TÜRKİYE CUMHURİYETİ ANKARA ÜNİVERSİTESİ SAĞLIK BİLİMLERİ ENSTİTÜSÜ ANKARA TİCARET BORSASI MEZBAHA İŞLETMESİNDE ÇEVRE YÖNETİM SİSTEMLERİ UYGULAMASINA GÖRE ANKARA İLİ VE İLÇELERİNDE ÇEVRE KİRLİLİĞİ YARATAN KİMİ MEZBAHA ATIKLARININ GERİ KAZANIMI ÜZERİNE BİR ARAŞTIRMA Mehmet Ruhi GÖKMOĞOL HAYVAN SAĞLIĞI EKONOMİSİ VE İŞLETMECİLİĞİ ANABİLİM DALI DOKTORA TEZİ DANIŞMAN Prof.Dr.Sadi ARAL 2007-ANKARA ii Ankara Üniversitesi Sağlık Bilimleri Enstitüsü Hayvan Sağlığı Ekonomisi ve İşletmeciliği Doktora Proğramı çerçevesinde yürütülmüş olan bu çalışma, aşağıdaki jüri tarafından Doktora Tezi olarak kabul edilmiştir. Tez Savunma Tarihi: 25 / 01 / 2007 Prof. Dr. Sadi ARAL Ankara Üniversitesi Jüri Başkanı Prof. Dr. Engin SAKARYA Prof. Dr. Ahmet ERGÜN Ankara Üniversitesi Ankara Üniversitesi Prof. Dr. Cengiz YALÇIN Doç. Dr. Aytekin GÜNLÜ Ankara Üniversitesi Selçuk Üniversitesi iii İÇİNDEKİLER Kabul ve Onay İçindekiler Önsöz Simgeler ve Kısaltmalar Şekiller Tablolar 1. GİRİŞ 1.1. Çevre Bilincinin Gelişiminde Yönetim Biliminin Yeri 1.2. Başlıca Çevre Sorunları 1.3. Çevre Bilincinin Gelişimi 1.4. Avrupa Birliğinde Çevre Bilincinin Gelişimi 1.5. Türkiye’de Çevre Bilincinin Gelişimi 1.6. İşletmelerde Çevre Bilinci ve Çevreye Duyarlı İşletmecilik 1.7. Çevre Yönetim Sisteminin Yapısı ve İşleyişi 1.8. ISO 14001 Çevre Yönetim Sistemi Standardının Açıklaması 1.9. Çevre ve Hayvancılık Sektörü İlişkisi 1.10. Hayvansal Yan Ürünler 2. GEREÇ VE YÖNTEM 2.1. Gereç 2.2. Yöntem 2.2.1. Verilerin Elde Edilmesinde Yöntem 2.2.2. Verilerin Değerlendirilmesinde Yöntem 3. BULGULAR 3.1. Çevre Etki ve Boyutlarının Elde Edilmesi İle İlgili Bulgular 3.2. Atıkların Geri Kazanımı İle İlgili Elde Edilen Bulgular 3.2.1. Atıkların Geri Kazanım Yöntemleri 3.2.2. Canlı Hayvan Varlığı 3.2.3. Atıkların Değerlendirmesi 3.3. Anketlerin Değerlendirilmesi İle Elde Edilen Bulgular 4. TARTIŞMA 4.1. ISO 14001 Çevre Yönetim Sistemi Kurulması Sonucunda Elde Edilen Bulguların Değerlendirilmesi 4.2. Anket Sonuçlarına Göre Karşılaştırma 4.3. Sonuçların Yaygınlaştırılması 5. SONUÇ VE ÖNERİLER ÖZET SUMMARY KAYNAKLAR EKLER EK.1 Anket Formu EK.2 Ankara Bölgesinde Bulunan Kesim, Parçalama ve İşleme Tesisleri EK.3 Hayvansal Yan Ürünler ve Kullanım Alanları ÖZGEÇMİŞ ii iii iv vi vii viii 1 1 5 30 39 49 55 57 61 73 79 83 83 87 87 87 90 90 94 95 96 96 100 114 114 115 116 120 126 127 128 134 134 138 142 148 iv ÖNSÖZ Aralık 1999’da Helsinki’de düzenlenen Avrupa Konseyi toplantısında, Türkiye’nin Avrupa Birliğine aday ülke olduğu teyit edilmiştir. Avrupa Birliği, 12-13 Aralık 2002 tarihinde Kopenhag’da toplanan konseyde, Avrupa Komisyonu’nun raporlarına ve tavsiyelerine dayanarak, 2004 yılının Aralık ayına kadar Türkiye’nin Kopenhag kriterlerini yerine getirdiği takdirde katılım müzakerelerine vakit geçirmeden başlanması taahhüdünde bulunmuştur. Türkiye’nin Avrupa Birliği’ne adaylık statüsü verilmesi hakkındaki karar, bir takım önemli reformların yapılması sorumluluğunu beraberinde getirmiştir. Birliğe üye olmanın şartlarından biri, aday ülkelerin ulusal yasalarını ve yönetmeliklerini çevre sektörü de dahil olacak şekilde Avrupa Birliği mevzuatına uyumlaştırılmasıdır. Çevresel unsurlara dayalı sektörlerin uyumlaştırma süreci, yalnızca çevreyle ilgili mevzuatın uyumlaştırılması ve gereken yaptırımların ve cezaların uygulanmasını değil, kurumsal yapının yeniden organize olmasını da içermektedir. Çevre alanında uyumlaştırma çalışmaları, sivil toplum kuruluşlarının değerlendirmeleri de dikkate alınarak, ilgili Bakanlıklar (Dışişleri Bakanlığı, Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı, Kültür ve Turizm Bakanlığı, Sanayi ve Ticaret Bakanlığı, Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı, İçişleri Bakanlığı, Bayındırlık ve İskan Bakanlığı, Tarım ve Köyişleri Bakanlığı, Sağlık Bakanlığı), hükümet kuruluşları, (Devlet Planlama Teşkilatı, Avrupa Birliği Genel Sekreterliği, Devlet Su İşleri Genel Müdürlüğü, Denizcilik Müsteşarlığı, Hazine Müsteşarlığı, Dış Ticaret Müsteşarlığı) yerel yönetimler, kurumlar, finans kurumları ile Çevre ve Orman Bakanlığı’nın eşgüdümünde yürütülmektedir. Bu çerçevede, yeni mevzuat taslaklarının oluşturulmasını, mevzuatın AB mevzuatıyla uyumunun gözden geçirilmesini ve çevre alanında yatırım ihtiyaçlarının belirlenmesini hedefleyen projeler gerçekleştirilmektedir. Avrupa Birliği’ne üyelik ve çevre alanında uyumlaştırma süreci yolunda Türkiye’nin atacağı adımlar, sürdürülebilir kalkınmanın sağlanmasını ve çevre standartlarının yükseltilmesini hızlandıracaktır. v Bu çerçevede, diğer konuların yanısıra çevre alanında kısa ve orta vadede öncelikleri belirten Avrupa Birliği Mevzuatının Üstlenilmesi’ne İlişkin Ulusal Mevzuat, Temmuz 2003’de yürürlüğe girmiştir. Programa göre, Çevresel Etki Değerlendirilmesi’nin daha fazla uygulanması ve çevresel bilgiye ulaşımının daha fazla sağlanması kısa vadeli öncelikler olarak belirtilirken, orta vadeli öncelikler ise atık kontrolü yönetmeliklerin AB düzenlemelerine uygun hale getirilmesi olarak belirlenmiştir. Bu konuda Avrupa Birliği tarafından birinci planda ele alınan Ortak Tarım Politikası içinde yer alan hayvancılık sektörü, çevresel değerlendirmelerde en fazla dikkate alınacak alan olarak görülmektedir. Hayvancılık sektörünün en önemli özelliği, yenilebilir ya da yenilemeyen yan ürünleri geri kazanıldığında, çevreye zarar vermediği gibi, ülke ekonomisinde de katkı sağlamakta; değerlendirilmediği takdirde atık olarak, çevreye çok büyük tahriplerde bulunmaktadır. Bu çalışmada, yenilemeyen hayvansal yan ürünlerden kan ve safra ile bağırsak ve işkembe içeriğinin uluslararası bir standart olan ISO 14001 Çevre Yönetim Sistemi yardımı ile geri kazanımı sonucunda elde edilecek kazanımlar mikro ve makro ölçekte irdelenmiştir. Bu çalışma sırasında en zor anlarımda bana destek olarak bu çalışmanın tamamlanmasını sağlayan A.Ü. Veteriner Fakültesi Hayvan Sağlığı Ekonomisi ve İşletmeciliği Anabilim Dalı Başkanı Prof. Dr. Sadi ARAL başta olmak üzere Prof. Dr. Engin SAKARYA’ya, Prof. Dr. Cengiz YALÇIN’a, Doç. Dr. Yavuz CEVGER’e ve araştırma görevlilerine; bu çalışma süresince bana destek ve yardımda bulunan bütün kurum, kuruluş ve çalışanlarına minnet, şükran ve teşekkür sunmayı bir borç bilirim. Bu çalışmanın tamamlanmasını göremeyen Babam R.Cengiz GÖKMOĞOL’u rahmetle anıyorum. Ayrıca bana manevî desteğini esirgemeyen Annem Türen GÖKMOĞOL’a, Ablam Azize GÖKMOĞOL’a ve oğlum Arda GÖKMOĞOL’a da teşekkür ederim. vi SİMGELER VE KISALTMALAR AB Avrupa Birliği BMGG Başlangıç Mahiyetinde Gözden Geçirme C Karbon CFC Kloroflorokarbon gazı CSD Birleşmiş Milletler Sürdürülebilir Kalkınma Komisyonu (The United Nations Commission on Sustainable Development) ÇED Çevresel Etki Değerlendirme gr/gün Gram/gün kg kilogram kj Kilo Joule (kilo jul) KKK Kara Kuvvetleri Komutanlığı KWH Kilowatt/saat l/gün Litre/gün N Azot MSB Millî Savunma Bakanlığı OÇP Ortak Çevre Politikası OHSAS İş Sağlığı ve Güvenliği Yönetim Sistemi OTP Ortak Tarım Politikası TSK Türk Silahlı Kuvvetleri 3 t/m Ton/metre küp UÇEP Ulusal Çevre Stratejisi ve Eylem Planı UNEP Birleşmiş Milletler Çevre Proğramı (United Nations Environment Program) WCU Dünya Koruma Birliği (World Conversation Union) % yüzde vii ŞEKİLLER Şekil-1 Piyasalarda Arz ve Talebin Dolaşımı 3 Şekil-2 Biyokütle Dönüşüm Yöntemleri 95 Şekil-3 Ankete Katılan Kuruluşların Statüleri Grafiği 102 Şekil-4 Ankete Katılan Kombina ve Mezbahaların Dağılımı Grafiği 103 Şekil-5 Ankete Katılan Kuruluşların Sınıfları Grafiği 103 Şekil-6 Büyükbaş Hayvan Haftalık Kesim Kapasitesi 104 Şekil-7 Küçükbaş Hayvan Haftalık Kesim Kapasitesi 105 Şekil-8 Ankete Katılan Kuruluşların Çalışan Personel Durumu 105 Şekil-9 Çalışan Personelin Yüzdesel Dağılımı Grafiği 106 Şekil-10 Personel Politikası Grafiği 107 Şekil-11 Büyükbaş Hayvan Başına Kesim Ücretleri 108 Şekil-12 Küçükbaş Hayvan Başına Kesim Ücretleri 108 Şekil-13 Değerlendirilmeye Alınan Yenilebilir Hayvansal Ürünler 109 Şekil-14 Değerlendirmeye Alınan Yenilemeyen Hayvansal Yan Ürünler 110 viii TABLOLAR Tablo-1 Yapay Hava Kirliliği Kaynakları ve Kirleticilerin Sınıflandırılması 14 Tablo-2 Temel Besin Maddelerinin Karşılaştırmalı Üretim Raporu 21 Tablo-3 Çevre Boyut ve Etkilerini Değerlendirme Tablosu 91 Tablo-4 Safra Stoklama Maliyeti Hesaplama Tablosu 99 1 1. GİRİŞ 1.1. Çevre Bilincinin Gelişiminde Yönetim Biliminin Yeri Yönetim kavramı, bugünkü anlamı ile ilk kez 19. yüzyılın sonlarında ve 20. yüzyılın başlarında ortaya çıkmıştır. Bu kavrama karşı ilk bilimsel yaklaşım, Frederick W. TAYLOR tarafından ortaya konmuştur. TAYLOR’un amacı, iş yapma yöntemlerini sistematik hâle getirerek verimliliği artırmak ve iş yapmanın tek ve en iyi yolunu bulmaktı (Nemli, 2000). Bu çerçevede, standart iş yapma yöntemleri geliştirmek, işe uygun işçi seçerek onları eğitmek, işleri planlamak ve buna dayalı ücret politikası oluşturmak “Bilimsel Yönetim Yaklaşımı”nın ilk adımını oluşturmuştur. Aynı dönemde çalışmalarda bulunan Henry FAYOL, yönetimde süreç yaklaşımı ile; Max WEBER ise bürokrasi yaklaşımı ile yönetim bilimine katkı sağlamışlardır. İlk küresel kriz olarak kabul edilen 1929 ekonomik buhranı sonucunda klasik yaklaşıma tepki olarak yeni klasikçiler olarak bilinen Elton MAYO ve arkadaşları, yalnızca işverenleri değil, aynı zamanda çalışanları da dikkate alan ve sosyal yaklaşımlar ortaya koyan çalışmaları ile yönetim bilimine farklı bir boyut kazandırmışlardır. İkinci Dünya Savaşı sonrasında yönetim düşüncesi, klasik yaklaşımlardan kendisini kurtararak “Modern Yaklaşım” olarak tanımlanan bir düşünce sistemine girmiştir. Modern yaklaşım, yönetimi başlı başına bir bilim dalı olarak kabul etmekten daha çok, diğer sosyal bilimlere uygulanan ve onlarla bütünlük içinde olan bir disiplin olarak kabul etmiştir. Başka bir anlatım ile, modern yaklaşımı klasik yaklaşımdan ayıran en büyük özellik, işletmeleri kapalı bir yapı içinde ele almaması; tersine işletmelerin çevresel bütün unsurları ile birlikte değerlendirilmesi gerektiğini kabul etmesidir. Çevre olgusu, 1960’ların başından beri, hem teorik çalışmalarda hem de pratiğe yönelik araştırmalarda işletmelerin davranışını ve performansını belirleyen önemli bir etken olarak ortaya konmaktadır (Nemli, 2000).Bunları genel olarak şu başlık altında toplamak mümkün olabilmektedir. 2 ¾ İşletme Açısından Çevre Özellikle işletmelerin kuruluş yeri seçimine etki eden faktörlerinden birisi olarak çevre ele alınmaktadır. Ayrıca işletmenin her türlü atığının değerlendirilmesi ve incelenmesi yönü ile çevre kuruluş sonrasında ele alınan en önemli faktörlerden birisi olarak karşımıza çıkmaktadır. ¾ Kamu Yönetimi Açısından Çevre Kamu yönetimini üstlenen yürütme organları tarafından yapılacak her türlü kalkınma ve büyüme planlarında çevre unsuru, yatırım planlamasının en önemli sabit faktörü olarak değerlendirilmektedir. Ayrıca gerek kuruluş aşamasında olan yatırım projelerinde gerekse yatırımı gerçekleşmiş işletmelerde yürütme organı tarafından çevresel faktörlere yönelik denetim organlarını oluşturması, günümüzde kabul edilmiş olan başlıca yürütme görevlerinden birisidir. ¾ Sosyal Sorumluluk Açısından Çevre Toplum içinde yaşayan insanların yapmış olduğu her eylemde çevreye karşı duyarlı yurttaşlar olmak, küresel en büyük tehdit olan çevresel etkilere karşı alınabilecek önlemlerin önceliğini de ortaya koymaktadır (Nemli, 2000). Ayrıca çevre sorunları disiplinler arası bir konudur. Ekoloji ve diğer temel bilim dalları, çevre sorunlarının analizi için gerekli kavram ve yaklaşımları getirir (Kışlalıoğlu ve Berkes, 1994). Bunun dışında çevre ile ilgili gerek yasal, gerekse sosyal kuruluşların çevre konusuna yaklaşımları, çevre politikasının hedefleri ve oluşum işlevi arasındadır. Başka bir tanımlama ile çevre politikası, bir ülkenin çevre konusundaki tercih ve hedeflerinin belirlenmesi anlamındadır (Kışlalıoğlu ve Berkes, 1994). Çeşitli ülkelerin çevre mevzuatında çevre hareketinin de etkisiyle halkın çevrenin korunmasında söz sahibi olmalarını artıracak değişik katılım yolları öngörülmüş ve bunların uygulanmasını sağlayıcı düzenlemeler yapılmıştır. Katılma hakkı, beraberinde otomatik olarak etkin katılımı getirmez. Öncelikle çevresel sosyal sorumluluk yönüyle katılımın gerçekleşmesi için demokratik bir hukuk devleti yapısının olması gerekmektedir. İkincil koşul ise yurttaşların çevre bilincine sahip 3 olması gerekmektedir (Turgut, 1993). Bu koşulların gerçekleşmesi durumunda da sosyal sorumluluktan söz edilebilmektedir. ¾ İşletme Ekonomisi Açısından Çevre Genel ekonomiyi bir canlıya benzetirsek, işletmeler de birer hücreler topluluğudur. Ekonomi tıpkı bir canlının değişik hücrelerden oluşması gibi değişik büyüklüklerde ve çeşitli alanlarda faaliyet gösteren işletmelerden kurulmuş bir topluluktur. Benzetmeyi sürdürürsek para da bu canlı bünyede kan görevi yapmaktadır. TALEP Mal ve Hizmetler Piyasası ARZ Et Ekmek Konut Et Ekmek Konut • • • Kamu Halk Hangi Mallar? Nasıl? Kimler İçin Üretilecek? İşletmeler Emek Doğa Sermaye Emek Doğa Sermaye ARZ Üretim Faktörleri Piyasası TALEP Şekil-1 Piyasalarda Arz ve Talebin Dolaşımı Şekil-1’de görüldüğü gibi işletmeler, belirli bir mal ve hizmeti meydana getirmek için gerek duyduğu üretim faktörlerini, üretim faktörleri piyasasından talep ederler. Buna karşılık kamu, elindeki emek, sermaye, doğa faktörlerini üretim faktörleri piyasasına sunar. İşletmeler, ellerindeki mal ve hizmetleri, mal ve hizmet piyasasına sunar; kamu da tüketici sıfatıyla bu malları piyasadan talep eder. Genel olarak bu sirkülasyon sırasından sorular hangi malın nasıl üretileceği ile ilgili 4 bölümde işletmeler, özellikle Rio Bildirisinin 16. ilkesinde yer “Kirleten Öder” prensibi gereğince çevresel faktörleri de dikkate almak zorunda kalmaktadırlar. Kirlenme kontrolünde kirleten öder prensibinin uygulanması sırasında aşağıdaki konuların dikkate alınması gerekmelidir (Karpuzcu, 1987): • Kim ne için öder? • Ödemede hangi ekonomik yöntemler kullanılmalıdır? • Prensibin uygulanamayacağı istisna durumlar var mıdır? Kirlenme kontrolünde maliyetin ilk etapta fiziksel kirleticilere yüklenmesi her zaman doğru ve etkin olmayabilir. Genel olarak bir üretim ya da tüketimin bütün halkalarında bulunanlar, çevresel kirlenmeye farklı oranlarda ortak olabilir. Bu durumda kirlenme zincirinde ilk halkada bulunan ödemeyi yapar ve ortaya çıkan maliyeti fiyatlara yansıtarak kirliliğin bedelini tüketicilere yansıtır. “Kirleten Öder” prensibinin genel işleyişi şu şekilde gerçekleşmektedir: Bir işletmeden çıkan atıkların büyük kısmı çevreye deşarj edilmeden depolanmaktadır; ancak bir kısım atıklar az da olsa çevreye deşarj olmaktadır. Bu maddelerin çevreye verdikleri zararı ortadan kaldırmak büyük masrafları gerektirecektir. Böylece temizleme işlemi ilerledikçe kalan kirliliğin önlenmesi giderek daha pahalılaşmakta; çevre korumanın marjinal maliyeti yükselmektedir (Kışlalıoğlu ve Berkes, 1994). “Artık çevre kirlenmesinin de bir maliyeti olduğu ve bu maliyetin topluma maliyetinin sanıldığından çok daha yüksek seviyelere ulaştığı anlaşılmaya başlanmıştır. İşletme iktisadı, çevre kirlenmesinin maliyetinin hesaplanmasına ilişkin yöntemler geliştirmek, bu maliyetlerin klasik işletme maliyetleri içindeki yerini belirlemek durumundadır. Bu konudaki önemli bir gelişme, Türkçe’ye geri kazanım ya da geri çevirim olarak tercüme edilen “recycling” kavramında ifadesini bulmaktadır. Recycling, her atığın bir değerlendirme yolu olduğu yaklaşımından ve dünyamızda hiçbir maddenin yok edilemeyeceği, ancak nitelik değiştireceği gerçeğinden hareket eder.” (Müftüoğlu, 1994) Ekonomi, sınırlı kaynaklar ile sınırsız gereksinimlerin akılcı şekilde karşılanması sorununu araştıran bilimdir. O halde maliyetleri azaltmanın önemli 5 yollarından birisi de atıkların geri dönüşümünü sağlayabilmektir. Hayvan ve hayvansal ürünler elde etmek amacıyla üretim faktörlerini bilinçli ve sistemli şekilde bir araya getiren, azamî kâr elde etmek amacıyla üretimde bulunan, bu üretim sonucu katma değer yaratan iktisadî ünitelere hayvancılık işletmesi denir (Aral, 1997). Atıkların geri kazanılması konusunda hammadde girişi olarak canlı hayvan kullanan kombinalar, (sesi ve nefesi dışında) atıklarının tamamını geri kazanabilen sektörlerden birisidir. 1.2. Başlıca Çevre Sorunları Çevre sorunlarının daha iyi anlaşılabilmesi için öncelikle çevrenin ve çevreyi oluşturan unsurların tanımı yapılmalıdır. Çevre, bir kuruluşun faaliyetlerini yürüttüğü; hava, su, toprak, doğal kaynaklar, bitki topluluğu (flora), hayvan topluluğu (fauna), insanlar ve bunlar arasındaki ilişkileri de içine alan ortamdır. (TSE 14050, 1997) Tanımın incelenmesi sonucunda çevrenin yedi temel unsurdan oluştuğu görülmektedir: insan, fauna, flora, hava, su, toprak, doğal kaynaklar. Bu tanımda yer alan unsurlardan bir kısmı canlı bir kısmı ise cansız elementlerdir ve birbirleri ile sıkı sıkıya bağlıdırlar Karşılıklı olarak madde alış verişi yapacak biçimde birbirlerine etki yapan canlı organizmalarla, cansız maddelerin bulunduğu herhangi bir doğa parçasına “ekosistem” denmektedir (Şişli, 1999). Çevre insanların ortak varlığını oluşturan değerler bütünüdür ve çevrenin bileşenleri olarak adlandırılan bu değerlerin her biri yaşamsal ya da toplumsal olarak vazgeçilmez niteliktedir (Keleş ve Hamamcı, 1998) Ekosistem içinde belli bir durumda organizmanın olabilmesi ya da orada iyi bir şekilde gelişebilmesi, organizmanın büyüme ve çoğalması için zorunlu olan maddeleri almasına bağlıdır. Çünkü ekosistem, doğanın bir bölümünde yaşayan canlıların fiziksel çevre ile olan uyuşumudur (Güney, 1998). Bu temel kural, “Minimum Kuralı” (Liebig Kuralı) olarak tanımlanmaktadır. Aynı şekilde bir organizmanın bir yerde bulunması ve iyi bir şekilde gelişmesi için olması gereken karmaşık birçok faktörün bulunmayışı organizmanın tolerans sınırına yakın olmasına bağlıdır. Bu kuralara, “Hoşgörü Kuralı” (Shelford Kuralı) denmektedir. Söz konusu bu ekosistem içinde yaşayan canlıların bulunduğu ortama da “habitat” denilmektedir. 6 O halde her habitat bir ekosistem olmakla birlikte her ekosistem bir habitat olmayabilmektedir. Bu nedenle ekosistemler, Karasal Habitat ve Su Habitatı olarak habitatlara bölümlenmişlerdir (Şişli, 1999): ¾ Karasal Habitat: Yeryüzü üzerinde oluşan ekosistemdir. Genel olarak ekosistemin varlığını etkileyen temel unsurlar şunlardır: İklim (Klimatoloji): Yeryüzünün belli noktalarındaki hava olaylarının ortalama değerlerini ifade eder. İklim için dikkate alınan en önemli etmenler, sıcaklık, yağış, nem, rüzgâr, güneşlilik ve bulutluluktur. Su: Milyonlarca yıldan beri yeryüzündeki su miktarı hemen hemen sabit kalmaktadır. Ancak atmosferin üst kısımlarından bir miktar su uzaya doğru kaybedilse de, volkan püskürmeleri ile atmosfere katılan miktar, kaybedileni dengelemektedir. Suyun tümü, okyanuslar, atmosfer ve karasal rezervlere dağılmış durumdadır. Protoplazmanın yapısında önemli bir öğe olan su, bazı hayvan ve bitkilerin vücudunda yüzde 90 kadar yüksek bir oranda bulunmaktadır. Su, besin maddelerinin erimesi için çözücü olduğu kadar, vücut içerisinde bazı maddelerin kimyasal reaksiyonu için de gereklidir. Hava-Su Etkileşimi: Atmosferde su kaynaklarının bağlantısını sağlayan hidrolojik çevrimin yürümesi, güneş enerjisi ile gerçekleşir. Güneş enerjisi, deniz ve karaların yüzeyinden suyun buharlaşması yoluyla atmosfere doğru hareket etmesini sağlar. Atmosferde yoğunlaşan su kütleleri, ağırlaşarak yeniden yeryüzüne dönerler. Hidrolojik çevrim olarak adlandırılan bu olay, suyun bir kaynaktan diğerine geçişidir. Yağış ve Nem: Genel olarak havada yağış meydana getirecek derecede su buharı vardır. Ancak su buharının yoğunlaşması için gerekli olan meteorolojik koşullar, her zaman oluşmaz. Su buharının yoğunlaşmasıyla kar, dolu, yağmur, çiğ ve sis oluşur (Şişli, 1999). Siklon: Kuzey yarım kürede saat göstergesinin ters yönünde, güney yarım kürede ise saat göstergesi yönünde bir dönme hareketi yaparak basıncın 7 düşmesine neden olan ve saatteki ortalama hızı 40-60 km. olan kuvvetli rüzgârlardır. Bulutluluk ve Nem: Suyun yeryüzünden ve organizmaların bedenlerinden buharlaşması, sıcaklık, rüzgâr ve düşük nem koşulundan fazladır. 1 m3 havada bulunan su buharının gram olarak miktarı ya da mm cinsinden buhar basıncı “mutlak nem”dir. Bunun yanında o andaki basınç ve sıcaklık koşulunda havada bulunan su buharı miktarının, o koşullardaki havanın doyması için gereken su buharı miktarına “nisbî nem” denilmektedir (Şişli, 1999). Havanın su buharını içerme derecesi, sıcaklık düştükçe azalır. Bu nedenle bulutluluk ile nem arasında sıkı bir ilişki bulunmaktadır. Bitkiler, toprak suyunu sürekli olarak harcarlar. Bu nedenle gündüzleri, toprakta yüzeye yakın su seviyesi, hızlı bir şekilde düşer. Hayvan ve bitkilerin yararlanacağı yüzeydeki su, çok hızlı bir şekilde yeraltına indiğinden yeryüzündeki bitki örtüsü kaldırıldığında bulutluluk ve nem oranları değişeceğinden su kaynakları yok olmaya başlayacaktır. Bitki-Su İlişkisi: Bütün canlılarda olduğu gibi bitki dokularında da su oranı önemli bir yer tutar. Bitkiler, kendilerine gerekli olan suyu topraktan sağlarlar. Kökleri aracılığı ile alınan suyun büyük bölümü terleme ile kaybedilir; bir kısmı dokularında su hâlinde kalır; bir kısmı da hidrojen ve oksijen olarak karbonhidratların yapısına katılır. Bitkilerin genel yapısı içinde suyun oranı, yüzde 75 ya da daha fazladır. Bununla birlikte su oranı, bitkilerin gelişme hızının fazla olduğu kısımlarda daha fazla olur. Ayrıca bitkilerde su oranı, mevsimlere bağlı olarak değişiklik gösterir. Gelişme mevsiminde (ilkbahar ile yaz mevsimini başlarında) su en yüksek değere ulaşırken, yıllık bitkilerde gelişmenin sonlarında ve gelişmenin durakladığı mevsimlerde (sonbahar aylarında) en az düzeydedir (Şişli, 1999). Hayvan-Su İlişkisi: Hayvanlar, gerek duydukları suyu, içme yoluyla; deriyi ıslak şeylere temas ettirerek; alınan besin maddelerinin içerdiği su 8 ile sağlarlar. Bu yolla vücutları için gerekli olan su miktarını sürekli uygun düzeyde bulundururlar. Işık: Ekoloji açısından ışığın kalitesi (dalga boyu ve rengi), şiddeti (gramkalori olarak enerji ya da mum olarak) ve süresi önemlidir. Bitki ve hayvanlar, değişik dalga uzunluğundaki ışığa çeşitli şekillerde reaksiyon gösterirler. Karasal ekosistemlerde ışık şiddeti, fotosentezi engelleyecek ölçüde değişmeler göstermemekle birlikte, doğadaki bitki toplumlarının çeşitli katlarındaki yoğunluk derecesine göre ışık miktarı değişmeler gösterebilir. Atmosfer: Dünyanın yeni oluştuğu dönemlerde atmosfer, canlılar için zararlı iki gaz olan metan ve amonyağın karışımından ibaretti. Milyonlarca yıl süren jeolojik zamanlar boyunca, söz konusu gazlar, büyük ölçüde uzaya geçmiştir. Bunların yerini de volkanik faaliyetlerden kaynaklanan gazlar almaya başlamıştır. Günümüzde atmosfer, çeşitli gazlar, değişik miktardaki aerosoller, asılı sıvı ve katı parçacıklardan oluşur. Hacim olarak yerden 80 km. kadar yükseğe kadar havanın bileşiminde yüzde 78,08 azot, yüzde 20,95 oksijen, binde 93 oranında argon ile binde 3 oranında karbondioksit gazları bulunmaktadır. Bundan başka daha az oranlarda neon, helyum, kripton, hidrojen, ksenon, ozon, metan, su buharı gibi diğer gazlar da bulunmaktadır. Havada bulunan gazların oranı, önemleri ile orantılı değillerdir. Örneğin su buharı, karbondioksit ve ozon oransal olarak düşük olmakla birlikte yaşamın sürmesi için büyük önem taşır. Özellikle havada su buharı olmaksızın karasal ekosistemlerin varlığını sürdürecek sağlıklı bir su döngüsünün ortaya çıkmasına olanak yoktur (Şişli, 1999). Toprak: Yer kabuğundan ana kayaların aşınması ve ayrışması ile oluşan kısımdır. Ayrıca toprağın organik maddelerinin oluşumuna, bitki ve hayvanlar da katılırlar. Toprak, su ve hava ile birlikte yaşam süreçlerinin en önemli temel taşlarından biridir. Toprak kirliliği ya da toprak kirlenmesi olarak ifade edilen değerlendirme ile ilgili çok farklı olmayan bazı tanımlar bulunmaktadır (Çepel, 1997a): 9 “Toprağın üstüne ve içine bırakılan zararlı atık maddelerin toprak niteliğini bozma olayıdır.” “Toprağın verim gücünü düşürecek, optimum toprak özelliklerini bozacak her türlü teknik ve ekolojik baskılar ve süreçlerdir.” “Toprağın fiziksel, kimyasal ve biyolojik özelliklerinde oluşan ve arzu edilmeyen değişimlerdir.” İklim faktörlerinden özellikle sıcaklık, nem ve rüzgar etkisi ile ana kayalar parçalanarak, bloklara; bloklar bölünerek taşlara; taşlar bölünerek çakıllara ve sonra çakıllardan kum ve tozlara dönüşür. Bu bölünme ile oluşan ham toprak, zamanla rengini değiştirir ve organik bir yapı alarak olgun toprağa dönüşür. Bu oluşum, bir metre karelik boyutta ve 0-15 cm. kalınlıkta bir toprak için ortalama 1 000 – 1 500 yıl arasında değişmektedir (Çepel, 1997a). ¾ Su Habitatı: Bazı organizmaların bedeninin önemli bir kısmını oluşturan su, yaşam için zorunludur. Hatta hücre düzeyinde düşünüldüğünde, protoplazmanın önemli bir kısmının su olduğu ve canlılığın devam edebilmesi için suyun şart olduğu gerçeği ortaya çıkmaktadır (Şişli, 1999). Genel olarak karasal habitat için söz konusu olan sınırlayıcı faktörler (basınç, sıcaklık, yoğunluk, ışık, rüzgar), su habitatı için de geçerlidir. Ancak özellikle su habitatında oksijen içinde yaşayan bitki ve hayvan türleri için özel bir önem ortaya getirmektedir. Bundan başka çeşitli gazlar (özellikle karbondioksit), minareler ve tuzlar da su habitatında önemlidir. Su habitatı kesin bir sınırlama olmamakla birlikte genel olarak tatlı su habitatı ve deniz habitatı olarak bölümlendirilir. Tatlı su habitatı da durgun su ve akarsu habitatı olarak alt başlıklar altında incelenmektedir. Gerek karasal gerekse su habitatlarından oluşan ekosistemlerin bir araya gelmesinden oluşan ve canlıların yaşadığı dünyaya “Biyosfer” denir. Ekosistemlerde çeşitli canlılar, diğer canlı ve cansız maddeler ile madde alış verişine dayanan bir sistem oluştururlar. 10 Ekosistemdeki her canlı türü, çevre koşullarından etkilenir ve kendi yaşam faaliyetiyle de bulunduğu habitatın koşullarını etkiler ve değişikliğe uğratır. Bu sırada, biyosferdeki ekosistemlere, sürekli olarak zehirli maddeler katılmaktadır. Bunların bir kısmı doğadan kaynaklanır (volkan patlamaları gibi). Ancak asıl doğanın kirlenmesi, insan eli ile olan kirlenmedir. Çünkü insan eli ile olan kirlenme kısa zaman aralığında ve yoğun bir şekilde kendisini göstermektedir. İnsan nüfusunun (popülasyonun) az olduğu dönemlerde, insanın doğaya müdahalesinin boyutları da oldukça küçüktü. Ancak son 200 yıl boyunca insan nüfusunda ve teknolojideki hızlı gelişmeler, insanın çevre üzerindeki baskısını büyük boyutlara ulaştırmıştır (Şişli, 1999). Sanayi devriminden itibaren üretim ve tüketimin nüfusa bağlı olarak artışı sonucunda günümüzde çevresel sorunlar başta insanlık olmak üzere tüm dünyayı tehdit etmeye başlamıştır (Nemli, 2000). İnsan, yaklaşık iki milyon yıl önce yaratılmıştır. Bu sürecin dörtte birine yakın kısmında yaşamını toplayıcılık, avcılık ve balıkçılıkla sürdürmüştür. Başlangıçta tüm çabası, besin toplamak; en büyük korkusu ise, açlıktır. Bu dönemde dünya nüfusu, hiçbir zaman on milyonu aşmamıştır. Bu düzey, dünya ekosisteminin taşıma kapasitesine denktir. İnsan, göçebelikten yerleşik yaşama geçmesiyle, bazı bitki ve hayvanları yetiştirerek besinini sağlamaya çalışmıştır. Tarımdaki bu büyük aşama ile insan daha güvenli besin bulmaya başlamış ve nüfus da buna bağlı olarak artmıştır. Tarıma sulamanın girişi, hayvan gücünün kullanılışı, kalıtım ve biyokimyadaki gelişmelerle uygun çeşit ve gübreleme tekniğinin uygulanması, ürün miktarını artırmak için uygulanan böcek, mantar ve ot öldürücü ilaçların yaygın ve bilinçsiz olarak kullanılması, ekosistemdeki tüketici basamaklarının (yapıcılar, otçullar, etçiller) üst sıralarında bulunan etçil hayvanlarla insanlarda zararlı madde birikimi sorununu ortaya getirmiştir. Endüstriyel ve evsel atıklar, kimyasal gübrelerin bilinçsiz kullanımı, çevre kirlenmesinin boyutlarını değerlendirmeyi zorunlu hâle getirmiştir. artırmış; olayı, küresel açıdan 11 Bu gelişmeler sonucunda başlangıçta açlık korkusu ile yerleşik hayata geçerek tarımla uğraşan insanların üçte biri yeterli beslenirken üçte ikisi yetersiz beslenme ve açlıkla karşı karşıya bulunmaktadır. Birleşmiş Milletlerin tahminlerine göre fakir ülkelerde yaşayanların yüzde 20’si yetersiz (eksik kalori ile) beslenmekte, yüzde 60’ı ise kötü (temel besin maddelerinin özellikle protein eksikliği) beslenmektedir. Alınan kalori miktarı, yalnız başına beslenmenin kalitesi yönünden yeterli bir ölçüt değildir. Esas sorun, besin içinde yüksek protein içerikli hayvansal ürünler ile baklagillerin alınıp alınmaması sorunudur. “Biyologlar, yeryüzünde yaşamış türlerin yüzde 99’unun bir biçimde yok olduklarını hesap etmiş bulunuyorlar. Bu yüzde 99, yaşamın aslı olan ve hiç sonu gelmeyen rekabet ortamında kaybedenler. En iyi bildiğimiz örnek, 65 milyon yıl önce, muhtemelen dünyaya bir asteroit çarptıktan sonra yaşanan iklim değişikliği sonucu, dinozorların yok oluşudur. Dinozorlar, yok olmadan önce 100 milyon yıl yaşadılar. Oysa, ortalama bir türün yaşam süresi ancak bir milyon yıldır. Son DNA incelemelerine göre, insan türünün geçmişini 200 000 yıl önceden başlatırsak, durumumuz fena sayılmaz. Ama sayıma 1,5 ya da 2,5 milyon yıl önce taş aletler yapmış olan atalarımızla başlarsak, durum o kadar iç açıcı değil. Homo sapiens, günümüze kadar yaşayabilmiş şanslı yüzde 1’in içinde. Ama türün devamı için hiç bitmeyen bir mücadele gerekiyor. Ekosistemler devamlı değişim içindeler ve yaşam hiç umulmadık dönemeçlerden geçmektedir. 20. yüzyılın sonundaki kötü haber, insanoğlunun kendisini iki biçimde yok edeceği gerçeğidir. Ya nükleer silahların kullanımı ile çabucak yok oluruz; ya da çevresel bozulma sonucu yavaş yavaş yok oluruz.” (Hertsgaard, 1999) Ulaşılmaya çalışılan olağanüstü ve yüksek yaşam düzeyi için gösterilen teknolojik ve bilimsel ilerleme çabaları sonunda, bütün uluslar, dört evrensel bunalımla karşı karşıya kalmışlardır. Bunlar, “Çevre Kirlenmesi”, ”Hızlı Nüfus Artışı”, “Mekan Bunalımı” ve “Beslenme Bunalımı” olarak ifade edilmektedir (Çepel, 1997a). Çevre ile ilgili tanımlamalar, çevresel sorunların ele alınmasına bağlı olarak yapılmaktadır. Bu nedenle çevre sorunları genel olarak; ¾ Sınır tanımaz ve coğrafî olarak bölünemez; 12 ¾ Sorunlar birbiri ile etkileşimlidir; ¾ Karşılaşılan sorunlarda genellikle geç kalındığından onarılamaz ya da geri getirilemez; ¾ Sorunların tek bir kaynak nedeni yoktur ve nedenler ile olgular çok çeşitlidir; ¾ Bireyler soruna yalnızca yerel ya da yöresel olarak bakabilir; ulusal ya da küresel boyutta bakabilmek için uluslar arası işbirliği gerekmektedir (MPM, 2001). Ekonomik faaliyetlerin, bilginin ve hatta eğlencenin bile hızla küreselleştiği günümüz dünyasında özellikle küreselleşmesi gereken en önemli olgunun çevre olduğu konusunda kuşku bulunmamaktadır. Artık her birey, her kuruluş ve her devlet, insan neslinin yok olmasını önleyebilmek maksadıyla kendilerine ve başkalarına karşı sorumlu olmaktadır. Ekolojik konulardaki uluslararası çalışmalar ve anlaşmalar, 1990’lı yıllara kadar, daha çok birbirilerine yakın olan komşu ülkelerin işbirliklerine dayanmaktaydı. Ancak aşağıda örneklerle açıklanan nedenlerle 1990’lı yılların hemen başında uluslararası çalışmalara, bütün dünya devletlerinin sorumluluğunu ve aktif katılımını gerektirir boyutlar kazanmıştır (Düren, 1999). ¾ Dünyada her gün 1 milyon tondan fazla zehirli atık, çevreye atılmaktadır. Bunların zaman içinde nasıl temizleneceği belli değildir. ¾ 1950’den beri dünya ekonomisi 5 misli büyümüş; nüfus da 2,5 misli (2,6 milyardan 5,6 milyara) artmıştır. Bu iki unsur, dünyanın biyolojik sisteminin taşıma kapasitesini ve her çeşit atığın bu sisteme zarar vermeden yok edilebilme imkanını aşmıştır. ¾ Dünya üzerindeki tarım alanlarından her yıl 24 milyon ton toprak, erozyonla sürüklenip gitmektedir ve bu kayıp, 60 milyon hektar araziye eşittir. ¾ Madencilik, kerestecilik, yeni yerleşim alanlarının tesisi, karayollarının yanlış inşası gibi faktörler, doğal üreme alanlarını yok etmekte ve dünyanın biyolojik çeşitliliği giderek azalmaktadır. Bu nedenle yılda en az 50 000 canlı türü (günde 140 tür) yok olma tehdidi ile karşı karşıya kalmaktadır. 13 Bu çerçevede, ekolojik sorunlar, artık sadece sorunun meydana geldiği bölgenin şanssızlığı olarak değerlendirilmekten çok, küresel ölçekte, herkesi tehdit eden bir konu olarak algılanmaya başlanmıştır (Düren, 1999). Dünyanın karşı karşıya kaldığı başlıca çevre sorunları şunlardır: ¾ Hava Kirlenmesi Belirli şehir ya da bölgenin havasının çeşitli kaynaklar tarafından doğal bünyesinin bozulması olayına hava kirliliği ya da hava kirlenmesi (air-pollution) denir (Güney, 1998). Endüstri kuruluşlarının havaya saldığı zehirli gazlar, özellikle üst hava tabakasını kirletir. Yangınlar ve taşıt araçlarından çıkan dumanlar, alt tabakayı kirlettiğinden zarar etkisi yüksek olmaktadır. İnsan en çok zarar veren kirli hava tabakası yere yakın olandır. Atmosferdeki kirlilik, bir yandan gökyüzünün saydamlığını bozarken, diğer yandan gökyüzünde yüzlerce kilometrelik bir alanı görünmez kılabilmektedir. Havanın hareketli olması ve rüzgâr aracılığıyla duman, sis ve isin dağılması nedeniyle hava kirliliğinin kalıcı olmadığı şeklinde değerlendirilmektedir (Gürpınar, 1998). Oysa havanın bütün canlılar tarafından sürekli olarak teneffüs edilmesi ve kirliliğin daha çok yerleşim bölgelerinde olması nedeniyle, sonuçta ortaya çıkan tehlikenin boyutu, toprak ve su kirliliğinden daha az değildir. Hava kirliliği yaratan kirletici unsurlar, doğal kaynaklardan ve insan etkinliklerinden oluşan yapay kaynaklardan havaya karışabilmektedir. Ancak hava kirliliğinin etkileri açısından, belirli bir yoğunluğun üzerine çıkarak tehlike yaratan yapay kirletici unsurlar, doğal kaynaklardan oluşan kirletici unsurlardan daha önemli olmaktadır. Tablo-1’de yapay hava kirliliği kaynakları ve kirleticilerin dökümü verilmiştir. 14 Tablo-1 Yapay Hava Kirliliği Kaynakları ve Kirleticilerin Sınıflandırılması (Ertürk, 1994) KAYNAK TİPİ 1. Toz üreten işlemler KATEGORİ ÖRNEKLERİ 9 Kırma, ezme, eleme gibi ayrıştırıcı işlemler 9 Yol yapımı ile ilgili kurumlar 9 Yıkma işlemleri 9 Kentsel yenileme, restorasyon 9 Öğütücü işlemler 2. Yanıcı kaynaklar 9 Yakıtlar KİRLETİCİLER 9 Organik ve madensel (mineral) partiküller 9 Tahıl depolama 9 Evrensel ısıtma birimleri ve enerji üretici birimler 9 Motorlu araçlar 9 Otomobil, otobüs ve kamyonlar 9 Atıkların yakılması 9 Kentsel ve evsel çöp yakıcıları, açıkta çöplerin yakılması 9 Sülfür oksitleri, nitrojen oksitleri, karbon monoksit, duman, uçucu kül, organik buharlar, metal oksit buharlar, metal oksit parçaları ve koku 15 Tablo-1 Yapay Hava Kirliliği Kaynakları ve Kirleticilerin Sınıflandırılması (Ertürk, 1994) (devamı) KAYNAK TİPİ KATEGORİ ÖRNEKLERİ KİRLETİCİLER 3. Üretim işlemleri 9 Metalürji fabrikaları 9 Tasfiye fırınları, çelik imalathaneleri, alüminyum rafineleri 9 Katı metal parçacıkları (kurşun, arsenik ve çinko) florürler ve sülfür oksitleri 9 Kimyasal fabrikalar 9 Hidrojen 9 Petrol rafinerileri, kağıt sülfitler, sülfür oksitler, fabrikaları, süper fosfatlı gübre florürler, organik buharlar, fabrikaları, partiküller ve çimento koku fabrikaları 9 Atıkların yeniden kazanılması 9 Hurda metal depoları, araba karoserlerinin fırınlanması, eritme ocakları (işlemleri) 9 Yabanî ot ve zararlı kontrolü 9 Duman, is, organik buharlar, koku 9 Arazi yakımı 9 Ekin diplerinin (anız) ve bozulmuş alanların yakılması 9 Duman, uçucu küller ve is 9 Kırağı (don) tehlikesi kontrolü 9 Soğuğu (ayazı) gidermek amacıyla yakılan ateş bacaları 4. Tarımsal etkinlikler 9 Tahıl ekimi 9 Organik fosfatlar, klorlu hidrokarbonlar, arsenik, kurşun 16 Tablo-1 Yapay Hava Kirliliği Kaynakları ve Kirleticilerin Sınıflandırılması (Ertürk, 1994) (devamı) KAYNAK TİPİ KATEGORİ ÖRNEKLERİ KİRLETİCİLER 5. Çözücüler 9 Püskürtme boya 9 Otomobil parçaları, mobilya ve aletlerin hazırlanması 9 Hidrokarbonlar ve diğer organik buharlar 9 Mürekkep 9 Fotogravür ve matbaacılık 9 Temizleyici çözücüler 9 Maden cevheri oluşturma 9 Kuru temizleme 9 Ezme, kırma ve ayrıştırma 9 Uranyum ve berilyum tozları 9 Yakıt imal etme 9 Faz yayılımı 9 Florit 9 Nükleer ayrışma (parçalanma) 9 Nükleer reaktörler 9 Argon-41 9 Etkisiz yakıt işlemleri 9 Kimyasal ayırım 9 İyot-131 9 Nükleer aletlerin test edilmesi 9 Atmosferik patlamalar 9 Radyoaktif zerrelerin atmosfere dağılması (Stronyum-90, Sezyum-137, Karbon-14) 6. Nükleer enerji etkinlikleri Tablonun incelenmesinden de anlaşılacağı gibi, genel olarak altı sınıfta toplanan yapay kirletici kaynakları, insanların günlük yaşantıları sırasındaki etkinlikleri sonucunda havaya verdikleri zararlardır. Bu kaynaklar, yapay olmaları nedeniyle, havaya karıştıktan sonra kontrol edilememektedir. Bu nedenle yapay kirletici kaynakları, mutlaka kaynağında kontrol altına alınmak zorundadır. Hava kirliliğinin önlenmesi ve hava kalitesinin artması, hava kirliliğinin denetlenmesi amacıyla yapılacak tüzel, yönetsel ve teknik düzenlemelere bağlıdır. Denetim ancak standartlar belirleyerek sürdürülebilir. Standartların bir yandan Dünya 17 Sağlık Örgütü (WHO), ekonomik İşbirliği ve Kalkınma Örgütü (OECD), Avrupa Birliği gibi uluslararası ve bölgesel kuruluşlar tarafından, diğer yandan da ulusal kuruluşlar tarafından saptandığı görülmektedir. Denetime temel oluşturacak kirlilik düzeyinin, gelişmiş ülkelerde kalitenin bozulmasını engellemek için olabildiğince düşük tutulmaya çalışıldığı; gelişmekte olan ülkelerde ise kirlilik düzeyinin daha üst sınırlara ulaşmasına belli bir hoş görü ile bakıldığı söylenebilir. Ülkelerin standart saptamadaki katılığı ve kararlılığı, ülkelerin ekonomik gelişmelerine koşut olmaktadır (Keleş ve Hamamcı, 1998). Hava kirliliğinin denetimi ile ilgili standart saptanırken, genellikle türlü hava kirleticiler için kirlilik sınır değerleri verilir; kirlilik yayan kuruluşlar kirletme özelliklerine göre sınıflandırılır; kirletme niteliği yüksek olan kuruluşların faaliyetleri izne bağlanır; havaya atacakları su buharı, toz, duman, katı maddeciklerden oluşan zararlılara (emisyon) sınırlamalar getirilir. Ülkemizde uygulamayı yönlendiren 02.11.1986 tarih ve 19269 sayılı Resmî Gazete’de yayımlanan “Hava ve Kalitesinin Korunması Yönetmeliği”nde de bu hususlar hükme bağlanmıştır (Resmî Gazete, 2003). ¾ Küresel ısınmaya ve iklim değişikliklerine sebep olan sera etkisi Hava kirleticilerinin en önemli kaynağı, fosil yakıtlardır. Bunlar arasında kömür ve akaryakıt ön sırayı alır. Kömürün yanması sonunda değişik büyüklükte parçacıklar oluşur. Büyük parçacıklar, tozu; küçük parçacıklar ise, dumanı oluşturur (Şişli, 1999). Havaya verilen büyük parçacıklar yere çökmekle birlikte küçük parçacıklar uzun süre havada asılı kalırlar ve sonuçta canlılara zarar verirler. Kontrolsüz olarak yapılan üretim ve tüketim sonucunda sera gazları olarak belirtilen karbon monoksit (CO), karbondioksit (C2O), kloroflorokarbon (CFC), metan gibi gazları gittikçe artan oranda atmosferde birikmektedir. Güneş ışınlarını engelleyerek atmosferin ısınmasına yol açan ve sera etkisi (greenhouse effect) denilen bu olgu, dünyamızı, yeryüzünün sıcaklığının artması ve iklimlerin değişmesi şeklinde etkilemektedir (Güney, 1998). Kömür ve petrol gibi fosil yakıtların kullanımı ile havadaki karbondioksit oranının artması sonucunda sıcaklık gelecek 30 yıl içinde ortalama 4,5 OC artacaktır 18 (Nemli, 2000). Bunun sonucu olarak da kutuplarda buzulların erimesi ile deniz seviyesi yükselecek; yerleşim birimleri sular altında kalacak ve yağış düzenleri değişeceğinden küresel ekosistem dengesi bozulacaktır. Yükselen küresel ısı, buzulların erimesine, deniz yüzeyinin yükselmesine ve alçak rakımdaki Amsterdam, Şanghay ve Washington gibi şehirlerin sular altında kalmasına yol açacak; dünya nüfusunun üçte birinin yaşadığı kıyılara 55 km mesafede bir kuşakta korkunç bir can ve mal kaybı olacaktır (Hertsgaard, 1999). Küresel ısınma ile ortaya çıkan iklim değişikliğinin etkisi sanıldığı gibi yalnızca karasal değildir. Günümüzde belirlenmiş olan okyanus canlılarının dörtte birini barındıran; okyanusta yaşayan balık türlerinin yüzde 65’nin yaşaması için gerekli doğal koşulları oluşturan ve okyanus yüzeyinin binde 3’ünü kaplayarak dünyada tropik yağmur ormanlarından sonra ikinci büyük ekosistem olan mercanlar, deniz yüzeyinde oluşan ısı değişiklikleri nedeniyle hızla yok olmaya başlamışlardır (Brown ve ark., 2000). Bu gerçek ise, yakın gelecekte denizlerdeki yaşamın sona ereceğinin bir işaretidir. ¾ Yeryüzüne gelen ültraviyole (mor ötesi) ışınlarını süzen ozon tabakasının incelmesi CFC gazları, buzdolaplarında, soğutucu klimalarda, spreylerde, yangın söndürme cihazlarında, bilgisayar çiplerini temizlemede ve köpük kauçukta kullanılıyor. Yanıcı olmaması ve ateşe dayanıklı olmasından dolayı, sanayi tarafından sevilen bir kimyasal gazdır. İnsan yapısı kimyasal madde olan CFC gazları, ayrıştırılarak klorine çevriliyor. Klorin de ozon moleküllerini bozarak klorinmonoksit ve oksijene dönüştürüyor. Ancak tek bir Klorin molekülü, bu işlemi 100 000 ozon molekülü ile yapıyor (Gürpınar, 1998) Atmosferin asıl kesiminin yüzde 99,96’sı azot, oksijen ve argon gazlarından oluşmaktadır. Yeryüzündeki yaşam, milyonlarca yıl önce atmosferde ozon gazının oluşmasından sonra başlamıştır (Güney, 1998). Ozon gazı, stratosferde bulunan ve güneş ışığının zararlı etkilerine karşı insan, hayvan ve bitki topluluklarını koruma işlevini üstlenen bir gazdır. Modelleme yoluyla yapılan bir araştırmaya göre, ozon tabakasının yüzde 1 oranında azalması, ültraviyole ışınlarının yüzde 2 oranında artmasına neden olabilecek; bu da deri kanseri oranının tüm dünyada yüzde 4 19 artmasına yol açacaktır. NASA tahminlerine göre, 1987 yılında imzalanan Montreal Protokolü tüm dünya ülkeleri tarafından tam olarak uygulanacak olursa ozon tabakasının 1979 yılındaki seviyesine ulaşması ancak 2030 yılında mümkün olabilecektir (Nemli, 2000). ¾ Su Kirlenmesi Dünyanın sahip olduğu 1 360 000 000 km3 su dünya yüzeyine eşit olarak yayılabilseydi, bu suyun derinliği 2,7 km olurdu. Ancak bu suyun yüzde 97’si deniz suyu, yüzde 2’si buzullar ve yüzde 1’e yakın kısmı yer altı kaynakları olduğundan kalan az bir miktar su, ancak doğanın gücünü güneşten alan su döngüsü tarafından yenilenip tazelenmektedir (Postel, 2000). Su, doğal durumda pek çok çözünmüş madde, parçacık ve canlı organizma içerir. Suya karışan böcek ilaçları, deterjanlar gibi çeşitli zararlı organik ve kimyasal maddeler ile oluşan kirlilik sonucunda uzun vâdede, sudaki canlıların yaşamında ve dağılımında değişikliğe yol açar; bazı su canlılarının sayısını azaltırken kirleticilere karşı dirençli olan başka canlıların da sayısında artışa neden olur (Güney, 1998). En genel anlamıyla su kirlenmesi, su ortamının doğal dengesinin, yani, mineral oranı, tat, berraklık, asılı partiküllerin bozulması şeklinde tanımlanabilir (Gürpınar, 1998). Su kirliliğinin denetimi, kirliliğin önlenmesi ve kalitenin yükseltilmesi amacı ile yapılacak tüzel, yönetsel ve teknik düzenlemelere bağlıdır. Ancak konu hakkındaki düzenlemeler ve önlemler, uluslararası ve ulusal düzeyde olmak üzere iki kümede toplanmaktadır. Su kirliliğinin denetimi yüzeysel su kaynaklarının kirlenmesini önlemek; ötrafikasyonu (ötrafikasyon= su ortamına bırakılan atıklarla suya aşırı organik madde karışması ile oluşan besin zenginleşmesi sonucunda bazı su yosunlarının suyun oksijenini tüketmesi) önlemek; yüzeysel su kaynaklarının kirlenmesini önlemek; yer altı sularını korumak; su kalitesini sürdürmek; diğer bir deyişle alıcı ortamı korumak; çevreye bırakılacak kirletici miktarlarını sınırlandırmak; atık suları denetlemek; kirletici kaynaklarındaki kirletici miktarını azaltacak teknik ve yönetsel önlemleri almak; yani kirleticileri izlemek amacıyla yapılmaktadır (Keleş ve Hamamcı, 1998). 20 ¾ Toprak Kirlenmesi Dünya yüzeyinin yüzde 7’sini kaplayan tropik ormanlar, yeryüzündeki bitki ve hayvan türlerinin yüzde 80’nini barındırmaktadır. Ayrıca bu ormanlar, dünyanın yağmur dengesini düzenlediklerinden ve atmosfere oksijen sağladıklarından dünyamız için çok değerlidir. Bu ormanların bilinçsizce kesilmesi ve yanmaları gibi nedenlerle hızla yok olması, biyolojik çeşitliğin azalması, yağmurların azalması sonucunda topraklar, hızla rüzgâr ve su erozyonunun etkisi altında kalmaktadır. Bunun sonucunda toprak kaynakları yok olmakta; su kaynakları hızla kirlenmekte ve kullanılabilir su rezervleri azalmaktadır (Nemli, 2000). Doğal koşullar altında, topraktaki bitkisel ve hayvansal kökenli canlılar toprağın verimliliği için şarttır. Toprakta bulunan mikroorganizmalar, azot, fosfor ve kükürdü bitkilerin yararlanacağı şekle getirirler. Ancak toprağa bilinçsizce bırakılan çeşitli kimyasallar ve diğer kirleticiler sonucunda ortadan kalkan mikroorganizmaların görevlerini yapamamaları ile floral yapıda da değişiklikler olmakta; hatta bazı faunal ve floral türlerin nesli sona ermektedir. Toprak kirlenmesi (degradation), bütün dünyada ekolojik dengeleri değiştiren çevre kirliliği, nüfus artışı ve sanayileşme gibi süreçlerle özdeşleşmiştir. Toprak kirliliği, temizlenmesi en zor, bazen de hiç mümkün olmayan tehlikeli bir ortam yaratır. Toprak kirliliğini oluşturan tüm faktörlerin çevre kirliliği ile sıkı bir ilişkisi bulunmaktadır. O nedenle, bu hususta alınabilecek koruyucu önlemler ya da mücadele yöntemleri, çevre kirliliğine ait olanlarla aynıdır. Bilinçsizce yapılan ilaçlama ve gübreleme, kaliteli ve birinci sınıf toprakların yerleşim ve endüstri için kullanıma açılması, toprak kirliliğini hızlandırmıştır (Gürpınar, 1998). Toprak, besin maddelerimizin yüzde 78’ini oluşturan bitkisel ürünlerin kaynağı ve en önemli yaşam temellerimizden suyun deposudur (Çepel, 1997a). ¾ Hızlı nüfus artışı Yeryüzünde insanın yaşamaya başladığı dönemlerden bu yana, hangi topraklarda nüfus topluluklarının nasıl yoğunlaştığı, henüz tam olarak bilinememektedir. Yıllarca süren kabile ya da ulus savaşları ile yüz binlerce hatta milyonlarca insanı yok eden veba, kolera gibi salgın hastalıklar, nüfusun büyük 21 ölçüde artmasını önlüyordu. Buna karşılık dünya nüfusunun özellikle 17. yüzyıldan sonra artış göstermeye başladığı bir gerçektir. Dünya nüfusu hakkında tam veriler olmamakla birlikte genel kabul görmüş olan nüfus bilgileri şöyledir (Güney, 1998): “1650 yılında 465 milyon; 1750 yılına 660 milyon; 1800 yılında 835 milyon; 1825 yılında bir milyar; 1975 yılında 3 milyar ve 2000 yılında 6,5 milyar”. 18. yüzyıldan sonra ölüm oranlarında giderek düşme, daha iyi beslenme, sağlık koşullarıyla yaşam standardının yükselmesi, salgın hastalıkların önlenmesini sağlayan tıp teknolojisindeki önemli gelişmeler, nüfusun büyük ölçüde artmasına yol açmıştır. Yeni doğan her bebek, yaşamak için yiyecek, su, barınak gibi temel maddelere ihtiyaç duymaktadır. Gelişmekte olan ülke nüfuslarının yaklaşık beşte biri kaynak yetersizliğinden dolayı eksik beslenme sorunuyla karşı karşıya bulunmaktadır. Hızlı nüfus artışı, mevcut her türlü kıt kaynağın hızla tükenmesine neden olmaktadır (Nemli, 2000). Sanayi ülkelerindeki bir insan, ortalama olarak kalkınmakta olan bir ülkedeki insana göre 3 kat daha fazla su, 10 kat daha fazla enerji ve 19 kat daha fazla alüminyum tüketmektedir (Hertsgaard, 1999). Türkiye’deki temel besinlerin durumu Tablo-2’de verilmiştir. Tablo-2 Temel Besin Maddelerinin Karşılaştırmalı Üretim Raporu (Yavuz, 1998) BESİN MADDESİ 1988 ÜRETİMİ (Kg/Kişi Başına) 1995 ÜRETİMİ (Kg/Kişi Başına) AZALMA (%) BUĞDAY 382 232 39 ARPA 136 125 8,1 PİRİNÇ 23 12,9 44 AYÇİÇEĞİ 23 0,5 82,8 ZEYTİN 19,6 9,2 53,1 ŞEKER PANCARI 270 182 32,8 KURU FASULYE 3,9 3,3 15,4 NOHUT 14,4 12,3 12,3 KIRMIZI ET 12,1 7,2 40,5 22 Tablonun incelenmesinde de anlaşılacağı şekilde Türkiye’deki hızlı nüfus artışı sonucunda temel besin maddelerine olan gereksinimi karşılayabilmek maksadıyla dış ülke kaynaklarına olan bağımlılık çok hızlı bir şekilde artmaktadır. Özellikle un, şeker ve yağ ile hayvansal kaynaklı besinlerde ortaya çıkan bağımlılık, yakın bir gelecekte Türkiye’de açlık sorununun bazı Afrika ülkelerinde olduğu gibi yaşanabileceğini ortaya koymaktadır. Ayrıca, hızlı nüfus artışına paralel bir şekilde ortaya çıkan yeni iş alanları, yeni yerleşim merkezleri gibi ihtiyaçların karşılanması maksadıyla, ormanlar yok edilmekte, verimli tarım alanları ile mera alanlarına sanayi tesisleri kurulmakta ya da havaalanları inşa edilmektedir. ¾ Atıklar Gelişen endüstriyel faaliyetlerle birlikte üretim ve tüketimdeki önemli artışlar sonucunda kişi başına düşen çöp, atık ve artıkların miktarı da çoğalmaktadır. Üretim sonucunda, ekonomik fayda getirmeyen ürünlere atık denmektedir. Atık kullanımının hedefi iki yönlüdür. Bu hedefler geri kazanma yolu ile çevre kirliliğinin önlenmesi ve yeni kaynakların yaratılmasıdır (Sevinç, 1995). Atık dışında kalan ve değerlendirilebilecek ya da değerlendirilemeyecek her türlü materyal ise çöpü oluşturmaktadır. Çöpler, aslında ekonomik açıdan değer taşıyan pek çok materyali (kağıt, cam, metal, vb.) bünyesinde taşımaktadır (Tunçalp, 1994). Atıklar, toplanmaları, taşınmaları, geri kazanılmaları, zararsız hâle getirilmeleri ve bertaraf edilmeleri açısından Dört grupta incelenebilmektedir(Bozyiğit ve Karaaslan, 1998): Evsel Katı Atıklar (çöpler): Büyük yerleşim merkezlerinin karşılaştıkları en önemli sorunlardan birisi de evsel atıklardır. Evsel atıkların çoğunu, organik atıklar, kalan kısmını da kağıt, karton, tekstil, plastik, deri, ağaç, metal, cam ve kül oluşturmaktadır. Tehlikeli Endüstriyel Atıklar: Çevre sorunlarının çoğunluğunu oluşturur. Teknolojik gelişmeye bağlı olarak ortaya çıkan çevre ve insan sağlığını tehdit eden endüstriyel nitelikli atıklardır. Tehlikeli atık üreten sanayi işletmeleri, pahalı olması nedeniyle arıtma tesislerini ya kurmamakta ya da 23 yetersiz kurmaktadır; ayrıca arıtma sonucu ortaya çıkan atıkların bertarafı da önemli bir sorun olarak işletme sahiplerinin karşısına çıkmaktadır. Plastikler: Plastikler, sudan ve ısı farkından, çözücülerden etkilenmeden denizde 450 yıl; doğada ise daha fazla kalabilmektedirler. Özellikle plastik su şişeleri içerisinde üretim sırasında oluşarak daha sonra suya karışan klor bileşikleri, insan vücudunda birikerek kansorejen etkiler oluşturabilmektedir. Özel Atıklar (Hastane atıkları, radyoaktif atıklar, kimyasal atıklar ve piller gibi atıklardır) Tekniğine göre uzaklaştırılamayan ve depolanamayan katı atıklar ve çöpler, önemli derecede çevre kirlenmesine neden olmakta; halk sağlığını olumsuz yönde etkilemektedir. Çöplerin toplanması, geri kazanılması ve imha edilmesi, günümüzde en önemli sorunlardan birisi olmaya devam etmektedir. Atıkların geri kazanılıp tekrar kullanılmasıyla makroekonomik düzeyde para tasarrufu sağlandığı gibi madde ve enerji olarak değerlendirildiğinde, kirlenmenin azalmasına yardımcı olmaktadır (Bozyiğit ve Karaaslan, 1998). Bu konuda şanslı tek sektör olarak hayvancılık sektörü, bulunmaktadır. ¾ Nükleer kirlilik Üretim süreci sonucunda ortaya çıkan tehlikeli atıklar ile birlikte tüketim sonucunda ortaya çıkan çöp, katı atık ve kanalizasyon yanında nükleer faaliyetlerden doğan radyoaktif atıklar da uluslararası boyutta canlı varlığını tehdit etmektedir. Ancak bu tehditten daha büyük olanı ise, nükleer faaliyette bulunan ülkelerin büyük kısmının ortaya çıkan nükleer kirlilik ile nasıl mücadele edileceği konusunda yeterli bilgi ve teknoloji deneyimine sahip olamamasıdır (Nemli, 2000). Doğal çevreye karışan radyoaktif atomların hemen hemen tümü nükleer santrallerden kaynaklanmaktadır. Nükleer santrallerden açığa çıkan maddeler doğada kararsız olarak dolaşır ve bu dolaşım sırasında çoğunlukla gama ışını yayarlar. Bir atom çekirdeğinin tanecikler ya da elektromanyetik ışımalar yayarak kendiliğinden parçalanması olayına radyoaktivite denir. Radyoaktif kirlenme, termonükleer 24 bombaların patlatılması (çoğunlukla deneme amaçlı) ve nükleer sanayi artıklarından kaynaklanan çevre sorunlarıdır (Güney, 1998). Endüstriden kaynaklanan nükleer tehlikeden daha kötüsü nükleer silahlanmadır. 1991 yılından başlayarak 1997 yılına kadar imzalanan çeşitli anlaşmalarla elinde nükleer silah bulunan ülkeler 2007 yılına kadar ellerindeki nükleer silahları ve bu amaçla hazırlanmış proğramları kademeli olarak azaltmayı güvence altına almışlardır. Ancak 1997 yılının Haziran ayında A.B.D.nin Miami eyaletinde uyuşturucu kaçakçısı kılığına girmiş CIA ajanlarına yakalanan Litvanyalı 2 silah kaçakçısının nükleer silah pazarlamaya çalışmaları ve bu silahların teslimata hazır durumda ele geçmesi ile uluslararası boyutta nükleer terörizm tehlikesi gündeme gelmiştir (Hertsgaard, 1999). ¾ Doğal kaynakların azalması Ekonominin temel prensibi “ihtiyaçların sınırsız, kaynakların kıt” olmasıdır. Dünyada bulunun her türlü kaynağın artan dünya nüfusunun ihtiyaçları karşısında yetersiz kalması, rezervleri belli olan doğal kaynaklara sahip ülkeleri cazibe merkezi haline getirmektedir (Nemli, 2000). Araba üretimi, ortalama araç başına 816 kg çelik, 180 kg demir, 85 kg alüminyum ve 111 kg plastik kullanımını gerektiriyor. Dünyada en çok kaynak tüketen ve çevreyi kirleten sanayilerin başında bu dört maddenin üretimi gelmektedir. Ortalama olarak bir aracın üretimi sırasında ortaya çıkan kirlilik, o aracın kullanımı süresince ortaya çıkardığı kirliliğe denk gelmektedir. Kullanım ömrünü tamamlayan araçların yok edilmesi de hava, su ve toprak kirliliğine neden olmaktadır (Hertsgaard, 1999). Her geçen gün azalan en büyük doğal kaynak, topraktır. Topraktaki ana maddeyi oluşturan mineral parçacıklar, bulundukları yerlerden çeşitli yollarla farklı yerlere taşınır. Genel olarak yerçekimi ile, akarsular ile, buzullarla, rüzgarla toprak bir yerden diğer bir yere taşınmaktadır (Çepel, 1997a). Türkiye, dünyada en fazla erozyona uğrayan güney ve güneydoğu Asya grubu ülkeleri kadar erozyona uğrayan yüksek ve engebeli bir ülkedir. 25 Binlerce yıldan beri yoğun bir arazi kullanımına konu olan ve özellikle doğal bitki örtüsü önemli ölçüde tahribata uğratılmış bulunan Türkiye’de her yıl denizlere taşınan ortalama sediment miktarı, diğer ülkelere ve kıtalara oranla kat kat fazladır (Daşdemir ve ark., 1996). Erozyona, yanlış tarım tekniklerinin uygulanması da yol açmaktadır (Güney, 1998). Mera ve orman alanı olarak kullanılma zorunluluğu olan arazilerin toprak işlemeli tarıma açılmaları, zamanla erozyonun şiddetlenmesine neden olmaktadır (Altın, 2000). Ülkemizde görülen en büyük erozyon tehlikesi rüzgar erozyonudur. Rüzgar erozyonunun neden olduğu zararlar şu şekilde özetlenebilmektedir (Çevik, 1998): Rüzgar erozyonu, toprağın verimli olan üst kısmı ile birlikte kil, silt ve organik madde gibi ince materyalini sürükleyerek geride sadece kum, çakıl ve ana kaya gibi verimsiz materyali bırakır. İnce materyal taşındığı için toprağın fiziksel bünyesi bozulur; bu durum su tutma kapasitesinin ve verimliliğinin önemli ölçüde azalmasına neden olur. Tarla ve mera alanlarında rüzgar, tohum ve genç bitkileri uzaklara taşır. Yetişkin bitkilerin köklerini açığa çıkararak verimini geniş ölçüde azalmasına yol açar. Genellikle ilkbaharın kurak geçtiği yıllarda kuru ve sıcak rüzgarlar bitkilerde terlemeyi hızlandırdığından, özellikle bitki gelişme devresine rastlayan bu olay sonucunda bitkiler fazla su kaybından zarar görürler. Sulama alanlarında ince materyalin taşınma ve yığılması sonucunda arazinin tesviyesi bozulacağından yüzey sulama yöntemlerinin uygulanması güçleşir. Geniş tarım ve mera alanlarında uzun süreli rüzgar erozyonu, insan ve hayvan sağlığına zararlı olur. Rüzgar erozyonu, tarım alanları dışında yerleşim merkezlerini, tren ve karayollarını, hava alanlarını, elektrik hatlarını tehdit eder. Sulama ve drenaj kanallarını taşınan materyalle doldurur. Trafik kazalarına neden olabilir. 26 Ekonomik ve sosyal bir sorun hâlini alarak çölleşmeye ve toplumun bulunduğu yerden göç etmesine yol açar. Günümüzde sulu tarıma damgasını vuran zaaflar nedeniyle çiftçiler, yer altı suyunu doğanın yeniden doldurma kapasitesinin çok üstünde bir hızla yukarı pompalamaktadırlar. Bu yüzden yer altı su seviyelerinde düzenli bir düşüş gözlenmektedir. Aşırı pompalanan yer altı suyunun büyük kısmı, insanların temel gıdası olan tahıl üretimi için kullanılmaktadır. Günümüz dünya nüfusu için yılda 180 milyon ton tahıl üretimi gerekmektedir. Bir ton tahıl için bin ton su gereksinimi bulunmaktadır. Bu durumda 2030 yılına kadar dünya nüfusuna katılması beklenen 2 milyardan fazla insan için gerekli olan su kaynağı, dünyada bulunmadığından 2020 yılından itibaren dünyada büyük bir su krizinin yaşanması, kaçınılmaz olmaktadır (Brown ve ark., 2000). Günümüzde yaşanan açlık krizine ek olarak yakın bir gelecekte başlayacak su krizi, dünyamızı yeni bir savaşın eşiğine getirebilecektir. ¾ Otlakların ve Mera alanlarının azalması Otlaklar, doğal otlarla kaplı olan, at, davar, sığır, deve, yak gibi hayvanların ot yiyerek yayıldığı yerledir. Meralar, zengin doğal ot alanlarıdır ve buradan her yıl evcil hayvanların beslenmesi için ot biçilir. Yeryüzünün büyük bir bölümünde tarım, hayvancılık ve ormancılık için uygun alanlar bulunmaktadır. Bu alanların tamamı, erozyonu önleyen en önemli etkendir. Bu alanlarda bulunan bitki örtüsü, yağmur damlasının darbe etkisini azaltır; yüzeysel akışın şiddetini ve tahrip gücünü düşürücü etkisiyle önemli bir koruyucudur. Örgü biçiminde ve birbirinin içine girmiş sık bir kök sisteminin geliştiği yüzey tabakası toprakta süngerimsi bir ortam oluşturur; böylece toprakta suyun emilmesi artar (Güney, 1998). Bu alanların tarıma açılması sonucu toprak erozyonu oluşmaktadır. İşlenmeyen tarım (mera ve ormanlık alanlar) alanlarındaki toprak erozyonunu önlemenin vazgeçilmez yolu, mevcut bitki örtüsünü zenginleştirmekten geçmektedir (Altın, 2000). Meralar, sorunlu araziler üzerinde oluşmuş doğal yem alanlarıdır. Yararlanılmalarında zamanında otlatma, kapasitesine uygun otlatma, uygun formatta (kurallı) otlatma ve yem türüne uygun hayvanla otlatma kurallarına dikkat edilmediği 27 takdirde ortaya gelen aşırı mera kullanımı da mera alanlarının azalması sonucunu vermektedir. ¾ Gürültü Günümüzde teknolojik olanakların gelişmesiyle her alanda makine kullanımı artmaktadır. Makineler ise, dönen, hareket eden, darbe yapan ve sonuçta havada titreşim yaratan nesnelerdir. Bunların miktarı ve gücü arttıkça havada titreşimleri de artmaktadır. Gürültü, kısaca istenmeyen ve rahatsız edici sesler topluluğu olarak tanımlanabilir. Bu niteliği ile gürültü, insanların işitme sağlığını ve algılamasını olumsuz etkileyen, fizyolojik ve psikolojik dengeleri bozabilen, iş performansını azaltan, çevrenin hoşluğunu ve sakinliğini yok ederek niteliğini değiştiren önemli bir çevre kirliliği türüdür (Ertürk, 1994). Gürültü kaynaklarının insan ve çevre üzerindeki olumsuz etkilerini azaltmak amacıyla kaynaklar üzerinde yapılan denetime gürültü denetimi; denetime temel olacak sınır değerlere de gürültü standartları denmektedir. Ülkemizde gürültü konusundaki standartları, Türk Standartları Enstitüsü (TSE), Uluslararası Standart Örgütü (ISO)’nün standartlarına uygun biçimde saptamaktadır. Bu standartlar, gürültünün şiddetini, düzeyini belirlemeye yönelik olan genel amaçlı standartlar; yöntem belirlemeye yönelik genel amaçlı standartlar ve gürültünün değerlendirilmesine ilişkin standartlar şeklinde sınıflandırılabilmektedir (Keleş ve Hamamcı, 1998). Gürültü denetimini hükme bağlayan ya da açıkça gürültü denetimini öngörmemiş olsa bile, böyle bir denetime olanak sağlayan tüzel düzenlemeler giderek gelişmektedir. Çevre Kanunu’nun 14. maddesi “kişilerin huzur ve sükununu, beden ve ruh sağlığını bozacak şekilde yönetmelikte belirlenen standartlar üzerinde gürültü çıkarılması yasaktır. Fabrika, atölye, işyeri, eğlence yeri, hizmet binaları, konutlar ve ulaşım araçlarında gürültünün asgariye indirilmesi için önlemler alınır” hükmü ile gürültü denetimini getirmiştir (Abacıoğlu, 1995). Çevre Kanunu’nun 14. maddesi gereğince hazırlanan Gürültü Kontrol Yönetmeliği 11.12.1986 tarih ve 19308 sayılı Resmî Gazete’de yayımlanmıştır (Resmî Gazete, 2003). 28 ¾ Biyolojik çeşitliliğin azalması Tarih öncesi çağlarda dinozor neslinin yok olmasından günümüze kadar geçen süre içinde insanların doğayı bilinçsizce kullanmaları nedeniyle gerek bitki topluluğundan (flora) gerekse hayvan topluluğundan (fauna) nesli tükenen yaklaşık bir milyonun üzerinde canlı bulunmaktadır(Nemli, 2000). 8 000 yıl önce, insanlar toprağı büyük ölçekli yağmalayama geçmeden, gezegenin toprak yüzeyinin 6 milyar hektardan fazlası (yaklaşık yüzde 40) ormanlarla kaplıydı. Günümüzde bu miktar, 3,6 milyar hektara kadar inmiştir ve her yıl 14 milyon hektardan daha fazla orman, yok olmaya devam etmektedir (Brown ve ark., 2000). Endüstri devriminden sonra insanlar, kendilerini çevreleyen coğrafi ortamı değiştirmişler; doğayı kendi çıkarları doğrultusunda işlemişler, sömürmüşlerdir. Tarımda, bahçe kültüründe, zarar vericilerle yapılan savaşımlarda zehirli maddeler kullanılmakta; bu yolla bir çok yararlı organizma da yok edilmektedir. Bununla birlikte ilaçlanmış ağaçlara gelmeyen arılar ve diğer böcekler nedeniyle meyve ağaçları tozlanamamakta; sonuçta ağaçlar meyve ve çiçek verememektedir. Günümüzde insan varlığının etkileri sonucunda bir yılda 1 000 canlı türü ortadan kalkmaktadır (Güney, 1998). Yok olan bir canlının doğa içindeki görev ve işlevini yerine getirecek başka bir canlının bulunmaması nedeniyle doğal denge bozulmakta; bu bozulma hızlı bir şekilde biyolojik çeşitliliğin azalmasına neden olmaktadır (Nemli, 2000). Bitki çeşitliliği bakımından Türkiye, en zengin ülkelerden birisidir. Anadolu, canlı türlerin ve genetik özelliklerin çeşitliliği bakımından müze olarak nitelenecek kadar zengin biyolojik varlıklara sahiptir. Bunun başlıca iki nedeni vardır. Bunlardan biri, Anadolu’nun coğrafi konumu nedeniyle üç kıtanın arasında bir köprü durumunda ve göç yolları üzerinde olmasıdır. İkinci neden ise, çok kısa mesafelerde ekstrem derecede farklı yeryüzü şekillerine, buna bağlı olarak da değişik lokal iklimlere sahip bulunmasıdır (Çepel, 1997b). Anadolu toprakları üzerinde, 9 500’den fazla bitki türü bulunmakta ve bunlardan 3 000 kadarı endemik (yalnızca Anadolu’ya özgü olan) bitkidir. Avrupa kıtasının tamamında yer alan 11 557 değişik bitki çeşidinin yalnızca 2 650 adedi endemik olduğu düşünüldüğünde Türkiye’nin bitki çeşitliliğinin önemi daha kolay anlaşılabilecektir (Güney, 1998). 29 Ancak genel olarak bütün dünyada ortaya çıkan biyolojik çeşitliliğin azalması sonucu, doğanın dengesi bozulmaya başlamış; doğa içinde çeşitli görevleri yerine getiren bazı türlerin yok olmaya başlaması sonucu bazı türlerin popülasyonları artmaya başlamıştır. ¾ İnsan Endüstriyel faaliyetlerle doğanın sistemli olarak sömürülmesi, tahribi ve yer yer yok edilmesi, aynı zamanda insanların yerlerinden edilmesi, geleneksel yaşam biçimlerinin yok edilmesi, lümpen (işsiz, güçsüz) ya da işçi durumuna getirilmesi, köleleştirilmesi ve hatta yerel ırk olarak insanlık tarihinden silinmesi ve sayısız hastalıkların oluşması durumlarını getirmiştir. Çevre bozulmalarından etkilenen ve ciddî sorunlarla karşı karşıya gelen yalnızca doğa değildir; aynı zamanda insandır. İnsan sağlığında çevre kirlenmelerinin çok önemli katkıları bulunmaktadır. Elektrik üreten yerlerde, petrol rafinerilerinde, endüstriyel kaynatıcılar ve eriticilerden kaynaklanan sülfürdioksit, solunum yolları hastalıklarını, kalp ve akciğer hastalıklarını hızlandırmış; bitkileri zehirlemiş ve asit yağmuruna neden olmuştur. Arabalardan çıkan karbonmonoksit gazı, kanın oksijen almasını engellediğinden algılama ve düşünmeye etki etmekte; refleksler yavaşlamakta; baş dönmesi yapmakta; hatta ölüme neden olmaktadır. Doğmamış bebeklerin beyin gelişmelerine etki ederek kan damarları ile ilgili hastalıklara neden olmaktadır. Arabaların egzozundan çıkan kurşun ise, kadınlarda üreme organlarını, böbrekleri, sinir sistemini ve kan oluşmasını etkilemekte; çocuklarda öğrenme kabiliyeti azalması, geri zekalılık ve ensefalite neden olmaktadır. Arabalardan çıkan nitrojendioksit (NO2), bronşit ve zatürreye sebep olmakta; ciğerler iltihaplanarak virüslü enfeksiyonlara karşı direnci azalmaktadır (Erdoğan ve Ejder, 1997). Ayrıca çeşitli sektörlerde kullanılan BENZEN, lösemi hastalığına; OZON GAZI, bronşite ve akciğer ödemine; ASPESTOS, akciğer kanserine; böcek ilaçlarında kullanılan SYSTOX, baş ağrısına, bulanık görmeye, kas zayıflığına; yapıştırıcı ve vernikte kullanılan TRİKLOETİLEN, karaciğer kanserine, merkezi sinir sisteminin tahribine, görme ve solunum sistemi sorunlarına ve kalp krizine; boya 30 çıkartıcı olarak kullanılan TETRAKLORETİLEN ile sabun yapmada kullanılan ETHYLENE ETİLEN DİKLORİD, akciğer kanserine, solunum felcine, kan dolaşımının durmasına, sinir sistemi ve böbrek irritasyonuna; soğuk algınlığı ve öksürük ilaçları ile ağız yıkama gargaralarının ve diş macunlarının içine konan KLOROFORM, kansere, merkezi sinir sistemi hastalıklarına, dalak ve böbrek fonksiyonlarının durmasına; başta pencereler olmak üzere plastik olarak yaygın kullanılan VİNİL KLORİD, karaciğer kanserine, merkezi sinir sistemi bozukluklarına, kalp ve solunum yolu problemlerine, ölü çocuk doğurmaya ve çocuk düşürmeye neden olmaktadır (Erdoğan ve Ejder, 1997). 1.3. Çevre Bilincinin Gelişimi Çevreye karşı ilk ilgi, 19. yüzyılın ikinci yarısında ortaya çıkmaya başlamıştır. Özellikle kimya sektöründeki hızlı gelişmeler sonucunda bitki ve hayvan varlığını koruyabilmek maksadıyla bu dönemde ilk yasalar çıkartılmaya başlanmıştır. 1866 yılında Alman Biyolog Ernst HAECKEL tarafından ilk kez organizmaların birbirleriyle ve çevreyle olan ilişkilerinin incelenmesi anlamında konut (oikos) ve bilgi (logia) anlamındaki Yunanca iki kelimeyi birleştirerek ekoloji terimini kullanılmıştır (Nemli, 2000). Ekoloji, yaşayan organizmaların oluşturduğu bütüncül sistemin incelenmesi amacını taşıyordu. Böylelikle doğayla insan arasındaki ilişkilerde bütünsellik ve karşılıklı etkileşim fikirleri doğmuştur. Başlangıçta türler tek tek (otekoloji) ya da bütün olarak (sinekoloji) ele alınırken daha sonra ekolojide olan bilimsel gelişmeler, ekolojiyi, “tür ekolojisi, popülasyon ekolojisi, komünite ekolojisi ve ekosistem ekolojisi” şeklinde bölümlendirmiştir (Şişli, 1999). Doğanın korunması için ilk uluslararası konferans, 1909 yılında düzenlendi. 1922’de Kuşların korunması için uluslararası konsey ve 1929’da doğanın korunması için uluslararası ofis kuruldu. Doğaya yönelik tehditlerle ilgili endişeler, özellikle İkinci Dünya Savaşından sonra artmaya başlayınca 1948 yılında 4 ülke, 5 hûkümet kurumu ve 68 sivil toplum örgütünün temsilcileri bir araya gelerek “Uluslararası Doğayı Koruma Birliği (International Union for Protection for Nature)”ni kurdular. 31 Bu örgüt, günümüzde “Dünya Koruma Birliği (World Conversation Union-WCU)” adıyla faaliyetini sürdürmektedir. Özellikle 1960’lı ve 1970’li yıllarda yayımlanan bazı yayınlar, toplumlar üzerinde oluşturduğu baskılar nedeniyle ulusal ya da uluslararası boyutta politik kararların alınmasına da neden olmuştur. Bu gelişmeler ışığında, 5-16 Haziran 1972 tarihleri arasında Stockholm’de düzenlenen Birleşmiş Milletler Dünya Çevre ve Kalkınma Konferansı, bu konuda yapılan en büyük ilk toplantı olmuştur. 113 ülkenin üst düzey temsilcilerinin katıldığı bu toplantıda çevre sorunları küresel boyutta ilk kez ele alınmıştır. Konferansta, çevrenin korunması gerektiğine ve ekonomik kalkınmanın çevre ile uyumlu olmasının zorunluluğuna işaret edilerek çevrenin korunmasının hem insanlığın daha iyi yaşam sürmesini, hem de ekonomik gelişmenin devamlılığını sağlayacağı görüşü savunulmuştur (Nemli, 2000). Konu hakkında alınan kararlardan bazıları şunlardır (MPM, 2001): ¾ MADDE 8: İnsana uygun bir yaşama ve çalışma çevresi sağlamak ve yaşama düzeyini yükseltmek için ekonomik ve toplumsal kalkınma koşuldur. ¾ MADDE 9: Az gelişmişlikten ve doğal yıkımlardan kaynaklanan çevre bozulmaları, ciddî sorunlara yol açmaktadır ve en iyi önlem hızlandırılmış kalkınmadır. ¾ MADDE 11: Ülkelerin çevre koruma politikaları, gelişmekte olan ülkelerin bugünkü ve gelecekteki kalkınma potansiyelini destekleyebilecek ve olumsuz etkilemeyecektir. ¾ MADDE 13: Kaynakların daha akılcı kullanılmasını sağlamak ve böylece çevreyi iyileştirmek için ülkeler, kalkınma planlarında tümleşik ve eşgüdümlü bir yaklaşım yapacaklar; böylece kalkınmanın insan çevresinin korunması gereği ile uyumlu olması sağlanacaktır. ¾ MADDE 14: Kalkınmanın gerekleri ile çevrenin korunması ve iyileştirilmesi gereksinmesi arasındaki çelişkilerin giderilmesinde akılcı planlama temel araçtır. 32 Stockholm Konferansı sonucunda “Birleşmiş Milletler Çevre Proğramı (United Nations Environment Program-UNEP)”nın kuruluşuna karar verilmiştir. Bu proğrama göre çalışmalar üç bölümde toplanmıştır: ¾ Çevre Değerlendirme: Dünya üzerindeki çevresel sorunları bir bütün olarak irdelemek üzere Çevre Gözlem Sistemi, Küresel Kaynak Danışma Bilgi Merkezi, Çevre Bilgi Kaynakları için Uluslararası Danışma Sistemi, Kuvvetli Zehirli Kimyasal Maddelerin Uluslararası Denetimi ve Dünya Gözleme Proğramları adı altında çeşitli çalışma grupları bulunmaktadır. ¾ Çevre Yönetimi: Dünya ekosistemlerini, teknoloji-çevre, sanayi-çevre, tarımçevre, yerleşim-çevre ilişkileri ve okyanuslar-denizler-kıyılar ve çölleşme konularındaki çalışmaları kapsamaktadır. ¾ Destek Önlemler: Çevre eğitimini, kanun danışmanlığını, kalkınma planlaması ve işbirliğini, uluslararası yasal düzenlemeleri içermektedir. Bu etkinliklerden başka 1980 yılında acil eylem planı olmak üzere hazırlanmış; ancak istenen etkiyi yaratamamış olan “Dünyayı Koruma Strateji”nden sonra 1983 yılında Birleşmiş Milletler tarafından “Ortak Geleceğimiz Raporu” yayınlanmıştır. Her iki çalışmada da hedeflenen konular ana başlıklar olarak şunlardır: ¾ Belli başlı ekolojik sistemler ve yaşam-destek sistemleri korunmalıdır. ¾ Biyolojik çeşitlilik korunmalıdır ¾ Türlerin ve ekosistemlerin kullanımı sürdürülebilir biçimde olmalıdır ¾ Çevre ve kalkınma sorunlarının kritik durumu yeniden irdelenmeli ve sorunların çözümü için gerçekçi öneriler formüle edilmelidir ¾ Politikaları ve olayları gerekli değişiklikler doğrultusunda etkileyebilmek için bu sorunlarla ilgili yeni uluslararası işbirliği önerileri getirilmelidir ¾ Bireylerin, gönüllü kuruluşların, iş dünyasının, endüstrilerin ve hûkümetlerin konuya gösterdikleri ilgi artırılmalıdır Ortak Geleceğimiz raporunda “sürdürülebilir kalkınma” kavramı, gelecek kuşakların kendi ihtiyaçlarını karşılayabilmelerini tehlikeye sokmaksızın bu günkü 33 kuşakların ihtiyaçlarını karşılayabilen kalkınma olarak tanımlanmaktadır (Nemli, 2000). Ancak raporda belirtilen sürdürülebilir kalkınmanın yaygınlaşarak gerçekleşebilmesini sağlayabilmek için Nisan 1988 ayı içinde Ortak Geleceğimiz Merkezi kurulmuştur. 1988 yılından 1992 yılına kadar dünya üzerinde 170 ülkeden yaklaşık 35 000 kuruluş ile temaslarını sürdüren merkez, Haziran 1992 ayında 173 ülkenin liderlerini bir araya getiren yaygın olarak Rio Konferansı olarak bilinen Birleşmiş Milletler Dünya Çevre ve Kalkınma Konferansı-Dünya Zirvesi’ni organize etmiştir. Konferans sonunda dünya çapında sürdürülebilir kalkınma üzerine iki uluslararası anlaşma, iki bildiri ve bir eylem planı ortaya çıkmıştır. Bu beş belge, şunlardır: ¾ Çevre ve Kalkınma Üzerine Rio Deklarasyonu: Hem çevre hem de kalkınma konusunda ülkelerin ilişkilerini belirleyen 27 prensipten oluşmaktadır. Bu prensipler, şunlardır (TSE 14004, 1997): BİRİNCİ PRENSİP: İnsanlar, sürdürülebilir kalkınmanın merkezindedirler ve doğa ile uyum içinde sağlıklı ve üretken bir hayat sürdürme hakkına sahiptir. İKİNCİ PRENSİP: Devletler, Birleşmiş Milletler şartı ve uluslararası hukuk gereğince kendi çevre kalkınma politikalarına uygun olarak kendi kaynaklarını kullanma hakkına sahiptirler ve kendi yetki ve kontrol alanları içindeki faaliyetlerin diğer devletlerin ya da kendi yetki alanlarının ötesinde kalan alanların çevresini tahrip etmemesini sağlamakla sorumludur. ÜÇÜNCÜ PRENSİP: Kalkınma hakkı, şimdiki ve gelecek nesillerin kalkınma ve çevreyle ilgili haklarının adil bir şekilde karşılanmasına olanak verecek şekilde kullanılmalıdır. DÖRDÜNCÜ PRENSİP: Sürdürülebilir bir kalkınmanın gerçekleştirilebilmesi için çevrenin korunması kalkınma faaliyetlerinin ayrılmaz bir parçasını oluşturacak ve ondan ayrı düşünülmeyecektir. 34 BEŞİNCİ PRENSİP: Bütün devletler, hayat standartları arasındaki farklılıkları azaltmak, dünya nüfusunun çoğunluğunun ihtiyaçlarını daha iyi karşılayabilmek için sürdürülebilir kalkınmanın vazgeçilmez bir şartı olarak yoksulluğun giderilmesinde işbirliği yapmalıdır. ALTINCI PRENSİP: Kalkınmakta olan ülkelerin, özellikle en az gelişmiş olan ve çevre yönünden duyarlılık arz edenlerin özel durum ve gereksinimlerine özel bir öncelik verilecektir. Çevre ve kalkınma alanındaki uluslararası hareketler, bütün ülkelerin yarar ve gereksinimlerine da hitap edebilmelidir. YEDİNCİ PRENSİP: Devletler, yeryüzü ekosistemini gelecek nesillere saklamak, korumak, onun sağlık ve bütünlüğünü yeniden sağlamak için dünya ortaklığı bozulmasına ruhuyla değişik işbirliği katkılarda yapmalıdır. bulunmuş Dünya olmaları çevresinin göz önünde tutulduğunda, devletlerin ortak fakat farklı sorumluluklara sahip olduğu görülecektir. Gelişmiş ülkeler, toplumlarının dünya çevresine yaptıkları baskıları, sahip oldukları teknolojiyi ve malî kaynakları göz önünde tutarak uluslararası sürdürülebilir kalkınma davasında taşıdıkları sorumluluğu kabul ederler. SEKİZİNCİ PRENSİP: Devletler, bütün halklar için sürdürülebilir kalkınma ve daha yüksek hayat standardı sağlayabilmek için sürdürülmesi mümkün olmayan tarzdaki üretim ve tüketimlerini azaltıp ortadan kaldırmalı ve doğru nüfus politikalarını teşvik etmelidir. DOKUZUNCU PRENSİP: Devletler, bilimsel ve teknolojik bilgi değişimi yoluyla bilimsel anlayış düzeyini geliştirip kalkınmayı hızlandırmak; yeni ve yenilik sağlayan teknolojilere uyumlaştırıp yaygınlaştırarak ve transfer ederek sürdürülebilir kalkınma konusunda yerel kapasite oluşturma etkinliklerini güçlendirmek için işbirliği yapmalıdır. ONUNCU PRENSİP: Çevre sorunları, en iyi şekilde belirli bir düzeydeki bütün ilgili yurttaşların katılım ve katkısı ile çözülebilir. Ulusal düzeyde her yurttaş, kendi yöresindeki tehlikeli malzeme ve etkinlikler de dâhil 35 olmak üzere, yetkili kamu kuruluşlarının sahip olduğu bilgilere uygun bir şekilde ulaşma ve onların öğrenme hakkına ve karar verme işlemine katılma, katkıda bulunma fırsatına sahip olmalıdır. Devletler, bilgileri geniş ölçüde yayarak kamunun çevre sorunlarını anlamasını kolaylaştırmalıdır. Acil çözüm ve yeni düzenlemeler dâhil olmak üzere, adlî ve idarî uygulamalara etkin geçiş sağlanacaktır. ONBİRİNCİ PRENSİP: Devletler, etkin bir çevre mevzuatını yürürlüğe koymalıdır. Çevre standartları, yönetim amaç ve önceliklerini, uygulanacakları alanlardaki çevre ve kalkınma durumunu, çerçeve ve boyutlarını yansıtmalıdır. Bazı ülkelerin uyguladıkları standartlar, diğer ülkelere, özellikle kalkınmakta olanlara uygun olmayabilir ve onlara hak etmedikleri ekonomik ve sosyal maliyet ve külfetler yükleyebilir. ONİKİNCİ PRENSİP: Devletler, çevre tahribatı ile daha iyi uğraşabilmek için, bütün ülkelerde ekonomik büyüme ve sürdürülebilir kalkınmaya yol açacak olan teşvik edici, destekleyici ve açık uluslararası ekonomik sistemin geliştirilmesi için işbirliği yapmalıdır. Çevre amacıyla geliştirilen ticaret politika ve önlemleri, keyfî ve haksız ayırım ve uluslararası ticarette gizli bir sınırlama aracı olarak kullanılmamalıdır. İthalatı yapan ülkeler, yetki alanları dışında kalan çevre sorunları ile uğraşmak için tek yanlı hareketlerden kaçınmalıdır. Sınırötesi ya da dünya ölçeğindeki sorunlara hitabeden çevresel önlemler, olabildiğince uluslararası oybirliğine dayanmalıdır. ONÜÇÜNCÜ PRENSİP: Devletler, yapana sorumluluk yükleyen ve kirlenme ya da diğer çevre tahribatından zarar görenlere tazminat hakkı veren ulusal yasalar düzenlemelidir. Devletler, ayrıca kendi yetki ve kontrolleri altında bulunan alanlardaki eylemlerinin, kendi yetki alanları ötesinde neden olduğu çevre tahribatının olumsuz etkilerinden dolayı sorumlu tutulmaları ve tazminat ödemeleri için uluslararası yasaların çıkartılması konusunda hızlı ve kararlı bir şekilde işbirliği yapmalıdır. ONDÖRDÜNCÜ PRENSİP: Devletler, aşırı çevre tahribatına neden olan ve insan sağlığına zararlı olduğu bilinen eylem ve maddelerin diğer ülkelere 36 aktarılmasını ve oralarda depolanmasını önlemek ya da güçleştirmek için işbirliği yapmalıdır. ONBEŞİNCİ PRENSİP: Devletler, kendi yetenek ve güçleri ölçüsünde çevreyi korumak için önceden önlem alma ve dikkatli davranma esasına dayanan bir yaklaşımı, yaygın bir şekilde uygulamaya koymalıdır. Ciddî ve telafisi mümkün olmayan tahribatın söz konusu olduğu durumlarda, bilimsel belirsizlik, gerekli önlemlerin alınmasını erteleyebilecek bir mazeret olarak kullanılmamalıdır. ONALTINCI PRENSİP: Ulusal makam ve yetkililer, kirleten öder prensibini de hesaba katarak, kamu yararına gereken özen ve ihtimamı göstererek uluslararası ticaret ve yatırımları engellemeden üçüncü şahıslara yüklenen külfetlerin sorumlusuna aktarılması konusunu teşvik edip yaygınlaştırmak için gayret sarfetmelidir. ONYEDİNCİ PRENSİP: Çevre üzerinde önemli olumsuz etkilere neden olması olası etkinlikler, bir ulusal araç olarak çevresel etki değerlendirmesine ve yetkili ulusal makamların kararına konu olmalıdır. ONSEKİZİNCİ PRENSİP: Devletler, diğer devletlerde ani zararlı etkiler doğurması olası doğal afetler ve diğer acil hallerden, bu devletleri derhal haberdar etmelidir. Uluslararası topluluk tarafından bu şekilde zarar gören devletlere yardım etmek için her türlü gayret sarfedilmelidir. ONDOKUZUNCU PRENSİP: Devletler, sınırlar ötesi olumsuz çevre etkilerine sebep olması muhtemel faaliyetlerden, bunlardan etkilenmesi olası olan devletleri, gerektiği kadar önceden haberdar etmeli; bu devletlerle ilk evrelerde ve iyi niyetli görüşmelerde bulunmalıdır. YİRMİNCİ PRENSİP: Kadınlar çevre yönetiminde ve kalkınmada hayatî bir role sahiptir. Böyle olunca sürdürülebilir kalkınmanın başarıya ulaşmasında onların katılım ve katkıları, özel bir öneme haizdir. YİRMİBİRİNCİ PRENSİP: Sürdürülebilir kalkınmayı başarmak, herkese daha iyi bir gelecek ve dünya ölçeğinde bir ortaklık geliştirmek için dünya gençliğinin yaratıcı gücü, idealleri ve cesareti harekete geçirilmelidir. 37 YİRMİİKİNCİ PRENSİP: Yerli halk ve onların oluşturduğu topluluklar, bilgilerinden ve geleneksel uygulamalarından dolayı, çevre yönetimi ve kalkınmada hayatî bir role sahiptirler. Devletler, sürdürülebilir bir kalkınmanın gerçekleştirilmesine etkin bir şekilde katılıp katkıda bulunabilmelerini temin amacıyla, bunların benlik, kültür ve kimlikleriyle çıkarlarını tanımalı ve hakkıyla desteklemelidir. YİRMİÜÇÜNCÜ PRENSİP: Baskı, egemenlik ve işgal altındaki halkların çevreleri ve doğal kaynakları korunmalıdır. YİRMİDÖRDÜNCÜ PRENSİP: Savaş hâli, doğal olarak, sürdürülebilir kalkınma için tahrip edici bir niteliğe sahiptir. Böyle olunca devletler, silahlı çatışma hâlinde çevrenin korunmasını hedef alan uluslararası hukuka saygı göstermeli ve gereken durumlarda bu hukukun daha da gelişmesine katkıda bulunmak için işbirliği yapmalıdır. YİRMİBEŞİNCİ PRENSİP: Barış, kalkınma ve çevrenin korunması, ayrılmaz biçimde birbirine bağlıdır. YİRMİALTINCI PRENSİP: Devletler, çevreyle ilgili bütün anlaşmazlıkları, Birleşmiş Milletler şartı hükümlerine göre barışçıl bir şekilde ve uygun araçlara başvurarak çözümlemelidir. YİRMİYEDİNCİ PRENSİP: Devletler, bu deklarasyonda belirtilen prensiplerin gerçekleştirilmesinde ve sürdürülebilir kalkınma ile ilgili hukukun daha da geliştirilmesinde iyi niyet ve ortaklık ruhu ile işbirliği yapmalıdır. ¾ Gündem 21: Kalkınmanın sosyal, ekonomik ve çevresel yönden nasıl sürdürülebilir olabileceği üzerine bir plandır. Gündem 21 dört ana bölümden oluşmaktadır. Birinci bölümde, sosyal ve ekonomik boyutlar başlığı altında sürdürülebilir kalkınma hedefi için uluslararası işbirliğinin, yoksullukla mücadele etmenin, tüketim alışkanlıklarını değiştirmenin ve nüfus kontrolünün önemi vurgulanmaktadır. Kaynakların korunması ve yönetimi başlıklı ikinci bölümde, ormanlar, dağlar, okyanuslar gibi doğal varlıkların ve biyolojik çeşitliliğin korunmasına ilişkin öneriler yer almaktadır. Üçüncü 38 bölümde, “Önemli Grupların Rollerini Güçlendirme” başlığı ile kadınların, çocukların, gençlerin, gönüllü kuruluşların, bilim adamlarının ve çiftçilerin sürdürülebilir kalkınmadaki rolü açıklanmaktadır. Dördüncü bölümde “Uygulama Yolları” başlığı ile sürdürülebilir kalkınma için gerekli finansman, teknoloji transferi, bilimsel gelişme ve uluslararası hukuk gibi konulardan söz edilmektedir (Nemli, 2000). ¾ Ekonomik Kalkınma ve Bütün Canlıların Hayatlarını Devam Ettirebilmeleri için Gerekli Olan Bütün Ormanların Yönetimine, Korunmasına ve Sürdürülebilirliğine Yönelik Rehberlik Bildirisi. ¾ Birleşmiş Milletler İklim Değişikliği Çerçeve Anlaşması: Amacı, küresel iklim sistemini tehlikeli bir şekilde bozmamak kaydıyla dengelemektir. Bu ise enerji elde etmek için kullanılan sıvı yakıttan çıkan karbondioksit gibi gaz emisyonlarında bir azaltma öngörmektedir. ¾ Biyolojik Çeşitlilik Anlaşması: Ülkelerin mevcut tür çeşitliliğini korumak için yol ve yöntemler geliştirilmesini öngörmekte ve biyolojik çeşitliliğin sağlanmasından doğan faydanın eşit bir şekilde paylaşılmasını garanti altına almaktadır. Dünya Zirvesi sonunda, Birleşmiş Milletler Sürdürülebilir Kalkınma Komisyonu (The United Nations Commission on Sustainable Development-CSD) oluşturuldu. Komisyon, çevre ve kalkınma ikilemine dengeli çözümler bulmak ve ulusal ve uluslararası düzeyde çevresel araçların geliştirilmesine yardımcı olacak bir forum oluşturmak amacıyla kurulmuştur (Nemli, 2000). Belirtilen bu bilgiler çerçevesinde, sürdürülebilir bir kalkınma modelinin gerçekleşebilmesi için gerek makro düzeyde gerekse mikro düzeyde her ölçekteki işletme için “kalkınma, verimlilik ve çevre” yönüyle kabul edilmesi gereken prensipler şunlar olmaktadır: ¾ Her çevrede varlıkların varlıklarını sürdürebilmesi için gerekli uygun koşullar uygun ilişkiler içinde bulunmaktadır. ¾ Her varlığın bir çevresi vardır. ¾ Her varlığın çevresi diğerlerinden farklıdır. 39 ¾ Çevreler, birbirleri ile kesişebilir; tümüyle örtüşebilir; herhangi bir varlığın çevresi, başka varlıkların da çevresi olabilir. Bu açıklamalar göre çevrenin gerçekte üç boyutlu olarak algılanması gerekmektedir (MPM, 2001): ¾ Çevredeki varlıklar; ¾ Varlıklar arasındaki etkileşimli iletişim; ¾ Varlıkların diğer varlıklara karşı direnme gücü (taşıma kapasitesi). 1.4. Avrupa Birliği’nde Çevre Bilincinin Gelişimi Avrupa Birliği’nin ilk kuruluş aşamasında henüz çevreyi tehdit eden çevresel bir sorunun bulunmaması nedeniyle çevrenin korunmasın ya da çevre politikasına yönelik bir hüküm bulunmamaktadır. Ancak 1970’li yıllara gelindiğinde ortaya çıkan çevre krizi sonucunda 1972 yılında ortak bir çevre politikası oluşturma gereği ortaya çıkmıştır. Avrupa Birliği tarafından oluşturulan bütün ortak politikalar öncelikle Ortak Çevre Politikası ile entegre edilmiştir. Ancak özellikle ilk ortak politika olan tarım politikası, yine ortak çevre politikası ile entegre edilen politika olmuştur. Bunun nedenlerinin anlaşılabilmesi amacıyla her iki ortak politika ile ilgili temel ve özet bilgiler, şunlardır. 1.4.1. Avrupa Birliği’nin Ortak Tarım Politikası Avrupa Birliği’nin Ortak tarım Politikası (OTP), adından da anlaşılacağı gibi, üye devletlerin tarım politikalarını gerek ekonomik gerek siyasi anlamda bütünleştiren “ortak” bir politikadır (Ekeman, 2000). İkinci Dünya Savaşı yıllarında ve sonrasında Avrupa Kıtasında çok ciddi bir sorun olarak ortaya çıkan gıda yetersizlikleri, stratejik bir düzenleme olarak ortak tarım politikasının oluşturulmasında önemli bir etken olmuştur. Savaş koşullarının doğurduğu sonuçlarla birlikte, Avrupa kıtasında gıda arzının güvence altına alınmasının şart olduğu anlaşılmış ve bu alanda dışa 40 bağımlılığın azaltılması gerektiğine dair bir bilinç oluşmuştur (İKV, 2004a). Bu bilincin gerçekleştirilmesi için ortaya konan amaçlar şu şekilde belirlenmiştir: ¾ Üretim standartlarını ve tarım teknolojisini geliştirmek ¾ Tarımsal üretim araçlarının etkili kullanımını sağlamak ¾ Avrupa’daki tarımsal üretimin verimliliğini artırmak ¾ Piyasalardaki istikrarı sağlamak ¾ Ürün arzının güvenliğini sağlamak ¾ Tarımdaki en önemli faktörlerden biri olan işgücünün optimum kullanımını sağlamak ¾ Geçimini tarım sektöründen sağlayan kesimlerin gelirini artırmak ¾ Tüketicilere daha gerçekçi ve uygun fiyatlar sunmak ¾ Tarım ürünleri fiyatlarını bütün üye ülkelerde eşitleyerek fiyatların üye ülkeler arasında haksız rekabete yol açmasının önüne geçmek Bu amaçları gerçekleştirebilmek için kabul edilen ilkeler de şunlardır: ¾ Tek Pazar ilkesi ¾ Topluluk tercihi ilkesi ¾ Malî dayanışma ilkesi Ortak tarım politikasının harcamaları, Roma Anlaşması uyarınca oluşturulmuş olan Tarımsal Yönlendirme ve Garanti Fonu (FEOGA) tarafından karşılanmaktadır. Fon, topluluk genel bütçesinin bir parçası olmasından dolayı, bağımsız bir fon değildir. FEOGA’ya AB Bütçesinden ayrılan payın zamanla azalmasına rağmen, bu oranın bütçenin yaklaşık yarısı seviyesinde olması, Ortak Tarım Politikasının topluluk için hâlâ en önemli konu olduğunu göstermektedir. Avrupalı tüketicilerin sağlıklı ve kaliteli ürün taleplerinin karşılanması, AB için önemli sorumluluk alanlarından biri olmuştur. Bu kaygıdan hareketle Birlik, uyguladığı kurallar, getirdiği standartlar ve gıda denetim mekanizmaları ile tüketicilere sağlıklı ürünlerin ulaşmasına çalışmaktadır. Birlik, gıdaların tüketicinin 41 önüne gelinceye kadar geçtiği aşamalara dair getirdiği düzenlemelerle, gıda standartlarını belli bir seviyenin üstünde tutmaktadır. Birlik, ortak tarım politikası kapsamında bütün ürün çeşitlerini içerecek şekilde üreticileri yüksek kalitede üretim yapma yönünde cesaretlendirmekte ve desteklemektedir. Özellikle son 10 yıldır ortak tarım politikası, tüketicilerin kalite beklentilerine cevap vermek üzere, fazla üretim yerine kaliteli üretimi teşvik edecek düzenlemelere tabi tutulmuştur. Bundaki temel amaç, Birlik tarafından izlenen ortak tarım politikasına bağlı olarak üretim, tüketimden çok daha hızlı artmış ve birçok üründe, üretim fazlası ortaya çıkmıştır (Karluk, 1996). Fiyat destekleme mekanizması ile ürün fazlalarının Birlik tarafından satın alınması gibi uygulamalar, zaman içinde ikinci plana düşmüştür. Bu durum da üreticileri daha çok yerine, değişik çeşit ve standartlarda üretim konusunda teşvik etmektedir (İKV, 2004a). Ortak Tarım Politikası nedeniyle bir yandan ürün fazlalıkları, diğer yandan da çevre sorunları ortaya çıkmıştır. Üretimi artırmak için çevresel faktörleri dikkate almadan ziraî katkı maddeleri kullanılarak mümkün olan en yüksek miktarda üretimi gerçekleştirmek için kullanılan tarımsal üretim yöntemi olan entansif tarım yöntemlerinin uygulanması sonucunda toprağın aşırı kullanımı, doğal yaşam alanlarının zarar görmesi, su ve toprak kirliliği gibi sorunlar, çevreyi tehdit eder hâle gelmiştir. Kimyasal maddelerle tarımsal ilaçların aşırı kullanımı, yeni tarım alanları oluşturmak için tarlaların açılması sonucunda biyolojik çeşitliliğin azalması ve orman dokusunun zarar görmesi sonucunda görülen toprak erozyonu, ortak tarım politikasının çevreye verdiği başlıca zararlar arasında sayılmaktadır. Avrupa coğrafyasında önemli bir sorun haline gelen çevre tahribatı, çevre dostu tarımsal üretim tekniklerinin özendirilmesi ve orman alanlarının yeniden kazanılmasıyla azaltılmaya çalışılmaktadır. Birlik, beşinci çevre eylem Proğramı çerçevesinde 1995 yılında yapılan bir düzenlemeyle çevre konularını ortak tarım politikası kapsamına almıştır. Bu Proğram ile kimyasal maddelerin kullanımının sınırlandırılması ve organik tarım faaliyetlerinin desteklenmesi öngörülmüş; entansif tarımdan ekolojik tarıma geçilmesi hedeflenmiştir. 26 Haziran 2003’te kesinleşen tarım reformu çalışmaları ile yaptırımların doğrudan ödemelerin kısıtlanması ya da durdurulmasını da içerebileceği vurgulanmaktadır. Söz konusu tarım reformu ile 42 kırsal kalkınma tedbirleri arasında çevrenin korunması yoluyla Avrupa’nın kırsal mirasının sürdürülmesi hedefi de bulunmaktadır. Tarım sektöründe çevrenin korunmasına yönelik tüm girişimler, 1992 yılından bu yana “çevresel-tarım konsepti” olarak isimlendirilen önlemler çerçevesinde ele alınırken, yeni kırsal kalkınma proğramları kapsamındaki tek zorunlu uygulamanın, çevrenin korunmasına yönelik tedbirler olması kararlaştırılmıştır. Avrupa Birliği’nin Dünya Ticaret Örgütü ile tarım müzakerelerinde savunduğu ve sunduğu en son teklifler arasında da çevrenin korunması, kırsal kalkınma ve hayvan refahı konularının Dünya Ticaret Örgütü tarım Anlaşmalarına koyulması ve bu konulara ilişkin önlemlerin ticarete engel olarak algılanması gibi konular yer almaktadır (İKV, 2004a). 1.4.2. Avrupa Birliği’nin Ortak Çevre Politikası Yaklaşık onbeş yıl kalkınmaya güzel bir şekilde hizmet eden Avrupa Birliği, çevre sorunları denen olgu ile ilk karşılaştığında önce bocalamıştır. Çünkü Birliğin kuruluş amaçları içinde çevrenin korunması yoktur. Ancak bütünleşmeyi ve serbest rekabeti tehdit eden bir sorun vardır. Bu ancak birlik seviyesinde alınacak önlemlerle giderilebilecektir (Budak, 2000). Avrupa bütünleşmesinin temel unsurlarından biri olarak kabul edilen serbest rekabetin ve serbest dolaşımın sağlanması, çevre alanında da ortak girişimleri ve ortak politikayı zorunlu kılmıştır. Üye ülkelerde farklı çevre politikaları uygulanması, özellikle farklı çevresel ölçütlerin belirlenmesi, ürünlerin maliyetlerinin değişik olmasına sebep olabilmektedir. Benzer şekilde, bazı üye ülkelerdeki kalite standartları, diğer üye ülkelerde üretilen bazı ürünlerin o ülkelere girmesine engel teşkil edebilmektedir. Ayrıca üye ülkelerin bazılarında hava ve su kirliliğini önlemek amacıyla gerekli görülen yatırımlar, ürünlerin maliyetini önemli ölçüde artırmaktadır. Bu ve benzeri konular nedeniyle de üye ülkeler arasında malların serbest dolaşımının ve serbest rekabetin sağlanamaması gibi sorunlar ortaya çıkabilmektedir. Bu durumun 43 önüne geçebilmek için ortak bir çevre politikası oluşturulması gerekli görülmüştür (İKV, 2004b). Ortak bir çevre politikasının oluşturulmasına neden olan bir diğer önemli gelişme de üye ülkelerde erişilmiş bulunan yaşam kalitesinin daha da yükseltilebilmesi için doğal yaşam koşullarının sağlıklı bir biçimde devam ettirilmesinin ve geliştirilmesinin gerekli olduğunun anlaşılmış olmasıdır. Üye ülke toplumlarının bütünüyle daha iyi, kaliteli ve refah içinde yaşamasını sağlamaya yönelik bir proje olan Avrupa bütünleşmesinin, insan yaşamının sağlıklı bir biçimde devamı ve kalitesinin artırılması açısından öncelikli öneme sahip çevre ve doğal kaynakların korunması alanına yabancı kalması düşünülemediğinden Avrupa Birliği’nin kendine özgü bir çevre politikası gelişmiştir. Ayrıca aynı ekonomik düzenin parçası olan ülkelerde çevre politikalarındaki farklılık nedeniyle, yaşam koşullarının farklı şekillerde ve düzeylerde olması, siyasal bakımdan da arzu edilmeyen bir durum olarak değerlendirilmiştir (İKV, 2004b). Ancak bütün bunların dışında çevresel risk faktörlerinin ve çevre kirliliğinin sınır tanımaması, ortak çevre politikası oluşturma zorunluluğunun en önemli olgusu olmuştur. Çevre kirliliğinin bir ülkeden diğerine kolaylıkla yayılması, Avrupa Birliği’ne üye ülkeleri, ellerindeki olanakları bu konuda da ortaklaşa ve dayanışma içinde kullanmaya itmiştir. Avrupa bütünleşmesini çevre sorunları ile ilgilenmeye yönlendiren bir başka etken de Birlik dışından kaynaklanmıştır. 1972 yılında İsveç’in Başkenti Stokholm’de yapılan Birleşmiş Milletler İnsan Çevresi Konferansı, bu alanda Birliğin de harekete geçmesine zemin hazırlayıcı nitelikte olmuştur. 1 Temmuz 1987’de yürürlüğe giren Tek Senet ile Roma Anlaşması’na iki bölüm eklenmiştir. Tek senet yürürlüğe girinceye kadar çevre konuları Roma Anlaşmasının yorumlanması ile yürütülüyordu. Ancak Adalet Divanı’nın 1979 yılında 240/83 sayılı dava kararı gereğince çevre, Avrupa Birliği’nin temel hedeflerinden biri olmuştur (Karluk, 1996). Genel olarak ortak çevre politikasının hedefleri, kirliliği ortadan kaldırmak, azaltmak ve önlemek, doğanın ve doğal kaynakların ekolojik dengeye zarar verecek şekilde işletilmesini önlemek ve rasyonel bir şekilde yönetilmelerini temin etmek, 44 kalkınmaya, kalite gereksinimleriyle uyum içerisinde, özellikle de çalışma şartlarının ve çevrenin iyileştirilmesiyle yön vermek, kent planlaması ve toprak kullanımında çevresel etkilerin daha fazla hesaba katılmasını sağlamak, üye devletler dışındaki devletler, özellikle de uluslararası örgütlerle çevresel problemlere ortak çözüm aramak şeklinde sıralanabilir (Özgöker, 2006). Avrupa Birliği (1973 yılındaki adı ile Avrupa Ekonomik Topluluğu), 1973 yılında bir çevre politikası oluşturmaya başlamış ve birbirini izleyen eylem proğramları ile amaç ve ilkeler güncellenmiştir (Nemli, 2000). ¾ BİRİNCİ EYLEM PROĞRAMI (1973-1976): Proğramın amacı, gürültüyle kirliliği önleyici ve azaltıcı tedbirler almak kaydıyla topluluk halklarının yaşam şartlarını ve çevresini iyileştirmek, yaşam standardının yükseltilmesini sağlamaktır. ¾ İKİNCİ EYLEM PROĞRAMI (1977-1981): Birinci eylem Proğramının devamı niteliğinde olmakla birlikte ilk kez Çevresel Etki Değerlendirme (ÇED), gündeme gelmiştir. ¾ ÜÇÜNCÜ EYLEM PROĞRAMI (1983-1986): ÇED’e destek olması amacıyla yeni teknolojilerin geliştirilmesine ve bu teknolojilerin finansmanına önem vermiştir. ¾ DÖRDÜNCÜ EYLEM PROĞRAMI (1987-1992): Bu dönemde çevre koruma fikri tam anlamı ile topluluk amaçları içine girmiştir. Özellikle 1986 yılında imzalanarak 1987 yılında yürürlüğe giren Tek Avrupa Senedi’nin 25. maddesi ile kurucu anlaşmaya “çevre” başlığı ile ayrı bir madde eklenerek 130R, 130S ve 130T maddelerinde tanımlanmıştır. Bu maddelere göre amaçlar, çevre kalitesinin korunması ve iyileştirilmesi; insan sağlığının korunması ve doğal kaynakların dikkatli ve rasyonel kullanılması şeklinde belirlenmiştir (DPT, 1997). Bu amaca hizmet eden ilkeler de iki ana başlık altında ele alınmıştır: Topluluk Çevre Politikasının Sürdürülmesine İlişkin İlkeler - Önceden önleme ilkesi - Kaynağında kesme (düzeltme) ilkesi 45 - Kirleten öder ilkesi - Diğer politikalarla bütünleşme ilkesi Komisyonun Faaliyetlerini Uygulama Aşamasında Yönlendiren İlkeler - Varolan bilimsel ve teknik verilerin dikkate alınması ilkesi - Bölge farklılıklarının çevre koşulları için de geçerli olması ilkesi - Faaliyete geçme ve eylemsizlik durumunun yaratacağı yarar ya da zararların dikkate alınması ilkesi - Ekonomik ve sosyal gelişmenin Topluluğun bölgesel kalkınması ile genel kalkınması arasında uyumlu olması ilkesi Ayrıca çevresel sorunların küresel bir boyutta ele alınması nedeniyle çevre ile ilgili hukuksal dayanakların tüm Avrupa’yı kapsayacak şekilde ele alınması gereği ortaya çıkmıştır. 1950 yılında kabul edilen insan hakları ve temel özgürlükleri koruma sözleşmesi’ne yapılan ek protokoller sonucunda 1991 yılında imzalanan ve 1992 yılında yürürlüğe giren Avrupa insan hakları sözleşmesi (İHAS) ile yaşam hakkı ve çevre hakkı güvence altına alınmıştır (Kaboğlu, 1996). ¾ BEŞİNCİ EYLEM PROĞRAMI (1992-2000): 7 Şubat 1992 yılında imzalanan ve Kasım 1993 ayında yürürlüğe giren Maastricht Andlaşması ile sürdürülebilir kalkınma hedeflenmiştir (DPT, 1997). Bu hedef doğrultusunda oluşturulan ortak çevre politikasına göre hedefler şunlardır: Çevre kalitesinin korunması ve iyileştirilmesi İnsan sağlığının korunması Doğal kaynakların dikkatli ve rasyonel korunması Uluslararası düzeyde, bölgesel ya da küresel çevre sorunlarını çözmeyi amaçlayan önlemlerin alınması Bu proğramda endüstriye dikkat çekilmekte ve çevre kirliliğinin en önemli nedenlerinden biri olarak gösterilmektedir (Nemli, 2000). Bu yönüyle endüstrinin çevre sorunlarının çözümünde de aktif katılımının olması gerektiği vurgulanmıştır. 46 Proğramda, endüstri ve çevre politikasının birbiri ile çeliştiği noktalarda devreye girmesi öngörülen önlemler aşağıdaki şekilde belirlenmiştir: Endüstri ile diyaloğun güçlendirilmesi Materyal ve stratejik planlamanın geliştirilmesi Üretim sürecinin kontrolünde ve çevreye duyarlı teknolojinin üretim sürecine aktarılmasında gelişim Daha güçlü ve daha güvenilir ürün standartları Gönüllü katılımın teşvik edilmesi Üretim sürecinden başlayarak atıkların etkin şekilde kullanımı ve değerlendirilmesi; yeniden kullanım teknolojisine yatırım yapılması Bu çalışmalara bağlı olarak 1991 yılında hazırlanan ve 1992 yılında yürürlüğe giren “Mac Sharry Reformları”na dayanılarak Ortak Tarım Politikasıyla Ortak Çevre Politikası arasında bir entegrasyon sağlanmıştır. Sağlanan bu entegrasyon ile alınan karar şu şekildedir: “TARIMSAL ÇEVRE PROĞRAMI: AET/2078/92 sayılı Konsey Tüzüğü ile yürürlüğe giren proğramın amacı, çiftçileri doğal kaynaklar ve çevreyi koruyucu üretim tekniklerini benimsemeleri yönünde teşvik etmektir. Kimyasal maddelerin kullanımının azaltılması, entansif tarım teknikleri yerine ekstansif yöntemlerin uygulanması, organik tarım yöntemlerinin tercih edilmesi, yem bitkileri ekiliş alanlarının birimi başına düşen sığır ve koyun sayısının azaltılması, uygulanan tarım teknikleriyle doğal çevre ve kaynaklara zarar verilmemesi, terk edilen tarım ve orman alanlarında koruyucu bakım çalışmalarının yürütülmesi, tarım arazilerinde üretimden vazgeçilerek bu alanların uzun dönemde çevre amaçlı değerlendirilmesi başlıca önlemler arasında yer almaktadır. Söz konusu uygulamalar, topluluk ve üye ülkeler tarafından finanse edilen primler yoluyla desteklenecektir. Bu primlerin telafi edici ödemelerden farkı, çiftçilerin uğradıkları gelir kaybının değil, çevrenin korunması için gereken ek masrafların karşılanması için verilmeleridir. Her üye ülkenin, ulusal düzeyde bir tarımsal çevre Proğramı hazırlayarak, çevresel önlemleri ne şekilde uygulayacağını 47 açıklaması zorunludur. En az beş yıl için belirlenen bu proğramlar çerçevesinde uygulanacak projelerin, bölgesel çevre koşullarını ve önceliklerini göz önünde bulundurmasına dikkat edilecek, projelerin istenilen biçimde yürütülüp yürütülmediği düzenli olarak denetlenecektir.” (Yıldırım, 2001) ¾ 2000 YILI VE SONRASI: Beşinci Eylem Proğramından sonra topluluğun temel amacı, Avrupa Birliğinde çevrenin korunarak geliştirilmesi, sürdürülebilir bir ekonomik ve toplumsal gelişmenin sağlanması; aday ülkelerin uluslararası anlaşmalar da dâhil olmak üzere her türlü ulusal ve uluslararası çevre koruma mevzuatını kabul etmiş ve uygulamaya geçmiş olmalarının sağlanması; çevresel risk faktörleri ile çevresel etkilerin değerlendirilmesinde Avrupa Birliğinin diğer politikaları ile entegrasyonun tam olarak işlemesinin sağlanması olarak belirlenmiştir. 2000 yılından sonra ortaya gelen önemli bir bilinç de düzeltici çevre politikası yerine önleyici çevre politikası anlayışıdır. İlk beş dönem içinde çevre politikası, daima kirleneni temizlemekle meşgul olmuştur. Ekonomi ve sanayi politikası, enerji, ulaştırma, tarım politikası ve turizm gibi diğer politikalar çevreyi kirlettiler, kaynakları yok ettiler ve çevre politikası, kurtarılması gereken gerekenleri seyretmek zorunda kaldı. Bu bilinçle çevre politikası, bu kirliliğin sonuçlarını düzeltmek yerine artık kirletmeden çevreyi kullanma hedeflenmiştir. Bu maksatla sürdürülebilir kalkınma “sadece kaynakların yenilebilir olanlarını, onların temelinde yatan öze, cevhere el uzatmaksızın tüketen bir ekonomi, sürdürülebilir ekonomidir” şeklinde tanımlanmıştır (Budak, 2000). Avrupa Birliği tarafından hazırlanan Ortak Çevre Politikası aşağıdaki temel uygulama alanlarından oluşmaktadır (İKV, 2004b): ¾ Havanın korunması ¾ Yaşamın korunması ¾ Suyun korunması ¾ Ormanların korunması ¾ Atık yönetimi 48 ¾ Endüstriyel kirlilik kontrolü ve risk yönetimi ¾ Kimyasalların kontrolü ¾ Radyasyondan korunma ¾ İklim değişikliği sektörü ¾ Gürültü sektörü 1991 yılında geliştirilen çerçeveye göre, Avrupa Birliği atık stratejisi, “sürdürülebilir atık yönetimi” oluşturmaya yönelmiştir (Güler ve ark, 2001). Bu yönelme sonucunda Birlik genelinde yapılan planlamalara uygun olarak genellikle atıkların kontrolünde kompostlama için biyolojik arıtma sistemi uygulanmakta ve bu sistem gittikçe yaygınlaşmaktadır. Bu sistemin temel amacı, atıkları yok ederken geri dönüşümü sağlayarak ekonomiye katkı sağlayabilmektir. Ekonomik olarak incelendiğinde biyolojik atık arıtmalarındaki aşamalar; kaynağında ayrı toplama, taşıma, arıtım ve biogaz/kompost üretimi olarak değerlendirilir. Kompost prosesine odaklanıldığı zaman ayrı toplamış organik atıkların taşınmasının diğer evsel çöplerin taşınmasından daha pahalı olmadığı gözlenmiştir. Ancak, kaynağında ayrı toplama evsel çöp toplama prosesinden daha pahalıya mal olacaktır. Bazı Avrupa ülkelerinde çöp toplama alanlarından çöpleri uzaklaştırmak oldukça pahalıdır. Bu durumlarda kompostlama daha ekonomik hale gelmektedir. Yakma prosesi biyolojik arıtıma göre yaklaşık 2-4 misli daha pahalıdır. Kompostun satışı ise ülkenin ekonomik durumuna ve bölgesel pazara bağlıdır. Kompost içeriğinde azotun uygun oranda bulunması bitki büyümesinde senelerce etkin olmaktadır. Kompostun bitki hastalıklarının kontrolü konusunda da önemli etkisi vardır. Kompostlama sırasındaki sıcaklığın tavsiye edilen değerlerde tutulması patojenleri yok eder. Ayrıca kompostun stabil durumda olması da ekimin verimli olmasında önemli bir etkendir. Birçok bitki patojenleri (phytophthora, pythium, rhizoctonia) kompost kullanımı sayesinde yok olur. Kompost uygulaması sayesinde rüzgar erozyonları da bir ölçüde engellenmektedir. 49 Avrupa Birliği’nin etiketleme direktifleri kapsamında “toprak iyileştiriciler” için de standart geliştirmiştir (94/923/21, 31 Aralık 1994). Bu standartta üretilen kompostun kesinlikle insan sağlığına ters bir etkisi olmaması konusundaki zorunluluk belirtilmiştir (TÜBİTAK-MAM, 2002). 1.5. Türkiye’de Çevre Bilincinin Gelişimi Çevre konusunda bilincin oluşmasına yönelik olarak Başbakanlık Osmanlı Arşivlerinde yapılan incelemelerde, çeşitli yasal mevzuatın ve yaptırımların ortaya konduğu belirlenmiştir. Bu mevzuat düzenlemeleri, genel temizlik ve hijyen kurallarından başlayarak hava kalitesinin, su kaynaklarının, ormanların ve bitki örtüsünün korunması, gemilerin yol açtığı kirlenmenin önlenmesi gibi çok geniş ve günümüzde bile hâlâ çevre sorunları arasında yer almaya devam eden çeşitli konuları içeren düzenlemeler olup, bunlardan bir kısmına uyulmaması halinde hürriyeti bağlayıcı cezaî yaptırımlara başvurulabilmektedir (Algan, 2000). Cumhuriyetin ilk yıllarında Atatürk tarafından şehircilik, çevre, ağaçlandırma, hayvan besleme gibi kavramlar ile bilinç oluşturulmaya çalışıldıysa da (Sönmez, 1998) Türkiye’de çevre kavramı, 1950’li yıllarda Ankara’da yaşamı etkilemeye başlayan hava kirlenmesiyle gündeme gelmiş; ancak yeterince algılanamamıştır. Çünkü insanların bilinçaltlarında dönemin başbakanının ifadesi ile “Hava çamaşır mı kirlensin?” kuşkusu bulunuyordu. Ancak hava kirlenmesi giderek yaygınlaşmaya devam etmekte ve diğer illerde de ortaya çıkmaya başlaması sonucunda havanın bir çamaşır gibi kirlenebileceği kabul edilmeye başlamıştır. Ancak hiçbir önlem işlerlik kazanamamıştır; çünkü, çevre kavramı, demokrasi kültürünün toplumca özümsendiği ülkelerde anlam kazanıyordu (Ertuğ, 2001). Türkiye’de ulusal politikalar geliştirilmesi gereği ve düşüncesi, ilk defa 1972 yılında düzenlenen ve Avrupa Birliği çevre politikasının da oluşmasında önemli rol oynayan Birleşmiş Milletler Çevre Konferansı sonrasında ortaya çıkmıştır. Bu konferansın etkisiyle Türkiye’nin ulusal çevre politikası ilk kez 1973-1977 dönemini kapsayan Üçüncü Beş Yıllık Kalkınma Planı içerisinde “Çevrenin korunmasına 50 ilişkin tedbirlerin ekonomik kalkınmayı engellemeksizin mevzuata dahil edilmesi şartıyla” resmî metne yansıtılmıştır (Ekmeztoglou ve ark., 2001). Bu tarihten sonra Türkiye’de ulusal bir çevre bilinci ve bu bilince bağlı bir politika gelişmeye başlamıştır. Türkiye’de çevre bilincinin özellikle 1980 sonrası, hem çevre konusu ile ilgili yasal düzenlemelerin hem de çevre için çalışan sivil toplum örgütlerinin artması nedeniyle geliştiği görülmektedir (Nemli, 2000). 1982 Anayasasının 56. maddesi, “Herkes, sağlıklı ve dengeli bir çevrede yaşama hakkına sahiptir. Çevreyi geliştirmek, çevre sağlığını korumak ve çevre kirlenmesini önlemek, Devletin ve vatandaşların ödevidir.” Şeklindedir. Anayasanın yürürlüğe girmesinden bir yıl sonra 2872 sayılı Çevre Kanunu kabul edilmiştir. 1991 yılında da 443 sayılı kararname ile Çevre Bakanlığı kurulmuş; 2003 yılında Orman Bakanlığı ile birleşerek Çevre ve Orman Bakanlığı şeklinde yeniden yapılanmıştır. 1983 tarihinde çıkan 2872 sayılı Çevre Kanunu’nda ekonomik araçların temelini oluşturan “Kirleten Öder” ilkesi, açık biçimde yer almasına rağmen, bu ilkenin hayata geçirilmesi için yakın zamana kadar herhangi bir girişimde bulunulmamıştır. Özellikle AB üyesi ülkeler ve Kuzey Amerika’da yaygın biçimde kullanılan ekonomik araçların Türkiye’de kullanımı oldukça sınırlıdır. 1992 yılı istatistiklerine göre Türkiye, OECD ülkeleri arasında çevre politikalarında ekonomik araçların en az uygulandığı ülkedir (Ekeman, 1998). 1995 yılında yayımlanarak 1996 yılında yürürlüğe giren Yedinci Beş Yıllık Kalkınma Planında “Tarım arazilerinin tarım dışı kullanımının artışı ve erozyon nedeniyle tarım alanları azalmaktadır” kavramı plana eklenerek ilk kez tarım ile çevre konuları bilinçli olarak birlikte ele alınmıştır (DPT, 1995). Türkiye’de çevre alanındaki mevzuat uyumlaştırma sorumlulukları farklı bakanlıklar tarafından yürütülmektedir. Bu durum kimi zaman yetki karmaşasına neden olmaktadır. Bütünüyle devlet içindeki örgütlenme sorunu ile bu soruna dayalı olarak hazırlanmış olan yasal mevzuat uyumsuzluğu ya da eksikliğine dayanan bu sorunun giderilebilmesi ve bu arada Avrupa Birliği müktesebatı ile uyumun sağlanması için 2010 yılına kadar 27 milyar Avro’luk bir yatırımın gerçekleştirilmesi gerekmektedir (Özgöker, 2006). 51 Bu çerçevede hazırlanan 8. Beş Yıllık kalkınma Planının Temel Amaç ve Stratejilerinin Tarımsal Gelişme alt başlığında yer alan 62. maddede “tarımsal politikaların belirlenmesinde, Dünya Ticaret Örgütü anlaşması, Avrupa Birliği Ortak tarım politikası ve diğer uluslararası yükümlülükler dikkate alınacaktır” hükmü kabul edilmiştir (DPT, 2000). Böylece ülkemiz, 2001 yılından itibaren tarımsal etkinliklerde çevresel risk faktörlerini dikkate alacağını deklare etmiştir. Türkiye’de çevre bilincini geliştiren temelde iki farklı yaklaşım bulunmaktadır. Bunlardan birincisi, yasal yaptırım: Çevresel Etki Değerlendirmesi; ikincisi, gönüllülük esası: ISO 14001 Çevre Yönetim Sistemi. 2872 sayılı Çevre Kanununun 10. maddesi, çevresel etki değerlendirmesini şu şekilde tanımlamaktadır: “Gerçekleştirmeyi planladıkları faaliyetleri sonucu çevre sorunlarına yol açabilecek kurum, kuruluş ve işletmeler, bir çevresel etki değerlendirme raporu hazırlarlar. Bu raporda çevreye yapılabilecek tüm etkiler göz önünde bulundurularak, çevre kirlenmesine neden olabilecek atık ve artıkların ne şekilde zararsız hale getirilebileceği ve bu hususta alınacak önlemler belirtilir. Çevresel etki değerlendirme raporunun hangi tip projelerde isteneceği, ihtiva edeceği hususlar ve hangi makamlarca onaylanacağına dair esaslar, yönetmelikle belirlenir.” Çevresel Etki Değerlendirmesinin özellikleri şu şekilde sıralanabilir (Nemli, 2000): ÇED, planlanan bir faaliyetin çevre üzerinde yapacağı etkilerin incelenmesi için kullanılan bir yöntemler zinciridir ÇED, bir gelişme proğramı ya da projesi için ortaya konabilecek çeşitli seçenekler arasında kıyaslama ve seçim yapmak için uygulanan bir yaklaşımdır. ÇED, gelecek için yapılan öngörülere dayanır. İncelenen tüm seçeneklerin yaratacağı çevresel etkilerin ÇED sırasında tahmin edilmesi gerekir. ÇED yaklaşımı, gelecekteki projelerin değerlendirilmesinde ekonomik fayda ve masraflarla çevresel olguların ortak bir çerçeve içinde ele alınmasını sağlar. 52 ÇED, kesin projelendirme ve planlama kararlarının oluşturulduğu son aşama değildir. Bir ÇED çalışması, karar makamlarına kararlarını sağlıklı bir şekilde verebilmeleri için seçenek üreten ve bu seçeneklerin olumlu ve olumsuz yönlerini sergileyen bir yaklaşımdır. Çevre bilincinin artmasını sağlayan ikinci konu, kuruluşların tamamen gönüllülük esasına göre talep ettikleri, ISO 14001 Çevre Yönetim Sistemi belgesidir. Uluslararası akreditasyon kuruluşları tarafından standardın öngörmüş olduğu kriterleri dikkate alarak oluşturduğu belgelendirme ve akreditasyon kurallarına uygun olarak verilen belge, ilgili kuruluşun talebi ile belgelendirme kuruluşlarının uzman ve yetkili denetçileri tarafından belirli aralıklarla yapılan denetim sonucu verilmektedir (TSE 14012, 1997) Ülkemizde her ne kadar ilk iki kalkınma planında çevre ile ilgili bir bölüm ya da paragraf bulunmasa da daha sonra hazırlanan kalkınma planlarında çevre ile ilgili konulara da yer verilmiştir. Ancak özellikle 1980 yılından sonra hazırlanan planlarda çevre konusu özel ihtisas komisyonları tarafından incelenmiş ve çevre konusunda uluslararası anlaşmalar da dahil olmak üzere çeşitli yasal mevzuatın oluşmasına bu çalışmalar katkı sağlamıştır. Özellikle 1994 yılında hazırlanan çevre Özel İhtisas Komisyonu Raporunda belirlenen ilkeler, 1998 yılında kabul edilen “Ulusal Çevre Stratejisi ve Eylem Planı (UÇEP)” olarak kabul edilmiştir (DPT, 1994). UÇEP, kalkınmanın çevre konularıyla bütünleşmesine yönelik aşağıdaki somut girişimleri önermiştir (Nemli, 2000): ¾ KİRLİLİĞİN ÖNLENMESİ VE AZALTILMASI: UÇEP, çevre üzerindeki tahribatın azaltıldığı ya da tümüyle ortadan kaldırıldığı bir sonuç vermelidir. ¾ TEMEL ÇEVRE ALTYAPI VE HİZMETLERİNE ERİŞİMİN KOLAYLAŞTIRILMASI: UÇEP, Türkiye Cumhuriyeti yurttaşlarına daha kaliteli bir çevreye kavuşmalarına yardımcı olmalıdır. ¾ KAYNAKLARIN SÜRDÜRÜLEBİLİR KULLANIMINI TEŞVİK: UÇEP, yenilenebilir kaynakları daha sürdürülebilir biçimde kullanmalarında ilgili taraflara yardımcı olmalıdır. 53 ¾ ÇEVREYLE İLGİLİ SÜRDÜRÜLEBİLİR UYGULAMALARIN DESTEKLENMESİ: UÇEP, çevreyi ve ekonomiyi birlikte sürdürülebilir kılacak politika, proğram ve proje önerileri geliştirmelidir. ¾ ÇEVRESEL TEHLİKELERE MARUZ KALMANIN ASGARİ DÜZEYE İNDİRİLMESİ: UÇEP, hem insanların hem de çevrenin, doğal ve insan eliyle olan risklere açıklığını azaltmalıdır. Etkin bir çevre yönetim sistemi için uluslararası standartlarla uyumlu ve ülke koşullarını dikkate alan bir hukuksal çerçeve oluşturulamamıştır. Çevresel yaptırımları etkinleştirmek, çevresel kararlara halkın katılımını sağlamak, çevre yönetiminde merkezî idare, yerel yönetimler ve ilgili kuruluşlar arasındaki yetki ve sorumluluk dağılımını açıklığa kavuşturmak üzere Çevre Kanunu yeniden düzenlenmiş ve yürürlüğe girmiştir (DPT, 2002). Etkin bir çevre yönetim sistemi oluşturmak amacıyla hazırlanan UÇEP, uygulamasından istenen verim elde edilememiş; bu nedenle revize edilen yeni plan henüz yürürlüğe girmemiştir. Bu arada 05.01.2002 tarihinde yeni ÇED Yönetmeliği yürürlüğe girmiştir. Ancak yeni ÇED Yönetmeliği de toplum üzerinde çevre bilincini oluşturmaktan uzak bir yapı ortaya koymaktadır. Türkiye İstatistik Kurumunun verilerine göre 1995 yılında çevre istatistiği uygulanan 2 278 Belediyeden Katı Atık Yönetmeliğini yerine getirmeyen Belediye sayısı 1 563 olarak belirlenmiştir. Ancak özellikle ankete verilen yanıtlardan bu belediyelerin 1 101 adedinin yönetmelik hükümlerini maddî imkansızlıklar yüzünden yerine getiremediği belirlenmiştir (TUİK, 1999). Yapılan değerlendirmelerde çevresel riskleri değerlendirerek uygulamaya yönelik eylem planı hazırlayan Türkiye’deki tek kurumun Türk Silahlı Kuvvetleri olduğu belirlenmiştir. Halihazırda Silahlı Kuvvetler bünyesinde oluşturulmuş aşağıdaki mevzuat ile çevresel riskler kontrol altında tutulmaktadır. ¾ 1994 yılında yürürlüğe girmiş olan TSK Çevre Direktifi ¾ 1994 yılında yürürlüğe girmiş olan TSK Hava, Su Kirliliği ve Gürültü Kontrol Yönergesi ¾ 1994 yılında yürürlüğe girmiş olan Katı Atıkların Kontrolü Yönergesi 54 ¾ 1995 yılında yürürlüğe girmiş olan Çevre Sağlığı ve Gıda Kontrol Yönergesi ¾ Çevre Bakanlığı’nın tehlikeli Atıkların Kontrolüne ilişkin yayınlamış olduğu 2001/9 sayılı genelgenin uygulanmasına yönelik M.S.B.lığının 2001 tarihli uygulama emri. ¾ Çevre Bakanlığı’nın Anız Yangınlarına ilişkin yayınlamış olduğu 2001/10 sayılı genelgenin uygulanmasına yönelik K.K.K.lığının 2001 tarihli uygulama emri. ¾ Çevre Bakanlığı’nın Tıbbî Atıkların Kontrolüne ilişkin yayınlamış olduğu 2001/12 sayılı genelgenin uygulanmasına yönelik K.K.K.lığının 2001 tarihli uygulama emri. ¾ Erbaş ve Erlerde çevre bilincinin oluşturulmasına ilişkin TEMA Vakfı, Çevre Bakanlığı Eğitim Daire Başkanlığı ile koordineli olarak hazırlanan eğitim notlarının kullanılmasına ilişkin K.K.K.lığının 2000 tarihli uygulama emri ¾ Geri dönüşebilecek ürünlerin ekonomiye geri kazandırılabilmesi maksadıyla TSK genelinde başlatılan geri kazanım uygulamasına ilişkin K.K.K.lığının 2000 tarihli uygulama emri. Türk Silahlı Kuvvetleri’nde çevre ve çevrenin korunması ve geliştirilmesi konusunun bir zorunluluk olduğu kabul edilmiştir. Yayımlanan emir ve direktifler ile en büyük birliğinden en küçük birliğine kadar çevre ile ilgili görevler, aksatılmadan ve zamanında tam olarak yerine getirilmektedir (Yıldırım, 1997). Çevre bilinci artık ülkemizde rekabet ya da prestij için kabul görmüş bir bilinçlenme olayı değildir. Ülkemizde de uygulamaya giren çevreci yasal mevzuat nedeniyle işletmelerdeki çevre bilinci, rekabetçi bir avantaj olmaktan çok yasal zorunluluk ve tüketici baskısı şekline gelmiştir. Bu nedenle ISO 14001 Çevre Yönetim Sistemi belgesini alma süreci, pek çok işletmede tepe yönetimin çevre yönetimi kavramalarını daha iyi anlamasına ve uygulanmasına yardımcı olacaktır (Nemli, 1997). 55 1.6. İşletmelerde Çevre Bilinci ve Çevreye Duyarlı İşletmecilik Geçmişte işletme yöneticileri için yalnızca “rekabet çevresi” ya da daha geniş anlamı ile sosyal, politik, kültürel ve teknolojik çevre söz konusuyken sürdürülebilir kalkınma kavramı ile birlikte çevre kavramı da anlamını aşağıdaki şekilde değiştirmiştir: “Çevre, bir kuruluşun faaliyetlerini yürüttüğü; hava, su, toprak, doğal kaynaklar, bitki topluluğu (flora), hayvan topluluğu (fauna), insanlar ve bunlar arasındaki ilişkileri de içine alan ortamdır. (TSE 14050, 1997)” İşletmelerde çevre bilinci, ya gönüllülük esasına uygun olarak ISO 14001 Çevre Yönetim Sistemi belgesi alarak ya da zorunlu yasal yaptırım sonucu ÇED raporu alarak oluşur. Çevreye duyarlı işletmecilik, ekolojik çevreyi karar alma süreçlerinde önemli bir unsur olarak dikkate alan, faaliyetlerinde çevreye verilen zararı minimuma indirmeyi ya da tamamen ortadan kaldırmayı amaç edinen, bu çerçevede, ürünlerinin tasarımını ve paketlemesini, üretim süreçlerini değiştiren, ekolojik çevrenin korunması felsefesini işletme kültürüne yerleştirmek için çabalayan, sosyal sorumluluk kapsamında topluma karşı görevlerini yerine getiren işletmelerin benimsediği bir anlayıştır. İşletmelerin çevreye karşı tutumlarını değiştiren; çevre, sağlık ve güvenlik konularında yeni stratejik yaklaşımlar geliştirmelerine neden olan başlıca nedenler şunlardır (Nemli, 2000): ¾ SÜRDÜRÜLEBİLİR KALKINMANIN GEREKLERİNİ YERİNE GETİRMEK: Sürdürülebilir kalkınma konusunda oluşan toplumsal baskılar, işletmeleri, faaliyetlerinin ve ürünlerinin çevre üzerindeki etkilerini ölçme; bu etkileri azaltmak üzere gerekli iyileştirmeleri yapma; çevreye ve insan sağlığına verilen zararı en aza indirerek mal ve hizmet üretme konularında zorlamaktadır. ¾ REKABETİN DEĞİŞEN KOŞULLARINA UYUM SAĞLAMAK: Çevre konusunda gerekenden fazla fon ayıran işletmelerin yönetim mantığı ile çevreye yatırım yapmayan ya da yalnızca yeter gördüğü kadar fon ayıran işletme yönetiminin 56 mantığı arasındaki fark, tüketici tercihleri ile değişen küresel rekabet anlayışında kendisini göstermektedir. ¾ GİTTİKÇE ARTAN YASAL DÜZENLEMELER: Çevre ile ilgili yasal düzenlemeler her gün biraz daha artmakta ve işletmeleri gittikçe daha fazla sıkıştırmaktadır. Tüm dünyada işletmelerin çevreye verdikleri zarardan sorumlu tutulmaları anlayışı gittikçe yaygınlaşmakta ve yasal düzenlemeler de buna paralel olarak artmaktadır. ¾ YÖNETİCİ İSTEĞİ: Günümüz yöneticileri, yalnızca ürün kalitesi ile yetinmemekte, işletmenin çevreye olan duyarlılığını bir reklam unsuru olarak değerlendirmektedir. ¾ ÇALIŞANLARIN İSTEĞİ: Günümüzde çevreye karşı sorumluluğun, yasal yaptırımlar nedeniyle çalışanlara da devrini gündeme getirmeye başlayınca, çalışanlarında talep ve beklentileri, çevreye duyarlı bir işletme yönünde oluşmaya başlamıştır. ¾ TÜKETİCİ TERCİHLERİ: Tüketiciler, artan oranda satın aldıkları ürünlerin çevreye verdikleri zararlı etkiler konusuna daha fazla önem vermektedirler. ¾ TOPLUMLA İLİŞKİLERİN İYİLEŞTİRİLMESİ: İşletmeler, çevreye karşı sorumlu davranışlarının toplumdaki imajlarını olumlu yönde etkilediğini görmeye başlamışlardır. ¾ CEZALAR: Çevreye bırakılan atıklar yüzünden yasal düzenlemeler arttıkça, cezalardan kaynaklanan maliyetler de artmaktadır. ¾ TASARRUF: İşletmeler, hammadde ve enerji kullanımını, üretim sonucunda ortaya çıkan atık miktarını azalttıkça bunlardan önemli miktarlarda tasarruf sağlamaktadır. Hangi ölçekte ve düzlemde kurulursa kurulsun etkili bir çevre yönetim sistemi, çevre sorunu sayılan oluşumların ve bu oluşumların yol açtığı sorunların önlenmesine ve/veya en aza indirgenmesine katkı sağlayabilmektedir. Genel olarak kuruluşların ISO 14001 Çevre Yönetim Sistemini aşağıdaki nedenlerle tercih ettiği belirlenmiştir (MPM, 2000): 57 ¾ Hammadde, enerji ve doğal kaynakları verimli kullanmak ¾ Uluslararası standartları uygulayarak alanında önder olmak ¾ Artan sanayileşme ile gündeme gelen aşırı kirliliğin kuruluşun payına düşen kısmını en aza indirgemek ¾ Kaynak kullanımını azaltmak, atık miktarını azaltarak hammadde kaybını önlemek ve ekonomik fayda sağlamak ¾ Atıkları kontrol altına alarak çevre kirliliğini önlemek ¾ Çevre konusunda gerekli yatırımları yaparak çalışanları eğitmek ve bu yolla çevre bilinci oluşturmak ¾ Müşteri memnuniyetini sağlamak 1.7. Çevre Yönetim Sisteminin Yapısı ve İşleyişi Yönetim sistemleri, kuruluş içindeki dağınık yapıyı ortadan kaldırarak bütünleşik ve organize bir yapıya dönüştüren sistemlerdir. Bu nedenle yönetim sisteminde yalnızca üst yönetim değil, işletme içindeki her bir çalışanın tek tek görev, yetki ve sorumlulukları tanımlanır. Çevreye büyük zarar veren pek çok kaza ve felâketin nedenlerinin araştırılmasından elde edilen sonuç, eğer etkin çalışan bir yönetim sistemi mevcut olsa idi ya da varolan sistem düzgün işleseydi böyle bir olayın ortaya çıkmayacağı şeklindedir (Nemli, 2000). Bu maksatla işletmeler tarafından gönüllülük esasına göre tercih edilen ISO 14001 Çevre Yönetim Sistemi, genel olarak şu şekilde tanımlanabilmektedir (TSE 14004, 1997): “Genel yönetim sisteminin çevre politikasının geliştirilmesi, uygulanması, başarıya ulaştırılması, gözden geçirilmesi ve idamesi amacı güden; kuruluş yapısı, planlama faaliyetleri, sorumluluklar, uygulamalar, usuller, işlemleri de içine alan parçasıdır.” Bu tanıma göre, işletmeler, çevre yönetim sisteminden çevresel etki ve riskleri değerlendirme açısından önemli yararlar elde edebilme kabiliyetine kavuşmakta; 58 çevresel performanslarını etkin bir şekilde yönetebilecekleri bir çerçeve elde edebilmektedirler. ISO 14000 standartları, aşağıda sayılan ilkeler göz önüne alınarak geliştirilmiştir (Şakar, 1997): ¾ Daha etkin bir çevre yönetiminin sağlanması ¾ Bütün ülkelerde geçerli ve uygulanabilir olması ¾ Toplumda ortaya çıkan çevre ile ilgili meraklar ortadan kalkması ¾ Her ölçekteki kuruluş için uygun olması ¾ Maliyetlere olumlu katkı sağlaması ve işletmeleri tasarrufa teşvik etmesi ¾ Bilimsel alt yapıya dayanması ¾ Pratik, yararlı ve kullanılabilir olması Uluslararası çevre yönetimi standartları, işletmelerin çevreyle ilgili çabalarını, sürdürülebilir kalkınma ortak amacına yönlendirmelerine yardımcı olmaktadır. Bu tip standartlar, işletmelerin şu anda varolan ve gelecekte ortaya çıkabilecek olan yasal düzenlemelere uyum sağlamalarını kolaylaştırmaktadır. Günümüzde kullanılan başlıca çevre yönetim sistemleri şunlardır: ¾ İş Çevrelerinin Sürdürülebilir Kalkınma İlkelleri (ICC Business Charter for Sustainable Development Principles) ¾ Özen Gösterme Sorumluluğu Bildirgesi (CMA-Amerikan Kimyacılar Derneği Standardı) ¾ BS 7750 (BSI-İngiliz Standartlar Enstitüsü Standardı) ¾ API-STEP (American Petroleum Institute, Strategies for Today’s Environmental Partnership) ¾ EMAS (Europian Union Eco-Management and Audit Scheme) ¾ NSF 110 (Environmental Management Systems-Guiding Principles and Generic Requirements) ¾ ATMI E3 Proğramı (Amerikan Tekstil Sanayicileri Kurumu) 59 Belirtilen bu standartların tamamı, Uluslararası Standartlar Örgütü (ISO) tarafından kabul edilmiş geçerli standartlar olup bu standartların ortak yanları için 1996 yılına kadar yapılan çalışmalar sonuçlanarak 1997 yılında ISO 14001 Çevre Yönetim Sistemleri Standartları kabul edilmiş; anılan standart 2004 yılında karşılaşılan sorunları ortadan kaldıracak şekilde revize edilerek ISO 14001:2004 Çevre Yönetim Sistemi olarak yeniden yayımlanmıştır. Ayrıca çevre yönetim sistemi: ¾ Önleyici bir çevresel yaklaşım geliştirilmesine yardımcı olur; ¾ Fonksiyonlar arasında dengelenmiş bir yaklaşımı güvence altına alır; ¾ Çevresel amaçların belirlenmesinde etkinliği artırır; ¾ Çevresel denetim sürecini etkin kılar. Bu çerçevede işletmelerin çevre yönetim sistemlerini oluşturma amaçları şu şekilde özetlenebilir (Nemli, 2000): ¾ Kaynak kullanımının, çevreye yönelik risk ve zararların, çevre kirlenmesinin, atık ve hurda oranlarının en aza indirilmesi; ¾ Rekâbet gücünün ve verimliliğin artırılması; ¾ Daha temiz ve yaşanabilir bir çevrenin oluşturulması. ISO 14001 Çevre Yönetim Sistemi ile ilgili olarak belge alacak bir işletmenin izlemesi gereken yolun aşamaları şunlardır (Nemli, 2000): ¾ BİRİNCİ AŞAMA: Standardın işletme üzerindeki etkilerinin ve gereklerinin anlaşılması; belge almanın yararlarının belirlenmesi; ¾ İKİNCİ AŞAMA: Belge almaya karar verilmesi; ¾ ÜÇÜNCÜ AŞAMA: Çevre Yönetim Sistemini standardın belirlemiş olduğu koşullara uygun olarak kurmak üzere bir işletme içinden Yönetim Temsilcisinin atanması; atanan bu temsilci tarafından çalışanlara gerekli eğitimlerin verilmeye başlanması; ¾ DÖRDÜNCÜ AŞAMA: Belgelendirme kuruluşunun belirlenmesi; 60 ¾ BEŞİNCİ AŞAMA: İç denetimin yapılması; kuvvetli ya da zayıf yönlerin belirlenmesi; zayıf olan yönlerdeki eksikliklerin giderilerek yeniden denetimlerin yapılması; ¾ ALTINCI AŞAMA: Eksikliklerin düzeltilmesi ve standarda tam uyumun sağlanması; ¾ YEDİNCİ AŞAMA: Çevre El Kitabı, prosedürler, talimatlar gibi dokümanların hazırlanması; ¾ SEKİZİNCİ AŞAMA: Mevcut durum içinde düzeltilemeyecek eksiklikler için bir plan hazırlanması; ¾ DOKUZUNCU AŞAMA: Denetim için belgelendirme kuruluşuna başvuru yapılması; ¾ ONUNCU AŞAMA: İşletmenin ilgili belgelendirme kuruluşu aracılığı ile ISO 14001 Çevre Yönetim Sistemi belgesi almaya hak kazanması. İşletmeler için belge alındıktan sonra ortaya çıkan temel soru, bu belgenin işletmeye nasıl bir yarar getireceğidir. Bir çevre yönetim sisteminin uygulanması ve geliştirilmesinde yöneticiler için anahtar rolü oynayabilecek prensipler şunlardır (TSE 14004, 1997): ¾ Çevre yönetiminin kuruluşların en yüksek öncelikli konularından biri olduğunun anlaşılması ve benimsenmesi; ¾ Kuruluş içindeki ve dışındaki ilgili taraflarla haberleşme olanağının sağlanması; ¾ Kuruluşun faaliyetleri, ürün ve hizmetleriyle ilgili olarak mevzuatın getirdiği hükümlerin ve kuralların, bu faaliyet, ürün ve hizmetleriyle ilgili çevre boyutlarının belirlenmesi; ¾ Görev ve sorumlulukları açık bir şekilde belirleyerek, çevrenin korunması için, yönetim ve çalışanların yükümlülük altına girmesini sağlayan bir sistemin geliştirilmesi; ¾ Hayat boyunca, ürünleri ve işlemleri baştan sona kadar kapsayacak ve izleyecek şekilde çevre planlama faaliyetlerinin teşvik edilmesi; 61 ¾ Hedef alınan icraat ve başarının gerçekleştirilebilmesi için disiplinli bir yönetim sisteminin kurulması; ¾ Hedef alınan icraatın gerçekleştirilmesi amacıyla gerekli işlemlerin geliştirilmesi; ¾ Hedef alınan icraatın gerçekleştirilmesi için, eğitim harcamaları da dahil olmak üzere uygun ve yeterli kaynakların sürekli olarak sağlanması; ¾ Çevre icraatının, kuruluşun, çevre politikası, amaçları, hedefleri dikkate alınarak değerlendirilmesi ve mümkün olduğu durumlarda geliştirilmesi; ¾ Çevre yönetim sisteminin gözden geçirilmesi ve denetlenmesi; sistemde dolayısıyla çevre icraatında sağlanacak gelişmelerin belirlenmesi amacıyla bir yönetim tarzının geliştirilmesi; ¾ Yüklenici ve tedarikçi firmaların kendileri için bir çevre yönetim sistemi geliştirmeleri konusunda teşvik edilmesi. 1.8. ISO 14001 Çevre Yönetim Sistemi Standardının Açıklaması Standart, giriş bölümü hariç olmak üzere aşağıdaki maddelerden oluşmaktadır. Bu maddelerin açıklamaları, standarttan bire bir alınan şekliyle verilmiştir. ¾ Madde-1 Kapsam (TSE 14001, 2005) Bu standart, bir kuruluşun, yükümlü olduğu yasal ve diğer şartları dikkate alan politika ve amaçları geliştirmesine ve uygulamasına olanak veren bir çevre yönetim sistemi için gerekli şartları ve önemli çevre boyutları hakkında bilgiyi kapsar. Bu standart, kuruluşun kontrol altında tutabildiği ve etkileyebildiği çevre boyutlarına uygulanır. Bu standardın kendisi, özel çevre performansı kriterleri belirlemez. ¾ Madde-2 Atıf Yapılan Standart ve/veya Doküman Standardın bulunmamaktadır. atıfta bulunduğu başka bir standart ya da doküman 62 ¾ Madde-3 Terimler ve Tarifler Standardın uygulanmasında terminoloji birlikteliği sağlanabilmesi maksadıyla “ISO 14050 Terimler ve Tarifler” ile “ISO 9000:2000 Kalite Yönetim Sistemi” standartlarında yer alan bazı terimlere ve tariflere bu standartta da yer verilmiştir. ¾ Madde-4 Çevre Yönetim Sisteminin Şartları Alt Madde 4.1 Genel Şartlar Kuruluş, bu standardın şartlarına uygun olarak bir çevre yönetim sistemi oluşturmalı, dokümante etmeli, uygulamalı, devamlılığını sağlamalı ve sürekli iyileştirmeli ve bu şartları nasıl karşıladığını belirtmelidir. Kuruluş, kendi çevre yönetim sisteminin kapsamını tanımlamalı ve dokümante etmelidir. Alt Madde 4.2 Çevre Politikası Çevre Politikası, bir kuruluşun çevre yönetim sisteminin uygulanması ve iyileştirilmesi için itici bir güçtür. Böylece, bu politika, kuruluşun çevre performansını sürdürebilecek ve iyileştirebilecektir. Dolayısıyla, bu politika, üst yönetimin, kirliliğin önlenmesi ve sürekli iyileşme için gerekli, yürürlükteki yasal ve diğer şartlara uyacağına dair taahhüdü yansıtmalıdır. Çevre politikası, kuruluşun belirlediği amaçlarını ve hedeflerini dayandırdığı temeli oluşturur. Çevre politikası, kuruluş içindeki ve dışındaki ilgili taraflarca kolaylıkla anlaşılabilecek kadar açık olmalı, değişen şartların ve yeni bilgilerin ışığında değiştirilebilmesi için uygun aralıklarla gözden geçirilmeli ve yenilenmelidir. Çevre politikasının uygulama alanı (kapsamı gibi) açık bir şekilde tanımlanmalı ve çevre yönetim sisteminin belirlenen kapsamında, faaliyetlerin, ürünlerin ve hizmetlerin çevreye olan etkilerini ve büyüklüğünü ve kendine has yapısını yansıtmalıdır. Çevre politikası, kuruluşun bir tesisinde çalışan yükleniciler de dahil, kuruluş için ya da kuruluş adına çalışan bütün kişilere açıklanmalıdır. Yüklenicilere yapılacak bildirimler, kurallar, talimat ve prosedürler gibi politikanın tek başına ifadesi şeklinde olabileceği gibi, yalnızca politikanın ilgili bölümlerini de ihtiva edebilir. Kuruluşun çevre politikası, varsa kuruluşun dahil olduğu şirket, holding gibi daha büyük 63 kuruluşun politikalarına uygun olarak ve bu kuruluşun onayı alınarak tanımlanmalı, açıklanmalı ve dokümante edilmelidir. Alt Madde 4.3 Planlama - Bent 4.3.1 Çevre Boyutları Bir kuruluş için, çevre boyutlarını belirlemek ve bunlardan hangilerinin önemli olduğunu ve kuruluşun çevre yönetim sisteminde öncelikli olarak ele alınacağını belirlemek amacıyla bir süreç sağlamaktır. Bir kuruluş, kendi çevre yönetim sistemi kapsamında çevre boyutlarının ne olduğunu, halen ve geçmişte yürüttüğü faaliyetler, ürünler ve hizmetler, planlanmış veya yeni gelişmeler, yeni veya değiştirilmiş faaliyetler, ürünler ve hizmetlerle ilgili girdi ve çıktıları (istenen veya istenmeyen) dikkate alarak belirlemelidir. Bu işlem, mantıklı olarak öngörülebilen acil durumlar da dahil, normal ve normal olmayan işletme şartlarını, devreden çıkarma ve devreye alma şartlarını göz önünde bulundurmalıdır. Kuruluşlar, her bir ürün, bileşen veya hammadde girdisini münferit olarak dikkate almak zorunda değildir. Kuruluşlar, kendi çevre boyutlarını belirlemek amacıyla, faaliyetlerin, ürünlerin ve hizmetlerin kategorilerini seçebilirler. Çevre boyutlarının belirlenmesinde tek bir yaklaşım bulunmamasına rağmen, tercih edilen yaklaşımda aşağıdaki hususlar göz önünde bulundurulabilir: a) Havaya verilen emisyonlar b) Suya bırakılan atıklar c) Toprağa atılan atıklar d) Hammaddelerin ve doğal kaynakların kullanımı e) Enerji kullanımı f) Ortalama salınan ısı, ışıma, titreşim gibi enerji g) Atık ve yan ürünler h) Boyut, şekil, renk, görünüm gibi fiziksel özellikler 64 Bir kuruluşun doğrudan kontrol edebildiği bu çevre boyutlarına ilaveten, bu kuruluş tarafından kullanılan mallar ve hizmetlerle ve sağladığı ürünler ve hizmetlerle ilgili olanlar gibi, etkileyebildiği boyutları da göz önünde bulundurmalıdır. Kontrolü ve etkilemeyi değerlendirmeye dair kılavuz bilgilerin bazıları aşağıda verilmiştir. Ancak, her durumda, kontrol derecesini ve etkileyebildiği boyutları da belirleyen, kuruluşun bizzat kendisidir. Aşağıdaki hususlar gibi, kuruluşun faaliyetleri, ürünleri ve hizmetlerine ilişkin boyutlar değerlendirilmelidir: * Tasarım ve geliştirme * İmalât işlemleri * Ambalajlama ve taşıma * Yüklenicilerin ve tedarikçilerin çevre performansları ve uygulamaları * Atık yönetimi * Hammaddelerin ve doğal kaynakların çıkarılması ve dağıtılması * Ürünlerin dağıtımı, kullanımı ve ömrü * Yaban hayatı ve biyo-çeşitlilik Bir kuruluşa sağlanan bir ürünün çevre boyutları üzerindeki kontrolü ve etkisi, kuruluşun Pazar durumu ve tedarikçilerine bağlı olarak önemli ölçüde değişiklik gösterebilir. Özelliklerini başkalarının belirlediği ürünleri kullanmak ihtiyacında olan kuruluşların, bu boyutları değiştirmede çok az bir tercih yapma şansı olmasına rağmen, kendi ürün tasarımından kendisi sorumlu olan kuruluşun, bu boyutları önemli ölçüde etkileyebilme olasılığı bulunmaktadır. Piyasaya arz edilen ürünlere göre, kuruluşların, ürünlerinin kullanımı ve bertarafı üzerinde sınırlı kontrole sahip oldukları hatırda tutulmalıdır. Bununla beraber, kuruluşlar, uygulamada etkili bir çaba göstermek amacıyla, kullanıcılara yönelik uygun bir kullanma ve bertaraf mekanizmaları için bir bilgilendirme yöntemini değerlendirebilir. 65 Tamamen ya da kısmen çevre boyutlarından ortaya çıkan, çevredeki olumlu ya da olumsuz değişiklikler, çevresel etkiler olarak adlandırılır. Çevre boyutları ve etkileri arasındaki ilişki, bir çeşit sebep-sonuç ilişkisidir. Bir kuruluşun çok sayıda çevre boyutuna ve bunlara ilişkin etkilere sahip olacağından dolayı, bunlardan önemli olduğunu düşündükleri için, bu belirlemede, kriterler ve bir yöntem oluşturmalıdır. Önemli çevre boyutlarını belirlemede tek bir yöntem bulunmamaktadır. Ancak, kullanılan yöntem, çevresel konular, yasal konular ve kuruluş içindeki ile dışındaki ilgili tarafların endişeleriyle ilgili uygun sonuçları sağlamalı ve değerlendirme kriterlerinin tespitini ve uygulanmasını içermelidir. Kuruluş, önemli çevre boyutlarına ilişkin bilgileri geliştirirken, çevre yönetim sistemini tasarımlamada ve uygulamada bu bilgiyi nasıl kullanacağı da dahil olmak üzere, gelecekteki ihtiyaç için geçmişteki bilgileri koruma gerekliliğini göz önünde bulundurmalıdır. Çevre boyutlarının belirlenmesi ve değerlendirilmesi süreci, faaliyetlerin yerini, yapılacak analizin maliyeti ve süresini ve güvenilir verinin bulunup bulunmadığını hesaba katmalıdır. Çevre boyutlarının belirlenmesi, ayrıntılı bir hayat boyu değerlendirmeyi gerektirmez. Yasal ve diğer amaçlar için önceden geliştirilen bilgi, bu işlemde de kullanılabilir. Çevre boyutlarının belirlenmesi ve değerlendirilmesine ilişkin bu süreç, bir kuruluşun yasal sorumluluklarını değiştirmeyi ya da artırmayı amaçlamaz. - Bent 4.3.2 Yasal ve Diğer Şartlar Kuruluş, kendi çevre boyutlarına uygulanabilen yasal şartları belirlemek zorundadır. Bunlar, aşağıdaki konuları içerebilir: a) Ulusal ya da uluslararası yasal şartlar; b) Merkezî, bölgesel ve il düzeyindeki yasal şartlar; c) Yerel yönetimlerin yasal şartları. Uygulanabildiğinde, kuruluşun yükümlü olabileceği diğer şartlara dair örnekler aşağıda verilmektedir: * Kamu kurumlarıyla yapılan anlaşmalar 66 * Müşterilerle yapılan anlaşmalar * Yasal olarak bağlayıcı olmayan kılavuzlar * Gönüllü uygulama ilkeleri ve kodları * Gönüllü çevre etiketi ya da ürün yönetim taahhütleri * Ticaret birliklerinin şartları * Baskı gruplarıyla ya da sivil toplum kuruluşlarıyla yapılan anlaşmalar * Kuruluşun ya da bağlı olduğu üst kuruluşun kamuya karşı taahhütleri * Ortaklıklar ve şirket şartları Yasal ve diğer şartların, bir kuruluşun çevre boyutlarına nasıl uygulanacağının belirlenmesi, genellikle bu şartların belirlenmesi sürecinde gerçekleştirilir. Dolayısıyla, bu belirlemeyi yapmak amacıyla, ayrı ve ilâve bir prosedüre sahip olmaya gerek olmayabilir. - Bent 4.3.3 Amaçlar, Hedefler ve Proğram/Proğramlar Amaçlar ve hedefler, mümkün olduğu kadar belirli ve ölçülebilir olmalı, kısa ve uzun dönemli hususları kapsamalıdır. Bir kuruluş, kendi teknolojik seçeneklerini değerlendirirken, ekonomik olarak uygun ve en iyi tekniklerin kullanımını göz önünde bulundurmalıdır. Kuruluşun malî şartlarına yapılan atıf, kuruluşun çevresel maliyet muhasebesi metodolojilerini uygulamakla yükümlü olduğu şeklinde yorumlanmamalıdır. Bir ya da birden fazla proğramın hazırlanması ve kullanılması, bir çevre yönetim sisteminin başarıyla uygulanması için önemlidir. Her bir proğram, zaman çizelgeleri, gerekli kaynaklar ve bu proğram ya da proğramların uygulanmasından sorumlu personel de dâhil olmak üzere, kuruluşun amaçlarını ve hedeflerini nasıl gerçekleştireceğini açıklamalıdır. Bu proğram/proğramlar, kuruluşun faaliyetleriyle ilgili özel unsurların ele alınabilmesi amacıyla, alt bölümlere de ayrılabilir. Proğram, uygun ve uygulanabilir olduğu durumlarda, planlama, tasarım, üretim, pazarlama ve bertaraf aşamalarıyla ilgili değerlendirmeyi de ihtiva etmelidir. Bu değerlendirme, hem mevcut, hem de yeni faaliyetler, ürünler ve hizmetler için 67 yapılabilir. Ürünler söz konusu olduğunda, bu değerlendirme, tasarım, malzemeler, üretim işlemleri, kullanım ve nihaî bertaraf konularını da ele alabilir. Tesislerde ya da işlemlerde önemli değişiklik söz konusu olduğunda, planlama, tasarım, inşaat, işletmeye alma, işletme ve kuruluş tarafından uygun görüldüğü zaman işletmeye son verilmesi gibi konular üzerinde durulabilir. Alt Madde 4.4 Uygulama ve Faaliyetler - Bent 4.4.1 Kaynaklar, Görevler, Sorumluluk ve Yetki Bir çevre yönetim sisteminin başarılı bir şekilde uygulanması, kuruluş için ve onun adına çalışan bütün personelin bu konuda bir taahhütte bulunmasını gerektirir. Dolayısıyla, çevreyle ilgili görevlerin ve sorumlulukların, sadece çevre yönetim fonksiyonuyla sınırlı olduğu farz edilmemeli; aynı zamanda kuruluşun, çevre dışındaki, işletme yönetimi ya da personelin görevleri gibi diğer alanlarını da kapsayabildiği bilinmelidir. Bu taahhüt, yönetimin en üst kademesinden başlamalıdır. Bu durumda, üst yönetim, kuruluşun çevre politikasını oluşturmalı ve çevre yönetim sisteminin uygulanmasını sağlamalıdır. Bu taahhüdün bir parçası olarak üst yönetim, ayrıca, çevre yönetim sisteminin uygulanmasını sağlamak amacıyla, tanımlanmış sorumluluk ve yetkilere sahip olan bir yönetim temsilcisi ya da temsilcileri atamalıdır. Büyük veya karmaşık yapıya sahip kuruluşlarda, birden fazla yönetim temsilcisi atanabilir. Küçük veya orta büyüklükteki işletmelerde, bu sorumluluklar, bir kişi tarafından üstlenilebilir. Yönetim, ayrıca, çevre yönetim sisteminin kurulmasını, uygulanmasını ve devam ettirilmesini garanti etmek amacıyla, kuruluş alt yapısı gibi gerekli kaynakların ayrılmasını sağlamalıdır. Çevre yönetim sistemi ile ilgili ana görevlerin ve sorumlulukların iyi bir şekilde tanımlanması ve kuruluş için ve onun adına çalışan bütün personele bildirilmesi de ayrıca önemlidir. - Bent 4.4.2 Uzmanlık, Eğitim ve Farkında Olma Kuruluş, onun adına bir iş gören sorumluluk ve yetki sahibi bütün personelin ihtiyaç duyacağı bilinç düzeyi, bilgi, anlayış ve becerileri tanımlamalıdır. 68 Bu standart, aşağıdaki konuların yerine getirilmesini gerektirir: a) Çalışmaları, kuruluş tarafından belirlenen önemli çevresel etki veya etkilere sebep olabilecek kişilerin, sorumlu oldukları görevleri yapmak için uzman olmalarını; b) Eğitim ihtiyaçlarının belirlenmesi ve bu eğitimin verilmesini sağlamak üzere yürütülecek faaliyetlerin yapılmasını; c) Bütün personelin çalışmalarından etkilenebilecek kuruluşun faaliyetleri, ürünleri ve hizmetlerinin çevre boyutları, çevre politikası ve çevre yönetim sistemi hakkında bilinçlendirilmelerini. Bilinç, bilgi, anlama ve uzmanlık, eğitim, öğretim ve iş deneyimi yoluyla kazanılabilir veya geliştirilebilir. Kuruluş, onun adına çalışan müteahhitlerden, çalışanlarının gerekli uzmanlığa ve/veya uygun eğitime sahip olduklarını göstermelerini şart koşmalıdır. Yönetim, özellikle belirli çevre yönetim görevlerini yerine getiren personeline, bu özellikleri kazandırmak amacıyla, gerekli deneyim, uzmanlık ve eğitim seviyesini belirlemelidir. - Bent 4.4.3 İletişim Çevre yönetim sisteminin etkin uygulanmasını sağlamak amacıyla, kuruluş içi iletişim önemlidir. İç iletişimin yöntemleri, düzenli çalışma grubu toplantılarını, haber bültenlerini, ilan tahtalarını ve intranet sitelerini ihtiva edebilir. Kuruluşlar, ilgili taraflardan gelen uygun yazışmaların alınması, kaydedilmesi ve cevaplandırılması için gerekli bir prosedür uygulamalıdır. Bu prosedür, ilgili taraflarla bir diyaloğu ve bunların endişelerinin değerlendirilmesini de içerebilir. Bazı durumlarda, ilgili tarafların endişelerine verilen yanıtlar, kuruluşun faaliyetleriyle ilgili çevre boyutlarına ve çevresel etkilerine dair uygun bilgiyi içerebilir. Bu prosedürler, acil durum planlaması ve ilgili diğer konularda kamu kurumlarıyla gerekli iletişimi de içermelidir. Kuruluş, ilgili hedef gruplarına dair alınan kararlar, uygun mesajlar ve konular ve seçim yöntemlerini dikkate alarak, iletişimini planlamak isteyebilir. 69 Çevre boyutlarıyla ilgili dış iletişim göz önünde bulundurulduğunda, kuruluşlar, ilgili bütün tarafların görüşlerini ve bilgi gereksinimlerini değerlendirmelidir. Kuruluş, çevre boyutları hakkında dış iletişime karar verirse, bunu gerçekleştirmek için bir prosedür oluşturabilir. Bu prosedür, duyurulacak bilginin tipi, hedef grup ve kuruluşa münhasır durumları da kapsayan, çeşitli faktörlere bağlı olarak değişebilir. Dış iletişim için belirlenen yöntemler, yıllık raporları, haber bültenlerini, internet sitelerini ve baskı gruplarıyla toplantıları içerebilir. - Bent 4.4.4 Dokümantasyon Dokümantasyon ayrıntısının seviyesi, çevre yönetim sistemi ve bölümlerinin birlikte nasıl kullanılacağının açıklanması ve çevre yönetim sisteminin özel bölümlerinin kullanılmasıyla ilgili daha ayrıntılı bilgilerin nereden elde edilebileceği konusunda yönlendirmenin sağlanması için yeterli olmalıdır. Bu dokümantasyon, bir el kitabı şeklinde olmayabilir. Çevre yönetim sistemi dokümantasyon hacmi, aşağıdaki hususlara bağlı olarak kuruluştan kuruluşa değişiklik gösterebilir: a) Kuruluşun büyüklüğü, tipi, faaliyetleri, ürünleri veya hizmetleri b) İşlemlerin karmaşıklığı ve bunların aralarındaki etkileşimi c) Personelin uzmanlığı Çevre yönetim sistemi amacının dışında başka bir amaç için hazırlanmış dokümanlar, bu sistemin bir parçası olarak kullanılabilir ve böyle kullanıldığında, sistemde buna atıf yapılması gereklidir. - Bent 4.4.5 Dokümanların Kontrolü Bu maddenin amacı, kuruluşların çevre yönetim sisteminin yeterli bir şekilde uygulanması için, dokümanlarını oluşturmalarını ve muhafaza etmelerini sağlamaktır. Ancak, kuruluşların esas yoğunlaşması gereken nokta, karmaşık bir doküman kontrol sistemi değil, çevre yönetim sisteminin etkin bir şekilde uygulanması ve çevre performansı olmalıdır. 70 - Bent 4.4.6 Faaliyetlerin Kontrolü Bir kuruluş, belirlediği önemli çevre boyutlarıyla ilgili faaliyetlerini değerlendirmeli ve çevre politikasının şartlarını yerine getirmek ve amaçlarını ve hedeflerini karşılamak üzere, bu faaliyetlerle ilgili olumsuz etkileri kontrol edecek ya da azaltacak şekilde yürütülmesini sağlamalıdır. Bu kontrol, bakım işlemleri de dahil, kuruluşun bütün faaliyetlerini içermelidir. - Bent 4.4.7 Acil Duruma Hazır Olma ve Müdahale Her bir kuruluş, kendi özel ihtiyaçlarına uygun acil duruma hazır olma ve müdahale prosedür ya da prosedürlerini geliştirmekten sorumludur. Kuruluş, bu prosedür ya da prosedürleri geliştirirken, aşağıdaki konulara ilişkin değerlendirmeyi göz önündü bulundurmalıdır: a) Yanıcı sıvılar, depolama tankları ve sıkıştırılmış gazlar gibi bölgedeki tehlikelerin yapısı ve sızıntı veya kaza durumlarında alınacak tedbirler; b) Acil durumun veya kazanın en çok karşılaşılan tipi veya büyüklüğü; c) Bir kazaya ya da acil duruma yapılacak müdahalenin en uygun yöntemi ya da yöntemleri; d) İç ve dış iletişim planları; e) Çevreye verilecek zararı en aza indirmek için gerekli faaliyet/faaliyetler; f) Farklı tiplerdeki kaza veya acil durum için etkinin azaltması ve müdahale amacıyla atılması gereken adım/adımlar; g) Düzeltici ve önleyici tedbirlerin belirlenmesi ve uygulanması amacıyla kaza sonrası değerlendirme için gerekli olan işlem/işlemler; h) Acil durum müdahale prosedür ya da prosedürlerinin belirli aralıklarla tatbikatının yapılması; i) Acil müdahale personelinin eğitilmesi; j) İletişim bilgileri de dâhil olmak üzere, kilit personelin ve yardım kuruluşlarının bir listesi (itfaiye, sızıntı temizleme hizmetleri, vb.); k) Tahliye yolları ve toplanma noktaları; 71 l) Yakındaki bir tesisteki (fabrika, yol, demiryolu hattı gibi) acil durum/durumlar ya da kaza/kazalar olma olasılığı; m) Komşu kuruluşlardan alınacak yardım olanakları. Alt Madde 4.5 Kontrol Etme - Bent 4.5.1 İzleme ve Ölçme Bir kuruluş, farklı özelliklere sahip faaliyetlerde bulunuyor olabilir. İzleme ve ölçme ile toplanan veriler, faaliyet şekillerini belirlemek ve bilgi elde etmek için analiz edilebilir. Bu bilgi ile elde edilen sonuçlar, düzeltici ve önleyici faaliyetin uygulanması için kullanılabilir. Temel özellikler, kuruluşun amaçlarına ve hedeflerine ulaşmada ve çevre performansını geliştirmede, önemli çevre boyutlarını nasıl yönettiğini belirlemede göz önünde bulundurulması gerekenlerdir. Geçerli sonuçların elde edilmesi gerekiyorsa, ölçme cihazları, izlenebilirlik açısından uluslararası ya da ulusal ölçme standartlarına göre, kullanmadan önce ya da belirli aralıklarla kalibre edilmeli ya da doğrulanmalıdır. Bu tür standartlar mevcut değilse, kalibrasyonun hangi esasa göre yapıldığı kaydedilmelidir. - Bent 4.5.2 Uygunluğun Değerlendirilmesi Kuruluş, yürürlükteki izinler ya da ruhsatlar da dâhil olmak üzere, belirlenmiş yasal şartlara uygunluğunu değerlendirdiğini gösterebilmelidir. Kuruluş, ayrıca uymakla yükümlü olduğu belirlenmiş diğer şartlara da uygunluğunu değerlendirdiğini gösterebilmelidir. - Bent 4.5.3 Uygunsuzluk, Düzeltici Faaliyet ve Önleyici Faaliyet Kuruluşlar, uygunsuzluğun özelliğine göre, bu şartlarla ilgilenmek için gerekli prosedürleri oluşturarak bunları (şartları), en az resmî bir planlamayla veya daha karmaşık ve uzun dönemli bir faaliyetle gerçekleştirebilmelidir. 72 - Bent 4.5.4 Kayıtların Kontrolü Diğer kayıtların yanında, çevreyle ilgili kayıtlar aşağıdaki konuları içermelidir: a) Şikâyet kayıtları b) Eğitim kayıtları c) Süreç izleme kayıtları d) Muayene, bakım ve kalibrasyon kayıtları e) İlgili yüklenici ve tedarikçi kayıtları f) Olay raporları g) Acil duruma hazır olmayla ilgili yapılan tatbikat kayıtları h) Tetkik sonuçları i) Yönetimin gözden geçirme sonuçları j) Kuruluş dışı iletişimlere ilişkin kararlar k) Yürürlükteki yasal şartların kayıtları l) Önemli çevre boyutlarının kayıtları m) Çevre ile ilgili toplantıların kayıtları n) Çevre yönetim sisteminin performansına ilişkin kayıtlar o) Yasalara uygunluk kayıtları p) İlgili taraflarla olan iletişim - Bent 4.5.5 İç Tetkik Bir çevre yönetim sisteminin iç tetkikleri, kuruluşun bünyesindeki personel ya da kuruluş tarafından kendisi adına çalışanlardan seçilen dışarıdaki kişiler tarafından gerçekleştirilebilir. Her iki durumda da, tetkiki yürüten kişiler, uzman ve bu işi tarafsız ve objektif yaptıklarının bilincinde olmalıdır. Daha küçük kuruluşlarda, tetkikçinin bağımsızlığı, tetkikçi tarafından, denetlenen faaliyete ilişkin herhangi bir sorumluluğun olmadığını belirtmek suretiyle gösterilebilir. 73 Alt Madde 4.6 Yönetimin Gözden Geçirmesi Yönetimin gözden geçirmesi, çevre yönetim sisteminin tamamını kapsamalıdır. Ancak, bu gözden geçirme, bir oturumda bitirilmek zorunda olmamakla birlikte, makul bir süre içerisinde tamamlanmalıdır. 1.9. Çevre ve Hayvancılık Sektörü İlişkisi Genel olarak ulusal ekonomiler, çeşitli sektörlerin bir araya gelmesinden; sektörler ise, benzer işletmelerin bir araya gelmesinden oluşur. Bu sektörlerden birisini oluşturan “Hayvancılık Sektörü” de kendi içinde çeşitli ölçeklerde hayvancılığa dayalı sanayi işletmelerinden oluşmaktadır. Hangi ekonomik yapı içerisinde olursa olsun sanayi, kendisine girdi temin eden üretim sektörlerinin gelişmesinde önemli bir role sahiptir; aynı durum hayvancılık sektörü ve hayvancılığa dayalı sanayi için de geçerlidir (Sakarya ve Cevger, 2001). Başta Avrupa Birliği ülkeleri olmak üzere kalkınmış ya da kalkınmakta olan ülkelerin tamamı, hayvancılık sektörünü kırsal ekonomik kalkınmanın ve büyümenin lokomotif sektörü olarak görmüştür. Özellikle Avrupa Birliğinin kurucu anlaşması olan Roma Anlaşması’na istinaden hazırlanan ilk ortak politikanın “Ortak Tarım Politikası” olması ve tarım ile hayvancılığın özel ve farklı bir konum ile desteklenmesi sayesinde dengeli bir kalkınma için model oluşturulabilmiştir. Ülkemizde de ağırlığı göreceli olarak azalmasına rağmen, önemini koruyan tarım ve hayvancılık, çok geniş bir kesimi ilgilendirmesi nedeniyle tüm hûkümetleri yakından ilgilendirmektedir (Aral, 1997). Ayrıca, özellikle doğal kaynaklara dayalı bir sektör olması nedeniyle hayvancılık sektörünün özellikle üretim aşamasında kontrol altında tutulduğu takdirde doğaya zarar vermeyen sektörlerden birisi olması, sürdürülebilir kalkınma boyutunda hayvancılık sektörünü farklı bir öneme ve konuma getirmektedir. Ancak hayvancılığa dayalı sanayi endüstrisi de, dikkat edilmediği takdirde çevreye zarar veren bir üretim süreci oluşturabilmekte; başta toprak olmak üzere tüm ekosistemleri doğrudan etkileyebilmektedir. Dolayısıyla, üretim artışı, çoğu durumda olumsuz çevresel etkilerinin de artması anlamına gelmektedir (MPM, 2001). 74 Özellikle hayvan sağlığı ile ilgili önlemler alınmadığında sonuçlardan çevresel tüm unsurlar etkilenebilmektedir. Bu nedenle hayvan hastalıklarının gerek işletme, gerekse ulusal ekonomi düzeyinde meydana getirdiği kayıpların önemi, her geçen gün daha da artmaktadır. Günümüzde hayvansal ürünler konusunda tüketici taleplerini belirleyen en önemli unsurlar, malın ucuzluğu yanında, hijyenik ve hastalıklardan âri olmasıdır (Yalçın ve Uysal, 2001). Hayvan hastalıkları, gerek işletmeler gerekse ulusal ekonomiler açısından oldukça önemli düzeyde ekonomik kayıplara neden olurken oluşturduğu çevresel riskler de farklı bir boyutuyla başta ulusal olmak üzere küresel boyutta sorunlara neden olmakta; oluşan kirliliğinin temizlenmesi için ortaya çıkacak maliyet ile ulusal ekonomi ikinci kez zarara uğrayacaktır. Bu nedenle hayvancılık sektöründe girdileri oluşturan maliyet unsurları diğer sektörlere göre daha karmaşık bir yapı oluşturmaktadır. Hayvan sağlığı için yapılan harcamalar, hayvancılık sektöründe bir çevresel girdidir. Bu bakımdan çevresel girdilerin maliyete yansıtılması konusu, hayvansal ürünler ve yan ürünleri için endüstriyel ürünlerden daha farklı teori ve pratikler gerektirmektedir. Hayvancılık sektörü içinde özellikle kırmızı et ve ürünleri ile diğer yenilemeyen hayvansal yan ürünler ele alındığında maliyete etki eden temel girdi olarak yalnızca doğrudan işçilik, canlı hayvan ağırlık bedeli ile dolaylı maliyetler (elektrik ve su gibi) ele alınmaktadır. Buna karşılık maliyet unsurlarını etkileyen ve genellikle hayvancılık işletmeleri tarafından dikkate alınmayan aşağıda sıralanmış olan konular da bulunmaktadır (Bingöl, 1995): ¾ İşletmenin kuruluş yeri ¾ Kullanılan teknoloji ¾ Finansman kaynakları ¾ Kalifiye işgücü ¾ Mevzuat yetersizliği 75 ¾ Kontrol dışı zorunlu giderler (elektrik, su ve yakıt ücretleri) ¾ Personel sağlık giderleri ¾ Hayvan sağlığı giderleri ¾ Ulusal ve uluslararası reklam, tanıtım ve fuar gibi pazarlama maliyetleri Belirlenen bu maliyet giderleri içinde yer almamakla birlikte hayvancılık sektörünün vazgeçilmez üçlüsü olan “hava, toprak ve su”, çevrenin tanımında da yer alan üç temel unsurdur. Bu nedenle hayvancılık ile ilgili her türlü etkinlikte hava, toprak ve su, dikkate alınması gereken ve işletmelere girdi maliyeti yükleyen temel unsurlardır. Hayvanın evcilleştirilmesinin insanoğlunun sosyal ve ekonomik evriminde önemli bir yeri vardır. İnsanın toplu olarak yerleşik bir düzene geçtiği binlerce yıl öncesinden itibaren toprağı ekip biçmesi ve ondan ürün elde etmesi üretimin çeşitlenmesine, insan-toprak-hayvan ilişkisi şeklinde bu sürecin asırlarca devam etmesine neden olmuştur (Aral ve Cevger, 2000). Hayvancılık sektöründe özellikle bu üçlü içinde yalnızca toprağın mülkiyetinden söz edilebilmektedir. Halbuki hayvancılık işletmelerinin genellikle kendi malı toprağı kıt ya da yoktur. Orta malı çayır, mera, yaylak ve kışlaklar, hoyratça kullanılmakta; kullanma ve faydalanma düzenli olmamakta; bu durum nedeniyle ortam, her türlü hastalığın yerleştiği ya da yayıldığı ortam halini almaktadır (Akıncı ve Hekimoğlu, 1976) Hava, toprak ve suyun kaçınılmaz bir şekilde tarımsal üretimde kullanılmaları, kötü bir şekilde kullanılmalarından kaynaklanan çok ağır çevre sorunlarına neden olmaktadır. Kısaca anımsamak gerekirse tarımsal kaynaklı çevre sorunlarının bazıları şunlardır: Toprak erozyonu; yer altı suları, akarsular ve denizlerin kirlenmesi; genetik erozyon; peyzajın bozulması; insan sağlığının tehdidi; hayvansal atıkların (sidik ve dışkı) doğurduğu koku ve diğer kirlilikler. Gökçe ve Kaya’ya (1997) göre hayvancılık sektöründe çevresel etkilerin oluşturduğu girdi maliyetlerinin hesaplanması çoğunlukla teorik olarak mümkün olmakla birlikte pratikte mümkün olamamaktadır. Belirlenen bu sorunu ortadan kaldırabilmek için uygulamaya konan “Çevresel Etki Değerlendirmesi (ÇED)” 76 öngörülen bir faaliyetin çevre üzerindeki etkilerinin hesaplanması yöntemlerine verilen bir addır. Çevresel Etki Değerlendirmesi (ÇED), belirli bir proje veya gelişmenin, çevre üzerindeki önemli etkilerinin belirlendiği bir süreçtir. Bu süreç, kendi başına bir karar verme süreci değil; karar verme süreci ile birlikte gelişen ve onu destekleyen bir süreçtir. Yeni proje ve gelişmelerin çevreye olabilecek sürekli veya geçici potansiyel etkilerinin sosyal sonuçlarını ve alternatif çözümlerini de içine alacak şekilde analizi ve değerlendirilmesidir. ÇED’in amacı; ekonomik ve sosyal gelişmeye engel olmaksızın, çevre değerlerini ekonomik politikalar karşısında korumak, planlanan bir faaliyetin yol açabileceği bütün olumsuz çevresel etkilerin önceden tespit edilip, gerekli tedbirlerin alınmasını sağlamaktır. ÇED’in temel görevi, projelerle ve gelişmelerle ilgili karar vericilerin daha bütünsel, yani karara etkiyecek birden fazla faktörü göz önüne alacak bir şekilde daha sağlıklı karar vermelerini sağlamak için, yöneticilere projelerden kaynaklanabilecek çevresel etkileri net bir şekilde göstermektir. 1969 yılında ABD’de yürürlüğe giren Ulusal Çevre Politikası Kanunu (National Environmental Policy Act) kapsamında dünya ile tanışan ve gerek ABD ve AB ülkeleri, gerekse diğer dünya ülkelerinde halen en etkin çevre yönetim aracı olarak yerini alan ve gün geçtikçe de bu yeri sağlamlaştıran ÇED, ülkemizde 7 Şubat 1993 tarihinden bu yana uygulanmaktadır. Türkiye’de sağlam bir çevre yönetimi oluşturmanın esas temelini ÇED sürecinin yasal, kurumsal ve teknik altyapı açısından güçlendirilmesi teşkil etmektedir. ÇED Yönetmeliği’ne göre, ÇED raporuna tabi kurum, kuruluş ve işletmeler özelliklerine göre iki gruba ayrılmıştır. Birinci grupta yönetmeliğin EK-1 listesinde yer alan veya Orman ve Çevre Bakanlığınca “ÇED GEREKLİDİR” kararı verilen bir proje için özel bir formata göre hazırlanacak ÇED raporu yer alır. İkinci grupta ise, yönetmeliğin EK-2 listesinde yer alan projelere ÇED uygulanmasının gerekli olup olmadığının belirlenmesi amacıyla, proje sahibi, bir dilekçe ekinde proje tanıtım dosyası ve eklerinde yer alan bilgi belgelerin doğru olduğunu belirtir taahhüt yazısını ve imza sirkülerini Orman ve Çevre Bakanlığı’na 77 sunar. Bakanlık, proje için hazırlanan proje tanıtım dosyasını toplam yirmibeş iş günü içinde inceler. Dosya kapsamındaki bilgi ve belgelerde eksikliklerin bulunması halinde bunların tamamlanmasını proje sahibinden ister. Bu süreç sonucunda “ÇED GEREKLİDİR” veya “ÇED GEREKLİ DEĞİLDİR” kararı verilir. ÇED gerekli değildir kararı alınan faaliyetler için 5 iş günü askıda ilan ve halkın bilgilendirilmesi yapılır. Bu raporu alan proje sahibi tarafından 5 yıl içinde yatırıma başlanmalıdır. 16 Aralık 2003 tarihinde 25318 sayılı Resmî Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren “Çevresel Etki Değerlendirmesi Yönetmeliği” gereğince EK-1 listenin 15. Maddesi’nde yer alan aşağıdaki hayvancılık ve hayvancılığa dayalı sanayi işletmeleri için ÇED raporu almak zorunlu kılınmıştır. Çevresel Etki Değerlendirmesi uygulanacak projeler için hazırlanmış olan EK1 listenin ilgili maddeleri şunlardır: MADDE 15. Et Entegre Tesisleri Kasaplık büyükbaş, küçükbaş ve kanatlı hayvanların kesiminin yapıldığı tesislere ilaveten besi ünitesi, rendering ünitesi, et ürünlerinin üretildiği ünitelerden en az ikisini kapsayacak şekilde projelendirilen tesisler. Aynı yönetmelik içinde yer alan EK-2’de yer alan ve 16. Madde’de tanımlanan tarım ve hayvancılık işletmeleri ile bunlara dayalı sanayi işletmelerinde ise gerekliliğin belirlenmesi gerekmektedir. EK-1 Listesinde yer alan alt sınırlar bu listede üst sınır olarak alınmaktadır. MADDE 16. Hayvan ve bitki ürünleri ile ilgili projeler a) Bitkisel ham yağ veya rafine yağ elde eden tesisler, b) Hayvansal yağların üretimini yapan tesisler, c) Nişasta üretimi yapan tesisler, d) Fermantasyon ile alkollü içki üreten tesisler veya malt tesisleri, e) Su ürünleri işleme tesisleri, f) Süt işleme tesisleri (5 ton/gün-50 ton/gün kapasiteli ) 78 g) 11/9/2000 tarih ve 24167 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanan Kırmızı Et ve Et Ürünleri Üretim Tesislerinin Kuruluş, Açılış, Çalışma ve Denetleme Usul ve Esaslarına Dair Yönetmelik uyarınca 1. veya 2. sınıf ruhsata bağlı hayvan kesim tesisleri (05 Mart 2004 gün ve 25393 sayılı resmi gazete ile değişen yönetmelik geçerlidir) h) Rendering tesisleri i) Kanatlı hayvanların kesiminin yapıldığı tesisler 10.000 adet/gün ve üzeri j) Büyükbaş ve küçükbaş hayvan besi tesisleri (500 adet ve üzeri büyükbaş, 1000 adet ve üzeri küçükbaş kapasiteli) Çevre Yönetim Sistemlerini kurmak ve etkili biçimde işletmek, bu yükümlülüklerin yerine getirilmesini kolaylaştırıcı bir araç işlevini görebilmektedir. Çevre Yönetim Sistemlerinin tasarlanması, kurulması ve işletilmesi, öncelikle kavramın içerdiği üç öğenin doğru anlaşılması ve birbiri ile ilişkileri göz önünde bulundurularak gerçekleştirilmesi gereken etkinlik alanlarıdır. Bu alanlar: ¾ Ele alınan çevrenin özelliklerine, ¾ Yararlanılacak yönetsel araç ve gereçlerin niteliği ve niceliğine, ¾ Kurulacak sistemin yapısına ve işleyiş biçimine bağlı olmaktadır. Avrupa Birliği tarafından 1999 yılında aday ülke statüsüne alınan ülkemizde, Avrupa Birliği mevzuatı ile entegrasyona yönelik ciddi bir adımın atılmadığı; bu konuda toplumun bilgilendirilmediği gözlenmektedir. Özellikle çevre ile entegre olmuş bir tarım politikasına uyum sağlayabilecek bir adımın atılmadığı değerlendirilmektedir. 1999 yılı Helsinki görüşmelerinden sonra yürürlüğe giren 8. Beş Yıllık Kalkınma planına bağlı kısa vadeli proğramların, 2000/1400 ve 2003/6286 sayılı Bakanlar Kurulu kararları ile 7. ve 8. Beş Yıllık kalkınma Planlarına bağlı Hayvancılık Alt Komisyon Raporlarının incelenmesi sonucunda gerek hayvancılık ile ilgili hazırlanan planlarda gerekse çevre ile ilgili hazırlanan planlarda Avrupa Birliği müktesebatına uyum ile ilgili bir çalışmanın olmadığı belirlenmektedir. 79 Bir milletin kültür seviyesi, genellikle topluma hizmet için kurulmuş kurumlarının durumuna bakılarak ölçülür. Çünkü bu kurumlar, bir milletin maddî ve manevî gereksinimlerini karşılayan ve onu gelişmiş milletlerin seviyesine ulaştıran kuruluşlardır. Hayvancılığa dayalı işletmelerin yönetiminde, genelde veteriner hekimler etkin olarak yer almaktadırlar. Veteriner hekimler, bu tesislerde yalnızca hayvan muayenesi yapmazlar; aynı zamanda ilgili işletmenin sevk ve idaresine ilişkin görevlerini yerine getirmesini de sağlarlar. Mezbaha ve kombinaların görevleri başlıca 4 esas noktada toplanır: ¾ Halkın sağlık bakımından kusursuz et ya da ürünleriyle beslenmesini sağlamak; ¾ Zoonoz hastalıklarının yayılmasını önlemek; ¾ Hayvan borsasını ve et pazarlarını kontrol altında tutmak; ¾ Verimli kesim yaparak ve yan ürünleri değerlendirerek ülke ekonomisine katkı sağlamak. Bu koşullar, ancak hayvan giriş ve çıkışlarının kontrol edildiği et muayenesini yapacak kapasiteye göre yeterli sayıda tecrübeli veteriner hekimi bulunduran, yan ürünlerinin değerlendirilebildiği ve modern kesim yapabilen kombinalarda gerektiği gibi yerine getirilebilir (Yıldırım, 1984). 1.10. Hayvansal Yan Ürünler Yeniden kazanılabilen hayvansal yan ürünlerden gübre, azot ve fosfatça olan zenginliğine bağlı olarak sektörde önder konuma gelmiştir. Bundan başka çiftlik hayvanlarının yemleri olarak da kullanılması ile hayvansal yan ürünlerden çeşitli ikame mallar elde edilmeye başlanmıştır (IMP, 1953). Hayvansal yan ürünler, hayvanlardan yararlanmanın büyük bir yüzdesini oluşturmaktadır. Bu yararlanma, genç ve sağlıklı hayvanlarda yüzde 65 olup, bu oranlarda yaşlı ve sağlıklı hayvanlarda yüzde 75’e kadar çıkar. Sağlıklı ve genç bir sığırdan elde edilebilecek olan et ve diğer her türlü yan ürünün canlı hayvan ağırlığına göre yüzdesel oranı, aşağıda verilmiştir (Scaria, 1989): 80 ¾ Et yüzde 35 ¾ Kemikler yüzde 30 ¾ İşlenmemiş Deri veya işlenmiş (trimming) deri yüzde 6,5 ¾ Kan yüzde 7 ¾ Boynuz ve tırnaklar binde 6 ¾ İnce Bağırsak yüzde 1 ¾ Kalın Bağırsak yüzde 1 ¾ İşkembe yüzde 2 ¾ Diğer geviş getirme organları yüzde 10 ¾ Karaciğer yüzde 1,2 ¾ Kalp binde 35 ¾ Böbrekler yüzde 1 ¾ Akciğerler yüzde 1,2 ¾ Beyin binde 17 ¾ Dalak binde 15 ¾ Pankreas onbinde 7 ¾ Safra onbinde 6 ¾ Dil binde 3 ¾ Hayvansal Yağ yüzde 1,5 ¾ Kıl, diş ve diğer yan ürünler binde 9 Yukarıda verilen oranlar, yaklaşık değerleri içermekte olup, gerçek değerler, kesim koşullarına (Filstrup, 1976), hayvanın yaşına ve cinsi ile ırkına bağlı olarak değişiklikler arz edebilir (Scaria, 1989). Açıklanan bu oranlara bağlı olarak kesilen bir hayvandan et dışında elde edilebilecek olan yenilebilir ve yenilemeyen yan ürünler aşağıdaki şekilde sıralanabilir (Scaria, 1989): 81 ¾ Yenilebilir Hayvansal Yan Ürünler Karaciğer Kalp Dil Böbrekler Beyin Öküz kuyruğu (yalnızca yabancı literatür içinde yer almaktadır) ¾ Hem Yenilebilir Hem de Yenilemeyen Hayvansal Yan Ürünler Akciğerler Dalak İnce Bağırsak Kalın bağırsak İşkembe İdrar Torbası Apandisit (kör bağırsak) Yemek Borusu (ösofagus) Erlik yumurtaları (testis) Rahim (uterus) Kemik Kan Pankreas Hayvansal yağ Dudaklar Kulaklar Deri 82 ¾ Yenilemeyen Hayvansal Yan Ürünler Boynuz Tırnaklar Dişler Safra suyu Kıllar Yünü Kuyruk kılı Doğmamış hayvan (fetus) Teknolojik gelişmeler sonucunda hayvansal yan ürünlerin farklı alanlarda kullanılarak son ürünlerin büyük değer kazanması sağlamıştır. Günümüzde, yirminin üzerinde sanayi alanı, hayvansal yan ürünleri kullanmaktadır. Bu konudaki ayrıntılı bilgi, Ek.3’de yer almaktadır (Scaria, 1989). Et ürünleri endüstrisi atık suları konvansiyonel yöntemlerle arıtılabilir. Alıcı sulara verilecek olan atık suların, dikkatli bir atık su yönetimi, tesis içi atık kontrolleri ve konvansiyonel arıtma süreçleri ile istenilen kaliteye ulaşması sağlanabilir (Gönenç, 1984). 83 2. GEREÇ VE YÖNTEM 2.1. GEREÇ Bu araştırmanın gerecini, Ankara ilinde yerleşik özel ve resmî kurumlara ait mezbahalar oluşturmuştur. Bu işletmelere ilişkin veriler, Ankara İli ve İlçelerinde yer alan toplam 11 mezbahada yüz yüze yapılan görüşme ve anket çalışması aracılığı ile toplanmıştır. Yapılan çalışma üç aşamalı olarak gerçekleşmiştir: Birinci aşamada, Ankara Ticaret Borsasına bağlı bir mezbahada uluslararası bir standart olan ISO 14001 Çevre Yönetim Sistemi kurulması ile ilgili çalışma yapılmıştır. Yapılan çalışma sonucunda uluslararası denetim kriterlerine uygun denetim yapılmış ve sistemin hayvancılığa dayalı sanayi işletmelerine de uygun olduğu belirlenmiştir. Bu verilere uygun olarak çevre boyutları ortaya konarak değerlendirilmeleri ile ilgili çalışmalar yapılmıştır. Ankara Ticaret Borsası’na bağlı mezbaha, 2000 yılından sonra hizmete girmiş; en son teknoloji ile donanmış; ülkemizin en modern tesislerinden birisidir. Kuruluş aşamasında arıtma tesislerini kurmuştur. ISO 14001 Çevre Yönetim Sistemi ile ilgili bulgular üç aşamada gerçekleşmiştir. ¾ Öncelikle uluslararası bir yönetim standardı olan ISO 14001 Çevre Yönetim Sistemi, Ankara Ticaret Borsasına bağlı bir mezbahada kurulmuştur. Bu maksatla öncelikle Başlangıç Mahiyetinde Gözden Geçirme (BMGG) ile pilot uygulamanın yapılacağı mezbahanın çevre boyutları ortaya konmuştur. Ortaya konan çevre boyutlarının belirlenmesi esnasında üretim sürecinin yalnızca kesim hattı esas alınmış; kesim sırasında ortaya çıkan yenilemeyen hayvansal yan ürünlerden bağırsak ve işkembe içeriği ile kan ve safra ele alınmıştır. Ele alınan bu yan ürünlerin çevrenin temel unsurlarına göre değerlendirilmesi yapılması aşamasına geçilmiştir. 84 ¾ Çevre boyutlarına göre çevresel risk unsurlarının değerlendirilebilmesi maksadıyla, ISO 14001 Çevre Yönetim Sistemi standardına göre zorunlu olan dokümanlardan “Çevre El Kitabı, Prosedürler, Talimatlar ve Formlar” hazırlanmıştır. ¾ Çalışmanın ilk aşamasının son etabında ortaya konan çevresel boyutların risk değerlendirilmeleri yapılmıştır. Ayrıca bu etapta, uygulanan standardın hayvancılığa dayalı sanayi işletmeleri ile her ölçekteki hayvancılık işletmelerinde de uygulanabileceği belirlenmiş; özellikle bu sistemin uygulanması ile elde edilebilecek kazanımların belirlenebilmesi maksadıyla atıkların geri kazanımı çalışması yapılmıştır. İkinci aşamada, aynı mezbahada ISO 14001 Çevre Yönetim Sistemine göre belirlenen çevre boyutlarının geri kazanımında uygulanabilecek yöntemler hakkında çalışmalar yapılmıştır. Üçüncü aşamada, Ankara iline bağlı mezbahalarda uygulanan anket çalışması ile hayvansal yan ürünlerin değerlendirilip değerlendirilmediği ile ilgili sonuçlara ulaşılmış; anketlerin değerlendirilmesi ile elde edilen bulgular sonucunda yan ürünlerin değerlendirilmemesi ile ortaya çıkan ekonomik kaybın boyutu ortaya konmuştur. Ayrıca araştırma kapsamına alınan mezbahalarda kesilen hayvan sayıları dikkate alınarak, yenen ve yenilemeyen yan ürünlerin sistematik ayrımı yapılmış ve yenmeyen yan ürünlerin değerlendirilmesi ile ilgili teknolojiler ve bu ürünlerin geri kazanımından sağlanabilecek ekonomik getirilerin tespiti yapılmıştır. Çalışmanın üçüncü aşamasında belirlenen yan ürünlerin seçiminde etkili olan temel unsurlar şunlar olmuştur: ¾ KAN: Ülkemizde neredeyse hiç değerlendirilmeyen kan, yem sanayinde kullanılan kan ununun temel maddesidir. Ancak atık olarak deşarj edilmesi sonucunda ağır bir çevre kirliliği oluşmaktadır. ¾ İŞKEMBE VE BAĞIRSAK İÇERİĞİ: Özellikle son yıllarda gerek Avrupa Birliği Ülkeleri’nde gerekse Amerika Birleşik Devletleri’nde yapay gübre yerine biyolojik gübre kullanımı zorunlu hale getirilmiş; dışarıdan alınan gıda ürünlerinde de bu konu menşe raporları ile talep edilmeye başlanmıştır. Oysa 85 Ülkemizde bu içerikler atılmakta ve değerlendirilmemekte; bunun sonucunda da çevre kirliliği yaşanmaktadır. ¾ SAFRA: Tek başına çevre kirliliği yaratan bir unsur olmamakla birlikte ilaç ve kimya sanayi için son derece kıymetli bir hammadde olması nedeniyle geri kazanımı sonucunda ülkemiz yeni bir ihraç kalemi elde edebilecektir. ISO 14001 Çevre Yönetim Sistemi, 1997 yılından sonra tüm dünyada uygulanmaya başlanmış ve 2004 yılında revize edilerek 2005 yılından itibaren revize metnin uygulamasına geçilmiş bir standarttır. Standardın uygulaması ile ilgili bu güne kadar yapılmış bir akademik çalışma olmadığından uygulanacak olan metodoloji konusunda yürürlükte bulunan aşağıdaki standartlardan yararlanılmıştır: ¾ ISO 14001:2005 Çevre Yönetim Sistemleri-Şartlar ve Kullanım Kılavuzu ¾ ISO 14004:1997 Çevre Yönetimi-Çevre Yönetim Sistemleri-Prensipler, Sistemler ve Destekleyici Teknikler İçin Genel Kılavuz ¾ ISO 14010:1997 Çevre Yönetimi-Çevre Denetim Kılavuzu Genel Prensipler ¾ ISO 14011:1997 Çevre Yönetimi-Çevre Denetim Kılavuzu-Denetim UsulüÇevre Yönetim Sistemlerinin Denetimi ¾ ISO 14012:1997 Çevre Yönetimi-Çevre Denetimi İçin Kılavuz-Çevre Denetçilerinin Sahip Olması Gereken Özellikler ¾ ISO 14020:1995 Çevre Yönetimi-Çevre İle İlgili Etiketlemenin Temel Prensipleri ¾ ISO 14021:1996 Çevre Yönetimi-Çevreyle İlgili Etiketleme-Çevreyle İlgili İddiaların Özbeyanı-Terimler ve Tarifler ¾ ISO 14040:1998 Çevre Yönetimi-Hayat Boyu Değerlendirme-Prensipler ve Çerçeve ¾ ISO 14050:1997 Çevre Yönetimi-Terimler ve Tarifler ¾ ISO 19011:2004 Kalite ve Çevre Yönetim Sistemleri Tetkik Kılavuzu 86 Bu standartlara uygun olarak Ankara Ticaret Borsası Mezbahasında kurulan ISO 14001 Çevre Yönetim Sistemi sonucunda aşağıdaki sonuçlara ulaşılmıştır. ¾ Çalışma süresince araştırmanın kısıtı olarak yenilemeyen hayvansal yan ürünlerden yalnızca “kan ve safra ile bağırsak ve işkembe içeriği” dikkate alınmış; yenilemeyen diğer hayvansal yan ürünler çalışmanın kapsamı dışında tutulmuştur. ¾ Bir mezbahadaki kesim süreci ile bu sürecin öncesi ve sonrasındaki süreç basamaklarından yalnızca kesim noktasındaki değerlendirme ele alınmıştır. Hayvanların kesim öncesindeki durumları ile kesim sonrasında elde edilen ürünlerin son tüketiciye ulaşıncaya kadar geçen süre içinde yer alan basamaklar çalışmanın kapsamı dışında tutulmuştur. ¾ Çalışmanın standarda uygunluğu doğrudan uluslararası bir belgelendirme kuruluşunun yardım ve desteği ile yürütülmüştür. ¾ Çalışma sırasında elde edilen bulgular, Başlangıç Mahiyetinde Gözden Geçirme sırasında ele alınan çevre boyutları ile kıyaslanmış ve hayvansal yan ürünler, değerlendirilmediği takdirde çevre kirliliğine neden oldukları belirlenmiştir. ¾ Belirlenen bulgular, aksiyon planlarına aktarılmış; bunun sonucunda mevcut risklere karşı alınması gereken çevresel önlemler ortaya konmuştur. ¾ Bağırsak ve işkembe içeriklerinin değerlendirilmesi maksadıyla uygulanabilecek üç yöntemin olduğu belirlenmiştir. Bunlar, “Kompostlama, Gazlaştırma ve Havasız Çürütme” yöntemleridir. Ülkemizde kurulan ve inşa halinde bulunan tesislerin tamamı havasız çürütme yöntemine göre kurulmuştur. Kompostlama ve gazlaştırma yöntemleri ile ilgili teorik bilgi dışında veri bulunmaması ve rasyonel bir fayda maliyet analizinin yapılamayacak olması nedeniyle kıyaslama maksadıyla çalışma süresince havasız çürütme yöntemine göre değerlendirme yapılmıştır. 87 2.2. YÖNTEM Alan araştırmasında, veri toplama ve envanter tespit aracı olarak anket çalışması sonucu elde edilen verilerden yararlanılmıştır. Söz konusu anket formu, araştırma kapsamındaki mezbahalara gidilerek yöneticilerle yüz yüze görüşülerek uygulanmıştır. Bu maksatla, öncelikle ilgili kuruluşlar ziyaret edilerek tanışma ve görüşme yapılmış; yapılan ön görüşmeler ile mezbahalarda kasaplık büyükbaş hayvanların kesimi ve karkas elde edilmesi sonucu yenilemeyen yan ürünlerden kan, işkembe ve bağırsak içeriği ile safranın yarattığı ciddi çevre sorunu gündeme getirilmiş ve bu amaçla Avrupa Birliği Mevzuatı çerçevesinde önlemler alınmasının kaçınılmaz olduğu anlatılmıştır. Bu girişim sonucunda işletme yöneticileri ile karşılıklı güven ve psikolojik yakınlaşma sağlanarak çalışma konusunda bilgi aktarılmıştır. Alınan bilgilere ilişkin olarak işletme yöneticilerine işletmelerin zararına olabilecek biçimde kuruluşun adının, elde edilen sayısal verilerin ve benzeri bilgilerin diğer işletmelere aktarılmayacağı konusunda ayrıca güvence verilmiştir. 2.2.1. Verilerin Elde Edilmesinde Yöntem Yapılan ilk görüşmelerle oluşturulan güven ve yakın ilişkiye dayalı olarak araştırma kapsamına alınan mezbahalar, ikinci kez ziyaret edilmiş ve yüz yüze görüşme yoluyla anket uygulaması gerçekleştirilmiştir. Anket çalışmasında ankete katılan kuruluşlara Ek.1’de yer alan anket formuna göre sorular yöneltilmiştir. 2.2.2. Verilerin Değerlendirilmesinde Yöntem Anketlere verilen cevaplar, araştırma kapsamına alınan mezbahalar arasında kıyaslanmış; diğer taraftan bu tespitler ve yan ürünler açısından ekonomik kayıplar uluslararası bir yönetim standardı olan ISO 14001 Çevre Yönetim Sistemleri standardına göre ele alınmıştır. Ayrıca Ankara’da belirlenen Ankara Ticaret Borsası’na bağlı mezbahaya bu standardın gereklerine uygun olarak sistem kurulmuştur. 88 Ankara Ticaret Borsasına bağlı mezbahaya kurulmuş olan sistemin aşamaları şunlardır: ¾ Kuruluşta “Başlangıç Mahiyetinde Gözden Geçirme (BMGG)”nin başlatılması: Bu aşamada mezbaha, sorumlu veteriner hekim nezaretinde gezilmiş ve mezbahanın çevreye zarar veren ya da verme olasılığı bulunan “Çevre Yönleri” belirlenmiştir. ¾ Çevre Yönleri’nin Oluşturulması: BMGG sonucunda belirlenen Çevre Yönleri, çevreye zarar verebilecek eylem süreçleri içine oturtulmuştur. ¾ Süreç Analizi (Süreç Yaklaşımı): Üretimin aksamadan yürütülebilmesi maksadıyla uygulanan eylem süreçleri ile bu süreçlerin adımları içinde çevreye zarar veren unsurlar analiz edilmiştir. ¾ Çevre boyutunun belirlenmesi: Yapılan analiz sonucunda çevreye zarar veren unsurların boyutları ortaya konmuştur. ¾ Aksiyon Planları’nın oluşturulması: Çevre boyutları oluşturularak kuruluşun çevreye olan olumsuz etkisinin ortadan kaldırılması için geleceğe ilişkin eylem planları hazırlanmıştır. Araştırma kapsamına alınan mezbahalarda kesim sonucu ortaya çıkan yenmeyen yan ürünlerinden kan, safra ile işkembe ve bağırsak içeriğinin değerlendirilmesine ilişkin ekonomik kayıp, yeniden kazanım ve çevre ilişkisi ortaya konmuştur. Yapılan sistem analizi sırasında inceleme yalnızca kesim hattı ile sınırlı tutulmuş ve gerek padok hattındaki gerekse kesim sonrası işlemlerdeki çevre boyutları ele alınmamıştır. Ayrıca çalışma süresince, yalnızca kan, işkembe ve bağırsak içeriği ile safra dikkate alınmış; yenilebilen ya da yenilemeyen diğer hayvansal yan ürünler, kapsam dışında tutulmuştur. 89 Yapılan çalışmada elde edilen kan ve bundan elde edilen kan unu miktarlarının hesaplamasında aşağıdaki formülden yararlanılmıştır (Filstrup, 1976): Firesiz Kan Miktarı= (Kesilen Hayvan Sayısı x Canlı Ağırlığın yüzde 4’ü) Fireli Kan Miktarı= Firesiz Kan Miktarı + (Firesiz Kan Miktarı x yüzde 15 su firesi) Kan Unu Miktarı= Fireli Kan Miktarı x yüzde 20 randıman (Kan Unu Randımanı, yüzde 20 olarak alınmıştır) (E.B.K., 1973). Yapılan çalışmada elde edilen safra miktarının hesaplamasında aşağıdaki formülden yararlanılmıştır: Safra satışından elde edilecek net kâr = Yıllık Toplam Gelir - Yıllık Toplam Gider Yıllık Toplam Gelir= 1 000 adet ihracat fiyatı (7 500 $) x Parite (1 $ = 1,5 YTL) x Bir yıl içinde elde edilen 1 000 adetlik parti sayısı Yıllık Toplam Gider= Aylık Stoklama Maliyeti (815 USD) x Kesilen Büyükbaş Hayvan Sayısı x 1 000 adetlik parti sayısı x Parite (1 $ = 1,5 YTL) Çalışma süresince büyükbaş için canlı hayvan ağırlığı 250 kg; küçükbaş canlı hayvan ağırlığı, 45 kg (Filstrup, 1976); kasaplık güç oranı, büyükbaş hayvanlar için yüzde 20 ve küçükbaş hayvanlar için yüzde 43; kaçak kesim oranı, yüzde 50 olarak kabul edilmiştir (DPT, 2006). Buna göre çalışmada Bağırsak ve İşkembe İçeriği aşağıdaki şekilde hesaplanmıştır Bağırsak ve İşkembe İçeriği Satış Bedeli = Mevcut hayvan sayısı x Kasaplık Güç x Kaçak Kesim Oranı x Ortalama Canlı Ağırlığın yüzde 10’u x 1,5 Ykr 90 3. BULGULAR 3.1. Çevre Etki ve Boyutlarının Elde Edilmesi İle İlgili Bulgular Çevre boyutu ve etkilerinin değerlendirilmesinde prosedürel olarak belirlenen yöntem, aşağıdaki şekilde tanımlanmıştır: Çevre boyutları, kan, safra ile bağırsak ve işkembe içeriğinin çevrenin yedi unsuru olan “insan, fauna, flora, hava, su, toprak ve doğal kaynaklar” yönüyle ele alınması sonucunda ortaya çıkan etkiler ile birlikte yazılır. Etkinin büyüklüğü kriteri ise subjektif bir değerlendirmeye tabidir. Etki büyüklüğünü tanımlamak için 1-5 arası bir skala üzerinde tamsayılı bir puanlama yapılır. Etkinin büyüklüğünün en üst seviyede olduğunun değerlendirilmesi halinde 5, oldukça önemsiz olduğu düşünülüyorsa 1 puan verilir. Burada amaç, tespit edilmiş olan çevre boyutlarına ilişkin etkilerin, etki büyüklüğü başlığı altında verilen noktalar açısından bir derecelendirmeye (sıralamaya) tabi tutulmasıdır. Eğer bir etkiye ilişkin yasal veya işveren şartları mevcut ise o çevre etkisi önemli olarak kabul edilir ve Çevre Yönetim Programında ele alınır. Bununla beraber, etkiye ilişkin yasal veya diğer şartlar mevcut olmasa bile etkinin büyüklüğüne göre önemli çevre etkisi olarak değerlendirilmesi söz konusu olabilir. Ankara Ticaret Borsası Mezbahasında yapılan çalışma sonucunda elde edilen çevresel risk değerlendirme tablosu, Tablo-3’de verilmiştir. 91 Tablo-3 Çevre Boyut ve Etkilerini Değerlendirme Tablosu S.NO. 1 KONU BAŞLIĞI DEĞERLENDİRME ÇEVRE BOYUTU Kan 2 ÇEVRE ETKİSİ İnsan sağlığı Hayvan Sağlığının Zarar Görmesi Floral Yapının Bozulması Yeraltı ve Yerüstü Sularının Kirlenmesi Toprak Kirliliğine Neden Olması 3 YASAL YAPTIRIM (A) YOK 4 İŞVEREN ŞARTLARI (B) VAR 5 ETKİ BÜYÜKLÜĞÜ (C) 5 6 RİSK DEĞERLENDİRMESİ [(A+B) X (C)] (1+5) X 5 = 30 7 RİSK İÇİNDEKİ SIRASI ALINMASI GEREKEN ÖNLEMLER Kesilen hayvanların kanları, kan toplama kazanlarında biriktirilecek ve kan unu yapılmak üzere rendering ünitelerine sevk edilecek 9 TAHMİNİ MALİYETİ (*) Mevcut kurulu tesis içerisinde yer alan ünitelerde yapılacak çalışma ile tüm maliyetler, işletme maliyetleri ile birlikte değerlendirilmiştir. 10 BAŞLAMA TARİHİ DERHAL 11 BİTİRME TARİHİ SÜREKLİ 12 AMAÇLANAN HEDEF Kandan kaynaklanan çevresel zararları ortadan kaldırmak; bu esnada kuruluşa yeni girdiler sağlamak; sonuçta ülke ekonomisine katkı sağlamak 13 ULAŞILMASI HEDEFLENEN KURUMSAL KAZANÇ (*) Toplam olarak elde edilmesi planlanan 34 086 kg/yıl kan ununun satışından elde edilmesi hedeflenen kurumsal kazanç, 2 386,02 YTL/yıl olarak planlanmıştır. 8 (*) Ankara Ticaret Borsasının 18 Kasım 2004 tarihindeki borsa fiyatına göre belirlenmiştir. 92 Tablo-3 Çevre Boyut ve Etkilerini Değerlendirme Tablosu (devamı) S.NO. 1 KONU BAŞLIĞI DEĞERLENDİRME ÇEVRE BOYUTU Bağırsak ve İşkembe İçeriği 2 ÇEVRE ETKİSİ İnsan sağlığını tehdit etmesi Hayvan sağlığını tehdit etmesi Floral yapıyı bozması Yer altı ve yer üstü sularının kirlenmesi Hava kirliliğine neden olması Toprak kirliliğine neden olması 3 YASAL YAPTIRIM (A) YOK 4 İŞVEREN ŞARTLARI (B) VAR 5 ETKİ BÜYÜKLÜĞÜ (C) 5 6 RİSK DEĞERLENDİRMESİ [(A+B) X (C)] (1+5) X 5 = 30 7 RİSK İÇİNDEKİ SIRASI 8 ALINMASI GEREKEN ÖNLEMLER Biyokütle dönüşüm modellerinden “Kompostlama, Gazlaştırma ya da Havasız Çürütme” sistemlerinden tesisin alt yapısı, arazi özellikleri, ulaşım yollarına yakınlık gibi faktörler dikkate alınarak havasız çürütme sistemi kurulmasıdır. 9 TAHMİNİ MALİYETİ Bu araştırmanın kapsamı dışında olduğundan hesaplanmamıştır. 10 BAŞLAMA TARİHİ DERHAL 11 BİTİRME TARİHİ SÜREKLİ AMAÇLANAN HEDEF Özellikle son yıllarda ihracata yönelik olarak çalışmaya başlayan tarım sektörünün ihtiyaç duyduğu organik kompost gübrenin karşılanması ve ülkemizde organik tarımın yaygınlaşmasının sağlanması ULAŞILMASI HEDEFLENEN KURUMSAL KAZANÇ (*) Havasız çürütme yöntemi ile elde edilecek olan 370 500 kg. kompost gübrenin elde edilme prosedürü sonucunda ulaşılması hedeflenen yıllık kurumsal gelir 5 557,50 YTL.dır. 12 13 (*) Ankara Ticaret Borsasının 18 Kasım 2004 tarihindeki borsa fiyatına göre belirlenmiştir. 93 Tablo-3 Çevre Boyut ve Etkilerini Değerlendirme Tablosu (devamı) S.NO. 1 KONU BAŞLIĞI ÇEVRE BOYUTU DEĞERLENDİRME Safra İnsan sağlığına zarar vermesi Hayvan sağlığına zarar vermesi 2 ÇEVRE ETKİSİ Floral yapıya zarar vermesi Yer altı ve yer üstü sularını kirletmesi Toprak kirliliğine neden olması 3 YASAL YAPTIRIM (A) YOK 4 İŞVEREN ŞARTLARI (B) VAR 5 ETKİ BÜYÜKLÜĞÜ (C) 1 6 RİSK DEĞERLENDİRMESİ [(A+B) X (C)] (1+4) X 1 = 5 7 RİSK İÇİNDEKİ SIRASI ALINMASI GEREKEN ÖNLEMLER Özellikle tıp ve eczacılık (farmasötik) alanında çok değerli bir hammadde olmasına karşın değerlendirilmeyerek atılmaktadır. Bu tür hammadde ihtiyacı bulunan başta Fransa ve İsviçre menşeli üretici kuruluşlarla temasa geçerek ihracata yönelik çalışma yapılmalıdır. 9 TAHMİNİ MALİYETİ (*) Yalnızca büyükbaş hayvanların safralarının talep eden ülkelerin ambalajlama, etiketleme ve stoklama koşullarına uygun olarak kabul edilebilecek maliyeti yıllık 7 335 YTL olacaktır. 10 BAŞLAMA TARİHİ DERHAL 11 BİTİRME TARİHİ SÜREKLİ 12 AMAÇLANAN HEDEF Yenilemeyen yan ürünü değerlendirerek hem kuruluşa yeni bir kazanç sağlamak hem de ülkeye döviz girişi sağlamak 13 ULAŞILMASI HEDEFLENEN KURUMSAL KAZANÇ (*) Bir yıl sonunda elde edilecek olan 6 000 adet safranın ihracatı ile ulaşılması planlanan kurumsal net kazanç, 60 165 YTL/yıl olarak planlanmıştır. 8 (*)14 Mart 2005 gününe ait Gümrük ve Muhafaza Başmüdürlüğü listelerinde yer alan bilgidir. 94 3.2. Atıkların Geri Kazanımı ile İlgili Elde Edilen Bulgular Hayvan katı atıkları gübre olarak veya kurutulduktan sonra yakıt kaynağı (tezek) şeklinde tarih boyunca kullanılmıştır. Hayvan atıklarından kaynaklanan çevre sağlığı sorunları bazı endüstriyel atıklar dolayısıyla oluşan problemler kadar zararlı olabilmektedir. Özellikle yüzey sularının alıcı ortama drenajı, tarımdan dönen sular ve hayvan atıklarının nihai depolama alanı olarak kullanılan araziler su kirliliğinin başlıca kaynakları olarak ortaya çıkmaktadır. Hayvan atıkları için çevresel açıdan kabul edilebilir bertaraf yöntemleri büyük ölçekte biyokütle-enerji dönüşüm sistemi olarak dikkate alındığında bu atıklardan enerji elde edilmesi ve ayrıca yan ürün şeklinde besin değeri olan gübre elde edilmesi de mümkün olmaktadır (TÜBİTAKMAM, 2002). Ankara İli sınırları içinde yer alan hayvan sayıları, hayvan atıklarından kaynaklanan çevre problemleri dikkate alındığında projenin fizibilite çalışmaları için Ankara Ticaret Borsasına bağlı bir mezbaha pilot bölge olarak seçilmiştir. Mezbahalar, büyük ve küçük baş hayvanların kesildiği, parçalandığı, derisinin yüzülüp iç organlarının ayıklandığı ve böylece elde edilen karkastan çeşitli et ve et ürünlerinin üretildiği, kesimden ortaya çıkan ürünlerin değerlendirilerek çeşitli yan ürünlerin elde edildiği tesislerdir (Gönenç, 1984). Kesme işleminden gelen kan işlenebileceği gibi doğrudan kanalizasyona da gönderilebilir. Genellikle safralar ile birlikte bağırsak ve işkembe içerikleri de toplanarak değerlendirilmeye alınmazlar ve atık olarak nitelendirilirler. Çalışma kapsamında ülkemizdeki hayvan üretim potansiyeli ve bu potansiyeldeki olası gelişmeler belirlenmiştir. Hayvan atıklarının sebep olduğu çevre sorunları, üretim kapasitesi ve bölgenin hassaslık derecesi dikkate alınarak ülkemiz genelinde bir sonuca ulaşabilmek maksadıyla Ankara Ticaret Borsası Mezbahası pilot bölge olarak kullanılmıştır. Bu çalışma yapılırken, çevreye verilen zararın hesaplanması yerine, atıkların geri kazanımı ile elde edilecek ulusal gelir üzerinde durulmuştur. 95 3.2.1. Atıkların Geri Kazanım Yöntemleri Biyokütle ve diğer organik atıkların enerji amaçlı kullanılması için çeşitli dönüşüm yöntemleri kullanılmaktadır. Ön işlemden geçirilmiş atıkların elektrik, ısı ve ışık ihtiyacı olarak kullanılması durumunda uygulanan teknolojiler başlıca üç grupta toplanır. Bunlar; termokimyasal dönüşüm, fizikokimyasal dönüşüm ve biyokimyasal dönüşümdür. Günümüzde enerji amaçlı kullanılan atıkların büyük bir kısmı termokimyasal yöntemle ısı ve elektriğe dönüştürülmektedir. Şekil-2'de çeşitli dönüşüm yöntemleri verilmiştir. Havasız çürütme prosesi birçok koşulda atık arıtma amacıyla verimli olarak kullanılmaktadır. Prosesin havalı arıtma proseslerine göre avantajları bulunmaktadır. Proses sırasında mikroorganizmalar ile karışık halde bulunan atık, metan ve karbondioksite dönüştürülür. Bu dönüşüm sırasında yalnız atıktan elde edilen enerjinin yüzde 10-12’si yeni hücrelerin üretiminde kullanılmakta olup, biyolojik olarak çözünebilen organik maddelerin yüzde 85-90’ı metan ve diğer son ürünlere dönüştürülür (TÜBİTAK-MAM, 2002). Şekil-2 Biyokütle Dönüşüm Yöntemi BİYOKÜTLE ÖN HAZIRLIK, DEPOLAMA, TAŞIMA Fizikokimyasal dönüşüm Termokimyasal dönüşüm sıvılaştırma gazlaştırma yakma piroliz Mangal kömürü Alkolik fermantasyon Sıkıştırma ekstraksiyon esterleştirme Güç, Işık, Isı Biyokimyasal dönüşüm Aneorobik parçalanma 96 Hayvan gübresi, çözünmemiş ve çözünmüş organik maddeler, polisakkaritler, lipid ve proteinler, uçucu yağ asitleri ve çevresel açıdan önemli inorganik bileşiklerden oluşmaktadır. (TÜBİTAK-MAM, 2002). Biyolojik atığın metan gazına dönüşümünün sağlandığı havasız çürütme (dönüşüm) prosesi, bir dizi biyolojik reaksiyon adımının birleşmesinden oluşmaktadır. Hayvan atıklarının havasız ortamda çürütülerek stabilizasyonunun sağlanması ve biyogaz üretimi Avrupa’da bir enerji üretim stratejisi yaklaşımı olarak Danimarka’da yaygın şekilde uygulanmaktadır. 1991 yılında yürürlüğe giren “Katı Atıkların Kontrolü Yönetmeliği” 36. maddesi gereğince kompostun tarımda kullanımı için gerekli kalite kriterleri belirlenmiş ve yine bu yönetmelik ile kompostun ağır metal sınır değerleri ortaya konmuştur. Arıtma tesisi için en önemli kriter, ekonomik açıdan uygun, çevresel etkileri açısından kabul edilebilir özellikte olmasıdır (Soyupak, 1997). 3.2.2. Canlı Hayvan Varlığı Canlı hayvan varlığı olarak, çalışma süresince yalnızca büyük baş ve küçük baş hayvan varlığı ele alınmış; kanatlı kümes hayvanları ile diğer hayvanlar çalışmanın kapsamı dışında tutulmuştur. Ülkemiz genelinde bulunan büyükbaş ve küçükbaş hayvan varlığı, FAO (2005) tarafından açıklanan verilere göre 2005 yılı itibarıyla ülkemizdeki hayvan varlığı aşağıdaki şekildedir: ¾ Sığır : 10 069 346 baş ¾ Manda : 103 900 baş ¾ Koyun : 25 201 156 baş ¾ Kıl Keçisi : 6 609 037 baş 3.2.3. Atıkların Değerlendirmesi Çalışmanın yapıldığı mezbahada işlenen küçükbaş ve büyükbaş hayvanlar ile ilgili veriler aşağıdadır. 97 Ankara Ticaret Borsası tarafından kurulan mezbaha son derece modern bir işletme olarak hizmete sokulmuş; kuruluş aşamasında her türlü arıtma sistemi düşünülmüştür. Yıllık teorik üretim kapasitesi, haftanın üç günü (pazartesi, salı ve perşembe) kesim yapacağı değerlendirilerek günde 300 büyükbaş ve 2250 küçükbaş olarak belirlenmiştir. Ancak, bu oran yıllık ortalamada günlük 50 büyükbaş hayvanı ve 250 küçükbaş hayvanı geçememiştir. İşletmede günlük olarak kesilen hayvanlardan elde edilen işkembe ve bağırsak içeriği ile safra ve kan miktarları aşağıda verilmiştir. ¾ Büyükbaş hayvan kesimi sonucunda günlük 1 250 kg bağırsak ve işkembe içeriği; 50 adet safra; 500 kg kan (kesimde canlı ağırlığa göre yüzde 4) elde edilmiştir. ¾ Küçükbaş hayvan kesimi sonucunda günlük 1 125 kg bağırsak ve işkembe içeriği; 450 kg kan (kesimde canlı ağırlığa göre yüzde 4) elde edilmiştir. ¾ Toplamda günlük 2 375 kg bağırsak ve işkembe içeriği; 50 adet safra ve 950 kg kan elde edilmiştir. Pilot uygulamanın yapıldığı mezbahada elde edilebilecek olan kan miktarı, kesim sırasında canlı hayvan ağırlığının yüzde 4’ü olacak şekilde büyükbaş hayvanlarda ağırlık 250 kg ve küçükbaş hayvanlarda ağırlık 45 kg kabulü ile kan miktarı, aşağıdaki formüle göre hesaplanmıştır: Büyükbaş hayvanlarda; Firesiz Kan Miktarı= 50 baş x 250 kg/baş x 0,04= 500 kg Fireli Kan Miktarı= 500 kg + (500 kg x 0,15) = 575 kg Kan Unu Miktarı= 575 x 0,20 = 115 kg Haftalık kan unu miktarı = 115 kg x 3 gün = 345 kg Yıllık kan unu miktarı = 345 kg x 52 hafta = 17 940 kg 98 Küçükbaş hayvanlarda; Firesiz Kan Miktarı= 250 baş x 45 kg/baş x 0,04= 450 kg Fireli Kan Miktarı= 450 kg + (450 kg x 0,15) = 517,5 kg Kan Unu Miktarı= 517,5 x 0,20 = 103,5 kg Haftalık kan unu miktarı = 103,5 kg x 3 gün = 310,5 kg Yıllık kan unu miktarı = 310,5 kg x 52 hafta = 16 146 kg TOPLAM KAN UNU MİKTARI 34 086 kg/yıl Pilot uygulamanın yapıldığı işletme tarafından haftada üç günden bir yıl boyunca yapılacak olan kesimler sonucunda kan toplaması ile elde edeceği geliri, 34 086 kg/yıl x 0,07 YTL/kg = 2 386,02 YTL/yıl elde edilmektedir. İşletmenin ilk kuruluşu sırasında kan unu işleme ile ilgili tesisin var olması ve kan unu üretimi ile ilgili giderlerin işletme genel giderleri içinde görünmesi nedeniyle ayrıca maliyet analizi yapılmamıştır. Yapılan bu çalışmadaki hesaplamalar, Ankara Ticaret Borsası tarafından 18 Kasım 2004 tarihinde yer alan borsa fiyatı üzerinden belirlenmiştir. Özellikle Fransa ve İsviçre, ülkemizden safra alan ülkelerdir. Gümrük ve Muhafaza Başmüdürlüğü ile konu hakkında 14 Mart 2005 tarihinde yapılan görüşme sonucunda Gümrük Müsteşarlığı tarafından yayımlanmış listelerine istinaden elde edilen veriler aşağıdadır. ¾ Safralar, yurt dışına şoklama yöntemi ile dondurulmuş 1 000 adetlik steril ve gıda taşımaya elverişli özel ambalajlarda sevk edilmektedir. Sevk edilen ürünlerin mezbahanın soğuk hava deposunda stoklanması, ambalajlanması, ambalajlarının üzerinin etiketlenmesi, gümrüğe kadar sevk edilmesi, gümrük ve nakliye masrafları Tablo-4’de hesaplanmıştır. ¾ Herhangi bir firenin olmaması durumunda 1 000 adet safra 45 gün içinde toplanabilmektedir. Ancak ambalajlama öncesinde elde edilen safraların ortalama yüzde 25’i fire olarak kullanım dışında kalmaktadır. Bu nedenle ambalajlanabilecek 1 000 adet safra, günlük 50 büyükbaş hayvan kesimi ile 60 gün içinde toplanabilmektedir. 99 Tablo-4 Safra Stoklama Maliyeti Hesaplama Tablosu Parti No Elde Edilen Safra Sayısı (Ad) Stokta Kaldığı Süre (gün) Günlük Stoklama Maliyeti (USD) Partiye Ait Toplam Stoklama Maliyeti (USD) A 1 2 3 4 5 6 7 8 9 10 11 12 13 14 15 16 17 18 19 20 21 22 23 24 25 26 27 TOPLAM B 50 50 50 50 50 50 50 50 50 50 50 50 50 50 50 50 50 50 50 50 50 50 50 50 50 50 50 1350 C 60 58 56 53 51 49 46 44 42 39 37 35 32 30 28 26 23 21 19 16 14 12 9 7 5 2 1 D 0,02 0,02 0,02 0,02 0,02 0,02 0,02 0,02 0,02 0,02 0,02 0,02 0,02 0,02 0,02 0,02 0,02 0,02 0,02 0,02 0,02 0,02 0,02 0,02 0,02 0,02 0,02 E=BxCxD 60 58 56 53 51 49 46 44 42 39 37 35 32 30 28 26 23 21 19 16 14 12 9 7 5 2 1 815 Tablodan da görüleceği üzere 60 günlük süre içerisinde 1 350 adet safra elde edilebilmektedir Ancak ortalama yüzde 25’lik fire oranı dikkate alındığında 60 gün boyunca 1 000 adet safranın biriktirilebileceği kabul edilmiştir. Bu durumda 60 gün sonunda 1 000 adet safranın stoklama, ambalaj, etiketleme ve nakliye maliyeti birim başına 0,02 USD üzerinden toplamda 815 USD olmaktadır. 100 ¾ 1 000 adetlik özel ambalajın stoklama maliyeti 2 aylık tutar olan 815 USD olarak bulunmuştur. Bu durumda yıllık safra ile ilgili maliyet, 815 YTL x 6 dönem = 4 890 USD olacaktır. Bu değer, 1 USD’nın 1,5 YTL paritesinde olduğu varsayımı ile 4 890 x 1,5 YTL = 7 335 YTL olacaktır. ¾ 14 Mart 2005 tarihindeki Gümrük Müsteşarlığı listelerine göre 1 000 adetlik bir ambalajın fatura üzerindeki tutarı 7 500 USD olduğundan bir yılda 6 sefer safra ambalajı hazırlanabileceğinden 7 500 USD x 1,5 YTL x 6 ambalaj bedeli = 67 500 YTL/yıl işletmenin safradan elde edeceği gelir olacaktır. ¾ İşletmenin safranın geri kazanımı sonucunda bir yılda elde edebileceği net kârı, 67 500 YTL/yıl (net gelir) – 7 335 YTL/yıl (net gider) = 60 165 YTL/yıl olacaktır. Günlük 50 büyükbaş ve 250 küçükbaş hayvan kesimi sonucunda canlı ağırlığının yüzde 10’u üzerinden bağırsak ve işkembe içeriği elde edilebilmektedir. Bu durumda elde edilebilecek olan yıllık gelir aşağıdaki şekilde hesaplanabilecektir. 50 büyükbaş x 250 kg/baş x 3 (haftalık kesim sayısı) x yüzde 10 = 3 750 kg 250 küçükbaş x 45 kg/baş x 3 (haftalık kesim sayısı) x yüzde 10 = 3 375 kg HAFTALIK TOPLAM YILLIK TOPLAM 7 125 kg 7 125 kg x 52 hafta = 370 500 kg YILLIK ELDE EDİLEBİLECEK GELİR 370 500 X 1,5 Ykr/kg = 5 557,50 YTL 3.3. Anketlerin Değerlendirilmesi ile Elde Edilen Bulgular Alan araştırmasında, veri toplama ve envanter tespit aracı olarak Ek.1’de bulunan anket kullanılmıştır. Söz konusu anket formu ile araştırma kapsamındaki mezbahalara gidilerek yöneticilerle yüz yüze görüşülmüştür. Çalışmanın yapıldığı bölge olarak Ankara ili ve ilçeleri seçilmiştir. Ankara Bölgesinde büyükbaş hayvan kesimi yapan özel ve resmî kurumlara ait mezbaha, kombinalar ile bunları parçalayan, işleyen tesislere ait veriler Ek.2’dedir. 101 Ek.2’de yer alan tablonun incelenmesi sonucunda Ankara ili sınırları içinde toplam 83 adet bu alanda faaliyet gösteren işletme bulunduğu; bu işletmelerden 2 adedinin (yüzde 1) kombina, 12 adedinin (yüzde 15) mezbaha, geriye kalan 69 işletmenin (yüzde 84) ise tesis niteliğinde olduğu görülmektedir. 69 tesisten yalnızca 2 adedinde üretim yapıldığı; diğer 67 adet tesiste ise yalnızca satış için parçalama ve işleme işlemlerinin yapıldığı belirlenmiştir. Ayrıca mezbahalardan 2 adedinin 1. sınıf, 4 adedinin 2. sınıf ve 6 adedinin 3. sınıf mezbaha olduğu anlaşılmıştır. Çalışmanın yalnızca üretim yapan işletmelerde yoğunlaşabilmesi maksadıyla ve yenilemeyen hayvansal yan ürünlerin yalnızca üretim yapan işletmelerde bulunacağı için Ek.2’de verilen işletmelerin içinden aşağıda belirtilen 11 adet mezbaha işletmesinde anket çalışması yapılmıştır. Çalışmanın başlangıcında listede yer almasına karşın anket uygulanamayan Çubuk Belediye Mezbahasının özelleştirme nedeniyle el değiştirme aşamasında olması sonucunda anket uygulayabilecek ortam ve muhatabın olmaması; Elmadağ’da bulunan özel ve belediye tesislerinin Hasanoğlan ile müştereken çalışmaya başlamaları ve kendi tesislerini kapatmış olmaları Ankara Ticaret Borsası Mezbahası, diğer mezbahalar ile kıyaslanarak karşılaştırılacak olmaları nedeniyle anket çalışmasının dışında kalmıştır. Elmadağ’da bulunan özel sektöre ait bir işletme de anket çalışmasına katılmama konusunda beyanda bulunmuşlardır. Yukarıda yapılan açıklamalar nedeniyle, anket çalışması ile elde edilecek olan veriler, aynı zamanda evren elemanlarının bütünü üzerinden yapılacağından, sonuçların bütünü temsil edip etmediği konusunda ayrı bir değerlendirme yapılmamıştır. Ankete katılan Mezbaha ve Et Kombina İşletmeleri aşağıdadır: ¾ Beypazarı Belediye Mezbahası ¾ Kızılcahamam Belediye Mezbahası ¾ Nallıhan Belediye Mezbahası ¾ Ayaş Belediye Mezbahası ¾ Hasanoğlan Belediye Mezbahası 102 ¾ Şereflikoçhisar Belediye Mezbahası ¾ Sincan Mısırdalı Et Kombinası ¾ Yenimahalle Beşkardeşler (Susuz) Mezbahası ¾ Kazan Belediye Mezbahası (Aygülen Dericilik) ¾ Akyurt Belediye Mezbahası ¾ Polatlı Belediye Mezbahası Belirtilen bu kuruluşlar ile ilgili yapılan anketlerden elde edilen bulgular şunlardır. Şekil-3 Ankete Katılan Kuruluşların Statüleri Grafiği 10 KURULUŞ SAYISI 9 8 7 6 5 4 3 2 1 0 ÖZEL(1) BELEDİYE(2) STATÜ Seçilen 11 birimlik örneklemin 9 adedi belediye ait işletme; diğer 2 adedinin özel sektör kuruluşlar olduğu görülmektedir. Buna göre Ankara bölgesinde kesim yapan mezbaha ve kombina işletmesinin yüzde 82’si belediye kuruluşu iken yalnızca yüzde 18’e karşılık gelen bir bölümde yer alan özel sektör kuruluşları hayvancılık sektöründe doğrudan üretimi üstlenmişlerdir. Buna karşılık, hayvansal ürün pazarlama konusunda Ankara bölgesindeki işletmelerin yüzde 84’ü özel sektör kuruluşlar olarak belirlenmiştir. 103 Şekil-4 Ankete Katılan Kombina ve Mezbahaların Dağılımı Grafiği 12 KURULUŞ SAYISI 10 8 6 4 2 0 KOMBİNA(1) MEZBAHA(2) DAĞILIM Şekil-4’e göre ankete katılan işletmelerden 11 adedi mezbaha iken yalnızca 1 adedi kombina olarak belirlenmiştir. Örneklem içindeki bu dağılım mezbahalar için yüzde 91 ve yüzde 9 gibi bir farklılık ortaya koymaktadır. Diğer taraftan, Türkiye’de et sanayinin gelişiminde 1982 yılında 1580 sayılı yasaya ek olarak çıkarılan 2678 sayılı yasa ile özel sektöre de çeşitli bölgelerde kombina kurma yetkisinin verilmesi önemli rol oynamıştır. Buna paralel olarak bazı Büyükşehir Belediyeleri, kuruluş tarihi eski olan mevcut mezbahaları modernize etme çalışmaları ile birlikte yeni mezbaha yatırımlarına gitmektedirler. Şekil-5 Ankete Katılan Kuruluşların Sınıfları Grafiği 7 KURULUŞ SAYISI 6 5 4 3 2 1 0 1.Sınıf(1) 2.Sınıf(2) 3.Sınıf(3) SINIFI Kombina(4) 104 Şekil-5’e göre, ankete katılan işletmelerin 2 adedi (yüzde 18) 1. sınıf, 2 adedi (yüzde 18) 2. sınıf, 6 adedi (yüzde 54) 3 sınıf ve 1 adedi (yüzde 10) kombinadır. Şekil-6 Büyükbaş Hayvan Haftalık Kesim Kapasitesi KESİLEN HAYVAN SAYISI 6 5 4 3 2 1 0 1-10 (1) 11-25 (2) 26-50 (3) 51-75 (4) 75-100 (5) 101 ve fazlası (6) KATEGORİLER Örneklem içinde yer alan kuruluşlardan 5 adedi ağırlıklı olarak haftada 26-50 aralığında kesim yapmaktadırlar. Ancak Ankara bölgesinde anket çalışması içinde yer alan örneklerden hiç birisi haftalık 75-100 büyükbaş hayvan kesim aralığı içinde yer almamaktadırlar. Bununla birlikte Örneklem içinde yer alan 8 kuruluşun (yüzde 73) haftada 50 baş hayvandan daha az kesim yaptığı; yalnızca yüzde 27’lik bir bölümün 75 ve daha fazla büyükbaş hayvan kestiği belirlenmiştir. 105 Şekil-7 Küçükbaş Hayvan Haftalık Kesim Kapasitesi 6 KESİLEN HAYVAN 5 4 3 2 1 0 1-10 (1) 11-25 (2) 26-50 (3) 51-75 (4) 75-100 (5) 101 ve fazlası (6) KATEGORİLER Haftalık olarak kesilen küçükbaş hayvanlardan 75 ve yukarısı için kesim yapan işletme miktarı 6 (yüzde 55)’dır. 50 ve daha az kesim yapan toplam 4 işletme (yüzde 36) belirlenmiştir. 1 işletme ise küçükbaş hayvan kesimi yapmadığını bildirmiştir. Şekil-8 Ankete Katılan Kuruluşların Çalışan Personel Durumu 9 KURULUŞ SAYISI 8 7 6 5 4 3 2 1 0 1-10 (1) 11-25 (2) 26-50 (3) KATEGORİLER 51-75 (4) 75-100 (5) 106 Ankete katılan kuruluşların 8 adedinde (yüzde 73) en çok 10 personel çalışmaktadır. Diğer 3 adedinde ise en çok 25 personel çalışmaktadır. Ankara bölgesinde, 25’den daha fazla personel çalıştırabilecek kapasitede bir işletme bulunmamaktadır. Şekil-9 Çalışan Personelin Yüzdesel Dağılımı Grafiği 45 BEKÇİ (% 1) 0 DERİCİ (% 1) 5 İDARİ PERSONEL (% 3) 10 AŞÇI (% 2) 15 VASIFSIZ İŞÇİ (% 1) 20 MEZBAHA SOR. (% 4) 25 ŞOFÖR (% 4) 30 KASAP (% 39) 35 VET.HEK.(% 24) YÜZDESEL DAĞILIM 40 1 GÖREVLER Ankete katılan kuruluşların tamamında kasap çalışırken yalnızca 7 işletmede (yüzde 24) veteriner hekim istihdam ediliyor olması; diğer 4 işletmede ise dışarıdan sözleşmeli veteriner hekim olarak görev yapması; özellikle özel sektör kuruluşlarda veteriner hekim istihdam edilirken belediye mezbahalarında veteriner bulunmaması dikkat çekici bir nokta olarak tespit edilmiştir. Bunun dışında 1 adet bekçi, 1 adet mezbaha sorumlusu, 1 adet vasıfsız işçi, 2 adet aşçı, 3 adet idari personel, 1 derici ve 1 şoför işletmelerde görev almaktadır. 107 25 20 15 10 BE SÜREKLİ YP KI AZA ZI LC RI AH BE AM LED N AL A M İY LI E H M AN BE EZ L E BA D AY BEL H H AS ED İYE AŞ AS AN M İ YE BE EZ I O LE Ğ M EZ ... D ŞE LA İ N Y B R BE E M AH EF Sİ L Lİ EZ AS N KO ED BA I YE CA İY Ç N H E N H AS İM MI M İS S E A AH I ZB I R R KA D AL M A ZA EZ ... LE LI N BA AY BE ET H K Ş G AS O KA AK Ü M I L R B E YU D İN N E R A D PO T ER ŞLE SI B LA R E İC . .. TL LED İLİ K IB İY BE E EL ED ME L.. ZB . İY E AH M EZ AS BA I H AS I ELEMAN SAYISI Şekil-10 Personel Politikası Grafiği 5 0 KURULUŞLAR Kuruluşlarda sürekli çalışan personel ortalaması, 6,27’dir. Bu veriye göre, işletmeler, geçici ya da mevsimlik personel istihdamından daha çok sürekli eleman istihdam etmeyi tercih etmektedirler. Bu kararlarında kuruluşların istikrarlı çalışmasından daha çok, küçük belediyelere ait işletmeler olması nedeniyle seçimle gelen Belediye yönetimlerinin siyasal gelecek kaygısı bulunmaktadır. 108 Şekil-11 Büyükbaş Hayvan Başına Kesim Ücretleri 25 20 15 10 5 AŞ AN O R Ğ EF LA Lİ YE N K N O S İM Ç İN H AH C İS AN AL AR M L E KA IS BE IR ZA D ŞK N AL AR AY I D G EŞ Ü LE LE N R D ER İC İL İK AK YU R T PO LA TL I AY AN AS N ŞE H KI ZI LC AH YP BE AL LI H ı AM AM 0 AZ AR B.BAŞ HAYVAN BAŞINA ÜCRET (YTL) 30 KURULUŞLAR Şekil-11’e göre büyükbaş hayvan başına alınan ortalama kesim ücreti 18,30 YTL’dır. Ancak Kazan Aygülen Dericilik Belediye Mezbahasında kesim ücreti 27 YTL’na kadar yükselirken Hasanoğlan belediye Mezbahasında 12,50 YTL’na kadar düşmektedir. Bu fiyat farklılaşmasındaki en önemli nedenlerden birisini Hasanoğlan ile Elmadağ mezbahalarının tek bir tesiste toplanmış olmaları; diğer yanda Kazan’da bulunan tesisin ulaşım olanaklarının kısıtlı olması şeklinde belirlenmiştir. Şekil-12 Küçükbaş Hayvan Başına Kesim Ücretleri 4,5 3 2,5 2 1,5 1 AŞ AY ŞE H AS YP A KI ZA ZI R LC I A H AM AM N AL LI H AN 0 AN O Ğ R LA EF N Lİ YE KO Sİ N Ç İM N H C İS AH A AR N AL M LE I SI KA BE R ZA D ŞK AL N A I AY R D G E Ü ŞL LE E N R D E Rİ Cİ Lİ K AK YU R T PO LA TL I 0,5 BE KÜÇÜKBAŞ HAYVAN BAŞINA ÜCRET (YTL) 4 3,5 KURULUŞLAR 109 Küçükbaş hayvan ortalama kesim ücreti, hayvan başına 3,20 YTL’dır. Akyurt Belediye Mezbahası küçükbaş hayvan kesimi yapmamaktadır. Bu nedenle grafikte boş olarak görünmektedir. Kazan, Nallıhan ve Beypazarı mezbahalarında ulaşım imkanlarının yetersizliği nedeniyle kesim ücreti 4 YTL ile en yüksek fiyatı oluştururken Kızılcahamam Belediye Mezbahasında 2 YTL ile en düşük kesim ücreti belirlenmiştir. Şekil-13 Değerlendirilmeye Alınan Yenilebilir Hayvansal Ürünler KURULUŞ SAYISI YENİLEBİLİR YAN ÜRÜNLER Di l Be yin Bö b İş r ek ke m be Pa ça Ci Ka ğ e ra r ciğ er Ba Da ğı lak rs ak la Ya r ğl ar Ke m Ke ikl m i Kı iks rm iz ı Kı zı E rm t ız ıE t Ba ş 12 10 8 6 4 2 0 ÜRÜNLER Şekil-13’ün incelenmesi sonucunda ankete katılan örneklemin tamamının kemikli kırmızı et üretiminde bulunduğu; 9 kuruluşun aynı zamanda kemiksiz kırmızı et üretimi de yaptığı, 9 kuruluşun başları atmayarak sakatat olarak değerlendirdiği, 8 kuruluşun dili, 7 kuruluşun beyini, 10 kuruluşun böbrekleri, 9 kuruluşun işkembeyi, 6 kuruluşun paçayı, 10 kuruluşun ciğerleri, 10 kuruluşun karaciğeri, 6 kuruluşun dalağı, 6 kuruluşun bağırsakları ve 3 kuruluşun da yağları değerlendirdiği belirlenmiştir. Yapılan anket sonucunda ankete katılan örneklemlerden hiç birisinin rendering olanaklarının olmadığı; bu nedenle bağırsak ve işkembe içeriği ile kanı, safrayı ve diğer yan ürünleri değerlendirmedikleri belirlenmiştir. Ankete katılan kuruluşlar tarafından hayvansal yan ürünler ile ilgili bilgiler aşağıdadır. değerlendirilebilen yenilemeyen 110 Şekil-14 Değerlendirmeye Alınan Yenilemeyen Hayvansal Yan Ürünler KURULUŞ SAYISI 10 8 6 4 2 0 Yağlar (6) Deri (9) ÜRÜNLER Ankete katılan kuruluşlar içinde en fazla 9 kuruluş kesilen hayvanların derilerini değerlendirmeye aldıklarını beyan etmişlerdir. Ayrıca 6 kuruluş, yağları değerlendirdiklerini; karkas verimliliği yönüyle, kesilen hayvanlardan büyükbaşların ortalama karkas ağırlığının 259,4 kg ve küçükbaşların ortalama karkas ağırlığının 16,2 kg oldukları belirlenmiştir. Ankete katılan kuruluşlar tarafından eksiklikleri olup olmadığına sorulan soruya 9 kuruluş hiçbir eksikliklerinin olmadığını belirtmişlerdir. Gerçektende Tarım ve Köyişleri Bakanlığı Koruma ve Kontrol Genel Müdürlüğü tarafından hazırlanarak 11 Eylül 2000 tarih ve 24167 sayılı Resmi Gazetede yayımlanarak yürürlüğe giren “Kırmızı Et ve Et Ürünleri Üretim Tesislerinin Kuruluş, Açılış, Çalışma ve Denetleme Usul ve Esaslarına Dair Yönetmelik” hükümlerine göre eksiklikleri olmadığı belirlenmiştir. Buna karşın, günlük işlemlerin aksamadan yürüyebilmesi maksadıyla 2 kuruluş tarafından aşağıda belirtilen eksiklikler gündeme getirilmiştir. ¾ 82 derecelik termostatlı su kabı ¾ Et kancası (eksiklerini tamamlamak maksadıyla) ¾ Kanalizasyon bağlantıları (yenilenmesi talebiyle) ¾ Soğuk hava deposu (yeni bir tane) 111 ¾ Rendering tesisi (belki olursa yan ürünler değerlendirebilir düşüncesiyle) Aynı zamanda 10 kuruluş, işletmelerinde fazlalık bulunmadığını belirtirken bir işletme aşağıdaki konularda işletmelerinde fazlalık olduğunu belirtmiştir ¾ Soğuk hava odası ¾ Deri tuzlama yeri Ankete katılan kuruluşlardan 4 adedinde arıtma tesisi olduğu, 7 adedinde arıtma tesisinin bulunmadığı; arıtma tesisi bulunan iki kuruluşta arıtma tesisi işletme maliyetinin yüksekliği nedeniyle çalıştırılmadığı, diğer iki kuruluşun bir tanesinde aylık maliyetin 1 000 YTL, diğerinde ise aylık işletme maliyetinin 2 000 YTL olduğu belirlenmiştir. Ankete katılan kuruluşların hiç birisinde çalışan personel ile ilgili bir sağlık ve portör sorunu olmamakla birlikte aşağıda belirlenen hijyen konularının ankete katılan bütün işletmeler için sorun olduğu belirlenmiştir. ¾ Sıcak su bulunmaması ve yeterli temizlik yapılmaması ¾ Kanalizasyonlarda arıtmanın bulunmaması ve her tülü atığın çevreye bırakılması ve/veya atılması ¾ Mezbaha arıtmasının uygun olmaması ya da aşırı maliyet nedeniyle çalıştırılmaması ¾ Tuvalet musluklarının fotoselli ya da kol ile kumanda edilen türden olmaması ¾ Personelin hijyen konusunda bilinçsiz olması ve eğitim eksikliklerinin bulunması ¾ Canlı hayvan nakil araçlarında uygun hijyenik koşulların sağlanamamış olması ¾ Tesislerin eski teknolojiye sahip olması ¾ İş akışlarının ve kesim süreçlerinin hijyenik kesim kurallarına uygun olmaması 112 Mezbahalarda yapılan anket uygulamaları, iki aşamalı gerçekleştirilmiştir. Birinci aşamada yapılan yüz yüze görüşme ile ikinci aşamada yapılan anket uygulaması sırasında belirlenen konular aşağıdadır. ¾ Yürürlükteki mevzuata göre işletmelerin üçüncü sınıf mezbaha konumunda kalmayı tercih etmeleri nedeniyle hijyen kurallarına uyulmadığı; Tarım Bakanlığı tarafından yapılan bazı denetimler sonucunda kapatılan bazı mezbahaların, Belediye yetkilerince mühürün kırılması yolu ile çalıştırıldığı; Tarım Bakanlığı yetkilileri tarafından kapalı olduğu düşünülen bu tür mezbahalarda kesilen kaçak etlerin de kontrolsüz bir şekilde Ankara içine binek tipi station model araçların bagajlarında dağıtıldığı belirlenmiştir. ¾ Özellikle Belediyelere ait mezbahaların, kuruluşunda bölge tercihlerinde siyasilerin etkisi olduğu; bu işyerlerinde istihdamda da aynı yaklaşımın söz konusu olduğu yapılan anketler sonucunda belirlenmiştir. Ancak bu durumun, mezbahalarda hem insan sağlığı açısından hem de ekonomik yönden önemi dikkate alındığında, önemli sorunlara yol açtığı görülmektedir. ¾ İşletme içinde yeterli maliyet muhasebesi yöntemi ile üretim maliyetlerinin hesaplanmadığı; bu nedenle personel giderleri de dahil gerçek maliyetler konusunda Belediyelerin bilgi sahibi olmadığı ve yalnızca tahmini maliyetler ile konuşabildikleri; özellikle özelleştirilen mezbahalar dışında kesim ücretlerine bilinçli yanıt verebilen mezbaha yetkilisinin bulunmadığı saptanmıştır. ¾ Mezbahalarda organizasyonel bir yapının olmadığı; formal organizasyon yapısı içinde Veteriner Hekimin mezbahada tam yetkiye sahip olduğu; ancak informal organizasyon yapısı içinde söz sahibinin kasaplar olduğu; bunda da birinci etkenin kasapların işe göre adam ilkesine göre istihdam edilmediği, çoğunlukla siyasî eğilimde adama göre işe alındıkları belirlenmiştir. ¾ Anket uygulanan mezbahaların tamamında kesim teknolojilerinin son derece eski olduğu; bu teknolojiyi yenilemek üzere gerekli finansal kaynağın bulunmadığı; parasal olanak olduğu takdirde bu yenilemenin mezbaha yönetimi olan Belediye Başkanlığına nasıl bir fayda getireceği tam olarak 113 bilinmediğinden atıkların değerlendirilmesi ve geri kazanılması da dahil olmak üzere mezbahalarda hiçbir yeni yatırım yapılmadığı; yalnızca özelleşen mezbahalarda bu konuda bazı alt yapı çalışmalarının başlamış olduğu; ancak bu çalışmaların da yeterli düzeyde olmadığı belirlenmiştir. ¾ Mezbahaların eksikliklerinin bulunup bulunmadığının değerlendirilebileceği tek doküman olan 11 Eylül 2000 tarihli “Kırmızı Et ve Et Ürünleri Üretim Tesislerinin Kuruluş, Açılış, Çalışma ve Denetleme Usul ve Esaslarına Dair Yönetmelik” incelendiğinde, sözde mezbahaların alt yapı ve donanım olarak eksiklerinin bulunmadığı; ancak, gerekli hijyenik koşulları sağlamadıkları; kesim tekniklerinden depolama koşullarına kadar her aşamada son derece ilkel yöntemlerin uygulandığı belirlenmiştir. 114 4. TARTIŞMA 4.1. ISO 14001 Çevre Yönetim Sistemi Kurulması Sonucunda Elde Edilen Bulguların Değerlendirilmesi Uygulanan teknolojiler ile hayvan atıklarının çevreye olan etkilerini minimum düzeye indirilirken enerji elde etmek, hayvan atıklarından gübre veya toprak şartlandırıcı olarak yararlanmak mümkün olmaktadır. Havasız çürütme yöntemi bir proses sürecinin uygulanması ile eşzamanlı olarak önemli ölçüde enerji değeri olan biyogaz elde edilmesi ve gübre/kompost elde edilmesi; hatta gerektiğinde sistemden kaynaklanan sıvı atığın tarlalara püskürtülerek gübre amacıyla kullanılması unsurlarını gerçekleştirebilmektedir. Ancak bu yöntemin ilk yatırım giderlerinin kompostlama sistemine oranla daha yüksek olması, sistemin, havasız çürütme prosesinin hassas yapısı, işletme sırasında üretilen gazın yanıcı, patlayıcı özelliği dolayısıyla oluşan riskler dezavantajlar olarak ortaya çıkmaktadır. Hayvan atıklarının bertaraf kriterleri, uluslararası düzeyde uygulama örnekleri ve bu çalışma kapsamında gerçekleştirilen örnekleme, analiz, tasarım ve fizibilite çalışmaları çerçevesinde aşağıdaki sonuçlara varılmıştır. ¾ Uygulama sürecine geçilmeden bu yöntemin verimliliği ve yararları konusunda eğitim faaliyetlerinin gerçekleştirilmesi projelerin başarısında önemli rol oynayacaktır. ¾ Safraların geri kazanımında karşılaşılan en önemli nokta, safraların özellikle tıp ve farmasötik alanında tercih edilen çok önemli bir hammadde olmasıydı. Pilot uygulamanın yapıldığı mezbahada safraların, atılmadan önce çalışanlar tarafından parçalandığı ve içindeki “inci” olarak tanımlanan safra taşlarının alternatif tıp maksadıyla sarılık tedavisinde kullanılmak üzere toplandığı; safradan geriye kalan bölümünün de başka hiçbir değerlendirmeye alınmadan atıldığı belirlenmiştir. 115 ¾ Kan ununun değerlendirilmesi ile ilgili maliyetin yüksekliği nedeniyle kan unu elde edilmesi konusunda her hangi bir işlem yapılmamakta ve kesilen hayvanlarına kanları, doğaya şarj edilmektedir. ¾ Yatırımda kullanılacak olan teknoloji ne kadar gelişmiş olursa olsun, işletme maliyeti yüksek olduğu takdirde kullanılan teknoloji yarardan daha fazla zarar getirecektir. Bu nedenle Ankara’da bulunan diğer mezbahaların merkezileştirilmesi ile birim başına düşen sabit maliyetlerde azalma sağlanabilecektir. 4.2. Anket Sonuçlarına Göre Karşılaştırma Ankara ili ve ilçelerinde doğrudan üretim yapan 11 mezbaha ve kesim işletmesinde yapılan anketlerin sonucunda aşağıdaki bulgular belirlenmiştir. ¾ Anket uygulanan işletmelerin tamamı, küçük ölçekli işletmeler olduğundan üretimde verimliliğin düşük olduğu saptanmıştır. Maliyetleri yükselten bu tür küçük ölçekli işletmelerin faaliyetlerine son verilerek daha büyük ölçekli işletmeler, desteklenmelidir. Diğer taraftan bu küçük işletmelerin ortadan kaldırılmasıyla kayıt dışı kesimlerin artmasını engellemek üzere bu tür büyük ölçekli işletmelerin kurulması ve işletilmesi sırasında devlet tarafından toptancı kasap ve besicilerin kesimle ilgili girdi maliyetlerinin azaltılmasına yönelik gerekli desteklerin verilmesi, yararlı olacaktır. ¾ Anketlere verilen yanıtlara göre işletme tarafından devlete ödenen vergilerin fazla olması nedeniyle kaçak kesimlerin fazla olduğu; özellikle kapasite dışı kaçak kesimler yolu ile devlete daha az vergi ödendiği; bu uygulamaya da yalnızca belediye mezbahalarında rastlandığı belirlenmiştir. Kaçak kesimler, polisiye önlemler ile bugüne kadar önlenememiştir. Kaçak kesimlerin önlenebilmesi için taşıma, ambalajlama ve etiketleme ile ilgili standartlar, Avrupa Birliği normları düzeyine getirilmeli; bu konuda, üretici ekonomik olarak desteklenirken tüketici de, başta basın ve yayın organları olmak üzere çeşitli sivil toplum örgütleri aracılığı ile bilinçlendirilmelidir. 116 ¾ Özellikle çevresel risklerin ortadan kaldırılabilmesi için başta Avrupa Birliği ülkelerinde kirleten öder prensibi son derece etkin bir şekilde uygulanmaktadır. Bu maksatla Avrupa Birliği Ortak Çevre Politikası kapsamında kurulmuş olan LIFE (çevre fonu), işletmelerin arıtma maliyetlerini kısmen üstlenerek haksız rekabetin ortaya çıkmasını önlemektedir. ¾ Devlet Planlama Teşkilatı tarafından her 5 yılda bir hazırlanan planlarda, çevre konusunda özellikle Avrupa Birliği kriterlerine uyum ile ilgili kesin hükümlere yer verilmesine karşın, bu güne kadar yönetimlerin kararlı olarak bu plan hükümlerini uygulamaması sonucunda öngörülen çevre hedeflerinin hiç birisine ulaşılamamıştır. ¾ Mezbahalarda yapılan kesimler sonunda atıkların ÇED gereğince kurulmuş olan arıtma tesislerinde işleme girmesi gerektiği halde, özellikle kaçak kesimlerden kaynaklanan haksız rekabet nedeniyle mezbahalarda kurulmuş olan arıtma tesisleri işletilememektedir. Bu durum, yalnızca çevrenin zarar görmesi ile sonuçlanmamakta aynı zamanda çevrenin ilk unsuru olan insan sağlığını da riske atmaktadır. 4.3. Sonuçların Yaygınlaştırılması Mevcut mezbahaların kapatılıp, kesimlerin tek bir merkezde toplanacak şekilde düzenlenmesi durumunda kan, safra ile bağırsak ve işkembe içeriklerinden elde edilecek gelir için uygulanacak maliyet hesabının sonucu, aşağıdaki şekilde olacaktır. Ankara Ticaret Borsası Mezbahasında haftada 3 günden 52 hafta boyunca günde 50 büyükbaş ve 250 küçükbaş olmak üzere yıllık 7 800 büyükbaş ve 39 000 küçükbaş hayvan kesimi yapılabilmektedir. Hesaplamalarda kullanılan birim fiyatlar aşağıda verilmiştir. KAN : 0,07 YTL/kg SAFRA : 11,25 YTL/adet BAĞIRSAK VE İŞKEMBE İÇERİĞİ : 1,50 YKR/kg 117 Ankara Ticaret Borsası Mezbahasının atıkların geri kazanımı ile elde edeceği yıllık net geliri aşağıda verilmiştir. KAN UNU : 2 386,02 YTL/yıl SAFRA : 60 165,00 YTL/yıl BAĞIRSAK VE İŞKEMBE İÇERİĞİ : PİLOT MEZBAHA TOPLAMI : 68 108,52 YTL/yıl 5 557,50 YTL/yıl Elde edilen bulgular, Ankara merkez ve ilçeleri için yaygınlaştırıldığında mevcut hayvan popülasyonunun 220 596 büyükbaş (sığır-manda) ve 522 015 küçükbaş (koyun-keçi) olduğu (TÜİK, 2004); mevcut hayvan sayısı üzerinden kasaplık gücün hesaplamada dikkate alınabilmesi için sığırda yüzde 20 ve koyunda yüzde 43; kaçak kesimde ise yüzde 50 oranlarının kullanıldığı (DPT, 2006) belirlenmiştir. Bu verilere göre Ankara İli ve ilçelerinde hesaplamada kullanılacak olan mevcutlar, büyükbaş hayvan için 22 060, küçükbaş hayvan için 112 233 olacaktır. Bu durumda da ekonomik olmaması nedeniyle değerlendirilemeyen yenilemeyen hayvansal yan ürünlerden kan, safra ile bağırsak ve işkembe içeriklerinin parasal katkısı pilot işletme ile kıyaslandığında aşağıdaki şekilde olacaktır. Ankara’da bulunan büyükbaş ve küçükbaş hayvanlardan elde edilebilecek olan kan miktarı, kesim sırasında canlı hayvan ağırlığının yüzde 4’ü olacak şekilde büyükbaş hayvanlarda 250 kg ve küçükbaş hayvanlarda 45 kg ortalama canlı ağırlık kabulü ile kan miktarı, aşağıdaki formüle göre hesaplanmıştır: Büyükbaş hayvanlarda; Firesiz Kan Miktarı= 250 kg x 0,04 x 22 060 baş = 220 600 kg/yıl Fireli Kan Miktarı= 220 600 kg + [220 600 kg x 0,15 (su firesi)] = 253 690 kg/yıl Kan Unu Miktarı= 253 690 kg/yıl x 0,20 randıman = 50 738 kg/yıl Küçükbaş hayvanlarda; Firesiz Kan Miktarı = 45 kg x 0,04 x 112 233 adet = 5 050 485 kg 118 Fireli Kan Miktarı 5 050 485 kg + [5 050 485 kg x 0,15 (su firesi)] = 5 808 057,75 kg/yıl Kan Unu Miktarı = 5 808 057,75 kg/yıl x 0,20 randıman = 1 161 611,55 kg/yıl TOPLAM KAN UNU MİKTARI 1 212 349,55 kg/yıl Ankara İlinde bir yıl boyunca yapılacak olan kesimler sonucunda kan toplaması ile elde edecek gelir, 1 212 349,55 kg/yıl x 0,07 YTL/kg = 84 864,45 YTL/yıl olacaktır. Yapılan stoklama ile ortalama yüzde 25 fire değerlendirilerek 45 gün içinde biriktirilebilecek olan 1 000 adet safranın 60 gün boyunca biriktirilebildiği kabul edilmiştir. Bu durumda 60 gün sonunda 1 000 adet safranın stoklama, ambalaj, etiketleme ve nakliye maliyeti birim başına 0,02 USD üzerinden toplamda 815 USD olmaktadır. Yıllık toplam stoklama maliyeti=815 USD x 6 dönem = 4 890 USD/yıl’dır. 14 Mart 2005 tarihindeki Gümrük Müsteşarlığı listelerine göre 1 000 adetlik bir safra ambalajın fatura üzerindeki tutarı 7 500 USD olduğundan 1 000’lik bir partiden; 7 500 USD – 4 890 USD = 2 610 USD net gelir elde edilebilmektedir. Bu tutar YTL’na çevirildiğinde; 2 610 USD x 1,5 YTL = 3 915 YTL olacaktır. Daha önce belirtildiği üzere Ankara ili ve ilçelerinde kesilen büyükbaş hayvan sayısı 22 060 baştır. Kesilen her bir büyükbaş hayvandan 1 adet safra elde etmek mümkün olmakla birlikte ambalajlama ve stoklama sırasında mevcut safranın yaklaşık yüzde 25’i kadar bir fire oluşmaktadır. Buna göre 1 yıllık bir dönemde Ankara ili ve ilçelerinden elde edilecek safra miktarı şu şekilde hesaplanabilir: Kesilen büyükbaş hayvan sayısı = 22 060 baş Safra firesi = 22 060 x 0,25 = 5 515 adet Alınan Net Safra Sayısı = 22 060 – 5 515 = 16 545 adet 119 Bin adetlik bir partiden 3 915 YTL net gelir elde edilebildiğine göre Ankara ili ve ilçelerinden 1 yıllık dönemde ; (16 545 adet / 1 000) x 3 915 YTL = 64 773,68 YTL net safra geliri elde edilmiş olacaktır. Büyükbaş ve küçükbaş hayvan kesimi sonucunda canlı ağırlığının yüzde 10’u üzerinden bağırsak ve işkembe içeriği elde edilebilmektedir. Bu durumda elde edilebilecek olan yıllık gelir aşağıdaki şekilde hesaplanabilecektir. 22 060 büyükbaş x 250 kg x yüzde 10 = 551 500,00 kg 112 233 küçükbaş x 45 kg x yüzde 10 = 505 048,50 kg Yıllık Toplam = 1 056 548,50 kg Yıllık Elde Edilebilecek Gelir 1 056 548,50 X 1,5 Ykr = 15 848,23 YTL Ankara geneli için aşağıdaki sonuçlar elde edilmektedir: KAN UNU : 84 864,45 YTL/yıl SAFRA : 64 773,68 YTL/yıl BAĞIRSAK VE İŞKEMBE İÇERİĞİ : 15 848,23 YTL/yıl ANKARA TOPLAMI : 165 486,36 YTL/yıl Elde edilen bulgular, Türkiye için yaygınlaştırıldığında mevcut hayvan popülasyonunun 10 173 246 büyükbaş ve 31 810 193 küçükbaş olduğu (FAO, 2005); mevcut hayvan sayısı üzerinden kasaplık gücün hesaplamada dikkate alınabilmesi için sığırda yüzde 20 ve koyunda yüzde 43; kaçak kesimin ise yüzde 50 oranlarının kullanıldığı (DPT, 2006) ; safrada ise yüzde 25 oranında fire oluştuğu belirlenmiştir. Ankara ili ve ilçeleri için kullanılan hesaplama metodu uygulandığında Türkiye genelinde 1 yıllık dönemde; KAN : 361 989,08 YTL/yıl SAFRA : 2 987 120,53 YTL/yıl BAĞIRSAK VE İŞKEMBE İÇERİĞİ : 843 142,27 YTL/yıl TÜRKİYE TOPLAMI : 4 192 251,88 YTL/yıl 120 5. SONUÇ VE ÖNERİLER Türkiye, halen doğal olanakları ve coğrafî koşulları ile her türlü hayvansal üretime elverişli bir ülkedir. Ancak özellikle 1950’li yıllardan sonra hayvancılıkta uygulanan yanlış ekonomik politikalar, sektörde kaynakların verimli kullanımını engellemiştir. Türkiye’de çayır ve meraların tarıma açılması sonucunda hayvancılık için çok önemli bir yem kaynağı yok edilmiş; bu yolla yalnızca hayvancılık yok edilmekle kalınmamış, toprağın hatalı kullanımı sonucunda oluşan erozyon nedeniyle, tarım alanları da yok olmaya başlamıştır. Türkiye, özellikle 1980 sonrası gıda konusunda dışa bağımlı ülkelerden biri olmaya başlamıştır. İthal edilen gıda ürünlerinin miktarı, her yıl bir önceki yıla göre en az yüzde 10 oranında artmaktadır. Dengeli beslenme, insan sağlığının vazgeçilmez olgularından birisidir. Sağlıklı ve dengeli beslenmeyen bir toplumda, sağlıklı nesillerin yetişmesi de beklenemez. Bu nedenle Avrupa ülkelerinin ilk ortak politikası olarak kabul edilen “Ortak Tarım Politikası” ile entegre edilen “Ortak Çevre Politikası” arasındaki bağ, dikkatle incelendiğinde temelinde insan neslinin sağlık içinde varlığını devam ettirebilme olgusunun olduğu görülebilecektir. Türkiye’nin de kabul ettiği uluslararası anlaşmalarının temel koşulu olan sürdürülebilir kalkınmada çevre faktörü, hayvancılık sektörü ile de entegre edilmesi kaçınılmazdır. Bu maksatla, bütün hayvancılık işletmelerinde ISO 14001 Çevre Yönetim Sistemi standardının uygulaması zorunlu kılınmalı; bu yolla, geri kazanılamayan hiçbir yan ürünün bulunmasına izin verilmemelidir. Bu konu, standardın kendi oto kontrol sistemi ile uluslararası değerlendirme yöntemine göre kontrol altında tutulmalıdır. Küçük ölçekli ve verimliliği olmayan mezbaha işletmeleri yerine, merkezileştirilmiş ve büyük ölçekli et kombina işletmeleri kurulmalı; özellikle ilçelerdeki belediye mezbahaları, bir daha açılmamak üzere kapatılarak ulusal ekonomik kayıpların önüne geçilmelidir. 121 Mezbaha ve kombinalarda kesilen hayvan sayılarının az olması nedeniyle toplu kesim kapasitesinin düşüklüğü, bu işletmelerin kârlı ve verimli çalışmasına olanak vermemektedir. Bu nedenle kaliteli ve verimli kasaplık hayvan üretimini ödüllendirmek, modern ve ruhsatlı kesimhanelerde kapasite kullanımını artırmak, hayvan kesimlerini kayıt altına almak ve vergi kayıplarının önüne geçmek amacıyla, et teşvik primi uygulamasının, uygun alt yapının oluşturulması ve bakanlıkça yapılacak denetimlerin etkin bir şekilde gerçekleştirilmesi şartıyla uygulanması, kırmızı et sektörü açısından yararlı olacaktır. Diğer taraftan, bu yaklaşımın mezbaha işletmesi açısından kârlılık ve verimliliği anlamında yan ürünlerin ekonomik olarak değerlendirilmesi gerektiği unutulmamalıdır. Çalışma kapsamında ele alınan yalnızca 3 kalem yenilemeyen hayvansal yan ürünün değerlendirilmesi ile ulusal kapsamda elde edilen gelir, 7 000 000 YTL.nı geçmiştir. Ancak yalnızca tek bir işletme kapsamında konuya yaklaşıldığında sonucun çok da kârlı ve verimli olmadığı anlaşılmıştır. Yenilemeyen hayvansal yan ürünlerin geri kazanımı konusu devlet tarafından ele alınmalı ve bu konu, ulusal bir politika ve hatta seferberlik konusu yapılmalıdır. Tek bir hayvandan 95 farklı konuda ürün elde edilebildiği düşünüldüğünde konunun ciddiyeti daha iyi anlaşılabilecektir. Özellikle son dönemde ortaya çıkan çeşitli bulaşıcı hayvansal kökenli hastalıklar nedeniyle gümrük tarifelerinde hayvansal yan ürünlerin Türkiye’ye girişi en yüksek gümrük vergileri ile durdurulmaya çalışılmaktadır. Özellikle bu tür ürünlerin geri kazanımı ile ülkemizde bulunan kıt döviz kaynaklarının da yurt dışına çıkışı önlenmiş olabilecektir. Damızlık ve besi hayvancılığı işletmelerinin yapacakları harcamalardan halihazırda denizcilik sektöründe uygulandığı gibi Katma Değer Vergisi ve Özel Tüketim Vergisi muafiyeti sağlanmalı; özellikle et sektörü ile ilgili yatırımlarda merkezileşmeyi sağlayabilecek bir plan hazırlanmalı; Devlet Planlama Teşkilatı ile İller Bankası tarafından ortaklaşa yapılacak bu planlama sonucunda Türkiye genelinde, bölgesel başta kesimin tek merkezde yapıldığı sınırlı sayıda et sanayi 122 işletmesinin kurulması halinde özellikle yan ürünlerin ekonomik olarak değerlendirilmesiyle birlikte de işletmelerin kârlılıkları artabilecektir. Islah yolu ile hayvancılık alanında büyük başarılar elde etmek imkânları mevcuttur. Islah edilmiş hayvanların verim kapasiteleri artacağı gibi, her türlü ürün verimleri de yükselecektir. Hayvancılık alanındaki ıslah faaliyetleri bakımından ülkemizde yapılması mümkün pek çok şey vardır ve bunların randıman üzerindeki etkileri çok önemlidir. Bu amaçla özel sektörün ıslah faaliyetlerine tam katılımı için gerekli teşvikler sağlanmalıdır. Hayvansal üretimde ihtisaslaşma ve ihtisas bölgeleri oluşturarak hayvan sağlığı da dahil oluşabilecek bütün çevresel riskler kontrol altına alınmalıdır. Yürürlükteki mevzuatta yer alan mezbahalarda sınıflandırma anlayışına derhal son verilmelidir. Başta İnsan Hakları Evrensel Beyannamesinde yer alan insanların eşitliği ilkesinin kabulü olan Avrupa İnsan Hakları sözleşmesine imza koymuş ve bunu Anayasasında da beyan etmiş bir ülke olan Türkiye’de insanların tükettikleri gıdalar ile ilgili üretim koşullarının sınıflandırılması, insanların da sınıflandırılması anlamına gelmektedir. Oysa, insan sağlığını da doğrudan etkileyen hayvan sağlığının kontrolünü sağlayan ve üretimde çok önemli bir konu olan hijyen kurallarını ortaya koyan bir yönetmelik içinde bu konular için bir sınıflandırma getirme anlayışı kabul edilemez bir konudur. Hayvancılık işletmelerinden pazarlama ağını oluşturan son satış yerlerine etlerin nasıl nakledilmesi gerektiği, yasal mevzuatlarla da ortaya konmuştur. Ancak kaçak kesimlere göz yuman yerel yöneticiler tarafından kesilen hayvanlara ait yenilebilir ürünler de kaçak olarak piyasaya arz edilmektedir. Bu konunun engellenebilmesinin tek yolu, yerel yöneticilerin işletmiş oldukları mezbahaların ivedilikle kapatılmasıdır. Bu yöntem, hem yerel yöneticilerin kontrol görevlerini etkin olarak yerine getirmelerini sağlayacaktır, hem de kaynak israfının önüne geçilebilecektir. Mezbaha ve et sanayi işletmelerinde mutlaka maliyet muhasebesi yöntemleri ile ürünlerin gerçek üretim maliyeti hesabına gidilmelidir. Halihazırda piyasadaki yenilebilir hayvansal ürün fiyatlarının gerçek rakamları yansıtıp yansıtmadığı konusu, 123 mezbahaları işleten yerel yönetimler tarafından belirtilememektedir. Bundan başka, mezbahalarda veteriner hekim dışında mutlaka bir çalışma ekonomistinin de görev yapması sağlanmalı; bu yolla, mezbahalarda iş etüdü ve zaman etüdü yapılarak işletmenin verimliliği hakkında gerçekçi sonuçlar ortaya konulmalıdır. Mezbaha işletmeleri ile ilgili kamu yatırım proğramlarında, proje çalışmalarında hijyen ve teknoloji yanında, mezbaha işletmelerinin kuruluş yeri seçimi, işletme ölçeği, vb. konularda mikro ve makro ekonomik değerlendirmelere yeterli özen gösterildiğinde, kamu yatırım harcamalarında önemli bir tasarruf sağlanabileceği anlaşılmaktadır. Belediye sınırları içinde yapılan kesimlerde kesime nezaret eden bir veteriner hekim yasal olarak bulundurulmaktadır. Ancak belediye sınırları dışında yapılan kesimlerin belediye sınırları içinde pazarlanması sonucunda sağlıklı üretim yapan ile yapmayan arasında başta belediye vergileri olmak üzere bir çok maliyeti etkileyen konulara bağlı haksız rekabet oluşmaktadır. Bu durumda da uygun olmayan taşıma koşullarına bağlı sekonder bulaşmalar sonucunda çeşitli enfeksiyonlarla et, kontamine olmaktadır. Kesim yerleri, merkezileştirilmeli ve Belediyelere ait ruhsatı bulunmayan ve hijyenik şartlarda kesim yapılmayan kesim yerlerinin tamamı mutlaka kapatılmalıdır. Yapılan çalışma sonucunda yenilemeyen hayvansal yan ürünlerin geri kazanımı sonucunda ülke ekonomisine olan katkı üzerinde durulmuştur. Geri kazanılmayan ürünlerin çevreye verilmesi ile ortaya çıkan çevre kirliliğinden kaynaklanan zararın ulusal ekonomiye maliyetinin değerlendirmesi ise ayrı bir araştırma konusudur. Türkiye’de gerek pazarlama kanallarının uzunluğu, gerekse tüketim talebindeki bireysellik, tüketim talebinin miktar, kalite ve çeşit konularında üretim kesimine yansımaları engeller niteliktedir. O nedenle hayvansal ürün kalite-fiyat ilişkisi de üretici ve tüketici çıkarlarını korumaktan uzaktır. Çevre kirlenmesi sonucunda ya da doğrudan doğruya bitkisel ve özellikle hayvansal besinlere yansıyan zehirli kimyasal kirleticilerin çoğunluğu, diğer ülkelerde olduğu gibi, Türkiye’de de pestisidler grubundaki kümülatif etkili kimyasal 124 maddelerden oluşmaktadır. Bu konuda yapılan araştırmalar, ülkemizde tüketilmekte olan et, süt ve ürünleri, su ürünleri ve hayvan yemlerinin önemli ölçüde pestisidlerle kirletilmiş olduğunu göstermiştir. Mezbaha işletmelerinin kurulması ve işletilmesi konusunda hazırlanmış olan yönetmelikteki sınıflandırmanın kalkması ile hijyenik koşullarda üretilmiş hayvansal ürünler sayesinde ürün kalitesinde ve hijyeninde etkinlik sağlanabilecektir. Hayvancılık hizmetlerinde üretim alt sektörleri itibarıyla yapılacak sektörel bir örgütlenme gerçekleştirilirken, hayvancılık kooperatifleri ve özel kesim işletmeleriyle sağlanacak etkin bir koordinasyon ve entegrasyon, üretim, pazarlama ve tüketimdeki rasyonelleşmeyi temin edecektir. Hayvancılık işletmeleri, işletme biliminin ortaya koyduğu kriterlere uygun olarak yönetilmelidir. Bir yönetim ilkesi olmayan mezbahalarda kesilen hayvanlar hakkında gerçek istatistiksel verileri elde etmek mümkün olmamaktadır. Bu nedenle mezbahalarda bir yıl içinde kesilen hayvan sayısı ile bildirilen hayvan sayısı arasında farklılıklar yaşanmakta; bu tür bilgileri kaydeden kişi tarafından bilgiler ayda ya da haftada bir kez topluca akılda kaldığı kadar bilgiyle doldurulmamalıdır. Teknoloji, yalnızca bir seçim yatırımı olarak görülmemeli; yapılan üretimde verimliliği artıran bir araç olarak kabul edilmelidir. Özellikle çevresel riskleri ortadan kaldırmak maksadıyla yenilemeyen hayvansal yan ürünleri geri kazanırken, teknolojinin en önemli araç olması sağlanmalıdır. Avrupa Birliği tarafından ilk olarak uygulamaya konulan OTP, ortak çevre politikası ile derhal entegre edilmiş ve aday ülkelerden de bu entegrasyonu gerçekleştirmeleri bir ön koşul olarak talep edilmiştir. Şüphecilik, eleştiricilik ve red edicilik sayesinde bilim bu günkü düzeyine ulaşabilmiştir. Tercüme yerine araştırmayı, eleştirmeyi, şüphe ile yaklaşarak sonuçta bir öncekini red etmeyi kendine yaşam felsefesi kabul eden bilim adamlarının bile birleştikleri ortak payda, dünyamızın artık elimizden kayıp gittiğidir. Yaşam mücadelesi adına yok ettiğimiz dünyaya artık yaşabilmek adına sahip çıkmak zorunda kaldık. Ekonomide tüketmek, iktisadî mallardan yararlanmak anlamına geldiği halde 125 insanoğlu tüketmeyi, ekonominin ilk kuralı olan sınırsız ihtiyaçları uğruna yok etmek ya da ortadan kaldırmak olarak algılamıştır. Üretmeden yalnızca tüketerek kalkınabilmiş, zengin ve gelişmiş bir ülke yoktur. Aynı zamanda tarım ve hayvancılığı ihmal ederek kalkınmayı başarabilmiş bir ülke yoktur. Atatürk, “Memleketimiz, ziraat memleketidir. Bu itibarla halkımızın ekseriyeti çiftçi ve çobandır.” diyerek kalkınmaya başlangıç olarak gerçek yönümüzü göstermiştir. Bize gösterilen bu yönde Türkiye’yi yönetenler ya da yönetmeye talip olanlar, ülkemizin sahip olduğu ekonomik kaynaklarını, tasarruf bilinci içerisinde bilim ve akıl ile birleştirdiği takdirde tüm sorunların üstesinden gelebilecektir. 126 ÖZET Ankara Ticaret Borsası Mezbaha İşletmesinde Çevre Yönetim Sistemleri Uygulamasına göre Ankara İli ve İlçelerinde Çevre Kirliliği Yaratan Kimi Mezbaha Atıklarının Geri Kazanımı Üzerine Bir Araştırma Bu çalışmanın amacı, mezbahalarda ortaya çıkan yenilemeyen hayvansal yan ürünlerin geri kazanımında uluslararası bir standart olan ISO 14001 Çevre Yönetim Sistemi uygulamasının araştırılmasıdır. Araştırmanın kısıtı olarak “Kan ve Safra ile Bağırsak ve İşkembe İçeriği” değerlendirmeye alınmış; mezbahalardaki süreç basamaklarından yalnızca kesim noktası üzerinden çalışma yürütülmüş; kesim öncesi ve kesim sonrası işlemler, çalışmanın konusu dışında tutulmuştur. Araştırma üç aşamalı olarak yürütülmüştür: Birinci aşamada Ankara Ticaret Borsasına bağlı bir mezbahada ISO 14001 Çevre Yönetim Sistemi kurulmuş ve bu yolla mezbahanın çevre boyutları belirlenmiştir. İkinci aşamada, belirlenen çevre boyutlarına göre aksiyon planları oluşturularak alınması gereken önlemler belirlenmiştir. Üçüncü aşamada Ankara ili ve ilçelerinde faaliyette olan onbir adet mezbahada yapılan anket çalışması ile mezbahalarda geri kazanılabilen yenilemeyen hayvansal yan ürünlerin durumu belirlenmiş; belirlenen duruma göre söz konusu ürünlerin işlenmemesinden kaynaklanan kayıplar tahmin edilmiştir. Sonuçta, mezbahalarda ISO 14001 Çevre Yönetim Sisteminin uygulanabileceği; yan ürünlerin değerlendirilmemesi durumunda ortaya çıkabilecek önemli çevresel risklerin olduğu; yalnızca araştırma kapsamında ele alınan yenilemeyen yan ürünlerden kan, safra ile işkembe ve bağırsak içeriğinin değerlendirilmesi durumunda bile pilot işletmeye 68 108,52 YTL/yıl; Ankara İli ve İlçelerine 165 486,36 YTL/yıl; ve son olarak ülke ekonomisine yıllık 4 192 251,88 YTL tutarında bir katkı sağlayabileceği belirlenmiştir. Anahtar Sözcükler : Çevre, Çevre Yönetim Sistemleri, Geri Kazanım, Yan Ürünler, Mezbaha. 127 SUMMARY A Research of Recycling of some Slaughterhouse’s effluents Creating Environmental Waste in Ankara Province and its Towns According to Application of Environmental Management Systems in Slaughterhouse of ATB. The purpose of this study is to explore the ISO 14001 Environmental Management System’s application which is an international standard applied in gaining back the inedible animal by-products exposed at the slaughterhouses. As part of the research “Blood and Bile, Intestinal, and Stomach contents” have been evaluated; the study has focused only on the slaughterhouse process which is one of the processing steps; the process before and after the slaughter have been excluded in the research. The research has three phases: In the first phase, ISO 14001 Environmental Management Systems have been established at a slaughterhouse associated with Ankara Commerce Exchange, and environmental aspects of the slaughterhouse have been defined by means of that. In the second phase necessary precautions have been determined by means of action plans related to the environmental aspects. In the third phase, the inedible animal byproducts were designated with the help of public surveys made at eleven slaughterhouses operating in Ankara province and its towns. Based on the defined situation the income loss has been marked. Finally, it’s been proven that ISO 14001 Environmental Management Systems could be applied in the slaughterhouses; important environmental risks could rise as a result of not using the by-products; and it is noted in the research that if only the blood and bile, intestinal and stomach contents even when used will contribute 68 108,52 YTL/annually to the pilot enterprise and 165 486,36 YTL/annually to Ankara province and it’s towns; and an annual income of 4 192 251,88 YTL to the country’s economy. Key Words: Environment, Environmental Management Systems, Recycling, ByProducts, Slaughterhouse. 128 KAYNAKLAR ABACIOĞLU, M. (1995). Açıklamalı ve İçtihatlı Çevre Kanunu ve Çevre Sağlığı Mevzuatı. Ankara: Seçkin Yayınevi, s: 30-657. AKINCI, Y., HEKİMOĞLU, Ö.L. (1976). Türkiye Hayvancılığının Ekonomik Sorunları. Ankara: Ongun kardeşler Matbaası, s: 9. ALGAN, N. (2000). Türkiye’de Devlet Politikaları Bağlamında Çevre ve Çevre Korumanın Tarihine Kısa Bir Bakış. In: Türkiye’de Çevre Korumanın Tarihi Sempozyumu. Ed: Z.Boratav. İstanbul: Türkiye Ekonomik ve Toplumsal Tarih Vakfı, s: 221-234. ALTIN, M. (2000). Mera-Erozyon İlişkileri. İstanbul: Tema Vakfı Yayınları, 26: 143146. ARAL, S. (1997). Hayvancılık işletme Ekonomisi Ders Notları. Ankara: A.Ü.Veteriner Fakültesi, s: 62-63. ARAL, S., CEVGER, Y. (2000). Türkiye’de Cumhuriyetten Günümüze İzlenen Hayvancılık Politikaları. İn: Türkiye-2000 Hayvancılık Kongresi; Ed: Prof.Dr.S.ARAL. Ankara: Ankara Ticaret Borsası, s: 38-56. BİNGÖL, Ş. (1995). Kırmızı Et ve Mamulleri Sanayinde Girdi Sorunları ve Verimlilik. Ankara: Millî Prodüktivite Merkezi, s: 3-109. BOZYİĞİT, R., KARAASLAN, T. (1998). Çevre Bilgisi. Ankara: Nobel Yayın Dağıtım, s: 135-141. BROWN, L.R., FLAVİN, C., FRENCH, H. (2000). Dünyanın Durumu 2000. İstanbul: TEMA Vakfı Yayınları, 32: 28-57. BUDAK, S. (2000). Avrupa Birliği ve Türk Çevre Politikası. İstanbul: Büke Yayınları, s: 17-362. ÇEPEL, N. (1997a). Toprak Kirliliği, Erozyon ve Çevreye Verdiği Zararlar. İstanbul: TEMA Yayınları, s: 4-12. 129 ÇEPEL, N. (1997b). Biyoçeşitlilik Önemi ve Korunması. İstanbul: TEMA Yayınları, 15: 14. ÇEVİK, B. (1998). Türkiye’de Rüzgar Erozyonu ve Çölleşme Sorunu. İstanbul: Tema Vakfı Yayınları, 16: 9. DAŞDEMİR, İ., TETİK, M., GÜVEN, M., DOĞUKAN, H. (1996). Doğu Anadolu Bölgesinde Erozyon Önlemede Kullanılabilir Bitki Türlerinin Tespiti ve Bunlarla Yapılacak Erozyon Önleme Çalışmaları. Erzurum: Doğu Anadolu Ormancılık Araştırma Müdürlüğü, s: 5-7. DEVLET PLANLAMA TEŞKİLATI (1994). Çevre Özel İhtisas Komisyon Raporu. Ankara, s:18-43. DEVLET PLANLAMA TEŞKİLATI (1995). Yedinci Beş Yıllık Kalkınma Planı. Ankara, 25.07.1995 tarih ve 22354-Mükerrer sayılı Resmî Gazete, s: 10. DEVLET PLANLAMA TEŞKİLATI (1997). Çevre Alt Komisyon Raporu. Ankara:, s:2326. DEVLET PLANLAMA TEŞKİLATI (2000). Tarımsal Politikalar Özel İhtisas Komisyon Raporu-534. Erişim: [http://ekutup.dpt.gov.tr/oik]. Erişim Tarihi: 09.05.2006. DEVLET PLANLAMA TEŞKİLATI (2002). Ekonomik ve Sosyal Sektörlerdeki Gelişmeler. Ankara, s:277-279. DEVLET PLANLAMA TEŞKİLATI (2006). Dokuzuncu Kalkınma Planı Hayvancılık Özel İhtisas Komisyon Raporu. Erişim:[http://www.abveteriner.org/abveteriner/ dosyalar/hayvancılık.doc]. Erişim Tarihi: 27.12.2006. Ankara: Devlet Planlama Teşkilatı, s: 9. DÜREN, Z. (1999). Çevre Bilincinin Küreselleşmesi ve Yeni Ekolojik Dünya Düzeni. İn: Verimlilik Dergisi. Ankara: Millî Prodüktivite Merkezi, s: 65-76. EKEMAN, E. (1998). Avrupa Birliği ve Türkiye’nin Çevre Politikalarının Karşılaştırmalı İncelemesi. İstanbul: İktisadî Kalkınma Vakfı, 153: 81 EKEMAN, E. (2000). 21. Yüzyılın eşiğinde Avrupa Birliği’nde Ortak Tarım Politikası. İstanbul: İktisadî Kalkınma Vakfı, 158: 1-2. 130 EKMEZTOGLOU, T., BALODİMAS, A., BUDAK, S. (2001). Avrupa Birliği’nin Çevre Politikası ve Türkiye’nin Uyumu. İstanbul: İktisadi Kalkınma Vakfı, s: 117-120. ERDOĞAN, İ., EJDER, N. (1997). Çevre Sorunları; Nedenler, Çözümler. Ankara: Doruk Yayınevi, s: 01-26. ERTUĞ, C. (2001). Yeşilden Griye Adım Adım Türkiye. İstanbul: Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları, s: 11-15. ERTÜRK, H. (1994). Çevre Bilimlerine Giriş. Bursa: Uludağ Üniversitesi Basımevi, s: 48-59. ET VE BALIK KURUMU (1973). Rendering Dairesi İşletme ve İmalat Yönetmeliği. Ankara: E.B.K. Genel Müdürlüğü, s:14-27. FAO (2005). Canlı Hayvan Sayıları. Erişim [http://faostat.fao.org].Erişim Tarihi: 09.05.2006. FILSTRUP, P. (1976). Handbook For The Meat By-Products Industry. Danmark: AlfaLaval, s: 13-24. GÖKÇE, O., KAYA, F. (1997). Tarımsal Üretimde Çevresel Girdilerin Maliyet Yansıtılması. İn: 3. Verimlilik Kongresi; Ed: Millî Prodüktivite Merkezi; Ankara: Millî Prodüktivite Merkezi, s: 342-359. GÖNENÇ, İ.E. (1984). Mezbahalar ve Et Ürünleri Endüstrisi. Ankara: Başbakanlık Çevre Genel Müdürlüğü, s: 5-75. GÜLER, B., ATLI, A., ALICA, S., GÜZEL, G., DALGIÇ, D., GÖKTÜRK, A., ÖZDEMİR, F., DOĞAN, A.E. (2001). Çöp Hizmetleri Yönetimi. Ankara: Türkiye ve Orta Doğu Amme İdaresi Enstitüsü, 302: 16-17. GÜNEY, E. (1998). Çevre Sorunları. Diyarbakır: Hatipoğlu Yayınevi, s:11-144. GÜRPINAR, E. (1998). Çevre Sorunları. İstanbul: Der Yayınları, s:93-192. HERTSGAARD, M. (1999). Yeryüzü Gezgini. İstanbul: Tema Vakfı Yayınları, s: 1-235. INSTİTUTE OF MEAT PACKİNG (IMP) (1953). By-Products of the Packing Industry. Chicago, s: 1-4. 131 İKTİSADİ KALKINMA VAKFI (2004a). Avrupa Birliği’nin Ortak Tarım Politikası. İstanbul, 2: 6-22. İKTİSADİ KALKINMA VAKFI (2004b). Avrupa Birliği’nin Ortak Çevre Politikası. İstanbul, 6: 5-16. KABOĞLU, İ. (1996). Çevre Hakkı. Ankara: İmge Kitapevi, s: 137-143. KARLUK, R. (1996). Avrupa Birliği ve Türkiye. İstanbul: İstanbul Menkul Kıymetler Borsası, s: 312-338. KARPUZCU, M. (1987). Çevre Ekonomisi. İstanbul: İ.T.Ü. İnşaat Fakültesi Matbaası, s: 164-179. KELEŞ, R., HAMAMCI, C. (1998). Çevre Bilim. Ankara: İmge Kitabevi, s: 89-139. KIŞLALIOĞLU, M., BERKES, F. (1994). Ekoloji ve Çevre Bilimleri. İstanbul: Remzi Kitabevi, s: 305-328. KORUMA KONTROL GENEL MÜDÜRLÜĞÜ (2005). Kırmızı Et Kombina ve Tesisleri. Erişim [http://www.kkgm.gov.tr/ankara]. Erişim Tarihi: 10.02.2005. MİLLÎ PRODÜKTİVİTE MERKEZİ (2000). Sanayi İşletmelerinde Çevre Yönetim Sistemlerinin Kurulması. Ankara, 645: 31-35. MİLLÎ PRODÜKTİVİTE MERKEZİ (2001). Türkiye’de Verimlilik, Kalkınma, Çevre Etkileşimi. Ankara, s: 7-56. MÜFTÜOĞLU, T. (1994). İşletme İktisadı. Ankara: Turhan Kitabevi, s: 27. NEMLİ, E. (1997). Toplam Kalite ve Çevre Yönetimi. İn: Verimlilik Dergisi. Ankara: Millî Prodüktivite Merkezi, 1997/3: 85-91 NEMLİ, E. (2000). Çevreye Duyarlı İşletmecilik ve Türk Sanayinde Çevre Yönetim Sistemi Uygulamaları. İstanbul: İstanbul Sanayi Odası, s:7-189. ÖZGÖKER, U. (2006). Avrupa Birliği’nin Çevre Politikası ve Türkiye’nin Uyumu. İstanbul: Deniz Ticaret Odası, s: 8-15. POSTEL, S. (2000). Son Vaha. Ankara: TÜBİTAK-TEMA Yayınları, s: 11. 132 RESMÎ GAZETE (2003). Avrupa Birliği Müktesebatının Üstlenilmesine İlişkin Türkiye Ulusal Proğramı. 24 Temmuz 2003 tarih ve 25178 (Mükerrer) sayılı Resmî Gazete, s: 589-646. SAKARYA, E., CEVGER, Y. (2001). Sakarya İlinde Besi Sığırcılığı ile Et ve Süt Sanayini Geliştirme Olanakları. In: Türkiye 2001 Tarım ve Hayvancılık Kongresi; Ed: Prof.Dr.S.ARAL; Sakarya: Adapazarı Ticaret Borsası, s: 158-196. SCARIA, K.J. (1989). Ekonomics of Animal By-products Utilization. Food and Agricultural Organization Services Bulletin. Rome, 77: 1-24. SEVİNÇ, A.K. (1995). Çevre Ekonomisi ve Verimlilik. Anahtar. Yıl:7 Ankara: Millî Prodüktivite Merkezi, 78: 16-17. SOYUPAK, S. (1997). Atık Su Arıtma Tesislerinin Planlanması. Ankara: Türkiye ve Orta Doğu Amme İdaresi Enstitüsü, 278: 42-43. SÖNMEZ, C. (1998). Atatürk ve Çevre. Çevre Bakanlığı, s: 5. ŞAKAR, D. (1997). Çevreye Yeni Bir Standart: ISO 14000. In: 3. Verimlilik Kongresi. Ankara: Millî Prodüktivite Merkezi, 599: 623-638. ŞİŞLİ, M.N. (1999). Ekoloji. Ankara: Gazi Kitapevi, s: 6-447. TUNÇALP, D. (1994). Çevre, Çevre Sorunları ve Verimlilik. Anahtar. Yıl:6 Ankara: Millî Prodüktivite Merkezi, 67: 18-19. TURGUT, N. (1993). Çevre ve Yurttaşlar-Yurttaşların Çevrenin Korunmasındaki Rolü. Ankara: Savaş Yayınları, s: 64-70. TÜRKİYE İSTATİSTİK KURUMU (1999). İstatistiklerle Türkiye, 1999. Ankara, s: 126127. TÜRKİYE İSTATİSTİK KURUMU (2004). Tarımsal Yapı, 2003. Ankara, s: 352-400. TÜRK STANDARTLARI ENSTİTÜSÜ (2005). ISO 14001 Çevre Yönetim SistemleriŞartlar ve Kullanım Kılavuzu. Ankara, s:1-17. 133 TÜRK STANDARTLARI ENSTİTÜSÜ (1997). ISO 14004 Çevre Yönetimi-Çevre Yönetim Sistemleri-Prensipler, Sistemler ve Destekleyici Teknikler İçin Genel Kılavuz. Ankara, s:3-24. TÜRK STANDARTLARI ENSTİTÜSÜ (1997). ISO 14012 Çevre Yönetimi-Çevre Denetimi için Kılavuz-Çevre Denetçilerinin Sahip Olması Gereken Özellikler. Ankara, s:3. TÜRK STANDARTLARI ENSTİTÜSÜ (1997). ISO 14050 Çevre Yönetimi-Terimler ve Tarifler. Ankara, s:3. TÜBİTAK-MAM (2002). Kümes ve Ahır Gübrelerinin Geri Kazanılması ve Bertarafı. Erişim: [http:// www.atikyonetimi.cevreorman.gov.tr/projeler/ gubre.doc]. Erişim Tarihi: 09.05.2006. Kocaeli: Türkiye Bilimsel Tetkik ve Araştırma Kurumu-Marmara Araştırma Merkezi, s: 1-82. YALÇIN, C., UYSAL, G. (2001). Hayvan Hastalıklarının Ulusal Ekonomiler ve Uluslar arası Ticaret Üzerindeki Etkileri. In: Türkiye 2001 Tarım ve Hayvancılık Kongresi; Ed: Prof.Dr.S.ARAL; Sakarya: Adapazarı Ticaret Borsası, s: 83-116. YAVUZ, K. (1998). Toprak Erozyonunun Sosyo-Ekonomik Etkileri. İn: Çepeçevre; Ankara: Kara Harp Okulu, 9: 4-6. YILDIRIM, S. (1997). Genel Olarak Çevre ve Türk Silahlı Kuvvetleri. Ankara: Hava Lojistik Komutanlığı Yayınları, s: 125-127. YILDIRIM, Ş. (2001). Avrupa Birliği ve Türkiye’de Tarımsal Yapı ve Verimlilik. Ankara: Millî Prodüktivite Merkezi, s: 25-26. YILDIRIM, Y. (1984). Et Endüstrisi. Bursa: Uludağ Üniversitesi, s: 15-17. 134 EKLER Ek.1 Anket Formu ANKARA ÜNİVERSİTESİ VETERİNER FAKÜLTESİ HAYVAN SAĞLIĞI EKONOMİSİ VE İŞLETMECİLİĞİ ANABİLİM DALI DOKTORA TEZ ÇALIŞMASI ANKET UYGULAMASI 1. KURULUŞ PROFİLİ Kurulduğu tarih : Ruhsat Tarih ve No : Kuruluş statüsü : Özel Belediye Kuruluşun Türü : Kombina Mezbaha Et Tesisi Kuruluşun Sınıfı : 1.Sınıf 2.Sınıf 3.Sınıf Kombina Kesim kapasitesi : BÜYÜKBAŞ (haftalık) KÜÇÜKBAŞ (haftalık) 1-10 1-10 11-25 11-25 26-50 26-50 51-75 51-75 75-100 75-100 101 ve daha fazla 101 ve daha fazla 135 Çalışan Sayısı : 1-10 11-25 26-50 51-75 75-100 Çalışanların Görevleri: Kasap Kesim Ücretleri : Büyük Baş Hayvan Başına : Küçük Baş Hayvan Başına : Personel Politikası : Sürekli çalışan eleman sayısı : Geçici (mevsimlik çalışan eleman sayısı) : 2. KESİM İLE İLGİLİ BİLGİLER Kesilen Hayvan Sayısı : (günlük) Kesilen Hayvan Irkı : (melez, kültür, saf) Kesilen Hayvan Ağırlığı : (canlı, karkas) Kesilen Hayvanın Geldiği Bölge : 3. KESİM TEKNOLOJİSİ İLE İLGİLİ BİLGİLER Trimming Olanakları : Var Yok Rendering Olanakları Var Yok : 136 Değerlendirilen kan miktarı : Değerlendirilen Bağırsak İçeriği Miktarı : Değerlendirilen İşkembe İçeriği Miktarı : Değerlendirilen Safra Miktarı : Değerlendirmeye alınan yenilebilen yan ürünler : Kırmızı et (kemikli) Kırmızı et (kemiksiz) Baş Dil Beyin Böbrek İşkembe Paça Ciğer Karaciğer Dalak Bağırsaklar Yağlar Değerlendirmeye alınan yenilemeyen yan ürünler : Kemik Boynuz Tırnak Kan Yağlar Deri Bağırsak içeriği İşkembe içeriği Safra Diğer yağlı dokular 4. KURULUŞU AİT DİĞER BİLGİLER Yasal mevzuata göre kuruluşun eksikleri : 137 Yasal mevzuata göre kuruluşun fazlaları : Arıtma tesisi var mı? : Var Yok Arıtma tesisi maliyeti : Hayvan Sağlığı Hizmetleri ile İlgili Sorunlar: Kesim Yeri Hijyeni İle İlgili Sorunlar : (aylık) 138 Ek.2 Ankara Bölgesinde Bulunan Kesim, Parçalama ve İşleme Tesisleri (KKGM, 2005) S.NO. RUHSAT RUHSAT SINIF NO TARİHİ KOMBİNA/TESİS İLÇE 1 60.707 20.01.2004 B3 Beypazarı Belediye Mezbahası BEYPAZARI 2 06-0202 06.06.2001 B3 Kızılcahamam Belediye Mezbahası KIZILCAHAMAM 3 06-0303 03.05.2002 B3 Nallıhan Belediye Mezbahası NALLIHAN 4 06-0404 21.02.2003 B3 Ayaş Belediye Mezbahası AYAŞ 5 06-0505 13.03.2003 B3 Hasanoğlan Belediye Mezbahası ELMADAĞ 6 06-0606 24.07.2003 B3 Şereflikoçhisar Belediye Mezbahası ŞEREFLİKOÇHİSAR 7 06-P1 31.10.2000 Tesis Anadolu Et Gıda Bes. Ltd. Şti. ÇANKAYA 8 06-P11 14.05.2001 Tesis Arslan Et Gıda Ltd. Şti. ÇUBUK 9 06-P12 05.06.2001 Tesis 10 06-P13 07.06.2001 Tesis Yimpaş A.Ş. Söğütözü Şb. ÇANKAYA 11 06-P14 28.06.2001 Tesis Nazar Gıda San.Vetic.A.Ş. SİNCAN 12 06-P2003 22.12.2003 Tesis 13 06-P23 31.01.2002 Tesis Şatıroğlu Güzel Kasap Bes. A.Ş. YENİMAHALLE 14 06-P25 16.08.2002 Tesis Bozkır Et Ve Tavuk Paz. Ltd. Şti. YENİMAHALLE 15 06-P28 23.12.2002 Tesis Dörtyol Et-Tavuk ALTINDAĞ 16 06-P29 28.02.2003 Tesis Bildirici Gıda San. Tic. Ltd. Şti. ETİMESGUT 17 06-P3 30.10.2000 Tesis Beydoğanlar Et Center YENİMAHALLE 18 06-P30 03.04.2003 Tesis Carrefoursa Sabancı Ticaret Mrk. YENİMAHALLE 19 06-P31 07.04.2003 Tesis Şanlı Gıda Hay. İnş. San. Tic. YENİMAHALLE 20 06-P32 10.04.2003 Tesis 21 06-P33 10.04.2003 Tesis Tombul Et Ve Tavuk Ürünleri Altındağ Düz. Sat. Gıda Ve İht. Mad. San. Tic. Ltd. Şti. Yunus Market İşl. Tic. Ltd. Şti. (Balgat Mağazası) Mahmutlar Gıda Teks. İnş. San. Tic. Ltd. Şti. ALTINDAĞ MERKEZ YENİMAHALLE YENİMAHALLE 139 Ek.2 Ankara Bölgesinde Bulunan Kesim, Parçalama ve İşleme Tesisleri (KKGM, 2005) (devamı) S.NO. 22 23 RUHSAT RUHSAT SINIF NO TARİHİ KOMBİNA/TESİS İLÇE 08.07.2003 Tesis Beğendik Mağaza İşletmeleri Tic. Ve San. A.Ş. Kocatepe Mağ. ÇANKAYA 06-P-36-? 06.06.2003 Tesis Aba Hayvancılık Ve Tarım Ürünleri San. Ve Tic. A.Ş. KEÇİÖREN 06-P-36 24 06-P-37 16.07.2003 Tesis Başak Et Ve Gıda Paz. Ltd. Şti. YENİMAHALLE 25 06-P-45 02.12.2003 Tesis Başak Et Ve Gıda Paz. Ltd. Şti. ÇANKAYA 26 06-P-46 02.12.2003 Tesis Başak Et Ve Gıda Paz. Ltd. Şti. ÇANKAYA 27 06-P-48 23.12.2003 Tesis 28 06-P-49 31.12.2003 Tesis Başak Et Ve Gıda Paz. Ltd. Şti. MERKEZ 29 06-P5 01.12.2000 Tesis Oyak Büyük Mağazacılık Tic. ÇANKAYA 30 06-P-50 31.12.2003 Tesis Başak Et Ve Gıda Paz. Ltd. Şti. MERKEZ 31 06-P-51 23.02.2004 Tesis 32 06-P-52 18.03.2004 Tesis Adese (Akköprü Şub.) YENİMAHALLE 33 06-P-53 26.03.2004 Tesis Başak Et Ve Gıda Paz. Ltd. Şti. MERKEZ 34 06-P-54 26.03.2004 Tesis Başak Et Ve Gıda Paz. Ltd. Şti. MERKEZ 35 06-P-55 07.04.2004 Tesis Söğüt Et Ürünleri, Gıda San. Tic. YENİMAHALLE 36 06-P6 06.12.2000 Tesis 37 06-P8 31.01.2001 Tesis Sarıoğlu Et YENİMAHALLE YENİMAHALLE Altunbilekler Gıda Ve İhtiyaç Mad. Tic. Ve San. Ltd. Şti. Mahmutlar Gıda Teks. İnş. San. Tic. Ltd. Şti. Özçelikler Entegre Et Tavuk İthalat-İhracat Tic. Ltd. Şti. ÇANKAYA YENİMAHALLE MERKEZ 38 06-PM18 07.09.2001 Tesis Şamil Gıda Hay.Elt.Tic.San. 39 06-PM-21 10.10.2001 Tesis Etsan İç Ve Dış Tic. Gıda Ltd. Şti. YENİMAHALLE 40 06-PM-38 09.09.2003 Tesis Özçelikler Entegre Et Tavuk İthalat İhracat Ltd.Şti. ÇANKAYA 41 06-PM-39 09.09.2003 Tesis Sampi Kiralama Danış.Rek.Gıda Zir.Hay.İnş.Tah.San.Tic.Ltd.Şt GÖLBAŞI 42 06-PM-40 09.09.2003 Tesis Adese Alışveriş Merk.Tic.A.Ş. KEÇİÖREN 140 Ek.2 Ankara Bölgesinde Bulunan Kesim, Parçalama ve İşleme Tesisleri (KKGM, 2005) (devamı) S.NO. RUHSAT RUHSAT NO TARİHİ SINIF 43 06-PM41 26.09.2003 Tesis Gölet Göleli Gıda Ve İht.Md. YENİMAHALLE 44 06-PM-42 19.11.2003 Tesis Canerler Gıda San. Ve Tic. A.Ş. SİNCAN 45 06-PM-43 19.11.2003 Tesis Canerler Gıda San. Ve Tic. A.Ş. YENİMAHALLE 46 06-PM-44 20.11.2003 Tesis Fatih Et Ve Tavuk Md.Tic. YENİMAHALLE KOMBİNA/TESİS İLÇE 47 06-PM6 11.12.2000 Tesis Etsan İç Ve Dış Tic. Gıda Ltd. Şti. MERKEZ 48 06-PS11 04.04.2001 Tesis Tigem Vakfı Gıda Ve İh. Md. San. Tic. Paz. A.Ş. YENİMAHALLE 49 06-PS7 22.02.2001 Tesis Derekışla Et MERKEZ 50 06-S-10 13.03.2001 Tesis Canerler Gıda San. Ve Tic. A.Ş. YENİMAHALLE 51 06-S15 23.07.2001 Tesis İltan Gıda Hay. İnş. Oto İş. San. Tic. Ltd. Şti. YENİMAHALLE 52 06-S16 14.08.2001 Tesis May Tüketim Maddeleri Gıda San.Tic.Ltd.Şti. ÇANKAYA 53 06-S17 20.08.2001 Tesis Üçer Sakatat YENİMAHALLE 54 06-S19 17.09.2001 Tesis Maç Tarımsal San.Ve Tic.A.Ş. GÖLBAŞI 55 06-S2 31.10.2000 Tesis İtimat Besicilik Ve Et San. Tic. Ltd. Şti. ÇANKAYA 56 06-S26 16.10.2002 Tesis Yayla Etgıda San. Tic. Paz. YENİMAHALLE 57 06-S34 06.05.2003 Tesis Yaşar Birleşik Pazarlama Dağıtım YENİMAHALLE Turizm Ve Ticaret A.Ş. 58 06-S-35 29.05.2003 Tesis Etpa Gıda Tar.Hay.Ve Su Ürün.Paz. San. Tic.Ltd. Şti. YENİMAHALLE 59 156 11.02.1998 1 Sultan Et Ve Gıda Üretim Paz. Tic. Ltd.Şti. ELMADAĞ 60 164 26.08.1998 1 Akbulut Et Kom.Entegre Et Ve Mamül Paz.Tic.Ltd.Şti. ELMADAĞ 61 166 15.12.2003 Kombina Mısırdalı Et Entegre San.Tic. SİNCAN 62 179 09.06.1999 Kombina Harmancı Et Ve Gıda Mad.San. ELMADAĞ 141 Ek.2 Ankara Bölgesinde Bulunan Kesim, Parçalama ve İşleme Tesisleri (KKGM, 2005) (devamı) S.NO. RUHSAT RUHSAT NO TARİHİ SINIF 63 292 18.07.2002 2 64 293 16.08.2002 65 296 66 KOMBİNA/TESİS İLÇE Beşkardeşler Mezbahası YENİMAHALLE B2 Çubuk Belediye Mezbahası ÇUBUK 19.09.2002 B1 Aygüler Dericilik Nak.İnş.Taah.Mak.Teks.Gıda Mad.San.Tic.Ltd KAZAN 301 24.12.2002 1 ATB Mezbahası SİNCAN 67 317 17.12.2003 B2 Akyurt Belediye Mezbahası AKYURT 68 321 12.04.2004 B2 Polatlı Belediye Mezbahası POLATLI 69 PC-1 29.09.1998 Tesis Endi Tüketim Malları San.Tic. KEÇİÖREN 70 PC-2 02.10.1998 Tesis Metro Gros Market Bakırköy Alış KEÇİÖREN Hiz.Tic.Ltd.Şti. 71 PC-3 19.02.1999 Tesis Et Tav YENİMAHALLE 72 PC-4 19.02.1999 Tesis Direkçi Gıda A.Ş YENİMAHALLE 73 PC-5 16.03.1999 Tesis Beğendik Mağaza İşl.Tic.A.Ş. YENİMAHALLE 74 PC-8 16.12.1999 Tesis Anksan Besicilik Gıda Tar.Ür.İnş.Tur.San.Tic.Ltd.Şti. YENİMAHALLE 75 PM-10 07.06.1999 Tesis Köroğlu YENİMAHALLE 76 PM-12 27.07.1999 Tesis Başkent Salamcılık YENİMAHALLE 77 PM-23 17.02.2000 Tesis Migros T.A.Ş._et Tav GÖLBAŞI 78 PM-27 14.04.2000 Tesis Burak Besicilik ETİMESGUT 79 PM-6 04.03.1999 Tesis Yeni Başkent Salam Sosis YENİMAHALLE 80 PM-8 06.05.1999 Tesis E.B.Ü. Et İşletmesi Müdürlüğü SİNCAN 81 PM-9 26.05.1999 Tesis Real Hipermarket Zinciri A.Ş. YENİMAHALLE 82 PMS-27 11.11.2002 Tesis Aba Hayvancılık Ve Tarım Ürünleri San. Tic. A.Ş. GÖLBAŞI 83 SD-1 04.06.1999 Tesis Yalçın Et YENİMAHALLE 142 Ek.3 Hayvansal Yan Ürünler ve Kullanım Alanları (Scaria, 1989) S.NO. YAN ÜRÜN Ham Deri KULLANILDIĞI YER KULLANILDIĞI SANAYİ KOLU İşlenmiş deri Ayakkabı, Giyecek ve mobilya döşeme Deri sanayi, Ayakkabı fabrikası, Giyim ve kuşam üretim yerleri ve mobilya döşeme atölyeleri Sosis kaplama zarı Sosis Yiyecek Kolojen ve türleri Kozmetik ana maddesi olarak el ve yüz kremleri ile şampuanlarda, deterjanlarda, vb ürünlerde Kozmetik Jelatin ve tutkal Yapıştırıcı Kibrit ve yapıştırıcı a) Teknik alan a) Baskı merdanesi a) Matbaa sektörü b)Farmasödikal b) Jelatin kapsüller b) Farmasödikal c) Yiyecek alanı c) Jöleler c) Yiyecek sektörü Ev hayvanlarına verilen ek gıdalar Köpekler için kemirme oyuncağı Ev hayvanları endüstrisi Tutkal Yapıştırıcı Kibrit SON ÜRÜN 1 Tüyleri yolunmuş deri (trimming) Deri yüzüldükten sonra deri altında kalan et parçaları 143 Ek.3 Hayvansal Yan Ürünler ve Kullanım Alanları (devamı) S.NO. 2 YAN ÜRÜN İnce Bağırsak SON ÜRÜN KULLANILDIĞI YER KULLANILDIĞI SANAYİ KOLU Sosis kaplama zarı Sosis Yiyecek Cerrahi sütür Ameliyatlar Farmasötikal Spor malzemelerinde kullanılan teller Tenis ve bedminton raket telleri Spor malzemeleri Müzik telleri Keman teli Müzik aletleri Prostetik malzemeler, kolojen kağıtlar, kolojen tüpler, vb. Yanıklarda ve yaralanmalarda yara ve yanık kapatma malzemesi Farmasötikal Diyaliz membranları (zarı) Diyaliz için Farmasötikal Heparin Kan sulandırıcısı Farmasötikal Protein yiyeceği Tavuklar ve domuzlar için takviye yem Hayvan yemi Kalın Bağırsak Protein yiyeceği Tavuklar ve domuzlar için takviye yem Hayvan yemi Apandisit (kör bağırsak) Sosis zarı Özel sosisler için zar Yiyecek sektörü Kolojen kağıdı Yanıklarda yanık üzerini kapatma malzemesi Farmasötikal Ösofagus (yemek borusu) Sosis kılıfı Sosis zarı Yiyecek sektörü Mesane Sosis kılıfı Sosis zarı Yiyecek sektörü Bağırsak mukosası 144 Ek.3 Hayvansal Yan Ürünler ve Kullanım Alanları (devamı) S.NO. YAN ÜRÜN Kemik SON ÜRÜN Hayvansal yağ KULLANILDIĞI SANAYİ KOLU a) Sabun a)Kozmetik b) Yenilebilir kullanım b) Yiyecek sektörü Kemik unu Gübre, yiyecek katkı maddesi Tarımsal katkı ürünleri üretimi ve diğer katkı maddeleri Jelatin, tutkal (teknik, yenilebilir, farmasötikal ve fotoğraf jelatini) Baskı merdanesi, jelatin kapsüller, jöleler ve yapıştırıcılar Matbaa, fotoğrafçılık, farmasötikal, yiyecek sektörü, kibrit ve kontraplak sanayi Kemik külü Porselen yemek tabağı Seramik Kömürleştirilmiş kemik Renksizleştirme malzemesi Kimya sanayii Kemik üzerinde kalan et parçaları Tutkal Yapıştırıcı Yapıştırıcı, kibrit ve kontraplak Kan Kan unu a) Katkı yemeği a) Hayvan yemi b) Gübre b) Gübre a) Deri son işlem malzemesi a) Dericilik 3 4 KULLANILDIĞI YER Kurutulmuş Sprey kan b) Kontraplak yapıştırıcısı b) Ağaç sanayii a) Sosislerde et yerine a) Yiyecek sektörü b) Hemoglobin şurubu b) Farmasötikal Hidrolize kırmızı kan hücresi Hazır çorba gibi hazır gıda malzemelerinde katkı malzemesi Yiyecek sektörü Kan albümini Temel protein olarak Kozmetik ve deterjan Kan plazması 145 Ek.3 Hayvansal Yan Ürünler ve Kullanım Alanları (devamı) S.NO. 5 6 YAN ÜRÜN Boynuz SON ÜRÜN KULLANILDIĞI YER KULLANILDIĞI SANAYİ KOLU Öğütülmüş boynuz unu Gübre Yapay Gübre Endüstrisi El sanatları Damga ve kaşe El sanatları El sanatları El sanatları malzemeleri El sanatları Yangın söndürme cihazı köpüğü Yangın Söndürme Cihazı Kimya Protein Hidrolisatı Hazır çorba ve diğer hazır gıdalarda tatlandırıcı olarak Yiyecek sektörü Öğütülmüş tırnak unu Gübre Yapay Gübre Endüstrisi Yangın söndürme cihazı köpüğü Yangın Söndürme Cihazı Kimya Paça yağı Alkollü içkilerde ana madde olarak Kimya Protein Hidrolisatı Hazır çorba ve diğer hazır gıdalarda tatlandırıcı olarak Yiyecek sektörü a) Vücut Kılı a) Öğütülmüş kıl a) Gübre a) Yapay Gübre b) Kuyruk Kılı b) İşlenmiş kıl b) Fırçalarda b) Fırça yapımı Tırnak ve Ayaklar Kıl 7 146 Ek.3 Hayvansal Yan Ürünler ve Kullanım Alanları (devamı) S.NO. 8 YAN ÜRÜN Glendler ve organlar SON ÜRÜN KULLANILDIĞI YER KULLANILDIĞI SANAYİ KOLU Tripsin (enzim) Proteolitik enzim Kimya Azaltılmış enzim maddesi Proteolitik enzim Deri sanayii İnsülin (hormon) Antidiabetik ilaç Farmasötikal İlaç sektörüne yönelik özünün çıkartılması Hematinik Farmasötikal Hayvan yemi Ev hayvanları için yem ve mama Yiyecek sektörü Heparin Kan pıhtılaştırıcısı Farmasötikal Hayvan yemi Ev hayvanları için yem ve mama Yiyecek sektörü Kolestrol Farmakolijik aktif bileşiklerin ayrıştırılması Farmasötikal a) Yer temizlik deterjanı a) Kimya (Pankreas) Glendler ve organlar (Karaciğer) Glendler ve organlar (Akciğer ve bağırsak mukosası) Glendler ve organlar (Beyin) Glendler ve organlar (Safra ve safra taşı) Safra hamuru a) Kolik asit b) Desoksikolik asit c) Kenodoksikolik asit b) Farmasödikal Maddeler c) Biyokimyasal maddeler b) Farmasödikal c) Kimya 147 Ek.3 Hayvansal Yan Ürünler ve Kullanım Alanları (devamı) S.NO. YAN ÜRÜN Glendler ve organlar SON ÜRÜN KULLANILDIĞI SANAYİ KOLU Peynir altı suyu (rennin) Peynir, puding ve diğer süt ürünlerinin yapımı ile et terbiyesinde Mandıracılık Adrenalin Kalp düzenleyicisi Farmasötikal Gelişme hormonu Farmasötikal Farmasötikal Cinsellik hormonu Farmasötikal Farmasötikal Histone, Deoxyrebonuclei asidi İlaç yapımı Farmasötikal Hiyolüronik asit Kimya Kimya a) Gübre a) Doğal tarımsal gübre a) Gübre sanayi (işkembe) (yalnızca düve olandan alınan) Glendler ve organlar KULLANILDIĞI YER (Adrenaller) Glendler ve organlar (Omurilik soğanı) Glendler ve organlar (Testisler) Glendler ve organlar (Timuslar) (Yalnızca düveden alınan için) Glendler ve organlar (inek gözü) İşkembe içeriği 9 b) Biyogaz b) Aydınlatma ve pişirme için enerji b) Enerji c) Yem içeriği c) tavuk ve domuz gibi hayvanlar için yem c) Yem 148 ÖZGEÇMİŞ I- Bireysel Bilgiler ADI : Mehmet Ruhi SOYADI : GÖKMOĞOL DOĞUM YERİ VE TARİHİ : İstanbul, 21 Nisan 1964 UYRUĞU : T.C. MEDENİ DURUMU : Bekâr ASKERLİK DURUMU : Tamamlandı İLETİŞİM ADRESİ VE TEL. : Erenköy, Çobanyıldızı Sok. No:16/27 Kadıköy 34756 İSTANBUL TEL: 0 216 478 10 77 (ev) 0 532 472 94 27 (cep) e-posta: II- gokmogol@hotmail.com Eğitimi YABANCI DİL İngilizce 2000-2007 Ankara Üniversitesi Sağlık Bilimleri Enstitüsü’nde “Çevre Yönetim Sistemleri” konusu ile doktora 1997-1999 Ankara Üniversitesi Sağlık Bilimleri Enstitüsü’nde “Toplam Kalite Yönetimi” konusu ile yüksek lisans 1986-1987 Sınıf Uzmanlık Eğitimi (Levazım Sınıf Okulu) 1982-1986 Kara Harp Okulunda lisans düzeyinde İşletme eğitimi 1978-1982 Kuleli Askeri Lisesinde kolej müfredatında lise eğitimi (bir yıl hazırlık sınıfı dahil) 1975-1978 Ortaokul eğitimi 1970-1975 İlkokul eğitimi III- Unvanları Doktora sonucu elde edilen unvanı dışında akademik bir unvan bulunmamaktadır. IV- Mesleki deneyimi 1986-2003 Kara Kuvvetleri Komutanlığına bağlı çeşitli Birlik, Kurum ve Karargahlarda ara kademe yöneticiliği sonucunda Kıdemli Binbaşı rütbesinden emekli 2003-2006 EDEL Eğt.ve Danş. Hiz. Ltd.Şti. Genel Müdürü 149 DENEYİM KONULARI (1986-2006 arası tarih sırasına göre) 1. Malatya 2.Ordu Komutanlığında 1987-1988 yılları arasında Sahra Hizmet (Banyo, Çamaşır ve Mutfak Üniteleri) Komutanlığı 2. Malatya 2.Ordu Komutanlığında 1988-1991 yılları arasında Yiyecek ve Akaryakıt İkmal Maddeleri Mal Saymanlığı 3. Erzincan 3.Ordu Komutanlığında 1991-1992 yılları arasında Levazım Malları Bakım Onarım Bölüm Amirliği 4. Erzincan 3.Ordu Komutanlığında 1992-1994 yılları arasında Giyim ve Kuşam Maddeleri Mal Saymanlığı 5. Ankara 600 Yataklı Mevki Asker Hastanesi Baştabipliğinde 1994-1999 yılları arasında Levazım İkmal ve Bakım Şube Müdürlüğü 6. Ankara 600 Yataklı Mevki Asker Hastanesi Baştabipliğinde 1996-1999 yılları arasında eş zamanlı olarak ISO 9001 Kalite Yönetim Sistemi ve ISO 14001 Çevre Yönetim Sistemi Yönetim Kurulu Üyeliği 7. Ankara K.K.K.Eğitim ve Doktrin Komutanlığında 1999-2002 yılları arasında Levazım İkmal ve Bakım Kısım Amirliği 8. Ankara K.K.K.Eğitim ve Doktrin Komutanlığında 2000-2002 yılları arasında eş zamanlı olarak Toplam Kalite Yönetimi, ISO 9001:2000 Kalite Yönetim Sistemi ve ISO 14001 Çevre Yönetim Sistemi hakkında K.K.K. Birliklerinde görevli çeşitli rütbe ve makamlardaki personele danışmanlık ve eğiticilik 9. Ankara K.K.K.Eğitim ve Doktrin Komutanlığında 2000-2002 yılları arasında eş zamanlı olarak 4734 sayılı Kamu İhale Kanunu ve 4735 sayılı Kamu İhale Sözleşmeleri Kanununun hazırlanması sürecinde Milli Savunma Bakanlığını temsilen hazırlık ve adaptasyon (hazırlanan yasalara Bakanlık mevzuatının uyumu) kurulu üyeliği 10. Konya Personel Okulu ve Eğitim Merkezi Komutanlığında 2002-2003 yılları arasında Levazım İkmal ve Bakım Şube Müdürlüğü 11. Türk Standartları Enstitüsü tarafından görev verildiğinde ISO 9001:2000 Kalite Yönetim Sistemi standardı denetimlerinde Hayvancılığa Dayalı Sanayi İşletmeleri ve Özel/Genel Güvenlik konularında Uzman Denetçilik 12. Avusturya “Quality Austria” Belgelendirme Kuruluşunda OHSAS 18001 İş Sağlığı ve Güvenliği Yönetim Sistemi standardı üzerine Denetçilik görevi V- Üye Olduğu Bilimsel Kuruluşlar Üye olduğu bilimsel bir kuruluş bulunmamaktadır. VI- Bilimsel İlgi Alanı 1. GÖKMOĞOL, R. (1986), “Atatürkçülüğün Genel Türk Tarihi İçinde Dayandığı Temeller”, Atatürk Haftası Armağanı, ANKARA:Gnkur.As.Tarih ve Stratejik Etüt Bşk.lığı Yayınları, S:233-245. 150 2. Hacettepe Üniversitesi Ev Ekonomisi Yüksek Okulu 1. Uluslararası Katılımlı Ulusal Kurum Ev İdaresi Kongresi (21-23 EKİM 1998) “ISO 9001’in Bir Hastane Uygulaması” 3. Başkent Üniversitesi 2. Ulusal Sağlık Kuruluşları ve Hastane Yönetimi Sempozyumu (15-16 MAYIS 1999) “Hastanelerde Bütçe Uygulamaları ve Bu Uygulamalar Konusunda Finansal Bir Çalışma” 4. Başkent Üniversitesi Toplam Kalite Yönetimi Prensiplerinin Sağlık Hizmetlerinde Uygulamaları Sempozyumu (22-23 EKİM 1999) “ISO 9000 Uygulamalarının Sonuçları İle İlgili Bir Hastane Müşteri Memnuniyet Çalışması” 5. Levazım Maliye Okulu ve Eğitim Merkezi Komutanlığı Ulusal Katılımlı 2000’li Yıllarda Türk Silahlı Kuvvetlerinde Toplu Beslenme ve Kontrol Sistemleri Sempozyumu (16-17 KASIM 1999) “Kara Kuvvetleri Komutanlığına Bağlı Birimlerde Gıda Maddelerinin Depolama, Dağıtım ve Mutfak Hizmetlerinde Toplam Kalite Yönetimine Geçiş Sorunları ve Çözüm Önerileri” (Yayımlanmamış Yüksek Lisans Tezi - http://www.sagbilens.ankara.edu.tr/old/ 1190tezler.htm) 6. Türkiye Kültür, Sanat ve Eğitim Vakfı ile Ankara Ticaret Odası işbirliğinde “Avrupa Birliği Sürecinde Türkiye” konulu Uluslararası Katılımlı Kongre (0103 ARALIK 2004) “Tarihsel Süreç İçinde Türk-Avrupa İlişkileri Üzerine Özet Bir Çalışma” 7. GÖKMOĞOL, R. (01 Mart 2005) “AB mi? Pandoranın Kutusu mu?” (Özel Röportaj). ANKARA: ÇAĞ ANKARA Gazetesi: 129. 8. GÖKMOĞOL, R. (2005). “İş Hayatında Mutluluğun Sırları-BİR ÖDÜL DE BANA VER”. İSTANBUL: Popüler Kitaplar-No:17. VII- Bilimsel Etkinlikleri ALDIĞI BURSLAR : Aldığı burs bulunmamaktadır ÖDÜLLER : Bilimsel bir çalışmadan kaynaklanan aldığı akademik kökenli ödül bulunmamaktadır. PROJELER : Katıldığı bir akademik proje çalışması bulunmamaktadır. KONFERANS VE SEMİNERLER : 1. Hacettepe Üniversitesi Ev Ekonomisi Yüksek Okulu 1. Uluslararası Katılımlı Ulusal Kurum Ev İdaresi Kongresi (21-23 EKİM 1998) 2. Başkent Üniversitesi 2. Ulusal Sağlık Kuruluşları ve Hastane Yönetimi Sempozyumu (15-16 MAYIS 1999) 3. Başkent Üniversitesi Toplam Kalite Yönetimi Prensiplerinin Hizmetlerinde Uygulamaları Sempozyumu (22-23 EKİM 1999) Sağlık 151 4. Levazım Maliye Okulu ve Eğitim Merkezi Komutanlığı Ulusal Katılımlı 2000’li Yıllarda Türk Silahlı Kuvvetlerinde Toplu Beslenme ve Kontrol Sistemleri Sempozyumu (16-17 KASIM 1999) 5. Türkiye Kültür, Sanat ve Eğitim Vakfı ile Ankara Ticaret Odası işbirliğinde “Avrupa Birliği Sürecinde Türkiye” konulu Uluslararası Katılımlı Kongre (0103 ARALIK 2004) PANELLER : Panelist olarak katıldığı bir panel bulunmamaktadır. VIII-Diğer Bilgiler EĞİTİM PROĞRAMI HARİCİNDE ALDIĞI KURSLAR VE KATILDIĞI SEMİNERLERİ 1. TSE’den “ISO 9000 Kalite Yönetimi ve Kalite Güvencesi” eğitimi 2. TSE’den “Kalite Sistem Dokümantasyonu” eğitimi 3. TSE’den “Kuruluş İçi Kalite Tetkikleri” eğitimi 4. TSE’den “İstatistiksel Proses Kontrol” eğitimi 5. TSE’den “ISO 14000 Çevre Yönetim Sistemi” eğitimi 6. KALDER'den “ISO 9001:2000 Kalite Yönetim Sistemi (Revizyon)” eğitimi 7. DIVERSEYLEVER’den “Çamaşır Hijyeni” eğitimi 8. Procter&Gamble Endüstri Ürünleri’nden “Hastane Hijyeni” eğitimi 9. K.K.K. Eğitici Yetiştirme Okulu’ndan “Eğiticinin Eğitimi” eğitimi 10. T.S.K. Eğitim Merkezi’nden “Liderlik” eğitimi 11. T.S.K. Eğitim Merkezi’nden “Etkili Konuşma ve Hitabet” eğitimi 12. T.S.K. Eğitim Merkezi’nden “Etkili Yazışma Teknikleri” eğitimi 13. T.S.K. Eğitim Merkezi’nden “Zaman Yönetimi” eğitimi 14. T.S.K. Eğitim Merkezi’nden “Toplantı Yönetimi” eğitimi 15. K.K.K.Lv.Mly.Ok.ve Eğt.Mrk.K.lığından “Stok Yönetimi” eğitimi VERMEYE YETKİLİ OLDUĞU EĞİTİMLER 1. ISO 9001:2000 Kalite Yönetim Sistemi Temel Eğitimi 2. ISO 9001:2000 Kalite Yönetim Sistemi Dokümantasyon Eğitimi 3. Kuruluş İçi Kalite Tetkikleri Eğitimi 4. İstatistiksel Proses kontrol Eğitimi 5. ISO 14001 Çevre Yönetim Sistemi Temel Eğitimi 6. ISO 14001 Çevre Yönetim Sistemi Dokümantasyon Eğitimi 7. Kuruluş İçi Çevre Tetkikleri Eğitimi 152 8. OHSAS 18001 İş Sağlığı ve Güvenliği Yönetim Sistemi Temel Eğitimi 9. OHSAS 18001 İş Sağlığı ve Güvenliği Yönetim Sistemi Dokümantasyon Eğitimi 10. Kuruluş İçi İş Sağlığı ve Güvenliği Tetkikleri Eğitimi 11. Toplam Kalite Yönetimi Eğitimi 12. Çevre Bilinci ve Ekoloji Eğitimi 13. Liderlik Eğitimi 14. Motivasyon eğitimi 15. Etkili Konuşma ve Hitabet Eğitimi 16. Zaman Yönetimi Eğitimi 17. Toplantı Yönetimi Eğitimi 18. Değişim Mühendisliği ve Şirketlerde Etkin Değişim Eğitimi 19. Risk ve Kriz Yönetimi Eğitimi 20. Süreç Yönetimi DİĞER ÜYELİKLERİ 1. QualityAustria uluslararası belgelendirme kuruluşu bünyesinde OHSAS 18001 İş Sağlığı ve Güvenliği Yönetim Sistemi denetçisi 2. TQCSI uluslararası belgelendirme kuruluşu bünyesinde ISO 9001 Kalite Yönetim Sistemi, ISO 14001 Çevre Yönetim Sistemi ve OHSAS 18001 İş Sağlığı ve Güvenliği Yönetim Sistemi resmî eğitici olarak görevli 3. TEMA Vakfı bünyesinde gönüllü eğitici