı
Tırnak ve
Ayaklar
Kıl
7
146
Ek.3 Hayvansal Yan Ürünler ve Kullanım Alanları (devamı)
S.NO.
8
YAN ÜRÜN
Glendler ve
organlar
SON ÜRÜN
KULLANILDIĞI
YER
KULLANILDIĞI
SANAYİ KOLU
Tripsin (enzim)
Proteolitik enzim
Kimya
Azaltılmış enzim
maddesi
Proteolitik enzim
Deri sanayii
İnsülin (hormon)
Antidiabetik ilaç
Farmasötikal
İlaç sektörüne
yönelik özünün
çıkartılması
Hematinik
Farmasötikal
Hayvan yemi
Ev hayvanları için
yem ve mama
Yiyecek sektörü
Heparin
Kan pıhtılaştırıcısı
Farmasötikal
Hayvan yemi
Ev hayvanları için
yem ve mama
Yiyecek sektörü
Kolestrol
Farmakolijik aktif
bileşiklerin
ayrıştırılması
Farmasötikal
a) Yer temizlik
deterjanı
a) Kimya
(Pankreas)
Glendler ve
organlar
(Karaciğer)
Glendler ve
organlar
(Akciğer ve
bağırsak
mukosası)
Glendler ve
organlar
(Beyin)
Glendler ve
organlar
(Safra ve safra
taşı)
Safra hamuru
a) Kolik asit
b) Desoksikolik
asit
c) Kenodoksikolik asit
b) Farmasödikal
Maddeler
c) Biyokimyasal
maddeler
b) Farmasödikal
c) Kimya
147
Ek.3 Hayvansal Yan Ürünler ve Kullanım Alanları (devamı)
S.NO.
YAN ÜRÜN
Glendler ve
organlar
SON ÜRÜN
KULLANILDIĞI
SANAYİ KOLU
Peynir altı suyu
(rennin)
Peynir, puding ve
diğer süt ürünlerinin
yapımı ile et
terbiyesinde
Mandıracılık
Adrenalin
Kalp düzenleyicisi
Farmasötikal
Gelişme
hormonu
Farmasötikal
Farmasötikal
Cinsellik
hormonu
Farmasötikal
Farmasötikal
Histone,
Deoxyrebonuclei
asidi
İlaç yapımı
Farmasötikal
Hiyolüronik asit
Kimya
Kimya
a) Gübre
a) Doğal tarımsal
gübre
a) Gübre sanayi
(işkembe)
(yalnızca düve
olandan alınan)
Glendler ve
organlar
KULLANILDIĞI
YER
(Adrenaller)
Glendler ve
organlar
(Omurilik
soğanı)
Glendler ve
organlar
(Testisler)
Glendler ve
organlar
(Timuslar)
(Yalnızca
düveden alınan
için)
Glendler ve
organlar
(inek gözü)
İşkembe içeriği
9
b) Biyogaz
b) Aydınlatma ve
pişirme için enerji
b) Enerji
c) Yem içeriği
c) tavuk ve domuz
gibi hayvanlar için
yem
c) Yem
148
ÖZGEÇMİŞ
I-
Bireysel Bilgiler
ADI
: Mehmet Ruhi
SOYADI
: GÖKMOĞOL
DOĞUM YERİ VE TARİHİ
: İstanbul, 21 Nisan 1964
UYRUĞU
: T.C.
MEDENİ DURUMU
: Bekâr
ASKERLİK DURUMU
: Tamamlandı
İLETİŞİM ADRESİ VE TEL.
: Erenköy, Çobanyıldızı Sok. No:16/27 Kadıköy
34756 İSTANBUL
TEL:
0 216 478 10 77 (ev)
0 532 472 94 27 (cep)
e-posta:
II-
gokmogol@hotmail.com
Eğitimi
YABANCI DİL
İngilizce
2000-2007
Ankara Üniversitesi Sağlık Bilimleri Enstitüsü’nde “Çevre
Yönetim Sistemleri” konusu ile doktora
1997-1999
Ankara Üniversitesi Sağlık Bilimleri Enstitüsü’nde “Toplam
Kalite Yönetimi” konusu ile yüksek lisans
1986-1987
Sınıf Uzmanlık Eğitimi (Levazım Sınıf Okulu)
1982-1986
Kara Harp Okulunda lisans düzeyinde İşletme eğitimi
1978-1982
Kuleli Askeri Lisesinde kolej müfredatında lise eğitimi (bir yıl
hazırlık sınıfı dahil)
1975-1978
Ortaokul eğitimi
1970-1975
İlkokul eğitimi
III- Unvanları
Doktora sonucu elde edilen unvanı dışında akademik bir unvan bulunmamaktadır.
IV- Mesleki deneyimi
1986-2003
Kara Kuvvetleri Komutanlığına bağlı çeşitli Birlik, Kurum ve
Karargahlarda ara kademe yöneticiliği sonucunda Kıdemli
Binbaşı rütbesinden emekli
2003-2006
EDEL Eğt.ve Danş. Hiz. Ltd.Şti. Genel Müdürü
149
DENEYİM KONULARI (1986-2006 arası tarih sırasına göre)
1.
Malatya 2.Ordu Komutanlığında 1987-1988 yılları arasında Sahra Hizmet
(Banyo, Çamaşır ve Mutfak Üniteleri) Komutanlığı
2.
Malatya 2.Ordu Komutanlığında 1988-1991 yılları arasında Yiyecek ve
Akaryakıt İkmal Maddeleri Mal Saymanlığı
3.
Erzincan 3.Ordu Komutanlığında 1991-1992 yılları arasında Levazım Malları
Bakım Onarım Bölüm Amirliği
4.
Erzincan 3.Ordu Komutanlığında 1992-1994 yılları arasında Giyim ve Kuşam
Maddeleri Mal Saymanlığı
5.
Ankara 600 Yataklı Mevki Asker Hastanesi Baştabipliğinde 1994-1999 yılları
arasında Levazım İkmal ve Bakım Şube Müdürlüğü
6.
Ankara 600 Yataklı Mevki Asker Hastanesi Baştabipliğinde 1996-1999 yılları
arasında eş zamanlı olarak ISO 9001 Kalite Yönetim Sistemi ve ISO 14001
Çevre Yönetim Sistemi Yönetim Kurulu Üyeliği
7.
Ankara K.K.K.Eğitim ve Doktrin Komutanlığında 1999-2002 yılları arasında
Levazım İkmal ve Bakım Kısım Amirliği
8.
Ankara K.K.K.Eğitim ve Doktrin Komutanlığında 2000-2002 yılları arasında eş
zamanlı olarak Toplam Kalite Yönetimi, ISO 9001:2000 Kalite Yönetim Sistemi
ve ISO 14001 Çevre Yönetim Sistemi hakkında K.K.K. Birliklerinde görevli
çeşitli rütbe ve makamlardaki personele danışmanlık ve eğiticilik
9.
Ankara K.K.K.Eğitim ve Doktrin Komutanlığında 2000-2002 yılları arasında eş
zamanlı olarak 4734 sayılı Kamu İhale Kanunu ve 4735 sayılı Kamu İhale
Sözleşmeleri Kanununun hazırlanması sürecinde Milli Savunma Bakanlığını
temsilen hazırlık ve adaptasyon (hazırlanan yasalara Bakanlık mevzuatının
uyumu) kurulu üyeliği
10. Konya Personel Okulu ve Eğitim Merkezi Komutanlığında 2002-2003 yılları
arasında Levazım İkmal ve Bakım Şube Müdürlüğü
11. Türk Standartları Enstitüsü tarafından görev verildiğinde ISO 9001:2000 Kalite
Yönetim Sistemi standardı denetimlerinde Hayvancılığa Dayalı Sanayi
İşletmeleri ve Özel/Genel Güvenlik konularında Uzman Denetçilik
12. Avusturya “Quality Austria” Belgelendirme Kuruluşunda OHSAS 18001 İş
Sağlığı ve Güvenliği Yönetim Sistemi standardı üzerine Denetçilik görevi
V-
Üye Olduğu Bilimsel Kuruluşlar
Üye olduğu bilimsel bir kuruluş bulunmamaktadır.
VI- Bilimsel İlgi Alanı
1.
GÖKMOĞOL, R. (1986), “Atatürkçülüğün Genel Türk Tarihi İçinde Dayandığı
Temeller”, Atatürk Haftası Armağanı, ANKARA:Gnkur.As.Tarih ve Stratejik
Etüt Bşk.lığı Yayınları, S:233-245.
150
2.
Hacettepe Üniversitesi Ev Ekonomisi Yüksek Okulu 1. Uluslararası Katılımlı
Ulusal Kurum Ev İdaresi Kongresi (21-23 EKİM 1998) “ISO 9001’in Bir
Hastane Uygulaması”
3.
Başkent Üniversitesi 2. Ulusal Sağlık Kuruluşları ve Hastane Yönetimi
Sempozyumu (15-16 MAYIS 1999) “Hastanelerde Bütçe Uygulamaları ve Bu
Uygulamalar Konusunda Finansal Bir Çalışma”
4.
Başkent Üniversitesi Toplam Kalite Yönetimi Prensiplerinin Sağlık
Hizmetlerinde Uygulamaları Sempozyumu (22-23 EKİM 1999) “ISO 9000
Uygulamalarının Sonuçları İle İlgili Bir Hastane Müşteri Memnuniyet
Çalışması”
5.
Levazım Maliye Okulu ve Eğitim Merkezi Komutanlığı Ulusal Katılımlı 2000’li
Yıllarda Türk Silahlı Kuvvetlerinde Toplu Beslenme ve Kontrol Sistemleri
Sempozyumu (16-17 KASIM 1999) “Kara Kuvvetleri Komutanlığına Bağlı
Birimlerde Gıda Maddelerinin Depolama, Dağıtım ve Mutfak Hizmetlerinde
Toplam Kalite Yönetimine Geçiş Sorunları ve Çözüm Önerileri”
(Yayımlanmamış Yüksek Lisans Tezi - http://www.sagbilens.ankara.edu.tr/old/
1190tezler.htm)
6.
Türkiye Kültür, Sanat ve Eğitim Vakfı ile Ankara Ticaret Odası işbirliğinde
“Avrupa Birliği Sürecinde Türkiye” konulu Uluslararası Katılımlı Kongre (0103 ARALIK 2004) “Tarihsel Süreç İçinde Türk-Avrupa İlişkileri Üzerine Özet
Bir Çalışma”
7.
GÖKMOĞOL, R. (01 Mart 2005) “AB mi? Pandoranın Kutusu mu?” (Özel
Röportaj). ANKARA: ÇAĞ ANKARA Gazetesi: 129.
8.
GÖKMOĞOL, R. (2005). “İş Hayatında Mutluluğun Sırları-BİR ÖDÜL DE
BANA VER”. İSTANBUL: Popüler Kitaplar-No:17.
VII- Bilimsel Etkinlikleri
ALDIĞI BURSLAR : Aldığı burs bulunmamaktadır
ÖDÜLLER
: Bilimsel bir çalışmadan kaynaklanan aldığı akademik kökenli
ödül bulunmamaktadır.
PROJELER
: Katıldığı bir akademik proje çalışması bulunmamaktadır.
KONFERANS VE SEMİNERLER :
1.
Hacettepe Üniversitesi Ev Ekonomisi Yüksek Okulu 1. Uluslararası Katılımlı
Ulusal Kurum Ev İdaresi Kongresi (21-23 EKİM 1998)
2.
Başkent Üniversitesi 2. Ulusal Sağlık Kuruluşları ve Hastane Yönetimi
Sempozyumu (15-16 MAYIS 1999)
3.
Başkent Üniversitesi Toplam Kalite Yönetimi Prensiplerinin
Hizmetlerinde Uygulamaları Sempozyumu (22-23 EKİM 1999)
Sağlık
151
4.
Levazım Maliye Okulu ve Eğitim Merkezi Komutanlığı Ulusal Katılımlı 2000’li
Yıllarda Türk Silahlı Kuvvetlerinde Toplu Beslenme ve Kontrol Sistemleri
Sempozyumu (16-17 KASIM 1999)
5.
Türkiye Kültür, Sanat ve Eğitim Vakfı ile Ankara Ticaret Odası işbirliğinde
“Avrupa Birliği Sürecinde Türkiye” konulu Uluslararası Katılımlı Kongre (0103 ARALIK 2004)
PANELLER
: Panelist olarak katıldığı bir panel bulunmamaktadır.
VIII-Diğer Bilgiler
EĞİTİM PROĞRAMI HARİCİNDE ALDIĞI KURSLAR VE KATILDIĞI
SEMİNERLERİ
1.
TSE’den “ISO 9000 Kalite Yönetimi ve Kalite Güvencesi” eğitimi
2.
TSE’den “Kalite Sistem Dokümantasyonu” eğitimi
3.
TSE’den “Kuruluş İçi Kalite Tetkikleri” eğitimi
4.
TSE’den “İstatistiksel Proses Kontrol” eğitimi
5.
TSE’den “ISO 14000 Çevre Yönetim Sistemi” eğitimi
6.
KALDER'den “ISO 9001:2000 Kalite Yönetim Sistemi (Revizyon)” eğitimi
7.
DIVERSEYLEVER’den “Çamaşır Hijyeni” eğitimi
8.
Procter&Gamble Endüstri Ürünleri’nden “Hastane Hijyeni” eğitimi
9.
K.K.K. Eğitici Yetiştirme Okulu’ndan “Eğiticinin Eğitimi” eğitimi
10.
T.S.K. Eğitim Merkezi’nden “Liderlik” eğitimi
11.
T.S.K. Eğitim Merkezi’nden “Etkili Konuşma ve Hitabet” eğitimi
12.
T.S.K. Eğitim Merkezi’nden “Etkili Yazışma Teknikleri” eğitimi
13.
T.S.K. Eğitim Merkezi’nden “Zaman Yönetimi” eğitimi
14.
T.S.K. Eğitim Merkezi’nden “Toplantı Yönetimi” eğitimi
15.
K.K.K.Lv.Mly.Ok.ve Eğt.Mrk.K.lığından “Stok Yönetimi” eğitimi
VERMEYE YETKİLİ OLDUĞU EĞİTİMLER
1.
ISO 9001:2000 Kalite Yönetim Sistemi Temel Eğitimi
2.
ISO 9001:2000 Kalite Yönetim Sistemi Dokümantasyon Eğitimi
3.
Kuruluş İçi Kalite Tetkikleri Eğitimi
4.
İstatistiksel Proses kontrol Eğitimi
5.
ISO 14001 Çevre Yönetim Sistemi Temel Eğitimi
6.
ISO 14001 Çevre Yönetim Sistemi Dokümantasyon Eğitimi
7.
Kuruluş İçi Çevre Tetkikleri Eğitimi
152
8.
OHSAS 18001 İş Sağlığı ve Güvenliği Yönetim Sistemi Temel Eğitimi
9.
OHSAS 18001 İş Sağlığı ve Güvenliği Yönetim Sistemi Dokümantasyon
Eğitimi
10.
Kuruluş İçi İş Sağlığı ve Güvenliği Tetkikleri Eğitimi
11.
Toplam Kalite Yönetimi Eğitimi
12.
Çevre Bilinci ve Ekoloji Eğitimi
13.
Liderlik Eğitimi
14.
Motivasyon eğitimi
15.
Etkili Konuşma ve Hitabet Eğitimi
16.
Zaman Yönetimi Eğitimi
17.
Toplantı Yönetimi Eğitimi
18.
Değişim Mühendisliği ve Şirketlerde Etkin Değişim Eğitimi
19.
Risk ve Kriz Yönetimi Eğitimi
20.
Süreç Yönetimi
DİĞER ÜYELİKLERİ
1.
QualityAustria uluslararası belgelendirme kuruluşu bünyesinde OHSAS 18001
İş Sağlığı ve Güvenliği Yönetim Sistemi denetçisi
2.
TQCSI uluslararası belgelendirme kuruluşu bünyesinde ISO 9001 Kalite
Yönetim Sistemi, ISO 14001 Çevre Yönetim Sistemi ve OHSAS 18001 İş
Sağlığı ve Güvenliği Yönetim Sistemi resmî eğitici olarak görevli
3.
TEMA Vakfı bünyesinde gönüllü eğitici
Download