TÜKETĐCĐ EĞĐTĐMĐ VE ÇEVRE BĐLĐNCĐ Prof. Dr. MÜBERRA BABAOĞUL TÜKETĐCĐ EĞĐTĐMĐ VE ÇEVRE BĐLĐNCĐ Đnsan çevresiyle uyum içerisinde ve belli bir dengenin sağlanmasıyla yaşamını sürdüren, ancak bazı durumlarda dengeyi bozabilen bir varlıktır. Đnsanla çevresi arasındaki dengeyi sağlayan koşullar bozulmaya başlayınca, insanların gerekli önlemleri alma zorunluluğu doğar. Çevre kirliliği canlıların yaşadıkları ortamın doğal dengesinin bozulması faaliyetidir. Gelişmiş ülkelerdeki hızlı teknolojik ve ekonomik gelişmeler sonucunda ailelerin; kullanan-at yöntemini tercih etmeleri, gelişmekte olan ülkelerde ise toplumun doğayı ve doğal kaynakları ekonomik gelir getiren varlıklar olarak görmeleri sonucunda çevreyi bilinçsiz bir şekilde kullanmaları, çevre kirliliğinin büyük boyutlara ulaşmasına neden olmaktadır. Đnsan, var oluşundan bu yana yaşamını, çevresini değiştirerek sürdürmüştür. Toplumdaki her bireyin tüketme zorunluluğu dikkate alındığında “tüketici bireyin” davranışları ile çevre kirliliğinin artması ve azalması arasında sıkı bir bağ vardır. Üretim Çevresi Ham Maddeler Ürünler Tüketim Çevresi Atık Atık Doğal Çevre Ham Maddeler Üretim Ürünler Tüketim Şekil 1. Doğal Çevre ve Üretim-Tüketim Etkileşimi Modeli. Sanayileşmenin ve kentleşmenin bir sonucu olarak ortaya çıkan aşırı nüfus artışı ve göç, çevre sorunlarının oluşmasında önemli bir etken olarak görülmektedir. Çevre sorunlarının artmasına sebep olan faktörlerden bir diğeri de mevcut tüketim alışkanlıkları ve tüketimin sürekli kamçılanmasıdır. Çevresindeki kaynakları tüketen insan, birey olarak çevreyi olumlu ya da olumsuz yönde etkileme gücüne sahiptir. Tüketicilerin tercihleri yani tüketim biçimleri ile ekolojik denge arasındaki etkileşim Dünya geneli düşünüldüğünde ürkütücüdür. Dünya nüfusu hızla artmakta fakat nüfusa yetecek doğal kaynaklar aynı oranda artmamakta, sınırlı kalmakta hatta yok olmaktadır. Doğada canlıların kendi aralarında ve fiziksel çevreyle olan ilişkileri, canlıların sağlıklı gelişmelerine olanak veriyorsa ekolojik denge sağlanmış olur. Çevre bilinci çevreyi koruyucu, çevre kirliliğini önleyici çalışmalar için önemli bir koşul olmakla birlikte tek başına yeterli değildir. Buna tüm toplumun katılımı gerekir. Birey ve ailenin tek tek katılımı olmadıkça, yanlış alışkanlıklar değiştirilmedikçe sorunların çözülmesi güçtür. Çevrenin bazı ihtiyaçları karşılamak için akılcı kullanılması, yanlış kullanmanın doğurduğu tüketim ve kirliliğin önlenmesi için çevre eğitimi gereklidir “Sağlıklı bir Çevre de Yaşama Hakkı” Tüketicinin evrensel haklarından biri olarak “Uluslararası Tüketici Birlikleri Örgütü ( CI )” tarafından kabul edilip tüm dünyaya ilan edilmiştir. Aile, bireyin topluma hazırlandığı, sosyalleşmenin başladığı ilk yerdir. Çocuğun gelişmesinde aile sadece onun gelişmesini yönlendirmekle kalmaz, aile içi ve dışı davranışlarda yönlendirici rol oynar. Çevre bilinci olan tüketici, çevre kirliliğine karşı kendi etkinliğini kavrayan, kaynak kullanımında gelecek nesiller ve tüm insanlık için duyarlı bir tutum içinde olan sorumlu bir ekolojist” olarak tanımlanabilir. Çevre bilincinden söz ederken sürdürülebilirlik kavramından da söz etmek gerekir. Oxfam’a göre sürdürülebilir kalkınmanın tanımlarından birisi “Bugünün gerekliliklerini, gelecek kuşakların kendi ihtiyaçlarını gidermelerine engel olmadan karşılamaktır”. Sürdürülebilir kalkınmanın temelinde kaynakların korunması ve yenilenmesi yatar. Sürdürülebilirlik, toplumsal hayatta insanların ihtiyaçlarını karşılamak için nasıl yaşadıklarına bağlıdır. Sürdürülebilir olan kalkınma şekli; üretimin bağlı olduğu ekosistemin canlılığı ve kalitesini, iş gücünün fiziksel ve zihinsel sağlığını, ayrıca üretimin içinde yer aldığı sosyal ve yapısal çevreyi korur “insanların mevcut ihtiyaçlarını, gelecek nesillerin ihtiyaçlarını karşılayabilecek kaynakların miktarını ve şeklini etkilemeden karşılayabilmesi ve tatmin edebilmesi olarak tanımlanan sürdürülebilirlik kavramı ile “toplumsal eşitlik” arasında sıkı bir bağ vardır. Sürdürülebilirlik, toplumdaki tüm öğelerin işbirliğini özellikle de üretici ve tüketicilerin ortak hareket etmelerini gerektirir. Bireylerin yani tüketicilerin bilinçli bir şekilde kaynakları yönetebilmek Sürdürülebilirliği sağlamak için “3-R”den söz edilmektedir. Azaltmak-Reducing Yeniden kullanma-Reusing Geri dönüşüm-Recycling Aynı zamanda “Etik Tüketim” davranışı olarak tanımlayabileceğimiz bu davranış modelinin, çocukluktan başlayarak tüm tüketici eğitimi aşamalarına da eklenmesi örgün ve yaygın eğitimle tüketicilere benimsetilmesi kaçınılmaz bir zorunluluktur. Aile, okul ve yakın çevre, çevre eğitimini sağlamada üç temel unsurdur. Çevre eğitimi çocuğa ailede başlatılır, yakın çevresi ve okulda da değiştirilir. Çevre eğitimi tüketici eğitiminin konu alanlarından birini oluşturmakta, gerek yaygın gerekse örgün eğitim yoluyla birey, aile ve topluma ulaşmaya çalışmaktadır. Çevre eğitimi, birey ve ailenin ve dolayısıyla toplumun ve çevre bilinci kazanmasında, bugün ve geleceğin sorunlarını çözmede kararlılıkla eylemde bulunmak için bilgi, beceri ve deneyim kazanacakları bir eğitim olmalıdır. Toplumdaki her birey ve ailenin tüketim zorunluluğu dikkate alındığında, satın alma, kullanma ve atma konusundaki karar ve davranışların çevre korunmasında ve kirletilmesinde rolü tartışılmazdır. Tüketicilerin evle ilgili çeşitli faaliyetlerini ekolojik düşüncenin dışında düşünmemek gerekir. Evle ilgili kararları oluşturmada çevre ile entegrasyonu göz ardı etmemelidir. Tüketicilerin ve ailelerin çevre ile ilgili olarak üzerinde durması gereken hususlardan bazıları şunlardır; Kağıt, plastik, pet, cam, pil ayrı toplanmalı, bu konuda önderlik edilmelidir. Bu tür malzemeden yapılan ambalajlar daha az tercih edilmeli, geri dönüşebilir ve doğa dostu malzeme seçilmelidir. Her türlü deterjan yeterli ölçüde kullanılmalı, daha fazla kullanıldığında ekonomik açıdan zararın yanı sıra çevrenin kirleneceği unutulmamalıdır. Su gereksiz tüketilmemeli, daha az kullanma olasılığı varsa bu değerlendirilmelidir. Daha az elektrik enerjisi kullanılmalıdır. Kullanılmış piller ayrı toplanmalı, çocuklara oynamaları için verilmemelidir. Pillerin nikel ve kadmiyum gibi kimyasal maddeler içerdiği unutulmamalı, doldurulabilir piller tercih edilmelidir. Hava kirliliğini arttırmamak için seçilen yakıt ve yakma tipine dikkat edilmelidir. Konuyla ilgili kampanyalara karşı duyarlı olunmalı, katılmalı ve çevreye karşı uyarıcı olmalıdır. Konuttaki gürültüyü önlemek için yüksek sesle konuşulmamalı, ev eşyalarını sürüklememeli ve gürültülü araç kullanılmamalıdır. Markasız, etiketsiz plastik malzemeler kullanılmamalıdır. Kullanılan araç-gereç ve eşyaları seçerken sadece estetik kriter göz önünde bulundurulmamalıdır. Sürdürülebilir Kalkınma kavramı, bugünün ihtiyaçlarını gelecek kuşakların kendi ihtiyaçlarını karşılayabilme olanağından ödün vermeksizin karşılamak olarak tanımlanmaktadır. Sürdürülebilir Kalkınmanın merkezi insandır. Kalkınmayı sağlamanın en etkin yollarından biri ise kalkınmayı etkileyen ve etkileyecek olan şimdinin ve gelecek kuşakların bilinçlendirilmesi ve eğitilmesi ile mümkündür. Bu nedenle çevresel olarak bilinçli bir nesil yetiştirmede en iyi yöntem ise çevreyi içeren konularda kapsamlı bir eğitim vermektedir. Çocuğun çevresiyle ilgili olarak algılamaya başladığı ilk şey, içinde bulunduğu ortamın tümünün çevre olduğudur. Odası, evi, ailesinin bireyleri, komşuları varsa bahçe, sokak vb. bu dönem içinde anneler babalara göre çocukla daha çok birlikte olurlar ve daha yoğun ilişki içindedirler. Bu nedenle Sürdürülebilir Tüketim ve Sürdürülebilir Kalkınmada etken rol oynayan kadınlara çocukların eğitilmesi konusunda önemli görevler düşmektedir. Çocuk çevresini tanırken anneler tarafından verilmesi gereken doğru mesaj, etrafındaki nesnelerin, kişilerin yani bu ortamın kendilerine ait olduğu, kendisinin de bu ortamın bir parçası olduğudur. Görülen her bitki ve hayvan türünün hayatımız için vazgeçilmez önemini, tükettiğimiz şeylerin tümünün doğadan geldiğini, bir gün gelip tamamen biteceklerini anlatarak onlara doğa sevgisini aşılayabilir, doğayı nasıl kirletmeden yaşayabileceğimiz konusunda özellikle ev ve aile yaşantısında uygulanabilecek bilinçli çevre koruyucu davranışlarla örnek olunabilir. Çocuğa okul öncesinde verilecek eğitimin bir başka boyutu da erken yaşta doğru tüketim davranışlarının kazandırılmasıdır. Ailelerin bilinçli tüketim davranışları ile ne satın almak istiyorlarsa, bu ürünlerin sonradan çevreye tekrar kazanılabilir olup olmadığına dikkat etmeleri, yeniden kullanılabilen ürünleri satın almaya özen göstermeleri ve bu ürünlerin kullanımını alışkanlık haline getirmeleri, çocuğun bu davranışları örnek alması bakımından önemlidir. Çevre korunmasında bilinçli bir tüketiciye düşen görev ve sorumluluklar şöyle sıralanabilir; Tüketiciler ihtiyaç önceliklerini saptayarak gerçekçi ve planlı satın almayı benimsemelidirler. Böylece para, zaman ve enerji tasarrufu sağlanabilir. Tüketiciler satın alma sırasında ürünlerin etiketlerine, içerdikleri maddelere dikkat ederek, doğaya zarar vermeyen, fazla ve zararlı atık oluşturmayan ve yeniden kullanılabilen maddelerden yapılmış ya da bu tür maddelerle ambalajlanmış ürünleri tercih etmelidirler (Ambalajda “yeşil nokta” uygulaması tüketicileri bu konuda uyarmak açısından önemlidir.) Evsel atıkları azaltmak ve verimli hale getirmek gerekmektedir. Örneğin; boşalan cam, plastik ve kağıt ambalajlar saklanarak ya da diğer atıklardan ayrı toplanarak yeniden kullanılabilir. Ailelere çocuklarının bilinçli bir tüketici olarak sosyalleşmesinde önemli sorumluluklar düşmektedir. Aile bu sorumluluğunu çocuğun çevre koruma olgusunu anlamasını ve bilinçlenmesini sağlayarak yerine getirmelidir. Tüketiciler çevre korunması konusunda etkin sonuca ulaşabilmek için örgütlenmelidirler. Bugün Batı’da özellikle gelişmiş ülkelerde bu örgütlerin pek çok örneğini görmek mümkündür. Türkiye’de de bu konuda faaliyet gösteren çeşitli dernek, vakıf ve organizasyonlar bulunmaktadır. Çevreyi ve doğayı koruma bilincinin tabana yayılmasını sağlayabilmek için bu tür örgütlerin küçük ve yerel boyutlara indirgenmesi önemlidir.