antrasiklinlerle tedavi edilen çocukluk çağı kanserlerinde kalp

advertisement
T.C.
SELÇUK ÜNİVERSİTESİ
TIP FAKÜLTESİ
“ANTRASİKLİNLERLE TEDAVİ EDİLEN ÇOCUKLUK ÇAĞI
KANSERLERİNDE KALP FONKSİYONLARININ
EKOKARDİYOGRAFİ VE GDF-15 (GROWTH-DİFFERENTİATİON
FACTOR-15) İLE DEĞERLENDİRİLMESİ”
‘‘Dr. Fatma KAYA’’
TIPTA UZMANLIK TEZİ
Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları Anabilim Dalı
Danışman
‘‘Prof. Dr. Yavuz KÖKSAL’’
KONYA – 2013
T.C.
SELÇUK ÜNİVERSİTESİ
TIP FAKÜLTESİ
“ANTRASİKLİNLERLE TEDAVİ EDİLEN ÇOCUKLUK ÇAĞI
KANSERLERİNDE KALP FONKSİYONLARININ
EKOKARDİYOGRAFİ VE GDF-15 (GROWTH-DİFFERENTİATİON
FACTOR-15) İLE DEĞERLENDİRİLMESİ”
‘‘Dr. Fatma KAYA’’
TIPTA UZMANLIK TEZİ
Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları Anabilim Dalı
Danışman
‘‘Prof. Dr. Yavuz KÖKSAL’’
Bu araştırma Selçuk Üniversitesi Bilimsel Araştırma Projeleri Koordinatörlüğü tarafından
12102016 proje numarası ile desteklenmiştir.
KONYA – 2013
ÖNSÖZ
Selçuk Üniversitesi Tıp Fakültesi Hastanesi ihtisas sürem içinde, bilgi
ve becerilerimin gelişmesinde emeği geçen, en başta değerli hocalarım ve tezimin her
aşamasında yardım ve desteklerini esirgemeyen Sayın Prof. Dr. Yavuz Köksal’ a, bütün
dertlerimizle bizzat ilgilenen Anabilim Dalı Başkanımız Prof. Dr. Bülent Oran’ a,
emeğini esirgemeyen hocalarıma; Yrd. Doç. Dr. Derya Çimen, Yrd. Doç. Dr.
Hüsamettin Vatansev, Yrd. Doç. Dr. Fatih Kara’ a, asistanlığım süresince eğitimime
katkıda bulunan Uzm. Dr. Derya Arslan ve tüm uzmanlarıma, asistan arkadaşlarıma,
hemşire arkadaşlarıma ve işimizi kolaylaştıran diğer bütün çalışanlara,
her zaman arkamda olan sevgili aileme;
Teşekkür ederim.
i
İÇİNDEKİLER
Sayfa No
ÖNSÖZ
i
İÇİNDEKİLER
iv
SİMGELER VE KISALTMALAR
vi
ŞEKİLLER DİZİNİ
vii
TABLOLAR DİZİNİ
viii
1. GİRİŞ
2
2. GENEL BİLGİLER
25
2.1. Kemoterapötik ajanların yan etkileri
8
2.1.1. Üreme fonksiyon etkileri
4
2.1.2. Tiroid etkileri
4
2.1.3. Pulmoner etkileri
5
2.1.4. Serebrovasküler etkiler
5
2.1.5. Nörolojik etkileri
5
2.1.6. Sekonder kanserler
8
2.1.6.1. Meme kanseri
6
2.1.6.2. Tiroid kanseri
7
2.1.6.3. Santral sinir sistemi tümörleri
7
2.1.6.4. Sarkom
7
2.1.6.5. Cilt kanseri
8
2.1.6.6. Diğer kanserler
8
2.1.7. Kardiyotoksik etkiler
2.1.7.1. Antrasiklinler
20
16
2.1.7.1.1. Antrasiklinlere bağlı gelişen kardiyotoksisite patogenezi14
ii
2.1.7.1.2. Antrasiklinlerin kardiyotoksisite mekanizmaları
16
2.1.7.1.2.1. Sol ventriküler kasılma
16
2.1.7.1.2.2. Sol ventriküler kısmi kısalık
16
2.1.7.2. Kardiyotoksik diğer ajanlar
20
2.1.7.2.1. Siklofosfamid
16
2.1.7.2.2. Flurourasil
17
2.1.7.2.3. Amsakrin
17
2.1.7.2.4. Sitarabin
17
2.1.7.2.5. Paklitaksel
17
2.1.7.2.6. Sisplatin
18
2.2. Kardiyotoksisite tanı yöntemleri
25
2.2.1. Ekokardiyografi
21
2.2.2. Doku Doppler görüntüleme
22
2.2.3. Biyokimyasal tanı göstergeleri
25
2.2.3.1. GDF-15
3. GEREÇ VE YÖNTEM
25
31
3.1. Çalışma grubunun seçimi
26
3.2. Kardiyolojik inceleme
30
3.2.1. EKG incelemesi
27
3.2.2. Ekokardiyografi inceleme
28
3.2.3. Pulse doppler incelemesi
28
3.2.4. Doku Doppler ekokardiyografi
30
3.3. Biyokimyasal biyobelirteçler
31
3.3.1. GDF-15
30
3.3.2. Troponin-I
31
iii
3.4. İstatistik
31
3.5. Etik Kurul İzni
31
4. BULGULAR
41
4.1 Hasta özellikleri
33
4.2 Ekokardiyografi değerlendirmeleri
40
4.2.1 M-Mod Bulgular
34
4.2.2 Pulse Doppler Ekokardiyografi Bulguları
35
4.2.3 Doku Doppler İnceleme Bulguları
40
4.3. Biyokimyasal Belirteçler
41
4.3.1. GDF-15
41
4.3.2. Troponin-I
41
5. TARTIŞMA
55
6. SONUÇ
56
KAYNAKLAR
64
ÖZET
65
SUMMARY
66
EKLER
EK.A: Etik Kurul Kararı
EK.B: Selçuk Üniversitesi Bilimsel Araştırma Projeleri Koordinatörlüğü Destek Formu
EK.C: Onam Formu
ÖZGEÇMİŞ
iv
SİMGELER VE KISALTMALAR:
A……………………………........En yüksek atriyal akım hızı
A'………………………..Atriyal sistolik en yüksek akım hızı
α. ………………………………........................................Alfa
A.B.D………………………........Amerika Birleşik Devletleri
BCNU…………………………………..Biskloroetilnitrozüre
β …………………………………………………………Beta
cGy……………………………………...………….Centigray
DEX………………………………………...….Deksrazoksan
DNA ……………………………….....Deoksiribonükleik asit
DOX…………………………………………….Doksorubisin
DT…………………………………..…..Deselarasyon zamanı
E…………………..........Erken en yüksek diyastolik akım hızı
E'………...Miyokardiyal erken diyastolik en yüksek akım hızı
EKG………………………………………Elektrokardiyografi
EKO……………………………………….…Ekokardiyografi
ET…………………………………………..Ejeksiyon zamanı
FS…………………………………………Fraksiyonel kısalma
GDF-15…………………….......Büyüme farklılaşma faktör-15
γ …………………………………………………………Gama
IL-1……………………………………………......İnterlökin-1
IVCT……………………......İsovolumik kontraksiyon zamanı
IVRT……………………........İsovolumik relaksasyon zamanı
IVS………………………………….....İnterventiküler septum
iNOS………………………..İndüklenebilir nitrik oksit sentaz
KKY………………………………...Konjestif kalp yetmezliği
LVDÇ………………………..Sol Ventrikül Diastol Sonu Çap
MDA…………………………………………..Malondialdehit
MI……………………………………......Miyokard infarktüsü
MIC-1……………………........Makrofaj inhibe edici sitokin-1
MPI………………………...Miyokardiyal Performans İndeksi
NO………………………………………………...Nitrik Oksit
RT…………………………………………….......Radyoterapi
v
RT-PCR………...Ters dönüşümlü polimeraz zincir reaksiyonu
S'…………………..Miyokardiyal sistolik en yüksek akım hızı
SM…………………………………….Zirve sistolik akım hızı
Tei indeksi………………….Miyokardiyal performans indeksi
TGF-α………………….......Dönüştürücü büyüme faktörü-alfa
TGF-β……………………...Dönüştürücü büyüme faktörü-beta
vi
ŞEKİLLER DİZİNİ
Sayfa No
Şekil 1: Doksorubin-demir kompleksi…………………………………………………….12
Şekil 2: Endotele Nitrik oksit etkisi……………………………………………………….13
Şekil 3: Büyüme Farklılaşma Faktör-15 mekanizması……………………………………24
Şekil 4: Mitral ve triküspit kapağa ait pulse Doppler görüntüleri………………………...28
Şekil 5: Sol ventrikül, interventriküler septum ve sağ ventriküle ait doku Doppler ve
miyokardiyal performans indeksi ölçümleri………………………………………………30
Şekil 6: Cinsiyet dağılımı…………………………………………………………………32
Şekil 7: Büyüme Farklılaşma Faktör-15 değerleri.……………………………………….41
vii
TABLOLAR DİZİNİ
Sayfa No
Tablo 1: Antrasiklinlerle ilişkili kardiyotoksitenin risk faktörleri……………………….9
Tablo 2: Kanser tedavisinin kardiyotoksik etkileri………………………………………18
Tablo 3: Hastaların tanıları………………………………………………………………33
Tablo 4: Vakaların M-Mod ekokardiyografi ölçümleri.................................................... 34
Tablo 5: Pulse Doppler Ekokardiyografi bulguları………………………………………35
Tablo 6: Doku Doppler inceleme Mitral ve Septum SM bulguları………………………36
Tablo 7: Doku Doppler incelemede Mitral, Triküspit, Septum IVCT bulguları…………37
Tablo 8: Doku Doppler incelemede Mitral, Triküspit ve Septum IVRT bulguları………38
Tablo 9: Doku Doppler incelemede Triküspit EM, Septum EM, sağ-sol Miyokardiyal
Performans indeksleri....………………………………………………………………….39
viii
1 – GİRİŞ
Son yıllarda çocukluk çağı kanserlerinde yoğun kemoterapi şemalarının
uygulanması ile yaşam oranlarında belirgin artış sağlanmıştır. Ancak yoğun
kemoterapi şemalarındaki ilaçların yan etkileri halen önemli bir sorun olmaktadır.
Hastaların yaşamlarını etkileyecek kemoterapi ile ilişkili komplikasyonlar ve
kardiyotoksisite bu ilaçların kullanımını sınırlandırmaktadır (Franco et al. 2011).
Çocukluk çağı kanserlerinde antrasiklin maruziyeti kalp yetmezliği riskini özellikle
artırır ve bu risk kümülatif dozlarla daha da artar. Kardiyak risk, tedaviden sonra
uzun süre daha devam edebileceği için sekonder kanserlerden sonra ölümün en
yaygın ikinci nedenidir (Reulen et al. 2010).
Antrasiklin grubu tedavi alan hastalar genel populasyon ile kıyaslandığında
kalp yetmezliği, koroner arter hastalığı ve serebrovasküler hastalık oranları
artmaktadır (Franco 2010 et al.). Antrasiklin kardiyotoksisitesine bağlı kalp işlev
bozukluğunun başlangıcı,
asemptomatik
olsa
bile,
kanser
hastasının
kalp
fonksiyonlarını olumsuz etkileyebilir ve bu hastaların tedavi olanaklarını
sınırlayabilir (Cardinale et al. 2006). Antrasiklinlere bağlı kardiyotoksisitenin erken
saptanması başarılı tedavi için önemlidir (Franco et al. 2010).
Antrasiklin kardiyotoksisine bağlı kardiyotoksisite; akut, subakut veya kronik
olabilir. Akut veya subakut kardiyotoksisite genellikle dozdan bağımsız ve geri
dönüşümlü olup nadiren görülmektedir. Bunlar asemptomatik EKG değişiklikleri,
aritmiler, kalp bloğu ya da daha nadiren akut miyokardit olarak ortaya çıkabilir. Bu
durum, tedavinin kesilmesinden sonra genellikle düzelmesi beklenir. Kronik ya da
geç başlangıçlı kardiyotoksisite; ilaç uygulanmasından aylar ya da yıllar sonra ortaya
çıkabilir ve geri dönüşümsüz bir kardiyomiyopati olma eğilimindedir (Barrett-Lee et
al. 2009).
Antrasiklinlerin yanı sıra alkilleyici ajanlardan; siklofosfamid, ifosfamid,
sisplatin, busulfan ve mitomisin ayrıca vinka alkaloidleri, 5-fluorourasil, sitarabin,
amsakrin, L-asparaginaz ve yeni kuşak ajanlardan da paklitaksel, trastuzumab,
etoposid, teniposit kardiyotoksite ile ilişkilendirilmiştir (Simbre 2005).
Kardiyak fonksiyonları değerlendirmek için en yaygın klasik ekokardiyografi
kullanılmaktadır. Ancak son zamanlarda antrasiklinlere bağlı kardiyotoksisitenin
daha erken saptanmasında doku Doppler ekokardiyografinin kullanılması giderek
artmaktadır.
1
Bir kontraktil protein olan troponin-ı miyokard zedelenme miktarı ile ilişkili
olarak dolaşıma salınır (Cardinale et al. 2002, Bertinchant et al. 2003, Kısmet ve ark.
2004). Miyokardiyal hasar tanısında kullanılan troponin-ı ve troponin-t’ nin,
antrasiklinlere bağlı oluşan kardiyotoksititenin erken tanısında, tedavi planlamasında,
gelecekte oluşabilecek kardiyomiyopati riskinin belirlenmesi ve önlenmesindeki rolü
gösterilememiştir (Bryant et al. 2007). Bu nedenle yeni kardiyak biyobelirteçlere
ihtiyaç vardır.
Büyüme farklılaşma faktör-15 (GDF-15); dönüştürücü büyüme faktörü-beta
(TGF-β) süper ailesine ait bir proteindir. Büyüme farklılaşma faktör-15 hücrenin
hayatta kalması, modülasyonu, farklılaşması, çoğalması ve farklı organlarda doku
onarımı yoluyla yetişkin doku dengesinin sağlanması için önemli fonksiyonları olan
40’ tan fazla protein içerir (Ago and Sadoshima 2006).
Daha önceki çalışmalarda, GDF-15’ in; inflamasyon, kronik vasküler
hastalıklar, kanser, iskemi ve aterosklerozdaki ilişkisi gösterilmiştir (Schober et al.
2001, Schlittenhardt et al. 2005, Kempf et al. 2006, Hochholzer et al. 2010,
Schindowski et al. 2011).
Büyüme farklılaşma faktör-15’ in dolaşımdaki düzeyi, akut koroner
sendromlu hastalarda risk katmanlaştırmasını iyileştirmek için bir prognostik işaret
olarak önerilmekle birlikte girişimsel tedaviden yararlanan hastaların seçiminde de
yardımcı olabileceği bildirilmiştir (Bonacaet al. 2001, Wollert et al. 2007). Büyüme
farklılaşma faktör-15 ile koroner arter hastalığı olan hastalardaki olumsuz sonuçlar
arasındaki birbirinden bağımsız ilişki göz önüne alındığında, ilginç ve dikkat
edilmesi gereken nokta, iskemik kalp hastalığı olsun ya da olmasın, kalp yetmezliği
yaşayan hastalardaki sonuçlarla büyüme farklılaşma faktör-15’ in ilişkili olduğudur.
Aslında, iskemik olmayan kardiyomiyopati olan hastalarda bu ilişki daha güçlü
olarak ortaya çıkar (Kempf et al. 2007, Kempf et al. 2009, Wollert et al. 2007a,
Wollert et al. 2007b). Yakın tarihli bir epidemiyolojik çalışmada, büyüme
farklılaşma faktör-15’ in dolaşımdaki düzeyinin; sol ventrikül kitlesi, sol ventrikül
sistolik disfonksiyonu, endotel disfonksiyonu ve geleneksel kardiyovasküler risk
faktörleri için düzeltme yapıldıktan sonraki aterosklerotik plak yükü ile ilişkili
olduğu ortaya konulmuştur (Lind et al. 2009).
Bu çalışmada, tedavi şemalarında antrasiklin olan kanserli çocuk hastalarda
gelişebilecek kardiyotoksisitenin erken saptanmasında serum GDF-15 düzeyinin
kullanılabilirliği amaçlanmıştır.
2
2. GENEL BİLGİLER
Kanser tanısı A.B.D’ de her yıl 12000’ den fazla çocuk hastaya
konulmaktadır (Li J et al. 2008). Çocukluk çağı kanser hastalarında son 25 yılda 5
veya 10 yıllık yaşam oranı 1970’ lerde %50’ den az iken günümüzde yaklaşık %80’
lere yükselmiştir. Genel yaşam oranlarındaki bu artışa yoğun kemoterapi şemalarının
uygulanması önemli katkıda bulunmuştur (Mariotto et al. 2009). Kemoterapötik
ajanlara bağlı yaşam kalitesini etkileyecek, tedaviyle ilişkili komplikasyonlar
gelişebilir. Kanser tanısı aldıktan 30 yıl içerisinde, hastaların %75’ i kemoterapiye
bağlı gelişebilecek kronik hastalık ile karşılaşabilir (Oeffinger et al. 2006).
2.1. Kemoterapötik Ajanların Yan Etkileri
Kanserli hastalarda kemoterapötik ajanların kullanılışı toksik reaksiyonlarla
sınırlıdır. Bu ilaçların maksimum tedavi yararlarının yanı sıra toksisitenin olmaması
önemlidir. Kanser hastalarında kullanılan kemoterapötik ajanlara bağlı bazı
komplikasyonlar gelişebilir. Bu komplikasyonlar endokrin, üreme, pulmoner,
nörolojik-nörovasküler sistemleri etkiliyebilir bunun yanı sıra sekonder kanserlere
neden olabilir. Gelişebilecek bu komplikasyonları ise bireysel olarak hayatta kalanlar
ile ilgili spesifik sonuçları etkileyen; kişisel faktörler (cinsiyet, ırk, tanı yaşı,
ulaşılmış yaş), sosyodemografik durum (eğitim, hane geliri, sağlık sigortası) ve
kanser öyküsü (tanı, tedavi, tanı zamanı) etkileyebilmektedir. Yapılan bir çalışmada;
çocukluk çağı kanseri sonrası hayatta kalan 10.397 erişkinde, kanser tipi ve tedavisi
ile ilgili olarak genel fiziksel morbidite değerlendirilmesi yoluyla yapılan incelemede
beş özel tedavi kombinasyonundan birine maruz kalındığını gösterilmiştir (göğüs
radyoterapisi ile bleomisin, göğüs radyoterapisi ile antrasiklin, göğüs radyoterapisi
ile karın veya pelvik radyoterapisi, antrasiklin ile bir alkilleyici ajan ve karın veya
pelvik radyoterapi ile alkilleyici ajan) ve en az 10 kat ağır veya yaşamı tehdit eden
kronik hastalık ile ilişkilendirilmiştir (Oeffinger et al. 2006). Ayrı ayrı bu yöntemler,
yaşlanan nüfus için zaten önemli sağlık sorunları olan kardiyopulmoner hastalık ve
ikincil kanser dâhil olmak üzere çeşitli olumsuz sağlık koşulları için risk
oluşturabilir.
3
Yapılan başka bir çalışmada; çocukluk kanserinden sonra uzun dönemde
hayatta kalan kanser hastalarında, kalp hastalığına bağlı ölümün, beklenenden 8 kat
fazla olduğu bildirilmiştir (Mertens et al. 2001).
2.1.1. Üreme fonksiyon etkileri
Kanser hastalarında kullanılan kemoterapötik ajanlara ve radyoterapiye bağlı
üreme fonksiyon bozuklukları gelişebilir. Çocukluk çağı kanserlerinde gelişebilecek
üreme fonksiyon bozuklukları kanserden kurtulan genç nüfusun artmasıyla önem
kazanmaktadır. Oluşabilecek gonadal ve germ hücre fonksiyon bozukluğu riskini;
alkilleyici ajanların ve pelvik-abdominal radyoterapi tedavilerinin kümülatif dozları
ile tedavi sırasındaki hastanın yaş ve cinsiyeti etkiler. Bu yöntemlerin kombinasyonu
ile oluşan tedavi, gonadal yetmezlik ve kısırlık gelişimi riskini artırır (Chemaitilly et
al. 2006, Sklar et al. 2006). Alkilleyici ajanlarla yapılan kemoterapi ve radyoterapi;
gecikmiş veya durmuş ergenlik, akut over yetmezliği, erken menopoz ya da kısırlığa
neden olabilir. Bu risk alkilleyici ajanların ve radyoterapinin kümülatif dozuna ve bu
yöntemlerin kombinasyonlarına bağlıdır (Hudson 2009).
2.1.2. Tiroid Etkileri
Kanser
hastalarında
verilen
tedavilere
bağlı
komplikasyonlar
gelişebilmektedir. Radyoterapi (RT) ile tedavi edilen çocukluk çağı kanser vakaları
sonrası hayatta kalan hastalarda tiroid etkilenmeleri bildirilmiştir. Bu etkilenmeler
için yapılan çalışmaların takip süresinin kısa olmasından dolayı gerçek riski
belirlemek zor olmuştur. Hodgkin hastalarında yapılan bir çalışmada artan
radyoterapi dozu, kadın cinsiyet ve ileri yaşta tanı, bu durumdaki hayatta kalanların
% 28'inde hipotiroidi için büyük risk faktörü olduğu gösterilmiştir (Sklar et al. 2000).
2.1.3. Pulmoner etkileri
Çocukluk çağı kanser tedavisinde kullanılan kemoterapatik ajanlarla
pulmoner toksisitesi oldukça az görülmektedir. Bleomisin, carmustine (BCNU),
siklofosfamid ve metotreksat pulmoner komplikasyonlara sıklıkla neden olan
ilaçlardır. Bu toksisite doza bağlıdır ve akciğerlerde fibrozise neden olabilir (Akyüz
4
ve Büyükpamukçu 1988). Çocukluk çağı kanserinden kanser tedavisi sonrası
kurtulanlarda; akciğer fibrozisi, akciğer yetmezliği (oksijen ihtiyacı ile tanımlanan),
kronik öksürük ve tekrarlayan bronkopnömoni gözlenebilir. Göğüs radyoterapisi ile
tedavi olupta hayatta kalanlar ise pulmoner toksisite için yüksek risk altında olup;
akciğer fibrozisi ve kronik bronkopnömoni açısından daha fazla risk taşımaktadırlar.
2.1.4. Serebrovasküler etkiler
İnme sağlıklı genç yetişkinler arasında son derece nadirdir. Kanser tanılı
hastalarda inme sıklığının az olmasından bahsedilmesine rağmen, çocukluk
çağındaki kanser tanılı hastalarda inme ile ilgili risk faktörleri ve oluşabilecek olan
inme sıklığını tespit etmek zor olmuştur. İnme ile ilişkili olan en belirgin tedavi risk
faktörü radyoterapidir (Bowers et al. 2005, Bowers et al. 2006).
Lösemi hastalarında yapılan bir çalışmada kraniyal radyoterapiye 30 Gy’dan
daha fazla maruziyet, kraniyal radyoterapi almayanlara göre geç inme riskini
artırmıştır. Beyin tümörlü hastalarda ise 50 Gy’ den fazla kraniyal radyoterapiye
maruziyet, kraniyal radyoterapi maruziyeti olmayanlara göre çocukluk çağı veya
ergenlikte inme riskini artırmıştır (Bowers et al. 2005, Bowers et al. 2006).
2.1.5. Nörolojik etkileri
Birincil
tümör
cerrahisi,
radyoterapi
ve
kemoterapi
gibi
tedavi
kombinasyonları sonucunda çocukluk çağı beyin tümörlerinden kurtulan hastalar;
geç nörolojik ve nörosensoriyal hastalık riski ile karşı karşıya kalmaktadırlar
(Anderson et al. 2001). Radyoterapi, bu radyoterapinin tedavi alanı ve radyoterapinin
dozu; gelişebilecek nörosensoriyal ve nörolojik sekellerin artan riski ile ilişkili
görünmektedir (Packer et al. 2003). Çocukluk çağı kanserleri için uygulanan özel
tedaviler ve özellikle doğrudan sinir sistemi yapılarını etkileyen tedaviler; hastaların
fonksiyonel durumunu, eğitim düzeyini ve gelecek mesleki fırsatları üzerine olumsuz
sonuçları olabilen duyusal, motor ve bilişsel kayıplarla sonuçlanabilirler. Özel
eğitimin, eğitim başarısı üzerinde olumlu bir etkiye sahip olması ve bireysel
fonksiyonları artırmasından dolayı faydalanılabilir (Mitby et al. 2003).
5
2.1.6. Sekonder kanser etkileri
Son 30 yıl içerisinde kanser hastalarında yaşam ömürleri yeni gelişen
tedaviler sayesinde artmaktadır. Çocuk çağı kanserleri tedavisinde ilk amaç yaşam
ömürlerini artırmaktır. İkinci amaç ise verilen tedavi ile ilişkili gelişebilecek
toksisiteyi en aza indirmektir. Tedavi sonrası oluşabilecek sekonder kanser oranı
yılda % 0.5 ve 50 yılda ki oranı % 25 olarak tahmin edilmektedir. Sekonder
kanserlerin gelişimini kemoterapi, radyoterapi, kişisel faktörler, genetik faktörler,
çevresel
faktörler
etkileyebilir.
Kemoterapötik
ajanlardan
alkilleyiciler
ve
topoizomeraz inhibitörleri sekonder kanserlerle ilişkilendirilir (Varan and Kebudi
2011).
Radyoterapi
sekonder
kanserlere
neden
olabilmektedir.
Bebekler
radyoterapiye daha hassastır. Ayrıca radyoterapi uygulanan hedef alan radyoterapiye
olan hassasiyeti artırır. Sekonder kanserler radyoterapi dozuna bağımlıdır ve
uygulanan hedef alanda sekonder kanser gelişimi sıktır. Kanser hastalarının zamanla
sekonder kansere yakalanma riskleri fazladır. Kanser hastaları gelişebilecek sekonder
kanser riski açısından yakından takip edilmelidir.
2.1.6.1. Meme Kanseri
Çocukluk çağı kanser hastalarının tanı yaşı, hastaların yıllık takibi ve yaşla
birlikte meme kanseri riskindeki cinsiyete özgü değişim göz önüne alınarak ileri
yaştaki çocukluk çağı kanser tanısının meme kanseri için istatistiksel olarak anlamlı
bir risk faktörü olmadığını belirlemiştir. Tedavisinde göğse radyoterapi alan sağ
kalan Hodgkin lenfoma, kemik ve yumuşak doku sarkomu, Hodgkin dışı lenfoma,
Wilms tümörlü hastaların benzer yaştaki sağlıklılara göre artan sıklıkta meme kanseri
riski saptanmıştır (Kenney et al. 2004).
2.1.6.2. Tiroid Kanseri
Baş ve boyun yapılarına uygulanan radyoterapi daha sonraki dönemde tiroid
kanseri gelişimi için köklü bir risk faktörüdür ve bununla birlikte tedavi edici doz
aralığındaki riskin büyüklüğü de kanıtlanmamıştır (Sigurdson et al. 2005, Ronckers
et al. 2006).
6
Radyasyon dozu 30 Gy ve üzerinde ise daha sonra ortaya çıkan tiroid
kanserinin azalan riskine ek kanıt sağlamış olup, düşük doz radyasyonun kanserojen
etkilerinin olduğunu desteklemiştir. Yapılan çalışma bulguları, çocukluk çağındaki
ilk kanserden sonra tiroid kanserlerinin büyük olasılıkla 10 yıl veya daha sonraki
dönemde ortaya çıkmasına ve tiroid kanseri için radyasyon ile ilişkili risklerin,
riskten kurtulanların taraması için önemli etkileri olan maruziyetten itibaren en az 20
yıl boyunca yüksek kalmasına ilişkin klinik gözlemleri doğrulamıştır (Hudson et al.
2009).
2.1.6.3. Santral Sinir Sistemi Tümörleri
Birincil çocukluk çağı kanserlerinde tedavi için santral sinir sistemi
radyoterapisi alan çocuklarda santral sinir sistemi tümörleri gelişebilmektedir (Bhatia
et al. 2002, Pui et al. 2003, Broniscer et al. 2007, Hijiya et al. 2007). Radyoterapi
ikincil kanser gelişim riskini artırmaktadır. Santral sinir sistemine radyoterapi
uygulanan hastalarda uzun süreli takip ile gelişebilecek ikincil tümörlere erken tanı
konulabilir.
2.1.6.4. Sarkom
Birincil sarkomu öyküsü olup hayatta kalanlarda radyoterapi ve kemoterapi
ile tedavi için kontrol sonrasında bile takip eden sarkomlar riskinde artış
sergilemiştir. Gelişebilecek sarkom riskini primer tedavisinde ki radyoterapi, yüksek
doz antrasiklin veya alkilleyici ajanlar artırır. Ailesel yatkınlıkta bu durumu etkiler
(Hudson et al. 2009).
2.1.6.5. Cilt kanseri
Melanom dışı cilt kanseri, çocukluk çağı kanserinden hayatta kalanlar
tarafından bildirilen en sık ikincil kanserlerden biridir. Ancak bu kanserler nadiren
hayatı tehdit etmektedir (Perkins et al. 2005). Melanom dışı cilt kanseri radyoterapi
alanlarda almayanlara göre altı kat artmıştır. Yapılan çalışmalar radyoterapinin cilt
kanserlerini artırdığını ve güneşten korunmanın önemi vurgulanmıştır.
7
Yapılan çalışma bulguları, cilt kanserinin hızlandırılmasında RT’ nin rolünün
ve çocukluk kanserinden kurtulanlar tarafından sergilenen güneşten korunma
davranışlarına bağlılığın önemini vurgulanmıştır (Hudson et al. 2009).
2.1.6.6. Diğer kanserler
Meme, tiroid ve cilt bölgesini içeren ikinci primer karsinomların aksine, diğer
yerlerde ortaya çıkan ve takip eden karsinomlar çocukluk kanseri gruplarında
karakterize edilmemiştir (Hudson et al. 2009). İkincil meme kanseri riskini
sarkomdan sağ kalımı sağlanan genç bayanlar ve önceki tedavisinde radyoterapi
olanlar oluşturur. Erken tanı önemlidir (Kenney et al. 2004).
2.1.7. Kardiyotoksik etkiler
Onkoloji hastalarında kullanılan kemoterapötik ajanlara bağlı yaşam ömürleri
artmıştır. Kemoterapötik ajanlara bağlı gelişebilcek kardiyotoksisite bu ilaçların
kullanımını sınırlandırır. Kardiyotoksik ajanlar arasında antrasiklin grubu ilaçlar
sorumlu tutulmaktadır. Antrasiklinlerin dışında ve yüksek doz siklofosfamide
kardiyak zedelenmeye neden olabilir. Bu toksisite genellikle aritmi şeklindedir.
Perikardit ve kardiyomiyopatide görülebilir. Konjestif kalp yetersizliği görülebilir ve
fatal
seyredebilir.
Kardiyotoksisite
açısından
takip
önemlidir
(Akyüz
ve
Büyükpamukçu 1988).
2.1.7.1. Antrasiklinler
Antrasiklinler solid tümörler, lösemiler ve lenfomalar gibi birçok kanserin
tedavisinde kullanılan etkinliği yüksek ve geniş spektumlu antineoplastik ajanlardır
(Mordente et al. 2001, Outomuro et al. 2007). Antrasiklin grubu kemoterapötik
ajanların kullanımı çocukluk çağı kanserlerinde yaşam ömürlerini artırmıştır. Ancak
antrasiklinlere bağlı kardiyotoksisite görülebilir (Tablo 2) ve bu gelişebilecek
kardiyotoksisitenin erken saptanması hayat kurtarıcı olabilir.
Antrasiklinler tedavi sırasında ve tedaviden sonra kalp yetmezliğine neden
olabilirler. Antrasiklinlere bağlı kardiyotoksisite bir hastanın alması gereken
8
antrasiklin miktarında azalmaya yol açarak hastaların hayatta kalma şansı
kısıtlayabilir (Wouters et al. 2005) ve de uzun dönemde önemli morbiditeye ve erken
ölüme neden olabilecek yan etkilere sahiptir (Van Dalen et al. 2007). Antrasiklinlerin
kardiyotoksik etkilerinin şiddeti tedavi sırasında veya bu tedavinin 1 yılı içinde
başlayanlar ve tedaviden 1 veya daha fazla yıl sonra meydana gelenler olarak
sınıflandırılır (Adams and Lipshultz 2005, Lipshultz et al. 2008).
Akut miyokard hasarı miyokardit ve perikardit şeklinde ortaya çıkar.
Antrasiklinlerin geç kardiyak hasarı konjestif kalp yetmezliği şeklinde olabilir, ayrıca
radyoterapi sonrasında restriftif kardiyomiyopati ve valvüler hasar yapabilir.
Antrasiklinlerin yapısal anologları olan epirubisin, idarubisin, mitoksantron
klinikte kullanılır (Iarussi D et al. 2001). Antrasiklinlere bağlı gelişebilecek
kardiyotoksisiteyi risk faktörleri artırabilir (Tablo 1). Kardiyak komplikasyon riski
antrasiklinlerin kümülatif oranına, eşlik eden radyoterapinin dozuna, hastanın eşlik
eden kalp hastalığına, cinsiyet ve yaşına bağlıdır.
Tablo 1: Antrasiklinlerle ilişkili kardiyotoksitenin risk faktörleri
Risk Faktörleri
Özellikler
Total kümülatif doz
Önemli risk faktörü
Antrasiklin uygulama oranı
Artan dozla risk artar
Yaş
Düşük yaş riski artırır
Takip süresi
Miyokard yetmezliğinin artan sıklığında uzun
takip
Cinsiyet
Kızlar, erkeklere göre daha hassastır
Eşlik eden radyoterapi
Kardiyotoksisiteyi artırabilir
Diğer
Bazı kemoterapötikler ve kromozom
hastalıkları riski artırır
Kaynak: Pediatr Drugs 2005; 7(3): 187-202
9
Yüksek kümülatif dozlarda antrasiklin alan kadınların ve çocukların, kalp
kasında baskılanma daha yüksektir; erken yaşta kanser teşhisi konulan ve erken yaşta
tedavi edilen çocuklar ise daha uzun süre hayatta kalırlar ve bu çocuklar sol ventrikül
duvar kalınlığının düşük olmasına daha yatkındırlar. Yüksek tek dozda antrasiklin ile
ilişkili sol ventrikül dilatasyonu gözlenebilir (Lipshultz et al. 1995).
Antrasiklinlerin kardiyotoksik etkileri; geri dönüşümsüz, beklenmeyen, ilaca
yanıtsız kardiyomiyopati ve konjestif kalp yetmezliğine yol açarak antrasiklinlerin
kullanımı sınırlandırılır (Minotti et al. 2004). Tedavi protokolü radyoterapiyi de
içeriyorsa gelişebilecek kardiyotoksik hasar artabilir (Adams et al. 2003a, 2003b,
Adams et al. 2004a, 2004b, Adams and Lipsshultz 2005). Kardiyak toksisite akut,
subakut ve geç dönemlerde ortaya çıkabilir. Geri dönüşümsüz miyosit hasarı,
miyokard kitlesinde azalma ve ilerleyici fibrozis kardiyak fonksiyon bozukluğunun
nedenlerini oluşturmaktadır (Larussi et al. 2001, Zucchi and Danesi 2003, Outomuro
et al. 2007).
Geç dönem yan etki ise tedavi bitiminden bir yıl sonra görülmeye başlar ve
akut kardiyotoksisiteye göre daha ciddi sorunlara neden olmaktadır.
Çocukluk çağı kanseri için kemoterapi protokollerinde antrasiklinin önemi ve
toksisitenin bireye göre değişikliği dikkate alındığı sürece, kardiyak hasar öncesi
kardiyotoksisite miktarının belirlenmesi için bir yöntem belirlenmesi daha değerli
olmaktadır (Bryant et al. 2007). Antrasiklin kardiyotoksisitenin saptanmasında
kemoterapi sırası, takip sırası ve araştırma çalışmaları yararlıdır.
2.1.7.1.1. Antrasiklinlere Bağlı Gelişen Kardiyotoksisite Patogenezi:
Kalp, kemoterapi sonucu meydana gelen oksijen kaynaklı oksidatif
yaralanmalara karşı nispeten daha hassastır. Antrasiklin kaynaklı kardiyotoksisitenin
önemli bir mekanizması, hücre membranına lipit peroksidasyon hasarını artıran
yüksek reaktif oksijen kaynaklı oluşumu içerir görünmektedir. Bu hasar da; doza
bağımlı, geri döndürülemez miyokardiyosit kaybının olduğu kardiyomiyopatiye yol
açar. Antrasiklinler DNA tamirinde kritik enzim olan topoizomeraz-2’ yi inhibe
ederler (Iarussi et al. 2001). Antrasiklinlerin ve diğer kemoterapötik ajanların
birleşmeleri kardiyotoksisiteyi artırabilir (Yeh et al. 2004).
Doksorubisine
bağlı
kardiyotoksisitenin
patogenezi
tam
olarak
açıklanamamış, histopatolojik bulguların değişken olması birçok faktörün etkili
10
olduğunu düşündürmüştür. Çalışmalarda elde edilen bulgular, doksorubisine bağlı
kardiyotoksisitenin
patogenezinde;
serbest
radikal
oluşumunun,
antioksidan
enzimlerde azalmanın ve lipid peroksidasyonunda artmanın rol oynuyor olabileceğini
desteklemektedir. Patogenezde sorumlu tutulan serbest radikaller süperoksit,
hidroksil radikalleri ve nitrik oksittir. NO, aynı zamanda süperoksitlerle tepkimeye
girerek peroksinitrit oluşturduğu için iskemi sonrası gelişen reperfüzyon hasarı
sürecine katkıda bulunabilir. Serbest radikallerin indüklediği malondialdehit (MDA)
gibi lipid peroksidasyon ürünlerinin de olaya katkısı olduğu gösterilmiştir.
Doksorubisinin serbest radikal oluşumuna neden olması yanında; glutatyon
peroksidaz, süperoksit dismutaz ve katalaz gibi antioksidan enzimleri azaltarak
kardiyotoksisiteye neden olduğu da gösterilmiştir (Foglı et al. 2004).
Doksorubisin (DOX)’ in 550 mg/m2’ den daha yüksek kümülatif dozlarında
klinik toksisitedeki hızlı artış, DOX’ a bağlı kalp yetmezliği önlemek için, bu
düzeydeki DOX dozu için sınırlayıcı olmuştur. Ancak, bireysel toleransın
değişkenliği nedeniyle rastgele doz sınırlaması anlamsızdır. Antrasiklinlerin
miyokard konsantrasyonlarının azaltılması, bunların metabolitleri ve uygulama
zamanlamasındaki
değişiklikler
antrasiklin
kardiyotoksisitesini
azaltabilir.
Epirubisin, idarubisin ve mitoksantron gibi antrasiklinin yapısal benzerleri kliniksel
pratikte kullanılmıştır. Buna ek olarak, lipozomal preparatların çeşitleri içine dâhil
edilebilen lipozom antrasiklinler, antrasiklinin daha spesifik organ hedeflemesine
izin veren maddelerin yeni bir sınıfı olup, daha az kardiyak toksisite üretmektedirler.
Çalışmaların çoğu, seçici olarak kardiyotoksisite hafifletecek başka bir madde ile
bağlantılı olarak antrasiklin uygulamasına odaklanmıştır. Bilindiği üzere, antrasiklin
şelatlı demir ve DOX-demir kompleksi, son derece reaktif hidroksil radikallerinin
oluşumunu katalize eder (Iarussi et al. 2001).
11
Şekil 1: Doksorubisin-demir kompleksi
Doksorubisin-demir kompleksi reaktif hidroksil radikalleri oluşumunu sağlar
(Şekil 1). Hidroksil radikalleri, bilinen en reaktif serbest radikaldir. Vücutta serbest
radikal hasarının en önde gelenidir. Bu serbest radikaller sarkolemmal, mitokondriyal
ve sarkoplazmik retikulum değişikliklerine, kasılma bozukluğuna yol açabilir.
Deksrazoksan (DEX) gibi, DOX’ tan demiri ayırması mümkün olan birçok
madde, antrasiklin kardiyak koruyucu olarak incelenmiştir. Deksrazoksan (DEX)’ in
klinik çalışmaları çocuklarda yapılmıştır ve önemli kısa vadeli kardiyak koruma ile
antitümör aktivite girişiminin hiçbir bağlantısı olmadığı gösterilmiştir. Uzun süreli
kardiyak toksisitenin, hayatta kalan hastalarda önlenebilecek olup olmadığı henüz
tespit edilmemiştir (Iarussi D et al. 2001).
Kardiyomiyositleri deksrazoksan’ ın koruması kanser hücrelerine yol
açabileceği ve belki de ikincil kanser oranlarının artışına yol açabileceği korkusu ile
bazı araştırmacıları deksrazoksan kullanmaya isteksiz hale getirmiştir (Franco 2011).
12
Arslan ve Vatansev. Selçuk Pediatri 2013;1:30-33
Şekil 2: Endotel hücresinde sentezlenen NO’ in kas tabakasına diffüze olarak
sitozolik siklik Guanozin Monofosfat (cGMP) oluşumunu tetiklemesi ve böylece kan
damarlarını saran düz kasın gevşemesi
Nitrik oksit, guanilat siklazı etkiler, guanilat siklazda ise cGMP’ i artırır.
cGMP’ de düz kas gevşemesine neden olur (Arslan ve Vatansev 2013a) (Şekil 2).
Nitrik oksit’in en çok bilinen potent vazodilatör etkisinin yanında başka birçok etkisi
mevcuttur. Trombosit agregasyonunu azaltır, monosit ve lökositlerin sağlıklı
vasküler endotele adhezyonunu inhibe eder, bu etkiler bir defa bozulursa, inflamatuar
hücrelerin vasküler duvara göç etmelerine yol açar ve sonrasında plaklar oluşur. Ek
olarak, NO inflamatuar ve sitotoksik süreçlerde bulunan süperoksit radikallerin
vasküler salınımını azaltır ve düşük dansiteli lipoprotein (LDL) oksidasyonunu
inhibe eder. Vasküler sisteme faydalı bu etkileri nedeni ile “endojen anti-aterojenik
molekül’’ olarak adlandırılır (Va´Squez-Vıvar et al. 1998).
13
İlaca bağlı kardiyomiyosit hasarın moleküler yapısına ilişkin yıllardır süren
yoğun araştırmalar sonucunda, öyle görünmektedir ki, antrasiklinler hücre
fonksiyonunun ve sürdürülebilirliğinin farklı mekanizmalarını etkileyen, demir
homeostazı, kalsiyum düzenleme ve gen transkripsiyonu dâhil olmak üzere çok
hedefli bir toksikolojik etki gösterirler. Burada, antrasiklinle indüklenen kalp
hasarınınana mekanizması ile NO arasındaki temas noktaları incelenmektedir. İlaca
bağlı serbest radikal reaksiyonlar tarafından kardiyomiyositlerinin antioksidan
savunmasının aşılması için antrasiklin kardiyotoksisite gelişiminde önemli bir rol
atanmıştır (Foglı et al. 2004). Antrasikline bağlı kardiyotoksisitede lipid
peroksidasyonunun önemli bir rolü olduğuna karşıt olan veri, doksorubisinin konjuge
dienlerin miyokard salınımınını azalttığını gösteren deneylerden ve kanser
hastalarının koroner sinüslerinden toplanan kan örneklerindeki hidroperoksitlerden
türetilmiştir. Apopitoz ile olan alaka, çeşitli kalp hastalıkları tarafından fark
edilmiştir, oysa gitgide artan kanıtlar, apopitozun antrasiklin tedavisi nedeniyle
meydana gelen miyokardiyal fonksiyon kaybında önemli bir rol oynadığını
göstermektedir (Minotti et 1996). Ekstrinsik yolun antrasiklin kardiyotoksisiteye
etkisi, doksorubisinin Fas antijen ekspresyonu üzerinden indüklenme kabiliyeti ve
fare kalplerindeki apopitoz ile gösterilmiştir. Apopitotik hücre ölümünün NO-aracılı
düzenlenmesinin kanıtı, iNOS yetersiz alıcılar kullanılarak heterotopik fare kalp
nakli reddine ilişkin moleküler çalışmalardan türetilmiştir (Nakamura et al. 2000).
Seramit, bir sfingosin-dayalı lipid sinyal molekülü olup, hücre ölümü ve apopitoza
yol açan biyokimyasal olaylar içinde önemli bir rol oynar (Laurent and Jaffre´ 2001).
Antrasiklinler; mitokondriyal solunum ve enerji metabolizmasını değiştirerek ve yanı
sıra miyokard hücrelerinin doksorubisin kaynaklı apopitotik ölümüne etki ederek ve
kronik kalp hasarına yol açmak suretiyle, kalp hücrelerindeki demir homeostazını
deregüle etme potansiyeline sahiptirler (Foglı et al. 2004).
2.1.7.1.2. Antrasiklinlerin Kardiyotoksisite Mekanizmaları
Çocukluk çağı kanserlerinin uzun dönem yaşamlarında antrasiklinlerle ilişkili
kardiyotoksisite; sol ventrikül duvar kalınlık ve kitle azalması, kardiyak kaslarda
azalma ile karakterizedir. Tedavi sırasında kardiyak miyositlerin serbest radikaller ile
hasarı,
apopitotik
mekanizmaları
aktive
ederek
hücrede
nekroz
ile
sonuçlanabilmektedir. Böylece azalan kardiyak kas kitlesi ard yük veya sol ventrikül
14
duvar stresini artırır ki böylece azalan sol ventrikül sistolik performans kanser
hastalarının uzun dönem yaşamlarını etkiler (Lipshultz et al. 1991, Lipshultz et al.
1995, Lipshultz et al. 2005).
2.1.7.1.2.1. Sol Ventriküler Kasılma
Ekokardiyografik ölçümler kullanılarak hesaplanan kalp kasının sağlığının
gösterilmesini sağlayan sol ventrikül stres hız indeksi; kalp kasını kasılmadan
bağımsız değerlendirir (Lipshultz and Miller 2005b). Antrasiklin tedavisi sonrasında
bu test yapıldığında kalp kasının kasılmasının baskılandığı gösterilmiştir. Bu testler
aynı zamanda kalp kasılmasını ve ilerleyen yıllarda kasların iyileşip iyileşmeyeceğini
gösterebilir. Fakat antrasiklinlere maruziyete bağlı kasılmanın iyileşmesi geçicidir
(Lipshultz et al. 2005a). Artan streste kasılmanın yetersizliğine neden olabilir ve
ilerleyici hasar oluşturabilir (Lipshutz et al. 1991, Lipshultz et al. 1995, Lipishutz et
al. 2005).
Ekokardiyografik ölçümler kullanılarak sol ventrikül stres hız endeksi
belirlenmesi, kalp kası hücrelerinin sağlıklı olması ile ilgili bir gösterge olmakla
birlikte yükten bağımsız kasılma değerlendirilmesini sağlar (Lipshultz and Miller
2005b).
Bu test göstermiştir ki, bir antrasiklin tedavisi sonunda, kalp kasında belirgin
olarak kasılmada azalma mevcuttur. Şaşırtıcı bir şekilde, bu testler kalp kasılmasını
ve dolaylı olarak kalp kası hücrelerinin
önümüzdeki birkaç
yıl içinde
iyileşebileceğini göstermektedir (Lipshultz et al. 2005a).
Kalp kasında olan ilk toparlanma, araştırmacıları antrasiklin toksisitesinin
geri dönüşümlü olduğu ve hasarlı kalbin tamamen iyileşebilir olduğu gibi hatalı
çıkarımlara yönlendirebilir. Ancak, toksik antrasikline maruz kaldıktan sonra
kasılmadaki toparlanma geçicidir. Zamanla, kalp üzerinde artan stres, kasılmanın
erken iyileşmesinde başarısızlığa neden olur ve sonuçta ilerleyici kardiyak hasara yol
açar.
Sol ventrikül fraksiyonel kısalması kalp hücrelerinin sayısında azalmasıyla
sol ventrikül duvar kalınlığında azalma ve artan sol ventrikül ard yük ile sol ventrikül
kasılmasının azalmasıdır. İnsanlarda kardiyomiyosit gelişimi yeni kalp kasları
tarafından yerine konulmaz, kayıp veya hasar 6 aya kadar hiperplazi ile tamamlanır.
15
Kanserli
çocuklarda
kardiyomiyositler için
hasar sol
ventrikül
duvarında
antrasiklinler ile tedavi tarafından oluşur.
2.1.7.1.2.2. Sol Ventriküler Kısmi Kısalık
Sol ventriküler kısmi kısalık, uygulanan antrasiklin tedavisi sonrası kalp kası
hücrelerin azalması ile oluşan sol ventrikül duvar kalınlığının azalması ve sol
ventrikülün ard yükü artması sonrasında, sol ventrikül kasılmasının azalmasıyla
oluşur. Miyokardiyal hasarının birikimi, bilhassa çocukluk kanser hastalarını
ilgilendirmektedir çünkü miyokardiyum özellikle kardiyovasküler gelişim sırasında
etkili olabilir. İnsanlarda, hiperplazi ile kardiyomiyosit gelişme temel olarak altı
aylıkken tamamlanır ve kaybolması durumunda veya hasar gördüğünde, bu
hücrelerin yeni kalp kası hücreleri tarafından değiştirilmesi olası değildir. Kanserli
çocuklarda, antrasiklinler ile tedavi sonucunda kardiyomiyositlerde meydana gelen
hasar, vücut yüzey alanına göre kalp büyümesi / gelişmesi sırasında ince bir sol
ventriküler duvar ile sonuçlanır. Bahsedildiği gibi yavaş yavaş artan ard yük; kalp
kasılmasını baskılayarak, morbibite ve mortaliteyi artırabilmektedir (Lipshultz 2006).
2.1.7.2. Kardiyotoksik Diğer Ajanlar:
2.1.7.2.1. Siklofosfamid
Siklofosfamid solid tümör, lösemi ve lenfoma tedavileri için kombine
kemoterapi rejimlerinde anti-neoplastik ve immunsupresif olarak kullanılır. Standard
dozlarında
kardiyotoksisite
azdır.
Yüksek
dozlarda
kardiyotoksik
olabilir.
Çocuklarda yüksek doz siklofosfamid (doz>150 mg/kg)’ in miyokardit sıklığı %5
olarak tahmin edilmektedir (Goldberg et al. 1986).
2.1.7.2.2. Flurourasil
Flurourasil sentetik pirimidin antogonistidir. Meme, gastrointestinal sistem,
baş-boyun, over kanserlerinin tekli veya kombine tedavilerinde yaygın olarak
kullanılır. İskemik EKG’ li değişiklikli anjina, sol ventrikül disfonksiyonu,
hipotansiyonla birlikte dispneye neden olabilir. Kardiyotoksisite yüksek dozlarda
16
(>800 mg/m2) ilişkilendirilir (Gradishar and Vokes 1990). Nadiren flurourasil
kardiyotoksisitesinde miyokard infartüsünden zor ayırt edilebilen göğüs ağrısına
neden olabilmektedir (Pottage et al. 1978).
2.1.7.2.3. Amsakrin
Amsakrin akut lösemi ve lenfomada belirgin antitümör etkili akridin
türevidir. Etki biçimi antrasiklinlere benzer ve çift sarmallı DNA moleküllerinin
interkalasyonuna neden olur (Gormley et al. 1978). Atriyal ve ventriküler taşiaritmi,
EKG değişiklikleri (uzun QT, non-spesifik ST ve T dalga değişiklikleri), kalp
yetmezliği ve kardiyomiyopatiye neden olabilir.
2.1.7.2.4. Sitarabin
Sitarabin çocuklarda akut miyeloid lösemiyi tedavi etmek için başka
kemoterapötik
ajanlarla
kombine
kullanılan
bir
nükleozit
analogudur.
Kardiyotoksisitesi yüksek dozlarda atriyal ve ventriküler aritmi, perikardit, akut
respiratuvar distres ve kalp yetmezliğidir. Ateş, miyalji, kemik ağrısı, makülopapüler
döküntü, konjuktivit, göğüs ağrısı yapabilir.
2.1.7.2.5. Paklitaksel
Taksanlar, antitümör ilaçlar arasında yeni gruptur. Kemoterapiye dirençli
kanserlerde
kullanılabilir.
Paklitaksel
antimikrotübül
ajandır
ancak
vinka
alkaloidlerinden farklı olarak mikrotübül parçalanmasını inhibe eder, mikrotübül
kitle ve konsantrasyonu artar. Paklitaksel sıklıkla asemptomatik bradikardiye neden
olur. İkinci veya üçüncü derece kalp bloğu, miyokard infarktüsü, kardiyak iskemi,
kalp yetmezliği, atriyal aritmi, ventriküler taşikardi gözlenebilir.
17
2.1.7.2.6. Sisplatin
Sisplatin çift fonksiyonlu alkilleyici ajandır. Beyin tümörleri, osteosarkom,
over, baş-boyun kanserlerinde kullanılır. Sisplatin kardiyotoksisitesi; atriyal
fibrilasyon, supraventriküler taşikardi, sol dal bloğu ve miyokard infarktüsüne neden
olabilir.
Tablo 2: Kanser tedavisinin kardiyotoksik etkileri
Tedavi
Toksik doz
Kısa Dönem
Aralığı
Toksitesi
Uzun Dönem Toksisitesi
Aritmi, perikardit-
Doksorubisin
>550 mg/m2
(total doz)
miyokardit
sendromu, miyokard
infarktüsü (MI), ani
Kardiyomiyopati/konjestif
kalp yetmezliği (KKY)
kardiyak ölüm
Konjestif Kalp
Mitoksantron
>100-140
Yetmezliği (KKY),
mg/m2(total
miyokard infarktüsü
doz)
(MI), EKG
Kardiyomiyopati/ konjestif
kalp yetmezliği (KKY)
değişiklikleri, aritmi
Konjestif Kalp
>100-140
Siklofosfamid
mg/m2(total
doz)
Yetmezliği (KKY),
sol ventrikül
ejeksiyon fraksiyonu
Bilinmiyor
azalması, MI, EKG
değişiklikleri, aritmi
İfosfamid
Klasik doz
EKG değişiklikleri,
KKY, aritmi
Bilinmiyor
Miyokardiyal iskemi,
Sisplatin
Klasik doz
raynaud fenomeni,
Bilinmiyor
EKG değişiklikleri
18
MI, angina pektoris,
Flurourasil
Klasik doz
kardiyojenik şok/ani
kardiyak ölüm, dilate
Bilinmiyor
kardiyomiyopati
Ventriküler
Transtuzumab
Klasik doz
fonksiyon bozukluğu,
Kardiyomiyopati
KKY
Ani kardiak ölüm,
bradikardi,
Paklitaksel
Klasik doz
miyokardiyal
Bilinmiyor
fonksiyon bozukluğu,
KKY, MI
Amsakrin
Klasik doz
Sitarabin
Klasik doz
Arsenik
trioksid
İnterferon-α2a
Klasik doz
Ventriküler aritmi,
EKG değişiklikleri
KKY, perikardit,
aritmi
Aritmi, perikardiyal
efüzyon
Kardiyomiyopati
Bilinmiyor
Bilinmiyor
Alta yatan kardiyak
Klasik doz
hastalığı artırma,
Kardiyomiyopati
hipotansiyon, aritmi
Miyokardiyal
hasar/miyoperikardit,
İnterlökin-2
Klasik doz
ventriküler aritmi,
Dilate kardiyomiyopati
hipotansiyon, ani
kardiyak ölüm
Mitomisin
Klasik doz
KKY
KKY
MI, hipotansiyon,
Vinkristin
Klasik doz
kardiyovasküler
Bilinmiyor
anatomik nöropati
Vinblastin
Klasik doz
MI, raynaud
fenomeni
Bilinmiyor
19
Endokardiyal
fibrozis, pulmoner
Busulfan
Klasik doz
fibrozis, pulmoner
Bilinmiyor
hipertansiyon,
kardiyak tamponat
Plevral- perikardiyal
Tretinoin
Klasik doz
efüzyon, non-spesifik
Bilinmiyor
EKG
Pentostatin
Klasik doz
Etoposid
Klasik doz
Teniposid
Klasik doz
Belirsiz
Göğse
fakat artan
radyoterapi
risk >35
gray
Anjina pektoris, MI,
KKY
aritmi
MI, EKG
Bilinmiyor
değişiklikleri
Aritmi
Bilinmiyor
MI, kardiyomyopati,
Perikardit/plevral
perikardit (kronik),
efüzyon, non-spesifik
kondüksiyon
EKG değişiklikleri
anomalisi/aritmi, kapak
defektleri
Kaynak:Pediatr Drugs 2005; 7(3): 187-202
KKY: Konjestif kalp yetmezliği, MI: Miyokard infarktüsü
2.2. Kardiyotoksisite Tanı Yöntemleri
Kalp fonksiyonlarını değerlendirmek için kullanılan telekardiyografi ve EKG
antrasiklin kardiyotoksisitesinin erken belirlenmesinde yararı sınırlı olduğundan,
yerini günümüzde klasik ekokardiyografi ve doku Doppler ekokardiyografi
yöntemleri almıştır. Klasik ekokardiyografi yöntemleri ile ölçülebilen ejeksiyon
fraksiyonu
(EF)
ve
miyokard
performans
indeksi
(MPI)
ventriküllerin
fonksiyonlarını göstermede oldukça değerlidir (Cui and Roberson 2006). Son
yıllarda, doku Doppler ekokardiyografi tekniğinin çocuklarda kullanımının
yaygınlaşması ile MPI bu teknik ile ölçülmeye başlanmıştır (Harada et al. 2001,
Garusi and Ettorre 1964).
20
2.2.1. Ekokardiyografi
Kanserli
çocukların
tedavi
sırasında
ve
sonrasında
gelişebilecek
kardiyotoksisiteyi non-invaziv, ucuz ve kolay uygulanabilen ekokardiyografi ile
belirleyebiliriz. EKO’nun değişik modları ile kalp boyutları, sistolik ve diyastolik
ventrikül fonksiyonları, debi, basınçlar ve şantlar ölçülebilir. Sistolik ve diyastolik
fonksiyon bozuklukları saptanabilir.
2.2.2. Doku Doppler Görüntüleme
Doku Doppler görüntüleme (TDI) çocukluk çağı kanseri tedavisi için orta
dozda antrasiklin alan ve klinik bulguları olmayan çocuklarda, subklinik miyokard
hasarını tespit etmek için yararlı bir invaziv olmayan bir yöntem olarak kullanılabilir
(Kaputsa et al. 2000). Miyokard Doppler ve görüntüleme teknikleri, yaygın kardiyak
işlev bozukluğu meydana gelmeden önce erken oluşan değişiklikleri tespit etme
avantajı sayesinde, kalp fonksiyonlarının ayrıntılı değerlendirilmesini sağlar (YağciKüpeli ve ark. 2012). Doku Doppler görüntüleme’ den türetilmiş MPI, Doppler’den
türetilmiş
MPI
ile
karşılaştırıldığında,
kullanışlı
ve
erken
aşamada
kardiyotoksisitenin saptanması için erken bir göstergedir (Ayhan ve ark. 2012).
Kardiyotoksisite değerlendirilmesinde, klasik ekokardiyografiyi tamamlamak için
TDI kullanılması gerekmektedir (Ayhan ve ark. 2012). Sonuç olarak; diyastolik ve
sistolik fonksiyonun, sol ventrikül ejeksiyon fraksiyonu açısından araştırılmasında
doku-Doppler, standard-Doppler’e göre daha duyarlıdır (Di Lisi et al. 2012).
Antitümör ilaçlarla tedavi edilen hastaların sol ventriküler fonksiyonları ile ilgili
araştırmada, doku-Doppler klasik ekokardiyografi ile birlikte kullanılmalıdır. Doku
Doppler görüntüleme kalp fonksiyonları ile ilgili ek bilgi sağlar. Sistolik ve
diyastolik fonksiyonlar normal sınırlar içinde iken, antrasiklinler ile tedavi edilen
çocuklarda yapılan bir çalışmada doku Doppler yöntemi ile tespit edilen miyokard
performans indeksi bozulmuştur. Bu yüzden, Doppler doku incelemesi, antrasiklin
ile ilişkili sol ventrikül kardiyotoksisite tesbitini, klasik ekokardiyografik
parametrelerden daha erken sağlar (Baysal ve ark. 2010).
21
Doku Doppler, klasik ekokardiyografi tarafından normal olarak görülen
durumlarda bile, erken kardiyak fonksiyon bozukluğu tesbiti yapabilmesi açısından
muhteşemdir (Sherief et al. 2012).
Doku Doppler görüntüleme ile değerlendirilen hastalarda sınır değerinin
altına düşen E/A oranı ile tespit edilen diyastolik işlev bozukluğu, sistolik
fonksiyonlar ve kardiyak enzimlerindeki değişikliklerden daha erken kötüleşme
gösterebilmektedir.
Sistolik
parametreler
ve
kardiyak
enzimler
ile
karşılaştırıldığında, diyastolik parametreler kullanılarak antrasiklin kardiyotoksisite
daha erken bir aşamada tespit edilebilmektedir (Öztarhan ve ark. 2011).
2.2.3. Biyokimyasal Tanı Göstergeleri
Serum kardiyak troponinler erişkinlerde yaygın iskemik kalp hastalığı teşhisi
kullanılmakla birlikte çocuklarda kardiyak hasarın diğer birçok türüne ilişkin değerli
klinik bilgi sağlamaktadırlar (Lipshultz et al. 2006).
Serum NT-pro-BNP (N-terminal probrain natriuretic peptide) pro-BNP
bölünmesi sırasında üretilen, basınç yükü ve gerilmeye yanıt olarak kardiyak
ventriküller tarafından serbest bırakılan bir prohormonudur (Martinez-Rumayor et al.
2008, Wang et al. 2004). NT-proBNP’deki kronik yükselme, basınç yükü ve yüksek
diyastolik basınç ile birlikte artan ventrikül duvar gerilmesini işaret eder (Kragelund
et al. 2005, Grewal et al. 2008).
Kalp işlev bozukluğu olan ve antrasiklinler ile tedavi edilen çocuklarda NTpro-BNP düzeyleri önemli bir oranda yüksek bulunabilmektedir (Bryant et al. 2007).
NT-pro-BNP sol ventrikül sistolik ve diyastolik fonksiyonu ilişkisi için
hassas bir testtir bu nedenle antrasiklin ilişkili kardiyotoksisitesinin erken saptanması
ve izlenmesi için hassas bir kardiyak biyobelirteç olarak kullanılabilir (Pongprot et
al. 2012). Geç başlangıçlı antrasikline bağlı kardiyotoksisite için erken bir belirteç
olan NT-pro-BNP’nin rolünü doğrulamak için takip esastır (Sherief et al. 2012).
2.2.3.1. GDF-15
GDF-15’ in sentezlenmesi makrofajlar içinde IL-1, TNF-α, TGF-β tarafından
hızlı bir şekilde indüklenir ve böylece makrofaj aktivasyonu ve inflamasyonu
sınırlanır (Bootcov et al. 1997). İskemi/reperfüzyonu takiben artan GDF-15 düzeyi;
22
NO (nitrik oksit) ve peroksinitrit oluşumuna yolaçan nitrit oksit sentaz-2 indüksiyonu
vasıtası ile artar (Kempf et al. 2006). Benzer olarak IFN-γ, IL-1, TGF-β gibi
proinflamatuvar sitokinler, GDF-15 salınımını NO bağlı yol ile kardiyak
miyositlerden artırır (Şekil 3). Mekanik stress ile aktive olan anjiotensin-2 bağımlı
sinyal kaskadıda salınımını artırır (Frank et al. 2008).
Mekanik stesse maruziyet sonrası ve proinflamatuvar sitokinler veya reaktif
oksijenlerle stimulasyon sonrasında oluşan iskemi /reperfüzyonu takiben de kardiyak
miyositlerden GDF-15’ i hızlı salgılanır.
Farelerde yapılan bir çalışmada dilate kardiyomiyopati, aortik stenoz,
miyokard infarktüsünde GDF-15 salınımında artış saptanmıştır (Kempf et al. 2006,
Xu et al. 2006). GDF-15’ in artış gösteren sentezlenmesi aterosklerotik lezyonlarda
(Schlittenhardt et al. 2004) ve akut miyokard infarktüsü olan farelerin miyokardı
içerisinde de saptanmıştır (Kempf et al. 2006).
İnsanlarda miyokard infarktüsü sonrasında da GDF-15 salgılanabilmektedir
(Kempf et al. 2006). GDF-15 kalbe özel sitokin değildir. Düşük dansiteli
lipoproteinler ve proinflamatuvar sitokinler, makrofajlarda üretilmiş proinflamatuvar
sitokinlerin salınımına sebep olurlar (Bootcov et al. 1997, Schlittenhardt et al. 2004).
İnvitro çalışmalara göre GDF-15 aterosklerotik makrofaj plağından salınır.
Trigliseritten zengin lipoproteinlerin düz kas stimilasyonu ile antianjiogenik stresse
maruz kalan endotel hücrelerinin uyarılması ile GDF-15 salınımı artar. Komşu
hücrelerde GDF-15 salınımını artıran parakrin faktörler ve oksidatif stresse maruz
kalma adipositlerden GDF-15 sentez ve salınımını artırır. Böylece GDF-15 stres
altındaki multiple kardiyovasküler hücre tipleri tarafından üretilir (Ding et al. 2009,
Kim et al. 2008). GDF-15’ in dolaşımdaki seviyesi geleneksel kardiovasküler risk
faktörlerinden sonra sol ventrikül kitlesi, sol ventrikül sistolik disfonksiyonu, endotel
disfonksiyonu ve aterosklerotik plak yükü ile ilişkilendirilir (Lind et al. 2009).
23
Şekil 3: GDF-15 mekanizması
Otoriteler, geleneksel risk faktörlerinden bağımsız olarak, GDF-15’ in bu
hastalarda uzun vadede ölüm ve kalp yetmezliği için prognostik bir gösterge
olduğunu ortaya koymuşlardır (Khan et al. 2009).
Artmış GDF-15, kardiyovasküler hasara yanıt olarak miyokardiyosit için de
koruyucu bir faktör olmuştur. Çalışmalar ayrıca gösteririr ki; GDF-15 hipertrofi
gelişiminde ve kalbin yeniden şekillenmesinde yer almıştır. Aslında, dolaşımdaki
GDF-15 konsantrasyonu (65 yaşından büyük) sağlıklı, yaşlı bireylerde genç kişilere
göre biraz daha yüksek olarak bildirilmiştir ve 1200 ng / L yaşlı bireylerde referans
aralığının üst limiti olarak kullanılmıştır. Kardiyovasküler hastalıklarla ilgili birçok
çalışmada, GDF-15’in erkek cinsiyetten bağımsız olduğunun gösterilmesine rağmen
çalışmalar, GDF-15 seviyelerinin, kadınlarda akut miyokard infarktüsü olan
erkeklere ve daha önce kardiyovasküler hastalık geçirdiğine dair kanıt bulunmayan
yaşlı kadınlara göre belirgin olarak daha yüksek olduğunu göstermiştir. Benzer
tartışmalı sonuç ise, bazı çalışmalarda güçlü bir ilişki olarak sunulan ve diğerleri ile
herhangi bir ilişkisi olmayan vücut kitle indeksi ile GDF-15’in ilişkili olduğunun
ortaya çıkmasıdır. Çalışmalardaki konuların az sayıda olması farklılıklara neden
24
olabilir ki bu diğer faktörler ile GDF-15’in ilişkisi hakkındaki istatistiğin gücünü
sınırlar (Hai-tao et al. 2013). Artmış GDF-15 yeni kardiyak biyobelirteçtir.
25
3. GEREÇ VE YÖNTEM
Bu çalışma, Selçuk Üniversitesi Tıp Fakültesi, Çocuk Hematoloji ve Onkoloji
Bilim Dalı’ nda tanı alan ve tedavi şemalarında antrasiklin olan hastalarda Şubat
2012 ile Haziran 2013 tarihleri arasında yapıldı.
3.1. Çalışma grubunun seçimi:
Çalışmamıza, hastanemizde tanı almış ve tedavi şemasında antrasiklin olan
lenfoma ya da solid tümörlü çocuk hastalar dâhil edildi.
Çalışmaya dâhil edilme kriterleri
1.Yeni tanı almış ve daha önceden herhangi bir kemoterapi almamış olmak
2.Çalışmaya dâhil olmayı kabul etmek
3.Daha önceden bilinen bir kalp ve damar hastalığı olmamak
Çalışmaya dâhil edilmeme kriterleri
1.Çalışmaya dâhil olmayı kabul etmeyenler
2.Daha önceden bilinen kalp ya da damar hastalığı olmak
3.Daha önceden kardiyotoksik ilaç alanlar
Hastalar çalışmaya dâhil olduktan sonra tanı anında, antrasiklin kümülatif
dozları 100 mg/m2, 200 mg/m2, 300 mg/m2 ulaştığında ve tedavinin bitiminden 6 ay
sonrasında değerlendirme yapıldı.
Değerlendirme döneminde hastalar
1.Anamnez
2.Fizik muayene
3.Elektrokardiyografi
4.Klasik ve doku Doppler ekokardiyografi
5.Biyokimyasal belirteçleri
a. Serum GDF-15
b. Serum Troponin-I değerlendirildi.
Mediastinal radyoterapi alan hastaların radyoterapi dozları ve alanları
dosyalarından kaydedildi.
26
3.2. Kardiyolojik inceleme:
3.2.1. EKG incelemesi:
Vakalar EKG değerlendirmesi öncesinde sırtüstü yatar pozisyonda Nıhon
Kohden cihaz ile üzerlerinde metal eşya bulunmayacak şekilde ve hareketsizken
değerlendirildiler. Transvers düzlem EKG ölçümleri göğüsün çeşitli noktalarına
yerleştirilen bir göğüs elektrodu ile benzer elektrod arasındaki işaret EKG ölçüm
düzenine verildi. Elde edilen EKG verilerinde; kalp hızı, kalp ritmi ve
derivasyonlarda voltaj düşüklüğü, V5 ve V6 derivasyonlarında T negatifliği, ST
çökmeleri kontrol edildi. Kardiyotoksisitede gelişebilen EKG’ de akut değişiklikler
açısından kontrol edildi. Aritmi kontrollü yapıldı.
3.2.2. Ekokardiyografik inceleme
Vakalar ekokardiyografik değerlendirme öncesinde sırtüstü yatar pozisyonda
Toshiba, (Aplio 50, Japan) 5 ve 6,5 MHz prob kullanılarak görüntüler elde edildi.
Klasik ve doku Doppler ekokardiyografi deneyimli bir doktor tarafından her hasta
için üçer kez yapılıp ortalamaları alınmıştır. Klasik ekokardiyografik incelemeler
Amerikan Ekokardiyografi Derneği’nin kılavuzlarının önerdiği standard görüntüleme
teknikleri kullanılarak yapıldı (Eidem, McMahon et al. 2004). İki boyutlu
ekokardiyografi
ile
apikal
dört
boşluk
pozisyonunda
boşluk
genişlikleri
değerlendirildi. Parasternal uzun eksen pozisyonunda M-mod yöntemiyle papiller kas
seviyesinde sol ventrikül diastolik çap (LVDÇ), sol ventrikül sistolik çap (LVSÇ),
diyastol sonunda septum ve ark.a duvar kalınlıkları, aort kapağı seviyesinde aort çapı
ve sol atriyum genişliği ölçümler yapıldı. Yine Amerikan ekokardiyografi
cemiyetinin kılavuzları temel alınarak elde edilen veriler ışığında sol ventrikül
27
sistolik fonksiyonlarını gösteren ejeksiyon fraksiyonu (EF) ve fraksiyonel kısalma
(FS) hesaplandı. Hastalara EKO çalışması için hiçbir ilaç uygulanmadı.
3.2.3. Pulse Doppler incelemesi
Mitral ve triküspit akım hızları dört boşluk pozisyonunda belirlenmiştir.
Diyastolik erken doluş akım hızı (E), diyastolik geç doluş akım hızı (A), bunların
birbirine oranı (E/A) ve diyastolik erken doluş dalgasının yavaşlama süresi ölçümleri
yapıldı (Arslan ve ark. 2013b). Şekil 4’de mitral ve triküspit kapağa ait pulse
Doppler kaydı sunulmuştur.
Şekil 4: Mitral ve triküspit kapağa ait pulse Doppler görüntüleri
3.2.4. Doku Doppler ekokardiyografi
Doku Doppler incelemesinde kayıtlar apikal dört boşluk pozisyonunda renkli
ve pulse doku Doppler tekniği ile elde edildi. Ölçümler mitral lateral anuler
bölgeden, interventriküler septumdan ve triküspit lateral anuler bölgeden yapılmıştır.
Kayıtlar sırasında Doppler ışınının endokard veya epikarda değil miyokard üzerine
28
yerleştirilmesine dikkat edildi. Doku Doppler ekokardiyografik incelemede, pulse
Doppler ile apikal dört boşluk sağ ve sol ventrikül atriyoventriküler kapakların
anülüslerinden ve interventriküler septumun bazal kısmından şu ölçümler yapıldı:
Miyokardiyal erken diyastolik peak dalga velositesi (E´ ): EKG’ deki P dalgasından
hemen sonra görülür. Doku Doppler ekokardiyografide izoelektrik hattın altındaki ilk
negatif dalgadır, diyastolun ilk dalgası olarak kabul edildi (Arslan ve ark. 2013b).
Atriyal sistolik peak dalga velositesi (A´ ): Diyastolik fazda, EKG’ deki P
dalgasından hemen sonra görülür. Doku Doppler görüntülemede izoelektrik hattın
altındaki ikinci negatif dalga hızı olarak değerlendirildi (Arslan ve ark. 2013b).
Miyokardiyal sistolik peak dalga velositesi (S´): Doku Doppler görüntülemede
izoelektrik hattın üstündeki ilk pozitif dalga hızı olarak değerlendirildi (Arslan ve
ark. 2013b).
İzovolumik kontraksiyon zamanı (IVCT): A´ dalgasının bitimi ile Sm dalagasının
başlangıcı arasındaki mesafenin süre olarak ölçüldü (Arslan ve ark. 2013b).
İzovolumik relaksasyon zamanı (IVRT): S´’nün sonu ile E´ dalgasının başlangıcı
arasındaki mesafenin süre olarak ölçüldü (Arslan ve ark. 2013b).
Miyokardiyal kontraksiyon zamanı (CT): SM dalgasının başlangıcı ile bitişi
arasındaki mesafenin süre olarak ölçüldü (Arslan ve ark. 2013b).
Tei İndeksi (Miyokard performans indeksi): Doku Doppler ile ölçülen bu indeks
sistolik ve diyastolik miyokardiyal performansı gösterir.
Formül 3. Tei İndeksi (MPI): IVRT + IVCT/ CT ya da
Tei İndeksi (MPI): (a-b)/b formülünden hesaplanabilir (Şekil 5).
29
Şekil 5: Sol ventrikül, interventriküler septum ve sağ ventriküle ait doku Doppler ve
Tei indeksi ölçümleri
3.3. Biyokimyasal biyobelirteçler
3.3.1. GDF-15
Rutin olarak çalışılan kanlardan artan serumdan porsiyonları alınarak GDF-15
çalışılmak üzere -80 derecede çalışma gününe kadar muhafaza edilmiştir. Daha sonra
Selçuk Üniversitesi Tıp Fakültesi Biyokimya Anabilim Dalı Araştırma Laboratuvarı’
nda mevcut olan RAYTO marka mikroflay-x, RT-2600 microplate WASHER ve RT2100c microplate READER cihazı ile GDF-15 ELISA yöntemi ile ölçülmü yapıldı.
30
3.3.2. Troponin-I
Jelli tüpe alınan numuneler 3500 rpm 10 dakika santifüj edildikten sonra
ayrılan serumlar ROCHE marka troponin-I kitleri ile ROCHE MODULER E-170
cihazında ECLİA yöntemi ile ölçüldü.
3.4. İstatistik
İstatistiksel değerlendirilmesi, kişisel bilgisayarda SPSS 16.0 for Windows
paket programı kullanıldı. Tüm değerler ortalama ± standard sapma ve ortanca (minmax) değerleri olarak ifade edildi. Bir örnek istatistiksel analiz verilerinin normal
dağılımını belirlemek amacıyla Kolmogorov-Smirnov testi yapıldı. p<0,05 anlamlı
kabul edildi. Elde edilen sonuçlar t testi ve Mann-Whitney U testi ile doğrulandı.
3.5. Etik Kurul İzni
Bu çalışma için, Selçuk Üniversitesi Tıp Fakültesi Etik Kurulu’ ndan
30.01.2012 tarih ve 2012-036 sayılı karar ile onay alındı. Hastaların çalışmaya
katılımından önce hem hastalar hem de aileleri bilgilendirildi ve daha sonra imzalı
onam formları alındı. Bu çalışmanın finansal desteği için Selçuk Üniversitesi
Bilimsel Araştırma Projeleri Koordinatörlüğünce 12102016 sayılı proje numarası ile
desteklenmiştir.
31
4. BULGULAR:
4.1. Hasta Özellikleri
Çalışmamıza yeni tanı almış ve tedavi şemasında antrasiklin olan 20
hastadâhiledildi. Hastaların yaşları 3 ile 18 yıl arasında değişiyordu (ortanca 14 yıl).
On üç hasta erkek (%65), 7’ si kız (%35) idi (Şekil 6).
Şekil 6: Cinsiyet dağılımı
Hastaların tanıları irdelendiğinde, 6 hastada (%30) Hodgkin dışı lenfoma, 4
hastada (%20) Ewing sarkomu, 3 hastada (%15) Wilms tümör, 2 hastada (%10)
Hodgkin lenfoma, 2 hastada (%10) osteosarkom, 1 hastada (%5) rabdomiyosarkom,
1 hastada (%5) nöroblastom, 1 hastada (%5) malign sinir kılıf tümör tanısı ile
izleniyordu (Tablo 3).
32
Tablo3: Hastaların tanıları
Tanıları
n
Hodgkin dışı lenfoma
6
30
Ewing sarkomu
4
20
Wilms tümörü
3
15
Hodgkin lenfoma
2
10
Osteosarkom
2
10
Rabdomiyosarkom
1
5
Nöroblastom
1
5
Malign sinir kılıf tümörü
1
5
Toplam
20
100
%
Hodgkin ve Hodgkin dışı lenfoma (reziduel tümör nedeni ile) tanılı 2 hastaya
mediastinal radyoterapi uygulandı. Uygulanan radyoterapi dozları sırasıyla 3060 cGy
ve 3600 cGy idi.
4.2. Ekokardiyografi değerlendirmeleri
4.2.1. M-Mod Bulgular
Tanı anında, antrasiklin kümülatif dozları 100, 200 ve 300 mg/m2’ daki
sistolik kardiyak fonksiyonları normal sınırlar içerisindeydi ve aralarında istatistiksel
olarak fark saptanmadı (p>0,05) (Tablo 4).
33
Tablo 4: VakalarınM-Mod ekokardiyografi ölçümleri
Kümülatif
antrasiklin dozu
EF(%)
FS(%)
71,95±6,16
41,25±4,58
72,95±5,61
40,3±6,36
71,00±5,74
40,76±4,99
73,46±4,37
41,69±4,53
72,92±4,66
41,75±3,64
(mg/m2)
0
(n:20)
100
(n:20)
200
(n:17)
300
(n:13)
6. ay
(n:12)
EF: Ejeksiyon fraksiyonu, FS: Fraksiyonel kısalma
4.2.2. Pulse Doppler Ekokardiyografi Bulguları
Tanı anında, antrasiklin kümülatif dozları 100, 200 ve 300 mg/m2’ deki
diyastolik kardiyak fonksiyonları normal sınırlar içerisindeydi ve aralarında
istatistiksel fark saptanmadı (p>0,05) (Tablo 5).
34
Tablo 5: Pulse Doppler ekokardiyografi bulguları
Kümülatif
antrasiklin
dozu
Triküspit E
Triküspit A
Mitral E
Mitral A
88,21±18,46
60,80±13,62
78,95±19,38
58,45±14,13
83,29±13,65
61,24±13,02
70,94±11,12
54,57±11,01
85,03±14,69
58,26±11,31
72,60±14,53
52,52±12,57
83,76±9,54
55,61±8,17
69,61±11,66
56,84±15,61
78,20±17,20
56,85±17,34
71,13±18,73
49,39±13,90
(mg/m2)
0
(n:20)
100
(n:20)
200
(n:17)
300
(n:13)
6. ay
(n:12)
4.2.3. Doku Doppler İnceleme Bulguları
Tanı anında, antrasiklin kümülatif dozları 100, 200 ve 300 mg/m2’ deki
diyastolik kardiyak fonksiyonları normal sınırların altındaydı ve aralarında
istatistiksel olarak fark saptandı (p<0,05) (Tablo 6).
35
Tablo 6: Doku Doppler inceleme Mitral ve Septum SM bulguları
Kümülatif
antrasiklin
dozu
Mitral SM
Septum SM
(mg/m2)
0
9,38±2,57
8,65±1,84
8,24±1,90a
8,43±1,57a'
7,69±2,03b
7,57±1,09b'
7,87±1,17c
7,68±1,05c'
8,38±2,10d
8,21±1,36d'
(n:20)
100
(n:20)
200
(n:17)
300
(n:13)
6. ay
(n:12)
kümülatif antasiklin dozu 100 mg/m2’ de bakılan mitral SM p>0,05
a:
kümülatif antasiklin dozu 200 mg/m2’ de bakılan mitral SM p<0,05
b:
kümülatif antasiklin dozu 300 mg/m2’ de bakılan mitral SM p<0,05
c:
d:
kümülatif antasiklin dozu tedavi sonrası 6. ayda bakılan mitral SM p>0,05
a':
kümülatif antasiklin dozu 100 mg/m2’ de bakılan septum SM p>0,05
b':
kümülatif antasiklin dozu 200 mg/m2’ de bakılan septum SM p>0,05
c':
kümülatif antasiklin dozu 300 mg/m2’ de bakılan septum SM p<0,05
d':
kümülatif antasiklin dozu tedavi sonrası 6. ayda bakılan septum SM p>0,05 idi.
Tanı anında, antrasiklin kümülatif dozları 100, 200 ve 300 mg/m2’ deki
diyastolik kardiyak fonksiyonları normal sınırların üzerindeydi ve aralarında
istatistiksel olarak fark saptandı (p<0,05) (Tablo 7).
36
Tablo 7: Doku Doppler incelemede Mitral IVCT, Triküspit IVCT, Septum IVCT
bulguları
Kümülatif
antrasiklin
dozu
Mitral IVCT
TriküspitIVCT
Septum IVCT
46,75±15,58
43,10±10,66
43,90±8,81
51,00±14,72a
49,90±9,76a'
48,20±9,40a''
52,06±14,08b
52,06±8,08b'
49,59±6,84b''
52,23±12,22c
52,15±11,85c'
54,00±12,32c''
59,83±14,96d
59,33±14,39d'
53,17±11,96d''
(mg/m2)
0
(n:20)
100
(n:20)
200
(n:17)
300
(n:13)
6. ay
(n:12)
a:
kümülatif antasiklin dozu 100 mg/m2’ de bakılan mitral IVCT p>0,05
b:
kümülatif antasiklin dozu 200 mg/m2’ de bakılan mitral IVCT p>0,05
c:
kümülatif antasiklin dozu 300 mg/m2’ de bakılan mitral SM p<0,05
d:
kümülatif antasiklin dozu tedavi sonrası 6. ayda bakılan mitral IVCT p<0,05
a':
kümülatif antasiklin dozu 100 mg/m2’ de bakılan triküspit IVCT p<0,05
b':
kümülatif antasiklin dozu 200 mg/m2’ de bakılan triküspit IVCT p<0,05
c':
kümülatif antasiklin dozu 300 mg/m2’ de bakılan triküspit IVCT p<0,05
d':
kümülatif antasiklin dozu tedavi sonrası 6. ayda bakılan triküspit IVCT p<0,05
a'':
kümülatif antasiklin dozu 100 mg/m2’ de bakılan septum IVCT p<0,05
b'':
kümülatif antasiklin dozu 200 mg/m2’ de bakılan septum IVCTp<0,05
c'':
kümülatif antasiklin dozu 300 mg/m2’ de bakılan septum IVCTp<0,05
d'':
kümülatif antasiklin dozu tedavi sonrası 6. ayda bakılan septum IVCT p<0,05 idi.
37
Tanı anında, antrasiklin kümülatif dozları 100, 200 ve 300 mg/m2’ deki
diyastolik kardiyak fonksiyonları normal sınırlardan yüksekti ve aralarında
istatistiksel olarak fark saptandı (p<0,05) (Tablo 8).
Tablo 8: Doku Doppler incelemede Mitral, Triküspit ve Septum IVRT bulguları
Kümülatif
antrasiklin dozu
Mitral IVRT
Triküspit IVRT
Septum IVRT
(mg/m2)
0
47,40±10,17
48,00±11,55
45,35±4,94
51,00±7,01a
50,70±10,37a'
52,15±7,59a''
55,69±9,06b
54,82±9,77b'
53,06±9,07b''
55,69±13,97c
54,08±15,32c'
52,31±14,27c''
57,42±13,23d
59,83±15,23d'
58,75±11,69d''
(n:20)
100
(n:20)
200
(n:17)
300
(n:13)
6. ay
(n:12)
a:
kümülatif antasiklin dozu 100 mg/m2’ de bakılan mitral IVRT p>0,05
b:
kümülatif antasiklin dozu 200 mg/m2’ de bakılan mitral IVRT p<0,05
c:
kümülatif antasiklin dozu 300 mg/m2’ de bakılan mitral IVRT p>0,05
d:
kümülatif antasiklin dozu tedavi sonrası 6. ayda bakılan mitral IVRT p>0,05
a':
kümülatif antasiklin dozu 100 mg/m2’ de bakılan triküspit IVRT p<0,05
b':
kümülatif antasiklin dozu 200 mg/m2’ de bakılan triküspit IVRT p>0,05
c':
kümülatif antasiklin dozu 300 mg/m2’ de bakılan triküspit IVRT p>0,05
d':
kümülatif antasiklin dozu tedavi sonrası 6. ayda bakılan triküspit IVRT p>0,05
a'':
kümülatif antasiklin dozu 100 mg/m2’ de bakılan septum IVRT p<0,05
b'':
kümülatif antasiklin dozu 200 mg/m2’ de bakılan septum IVRT p>0,05
c'':
kümülatif antasiklin dozu 300 mg/m2’ de bakılan septum IVRT p>0,05
d'':
kümülatif antasiklin dozu tedavi sonrası 6. ayda bakılan septum IVRT p<0,05 idi.
38
Tanı anında, antrasiklin kümülatif dozları 100, 200 ve 300 mg/m2’ deki
diyastolik kardiyak fonksiyonları normal sınırdan düşüktü ve aralarında istatistiksel
olarak fark saptandı (p<0,05). Sistolik ve diyastolik fonksiyonları gösteren Tei
indeksi normal sınırlar içerisindeydi ve istatistiksel olarak fark saptanmadı (p>0,05)
(Tablo 9).
Tablo 9: Doku Doppler incelemede Triküspit EM ve Septum EM ile sağ-sol Tei
indeksleri
Kümülatif
antrasiklin
dozu
Triküspit EM
Septum EM
SağTei indeksi
Sol Tei indeksi
(mg/m2)
0
13,17±2,88
12,46±2,59
0,42±0,12
0,43±0,10
11,95±2,63a
11,18±2,21a'
0,46±0,09a''
0,46±0,09a'''
12,12±2,29b
11,45±1,96b'
0,47±0,09b''
0,47±0,08b'''
11,25±2,58c
10,35±2,63c'
0,46±0,10c''
0,46±0,08c'''
10,35±1,81d
11,12±2,49d'
0,51±0,08d''
0,51±0,15d'''
(n:20)
100
(n:20)
200
(n:17)
300
(n:13)
6. ay
(n:12)
a:
kümülatif antasiklin dozu 100 mg/m2’ de bakılan triküspit EM p>0,05
b:
kümülatif antasiklin dozu 200 mg/m2’ de bakılan triküspit EM p>0,05
c:
kümülatif antasiklin dozu 300 mg/m2’ de bakılan triküspit EM p<0,05
d:
kümülatif antasiklin dozu tedavi sonrası 6. ayda bakılan triküspit EM p<0,05
a':
kümülatif antasiklin dozu 100 mg/m2’ de bakılan septum EM p>0,05
b':
kümülatif antasiklin dozu 200 mg/m2’ de bakılan septum EM p>0,05
c':
kümülatif antasiklin dozu 300 mg/m2’ de bakılan septum EM p<0,05
d':
kümülatif antasiklin dozu tedavi sonrası 6. ayda bakılan septum EM p>0,05
39
a'':
kümülatif antasiklin dozu 100 mg/m2’ de bakılan sağ Tei indeksi p>0,05
b'':
kümülatif antasiklin dozu 200 mg/m2’ de bakılan sağ Tei indeksi p>0,05
c'':
kümülatif antasiklin dozu 300 mg/m2’ de bakılan sağ Tei indeksi p>0,05
d'':
kümülatif antasiklin dozu tedavi sonrası 6. ayda bakılan sağ Tei indeksi p>0,05
a''':
kümülatif antasiklin dozu 100 mg/m2’ de bakılan sol Tei indeksi p>0,05
b''':
kümülatif antasiklin dozu 200 mg/m2’ de bakılan sol Tei indeksi p>0,05
c''':
kümülatif antasiklin dozu 300 mg/m2’ de bakılan sol Tei indeksi p>0,05
d''':
kümülatif antasiklin dozu tedavi sonrası 6. ayda bakılan sol Tei indeksi p>0,05 idi.
4.3. Biyokimyasal Belirteçler:
4.3.1. GDF-15
Hastaların tanı anındaki serum GDF-15 düzeyi 2866,68 pq/mL, antrasiklin
kümülatif düzeyi 100mg/m2’ ye ulaştığında 3926,32 pq/mL, antrasiklin kümülatif
düzeyi 200mg/m2’ ye ulaştığında 3498,80 pq/mL, antrasiklin kümülatif düzeyi
300mg/m2’ ye ulaştığında 4410,90 pq/mL ve tedavinin bitiminden 6. ay sonraki
düzeyi 2530,25 pq/mL idi.
Tanı anı ile antrasiklin kümülatif dozu 100 mg/m2’e ulaştığında serum GDF-15
düzeyleri arasında istatistiksel olarak fark saptanmazken (p>0,05), tanı anı ile
antrasiklin kümülatif dozu 200 mg/m2’ e ulaştığında serum GDF-15 düzeyleri
arasında istatistiksel olarak anlamlı fark saptandı (p=0,01). Ancak tanı anı ile
kümülatif doz 300 mg/m2’ e ulaştığında ve tedavinin tamamlanmasından 6. ay
sonraki serum GDF-15 düzeyleri karşılaştırıldığında serum GDF-15 düzeyleri tanı
anına göre daha yüksek olmasına karşın aralarında istatistiksel olarak anlamlı fark
saptanmadı (sırayla p=0.06, p=1).
Mediastene radyoterapi alan iki hastanın tanı anı serum GDF-15 düzeyleri
ile antrasiklin maruziyeti sonrasındaki değerlerinde artış saptandı.
40
Şekil 7: GDF-15 değerleri
4.3.2. Troponin-I:
Hastaların tanı anı, antrasiklin kümülatif dozu 100 mg/m2, 200 mg/m2, 300
mg/m2 ve tedavi tamamlanmasından 6 ay sonraki serum troponin-I düzeyleri
sırasıyla 0,12±0,04 ng/ml, 0,10±0,01 ng/ml, 0,12±0,04 ng/ml, 0,12±0,03 ng/ml,
0,10±0,008 ng/ml idi. Tedavi sırasında izlemdeki troponin-I düzeyleri arasında
istatistiksel olarak anlamlı fark saptanmadı (p>0,05).
41
5. TARTIŞMA:
Son yıllarda çocukluk çağı kanserlerinde yoğun kemoterapilerle genel yaşam
oranlarında belirgin artış gözlenmiştir. Ancak genel yaşam oranlarındaki bu artışla
beraber ilaçlara bağlı yan etkilerde görülmektedir. Çocukluk çağı kanser hastalarında
sık kullanılan ilaçlardan olan antrasiklin grubu ilaçların en önemli yan etkisi
kardiyotoksisitedir. Bu yan etkinin gelişim riski kümülatif ilaç dozunun artması ile
artmaktadır. Günümüzde antrasiklinlere bağlı kardiyotoksisitenin saptanmasında en
yaygın kullanılan yöntem ekokardiyografidir. Ekokardiyografide de bulgular ancak
kalp fonksiyonlarının bozulması ile bulgu verebilmektedir. Bu nedenle birçok
araştırmacı antrasiklinlere bağlı kardiyotoksisitenin erken saptanması konusunda
gerek ekokardiyografi gerekse biyokimyasal belirteçlerle ilgili birçok çalışma
yazılmıştır. Ancak henüz ideal bir yöntem bulunamamıştır. Biz çalışmamızda, tedavi
şemalarında antrasiklin grubu ilaç bulunan çocuk hastalarda sistolik ve diyastolik
kalp fonksiyonların M-mode, Doppler ve doku Doppler ekokardiyografi ile yeni
oluşabilecek kardiyotoksisitenin troponin-I ve GDF-15 ile değerlendirilmesi
amaçlandı.
Gelişebilecek
kardiyotoksisitenin
troponin-I,
GDF-15
ve
ekokardiyografik verilerle korelasyon sağlanıp sağlanmayacağının araştırılması
planlandı.
Antrasiklinler çok geniş antitümör spektrumuna sahip etkili antineoplastik
ajanlardır. Bu spektrum dâhilinde birçok solid tümör ve lösemi yer almaktadır.
Antrasiklin antitümör antibiyotiği olan doksorubisin keşfi ile 1960’ ların başından
itibaren kanser tedavisinde önemli bir ilerleme kaydedilmiştir. Diğer tedavilerdeki
ilerlemeler ile birlikte antrasiklinlerin kanser tedavisine dâhil olması, özellikle çocuk
hastalardaki kanser tedavisinde önemli ilerlemelere yol açmıştır (Wouters et al.
2005).
Doksorubisin ve daunorubisin gibi antrasiklinler kanser tedavisinde
kullanılmaktadır. Antrasiklinler kanser hastalıklarının tedavisinde tartışmasız anahtar
rol oynamaktadırlar (Minotti et al. 2004).
Antrasiklinler,
onkolojik
tedavide
yaygın
olarak
kullanılmaktadır.
Antrasiklinler yüksek etkili olup, solid tümörler ve aynı zamanda hematolojik
kanserler için birçok terapötik düzen içerisinde yer almaktadırlar. Yalnız bu ajanların
1970’ li yıllar itibariyle belirgin kardiyotoksisiteye neden oldukları bilinmektedir
42
(Kucharska et al. 2012). Antrasiklinler kardiyak miyositlere zarar veren serbest
radikallerin salınımında önemli rol oynar. Antrasiklin bağlı kardiyomiyopatiler 3
farklı kategoriye ayrılır bunlardan birinci grup akut değişiklikler olup infüzyonu
takip eden haftada ortaya çıkar. Diğer grup ise erken etki ve kronik ilerleyici
kardiyotoksisite olmakla birlikte tedavinin tamamlanmasını takip eden yıl içerisinde
gerçekleşir. Son grupta ise geç etki ve ikinci grupta olduğu gibi kronik ilerleyici
toksisite birinci yıldan itibaren görülür (Adams et al. 2005).
Antrasiklinler sıklıkla kullanılan etkin antikanser ajanlardır (Gianni et al.
2008). Antrasiklinlerden biri olan doksorubisin kanser kemoterapisinde majör olan
geniş spekturumlu bir antineoplastik ajandır. Toksik etkileri ve konjestif
kardiyomiyopatiye neden olan kardiyotoksik etkileri bu tip antrasiklinlerin
kullanımını kısıtlar (Outomuro et al. 2005). Bu durum, topoizomeraz-II inhibisyonu
gibi antineoplastik etki içinde yer alan benzer moleküler aktiviteye bağlı değildir,
ancak serbest radikal grup, sarkoplazmik retikulum kalsiyum salınımın artışı,
anyonik fosfolipidlere bağlanma, sfingolipid mekanizmasının değişmesi, gen
değişikliği gibi farklı mekanizmalara katkıda bulunabilir (Zucchi and Danesi 2003).
Yaşamı tehdit eden kardiyotoksisite bu ajanların kullanımını kısıtlar. Uzun süredir
yapılan araştırmalara rağmen, antrasiklin kardiyotoksisitesinden sorumlu olan
patogenetik
mekanizmalar
tamamı
ile
açıklanamamıştır.
Ayrıca
yeni
kemoterapatikler ve kombine tedaviler bu toksisiteyi artırır (Gianni et al. 2008).
Antrasiklinlerin yol açtığı kardiyotoksisiteyi azaltmak için, hastaya tedavi öncesi
demir şelatörü dekstrazone verilebilir ve antrasiklin infüzyon süresinin artırılması
uygulanabilir. Benzer bileşenlerin toksisitesini azaltan metodların gelişmesi üzerine
yoğun çalışmalar yapılmıştır. Bu çalışmalar, özellikle liposamal antrasiklinler gibi
etkin maddelerin kullanımı ile amrubisin ve piksantron gibi yeni ve potansiyel olarak
daha az toksik antrasiklin türevlerinin geliştirilmesi üzerinedir (Fullbright et al.
2010). Birçok antrasiklin sentezlenmiş ve görüntülenmiştir ancak terapötik
değerlerde önemli bir gelişme kayıt edilememiştir. Olası istisnai durum, klinik öncesi
çalışmalarda umut verici sonuçlar sağlayan yeni disakkarid türevleri tarafından
temsil edilmektedir (Zucchi and Danesi 2003). Çocuklardaki antrasiklin kaynaklı
kardiyotoksisitenin tahmini için çoklu genetik çeşitlilik yakın zamanda keşfedilmiştir
(Visscherh et al. 2013). Çocuklardaki antrasiklin kaynaklı kardiyotoksisitenin
engellenmesi ile ilgili yeterli ve güvenilir deneyim bulunmaması açıktır. Bu konuda
ileri düzey araştırmalar gerekmektedir. Antrasiklinle ilişkili kardiyotoksisitenin
43
önlenmesi için yeni çalışmalar yapılmalıdır. Kardiyak fonksiyonlar dikkatli
izlenmelidir. Beklenenden fazla kardiyak hasar beklenen çocuk hastalarda, kardiyak
koruyucu ajan olan dekstrazone kullanılabilir. Öte yandan, her bir hasta için düşük
yanıt oranı içeren yan etkilerin olası risklerine karşı, sağlık personeli dektrazonun
kardiyak koruyucu etkisini değerlendirmelidir (Van Dalen et al. 2007).
Doksorubisinin 550 mg/m2’ den daha yüksek dozlarda klinik toksisitedeki
hızlı artış, doksorubisin kaynaklı kardiyotoksisiteden kaçınmak için bahsi geçen doz
miktarını sınırlayıcı olarak belirlemiştir. Ancak, kişisel toleransın değişkenliğinden
dolayı isteğe bağlı doz sınırlaması uygun değildir. Antrasiklinlerin miyokardiyal
konsantrasyonlarının
değişiklikler
azalması,
antrasiklerin
bunların
metabolitleri
kardiyotoksisitesini
ve
düşürebilir.
uygulanmasındaki
Bunlara
ilavaten,
lipozomal ajanların çeşitliliği ile ilişkili olan lipozomal antrasiklinler, antrasiklinlerin
daha spesifik organ hedefleyen yeni sınıf ajanlarıdır ve sonuç olarak daha az
kardiyak toksisite üretirler (Iarussi et al. 2001). Antrasiklin kardiyotoksisitesinin
mekanizması kompleks ve anlaşılmazdır. Kümülatif dozu sınırlamak, lipozomal
antrasiklinler, dekstrazone gibi tedavi ve önlemedeki yenilikler kullanılabilir. Bu
komplikasyonların
gelişimini
önleme
önemlidir.
Normal
popülasyonla
kıyaslandığında serebrovasküler etkiler, koroner arter hastalığı, kalp yetmezliği daha
sıktır (Franco et al. 2011). Antrasiklin tedavisi ve radyoterapi ile ilişkili olan
kardiyomiyopatinin, karekteristiği ve patofizyolojisi ayırıcıdır. Radyoterapi ve
kemoterapi
sistemleri
bütünüyle
etkilediğinden
kardiyovasküler
sistemin
görüntülenmesinde uygun görüntüleme teknikleri kullanılmalıdır. Hastalık önleme
önerileri kardiyomiyopati koroner arter hastalığı üzerinde yoğunlaşmaktadır (Adams
and Lipshultz 2005).
Kardiyotoksisite, tedavi sırasında oluşabilir ya da tedavi sona erdikten uzun
yıllar sonra, genellikle kalp yetmezliğine şeklinde ortaya çıkar. Subakut
kardiyotoksisite tedavi bitiminden haftalar, aylar sonra; geç dönem yan etki ise
tedavi bitiminden bir yıl sonra görülmeye başlar.
Kardiyak komplikasyonların gelişme riskini; antrasiklinlerin kümülatif dozu,
mediasten radyoterapisi dozu, eşlik eden kalp hastalıkları, hastanın yaşı ve
cinsiyetine bağlıdır (Kurschara et al. 2012).
İki boyutlu ekokardiyografide, apikal dört boşluk pozisyonunda boşluk
genişlikleri değerlendirilir. Ekokardiyografi ile kanserli çocuklarda gelişebilecek
kardiyotoksisiteyi
non-invaziv,
ucuz
ve
kolay
olarak
belirleyebiliriz.
44
Ekokardiyografiile kalp boyutları, sistolik ve diyastolik ventrikül fonksiyonları, debi,
basınçlar ve şantlar ölçülebilir. Sistolik ve diyastolik fonksiyon bozuklukları
saptanabilir. Ancak klasik ekokardiyografi ile erken miyokardiyal değişiklikler
saptanmayabilir (Germanakis et al. 2006, Mavinkurve-Groothuis et al. 2009, Okura
et al. 2009, Yildirim A ve ark. 2010).
Klasik ekokardiyografi ile ventriküllerin fonksiyonu, EF ve ekokardiyografik
miyokard performans indeksi kullanılarak ölçülebilmektedir (Cui and Roberson
2006).
Antrasiklinlerin artan kümülatif dozları ile ekokardiyografideki sol ventrikül
sistolik fonksiyonlarında azalma saptanabilir. Ekokardiyografinin EF ve FS değerleri
değerlendirilir ve bu değerlerde azalma olan hastalarda antrasiklin dozunda
düzenleme yapılabilir (Mavinkurve-Groothuis et al. 2009).
Ejeksiyon fraksiyonu ve FS miyokard kontraktilitesini göstermektedir.
Ejeksiyon fraksiyonu’ nun kalp hızından, kontraktiliteden, ön ve ard yükten
etkilendiği bilinmektedir.
Klasik ekokardiyografide patolojik kardiyak fonksiyon bozukluğunu gösteren
yaygın olarak kullanılan ekokardiyografinin EF ile FS değerleri; ateş, anemi, sol
ventrikül yüklenme bulguları tarafından karmaşık hale gelerek kardiyotoksisitenin
erken saptanmasında yetersiz kalabilir.
Çalışmamızda
tanı
anındaki
ile
antrasiklin
maruziyeti
sonrasında
ekokardiyografi ile ölçülen sol ventrikülün sistolik fonksiyonlarında önemli fark
gözlenmedi
(p>0,05).
Kalbin
sol
ventrikül
diyastolik
fonksiyonlarının
değerlendirilmesine yönelik yapılan pulse Doppler ekokardiyografide mitral E, mitral
A değerleri arasında önemli fark gözlenmedi.
Gziri ve ark. (Gziri et al. 2013) yaptığı çalışmada fetal hayatta kemoterapiye
maruz kalan yaş ortalaması 1,7 (1-9,8) olan 62 vaka doku Doppler görüntüleme ve
klasik
ekokardiyografileri,
aynı
yaş
ve
cinsiyetteki
kontrol
grubu
ile
karşılaştırılmıştır. Sol ventrikül FS, sol ventrikül EF normal aralıkta fakat bu değerler
kontrol grubu ile karşılaştırıldığında gruplar arasında anlamlı farklılık tespit
edilmiştir. Yine sol ventrikül arka duvar kalınlığında hafif derecede azalma tespit
edilmiştir. Doku Doppler görüntülemede anlamlı farklılık saptanmamış. Fetal
antrasiklin maruziyeti yıllar içerisinde EF ve FS değerinde kontrol grubuna göre
farklılık oluşturabilir. Bu açıdan hastaların takibi önemlidir.
45
Bizim çalışmamızda da EKG ve klasik ekokardiyografide anlamlı patolojik
bulguya rastlanmadı. Çalışmamızda klasik ekokardiyografide EF ile FS değerlerinde
anlamlı farklılık yoktu. Çalışmamızda M-mode ekokardiyografik incelemede,
vakalarımızın EF ve FS ile ölçülen sol ventrikülün sistolik fonksiyonları normal
sınırlarda bulunmuş ve gruplar arasında EF ve FS açısından anlamlı bir farklılık
saptanmadı.
Doku Doppler görüntülemede, kayıtlar apikal dört boşluk pozisyonunda
renkli ve pulse doku Doppler tekniği ile elde edilir. Bu yöntemde miyokardiyal
dokuların hareket hızı ölçülerek görüntüleme yapılır. Kalp hastalıklarının birçoğunda
ventrikül duvar hareket hızı değerlendirilir (Harada et al. 2001). Doku Doppler
ekokardiyografide görüntüleme mitral, triküspit ve septumdan ölçüm yapılarak
değerlendirilmektedir. Doku Doppler ekokardiyografi, kolay uygulanabilen, noninvaziv ve subklinik kardiyotoksisiteyi saptamada hassas bir yöntemdir. Doku
Doppler ekokardiyografi antrasiklin grubu kemoterapi alan çocukluk çağı kanser
hastalarında
ekokardiyografi
ile
saptanamayacak
erken
kardiyotoksisitenin
belirlenmesinde kullanılabilen kolay uygulanabilen bir yöntemdir (Yağci-Küpeli ve
ark. 2012).
Doku Doppler ekokardiyografide amaç gelişebilecek sistolik ve diyastolik
kardiyak fonksiyon bozukluğunu subklinik aşamada saptamaktadır. Kanser
hastalarında klasik ekokardiyografi ile birlikte kullanılması kalp fonksiyonlarına ek
bilgi sağlar. Ekokardiyografide saptanamayan subklinik değişikliklerin tesbitinde
anlamlı bulunmuştur (Baysal ve ark. 2010). Miyokardiyal performans indeksi, doku
Doppler görüntülemeden türetilmiş ve diğer görüntülemeler ile kıyaslandığında,
gelişebilecek kardiyoksisitenin erken aşamada tesbitinde tek başına veya klasik
ekokardiyografi ile birlikte anlamlıdır (Ayhan ve ark. 2012).
Tei indeksi, doku Doppler ekokardiyografi ile belirlenebilen ve hem sol hem
de sağ ventrikülün sistolik ve diyastolik fonksiyonlarını gösteren bir parametredir
(Tham and Silverman 2004). Kardiyak etkilenmeyi gösteren doku Doppler
ekokardiyografi,
kardiyak hemodinami ve ventriküler fonksiyonları daha erken
değerlendiren non-invaziv bir yöntemdir. Tei indeksi veya diğer adı ile miyokard
performans indeksi sol ve sağ ventrikülün hem sistolik hem de diyastolik
fonksiyonlarını non-invaziv olarak gösteren bir parametredir (Harada et al. 2001).
Doku Doppler ekokardiyografi ile gelişebilecek kardiyotoksisite daha erken aşamada
saptanabilir. Tei indeksi, izovolemik kontraksiyon (IVCT) ve relaksasyon (IVRT)
46
zamanlarının toplamının ejeksiyon zamanına (CT) bölünmesi ile ortaya çıkan bir
indekstir (Tei et al. 1995).
Kardiyotoksisitenin erken tanısında çeşitli yöntemler kullanılmaktadır.
Endomiyokardiyal biyopsi, radyonükleid anjiografi yarı-invaziv yöntemlerdir ve
maliyetlidirler. Bu yüzden ekokardiyografi non-invaziv, güvenilir, ucuz ve kolay
uygulanan yöntemdir. Ancak subklinik sistolik ve diyastolik fonksiyon bozukluğunu
saptamada yetersiz olabilir. Dobutamin stres ekokardiyografi gibi yöntemler
subklinik
kardiyotoksisiteyi
saptamak
için
kullanılabilir.
Doku
Doppler
ekokardiyografi sol ve sağ ventrikül MPI ile klasik ekokardiyografide subklinik
aşamada saptayamadığımız bulguları saptayabilmektedir (Yıldırım ve ark. 2010).
Tei indeksi sol ventrikül sistolik ve diyastolik fonksiyon bozukluğunun tespit
edilmesinde birçok kalp hastalığının değerlendirilmesinde ve eski yöntemlere göre
avantajı olan güvenilir bir yöntemdir. Ayrıca kan basıncı, kalp hızı ve yaştan
etkilenmez. Doku Doppler ekokardiyografinin, bazı dezavantajları ise atriyal
fibrilasyon, intraventriküler veya arteriyoventriküler iletim bozuklukları, ektopik
atımlı
ventrikül,
kalıcı
pacemarkerlı
hastalarda
yeterli
görüntüleme
elde
edilemiyebilir (Lakoumentas et al. 2005). Çocukluk çağı kanser hastalarında
kardiyak fonksiyon bozukluğu yıllar sonra gelişebilir. Bu gelişebilecek sistolik ve
diyastolik fonksiyon bozukluklar periyodik bakılan doku Doppler ekokardiyografi ile
saptanabilir (Alehan et al. 2012). Antrasiklin tedavisi alan hem sistolik hemde
diyastolik fonksiyonları normal olan çocukluk çağı kanserler hastalarında doku
Doppler ekokardiyografide subklinik kardiyotoksisite saptanabilir (Baysal ve ark.
2010).
Bizim çalışmamızda tanı anı ile antrasiklinin 100 mg/m2 triküspit doku
Doppler değerlendirmesinde ise triküspit IVCT, IVRT arasında istatistiksel olarak
fark vardı. Tanı anı ile antrasiklinin 200 mg/m2 dozuna maruziyet sonrası Pulse
Doppler ölçümleri arasında istatistiksel olarak fark yoktu. Bu dönemde doku Doppler
ekokardiyografide mitral SM, mitral IVRT arasında da istatistiksel olarak fark vardı.
Tanı anı ile antrasikline 300 mg/m2 maruziyet sonrasında Pulse Doppler
ekokardiyografide istatistiksel olarak fark yoktu. Bu dönemde mitral SM, mitral
IVCT arasında istatistiksel olarak fark vardı. Triküspit EM, IVCT istatistiksel olarak
fark vardı. Septum EM, SM, IVCT istatistiksel olarak fark vardı. Tanı anı ile
antrasiklin maruziyetinin bitiminden 6 ay sonraki mitral IVCT istatistiksel olarak
fark vardı. Triküspit EM, IVCT arasında istatistiksel olarak fark vardı. Septum
47
IVCT, IVRT arasında istatistiksel olarak fark vardı. Doku Doppler ekokardiyografide
mitral, triküspit, septum IVRT ile IVCT’ de artış; mitral, septum SM’ de azalış;
triküspit, septum EM’ de azalış saptanması gelişebilecek kardiyotoksisite açısından
anlamlık gösterdi.
Çalışmamızda ventriküllerin genel değerlendirmesi Tei indeksi ile yapıldı.
Çalışmamızda sağ ve sol ventrikülün Tei indekslerinde istatistiksel olarak fark
bulunamadı.
Sistolik ve diyastolik fonksiyonları gösteren Tei indeksi (MPI)
ise
çalışmamızda antrasiklinin 300 mg/m2 alımı sonrası ile antrasiklin tedavi bitiminden
6 ay sonraki dönemde bakılan sağ Tei indeksi ile kıyaslandığında anlamlı korelasyon
bulundu.
Eidem ve ark. (Eidem et al. 2001) yaptığı çalışmada antrasiklinlerin 200
mg/m2 gibi düşük kümülatif dozda bile sol ventrikül sistolik veya diastolik
fonksiyonlarını gösteren MPI değerinin tedavi öncesi gruba göre değiştiğini
göstermişlerdir. Çalışmamızda hastalara ortalama antrasiklin grubu ilaç 216,7±95
mg/m2 verildi. Hastalarımızda klinik kardiyotoksisite görülmedi.
Harada ve ark. (Harada et al. 2002) çalışmalarında klasik Pulse Doppler
ölçümü aynı anda sistolik ve diyastolik hız için aynı anda ölçüm sağlamazken doku
Doppler ekokardiyografi ile aynı anda ölçüm sağlanmıştır.
Çalışmamızda da klasik ekokardiyografi ile saptanmayan subklinik
kardiyotoksisite doku Doppler ekokardiyografide saptanmıştır.
Baysal ve ark. (Baysal ve ark. 2010) 20 kanser hastasının antrasiklin tedavisi
öncesi ve son tedaviden en az 6 ay sonra bakılan EF ve FS değerleri normalken, doku
Doppler görüntüleme ile bakılan IVCT ve IVRT değerlerinde tedavi sonraki grupta
yüksek olarak tespit etmişlerdir. Doku Doppler ekokardiyografide IVCT ve IVRT
değerlerinde yükseklik diyastolik bozukluğu gösterir. Bizim çalışmamızda da mitral,
triküspit ve septum IVRT ile IVCT değerlerinde uzama saptandı.
Yağcı-Küpeli ve ark. yaptığı çalışmada 19 (13 erkek, 6 kız) kanser hastası
≥350 mg/m2 antrasiklin ile tedavi almış ve kardiyotoksisite bulguları olmayan
hastalar ile aynı yaş grubunda 17 (10 erkek, 7 kız) kontrol grubunu içeren çalışmada
ekokardiyografi ile doku Doppler ekokardiyografi ile incelenmişlerdir. İki grup
arasında EF ve FS değerleri arasında farklılık tespit edilmemiş. Sol ventrikül IVRT
uzaması, doku Doppler ekokardiyografide septum, sol ve sağ ventrikülün erken ve
geç diyastolik paremetreleri ile sol ventrikülün sistolik paremetrelerinde hasta grupta
48
ististiksel olarak fark saptanmış. Doku Doppler ekokardiyografi kardiyak
fonksiyonlarda bozulma olmadan değişiklikleri erken saptanabileceği vurgulanmış
(Yağcı-Küpeli ve ark. 2012). Bizim çalışmamızda da septum, triküspit, mitral IVRT,
IVCT’ de diyastolik disfonksiyonu gösteren uzama saptanmış, ekokardiyografide
anlamlılık saptanmadan, doku Doppler ekokardiyografide patolojik bulgu saptandı.
Ayhan ve ark. (Ayhan ve ark. 2012) yaptığı çalışmada 45 kanser hastasına
doksorubisin öncesi ve sonrasında ekokardiyografi ve doku Doppler ekokardiyografi
çalışılmış. Sistolik ve diyastolik disfonksiyonu gösterem sol ventrikül MPI’ deki
artış, doksorubisin tedavi sonrasında istatistiksel olarak fark saptandı.
Alehan ve ark. (Alehan ve ark. 2012) yaptığı çalışmada 18 yaşın altında
Hodgkin lenfoma tedavisini tamamlamış 72 hasta ile sağlıklı kontrol grubunun doku
Doppler ekokardiyografileri karşılaştırılmış. Doku Doppler ekokardiyografide
sistolik ve diyastolik fonksiyonlarda bozulma saptanmış. Kanser tedavisinden yıllar
sonra
kardiyak
fonksiyonlarda
bozulma
gelişebileceği
ve
doku
Doppler
ekokardiyografinin önemi vurgulanmış. Bu çalışmalarda da, bizim çalışmamızda
olduğu gibi gelişebilecek kardiyotoksisitenin erken aşamada doku Doppler
ekokardiyografi ile saptanabileceği vurgulanmıştır
Kardiyak troponin-I, ve troponin-T miyokardiyal hasarın spesifik ve sensitif
göstergelerindendir. Miyokardiyal hasar; miyokardiyal infarktüs, akut miyokardit,
ST elevasyonsuz akut koroner sendromdaki erken miyokardiyal hasarın tanısında
serum troponin-I ve troponin-T kullanılabilir (Bertinchant et al. 2003). Kardiyak
troponinlerantrasiklilerle ilişkili akut miyokardiyal hasarı yansıtabilirler. Bazı
çalışmalarda antrasiklinler kardiyak troponinlerde yükselmeye neden olurken,
bazılarında ise yükselmeye neden olmayabilir (Kısmet ve ark. 2004, Clark et al.
2007, Mavinkurve et al. 2009).
Bertinchant ve ark.adaşlarının doksorubisin alan fareler üzerinde yaptıkları
çalışmada, troponin-T’ nin ekokardiyografide saptanan kardiyak hasarı saptadığı
görülmüştür.
Öztarhan ve ark.adaşlarının yaptığı çalışmada antrasiklin alan lösemi
hastalarında troponin-I artışı ile gelişebilecek kardiyotoksisite erken aşamada
saptandığı gösterilmiştir (Öztarhan ve ark. 2011).
Pongprot ve ark.adaşlarının yaptığı çalışmada doksorubisin alan hastalarda
gelişebilecek subklinik sol ventrikül fonksiyon bozukluğunu NT-pro-BNP, CK-MB,
troponin-T ve ekokardiyografi verileri ile kıyaslamışlardır. Troponin-T’ nin
49
gelişebilecek
kardiyotoksisite
tesbitinde
hassasiyetinin
düşük
olduğunu
saptamışlardır (Pongprot et al. 2012).
Cardinale ve ark.adaşlarının yüksek doz kemoterapi alan meme kanserli kadın
hastalarda yaptığı çalışmada gelişebilecek sol ventrikül kardiyotoksisitesinde
troponin-I’ nın yükseldiğini saptamışlardır. Miyokardiyal hasar tesbitinde sensitif ve
güvenilir marker olabileceğini saptamışlardır (Cardinale et al. 2002).
Mavinkurve-Groothuis ve ark.adaşlarının yaptığı çalışmada antrasiklinlere
bağlı gelişebilecek geç kardiyotoksisitenin erken tesbitinde troponin-T’ nin katkı
sağlamayağını saptamışlardır (Mavinkurve-Groothuis et al. 2009).
Kısmet ve ark.adaşlarının doksorubisin alan hastalarda yaptığı çalışmada
serum troponin-T’ nin doksorubisinin kümülatif dozu ve sistolik-diyastolik kardiyak
fonksiyon bozukluğu ile ilişkili olmadığını göstermişlerdir (Kısmet ve ark. 2004).
Bizim çalışmamızda antrasiklin antrasiklinin tanı anı, kümülatif dozun 100
mg/m2, 200 mg/m2, 300 mg/m2, tedavi bitiminden 6 ay sonrasındaki troponin-I
değerlerinde istatistiksel olarak fark saptanmadı.
1997 yılında TGF-β sitokin ailesine ait olan GDF-15 tanımlanmıştır ve ilk
seferde makrofaj inhibitör sitokin-1 olarak adlanmıştır. İlk yapılan çalışmalarda
GDF-15’ in TGF-β ‘a benzer şekilde makrofaj aktivasyonun otokrin inhibitörü olarak
davrandığı saptanmış, sonraki çalışmalarda kemik şekillenmesi ve kartilaj
indüklenmesini sağladığı, tümör ilerleyişi-invazyonu ve çoğu kanser vakalarında
proapopitotik antitümörojenik aktiviteleri yönettiği belirlenmiştir. Üstelik büyüme
deneyimleri göstermektedir ki, kardiyovasküler hastalıklarda plazmadaki GDF-15
konsantrasyonu terapötik karar verme ve risk aşamaları açısından yeni bir
biyobelirteç olarak görülmektedir (Hai-tao et al. 2013). Fizyolojik koşullar altında
birçok dokuda GDF-15 iyi bir şekilde tanımlanamadığı halde, GDF-15’ in salınım
düzeyleri doku hasarları ve inflamasyonla bağlantılı patolojik strese cevap niteliğinde
artmaktadır. Bunların yanında GDF-15 akut miyokardiyal infarktüs olan hastaların
miyokardiyumlarında da gösterilmektedir. GDF-15 kardiyovasküler hastalık bulunan
hastalarda prognostik belirteç olarak ortaya çıkmasına rağmen, genel popülasyondan
rastgele seçilmiş bireylerde biyobelirteç olarak kullanıldığında patobiyolojik bilgi
anlamında çok sınırlı kalmaktadır (Lind et al. 2009). RT-PCR ve Wester Blot
kullanılarak okside LDL tarafından tanımlanan GDF-15/MIC-1 indüksiyonu, C6
seramit, tümör nekroz faktörü ve hidrojen peroksit insan makrofaj kültüründe
saptanmıştır (Schlittenhardt et al. 2004). GDF-15 normal yetişkin bireylerde
50
tanımlanmadığı halde dilate kardiyomiyopati ve hipertrofiyi artıran koşullara cevap
niteliğinde artmaktadır. Kalpte bulunan GDF-15’ in fonksiyonu aydınlatmak için
kardiyak artan salınım sahip bireyler değerlendirilmektedir. İmmun ve inflamatuar
yanıtlar içeren normal ve patolojik durumlarda makrofajlar birçok biyolojik aktif
molekülü salgılama kapasitesine sahip olmaları sebebiyle önemli bir role sahiptirler.
Henüz saptanmamış molekülleri tanımlamak için makrofaj aktivasyonu ile ilişkili
gen tanımlaması çıkarma klonlama yaklaşımı yoluyla tasarlanmaktadır (Bootcov et
al. 1997). TGF-β sitokin ailesine ait olan GDF-15 birçok dokunun büyümesi,
farklılaşması ve tamirinde rol alan moleküllerdir. GDF-15 yetişkin bireylerin
karaciğerlerinde yüksek seviyelerde görülmekte olup karaciğerdeki çeşitli hasarlar
sonrasında yükselmektedir (Raedle-Hurst et al. 2010). İskemi ve reperfüzyona maruz
kalma
durumunda
nitrosatif
stress
bağımlı
işaretleme
yoluyla
GDF-15
kardiyomiyosit kültürlerinde tanımlanmıştır (Wollert et al. 2006).
Nitrik oksit-peroksinitrit bağımlı sinyal yolu ile GDF-15’ in iskemi /
reperfüzyon
üzerindeki
kardiyomiyositlerde
hızlı
bir
şekilde
indüklendiği
gösterilmiştir. GDF-15; basınç yüklenmesi, kalp yetmezliği ve ateroskleroz dâhil
olmak üzere oksidatif stres tetikleyici diğer kardiyovasküler olaylar ile artış gösterir
(Ago and Sadoshima 2006).
GDF-15’ in değişen düzeyleri akut koroner sendroma sahip hastalar hakkında
prognostik bilgi sağlamaktadır. Koroner arter ligasyonu sonrasında iskemi alanında
GDF-15 salınım düzeyleri hızlı bir şekilde artmaktadır ve reperfüzyon sonrasında
miyokardiyumda uzun günler boyunca yüksek seviyede kalmaya devam etmektedir.
Non-ST yükselmesi akut koroner sendrom olan hastalarda genel prognostik bilgi
sağlaması ve ayrışmış patofizyolojik giriş hakkında detaylı inceleme fırsatı sağlaması
açısından GDF-15’ in
değişen düzeyleri
önem arz etmektedir. Yetişkin
miyokardiyumunda tam anlamıyla tanımlanamadığı halde, GDF-15 hasarlı ya da
yaralanmış kalp vakaları ardından öncelikli olarak indüklenmektedir ( Xu et al.
2006). Kronik vasküler hastalık içeren patolojik süreçlerin birçoğunda TGF-β’ lar
gösterilmiştir. TGF-β ‘ lar ilerlemiş arteroskleroz inflamatuar belirteçleri olarak
bilinmekle birlikte insanlardaki iskemik kalp hastalığının patogenezinde yer almış
olarak da görülmektedirler (Schlittenhardt et al. 2004).
51
Makrofajlar immun ve inflamatuar yanıtlarda yara iyileşmesi ile tümör ve
infeksiyonlara direnç içeren birçok normal biyolojik süreç içerisinde yer alarak
önemli bir rol oynamaktadırlar. Romatoid artrit, ateroskleroz ve pulmoner fibrozis
gibi
fibrotik hastalıkların
ve kronik
inflamatuarların
patolojisinin önemli
göstergeleridir. Makrofajlar sitokinlerin birçoğu, lipidler ve enzimler gibi biyoaktif
moleküllerin birçoğunu salgılayabilme kapasitesi açısından önemli bir görev
üstlenmişlerdir (Bootcov et al. 1997).
GDF-15 akut koroner sendromlu hastalarda prognostik biyobelirteç olarak
ortaya çıkması açısından strese yanıt veren TGF-β ilişkili bir sitokindir. Stabil
koroner hastalık açısından tahmin edici rol üstlenmektedir (Kempf et al. 2009). GDF15 diğer ekstrakardiak dokulardaki gibi kalpteki multiple stres yolların markeri
olarak düşünülebilir. Tek ventriküllü kalp hastalarında Fontan operasyonuna ilişkin
anormal fonksiyonunun tesbitinde GDF-15 kullanışlı ve erken sonuca ulaşmaya
yarayan bir belirteçtir. Tek ventrikülün bozulmuş sistolik fonksiyonu ortaya
çıkabileceğinden ötürü, GDF-15 seviyesi 613 pg/mL olan hastalarda ileri kardiyak
değerlendirme ve medikal tedavi düşünülmelidir (Raedle- Hurst et al. 2010). ST
yükselmeli olan hastalarda ölüm riskinin yeni ve bağımsız biyobelirteci olarak GDF15 düşünülebilir. ST yükselmeli akut koroner sendromda GDF-15’ in prognostik
önemine
ilişkin
sonuçlardan
yola
çıkarak,
klinik
pratikteki
uygulamalar
düşünülmeden önce, bu sonuçlar ileriye dönük çalışmalar yoluyla araştırılmalıdır
(Kempf et al. 2007).
Birçok çalışmada GDF-15’ i işaret eden kardiovasküler hastalıklar cinsiyetten
bağımsız olarak tespit edilmiş gibi görülsede GDF-15 seviyeleri erkeklere nazaran
kadınlarda belirgin şekilde yüksektir (Hai- tao et al. 2013).
Artan
kanıtlar
göstermiştir
ki;
plazmada
GDF-15
konsantrasyonu
kardiyovasküler risk sınıflaması için ve kardiyovasküler hastalıklarda tedaviye karar
vermek için yeni bir biyobelirteç olabilir.
Anand ve ark.yaptığı çalışmada 1734 valsartan almayan vaka ile 3276
valsartan alan vaka; randomize valsartan kalp yetmezliği deneme çalışmasına tanı
anında ve tanıdan 12 ay sonra serum GDF-15 düzeyine bakılmak üzere alınmışlardır.
Bu çalışmada GDF-15 düzeyleri 259 ile 25637 ng/L arasında değişmekteydi ve
52
GDF-15 düzeyi >1200 ng/L olanlar yüksek olarak kabul edildi ve %85 hastada bu
yükseklik saptanmış. GDF-15 kalp yetmezliğinde bağımsız bir biyobelirteç olduğu
vurgulanmıştır (Anand et al. 2010). Çalışmamızda antrasiklinin 200 mg/m2
kümülatifdozu sonrası serum GDF-15 düzeyi 5422,6±3999,4 pg/mL idi ve
istatistiksel olarak fark vardı.
Khan ve ark. yaptığı çalışmada 1142 akut miyokard infarktüsü sonrası (820
erkek ve yaş ortalaması 67 (24-97) olan hastalar ortalama 505 (1-2837) gün
prospektif çalışma ile takip edilmişler. Killip sınıflandırmasıyla GDF-15 düzeyi ile
NT-proBNP düzeyleri arasında anlamlı korelasyon saptanmış (r=0,47, p<0,001).
Ortalamanın üzerine GDF-15 ve NT-proBNP düzeyleri kalp yetmezliği ve ölüm
riskini artırdığını Kaplan-Meier analizi saptanmış. GDF-15 ile NT-proBNP düzeyleri
herbiri kardiyotoksisiteyi belirtir, birliktelikleri kardiyotoksisiteyi tespit için daha
anlamlıdır (Khan et al. 2009).
Raedle-Hurst ve ark. yaptığı çalışmada tek ventriküllü 38 kalp hastasında
GDF-15 düzeyleri, ekokardiyografi, klinik, laboratuvar verileri karşılaştırılmış.
Ortalama GDF-15 düzeyi EF<%50 olanlarda 987,2±440,5 pg/mL, EF>%50 olanlar
ile kıyaslandığında ile 520,2±143,1 pg/mL anlamlı korelasyon saptanmış (p<0,001).
GDF-15 tek ventriküllü kalp hastalarında Fontan Operasyonunun fonksiyon
bozukluğunu saptamada erken biyobelirteç olduğu vurgulanmış (Raedle-Hurst et al.
2010).
Yapılan çalışmalarda GDF-15’ in iskemik veya iskemik olmayan kalp
yetmezliğinde artışı gösterilmiştir. Ancak uzun dönem yapılan çalışmalarda ani ölüm
veya kalp yetmezliğinin ilerlediği durumlarda arttığı gösterilmiştir (Wollert KC and
Kempf T 2012). Çocukluk çağı kanser hastalarında diyastolik fonksiyon
bozukluğunda, GDF-15’ in serum düzeyinin artışı saptanmıştır. GDF-15 serum
düzeyi, diyastolik fonksiyon bozukluğunu saptamada marker olarak kullanılabilir.
Antrasiklinler kardiyotoksik etkiyi iki mekanızma üzerinden gerçekleştiririler
(Monsuez et al. 2010). Oksidatif stres veya apopitozisin başlaması ya da bu iki
mekanızmanın birlikte gerçekleşmesi ile antrasiklinlerle ilişkili kardiyomiyopati
gelişir (Kempf et al. 2009, Anand et al. 2010).
Oksidatif stresin kardiyak miyositlerden GDF-15 salınımını artırdığı
gösterilmiştir. Bu durum diyastolik fonksiyon bozukluğunun altında GDF-15’in
53
olabileceğini göstermektedir. Çocukluk çağı kanser hastalarında gelişen diyastolik
fonksiyon bozukluğunun, GDF-15 ile korelasyon sağladığı gösterilmiştir. Çocukluk
çağı
kanser
hastalarında
gelişebilecek
diyastolik
kardiyak
bozukluğun
saptanamasında marker olarak kullanılabilir.
Çocukluk çağı kanser hastalarında kemoterapiye bağlı gelişebilecek
kardiyotoksisitenin, klinik risk faktörlerinden bağımsız saptanmasında kullanılabilir.
Ancak GDF-15 serum düzeyi kardiyak hastalıklar dışındaki kronik inflamasyon ve
kanser
hastalarındada
yükselebilir.
Gelişebilecek
diyastolik
disfonksiyonun
antrasiklin dozu ile ilişkisi olmadığı, çocukluk çağı kanser hastalarında gelişebilecek
diyastolik fonksiyon bozukluğunun serum GDF-15 ile saptandığı gösterilmiştir
(Arslan ve ark. 2013c).
GDF-15 düzeyi ise kardiyak patolojide serum düzeyi artar. Çalışmamızda
antrasiklin grubu tedavini öncesi ile antrasiklinin 200 mg/m2 alımından sonraki
serum GDF-15 düzeyleri arasında istatistiksel olarak fark saptandı. Tedavi sonraki
değerler tedavi öncesine göre artmıştı.
Ayrıca antrasiklinin kümülatif 100 mg/m2 alım sonrası ile kümülatif 300
mg/m2 alım sonrasıserum GDF-15 düzeyleri kıyaslandığında kendi aralarında anlamlı
korelasyon saptandı. Yine GDF-15’ e antrasikline 200 mg/m2 maruziyet sonrası ile
antrasiklin tedavi bitiminden 6 ay sonraki GDF-15 düzeyleri kendi arasında anlamlı
korelasyon saptandı. Çalışmamızda subklinik kardiyotoksisite doku Doppler
ekokardiyografi ve artan serum GDF-15 düzeyleri ile saptandı.
Geç klinik kardiyotoksisite tedavi sona erdikten uzun yıllar sonra görülebilir.
Kanser tedavisinden sonra sürekli olarak gözlem yapma önemli ve gelişebilecek
kardiyotoksisitenin prognozunda önemlidir. Gelişebilecek kardiyotoksisitenin erken
tespit edilmesi, bu bozukluğa neden olan kemoterapötik ajanların erken dönemde
saptanması önem taşımaktadır.
Çalışmamızda diyastolik fonksiyonları gösteren mitral E’ de azalma
kardiyotoksisite için anlamlıdır. GDF-15’ in tanı anı ile antrasiklinin 200 mg/m2’ e
maruziyet sonrası ekokardiyografide ölçülen mitral E’ de anlamlı korelasyonvardı.
Diyastolik disfonksiyonda azalan mitral A değeri ise tanı anı serum GDF-15 düzeyi
ile antrasiklin 100 mg/m2’ e maruziyet sonrası mitral A ile anlamlı korelasyon
bulundu.
54
Diyastolik disfonksiyonu gösteren triküspit SM’ nin azalması diyastolik
disfonksiyonda anlamlıdır. Bizim çalışmamızda GDF-15’ in tanı anı ile triküspit SM
100 mg/m2’ de olan değeri ile tedavi bitiminden 6 ay sonraki dönemlerindeki
değerlerinde anlamlı korelasyon saptandı. Diyastolik disfonksiyon geliştiğini
gösterdi.
55
6. SONUÇ:
Çalışmamız Selçuk Üniversitesi Tıp Fakültesi Çocuk Hematoloji ve Onkoloji
Bilim Dalı’ nda tanı alan ve tedavi şemalarında antrasiklin olan 20 çocukluk çağı
kanser hastaları ile yapılmıştır. Çocukların kardiyak fonksiyonları klasik ve doku
Doppler ekokardiyografik yöntemler kullanılarak belirlenmiş ayrıca serum GDF-15
düzeyleri ölçülmüş ve sonuçlar aşağıda sunulmuştur.
1. Çalışmamızda hastaların klasik ekokardiyografide sistolik ve diyastolik kardiyak
fonksiyonları normal bulundu.
2. Doku Doppler ekokardiyografide diyastolik disfonksiyonu gösteren mitral,
triküspit, septum IVRT, IVCT değerlerinde anlamlı uzama gözlendi. Doku Doppler
ile ölçülen Tei indeksi sağ ve sol ventrikülde anlamlı farklılık gözlenmedi. Sağ
ventrikülün antrasikline 300 mg/m2 maruziyeti ile tedavi bitiminden 6 ay sonraki Tei
ideksleri arasında anlamı korelasyon vardı. Geç dönem etkilenmeyi saptamada
ekokardiyografi verileri normal olsa doku Doppler ekokardiyografi ile gelişebilecek
kardiyotoksisiteyi erken tanı koymak hastaların prognozu açısından önemlidir. Bu
hastaların
izleminde
doku
Doppler
ile
takip
faydalı
olabilir.Subklinik
kardiyotoksisiteyi saptamada doku Doppler paremetreleri ile doku Doppler ile
ölçülen Miyokardiyal performans indeksi (Tei indeksi) duyarlı bir yöntemdir.
3. Hastaların tanı anı ile kümülatif tedavinin 200 mg/m2’ deki serum GDF-15
düzeylerinde anlamlı artış saptandı.
Çalışmamızda henüz kliniğe ve klasik EKO’ ya yansımanın olmamasına
karşın, hastalarda antrasiklin grubu kemoterapi maruziyeti sonrasında tedavi
öncesine göre anlamlı kalp fonksiyonlarını etkilenmiş olarak bulundu. Bu subklinik
kardiyotoksisiteyi GDF-15 ile doku Doppler bulguları destekledi.
Sonuç olarak çocuklarda kanser kemoterapisinde sık kullanılan antrasiklin
grubu ajanların kardiyotoksisiyesi göz önünde bulundurulmalı ve kardiyak
fonksiyonlar takip edilmelidir.
56
KAYNAKLAR
Adams MJ and Lipshultz SE. Pathophysiology of anthracycline- and radiation-associated
cardiomyopathies: implications for screening and prevention. Pediatr Blood Cancer 2005; 44:
600–606.
Adams MJ, Constine L, Lipshultz SE: Radiation, in Crawford MH, DiMarco JP, Paulus WJ,
(eds): Cardiology. Ed 2. Edinburgh, Mosby, 2004, pp 1583–1590.
Adams MJ, Hardenbergh PH, Constine LS, Lipshultz
cardiovascular disease. Crit Rev Oncol Hematol 2003; 45: 55-75.
SE.
Radiation-associated
Adams MJ, Lipshultz SE, Schwartz C, Fajardo LF, Coen V, Constine LS. Radiationassociated cardiovascular disease: Manifestations and management. Semin Radiat Oncol 2003;
13: 346-356.
Adams MJ, Lipsitz SR, Colan SD, Tarbell NJ, Treves ST, Diller L, et al.. Cardiovascular
status in longterm survivors of Hodgkin’s disease treated with chest radiotherapy. J Clin Oncol
2004; 22: 3139-3148.
Ago T, Sadoshima J. GDF15, a Cardioprotective TGF-Beta Superfamily protein. Circ Res
2006; 98: 294–297.
Akyüz C, Büyükpamukçu M. Çocuklarda antikanser tedavinin yan etkileri. Katkı pediatri
dergisi 1988; 9: 57-70.
Alehan D, Sahin M, Varan A, Yıldırım I, Küpeli S, Büyükpamukçu M. Tissue Doppler
evaluation of systolic and diastolic cardiac functions in long-term survivors of Hodgkin
lymphoma. Pediatr Blood Cancer 2012; 58: 159-160.
Arslan D, Vatansev H.Asimetrik dimetil arginin (ADMA): Pediatrik hastalardaki yeri. Selçuk
Pediatri 2013;1: 30-33.
Arslan D, Cihan T, Kose D, Vatansev H, Cimen D, Koksal et al.. Growth-differentiation
factor-15 and tissue Doppler ımaging in detection of asymptomatic anthracycline cardiomyopathy
in childhood cancer survivors. Doi: 10.1016/j.clinbiochem.2013.06.029
Arslan D, Oran B, Vatansev H, Cimen D, Guvenc O. The usefulness of plasma asymmetric
dimethylarginine (ADMA) levels and tissue Doppler echocardiography for heart function in term
infants born to mothers with gestational diabetes mellitus. J Matern Fetal Neonatal Med. Doi:
10.3109/14767058.2013.798288.
Anand IS, Kempf T, Rector TS, Tapken H, Allhoff T, Jantzen F, et al.. Serial Measurement
of Growth-Differentiation Factor-15 in Heart Failure Relation to Disease Severity and Prognosis
in the Valsartan Heart Failure Trial. Circulation 2010; 122: 1387-1395.
Anderson DM, Rennie KM, Ziegler RS, et al.: Medical and neurocognitive late effects
among survivors of childhood central nervous system tumors. Cancer 2001; 92: 2709-2719.
Ayhan SS, Özdemir K, Kayrak M, Bacaksiz A, Vatankulu MA, Eren Ö, et al.. The evaluation
of doxorubicin-induced cardiotoxicity: comparison of Doppler and tissue Doppler-derived
myocardial performance index. Cardiol J. 2012; 19: 363-368.
57
Barrett-Lee P.J.,Dixon J.M., Farrell C., Jones A., Leonard R., Murray N.,, et al.. Expert
opinion on the use of anthracycline in patients with advanced breast cancer at cardiac risk. Ann.
Oncol. 2009; 20: 816–827.
Baysal T, Koksal Y, Oran B, Sen M, Unal E, Cimen D. Cardiac functions evaluated with
tissue Doppler imaging in childhood cancers treated with anthracyclines. Pediatr Hematol Oncol.
2010; 27: 13-23.
Bertinchant JP, Polge A, Juan JM, Oliva-Lauraire MC, Giuliani I, Marty-Double C, et al..
Evaluation of cardiac Troponin I and T levels as markers of myocardial damage in doxorubicineinduced cardiomyopathy rats, and their relationship with echocardiographic and histological
findigs. Clin Chim Acta. 2003; 329: 39-51.
Bhatia S, Sather HN, Pabustan OB, Trigg ME, Gaynon PS, Robison LL. Low incidence of
second neoplasms among children diagnosed with acute lymphoblastic leukemia after 1983.
Blood 2002; 99: 4257-4264.
Bootcov MR, Bauskin AR, Valenzuela SM, Moore AG, Bansal M, He XY, et al.. MIC-1,
a novel macrophage inhibitory cytokine, is a divergent member of the TGF-beta superfamily.
Proc Natl Acad Sci USA 1997; 94: 11514–11519.
Bonaca MP, Morrow DA, Braunwald E, Cannon CP, Jiang S, Breher S, et al.. Growth
differentiation factor-15 and risk of recurrent events in patients stabilized after acute coronary
syndrome: observations from PROVE IT-TIMI 22. Arterioscler Thromb Vasc Biol. 2001; 31:
203–210.
Bonaterra GA, Z€ugel S, Thogersen J, Walter SA, Haberkorn U, Strelau J, et al..
Growth Differentiation Factor-15 Deficiency Inhibits Atherosclerosis Progression by Regulating
Interleukin-6–Dependent Inflammatory Response to Vascular Injury. J Am Heart Assoc. 2012,
Doi: 10.1161/JAHA.112.002550.
Brown DA, Breit SN, Buring J, Fairlie WD, Bauskin AR, Liu T, et al.. Concentration in
plasma of macrophage inhibitory cytokine-1 and risk of cardiovascular events in women: a nested
case-control study. Lancet 2002; 359: 2159–2163.
Bu’Lock FA, Mott MG, Oakhill A, Martin RP. Left ventricular diastolic function after
anthracycline-chemotherapy in childhood: relation with systolic function, symptoms, and
pathophysiology. Br Heart J 1995; 73: 340-350.
Bowers DC, Mulne AF, Reisch JS, Elterman RD, Muncz L, Booth T, et al..
Nonperioperative strokes in children with central nervous system tumors. Cancer 2002; 94: 10941101.
Bowers DC, McNeil DE, Liu Y, Yasui Y, Stovall M, Gurney JG, et al.. Stroke as a late
treatment effect of Hodgkin’s Disease: A report from the Childhood Cancer Survivor Study. J
Clin Oncol 2005; 23: 6508-6515.
Bowers DC, Liu Y, Leisenring W, McNeil E, Stovall M, Gurney JG, et al.. Late
occurring stroke among long-term survivors of childhood leukemia and brain tumors: A report
from the Childhood Cancer Survivor Study. J Clin Oncol 2006; 24: 5277-5282.
Broniscer A, Baker SJ, West AN, Fraser MM, Proko E, Kocak M, et al.. Clinical and
molecular characteristics of malignant transformation of low-grade glioma in children. J Clin
Oncol 2007; 25: 682-689.
Bryant J, Picot J, Baxter L, Levitt G, Sullivan I, Clegg A. Use of cardiac markers to
assess the toxic effects of anthracyclines given to children with cancer: a systematic review. Eur J
Cancer 2007; 43: 1959-1966.
58
Cardinale D, Sandri MT, Martinoni A, Borghini E, Civelli M, Lamantia G, et al..
Myocardial injury revealed by plasma troponin I in breast cancer treated with high-dose
chemotheraphy. Ann Oncol 2002; 13: 710–715.
Cardinale D, Colombo A, Sandri MT, Lamantia G, Colombo N, Civelli M, et al..
Prevention of high dose chemotherapy- induced cardiotoxicity in high risk patients by
angiotensin-converting enzyme inhibition. Circulation 2006: 114: 2474–2481.
Chemaitilly W, Mertens AC, Mitby P, Whitton J, Stovall M, Yasui Y, et al.. Acute
Ovarian Failure in the Childhood Cancer Survivor Study. J Clin Endocrinol Metab 2006; 91:
1723–1728.
Cui W, Roberson DA. Left ventricular Tei index in children: comparison of tissue
Doppler imaging pulsed wave Doppler, and M-mode echocardiography normal values. J Am Soc
Echocardiogr. 2006; 19: 1438–1445.
Di Lisi D, Bonura F, Macaione F, Peritore A, Meschisi M, Cuttitta F, et al..
Chemotherapy-induced cardiotoxicity: role of the tissue Doppler in the early diagnosis of left
ventricular dysfunction. Anticancer Drugs. 2011; 22: 468-472.
Ding Q, Mracek T, Gonzalez-Muniesa P, et al.. Identification of macrophage inhibitory
cytokine-1 (MIC-1) in adipose tissue and its secretion as an adipokine by human adipocytes.
Endocrinology 2009; 150: 1688–1696.
Eidem BJ, McMahon CJ, Cohen RR, Wu J, Finkelshteyn I, Kovalchin JP, et al.. Impact
of cardiac growth on Doppler tissue imaging velocities: a study in healthy children. J Am Soc
Echocardiogr. 2004; 17: 212–221.
Eidem BW, Sapp BG, Suarez CR, Cetta F. Usefulness of the myokardial performance
index for early detection of anthracycline-induced cardiotoxicity in children. Am j cardiol. 2001;
87: 1120-1122.
Foglı S, Nıerı P, Breschı MC. The role of nitric oxide in anthracycline toxicity and
prospects for pharmacologic prevention of cardiac damage. The Faseb Journal 2004; 18: 664-675.
Franco VI, Henkel JM, Miller TL, Lipshultz SE. Cardiovascular Effects in Childhood
Cancer Survivors Treated with Anthracyclines. Cardiol Res Pract. Doi: 10.4061/2011/134679.
Frank D, Kuhn C, Brors B, et al.. Gene expression pattern in biomechanically streched
cardiomyocytes: evidence for a stretch-specific gene program. Hypertension 2008; 51: 309-318.
Fulbright JM, Huh W, Anderson P, Chandra J. Can anthracycline therapy for pediatric
malignancies be less cardiotoxic? Curr Oncol Rep 2010; 12: 411–419.
Germanakis I, Kalmanti M, Parthenakis F et al.. Correlation of plasma N-terminal probrain natriuretic peptide levels with left ventricle mass in children treated with anthracyclines. Int
J Cardiol. 2006; 108: 212-215.
Gianni L, Herman EH, Lipshultz SE, Minotti G, Sarvazyan N, Sawyer DB,
Anthracycline cardiotoxicity: from bench to bedside. J Clin Oncol 2008; 26: 3777–3784.
Goldberg MA, Antin JH, Guinan EC, Rappeport JM. Cyclophosphamide
cardiotoxicity:an analysis of dosing as a risk factor. Blood 1986; 68: 1114-1118.
Gormley PE, Sethi VS, Cysyk RL. Interaction of 4′(9-acridinylamino) methanesulfonm-anisidide with DNA and inhibition of oncornavirus reversecardiomyopathy transcriptase and
cellular nucleic-acid polymerases. Cancer Res 1978; 38: 1300-1306.
59
Gradishar WJ, Vokes EE. 5-Fluorouracil cardiotoxicity: A critical review. An Oncol
1990; 1: 409-414.
Grewal J, McKelvie RS, Persson H, et al.. Usefulness of Nterminal pro–brain natriuretic
peptide and brain natriuretic peptide to predict cardiovascular outcomes in patients with heart
failure and preserved left ventricular ejection fraction. Am J Cardiol. 2008: 102: 733–737.
Gurney JG, Kadan-Lottick NS, Packer RJ, Neglia JP, Sklar CA, Pungko JA, et al..
Endocrine and cardiovascular late effects among adult survivors of childhood brain tumors:
Childhood Cancer Survivor Study. Cancer 2003: 97: 663-673.
Hai-tao L, Hai-chang W, Ling T, Cheng-xiang L, Fei L, Yu-yang Z, et al.. Stressinduced growth-differentiation factor 15 plays an intriguing role in cardiovascular diseases. Chin
Med J 2013; 126: 1350-1354.
Harada K, Tamura M, Yasuoka K, Toyono M.A comparison of tissue Doppler imaging
and velocities of transmitral flow in children with elevated left ventricular preload. Cardiol Young
2001; 11: 261–268.
Hudson MM, Mulrooney DA, Bowers DC, Sklar CA, Green DM, Donaldson SS, et al..
High-Risk Populations Identified in Childhood Cancer Survivor Study Investigations:
Implications for Risk-Based Surveillance. J Clin Oncol 2009; 27: 2405-2414.
Iarussi D, Indolfi P, Casale F, Coppolino P, Tedesco MA, Di Tullio MT. Recent
advances in the prevention of anthracycline cardiotoxicity in childhood. Curr Med Chemistry
2001; 8: 1649-1660.
K. A. Wouters, L. C. M. Kremer, T. L. Miller, E. H. Herman and S. E. Lipshultz,
Protecting against anthracycline induced myocardial damage: a review of the most promising
strategies. Br J Haematol. 2005; 131: 561–578.
Kapusta L, Thijssen JM, Groot-Loonen J, Antonius T, Mulder J, Daniëls O. Tissue
Doppler imaging in detection of myocardial dysfunction in survivors of childhood cancer treated
with anthracyclines. Ultrasound Med Biol. 2000; 26: 1099-1108.
Kempf T, Eden M, Strelau J, Naguib M, Willenbockel C, Tongers J, et al.. The
transforming growth factor-beta superfamily member growth-differentiation factor-15 protects
the heart from ischemia/reperfusion injury. Circ Res 2006; 98: 351–360.
Kempf T, Björklund E, Olofsson S, Lindahl B, Allhoff T, Peter T, et al.. Growthdifferentiation factor-15 improves risk stratification in ST-segment elevation myocardial
infarction. Eur Heart J 2007; 28: 2858 –2865.
Kempf T, Sinning J-M, Quint A, Bickel C, Sinning C, Wild PS, et al.. Growthdifferentiation factor-15 for risk stratification in patients with stable and unstable coronary heart
disease: results from the AtheroGene study. Circ Cardiovasc Genet 2009; 2: 286 –292.
Khan SQ, Ng K, Dhillon O, Kelly D, Quinn P, Squire IB, et al.. Growth differentiation
factor-15 as a prognostic marker in patients with acute myocardial infarction. Eur Heart J 2009;
30: 1057–1065
Kısmet E, Varan A, Ayabakan C, Alehan D, Portakal O, Büyükpamukçu M. Serum
troponin T levels and echocardiographic evaluation in children with doxorubicine. Pediatr Blood
Cancer 2004; 42: 220-224.
Kim JH, Kim KY, Jeon JH, et al.. Adipocyte culture medium stimulates production of
macrophage inhibitory cytokine 1 in MDA-MB-231 cells. Cancer Lett 2008; 261: 253–262.
60
Kragelund C, Grønning B, Køber L, Hildebrandt P, Steffensen R. N-terminal pro-Btype natriuretic peptide and long-term mortality in stable coronary heart disease. N Engl J Med
2005; 352: 666– 675.
Kucharska W, Negrusz-Kawecka M, Gromkowska M. Cardiotoxicity of oncological
treatment in children. Adv Clin Exp Med. 2012; 21: 281-288.
Lakoumentas JA, Panou FK, Kotseroglou VK, Aggeli KI, Harbis PK.The Tei index of
myocardial performance: applications in cardiology. Hellenic J Cardiol.2005; 46: 52-58
Laurent, G. and Jaffre´zou, J. P. Signaling pathways activated by daunorubicin. Blood
2001; 98: 913–924.
Lipshultz SE and Adams MJ. Cardiotoxicity after childhood cancer: beginning with the
end in mind. J Clin Oncol. 2010; 28: 1276–1281.
Lipshultz SE, Alvarez JA, Scully RE. Anthracycline associated cardiotoxicity in
survivors of childhood cancer. Heart 2008; 94: 525–533.
Lipshultz SE, Colan SD, Gelber RD, Perez-Atayde AR, Sallan SE, Sanders SP. Late
cardiac effects of doxorubicin therapy for acute lymphoblastic leukemia in childhood. N Engl J
Med 1991; 324: 808-815.
Lipshultz SE, Lipsitz SR, Mone SM, Goorın AM, Sallan SE, Sanders SP, et al.. Female
sex and drug dose as risk factors for late cardiotoxic effects of doxorubicin therapy for childhood
cancer. N Engl J Med 1995; 332: 1738-1743.
Lipshultz SE, Lipsitz SR, Sallan SE, Dalton VM, Mone SM, Gelber RD, et al.. Chronic
progressive cardiac dysfunction years after doxorubicin therapy for childhood acute
lymphoblastic leukemia. J Clin Oncol 2005; 23: 2629-2636.
Lipshultz SE, Miller TL. Establishing norms for echocardiographic measurements of
cardiovascular structures and function in children. J Appl Physiol 2005; 99: 386-388.
Lipshultz SE. Exposure to Anthracyclines During Childhood Causes Cardiac Injury.
Semın oncol. 2006; 33: S8-S14.
Li J, Thompson TD, Miller JW, Pollack LA, Stewart SL. Cancer incidence among
children and adolescents in the United States, 2001–2003. Pediatrics 2008; 121: 1470–1477.
Lind L, Wallentin L, Kempf T, Tapken H, Quint A, Lindahl B, et al.. Growthdifferentiation factor-15 is an independent marker of cardiovascular dys- function and disease in
the elderly: results from the Prospective Investi- gation of the Vasculature in Uppsala Seniors
(PIVUS) Study. Eur Heart J. 2009; 30: 2346–2353.
Lipshultz SE, Wong JC, Lipsitz SR, Simbre VC, Zareba KM, Galpechian V, et al..
Frequency of clinically unsuspected myocardial injury at a children’s hospital. Am Heart J 2006;
151: 916–922.
Mariotto AB, Rowland JH, Yabroff KR et al.. Long-term survivors of childhood cancers
in the United States. Cancer Epidemiol Biomarkers Prev. 2009; 18: 1033–1040.
Martinez-Rumayor A, Richards A.M, Burnett J.C, Januzzi J.L. Biology of the natriuretic
peptides. Am J Cardiol 2008; 101: 3–8.
Mavinkurve-Groothuis AM, Groot-Loonen J, Bellersen L et al.. Abnormal NT-pro-BNP
levels in asymptomatic long-term survivors of childhood cancer treated with anthracyclines.
Pediatr Blood Cancer 2009; 52: 631–636.
61
Mertens AC, Liu Q, Neglia JP, Wasilewski K, Leisenring W, Armstrong GT, et al..
Cause-specific late mortality among 5-year survivors of childhood cancer: A report from the
Childhood Cancer Survivor Study. Journal Natl Cancer Inst. 2008; 100: 1368-1379.
Minotti, G., Mancuso, C., Frustaci, A., Mordente, A., Santini, S. A., Calafiore, A. M., et
al.. Paradoxical inhibition of cardiac lipid peroxidation in cancer patients treated with
doxorubicin. Pharmacologic and molec-ular reappraisal of anthracycline cardiotoxicity. J. Clin.
Invest. 1996; 98: 650–661.
Minotti G, Menna P, Salvatorelli E, Caıro G, Gıannı L. Anthracyclines: Molecular
advances and pharmacologic developments in antitumor activity and cardiotoxicity. Pharmacol
Rev 2004; 56: 185-229.
Mertens AC, Yasui Y, Neglia JP, Potter JD, Nesbit ME, Ruccrone K, et al.. Late mortality
experience in five-year survivors of childhood and adolescent cancer: the Childhood Cancer
Survivors Study. J Clin Oncol 2001; 19: 3163-3172.
Mitby PA, Robison LL, Whitton JA, Zevon MA, Gibbs IC, Tesak JM, et al.. Utilization of
special education services and educational attainment among long-term survivors of childhood
cancer. Cancer 2003; 97: 1115-1126.
Monsuez JJ, Charniot JC, Vignat N, Artigou JY. Cardiac side-effects of cancer
chemotherapy. Int J Cardiol 2010; 144: 3-15.
Mordente A, Meucci E, Martorana GE, Giardina B, Minotti G. Human heart
cytosolic reductases and anthracycline cardiotoxicity. IUBMB Life . 2001; 52: 83–88.
Möller TR, Garwicz S, Barlow L, Winther JF, Glattre E, Olafsdottir G, et al..
Decreasing late mortality among five-year survivors of cancer in childhood and adolescence: a
population-based study in the Nordic countries. J Clin Oncol. 2001; 19: 3173–3181.
Mulrooney DA, Yeazel MW, Kawashima T, Mertens AC, Mitby P, Stovall M, et al..
Cardiac outcomes in a cohort of adult survivors of childhood and adolescent cancer: retrospective
analysis of the Childhood Cancer Survivor Study cohort. BMJ. 2009; 339: b4606.
Nakamura, T., Ueda, Y., Juan, Y., Katsuda, S., Takahashi, H., and Koh, E. Fasmediated apoptosis in adriamycin-induced cardiomyopathy in rats: in vivo study. Circulation
2000; 102: 572–578.
Okura H, Takada Y, Yamabe A et al.. Age- and gender-specific changes in the left
ventricular relaxation: a Doppler echocardiographic study in healthy individuals. Circ Cardiovasc
Imag. 2009; 2: 41–46.
Oeffinger KC, Mertens AC, Sklar CA, Kawashima T, Hudson MM, Meadows AT, et
al.. Chronic health conditions in adult survivors of childhood cancer. N Engl J Med 2006; 355:
1572-1582.
Outomuro D, Grana DR, Azzato F, Milei J. Adriamycine – induced myocardial
toxicity: New solutions for an old problem? Int J Cardiol 2007; 117: 6-15.
Oztarhan K, Guler S, Aktas B, Arslan M, Salcioglu Z, Aydogan G. The value of
echocardiography versus cardiac troponin I levels in the early detection of anthracycline
cardiotoxicity in childhood acute leukemia: prospective evaluation of a 7-year-long clinical
follow-up. Pediatr Hematol Oncol. 2011: 28: 380-394.
Packer RJ, Gurney JG, Punyko JA, Donaldson SS, Inskip PD, Stovall M, et al.. Longterm neurologic and neurosensory sequelae in adult survivors of a childhood brain tumor:
Childhood Cancer Survivor Study. J Clin Oncol 2003; 21: 3255-3261.
62
Perkins JL, Liu Y, Mitby PA, Neglia JP, Hammond S, Stovall M, et al..
Nonmelanoma skin cancer in survivors of childhood and adolescent cancer: A report from the
Childhood Cancer Survivor Study. J Clin Oncol 2005; 23: 3733-3741.
Pongprot Y, Sittiwangkul R, Charoenkwan P, Silvilairat S. Use of cardiac markers for
monitoring of doxorubixin-induced cardiotoxicity in children with cancer. J Pediatr Hematol
Oncol. 2012; 34: 589-595.
Pui CH, Cheng C, Leung W, Rais N, Rivera GK, Sandlund JT, et al.. Extended
follow-up of long-term survivors of childhood acute lymphoblastic leukemia. N Engl J Med
2003; 349: 640-649.
Raedle-Hurst TM, Koenigstein K, Gruenhage F, Raedle J, Herrmann E, Abdul-Khaliq
H. Growth differentiation factor 15-an early marker of abnormal function of the Fontan circuit in
patients with univentricular hearts. Am Heart J. 2010; 160: 1105-1112.
Reulen RC, Winter DL, Frobisher C, Lancashire ER, Stiller CA, Jenney ME, et al..
Longterm cause-specific mortality among survivors of childhood cancer. JAMA 2010; 304: 172–
179.
Schlittenhardt D, Schober A, Strelau J, Bonaterra GA, Schmiedt W, Unsicker K, et
al.. Involvement of growth differentiation factor-15/macrophage inhibitory cytokine-1 (GDF15/MIC-1) in oxLDL-induced apoptosis of human macrophages in vitro and in arteriosclerotic
lesions. Cell Tissue Res 2004; 318: 325–333.
Schober A, Bottner M, Strelau J, Kinscherf R, Bonaterra GA, Barth M, et al..
Expression of growth differentiation factor-15/macrophage inhibitory cytokine-1 (GDF-15/MIC1) in the perinatal, adult and injured rat brain. J Comp Neurol. 2001; 439: 32–45.
Sherief LM, Kamal AG, Khalek EA, Kamal NM, Soliman AA, Esh AM. Biomarkers
and early detection of late onset anthracycline-induced cardiotoxicity in children. Hematology.
2012; 17: 151-156.
Simbre VC, Duffy SA, Dadlani GH, Miller TL, Lipshultz SE. Cardiotoxicity of
cancer chemotherapy. Pediatr drugs 2005; 7: 187-202.
Sklar CA, Mertens AC, Mitby P, et al.. Premature menopause in survivors of
childhood cancer: A report from the childhood cancer survivor study. J Natl Cancer 2006; 98:
890-896.
Tei C, Ling LH, Hodge DO, Bailey KR, Oh JK, Rodeheffer RJ, et al.. New index of
combined systolic and diastolic myocardial performance: a simple and reproducible measure of
cardiac function—a study in normal and dilated cardiomyopathy. J Cardiol 1995; 26: 357–366.
Tham EBC, Silverman NH. Measurement of the Tei index: a comparison of Mmode and pulsed Doppler methods. J Am Soc Echocardiogr.2004; 17: 259–265.
Wang TJ, Larson MG, Levy D, Benjamin EJ, Leip EP, Omland T, et al.. Plasma
natriuretic peptide levels and the risk of cardiovascular events and death. N Engl J Med 2004;
350: 655–663.
Tukenova M, Guibout C, Oberlin O, Doyon F, Mousannif A, Haddy N, et al.. Role
of cancer treatment in long-term overall and cardiovascular mortality after childhood cancer. J
Clin Oncol 2010; 28: 1308–1315.
Varan A, Kebudi R. Sekondary malignant neoplasms after childhood cancer. Pediatr
Hematol Oncol 2011; 28: 345-353.
63
Van Dalen EC, Caron HN, Kremer LC. Prevention of anthracycline-induced
cardiotoxicity in children: the evidence. Eur J Cancer 2007; 43: 1134–1140.
Visscher H, Ross CJ, Rassekh SR, Sandor GS, Caron HN, van Dalen EC, et al..
Validation of Variants in SLC28A3 and UGT1A6 as Genetic Markers Predictive of
Anthracycline-Induced Cardiotoxicity in Children. Pediatr Blood Cancer. 2013; 60: 1375-1381
Wollert KC, Kempf T, Lagerqvist B, Lindahl B, Olofsson S, Allhoff T, et al..
Growth differentiation factor 15 for risk stratification and selection of an invasive treatment
strategy in non ST-elevation acute coronary syndrome. Circulation. 2007; 116: 1540–1548.
Wollert KC, Kempf T. Growth differentiation factor 15 in heart failure: an update.
Curr Heart Fail Rep 2012; 9: 337-345.
Wollert KC, Kempf T, Peter T, Olofsson S, James S, Johnston N, et al.. Prognostic
value of growth-differentiation factor-15 in patients with non-ST-elevation acute coronary
syndrome. Circulation. 2007; 115: 962–971.
Wouters KA, Kremer LCM, Miller TL, Herman EH, Liphultz SE. Protecting
against anthracycline-induced myocardial damage: a review of the most promising strategies. Br J
Haematol. 2005; 131: 561–578.
Xu J, Kimball TR, Lorenz JN, Brown DA, Bauskin AR, Klevitsky R, et al..
GDF15/MIC-1 functions as a protective and antihypertrophic factor released from the
myocardium in association with SMAD protein activation. Circ Res 2006; 98: 342–350.
Yağcı-Küpeli B, Varan A, Yorgun H, Kaya B, Büyükpamukçu M. Tissue Doppler
and myocardial deformation imaging to detect myocardial dysfunction in pediatric cancer patients
treated with high doses of anthracyclines. Asia Pac J Clin Oncol. 2012; 8: 368-374.
Yeh ET, Tong AT, Lenihan DJ, Yusuf SW, Swafford J, Champion C, et al..
Cardiovascular complications of cancer therapy: diagnosis, pathogenesis and management.
Circulation 2004; 109: 3122-3131
Yıldırım A, Tunaoğlu FS, Pınarlı FG et al.. Tissue and flow myocardial
performance index measurements taken during dobutamine stress echocardiography for early
diagnosis of late anthracycline cardiotoxicity. Pediatr Cardiol. 2010; 31: 96–105.
Zucchi R and Danesi R. Cardiac toxicity of antineoplastic anthracyclines. Curr
Med Chem 2003; 3: 151-171.
64
ÖZET
“ANTRASİKLİNLERLE TEDAVİ EDİLEN ÇOCUKLUK ÇAĞI
KANSERLERİNDE KALP FONKSİYONLARININ EKOKARDİYOGRAFİ
VE GDF-15 (GROWTH-DİFFERENTİATİON FACTOR-15) İLE
DEĞERLENDİRİLMESİ”
Amaç: Bu çalışmada, tedavi şemalarında antrasiklin olan kanserli çocuk hastalarda
gelişebilecel kardiyotoksisitenin erken saptanmasında serum GDF-15 düzeyinin
kullanılabilirliği planlandı.
Hastalar ve Metod: Tedavi şemasında antrasiklin olan 20 hasta çalışmaya dâhil
edildi. Hastaların değerlendirilmeleri tanı anında, kümülatif antrasiklin dozu 100,
200, 300 mg/m2 ye ulaştığında ve tedavi bitiminden 6 ay sonrasında yapıldı.
değerlendirmeler
anamnez,
fizik
muayene,
ekokardiyografi,
Doppler
ekokardiyografi, serum troponin-I ve GDF-15 ile yapıldı.
Bulgular: Hastaların yaşı 3 ile 18 yıl arasında değişiyordu (ortanca 14 yıl). On üç
hasta erkek (%65) ve 7 hasta kız idi (%35). Aldıkları antrasiklin kümülatif dozları
60-400 mg/m2 oranında (ortanca 220 mg/m2) değişiyordu. Tanı anındaki ile
antrasiklin maruziyeti sonrasında ölçülen sol ventrikül sistolik fonksiyonları arasında
istatistiksel olarak anlamlı fark gözlenmedi (p>0,005).
Doku Doppler ekokardiyografide bakılan Tei indeksi (MPI)
ise
2
çalışmamızda antrasiklinin 300 mg/m alımı sonrası ile antrasiklin tedavi bitiminden
6 ay sonraki dönemde bakılan sağ Tei indeksi ile kıyaslandığında anlamlı korelasyon
bulundu (r:0,596, p<0,05).
Serum GDF-15 düzeyinin ise tanı anı ile antrasiklinin kümülatif 200 mg/m2’
e maruziyeti sonrasında tedavi öncesine göre istatistiksel olarak fark saptandı
(p<0,05).
Tanı anı ile antrasiklin maruziyet sonrasında bakılan troponin-I düzeyleri
arasında istatistiksel olarak fark saptanmadı (p>0,05).
Sonuç: Çalışmamız doku Doppler ekokardiyografi ile serum GDF-15’ in subklinik
kardiyotoksisiteyi saptamada duyarlı bir yöntem olabileceğini göstermiştir.
Anahtar kelimeler: Antrasiklin kardiyotoksisitesi, Doku Doppler görüntüleme,
GDF-15.
65
SUMMARY
Aim: In this study, the availability of blood levels of GDF-15 in the early detection
of possible cardiotoxicity development in children with cancer who received
anthracycline at stages of treatment was planned.
Patients and Method: Twenty patients who received anthracycline at stages of
treatment were included in this study. The evaluation of patients are carried out at the
time of diagnosis, at anthracycline cumulative dose of 100 mg/m2, 200 mg/m2, 300
mg/m2 and six months after the end of therapy. In the evaluations; history of the
patient, physical examination, echocardiography, Doppler echocardiography, serum
troponin-I and GDF-15 were used.
Results: Age of the patients ranged from 3 to 18 years (median 14 years). Thirteen
patients were male (65%) and seven patients were female (35%). Cumulative doses
of anthracycline received by the patients were ranged from 60 mg/m 2 to 400 mg/m2
(median 220 mg/m2) There was no statistically significant difference between the
measured left ventricular systolic function at the time of diagnosis and at the end of
the anthracycline exposure (p>0,005).
In this study, there is a significant correlation between the Tei index (viewed
in the Tissue Doppler echocardiography) which is measured after the ingestion of
300 mg/m2 anthracycline and after six months from the termination of anthracycline
treatment (r:0.596, p<0.05).
The difference was statistically significant compared with pretreatment values
in the level of serum GDF-15 which is measured at the time of diagnosis and at the
cumulative anthracycline exposure of 200 mg/m2 (p<0,05).
There was no statistically significant difference between the levels of
troponin-I which is measured at the time of diagnosis and which is measured after
the anthracycline exposure (p> 0,05).
Conclusion: This study shows that both the tissue Doppler echocardiography and the
serum GDF-15 can be sensitive methods for detecting subclinical cardiotoxicity.
Keywords: Anthracycline cardiotoxicity, Tissue Doppler imaging, GDF-15.
66
T.C.
SELÇUK ÜNİVERSİTESİ
SELÇUKLU TEP FAKÜLTESİ DEKANLIĞI
SAYI
01.02.2012
: B.30.2.SEL.0.28.00.00/130- U >
KONU :
Sayın r.uoç.Dr. Yavuz KOKSAL
(S.Ü.Selçuklu Tıp Fak. Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları AD. Öğretim Üyesi)
26.01.2012 tarihli “Antrasildinlerle Tedavi Edilen Çocukluk Çağı Kanserlerinde Kalp
Fonksiyonlarının Ekokardiyografi ve GDF-15 (Growth - differentiation factor - 15) ile
Değerlendirilmesi” başlıklı araştırma projeniz, 31.01.2012 tarihli Girişimsel Olmayan Klinik
Araştırmalar Etik Kurul Toplanüsı’nda görüşülmüş olup; kurulun’konu ile ilgili 2012/36 sayılı
karan ekte sunulmuştur.
Bilgilerinize rica ederim.
!
ı
«
.
ProfiDr. Serdar GOKTAŞ
Dekan V.
Adres: S.O. Selçuklu Tıp Fakültesi Dekanlığı Alaaddin Keykubad kampusü 42079-S e lçu k lu /K O N Y A
Tel: ( 0332) 241 21 81 s Faks: (0332) 241 21 84 , Elektronik Posta: stip@selcuk.edu.tr
Web Adresi: www.stip.selcuk.edu.tr , Bilgi için .-Dekanlık T e l: 241 00 41 / 1089
T.C.
SELÇUK ÛMİVERSİTESİ
SELÇUKLU TIP FAKÜLTESİ DEKANLIĞI
GİRİŞİMSEL OLMAYAN KLİNİK ARAŞTIRMALAR ETİK KURULU KARARLARI
Topüaınt! Saysss: 2012/01
Toplantı T a n h î : 31.01.2012
Karar Sayısı 2012/36 Selçuk Üniversitesi Selçuklu Tıp Fakültesi Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları
Anabilim Dalı Öğretim Üyesi Doç.Dr. Yavuz KÖKSAL’ın, “Antrasiklinlerle Tedavi Edilen Çocukluk Çağı
Kanserlerinde Kalp Fonksiyonlarının Ekokardiyografi ve GDF-15 (Growth-differentiation factor-15)ile
Değerlendirilmesi” başlıklı araştırmasının değerlendirilme talebi ile ilgili 25.01.2012 tarihli dilekçesi ve
ekleri görüşüldü.
Yapılan inceleme ve görüşmelerden sonra; Doç.Dr. Yavuz KÖKSAL’ın, “Antrasiklinlerle Tedavi
Edilen Çocukluk Çağı Kanserlerinde Kalp Fonksiyonlarının Ekokardiyografi ve GDF-15 (Growthdifferentiation factor-15)ile Değerlendirilmesi” adlı araştırmanın kabulüne, BAP desteği alındıktan sonra
protokolün dosyaya ilave edilmek üzere Etik Kurul selcretaryasma teslim edilmesine 03' birliği ile karar
verildi.
J
Proje No
T.C.
SELÇUK ÜNÎYERSİTESİ
BİLİM SEL ARAŞTIRMA PRO JELER İ
KOORDİNATÖRLÜĞÜ
SÖZLEŞME PROTOKOLÜ
BAP tarafından desteklenmesine karar verilen
projenin yürütücüsü ve BAP Komisyonu Başkanı arasında
aşağıda belirtilen protokol imzalanır ve proje bu sözleşme
esaslarına göre desteklenir.
Yüksek Lisans/D oktora Projesi Destekleme Protokolü
T araflar
1. BAP Komisyonu Başkanı ile Proje Yürütücüsü
Doç.Dr. Yavuz KOKSAL
arasında aşağıdaki şartlarla bu Sözleşme Protokolü yapılmıştır.
Protokolün Konusu
2. Bu protokolün konusu, ekli Yüksek Lisans/Doktora
Projesi müracaat formunda ayrıntıları
A ntrasiklinlerle
T edavi
Edilen
Çocukluk
Çağı
K anserlerinde Kalp Fonksiyonlarının Ekokardiyografi Ve
Büyüme Farklılaşm a Faktör-15 He Değerlendirilmesi
adlı projenin, BAP tarafından, bu protokolda gösterilen şekilde
desteklenmiş-tir.
P roje Y ürütücüsünün Görevleri
3. Projenin, BAP Proje Destekleme Esaslarına bağlı
kalarak protokolda ekli Yüksek Lisans/Doktora Projesi müracaat
formunda belirtilen program içinde, protokold aki süre, amaç ve
şartlara
uygun
olarak
yürütülmesi,
geliştirilmesi
ve
sonuçlandırılmasından proje yürütücüsü sorumludur.
Desteklenmesi kabul edilmiş projenin amaç, kapsam,
süre, program ve bütçesinde BAP'm yazılı izni alınmadan hiçbir
değişiklik yapılamaz.
A raç, G ereç ve Donanım
4. Projeye Tahsis Edilen Teçhizat
a) Fakülte, Enstitü ve Yüksekokullara, temel teçhizat
sağlamayı öngören çeşitten projeler BAP’ça desteklenmez. Bir
kuruluşa proje verilebilmesi için, orada en azından öğretim için
yeterli altyapı ve teçhizatın mevcut olması şartı aranır.
b) Proje bütçesi gereğince, BAP tarafından, yurt
içinden veya dışından temin edilerek, projeye tahsis edilen her
türlü teçhizat BAP’ın malıdır.
c) Bu teçhizat proje süresince, proje yürütücüsünün
gözetimi altında ve sorumluluğundadır.
Gelişme R aporları
5. Proje yürütücüsü projenin devamı süresince her 6
ayda bir çalışmaların gidişi ve harcama durumlarıyla ilgili bir
gelişme raporu ve aynca istenildiğinde proje ile ilgili ayrıntılı
bilgileri BAP’a vermekle yükümlüdür. Gelişme raporları tek
nüsha olarak verilir.
BAP gerekli görürse projeyle ilgili çalışmaları
çalışma yerinde inceleyebilir. Bu durumlarda proje yürütücüsü
projeyle ilgili her türlü teknik, idari ve mali bilgileri ve belgeleri
incelemeye hazır bulundurmak ve incelemeyi kolaylaştıracak
bütün yardımları yapmakla görevlidir.
Kesin R apor
6. Proje yürütücüsü, projenin bitiminde bütün teknik
ayrıntıları ve belgeleri kapsayan kesin raporu hazırlamak ve
araştırmaları 3 nüsha, tez çalışmalarını ise 1 nüsha olarak BAP’a
vermekle yükümlüdür.
G üvenlik T edbirleri
7. Proje yürütücüsü, proje yerinde kazaları önleme ve
sağlık şartları bakımından iş kanunu, sosyal sigortalar kanunu ve
ilgili diğer kanun, tüzük ve yönetmeliklere göre gerekli her türlü
güvenlik tedbirlerinin alınmasından sorumludur.
Personel ve H arcam alar
8. Projede çalışacak laborant ve teknisyen gibi
yardımcı personel ile tam zamanlı araştırıcılar proje yürütücüsü
tarafından bulunup seçilir ve proje müracaat formüllerindeki
esaslar çerçevesinde görevlendirilir.
Bu elemanlara yapılacak ödemeler ve proje
bakımından gerekli başka harcamalar proje yürütücüsü
tarafından, BAP’dan alınacak avanstan, müsbit evrak karşılığı
yapılır. Ücretler ve ödemelerden yapılacak gelir vergisi. Mali
Denge Vergisi, sigorta primi, damga vergisi gibi her türlü
I/;i02öî6
kesintilerin yapılmasından ve gerekli mercilere yatırılmasından
proje yürütücüsü sorumludur.
Avans, bir aylık yaklaşık harcama miktarını geçemez.
Verilen bir avansın usulüne uygun mahsubu yapılmadan yeniden
avans verilemez.
Patent H akları
9. 17.7.1963 tarih ve 278 sayılı Kanunun 2/a
maddesine göre BAP’ca desteklenmek suretiyle ele alınan bu
projenin sonucunda bir ihtira meydana gelirse bu ihtira aynı
Kanunun 21. maddesi uyarınca BAP' a ait olacaktır.
Destek M iktarı
10. Projeyi desteklemek amacıyla BAP'ca ayrıntıları
protokolda ekii Yüksek Lisans/Doktora Projesi müracaat
formunda gösterilen
T oplam 5.000.00 T i., destek sağlanacaktır.
Ö dem enin Kesilmesi
11. Sözleşme gereğince yapılan ödemelerin, proje
amaç ve programına, sözleşme şartlarına uygun olarak
kullanılmadığı;
gelişme
raporlarında,
istenen
ayrıntılı
bilgilerden, yapılan incelemelerden veya başka şekilerde
anlaşılırsa veya proje gelişme raporları yapılan hatırlatmaya
rağmen zamanında verilmemişse, başkaca ihbara lüzum
kalmadan, sözleşme gereğince yapılan ödemeler her zaman
durdurulabilir. Başka talepler saklı kalmak üzere verilmiş araçgereç ve donatım derhal geri alınır ve BAP’ca gerekli görüldüğü
takdirde, proje, güdümlü olarak başka bir araştırıcıya -veya
araştırma grubuna- verilebilir. Projenin bu yolla sonuçlanması ile
sağlanacak yararlardan, proje ile ilişkisi kesilenler hiçbir hak
talep edemez.
Y ürürlük Sûresi
12. Bu Protokol
14.06.2012 tarihinden
14.06.2015
tarihine kadar yürürlüktedir.
Protokolün Uzatılması
13. Protokol süresinin uzatılması uzatmanın protokol
süresinin bitimi tarihinden 2 ay önce teklif edilmesine ve BAP
Komisyonunca uygun görülerek bu konudaki esaslar gereğince
kararlaştırılmasına bağlıdır.
İkam etgahın Değiştirilmesi
14. Bu protokolla ilgili yazışma ve tebligat birinci
maddede yazılı adrese yapılır. Proje yürütücüsü adresini
değiştirdiği takdirde bunu en geç 10 gün içinde BAP’a
bildirmeye mecburdur. İkametgah değişikliği bildirilmemişse,
eski ikametgaha gönderilen yazı ve tebligat yeni ikametgahta
yapılmış sayılır.
Protokol G iderleri
• 15. Protokol giderleri BAP tarafından ödenir.
Yetkili M erci
16. Araştırmanın her ne sebeble olursa olsun protokol
yürürlük
süresi
içerisinde
Araştırmacı
tarafından
tamamlanamaması halinde BAP tarafından araştırma için verilen
kullanılmış ödeneğinin tamamı, ödeneği kullanmaya başladığı
tarihten itibaren 6183 Sayılı Amme Alacaklarına uygulanacak
Kanun Hükümleri çerçevesinde (En yüksek faiz ile birlikte)
tahsil edilecektir.
17. Anlaşmazlık halinde yetkili merci, Konya
Mahkeme ve İcra Daireleridir.
P roje Y ürütücüsü
Doç.Dr. Yavuz KO KSA L
Komisyon Başkanı
Prof. Dr. M ehm et M usa ÖZCAN
BİLGİLENDİRİLMİŞ ONAM FORMU
“ANTRASİKLİNLERLE TEDAVİ EDİLEN ÇOCUKLUK ÇAĞI KANSERLERİNDE KALP
FONKSİYONLARININ EKOKARDİYOGRAFİ VE GDF-15 (GROWTHDİFFERENTİATİON FACTOR-15) İLE DEĞERLENDİRİLMESİ”
Günümüzde çocukluk çağı kanserlerinde, yoğun kemoterapiler ile genel yaşam
oranları oldukça artmıştır. Ancak bu yoğun tedavilerin başarıları yanında bazı sorunları da
beraberinde getirmiştir. Birçok çocukluğu kanserlerinin tedavi rejimlerinde yer alan
antrasiklinlerin önemli yan etkilerinde biriside doz bağımlı olan kardiyomiyopatidir. Bugüne
kadar bir çok çalışmada bu yan etkinin erken saptanabilmesi için bir çok çalışma yapılmıştır.
Ancak erken saptamada ideal bir belirteç ya da görüntüleme yöntemi saptanamamıştır. Biz
antrasiklinkemoterapisialan hastalarda ekokardiyografi ile araştırmak ve bunu hassas bir kan
testi ile ölçmek istiyoruz. Araştırmaya katılmanız durumunda kemoterapi başlangıç,
kemoterapinin 100 mg/m2, 200 mg/m2 ve 300 mg/m2 dozlarında ve tedavi tamamlandıktan 6
ay sonra hastanın rutin kontrolleri sırasında alınan kan örneği, araştırmamız için de
kullanılacaktır. Bu size herhangi bir mali yük getirmeyecektir. Araştırmaya 2012-2013
tarihleri arası antrasiklin grubu kemoterapi alacak hastaların izni olanların çalışmaya alınması
planlanmıştır ve yaklaşık olarak 24 ay sürecektir. Çalışmaya katılan ancak ilerleyen
dönemlerde hastanın kendisinin ya da ailesinin çalışmadan çıkma isteği durumlarında, tedavi
öncesinde kalp hastalığı olanlar, daha önce antrasiklin grubu ilaç alan hastalar bu çalışmaya
alınmayacaktır. Araştırmaya katılan hastaların kimlikleri gizli kalmak şartıyla, bilgileri ve
bulguları bilimsel amaçlı kullanılabilecektir. Araştırmaya uygun gönüllülerin araştırmaya
katılıp katılmama kararı kendi iradelerine bağlıdır. Bu durum tedavi planlarında her hangi bir
değişikliğe neden olmayacaktır. Araştırmaya uygun gönüllüler araştırmaya katılmayı kabul
ettikten sonra istedikleri herhangi bir zamanda araştırıcıların bilgisi dâhilinde araştırmadan
ayrılabilirler.
Yukarıda gönüllüye araştırmadan önce verilmesi gereken bilgileri gösteren metni okudum.
Bunlar hakkında bana yazılı ve sözlü açıklamalar yapıldı. Bu koşullarda söz konusu Klinik
Araştırmaya kendi rızamla, hiçbir baskı ve zorlama olmaksızın katılmayı kabul ediyorum.
Tarih
ÖZGEÇMİŞ:
13.12.1982 tarihinde Kırşehir’ de doğdum. İlkokula Kırşehir Cumhuriyet İlkokulun’ da 1988
yılında başladım. Ortaokula Lüleburgaz Ortaokulu’ nda 1993 yılında başladım. Liseyi
Kırşehir Koleji’ nde tamamladım. 2001-2007 yılları arasında Çukurova Üniversitesi Tıp
Fakültesi’ nde eğitimimi tamamladım. 2007-2009 yılları arası Yozgat İli, Çekerek İlçesi,
Bazlambaç Kasabası’ nda tıp doktoru olarak çalıştım. Halen 2009-2013 yılları arasında
Selçuk Üniversitesi Tıp Fakültesi’ nde Çocuk Hastalıklarında Anabilim Dalında araştırma
görevlisi olarak çalışmaktayım. Yabancı dilim İngilizce’ dir.
Download