T.C. Sağlık Bakanlığı Dr. Siyami Ersek Göğüs Kalp ve Damar Cerrahisi Eğitim ve Araştırma Hastanesi Anesteziyoloji ve Reanimasyon Kliniği KORONER ARTER CERRAHİSİ SONRASI YOĞUN BAKIMDA KALIŞ SÜRESİNİ ETKİLEYEN FAKTÖRLER UZMANLIK TEZİ Dr. Songül KOCABAŞ GÜLER İstanbul-2009 Önsöz Hastane başhekimimiz Prof. Dr. İbrahim Yekeler’e ve şahsında diğer eski başhekimlerimize, Dr. Siyami Ersek Göğüs Kalp ve Damar Cerrahis merkezinde asistanlık eğitimim boyunca tüm bilgi ve birikimim bize aktarıp, yetişmemizde büyük rol oynayan başta klinik şefim Uzm. Dr. Sevim Canik olmak üzere ve klinik şefi Prof. Dr. Zühal Aykaç’a, Tezimin her aşamasında sabır, ilgi, destek ve anlayışını esirgemeyen tez danışmanım Uzm. Dr. Nurgül Yurtseven’e ve katkılarından dolayı Dr. Ali Özyurt’a, Anesteziyoloji ve Reanimasyon kliniğindeki tüm şef muavinleri, başasistanları ve uzmanlarına, yıllardır iyi ve kötü anları paylaştığım asistan arkadaşlarıma, anestezi teknisyenlerine, yoğun bakım hemşirelerine, perfüzyonistlere ve tüm hastane personeline, İhtisasım süresince birlikte çalıştığım bilgi ve tecrübelerinden yararlandığım Kalp ve Damar Cerrahisi, Göğüs Cerrahisi, Kardiyoloji klinik şef, şef muavinleri, uzman ve asistanlarına, Benden desteklerini esirgemeyen en zor anlarımda hep yanımda olan ve bana hep güvenen aileme ve eşim Prof. Dr. Niyazi Güler’e, En içten teşekkürlerimle… Dr. Songül Kocabaş Güler İÇİNDEKİLER GİRİŞ 1 GENEL BİLGİLER 3 1. Koroner arter cerrahisi 3 2. Koroner arter hastalığı 3 3. Koroner arter baypas cerrahisi 4 4. Koroner arter hastalarının değerlendirilmesi 5 5. Preoperatif risk değerlendirmesi 8 6. Eşlik eden hastalıklar 10 7. İntraoperatif yönetim 13 8. Anestezi uygulaması 14 9. Kardiyopulmoner baypas dönemi 16 10. Baypas sonrası dönem 18 11. İntraoperatif dönemde karşılaşılan sorunlar 18 12. Postoperatif bakım 23 GEREÇ VE YÖNTEM 36 BULGULAR 39 TARTIŞMA 46 ÖZET 52 KAYNAKLAR 53 TABLOLAR LİSTESİ Tablo 1. Preoperatif değerlendirme Tablo 2. Preoperatif fizik muayene Tablo 3. Kalp cerrahisi sonrası risk faktörleri ve risk sınıflaması Tablo 4. Kardiyak cerrahi için monitorizasyon Tablo 5. Koroner arter cerrahisi sonrası komplikasyonlar Tablo-6. Kardiyak cerrahi sonrası respiratuar fonksiyon anormallikleri Tablo-7. Post-CABG atriyal fibrilasyon Tablo-8. Demografik özellikler Tablo-9. Grupların preoperatif karakteristik özellikleri Tablo 10. Grupların intraoperatif ve postoperatif özelliklerinin değerlendirilmesi Tablo 11. Lineer regresyon analiz sonuçlarına göre yoğun bakımda kalış süreleri ile ilişkili faktörler ŞEKİLLER LİSTESİ ŞEKİL 1. Grupların yaşa göre karşılaştırılması ŞEKİL 2. Grupların EF< %45‘e göre karşılaştırılması ŞEKİL 3. Grupların KOAH’ a göre karşılaştırılması ŞEKİL 4. Grupların pompa ve kros klemp sürelerinin karşılaştırılması ŞEKİL 5. Grupların entübasyon sürelerinin karşılaştırılması ŞEKİL 6. Grupların AF’ye göre karşılaştırılması KISALTMALAR CABG: Koroner arter baypas greft operasyonu FTCA : Fast track kardiyak anestezi POYB : Post operatif yoğun bakım LV/ RV: Sol ve sağ ventrikül AF : Atriyal fibrilasyon KAH : Koroner arter hastalığı VT/ VF: Ventrikül taşikardisi ve fibrilasyonu LAD : Sol ön inen koroner arter MI : Miyokard infarktüsü NYHA: New York Heart Association KKY : Konjestif kalp yetmezliği LVEDP: Sol ventrikül doluş basıncı MVP : Mitral kapak prolapsusu PMI : Prekordiyal maksimal impuls KOAH: Kronik obstrüktif akciğer hastalığı PTCA : Perkütan transluminal koroner anjiyoplasti EF : Ejeksiyon fraksiyonu IABP : İntraaortik balon pompası CBP : Kardiyopulmoner baypas CVP : Santral venöz basınç EEG : Elektro ensefelo grafi ACT : Aktive pıhtılaşma süresi AKB : Arteryel kan basıncı KD : Kardiyak output LVH : Sol ventrikül hipertrofisi PVR : Pulmoner vasküler direnç SVR : Sistemik vasküler direnç IMA : İnternal mamarian arter CVA : Serebro vasküler olay ARDS : Erişkinin sıkıntılı solunumu PAP/PAOP: Pulmoner arter basıncı ve ortalama basıncı GİRİŞ Beklenen ömür süresinin uzaması ve tıptaki gelişmelerle birlikte koroner arter cerrahisi girişimi yapılan olgu sayısı hızla artmaktadır. Daha yaşlı, daha fazla hastalığı olanlar ve daha yüksek riskli olgular operasyona alınmakla birlikte, koroner arter baypas cerrahisine giden olgularda mortalite son dekatta önemli oranda azalmıştır.1 Bununla birlikte postoperatif morbidite artmakta ve özellikle de yoğun bakımda olmak üzere hastanede kalış süresi uzamaktadır. Operasyon sonrasında ise, yoğun monitorizasyon ve oluşabilen komplikasyonların hızlı bir şekilde tedavi edilebileceği ortam olan yoğun bakım ünitelerinde izlem, baypas cerrahisinin vazgeçilmez bir unsurudur. Yoğun bakımda ve mekanik ventilasyonda uzun süre kalan olgular ekonomik yükü artırmakta ve aynı zamanda yoğun bakım ekipmanlarının başka hastalar tarafından kullanılmasını engellemektedir.2 Yoğun bakımda ve mekanik ventilasyonda kalış sürelerinin kısaltılması için risk faktörlerinin ortaya konulması ve bu özelliklere sahip hastaların daha yakından izlenerek yoğun tedavilerinin yapılmasının önemi vurgulanmaktadır.3 Ekonomik kısıtlılıklar sonucunda postoperatif yoğun bakım süresini azaltmak için anestezistler cesaretlenmiş olup, anestezi uygulamalarında değişiklikler günümüzde denenmektedir. Bu sebeple fast-track kardiyak anestezi(FTCA) tekniğinin güvenli bir yöntem olduğu bir çok çalışmada gösterilmiştir.4 Açık kalp cerrahisi yapılan hastalar konvansiyonel kardiyak anestezi uygulamasında 12–24 saat entübe kalırken FTCA tekniği ise ekstubasyonun 6 saat içinde olmasına olanak sağlar.5 FTCA ile hastaların yoğun bakımda ve hastanede kalış süreleri kısalmakta ve böylece hastane kaynakları daha ekonomik kullanılarak operasyon maliyetlerinin düşmesi sağlanmaktadır.6-9 Yapılan çalışmalar FTCA tekniğinin postoperatif kardiyorespiratuar morbidite ve mortalitede artışa yol açmadığını göstermiştir.10-11 Bununla birlikte erken ekstübasyon ve yoğun bakımda kalış sürelerinin nedenleri tam olarak ortaya konulmamıştır. Erken ekstübasyonun hangi hastalarda yapılacağı belirlenmeli ve anestezi tekniğinin buna göre değiştirilmesi planlanmalıdır. Uzamış entübasyon süresi koroner arter baypas greft (CABG) operasyonu sonucunda olguların %5-22 sinde oluşmaktadır.12-16 Uzamış entübasyon süresinin sadece hastane maliyetlerini değil, aynı zamanda mortalite ve morbiditeyi de artırdığı gösterilmiştir.17-18 Anestezi tekniği ve postoperatif yoğun bakım takip ve tedavi yöntemlerinin günümüzde iyileşmesi ile hem entübasyon süresi hem de yoğun bakımda kalış süreleri azalmıştır. 18 Bu nedenlerle uzamış entübasyon süresi ve artmış yoğun bakım kalış sürelerinin operasyon öncesinde öngörülmesi preoperatif değerlendirmenin önemli bir kısmını oluşturmaktadır. Az sayıda araştırma bu nedenlerle kardiyak risk skorlama yöntemleri geliştirerek uzamış mekanik ventilasyonu tahmin etmeye çalışmışlardır. Bu çalışmaların sonucunda ileri yaş, kadın cinsiyet, azalmış sol ventrikül fonksiyonları, postoperatif intraaortik balon pompası kullanılanlar, inotrop desteği alanlar ve atriyal aritmisi olan olgular riskli grubu oluşturmuştur.12-18 Biz bu çalışmamız da, hastanemizde yapılan koroner arter cerrahisi yapılan olguların postoperatif dönemde yoğun bakımda kalış sürelerini etkileyen faktörleri araştırdık. GENEL BİLGİLER 1. Koroner Arter Cerrahisi Miyokardın revaskülarizasyonu için uygulanan operasyon sayısı giderek artmaktadır. Günümüzde 1 yılda dünyada 800.000 civarında koroner arter cerrahisi uygulandığı tahmin edilmektedir.19 Koroner arter hastalıklarının (KAH) girişimsel tedavisi için, yelpazenin bir ucunda anjiografi laboratuarında uygulanan girişimler bulunurken, ortasında minimal invaziv kalp cerrahisi girişimleri, diğer ucunda ise klasik koroner arter cerrahisi yer almaktadır. Klasik koroner arter cerrahisi günümüzde en sık uygulanmakta olan modeldir. 20 2. Koroner Arter Hastalığı KAH’nın primer patofizyolojik etkisi koroner arter ağacındaki bir ya da daha fazla damarda ateroma bağlı olarak gelişen daralmaya ya da obstrüksiyona bağlı olarak miyokardın oksijen gereksinimi ve miyokarda oksijen sunumu arasındaki dengenin bozulmasıdır.21 İskemik kalp hastalığının klinik bulguları; anjina, miyokard enfarktüsü, iskemik kardiyomiyopati ve ani ölüm şeklinde ortaya çıkabilir. Anjina pektoris: Birçok tipi tanımlanmıştır. 1. Stabil anjina: Miyokardın oksijen gereksiniminde artış oluşturan bir durumda (eksersiz, anksiyete), miyokarda yeterli oksijenin sunulamaması durumunda oluşan iskemiye bağlı ağrı tipidir. İstirahat veya medikasyon ile sonlanır. 2. Stabil olmayan anjina: Göğüs ağrısı giderek daha az ekzersiz ile ve ileri dönemlerde istirahatte ortaya çıkmaya başlar, enfarktüs bulgusu yoktur. Ancak bu olgular miyokard infarktüsü için yüksek risk taşımaktadır ve acil revaskülarizasyon için değerlendirilmelidirler. 3. Ekivalan anjina: Miyokard iskemisi seyrek olarak göğüs ağrısı dışında, dispne veya kolay yorulma gibi bulgular ile de kendini gösterebilir. Bu durum, sol ventrikülde iskemiye bağlı olarak gelişen geçici iskemiye bağlıdır. 4. Prinzmetal veya varyant anjina: Göğüs ağrısı, EKG’de koroner arter spazmına bağlı olarak ortaya çıkan ST değişiklikleri ile birliktedir. Vazodilatör tedaviye iyi yanıt verir, fakat bu olguların %50'sinde koroner ateromatöz lezyon olduğu gösterilmiştir. Sessiz iskemi: KAH’larındaki iskemik atakların önemli bir bölümü asemptomatiktir. Ancak EKG, talyum görüntüleme ve ekokardiyografi teknikleri ile gösterilebilir. Ani ölüm: VT veya VF herhangi uyarıcı bir semptomu izlemeksizin ve enfarktüse bağlı olmaksızın gelişir. 3. Koroner Arter Baypas Cerrahisi Koroner arter hastalarında tedavinin başlıca iki amacı vardır: (1) koroner arter hastalığına bağlı morbidite ve mortaliteyi önlemek, (2) yaşam kalitesini arttırmak üzere semptomların ortadan kalkmasını sağlamak. Bu amaçla uygulanan tedavi modelleri arasında antiplatelet tedavisi veya antikoagülasyon, beta blokerler, anjiotensin dönüştürücü enzim inhibitörleri, egzersiz, sigarayı bırakma, hiperlipidemi tedavisi, kan basıncı regülasyonu ve koroner arter cerrahisi bulunmaktadır. CABG cerrahisi, ciddi koroner hastalığı olanlarda mortaliteyi azaltmaktadır.22 Koroner Cerrahisinin Endikasyonları: Geçmeyen veya anstabil anjina pektoris, anjina pektoris + sol ana koroner arter obstrüksiyonu veya deprese ventrikül disfonksiyonu ile birlikte 3 ana koroner arter obstrüksiyonu ve sol ön inen arterin proksimal obstrüksiyonudur. Koroner Cerrahisinin Kontrendikasyonları: Rölatif kontrendikasyonlar; Stabil anjina pektoris + tek damar (sağ koroner arter) obstrüksiyonu, anjina olmaksızın ciddi konjestif kalp yetersizliği ve Akut MI < 6 saat (trombolitik veya PTCA ile tedavi edilmiş). 4. Koroner Arter Hastalarının Değerlendirilmesi Koroner arter cerrahisi uygulanacak hastaların anestezist tarafından değerlendirilmesi; anestezi planının şekillenmesi, perioperatif dönemde gelişebilecek olayların tahmini ve erken postoperatif dönemin planlanmasında önemlidir. Bu değerlendirmede klasik anestezi alacak hastalara yönelik yaklaşım tarzına ek olarak hastanın kardiyovasküler durumu, koronerlerin durumu ile ilgili ayrıntılı bilgi edinilmelidir. Ek olarak hastanın pulmoner, renal, hepatik, nörolojik, endokrin ve hematolojik fonksiyonlarının da değerlendirilmesi gerekir. Hastanın göğüs ağrısı, nefes darlığı ve nitrogliserin ihtiyacı; transport ve anestezi indüksiyonu öncesindeki dönemde gerekebilirliği açısından öğrenilmelidir. Hastanın öyküsü, fizik muayene ve laboratuar verilerinden elde edilen bilgiler ile hastanın kardiyovasküler anatomi ve fonksiyonel durumu hakkında bilgi edinilmeye çalışılmalıdır. Aritmilerin öyküsü öğrenilmeli, tipi, ciddiyeti, eşlik eden semptomlar sorgulanmalıdır. Kalp hastalığına sıklıkla eşlik eden hipertansiyon, diyabetes mellitus ve sigara içimi sorgulanmalıdır. Kardiyak cerrahi sonrasında görülen renal yetersizliğin en sık nedeni preoperatif renal yetersizlik olduğundan mutlaka araştırılmalıdır. Renal rezervi azalmış hastalarda intraoperatif dönemde diüretik veya renal dozda dopamin kullanımı planlanmalıdır.23-25Anestezi öncesi, sırası ve sonrasında neler olacağı hastaya anlatılmalı, anestezi uygulaması için hastanın onayı alınmalıdır. Öykü İskemik kalp hastalığında, bazı hastalarda tipik bir anjinal ağrı olurken, bazılarında atipik ağrı, ağrısız sessiz iskemik ataklar (EKG bulguları pozitif) gözlenebilir. Semptomu olan bu hastaların sınıflandırılması için sık olarak New York Heart Association (NYHA) Functional Classification of Heart Disease sınıflaması kullanılmaktadır. Anjinal paterni değişiklik gösteren olgularda izleyen ilk 3 aylık dönem riskin çok yüksek olduğu bir dönemdir. Stabil anjinası olan hastalarda istirahatte ST depresyonunun bulunması, hipertansiyon, geçirilmiş MI veya aktivitede önemli bir sınırlanması olan hastalarda da mortalitenin daha yüksek olduğu gösterilmiştir. Bu nedenle öyküdeki bazı noktaların prognozun tayininde önemli bir rol oynadığı görülmektedir. Diğer kaynaklardan elde edilen özellikle anatomi (sol ana koroner lezyonu vb.), ventrikül işlevi (ejeksiyon fraksiyonu, dissinerji vb.) ve eksersiz toleransına (kötü eksersiz tolerans) ilişkin bilgilerin eklenmesi ile riskin daha iyi belirlenmesi mümkün olur (Tablo 1). Tablo1. Preoperatif Değerlendirme Fizik muayene Cerrahi işlem – cerrahi endikasyonu Kardiyovasküler hastalık için risk faktörleri, eşlik eden hastalıklar (sigara içimi, hipertansiyon, diyabet) Fonksiyonel durum Belirtiler ve bulgular Temel araştırma verileri Elektrokardiyogram—iskemi, enfarktüs, ileti anormallikleri, hipertrofi, ilaç etkileri Hematolojik/koagülasyon ve elektrolit verileri, özellikle protrombin zamanı, parsiyel tromboplastin zamanı, platelet sayısı, glukoz ve kreatinin Özel araştırma verileri İskemi - eksersiz stres testi, miyokardiyal perfüzyon görüntüleme (istirahat, eksersiz, farmakolojik), anjiografi Miyokard fonksiyonu / kapak fonksiyonu—hemodinamikler (kardiyak output, basınç gradyentleri, kapak alanları), ventrikülografi, ekokardiyografi Preoperatif medikasyonlar Fizik Muayene Fizik muayenenin ana amacı, LV işlevi ve anestezi yöntemini etkileyebilecek eşlik eden diğer hastalıkların varlığına yönelik olmalıdır. Sağ ve sol ventrikül yetersizliği bulguları (S3 gallop ritmi, raller, juguler venöz dolgunluk, pulsatil karaciğer varlığı vb) genellikle kolayca saptanabilir. Dördüncü kalp sesinin duyulması ventrikül kompliansının azaldığı anlamına gelirken, 3. kalp sesi sol ventrikül basıncının yükseldiğini gösterebilir. Prekordiyumun her atımda yükselmesi ya da maksimum impulsun laterale kaymış olması da sol ventrikül işlevinin bozulduğu anlamına gelebilir. Fizik muayenede solunum ve damar hastalıklarının saptanması da hastanın perioperatif yönetiminde önemli olabilir. Damar yolu için uygun venlerin varlığı, arteryel kateterizasyon için periferik arterler değerlendirilmelidir. Anestezi alacak tüm hastalarda olduğu gibi havayolu açıklığına ilişkin değerlendirme de rutin olarak yapılmalıdır. Dikkat edilecek diğer noktalar tablo 2 de sunulmuştur. Tablo 2. Preoperatif Fizik Muayene Vital Bulgular Boy, ağırlık İlaç dozları, pompa akımı, kardiyak indeksin hesaplanması için Havayolu Ventilasyon, intübasyon güçlüğü açısından Boyun Juguler ven kanülasyonu kılavuz noktaları açısından Venöz distansiyon (KKY) Trill (karotid arter hastalığı) Kalp Üfürüm: Kapak lezyonunun karakteristikleri, S3 (yüksek LVEDP), S4 (azalmış komplians), klik (MVP) Lateral PMI yer değiştirmesi (kardiomegali) Akciğerler Raller (KKY) Ronkus, vizing (KOAH, astım) Vasküler yapı Periferik nabızlar Venöz ve arteryel girişim yerleri Abdomen Pulsatil karaciğer (KKY, triküspit regürjitasyonu) Ekstremiteler Periferik ödem (KKY) Sinir sistemi Motor veya duyusal defisit Laboratuv var tetkikleri Koroner cerrahi uygulanacak hastaların laboratuar incelemesi; tam kan sayımı, protrombin zamanı, parsiyel tromboplastin zamanı, platelet sayısı, elektrolitler, kan üre nitrojeni, kreatinin, glukoz, aspartat aminotransferaz, laktat dehidrogenaz, kreatin kinaz, idrar analizi, göğüs grafisi, 12 derivasyonlu EKG’yi içermelidir. Göğüs radyografisi ve EKG bu hastalarda rutin olarak yapılan tetkiklerdir. Göğüs grafisi solunumsal hastalıkların saptanmasının yanı sıra, kardiyotorasik oranın değerlendirilmesi ve sol ventrikül hacmindeki artışın görülmesi ve KKY bulgularının saptanması açısından da değerlidir. Ancak grafide bu bulguların olmaması sol ventrikül işlevinin normal olduğunu garantilemez. 5. Peroperatif Risk Değerlendirmesi Pek çok araştırmacı koroner arter cerrahisinin mortalitesini hastanın preoperatif özelliklerinden tahmin etmeye çalışmaktadır. Risk değerlendirilmesindeki ana basamakları, anestezi uygulaması, cerrahinin kendisi, cerrahi/cerrahi dışı tedavilerin karşılaştırılması (medikal tedavi, PTCA vb.) ve risk faktörlerinin manüplasyonu oluşturmaktadır. Ölüm riski bu araştırmaların odak noktasıdır.26-27 Koroner arter cerrahisinde anesteziye bağlı ölüm riskini araştıran spesifik bir çalışma bulunmamakla birlikte, bu oranın 1/10.000 kadar olduğu öngörülmektedir. Bazı çalışmalarda intraoperatif dönemde gözlenen kardiyak arestlerin önemli bir kısmının ventilasyon yetersizliği, ilaç aşırı dozu gibi anesteziye bağlı nedenlerden kaynaklandığı bildirilmektedir. Günümüzde kullanılan monitörizasyon tekniklerindeki gelişmeler (ventilatör diskoneksiyon alarmı vb.) sayesinde bu tür anesteziye bağlı komplikasyonların oldukça azaldığı kabul edilebilir. Tablo-3, operatif mortaliteyi arttırdığı düşünülen preoperatif risk faktörlerini özetlemektedir. En önemli faktörler ileri yaş (>75), reoperasyon, acil ve katastrofik durumlar olarak görülmektedir. Diğer önemli faktörler arasında ise kadın hasta olmak, küçük yapılı olmak, sol ventrikül EF’nun %30’un altında olması, diyalize bağımlılık ve eşlik eden hastalıkların bulunması bulunmaktadır. Hasta olan damar sayısının ise risk faktörü olduğu gösterilememiştir.28-30 Tablo 3. Kalp cerrahisi sonrası risk faktörleri ve risk sınıflaması Risk faktörleri Stabil olmayan anjina veya taze MI Kötü sol ventrikül işlevi Kalp yetersizliği bulguları Ciddi obezite (vücut kitle indeksi > 30) Acil cerrahi Reoperasyon Diğer ciddi ve kontrol altına alınmamış sistemik dengesizlikler Hastaların sınıflandırılması Normal risk: yukarıdaki faktörlerden hiçbiri yok Artmış risk: yukarıdaki faktörlerden biri var Yüksek risk: birden fazla faktör var Koroner arter cerrahisinin amacı, ölüm riski ve semptomların azaltılması ile yaşam kalitesinin arttırılmasıdır. Bu amaca yönelik olarak yapılan çalışmalarda cerrahiden en çok yarar gören olguların sol ana koroner arterde %95 darlığı olan hastalar olduğu gösterilmiştir. Sol ana koroner arterde yüksek dereceli (>%75) darlığı olan hastalar, semptomları ne olursa olsun operasyon adayıdır. Diğer hastalarda semptomların ciddiyeti, sol ventrikülün durumu ve LAD’daki daralmanın ciddiyetine göre medikal ya da cerrahi tedavi arasında karar verilmelidir. Sol ana koroner hastalığı dışında ciddi anjinası, ventrikül işlev bozukluğu ve çok damar hastalığı bulunanlarda erken cerrahinin yaşam şansını arttırdığı kabul edilmektedir. 6. Eşlik Eden Hastalıklar Koroner arter cerrahisi mortalitesini etkileyen yandaş hastalıklardan en sık görülenler diyabet, diyaliz gerektiren böbrek yetersizliğidir. Pek çok çalışmada hipertansiyon, pulmoner hastalık, obezite ve diğer vasküler hastalıkların prognoza olumsuz etkilerinden bahsedilmektedir. Bu faktörlerin düzeltilmesinin operasyonun başarısını etkilediğine ilişkin bir çalışma bulunmamakla birlikte genel eğilim eşlik eden hastalıkların operasyon öncesinde kontrol altına alınmış olmasıdır.31 Koroner arter cerrahisine eşlik eden olguların yaklaşık %22’sinde diyabet bulunmakta ve bu olguların %40’ı insülin kullanmaktadır. Cerrahinin stresi, katekolamin uygulaması ve hipotermi insüline rezistansı arttırarak kan şekerinin kontrolünü güçleştirebilir. Dekstrozlu priming solüsyonları da bu etkiyi arttırabilir. Ayrıca diyabetiklerde genelde diyabetik olmayanlara kıyasla daha çok sayıda koroner damarda lezyon bulunur, kalp işlevleri daha kötüdür, daha yaşlıdırlar ve genellikle kadındırlar. Bu nedenle morbiditeleri (IABP gereksinimi, sternum ayrılması, renal yetersizlik) ve mortaliteleri daha yüksektir. Bu olgularda intraoperatif kan şekeri düzeyi sık aralıklarla ölçülmeli ve insülin infüzyonu ile kontrol altında tutulmalıdır. Yeniden ısınma döneminde ve katekolamin infüzyonu başlatıldığında insülin gereksinimi yeniden gözden geçirilmelidir. Bu hastalarda renal yetersizlik sık görüldüğünden idrar çıkışını arttırmak için önlem alınması (mannitol, loop diüretik, düşük doz dopamin) doğru olur. Koroner arter cerrahisi sonrası gelişen böbrek yetersizliğinin ise, yetersiz renal perfüzyona bağlı olduğu düşünülmektedir. Yükselmiş kreatinin düzeyinin mortaliteye katkıda bulunduğunu ileri süren çalışmalar olmasına karşın, pek çok çalışmada yalnızca renal yetersizlik için bir risk faktörü olabileceği gösterilmiştir. Ancak kalp cerrahisi sonrasında ciddi renal yetersizlik gelişen olgularda mortalitenin oldukça yüksek (%65) olduğuna dikkat edilmelidir. Koroner arter cerrahisinden sonra yeni renal yetersizlik gelişme oranının %6 olduğu, ileri yaş, preoperatif kreatinin yüksekliği ve kapak cerrahisi ile kombine edilen koroner arter cerrahisinin bu riski arttırdığı belirtilmektedir. Kalp cerrahisi sonrasında gelişen renal yetersizlik olgularının yaklaşık yarısında hemodiyaliz gerekli olmaktadır. Bu konuda preoperatif faktörlerden daha çok postoperatif komplikasyonların sayısı ve tipi önemli olmaktadır. Solunum yetersizliği, SSS disfonksiyonu, hipotansiyonu veya ilk hemodiyaliz tedavisini izleyen 48 saat içinde enfeksiyonu olan hastaların mortalitesi daha yüksek olmaktadır. Preoperatif diyaliz bağımlılığının da mortaliteye (%10) ve morbiditeye (%71) önemli katkısı olduğu kabul edilmektedir.32-33 Hemodinamik orijinli renal yetersizliğin önlenmesinde en önemli faktörler yeterli dolaşan volüm, kardiyak output ve idrar çıkışının sağlanmasıdır. Ancak diürezin sağlanması ve sürdürülmesinde bir diğerine üstünlüğü olan bir yöntem bulunmamaktadır. İskemik böbrek modellerinde koruyucu etkisi olduğu gösterilmiş olan mannitolün yüksek riskli olgularda CPB başlatılmadan önce pompaya prime içine konulması uygun olabilir. Bazı çalışmalarda hipertansiyonun koroner arter cerrahisi sonrasında mortaliteye katkıda bulunan bir risk faktörü olduğu ileri sürülmektedir.34-35 Ancak hem koroner arter cerrahisi hem de diğer cerrahilerde hipertansiyonun risk faktörü olmadığını bildiren çok sayıda çalışma da bulunmaktadır. Hipertansiyonun mortaliteye katkısı kesin değilse de, intraoperatif dönemde kan basıncındaki oynamaların miktarına ve büyüklüğüne katkıda bulunduğu, çok yüksek kan basıncı değerlerine iskemik ST segment değişikliklerinin eşlik ettiği de bilinmektedir. Olasılıkla, aterosklerozu hızlandırarak koroner arter hastalığı için bir risk faktörü olmasının ötesinde, sol ventrikül hipertrofisi ve KKY gelişimi için de, hipertansiyon, önemli bir risk faktörüdür. Hipertrofi gelişen ventrikül kompliansını kaybeder ve hastayı diyastolik işlev bozukluğu açısından riske sokar, relaksasyonu ve doluşu bozulur. Bu hastalarda taşiaritmiler veya atriyal kontraksiyon kaybı kardiyak output ve kan basıncını önemli oranda azaltabilir. Hipertansif hastalarda, plazma volümünün azalmış olması da, sempatik tonustaki azalmaya (anestezi indüksiyonu vb.) veya sinüs ritminin kaybolmasına eşlik eden yanıtların abartılı olmasına neden olabilmektedir. Antihipertansif tedavinin strese alınan abartılı yanıtları tamamen önleyememesine karşın β bloker kullanan hastalarda anestezi indüksiyonunda kalp hızı ve kan basıncındaki oynamaların ve miyokard iskemisi sıklığının daha az olduğu kabul edilmektedir. Ateroskleroz sistemik bir süreçtir ve koroner lezyonu olan hastalarda sık olarak karotid veya periferik arterlerde de hastalık olması mümkündür. Periferik vasküler hastalık varlığı, arteryel kanülasyon ve intraaortik balon pompası yerleştirilmesinde önemli olabilir. Koroner arter cerrahisi uygulanan hastaların %10’unda karotid arterde lezyon bulunur ve bu olguların yarısı semptomsuzdur. Farklı kliniklerden alınan veriler toplandığında asemptomatik karotid stenozu olan olgularda koroner arter cerrahisi sonrası inme sıklığı %0-3 iken koroner arter cerrahisinde inme riski yaklaşık %1 kadardır. Bu hastalarda perioperatif inme sıklığını azaltmak için çok sayıda araştırma yapılıyor olmasına karşın bu olgularda inmenin serebral dolaşımdaki darlıklardan çok operasyon sahasından kaynaklanan embolilere bağlı olarak ortaya çıktığı kabul edilmektedir. Pulmoner hastalıkların da, koroner arter cerrahisi riskine katkısını gösteren çalışmalar yeterli değildir. Veterans Administration çalışmasında operasyon öncesinde hastaların önemli oranda (%30) 1.25 lt/sn.den daha düşük bir FEV1 değerine sahip olduğu gösterilmiştir. Postoperatif dönemdeki solunum yetersizliği açısından akciğer hastalığının bir risk faktörü olduğu düşünülebilirse de bu konuda en önemli risk faktörünün preoperatif KKY olduğu bildirilmektedir. Ciddi pulmoner hastalığı bulunan olgularda (bronkospazm, KOAH) solunum akım ve volümleri değerlendirilmeli, yoğun bir fiziksel ve farmakolojik (beta 2 adrenerjikler, antikolinerjikler, teofilin, kortikosteroidler) tedaviden yarar görüp görmeyecekleri araştırılmalıdır. Koroner arter cerrahisinden en az 8 hafta öncesinde sigaranın bırakılması pulmoner komplikasyonları azaltırken daha geç bırakılması durumunda komplikasyonlarda azalma görülmemektedir.36 7. İntraoperatif Yönetim Premedikasyon Premedikasyonun amacı bu olgularda endişe ve korkuyu farmakolojik olarak azaltmak, indüksiyon öncesindeki işlemlere (venöz, arteryel kanülasyon vb.) bağlı olarak ortaya çıkabilecek ağrıyı azaltmak ve bir miktar amnezi sağlamaktır. Koroner arter hastalarında iyi bir premedikasyon uygulaması, preoperatif dönemde gelişebilecek anjina ataklarının önlenmesi açısından da zorunludur. Bu amaçla narkotik ve/veya sedatifle kombine edilmiş antikolinerjikler sıklıkla kullanılır.37-38 Monitorizasyon Operasyon odasına alındıklarında koroner arter cerrahisi uygulanacak hastalarda rutin olarak kullanılan monitörizasyon yöntemleri arasında EKG, noninvaziv kan basıncı ve pulse oksimetre yer almaktadır. Metabolizma, kardiyovasküler, pulmoner ve santral sinir sisteminin monitorizasyonu tablo 4 de özetlenmiştir.39-40 Tablo 4. Kardiyak cerrahide monitorizasyon Organ / sistem Temel monitorizasyon İleri monitorizasyon Kardiyovasküler EKG İnvaziv kan basıncı Noninvaziv kan basıncı CVP PAP/PAOP Kardiyak output SvO2 TEE Pulmoner Kapnografi Arteryel kan gazları Pulse oksimetre Havayolu basınçları Stetoskop Oksijen analizörü Santral sinir sistemi EEG SSEP Transkranyal Doppler BOS basıncı Metabolik Sıcaklık Serum elektrolitleri İdrar çıkışı Asit-baz Glukoz Serum osmolaritesi Hematokrit 8. Anestezi Uygulaması Anestezi indüksiyonu ve idamesi Anestezi indüksiyonunun mümkünse sessiz bir odada, sakin bir ortamda yapılması tercih edilmelidir. Anestezinin başlatılmasından önce kalp hızında 10-20 vuruluk bir artış sık olarak görülür. İndüksiyon öncesinde preoksijenasyon mutlaka uygulanmalı, monitörizasyon başlatılmalı, yüksek riskli olgularda pulmoner arter kateteri yerleştirilmelidir.40 Koroner arter cerrahisi uygulanacak olgularda anestezi indüksiyonu seçiminde iki önemli belirleyici nokta bulunur. Bu noktalardan birincisi sol ventrikül işlevidir. Sol ventrikül işlevi iyi olan olgularda cerrahi uyarıya alınan yanıt sık olarak abartılıdır. Bu nedenle bu olgular normal dozda anestezik ve sık olarak ek medikasyon (β bloker vb.) gerektirirler. Sol ventrikül işlevi iyi olmayan olgular ise normal anestezik dozlarını iyi tolere edemezler ve sempatik uyarıya ciddi bir hemodinamik yanıt oluşturamazlar. İkinci önemli nokta da, planlanan ekstübasyon zamanıdır. Koroner arter cerrahisi uygulanan hastaların hastane bakımlarında önemli bir maliyeti ve zaman tüketimini ventilatör bakımı oluşturmaktadır. Bu nedenle sol ventrikül işlevi iyi olan hastalarda operasyon sorunsuz geçmişse operasyondan sonraki ilk 4 saat içinde erken ekstübasyon, ısınmanın ve ağrı tedavisinin yeterli olması koşulu ile mümkün olabilir. Bu olgularda anestezi yönteminin postoperatif döneme kadar sarkabilecek uzun etkili ilaçları içermemesi gerekir. Sıklıkla yüksek doz narkotiklerle kombine edilmiş hipnotik ajanlar kullanılmaktadır.41-42 Baypas öncesi dönem Bu dönem, çeşitli uyaranların olduğu bir dönemdir. Sternumun kesilmesi ve retraksiyonu, perikardiyal insizyon, aort kökünün diseksiyonu ve kanülasyon özellikle ciddi uyaranlardır. Bu dönemde vücut sıcaklığında spontan bir azalma olabilir. Baypas öncesinde arteryel kan gazları, pH, hematokrit, aktive edilmiş pıhtılaşma zamanı tayini için arteryel kan örneği alınmalıdır. Kanülasyon için antikoagülasyon 300 IU/kg - hasta heparin tedavisinde ise 400 IU/kg Heparin santral bir vene enjekte edilmelidir. Heparinden 5 dk. sonra ACT ölçülmelidir. Kontrol değerleri 80-150 sn.dir. 400 sn.nin üzerindeki bir ACT, CPB sırasında mikrotrombüs oluşumunu önlemeye yeterli olur. İlk heparinden sonra ACT 400 sn.nin üzerine çıkmazsa ek doz (200-300 IU/kg) heparin ilave edilmelidir. CPB’a hazırlık, aort kanülasyonu ile başlar. 9. Kardiyopulmoner Baypas Dönemi CPB’ın başlatılması. Yeterli heparinizasyon sağlandıktan sonra (ACT> 400 sn.) venöz kanüldeki klempin kaldırılması ile baypas başlatılır. Venöz drenajın yeterliliği kontrol edildikten sonra pompa akım miktarı giderek arttırılarak 2.0-2.4 lt/dk/m 2 veya 50 ml/kg/dk’a çıkılır. Bu akım miktarı ile sistemik vasküler rezistans, intravasküler volüm ve kan viskozitesine bağlı olarak 40-120 mmHg ortalama arter basıncı sağlayabilir. Yeterli akım ve venöz dönüş garantilendiğinde volatil anestezikler, intravenöz mayiler, pozitif basınçlı ventilasyon sonlandırılır, oksijen akımı 200 ml/dk’a düşürülür. Anestezi ya intravenöz ajanlarla ya da CPB donanıma takılan bir vaporizör ile sürdürülür. CPB sırasında serebral perfüzyon basıncı, ortalama arter basıncı ile superior vena kava basıncı arasındaki farka eşit olduğundan dikkatle izlenmelidir. CPB idamesi. Kros klemp süresince miyokardın korunması, hipotermi ve hiperkalemik arest ile sağlanır. Kardiyopleji solüsyonu aorta kökü, koroner ostium, ven greftler, ya da retrograd olarak koroner sinüsten verilebilir. Aralıklı soğuk kardiyopleji sık kullanılan bir tekniktir. Soğuk (4°- 6°C) hiperkalemik solüsyon, kanla veya kansız, 20 dk’da bir (kalbin elektriksel aktivitesi döndüğünde daha erken) verilir. Hastanın sistemik, kalbin topikal olarak soğutulması da miyokardın korunmasına yardımcı olur. Sıcak kardiyopleji tekniği de 1’e 5 oranında kan ile karıştırılmış sıcak (32°- 37°C) hiperkalemik solüsyonun verilmesinden ibarettir. Bu yöntemde 32°-34°C’lik sistemik soğutma sıklıkla kullanılır. CPB başlangıcında hipotansiyon hemodilüsyon ve hipoviskoziteye bağlıdır. Diğer etkenler; yetersiz pompa akımı, vazodilatasyon, akut aort diseksiyonu veya aort kanülünün hatalı yerleşimi (doğrudan innominate arteri kanlandırması) yer alır. Hipotansiyonu kontrol etmek için fenilefrin infüzyonu gerekli olabilir. Oligüri (<1 ml/kg/saat), perfüzyon basıncı ve/veya akımın arttırılması, mannitol (0.25-0.50 gr/kg) veya dopamin (1-5 mcg/kg/dk) infüzyonu ile tedavi edilmelidir. CPB sırasında hemoliz, alyuvarlara fiziksel travma sonucunda oluşur. Postoperatif akut renal yetersizliği önlemek için idrar alkalinizasyonu (0.5-1.0 mEq/kg sodyum bikarbonat) sağlanmalı, furosemid veya mannitol ile idrar çıkışı arttırılmalıdır. Cerrahi işlemin tamamlanmasından bir süre önce operatörün talimatı ile yeniden ısıtma başlatılır. Isıtma işleminin hızının ayarlanması önemlidir. Isıtmanın hızlı olması durumunda hava embolisi riski, homojen ısınmanın sağlanamaması ve yeniden soğuma gibi sorunlarla karşılaşılabilir. Cerrahi işlem tamamlandıktan sonra kalp içinde, varsa, hava çıkarılır ve aortik kros klemp kaldırılır. Bu sırada fibrilasyon oluştuğunda lidokain (1 mg/kg,iv) uygulanmalı, nitrogliserin infüzyonu başlatılmalıdır. Defibrilasyon spontan oluşabilir ya da 10-30 joule ile uygulanan internal defibrilasyon gerekebilir. Ritm yavaş olduğunda atriyal teller ile pacing uygulanmalı, PR intervali uzun ise ya da tam kalp bloğu varsa ventriküler pacing uygulanmalıdır. CPB’tan çıkış. Aort krosklempinin kaldırılmasından ve hemodinamik denge oturduktan sonra kardiyovasküler fonksiyonun pompadan hastaya bırakılması gerekir. CPB’ın sonlandırılması sürecinde hastanın ısıtılması tamamlanmış olmalıdır. Hastanın santral sıcaklığı 37OC, rektal sıcaklığı da 34-35OC’e ulaşmalıdır. Bu süreçte metabolik asidoz kontrol edilmeli, kardiyoplejiye bağlı hiperkalemi, diürez ile spontan olarak düzelmezse iv insülin, bikarbonat ve glukoz ile tedavi edilmelidir. Diyabetik hastalarda hiperglisemi sık olarak görülür ve insülin infüzyonu gerektirebilir. Pompa çıkışından önce hematokrit düzeyinin %20’nin üzerinde olması sağlanmalıdır. Postoperatif kanama beklenen hastalarda pompa çıkışında taze dondurulmuş plazma hazır bulundurulmalıdır. Pompadan çıkmak için önce venöz dönüş klemp ile durdurulur, yeterli miktarda akım hastaya verildikten sonra arteryel akım da durdurulur ve pompadan çıkılmış olur.43 10. Baypas sonrası dönem Kardiyovasküler stabilite sağlandıktan sonra kanama kontrolü yapılmalıdır. Bu dönemde kanama nedenleri arasında yetersiz cerrahi hemostaz, azalmış platelet sayısı veya fonksiyonu bulunur. Kanama kontrolü tamamlandıktan sonra protamin infüzyonu başlatılmalıdır. Başlangıçta 25-50 mg’lık doz, 2-3 dk.’da gidecek şekilde uygulanmalı ve hemodinamik yanıta bakılmalıdır. Protamin sık olarak sistemik vazodilatasyona neden olur. Genelde 1 mg (100 IU) heparin için 1-1.5 mg protamin uygulanmaktadır. Protaminden sonra ACT ölçülerek kontrol değerlerine geri döndüğü belgelenmelidir. CPB sonrasında pulmoner disfonksiyon veya pulmoner hipertansiyon gelişebilir. Sternum kapatılmadan önce bronkospazm ve pulmoner hipertansiyon agresif şekilde tedavi edilmelidir. Sternumun kapatılması, akut Kardiyovasküler dekompansasyona neden olabilir. Büyük damarlar ve kalbin mediastende sıkışması ile akut kardiyak tamponat oluşabilir. Sternumun kapatılması döneminde inhalasyon anestezikleri ve diğer negatif inotroplara dikkat edilmeli, intravasküler volüm optimalize edilmelidir. Sternumun kapatılması hemodinamiyi bozuyorsa sternum yeniden açılır ve hasta yoğun bakıma göğsü açık olarak alınabilir.43 11. İntraoperatif Dönemde Karşılaşılan Sorunlar İntraoperatif dönemde koroner arter hastasında anestezistin sık karşılaştığı sorunlar, hemodinamik instabilite ve miyokard iskemisidir. Perioperatif glukoz kontrolü de kalp cerrahisi sonrasındaki sonlanımı etkiler. Normogliseminin korunması için agresif bir takip ve tedavi (insülin infüzyonu vb) erken postoperatif morbiditeyi azaltmaktadır. Bununla birlikte agresif bir yaklaşımın özellikle diyabetiklerde olmak üzere hipoglisemi riskini arttıracağı da unutulmamalıdır. Hipotansiyon ipotansiyon Cerrahiye bağlı bir neden bulunmadığında hipotansif hastalar aşağıdaki gruplardan biri içine düşerler:44-45 AKB düşük, CO düşük, LV doluş basınçları düşük, RV doluş basınçları düşük: o Sorun hipovolemidir. o Baypas rezervuarına volüm ilavesi yapılarak hastaya verilmelidir. Düşük kan basıncını tolere edemeyen hastalarda (ciddi LVH ve distal koroner hastalığı olan hastalar gibi) volüm resüsitasyonu yeterli hale gelene dek geçici bir süre vazopressör kullanılmalıdır. AKB düşük, CO düşük, LV doluş basınçları yüksek, RV doluş basınçları düşük: o Tanı, sol kalp yetersizliği. o Önce pozitif inotrop verilmelidir. İlk seçenek dopamin olabilir. Ek destek gerekli olduğunda bir fosfodiesteraz III inhibitörü olan milrinon tedavi şemasına eklenebilir. Yükleme dozu 25-50 μg/kg, idame dozu 0.375-0.750 μg/kg’dır. Bazı olgularda yeniden CPB’ın başlatılmasına gereksinim duyulabilir. İnotroplar etkili olmadığında bir IABP yerleştirilir. Son tedavi seçeneği ise LV asist cihazlarıdır. AKB düşük, CO düşük, LV doluş basınçları düşük, RV doluş basınçları yüksek. o Tanı, sağ ventrikül yetersizliği. o Bu durum başlıca RV yetersizliğine (yetersiz miyokard koruması veya intrakoroner hava) veya sekonder RV yetersizliği (ciddi protamin reaksiyonu, yetersiz ventilasyon, PVR’de mevcut yükseklik) bağlıdır. Mümkünse norepinefrin ya da epinefrin ile sistemik perfüzyon basıncının hızla yükseltilmesi, primer RV yetersizliğini geri döndürebilir. PVR’nin yükselmesine neden olan faktörler (hiperkarbi, hipoksemi, asidemi) tedavi edilmelidir. Vazopressörler ve kalsiyum klorid, mümkünse sol atriyum hattından olmak üzere verilmelidir. Nitrogliserin, nitroprussit veya PGE1 (0.05 μg/kg/dk başlangıç dozu) gibi bir vazodilatör ile tedavi başlatılmalıdır (santral venöz hattan). Sistemik vazodilatasyon sık olarak sol atriyal hattan verilecek kompansatuar vazopressör tedavi gereksinimi doğurur. Alternatif olarak inhale nitrik oksit ile sistemik hipotansiyon oluşturmaksızın vazodilatasyon elde edilebilir. İnotropik destek için milrinon, dobutamin veya nadiren izoproterenol (maksimal pulmoner vazodilatasyon için). Bazı olgularda mekanik destek (IABP veya RV asist cihazları) gerekli olabilir. AKB düşük, CO düşük, LV doluş basınçları yüksek, RV doluş basınçları yüksek. o Biventriküler yetersizlik. o Bu tablonun tedavisi, sağ ve sol ventrikül yetersizliği için yukarıda tanımlanan yaklaşımların kombinasyonundan ibarettir. Bazı olgularda CPB’a yeniden dönmek gerekebilir. AKB düşük, CO yüksek, LV doluş basınçları düşük, RV doluş basınçları düşük. o Tanı: düşük SVR. o İlk tedavi, norepinefrin veya fenilefrin gibi bir vazopressör ile vasküler rezistansın yükseltilmesinden ibarettir. Epinefrin gerekli olabilir. Vazodilatör şok tablosunda olan bazı hastalarda, arginin (vazopressin) 0.1 U/dk dozda infüzyonu uygulanılır. Yukarıdaki nedenlerden herhangi birisine bağlı olarak CPB’a yeniden geri dönülmek zorunda kalındığında yeterli antikoagülasyon uygulanmışsa full heparinizasyon sağlanmalıdır. garantilenmeli, eğer protamin Hipertansiyon Hipertansiyon genellikle önceden mevcut olan hipertansiyonun intraoperatif dönemde alevlenmesi şeklinde olabileceği gibi anestezi altındaki hastalarda klasik olarak sayılabilecek nedenlere (asidoz, hipoksi, hiperkarbi, yetersiz anestezi veya analjezi vb.) bağlı olarak da ortaya çıkabilir. Koroner arter cerrahisinde sternotomi, sternumun ayrılması, aort ve etrafındaki dokuların ayrılması, CPB’ın ısınma döneminde anestezi gereksiniminde artış olur. Bu dönemlerde yetersiz anestezi düzeyi hipertansiyona yol açabilir. Koroner arter cerrahisinde diğer hastalardan farklı olarak CPB’a bağlı bazı nedenler de hipertansiyon nedeni olabilir: Vazokonstriksiyon, pompa akım hızının yüksek olması, aort kanülünün yanlış yöne (innominate artere doğru) yerleştirilmesi gibi. Transdüser kalibrasyonun bozulması da arteryel hipertansiyon nedeni olabilir. İntraoperatif hipertansiyonun tedavisi öncelikle nedene yönelik olmalıdır. Anestezinin derinleştirilmesi, analjezinin kontrolü, kan gazlarının kontrolü, beta blokerler ve/veya vazodilatörlerin kullanımı ile kan basıncı kontrolü sağlanabilir.46 Miyokard İskemisi Yeterli anestezi ve kas gevşekliğinin sağlanması yanında anestezistin koroner arter cerrahisindeki önemli bir diğer görevi de miyokard iskemisinin önlenmesi ve tedavisidir. Baypas öncesindeki iskemiye odaklanmakla birlikte baypas sonrasında daha yüksek bir iskemi riski bulunduğu da bilinmelidir. Aortik kros klemp kaldırıldıktan sonra EKG değişiklikleri sık olarak görülür. Revaskülarizasyon sonrası hastaların %60’ına yakın bir kısmında EKG değişiklikleri tanımlanmaktadır. Anestezist altta yatan olası nedenleri, gözlenen EKG değişikliklerinin anlamını ve önemini iyi bilmeli, uygun tedavi uygulayabilmelidir. Revaskülarizasyon sonrası yeni EKG değişikliklerinin tanınması güç olabilir. En sık görülen değişiklikler ST segment ve T dalgası değişiklikleri şeklindedir. Zamanla düzelir ve her zaman morbidite ve mortalite artışına neden olmaz. Bununla birlikte bazı hastalarda Q dalgası değişiklikleri ve kardiyak enzimlerde yükselme ile birlikte olurlar. Bu değişikliklerin gelişmesi saatler alabilir, bu nedenle EKG değişikliklerinin büyüklüğü ve önemi, hastanın içinde bulunduğu klinik tabloya göre yorumlanmalıdır. İskemik değişiklikler yönünden risk altında olan hasta grubu (ciddi distal koroner arter hastalığı, tromboemboli riski, anostomozda güçlük) ayrımsanmalı, EKG değişikliklerinin rejyonel mi yoksa jeneralize mi olduğuna bakılmalıdır. EKG değişikliklerinin miyokard performansı üzerindeki etkisine dikkat edilmeli, aritmiler veya ventrikül fonksiyonunda bozulma ile birlikte olup olmadığı ayrımsanmalıdır. İskeminin başlangıcında hemodinamik bir anormallik tabloya eşlik ediyorsa bu anormallik mutlaka tedavi edilmelidir. Örneğin hipotansiyon mutlaka volüm, vazokonstriktörler ve/veya inotroplar ile hipertansiyon ise anestezinin derinleştirilmesi veya vazodilatör uygulaması ile tedavi edilmelidir. İnhalasyon anesteziklerinin bu anlamda önemli yardımı olabilmektedir. Ancak iskemiyi arttırmaları da mümkündür. Anestezi derinliğinin yeterli olduğu durumlarda ise intravenöz nitrat gibi bir vazodilatörün kullanılması koroner dolaşımda daha yararlı olacaktır.47 Koroner arter spazmı Koroner arter cerrahisini izleyerek ortaya çıkan koroner arter spazmı genellikle EKG’de derin ST segment elevasyonu, hipotansiyon, ventrikül işlevinde ciddi bozulma ve miyokard iritabilitesi ile birliktedir. Düşük veya yüksek doz iv nitrogliserin, koroner içine nitrogliserin ve kalsiyum kanal blokeri/nitrogliserin kombinasyonları tedavide başarılı olabilir. Koroner arter cerrahisini izleyerek ortaya çıkan koroner arter spazmının bir diğer şekli ise konulan greftin (IMA veya safen) spazmıdır. Deneysel çalışmalarda insan internal mamarian arteri için en potent faktörün tromboksan ve ardından sırası ile norepinefrin, serotonin, fenilefrin ve potasyum klorür olduğu gösterilmiştir. IMA’da potasyum ile oluşturulan kontraksiyon, nitrat, papaverin, nifedipin, verapamil ve diltiazem ile çözülmektedir. IMA spazmının önlenmesinde ise kalsiyum kanal blokerlerinin kullanımı nitratlardan daha yararlı olabilir.48 Miyokard Disfonksiyonu Koroner disfonksiyonu cerrahisi ile uygulanan ameliyata girmiş hastalar değişen olabilecekleri derecelerde gibi, aortik miyokard krosklempin kaldırılmasından ve anoksik arestin tamamlanmasından sonra da akut olarak ortaya çıkabilir. Akut olarak ortaya çıkan ventrikül disfonksiyonunun sık görülen nedenleri tabloda sunulmuştur. Önceden miyokard disfonksiyonu olan pek çok hastada perioperatif dönemde akut alevlenmeler de olabilmektedir. Bunun dışında ventrikül disfonksiyonunun sol veya sağ ventrikül, sistolik veya diyastolik olmak üzere de tiplendirilmesi mümkündür. Anestezist için önemli olan nokta, baskın olan problemin tanınması ve uygun şekilde tedavi edilmesidir.49 Yoğun Bakıma Transfer Transport öncesinde hasta hemodinamik açıdan stabil olmalıdır. Hasta ameliyat masasından yatağa alındığında vital bulgular hızla kontrol edilmeli, ilaç infüzyonlarının çalıştığı görülmelidir. Hasta yatağı oksijen silindiri, ventilasyon balonu, intübasyon ekipmanı, defibrilatör ve monitör ile birlikte donatılmış olmalıdır. Transport sırasında resüsitatif ilaçlar (kalsiyum, lidokain, bir vazopressör) hazır bulundurulmalı, EKG, arteryel ve pulmoner arter basınçları ile SaO2 monitörize edilebilmelidir. 12. Postoperatif Bakım Koroner cerrahinin tamamlanmasından sonra yoğun bakıma getirilen hastalarda majör fizyolojik değişikliklerin bulunması kaçınılmazdır. Bu değişiklikler başlıca iki gruba girebilir: preoperatif dönemde mevcut olanlar ve operasyonda ve CPB’ın katkısı ile oluşanlar. Başlıca amaç homeostazın sağlanmasıdır. Kardiyak sistem en çok etkilenen sistemdir ve homeostazın sağlanmasında kardiyak fonksiyonun normale getirilmesinin rolü büyüktür. Kardiyak fonksiyonun yeterliliğinin klinik bulguları, kalp hızı ve kan basıncı sürekli takip edilmeli, miyokard disfonksiyon ve iskemisinden kaçınılmalıdır. Cerrahinin ve CPB’ın travmatik etkisi kalbi aritmilere duyarlı kılacağından atriyal ve ventriküler aritmiler bu dönemde sık görülür. Sıvı ve elektrolit dengesinde bozulmalar da sık görülür. Perioperatif dönemdeki sıvı birikimi, pulmoner ödeme kadar gidebilen sorunlara yol açabilir. İdrar çıkışı ile ilgili sorunlar, renal yetersizlik, nörolojik komplikasyonlar ve kanama kardiyak cerrahisi sırasında görülebilecek sorunlar arasındadır (Tablo 5). Bu hastaların ısınması, mekanik ventilasyon desteği ve ağrı tedavisi de postoperatif dönemde yoğun bakım ekibinin dikkate alması gereken noktalardır.50 Tablo 5. Koroner arter cerrahisi sonrası komplikasyonlar Komplikasyonlar Kanama nedeniyle reoperasyon Perioperatif miyokard infarktüsü Enfeksiyon, sternum, süperfisiyal Enfeksiyon, sternum, derin Enfeksiyon, bacak Enfeksiyon, idrar yolu Nörolojik, CVA, kalıcı CVA, geçici Deliryum Pulmoner, mekanik ventilasyon > 24 st Pulmoner emboli Pulmoner ödem ARDS Pnömoni Kardiyak Pace gerektiren kalp bloğu Tamponat Atriyal fibrilasyon Kardiyak arest Gastro intestinal komplikasyonlar % 2.32 1.08 0.73 0.63 1.26 1.52 1.65 0.74 2.62 5.46 0.33 2.12 0.87 2.45 0.81 0.39 19.37 1.46 2.45 Monitorizasyon Yoğun bakımdaki hastaların monitörizasyonu klasik parametrelerden (sıcaklık, kalp hızı, kan basıncı, solunum hızı, hastanın ağırlığı, sıvı giriş/çıkışı ve klinik değerlendirme) sürekli kardiyak output ve miks venöz oksijen satürasyonu, ventilatuar mekanikler gibi yeni geliştirilmiş ölçümlere kadar geniş bir yelpazeyi içerebilir. İdrar çıkışı ve aralıklı bilinç düzeyi kontrolü de rutin monitörizasyonu tamamlar. Ağrı kontrolü Kardiyak cerrahi sonrası optimal ağrı kontrolü güç olabilir. Ağrı pek çok faktöre bağlı olabilir: sternotomi, torakotomi, safen ven çıkarılan bacaktaki insizyon, perikardiyotomi, göğüs tüpleri yerleştirilmesi gibi. Postoperatif dönemde yetersiz bir analjezi; hemodinamik, metabolik, immünolojik ve hemostatik değişikliklere neden olabilir. Bu nedenle agresif bir ağrı tedavisi ile kardiyak cerrahinin sonlanımı iyileştirilebilir.51 Isınma Kalp cerrahisi uygulanan pek çok hasta yoğun bakıma getirildiklerinde hipotermiktir. Bu nedenle yoğun bakımdaki ilk dönemde yeniden ısınma ve vazodilatasyon beklenmelidir. Yoğun bakımdaki ilk 6-12 saatte vücut sıcaklığı maksimal noktaya ulaşır. Bu dönemde pressör ve volüm gereksinimi olması beklenmelidir. Yeterli sedasyon ile bu dönemde erken uyanma ve titreme önlenebilir. Solunumsal Komplikasyonlar Alveolar-arteryel gradiyentin artması Alveolar-arteryel gradyentin artması, ayrıntılı inceleme gerektiren ciddi bir sorundur. Ventilatör ayarları yeniden kontrol edilmeli, endotrakeal tüp ucunun pozisyonunu görmek için göğüs grafisi çekilmeli pnömotoraks, lober atelektazi veya pnömoni ya da plevral efüzyon dışlanmalıdır. Pulmoner ödem açısından artmış risk taşıyan hastalar; agresif diüretik tedavi gerektirenler, vazodilatör/inotrop tedavisi alanlar ile IABP desteği verilen hastalardır. Hastanın ventrikül fonksiyonu düzelene dek mekanik ventilasyon ve PEEP desteği uygulanır. Nadir görülen bir neden ise eşlik eden mitral regürjitasyonu olabilir. Çok az hastada pulmoner ödem, ARDS’e bağlı olabilir. En ekstrem formunda artmış kapiller permeabilite, interstisyel ödem, ateş, lökositoz, renal disfonksiyon ve nadiren hemodinamik kollaps ile birliktedir. Altta yatan kronik akciğer hastalığı KOAH’da, antibiyotikler, bronkodilatörler ve sigaranın kesilmesi, postoperatif atelektazi ve pnömoni riskini azaltabilir. Postoperatif dönemde bronkodilatör inhalasyonu sürdürülmelidir. Israrlı hastalarda kısa süreli steroid tedavisi (metilprednizolon, 0.5 mg/kg, 6 saatte bir, 3 gün süreyle) mekanik ventilatörden ayırmayı kolaylaştırabilir. Etkinliğinin düşük olması, aritmi, ajitasyon ve nöbet riski yüzünden metilksantinlerin kullanımı önerilmemektedir. Bu nedenle intravenöz teofilin (0.4 mg/kg) sadece aşırı ölçüde dirençli hastalar için tercih edilmelidir. Diyafragmatik yetersizlik Frenik sinire hasar verilmesi sonucu, kardiyak cerrahi sonrasında diyafragma yetersizliği görülebilir. İnternal mamarian arterin çıkarılması ve miyokardın korunması için verilen soğuk buzlu suya bağlı olarak kardiyak cerrahi hastalarının %25’inde postoperatif dönemde bir hemidiyafragmanın yükseldiği saptanabilir. Uzun süreli ventilatuar yetersizlik 48 saat içinde ventilatörden ayrılamayan hastalar özel bir dikkat gerektirir. Stres kaynaklı gastrit riski nedeniyle H2 reseptör blokerleri (ranitidin, 50 mg, iv, 8-12 saatte bir) veya mukozal sitoprotektif ajan (sükralfat, 1 gr oral, 2-4 kez/gün) başlanmalıdır. Nütrisyonel destek, metabolik gereksinimlerin karşılanması ve respiratuar kas katabolizmasının önlenmesi için önemlidir. Basınç destekli ventilasyon stratejileri özellikle yararlı olur. Barotravma riski minimalize edilir, hasta konforu artar, aralıklı olarak ventilatörden ayırma denemeleri kolaylaşır. Yüksek komplianslı, düşük basınçlı kaflı endotrakeal tüpler, mekanik komplikasyonları (trakeal stenoz vb.) azaltabilir, hastaların entübe kalma süresinin uzamasına olanak sağlar.52 Uzun süreli intübasyon gerektirecek hastalarda erken trakeostomi uygulanmalıdır. Kardiyak cerrahi sonrası respiratuar fonksiyon anormallikleri sık görülmekte olup Tablo 6 de özetlenmiştir. Tablo 6. Kardiyak cerrahi sonrası respiratuar fonksiyon anormallikleri Anestezi, cerrahi ve CPB’ın pulmoner fonksiyon üzerine etkileri Alveolar disfonksiyon (sağdan sola intrapulmoner şanta bağlı olarak alveolo-arteryel oksijen gradyentinin açılması) Santral respiratuar dürtünün azalması Respiratuar kas fonksiyonunda azalma Potansiyel nedenler Perfüzyonu devam eden atelektazik alanlar Pulmoner ödem (Kardiyojenik, nonkardiyojenik "postpump" alveolar kapiller sızıntı) Plevral efüzyon Pnömotoraks Enfeksiyon Hipoksik pulmoner vazokonstriksiyonun anestezik ajanlarca inhibisyonu Vazodilatörlerin (nitroprussit) ventilasyon/perfüzyon dengesini bozması Genel anestezikler Opioid analjezikler Perioperatif dönemde gelişen serebral hasar Torasik ağrı (insizyon, göğüs tüpleri) Kas gevşeticilerin residüel etkisi Yaş Obezite Kardiyak fonksiyonun deprese olması Primer diyafragmatik disfonksiyon Sekresyonlarda artış, bronşiyolitin kötüleşmesi Pnömoni Postoperatif Hipertansiyon Yeterli LV fonksiyonu olan hastalarda altta yatan primer idiyopatik hipertansiyon veya sekonder hipertansiyon (renal arter stenozu gibi) olmadıkça bu hipertansif atakların başlıca nedeni; hipotermi, dolaşan katekolamin, renin ve anjiotensin II düzeylerindeki artışa bağlı sistemik vasküler rezistanstaki artış, kalp, büyük damarlar ve koroner arterlerden kaynaklanan pressör reflekslerdir. Postoperatif dönemde geçici olarak görülen hipertansiyonun diğer nedenleri arasında ise anksiyete, ağrı, hipoksi, faringeal manüplasyonlar yer alır. Postoperatif hipertansiyon, önceden hipertansiyonu mevcut hastalar ile beta bloker tedavisi iyi düzenlenmemiş hastalarda ve sol ventrikül fonksiyonu iyi olan hastalarda daha sık görülür. Postoperatif hipertansiyonun oluşturacağı sorunlar ise postoperatif kanama riskinde artış, cerrahi anostomozlarda yırtılma, aort diseksiyonu, sol ventrikül afterlodunda artış, koroner iskemi ve postoperatif inme gibi ciddi sorunlardır. Tedavinin amacı ortalama arter basıncını 70-90 mmHg’a çekmektir. Sistemik yeniden ısınma, ağrı kontrolü, sedasyon, titremenin önlenmesi ve yeterli idrar çıkışının sağlanması önemlidir. Pek çok ajan kullanılabilir. Kısa etkili, titre edilebilen ilaçların seçimi akılcı olur. İntravenöz nitrogliserin, yanıt alınamadığında nitroprussit denenebilir. Hiperdinamik bir tablo gösteren hastalarda kısa etkili bir beta bloker olan esmolol taşikardinin baskılanmasında yararlı olabilir. Oral antihipertansiflere geçiş kişisel ihtiyaca göre şekillendirilmelidir. Pulmoner Hipertansiyon Pulmoner hipertansiyon veya pulmoner vasküler rezistansta (PVR) artış, tedavisi zor olan tablolardır. PVR’ı düşürecek başlıca ilaçlar nitroprussit, nitrogliserin, tolazolin (PGI2), hidralazin ve milrinondur. Daha yeni bir yaklaşım; nitrogliserin, prostasiklin, adenozin ve inhale nitrik oksittir. Prostaglandin E1 (PGE1) genellikle transplantasyon, ciddi mitral kapak hastalığı veya izole RV yetersizliğinde pulmoner hipertansiyonun tedavisinde kullanılan bir ilaçtır. Adenozin, pulmoner vasküler düz kas hücrelerinde membran reseptörlerini aktive eder. Postoperatif Miyokard Enfarktüsü Modern intraoperatif miyokardiyal koruma teknikleri ve cerrahi tekniklerdeki gelişmelere rağmen koroner arter cerrahisi sonrasında bir miktar iskemi oluşmaktadır. Bununla birlikte bu hastaların oldukça küçük bir kısmında ((%5-15) perioperatif miyokard infarktüsü gözlenmektedir. Potansiyel nedenler arasında yetersiz revaskülarizasyon, distal koroner arterlerde diffüz aterosklerotik hastalık, spazm, emboli, tromboz, greft anostomozlarında teknik sorunlar, yetersiz miyokard koruması, miyokard oksijen gereksiniminde artış (sol ventrikül hipertrofisi, postoperatif dönemde hemodinamik bozulma: hipotansiyon, hipertansiyon, taşikardi) yer alır. Hipotansiyon CPB’ın etkisine maruz kalmış, bir seri metabolik, endokrin, solunumsal ve kardiyovasküler sorunla uğraşan kardiyovasküler sistemin erken postoperatif dönemde yeterli kan basıncı oluşturması her zaman mümkün olmaz. Ortaya çıkan hipodinamik tablo, bir yanda vital organların kanlanmasının azalmasına neden olurken diğer yandan koroner perfüzyon basıncının tehlikeli sınırlara düşerek miyokard iskemisi/infarktüsü gelişmesine yol açabilir. Postoperatif dönemde kan basıncını düşüren nedenlerşağıdaki gibidir. Düşük Kardiyak Output Sendromu ve Şok Kardiyak cerrahi sonrasında bazı olgularda düşük kardiyak output sendromu ve şok tanısı koymak güç olabilir. Ekstremitelerin hipotermi nedeniyle soğuk olması, şoka spesifik bir klinik bulgu olarak algılanmasını önler. Sistolik kan basıncında azalma bu tablonun klasik bir özelliği olmasına karşın 100 mmHg gibi yüksek basınçlarda bile sistemik vasküler direncin çok yüksek olması (>1500 din-sn·cm-2) ile perfüzyon basıncı korunuyor olduğundan düşük kardiyak output sendromundan bahsedilebilir. Erken postoperatif dönemdeki düşük kardiyak indeks ile mortalite arasında önemli bir ilişki olduğundan bu tablonun tanınması ve tedavi edilmesi önemlidir. Sık görülen klinik bulgular arasında soğuk ekstremiteler, nemli cilt, azalmış sistolik basınç (<90 mm Hg), azalmış idrar çıkışı (<30 ml/st), düşük kardiyak indeks (<2.0 lt/dk/m2), düşük miks venöz oksijen satürasyonu (<%50) ve asidoz yer alır. Hipovolemi, vasodilatasyon, sağ ve/veya sol ventrikül yetersizliği, kardiyak tamponat düşük kardiyak debiye neden olabilir. Ayırıcı tanı yapılmalı ve nedene yönelik tedaviye olabildiğince erken başlanmalıdır. Kardiyak Resüsitasyon Kardiyak cerrahi hastalarında postoperatif dönemde kapalı kardiyak resüsitasyon seyrek uygulanmaktadır. Standart İleri yaşam desteği algoritması kullanılır ancak resüsitasyonu erken döneminde resternotomi düşünülmelidir. Göğsün yeniden açılmasına en sık neden olan sorun postoperatif kanamaya bağlı tamponattır. Septik Şok Düşük ventriküler doluş basınçları, anlamlı ölçüde azalmış sistemik vasküler rezistans, normal ya da yükselmiş kardiyak indeksle birlikte hipotansiyon ve şok benzeri bir tablo durumunda hastanın sepsisin erken döneminde olduğunu düşünmek uygun olur. Septik şokun ilerlemesi ile bir kapiller kaçak sendromu (hipovolemi) ve miyokard depresyonu meydana gelir ve ekokardiyografide ventrikül kontraksiyonunda azalma tespit edilir. Hipotansiyon, asidoz ve koroner perfüzyonda azalma şeklindeki kısır döngüyü intravenöz sıvı, antibiyotikler ve inotrop kombinasyonu ile kırmak mümkün olabilir. Kardiyak cerrahiyi izleyen ilk günlerde septik tabloda olan pek çok hasta, ciltten kontamine (kateterler vb.) bir organizma ile enfekte olur. Geniş spektrumlu antibiyotik tedavisi (vankomisin ve seftazidim vb) başlatılmalıdır. Sorumlu organizma sık olarak preoperatif dönemde verilen antibiyotiğe dirençli olduğundan postoperatif antibiyotik şeması içine bu antibiyotik alınmamalıdır Sık Rastlanan Postoperatif Aritmiler Hem supraventriküler hem de ventriküler aritmiler koroner arter cerrahisi sonrasında sık görülür. Perioperatif aritmi sıklığı; ilki, operasyon odasında (sık olarak anestezi indüksiyonu sırasında, CPB’tan ayrılırken ve yeniden ısınma döneminde), diğeri ise postoperatif 2. ve 5. günler arasında olmak üzere iki dönemde pik yapar. Perioperatif aritmilerin elektrofizyolojik mekanizmaları açık olmamakla birlikte dolaşan katekolaminler, otonom sinir sistemi tonusundaki değişiklikler, geçici elektrolit dengesizliği, miyokard iskemisi ve infarktüsü ile kalbin mekanik iritasyonu olası nedenler arasındadır.53 Atriyal fibrilasyon, kardiyak cerrahi sonrasında en sık görülen aritmi olmakla beraber etyolojisi ve optimal tedavi modeli net değildir. Beta adrenerjik blokerle profilaktik tedavi sonrasında bile koroner cerrahisinden sonra %25-30 oranında görülür. En sık postoperatif 2-3. günlerde ortaya çıkar. İleri yaş, erkek cinsiyet, hipertansiyon, IABP, postoperatif pnömoni ve 24 saatten daha uzun süreli mekanik ventilasyon risk faktörlerini oluşturur. Ventrikül fonksiyonu yeterli olan hastalarda beta adrenerjik blokerler (metoprolol 5 mg, her 5 dk.da bir, maks: 15 mg), verapamil (5-mg bolus her 5-10 dk.da bir, maksimum 3-4 doz), diltiazem (0.25 - 0.35-mg/kg bolus/ 2 dk.da gidecek şekilde), veya amiodaron (yükleme dozu 150-mg bolus, ardından 1 mg/dk infüzyon x 6 saat, daha sonra 0.5 mg/dk) tedavi seçeneklerini oluşturur. Kısa etkili bir beta bloker olan esmolol, 50-250 mcg/kg/dk dozda infüze edildiğinde etkisi hızlı başlar, hemodinamik bozulma olduğunda ise infüzyonun kesilmesi ile etkisi hızlı (15-30 dk) sonlanır. Sinüs ritmine dönme olasılığı esmolol ile daha yüksek olabilir.54 Koroner cerrahisi sonrasında görülen atriyal fibrilasyon için risk faktörleri ile önleyici yaklaşımlar Tablo 7’de sunulmuştur. Tablo 7. Post-CABG atriyal fibrilasyon • • Risk faktörleri o İleri yaş o Atriyal fibrilasyon öyküsü o KOAH öyküsü o Geçirilmiş kalp cerrahisi o Beta bloker tedavisinin kesilmesi o ACE inhibitör tedavisinin kesilmesi Önleyici faktörler o Beta bloker tedavisine operasyon öncesi ve sonrasında devam edilmesi o Postoperatif dönemde beta bloker tedavisine başlanması o ACE inhibitör tedavisine operasyon öncesi ve sonrasında devam edilmesi o Postoperatif potasyum desteği o Postoperatif NSAI ilaçlar Hematolojik komplikasyonlar Kanama CPB sonrası görülen hemostatik anormalliklerin en önemli nedeni trombosit fonksiyonunda bozulmadır. Koagülasyon faktörlerindeki azalma, sadece preoperatif hemostaz sorunu olan hastalarda sorun oluşturabilir. CPB süresinin uzun olması ve derin hipotermik sirkulatuar arest homeostaz anormalliklerinin artmasına neden olur. İlk saatte 500 ml’nin üzerinde, 3 saatte 300 ml/st’in üzerinde kanama olması, reeksplorasyon için bir endikasyon oluşturur. Bu sırada hipertansiyon kontrol edilmiş, hasta iyice ısınmış ve anormal koagülasyon tablosu düzeltilmiş olmalıdır. Koagülasyon profili düzeldiğinde platelet sayısı 100.000/mm3’ün altında olan hastalarda platelet transfüzyonu ve protrombin zamanı uzun olan hastalarda taze donmuş plazma gibi ek tedavilere gereksinim duyulabilir. Aprotinin (2 × 105 KIU yükleme, ardından 0.5 × 105 KIU/saat, 4 saat süreyle) yararlı olabilir. Enfeksiyöz Komplikasyonlar Enfeksiyon Kardiyak cerrahi sonrası enfeksiyon oranı düşüktür. Enfeksiyon ile ilgili olarak profilaksi, nosokomiyal enfeksiyonlar, yara enfeksiyonları, ateşin değerlendirilmesi ve sepsis/septik şok başlıkları önem kazanmaktadır.55 Ateş Kardiyak cerrahi sonrasında ateş sık görülür. Tüm ateş tabloları enfeksiyon göstermez. Uyarılan lökositlerden salıverilen endojen pirojenlerin hem hipotalamusu uyarmaları, hem de lokal olarak prostoglandin (PGE2) salıverilmesine neden olmaları ve cAMP’deki artış, kardiyak cerrahi sonrasında görülen ateşin en sık kabul edilen mekanizmasıdır. 56 Yara ve İnsizyon Enfeksiyonu Bacak yarası enfeksiyonunun tipik bulguları; ateş, endurasyon, ağrı, eritem, lokal sıcaklık ve sütur hattından sızıntıdır. Sık görülen patojenler Staphylococcus, Streptococcus, ve aerobik Gram-negatif basillerdir. Antibiyotik tedavisi genellikle yeterli olur. Mediastinit Mediastinit ve sternal osteomiyelit, medyan sternotominin en ciddi komplikasyonlarıdır. Olguların %2’sinde görülür. Çoğu sternotomiyi izleyen 2 hafta içinde ortaya çıkar. Tanısal özellikleri arasında ateş (dördüncü gün civarı), sistemik toksik tablo, lökositoz, bakteriyemi ve sternal yaradan pürülan akıntı yer alır. Cerrahiden sonraki ilk haftanın sonuna doğru ısrarlı ateş olan hastada pnömoni ya da idrar yolu enfeksiyonu lehine bulgu olmaması durumunda mediastinitten kuşkulanılmalıdır. Tanı, subksifoid yaklaşım ile yapılan iğne aspirasyonuna gram boyama ve kültür ile doğrulanır.56 Gastrointestinal komplikasyonlar Kardiyak cerrahi sonrası ciddi gastrointestinal komplikasyonlar nadirdir (%0.6-2). Mortalite oranı ise oldukça yüksektir (%14.8-%72). Akut mesenterik iskemi ve ardından gelişen intestinal infarktüs, gastroinestinal komplikasyonların %25’inden sorumludur. Akut mesenterik iskeminin mortalitesi %60-100 arasında bildirilmektedir. Bu nedenle yüksek riskli hastaların yakın takibi önemlidir. Pek çok komplikasyon cerrahiden sonraki 7 gün içinde görülür. Nörolojik komplikasyonlar Kalp cerrahisi sonrasında görülen nörolojik komplikasyonların sıklığı (%6) özellikle yaşlılarda olmak üzere yüksektir. Kalıcı fokal inme (<%2), geçici inme (%1), deliryum (<%3) ve 24 saatten uzun süren koma (<%0.5) bu komplikasyonların en önemlileridir. Kısa süreli hafıza kaybı, konsantrasyon kaybı, depresyon, bağımlılık hissinde artış gibi sorunlar sıktır Genellikle operasyondan sonraki ilk saatlerde ortaya çıkmaktadırlar. Cerrahiyi izleyen 4-6 haftalık süre içinde bu sorunlar düzelirse de hastaların % 10’unda 6 aya kadar uzayabilir. İnme gibi daha ciddi nörolojik komplikasyonlar ise olguların sadece %1-5’ inde görülür. Semptomatik vizüel defektler de kardiyak cerrahi sonrası görülebilir. GEREÇ VE YÖNTEM Bu çalışma, Hastane Eğitim Planlama ve Koordinasyon Kurulu onayı alındıktan sonra, Dr. Siyami Ersek Göğüs Kalp ve Damar Cerrahisi Egitim ve Araştırma Hastanesi erişkin Kardiyovasküler Cerrahi Yoğun Bakım Ünitesinde, Kasım 2008 ile Mart 2009 tarihleri arasında, planlı ardışık kalp akciğer pompasına girilerek yapılan 199 olguyu kapsamaktadır. Çalışmaya alınan olgular yoğun bakımda kalış süresine göre iki gruba ayrıldı. Grup 1 (n: 173) yoğun bakımda kalış süresi 48 saatten kısa süren hastalar, Grup 2 (n: 26) yoğun bakımda kalış süresi 48 saati aşan hastalardan oluşmaktaydı. Hastalar operasyondan bir gün önce ziyaret edilerek, operasyon öncesi anestezi değerlendirmeleri yapıldı ve çalışma hakkında bilgilendirilerek aydınlatılmış onamları yazılı olarak alındı. NYHA sınıflamasına göre IV. sınıf kalp yetmezliği, postoperatif miyokardiyal infarktüsü, karaciğer yetmezliği, diyaliz gerektiren böbrek yetmezliği, ciddi solunum yetmezliği, tiroid hastalıkları, malign hastalık, eşlik eden kalp ve damar hastalığı olanlar, tekrarlayan kardiak operasyonlar, inme öyküsü, ciddi torasik aortik anevrizma, ciddi hemodinamik bozukluk ve araştırmayı kabul etmeyen olgular çalışma dışında bırakıldı. Preoperratif dönemdeki klinik bulgular ve laboratuvar bilgileri, koroner anjiyografi sonuçları, ejeksiyon fraksiyonu, ekokardiyografik muayene sonuçları çalışma izlem formuna kaydedildi. Anestezi yönetimi ve cerrahi prosedürü tüm hastalar için aynı şekilde yürütüldü. Tüm hastalar premedikasyon olarak oral diazepam ve intramuscular atropin ve midazolam injeksiyonu yapıldıktan sonra operasyon odasına alındı. Anestezi intravenöz fentanil, propofol ve bir kas gevşetici (panküronyum) ile başlatılarak bu ilaçların ekleme dozları ve inhale sevoflurane ile devam ettirildi. Asendan aort ve sağ atrial double-staged kanülasyon ile moderate sistemik hipotermi (28-320C) tüm hastalara oluşturuldu. Miyokardiyal koruma intermittent antegrade ve/veya retrograde hiperkalemik kan kardioplejisi ile sağlandı. Cerrahi sonunda tüm hastalar yoğun bakıma alındı. Akciğerlere % 60 oxygen ile zenginleştirilmiş volüm kontrollü ventilasyon yapılırken, tidal volüm 8 mL/kg a ayarlandı. Rutin kan gazı analizleri yapılarak PaO2 > 80 mmHg ve PaCO2 : 35 - 45 mm Hg olacak şekilde FiO2 ve solunum hızı ayarlandı. Stabil temperature 37 °C ulaşacak şekilde hastalar ısıtıldı ve aşağıdaki kriterleri taşır taşımaz ekstübe edildi: hemodinamik stabilite, aşırı kanama yokluğu (>80 mL/h), normotermi, kan gaz stabilitesi ve ağrı ile şuur kontrolü. Potasyum ve magnezyum eksikliği normal sınırlarda olacak şekilde replase edildi. Keza ciddi atrial veya ventriküler aritmiler elektriksel veya kimyasal ajanlar kullanılarak derhal düzeltildi. Kan basıncının 140/ 90 mmHg’dan büyük olması veya antihipertansif ilaç kullanımı hipertansiyon olarak kabul edildi. Diyabetes mellituslu hasta olarak, kan şekerinin 126 mg/dl den büyük olması veya antidiyabetik ilaç kullanımı sayıldı. Postoperatif kan gazı analizine gore alveolo-arteryel gradient ve arteryel oksijen basıncının FiO2 ye bölünmesiyle P/F oranı hesaplandı. İstatistik Tüm analizler SPSS 11.5 programında yapıldı. Yaş, mekanik ventilasyon ve yoğun bakımda kalış sürelerinin medyan değerleri alındı. Tanımlayıcı istatiksel olarak ortalama değer ± standart sapma hesaplamaları yapıldı. Verilerin karşılaştırılması eşli olmayan Student’s t testi ile hesaplandı. Kategorik veriler ise Mann Whitney U testi ile karşılaştırıldı. Yoğun bakımda kalış süreleri ile ilişkili faktörleri bulmak amacıyla her grup için lineer regresyon analizi kullanıldı. Sonuçlar odds ratio %95 güvenilirlik aralığı olarak yazıldı. Tüm istatistiksel testler iki yönlü idi ve p< 0.05 değeri istatiksel olarak anlamlı kabul edildi. BULGULAR Olguların ortanca değerleri yaş için 60, ventilasyonda kalış süresi için 11 ve yoğun bakımda kalış süresi için 24 saat olarak bulundu. Hastaların demografik verileri Tablo 8’de gösterilmiştir. Tablo 8: Demografik özellikler Grup 1 (n:173) Grup 2 (n:26) p değeri Kadın (%) 36 (20.8) 5 (19.2) NS Erkek (%) 137 (79.2) 21 (80.8) NS Cinsiyet Yaş 59.1 ± 9.6 64.6 ± 8.7 0.006* Yaş >60, (%) 75 (43.3) 17 (65.4) NS Vücut kitle indeksi 27.8 ± 4.2 27.2 ± 3.2 NS Vücut kitle indeksi >30, (%) 58 (33.2) 7 (26.9) NS *Gruplar birbirleriyle karşılaştırıldığında p<0.05 Tablo 8’de görüldüğü gibi hastaların demografik özellikleri incelendiğinde Grup 2’deki hastaların yaşlarının Grup 1’e göre daha büyük olduğu istatistiksel olarak anlamlı bulunmuştur (p<0.01). 64 63 62 61 60 59 58 57 56 Grup 1 Grup 2 Ş e k i l 1 : G r u p l a rı n y a ş a g ö r e k a r şı l a ş tı rı l m a s ı Grup 1’de 173 hastanın 75’i 60 yaşın üzerinde iken (%43), Grup 2’de 26 hastanın 17’sinin 60 yaşın üzerinde olduğu (%65) tespit edilmiş ve bu durum istatistiksel olarak anlamlı bulunmuştur (p<0.05), (Şekil 1). Diğer demografik özellikler açısından istatistiksel olarak anlamlı bir farklılık bulunmadı (p>0.05). Grupların preoperatif özellikleri Tablo 9’da gösterilmiştir. Grup 1 ve Grup 2 birbirleriyle karşılaştırıldığında, Grup 2’deki hastaların preoperatif karakteristik özellikleri açısından EF < %45 olması, kreatinin değerlerinin 1.3 mg/dl den büyük olması, periferik arter hastalığı ve KOAH bulunması istatiksel olarak anlamlı bulundu (p<0.05). Cinsiyet, vücut kitle indeksi, diyabet, hipertansiyon, sigara içimi, hiperlipidemide ise iki grup arasında istatistiksel olarak anlamlı bir farklılık yoktur (p>0.05). Tablo 9. Grupların preoperatif karakteristik özellikleri Grup 1 Grup 2 (n: 173) (n:26) P değeri 50.6 ± 7.2 47.5 ± 11.8 NS Ejeksiyon fraksiyonu <45 (%) 16 (9.2) 10 (38.4) 0.000* Kreatinin>1.3 (%) 9 (5.2) 6 (23.1) 0.001* Hiperlipidemi (%) 62 (35.8) 12 (46.1) NS Diyabetes mellitus (%) 53 (30.6) 9 (34.6) NS Hipertansiyon (%) 100 (57.8) 18 (69.2) NS Sigara kullanımı (%) 84 (48.5) 10 (38.4) NS Perifer arter hastalığı (%) 12 (6.9) 8 30.7) 0.000* KOAH (%) 16 (9.2) 7 (26.9) 0.009* Ejeksiyon fraksiyonu *Gruplar birbirleriyle karşılaştırıldığında p<0.05. 200 180 160 140 120 EF<%45 EF>%45 100 80 60 40 20 0 Grup 1 Grup 2 Ş e k i l 2 : G r u p l a rı n E F ’ y e g ö r e k a r ş ı l a ş t ı rı l m a s ı EF’si <%45 olan hasta sayısı Grup 1’de 16(%9.2) iken, Grup 2’de 10(%38.4) hasta olarak bulundu ve bu durumun istatistiksel olarak anlamlı olduğu tespit edildi (p<0.05), (Şekil 2). 200 180 160 140 120 100 80 60 40 20 0 KOAH (+) KOAH (-) Grup 1 Grup 2 Ş e k i l 3 : G r u p l a rı n K O A H ’ a g ö r e k a r ş ı l a ş t ı rı l m a s ı Grup 1’deki hastaların 16 sında, Grup 2’deki 26 hastanın 7 sinde KOAH tespit edilmiş olup, bu oran istatistiksel olarak anlamlı bulundu (p<0.05), (Şekil 3). Grupların intraoperatif ve postoperatif özellikleri Tablo 10’da gösterilmiştir. Tablo 10. Grupların operatif ve postoperatif özelliklerinin değerlendirilmesi Grup 1 (n:173) Grup 2 (n:26) p değeri Yoğun bakımda kalış süresi 26.4 ± 9.1 137.8 ± 72 0.000* Ventilasyon zamanı 11.1 ± 4.1 74.5 ± 81.0 0.000* Ventilasyon süresi >24h (%) 1 (0.5) 19 (73.4) 0.000* Transfüzyon >2 ünite, (%) 52 (30) 20 (76.9) 0.000* Kros-klemp zamanı 63.3 ± 25.9 84.4 ± 41.4 0.001* Kardiyopulmoner baypas süresi 93.9 ± 33.6 132.1 ± 65 0.006* P/F oranı 340 ± 84.3 302.6 ± 95 0.039* Alveolo arteryel gradiyent 110.7 ± 140 41.1 ± 90.0 0.006* 106 (61.2) 16 (61.5) NS 13 (7.5) 10 (38.5) 0.000* Greft >2 (%) Atriyal fibrilasyon (%) Hhipotermi (%) 114 (65.9) 11 (42.3) 0.002* İnotrop desteği >24h (%) 21 (12.3) 17 (65.3) NS 1 (0.5) 8 (30.7) 0.000* Nörolojik defisit (%) *Gruplar birbirleriyle karşılaştırıldığında p<0.05 Gruplar birbirleriyle karşılaştırıldığında: ventilasyon zamanı, ventilasyon süresinin 24’den büyük olması, 2 üniteden fazla transfüzyon yapılması, alveolo arteryel gradient, PF ratio, hipotermi, kross klemp süresi ve kardiyo pulmoner bypass süresi, hipotermi, nörolojik defisit, atriyal fibrilasyon istatiksel olarak anlamlı bulundu (p<0.05). Diğer değişkenlerde ise anlamlı bir farklılık tespit edilemedi (p>0.05). 140 120 100 80 Grup 1 Grup 2 60 40 20 0 KK Süresi Pompa Süresi Ş e k i l 4 . G r u pl a r ı n p o m p a v e k r o s k l e m p s ü r e l e r i n i n k a r ş ıl aş tı rı l m a s ı Grup 1’de hastaların ortalama kros klemp süresi 63.3 h, pompa süresi ise 93.9 h olarak tespit edilirken, Grup 2’de kros klemp süresi 84.4 h, pompa süresi 132.1 h olarak bulundu. Gruplar karşılaştırıldığında bu farklılığın istatistiksel olarak anlamlı olduğu tespit edildi (p<0.05), (Şekil 4). 80 70 60 50 Grup 1 Grup 2 40 30 20 10 0 Grup 1 Grup 2 Ş e k i l 5 : G r u p l a rı n e n t ü b a s y o n s ü r e l e ri n i n k a r ş ı l a ş t ı rı l m a s ı Gruplar entübasyon süreleri açısından karşılaştırıldığında, Grup 1 hastaları ortalama 11.1 h’de, Grup 2 hastaları ise, 74.5 h’de ekstübe edildi. Benzer şekilde Grup 1’de sadece 1 hastanın, Grup 2’de 19 hastanın entübasyon süresi 24 h’i geçti. Her iki değişken içinde bu farklılıklar istatistiksel olarak anlamlı bulundu (p<0.05), (Şekil 5). 200 180 160 140 120 AF (+) AF (-) 100 80 60 40 20 0 Grup 1 Grup 2 Ş e k i l 6 : G r u p l a rı n A F ’ y e g ö r e k a r ş ı l a ş t ı rı l m a s ı Gruplar AF gelişimine göre karşılaştırıldıklarında Grup 1’de 13 hastada, Grup 2’de 10 hastada AF gelişti ve bu oran istatistiksel olarak anlamlı bulundu (p<0.05), (Şekil 6). Lineer regresyon analizine gore uzamış yoğun bakımda kalış süresi ile ilişkili faktörler sadece ventilasyon süresi, yaşın 60 ‘ın üzerinde olması, kreatinin değerlerinin 1.3 mg/dl den büyük olması, ejeksiyon fraksiyonun %45 den az olması ve KOAH anlamlı değerlere ulaştı (Tablo 11). Tablo 11. Lineer regresyon analiz sonuçlarına göre Yoğun bakımda kalış süreleri ile ilişkili faktörler OR %95 CI P değeri Ventilasyon zamanı 4.5 0.003-0.005 0.000 Ventilasyon süresi >24h 3.1 0.107-0.390 0.001 KOAH 3.1 0.049-0.201 0.001 Yaş > 60 2.2 0.020-0.114 0.006 Kreatinin >1.3 mg/dl 2.8 0.055-0.256 0.003 Ejeksiyon fraksiyon <%45 2.3 0.031-0.184 0.006 TARTIŞMA Koroner baypas cerrahisi, koroner arter hastalığının tedavisinde güvenilirliğini kanıtlanmış bir yöntemdir. Çok sık yapılan bu operasyon esnasında ve sonrasında bazı olumsuzlukların yaşanılması ise kaçınılmazdır. Operasyonun tamamlanması olan cilt dikişinden sonra prosedür henüz tam olarak tamamlanmış olmaktadır. Operasyon kadar önemli olan tedavi kısmı başlamakta ve bu süreç postoperatif bakım olarak adlandırılmaktadır. Postoperatif bakım hastanın operasyon odasından çıkışı yani yoğun bakım ünitesine transferini, yoğun bakımda monitorize edilmesini, solunum cihazına bağlanmasını, kardiyak ve respiratuar fonksiyonların yakın bir gözetimde tutularak medikal olarak desteklenmesini, oluşan komplikasyonlarla mücadeleyi, hastanın ekstübasyona hazırlanmasını ve ekstübe edilmesini kapsamaktadır. Ayrıca, hastanın tedavisine devam ederek yoğun bakımdan çıkarılmasına olanak sağlayacak yönetimi gerçekleştirmeyi, hastanın serviste tedavisine devam edilmesini sağlayacak hasta eğitiminin yapılmasını içermektedir. Hastanın yoğun bakım ihtiyacının kalmadığı anlaşıldıktan sonra hasta yoğun bakımdan servise transfer edilir. Maalesef servise çıkarılan hastaların bir kısmı erken çıkarılmış olup veya serviste oluşan bir komplikasyon sonucunda hasta tekrar yoğun bakım ünitesine alınmaktadır. Benzer şekilde yine ya erken ekstübe edilmiş veya yoğun bakımda oluşan problemler sonrasında tekrar solunum cihazına bağlanması gereken hastalar olmaktadır. İşte hastaların tekrar solunum cihazına bağlanması veya servisten yoğun bakıma tekrar alınması, hastane içi mortalitesinin yükselebileceğinin birer göstergesi olabilir. Solunum cihazına uzun süre bağlı kalan ve / veya yoğun bakımda uzun süre ile takip edilen olgular kardiyak cerrahide önemli bir problemi teşkil etmektedir. Bu iki sürecin uzaması sadece hastaların kendisi için değil, kardiyak cerrahiden sonra takip ve tedavi bekleyen diğer olguları da ilgilendirmektedir. Ayrıca bu süreçlerin uzaması yoğun bakımda çalışan ekibin psikolojini negatif yönde etkilemektedir. Sadece tıbbi yönü ile değil aynı zamanda sosyal boyutları ile de önemli olan bu konu anestezi ve yoğun bakım hekimleri tarafından artan sayıda incelemeye alınmaktadır. Kalp cerrahisi için spesifikleşmiş olan hastanemizde de kardiyak cerrahisi sonrası bu sorunların yaşandığı aşikardır. Hastanemizde kardiyak cerrahiye giden olgularda entübasyon ve yoğun bakımda kalış sürelerinin uzamasının hangi faktörlerle ilişkili olduğunu saptamak amacıyla, sadece pompaya girilerek koroner cerrahisi yapılan olguların rutin parametreleri kaydedildi. Operasyondan sonraki gün ekstübe olamamış olan olgular yani 24 saatten fazla sure solunum cihazına bağlı kalanlar uzamış mekanik ventilasyon olarak kabul edildi. Yoğun bakımda uzun sure kalmış olmak ise yine hasta 3. gün sabahı servise nakledilemişse yani 48 saatten fazla sure kalmış olması olarak tanımlandı. Bu çalışmada parametre sayısının fazla olması nedeniyle olgu sayısının nisbi olarak düşük olacağı hesaba katılarak lineer regresyon analizi kullanıldı. Böylece verilerin daha az kaybolmasına izin verildi. ABD’de kardiyak operasyonlarda en sık yapılanı koroner baypas cerrahisidir. Cleveland model, euroscore, corrad score ve parsonnet model gibi araştırmalar bypass cerrahisi sonrası mortalite ve morbiditeyi öngörmede kullanılmaktadır.57-60 Bu modellerin hepsinde düşük LV fonksiyonu yüksek puan alarak en önemli risk faktörü olmaktadır. Bizim çalışmamız da, ejeksiyon fraksiyonunun %45 den az olması diğer deyişle LV fonksiyonlarının düşük olması hem ventilasyon süresinin hem de yoğun bakımda kalış süresinin uzamasına yol açtığını bir kez daha göstermiştir. Cerrahi sonrası mortalite ve morbiditeyle ilişkili bu risk faktörü aynı zamanda uzamış ventilasyon ihtiyacını ve artmış yoğun bakım takip ve tedavisini gerektirmektedir. Cislaghi ve ark61 5123 hasta takipli büyük çalışmada EF< %30 olan hastalarda 2.2 kat daha fazla ventilasyon süresinin uzadığını saptamışlardır. Argenziano ve ark62 ise 2.4 kat daha fazla oranda düşük EF’lu olguların yoğun bakımda kaldıklarını göstermiştir. Önceki çalışmalarda düşük EF’nuna ek olarak kötü kardiyak fonksiyonlara işaret eden intra aortik balon pompası kullanılması, inotrop desteğinin 24 saattten fazla devam etmesi gibi diğer faktörlerde uzamış ventilasyon süresini ve yoğun bakımda kalış süresini tahmin etmede kullanılmıştır. Mounsey ve ark63 hem yoğun bakım (24 saat) hemde hastanede kalış süresine (7 gün) göre grupları incelemiş ve iyi LV fonksiyonları olanlarda daha az hastane yatağına ihtiyaç olduğunu göstermişlerdir. Natarajan ve ark64 çalışmasında EF yi %40 olarak baz almışlar ve bozuk LV fonksiyonları olanlarda logistik regresyon analizinde OR: 13.4 olarak bulunmuştur. Son yıllarda koroner arter cerrahisi uygulanan hasta profilinde değişiklikler olmaya başlamıştır. Bu bulguya yönelik çalışmalardan birisinde Naunheim ve ark65 1982 yılındaki hasta grubu ile karşılaştırdıklarında 1987 yılındaki hastaların daha yaşlı, kalp hastalığı daha ağır ve mortalitesi daha yüksek (%3.1; e %1.2) olduğunu gözlemlemişlerdir. Myers ve ark66 da diabetik ve hipertansif hasta oranının arttığını belirtmektedir. Hastanede kalış süresi biraz uzamakla birlikte (8 gün; 11 gün) hastane mortalitesinde bir farklılık saptanmamıştır. Cohen ve ark18 kreatinin değeri 2 mg/dl den fazla olanlarda entübasyon süresinin uzadığını tepit etmişlerdir. Serrano ve ark12 ICU risk skorlamasında kretainin değeri > 1.9 mg/dl ise 4 puan gibi yüksek risk puanı ile derecelendirmişlerdir. Bardell ve ark67 ise ilginç bir çalışma yaparak kardiyak cerrahiden sonra olguların tekrar yoğun bakıma alınma risk faktörlerine incelemişlerdir. Bu araştırmada sadece uzamış ventilasyon ve yüksek kreatinin düzeyleri olan olgular çıktıktan sonra tekrar yoğun bakıma alınmışlardır. Yine Mounsey ve ark63 düşük kretainin değerleri olan olguların hem yoğun bakımda hemde hastanede daha az kaldıklarını göstermişlerdir. Ryan ve ark68 yoğun bakım kalış süresini 14 gün olarak almış ve logistic regeresyon analizine gore kretainin, BUN ve dialize girme işlemlerini uzatan faktörler olarak saptanmıştır. Friedrich ve ark69 ise kreatinin yüksekliğini 6,3 kat daha fazla sure ile yoğun bakım takibi gerektirdiğini ortaya koymuşlardır. Natarajan ve ark64 ise kreatinin değerini 1.2 den büyük olanlar olarak almışlar ve istatistik sonucunda OR: 4 olarak bulunmuştur. Çalışmamızda da benzer şekilde kreatinin değerlerinin>1.3 olması, yoğun bakım sürecini uzatan bir faktör olarak tespit edilmiştir. Cislaghi ve ark61 5123 olguluk yakın zamanda yayınlanmış çalışmalarında uzamış mekanik ventilasyon için OR: 1.45 olduğunu bildirmişlerdir. Cohen ve ark 18 azalmış FEV1’li olgularda entübasyon süresinin uzadığını tespit etmişlerdir. Rady ve ark70 11130 olgunun sonuçlarını yayınladıkları çalışmaların da ekstübe olamamış hasta sayısının %6.6 olduğu anlaşılmaktadır. Bu araştırmada ileri yaş, kreatinin yüksekliği ve LV disfonksiyonuna ek olarak KOAH’ın da önemli bir faktör olduğu rapor edilmiştir. Liu ve ark71 KOAH’ lı hastalarda uzamış mekanik ventilasyonun determinantlarını araştırmışlardır. Eğer KOAH’lı olgularda bir başka organ yetmezliği, dirençli asidoz, şok tablosu ve APACHE II skoru uzamış mekanik ventilasyonun prediktörleri olarak bulunmuştur. Rosenfeld ve ark72 9869 hastada 15 risk faktörünü incelemişlerdir. Uzamış mekanik vanetilasyonlu olgularda KOAH için OR 2.1 olarak bulunmuştur. Çalışmamızda da KOAH yoğun bakımda kalış sürecini uzatan bir faktör olarak tespit edilmiştir. Wong ve ark5 yaş 60 ın üzerinde olanlarda entübasyon süresinin uzadığını tespit etmişlerdir. Friedrich ve ark69 her dekat için 1.45 kat yoğun bakım kalış süresini artırdığını hesaplamışlardır. Cislaghi ve ark16 ise 65 yaşın üzerindeki hastaların mekanik ventilasyonda daha uzun kaldığını bildirmişlerdir. Rosenfeld ve ark72 9869 hastalık 9 yıl gibi uzun bir süreyi kapsayan araştırmalarında 70 yaş üzerinde olmak mekanik ventilasyonda uzun sure kalmakla ilişkili bulunmuştur. Sonuç olarak, mekanik ventilasyon ve yoğun bakımda kalış süresinin uzayacağı preoperatif dönemde yapılan kapsamlı bir değerlendirme ile öngörülebilir. Yoğun bakımda kalış süresini etkileyen risk faktörlerinin varlığında operasyon zamanlamasının ve uygun tedavi seçenekleri değerlendirilerek operasyonun yapılmasının uygun olacağı açıktır. Çalışmamızda diğer çalışmalara benzer şekilde bozulmuş LV fonksiyonları, yaşın >60 olması, KOAH ve bozuk renal fonksiyonların bulunması önemli risk faktörleri olarak ortaya çıkmışlardır. Hastalarda aritmi öyküsü öğrenilmeli, tipi, ciddiyeti, eşlik eden semptomlar sorgulanmalıdır. Kalp hastalığına sıklıkla eşlik eden hipertansiyon, diyabetes mellitus ve sigara içimi sorgulanmalıdır. Kardiyak cerrahi sonrasında görülen renal yetersizliğin en sık nedeni preoperatif renal yetersizlik olduğundan mutlaka araştırılmalıdır. Yukarıda bahsettiğimiz önlemlerin alınmasıyla çalışmamızda elde ettiğimiz veriler ışığında hastaların yoğun bakımda kalış süresinin ve mekanik ventilasyon süresinin kısalacağını düşünüyoruz. ÖZET Koroner arter bypass cerrahisinden (CABG) sonra, uzamış entubasyon süresi (PIP) ile uzamış yoğun bakım kalış süreleri morbidite, mortalite ve hastane maliyetlerinin artması ile ilişkilidir. Biz bu çalışmada hastanemizde yapılan CABG operasyonundan sonraki uzamış mekanik ventilasyon ve yoğun bakımda kalış sürelerinin hangi faktörlerle ilişkili olduğunu araştırmak istedik. On pump CABG oparasyonu sonucunda 199 hasta çalışmaya alındı ve yoğun bakımda kalış süresine göre iki farklı grup oluşturuldu. Grup1’e yoğun bakımdan 48 saatten önce çıkan 173 hasta, Grup 2’ye ise yoğun bakımdan çıkışı uzayan 26 hasta alındı. Tüm hastalarda preoperatif, peroperatif ve postoperatif yoğun bakımdan çıkışı etkileyen faktörler incelendi. Yoğun bakımda kalış süresi uzamış grupta 137.8 ±72.3 saat iken diğer grupta 26.4±9.1 olarak bulundu. Mekanik ventilasyon süresi grup 1’de 74.5±81.0 iken diğer grupta 11.1±4.1 olarak hesaplandı. Lineer regresyon analizine göre ventilasyon zamanı, KOAH, yaş >60, kreatinin >1.3 mg/dl ve ejeksiyon fraksiyonu <%45 olan olgular uzamış yoğun bakımda kalış süresi ile ilişkili bulundu. 24 saatten fazla mekanik ventilasyonda kalanlar, KOAH lı olgular, böbrek fonksiyonları azalmış olanlar, 60 yaşın üstünde olanlar ve azalmış LV fonksiyonları olan hastaların yoğun bakımda daha uzun süre kaldığı gözlendi. KAYNAKLAR 1. Ferguson TB, Hammill BG, Peterson ED, DeLong ER, Grover FL, STS National database committee. A decade of change risk profiles and outcomes for isolated coronary arery bypass grafting procedures, 1990-1999. Ann Thorac Surg 2002; 73: 480-490. 2. Van Mastrigt G, Heijmans J, Severens J, et al. short stay intensive care after coronary artery bypass surgery: randomized clinical trial on safety and cost effectiveness. Crit Care Med 2006; 34: 65-75 3. Krueger H, Goncalves JL, Caruth FM, et al. Coronary artery bypass grafting: how much does it cost. Can Med Assoc J 1992; 146: 163-8 4. Alhan C, Toraman F, Karabulut EH, et al. Fast trac recovery of high risk coronary bypass surgery patients. Eur J Cardiothorac Surg 2003;: 23: 678-683 5. Wong DT, Cheng DCH. Kustra R, et al. Risk factor of delayed extubation, prolonged length of stay in the intensive care unit, and mortality in patients undergoing coronary artery bypass graft with fast track cardiac anesthesia. A new cardiac risk score. Anesthesiology 1999; 91: 936-44. 6. Silbert BS, Santamaria JD, O’Brien JL, et al. Early extubation following coronary artery bypass surgery. Chest 1998; 113: 1481-88. 7. Cheng DCH. Regional analgesia and ultrafast track cardiac anesthesia. Can J Anesth 2005; 52: 12-7 8. Cheng DC, Wall C, Djaiani G, et al. Randomized assessment of resource use in fast track cardiac surgery 1-year after hospital discharge. Anesthesiology 2003; 98: 651-7 9. Flynn M, Reddy S, Shepherd W, et al. Fast tracking revisited: routine cardiac surgical patients need minimal intensive care. Eur J Cardiothorac Surg 2004; 25: 116-122 10. Myles PS, Daly DJ, Djaiani G, Lee A, Cheng DC. A systematic reviews of the safety and effectiveness of fast track cardiac anesthesia. Anesthesiology 2003; 99: 982-7. 11. Reis J, Mota JC, Ponce P, et al. Early extubation does not increase complication rates after coronary artery bypass graft surgery with cardiopulmonary bypass. Eur J Cardiothorac Surg 2002; 21: 1026-30 12. Serrano N, Garcia C, Villegas J, et al. Prolonged intubation rates after coronary artery bypass surgery and ICU risk stratification score. Chest 2005; 128: 595-601. 13. Cheng DC, Karski J, Peniston C, et al. Morbidity outcome in early versus conventional tracheal extubation after coronary artery bypass grafting: a prospective randomized controlled trial. J Thorac Cardiovasc Surg 1996; 112: 755-64. 14. Spivack SD, Shinozaki T, Albertini JJ, Deane R. Preoperative prediction of postoperative respiratory outcome. Coronary artery bypass grafting. Chest 1996; 109: 1222-30. 15. Yende S, Wunderink R. Validity of scoring systems to predict risk of prolonged mechanical ventilation after coronary artery bypass graft surgery. Chest 2002; 122: 239-44. 16. Cislaghi F, Condemi AM, Corona A. Predictors of prolonged mechanical ventilation in a cohort of 3629 patients. Minerva Anesthesiol 2007; 73: 615-21. 17. Reddy SL, Grayson AD, Griffiths EM, et al. Logistic risk model for prolonged ventilation after adult cardiac surgery. Ann Thorac Surg. 2007; 84: 528-36. 18. Cohen AJ, Katz MG, Fenkel G, et al. Morbid results of prolonged intubation after coronary artery bypass surgery. Chest 2000; 118: 1724-31. 19. American Heart Association: International cardiovascular disease statistics. Dallas, American Heart Association, 2004. 20. Mangano CM, et al: Cardiopulmonary Bypass and the Anesthesiologist. In: Cardiac Anesthesia. Ed by Kaplan JA. Fourth Edition., 1999; P: 1061-1110. 21. Adams DH, Filsoufi F, Antman EM: Medical Management of the Patient Undergoing Cardiac Surgery. In: Zipes: Braunwald's Heart Disease: A Textbook of Cardiovascular Medicine, 7th ed., Copyright © 2005 Saunders, An Imprint of Elsevier. 22. Eagle KA, Guyton RA, Davidoff R, et al. ACC/AHA Guidelines for coronary artery bypass graft surgery. A report of the American College of Cardiology/ American Heart association Task Force on Practice Guideleines. American College of Cardiology/ American Heart Association. J Am Coll Cardiol 1999; 34: 1262-347 23. Kaplan JA, Wynands JE. Anesthesia for Myocardial Revascularization. In: Cardiac Anesthesia. Ed by Kaplan JA. Fourth Edition., 1999; P: 689-726. 24. Skubas N, et al. Anesthesia for Cardiac Surgery. In: Clinical Anesthesia, 5th Edition. Ed. By: Barash, PG., Cullen, BF., Stoelting, RK. Lippincott Williams & Wilkins. 2006, p: 887-932. 25. Daniel Nyhan D, Johns RA. Anesthesia for Cardiac Surgery Procedures. In: Miller’s Anesthesia. 6th edition. Churchill Livingstone, 2004, p 1941-2004. 26. Magovern JA, Sakert T, Magovern GJ, et al. A model that predict morbidity and mortality after coronary artery bypass grafting. J Am Coll Caridol 1996; 28: 1147-53 27. Spotnitz WD, Sanders RP, Hanks JB, et al. General surgical complication can be predicted after cardiopulmonary bypass. Ann Surg 1995; 221: 489-97 28. Crivellari M, Landoni G, Bellotti F, et al. Multivessel off-pump coronary artery bypass grafting in a nonagenarian: anesthesiologic management. Minerva Anestesiol. 2006; 72(12): 1001-5. 29. Böttiger BW, Motsch J, Fleischer F, et al. Premedication of coronary risk patients--results of a survey. Anasthesiol Intensivmed Notfallmed Schmerzther. 1996; 31(3): 148-54. 30. Disesa VJ. Pharmacologic support for postoperative low cardiac output. Sem Thorac Cardiovasc surg 1991; 3: 13-23 31. Calafiori AM, Di Mario M, Di Giammarco G, et al. Effect of diabetes on early and late survival after isolated first coronary bypass surgery in multivessel disease. J Thorac Cardiovasc Surg 2003; 125: 144-54 32. Nevis IF, Mathew A, Novick RJ, et al. Optimal method of coronary revascularization in patients receiving dialysis: systematic review. Clin J Am Soc Nephrol. 2009; 4(2): 369-78. 33. Rahmanian PB, Filsoufi F, Castillo JG, et al. Predicting postoperative renal failure requiring dialysis, and an analysis of long-term outcome in patients undergoing valve surgery. J Heart Valve Dis. 2008; 17(6): 657-65. 34. Mehta RH, Bhatt DL, Steg PG, et al. Modifiable risk factors control and its relationship with 1 year outcomes after coronary artery bypass surgery: insights from the REACH registry. Eur Heart J. 2008; 29(24): 3052-60. 35. Fontes ML, Aronson S, Mathew JP, et al. Pulse pressure and risk of adverse outcome in coronary bypass surgery. Anesth Analg. 2008; 107(4): 1122-9. 36. Cohen A, Katz M, Katz R, et al. Chronic obstructive pulmonary disease in patients undergoing coronary artery bypass grafting. J Thorac Cardiovasc Surg 1995; 109: 574-81 37. Kratz CD, Christ M, Maisch B, et al. Premedication visits. Economizing at the cost of the patient?. Anaesthesist. 2004; 53(9): 862-70. 38. Böttiger BW, Rauch H, Haussmann R, et al. Safety and effectiveness of an oral premedication regimen before cardiac surgery. Eur J Anaesthesiol. 1995; 12(4): 341-4. 39. Bazaral MG, Welch M, Golding LAR, Bathwar K. Comparison of brachial and radial arterial pressure monitoring in patients undergoing coronary artery bypass surgery. Anesthesiology 1990; 73: 38-45 40. Wiedemann HP, Mathay MA, Mathay RA. Cardiovascular- pulmonary monitoring in the intensive care unit. Chest 1984; 85: 656-68 41. Sorbara C, Pittarello D, Rizzoli G, et al. Propofol-fentanyl versus isoflurane-fentanyl anesthesia for coronary artery bypass grafting: effect on myocardial contractility and peripheral hemodynamics. J Cardiothorac Vasc Anesth. 1995; 9(1): 18-23. 42. Ramsay JG, DeLima LG, Wynands JE, et al. Pure opioid versus opioid-volatile anesthesia for coronary artery bypass graft surgery: a prospective, randomized, double-blind study. Anesth Analg. 1994; 78(5):867-75. 43. Higgins TL, Yared JP, Ryan T,. İmmediate postoperative care of cardiac surgical patients. J Cardiothorac Vasc Anesthesia 1996; 10: 643-58 44. Rieke H, Lange H, Kettler D. Mean equipotent blood pressure-lowering concentrations of halothane, isoflurane and enflurane during balanced anesthesia differ from conventional MAC-values. Anaesthesist 1991; 40(11): 644-7. 45. London MJ. Plasma volume expansion in cardiovasculer surgery:practical realities, theoretical concerns. J Cardiothorac Anesthesia 1988;2:39-49. 46. Van Zwieten PA, Van Wezel HB. Antihypertensive drug treatment in the perioperative period. J Cardiothorac Vasc Anesthesia 199;7: 213-26 47. Jain U. Myocardial infarction during coronary artery bypass surgery. J Cardiothorac Vasc Anesthesia 1992; 6: 612-23 48. Lemmer JH, Krish MM. Coronary artery spasm following coronary artery surgery. Ann Thorac Surg 1988; 46: 108-15 49. Doyle AR, Dhir AK, Mors AH, Latimer RD. Treatment of perioperative low cardiac output syndrome. Ann Thorac Surg 1995; 59: S3-S11 50. Salenger R, Gammie JS, Vander Salm TJ. Postoperative Care of Cardiac Surgical Patients. In: Salenger R, Gammie JS, Vander Salm TJ. Postoperative Care of Cardiac Surgical Patients. In: Cohn LH, Edmunds LH Jr, eds. Cardiac Surgery in the Adult. New York: McGraw-Hill, 2003:439469. 51. Wheeler AP. Sedation, analgesia, and paralysis in the intensive care unit. Chest 1993; 104: 566-77. 52. Tobin MJ, Yang K. Weaning from mechanical ventilation. Crit Care Clin 1990; 6: 725-47 53. Feeley TR. Management of postoperative arrhythmias. J Cardiothorac Vasc Anesthesia 1997; 11: 10-15 54. Kowey PR, Taylor JE, Rials SJ, Marinchak RA. Meta analysis of the effectiviness of prophylactic drug therapy in preventing supraventricular arrhytmia early after coronary artery bypass grafting. Am J Cardiol 1992; 69: 963-5 55. Groom RC, Rassias AJ, Cormack JE, et al. Highest core temperature during cardiopulmonary bypass and rate of mediastinitis. Perfusion. 2004; 19(2): 119-25. 56. Tammelin A, Hambraeus A, Ståhle E. Mediastinitis after cardiac surgery: improvement of bacteriological diagnosis by use of multiple tissue samples and strain typing. J Clin Microbiol. 2002; 40(8): 2936-41. 57. Nashef SA, Roques F, Hammill BG, et al. Validation of European System for Cardiac Operative Risk Evaluation (EuroSCORE) in North American cardiac surgery. Eur J Cardiothorac Surg 2002; 22: 101–105. 58. Nilsson J, Algotsson L, Hoglund P, Luhrs C, Brandt J. EuroSCORE predicts intensive care unit stay and costs of open heart surgery. Ann Thorac Surg 2004; 78: 1528–1534. 59. Geissler HJ, Holzl P, Marohl S, et al. Risk stratification in heart surgery: comparison of six score systems. Eur J Cardiothorac Surg 2000; 17: 400–406. 60. Nilsson J, Algotsson L, Hoglund P, Luhrs C, Brandt J. Early mortality in coronary bypass surgery: the EuroSCORE versus The Society of Thoracic Surgeons risk algorithm. Ann Thorac Surg 2004; 77: 1235–1239; 61. Cislaghi F, Condemi AM, Corona A. Predictros of prolonged mechanical ventilation in a cohort of 5123 cardiac surgical patients. Eur J Anesthesiol 2009; 26: 396-403 62. Argenziano M, Spotnitz HM, Whang W, et al. Risk stratification for coronary bypass surgery in patients with left ventricular dysfunction. Circulation 1999; 100 (Suppl II): 119-124 63. Mounsey JP, Griffith MJ, Heaviside DW, et al. Determinants of the length of stay in intensive care and in hospital after coronary artery surgery. Br Heart j 1995; 73: 92-98 64. Natarajan K, Patil S, Lesley N, Ninan B. Predictors of prolonged mechanical ventilation after on-pump coronary artery bypass grafting. Ann of Cardiac Anesthesia 2006; 9: 31-36 65. Naunheim KS, Dean PA, Fiore AC, et al. Cardiac surgery in the octogenarian. Eur J Cardiothorac Surg 1990; 4(3): 130-5. 66. Myers WO, Blackstone EH, Davis K, Foster ED, Kaiser GC. CASS Registry long term surgical survival. Coronary Artery Surgery Study. J Am Coll Cardiol 1999; 33(2): 488-98. 67. Bardell T, Legare JF, Buth KJ, et al. ICU readmission after cardiac surgery. Eur J Cardiothorac Surg 2003; 23: 354–59 68. Ryan TA, Rady MY, Bashour A, et al. Predictors. Of outcome in cardiac surgical patients with prolonged intensive care stay. Chest 1997; 112: 1035-42 69. Friedrich JO, Wilson G, Chant C. Long term outcomes and clinical predictors of hospital mortality in very long stay intensive care unit patients: a cohort study. Critical Care 2006; 10: 1-9 70. Rady MY, Ryan T. Perioperative predictors of extubation failure and the effect on clinical outcome after cardiac surgery. Critical Care Med 1999; 27: 340-7 71. Liu H, Zhang T, Ye J. Determinants of prolonged mechanical ventilation in patients with chronic obstructive pulmonary disease and acute hypercapnic respiratory failure. Eur J Intern Med 2007; 18: 542-7 72. Rosenfeld R, Smith JM, Woods SE, Endgel AM. Predictors and outcomes of extended intensive care unit length of stay in patients undergoing coronary artery bypass graft surgery. J Card Surg 2006; 21: 146-50