K Kapitalist barbarl›¤a karfl› insanl›k savafl

advertisement
S‹YASAL GÜNDEM
Tarihte böyle anlar çok s›k yaflanmaz. Kriz süreçleri
genellikle, sadece “art›k eskisi gibi yönetemeyenlerin”
de¤il, ayn› zamanda “eskisi gibi yönetilmek istemeyenlerin” de gelece¤i flekillendirmek ad›na ata¤a geçti¤i
dönemler olarak yaflan›r. Türkiye’nin son döneminde
egemenler, “bundan sonra nas›l yönetebilecekleri” konusunda büyük bir kap›flma ve kafa kar›fl›kl›¤› yaflarken, Türkiye solu, bu dinamik süreci sadece seyretmekte ve sürecin (krizin) bir parças›na dönüflmektedir. Art›k “süreci izleyip geliflen sald›r›lar› protesto eden” bir
sol çizginin miad› dolmufltur. “Yar›n› bugünden kurmay›” hedefleyen politik-pratik bir çizgiyle ezilenlerin
“kendi tarihini” yazma umudunu ateflleyecek bir sol ç›k›fl için gün bugündür. Egemenlerin kurdu¤u savlanan
“gelece¤e” yat›r›m yapan “liberal sol” projelerin de,
“yeni”deki sald›rganl›¤a karfl› “eskiyi korumaya” odaklanan “ulusalc› sol” ç›rp›n›fllar›n da göremedikleri, görmek istemedikleri, yeni sömürge kapitalizminin giderek
daha fazla, her yönü hesap edilmifl, kusursuzca kurgulanm›fl dönüflümlerle de¤il, kendini tekrarlayan kriz k›s›r döngüleriyle karakterize oldu¤udur.
Köfleye s›k›fl›yorlar!
Devrimci y›¤›nak zaman›
Sömürge kapitalizmi, kusursuzca kurgulanm›fl ideal dönüflümlerle de¤il,
at›lan her ad›mda devrimci krizin derinleflti¤i, ezilenlerin devrimci eyleminde mevzilenen gerçek devrimci y›k›mlarla de¤iflir. Solun krizinden devrimci ç›k›fl›n yolu, bu gerçek y›k›mlarda odaklanan devrimci y›¤›naklarla
aç›lacakt›r
›n›f mücadelelerinin giderek fliddetlendi¤i bir
kriz sürecinden geçiyoruz. Güvencesiz çal›flma yöntemlerini genellefltiren ad›mlar iyice
s›klaflt›. Kamu hizmetlerine ve temel ihtiyaç
maddelerine yönelik zamlar, tar›mda üreticileri isyana sürükleyen k›s›nt›lar, halk›n yaflam›n› her
geçen gün daha çekilmez k›l›yor.
S
Kürt sorununda “al ve sus” mutabakat›
Türkiye’nin kriz k›s›r döngülerinin bafl›nda Kürt sorunu gelmektedir. K›s›r döngüyü k›rma iddias› bar›nd›ran
“aç›l›m” süreci, er ya da geç dönüp dolafl›p ayn› ç›kmaz soka¤a “aç›lmaktad›r”: Sömürge tipi faflizm!
Sermayenin topra¤a, suya, enerjiye, havaya ve genel
olarak do¤aya yönelik “çitleme harekat›”n›n ad›mlar›n›n
daha da yak›ndan duyulmas›, egemen s›n›flar›n halk s›n›flar›na karfl› fliddetlendirdikleri sald›r›n›n ilk elden s›ralanabilecek gündemleri olarak öne ç›k›yor. Ancak s›n›f mücadeleleri elbette ki bu sald›r›lardan ibaret de¤il.
Egemenler aras› mücadeleler de giderek fliddetleniyor
ABD’nin Irak’tan çekilme takviminin ifllemeye bafllamas›yla beraber “Irak Kürdistan› ile iliflkilerin gelifltirilmesi” hem bir zorunluluk hem de bir f›rsat olarak
gündeme gelmektedir. Konunun zorunluluk k›sm›
ABD’nin stratejik amaçlar›yla ilgilidir ve Türkiye’nin
Irak Kürdistan› için bir tehdit de¤il emperyalizmin hiz-
metinde bir müttefik haline gelmesi istenmektedir.
Konunun f›rsat boyutunu ise sermayenin ald›¤› kar kokusu ve devlet terörü oluflturmaktad›r. Irak Kürdistan’›nda enerji baflta olmak üzere birçok ticari faaliyete giriflen Do¤an ve Karamehmet gibi tekelci sermaye
temsilcileri, ba¤l› olduklar› emperyalist flirketlerle birlikte bölgeye yönelik ilgilerini art›r›yor. Ayr›ca, Fethullah Gülen cemaatinin bu bölgede kurumsallaflan faaliyetleri (1 üniversite, 4 kolej, 1 ilkö¤retim okulu, 3 e¤itim merkezi) ile daha aktif bir bölgesel güç haline gelme hesaplar› ise konunun f›rsat boyutunu ifade etmektedir. Bütün bunlar›n yaratt›¤› “elveriflli ortam›”, 2009
sonuna kadar “terör sorununu” çözmek için uygun bir
f›rsat olarak de¤erlendiren TSK da f›rsatç›lar cephesinde an›lmal›d›r.1
Bu zorunluluk ve f›rsatlar do¤rultusunda de¤ifltirilmeye
çal›fl›lan Irak siyaseti, Türkiye’de Kürt sorununun yönetiminin mevcut haliyle devam etmesini olanaks›z k›lmaktad›r. Bu aç›dan “aç›l›m” (demokratik halkç› bir
çözüm de¤il!) öncelikle egemen s›n›flar›n önemli bir
bölümünün talebi olarak gündeme gelmektedir.
29 Mart yerel seçim öncesi, TSK’n›n da onay›n› alan
dönüflümün temel dayanaklar›ndan biri, bölgede özellikle Gülen cemaatinin iliflki a¤lar› vas›tas›yla AKP’yi en
büyük Kürt partisi yapma hesaplar›yd›. Seçimlerde a盤a ç›kan Kürt halk›n›n iradesiyle birlikte bu hesap bozulmufltu. Seçimlerde yaflanan baflar›s›zl›k yukar›da bahsedilen f›rsat ve zorunluluklar› ortadan kald›rmad›¤›
için “aç›l›m” iddias› yükseltilmeye devam edildi. Cumhurbaflkan› Abdullah Gül’ün, “zorunluluk ve f›rsat plan›”na ba¤l› olarak “iyi fleyler olacak” söylemi sürecin
ateflleyici sözlerini oluflturdu. Genelkurmay Baflkan› ‹lker Baflbu¤’un 2009 y›l›n› PKK ile mücadelede “f›rsat
y›l›” ilan etmesi; Baykal’›n aff›n bile gündeme gelebilece¤ine iliflkin ç›k›fl› ve en nihayetinde Erdo¤an’›n bir
çözüm plan› haz›rl›¤› içinde olduklar›n› duyurmas› bu
iddian›n en ak›lda kalan laflar›yd›.
“Aç›l›m” laf ebeli¤inin doruklara ulaflt›¤› bir dönemde,
faflizmin bildik bask›c› yöntemleri h›z›n› hiç kesmedi.
Kürt halk›n›n tüm etkin militan temsilcilerine sald›r›lar
gerçekleflti. Hareketin en dinamik unsurlar› olan kad›n
ve gençlik kesimlerinin örgütlenmeleriyle; Kürt hareketinin emek hareketiyle kurdu¤u köprüler tahrip edilmeye çal›fl›ld›. 12 yafl›ndaki U¤ur Kaymaz’› evinin önünde 13 kurflunla katledenleri aklayan düzen, 2006’da yenilenen Terörle Mücadele Kanunu ile beraber iki y›ld›r hapishanelere doldurdu¤u 12-18 yafl aras›ndaki yüzlerce Kürt çocu¤una yenilerini ekledi. Ve en nihayetinde 26 Temmuz 2009’da Beytüflflebap’ta iki DTP’li-
120
120
TOPLUMSAL MUHALEFET
008’den itibaren derinleflen küresel iktisadi
kriz, dünya kapitalist sistemine yön veren
neoliberal stratejinin de¤iflimine dönük büyük
bir bas›nç oluflturuyor. Yeni sömürgecilik
politikalar›nda önemli de¤iflimlere gebe bir
dönem aralan›yor ve ülkemizde de önemli de¤iflimleri
tetiklemeye aday bir dizi dinamik birikiyor.
Türkiye’nin son otuz y›l›na damgas›n› vuran neoliberal dönüflüm
hem egemenler cephesini hem
de toplumsal muhalefeti krize
sürükledi. Muhalefet hak mücadeleleriyle kuflat›lm›fl afla¤›dan
yukar› bir yenilenmeyle bu krizi
aflabilir. Muhalefetin krizi, politik
çizgi, tarz, mücadele dinamikleri
ve araç üzerine yürütülen tart›flmalar›n, dönemin koflullar› gözetilerek yenilenmeci bir anlay›flla
yürütülmesi sayesinde afl›labilir
Küresel ekonomik krizin tetikledi¤i de¤iflim dinamiklerinin toplumsal muhalefetteki izlerini deflifre edebilmek,
tarihsel ve yap›sal unsurlar›yla birlikte bütünlüklü bir
siyasal çözümlemeyi gerekli k›l›yor. Bu bak›mdan vurgulanmas› gereken ilk husus, Türkiye’nin yaklafl›k son
30 y›l›na neoliberal stratejinin damgas›n› vurmufl oldu¤udur. ‹kinci husus, neoliberal stratejinin bu “uzun 30
y›l›n›n” onun baflar›lar› kadar zaaflar›na da iflaret etti¤i gerçe¤idir. Bu aç›dan bak›larak, benzer ülkelerle k›yasland›¤›nda neoliberalizmin Türkiye’de devleti ve
toplumu dönüfltürme hamlesi, deyim yerindeyse, “rötar”
yapm›flt›r. Neoliberalizmin bu geliflim seyrinin belli
bafll› üç özelli¤inden söz edilebilir:
(i) Öncelikle uluslararas› yeni iflbölümüne uygun olarak Türkiye’nin dünya kapitalist sistemiyle “derin bütünleflmesini” amaçlayan neoliberalizm, bafl›ndan beri
iktidar blo¤unun tümünün sahiplendi¤i bir strateji olmufltur. Neoliberal gündemin süreklili¤i bununla ilgilidir.
(ii) Ne var ki, IMF, Dünya Bankas› ve OECD gibi
kurulufllar›n elinde salt bir (emek karfl›t› köklü dönüflümler de içeren) ekonomi politika demeti olarak görünen neoliberalizm, ancak politik ve jeopolitik sonuçlar yaratarak sonuca ulaflacak bir stratejidir. Kurulu rejimin restorasyonu/dönüflümü1 anlam›na da gelen bu
olgu, iktidar blo¤unda (oligarfli içinde) gittikçe derinleflen yar›lmalara neden olmufltur. Geleneksel merkez siyasal ak›mlar ile özellikle askeri bürokrasi, neoliberalizmin ekonomi politikas›na gösterdi¤i sempati ve sahiplenmeyi politik/jeopolitik boyutundan esirgemifl, tereddütler ve direnifller sergilemifltir. ‹ktidar blo¤unda
yani oligarfli içinde de güçlü yans›malar›n› bulan bu
çatlak, neoliberalizmin rötarl› gerçekleflmesinin asli nedenlerinden biridir. Bu gecikmede Türkiye'nin kendine
özgü s›n›fsal yap›s›n› mutlaka hesaba katmak gerekmektedir. Yani toprak a¤alar›n›n ve feodal kal›nt›lar›n
tasfiye süreci ve kapitalizmin yayg›nlaflt›r›lmas›, egemenler aras› (oligarfli içi) çeliflkileri keskinlefltirmifltir.
Neoliberal ekonomik dönüflüme ba¤l› olarak s›n›fsal yap›n›n ve mevzilenmenin parçalanmas›, elbette sürece
karfl› ciddi bir direnci de beraberinde getirmifltir.
(iii) Neoliberalizmin ilk döneminde, 1987’den 1990’lar›n ortalar›na kadar uzanan ve örgütlü iflçi hareketi, ka-
ab›rl› bir kuflatma stratejisi
1942’de Pasinler’de do¤an Fethullah Gülen’in, bugün hala yaflamakta oldu¤u Pensilvanya’ya yolculu¤u, uzun vadeye yay›lm›fl
sab›rl› bir kuflatma stratejisinin öyküleriyle doludur.
Fethullah Gülen, ‹slam’dan devflirilen “Dar-ül Harp”,
yani “takiye”, yani “savaflta her fley mubaht›r” yaklafl›m›n›, neoliberalizmin iflbitirici (pragmatist) tarz›yla
kaynaflt›rarak özgün bir ‹slamc›-liberal siyaset sentezi
ortaya ç›karm›flt›r. 1960’lardan 2000’lere ‘yerel’, ‘ulusal’ ve ‘küresel’ boyutlarda s›çramalar yaflayan Fethullah Gülen Cemaati’nin öyküsü, Türkiye kapitalizminin
yeni sömürgecilikten neoliberal yeni sömürgecili¤e dö-
nüflümünün öyküsüdür. Bu dönüflüm sürecinin dönüm
noktalar›nda, cemaat hep, iktidar çat›flmalar›nda etkin
bir tav›r tak›nm›fl; ço¤u yerde belirleyici rol oynam›flt›r.
Bu üç dönüm noktas›nda üç farkl› tavr› simgeleyen cemaat yaklafl›m›n›, Fethullah Gülen flu veciz sözlerle dile getirmiflti:
• 1970’ler: “Hz. Cebrail bile parti kursa ard›ndan gitmem.” (Bu sözler ‹slamc› harekette büyük tepki çekmiflti.)
• 1980’ler: “Onun (TSK) süngüsü yüz defa ateflimize
su serpmifltir.” 12 Eylül faflizmini destekleyen ve
TSK’y› yücelten sözleri.
Bu sözleri, sadece, iflbitirici bir cemaat önderinin içine
düfltü¤ü zor durumlardan s›yr›lmak için söylemifl oldu¤u veciz laflar olarak yorumlamak do¤ru olmaz. Bunlar, ayn› zamanda, farkl› tarihsel dönemlere özgü strateji ve misyonlar› yans›tmaktad›r.
“Hz. Cebrail bile parti kursa ard›ndan
gitmem.”
1960’lardan 1980’lere Fethullah Gülen, bir yandan Nurculu¤un bir kolu olarak ortaya ç›kan cemaati özgün bir
hareket olarak kurumsallaflt›r›rken, bir yanda da “Komünizme Karfl› Mücadele Dernekleri”ni örgütlüyordu.
"Komünizme Karfl› Mücadele Dernekleri" sömürge tipi
faflizmin kontrgerilla yöntemlerinin ve emperyalizmin
Yeflil Kuflak stratejisinin gereklerini yerine getiren faflist örgütlenmelerdir. Milli Türk Talebe Birli¤i (MTTB)
ve ‹lim Yayma Cemiyetleri gibi örgütlenmelerle birlikte, yükselen devrimci mücadelenin önünü kesmek ve
sömürge tipi faflizmin iktidar temellerini sa¤lamlaflt›rmak için her türlü kirli sald›rgan yönteme baflvurdular.
Ayn› zamanda Sak›p Sabanc› gibi tekellerin destekledi¤i bu örgütlerin, Arabistan-ABD ortakl›¤› olan
ARAMCO Petrol fiirketi ve Rab›ta (Rab›ta-ül-Alem, ‹slam Örgütü) taraf›ndan ciddi finanse edildi¤i bilinmektedir.
Bunlar›n yan›nda, bir taraftan da özgün bir ‹slamc› hareket do¤maktayd›. “Kuran kursu de¤il okul”lar› (yurt,
vak›f, dershane: öyle ki bugün 9 milyar dolarl›k dershane piyasas›n›n 2/3’ünü denetim alt›nda tutuyor) yükselmenin arac› olarak tercih eden cemaat, klasik Nurcu bir yaklafl›m olarak Demokrat Parti-Adalet Partisi
çizgisini desteklemekteydi. O y›llarda ‹slamc› partiye
(MNP-MSP) zaman zaman yaklaflsa da tam kat›ld›¤›,
hele hele bel ba¤lad›¤› söylenemez. Asl›nda tam bir
faydac›-iflbitirici tav›r sergileyen Fethullah Gülen, cemaatin güçlenebilmesini sa¤lamak için ‘Dar-ül Harp’
yöntemlerini ‹slamc›lara, hatta kendi yol arkadafllar›na
bile uygulamaktan çekinmemifltir. Cami cemaatleri aras›nda vaaza dayal› örgütlenmelerde gelifltirdi¤i hitabet
ustal›¤› ve buradan do¤an karizmas›n›n yetmedi¤i yerlerde, popülaritesi yükselmekte olan MSP-Erbakan’› rahatl›kla kullanm›flt›r. Sonra da ifli bitince, “Öyle cübbeyle, sar›kla bu ifller olmaz” diyerek MS’ye sald›r›ya
geçmifltir.
Ne var ki ABD, rekor askeri bütçelere ve tüm dünyaya yay›lm›fl rakipsiz bir savafl ayg›t›na ra¤men, iflgallerin y›prat›c› uzun direniflleri tetiklemesini engelleyememekte; askeri güç, aleyhte geliflen her duruma müdahale edememektedir. Burada iflbirlikçiler daha aktif
biçimlerde devreye sokulmakta, paramiliter güçler ve
iflbirlikçi ordular iç ve/veya d›fl savafllarda seferber edilmektedir.
Basra’da militan bir emek hareketi temelinde örgütlenen Irakl›
petrol iflçileri, petrol sektörünün özellefltirilmesine karfl› eylemde.
Emperyalistlerin parma¤›n›n ucunda de¤il
*
Dünya halklar›n s›rt›nda
Türkiye de sözüm ona ABD’den ba¤›ms›z hareket eden
“yeni yükselen bir güç” ya da “süper güç” olarak,
uluslararas› krizlerin emperyalist-kapitalist sistemin gerekleri do¤rultusunda çözümüne iliflkin pek çok iddia
ortaya koymaktad›r. Bofl laflar ve ortaya at›l›p devam›
getirilemeyen projeler kenara b›rak›ld›¤›nda, bütünüyle
ABD ç›karlar›na eklemlendi¤i görülen Türkiye’nin, birbirleriyle do¤rudan ba¤lant›l› projeler haline gelen en
riskli iki ABD askeri hamlesi olan Irak’tan çekilme ve
Afganistan-Pakistan (Af-Pak) savafl›n› geniflletme sürecinin yükünü giderek daha fazla s›rtlanmakta oldu¤u
görünmektedir. Türkiye ordusu basitçe Afganistan, Pakistan, Irak, Lübnan ve Somali’deki emperyalist iflgal
ve müdahalelere askeri ve lojistik destek sa¤lamakla
kalmamaktad›r. ABD ve Türkiye egemenleri, PKK’ye
karfl› El Kaide, Kuzey Irak’a karfl› Pakistan efllefltirmesiyle, Kürt sorununda egemen “çözümü” ABD’nin Ortado¤u ve Güney Asya’daki askeri sald›rganl›¤›n›n içine yerlefltirmektedir.
Bir di¤er önemli geliflme, enerji kaynaklar›n›n iletimini ve ticaretini kontrol at›na almak için enerji nakil
hatlar› arac›l›¤›yla yürütülen hakimiyet yar›fl›nda yaflanmaktad›r. ABD, Avrupa ve Rusya’n›n Kafkasya ve Orta Asya enerji kaynaklar› üzerindeki çekiflmelerinde
Türkiye üzerinden geçen boru hatt› projeleri merkezi
bir rol oynamaktad›r. Türkiye bu nedenle, egemenlik
haklar›n› çi¤netmekte ve her birine çeflitli düzeylerde
ba¤›ml› oldu¤u bu üç büyük gücün çat›flma sahnesi haline gelmektedir.
Türkiye egemenleri ayr›ca, “Genifl Ortado¤u” ve Güney Asya emekçilerine yönelik yeni sömürgeci sald›rganl›¤a da aktif olarak eklemlenerek, bölgedeki emekçi s›n›flar›n bütününü karfl›s›na alan bir sald›r›ya kat›lmaktad›r. Türkiye sermayesi M›s›r ve Bangladefl gibi
ülkeleri ucuz emek cehennemine çeviren, Irak ve Afganistan’da zor yoluyla devreye sokulan neoliberal dönüflümde aktif rol alarak, Türkiye sermayesinin ç›karlar›n› emperyalizmle Türkiye emekçi s›n›flar›n›n ç›karlar›n› da Ortado¤u emekçi s›n›flar›n›n ç›karlar› ile bir
ve ayn› fley haline getirmektedir.
Türkiye egemenlerinin kuvvetli ba¤larla eklemlendi¤i
Sömürgesel fetih hareketleri ve
direnifl: Emperyalist sald›rganl›¤›n,
iflbirlikçili¤in ve Siyasal ‹slam’›n krizi
Bush dönemine göre daha bar›flç›l bir politika izleyece¤i yönünde bir yan›lsama yaratmay› k›sa süreli¤ine
de olsa baflaran Barack Obama, selefine rahmet okutacak bir dönemin kap›lar›n› açt›. 2009 y›l›nda savafla 1
trilyon dolar ay›rarak, ‹kinci Dünya Savafl› sonras›n›n
en büyük askeri bütçesine imza atan Obama, iktidar›n›n ilk alt› ay›nda Latin Amerika’dan Kafkaslar’a, Afrika’dan Do¤u Asya’ya kadar ABD hakimiyeti karfl›s›nda tehditlerin olufltu¤u tüm alanlarda askeri kapasitesini tahkime giriflti. Ve hemen s›ca¤› s›ca¤›na, ABD
askeri sald›rganl›¤›n›n merkezi gündemleri olan
Irak’tan çekilme süreci ve Af-Pak’ta t›rmanan savafla
el att›.
Irak: ABD’nin çekilmesi ve yeniden t›rmanan çat›flma
tehdidi
Obama’n›n vaat etti¤i üzere ABD, 30 Haziran’da
Irak’tan çekilme sürecini bafllatm›flt›r. Ancak 30 Haziran’da bafllayan süreçte k›smi bir çekilme hedeflenmektedir. Irak’ta bulunan ABD askerlerinin say›s›, çekilmenin tamamlanaca¤› 2011’e kadar 134 binden 50 bine
düflürülecektir. Askerler çekilmektedir, çünkü iflgalde
baz› kritik hedeflere ulafl›lm›flt›r ve ABD dünyan›n di¤er bölgelerinde, özellikle Af-Pak’ta yürüttü¤ü savafllarda asker k›tl›¤› çekmektedir. ‹flini tamamlayan askerler,
y›prat›c› bir iflgalde oyalanmak yerine, acil görevlere
sevk edilmektedir. Ancak ABD, Irak’tan bütünüyle çekilmeyi planlamamaktad›r, çünkü direnifl gerçek anlam›yla alt edilemedi¤i gibi Irak’taki iflbirlikçi yönetimin
ve iflgal süresince elde edilen ç›karlar›n gelece¤i tam
güvence alt›nda de¤ildir.
Irak iflgali baz› önemli amaçlar›na ulaflm›flt›r. Saddam
rejimi devrilmifl, iflbirlikçi bir yönetim oluflturulmufl,
petrol kaynaklar› özellefltirilerek tekellerin ya¤mas›na
120
SALGIN HASTALIKLAR
S›z›nt› dergisinin baflyaz›s›nda Fethullah Gülen taraf›ndan sarf edilen bu sözlerin, bugünden bak›nca TSK
aç›s›nda ac›yla, liberaller taraf›ndan da ibretle de¤erlendirilmesi gerekmektedir. Ordu ve darbelere karfl› demokrasi mücadelesinin ödün vermez kahraman› olarak
gösterilen cemaat önderinin, 12 Eylül askeri faflizmi
karfl›s›ndaki tavr›, asl›nda cemaat gericili¤inin özgün dinamiklerini takip edenler için flafl›rt›c› de¤ildir. Fethullah Gülen, Ashab-› Kiram’›n (Peygamber’in yak›n çevresi) boykot gibi bir al›flkanl›¤› ve tavr› olmad›¤›n›
gerekçe göstererek ‹slam Yüksek Enstitüleri’ndeki ö¤renci boykotunda boykot k›r›c›l›¤› yapm›flt›. (“Tesettür
teferruatt›r, k›zlar›m›z okumal›”) Üstelik ‹slamc› kad›nlar›n çarflafl› eylemlerini gözden düflürmek için, asl›nda çarflaflar›n alt›nda erkeklerin sakland›¤› türünden vaazlar veren Fethullah Gülen için, o y›llarda ‹slamc› hareketin kimi ileri gelenleri, “Fethullah Gülen’e dikkat
edin!”; “Demek bir yerlere hizmet ediyor!” gibisinden
uyar›lar yapm›fllard›r. Kald› ki, cunta destekçili¤i ve
cunta taraf›ndan desteklenmek, asl›nda ayn› siyaset çizgisinin devam›ndan baflka bir fley de¤ildi.
Refah Partisi’ne so¤uk bakan cemaat, esas olarak
Özal’›n ANAP’›n› desteklemifltir. Özal’›n öncü neoliberal politikalar› ve cemaatleri gelifltirme tavr›, ccemaatin
önünü açan büyük bir s›çrama noktas›d›r. Gene de o
y›llarda bile Fethullah Gülen, o ünlü iflbitiricili¤iyle,
Ecevit ve Tansu Çiller dahil bütün parti ve siyasetçilere yat›r›m yapmay› ihmal etmemifltir. Abdülkadir Ak-
Fethullah Gülen cami cemaatleri aras›nda, vaaza dayal› örgütlenmelerde gelifltirdi¤i hitabet ustal›¤› ve karizmas›
sayesinde h›zla yükseldi.
120
L
iseli gençli¤in mücadelesinde son birkaç senede görülen kayda de¤er canl›l›k, Türkiye
sol hareketi içerisinde olumlu bir heyecan
yaratmaktad›r. Henüz belirgin bir hareket
formuna ve eylemsel geliflkinli¤ine sahip
olamayan demokratik lise hareketindeki canlanman›n
“gelip geçici” c›l›z bir kabar›fl› m›, yoksa güçlü bir isyan dalgas›n›n öncü ad›mlar›n› m› iflaret etti¤i sorusu,
solun cevap arad›¤› ortak bir soru olarak karfl›m›zda
duruyor.
Liselerde
isyan
birikiyor
Bu soruya, ne yaz›k ki, günün verileriyle kesin/kat› bir
cevap verebilmek pek mümkün de¤ildir. Fakat lise ve
liselinin içinde bulundu¤u nesnel/yap›sal durum ve lise
hareketinin bu döneme özgü kimi özellikleri lise muhalefetinin “gelip geçici” s›n›rlar›n çok daha ilerisine
tafl›nabilece¤inin iflaretlerini veriyor.
Ülkemizdeki e¤itim alan›n›n, özelde lise e¤itiminin neoliberal dönüflümü ve yeni sömürge kapitalizminin a盤a ç›kartt›¤› devasa eflitsizlikle gençli¤in geleceksizlik
sorunu, lise hareketinin üzerinde bulundu¤u temel enerji hatt›n› oluflturmaktad›r. “Demokratik lise hareketinin
yeni bir dönemi mi” sorusu iflte bu enerji hatt›n›n yaratt›¤› nesnelli¤i do¤ru okuyabilmekle cevaplanabilir.
Bu nesneli¤in temel bafll›klar›n› ise piyasalaflt›rma, otoriterleflme/bask› yöntemleri ve geleceksizlik oluflturur.
Neoliberal kapitalizm, say›s› bugün binleri aflan lisenin
ve 3,5 milyonu bulan lise ö¤rencisinin oluflturdu¤u muazzam pazar› de¤erlendirmek için önemli yol kat etmifltir. Türkiye’de liselere yönelen piyasalaflt›rma sald›r›s›n›n ilk ad›m› liselerin farkl› (Fen, Anadolu, genel
ve meslek liseleri gibi...) statülere göre ayr›flt›r›lmas›yla at›ld›. Sözde “baflar›” s›ralamalar›na göre belirlenen
bu ayr›flt›rma, asl›nda üstü örtülemez s›n›fsal bir elemenin en ç›plak görüntülerini oluflturdu. Piyasac›l›¤›n
özü olan rekabetin e¤itim süreci içerisine yayg›nlaflt›r›lmas› bu ayr›flmay› derinlefltirdi. Eflit koflullarda sürdürülemeyen yar›fl soncunda, “elit” liseler maddi gücü
yüksek ö¤rencilerle; isteyen herkesin girdi¤i “kenar mahalle liseleri” ise yo¤un olarak yoksul ö¤rencilerle dolduruldu. Böylece milyonlarca liseli daha yaflam›n bafl›nda sistemin “güvenceli s›n›rlar›n›n” d›fl›na itilmifl oldu.
Bugün lise e¤itiminin piyasalaflt›r›lmas›n›n en temel
arac›n› dershaneler oluflturmaktad›r. Dershaneler, liselileri adeta birer maraton yar›flç›s›na dönüfltürdü. E¤itimin niteli¤indeki h›zl› düflüfl üniversiteye girmek için
uzun süreli bir maratona giren “yar›flmac›lar›” dershanelere muhtaç etti. Rekabetçi e¤itim/s›nav anlay›fl› dershane sektörünün ak›l almaz geliflimini tetikledi. Bugün
b›rak›n üniversiteye girmeyi, “iyi bir lise”de okuyabil-
mek için bile getirilen seviye belirleme s›navlar› (SBS)
daha alt›nc› s›n›ftan itibaren ö¤rencileri dershanelere sürüklemektedir. 70’li y›llar›n bafl›nda 200 olan dershane
say›s› bugün 4000 s›n›r›n› aflt›. Bir milyona yak›n ö¤rencinin müflteri oldu¤u dershaneler, bugün on milyar
dolarl›k dev bir sektör haline geldi.
Lise içi hizmetlerin paral›laflt›r›lmas› ve liselerin bütçelerine ö¤rencilerin kat›l›mlar›n› artt›rmaya yönelik projeler, liselerin sermaye aç›s›ndan hem pazar hem de
kaynak anlam›nda piyasalaflt›r›lmas› sürecini h›zland›rd›. Dershanelere ödenen fahifl ücretler, lise içinde müflterileflme sürecini meflrulaflt›rd›. Yemek/kantin paralar›ndan servis/ulafl›m harcamalar›na; ders araç-gereçlerinden
kay›t, aidat, spor vb paralara kadar ö¤renciler çok yönlü bir sektörleflme süreciyle karfl› karfl›ya kald›. Ö¤rencinin lise içerisinde müflterilefltirilmesinin en temel sonucu ise e¤itim hakk›n› sat›n alamayanlar›n e¤itim sürecinin d›fl›na itilmesi oldu. Son birkaç y›lda binlerce
lise ö¤rencisi e¤itimini büyük oranda bu nedenle yar›da b›rakt›. Bin bir zorlukla e¤itimini sürdürmeye çal›flan büyük bir kesim mevcutken, bu tür harcamalar›n
art›k karfl›lanamayacak boyutlara ulaflmas›, lise içerisinde kitlesel tepki birikimlerine neden olmaktad›r.
Sonuç olarak, lise e¤itim sürecinin piyasalaflt›r›lmas›
ö¤rencilerin büyük bir k›sm›n› ya bafltan ya da e¤itim
süreci boyunca elemeci ve d›fllay›c› bir süreçle yüz yüze b›rak›yor. Sistem içerisinde kalabilmek ve e¤itim sürecini devam ettirebilmek için yap›lan devasa harcamalar›n ancak s›n›rl› bir kesim taraf›ndan karfl›lanabilmesi büyük bir eflitsizlik sorununu a盤a ç›kartmaktad›r.
Eflitsizlik sorunu geleceksizlik sorununu beraberinde getirmifltir. E¤itim süreçlerinden yararlanma haklar› eflit
olmayanlar, gelecekleri konusunda da eflit olamam›fllard›r. Bu y›lki ÖSS sonuçlar› Türkiye’deki e¤itim sisteminin geldi¤i vahim tabloyu göstermektedir. 30 bin ö¤rencinin s›f›r çekti¤i, 250 bin ö¤rencinin tek bir matematik sorusu dahi cevaplayamad›¤› s›nav sonuçlar›,
AKP iktidar›n›n yedi y›ld›r sürdürdü¤ü e¤itim politikalar›ndan ba¤›ms›z de¤ildir. S›navda, yoksul Anadolu
kentleri ve sanayi kentleri ciddi anlamda baflar›s›z olmufltur. Bize göre baflar›s›z olan bu tablonun ülkeyi
ucuz ifl gücü pazar› haline dönüfltürmeyi hedefleyen
AKP aç›s›ndan oldukça baflar›l› bir sonuç oldu¤u ortad›r. K›smen de olsa, güvenli bir gelece¤in kap›s›n› açacak olan iyi bir üniversite kazanma olas›l›¤› art›k çok
s›n›rl› bir toplulu¤un hedefleri aras›na s›k›flm›flt›r. Geçen y›l›n verilerine göre, Bo¤aziçi, ODTÜ, ‹TÜ gibi
yüksek puanl› üniversiteleri kazananlar›n sadece yüzde
onu genel liselerden gelirken, ancak yüzde üçü dershane e¤itimi almadan bu üniversiteleri kazanabilmifltir.
120
120
KR‹Z
bu üç çat›flma ekseni ayn› zamanda devrimci müdahalelere olanak veren krizleri de a盤a ç›karm›flt›r. Emperyalizmin askeri stratejisi, aktif tafleronluk, neoliberalizm, milliyetçilik ve emperyalizmin düflman kardefli Siyasal ‹slam topluca kriz içindedir. Bu kriz, ad› geçenlerin hiçbirinin ezilen halklar›n ve emekçi s›n›flar›n birbirinden ayr› düflünülemeyecek kurtulufl özlemlerini
bast›ramamas›ndan ya da bu iste¤e yan›t verememesinden kaynaklanmaktad›r. Bu krizlerden ilerici bir ç›k›fl›n
tek yolu, emekçi halklar›n enternasyonalist ve anti-emperyalist nitelikli toplumsal kurtulufl mücadelelerinin inflas›d›r.
120
“Onun (TSK) süngüsü yüz defa ateflimize su serpmifltir.”
120
DÜNYA
DÜNYA
Obama yönetimi de, ABD’yi yeniden eski gücüne kavuflturmak için, askeri müdahalecili¤i t›rmand›rarak bu
çat›flmalardan kendi lehine sonuçlar ç›karmaya çal›flmaktad›r. Obama dönemi müdahalecili¤i, daha büyük
bir askeri bütçe, daha genifl askeri hedefler ve çeflitlendirilmifl/inceltilmifl müdahale yöntemleriyle Bush döneminin tek tarafl› sald›rganl›¤›n›n ötesine geçmifltir.
Yeni ABD yönetimi, do¤rudan sald›r› ve iflgal, diplomasi kap›lar›n› kapamaks›z›n askeri tehdidi t›rmand›rarak uzlaflmaya zorlama, uluslararas› bir güvenlik sorunu haline gelecek çat›flma alanlar› yaratarak büyük has›mlar› bu ortak sorun etraf›nda yan›na çekerek kontrol
alt›na alma gibi müdahale yöntemlerine baflvurmaktad›r.
S
Neoliberal stratejiyi Türkiye’de ilk yerlefltiren Turgut
Özal’d›r. 1990’larla beraber kesintiye u¤rayan bu süreç programatik aç›dan 2000’li y›llarda adeta “imal edilmifl” bir parti
olan AKP’yle devam etmifltir.
120
ugün, uluslararas› geliflmeler üç ana çat›flma
ekseni etraf›nda meydana gelmektedir. Bunlardan birincisi, sömürgeci fetih hareketleri
ve iflgal karfl›t› direnifller; ikincisi, geleneksel ve yeni yükselen emperyalist güçler aras› rekabet; üçüncüsü, neoliberalizmin dünya çap›ndaki
krizinin etkisiyle yayg›nlaflan ve derinleflen s›n›fsal mücadelelerdir. ABD emperyalizminin dünya hakimiyetindeki gerilemeyle paralel olarak a盤a ç›kan yeni denge
aray›fl›nda, ba¤›ms›z siyasi irade oluflturabilen her güç,
küresel krizin de etkisiyle t›rmanan toplumsal ve politik krizlere kendi ç›karlar› do¤rultusunda müdahale ederek belirleyici olmaktad›rlar.
Fethullah Gülen ve
cemaati “Daha çok
cami de¤il, daha
çok okul, hastane
ve medya flirketi!”
plan›yla hareket
ediyor. Cemaat “eski
dinsel ba¤l›l›klar›n dirilmesi de¤il, aksine neoliberal
ekonomi ve siyasetle iliflkili
olarak yap›lanm›fl modern
bir oluflumdur
• 1990’lar›n sonu: “Biz ‹slamc› Demokrat parti oluflumuna flu anda mesafeli duruyoruz. Erbakan’la aram›z
flu aflamada çok kötü. E¤er Tayyip’i onun yerine oturtursak, tüm tarikatlar› bir araya getirebiliriz.” Cemaatin
neoliberal stratejiye yerleflti¤ini dile getiren sözler.
GENÇL‹K MÜCADELES‹
mu çal›flanlar› hareketi ve ö¤renci hareketine dayanan
toplumsal muhalefetin 12 Eylül öncesinden gelen birikimi de içeren konjonktürel dinamizmi, neoliberal stratejinin rötar yapmas›nda k›smen etkili olmufltur.2
Ekonomik ve politik/jeopolitik bütünlü¤ü ile neoliberal
stratejiyi ülkede yerlefltirmek isteyen ilk politik figür ve
bu anlamda neoliberal stratejinin ülkemizdeki gerçek
mimar› Turgut Özal’d›r. Özal ekonomiyi dönüfltürme
konusunda sa¤lad›¤› baflar›y› yukar›da sözü edilen gerekçeler nedeniyle siyasal rejimi dönüfltürmede gösterememifltir. Ancak tam da bu k›smi baflar›s›zl›k nedeniyledir ki, 1990’lar›n ikinci yar›s›ndan günümüze siyasal
yelpazedeki konumlan›fllar neoliberalizmin “ekonomi
politikas›ndan” soyutlanm›fl bir flekilde “politik/jeopolitik” sonuçlar› etraf›nda flekillenmifltir. “Kimlik siyaseti”
olarak adland›r›lan bu saflaflt›r›c› parametre, AB uyum
süreci ile iyice güçlenmifl, neoliberal stratejinin iktisadi program›na onay vermekle birlikte siyasi sonuçlar›na mesafeli duran güçlerin, “statükocu”, “devletçi”, “savunmac› milliyetçi” gibi s›fatlarla an›lmas›na neden olmufltur. Söz konusu stratejiyi bütünlüklü biçimde savunan ve “özgürlükçü”, “demokrat”, “liberal” gibi terimlerle an›lan Özalc› çizgi ise, programatik devaml›l›¤›n›
ancak 2000’li y›llarda adeta “imal edilen” AKP eliyle
sa¤layabilmifltir. Siyasal ‹slam’›n neoliberal politikalar›n
uygulay›c›s› olarak özgün bir flekilde rejime monte edilebilmesini sa¤layan ve “›l›ml› ‹slam projesini” ülkemizde yaflama geçiren siyasal aktör olan AKP, bu çizgisiyle 2000’li y›llar›n ilk on y›l›nda rejimin dönüflümüne de damgas›n› vurmufltur. Bu süreçte hem egemen blo¤un bilefliminde bir de¤iflim hem de rejim aç›s›ndan neoliberal politikalar›n gere¤i olan bir dönüflüm
120
B
Hz. Cebrail bile
parti kursa,
ard›ndan gitmem
TOPLUMSAL MUHALEFET
2
Siyasal yelpaze yeniden flekillenirken
Toplumsal
muhalefette
aray›fllar
‘ ’
S‹YASAL GÜNDEM
S‹YASAL GÜNDEM
S‹YASAL GÜNDEM
ve bunlar›n çeflitli tezahürleri her gün birbirinden ba¤›ms›z politik tart›flmalarm›fl gibi gündeme geliyor. Türkiye’de Kürt sorunundan yarg› tart›flmas›na kadar çeflitli gündemler etraf›nda egemenlerin kendi aralar›nda
sürdürdükleri mücadelede taraflar daima bir “alt›n kural”a sad›k kal›yorlar: Halk›n ba¤›ms›z bir siyasi güç
olarak çat›flmaya müdahalesine izin vermemek! Kürt
sorununda farkl› “çözüm” projelerinin ortak özelli¤i,
Kürt halk›n›n ortak siyasal iradesini (Kürt hareketini)
sürecin d›fl›nda b›rakmak olurken, yarg› üzerine dönen
tart›flmalar da Milli Güvenlik Kurulu (MGK) ve Hakimler ve Savc›lar Yüksek Kurulu (HSYK)’nun s›k› s›k›ya kilitlenmifl kap›lar›n›n ard›nda yürütülüyor. K›sacas› çat›flmalar muhtelif, ama mutabakat tek: Egemenler aras› iktidar (paylafl›m) kavgas›ndan ve egemen s›n›flar›n ezilen s›n›flara sald›r›s›ndan ibaret bir tarih yazmak!
KR‹Z
Kapitalist
barbarl›¤a
karfl›
insanl›k
savafl›
Krize karfl› sermayenin e¤ilimleri
belirginleflmeye bafllad›:
Güvencesizli¤in derinlefltirilmesi
ve genellefltirilmesi ile do¤an›n
birikim ad›na fethi!
K
riz sistemi sarsmaya devam ediyor. Ancak
istatistiksel verilerin “beklendi¤i kadar kötü olmamas›”, küçülme oranlar›n›n azalmas› bile dünyadaki tüm zenginliklerin yüzde 73’ünü elinde tutan yüzde 5’lik az›nl›k
taraf›ndan sevinç 盤l›klar›yla karfl›lan›yor. Her yüzde
1’lik küçülmeyle açl›k s›n›rlar›n›n alt›na itilen milyonlarca mülksüzlefltirilmifl proleter ailesine sab›r telkin
ediliyor. Ekonomik küçülmenin azal›p birkaç sene içinde ç›k›fla geçilece¤ine dair hikayelerle emekçi s›n›flara
umut da¤›t›l›yor. Her fleyi hepimizden iyi bilen teknokrasilerinin, bürokrasilerinin, uzmanlar›n›n, müsteflarlar›n›n, CEO’lar›n›n “ar›zay›” tan›mlay›p düzeltmesine kadar iflçi s›n›f› sessiz tutulmaya çal›fl›l›yor. Bu “düzeltme” faaliyetinin dünyay› nereye götürece¤ine dair tart›flmalar ise genelde teknik analizler düzeyinde sürdürülüyor.
Biyoloji biliminde organizman›n kendini iyilefltirme gücünün olup olmad›¤›n›n a盤a ç›kaca¤› evreye iflaret
eden “kriz” kavram›, hemen hemen tüm bilimlerde bir
“dönüm noktas›n›” ifade eder. De¤iflime at›fta bulunan
bu dönüm noktas› sistemin yeniden yap›lanmas›na da
kökten niteliksel dönüflümüne de yol açabilir. Ancak
özellikle toplumsal olaylarda dönüm noktalar› bir ‘an’›
de¤il süreci ifade eder. Kriz sonras› yeniden yap›lanan
veya kendisi olmayana/karfl›t›na dönüflen sistemin ipuçlar›/nüveleri kriz öncesi sistemin içinde biriken dinamiklerde görülebilir.
Sistemin kendi içinde yeniden yap›lanma dinamikleri,
flu anda iki temel alandaki e¤ilimlerle ifadesini bulmaktad›r. Birincisi, finans, biliflim, medya ve enerji oligarflilerinin “çevre dostu” k›l›¤›na girerek öne ç›kard›klar›
“yeflil ekonomi” ve ikincisi, son y›llarda y›ld›z› h›zla
parlayan ve ABD hegemonyas›n› sarst›¤› iddia edilen
ülkelerin sermaye birikim süreçleri. Sistemin kendi karfl›t›na dönüflmesinin dinamikleri ise, 21. yüzy›l›n “ihracat y›ld›zlar›” Bangladefl’te, M›s›r’da, Çin’de son y›llarda giderek yükselen proleter isyanlarda, Peru’dan ‹ngiltere’ye dünyan›n hemen her yerinde kamu hizmetleri emekçilerinin yükselen muhalefetinde; k›r yoksullar›-
n›n Latin Amerika’da, Hindistan’da, Çin’de, Do¤u Avrupa’da çokuluslu tar›m, maden ve enerji tekellerine
karfl› yayg›nlaflan direnifllerinde gözlenmektedir.
Krizin, “sürekli var olan çeliflkilerin ani ve zora dayanan çözümleri” olarak sermaye s›n›flar› lehine çözülemeyip devrimci krize dönüflmesine yol açabilecek
olan öfke bir süredir birikmeye ve patlamaya devam
ediyor. Bununla birlikte, dördüncü bunal›m döneminde
h›zla “proleterleflen çeliflkiler”1, devrimci bir krize dönüflmedi¤i ölçüde sermaye içi çat›flmalar›n ve uzlaflmalar›n belirleyici olaca¤›n› unutmamak gerekiyor. Son
dönemlerde yükselen milliyetçilik ve özellikle ›rkç› sa¤c› partilerin Avrupa’daki yükselifli, uluslararas› finansal
sistemin yeniden yap›land›r›lmas›na dair tart›flmalar,
Kafkaslar baflta olmak üzere enerji hatlar› civar›nda t›rmanan itifl kak›fl, “çevre dostu” enerji kaynaklar› ve sanayileflme tart›flmalar› sermaye içi mücadelelerin çeflitli yans›malar› olarak göze çarp›yor. Eme¤e karfl› güvencesizli¤i ve esnek çal›flmay› derinlefltiren düzenlemeler, ücretlere, sendikalara ve kamusal haklara yöne-
lik operasyonlar, tar›mda artan flirket egemenli¤i sermaye içi uzlaflma alanlar› olarak öne ç›k›yor. Çat›flmalar›n nereye ba¤lanaca¤›na dair kehanette bulunmak çok
mümkün ve anlaml› görünmüyor ancak, çat›flmalar›n
görünür biçimlerinin ard›ndaki s›n›f mücadelesi dinamiklerinin a盤a ç›kart›lmas›n›n, önümüzdeki dönemin
devrimci siyasetinin yolunu tayin edebilmesi aç›s›ndan
önemli faydalar› olaca¤› aç›k.
Emperyalist kapitalist sistemin fetret
devri
Yeni sömürgecilik sisteminin IV. bunal›m dönemindeki kurucu yöntemi olan neoliberalizm söylem düzeyinde ‘gözden düflüyor’, ABD’nin askeri güce ve finanslaflmaya dayal› egemenli¤i sürdürülemez hale geliyor.
1980 sonras› ABD egemenli¤inin simgesi finans kurumlar› y›k›l›rken (son 19 ayda kapanan banka say›s›
80’e yaklaflt›), 20. yüzy›lda ABD hegemonyas›n›n sanayi üstünlü¤ü etraf›nda kuruluflunun simgesi General
Motors gibi tekelleri de beraberinde götürüyor. ABD
120
120
TOPLUMSAL HAREKETLER
SALGIN HASTALIKLAR
SALGIN HASTALIKLAR
Anti-kapitalist bir kalk›flman›n efli¤inde
Neoliberal
kapitalizmin
yükselen
karl› sektörü
Neoliberalizme karfl›
özsavunma hareketleri
Bugünkü küresel kriz, mülkiyet ve iktidar iliflkileri sorununu neoliberalizme karfl› geliflen özsavunma hareketlerinin gündemine çok daha yak›c› bir
biçimde sokarak, özsavunmadan anti-kapitalist bir karfl› ata¤a geçifl aç›s›ndan ciddi olanaklar sunmaktad›r
TOPLUMSAL HAREKETLER
N
eoliberal rüya bitti. Kapitalizmin uzlaflmaz
çeliflkilerinin üzerini örten yan›lsamalar da¤›ld›. S›n›f mücadelelerinin yeni ve dünyan›n gelece¤i aç›s›ndan tayin edici bir
perdesi aç›ld›. Neoliberal kapitalizmin merkez ülkelerinde, yeni yükselen güçlerinde, yeni sömürgelerinde s›n›flar mücadelesini ve iflçi s›n›f›n›n sermaye karfl›s›ndaki ba¤›ms›z ç›karlar›n› yok sayan, küçümseyen yan›lsamalar bir bir da¤›l›yor.
Geliflmifl kapitalist merkezleri iç savafl korkusu sard›.
ABD’li stratej Zbigniew Brzezinski, ‹ngiliz gizli servisi MI5 ve Avrupal› strateji kuruluflu LEAP/Europe’nin
2009’da Avrupa, ABD ve Japonya’da s›n›flar aras› çat›flmalar›n fliddetlenece¤i yönündeki tahminleri do¤rulan›yor.
Fransa’da neoliberal Sarkozy hükümeti, ülke tarihinde
1968’de dahi görülmemifl kitlesellikteki grevler ve so-
kak eylemleri karfl›s›nda geri ad›m atmak zorunda kald›. Sanayi iflçilerini, kamu emekçilerini, üniversite ve
lise gençli¤ini ve göçmenleri birlikte seferber eden bu
kitle hareketi dalgas›, son iki y›ld›r Yunanistan, ‹talya,
Almanya’da da sokaklar› dolduruyor.
Geliflmifl kapitalist ülkelerin yerini almaya çal›flan Çin,
bunu ekonomik büyümede oldu¤u kadar s›n›fsal öfke
patlamas›nda da do¤ruluyor. 2006’da 90 bin, 2008’de
120 bin iflçi eyleminin gerçekleflti¤i Çin’de sadece
2009’un ilk üç ay›nda grev, sokak protestosu, yol kesmelerden oluflan 58 bin eylem gerçekleflti. Bu eylemler ço¤u zaman patronlar› ve yöneticileri hedef alsa da,
kimi zaman iflsizli¤in ve hak gasplar›n›n yaratt›¤› tepki, etnik ayr›mlar temelinde s›n›f içi gerginlikleri de tetikledi. Son Sincan olaylar› da böylesi bir zeminde geliflti.
Neoliberal politikalarda Latin Amerika’y› geriden takip
Kamusal sa¤l›k sisteminin neoliberal reformlarla y›k›ma u¤rat›lmas›
birçok insan›n asl›nda önlenebilir
ölümlerle yaflam›n› kaybetmesine
neden oldu. Domuz gribinin görüldü¤ü birçok ülkede sa¤l›k sisteminin neoliberal yap›sal uyumdan geçti¤i görülüyor
N
eoliberal kapitalizmin do¤al çevrede ve
dünya üzerindeki canl› türlerinin yaflam
koflullar›nda yaratt›¤› tahribat kendini
ölümcül salg›n hastal›klarla da a盤a ç›kar›yor. Elbette salg›n hastal›klar ve bu
hastal›klarda büyük insan ve hayvan topluluklar›n›n yaflam›n› kaybetmesi dünya tarihi aç›s›ndan yeni de¤il.
Ama bugün durumu geçmiflten farkl› k›lan birkaç ö¤e
var: Kar› temel alan kapitalist üretim ve neoliberal düzen “yeni hastal›klar›n oluflum yata¤›” haline geldi.
Vahfli emek sömürüsü, neoliberal siyasetin yayg›nlaflt›rd›¤› endüstriyel tar›m ve hayvanc›l›k, sa¤l›k, kent ve
enerji politikalar›, a盤a ç›kan hastal›klara as›l ölümcüllü¤ü katan unsurlard›r. Üstelik tüm bunlar, insanl›k bu
hastal›klardan korunabilecek bilimsel t›bbi geliflmelere
ve araçlara sahipken yaflan›yor. Sermaye, salg›n hastal›klar› bugün kendisi için yeni kar alanlar›na çevirmifl
durumdad›r.
Kanatl›, insan ve domuz gribi virüslerinin gen aktar›m› (de¤iflimi) sonucu ortaya ç›kan ve insandan insana
geçme özelli¤i kazanan domuz gribi, bu hastal›klardan
en yenisidir. Domuz gribinin a盤a ç›kt›¤› koflullar› yaratan en önemli etken küçük üreticili¤in tasfiyesi ve tar›msal/hayvansal üretimin kar amaçl› flirketlerin elinde
endüstrileflmesidir. Tar›m ve hayvanc›l›k tekellerinin
elindeki endüstriyel çiftliklerde (bunlara fabrika tar›m›fabrika hayvanc›l›¤› da deniyor) hayvansal ürünler seri
üretime tabi tutuluyor. Do¤al yaflamlar›ndan uzakta, devasa iflletmelerin kapal› alanlar›nda iç içe, kendi d›flk›lar› aras›nda yaflayan domuz, inek ve kufllar tamamen
yapma yemlerle, birbirlerinin gübreleri ve art›klar›yla
besleniyorlar. Afl›r› kalabal›k ve d›flk›larla iç içe yaflam,
hayvanlar›n birbirlerine patojen (hastal›k yapan mikro-
organizma) aktar›m›n› h›zland›r›yor. Hayvanlar›n daha
h›zl› büyümesi için yap›lan antibiyotik i¤neler virüslerin antibiyoti¤e karfl› ba¤›fl›kl›¤›n› artt›r›yor. Çiftliklerde çal›flan insanlar ve hayvanlar için düzenli sa¤l›k
kontrolü yap›lmad›¤› gibi, hayvanlarda a盤a ç›kan birçok hastal›k ve ölüm vakas› da gizleniyor.
Hasta hayvanlardan üretilen g›da maddelerinin insanlara yedirilmesi kar mant›¤›n›n do¤al bir sonucu olarak
ortaya ç›k›yor. Yaklafl›k 15 y›ll›k bir geçmifle sahip
olan endüstriyel hayvanc›l›k, dikey bütünleflme ve küçük üreticilerin sektöre ba¤›ml›laflt›r›lmas› yoluyla dünya çap›nda yay›l›rken, hastal›klar›n da yay›lmas›n› tetikliyor. Üretim zinciri KFC ve McDonalds gibi haz›r
g›da devlerinde tamamlanan endüstriyel hayvansal g›da
üretiminin dünya üzerinde ulaflmad›¤› ülke yok gibi.
Endüstriyel tar›m ve hayvanc›l›k iflletmeleri ayn› zamanda en yo¤un emek sömürüsü biçimlerini de kendi-
leriyle birlikte gittikleri yerlere tafl›yorlar. Büyük tar›msal arazilerin çevrilmesi ve bu iflletmeleri çevreleyen
k›rsal üreticilerin sözleflmeli üretimle kendilerine ba¤›ml› k›l›nmas›, endüstriyel tar›m ve hayvanc›l›¤›n yo¤un
kulland›¤› bir sistem. Bu sisteme göre küçük üreticiler
imzalad›klar› sözleflmelerle kanatl› üretiminde civcivleri, hayvan besinlerini, veteriner ürünlerini ve teknolojiyi ana flirketten al›yor; ancak hayvanlar›n hasta olmas› ve ölmesi durumunda tüm sorumluluk çiftçilere ait
oluyor. Endüstriyel çiftliklerde ana çal›flma biçimi güvencesiz çal›flmad›r. Domuz gribi de bu koflullar›n ürünü, neoliberal kapitalizmin eseridir.
Hastal›¤›n merkezi olarak Meksika’n›n gösterilmesi ve
hastal›ktan en fazla Meksika halk›n›n etkilenmesi, bu
ülkenin neoliberalizmin, ticaret, tar›m-hayvanc›l›k ve
sa¤l›k politikalar›n›n kesiflim noktas›nda bulunuyor olmas›ndan kaynaklanmaktad›r. Meksika, neoliberal re-
120
120
LA‹KL‹K
D‹S‹PL‹N
Laikli¤in krizi
ve hak mücadeleleri
1
Girifl
‘Laiklik sorunu’, Türkiye tarihinin en karmafl›k
ve en belirleyici sorunlar›ndan biridir. Sorunun
tarihsel kökleri, Osmanl› ‹mparatorlu¤u’nun çözülüflünden 1923 Devrimi ve Cumhuriyetin kurulufluna,
yeni sömürgecilikten neoliberal yeni sömürgecili¤e kadar uzanmaktad›r. Bütün tarihsel dönüm noktalar›nda
laiklik sorunu mutlaka gündeme gelmekte, fliddetli tart›flmalara ve çat›flmalara yol açmaktad›r. Laiklik, düzenin krizinin derinleflti¤i anlarda ve yeniden yap›lanma
süreçlerinde ‘kurucu’ ya da ‘kurtar›c›’ bir rol oynayarak sürece damgas›n› vurmaktad›r.
Çünkü ‘‹slamc›l›k ve laiklik’ karfl›tl›¤›, bir s›n›f savafl›m› ve bunun mevzilerinden biri olarak bir iktidar çat›flmas› alan›d›r. T›pk› 2009 Türkiyesi gibi s›n›f savafl›m›n›n fliddetlendi¤i anlarda, ‹slamc›l›k-laiklik karfl›tl›l›¤› da bu kavgada etkin biçimde yer almaktad›r.
Bugünkü haliyle olmasa da, daha ‹mparatorlu¤un çözülüfl sürecinde “çat›flma” bafllam›fl; sömürgeci-emperyalist devletlerin zorlamas›yla, yavafl ve sanc›l› bir flekilde laik ad›mlar at›lmaya bafllanm›flt›r. 1923 Devrimi ve
Cumhuriyetin temel dönüfltürücü at›l›mlar›, “baflar›s›n›”
laik reformlara borçludur. Laiklik sayesinde iktidar,
burjuvazi lehine el de¤ifltirmifltir. Laiklik, Osmanl›’n›n
feodal-dinsel gericili¤ine karfl›, Cumhuriyetin kurucu ilkesi olarak tarihsel bir rol oynam›flt›r. Bu dönemde
devletin örgütlenmesinden toplumsal/gündelik yaflam›n
düzenlenmesine kadar, dinsel kurallara dayal› bir egemenlik biçiminin sona ermesinde ciddi mesafe kat edildi. Burjuva dünya görüflünü temsil eden temel ad›mlar
at›larak kapitalist devrimin önü aç›ld›.
Gerek devlet iktidar›n›n özgürlefltirici bir laiklik anlay›fl›
temelinde örgütlenmesi gerekse, ‹slamc› gerici cemaatler
taraf›ndan doldurulan toplumsal bofllu¤un özgürlefltirici bir
toplumsal hareketle doldurulmas›nda, laiklik, “kapitalizmi
y›kan gerçek bir hareket” olarak karfl›m›za ç›kar. T›pk› dinci
gericili¤e karfl› mücadele etmeden laiklik savunulamayaca¤›
gibi, kamunun eflitlikçi, özgürlükçü, demokratik ve sosyalist
yap›lanmas› u¤runa mücadele etmeden de laiklik
savunulamaz
‹flin ilginç taraf›, 1950’lerden sonra Türkiye’nin yeni
sömürgelefltirilmesi sürecinde, emperyalizm, sermaye ve
‹slamc› gericili¤in iflbirli¤iyle at›lan önemli ad›mlar gene “laiklik” ad›na at›ld›. Emperyalizmin bölge stratejilerinde ve yeni sömürge kapitalizminin oligarflik iktidar›n›n temellerinin oluflturulmas›nda, dinci gericilik, sistematik olarak kullan›ld›. Öyle ki, sistemin kendisine
sundu¤u olanaklar› çok iyi de¤erlendiren ‹slamc› hareket, art›k 2000’lere gelindi¤inde, neoliberal yeni sömürgecili¤in kurmay partisi olarak iktidara yerleflti.
‹flte laikli¤in krizi bu noktada ortaya ç›kmaktad›r. ‹ktidar, gene el de¤ifltirmektedir. Ne var ki, bu sefer iktidar blo¤unda yeni hegemonik güçler bulunmaktad›r.
“‹slamc› parti” AKP’nin siyasal önderli¤ini yapt›¤› bu
neoliberal-‹slamc› dinamikler, geleneksel Kemalist laikli¤e meydan okuyarak kendi iktidar›n› tesis etmektedir.
Devlet sistemini ve siyasal rejimi köklü bir dönüflüme
zorlayan egemen s›n›flar aras› bu çat›flma süreci, “la-
iklik” ve “ulusal birlik” (“üniter devlet”) ekseninde çok
boyutlu bir devlet krizine yol açmaktad›r.
Türkiye’de iktidar iliflkileri, oldum olas›, egemen s›n›flar aras› sert çat›flmalara sahne olmufltur. Son y›llar›n
en sert çat›flmas› ise, hiç kuflku yok ki, laiklik ve Kürt
sorunu etraf›nda yaflanmaktad›r. ‹slamc› gericili¤in ve
neoliberal dönüflüm program›n›n ortak hamleleri, egemen laiklik anlay›fl›n› (‘Ulusalc›-Kemalist laiklik’) büyük bir krize sürükleyerek devlet sistemini t›kamaktad›r. Bugüne dek bask›c›-faflist devlet uygulamalar›n› “irtica tehlikesine karfl› laikli¤in savunusu” olarak meflrulaflt›ran egemenler, Kürt halk›na karfl› “milli zulüm politikalar›n›” da “bölücü teröre karfl› ulusal birli¤in savunusu” olarak meflrulaflt›rm›flt›. Oysa art›k Siyasal ‹slam, neoliberal rüzgara tutunup ola¤anüstü büyüyerek
iktidara gelmifltir. Arkas›na ald›¤› ‹slamc› sermaye, üzerinde yükseldi¤i genifl tabanl› kitlesel destek, uluslararas› emperyalist dayan›flma a¤lar›n›n zorlamas› ve liberal solun eflsiz katk›lar›yla Ulusalc›-Kemalist laikli¤i
ciddi bir meflruiyet krizine sürüklemektedir. Kürt sorununda da, Kürt hareketinin özellikle son y›llarda gerilla d›fl›ndaki halk deste¤ini önemli ölçüde seferber edebilmesi, 29 Mart 2009 yerel seçiminde kaydetti¤i baflar› ve “ayr› devlet-ayr›lma-özerklik” tez ve taleplerini
anlafl›l›r biçimde geri çekmesi “ulusal birli¤e” dayal›
fliddet politikalar›n› gayr› meflru bir noktaya itmektedir.
‹ktidar blo¤unda hegemonya kuran dinci gericilik ve
sermaye gericili¤ine dayal› ‹slamc›-liberal ittifak, ABD
emperyalizminin kurmayl›¤›nda, sistemi, ‘dinci/muhafazakar-liberal’ yoruma dayal› bir dönüflüme zorlamaktad›r. Bunun karfl›s›nda, Önderli¤ini TSK’n›n yapt›¤›, ulusalc›lar›n, orta s›n›flar›n ve baz› Alevi topluluklar›n›n
oluflturdu¤u kamp›n1 , zaman zaman TÜS‹AD’›n da
deste¤ini alarak kurulu düzenin (statükonun) korunmas› üzerinden laiklik savunusu yapmas›, laiklik krizini,
bütün gerici unsurlar› tetiklenmifl olarak gündeme getirmektedir. Özetle, laiklik krizi karfl›s›nda egemenler,
düzenin neoliberal, muhafazakar, dinci gerici ve faflist
dinamiklerini güçlendirerek çözüm aray›fl›na giriflmektedir.
Bunun karfl›s›nda sol ise, bu krizi devrimci bir do¤rultuda derinlefltirecek politikalar üretmekte yetersiz kalmaktad›r. Sol hareket zay›fl›¤›ndan ve kendine güvensizli¤inden dolay›, ülkedeki ana kamplaflmalara ba¤l›
olarak, ya ulusalc›-Kemalist laiklik anlay›fl›n›n desteklenmesine ya da ‹slamc›-liberal laiklik anlay›fl›n›n desteklenmesine yönelmektedir. Oysa iflçi s›n›f›n›n devrimci siyasetinin bir parças› olarak, halk›n ‘devrimci-sosyalist bir laiklik anlay›fl›’ temelinde politik bir güç ha-
120
120
120
S‹YASAL GÜNDEM
Köfleye s›k›fl›yorlar!
Devrimci y›¤›nak zaman›
Sömürge kapitalizmi, kusursuzca kurgulanm›fl ideal dönüflümlerle de¤il,
at›lan her ad›mda devrimci krizin derinleflti¤i, ezilenlerin devrimci eyleminde mevzilenen gerçek devrimci y›k›mlarla de¤iflir. Solun krizinden devrimci ç›k›fl›n yolu, bu gerçek y›k›mlarda odaklanan devrimci y›¤›naklarla
aç›lacakt›r
›n›f mücadelelerinin giderek fliddetlendi¤i bir
kriz sürecinden geçiyoruz. Güvencesiz çal›flma yöntemlerini genellefltiren ad›mlar iyice
s›klaflt›. Kamu hizmetlerine ve temel ihtiyaç
maddelerine yönelik zamlar, tar›mda üreticileri isyana sürükleyen k›s›nt›lar, halk›n yaflam›n› her
geçen gün daha çekilmez k›l›yor.
S
2
Sermayenin topra¤a, suya, enerjiye, havaya ve genel
olarak do¤aya yönelik “çitleme harekat›”n›n ad›mlar›n›n
daha da yak›ndan duyulmas›, egemen s›n›flar›n halk s›n›flar›na karfl› fliddetlendirdikleri sald›r›n›n ilk elden s›ralanabilecek gündemleri olarak öne ç›k›yor. Ancak s›n›f mücadeleleri elbette ki bu sald›r›lardan ibaret de¤il.
Egemenler aras› mücadeleler de giderek fliddetleniyor
S‹YASAL GÜNDEM
ve bunlar›n çeflitli tezahürleri her gün birbirinden ba¤›ms›z politik tart›flmalarm›fl gibi gündeme geliyor. Türkiye’de Kürt sorunundan yarg› tart›flmas›na kadar çeflitli gündemler etraf›nda egemenlerin kendi aralar›nda
sürdürdükleri mücadelede taraflar daima bir “alt›n kural”a sad›k kal›yorlar: Halk›n ba¤›ms›z bir siyasi güç
olarak çat›flmaya müdahalesine izin vermemek! Kürt
sorununda farkl› “çözüm” projelerinin ortak özelli¤i,
Kürt halk›n›n ortak siyasal iradesini (Kürt hareketini)
sürecin d›fl›nda b›rakmak olurken, yarg› üzerine dönen
tart›flmalar da Milli Güvenlik Kurulu (MGK) ve Hakimler ve Savc›lar Yüksek Kurulu (HSYK)’nun s›k› s›k›ya kilitlenmifl kap›lar›n›n ard›nda yürütülüyor. K›sacas› çat›flmalar muhtelif, ama mutabakat tek: Egemenler aras› iktidar (paylafl›m) kavgas›ndan ve egemen s›n›flar›n ezilen s›n›flara sald›r›s›ndan ibaret bir tarih yazmak!
Tarihte böyle anlar çok s›k yaflanmaz. Kriz süreçleri
genellikle, sadece “art›k eskisi gibi yönetemeyenlerin”
de¤il, ayn› zamanda “eskisi gibi yönetilmek istemeyenlerin” de gelece¤i flekillendirmek ad›na ata¤a geçti¤i
dönemler olarak yaflan›r. Türkiye’nin son döneminde
egemenler, “bundan sonra nas›l yönetebilecekleri” konusunda büyük bir kap›flma ve kafa kar›fl›kl›¤› yaflarken, Türkiye solu, bu dinamik süreci sadece seyretmekte ve sürecin (krizin) bir parças›na dönüflmektedir. Art›k “süreci izleyip geliflen sald›r›lar› protesto eden” bir
sol çizginin miad› dolmufltur. “Yar›n› bugünden kurmay›” hedefleyen politik-pratik bir çizgiyle ezilenlerin
“kendi tarihini” yazma umudunu ateflleyecek bir sol ç›k›fl için gün bugündür. Egemenlerin kurdu¤u savlanan
“gelece¤e” yat›r›m yapan “liberal sol” projelerin de,
“yeni”deki sald›rganl›¤a karfl› “eskiyi korumaya” odaklanan “ulusalc› sol” ç›rp›n›fllar›n da göremedikleri, görmek istemedikleri, yeni sömürge kapitalizminin giderek
daha fazla, her yönü hesap edilmifl, kusursuzca kurgulanm›fl dönüflümlerle de¤il, kendini tekrarlayan kriz k›s›r döngüleriyle karakterize oldu¤udur.
Kürt sorununda “al ve sus” mutabakat›
Türkiye’nin kriz k›s›r döngülerinin bafl›nda Kürt sorunu gelmektedir. K›s›r döngüyü k›rma iddias› bar›nd›ran
“aç›l›m” süreci, er ya da geç dönüp dolafl›p ayn› ç›kmaz soka¤a “aç›lmaktad›r”: Sömürge tipi faflizm!
ABD’nin Irak’tan çekilme takviminin ifllemeye bafllamas›yla beraber “Irak Kürdistan› ile iliflkilerin gelifltirilmesi” hem bir zorunluluk hem de bir f›rsat olarak
gündeme gelmektedir. Konunun zorunluluk k›sm›
ABD’nin stratejik amaçlar›yla ilgilidir ve Türkiye’nin
Irak Kürdistan› için bir tehdit de¤il emperyalizmin hiz-
metinde bir müttefik haline gelmesi istenmektedir.
Konunun f›rsat boyutunu ise sermayenin ald›¤› kar kokusu ve devlet terörü oluflturmaktad›r. Irak Kürdistan’›nda enerji baflta olmak üzere birçok ticari faaliyete giriflen Do¤an ve Karamehmet gibi tekelci sermaye
temsilcileri, ba¤l› olduklar› emperyalist flirketlerle birlikte bölgeye yönelik ilgilerini art›r›yor. Ayr›ca, Fethullah Gülen cemaatinin bu bölgede kurumsallaflan faaliyetleri (1 üniversite, 4 kolej, 1 ilkö¤retim okulu, 3 e¤itim merkezi) ile daha aktif bir bölgesel güç haline gelme hesaplar› ise konunun f›rsat boyutunu ifade etmektedir. Bütün bunlar›n yaratt›¤› “elveriflli ortam›”, 2009
sonuna kadar “terör sorununu” çözmek için uygun bir
f›rsat olarak de¤erlendiren TSK da f›rsatç›lar cephesinde an›lmal›d›r.1
Bu zorunluluk ve f›rsatlar do¤rultusunda de¤ifltirilmeye
çal›fl›lan Irak siyaseti, Türkiye’de Kürt sorununun yönetiminin mevcut haliyle devam etmesini olanaks›z k›lmaktad›r. Bu aç›dan “aç›l›m” (demokratik halkç› bir
çözüm de¤il!) öncelikle egemen s›n›flar›n önemli bir
bölümünün talebi olarak gündeme gelmektedir.
29 Mart yerel seçim öncesi, TSK’n›n da onay›n› alan
dönüflümün temel dayanaklar›ndan biri, bölgede özellikle Gülen cemaatinin iliflki a¤lar› vas›tas›yla AKP’yi en
büyük Kürt partisi yapma hesaplar›yd›. Seçimlerde a盤a ç›kan Kürt halk›n›n iradesiyle birlikte bu hesap bozulmufltu. Seçimlerde yaflanan baflar›s›zl›k yukar›da bahsedilen f›rsat ve zorunluluklar› ortadan kald›rmad›¤›
için “aç›l›m” iddias› yükseltilmeye devam edildi. Cumhurbaflkan› Abdullah Gül’ün, “zorunluluk ve f›rsat plan›”na ba¤l› olarak “iyi fleyler olacak” söylemi sürecin
ateflleyici sözlerini oluflturdu. Genelkurmay Baflkan› ‹lker Baflbu¤’un 2009 y›l›n› PKK ile mücadelede “f›rsat
y›l›” ilan etmesi; Baykal’›n aff›n bile gündeme gelebilece¤ine iliflkin ç›k›fl› ve en nihayetinde Erdo¤an’›n bir
çözüm plan› haz›rl›¤› içinde olduklar›n› duyurmas› bu
iddian›n en ak›lda kalan laflar›yd›.
“Aç›l›m” laf ebeli¤inin doruklara ulaflt›¤› bir dönemde,
faflizmin bildik bask›c› yöntemleri h›z›n› hiç kesmedi.
Kürt halk›n›n tüm etkin militan temsilcilerine sald›r›lar
gerçekleflti. Hareketin en dinamik unsurlar› olan kad›n
ve gençlik kesimlerinin örgütlenmeleriyle; Kürt hareketinin emek hareketiyle kurdu¤u köprüler tahrip edilmeye çal›fl›ld›. 12 yafl›ndaki U¤ur Kaymaz’› evinin önünde 13 kurflunla katledenleri aklayan düzen, 2006’da yenilenen Terörle Mücadele Kanunu ile beraber iki y›ld›r hapishanelere doldurdu¤u 12-18 yafl aras›ndaki yüzlerce Kürt çocu¤una yenilerini ekledi. Ve en nihayetinde 26 Temmuz 2009’da Beytüflflebap’ta iki DTP’li-
3
S‹YASAL GÜNDEM
nin vahflice infaz› 1990’lardaki kirli savafl yöntemlerini an›msatt›.
Aç›l›m ad›na ifade edilenler ise, bafllang›çta çeflitli yerleflim yerlerine Kürtçe isimlerinin iadesi ve Kürdoloji
enstitüsü aç›lmas› gibi s›n›rl› “ödünleri” aflamazken,
egemenler içi çeflitli kesimler daha “radikal” veya “s›n›rl›” çeflitli çözüm önerileri etraf›nda dalaflmalar›n› sürdürdüler. Baflbakan Erdo¤an’›n bu süreçte “allem edip
kalem edip” DTP ile görüflmeyerek, uzlaflman›n içeri¤ini ilan etti: Kürtlerin örgütlü siyasal varl›¤›n›n inkar›! “Sorun”un bir taraf›n› görmezden gelen iktidar, hem
gerçek bir çözümden uzak oldu¤unu, hem de süreci
kendine yontacak projeden vazgeçmedi¤ini gösterdi.
Cemaat medyas› da (Zaman gazetesi, Samanyolu TV
vs…) bu tavra paralel biçimde Kürt halk›n›n örgütlenmelerine yönelik dilini sertlefltirerek, faflist uygulamalara ve polis-jandarma sald›r›lar›na alk›fl tutmaya, Kürt
hareketini de “Ergenekon saflar›”na sokma çabalar›na
h›z vermeye bafllad›.
Erdo¤an’›n bu iflah olmaz inkarc›l›¤›n›n bir di¤er nedeni ise, liberallerin ›srarla anlamak istemedikleri bir
gerçekli¤e dayanmaktad›r: Gericili¤in ve faflizmin ayn›
4
toplumsal temelden beslendi¤i gerçe¤ine. En fazla 2 y›l
sonra gerçekleflecek genel seçimlere giderken, kriz nedeniyle yaflanmas› olas› oy kayb›na, ›rkç›-milliyetçi tepkilerin de eklenmesinden duyulan endifle AKP’nin
“kozmetik aç›l›m”lar› bile hayata geçirmesini güçlefltirmektedir. Böylece, Kürt sorununa dair ad›mlar, “Musul
ve Kerkük’ün Kürtler’in iste¤iyle Türkiye’ye kat›laca¤›”na kadar varan fantastik “ütopya”larla desteklenerek,
kitle taban›n›n milliyetçi-Yeni Osmanl›c› tarihsel belle¤i canl› tutuluyor.
Süreci a¤›r aksak idare eden iktidar, KCK’n›n eylemsizlik sürecini 1 Eylül’e kadar uzatmas›na paralel olarak, Abdullah Öcalan’›n 15 A¤ustos’ta çözüm için bir
yol haritas› aç›klayaca¤›n› ilan ederek inisiyatif almas›yla gözle görülür bir telafl içine girdi. MGK’ya kat›lan 6 bakanla acil kriz toplant›s› yapan Erdo¤an, Kürt
sorununa dair bir paket haz›rl›¤› içinde olduklar›n› bir
kez daha ilan etti. Yine çeflitli aç›l›mlar›n laf›, uygulamas›ndan önce gelmeye bafllad›. (Resmi kurumlarda
Kürtçe bilen personel istihdam edilmesi, hapishanelerde ziyaretçilerle Kürtçe konuflulabilece¤i ve devletin
Kürtçe kitap basmas› gibi) Olas› hayal k›r›kl›klar›na
S‹YASAL GÜNDEM
karfl› da peflin peflin “aç›klanmayacak ve aç›klanmadan
uygulanacak” olan ikinci bir “gizli paketin” varl›¤›na
dair haberler bas›na servis edildi. Tüm gözlerin Öcalan’a çevrilmesi üzerine D›fliflleri Bakan› Davuto¤lu’nun
“Çözüm ‹mral›'da de¤il, Ankara'dad›r” fleklindeki ç›k›fl› ise sürecin müzakere ile de¤il tek tarafl› “al ve sus”
tarz› “aç›l›mlar” ile yürütülece¤ini bir kez daha gösterdi. ‘Sorunun bütün aktörlerinin oturaca¤› bir müzakere
süreci’ talep eden AKP’nin Güneydo¤u milletvekillerini “Söz ola kestire bafl›” diyerek “uyaran” Baflbakan
bu çizgiyi daha da kal›nlaflt›rd›. AKP’li Kürt vekillerin
bile tart›flmalar› engellenerek, bu “tart›flmas›z aç›l›m”
plan›n›n s›n›rlar› çizildi.2
Tüm bu geliflmeler rejimin çerçevesini belirleyen çizgilerin tamam›na (gericilik, faflizm, neoliberalizm) dokunan sol bir ç›k›fl için elveriflli bir konjonktürün oluflmas›na da neden olmaktad›r. Birincisi, “Al ve sus” siyaseti de¤iflimden öte rejimin k›s›r döngüsünü, Türkiye rejiminin yap›sal zaaflar› ekseninde yaflanan dü¤ümlenmeyi ve bu dü¤ümlenme nedeniyle doru¤a ç›kan
umars›z pragmatizmi ifade etmektedir. Sokaklarda infazlar, hapishanelerde çocuklar varken aç›l›m “mavallar›” okuyan liberallerin ve ‹slamc›lar›n Kürtler gözündeki inand›r›c›l›¤›n› yavafl da olsa yitirmeye bafllamas› ise
sol eksenli bir kardeflleflme ata¤›n›n baflar› olanaklar›n›
art›rmaktad›r. ‹kincisi, ekonomik krizle beraber derinleflen neoliberal y›k›mdan etkilenen genifl Kürt emekçi
nüfus olgusu da hesaba kat›ld›¤›nda, Kürtlerin sözde
aç›l›mlara eklemlenmesinin ne kadar da güçleflece¤i daha net ortaya ç›kacakt›r. Aç›l›mla dayat›lan neoliberal
asimilasyon, mülksüzleflme, yoksullaflma ve proleterleflme süreçlerinde y›k›ma u¤rat›lan Kürt emekçi halk›n›n,
oluflmakta olan yeni emek eksenli sorunlar›na yan›t ol-
maktan çok uzak görünmektedir.
Ancak sol muhalefetin kronik zaaflar›, sol bir ç›k›fl›n
önüne bir dizi engel koymaktad›r. Rejimin faflist ayg›tlar›n› h›zla yenileyen ve ustaca kullanma yetene¤i kazanan iktidara halel getirmek istemeyen, cemaati sivil
toplum belleyen, Erdo¤an’›n “polis rejimin teminat›d›r”
sözünü bile demokratikleflme ad›na alk›fllamaya bu kadar haz›rken liberal e¤ilimlerin sol içinden sökülüp at›lamamas› önemli bir sorundur. Tersten, “AKP’nin ve
bölücülerin devletin temel kurumlar›na karfl› ABD ad›na ortak mücadele” içinde oldu¤u gibi hiçbir güncel
olguyla örtüflmeyen senaryolar› üretmeye bay›lan ulusalc›lar›n sosyal demokrat taban› kuflatmas› da Kürt sorununda sol bir ç›k›fl›n önündeki engellerden biridir.
Ne var ki, Kürt hareketinin krizin en can yakan günlerinde, “flovenizmle bo¤ulmaya çal›fl›lan” Türkiyeli
yoksul emekçilerle bir kader ortakl›¤› duygusu yaratabilecek daha geniflletici ve birlefltirici bir mücadele
program› yaratamamas› da ciddi bir sorun olarak gündeme gelmektedir. Bu noktada, elbette Kürt hareketinde yüreklendirici ad›mlar da at›lmaktad›r. Bu yönde,
her fleyden önce, Kürt halk›n›n en genel siyasal iradesi, inisiyatifi ve kararl›l›¤› an›lmal›d›r. Halk›n büyük
kitleleri seferber eden inisiyatifi, egemenlerin “inkara
ve imhaya” dayal› Kürt politikas›n› sürekli baflar›s›zl›¤a u¤ratarak, daha karanl›k süreçlerin geliflimini önlemektedir. Ayr›ca, emek hareketi baflta olmak üzere,
toplumsal muhalefette mücadele eden sosyalist öznelerinin, kad›n ve gençlik hareketi militanlar›n›n çabalar›,
hareketin devrimci aç›l›m potansiyeli bak›m›ndan dikkate de¤erdir.
Sol bir ç›k›fl için “tren kaçm›fl” de¤ildir. Belli ki önümüzdeki dönem iyi fleylere dair vaatler, rejimin Kürt-
DTP Kürt sorununun
çözümünde yol haritas›
ç›kartmak için
Mersin’de bir kamp
düzenledi. Kamptan,
“Akil Adamlar Grubu”
oluflturulmas› ve 1 Eylül
Dünya Bar›fl Günü’nde,
Diyarbak›r’da bir milyon
kiflinin kat›laca¤› bir
miting düzenlenmesi
kararlar› ç›kt›.
5
S‹YASAL GÜNDEM
AKP yanl›s› medya
taraf›ndan hedefe
konan Ali Suat Ertosun, rejimin ruhunu
gösteren bir figür
olarak öne ç›kt›. 32
devrimci tutsa¤›n
katledildi¤i “Hayata
Dönüfl” operasyonunun “komutanlar›ndan” olan Ertosun,
Cemil Çiçek’in Adalet
Bakanl›¤› döneminde
kendisine verilen
Devlet Üstün Hizmet
Madalyas› ödülünü
Bülent Ar›nç’tan alm›fl, Abdullah Gül taraf›ndan da HSYK
üyeli¤ine atanm›flt›.
lerin ba¤›ms›z varl›¤›n› yok saymaya dayal› faflist özünü fazlaca zorlamayan, milliyetçi ç›k›fllar› fazlaca “k›flk›rtmayan” (örne¤in köklü bir Anayasal düzenleme ve
genel af içermeyen) bir iki göstermelik aç›l›mla s›n›rl›
kalacak. Belli ki huylu huyundan, faflizm en kirli sald›r› yöntemlerinden vazgeçmeyecek. Belli ki kriz en
güvencesiz çal›flma koflullar›na mahkum edilmifl Kürt
emekçilerin düzene entegre edilmesini zorlaflt›racak,
kentsel dönüflüm programlar› yoksul Kürtlerin yo¤un
olarak yaflad›¤› bölgelerde gerilimlere neden olacak (‹stanbul Bayramtepe ve Dolapdere gibi). Burada belirsiz
olan ve ortadan kald›r›lmas› gereken yukar›da s›ralanan
engellerdir. Bu durumda rejimin Kürt sorunu k›s›r döngüsünü gerçekten k›ran bir müdahale için aç›l›m yapmas› gereken devrimcilerdir. Sol içi sapmalara karfl›
ideolojik mücadele ve daha da önemlisi yeniden kardeflleflmeye yönelik daha aktif bir pratik mücadele çizgisi ad›na daha ileri ad›mlar atmak zorunludur.
‹ktidar kavgas›nda “laiklik” gündemi
ask›da
Düzenin krizinin bir di¤er aya¤›n› ise egemenler aras›
çeflitli mutabakatlar›n varl›¤›n› zorlayacak geliflmeler
oluflturdu. ‹ktidar kavgas› yarg›da k›z›fl›rken, çat›flman›n
“laiklik” tart›flmas›n› fazla yükseltmeden, “hukuk kural-
6
lar›, kuvvetler ayr›l›¤›” vs. üzerinden yürütülmesi dikkat çekti.
Yarg› eksenli çat›flmay› k›z›flt›ran ilk konu “‹rticayla
Mücadele Belgesi” oldu. Kürt sorunu etraf›nda oluflan
mutabakat›n seçim yenilgisinin ard›ndan, bu projenin
ana yürütücüsü olan Gülen’in ekranlara ç›k›p “irtica
tehdidi hortlat›labilir, insanlar›m›za yönelik komplolar
gündeme gelebilir” diye a¤lamas›, biraz da bu baflar›s›zl›¤›n yaratt›¤› belirsizlik ortam›nda, mutabakat›n bir
aya¤›n›n zay›flamas›yla yaflanabilecek krizlere iflaret
ediyordu. Ancak Gülen a¤lamakla kalmad›. “Has›mlar›” taraf›ndan üretilen/üretti¤i iddia edilen “‹rticayla
Mücadele Belgesi”nin ortaya at›lmas›yla Cemaat önemli kazan›mlar elde etti.
Öncelikle, bu süreçte cemaat, baflar›l› bir “önleyici psikolojik harekat” (asimetrik de¤il!) ile dokunulmazl›¤›n›
sa¤lamlaflt›rmaya çal›flt›. Belgenin gerçekli¤inin veya
sahteli¤inin ötesinde, konuya sonuçlar› itibar›yla bak›ld›¤›nda, “irtica ile mücadele” ad›na 28 fiubat yöntemlerinin kullan›lmas›n›n önüne geçildi. ‹kinci olarak, bu
tart›flmalara paralel olarak askerlerin sivil yarg›da yarg›lanabilecek olmas›na dair de¤ifliklik için zemin haz›rlanm›fl oldu. (Askeri vesayetin kald›r›lmas› tart›fl›l›rken
gündeme gelen 12 Eylül darbecilerin yarg›lanmas› ise
Erdo¤an’›n ifadesiyle “sulu bir flaka” olarak kald›.)
S‹YASAL GÜNDEM
Bu süreçte kutsanan “sivil yarg›”n›n nice katliamlar›,
kontrgerilla faaliyetlerini aklad›¤›, askeri yarg›dan farkl› bir rejimin ürünü olmad›¤›, yarg› üzerinde yaflanan
kap›flman›n ikinci raundunda gözler önüne serildi. Ergenekon davas› savc›lar› baflta olmak üzere Özel Yetkili Mahkemeler’in hakimlerinin ve savc›lar›n›n atanmas›na dair itifl kak›fl nedeniyle kilitlenen HSYK toplant›lar›na dair yay›nlarda, AKP yanl›s› medya taraf›ndan
hedefe konan Ali Suat Ertosun, tüm mutabakat ve çat›flmalar›n ötesinde rejimin ruhunu gösteren bir figür
olarak öne ç›kt›. 32 devrimci tutsa¤›n katledildi¤i “Hayata Dönüfl” operasyonunun “muzaffer” komutanlar›ndan olan Ertosun, Cemil Çiçek’in Adalet Bakanl›¤› döneminde kendisine verilen Devlet Üstün Hizmet Madalyas› ödülünü Bülent Ar›nç’tan alm›fl, Abdullah Gül
taraf›ndan da HSYK üyeli¤ine atanm›flt›. Evet, görünüflte iki cephe vard›: HSYK içinde Zekeriya Öz’ün
“kellesini isteyen” ekibin bafl›n› çeken Ertosun yandafllar› ve dün boynuna madalya takt›klar› Ertosun’un flimdi “kellesini isteyip” Ergenekon savc›lar›na siper olan
gerici-liberal cephe. Ancak her iki ismin ortak yönü bu
çat›flman›n üzerinde yükseldi¤i rejimin karakterini ortaya koydu. O ortak yön, Ertosun ve Öz’ün, Türkiye’nin
son on y›ldaki en büyük iki kontrgerilla operasyonunun mimarlar› olmas›yd›.
Ancak tespit edilmesi gereken bir gerçek ise, AKP
kamp›n›n, iktidar blo¤unda TSK kamp›n› geriletme
noktas›ndaki kararl› ad›mlar›d›r. Abdullah Gül’ün tüm
ça¤r›lara ra¤men, askeri yarg› usullerini de¤ifltiren yasay› veto edip ikinci kez gönderildi¤inde “mecburen”
onaylamak gibi bir oyuna ihtiyaç duymadan onay› vermesi; onaylarken hükümete tavsiye etti¤i ‘tereddütleri
giderici’ düzenlemeler konusunda ilgili bakanl›klarca bir
çal›flma bafllat›lmad›¤›n›n ortaya ç›kmas› önemlidir. Zira iktidar›n özellikle kriz koflullar›nda yaklaflt›¤› seçim
sath› mahallinde, uyumdan çok mevcut saflaflmay› diri
tutacak giriflimlere ihtiyac› oldu¤unu göstermektedir. Bu
yasal de¤ifliklikler, “‹slamc› kamuoyu”nda gün gelip 28
fiubat ve 27 Nisan’c›lar›n yarg›lanaca¤› bir rövanfl sürecinin ilk ad›mlar› olarak propaganda edilmektedir.
Benzer flekilde 28 fiubat sürecinde ‹mam Hatip Liselileri üniversitelerden uzak tutmak için devreye sokulmufl
olan “katsay›” uygulamas›n›n, art›k tamamen AKP’lilefltirilmifl YÖK taraf›ndan kald›r›lmas› da benzeri bir kayg›yla gündeme getirilmifltir. Bir di¤er rövanfl gündemi
olan “üniversitede türban serbestli¤i”ne dair Anayasa
de¤iflikli¤inin ard›ndan kapatma davas› ile karfl›laflan
hükümet, YÖK eliyle gerçeklefltirilen bu de¤iflikli¤i
“memnuniyetle karfl›layan” bir pozisyonda kalarak elindeki “olanaklar›n” çeflitlenmesinin keyfini sürmektedir.
Katsay› tart›flmas›n›n hükümeti türban tart›flmalar›nda
oldu¤u düzeyde y›pratmamas›n›n nedeni sadece karar›n
YÖK eliyle al›nmas› veya meslek liselerinin özendirilmesinin bir sermaye talebi olmas› de¤il, ayn› zamanda
“laiklik” üzerinden yürütülen kavgalarda, liberallerin de
deste¤iyle, sa¤lad›¤› ideolojik/psikolojik üstünlüktür.
Bunda egemen laiklik anlay›fl›n›n, toplumsal gericili¤i
“p›flp›fllayan” ve konuyu iktidar alanlar›na dair egemenlik meselesine indirgeyen tarihsel ikiyüzlülü¤ünün pay›
büyüktür. Güncel olarak ise özellikle “belge” krizi ile
beraber, iktidar çat›flmalar›nda egemenler aras› kavgan›n, flimdilik, “irticayla mücadele” ekseninde sürdürülmesinin zorlaflt›¤› bir siyasal atmosfer yarat›lm›flt›r. Bu
operasyonun kurmay çad›r›nda oturan Fethullah Gülen
Cemaatinin, 28 fiubat sürecini an›msatan ve hatta aflan
yöntemlerle yürüttü¤ü, Baflbu¤’un deyifliyle “psikolojik
harekat” (Medya kampanyalar›, flüpheli belgeler, çeflitli
belgelerin polis ve yarg› taraf›ndan s›zd›r›lmas› vs…),
“tereciye tere satmak” bak›m›ndan takdire flayand›r.
Baykal’›n “laiklik” söylemini geri plana atmas› sadece
basitçe popülizmden kaynaklanmamaktad›r. Seçim sonras›nda da egemenler aras› tart›flmalar›n merkezini laikli¤in ötesinde, “demokrasi, darbe, yarg› sistemi, kurumlar aras› iliflkiler” gibi gündemlerin oluflturmas› dikkat çekmektedir. “Uygun dozda gericilik” yeni sömürge kapitalizmi için giderek zorunlulafl›rken ve TSK’n›n
“din subay›” istihdam etmesinde görüldü¤ü gibi tüm
aktörler bunu kavramaya bafllam›flken, laiklik temas›
merkezinde düzenlenen Cumhuriyet mitingleri de giderek c›l›zlaflmaktad›r.
Egemen “irticayla mücadele” çizgisi, önemli bir yara
alarak “geçici bir yenilgiye” u¤ram›flt›r. Egemenler aras› çat›flmalarda -en az›ndan bir süreli¤ine- a¤›rl›k merkezi laiklik olmayacak gibi görünmektedir. Post kavgas› ve kriz, geleneksel ulusalc›-Kemalist laikli¤i sürdürülemez hale getirmekte, bu çizginin sahiplerini de etkisizlefltirmektedir. Bu durum, afla¤›dan halk›n ba¤›ms›z devrimci eylem çizgisine dayal›, düzen d›fl› ve karfl›t›, proleter-halkç› bir gericilikle mücadele çizgisinin
oluflturulmas›n› daha olanakl› hale getirmektedir. Gerici YÖK’ün neoliberal paral›laflt›rma sald›r›s› alt›ndaki
üniversitelerin, gerici kadrolaflman›n doruk noktas›na
ulaflt›¤› Milli E¤itim Bakanl›¤›’n›n e¤itimde ticarileflme
ve gericileflme ataklar›n›n hedefi olan okullar›n, ayn›
anda neoliberal gündemin çeflitli sald›r› biçimlerinin ve
gerici yard›m kurulufllar›n›n kuflatmas› halindeki mahallelerin, neoliberal gerici iktidara karfl› bütünlüklü bir direniflin mevzileri haline getirilmesi, “afla¤›dan ve proleter bir gericilikle mücadele çizgisi”nin inflas› için oldukça önemlidir.
7
S‹YASAL GÜNDEM
‹ktidar odaklar›n›n içsel gerilimleri
öne ç›k›yor
‹ktidar blokunda, egemenler aras› mücadelede yaflanan
bir baflka geliflme de, iktidar odaklar›n›n kendi içsel gerilimlerinin biraz daha öne ç›kmas›d›r.
TSK içerisindeki yaklafl›m farklar›, Ergenekon operasyonu sürecinde ‹lker Baflbu¤’un kontrgerilla cihaz›ndaki dönüflümün aktif öznesi olma ataklar›yla gözler önüne serilmiflti. Operasyonlara TSK’n›n ve askeri yarg›n›n kat›lmas›yla kimine göre Baflbu¤ Hilmi Özkök’leflmifl, kimine göre de Büyükan›t’tan sonra askerin inisiyatifini gelifltirerek TSK’ya soluk ald›rm›flt›. Bu yaklafl›m farkl›l›klar›, Yüksek Askeri fiura’ya giderken komuta kademelerinde yaflanan istifa depremiyle tescillendi. Önce, Hava Harp Okulu Komutanl›¤›’na geçen
YAfi’ta atanan Tümgeneral Sinan fianl› görevinden istifa etti. Ard›ndan 1’inci Taktik Kuvvet Komutanl›¤›’n›n iki numaras› Tümgeneral Levent Türkmen görevinden ayr›ld›. Özellikle fianl›’n›n istifas›nda Ergenekon’un Hava Kuvvetleri’ndeki uzant›s› oldu¤u söylenen
“Karargáh Evleri” operasyonu ile ilgili bir ön soruflturman›n etkili oldu¤u iddia edildi. Ulusalc›lar›n Genelkurmay’daki kalesi olarak da ifade edilen Deniz Kuv-
vetleri’nin gelecekteki en önemli komutan aday› Tümamiral Mustafa Baha Eren’in, Koç Müzesi’ndeki denizalt›da Deniz Kuvvetleri kökenli bombalar›n bulundu¤u
gün istifa ettirilmesi TSK’da kaynayan kazan›n en aç›k
görüntüsüydü. Bunun ard›ndan Ergenekon’un Deniz
Kuvvetleri’ndeki uzant›s› oldu¤u iddia edilen “Ataevleri”ne yönelik operasyonda 5 te¤menin tutuklanmas› bu
seneki YAfi toplant›s›n›n hararetli geçece¤inin habercisi oldu.
Bu parçalanmada, farkl› ç›karlar› ifade eden iç çeliflkiler rol oynamakla beraber bu çeliflkilerin parçalanmaya
dönüflmesinde d›fl müdahalelerin “baflar›”s›ndan da söz
etmek gerekmektedir. “Özel hayat”lardaki “falso”lar›n
çeflitli izleme-dinleme (istihbarat) teknikleriyle deflifre
edilmesi, hatta zaman zaman bu “falso”lar›n bizzat örgütlenmesi, uyuflturucu-kad›n ticareti gibi askerlerin
geçmiflte de s›kl›kla kar›flt›¤› “ticari faaliyetlerin” polis
operasyonlar›yla ortaya ç›kar›lmas› gibi yöntemler ile iç
gerilimler dinamitlenmektedir. Polis teflkilat›nda egemenli¤i bilinen Gülen cemaatinin bu süreçte oynad›¤›
önemli rol teslim edilmelidir.
‹ç kamplaflma görüntüsünün en fazla gözlemlenebildi¤i
yer ise iktidar partisidir. Zaten bir koalisyon olarak örTürkiye’nin ABD iflbirlikçili¤ine soyundu¤u Afganistan ve Pakistan’dan
gelecek olas› tabutlar›n
faturas› kolayca “baflkalar›na” havale edilemeyecektir. Gelen her tabutun vebali, çok daha
do¤rudan bir flekilde,
“enerjisini” bu ç›lg›nca
iflbirlikçilik yar›fl›na harcayanlar›n boynuna yüklenecektir.
8
S‹YASAL GÜNDEM
gütlenen AKP, 2003 sonras› “ifller iyiye giderken” gösterdi¤i “birlik ve beraberli¤i” seçimlerin ard›ndan yitirmeye bafllad›. Cemil Çiçek’in DTP hakk›ndaki “Ermenistan s›n›r›na dayand›lar” ç›k›fl› ile a盤a ç›kan milliyetçi çizgi-Fethullahç› çizgi gerilimini, may›nl› arazi
tart›flmas›nda yasay› ilk haliyle meclis gündeminden
çekmeyi gerektiren büyük yar›lma takip etti. Peflinden,
tekmeli-tokatl›, çok adayl›, bol gerilimli il kongreleri
geldi (Özellikle kimi “Do¤u” illeri ve ‹stanbul’da. Ankara ‹l Kongresi yükselen tansiyon nedeniyle ertelendi). Bakan Babacan’›n, elefltirilmesini bile “ideolojik bir
tav›r” olarak nitelendirdi¤i Özel ‹stihdam Bürolar› ile
ilgili kanun maddesinin ayn› gün Gül taraf›ndan veto
edilmesi teflkilat içinde ifllerin “güllük gülistanl›k” olmad›¤›n›n bir baflka verisi oldu.
Ancak AKP’de en önemli fay hatt›n› Fethullah Gülen
cemaati oluflturuyor. Özellikle Zaman gazetesi dönem
dönem Tayyip Erdo¤an’› tek adam siyasetiyle elefltirerek köfleye s›k›flt›ran yaz›lar tefrika ederken, Erdo¤an’›n
ak›l hocalar›ndan Yalç›n Akdo¤an’›n “Yasin Do¤an”
imzas›yla Yeni fiafak gazetesinde yazd›¤› bir yaz›
“duygular›n karfl›l›kl› oldu¤unu” gösterdi. Akdo¤an,
“AK Parti'yi askere karfl› k›flk›rtan had bildirme cephesi” ifadesi ile aç›ktan Gülen cemaatini hedef gösterdi.3
Gülen cemaati, Kürt illerinde yaflanan seçim yenilgisini de Tayyip Erdo¤an’›n “yer yer statükoculaflan söylemleri”ne ve gerekli ad›mlar› atmamas›na ba¤layarak
sonuçlar›n kendi baflar›s›zl›¤› olmad›¤›n› savunuyor.
Irak Kürdistan’›ndaki f›rsatlarla gözü dönen Cemaat,
AKP’nin daha cesur olmas›n› istiyor ve çeflitli yay›nlar›nda Erdo¤an’› içinden geçti¤imiz süreçte de gerekli ad›mlar› atmamakla elefltiriyor. AKP içindeki bu fay
hatt›n› gören Saadet Partisi ise, Cemaate yönelik elefltirilerini sertlefltiriyor ve “Cemaat bu denli politiklefltiyse parti kursun” gibi söylemlerle AKP’deki gerilimleri
kafl›yor.
Gülen cemaatinin yan› s›ra, krizin derinleflmesi ile beraber, farkl› ölçeklerde ve uluslararas›laflma düzeyindeki “‹slamc› sermayeler”in fark› öncelikleri daha fazla
öne ç›karmas›yla beraber AKP içinde gerilimin boyutlanaca¤› tahmin edilebilir. S›n›rlar› netleflmifl, saflar› belirginleflmifl, keskinleflmifl taraflardan bahsetmek mümkün olmasa da, bir bölünme ile sonuçlanmasa da iktidar partisinin tek parti olmaktan kaynaklanan avantajlar›n› giderek yitirmesinin ve koalisyon özelli¤inin öne
ç›kmas›n›n, ezilenler ve emekçiler üzerindeki hegemonyas›n› daha fazla sarsaca¤› aflikard›r. Anlafl›lan o ki
Baflbakan “Söz ola kestire bafl›” tarz› ç›k›fllara daha
fazla baflvurmak zorunda kalacakt›r. Bu “hegemonya
zaaf›”, afla¤›dan devrimci ç›k›fllarla de¤erlendirilmezse,
sol sadece ve sadece hegemonya yenilenene ve/veya
yeni bir düzen içi alternatif ç›kana kadar “geliflmeleri”
izlemifl olacakt›r.
Aktif tafleronluk fiyaskosu
Egemenler aras› mücadele, “one minute f›rt›nas›”n›n,
h›zla dinmesine neden oldu. Obama ile beraber “Il›ml› ‹slam” söyleminin ABD yönetimince telaffuz edilmemeye bafllanmas›n›n ve ABD’nin artan askeri taleplerinin ülke içi siyasette kendi alt›n› oyaca¤›ndan çekinen
AKP, “one minute” ç›k›fl›yla h›z verdi¤i aktif tafleronluk çabalar›n›n tümünde çuvallad›. Hükümetin Ermenistan aç›l›m›, emperyalist merkezlerin eldeki kuflu da
kaybetmesine neden oluyor. Karaba¤ sorununu Rusya
ile çözmeyi daha gerçekçi bulan Azeri yönetimi, do¤algaz güzergah›n› Rusya olarak belirledi. Özellikle AB
için hayati önemi bulunan Nabucco projesi Rusya’n›n
insaf›na kalm›fl durumda. ABD’nin ‹ran’dan gaz al›m›na kesinlikle karfl› ç›kt›¤› bir ortamda döflenen borular›n içinin nas›l dolaca¤› büyük bir soru iflareti olarak
ortada duruyor. Hükümet, Filistin, Suriye ve ‹ran ile
ilgili arabuluculuk giriflimlerinden art›k bahsedemiyor
bile. ‹srail’in gönlünü almak için gündeme gelen may›n tasar›s› da “hasar görünce” tersine bir etki yaratm›fl gibi görünüyor.
Siyasi olarak güçlenmek ad›na benimsenen “Aktif tafleronluk” çizgisinin aktifi gitti, tafleronlu¤u baki kald›. Bu
süreç öncelikle Somali’ye özel askeri kuvvet göndererek bafllam›flt›. Türkiye, Obama’n›n ziyaretinin ard›ndan,
ABD’nin operasyonlar›n›n fliddetlendi¤i ve emperyalistlerin askeri kay›plar›n›n artt›¤› Afganistan’a 1200 muharip asker daha gönderilmesi karar› al›nd› ve baflkent
Kabil’deki iflgal güçlerinin komutas›n›n üstlenece¤i duyuruldu. Bu da yetmedi “savafl”›n giderek t›rmand›¤›
Pakistan’da NATO büyükelçili¤i görevini Türkiye’nin
üstlenece¤i aç›kland›. Artan askeri görevlerin TSK’y›
güçlendirebilece¤i endiflesi ve ABD’nin Türkiye’de tek
ata (AKP) oynamayaca¤›n›n netleflmesiyle pani¤e kap›lan AKP, d›flar›da emperyalistleri de memnun edecek
her giriflimini eline yüzüne bulaflt›rd›. ‹ktidar›n bu baflar›s›zl›klar›n›n ard›ndan TSK’n›n göreli güç kazanmas›n› önleyici hamlelerin gündeme gelmesi de dikkat çekti. Baflbu¤’un “belge krizi” ile ilgili bas›n aç›klamas›nda Irak, Afganistan ve Pakistan’a dikkat çekerek “Enerjimizi ka¤›t parças›na harcamayal›m” ifadesi, d›flar›da
emperyalist projeler etraf›nda sa¤lanan/sa¤lanacak olan
göreli gücün verdi¤i güvenden kaynaklanmaktayd›.
Egemenler ABD iflbirlikçili¤i ile iç mücadelelerinde
avantaj sa¤lamaya çal›fl›rken bu hamleleri ezilenlerle
mücadelelerinde bafllar›na büyük belalar açabilir. Türki-
9
S‹YASAL GÜNDEM
Ekonomik kriz
Egemenler aras› çat›flmalar›n fliddetlenmesinin, biçare
pragmatik ç›k›fl aray›fllar›n›n, farkl› cephelerdeki parçalanman›n belki de en önemli nedeni ekonomik krizdir.
Krizi yönetme baflar›s›n› kimin gösterece¤i, hangi sermaye gruplar›n›n süreçten avantajl› ç›kaca¤› ve çeflitli
sermaye güçlerinin politik temsillerinin nas›l flekillenece¤i, giderek önemini art›ran mücadele alanlar› olarak karfl›m›za ç›kmaktad›r. Çünkü “pasta küçülmekte”, bir s›n›f
mücadelesi flekline bürünmedi¤i, “bireysel eylemler ve
cinnetler” fleklinde yafland›¤›nda bile krizin toplumsal sonuçlar› düzenin sahiplerini endiflelendirmektedir.
Manzaray› k›saca özetlersek, 2009’un ilk üç ay›nda ekonomi yüzde 13.8 küçüldü ve Merkez Bankas› Baflkan›’ndan Dünya Bankas›’na kadar gelen tüm aç›klamalara bak›l›rsa küçülmeye devam edecek gibi görünüyor.
Kay›tl› istihdamda iflsiz kalanlar›n say›s› 1 y›lda 1 milyonu aflt›, b›rak›n küçülmenin durmas›n› büyüme yüzde
5’leri aflmad›kça artmaya devam edecek. Sermaye lehine teflvikler, vergi indirimleri ve düflen d›fl ticaret nedeniyle azalan gümrük vergileri bütçe a盤›n› geçen y›la göre 10 kat daha büyüttü, hükümetin arka arkaya açt›¤› paketlere bak›l›rsa daha da büyüyecek. Bütçe a盤›
nedeniyle devletin borçlanmas›, faiz harcamalar›n›
2008’e göre yüzde 33 art›rd›, dünyada daralan kredi
olanaklar› nedeniyle artacak faizleri de düflününce art›rmaya devam edecek. Faiz harcamalar›n›n ve sermayeye
desteklerin artmas›, kamu hizmetlerine daha az yat›r›m,
daha çok ticarileflme, daha çok katk› pay›, daha çok
zam demek, halk›n haklar› daha fazla gasp edilecek!
ye’deki savaflta Anadolu’nun dört bir yan›na gelen her
tabut, bir iç düflmana karfl› k›flk›rt›lm›fl ›rkç›-milliyetçi
duyarl›l›klar› beslemekte ve emekçi s›n›flar›n bölünerek
egemenlerin gücünü pekifltirilmesi için “de¤erlendirilmekte” idi. Ancak, Afganistan veya Pakistan’dan gelecek olas› tabutlar›n faturas› kolayca “baflkalar›na” havale edilemeyecektir. Gelen her tabutun vebali, çok daha do¤rudan bir flekilde, “enerjisini” bu ç›lg›nca iflbirlikçilik yar›fl›na harcayanlar›n boynuna yüklenecektir.
K›sacas›, düzenin tüm aktörlerinin iflbirlikçilik yar›fl›na
girdi¤i bir ortamda, ‘one minute’ flovlar›n›n ve ›rkç›floven hezeyanlar›n maniple edici etkilerinden kurtar›lm›fl devrimci-sosyalist bir antiemperyalist mücadele kanal›n›n yarat›lmas› daha olanakl› hale gelmektedir.
10
AKP hükümeti, tüm bu tablo karfl›s›nda bir süredir hala “one minute” flovuna sar›l›yor. Erdo¤an, krizin bafl›ndan beri daralan kredilerle bankac›lar› f›rçal›yor, patronlar iflten ç›kar›rlarsa hesap sorar›m diyor, flimdilerde
IMF anlaflmas›n› imzalamamakla övünüyor. Ama her
türlü imaj çal›flmas›n›n ötesinde, AKP’nin kriz döneminde belirginleflen bir s›n›fsal duruflu dikkati çekiyor.
AKP’nin “cilal› kabaday› imaj›”n› bir tarafa b›rakarak,
öncelikle flunu ifade etmek gerekir ki, Türkiye sermayesinin çok genifl bir bölümü, IMF anlaflmas›n›n en
az›ndan standart IMF anlaflmalar› gibi olmamas› üzerine hemfikirdi. ‹slamc› sermaye aksini iddia etse de Do¤an Grubu’nun birçok yazar›, kriz koflullar›nda sermayeyi de s›kbo¤az edecek standart bir stand by anlaflmas›na karfl› yaz›lar yazd›. Akbank Yönetim Kurulu
Baflkan› Suzan Sabanc› Dinçer, IMF anlaflmas›n›n gecikmesinin iyi bir geliflme oldu¤unu aç›klad›. Zorlu,
Türkiye’nin IMF ile ‘kendi ç›karlar› do¤rultusunda’ anlaflmas› gerekti¤ini söyledi. TÜS‹AD da hükümeti çok
S‹YASAL GÜNDEM
s›kbo¤az etmedi. Öyle ki IMF Baflkan yard›mc›s›n›n da
kat›laca¤› TÜS‹AD Yüksek ‹stiflare Konseyi toplant›s›nda hükümete yönelik çok aç›ktan bir IMF elefltirisi gelmedi. Bunun nedeni “hükümetin pazarl›k gücünü yok
etmemek” olarak aç›kland›. Bunun da ötesinde IMF’nin
tam da yeniden yap›lanma süreci yafland›¤›, ABD ve
AB’nin fliddetli sars›nt›lar nedeniyle “do¤u kapitalizmi”
karfl›s›nda k›smi mevzi kaybetti¤i, 17-18 milyar dolar
kayna¤› belirsiz (ama Körfez sermayesi oldu¤u konusunda kuvvetli emareler bulunan) bir paran›n Türkiye’nin en kritik döneminde imdada yetiflti¤i Türkiye
egemenlerinin pazarl›k güçlerinin yüksek olmas›nda flafl›racak bir fley yoktu.
Pazarl›¤›n da ötesinde, yeni sürece uygun olarak restorasyon aflamas›nda olan IMF, Türkiye’ye k›smen farkl› bir program önerdi. Sermaye lehine maliye politikalar›na k›smen onay veren, stand by programlar›n›n
emek düflman› özü konusunda hükümetle bir görüfl ayr›l›¤› bulunmayan IMF ile yaflanan s›k›nt›, vergi idaresi ve belediye bütçeleri noktas›nda dü¤ümlendi. Türkiye sermayesi içinde stand by anlaflmas›na dair temel
anlaflmazl›k konusu da buydu. TÜS‹AD, özellikle kriz
döneminde “vergilendirmenin siyasallaflmas›” gerekçesiyle bu maddenin kabul edilmesini isterken, Do¤an
Grubu’na kesilen cezalar haf›zas›nda henüz daha taze
idi. Ayr›ca AKP’nin vergi politikalar› yoluyla kendine
yak›n sermaye gruplar›na rekabet avantaj› sa¤layaca¤›n› düflünüyordu. Buna karfl›, AKP’ye yak›n kesimler
TÜS‹AD’›n “Duyun-u Umumiye” istedi¤ini savunarak
bu anlaflmaya kesinlikle imza at›lmamas› gerekti¤ini
söylüyorlar, bu keskin tav›rlar›yla TÜS‹AD’›n flüphelerini daha da artt›r›yorlard›. Belediye bütçeleri konusu
da özellikle AKP’ye yak›n irili ufakl› sermaye gruplar›n›n birikimi için hayati öneme sahipti. Kadir Topbafl’›n ‹stanbul’daki havai fiflek gösterileri ihalesini alan
k›z›ndan, do¤algaz ihalelerini kovalayan Çal›k grubuna
kadar, AKP çevresindeki sermaye gruplar› varl›klar›n›
yerel birikim olanaklar›na borçluydu. Ancak egemenler
aras› kap›flma ne flekilde geliflirse geliflsin, anlaflma imzalans›n veya imzalanmas›n, AKP iktidar› standart bir
IMF program›nda olan ve sermayenin tüm kesimlerinin
istisnas›z arkas›nda durdu¤u emek düflman› uygulamalar› birer birer hayata geçirdi. D›fl Ticaretten Sorumlu
Devlet Bakan› Zafer Ça¤layan’›n ‹stanbul Sanayi Odas› (‹SO) taraf›ndan haz›rlanan 500 Büyük Firma Raporu’ndaki rakamlar› de¤erlendirdi¤i toplant›da sermaye
temsilcilerine yönelik sarf etti¤i “Bizim görevimiz greyderlik yapmak sizin önünüzü açmak” sözleri bu politikalar›n çarp›c› bir özeti gibiydi.
Ancak kriz derinlefltikçe Türkiye sermayesi içinde ka-
p›flma fliddetlenecek gibi görünüyor. Son dönemde sermaye gruplar› içi gerilimlerin zaman zaman aç›k çat›flma noktas›na tafl›nd›¤› görülüyor. Örne¤in TÜS‹AD,
AB ile uyum gere¤i Türkiye ‹hracatç›lar Meclisi’nin
(T‹M) kapat›lmas› ve TOBB’a dahil edilmesi gerekti¤ine dair bir mektubu hükümete gönderince k›yamet
koptu. TÜS‹AD’dan ayr›larak Gülen cemaatine yak›nl›¤›yla bilinen sermaye örgütü TUSKON’a geçen Ethem Sancak’›n gazetesi Star haberi “patlatt›” ve TÜS‹AD’› hedef seçen oldukça sald›rgan haberler yay›mlad›. Yeni fiafak’ta Fehmi Koru’nun TÜS‹AD’›n IMF
konusundaki tutumunu elefltirirken kulland›¤› “fiiflman
kedilerin peflindeyim” ifadesi s›n›f içi mücadelelerde birikmeye bafllayan husumetin de göstergesi gibiydi.
TUSKON ve T‹M’in ard›ndan MÜS‹AD’›n da TÜS‹AD’a yönelik taarruza geçmesi yaflananlar›n basit bir
laf savafl› de¤il stratejik bir çat›flma oldu¤unu gösterdi. TÜS‹AD’› “devlet beslemesi” ilan eden MÜS‹AD'›n
kurucu Genel Baflkan› Erol Yarar, kendilerini ise devlet deste¤ine de¤il giriflimcili¤e dayanan “gerçek burjuvazi” olarak ilan etti. Oysa Zafer Ça¤layan’›n hükümeti greyder ilan etti¤i ISO toplant›s›n›n konusu olan
En Büyük 500 Sanayi Kuruluflu anketinin verileri,
“besleme burjuvazi”nin TÜS‹AD’dan ibaret olmad›¤›na
iflaret etmekteydi.
Daha önceden listede olan 55 firma kriz sürecinde liste d›fl› kal›rken, Unak›tan ailesinin 8 y›l önce sadece
2 tavuk kümesi, so¤uk hava depolar› ve civciv büyütme kümeslerine sahip olan flirketi AB G›da, 437’nci
s›radan listeye girmiflti. fiirketin cirosunun bir y›lda
yüzde 112 artmas›yla yaflanan bu terfide m›s›r ithalat›n› gümrük tarifesinin ve pastörize yumurtan›n
KDV’sinin AKP hükümeti taraf›ndan düflürülmesinin
pay› büyüktü! 2006 y›l›nda AKP Milletvekili ve MÜS‹AD üyesi Ahmet Edip U¤ur’un ald›¤› Turya¤ ise kimi ithal girdilerinin gümrük tarifelerinin düflürülmesinin
ard›ndan iki y›lda ciddi büyüme gösterdi. 2007 listesinde 461’inci s›rada olan Turya¤, 2008’de 278 s›ra atlayarak 183’üncü s›raya yükseldi. Bir di¤er çarp›c› yükselifli gösterip 428'den 382'ncili¤e yükselen Ayd›nl› Haz›r Giyim’in patronlar› ise TUSKON üyesi. TUSKON’un “Kayseri temsilcisi” Boydak Grubu’na ba¤l›
Boyçelik 80 s›ra yükselirken, giderek tüm kamu kurumlar›nda ürünleri sat›lan Ülker grubuna ba¤l› flirketler de listedeki istikrarl› yükseliflini sürdürdü. Cirosunu
yüzde 60 art›rarak bu sene listeye 397’nci s›radan giren Büyükflehir Belediyesi ifltiraki ‹stanbul Halk Ekmek
Afi’nin özellefltirilece¤i aç›kland›. Tüm bu veriler, MÜS‹AD kurucu Genel Baflkan› Yarar’›n iddialar›n›n aksine, sermaye birikiminin sürekli¤i için devletin artan
11
S‹YASAL GÜNDEM
Devrimciler krize
karfl› mücadele
etmezler.
Devrimciler
düzenin krize
girmesini isterler;
hatta salt istemekle kalmaz,
bunun için özel
çaba sarf ederler.
Düzenin krizi
karfl›s›nda,
‘devrimci kriz’
politikas›, mevcut
krizin devrimci bir
do¤rultuda derinlefltirilmesidir.
önemini ve sermaye gruplar› aras›nda sertleflen gerilimlerin gerekçesini göstermektedir. Yarar’›n ayn› röportajdaki “Onlarda 40 y›ll›k sermaye birikimi var ama aradaki fark çok azald›. TÜS‹AD geçmifl MÜS‹AD gelecek demek" sözleri iplerin daha da gerilece¤inin iflaretidir.
Krize karfl› mücadele de¤il, devrimci
y›¤›nak!
Madem ki, Türkiye kapitalizmi en derin krizlerinden
birini yaflamaktad›r ve k›sa vadede ç›k›fl görünmemektedir, o halde, acaba neden sol ve emek hareketi bu
krizden yararlanamamaktad›r? Sol neden, bu krizden
büyüyerek ç›kamamaktad›r? Baflka bir aç›dan sorarsak,
bugün iktidar bloku içinde egemenler aras› bir paylafl›m kavgas› olarak yaflanan s›n›f savafl›m›na, iflçi s›n›-
12
f› ve halk›n örgütlü devrimci bir güç olarak müdahale etmesinin yollar› nedir?
Sorunun dü¤ümlendi¤i nokta fludur ki, asl›nda, solun
uzun zamand›r içinde debelendi¤i kendi krizi, bugün
düzenin yaflad›¤› krizle çak›flmaktad›r. Üstelik düzenin
krizi, solun krizini derinlefltirmektedir. Düzenin krizini
içsellefltirmifl olan sol, haliyle devrimci bir müdahale
konumunda ve cevvaliyetinde de¤ildir.
Bu ne demektir? Bu demektir ki, kriz karfl›s›ndaki devrimci politika, ayn› zamanda solun krizinden de devrimci ç›k›fl›n devrimci yolunu oluflturacakt›r. Bu, basit
bir politika de¤iflikli¤i ve yenilenmeyle ya da solun geleneksel kütlesinden kopuflla tan›mlanamayacak bir süreçtir. Söz konusu olan, ideolojik, politik, örgütsel, kitlesel ve kültürel olarak, bafll› bafl›na ‘devrimci bir y›¤›nak’ gerektiren bir yeniden oluflum sürecidir.
S‹YASAL GÜNDEM
Yaflanan kriz düzenin son krizi olmad›¤› gibi, yeni dalgalarla sürece¤e benziyor. Burada öncelikle, devrimci siyasetin sorgulanmas› bak›m›ndan, “krize karfl› mücadele” kavram›yla yüzleflmek gerekmektedir. Bu kavram
yüzünden, sermayenin son derece baflar›l› bir ideolojik
hegemonyas›yla karfl› karfl›ya bulunuyoruz. Devrimciler
krize karfl› mücadele etmezler. Bu, düzenin krizdir ve
ancak egemenler kendi pisliklerini temizlemek için “krize karfl› mücadele” kavram›na gereksinim duyarlar.
Devrimciler düzenin krize girmesini isterler; hatta salt
istemekle kalmaz, bunun için özel çaba sarf ederler.
Düzenin krizi karfl›s›nda, ‘devrimci kriz’ politikas›, mevcut krizin devrimci bir do¤rultuda derinlefltirilmesidir.
Yeni dalgalar› beklenen kriz karfl›s›nda, öncelikle yap›lmas› gereken, bu sürecin görevlerini örgütleyebilecek
devrimci bir oda¤›n yarat›lmas›d›r. Genel olarak toplumsal muhalefetin, özelde sendikal hareketin ya da solun var olan zeminleri, süreci kavramaktan ve kucaklamaktan uzak görünüyorlar. Hareketlerin gerek tek tek
mevzilenmeleri, gerekse bir araya gelme zeminleri, krizi derinlefltirecek devrimci bir odak olma özelliklerini
tafl›mamaktad›r. Tafl›mad›¤› gibi, ço¤unlukla, egemen
politikalara eklemlenen uzlaflmac›, teslimiyetçi, kimlik
siyaseti yanl›s›, liberal ya da ulusalc›-flovenist e¤ilimlere kap›lmaktad›r. Bu haliyle, egemenlerin iktidar çat›flmalar›na kimi olanaklar sunan Kürt sorunu, ‹slamc›l›klaiklik çat›flmas› ve ekonomik krizin ortaya ç›kard›¤›
devrimci-özgürlefltirici dinamiklerin örgütlenmesinde
salt bu süreç için özel olarak örgütlenmifl ideolojik, politik ve kitle çal›flmas› odaklar›na-unsurlar›na çok ifl
düflmektedir.
Ekonomik güvensizlik, sömürü ve bask›n›n yo¤unlaflt›¤› ve süreklilik kazand›¤› bu kriz zamanlar›nda, halk
kitleleri aras›nda huzursuzluk ve k›zg›nl›¤›n artt›¤› bilinen bir gerçektir. Giderek artma e¤ilimi gösteren bu
toplumsal olgular, içinde bulundu¤umuz krizin en tipik
belirtileridir. Bu belirtilerin kendili¤inden biçimlerde
düzen karfl›t› isyanlara dönüflmemesi, sol hareketten ço¤u insan› flaflk›nl›¤a, karamsarl›¤a ve y›lg›nl›¤a düflürmektedir. Oysa bundan önceki uzun “nispi refah” dönemi, ‹slamc› cemaatlerin ideolojik etkisi ve denetim
düzenekleri kitleleri y›llard›r bir uyuflukluk içine sokmufl bulunmaktad›r. Buna bir de solun mevzilenmesinin kopuklu¤u eklenince, halk kitlelerinin tepkilerini,
militan-mücadeleci bir tarzda s›n›f bilincinin diliyle
gündeme getirmemelerine flafl›rmamak laz›m.
Önümüzdeki güz dönemiyle birlikte beklenen yeni kriz
dalgalar› ve politik mevzilenmelerde flöyle ya da böyle art›k hesaba kat›lmaya bafllanan “olas› 2011 seçimi”,
ülkemizde siyasetin yeni bir döneme girmekte oldu¤unun göstergeleridir. Toplumsal muhalefetin ve solun,
olagelen yap› ve al›flkanl›klar›yla bu sürecin gerektirdi¤i y›¤›naklar› yapmakta yetersiz kald›¤› tart›flma götürmez. Kürt sorunun, ‹slamc›l›k-laiklik çat›flmas›n›n ve
ekonomik krizin halk kitleleri üzerinde yaratt›¤› “en do¤al kendili¤inden tepkileri”, iflçi s›n›f›-halk militanl›¤›ndaki bir art›fl›n›n bafllang›c› olarak de¤erlendirmek, içinde bulundu¤umuz dönemde devrimcilerin y›¤›nak yapmas› gereken s›n›f mücadelesi mevzileridir. S›n›f savafl›mlar›n›n büyük iktidar hesaplar›nda pek dikkate al›nmayan bu enerjik tepkiler, ülkenin her yan›nda ve toplumun farkl› kesimlerinde giderek artmaktad›r. Son finansal krizle birlikte prestiji bir hayli sars›lan neoliberalizmin y›k›ma u¤ratt›¤› halk s›n›flar›n›n, yoksullaflma,
ucuz ve güvencesiz iflçileflme ve hak yoksunluklar›ndan
kaynaklanan tepkiler çal›flma yaflam›n›n ve gündelik hayat›n art›k s›radan olaylar› haline geldi. Devrimci sosyalist bir siyasetin zorunlu toplumsal mücadele temeli
bu tepkilere uzanmaktad›r. Devrimci siyasetin, bu kitleler içinde hak yoksunluklar›na karfl› direniflte, ma¤duru politik özneye, kendili¤inden kitle tepkisini bilinçli
iflçi s›n›f› eylemine dönüfltüren eylemi, devrimci y›¤›na¤›n ana yata¤›n› oluflturmaktad›r.
Dipnotlar
1
2
3
Genelkurmay Baflkan› Baflbu¤’un 29 Nisan 2009 tarihinde medya mensuplar› ile
yapt›¤› “‹letiflim Toplant›s› – II”
Bu süreçte liberal-‹slamc› ittifakça, “statükocu” güçleri temsil etti¤i öne sürülen
Do¤an Grubu’nun sistematik olarak AKP’yi Kürt hareketiyle diyalog kurmaya
zorlayan yay›nlar› dikkat çekiciydi. Cengiz Çandar, Mehmet Ali Birand ve Ertu¤rul
Özkök baflta olmak üzere bu grubun yazarlar›, DTP ile görüflülmesi noktas›nda
›srar ederken, Özkök ifli Öcalan ile bizzat görüflme talebinde bulunmaya kadar
vard›rarak AKP’nin açmaz ve çeliflkilerini iyice belirginlefltirdiler.
AKP içindeki kazan TBMM baflkanl›¤› seçimlerinde de kaynamaya bafllad›.
“Üniversitelerde baflörtüsü yasa¤›n› kald›ran düzenlemeyi iptal eden Anayasa
Mahkemesi'ne gerekli tepkiyi vermeyerek TBMM hukukunu koruyamamak” ile
elefltirilen Köksal Toptan’a karfl› parti içinden çok say›da aday s›raya girdi.
13
‘ ’
S‹YASAL GÜNDEM
Hz. Cebrail bile
parti kursa,
ard›ndan gitmem
Fethullah Gülen ve
cemaati “Daha çok
cami de¤il, daha
çok okul, hastane
ve medya flirketi!”
plan›yla hareket
ediyor. Cemaat “eski
dinsel ba¤l›l›klar›n dirilmesi de¤il, aksine neoliberal
ekonomi ve siyasetle iliflkili
olarak yap›lanm›fl modern
bir oluflumdur
S
ab›rl› bir kuflatma stratejisi
1942’de Pasinler’de do¤an Fethullah Gülen’in, bugün hala yaflamakta oldu¤u Pensilvanya’ya yolculu¤u, uzun vadeye yay›lm›fl
sab›rl› bir kuflatma stratejisinin öyküleriyle doludur.
Fethullah Gülen, ‹slam’dan devflirilen “Dar-ül Harp”,
yani “takiye”, yani “savaflta her fley mubaht›r” yaklafl›m›n›, neoliberalizmin iflbitirici (pragmatist) tarz›yla
kaynaflt›rarak özgün bir ‹slamc›-liberal siyaset sentezi
ortaya ç›karm›flt›r. 1960’lardan 2000’lere ‘yerel’, ‘ulusal’ ve ‘küresel’ boyutlarda s›çramalar yaflayan Fethullah Gülen Cemaati’nin öyküsü, Türkiye kapitalizminin
yeni sömürgecilikten neoliberal yeni sömürgecili¤e dö-
14
nüflümünün öyküsüdür. Bu dönüflüm sürecinin dönüm
noktalar›nda, cemaat hep, iktidar çat›flmalar›nda etkin
bir tav›r tak›nm›fl; ço¤u yerde belirleyici rol oynam›flt›r.
Bu üç dönüm noktas›nda üç farkl› tavr› simgeleyen cemaat yaklafl›m›n›, Fethullah Gülen flu veciz sözlerle dile getirmiflti:
• 1970’ler: “Hz. Cebrail bile parti kursa ard›ndan gitmem.” (Bu sözler ‹slamc› harekette büyük tepki çekmiflti.)
• 1980’ler: “Onun (TSK) süngüsü yüz defa ateflimize
su serpmifltir.” 12 Eylül faflizmini destekleyen ve
TSK’y› yücelten sözleri.
S‹YASAL GÜNDEM
• 1990’lar›n sonu: “Biz ‹slamc› Demokrat parti oluflumuna flu anda mesafeli duruyoruz. Erbakan’la aram›z
flu aflamada çok kötü. E¤er Tayyip’i onun yerine oturtursak, tüm tarikatlar› bir araya getirebiliriz.” Cemaatin
neoliberal stratejiye yerleflti¤ini dile getiren sözler.
Bu sözleri, sadece, iflbitirici bir cemaat önderinin içine
düfltü¤ü zor durumlardan s›yr›lmak için söylemifl oldu¤u veciz laflar olarak yorumlamak do¤ru olmaz. Bunlar, ayn› zamanda, farkl› tarihsel dönemlere özgü strateji ve misyonlar› yans›tmaktad›r.
“Hz. Cebrail bile parti kursa ard›ndan
gitmem.”
1960’lardan 1980’lere Fethullah Gülen, bir yandan Nurculu¤un bir kolu olarak ortaya ç›kan cemaati özgün bir
hareket olarak kurumsallaflt›r›rken, bir yanda da “Komünizme Karfl› Mücadele Dernekleri”ni örgütlüyordu.
"Komünizme Karfl› Mücadele Dernekleri" sömürge tipi
faflizmin kontrgerilla yöntemlerinin ve emperyalizmin
Yeflil Kuflak stratejisinin gereklerini yerine getiren faflist örgütlenmelerdir. Milli Türk Talebe Birli¤i (MTTB)
ve ‹lim Yayma Cemiyetleri gibi örgütlenmelerle birlikte, yükselen devrimci mücadelenin önünü kesmek ve
sömürge tipi faflizmin iktidar temellerini sa¤lamlaflt›rmak için her türlü kirli sald›rgan yönteme baflvurdular.
Ayn› zamanda Sak›p Sabanc› gibi tekellerin destekledi¤i bu örgütlerin, Arabistan-ABD ortakl›¤› olan
ARAMCO Petrol fiirketi ve Rab›ta (Rab›ta-ül-Alem, ‹slam Örgütü) taraf›ndan ciddi finanse edildi¤i bilinmektedir.
Bunlar›n yan›nda, bir taraftan da özgün bir ‹slamc› hareket do¤maktayd›. “Kuran kursu de¤il okul”lar› (yurt,
vak›f, dershane: öyle ki bugün 9 milyar dolarl›k dershane piyasas›n›n 2/3’ünü denetim alt›nda tutuyor) yükselmenin arac› olarak tercih eden cemaat, klasik Nurcu bir yaklafl›m olarak Demokrat Parti-Adalet Partisi
çizgisini desteklemekteydi. O y›llarda ‹slamc› partiye
(MNP-MSP) zaman zaman yaklaflsa da tam kat›ld›¤›,
hele hele bel ba¤lad›¤› söylenemez. Asl›nda tam bir
faydac›-iflbitirici tav›r sergileyen Fethullah Gülen, cemaatin güçlenebilmesini sa¤lamak için ‘Dar-ül Harp’
yöntemlerini ‹slamc›lara, hatta kendi yol arkadafllar›na
bile uygulamaktan çekinmemifltir. Cami cemaatleri aras›nda vaaza dayal› örgütlenmelerde gelifltirdi¤i hitabet
ustal›¤› ve buradan do¤an karizmas›n›n yetmedi¤i yerlerde, popülaritesi yükselmekte olan MSP-Erbakan’› rahatl›kla kullanm›flt›r. Sonra da ifli bitince, “Öyle cübbeyle, sar›kla bu ifller olmaz” diyerek MS’ye sald›r›ya
geçmifltir.
“Onun (TSK) süngüsü yüz defa ateflimize su serpmifltir.”
S›z›nt› dergisinin baflyaz›s›nda Fethullah Gülen taraf›ndan sarf edilen bu sözlerin, bugünden bak›nca TSK
aç›s›nda ac›yla, liberaller taraf›ndan da ibretle de¤erlendirilmesi gerekmektedir. Ordu ve darbelere karfl› demokrasi mücadelesinin ödün vermez kahraman› olarak
gösterilen cemaat önderinin, 12 Eylül askeri faflizmi
karfl›s›ndaki tavr›, asl›nda cemaat gericili¤inin özgün dinamiklerini takip edenler için flafl›rt›c› de¤ildir. Fethullah Gülen, Ashab-› Kiram’›n (Peygamber’in yak›n çevresi) boykot gibi bir al›flkanl›¤› ve tavr› olmad›¤›n›
gerekçe göstererek ‹slam Yüksek Enstitüleri’ndeki ö¤renci boykotunda boykot k›r›c›l›¤› yapm›flt›. (“Tesettür
teferruatt›r, k›zlar›m›z okumal›”) Üstelik ‹slamc› kad›nlar›n çarflafl› eylemlerini gözden düflürmek için, asl›nda çarflaflar›n alt›nda erkeklerin sakland›¤› türünden vaazlar veren Fethullah Gülen için, o y›llarda ‹slamc› hareketin kimi ileri gelenleri, “Fethullah Gülen’e dikkat
edin!”; “Demek bir yerlere hizmet ediyor!” gibisinden
uyar›lar yapm›fllard›r. Kald› ki, cunta destekçili¤i ve
cunta taraf›ndan desteklenmek, asl›nda ayn› siyaset çizgisinin devam›ndan baflka bir fley de¤ildi.
Refah Partisi’ne so¤uk bakan cemaat, esas olarak
Özal’›n ANAP’›n› desteklemifltir. Özal’›n öncü neoliberal politikalar› ve cemaatleri gelifltirme tavr›, ccemaatin
önünü açan büyük bir s›çrama noktas›d›r. Gene de o
y›llarda bile Fethullah Gülen, o ünlü iflbitiricili¤iyle,
Ecevit ve Tansu Çiller dahil bütün parti ve siyasetçilere yat›r›m yapmay› ihmal etmemifltir. Abdülkadir Ak-
Fethullah Gülen cami cemaatleri aras›nda, vaaza dayal› örgütlenmelerde gelifltirdi¤i hitabet ustal›¤› ve karizmas›
sayesinde h›zla yükseldi.
15
S‹YASAL GÜNDEM
su, Cemil Çiçek gibi kendisine baflvuran kurmay siyasetçilerinin her birini farkl› partilere yönlendirmifltir.
“Biz ‹slamc› demokrat parti oluflumuna flu anda mesafeli duruyoruz. Erbakan’la aram›z flu aflamada çok
kötü. E¤er Tayyip’i onun yerine oturtursak, tüm tarikatlar› bir araya getirebiliriz.”
Bütün bunlar gerçekleflti. Tayyip, Erbakan’›n yerine
oturdu ve büyük bir kitlesel destekle iktidar partisi oldu. AKP genifl tabanl›, koalisyonlara dayal› bir ‹slamc› parti olarak örgütlendi. Neoliberal yeni sömürgecilik
programlar› bunu gerektiriyordu. Baflta ABD olmak
üzere, uluslararas› emperyalist odaklar›n deste¤i, tekelci sermayenin ve ‹slamc› sermayenin ekonomik gücü
ve ‹slamc› cemaatlerin toplumsal seferberli¤i, ‹slamc›
bir partiyi ‹slamc›-liberal bir program çerçevesinde iktidar yapt›. ‹slamc› partiler karfl›s›ndaki klasik tav›rlar›ndan farkl› olarak Fethullah Gülen Cemaati, AKP’ye
tam destek verdi. Hatta AKP’nin açt›¤› kulvardan flahlanarak deste¤in ötesine geçip, iktidar blo¤unun belirleyici iktidar odaklar›ndan biri haline geldi.
Bu süreçte cemaatin gösterdi¤i k›vrakl›klar, ünlü CIA
ajan› Graham Fuller’i hayal k›r›kl›¤›na u¤ratmayacakt›r:
“Bat› Fethullah Gülen gibi örnekleri görünce çok umutlan›yor. Çünkü Gülen, modern devlet toplumunda ‹slam’›n nas›l bir rol oynamas› konusunda genifl bir vizyonu temsil ediyor.” Art›k, “Kuran kursu de¤il okul”
slogan›yla gündeme gelen Türk okullar›, küresel aç›l›m
süreçlerinde cemaatin yükselmesinin arac›d›r. M‹T, CIA
ve cemaatin, emperyalist bölge stratejileri çerçevesindeki bu müthifl ortakl›¤› ve elbette ki iktidar olanaklar›
cemaati, ‹slamc› hareketin hegemonik gücü haline getirecektir. “Okular menfez oldu. Uzak Do¤u’ya Asya’n›n derinliklerine giden ilk nesil Müslüman tüccarlar nas›l bir yandan ifllerini yaparken di¤er yandan güzel bir temsil ve hikmetli bir tebli¤le gittikleri yere
rahmet, bar›fl ve güzellik tafl›d›larsa, iflleri sadece e¤itim olan binlerce genç de gitti¤i yere rahmet, bar›fl ve
güzellik tafl›yor.” (Fethullah Gülen)
“Daha çok cami de¤il, daha çok okul, hastane ve medya flirketi!” plan›yla hareket eden Fethullah Gülen, “eski dinsel ba¤l›l›klar›n dirilmesi de¤il, aksine neoliberal
ekonomi ve siyasetle iliflkili olarak yap›lanm›fl modern
bir oluflumdur. ‹slami kimlik biçimi k›rsal alandan kopmufl kent piyasalar›nda kökleflmifltir. ‹slamc› sermaye
ve e¤itim yeni f›rsat alanlar› sunmaktad›r. Devletin sosyal güvenlik, ekonomi, e¤itim ve sa¤l›k alanlar›ndaki
yetersizli¤i ortaya ç›kt›kça, ‹slami gruplar mali araçlar,
örgütsel tecrübe ve kendini adam›fl iflçilerle bu alanlara giderek daha fazla nüfuz ettiler… Dinamizm ve
16
yüksek motivasyonlu yeni Anadolu burjuvazisinin
(Anadolu Kaplanlar›) dinamikleriyle buluflarak daha da
güçlendiler. Kapitalist geliflme, kentleflme, kitle iletiflimi ve yay›nc›l›ktaki at›l›mlar›n sonucunda yeni siyasal
inisiyatif alanlar› do¤du. Piyasa rekabetinde kaplanlar›n
avantajlar› kullan›ld›. ‹slami cemaatçilik temelinde ortak siyasal ekonomik ahlak do¤du. Neoliberal süreçlere uyumlu ve esnek bir ‹slami kimlik olufltu.” (Hakan
Yavuz)
Elbette ki bütün bunlar›n üstesinden gelen cemaat, baflta polis olmak üzere devlet içinde kurumlaflma ve istihbarat alan›nda da özel yetenekler gelifltirecektir. Öyle ya Ergenekon operasyonlar› çerçevesinde Ulusalc›TSK kamp›n›n iktidar blo¤undaki egemenli¤ini gerileten o bitmek bilmez sald›r› dalgas›, ancak güçlü bir istihbarat altyap›s›yla gerçekleflebilirdi. “Bir yandan has›m cepheyi mükemmel iflleyen haber alma teflkilat›yla
içerden tan›rken, öte yandan da has›m cephenin ayn›
faaliyetlerini kendi içimizde sürdürmesine müsaade edilmemeli.” ‹flte, so¤ukkanl› kuflatma stratejisinin en
önemli halkas› da cemaatin yayg›n ve güçlü a¤lar› sayesinde tamamlanm›fl olmaktad›r. Burada cemaatin çevirdi¤i parasal potansiyeli anmak bile gereksizdir (Cemaat itirafç›lar›nca, bu paran›n yüz milyar dolar civar›nda oldu¤u iddia ediliyor).
Böylece cemaat, ad›m ad›m, sab›rl› bir büyüme ve devleti ele geçirme stratejisiyle belli bir olgunluk noktas›na ulaflt›. Ne var ki henüz nihai hedefe ulafl›lm›fl de¤ildir. Kendisinin, ANAP’tan sonra en büyük büyüme
hamlesini yapmas›na yatakl›k eden Erdo¤an önderli¤indeki AKP, bu haliyle art›k yeterince ifllevsel/k›vrak de¤ildir. Cemaatin esnekli¤i, k›vrakl›¤›, manevra kabiliyeti ve gücü AKP önderli¤inde bulunmamaktad›r. Salt
“karizma”yla da içine girilen kriz koflullar›nda yeterince yol al›namamaktad›r.
Art›k ünlü Fethullah Gülen operasyonlar›n›n vakti gelmifltir.
"Bir insan kendi ülkesindeki birimlere s›zmaz ki; s›zma yabanc›lara aittir; onlar bu milletten olmad›¤›ndan
dolay› bu milletin kaderine hakim olmak için s›zarlar.
Bir ülkenin kendi evlad› kendi müesseselerine s›zmaz.
Girme onun hakk›d›r oraya."
Bu sözler “‹rtica ile Mücadele Belgesi” ya da baflka
bir deyiflle, AKP ve Fethullah Gülen Cemaati’ni çökertme plan›ndan sonra sarf edildi. ‹lk bak›flta TSK’ya
sahip ç›k›yormufl gibi bir izlenim veren bu sözlerin alt›nda yatan tehditler ve gerilim stratejisi, asl›nda Türkiye siyasetinde yeni bafllamakta olan bir dönemi iflaret etmektedir. Bütün gözler AKP-TSK çat›flmas›na
S‹YASAL GÜNDEM
ra karfl› yap›lacak sald›r› AKP’ye ve dolay›s›yla demokrasiye yap›lacak sald›r›d›r” denklemi bu süreçte
yerleflirken, T. Erdo¤an etraf›ndaki Fethullahç› kuflatma
ve bas›nç s›k›laflt›.
CIA ajan› Graham Fuller’in “Fethullah Gülen, modern devlet
toplumunda ‹slam’›n nas›l bir rol oynamas› konusunda genifl
bir vizyonu temsil ediyor” sözleri herfleyi gözler önüne seriyor
çevrilmiflken, AKP kamp›nda mevzilenmifl bir iktidar
oda¤› olarak Fethullah Gülen Cemaati, TSK’ya yöneltti¤i bir “önleyici vurufl” üzerinden, hem TSK’y› biraz
daha geri konumlara sürüklüyor, hem de AKP içinde
daha ileri bir mevzilenmenin ön koflullar›n› yarat›yordu. Asl›nda AKP içindeki bütün hesaplar 2011 genel
seçimine göre ayarlanmaktad›r.
Süreç, 29 Mart yerel seçim sürecinde Fethullah Gülen
cemaatine Kürt sorununda fazla bel ba¤layan AKPTSK mutabakat›n›n Kürt politikas›ndaki baflar›s›zl›¤›n›
gösteren seçim sonuçlar›yla bafllad›. Seçimlerin hemen
ard›ndan Fethullahç›lar “yarat›lan lider kültü” nedeniyle T. Erdo¤an’› seçim baflar›s›zl›¤›n›n gerçek sorumlusu olarak elefltirmifllerdi. Dönemsel olarak ABD’nin
Irak’tan çekilme sürecine denk gelen bu gerilim cemaati h›zla harekete geçirdi. TSK’n›n olas› bir ileri inisiyatif almas› durumunda kendi konumunu daha fazla
sa¤lamlaflt›rmak için sald›r›ya geçti. 8 Nisan’daki
önemli konuflmas›nda F. Gülen’in bizzat kendisi sonraki geliflmelere iflaret edercesine provokasyonlara ve sald›r›lara karfl› haz›rl›kl› olunmas›na iflaret etti. Ayn› günlerde Zaman gazetesinin sat›fl›n›n bir milyona ç›kart›lmas›, yani genifl kitle hareketine dönüflme hedefi ortaya konuldu.
Bu geliflmeler ›fl›¤›nda Haziran’daki (2009) Ergenekon
operasyonunda ele geçirilen -sahte ya da gerçek oldu¤u tart›flmal›- “‹rtica ile Mücadele Belgesi” etraf›ndan
kopan tart›flmalar, kendilerini “transnasyonel bir hareket” olarak niteleyen Fethullahç›lar›n AKP ve rejim
içinde meflrulaflarak tüm güçlere aç›ktan meydan okuduklar› bir gövde gösterisine dönüfltü. Özellikle
TSK’n›n eli biraz daha ba¤lanarak “‹rticaya karfl› mücadelenin kurmay çad›r›” etkisiz k›l›nd›. “Fethullahç›la-
Ancak Erdo¤an’›n bu bas›nçtan duydu¤u rahats›zl›k yak›n siyasi dan›flman› Yalç›n Akdo¤an’›n (Yasin Do¤an)
makalelerinde örtük olarak defalarca dile getirildi. AKP
ile TSK aras›ndaki gerilimleri, kendi konumunu sa¤laflt›rmak için kullanan Fethullahç›lardan duyulan bu rahats›zl›k ilk de¤ildi. Asl›nda bafl›ndan beri AKP kurmaylar› Gül ve Erdo¤an, cemaate tam anlam›yla güvenmemektedir. Çünkü yukarda ifade edildi¤i üzere, cemaat AKP’nin basit bir destekçisi de¤il, stratejik planlar içinde olan ve gerekirse AKP’nin kaderini yeniden
tayin etme gücünde olan bir iktidar oda¤›d›r. Cemaatin baz› ad›mlar› AKP kurmaylar›n›n ifline gelirken, baz› ad›mlar da tersine AKP kurmaylar›n› zor durumlara
düflürmektedir. Misal, “‹rtica ile Mücadele Belgesi”.
“‹rtica ile Mücadele Belgesi” bir yan›yla da AKP içi
iktidar mücadelesini yans›tmaktad›r. 1 Temmuz’da toplanan ünlü MGK toplant›s› sürerken raporu yazd›¤› iddias›yla Albay Dursun Çiçek’i tutuklatan Fethullahç›larla, ertesi gün Albay’›n apar topar serbest b›rak›lmas›n› sa¤layan Baflbakan-Genelkurmay Baflkan› aras›nda
yaflanan gölge boksunun “Ordu-AKP” ve “Ordu-Fethullahç›lar” çat›flmalar› boyutlar› kadar “AKP içi mücadele” boyutu da hesaba kat›lmal›d›r.
Son zamanlarda iktidar partisindeki 'iktidar' mücadelesini baflka göstergeleri de ortaya ç›kmaktad›r. AKP il
kongrelerinde, parti içi "güç ve iktidar" mücadelesi bütün ç›plakl›¤›yla ortaya ç›kt›. AKP kurmaylar› "tek ses
tek liste" dayatmas› yaparken, muhalifler kongreleri,
2011 seçimlerinin ince hesaplar›n›n çat›flma alan›na çevirdiler. Tam böylesi bir zamanda cemaatle çeliflkilerinin öne ç›kmas› Erdo¤an’› bir hayli s›k›nt›ya sokmakta ve daha sald›rgan bir siyaset izlemesine yol açmaktad›r.
Önümüzdeki günler belirleyici geliflmelere gebe görünüyor. Cemaat, 2007’deki AKP’yi kapatma davas›nda
kapatma karar› ç›kmay›nca ertelemek zorunda kald›¤›
ad›mlar› ya da benzeri giriflimleri yeniden gündeme getirebilir. Olas› bir seçim baflar›s›zl›¤›n›n sonuçlar›n›n
AKP -ya da ‹slamc› Hareket- içindeki dengeleri ne
yönde de¤ifltirece¤i, bu geliflmeler hesaba kat›larak ele
al›nmal›d›r. AKP’nin erimeyi durdurmas› ihtimalinde
ise rejim operasyonlar›nda sald›r› kampanyas›na komuta eden Fethullahç›lar›n parti içinde güçlenmeleri yine
en büyük ihtimaldir.
17
TOPLUMSAL MUHALEFET
Siyasal yelpaze yeniden flekillenirken
Toplumsal
muhalefette
aray›fllar
18
Türkiye’nin son otuz y›l›na damgas›n› vuran neoliberal dönüflüm
hem egemenler cephesini hem
de toplumsal muhalefeti krize
sürükledi. Muhalefet hak mücadeleleriyle kuflat›lm›fl afla¤›dan
yukar› bir yenilenmeyle bu krizi
aflabilir. Muhalefetin krizi, politik
çizgi, tarz, mücadele dinamikleri
ve araç üzerine yürütülen tart›flmalar›n, dönemin koflullar› gözetilerek yenilenmeci bir anlay›flla
yürütülmesi sayesinde afl›labilir
TOPLUMSAL MUHALEFET
2
008’den itibaren derinleflen küresel iktisadi
kriz, dünya kapitalist sistemine yön veren
neoliberal stratejinin de¤iflimine dönük büyük
bir bas›nç oluflturuyor. Yeni sömürgecilik
politikalar›nda önemli de¤iflimlere gebe bir
dönem aralan›yor ve ülkemizde de önemli de¤iflimleri
tetiklemeye aday bir dizi dinamik birikiyor.
Küresel ekonomik krizin tetikledi¤i de¤iflim dinamiklerinin toplumsal muhalefetteki izlerini deflifre edebilmek,
tarihsel ve yap›sal unsurlar›yla birlikte bütünlüklü bir
siyasal çözümlemeyi gerekli k›l›yor. Bu bak›mdan vurgulanmas› gereken ilk husus, Türkiye’nin yaklafl›k son
30 y›l›na neoliberal stratejinin damgas›n› vurmufl oldu¤udur. ‹kinci husus, neoliberal stratejinin bu “uzun 30
y›l›n›n” onun baflar›lar› kadar zaaflar›na da iflaret etti¤i gerçe¤idir. Bu aç›dan bak›larak, benzer ülkelerle k›yasland›¤›nda neoliberalizmin Türkiye’de devleti ve
toplumu dönüfltürme hamlesi, deyim yerindeyse, “rötar”
yapm›flt›r. Neoliberalizmin bu geliflim seyrinin belli
bafll› üç özelli¤inden söz edilebilir:
(i) Öncelikle uluslararas› yeni iflbölümüne uygun olarak Türkiye’nin dünya kapitalist sistemiyle “derin bütünleflmesini” amaçlayan neoliberalizm, bafl›ndan beri
iktidar blo¤unun tümünün sahiplendi¤i bir strateji olmufltur. Neoliberal gündemin süreklili¤i bununla ilgilidir.
(ii) Ne var ki, IMF, Dünya Bankas› ve OECD gibi
kurulufllar›n elinde salt bir (emek karfl›t› köklü dönüflümler de içeren) ekonomi politika demeti olarak görünen neoliberalizm, ancak politik ve jeopolitik sonuçlar yaratarak sonuca ulaflacak bir stratejidir. Kurulu rejimin restorasyonu/dönüflümü1 anlam›na da gelen bu
olgu, iktidar blo¤unda (oligarfli içinde) gittikçe derinleflen yar›lmalara neden olmufltur. Geleneksel merkez siyasal ak›mlar ile özellikle askeri bürokrasi, neoliberalizmin ekonomi politikas›na gösterdi¤i sempati ve sahiplenmeyi politik/jeopolitik boyutundan esirgemifl, tereddütler ve direnifller sergilemifltir. ‹ktidar blo¤unda
yani oligarfli içinde de güçlü yans›malar›n› bulan bu
çatlak, neoliberalizmin rötarl› gerçekleflmesinin asli nedenlerinden biridir. Bu gecikmede Türkiye'nin kendine
özgü s›n›fsal yap›s›n› mutlaka hesaba katmak gerekmektedir. Yani toprak a¤alar›n›n ve feodal kal›nt›lar›n
tasfiye süreci ve kapitalizmin yayg›nlaflt›r›lmas›, egemenler aras› (oligarfli içi) çeliflkileri keskinlefltirmifltir.
Neoliberal ekonomik dönüflüme ba¤l› olarak s›n›fsal yap›n›n ve mevzilenmenin parçalanmas›, elbette sürece
karfl› ciddi bir direnci de beraberinde getirmifltir.
(iii) Neoliberalizmin ilk döneminde, 1987’den 1990’lar›n ortalar›na kadar uzanan ve örgütlü iflçi hareketi, ka-
mu çal›flanlar› hareketi ve ö¤renci hareketine dayanan
toplumsal muhalefetin 12 Eylül öncesinden gelen birikimi de içeren konjonktürel dinamizmi, neoliberal stratejinin rötar yapmas›nda k›smen etkili olmufltur.2
Ekonomik ve politik/jeopolitik bütünlü¤ü ile neoliberal
stratejiyi ülkede yerlefltirmek isteyen ilk politik figür ve
bu anlamda neoliberal stratejinin ülkemizdeki gerçek
mimar› Turgut Özal’d›r. Özal ekonomiyi dönüfltürme
konusunda sa¤lad›¤› baflar›y› yukar›da sözü edilen gerekçeler nedeniyle siyasal rejimi dönüfltürmede gösterememifltir. Ancak tam da bu k›smi baflar›s›zl›k nedeniyledir ki, 1990’lar›n ikinci yar›s›ndan günümüze siyasal
yelpazedeki konumlan›fllar neoliberalizmin “ekonomi
politikas›ndan” soyutlanm›fl bir flekilde “politik/jeopolitik” sonuçlar› etraf›nda flekillenmifltir. “Kimlik siyaseti”
olarak adland›r›lan bu saflaflt›r›c› parametre, AB uyum
süreci ile iyice güçlenmifl, neoliberal stratejinin iktisadi program›na onay vermekle birlikte siyasi sonuçlar›na mesafeli duran güçlerin, “statükocu”, “devletçi”, “savunmac› milliyetçi” gibi s›fatlarla an›lmas›na neden olmufltur. Söz konusu stratejiyi bütünlüklü biçimde savunan ve “özgürlükçü”, “demokrat”, “liberal” gibi terimlerle an›lan Özalc› çizgi ise, programatik devaml›l›¤›n›
ancak 2000’li y›llarda adeta “imal edilen” AKP eliyle
sa¤layabilmifltir. Siyasal ‹slam’›n neoliberal politikalar›n
uygulay›c›s› olarak özgün bir flekilde rejime monte edilebilmesini sa¤layan ve “›l›ml› ‹slam projesini” ülkemizde yaflama geçiren siyasal aktör olan AKP, bu çizgisiyle 2000’li y›llar›n ilk on y›l›nda rejimin dönüflümüne de damgas›n› vurmufltur. Bu süreçte hem egemen blo¤un bilefliminde bir de¤iflim hem de rejim aç›s›ndan neoliberal politikalar›n gere¤i olan bir dönüflüm
Neoliberal stratejiyi Türkiye’de ilk yerlefltiren Turgut
Özal’d›r. 1990’larla beraber kesintiye u¤rayan bu süreç programatik aç›dan 2000’li y›llarda adeta “imal edilmifl” bir parti
olan AKP’yle devam etmifltir.
19
TOPLUMSAL MUHALEFET
yaflanm›flt›r. Baflta
belirtildi¤i gibi, bu
de¤iflim ve dönüflüm, ciddi “rötar”larla
birlikte
yaklafl›k 25 y›la yay›lm›flt›r. Böylece
uzun bir bekleyiflin
ard›ndan neoliberal
hedefler do¤rultusunda nihayet gerçekleflen “do¤um”,
küresel ekonomik
krizle çak›flm›fl bulunmaktad›r. Görüntüde zamana yay›larak olgunlaflm›fl gibi duran yeni rejim,
gerçekte bir belirsizli¤e ve bofllu¤a
do¤maktad›r. Neoliberalizm Türkiye’de
tam bir siyasal zafer kazand›¤› anda
tüm dünyada ayaklar›n› bast›¤› zemin
çat›rdamaya bafllam›flt›r. Bu bofllu¤un yaratt›¤› ve yarataca¤› yap›sal sorunlar, hiç kuflku yok ki, önümüzdeki
dönem siyasetinin flekillenmesinde etkili bir rol oynayacakt›r.
Egemen blo¤un de¤iflmekte olan bilefliminin ve neoliberal gereklere göre dönüflen rejimin yeterince oturmamas›n›n yaratt›¤› kaotik etkiyi ve bir dönemin kapanma sinyallerini yans›tan ilk durak, 29 Mart 2009 seçimleri olmufltur. 29 Mart seçimleri AKP’nin düflüflünün bafllang›c›n› olufltururken, siyasal arenaya da hareketlilik getirmifltir. Bu hareketlili¤i koflulland›ran temel
etken, Türkiye’de düzen içi siyasal yelpazenin yasland›¤› zeminin (siyasi rejimin) de¤iflmifl olmas›d›r. Siyasal rejimin iki temel unsuru olan laikli¤in muhafazakar
bir yorumla ele al›nmas›n›n ve üniterlik anlay›fl›nda bir
dönüflüm ihtiyac›n›n gereklili¤i, art›k düzen içi siyasal
yelpazenin ortak kabulü haline gelmifltir. Türkiye’de iktidar blo¤unun tekelci sermaye kanad› ve onun göbekten ba¤l› oldu¤u emperyalist merkezlerin olanca güçleriyle gerçeklefltirmek istedikleri dönüflümün en önemli
aflamalar› bu anlamda tamamlanm›flt›r.3 Bir bak›ma
Özalc› çizgi, 2000’lerde AKP eliyle genelleflmifl ve siyasal rejimin kendisi haline gelmifltir. Tam da bu yüzden AKP, bugüne kadar tatt›¤› “alternatifsizlik” ayr›ca-
20
Neoliberal dönüflüm sürecinin tamamlanmas› ile
ortaya ç›kan “yeni” durum AKP d›fl›nda di¤er siyasi
partileri de de¤iflimin gere¤i do¤rultusunda ad›mlar atmaya zorlad›. Bu noktada
CHP’nin aç›l›mlar›
en görünür olanlar›d›r. Son dönemde CHP’nin
‘çarflafl› üye’ aç›l›m›, Kürt sorununda ortaya koydu¤u
yönelim bu çaban›n yans›malar›
olarak de¤erlendirilebilir.
l›¤›n› bir siyasi parti olarak art›k yitirmeye bafllam›flt›r.
Zira art›k di¤er partiler de ad›m ad›m bu zeminin gereklerine uygun de¤iflimlere/aç›l›mlara yönelerek egemenler aç›s›ndan uygun seçenek haline gelme çabas›
içine girmifllerdir. Bu noktada CHP’nin aç›l›mlar› en
görünür olanlar›d›r.
Bu yeni durumun siyaset sahnesinde çok yönlü etkileri olacakt›r. Öncelikle düzen içi siyasal yelpazedeki yeni konumlan›fllar üzerinde kimlik siyasetinin belirleyici
etkisi, son 10-15 y›ld›r oldu¤u gibi ekonomi politika
boyutundan kopart›lm›fl tarzda art›k gerçekleflemeyecektir. Üstelik yaflanan ekonomik kriz de her fleyden önce egemen siyasetin bu temel aks›n›n ortadan kalkmas›nda ya da eklemlenerek baflka biçimlere dönüflmesinde katalizör rolü oynayacakt›r. Bu ise AKP’ye varl›k
zemini sunan “tepkisel milliyetçi-muhafazakar/liberal”
fleklindeki kutuplaflman›n miad›n›n doldu¤u, bütün bu
pozisyonlar›n ekonomi politika unsurlar›n› da içerecek
tarzda yeniden tan›mlanaca¤› anlam›na gelmektedir.
AKP ise ya miad›n› doldurmufl saflaflmay› sürekli yeniden üreterek mevcut gücünü ve “›l›ml›” ‹slamc› çizgisini koruyabilecektir ya da bünyesinde yer alan ucu
aç›k ‹slamc› çizgiye set çekmek suretiyle yeni siyasal
rejimin merkez sa¤ partisine dönüflecektir.4 Henüz AKP
TOPLUMSAL MUHALEFET
bu yönelimlerden herhangi birini tercih etmifl de¤ildir.
Buna ra¤men, AKP –asl›nda genel olarak ‹slamc› Hareket- içinde iktidar mücadelesinin büyüdü¤üne dair
emareler giderek artmaktad›r. Bu emarelerin en belirgini son süreçte Fethullahç›lar›n hamleleriyle gündeme
geldi. Ancak AKP’deki parti içi iktidar mücadelesi aç›k
bir çat›flma olarak de¤il, Fethullahç›lar›n klasik yöntemleri olan kuflatma stratejisine uygun olarak çeflitli dolay›mlar etraf›nda geliflmektedir.5 AKP özelinde ‹slamc› Hareketin de¤iflim bas›nc› karfl›s›ndaki yönelimi,
önümüzdeki dönemin siyasal geliflmelerinin en belirgin
unsurlar›ndan birini oluflturacakt›r. T. Erdo¤an’›n
“2011’de son kez milletvekili aday›y›m” aç›klamas› da
bu ba¤lamda de¤erlendirilebilir.
Geleneksel merkez sa¤ ve merkez sol güçlerde gözlenen hareketlilikleri de, bu yeni siyasal zemin içinde de¤erlendirmekte yarar vard›r. Bu çevreleri motive eden
“geçmifle dönme” olas›l›¤› de¤ildir. Rejimin laiklik ve
üniterlik anlay›fl›nda gerçekleflen restorasyon/dönüflüm
bu çevreler bak›m›ndan da veri kabul edilmektedir. Geleneksel merkezleri motive eden, gerçekleflmekte olan
rejim dönüflümünün AKP eliyle nerelere kadar uzanaca¤›n›n tafl›d›¤› belirsizliktir. Tekelci sermaye ve emperyalist merkezlerin beklentileri do¤rultusunda restore
edilen siyasi rejimin istikrara kavuflturulmas› ve iyi yönetim gereksinimi, geleneksel merkezlerin önümüzdeki dönemdeki temel siyasi iddialar›n› oluflturacakt›r. Bu
ise bölüflüm iliflkileri ve yeniden da¤›t›m mekanizmalar› ile kamusal alan›n nas›l dizayn edilece¤i konular›n›n, düzen içi güçler bak›m›ndan da baflat siyasal temalar haline gelece¤ine iflaret etmektedir.
Yerel seçimlerin hemen ard›ndan Demirel-Cindoruk ikilisinin sergiledi¤i performans, eski AKP kurmaylar›ndan Abdüllatif fiener’in çoktand›r bafllatt›¤› parti giriflimini bekleme odas›ndan ç›karmas›, MHP’de parti içi
muhalefetin yeniden bafl göstererek erken genel kurul
bas›nc› yaratmas› gibi olgular bu çerçevede de¤erlendirilmelidir.
Ana hatlar›yla ortaya konan çerçeve, merkez solda gözlenen hareketlilikleri anlamak aç›s›ndan da aç›klay›c›d›r. Merkez solun ana çekim merkezi olan CHP’nin
türbanla bafllayan “aç›l›mlar›na” Kürt sorununu da eklemesi, düzen içi siyasal zeminin bir gere¤i olarak görülmelidir. Önümüzdeki genel seçim sonras›nda oluflacak muhtemel bir koalisyon içinde hükümetin ana partisi olma hedefi güden CHP’deki de¤iflim bas›nc›, flimdilerde parti içi iktidar de¤ifliminden ziyade geleneksel
tekelci sermayenin politik “aç›l›mlar›na” uyum sa¤lama
ekseninde ve nispeten s›n›rl› ölçülerde geliflmektedir.
Marx ve Engels’ten
devrimci taktikler
“Komünistlerin ‹ngiltere'de çartistler ve Amerika'da da tar›m reformcular› gibi mevcut iflçi s›n›f› partileri ile olan iliflkileri ‹kinci Bölümde aç›kland›.
Komünistler iflçi s›n›f›n›n ivedi hedeflerine ulafl›lmas› ve o andaki ç›karlar›n›n gerçekleflmesi için savafl›rlar; ama mevcut hareket içerisinde, bu hareketin gelece¤ini de temsil eder ve gözetirler. Komünistler Fransa'da, tutucu ve radikal burjuvaziye karfl›, sosyal-demokratlar ile ba¤lafl›kl›k kuruyorlar, ama büyük devrimden geleneksel
olarak devral›nm›fl sözlere ve yan›lsamalara karfl› elefltirel bir tutum
tak›nma hakk›n› da sakl› tutuyorlar.
‹sviçre'de radikalleri destekliyorlar, ama bu partinin k›smen, Fransa'daki anlam›yla, demokratik sosyalistlerden, k›smen de radikal
burjuvalardan olmak üzere, birbirlerine karfl›t ö¤elerden olufltu¤unu gözden kaç›rm›yorlar.
Polonya'da ulusal kurtuluflun ilk koflulu olarak bir tar›m devrimi
üzerinde direten partiyi, 1846 Krakov ayaklanmas›n› bafllatan partiyi destekliyorlar.
Almanya'da, devrimci bir tutum tak›nd›¤› sürece, mutlak monarfliye, feodal a¤al›¤a ve küçük-burjuvaziye karfl›, burjuvaziyle birlikte
savafl›yorlar.
Ama, Alman iflçileri, burjuvazinin kendi egemenli¤i ile birlikte getirmek zorunda oldu¤u toplumsal ve siyasal koflullar› olabildi¤ince
çok say›da silahlar olarak burjuvaziye karfl› derhal kullanabilsinler diye ve Almanya'da gerici s›n›flar›n devrilmelerinin ard›ndan bizzat
burjuvaziye karfl› savafl derhal bafllayabilsin diye, iflçi s›n›f›na burjuvazi ile proletarya aras›ndaki düflmanca karfl›tl›k konusunda mümkün
olan en aç›k bilinci kazand›rmaya çal›flmaktan bir an için olsun geri
kalm›yorlar.
Komünistler dikkatlerini esas olarak Almanya'ya çeviriyorlar, çünkü
bu ülke 17. yüzy›lda ‹ngiltere'dekinden ve 18. yüzy›lda Fransa'dakinden daha geliflkin bir Avrupa uygarl›¤› koflullar› alt›nda ve çok daha
fazla geliflmifl bir proletarya ile yap›lmak zorunda olan bir burjuva
devrimi arifesindedir ve çünkü Almanya'daki burjuva devrimi, onu
hemen izleyecek bir proleter devriminin bafllang›c› olacakt›r.
K›sacas›, komünistler, her yerde, mevcut toplumsal ve siyasal düzene karfl› her devrimci hareketi destekliyorlar. Bütün bu hareketlerde, o andaki geliflme derecesi ne olursa olsun, mülkiyet sorununu o
hareketin esas sorunu olarak ön plana ç›kar›yorlar.
Son olarak, her yerde, bütün ülkelerin demokratik partileri aras›nda
birlik ve anlaflma sa¤lanmas› için çal›fl›yorlar.
Komünistler, kendi görüfllerini ve amaçlar›n› gizlemeye tenezzül etmezler. Hedeflerine ancak tüm mevcut toplumsal koflullar›n zorla
y›k›lmas›yla ulafl›labilece¤ini aç›kça ilân
ediyorlar. Vars›n egemen s›n›flar
bir komünist devrim korkusuyla titresinler. Proleterlerin
zincirlerinden baflka kaybedecek bir fleyleri yok.
Kazanacaklar› bir dünya var.
BÜTÜN ÜLKELER‹N ‹fiÇ‹LER‹, B‹RLEfi‹N‹Z!”
Karl Marx-Friedrich
Engels/Komünist
Manifesto
TOPLUMSAL MUHALEFET
Bu noktada, CHP’nin yönetimde
ve politikada köklü de¤iflim sanc›s›n› biraz gecikmeli yaflamas›n›n daha güçlü bir olas›l›k oldu¤u söylenebilir. Muhtemelen politik yaflam›n›n son dönemeçlerine giren Baykal aç›s›ndan, (seçimler sonras›nda hükümete girebilirse birkaç y›l gecikmeli, baflar›s›z bir sonuç elde eder ise önümüzdeki genel seçimler sonras›nda) parti baflkanl›¤›n› devretmek
güçlü olas›l›k olarak gözükmektedir. Yaflanan ekonomik krizin
sonlar›na do¤ru, kriz sonras›na
yönelik politika aray›fllar›n› da
yans›tacak olan bu muhtemel de¤iflim, sosyal demokraside bir
dönemi kapat›rken güçlü bir de¤iflim bas›nc› alt›nda yeni bir dönemi açmaya aday olacakt›r.
Özetle, düzen içi siyasal güçler aç›s›ndan ortaya ç›kan
söz konusu aray›fllar›n, bir dönem biterken bir di¤erinin bafllama sanc›lar›n› yans›tt›¤› söylenebilir. Kuflkusuz
yeni bir dönemin bafllamas›n› siyasal alanda temellendirecek as›l unsur, siyasetin ana akslar›ndaki (en baflta
da bölüflüm iliflkileri ve yeniden da¤›t›m mekanizmalar› ile kamusal alan›n nas›l dizayn edilece¤i konular›ndaki) de¤iflim oluflturacakt›r. Tüm belirsizli¤ine ra¤men,
dünya çap›nda yeni bir hegemon gücün oluflamad›¤›
“çok kutuplu” bir dünya tablosunda, kendine manevra
alan› yaratmak isteyen kapitalist devletlerin çeflitli yönelimlerle yeni tür devletçi müdahalelere giriflmeleri kaç›n›lmaz görünmekte iken, di¤er yandan da bu ekonomi politikalar›n›n emek düflman› niteli¤i ve çeflitli liberal uygulamalar içermeleri güçlü olas›l›k olarak belirmektedir.6 Bu nedenle ba¤›ml›l›k iliflkilerinin ve yeni sömürgecilik sistemati¤inin de bu tür bir devletçilik-liberalizm k›rmas› yeni aray›fllar içinde biçimlenmesi egemenlerin güçlü yönelimlerinden birisi olarak geliflmeye adayd›r. Ancak bu geliflmelerin tümü ülke içi
dengeler ve uluslararas› jeopolitik düzlemlerdeki geliflmelere uygun olarak biçimlenirken, s›n›flar mücadelesinin prizmas›ndan k›r›larak geçecektir. Bu k›r›lganl›¤›n
boyutlar›, ülke içinde egemen politikalar›n iç bütünlü¤ü kadar, ezilen s›n›flar›n mücadele becerileriyle de
do¤ru orant›l› geliflecektir.
Toplumsal muhalefette çözülme ve
aray›fllar
12 Eylül yenilgisi ve SSCB’nin da¤›lmas›n›n ard›ndan,
22
25 y›la yak›n bir süredir solun içindeki politika aray›fllar›, esas olarak egemen politikalar›n/kutuplaflmalar›n
yans›mas› olarak biçimlendi. Uluslararas› düzlemdeki
yeni flekillenme aray›fllar›na ba¤l› olarak, egemenler
aras›ndaki “ulusalc›l›k-liberalizm” kutuplaflmas›n›n miad›n›n dolmas›, önümüzdeki dönemde ülkemizdeki s›n›f hareketinin yeniden infla ve solun yeniden biçimlenme sürecinin geliflimine damga vuracak temel önemde bir olgudur. Kuflkusuz yaz›lanlar çizilenler incelendi¤inde görülecektir ki, sosyalist sol liberal kanad›ndan
ulusalc› kanad›na uzanan çeflitlili¤i içinde, neoliberalizmin bütünlüklü (ekonomik, politik ve jeopolitik) elefltirisini ihmal etmifl de¤ildir. Ancak genel olarak sol
grup ve partilerin bu pozisyonu söylemde kalm›fl, gerçekte ise rejim sorunu etraf›nda flekillenen siyasal yelpaze içinde yer edinme aray›fllar› belirleyici olmufltur.
Oysa ayn› dönemde devrimciler solda genel olarak benimsenen bu temel siyasal yaklafl›ma karfl› tutum alm›fllard›r. Devrimciler, laiklik ve üniter yap› etraf›nda
flekillenen rejim sorununu, neoliberalizmin bütünlüklü
gerçekleflme gereksiniminin aç›k bir belirtisi olarak görmüfller, tam da bu yüzden her miliminde oligarflinin
ideolojik hegemonyas›n› bar›nd›ran verili siyasal yelpazeyi “yukardan saflaflma” fleklinde nitelendirmifller ve
bir bütün olarak reddetmifllerdir. Devrimciler, an›lan
dönemde, politikleflmifl bir halk hareketi inflas›na yönelerek verili siyasal düzlemi kolonlar›yla birlikte tepe
taklak etmenin kavgas›n› vermifllerdir. Devrimci inisiyatiflere dayal› toplumsal mücadelenin geçti¤imiz
dönemde, d›flar›dan bak›ld›¤›nda siyaseten pek “görünür
olmayan” ancak özellikle yaflanmakta olan de¤iflimle
birlikte, son zamanlarda yaflam›n somut pratikleri için-
TOPLUMSAL MUHALEFET
de göreli olarak “fazlas›yla hissedilen” varl›¤›, bu yönelimin do¤al bir sonucudur. Oysa verili siyasal yelpaze esas al›nd›¤›nda, (yani bu kapan›n içine bir kez girildi¤inde) neoliberalizmin rejim restorasyonu/dönüflümü
temelinde k›flk›rtt›¤› çeliflkiler ya rejimle birlikte ülkenin bir beka sorunu olarak görülecektir (solun ulusalc›
versiyonlar›) ya da “otoriter rejimi” nihayete erdirecek
bir demokrasi hamlesi olarak alk›fllanacakt›r (solun liberal versiyonlar›). Toplumsal muhalefetin 1990’l› y›llardan günümüze sarkan uzun ve derin krizinin ana nedeni, burada aranmal›d›r.
Neoliberal kapanda köfle kapmacayla geçen bu uzun
dönemin aç›k bir özelefltirisi yap›lmadan sol hareketlerin hem kendi içlerinde hem de muhalefet hareketinin
bütününde yeniden ürettikleri krizi aflmalar› olas› görünmemektedir. Zira önümüzdeki dönemde oligarflinin
herkesi buyur edece¤i yeni yelpazenin siyasal koordinatlar› belirginleflmektedir. Rejimin laik ve üniter karakterinin restorasyonu konusunda iktidar blo¤unda konsensüs oluflmufltur; flimdi herkesin buyur edildi¤i siyasal saflaflmalar, söz konusu restorasyonun çap› ve derinli¤i üzerine yükselecektir. Kapitalizmin küresel krizi
koflullar›nda yeni siyasal yelpaze üzerinde oligarflinin
ideolojik hegemonyas›n› ayn› flekilde devam ettirece¤i
beklenmemelidir. Bunun bir di¤er anlam›, oligarflinin,
sömürü temelli çeliflkileri görünmez k›lmay› önceki dönemde oldu¤u gibi rahatl›kla baflaramayacak olmas›d›r.
Tam da bu yüzden önümüzdeki dönemde solun tarihsel sorumlulu¤u çok daha büyük bir önem kazanm›flt›r. “Kürt aç›l›m›”, “Alevi aç›l›m›”, “Ermeni/az›nl›klar
aç›l›m›” gibi davetlere tersinden ya da düzünden bal›klama dalma gibi sol e¤ilimler eski hastal›klar›n bir tezahürü olarak görülmeli, en az›ndan sütten a¤z› yananlar›n yo¤urdu üfleyerek yemesine benzer bir serinkanl›l›k sergilenmelidir. Bu “aç›l›mlar” kamunun yeniden
inflas› bütünlü¤ü içindeki yeri itibar›yla de¤erlendirilmeyip7 kendi tekil varl›klar› içinde ele al›nd›¤› müddetçe
toplumsal muhalefetin görece diri kesimlerini oluflturan
Kürt ve Alevi hareketinin temsilcileri, yak›n bir gelecekte “kültürel kimlik temelli yeni-korporatist”8 iliflkinin bir bilefleni olmaya kendilerini haz›rlamak durumundad›r. Benzer bir uyar›y› demokratik kitle örgütleri için nicedir yapt›¤›m›z da hat›rlanmal›d›r. Profesyonel mesleklerin (sa¤l›kç›, e¤itimci, mühendis vb.) de¤ersizleflmesi ve meslek erbapl›¤›n›n proleterleflmesi neticesinde, homojen meslek gruplar› iç kutuplaflma yaflayarak parçalanmaktad›r. Bu koflullarda kapitalist düzenin, meslek örgütlerine ilgili sektörlerin düzenlenmesinde “sosyal diyalogcu” rolünü empoze etti¤i bilinmektedir. Hukuki ya da fiili olarak bu rolün benim-
S›n›f hareketinin yeniden infla sürecinde, üzerinde durulacak
temel unsur, 12 Eylül’den sonra edindi¤i kendi gücüne
güvenmeme al›flkanl›¤›ndan kurtularak toplumsal muhalefetin, solun, iflçi hareketinin ve Kürt hareketinin kendi ortak
ba¤›ms›z var olufllar›n› gerçeklefltirebilecek bir perspektifle
yola ç›kmalar› olmal›d›r
23
TOPLUMSAL MUHALEFET
senmesi durumunda, meslek temelli yeni-korporatizmin
bir bilefleni olmak kaç›n›lmaz olacakt›r. Bu durum ise
kendi gücü üzerinden de¤il egemenlerin sundu¤u kulvar çerçevesinde bir siyasal pozisyon al›fl› zorunlu k›larken, girilen kulvar içindeki “tali konularla” u¤raflarak tarih sahnesinde etkin rol oynama iddias›ndan vazgeçmek anlam›na gelecektir. Solda yeni parti aray›fllar›n›n kap›s›n› çalmadan geçmedi¤i kimlik ve meslek temelli yap›lar›n kendi tarihlerine ve temsil ettikleri kitlelere karfl› sorumluluklar›n›n bir gere¤i olarak burada
alt› çizilen olas›l›¤› etrafl› bir flekilde de¤erlendirmeleri beklenmelidir.
ka güçler üzerinden siyaset yapma, onlar›n kendilerine
açt›¤› kulvarlarda siyaset yapma gelene¤i oldu¤unu söylemek abart› olmayacakt›r. Soldaki pragmatik siyaset
tarz›n›n ana kaynaklar›n›n bafl›nda bu sorun gelmektedir. S›n›f hareketinin yeniden infla sürecinde, üzerinde
durulacak temel unsur bu hastal›ktan kurtularak toplumsal muhalefetin, solun, iflçi hareketinin, kad›n hareketinin ve Kürt hareketinin kendi ortak ba¤›ms›z var olufllar›n› gerçeklefltirebilecek bir perspektifle yola ç›kmalar› olmal›d›r. Çünkü baflkalar›n›n gücü üzerinden yap›lan siyaset ile asla güç biriktirilemez, asla ba¤›ms›z ve
devrimci bir ufuk gelifltirilemez.
Görüldü¤ü gibi, günümüzde yeni bir siyasal döneme
girilirken, toplumsal muhalefet bileflenlerinin ve solun
en temel hastal›¤›n›n, kendi gücüne güvenmeme, bafl-
Kürt Hareketi yol ayr›m›na do¤ru
Bu yenilenme sürecinde sol liberal çevrelerde h›zl› davranma e¤ilimi yüksek. Oysa, köklü de¤iflim dönemlerinde ortaya
ilk ç›kanlar daima sürecin en pragmatik unsurlar› olur.
24
Bu süreçte toplumsal muhalefetin en büyük gücü olan
Kürt Hareketi’nin bir yol ayr›m›na do¤ru ilerledi¤i görülmektedir. Ba¤›ms›z bir Kürt devleti olas›l›¤›n›n bu
tarihsel konjonktürde ortadan kalkmas›n›n yan› s›ra
PKK’nin de uzun bir süredir ba¤›ms›z devlet kurmaya
yönelen politikalar› bir kenara b›rakmas›yla birlikte,
Kürt Hareketi ülke içi siyasette “kültürel haklar” çerçevesinde yürüttü¤ü “kimlik siyasetinin” s›n›rlar›na gelmifltir. Ulusal kurtulufl çizgisinin 1990 sonlar›nda liberal kimlik siyasetine dönüflmesinin ard›ndan, gelinen
noktada etnisite temelli siyaset çizgisi yeni bir dönüm
noktas›na yaklafl›yor. Öcalan’›n 15 A¤ustos “aç›l›m›”
ve bu çerçevedeki di¤er geliflmeler etraf›nda oluflan atmosfer (beklentileri karfl›las›n ya da karfl›lamas›n) bu
tespiti do¤ruluyor.
Bir yandan PKK’nin K. Irak’ta k›skaca al›nmas›, di¤er
yandan küresel ekonomik kriz koflullar›nda bölgenin tar›m ve sanayi eksenli ucuz emek cennetine çevrilme
hedefiyle Kürt yoksullar›n›n gericili¤in kuca¤›na itilerek proleterlefltirilmesinin hedeflenmesi, Kürt sorununun
Amerikanc› burjuva çözümünü ve AKP’nin “Kürt aç›l›m›n›” oluflturuyor. Bu Amerikanc› burjuva çözüm
ad›m ad›m ilerletilirken ve kültürel haklar, Anayasal
kimlik, af gibi taleplere yönelen silahl› mücadele s›n›rlar›na ulaflm›flken, sa¤da kendine yer bulamayaca¤› netleflen Kürt Hareketi’nin önünde iki ana seçenek var.
Birincisi, kimlik siyasetinin yeniden üretilmesi eksenindeki liberal bir yönelimle, sosyal demokrasinin gelecekteki olas› yeniden yap›lanma sürecine dahil olmak, bu
kulvarda etkili bir rol oynamak. ‹kincisiyse, sola yönelerek, hareketin s›n›fsal zeminini emek ekseni etraf›nda
güçlendirmek, emekçi ve yoksullara dönük sosyal zeminlerini geniflletici programlar›/çal›flmalar› öne ç›karmak. ‹kinci seçene¤in anlam› Kürt Hareketi’nin toplumsal muhalefetin yeniden yap›lanmas›n›n en etkin bileflenlerinden birisine dönüflmeyi tercih etmesidir. Kürt
TOPLUMSAL MUHALEFET
Alevi toplumunun gericilik
karfl›s›ndaki
direnme e¤ilimi, günümüzde AKP eliyle
yerlefltirilmeye
çal›fl›lan Il›ml›
‹slam projesi
karfl›s›ndaki
önemli toplumsal dinamiklerden birisini oluflturdu.
hareketi bu iki tercihten birisine -belki de ikisine birden- do¤ru sürüklenmekten kendini al›koyamayacakt›r.
Çat› partisi giriflimi, –bugüne kadarki tart›flmalar ›fl›¤›nda- kimlik merkezli siyasette bir aray›fl ile sol liberalizmin döneme uyarlanmas› çabalar›n›n iç içe geçti¤i
bir görüntü yaratmaktad›r. Kürt Hareketi’nin, baz› Alevi çevreleri, kimi sol ve sosyal demokrat çevreleri ve
bir k›s›m “Müslüman demokratlar” ile “liberal demokratlar›” içermesi üzerinden yap›lan Çat› Partisi tart›flmalar›, soldaki kimlik siyasetinin yeniden üretilmesi üzerinden flekillenmektedir. Zira bir k›s›m (etkisiz ya da
etkisi oldukça s›n›rl›) çevreler üzerinden temsil edilmesi düflünülen solun dahi bu flekildeki kat›l›m›, net biçimde solun da bir kimli¤e tekabül ederek ele al›nd›¤›n› yans›tmaktad›r. Oysa solun gerçek temsili ancak
yoksullarla bütünleflecek yeni bir iflçi hareketinin inflas› süreci içinde ele al›nd›¤›nda bir anlam kazanacakt›r.
Aksi, yani var olmayan dinamiklerin ka¤›t üzerinde bir
k›s›m geleneksel çevrelerce temsil edilmesi solu ister
istemez bir “kimlik” haline dönüfltürmektedir. Kürt Hareketi’nin karfl› karfl›ya oldu¤u cendere nedeniyle, toplumsal muhalefeti ve özel olarak solu kimlik siyaseti
ekseninde ittifaka zorlamas› asl›nda kendi açmaz›n› derinlefltiren, k›sa vadeli, s›¤ bir bak›fl aç›s›n›n ürünüdür.
Sol liberalizm yeniden sahne
aray›fl›nda
Köklü dönüflüm dönemlerinde neredeyse daima ilk e¤i-
lim, kolayc›l›¤a baflvurarak eski program, eski tarz ve
eski ittifak politikalar›nda baz› k›smi tadilatlar yaparak
yola devam etmek olmaktad›r. Bu aç›dan, egemenlerin
-dünyada ekonomik bir çöküntüye yol açm›fl olsa daülkemizde dönemi siyasal bir “zaferle” kapatan liberalizmden/liberal uygulamalardan tamamen vazgeçme e¤iliminde olmad›klar› ve Kürt Hareketi’nin de kimlik siyaseti temelli bir proje olan Çat› Partisi bas›nc›n› (en
az›ndan) flimdilik sürdürdü¤ü göz önünde tutulacak
olursa, solda liberalizmden etkilenen kümelerin politik
durufllar›n› bir bütün olarak de¤ifltireceklerini beklemek
do¤ru olmayacakt›r. Buna karfl›n yaflanan de¤iflime
ayak uydurma gayreti içine giren sol liberallerin, bu
yeni evrede ç›plak bir kimlik siyaseti yerine s›n›f siyasetini de gözetiyormufl gibi yapan bir tarza yönelecekleri, ancak toplumsal s›n›flar› da bir toplumsal kimlik konumu gibi ele alarak sömürü iliflkisini by-pass
eden ve konuyu salt güç iliflkileri temelindeki bir toplumsal eflitsizlik sorununa indirgeyen yaklafl›m›n sözcülü¤üne soyunacaklar› flimdiden ilan edilebilir.9
Devrimci gelenekten gelen hareketlerdeki, partilerdeki
de¤iflim alg›s› nispeten a¤›r geliflirken, sol liberal çevrelerde h›zl› davranma e¤ilimi yüksektir. Köklü de¤iflim dönemlerinde genellikle ortaya ilk atlayanlar daima sürecin en pragmatik unsurlar› olur. Zira bunlar deneyimleri ve sistem içi ba¤lant›lar› nedeniyle siyasal
geliflmelere iliflkin daha iyi koku ald›klar› gibi, ayn› zamanda da sab›rs›zl›klar›, kolayc›l›klar› ve sistem içi it-
25
TOPLUMSAL MUHALEFET
tifaklar›/olanaklar› nedeniyle köklü olmaktan uzak, yüzeysel çözüm önerileri gelifltirirler. fiimdi de ayn› olgularla
yüz yüzeyiz.
Siyasal pragmatizmi ana siyaset tarz›
olarak benimseyen liberalizmden etkilenen sol çevreler bu sürecin en atik aktörleri durumundalar. ÖSP, 10 Aral›k,
SHP, SP etraf›ndaki en geleneksel kümelenmelerde bu pragmatik atiklik rahatl›kla gözlemlenmekte. Bu çevrelerin
içinde olduklar› yeni parti aray›fl›n›n
hiçbir yenili¤i olmad›¤›, yeni diye sunulan parti aray›fl›n›n geçmifl sol liberal projenin (ÖDP’nin kurulufl fikriyat›n›n) daha tutarl› ve daha aç›k savunusundan ibaret oldu¤u, en önemli fark›n Kürt Hareketi ile daha yak›n ve
“pragmatik” bir ba¤ kurmak oldu¤u
anlafl›l›yor.
muhalefetin bünyesinde bar›nd›rd›¤›
köklü ve yap›sal zaaflar›n›n bir anda
afl›lmas› beklenemez. Sorunlar›n gerçek
ve derinlikli bir analiziyle birlikte, yeniden infla sürecine yönelik köktenci
çözüm önerileri gelifltirilmelidir.
‹lerici Alevi dinamikleri
hareketli
Alevi toplumunun gericilik karfl›s›ndaki
direnme e¤ilimi, günümüzde AKP eliyEMEP’in baflka siyasal odaklar
üzerinden güç oluflturmay› hedef- le yerlefltirilmeye çal›fl›lan Il›ml› ‹slam
leyen pragmatik siyasal çizgisi en projesi karfl›s›ndaki önemli toplumsal
bafltan itibaren solun ba¤›ms›z
geliflimini engellemeye/zora sok- dinamiklerden birisini oluflturdu. 70’li
maya dönük oldu.
y›llarda içinde geliflti¤i devrimci halk
hareketinin sa¤lad›¤› ortam› yitiren
Alevi dinami¤i liberal bas›nc›n alt›nda
flekillendi. Bu süreçte Alevilerde görülen e¤ilimleri s›ralayacak olursak: Birincisi, Alevi kitlesine güven veren yeni bir sol hareketin ortaya ç›kamamas›
Son 20 y›lda yaflananlar çerçevesinde
nedeniyle, “elde olan› koruma” dürtüve yaflamda kan›tlanan olgular ›fl›¤›nda
süyle sosyal demokrasiye (özel olarak
bakt›¤›m›zda, sol liberal/liberal sosyal
CHP’ye) destek verme ve sosyal dedemokrat öbe¤in iki belirgin karakterismokrasi içinde pozisyon tutma e¤ilimiti¤i hat›rda tutulmal›d›r. Bunlar için nedir. ‹kincisi, geleneksel sosyal demokoliberalizm (küreselleflme) insanl›¤›n
1980’lerde Gorbaçov çizgisiyle li- rasinin (Sivas ’93’te oldu¤u gibi) gübir tür yazg›s›d›r; köklü meydan oku- beralizme savrulan TBKP’nin yerimalar fazlas›yla romantiktir, gerçekçi ni 90’lar›n sonlar›na do¤ru ulusal- venilmez hatta d›fllay›c›/faydac› yaklaolan bu vektörel hat içinde kalarak öz- c› çizgiden etkilenen yeni TKP al- fl›mlar›n›n yaratt›¤› tepkiyle AB’cili¤e
m›fl oldu.
paralel olarak güçlenen (AB’yi güvengürlükçü ve sosyalizan dönüflümleri
ce sayma) kimlik politikalar› çerçevegerçeklefltirebilmektir. Ayn› flekilde nesinde
sol
liberal
yönelimlerle yasal sol particili¤e ve
oliberal yeniden yap›lanman›n politik/jeopolitik sonuçlabu
türden
giriflimlere
duyarl›l›k ve destek sergileme
r›, siyasal rejimin demokratiklefltirilmesine dönük aç›l›mlar olarak görülmeli ve selamlanmal›d›r. Bu özellik- e¤ilimidir. Üçüncüsü, Alevili¤i, Türk-‹slam sentezi tarleriyle sözü edilen siyasal öbek için en ileri hat, “ne- z› bir yaklafl›mla meflruiyet sorunu yaflayan yeni söoliberalizmin reforme edilmesi” program› olabilir. Son mürge devletinin kurucu/yeniden meflrulaflt›r›c› ideolojik
aylardaki oluflumlara ve toplumsal muhalefetin bileflen- bir unsuru olarak yeniden biçimlendirmeye çal›flan (bu
lerini öncelikle bu mercekten bakarak analiz etmek ge- çabalar›ndan dolay› devletten yeterince destek/itibar gören) ‹zzettin Do¤an-Cem Vakf› çizgisidir. Dördüncüsü
rekir.
ise, Alevili¤in tafl›d›¤› ilerici potansiyelin niteli¤ini kavSol içinde geçti¤imiz y›llar boyunca liberal solun herayamayan, dolay›s›yla faydac› bir yaklafl›mla Alevi kitgemonya tesis etti¤i ve egemenlerin liberal uygulamaleler aras›ndan sempatizan/seçmen toplamayla s›n›rl› bir
lardan bir bütün olarak vazgeçmelerinin beklenemeyeyaklafl›mla iliflki kurma biçimleri gelifltiren sol parti
ce¤i göz önünde tutuldu¤unda, önümüzdeki dönemde
gruplar›n etkileridir. (Bu son e¤ilimin fazla güçlü olsolun yeniden biçimlenme çabalar›n›n zorlu bir süreçmad›¤›n› belirtmeliyiz)
ten geçece¤i ortadad›r. Yaklafl›k 25 y›ld›r yaflanan liberal hegemonyaya ba¤l› olarak geliflen “muhalefet kri- Son e¤ilimi ayr› tutarsak bu e¤ilimlerin tamam›n›n orzi” de hesaba kat›ld›¤›nda, devrimcilerin bu köklü de- tak özelli¤i egemen siyasetin güçlü aktörleri ve ak›m¤iflim dönemine müdahale etmesinin gecikmeli olmas› lar›yla ittifak temelinde siyasal ç›k›fl aramalar›d›r. Bu
bir yere kadar do¤al karfl›lanmal›d›r. Çünkü toplumsal aray›fl, bu e¤ilimlerin ayn› zamanda ortak açmaz›n›
oluflturmaktad›r. Çünkü egemen aktörlerin kendileri si-
26
TOPLUMSAL MUHALEFET
yasal kriz yaflamaktad›rlar. Eflitlikçi-özgürlükçü yeni bir
toplum hedefi güden köktenci bir halk hareketinin t›kan›kl›¤›n›n sonucunda, yüzünü gericili¤in ve faflizmin
restorasyonuna dayal› yeni tipte bir bask›c› gerici rejimi yeniden üretmeye çal›flan egemen s›n›f fraksiyonlar›na çevirmenin tüm açmazlar› Alevi dinamiklerini etkilemektedir. Çünkü eflitlikçi-özgürlükçü radikal toplumsal bir dönüflümün yaflanmad›¤›/statükonun korundu¤u
bir toplumsal yap›da tüm ezilenlerin oldu¤u gibi Alevilerin de az ya da çok oranda bask›-denetim-d›fllanma
siyasetine maruz kalmaya devam edecekleri aç›kt›r.
AKP’nin Alevi aç›l›m›n›n bir türlü ‘aç›lamamas›n›n’,
Alevili¤i yeniden biçimlendirerek, Sünni ‹slam›n ve liberal kimlikçili¤in kapsam›nda yeniden tan›mlamaya
çal›flmas›n›n nedeni budur. SHP ile kurulan iliflkinin
1989 yerel seçimleriyle sa¤lad›¤› pozisyonlar›n ne kadar ifle yarad›¤› ise 2 Temmuz’da görülmüfltür.
Düzen içi, reformcu sol liberal siyasetlerin emekçi s›n›flar› saflar›na çekmeye dönük çabalar›n›n baflar›s›zl›¤› sonucunda, siyasette ihtiyaç duyduklar› kitle (veya
oy) gücünü ‘kimliklerden’ alma amac›yla Alevilere yönelmeleriyle oluflacak “ittifak” ne Alevilere bir güç katacak ne de sol liberal reformizme siyasal bir baflar›
getirebilecektir.
Alevilik, bu topraklarda eflitsizli¤e ve adaletsizli¤e baflkald›r› hareketleriyle buluflabildi¤inde etkili bir dinamik
olabilmifltir. Aleviler hak taleplerini sosyal hak hareketleriyle iliflkilendirebildikleri oranda ilerici bir halk
hareketinin dinamik bir unsuru haline gelecekleri
gibi, demokratik hak ve
özgürlüklerini kazan›p
koruyabilme olana¤› da
elde etmifl olacaklard›r.
Emperyalizmin 4. Bunal›m döneminde de ezilenlerin
kurtuluflu egemen s›n›flardan ba¤›ms›z, uzun ve birleflik bir mücadeleden geçmektedir.
Sol partiler ve devrimci hareketlerde
aray›fl
Sol liberalleri bir yana koyacak olursak Türkiye solunun di¤er ak›mlar›n›n, bu yeni dönem aç›s›ndan henüz
politikalar›n› yenileme yolunda ciddi ve köktenci bir
aray›fl içinde olduklar› söylenemez. Büyük de¤iflim dönemlerinde toplumsal muhalefet cephesindeki bu tür yenilenme aray›fllar›, geçmiflten bu yana bir yandan güncel siyasal ihtiyaçlara bir yan›t arama özelli¤i tafl›rken,
di¤er yandan soldaki ana tarihsel geleneklerin kendilerini yeniden üretme çabalar›yla bir arada biçimlendi.10
Türkiye sol hareketinin ana ak›mlar›n›n devaml›l›k kanallar›na bakt›¤›m›zda, gelenekle güncel ihtiyaçlar› buluflturmaya dönük politika üretme çabalar›n›n izdüflümlerinin yak›n geçmiflten bugüne dek sürdü¤ünü görürüz.
ÖDP, 1990’larda özellikle THKP-C kökenli hareketlerin motor rol oynad›¤› (baflta DY ve Kurtulufl olmak
üzere, birçok ba¤›ms›z kifli ve çevrenin de tercih etti¤i) parti olarak dönemin ana siyasal ak›m› liberalizmin
soldaki yans›mas› olarak biçimlendi. O dönemde moda olan post-modern siyaset tarz›n›n bir
izdüflümü olarak gündeme gelen “parti olmayan parti” tan›mlamalar›, gevflek örgütlenme ilkeleri, “renkli eylemlerle” karakterize olan mücadele tarzlar› ve “sosyal Avrupa”
tezlerinden “piyasa ile sosyalizmi iç içe geçirme aray›fllar›na” dek uzanan ideolojik tart›flmalar› söz konusu liberal yans›man›n baz› izleriydi. Uluslararas› planda Asya kriziyle (1998) birlikte ilk büyük baflar›s›zl›¤›n› yaflayan liberalizmin dura¤anlaflmas›yla birlikte ulusalc›l›¤›n yüksel-
Türkiye’de
baflar›s›z bir
sol liberal
proje olan
ÖDP seçim
sonras›, bölünmeyle sonuçlanan bir
ayr›flma
yaflad›.
27
TOPLUMSAL MUHALEFET
mesine paralel olarak, Türkiye’de baflar›s›z bir sol liberal proje olan ÖDP de ayn› dönemde düflüfle geçti.
Devrimcilerin mücadele çizgilerinin daha da belirginleflti¤i bu dönemde, düflüfl sürecinin etkileri ÖDP’yi son
dönemdeki bölünmeye dek sürükledi.11
T(B)KP’nin yerini 1990’lar›n sonlar›na do¤ru ulusalc›
çizgiden etkilenen sol bir yorumdan ilerleyen yeni TKP
alm›fl oldu ve ülkemizde T‹P-TKP gelene¤inin “reformist-revizyonist” ana çizgisini baflka bir siyasal konumdan yeniden üretmifl oldu.
2000’li y›llarda baz› ülkelerde, emperyalist stratejinin
ifadesi olan liberalizme karfl› ulusalc›l›¤›n yükselifline
paralel olarak, ülkemizde de düzen içi muhalefet saflar›nda yükselen ulusalc› ak›mdan solda en çok etkilenen gruplar›n bafl›nda TKP geldi.12 Özellikle Slav Komünist Partilerinin ideolojik hatt›ndan ilerleyerek geliflen TKP, gevflek örgütlenmenin yerine bürokratik-merkeziyetçi yap›s›, ÖDP’deki kaotik-mu¤lak ideolojik tutumun karfl›s›nda (kendilerinin “ideolojik fliddet uygulamak” diye tan›mlad›klar›) afl›r› köfleli pozisyon al›fllarla, soldaki bofllu¤a ve sol liberalizme karfl› büyüyen
tepkiye cevap oluflturdu¤u izlenimini bir dönem için
yaratt›. Ancak solda ba¤›ms›z ve köktenci bir yeniden
yap›lanma yerine egemenler aras›ndaki çatlaklardan ilerleme tutumu, bürokratik yap›lanman›n neden oldu¤u
afl›r› kurgu ile ilerleyen ve sürekli olarak “yüksek siyaset” etraf›nda biçimlenen mücadele çizgisi, e¤itimli
orta s›n›f ayd›nlara seslenen “uslu” mücadele tarz›, ulusalc› bas›nç nedeniyle Kürt Hareketi’ne karfl› afl›r› mesafeli tutumu, ulusalc›l›k içindeki ›rkç› yönelimlere karfl› etkili bir tutum tak›nmamas› bu hareketin önemli
güncel ç›kmazlar›n› sergiledi. Böylece 1980’lerde Gorbaçov çizgisiyle saf liberalizme savrulan eski
1990 ortalar›ndan itibaren THKO-Halk›n KurtulufluTDKP gelene¤inin en önemli devamc›s› olarak EMEP,
uvriyerizmden (“iflçicilikden”) Kürt Hareketi’ne yedeklenmeye dek uzanan ve bu eksende gel-gitler yaflayarak
kendi içinde tutars›zl›klar içeren yasalc›/reformist bir
çizgi izledi. EMEP’in baflka siyasal odaklar üzerinden
güç oluflturmay› hedefleyen pragmatik siyasal çizgisi en
bafltan itibaren solun ba¤›ms›z geliflimini engellemeye/zora sokmaya dönük oldu. Gelinen noktada ise Çat› Partisi girifliminden ayr›larak Kürt Hareketi ile araya mesafe koyup, geleneksel sendikal hareketin en yozlaflm›fl iliflkileriyle kol kola mesafe kat etmeye çal›flmakta; bir yandan da siyasal ‹slam’›n baz› bileflenleri (kendi deyimleriyle “inanm›fl Müslümanlar”) üzerinden gelifltirdi¤i ittifak çizgisiyle gericilik karfl›t› tepkileri yumuflatmak suretiyle muhafazakar-liberalizme kan
tafl›maktad›r ve sol içindeki en geri çizgiyi savunan
grup konumuna gelmifltir. Son süreçte özellikle Türk‹fl yönetimini k›smen elefltiriyormufl gibi görünmekle
birlikte, ba¤l› sendika yönetimleriyle uzlaflarak kadrolaflmaya ve pozisyon tutmaya yönelen EMEP, (özellikle de yeni bir iflçi hareketi yaratma do¤rultusunda yeni iflçi kitleleri içindeki mücadele dinamikleriyle bulufl-
28
TOPLUMSAL MUHALEFET
ma çabas› içinde olan) solun en diri unsurlar›n› iflçi
hareketinden d›fllamaya/engellemeye çal›flarak 1990’larda ‹flçi Partisi’nin (‹P) izledi¤i sendikal çizginin yeni
bir versiyonunu üretmektedir. Oysa iflçi hareketinin geleneksel kanatlar›n›n en çok zay›flad›¤› bu kriz ortam›nda solu d›fllay›p/engelleyip geleneksel aktörler aras›nda yer kapmaya çal›flarak var›lacak yer, ancak iflçi
sendikalar›n›n STK’laflmas› üzerinden ilerleyen egemen
çizgiye destek olmak anlam›na gelir.
Di¤er yandan ise 1990’larda sol içinde reaksiyoner-militer bir çizgiyi deneyen ve baflar›s›z olan HÖC ve ESP
gibi gruplar da bu dönemde esas olarak politikas›zlaflm›fl durumda. Geçmiflteki militer çizgileri iyice afl›nd›¤› gibi, bugün de tutarl› bir hat yerine parça bölük ifllerle u¤raflmakla meflguller. HÖC, bir yanda pragmatik
bir hak mücadelesi kavray›fl›, di¤er yanda sol ile alakas› olmayan türden bir “Alevicilik” ile meflgul. ESP
ise Ergenekon tart›flmalar›yla birlikte iyice sol liberal
bir kulvara savruldu. Bu ak›mlar yaflad›klar› politik
programs›zl›k sebebiyle, enerjilerini neredeyse esas olarak sol içi rekabete yöneltmifl durumdalar. Zaten son
dönemlerde yaflanan siyasal boflluk nedeniyle sol içinde kontrolsüz bir görüntü veren ve içe dönük rekabetten beslenmeyi esas alan bir çizgi/ruh hali yay›lma e¤iliminde. Bu tür olumsuzluklar sadece sol gruplar aras›nda yaflanmakla kalm›yor ayn› zamanda çeflitli ba¤›ms›z kifli ve çevreler taraf›ndan da gündeme getiriliyor.
Var olan sorunlar›, çeliflkileri, anlaflmazl›klar› sonuna
dek derinlefltirmeye çal›flarak, zaten zorlukla ayakta
durmaya çal›flan -genellikle- toy muhtelif dinamiklerini
deyim yerindeyse köküne kadar tüketmeye yönelen bu
tutumlar, bofllu¤un nas›l ifrata varabilece¤inin en aç›k
göstergelerini oluflturuyor.
Çok büyük bir bölümü çözülmelere, t›kan›kl›klara ve
s›¤ aray›fllara iflaret eden soldaki olumsuz tablo, son 20
y›l›n savrulmalar›n›n sonucunda oluflan zaaflar›n ürünüdür. Özellikle de 1980 ortalar›ndan bafllayarak 1990’larda iyice fliddetlenen liberal rüzgardan etkilenme, solun
temel zaaf›n› oluflturdu. Bugün yaflanan y›k›m ve çözülme tablosuyla kendisini hissettiren “muhalefet krizine” yol açan ana olgu, son 25 y›l içinde egemenlerin
liberal sald›r›lar› karfl›s›nda tutarl› bir direniflin örgütlenememifl olmas›ndan kaynaklanmaktad›r. Ancak içinden
geçmekte oldu¤umuz büyük de¤iflim sürecinde egemenler de mevcut kriz ortam›ndaki iç çat›flmalar› nedeniyle yorgun düflmüfl durumdalar. Toplumsal huzursuzluk
ise giderek art›yor. Liberalizmin uluslararas› çapta yaflad›¤› baflar›s›zl›k genifl kitlelerde güçlü siyasal aray›fllara yol açarken, egemenler aras› çat›flma da güçlü bir
politizasyona neden olmaktad›r. Ayr›ca solun, iflçi ha-
reketinin ve Kürt Hareketi’nin de¤iflim bas›nc› alt›na
girmeleri, ilerici Alevilerin hareketlili¤i ve asl›nda bu
kesimlerin tümünün nesnel pozisyonlar›n›n geçmifl dönemlere k›yasla birbirlerine çok daha yaklaflm›fl olmas› önemli bir di¤er avantajd›r. Sorunun çözümü, kapsaml› bir de¤iflim do¤rultusunda büyük bir bileflimin
gerçeklefltirilmesinde yatmaktad›r.
Geleneksel sendikal hareket dibe vururken, iflçi hareketinde yenilenme
aray›fllar›
Krizle birlikte yaflanmaya bafllanan büyük çözülme ve
aray›fl›n etkileri en çok iflçi hareketinde görülüyor. Buna paralel olarak, solun bundan sonraki geliflimini temelden etkileyecek dinamiklerin bafl›nda da yeni bir iflçi hareketinin infla sorunu gelmektedir.
Geleneksel iflçi kitlesi ekonomik krizin ard›ndan daha
yo¤unlaflan bir nicel küçülme yaflad›¤› gibi, iflini kaybetmeyen iflçiler aç›s›ndan da önemli boyutlarda gerçek
ücret kay›plar› gündeme geldi. Dahas›, k›smen veto
edilen “istihdam bürolar› yasas›yla” da geleneksel iflçiler aç›s›ndan büyük hak kay›plar›n›n yan› s›ra, güvencelerini yitirme tehlikesinin hemen kap›da oldu¤u ortaya ç›kt›. Bu geliflmelerin anlam›ysa geleneksel iflçi hareketinin nicel olarak ciddi boyutlarda küçüldü¤ü, bundan sonra daha da h›zl› küçülece¤i ve iflçilerin gözünde geleneksel sendikal hareketin tüm prestijini ve ifllevini kaybediyor olmas›d›r. Geleneksel sendikal hareketteki muazzam boyutlardaki bu daralman›n yan› s›ra, ücret kay›plar› da geleneksel sendikal hareketin var olan
“ifllevini” ortadan kald›rmaktad›r.
Kriz öncesinde bir “sosyal uzlaflma” enstrüman› olarak
hükümetlerce muhatap al›nan geleneksel sendikalar/konfederasyonlar›n art›k yegane ifllevi sermaye ve hükümetin dikte ettiklerine onay veren bir noterli¤e ve aç›k
bir sermaye destekçili¤ine dönüflmüfl durumdad›r. Türk‹fl ve Hak-‹fl bu do¤rultuda zaten önemli ölçüde yol
ald›. ‹flçiler aç›s›ndan büyük hak ve ücret kay›plar› içeren sözleflmelere pefl pefle imza atan bu konfederasyonlar, kamuoyunda iflverenlerin ablukalar›n› meflrulaflt›ran
“Kriz Varsa Çare de Var: Eve Kapanma Pazara Ç›k”
kampanyas›n› iflveren örgütleriyle birlikte düzenlemeleri de yeni dönemde geleneksel sendikac›l›¤›n rolünü
a盤a vurmufl oldu.
Geleneksel sendikal hareketin yeni pozisyonu karfl›s›nda güvencesizler etraf›nda dipten yeni bir dalgan›n yarat›lmas› aç›s›ndan tüm koflullar olgunlaflm›fl durumdad›r. Son aylarda özellikle hükümetin bütçe a盤› nedeniyle kamudaki tafleron iflçi say›s›n› azaltmaya yönel-
29
TOPLUMSAL MUHALEFET
mesi sonucunda, “nispi istikrarl› çal›flma koflullar›n›”
kaybeden ve kendilerini güvende hissetmeyen kamudaki tafleron iflçiler aras›ndaki hareketlenme yabana at›lmamal›d›r. Bu örne¤in de a盤a vurdu¤u gibi asl›nda
krizde en büyük y›k›m› güvencesiz emek yaflad›. Kronik iflsizli¤in her geçen gün daha da artmakta olmas›
da bu gerçe¤in bir di¤er yüzünü yans›tmaktad›r.
Geleneksel sendikal hareketin güvencesizleri örgütleme
niyeti ve yetene¤i zaten hiç olmad›. Buna karfl›n, do¤umunda yeni bir sendikal hareket do¤rultusunda umut veren Kamu Çal›flanlar› Hareketi’nin birkaç y›l gibi k›sa bir
sürede gelenekselleflmeye do¤ru yönelmesi ve yönetimlerdeki siyasi gruplar›n güvencesizleri örgütlemeyi reddeden
bir anlay›flla KESK’i de krize sokmalar› emek hareketi
için büyük f›rsat›n heba edilmesi anlam›na geldi.
Günümüzde yeni ve çok derin bir dönemecin içinden
geçerken emek hareketinin güvencesizler ekseninde yeniden infla edilmesi sorunuyla yüz yüzeyiz. Bu aç›dan,
bir yandan yeni iflçi kitlelerini örgütlerken, orta s›n›flar üzerinde de hegemonya kurma hedefi güden, di¤er
yandan iflsiz ve yoksullar›n talepleri etraf›nda mahalle
temelli yeni tipte emek örgütlerini içeren yeni bir emek
hareketine fliddetle ihtiyaç duyulmaktad›r. Böylesi bir
emek hareketi solun yeniden inflas›nda temel dinami¤i
olufltururken, Türk-Kürt halklar› aras›nda geliflecek yeniden kardeflleflme sürecinin de motor güçlerinden birisini oluflturacakt›r.
Toplumsal muhalefette kapsaml› bir
yeniden yap›lanma için köfle tafllar›
Görüldü¤ü gibi solun ana geleneklerinin geçti¤imiz dönemdeki temsilcileri çok derin açmazlar içindeler. Kürt
Hareketi yol ayr›m›ndayken; iflçi hareketi dibe vurmufl
durumda ve yeni iflçi kitlesinin motor olaca¤› yeni bir
sendikal harekete gebeyken; Alevi dinamikleri bir hareketlilik içindeyken; ve solun ana gelenekleri son 1520 y›ld›r sapt›klar› sol liberalizmin, ulusalc›l›¤›n ve reformizmin bata¤›nda bo¤ulurken, yaflanan çözülme tablosunun bizzat kendisi toplumsal muhalefet saflar›nda
çok derinlerden geliflecek bir yeniden yap›lanman›n ne
denli fliddetli bir gereksinim oldu¤unu ortaya koymaktad›r. Bu gereksinimin giderilmesi, bir yandan solun
ana geleneklerinden beslenmekle di¤er yandan da döneme özgü etkili politikalar oluflturabilmekle, bunlar›
hayata geçirebilmekle ve kendi gücünü esas alan, ba¤›ms›zl›¤›n› korumaya özen gösterecek bu çizgiyi istikrarl› k›labilmekle mümkündür. “Devrimci bir gelene¤i
sürdürmek, nostaljiden ya da gelenekçilikten farkl› olarak, güncel görevlerin ve gelecek perspektifinin izinden
gitmektir. Gelene¤in 'dar-konjonktürel kal›plar›'na sap-
30
lanmadan, onun devrimci miras›n› devflirip, günü yakalama ve gelece¤i kurma noktas›nda, ayn› zamanda
onun karfl›s›nda da özgürleflerek yola devam etmektir.”13
Toplumsal muhalefetin oda¤›na yeni bir iflçi ve yoksullar hareketinin yarat›lmas›n› koymayan, Kürt hareketi ile bunlar›n somut buluflma kanallar›n› tarif etmeyen,
gerçek toplumsal dinamiklerle buluflma iddias› gütmeyen geleneksel güçlerin k›s›r, dar ufuklu ve sadece araç
tart›flmalar› -kimlerle yeni bir parti kurmal› ya da var
olan partiyi nas›l tahkim etmeli- etraf›nda girifltikleri
s›¤ aray›fllar beyhudedir. Büyük bir de¤iflimi zorlayan
bu yeni döneme çok daha kapsaml› bir politik yenilenme hedefiyle girilmelidir. Bu kapsaml› politik yenilenme hedefi üç ana bafll›k etraf›nda toplanabilir:
a) Yeni dönemin düzen d›fl›/devrimci politik program›n›n oluflturulmas›,
b) Yeni dönemin mücadele tarz›n›n ve araçlar›n›n yarat›lmas›,
c) Yeni dönemin toplumsal mücadele dinamiklerinin a盤a ç›kart›larak, ittifak politikalar›n›n biçimlendirilmesi.
Bütünsel bir yenilenmenin temel köfle tafllar›n› yans›tan bu
bafll›klar› k›saca açt›¤›m›zda flunlar söylenebilir:
a) Politik program
Egemenler krizle birlikte bütünsel yeni bir program aray›fl›na girmek üzereler. fiimdiki “aç›l›mlar›n” tümü,
anayasa de¤iflikli¤i tart›flmalar›, k›y›s›ndan bafllayan ve
önümüzdeki dönemde gündeme oturmas› olas› ekonomi
politika tart›flmalar› bu aray›fl›n ilk sinyalleri olarak ele
al›nmal›d›r. Egemenlerin bütünsel bir de¤iflim aray›fl›na
girmekte olduklar› böylesi bir dönemde, toplumsal muhalefet emekçilere, ezilenlere hak mücadelelerinin olgunlaflarak bir s›çrama ihtiyac› hissedildi¤inde hedefleyece¤i politik çerçeveye iliflkin bir ufuk sunmakla yükümlüdür. Bu nedenle toplumsal muhalefet, egemenlerin program›na karfl› ezilenlerin, emekçilerin ç›karlar›
do¤rultusunda gerçek ve somut bir alternatif program
oluflturmak durumundad›r. Ancak ezilenlerin, emekçilerin siyasal program› masada üretilip ka¤›t üzerinde kalan bir program olamaz. Aksine böylesi bir program
hayat›n içinde ezilenlerin, emekçilerin, yoksullar›n mücadeleleriyle ad›m ad›m örülen, kesintisiz devrim sistemati¤i çerçevesinde, onlar›n düzen d›fl› mücadelelerinin
ufuk çizgileri olarak biçimlenen bir program olmal›d›r.
Bu program yukardan afla¤› sunulup, yaflama geçirecek
güçler taraf›ndan afla¤›dan yukar› örülecek bir mücadele içinde yeniden biçimlendirilen bir özellik tafl›mal›d›r.
Egemenlerin kamuyu liberal çerçevede dönüfltürme
programlar› ve üniterlik ile laiklik üzerinden gündeme
TOPLUMSAL MUHALEFET
getirdikleri rejim dönüflümü, ezilenlerin program›n›n
ana hatlar›n›n hangi noktalardan ilerlemesi gerekti¤ini
ortaya koymaktad›r. Toplumsal muhalefetin siyasal
program›, kamunun yeniden inflas› ile proleter nitelikli
yeni bir ulus tahayyülünü bir ve ayn› bütünün parçalar› olarak ele almal›d›r. Emperyalizme ba¤›ml›l›k iliflkileri karfl›s›nda kendisini dar siyasal ba¤›ms›zl›kla s›n›rlamayan, sosyal kurtulufl hedefiyle bütünleflen tutarl›
bir ba¤›ms›zl›kç›l›k ve tutarl› bir enternasyonalizm tek
bir program etraf›nda biçimlendirilmelidir. Gericilik karfl›s›nda ise emekçilerin motor rol oynad›¤› yeni bir sosyalist ayd›nlanma süreci harekete geçirilmelidir. Bu
programatik hedeflerin çat›s› yeni bir sosyal cumhuriyetin inflas› ekseninde çat›lmal›d›r.
Bu üst programatik hedefe varabilme yolundaki ilk
ad›m toplumsal muhalefetin çeflitli bileflenlerinin gündelik sorunlar›n dayatt›¤› hak mücadelelerini bilinçli bir
politik program haline getirmesi ve kendilerini bu
mücadelenin gereklerine göre yeniden infla etmeleri
olmal›d›r. Bu yeniden infla sürecinin gerçek s›çrama
an›, toplumsal muhalefet hareketinin hak mücadeleleri
toplam›n›n rejimin politik s›n›rlar›n› devrimci bir
biçimde zorlaman›n maddi temelini oluflturdu¤unun
a盤a ç›kmaya bafllamas› olacakt›r.
Bu süreç 1960-70’lerin kavramlaflt›rmas›n› derinlefltirerek, emekçi s›n›flar›n yeniden siyasallaflma sürecini de
kapsayan bir “kesintisiz devrim” perspektifi içinde ele
al›nmal›d›r. Bugüne dek sürdürülen ve bundan sonra da
sürdürülecek olan hak mücadeleleri çizgisi büyük hedefe yönelik ayaklar›n oluflturulmas› bak›m›ndan çok
kritik bir role sahiptir. Ancak özellikle bu dönemde
devrimcilerin ufuklar› baz› taleplerle s›n›rl› olmamal›,
bütünsel bir alternatif projeyi de içermelidir.
b) Mücadele tarz› ve araçlar›
Toplumsal mücadele tarz›n›, neoliberal sald›r›ya mu¤lakl›k atfeden ve kendi mücadelesini sald›r› karfl›s›nda
sergilenecek direnifl tarz›yla s›n›rland›ran yaklafl›m önümüzdeki dönemde terk edilmelidir. Toplumsal muhalefet kendi program›n› kriz karfl›s›nda toplumun gerçek
kurtuluflu ve halklar›n özgürleflme mücadelesi olarak iddial› bir pozisyondan savunabilmelidir. Ancak buradaki
as›l sorun bu iddian›n gereklerinin afla¤›dan yukar› örülebilmesinde yatmaktad›r. Zira özellikle toplumsal muhalefet içindeki geleneksel güçler kendi ezberlerinden
ibaret bir siyaset yapma alg›s›na sahipler. Tüm bu
programatik unsurlar›, arkas›nda sosyal güçlerin biriktirilmesi gereken, yaflam›n içinde oluflturulan dinamik bir
çerçeve olarak ele almamaktalar. Bunun yerine bu tür
kapsaml› toplumsal projeleri, var olmayan güçleri he-
men arkas›na dizebilecekleri, donuk, ka¤›t üzerinde kalan, yaflamla ba¤lar› kurulmayan “çözüm” reçeteleri
olarak sunmaktalar. Oysa hayat›n içinden süzülerek biriktirilen ve yap›land›r›lan bu ideolojik aç›l›mlar›n (yukardan afla¤›) sunulmas›yla birlikte, as›l beceri, bunun
gereklerinin yaflam içinde afla¤›dan yukar› infla edilmesinde yatmaktad›r. Zira böylesi kapsaml› bir yeniden siyasallaflma sürecinde hiç kimsenin elinin alt›nda ideolojik donan›ml› haz›r toplumsal güçler, haz›r k›talar bulunmaz. Tam da bu nedenle meflru, fiili, ama demokratik tarzla gelifltirilecek hak mücadelelerinin kurucu rolü büyük önem kazanmaktad›r.
Hak mücadeleleriyle afla¤›dan yukar› infla edilecek bir
toplumsal muhalefet hareketi, kuflkusuz kendi mücadele araçlar›n›n oluflumunu da beraberinde getirecektir.
Her fleyden önce araç tart›flmalar›n› toplumsal muhalefetin afla¤›dan yukar› inflas› sürecinin gereklerine uygun
olarak ele almak gerekir. Bu aç›dan yarat›c› biçimlere
ihtiyaç duyuldu¤u ortadad›r. Hak mücadeleleri zeminlerinin sektörel ve co¤rafi bazlarda, çok farkl› örgütlenme ve mücadele araçlar›n› (sendika, dernek, fiili ya da
tüzüksel komite ve konseyler, meclisler, spontane fiili
örgütlenmeler, genifl sektörel birlikler, cephesel örgütlenmeler, vb.) içerirken, giderek ülkedeki geleneksel hareketleri kuflatacak tarzda gelifltirilmesi kritik noktalardan birisidir. Hak mücadelelerinin esnek cephesel örgütlenmelerinin aras›ndaki organik bütünlü¤ün kurulmas› ayn› zamanda siyasal bir proje olarak ele al›nmal›d›r ve devrimci hareketin inflas› sorununun bir boyutu
olarak de¤erlendirilmelidir.
Tüm mevzi çat›flmalar içinde iradi müdahalelerin çok
fazla önem kazanaca¤› ve kaotik geliflmelerin içinde
devrimciler için yol haritas› ve pusula ifllevi görecek
olan ideolojik mücadele de bu süreçte özel bir önem
kazanmaktad›r. Kimi devrimci militanlar›n ideolojik
mücadeleyi, sadece yüksek politikaya iliflkin fikirler demeti olarak görüp, kendi becerileriyle k›yaslayarak mesafeli durduklar› bir alan olarak ele almalar› özellikle
böylesi had safhada yarat›c›l›k gerektiren dönemlerde
son derece hatal› bir tutumdur. Oysa tüm devrimci militanlar›n yaflad›¤› deneyimlerin düflünce dünyam›zda bir
yer açmas› ve bunlardan dersler ç›kar›lmas› zorunludur.
c) Yeni mücadele dinamikleri ve ittifak politikalar›
Ulusalc›l›k-liberalizm kutuplaflmas›n›n çözülmeye bafllamas› ayn› zamanda bunlar etraf›ndaki ittifak dinamiklerinin bir merkezkaç etkiyle hareket etmesine de yol
açt›. Oysa de¤iflen s›n›f çeliflkileriyle beraber her iki
kesim içerisinde de düzen d›fl› muhalefet dahilinde bulunmas› gereken kitle güçleri var. Devrimciler her fley-
31
TOPLUMSAL MUHALEFET
den önce toplumsal muhalefetin yeni düzene¤ini ve ittifak politikalar›n› geçmifl kutuplaflma ekseninde de¤il
bu yeni geliflmenin yaratt›¤› olanaklar çerçevesinde de¤erlendirmelidir.
Çözülen saflaflmalar karfl›s›nda, küresel krizin yaratt›¤›
sosyal ve siyasal sonuçlar› temel alan yeni bir saflaflma tarif edilmelidir. Emekçilerden yana en genifl ittifak› sa¤lamas› gereken bu saflaflman›n baflarabilmesinin
yolu bellidir. Kriz sürecinde ve krize karfl› emekçilerin
krize müdahale program›n›n tüm halk s›n›f ve katmanlar›n› kapsayacak etkili bir hegemonya oluflturabilmesi
için iki ayr› eksenin bütünlefltirilmesi gerekir. Eme¤in
özgürleflmesi mücadelesi ile ezilen ulusun özgürleflmesi mücadelesini iç içe geçirecek bir mücadele hedeflenmelidir. Bu mücadele hatt› bir yandan yeni iflçi kitlesi ile proleterleflen orta s›n›flar›n ittifak›n› sa¤layacak
bir bak›fl aç›s›yla örülürken, di¤er yandan da Türk ve
Kürt emekçilerini ayn› cephede bir araya getirme perspektifiyle ele al›nmal›d›r. Bu siyasal çizginin oluflmas›n›n ilk aflamas› yeni iflçi s›n›f›na dayanan ve yoksul
hareketlerini kapsayan yeni bir emek hareketinin infla
süreciyle karakterize olacakt›r. Yeni emek hareketi etkili bir “yeniden kardeflleflme” çizgisi izleyerek ezilen
ulusun özgürleflme mücadelesinin en önemli bileflenine
dönüflürken, bu süreçte Türk emekçileri ve orta s›n›flar› aras›nda Kürtlere karfl› var olan (konjonktüre ba¤l› olarak belki daha da k›flk›rt›labilecek) ›rkç›-floven etkilere karfl› mücadele etmelidir.
Sosyal ittifak politikalar›n›n eflzamanl› olarak ele al›nmas› gereken bir di¤er boyutu ise yeni iflçi hareketinin kendi iç bütünlü¤ünün sa¤lanmas› ve orta s›n›flarla tesis edece¤i iliflkinin niteli¤idir. Genifl bir toplumsal ittifak›n sa¤lanmas›nda motor olacak yeni bir iflçi
hareketinin infla süreci aç›s›ndan, yeni iflçi kitleleri içinde kol eme¤iyle kafa eme¤i aras›ndaki uçurumun neoliberal sald›r› taraf›ndan daralt›lm›fl olmas› bir avantaja dönüflmektedir. Aradaki mesafenin azalmas›, neoliberal dönem öncesinde orta s›n›f karakterli kafa emekçilerinin bu dönemde iflçilefltirilmesiyle birlikte, proletar-
32
yan›n ana gövdesini oluflturan kol emekçileri ile kafa
emekçileri aras›nda bir organik bütünlü¤ün sa¤lanabilmesinin önünü açt›. Bu çerçevede, öncelikle e¤itim ve
sa¤l›k sektörlerindeki e¤itimlilik düzeyi nispeten yüksek emekçilerle di¤er tüm güvencesiz sektör emekçileri aras›nda bütünleflmeyi hedefleyen bir perspektifle infla edilecek yeni bir sendikal hareket, emekçilerin kriz
karfl›s›ndaki stratejik program hedeflerine varma aç›s›ndan en kritik halkalardan birisini oluflturmaktad›r. Yeni iflçi hareketlerinin yoksullar›n tepkilerini de içeren
mücadele süreçlerinde baflar› elde ederek etkili siyasal
hareketlere dönüfltükleri ülkelerdeki (örne¤in L. Amerika ve Asya) deneyimlerin gösterdi¤i gerçek, yeni iflçi
hareketlerinin kendi içlerindeki e¤itimli kitleleri harekete geçirebildikleri ölçüde orta s›n›flar üzerinde hegemonya tesis ederek iktidar mücadelesinde çok etkili sonuçlar elde edebildikleridir. Ülkemizdeki Kamu Çal›flanlar› Hareketi’nin önümüzdeki dönem geliflim ve dönüflümünü tasarlarken, sa¤l›k ve e¤itim sektörlerindeki
“tafleron-kadrolu” iliflkisini bu gereksinim ›fl›¤›nda kurabilmenin ne denli stratejik bir öneme sahip oldu¤u
bir kez daha tüm netli¤iyle a盤a ç›kmaktad›r.
Ayr›ca bu kapsay›c› perspektifin gere¤i olarak, yoksul
kitle hareketleri ile emek hareketi aras›nda mutlaka organik bir ittifak iliflkisi kurulmal›d›r. Bir di¤er deyiflle
genifl iflsiz ve yoksul kitleleri örgütlemeyi önüne koyan
yeni tipte emek örgütlerine -mahalle temelli- duyulan
ihtiyaç öne ç›kmaktad›r. Bu aç›dan bir yandan yoksul
mahallelerde örgütlenme çal›flmalar› yürüten sol gruplar
ve kitle örgütleri, mutlaka mücadele perspektiflerini kriz
ortam›nda daha da sertleflen neoliberal sald›r›lara karfl›
sistematik bir direnç örme ve giderek bu direnci emekten yana bir siyasal hatt›n örülmesi do¤rultusunda ele
almal›d›rlar. Yeni emek hareketi ise bu yoksul hareketlerini içerecek bir bak›fl aç›s›yla örgütlenmeyi kendi
önüne hedef olarak koymal›d›r.14
Toplumsal muhalefet içindeki siyasal ittifak politikalar›
aç›s›ndan ise öncelik geleneksel güçlerin kendi aralar›ndaki ittifaklara verilmemelidir. Yeni toplumsal dinamikler ortaya ç›kart›larak, genifl ve kapsay›c› bir toplumsal zemin üzerinde gerçekleflecek, ço¤u zaman tan›ms›z, fiili sosyal ittifaklara yönelmek esas al›nmal›d›r.
Böylesi kapsaml› bir yeniden oluflum/infla sürecinde,
geleneksel siyasal güçlerin kendi aralar›nda, birbirleriyle gerçeklefltirecekleri ittifaklar›n var olan yerleflik kal›plar, kanaatler ve kutuplaflmalar nedeniyle etki alan›n›n son derece s›n›rl› oldu¤u gerçe¤i daima ak›lda tutulmal›d›r. Oysa yukardan geleneksel siyasal ittifaklara
öncelik vermek yerine, ilk a¤›zda mevcut yerleflik kal›plar›, kanaatleri, kutuplaflmalar› k›ran sosyal mücade-
TOPLUMSAL MUHALEFET
le birlikteliklerine öncelik vermek ezber bozdu¤u gibi,
emekçilerin en genifl birlikteli¤inin sa¤lanmas› aç›s›ndan
da çok daha ifllevseldir. Buradaki sorun ilk a¤›zda gereken cesaretin, atakl›¤›n ve sabr›n gösterilmesidir.
Sonuç
Bir dönemin tamamlan›p yeni aray›fllar›n bafllad›¤› flu
günlerde iyice politikas›zlaflan toplumsal muhalefetin en
geleneksel kesimleri politika de¤il, araç tart›flmas›na yine gömülmüfl durumdad›r. Oysa yüksek gerilimli bir
kriz atmosferinin içinden geçilirken, “politik çizgi - tarz
- mücadele dinamikleri/ittifak politikalar› ve araç tart›flmalar›” bütünlük içinde yap›lmal›d›r. Bu tart›flmalar
uzun y›llard›r yaflanan muhalefet krizini sonland›racak
derinlikte bir yeniden siyasallaflma perspektifiyle ele
al›nmal›d›r. Bu yaz›daki program, tarz ve mücadele dinamikleri üzerinden gelifltirilen bak›fl aç›s›, söz konusu
tart›flmalara dönük devrimci çizginin köfle tafllar› olarak
düflünülmelidir. Önümüzdeki süreçte bu tart›flmalar›n
daha derinlefltirilmesine ihtiyaç duyulaca¤› aç›kt›r. Ancak ayn› suda (liberal/ulusalc› çizgilerden ya da bu
kamplaflman›n gölgesinde) ikinci kez y›kan›lamayaca¤›
ortadad›r. Geride kalm›fl olan bu çizgiden ilerlemeye
kalkanlar›n tümü hüsrana u¤rayacakt›r. Bafllamakta olan
dönemde devrimciler herkesten daha fazla flansl›d›r.
Devrimcilerin y›llar boyunca ad›m ad›m gelifltirdikleri
bak›fl aç›lar›ndaki derinlik bugün çok daha önemli hale gelmifltir. Mücadeleci geleneklerinin yaratt›¤› ahlaki
ar›nma bugün çok daha anlaml›d›r. ‹deallerine ba¤l›l›klar› çok daha fazla sayg›nl›k oluflturmaktad›r. Yeni dönemde tarih devrimcileri ça¤›rmaktad›r.
Dipnotlar
1
2
3
4
5
Bu tart›flma Özal’›n son dönemlerinden itibaren “‹kinci Cumhuriyet” bafll›¤›
alt›nda yap›la geldi. Bir dönem sonra egemenlerin de (muhtemelen kendi iç
bölünmelerini afl›r› netlefltirerek yar›lmay› derinlefltirdi¤i ve daha yumuflak bir
dönüflümü zorlaflt›rd›¤› gerekçesiyle) terk etti¤i bu jargonun, devrimciler
aç›s›ndan, yeni sömürgecili¤in evrimini aç›klamaktaki yetersizli¤i nedeniyle kullan›lmas› tercih edilmemektedir.
Ancak sonras›ndaki süreçte, solun güçlü bir flekilde liberal etki alt›na girmesi,
2000’lerde ise buna tepki olarak solda ulusalc›l›¤›n yükselmesiyle birlikte, egemen liberal/ulusalc› kamplaflmas›n›n solda kendi izdüflümünü yaratmas›, solu
1990 ve 2000’lerde çok daha etkisizlefltirerek, bu dönemlerde liberal politikalara
karfl› daha etkili bir rol oynamas›n›n önüne geçmifltir.
Bu aç›dan geriye bu dönüflümleri fiiliyattan/k›smi yasall›ktan ç›kartarak tam
anlam›yla kökleflmesini sa¤layacak Anayasa de¤ifliklikleri kalm›flt›r.
Son haftalarda Kürt illerinde yo¤un biçimde süren, ama bas›na pek yans›mayan
Hizbullah operasyonlar› yaflanmaktad›r. (Son günlerde gerçeklefltirilen Hizb-ut
Tahrir operasyonlar›n› da bu çerçevede de¤erlendirmek gerekir.) Fethullahç›lar›n
da Hizbullahç›larla gerilim yaflamas› yüzünden, operasyonlar, ‹slamc› bas›na da
yans›mamaktad›r. Operasyonlar› esas olarak ordu güçleri yürütmekle birlikte,
polisin de efl zamanl› giriflti¤i bu operasyonlar rejimin ön kabullerini yans›tmaktad›r. Operasyonlar, krizin yaratmakta oldu¤u sosyal-siyasal tepkilerin radikal
‹slamc›l›¤a dönüflmesinin önüne ordu ile birlikte AKP’nin de set çekme gayreti
olarak ele al›nabilir. Ayr›ca Fethullahç›lar›n Kürt toplumu içindeki ana ‹slamc› güç
olma hedefini gütme olas›l›¤› üzerinde de durulmal›d›r.
Bak. “Hz. Cebrail bile parti kursa ard›ndan gitmem”, Halk›n Devrimci Yolu, s.3
6
7
8
9
10
11
12
13
14
(bu say›)
‹ç siyasal geliflmeleri do¤rudan etkileyecek olmas›na ra¤men bilerek hiç
de¤inilmeyen emperyalist merkezler aras› hiyerarfli ve dengeler ile bölge jeopoliti¤indeki de¤iflim faktörü, kuflkusuz gelece¤in siyasal tablosunun biçimlenmesindeki ana unsurlardan birisini oluflturacakt›r. Ancak bu alandaki yo¤un
belirsizli¤in yaratt›¤›/yarataca¤› afl›r› spekülatif durum nedeniyle, bu unsurun iç
siyaset üzerindeki olas› etkileri bu yaz›da bilinerek ihmal edilmifltir.
Neoliberal projenin önemli bir unsuru, ulusal kültürel kimliklere dayal› yal›t›k
cemaatlerin, esnek emek piyasas›n›n temeli olarak de¤erlendirilmesidir. ‹lk
örne¤ini 1980’li y›llarda Güney Afrika ve Filipinlerde gördü¤ümüz Toplumsal
Hareket Sendikac›l›¤›, neoliberalizmin çeflitli cemaatlere yönelik olarak öne
ç›kararak suiistimal etti¤i kimlik eksenli talepleri karfl› ç›karak de¤il, bu talepleri
emek hareketinin program›n›n bir parças› haline getirerek bir yandan
içsellefltirirken, di¤er yandan emek eksenli bir temelde çözmesi, bu cemaatlerin
içe kapanarak emek piyasas› çarklar› içinde savrulmalar›na de¤il, s›n›f hareketinin bir parças› haline gelmelerini sa¤lam›flt›r. Solun yeniden inflaa sürecinde,
bu bak›fl aç›s›n›n genel siyasal düzlemde üretilerek solun kimlik eksenli talepleri
emek eksenli bir program›n parças› haline getirmesinin kritik önemde oldu¤u,
Bolivya gibi baflar›l› örneklerde aç›kça görülebilmektedir. Ancak Türkiye sosyalist hareketi, oldukça uzun bir süredir gündemde olan bu dünya pratiklerini olumlu bir deneyim temeli olarak de¤erlendirmekten y›llard›r kaç›nmaktad›r.
Korporatizm, iflçileri sermaye politikalar› ekseninde seferber edebilmek amac›yla
s›n›flar›n varl›¤›n›n inkar› temelinde, bütün s›n›fsal oluflumlar› “ç›kar gruplar›”
olarak devletin flemsiyesi alt›nda bir araya toplayan ve sermayenin emrine sokan
totaliter bir ideolojik tutumdur. Liberalizmin totaliter yönelimlerinin geliflmesine
paralel olarak, ezilen emekçi kesimleri toplumun genelinin cemaatlefltirilmesi
yoluyla mali sermaye egemenli¤ine entegre etme politikalar› giderek güçlenmektedir. STK’c›l›ktan, tarikatç›l›ktan, dilencilefltirmeden, az›nl›klaflt›rma politikalar›na
kadar uzanan genifl bir yelpazede oluflturulan cemaatler, mali sermaye
egemenli¤inin siyasi dayanaklar› olarak s›n›f çeliflkilerini perdelemenin, emmenin
ve yönetmenin araçlar›na dönüfltürülmek istenmektedir. Bu yolda az›msanmayacak bir mesafe de kat edilmifl durumdad›r. “Yeni-korporatizm” kavram›yla kastetti¤imiz, neoliberalizmle uyumlu hale getirilmifl bu özel korporatizm anlay›fl›d›r.
Öte yandan 1980’lerde soldan devflirilen liberallerin bu yeni dönemde oligarfli
nezdinde statü ve prestij kazand›ran eski konumlar›n› kaybedecekleri de
söylenebilir. Yeni-muhafazakar ak›ma özellikle Bat› dünyas› nezdinde entelektüel
bir hare oluflturan, içerideki hegemonya mücadelesinde ise koçbafl› ifllevini yerine getiren liberallerin eski rollerinin sonland›¤› görülmektedir. Yeni-muhafazakar ak›m›n kendi öz organik ayd›nlar› artan oranlarda sahne almaktad›r; sahne
dekoru da, devlet olanaklar›yla birlikte akademi ve medya ayg›tlar› arac›l›¤›yla
tesis edilmifltir. Eski ittifak› sürdürme e¤ilimindeki liberaller ya bu kesimin
organik ayd›nlar› saf›na kat›lacaklard›r, ya da özerkliklerini kaybederek yenimuhafazakarlar›n kap›s›ndaki yanaflma muamelesine r›za göstereceklerdir.
Bu özellik bir tür “gerilik” ve “anomali” olarak görülmemelidir. Her yeni eylem,
içinde yer ald›¤› maddi koflullar kadar tarihten devrald›¤› yap›sal iliflki örüntüleri
taraf›ndan da belirlenir. Bu maddeci tarih anlay›fl›n›n güncel uluslararas› literatürde “patika ba¤›ml›l›¤›” kavramsallaflt›rmas›yla popülerleflmifl oldu¤u da
hat›rlanmal›d›r.
ÖDP’nin KESK’deki uzant›s› olan DSD’nin son dönemde sendikal rekabet
nedeniyle EMEP politikalar›na alet olarak, birlikte gelifltirdikleri sendika içi
muhalefet çizgisi ise bafll› bafl›na bir elefltiri ve de¤erlendirme konusudur.
EMEP’lilerle ittifak yapan DSD, bir yandan en geri çizgiyi savunan bu hareketle
iflbirli¤i yapmakta, pozitif öneri getirmeden, sadece yönetimi baflar›s›z göstermek için örgütü kilitleme taktikleriyle iç rekabeti k›flk›rtan statükocu bir çizginin
geliflmesine do¤rudan ortak olmaktad›r. Di¤er yandan da DSD, tabandaki Kürt
tepkisini “kafl›ma” üzerinden gelifltirdi¤i olumsuz tutum nedeniyle esas olarak
siyaseten çok geri bir konuma düflerken, EMEP çizgisine kan tafl›maktan öteye
gitmemektedir. KESK içinde bu “sa¤c›” ittifak ve geri mücadele çizgisine savrulma için, “ne yapal›m, baflka seçenek yok, çaresiziz” türü pragmatik mazeretler
kabul edilemez. Hem “ÖDP sola do¤ru yönelen yeni bir politik aç›l›m yap›yor”
denilecek hem de KESK’de en geri ittifaklara daha flimdiden sar›l›nacak. Bu
tutars›zl›k de¤il mi? DSD’liler KESK içinde daha bugünden kendi sa¤a savrulmalar›n› daha da ilerletecek bir çapaya ba¤lanmakta olduklar›n›n ya yeterince
fark›nda de¤iller ya da bu durumu iyice sindirmifl olmal›lar. Ama bu geri tutumlar›n› de¤ifltirmeyip, bunun sonuçlar›yla vakti geldi¤inde yüzleflecek olurlarsa da
hiç flafl›rmamal›lar.
‹flçi Partisi ise ulusalc›l›¤›n soldaki yans›mas› de¤il, do¤rudan egemen ulusalc›
ak›m›n bir parças› oldu.
“Yeni Sömürge Devrimcili¤inin ‹zinde”, Halk›n Devrimci Yolu, S. 2, ‹st., 2009
Örne¤in, toplumsal hareket sendikac›l›¤› perspektifiyle, en genifl kitlelere
“iflyerinde sendikaya ve meslek odas›na, mahallede Halkevine üye ol” ça¤r›s›
yapmak bu bak›fl aç›s›n›n bir yans›mas›d›r.
33
Liselerde
isyan
birikiyor
34
GENÇL‹K MÜCADELES‹
L
iseli gençli¤in mücadelesinde son birkaç senede görülen kayda de¤er canl›l›k, Türkiye
sol hareketi içerisinde olumlu bir heyecan
yaratmaktad›r. Henüz belirgin bir hareket
formuna ve eylemsel geliflkinli¤ine sahip
olamayan demokratik lise hareketindeki canlanman›n
“gelip geçici” c›l›z bir kabar›fl› m›, yoksa güçlü bir isyan dalgas›n›n öncü ad›mlar›n› m› iflaret etti¤i sorusu,
solun cevap arad›¤› ortak bir soru olarak karfl›m›zda
duruyor.
Bu soruya, ne yaz›k ki, günün verileriyle kesin/kat› bir
cevap verebilmek pek mümkün de¤ildir. Fakat lise ve
liselinin içinde bulundu¤u nesnel/yap›sal durum ve lise
hareketinin bu döneme özgü kimi özellikleri lise muhalefetinin “gelip geçici” s›n›rlar›n çok daha ilerisine
tafl›nabilece¤inin iflaretlerini veriyor.
Ülkemizdeki e¤itim alan›n›n, özelde lise e¤itiminin neoliberal dönüflümü ve yeni sömürge kapitalizminin a盤a ç›kartt›¤› devasa eflitsizlikle gençli¤in geleceksizlik
sorunu, lise hareketinin üzerinde bulundu¤u temel enerji hatt›n› oluflturmaktad›r. “Demokratik lise hareketinin
yeni bir dönemi mi” sorusu iflte bu enerji hatt›n›n yaratt›¤› nesnelli¤i do¤ru okuyabilmekle cevaplanabilir.
Bu nesneli¤in temel bafll›klar›n› ise piyasalaflt›rma, otoriterleflme/bask› yöntemleri ve geleceksizlik oluflturur.
Neoliberal kapitalizm, say›s› bugün binleri aflan lisenin
ve 3,5 milyonu bulan lise ö¤rencisinin oluflturdu¤u muazzam pazar› de¤erlendirmek için önemli yol kat etmifltir. Türkiye’de liselere yönelen piyasalaflt›rma sald›r›s›n›n ilk ad›m› liselerin farkl› (Fen, Anadolu, genel
ve meslek liseleri gibi...) statülere göre ayr›flt›r›lmas›yla at›ld›. Sözde “baflar›” s›ralamalar›na göre belirlenen
bu ayr›flt›rma, asl›nda üstü örtülemez s›n›fsal bir elemenin en ç›plak görüntülerini oluflturdu. Piyasac›l›¤›n
özü olan rekabetin e¤itim süreci içerisine yayg›nlaflt›r›lmas› bu ayr›flmay› derinlefltirdi. Eflit koflullarda sürdürülemeyen yar›fl soncunda, “elit” liseler maddi gücü
yüksek ö¤rencilerle; isteyen herkesin girdi¤i “kenar mahalle liseleri” ise yo¤un olarak yoksul ö¤rencilerle dolduruldu. Böylece milyonlarca liseli daha yaflam›n bafl›nda sistemin “güvenceli s›n›rlar›n›n” d›fl›na itilmifl oldu.
Bugün lise e¤itiminin piyasalaflt›r›lmas›n›n en temel
arac›n› dershaneler oluflturmaktad›r. Dershaneler, liselileri adeta birer maraton yar›flç›s›na dönüfltürdü. E¤itimin niteli¤indeki h›zl› düflüfl üniversiteye girmek için
uzun süreli bir maratona giren “yar›flmac›lar›” dershanelere muhtaç etti. Rekabetçi e¤itim/s›nav anlay›fl› dershane sektörünün ak›l almaz geliflimini tetikledi. Bugün
b›rak›n üniversiteye girmeyi, “iyi bir lise”de okuyabil-
mek için bile getirilen seviye belirleme s›navlar› (SBS)
daha alt›nc› s›n›ftan itibaren ö¤rencileri dershanelere sürüklemektedir. 70’li y›llar›n bafl›nda 200 olan dershane
say›s› bugün 4000 s›n›r›n› aflt›. Bir milyona yak›n ö¤rencinin müflteri oldu¤u dershaneler, bugün on milyar
dolarl›k dev bir sektör haline geldi.
Lise içi hizmetlerin paral›laflt›r›lmas› ve liselerin bütçelerine ö¤rencilerin kat›l›mlar›n› artt›rmaya yönelik projeler, liselerin sermaye aç›s›ndan hem pazar hem de
kaynak anlam›nda piyasalaflt›r›lmas› sürecini h›zland›rd›. Dershanelere ödenen fahifl ücretler, lise içinde müflterileflme sürecini meflrulaflt›rd›. Yemek/kantin paralar›ndan servis/ulafl›m harcamalar›na; ders araç-gereçlerinden
kay›t, aidat, spor vb paralara kadar ö¤renciler çok yönlü bir sektörleflme süreciyle karfl› karfl›ya kald›. Ö¤rencinin lise içerisinde müflterilefltirilmesinin en temel sonucu ise e¤itim hakk›n› sat›n alamayanlar›n e¤itim sürecinin d›fl›na itilmesi oldu. Son birkaç y›lda binlerce
lise ö¤rencisi e¤itimini büyük oranda bu nedenle yar›da b›rakt›. Bin bir zorlukla e¤itimini sürdürmeye çal›flan büyük bir kesim mevcutken, bu tür harcamalar›n
art›k karfl›lanamayacak boyutlara ulaflmas›, lise içerisinde kitlesel tepki birikimlerine neden olmaktad›r.
Sonuç olarak, lise e¤itim sürecinin piyasalaflt›r›lmas›
ö¤rencilerin büyük bir k›sm›n› ya bafltan ya da e¤itim
süreci boyunca elemeci ve d›fllay›c› bir süreçle yüz yüze b›rak›yor. Sistem içerisinde kalabilmek ve e¤itim sürecini devam ettirebilmek için yap›lan devasa harcamalar›n ancak s›n›rl› bir kesim taraf›ndan karfl›lanabilmesi büyük bir eflitsizlik sorununu a盤a ç›kartmaktad›r.
Eflitsizlik sorunu geleceksizlik sorununu beraberinde getirmifltir. E¤itim süreçlerinden yararlanma haklar› eflit
olmayanlar, gelecekleri konusunda da eflit olamam›fllard›r. Bu y›lki ÖSS sonuçlar› Türkiye’deki e¤itim sisteminin geldi¤i vahim tabloyu göstermektedir. 30 bin ö¤rencinin s›f›r çekti¤i, 250 bin ö¤rencinin tek bir matematik sorusu dahi cevaplayamad›¤› s›nav sonuçlar›,
AKP iktidar›n›n yedi y›ld›r sürdürdü¤ü e¤itim politikalar›ndan ba¤›ms›z de¤ildir. S›navda, yoksul Anadolu
kentleri ve sanayi kentleri ciddi anlamda baflar›s›z olmufltur. Bize göre baflar›s›z olan bu tablonun ülkeyi
ucuz ifl gücü pazar› haline dönüfltürmeyi hedefleyen
AKP aç›s›ndan oldukça baflar›l› bir sonuç oldu¤u ortad›r. K›smen de olsa, güvenli bir gelece¤in kap›s›n› açacak olan iyi bir üniversite kazanma olas›l›¤› art›k çok
s›n›rl› bir toplulu¤un hedefleri aras›na s›k›flm›flt›r. Geçen y›l›n verilerine göre, Bo¤aziçi, ODTÜ, ‹TÜ gibi
yüksek puanl› üniversiteleri kazananlar›n sadece yüzde
onu genel liselerden gelirken, ancak yüzde üçü dershane e¤itimi almadan bu üniversiteleri kazanabilmifltir.
35
GENÇL‹K MÜCADELES‹
Ciddi oranda iflsizlik sorunu olan ülkemizde lise diplomas›n›n art›k hiçbir önemi kalmam›flt›r. ‘80 hatta
90’l› y›llar›n bafl›na kadar süren lise mezunu olma statüsü art›k toplumsal bir farkl›l›k yaratmamaktad›r. Lise
y›llar›, ö¤rencilerin büyük k›sm› aç›s›ndan lise dönemi
yapacak baflka bir fley olmad›¤› için gidilen ve umutsuzlu¤un büyüdü¤ü y›llar olarak geçmektedir.
Eflitsizlik, piyasalaflt›rma ve geleceksizlefltirme sorunlar›yla çevrelenen liselilerin muhalefet potansiyeli, lise
muhalefetinin en hareketsiz süreçlerinde bile sistemi
hep endiflelendirmifltir. Bu nedenle, Türkiye faflizminin
pek çok bask› ve terör yöntemi lise içinde en ince biçimleriyle liselilere uygulanmaktad›r. Tel örgüler, yüksek duvarlar, kameralar, özel güvenlikler, kat› disiplin
yönetmeli¤i, polis ve di¤erleriyle liseler adeta yüksek
güvenli hapishanelere dönüfltürülmüfltür. Kuflkusuz, sistem bu tür araçlar› sadece kontrol amaçl› de¤il, ayn›
zamanda toplum mühendisli¤i çerçevesinde kurallara
uyan, tepkiselli¤i azalt›lm›fl, sistemin gücünü kabullenmifl insanlar yetifltirmek için de kullan›yor.
Liseye yönelik yap›lan bir di¤er sald›r› biçimi de ideolojik yönlüdür. Y›llard›r resmi devlet ideolojisinin ö¤retildi¤i/ezberletildi¤i liseler art›k gericilik ideolojisiyle
de kuflat›lmaktad›r. AKP iktidar› ve gerici örgütlenmeler devlet ayg›t› üzerindeki artan etkinliklerini de kullanarak e¤itim alan›nda gericili¤i yap›land›r›yor. Özellikle bu sene, her biri defalarca örnek olan biyoloji
derslerine yönelik müdahaleler, liselerde namaz k›lmak
için özel s›n›flar›n ayarlanmas›, ders kitaplar›n içeriklerinin de¤ifltirilmesi, kad›n ö¤rencilerin giyimlerine yönelik müdahaleler gibi örnekler, bu ad›mlar›n en görünürlerinden olmufltur. Ayr›ca liselere yönelik gerici kadrolaflma gericili¤in lise içerisinde yayg›nlaflmas›n› sa¤layacak en temel yöntemlerden biri halinde
görülmektedir.
Piyasalaflt›rma, geleceksizlik, eflitsizlik ve gericilik k›skac›ndaki liselilerin sistemle olan iliflkisi her geçen gün gerilmektedir.
Y›¤›nsal
olarak sistem d›fl›na itilme tehlikesi yaflayan liseliler için ilk tepkiler
umutsuzluk ve hedefsiz
bir tepkiselliktir. Ülkemizde bu umutsuzlu¤u
yaflayan yüz binlerce liseli aç›s›ndan sistemle
36
kurulan iliflki asla gönüllü bir birliktelik de¤ildir. Liselileri sistem içinde tutan tek fley çaresizlik ve zordur.
Bu nedenle sistem en umutsuzlar› yönetmek için bask›, fliddet, yozlaflt›rma, uyuflturucu, emek sömürüsü
(meslek liseleri kullanmaktad›r.
Sistemden hoflnutsuzluk sadece en alttakilere özgü bir
durum de¤ildir. ‹çine girdi¤i yar›fl sonucunda enerjisi
tüketilmifl, yaln›zlaflt›r›lm›fl ve bireysellefltirilmifl daha
fazla maddi olana¤a sahip olan “yar›flmac›lar” için de
yaflan›lan yaflam tarz› b›kt›r›c› durumdad›r. Sürekli bunal›m, kavgac› özellikler, ailelerle bitmek tükenmek bilmeyen çat›flmalar bu b›kk›nl›¤›n sadece birkaç göstergesidir. Ayr›ca üniversite e¤itiminin içinde bulundu¤u
sorunlar ve mezunlar›n yüksek iflsizlik oran› liselilerin
gelecek konusunda endiflelerini büyütmektedir.
Neoliberal sömürgecili¤in liseli gençli¤e yönelik vaatleri büyük oranda tükenmifltir. Sistem art›k liseli gençli¤e yönelik içine girdi¤i krizi ertelemek d›fl›nda bir
proje üretememektedir. ÖSS’nin yap›s›n›n sürekli tart›fl›lmas›, lise e¤itiminin süresinin uzat›lmas›, üniversite
kontenjanlar›nda s›n›rl› art›r›m gibi projelerin hiçbiri liseliler aras›nda herhangi bir heyecan yaratmamakta, aksine sistemden duyulan umudun giderek azalmas›na neden olmaktad›r.
Liseli gençli¤in içinde bulundu¤u bu devasa kuflatma,
hiç kuflkusuz, gerek tek tek sorunlar üzerinden yükselecek tepkisel hareketlerin, gerekse bütünsel bir reddediflin alt yap›lar›n› oluflturuyor. Fakat ülkemizde yaflanan tüm bu sorunlara ra¤men hissedilir düzeyde karfl›t
bir hareket henüz ortaya ç›km›fl de¤il. Elbette ülkemiz
koflullar›nda bu hareketin kendili¤inden ç›kabilmesi çok
mümkün de¤ildir. Liseliler, içinde bulundu¤u zorlukla-
GENÇL‹K MÜCADELES‹
r› ya bireysel geçici çözümlerle afl›yor ya da tepkisel
y›k›c› potansiyelini fliddet ve yozlaflm›fl iliflki tarzlar›yla eritiyor. E¤itim hakk›ndan güçbela yararlanabilen liseliler isyan etmiyor, ama otobüse binmek yerine her
gün kilometrelerce yolu yürüyerek okullar›na gidiyor.
Liseliler isyan etmiyor, ama ö¤le ö¤ünlerini hiçbir fley
yemeyerek geçiriyorlar. Okul aidatlar›n› ödeyemedi¤i
için annesi okulu temizleyen ö¤rencilerin gerçeklilikleri art›k basit üçüncü sayfa gazete haberi de¤il. Liselerde fliddet olgusunun günümüzdeki boyutlara ulaflmas›n›, uyuflturucunun yayg›nlaflt›r›lmas›n›, çeteleflme ve
yozlaflman›n lise içlerinde uygun iklimler bulmas›n› sadece basit psikolojik aç›klamalarla anlamaya çal›flmak
safl›kt›r. Çünkü sorun do¤rudan devletle ve siyasetle ilgilidir.
Sistemden d›fllanan kitlelerin isyan potansiyelini ilerici
ve devrimci bir noktaya tafl›yabilecek tek güç ise soldur. Solun evrensel olarak sahip oldu¤u eflitlik ve özgürlük savunular› bugün liselilerin en temel ihtiyaçlar›d›r. Liselerde yaflanan sorunlar›n çözümsüzlü¤ü, sistemin kapsay›c›l›¤›n›n daralmas› sola bugün liseli gençlik için gerçek bir alternatif olma f›rsat› vermektedir.
Bu f›rsat›n de¤erlendirilmesi ancak ve ancak faflist ve
gerici devlet bask›s›na karfl› bir direnifli göze almaya;
piyasac›l›¤a, eflitsizli¤e ve geleceksizli¤e karfl› tutarl›,
yayg›n ve iddial› bir politik projenin yaflama geçirilmesine ba¤l›d›r.
Liselilerin özellikle birkaç senedir devrimci tarihe yo¤un ilgi duymas›n›n alt›ndaki temel neden bu alternatif aray›flt›r. Sadece bu senenin verilerine bakmak bile
liselilerin sola ilgisini görmek için yeterlidir. Liseli hareketin bu seneki mücadele birikimi birçok yönüyle
geçti¤imiz dönemin çok daha ilerisindedir. Yap›lan eylem say›s›ndan bu eylemlere kat›lan ö¤renci say›s›na
kadar niceliksel bir art›fl ilk göze çarpand›r. Kitlesel art›fl›n en yo¤un gözlenebildi¤i eylemler 1 May›s kutlamalar› olmufltur. Türkiye’nin birçok merkezinde binlerce liseli soka¤a ç›km›flt›r. Ayr›ca liselilerin kendili¤inden ve örgütlü, do¤rudan hak almaya yönelik eylemleri bu sene belirgin derecede artm›flt›r. Kantin ücretlerinden, kay›t paralar›na kadar birçok sorun liselilerin
eylemleriyle karfl›lanm›flt›r. ÖSS protestolar› ise lise hareketinin ülke çap›nda yayg›nlaflma prati¤inin temel
göstergesi olmufltur. Y›llard›r lise içerisinde hareket
flans› bulamayan lise muhalefeti, ‹srail’in Filistin’e yönelik sald›r›s›na karfl› ülkenin birçok lisesinde yüzlerce
ö¤rencinin kat›ld›¤› eylemleri örgütlemifltir.
Hiç kuflkusuz ki demokratik lise hareketi önümüzdeki
seneye çok daha güçlü girebilecek bir birikim edinmifl-
Türkiye solunun
yenilenmesinde
militan bir inisiyatif
70’li y›llar boyunca ciddi anlamda yükselen liseli gençlik mücadelesi, 12 Eylül faflizmiyle tamamen da¤›t›lm›fl ve ciddi bir kesintiye u¤ram›flt›r. Demokratik lise hareketinin yeniden tarih sahnesine ç›k›fl›,
90’l› y›llar›n bafllar›na kadar uzam›flt›r. Liselerdeki faflist iflgal ve e¤itimin özellefltirilmesi ad›mlar›na karfl› mücadele, bu dönemin temel karakterini oluflturmaktayd›.
Temelleri ‘89 y›l›nda at›lan Liseli Genç Umut çal›flmas›, bu dönemi
s›rtlayan liselilerin demokratik kitle örgütü haline dönüflmüfltür.
Devletin tüm bask› ve sald›r›lar›na ra¤men Genç Umut çal›flmas›, liseliler aras›nda büyük bir heyecan yaratm›fl ve k›sa süre içinde ciddi pratik eylemlerin adresi haline gelmifltir. Devletin örgütsüzlefltirme, yasak ve bask›lar›na karfl›, Genç Umut, lise mücadelesine fiili,
meflru, militan bir çizgi getirmifltir.
“Paral›, niteliksiz ve gerici e¤itime karfl› demokratik bir lise” slogan›
90’lar›n ortalar›ndan itibaren liselerde yayg›nlaflt›r›lm›flt›r. Bu slogan›n en genifl biçimde tart›fl›lmas› için ‘Demokratik E¤itim Kurultaylar›’ düzenlenmifl, e¤itimde piyasac› dönüflümün bafllang›c› say›lan
Milli E¤itim fiuralar›na karfl› Alternatif E¤itim fiuralar› örgütlenmifltir.
Lise hareketi, bu dönemde, yeniden genifl kitlelere ulaflabilmifltir.
Neoliberalizme, faflizme ve gericili¤e karfl› bir hat izlenen 2000’li
y›llar›n bafl›nda, “Ö¤renciye cehalet, halka sefalet, IMF’ye teslimiyet
YOK!” diyerek yola ç›kan Genç Umutçular, liselilerin militan sesi
haline gelmifltir. Eylemlere kat›lan liseli say›s›ndaki art›fl›n yan›nda,
okul içi eylemlilikler de ayn› do¤rultuda geliflim göstererek yayg›nlaflm›flt›r.
Liseli geçli¤e yönelik do¤rudan devlet eliyle örgütlenen çeteciler,
uyuflturucu sat›c›lar›, e¤itim tüccarlar›, yine bu dönemde, militan liselilerin suçüstü bask›nlar›nda “sobe”lenmifltir.
Liseli gençli¤in yaklafl›k 20 y›ll›k kesintisiz mücadele örgütü olan
Genç Umut, her geçen gün gücünü artt›rarak geleceksizli¤i, piyasac›l›¤›, otoriteyi REDdetmeyi sürdürmektedir. Gerek tafl›d›¤› dinamik ve eylem biçimiyle, gerekse ak›lc›, yarat›c›, özgün ve kapsay›c›
politik çizgisiyle, Liseli Genç Umut hareketi, Türkiye solunun devrimcilik potansiyelinin yenilenmesinde ileri inisiyatifler almaya devam edecektir.
GENÇL‹K MÜCADELES‹
tir. Henüz yolun bafl›nda olundu¤u do¤rudur. Fakat kitlesel bir reddedifl için, art›k liselilerin kaybedecek zaman› yoktur.
vunmaktan evrim teorisini yayg›nlaflt›rmaya kadar birçok yöntem gericili¤e karfl› mücadelenin somut ad›mlar› olacakt›r.
Önümüzdeki dönem lise mücadelesinin temel bafll›klar› ve hareket biçimine dair tart›flmalar ise birkaç bafll›k etraf›nda toplanabilir:
3. Otoriter yönetime karfl› özgürlük,
piyasa ideolojisine ve yozlaflmaya
karfl› alternatif kültür
1. Paras›z e¤itim ve eflit bir gelecek
Paras›z e¤itim mücadelesi bugün demokratik lise mücadelesinin olmazsa olmaz›d›r. Lise e¤itiminin çok yönlü
piyasalaflt›r›lmas› (kay›t, aidat, ulafl›m, dershane vb.) gerek parça parça gerekse bütünsel direnifllerin zeminini
güçlendirmektedir. E¤itim hakk›n› satanlarla e¤itim sürecini devam ettirmeye çal›flan yüz binlerce liselinin gerilimi y›k›c› bir potansiyele dönüflmektedir. Var olabilmek için daha fazla piyasalaflt›rmaya zorunlu olan sisteme karfl› elde edilecek en ufak kazan›m bile sistemin
iflleyifline zarar verecektir. Paras›z e¤itim mücadelesi eflit
ve güvenli bir gelecek mücadelesinin temel alt yap›s›d›r. Çünkü e¤itim sürecindeki para iliflkisi eflitsizli¤in
temel nedenidir. Ancak faturay› ödeyebilenler e¤itim basamaklar›n› ad›mlayabilirler; di¤erleri er ya da geç kap› önüne itilecektirler. Bu nedenle, liselerde paras›z e¤itim ve güvenli gelecek konusu birbirini besleyecek bir
politik mücadele gündemi haline getirilmelidir.
2. Liselerin kap›s› gericili¤e kapal›d›r
Ülkemizde AKP ve tarikatlar/cemaatler eliyle örgütlenen gericili¤in en temel hedeflerinden biri de e¤itim
alan›d›r. Gericilik liselerimize e¤itim müfredat›ndan,
kadrolaflmaya, k›l›k k›yafetten, namaz odalar›na kadar
birçok yöntemle sald›r›yor. Gericili¤in yayg›nlaflmas›
hem liselerdeki ilerici potansiyele zarar veriyor hem de
gericili¤in toplumsallaflmas›n› h›zland›r›yor. Bu nedenle
gericilik karfl›t› mücadele lise muhalefetinin temel görevlerindedir. Zorunlu din derslerini sorgulatmaktan biyoloji derslerini savunmaya, yobazl›¤a karfl› bilimi sa-
Liselerdeki bask› ve otoriterleflme, sisteminin içinde bulundu¤u çaresizli¤in en ciddi göstergelerindedir. Sistemin denetim nam›na uygulad›¤› her yöntem ve araç öz
itibariyle liselilerin do¤as›yla çeliflir. Canl›, hareketli,
üretken hatta isyanc› gençlik ruhu asla uzun süre kal›plar içine hapsedilemez. Sistem bu nedenle gençli¤in
do¤al dengesine de savafl açm›flt›r. Sürekli rekabet, bireylefltirmek, parçalamak, yozlaflt›rmak sistemin bu
amaçla uygulad›¤› temel yöntemlerdendirler. Sistem
tüm bu araçlarla da¤›tmay› ve güçsüz b›rakmay› hedefler. Sistemin bu plan›n› bozmak içinse tam tersi bir
plan› yaflama geçirmek zorunluluktur.
Liselerdeki bask›ya ve fliddete karfl› birlikte/kitlesel mücadele etmek tek ç›k›fl yoludur. Sistem parçalanm›fl liselileri kolayca cezaland›rabilir; fakat liseli gençli¤in
kitlesel örgütlenmelerine ayn› rahatl›kta müdahale etmeye cesaret edemez. Liselerde bu yönde bir direnifl mevzisi yaratabilmek için temel araçlardan biri de özgürlefltirici pratikleri yayg›nlaflt›rmak olacakt›r. Paylafl›mc›,
üretici, alternatif etkinlikler, sokak flenlikleri, bültenler,
paneller, söylefliler, spor ve kültür etkinlikleri bu amaçla yap›labilecek pratiklerden sadece birkaç›d›r. Sistemin
yaratmaya çal›flt›¤› neoliberal gençlik kültürüne karfl›
mücadele etmek benzer bir zorunluluktur. Bireyleflme
yerine, özgür bireylerden oluflan liselilerin ortak hareketini; rekabet yerine dayan›flmay›; bencillik yerine
paylaflma kültürünü güçlendirmeyi hedefleyen etkinlikler, kampanyalar, eylemler liselilerin piyasa kültürüne
karfl› direnifl mevzileri olacakt›r.
AKP iktidar›n›n
gerici, piyasac›
e¤itim projeleri,
liseleri eflitsizli¤in üretim merkezileri haline
getirmifltir. S›n›f
farkl›l›klar›na
göre flekillenen
e¤itim hakk›ndan yararlanma
durumu, milyonlarca lise
ö¤rencisini nitelikli bir e¤itim
sürecinden d›fllam›flt›r.
38
4. Sol, liselerde ideolojik
seçenektir
Yedi y›ll›k AKP iktidar›n›n yaratt›¤›
a¤›r bilanço, Türkiye emekçi s›n›flar› aç›s›ndan tam bir y›k›m olmufltur.
Özellikle kriz ekonomisinin giderek
yoksullar› ezici bir pozisyona do¤ru
yönelmesi, AKP’ye karfl› güvensizli¤i artt›rmaktad›r. Liseliler aç›s›nda
da durum bu genel tablodan pek
farks›z de¤ildir. Bugün iktidar, b›rakal›m liselilere umut vermeyi liselilerin yaflamalar›n› gün geçtikçe daha
GENÇL‹K MÜCADELES‹
Liselerdeki mücadeleyi sadece “d›flar›ya destek” ya da birkaç “solcu genç” bulmak aras›na s›k›flt›ran siyasi çizgilerin,
bugünün lise mücadelesinde baflar›s›z olacaklar› ortadad›r. Demokratik lise muhalefeti, genel halk muhalefetinin edilgen
organik bir eklentisi ve basit destekçisi de¤il; ideolojik ve politik birlik anlay›fl› temelinde, onun etkin bir öznesi ve bileflenidir.
fazla zorlaflt›r›yor, gelecek konusunda daha fazla endifle duyulmas›na sebep oluyor. AKP d›fl›ndaki güçlerin
de gençli¤e sundu¤u hiçbir inand›r›c›/çekici program›
mevcut de¤ildir. Tüm bu çözümsüzlük ve düzen siyasetinin çürümüfllü¤ü karfl›s›nda, solun, bugün dün oldu¤undan çok daha fazla liseliler için bir ideolojik alternatif olma flans› vard›r. Solun, bugünkü yaflanan tüm
temel olumsuzluklara karfl› evrensel savunular› olan ba¤›ms›zl›k, eflitlik, özgürlük ve insanca yaflam gibi ideolojik ilkelerinin, liseliler aras›nda h›zla yay›labilece¤i
ve sempati toplayabilece¤i bir zeminde oldu¤umuzun
alt› çizilmelidir. Denizlerin, Mahirlerin, Chelerin liseliler aras›nda yeniden konuflulur olmas›ndaki temel neden, liselilerin bahsi geçen aray›fl›d›r.
5. Do¤rudan eylemler, okul projeleri
ve sokak eylemleri birlefltirilmelidir
Liselere yönelen sald›r›lar›n boyutu yükseldikçe liselilerin do¤al tepkileri de giderek ço¤almaktad›r. Bu tepkilerin büyük bir k›sm› kendili¤inden olsa da defalarca farkl› biçimlerde gündeme gelmektedir. Kay›t ve bin
bir çeflit adla toplanan paralara karfl› yap›lan bireysel
ya da kitlesel eylemler, hiçbir örgütlü müdahalenin olmad›¤› koflullarda bile baflar›l› flekilde organize edilmekte ve olumlu sonuçlar al›nmaktad›r. Kuflkusuz bu
eylemselliklerin ve kazan›mlar›n daha görünür hale gelmesi benzer sorunlar› yaflayan her liseli aç›s›ndan yol
gösterici deneyimler olacakt›r. Güzümüzde lise muhalefeti, kendini daha çok sokak eylemliliklerinde ve mitinglerde ifade etmektedir. Bu özelik lise mücadelesinin toplumsal muhalefetle kaynaflma ve görünür olma
konusunda oldukça de¤erlidir. Fakat tüm zorluklar›na
ra¤men demokratik lise mücadelesinin kendisini as›l
olarak var etmesi gereken yer liselerdir. Tüm engellemelere ve yaflanan tüm zorluklara ra¤men, liselilerin
yarat›c› enerjisini temel alan bir çal›flma biçiminin örgütlenmesi, demokratik lise mücadelesinin en acil görevlerinden biridir.
Gidilecek yol belli, elbet yürünecek!
Ülkemizde yeni bir demokratik lise muhalefeti aç›s›ndan gidilecek yol bellidir. Neoliberalizm yaratt›¤› muazzam eflitsizlik, geleceksizlik, gericilik ve AKP iktidar›n›n y›k›c› etkisi, lise muhalefetinin temel mücadele
bafll›klar›d›r. Sistem içine girdi¤i krizin fark›ndad›r, bu
nedenle sürekli yeni taktik ve stratejiler denemektedir.
Fakat ne yap›l›rsa yap›ls›n, sistemin yarat›¤› büyük y›k›m ve çeliflki art›k giderilebilecek boyutlar› aflm›flt›r.
Çürümüfl düzen siyasetini ne kurumsallaflm›fl fliddet ayg›tlar› ne de ustas› olduklar› demagoji sanat› kurtarabilecektir. Çünkü kap› d›fl›na att›klar›, geleceklerini karatt›klar› milyonlarca liselinin öfkesi giderek bilenmektedir.
Tüm bunlar ›fl›¤›nda bize düflen görev, devrimci gençli¤in özgürlefltirici iradesi ve ödün vermez politik cesaretiyle y›k›c› bir lise isyan›n›n inflas›n› üstlenmektir.
39
DÜNYA
Basra’da militan bir emek hareketi temelinde örgütlenen Irakl›
petrol iflçileri, petrol sektörünün özellefltirilmesine karfl› eylemde.
Emperyalistlerin parma¤›n›n ucunda de¤il
*
Dünya halklar›n s›rt›nda
B
ugün, uluslararas› geliflmeler üç ana çat›flma
ekseni etraf›nda meydana gelmektedir. Bunlardan birincisi, sömürgeci fetih hareketleri
ve iflgal karfl›t› direnifller; ikincisi, geleneksel ve yeni yükselen emperyalist güçler aras› rekabet; üçüncüsü, neoliberalizmin dünya çap›ndaki
krizinin etkisiyle yayg›nlaflan ve derinleflen s›n›fsal mücadelelerdir. ABD emperyalizminin dünya hakimiyetindeki gerilemeyle paralel olarak a盤a ç›kan yeni denge
aray›fl›nda, ba¤›ms›z siyasi irade oluflturabilen her güç,
küresel krizin de etkisiyle t›rmanan toplumsal ve politik krizlere kendi ç›karlar› do¤rultusunda müdahale ederek belirleyici olmaktad›rlar.
40
Obama yönetimi de, ABD’yi yeniden eski gücüne kavuflturmak için, askeri müdahalecili¤i t›rmand›rarak bu
çat›flmalardan kendi lehine sonuçlar ç›karmaya çal›flmaktad›r. Obama dönemi müdahalecili¤i, daha büyük
bir askeri bütçe, daha genifl askeri hedefler ve çeflitlendirilmifl/inceltilmifl müdahale yöntemleriyle Bush döneminin tek tarafl› sald›rganl›¤›n›n ötesine geçmifltir.
Yeni ABD yönetimi, do¤rudan sald›r› ve iflgal, diplomasi kap›lar›n› kapamaks›z›n askeri tehdidi t›rmand›rarak uzlaflmaya zorlama, uluslararas› bir güvenlik sorunu haline gelecek çat›flma alanlar› yaratarak büyük has›mlar› bu ortak sorun etraf›nda yan›na çekerek kontrol
alt›na alma gibi müdahale yöntemlerine baflvurmaktad›r.
DÜNYA
Ne var ki ABD, rekor askeri bütçelere ve tüm dünyaya yay›lm›fl rakipsiz bir savafl ayg›t›na ra¤men, iflgallerin y›prat›c› uzun direniflleri tetiklemesini engelleyememekte; askeri güç, aleyhte geliflen her duruma müdahale edememektedir. Burada iflbirlikçiler daha aktif
biçimlerde devreye sokulmakta, paramiliter güçler ve
iflbirlikçi ordular iç ve/veya d›fl savafllarda seferber edilmektedir.
Türkiye de sözüm ona ABD’den ba¤›ms›z hareket eden
“yeni yükselen bir güç” ya da “süper güç” olarak,
uluslararas› krizlerin emperyalist-kapitalist sistemin gerekleri do¤rultusunda çözümüne iliflkin pek çok iddia
ortaya koymaktad›r. Bofl laflar ve ortaya at›l›p devam›
getirilemeyen projeler kenara b›rak›ld›¤›nda, bütünüyle
ABD ç›karlar›na eklemlendi¤i görülen Türkiye’nin, birbirleriyle do¤rudan ba¤lant›l› projeler haline gelen en
riskli iki ABD askeri hamlesi olan Irak’tan çekilme ve
Afganistan-Pakistan (Af-Pak) savafl›n› geniflletme sürecinin yükünü giderek daha fazla s›rtlanmakta oldu¤u
görünmektedir. Türkiye ordusu basitçe Afganistan, Pakistan, Irak, Lübnan ve Somali’deki emperyalist iflgal
ve müdahalelere askeri ve lojistik destek sa¤lamakla
kalmamaktad›r. ABD ve Türkiye egemenleri, PKK’ye
karfl› El Kaide, Kuzey Irak’a karfl› Pakistan efllefltirmesiyle, Kürt sorununda egemen “çözümü” ABD’nin Ortado¤u ve Güney Asya’daki askeri sald›rganl›¤›n›n içine yerlefltirmektedir.
Bir di¤er önemli geliflme, enerji kaynaklar›n›n iletimini ve ticaretini kontrol at›na almak için enerji nakil
hatlar› arac›l›¤›yla yürütülen hakimiyet yar›fl›nda yaflanmaktad›r. ABD, Avrupa ve Rusya’n›n Kafkasya ve Orta Asya enerji kaynaklar› üzerindeki çekiflmelerinde
Türkiye üzerinden geçen boru hatt› projeleri merkezi
bir rol oynamaktad›r. Türkiye bu nedenle, egemenlik
haklar›n› çi¤netmekte ve her birine çeflitli düzeylerde
ba¤›ml› oldu¤u bu üç büyük gücün çat›flma sahnesi haline gelmektedir.
Türkiye egemenleri ayr›ca, “Genifl Ortado¤u” ve Güney Asya emekçilerine yönelik yeni sömürgeci sald›rganl›¤a da aktif olarak eklemlenerek, bölgedeki emekçi s›n›flar›n bütününü karfl›s›na alan bir sald›r›ya kat›lmaktad›r. Türkiye sermayesi M›s›r ve Bangladefl gibi
ülkeleri ucuz emek cehennemine çeviren, Irak ve Afganistan’da zor yoluyla devreye sokulan neoliberal dönüflümde aktif rol alarak, Türkiye sermayesinin ç›karlar›n› emperyalizmle Türkiye emekçi s›n›flar›n›n ç›karlar›n› da Ortado¤u emekçi s›n›flar›n›n ç›karlar› ile bir
ve ayn› fley haline getirmektedir.
Türkiye egemenlerinin kuvvetli ba¤larla eklemlendi¤i
bu üç çat›flma ekseni ayn› zamanda devrimci müdahalelere olanak veren krizleri de a盤a ç›karm›flt›r. Emperyalizmin askeri stratejisi, aktif tafleronluk, neoliberalizm, milliyetçilik ve emperyalizmin düflman kardefli Siyasal ‹slam topluca kriz içindedir. Bu kriz, ad› geçenlerin hiçbirinin ezilen halklar›n ve emekçi s›n›flar›n birbirinden ayr› düflünülemeyecek kurtulufl özlemlerini
bast›ramamas›ndan ya da bu iste¤e yan›t verememesinden kaynaklanmaktad›r. Bu krizlerden ilerici bir ç›k›fl›n
tek yolu, emekçi halklar›n enternasyonalist ve anti-emperyalist nitelikli toplumsal kurtulufl mücadelelerinin inflas›d›r.
Sömürgesel fetih hareketleri ve
direnifl: Emperyalist sald›rganl›¤›n,
iflbirlikçili¤in ve Siyasal ‹slam’›n krizi
Bush dönemine göre daha bar›flç›l bir politika izleyece¤i yönünde bir yan›lsama yaratmay› k›sa süreli¤ine
de olsa baflaran Barack Obama, selefine rahmet okutacak bir dönemin kap›lar›n› açt›. 2009 y›l›nda savafla 1
trilyon dolar ay›rarak, ‹kinci Dünya Savafl› sonras›n›n
en büyük askeri bütçesine imza atan Obama, iktidar›n›n ilk alt› ay›nda Latin Amerika’dan Kafkaslar’a, Afrika’dan Do¤u Asya’ya kadar ABD hakimiyeti karfl›s›nda tehditlerin olufltu¤u tüm alanlarda askeri kapasitesini tahkime giriflti. Ve hemen s›ca¤› s›ca¤›na, ABD
askeri sald›rganl›¤›n›n merkezi gündemleri olan
Irak’tan çekilme süreci ve Af-Pak’ta t›rmanan savafla
el att›.
Irak: ABD’nin çekilmesi ve yeniden t›rmanan çat›flma
tehdidi
Obama’n›n vaat etti¤i üzere ABD, 30 Haziran’da
Irak’tan çekilme sürecini bafllatm›flt›r. Ancak 30 Haziran’da bafllayan süreçte k›smi bir çekilme hedeflenmektedir. Irak’ta bulunan ABD askerlerinin say›s›, çekilmenin tamamlanaca¤› 2011’e kadar 134 binden 50 bine
düflürülecektir. Askerler çekilmektedir, çünkü iflgalde
baz› kritik hedeflere ulafl›lm›flt›r ve ABD dünyan›n di¤er bölgelerinde, özellikle Af-Pak’ta yürüttü¤ü savafllarda asker k›tl›¤› çekmektedir. ‹flini tamamlayan askerler,
y›prat›c› bir iflgalde oyalanmak yerine, acil görevlere
sevk edilmektedir. Ancak ABD, Irak’tan bütünüyle çekilmeyi planlamamaktad›r, çünkü direnifl gerçek anlam›yla alt edilemedi¤i gibi Irak’taki iflbirlikçi yönetimin
ve iflgal süresince elde edilen ç›karlar›n gelece¤i tam
güvence alt›nda de¤ildir.
Irak iflgali baz› önemli amaçlar›na ulaflm›flt›r. Saddam
rejimi devrilmifl, iflbirlikçi bir yönetim oluflturulmufl,
petrol kaynaklar› özellefltirilerek tekellerin ya¤mas›na
41
DÜNYA
devredilmeye bafllanm›flt›r. ABD askerleri kentlerden
çekildi diye “Ulusal Egemenlik Günü” ilan edilen 30
Haziran’›n ayn› zamanda petrol sahalar›n›n özellefltirme
ihalesinin aç›kland›¤› gün olmas› ironiktir. Petrol sektörü 1970’lerden bu yana kamu elinde olan Irak’ta, 30
Haziran’da 6 büyük petrol ve 2 do¤algaz yata¤›n›n
özellefltirme ihaleleri aç›kland›. Bu petrol yataklar› ihaleye kat›lmaya hak kazanan ABD ve ‹ngiltere menfleli flirketler (BP, Royal Dutch/Shell, Exxon Mobil ve
Total) ve ortaklar› aras›nda paylafl›ld›. Yani 30 Haziran’da bafllayan süreç Irak’›n egemenlik haklar›n›n Irakl›lara devri de¤il “aç›k iflgalin” yerini “gizli iflgale” b›rakmas›d›r.
Ne var ki, 2006’da Irak’taki 130 bin ABD askerinin
say›s›n›n 160 bine ç›kar›ld›¤› afl›r› y›¤›nakla k›smen
bast›r›lan çat›flmalar, bu y›¤›na¤›n kald›r›lmas›yla yeniden boy göstermektedir. Mezhepler aras› çat›flma görünümündeki bombal› sald›r›larda yeniden bir t›rmanman›n gözlendi¤i Haziran, y›l›n en kanl› ay› olarak kayda geçmifltir. Bu durum, fiii a¤›rl›kl› merkezi yönetim
karfl›s›nda silahl› bir Sünni direnifl tehdidinin sürdü¤ünü göstermektedir. ‹kinci gerilim ekseni ise Arap-Kürt
gerilimi olarak tarif edilen Irak Federal Yönetimi (IFY)
ile Kürdistan Bölgesel Yönetimi (KBY) aras›ndad›r.
Haziran’›n 28’inde Irak IFY’nin Kürtlerin yo¤un olarak yaflad›¤› Mahmur bölgesine asker sevk etmesi üzerine, KBY ile IFY aras›nda ciddi bir iç savafl olas›l›¤› ortaya ç›km›flt›r. KBY Baflbakan› Neçirvan Barzani,
Temmuz ortas›nda yapt›¤› aç›klamada, anlaflma sa¤lanamad›¤› durumda peflmerge güçleriyle Irak ordusunun
karfl› karfl›ya gelmesinin kaç›n›lmaz oldu¤undan söz etti. Mesud Barzani’nin, “2003’teki iflgalden bu yana hiç
bu kadar savafla yak›n olmam›flt›k” sözleri, hem iç savafl tehlikesinin ciddiyetini ortaya koymakta hem de
ABD iflgalinin devam›na yönelik bir ça¤r›y› ifade etmektedir. Üstelik 26 Temmuz’daki KBY bölgesel seçimlerinde toplamda yüzde 60 oy alabilen TalabaniBarzani ittifak›n›n tahminlerin ötesinde bir gerileme yaflad›¤›n›n a盤a ç›kmas›, KBY’yi “d›fl” tehditler karfl›s›nda zay›flatmaktad›r.
Irak’taki ABD askeri say›s›n›n 160 bine ç›kar›ld›¤› Büyük Dalga operasyonu döneminde bile direnifl ve iç çat›flma bütünüyle bast›r›lamam›flken, çekilme sonras›nda
iktidar kavgas›n›n k›z›flmas› muhtemeldir. ‹flgalin de
teflvikiyle Irak toplumunu etnik ve mezhepsel s›n›rlarla ay›ran anti-demokratik siyasi yap› ve petrol gelirlerinin paylafl›m› üzerinde bir anlaflma sa¤lanamam›fl olmas› iç çat›flma tehdidini sürekli canl› tutmaktad›r.
Peki, ABD neye güvenerek asker say›s›n› azaltmakta-
42
d›r? ABD’nin Irak’taki temel müttefiki KBY’nin güvenlik sorununun, Irak içi ve Irak d›fl› tehditler olmak
üzere iki boyutu vard›r. Irak d›fl› tehditleri, ülkelerindeki ayr›l›kç› e¤ilimler tafl›yan Kürt nüfusu nedeniyle,
bir Kürt devletinin oluflturulmas› fikrine y›llar boyu fliddetle karfl› ç›kan Türkiye ve ‹ran (ve daha s›n›rl› bir
ölçüde de Suriye) oluflturmaktad›r. Bu iki devletin, art›k fiilen var olan Kürt devleti KBY’nin varl›¤› ile uzlaflt›r›lmas› gerekmektedir. Bu da ABD’nin ve KBY’nin
Türkiye ve ‹ran’daki Kürt hareketleri (PKK ve PJAK)
ile aras›na mesafe koymas› ve Kuzey Irak’›n bu hareketler için bir güvenli üs olmas›n› engellemesini gerektirmektedir. KBY’ye yönelik Irak içi tehdit ise merkezi Irak yönetimi ya da bir baflka ifadeyle Araplard›r.
KBY’nin bu iç tehdit karfl›s›nda kendi varl›¤›n› güvence alt›na alabilmesi hem kal›c› bir ABD askeri varl›¤›n› hem de komflu ülkelerle iyi iliflkileri gerektirmektedir. Suriye ve ‹ran, KBY karfl›s›ndaki iç tehdit olarak nitelendirilen Sünni ve fiii Araplara daha yak›nd›r.
Burada da KBY aç›s›ndan Türkiye’nin deste¤i hayati
bir önem tafl›maktad›r. Yeni durum, Türkiye’nin KBY
için hem bir tehdit olmaktan ç›kmas› hem de hamilik
yapmas›n› gerektirmektedir. Burada pazarl›k unsuru
KBY topraklar›ndaki PKK varl›¤›d›r. PKK’ye karfl›
ad›m atmakta isteksiz davranan Barzani’nin, seçimlerdeki bariz zay›flaman›n ard›ndan ayn› direnci sürdürebilece¤i ise flüphelidir.
Af-Pak: ABD’nin yeni bata¤›
Obama yönetimi Irak’tan asker çekerken Afganistan’a
asker y›¤maktad›r. Bu y›l›n bafl›nda 30 bin olan Afganistan’daki ABD askeri say›s›n›n, y›l sonunda 68 bine
ç›kar›lmas› planlanmaktad›r. Di¤er ülkelerden askerlerle
birlikte toplam iflgal askeri say›s› ise 100 bini bulacakt›r. Yine de bu rakam›n Taliban güçlerinin direnifli karfl›s›nda yetersiz oldu¤u belirtilmektedir. Obama yönetimi, Taliban güçlerinin Pakistan’›n s›n›r bölgelerinde üslenerek güç toplad›¤› ve iflgal ordular›n›n bu ülkeden
geçen lojistik hatlar›na sald›r›lar düzenledi¤i gerekçesiyle savafl alan›n› Pakistan’a geniflletmifltir.
Pakistan bir yandan ABD’nin insans›z savafl uçaklar›yla bombalanmakta bir yandan da Pakistan ordusu ile
Taliban militanlar›n›n fliddetli çat›flmalar›na sahne olmaktad›r. Kurbanlar›n ço¤unun sivil oldu¤u belirtilmektedir. Bu savafl Haziran ay› içinde 2 milyondan fazla
Pakistanl›y› yerleflim yerlerini terk etmeye zorlam›fl ve
bu insanlar›n büyük ço¤unlu¤unun sa¤l›k, temiz su,
g›da ve bar›nma gibi temel hizmetleri karfl›lanmam›flt›r. Pakistan’›n temel hizmetlere ayr›lamayan kaynaklar› ABD’nin savafl› için silahlanmaya ayr›lmaktad›r.
DÜNYA
ABD, Irak’tan asker çekerken Afganistan’a asker
y›¤maktad›r. Bu
y›l›n bafl›nda 30
bin olan Afganistan’daki ABD askeri say›s›n›n, y›l
sonunda 68 bine
ç›kar›lmas› planlanmaktad›r. Di¤er ülkelerden
askerlerle birlikte toplam iflgal
askeri say›s› ise
100 bini bulacakt›r. Yine de bu rakam›n Taliban
güçlerinin direnifli karfl›s›nda yetersiz oldu¤u belirtilmektedir.
Bu büyük vahflet, Afganistan ve Pakistan halk›n› Taliban direnifline aktif bir destek sunmaya itmektedir. Savafl fliddetlendikçe iflbirlikçi Pakistan devletinin krizi
derinleflmekte, ülkedeki nükleer silahlar›n radikal ‹slamc› örgütlerin eline geçme olas›l›¤› yeni bir uluslararas›
güvenlik sorunu olarak gündeme gelmektedir.
Obama’n›n Güney Asya’daki bu büyük savafla kalk›flmas›n›n ard›ndaki temel güdü Af-Pak’›n jeostratejik
öneminde gizlidir. Zbigniew Brzezinsky gibi k›demli
d›fl politika kurmaylar›, ABD d›fl politikas›n›n Çin baflta olmak üzere, Rusya, Hindistan ve ‹ran’› ‘ürkütmeden kontrol alt›na almaya’ odaklanmas› gerekti¤ini vurgulamaktad›r. Has›mlar›n›/rakiplerini do¤rudan hedef ald›¤›nda baflar›l› olamayan ABD, yeni dönemde kontrol
alt›nda tutmak istedi¤i has›mlar›n›, benimsetilmifl ortak
düflmanlara karfl› benimsetilmifl ortak hedefler do¤rultusunda kendi liderli¤i arkas›nda bir araya getirmeye çal›flmaktad›r. Af-Pak’ta t›rmand›r›lan savafl, ABD’nin yeni yönelimi aç›s›ndan önemli bir örnektir. Af-Pak; co¤rafi olarak ‹ran, Rusya, (ve yeniden bir Rusya nüfuz
alan› olarak tescillenen) Orta Asya, Çin ve Hindistan’›n
tam ortas›nda yer almaktad›r. “Pakistan merkezli radi-
kal ‹slamc› örgütler” oldu¤u öne sürülen birtak›m güçler Af-Pak çevresindeki ülkelerde büyük sald›r›lar düzenleyerek sorunun tam da ABD’nin istedi¤i flekilde
uluslararas›laflmas›na katk›da bulunmaktad›r.
Temmuz’un ilk haftas›nda imzalanan bir anlaflmaya göre, Rusya ABD’nin Afganistan savafl› için lojistik destek sunacakt›r. Ayr›ca daha bu y›l›n bafl›nda K›rg›zistan’daki Manas Üssü’nün kapanmas› ile Orta Asya’da
hiçbir üssü kalmayan ABD ordusu, Manas Üssü’nü yeniden kiralad›¤› gibi buna Türkmenistan’›n hava üslerini de ekledi. Büyük paralar›n telaffuz edildi¤i bir al›flverifl de olan bu askeri iflbirli¤i, bir aç›dan bak›ld›¤›nda ABD’nin Asya’daki etkinlik alan›n› yeniden geniflletmifltir. Ancak Af-Pak savafl›n›n devam ettikçe daha
fazla can ve para yiyen büyük bir bata¤a dönüfltü¤ü
hesaba kat›ld›¤›nda, Rusya’n›n, Afganistan savafl›n› sürdürmesi için ABD’ye yard›mc› olarak bir tür k›rd›rma
stratejisi izledi¤i de öne sürülebilir. Yabanc› bir ülkenin Rusya periferinde nüfuz alan› oluflturmas›na karfl›
ç›kmay› temel bir ilke olarak benimseyen “Putin Doktrini”nin hakim oldu¤u Rusya’n›n, ABD’ye karfl› k›rd›rma stratejisi izledi¤i iddias› akla daha yatk›nd›r.
43
DÜNYA
TSK’n›n 1954’te Kore Savafl› ile bafllayan yurtd›fl› “görev”lerinde, 66 bini aflk›n askeri personel ABD emperyalizminin hizmetine sunuldu. fiu anda Bosna’da 255’i asker 300 personel, Kosova’da 1 f›rkateyn ve 1 may›n arama gemisi, Afganistan’da 780’i asker 1450
personel (1200 asker daha gidecek), Lübnan’da 237’si asker 1261 personel, Sudan’da 11 personel, Somali’de 2 helikopter ve 2 sualt› timinin bulundu¤u 1 f›rkateyn bulunuyor. Afganistan, 721 askerin öldü¤ü Kore savafl›n›n ard›ndan ikinci bir travma olmaya aday.
Her halükarda ABD aç›s›ndan giderek daha yüksek bir
maliyete yol açan bir savafl söz konusudur. ABD AfPak’› çevredeki ülkeleri kontrol alt›nda tutman›n bir
arac› haline getirmeye niyetlenirken, gerçekte bata¤a
saplanmakta ve NATO kapsam›nda yürütülen bu savaflta di¤er NATO üyelerinden istedi¤i deste¤i bulamamaktad›r.
Türkiye ise bu genel e¤ilimin aksine Af-Pak savafl›nda giderek daha fazla rol almaktad›r. Obama’n›n Nisan
2009’daki Türkiye ziyaretinde resmi bir aç›klama yap›lmad›ysa da, Türkiye’den Afganistan iflgaline daha
fazla askeri katk› istendi¤i iddialar› gündeme gelmifltir.
Ziyareti s›ras›nda PKK ve El Kaide’yi, ABD ve Türkiye’nin ortak düflmanlar› olarak tan›mlayan Obama’n›n
bu manal› vurgusu, daha sonra ABD ve Türkiye’de birçok yetkili a¤›zdan tekrarlanm›flt›r.
Genelkurmay Baflkan› ‹lker Baflbu¤, 29 Nisan’da düzenledi¤i bas›n toplant›s›nda, “TSK’n›n PKK ile mücadelesini”, ABD ile Türkiye’nin Irak ve Af-Pak iflgallerindeki iflbirli¤i çerçevesine oturtarak anlatm›flt›r. Baflbu¤, PKK’ye karfl› ABD ve Irak yönetimi ile iflbirli¤i
içinde olduklar›n› ancak Irak yönetiminden PKK’yi yal›tmak için daha fazla çaba beklentisinde olduklar›n›
belirtmifltir. Baflbu¤’un Af-Pak’la ilgili olarak ise flu
sözleri sarf etmifltir: “Bak›n ABD ne diyor?... Pakistan'a söyledi¤i ‘SWAT, Taliban ve El-Kaide için emniyetli bölge’ diyor. Ayn› konuda, Amerika'n›n bir noktada Pakistan'la, SWAT'la ilgili olarak söyledikleri ve
istekleri ile bizim Kuzey Irak'taki isteklerimiz ayn›. Na-
44
s›l onlar Afganistan ile mücadelede oray› çok önemli
görüyorlarsa, biz de Irak'›n kuzeyini önemli görmek durumunday›z.” Bu sözlerin ABD’deki yank›s› ise, Baflbu¤’un Haziran 2009’daki ABD ziyaretinde muadili
Michael Mullen’den gelmifltir: “‹lker, PKK konusunda
benim üzerimde çal›fl›yor. Ben de Pakistan konusunda
onun üzerinde çal›fl›yorum. Çünkü Türkiye’nin Pakistan
ile çok iyi iliflkileri var. Ve Afganistan ile de çok iyi
iliflkileri var.” Ortada çok aç›k bir pazarl›k vard›r. Türkiye’nin Af-Pak’ta görev almas› karfl›l›¤›nda ABD de
Kuzey Irak’ta PKK’ye karfl› harekete geçecektir ya da
geçilmesini sa¤layacakt›r.
Bu yaklafl›m Türkiye’nin Kürt sorununu, ABD’nin sömürgeci fetih hareketleriyle do¤rudan ba¤lant›l› uluslararas› bir sorun haline getirmifltir. 2001’de ABD’nin
Irak’a yönelik askeri müdahalesinin Kürtlerin hareket
kapasitesini art›raca¤›n› söyleyerek iflgale ‘sessiz destek’
veren PKK, flimdi bu iflgal hareketinin süreklili¤i için
tasfiyeye zorlanmaktad›r.
Süreç h›zl› ilerlemektedir. Baflbu¤’un 29 Nisan konuflmas›nda, Türkiye’nin Kas›m’da Kabil’deki iflgal güçlerinin komutas›n› üstlenece¤i, bu süreçte 2500 Frans›z
ve ‹talyan askerinin Kabil’den çekilece¤i, a盤a ç›kan
bofllu¤un ise di¤er NATO üyeleri taraf›ndan doldurulmamas› halinde Türkiye taraf›ndan doldurulabilece¤i
belirtilmifltir. Bir hafta sonra Brüksel’de yap›lan NATO
toplant›s›nda ‹talya ve Fransa’n›n bofllu¤unu doldurmaya baflka aday ç›kmam›fl, Türkiye Afganistan’daki asker say›s›n› 800’den 2000’e ç›karma karar› alm›flt›r.
DÜNYA
list sald›rganl›¤a karfl› direniflte Ortado¤u’da önderli¤i
ele alan Siyasal ‹slam, etnik ve mezhepsel bölünmeler
karfl›s›nda ezilen halk›n birli¤ini sa¤lamak yerine ayr›mlar› derinlefltirmekte ve alternatif bir toplumsal-ekonomik düzen sunmak yerine bir flekilde emperyalist-kapitalist sisteme eklemlenmektedir. Irak’ta, ‹ran’da, Lübnan’da, Filistin’de Siyasal ‹slam’›n farkl› ak›mlar›n›n,
ezilenlerin mücadele potansiyelini bir yere kadar örgütleyebildikleri ancak bir noktadan sonra ezilenlerin ulusal ya da toplumsal kurtulufl özlemlerine yan›t veremeyerek gerileme e¤ilimine girdikleri görülmektedir.
Emperyalist sistem içinde hiyerarfli
mücadelesi: ‹flbirlikçili¤in krizi
Türkiye ayr›ca üçlü zirvelerle Pakistan ile Afganistan
aras›nda ‘arabuluculuk’ görevini sürdürmektedir. Pakistan’›n baflkenti ‹slamabad’da NATO taraf›ndan oluflturulan ‘Temas Noktas› Büyükelçili¤i’ görevi de Türkiye’ye verilmifltir. Nisan bafl›nda Strasbourg’da gerçekleflen NATO zirvesinde Türkiye’ye yeni dönemde “NATO Genel Sekreter Yard›mc›l›¤›”, “Silahs›zlanmadan
Sorumlu Sekreter Yard›mc› Vekilli¤i” ve “Afganistan
Özel Temsilcili¤i” önerildi¤i hat›rlan›rsa NATO’da görev de¤iflimlerinin yaflanaca¤› yaz döneminde Türkiye’nin iflbirlikçi egemen s›n›flar›n›n bafl›m›za yeni belalar sarmas› sürpriz olmayacakt›r. 15 Temmuz’da Kabil’de görev yapan iki Türk askerinin yaflam›n› yitirmesi karfl›s›nda, AKP hükümetinden ve Genelkurmay’dan ç›t ç›kmamas›, egemenlerin Af-Pak savafl›na
kat›l›m konusunda ciddi bir meflruiyet krizi yaflad›klar›n›n göstergesidir.
Emperyalizm kriz içindedir. Rakipsiz askeri ayg›tlara
ra¤men dünyay› istedi¤i gibi flekillendirme olana¤›na
sahip de¤ildir. Irak direnifli ABD’nin karfl› konulmazl›k imaj›n› yerle bir etmifl ve dünya çap›nda direnme
e¤ilimlerini güçlendirmifltir. fiimdi de Af-Pak, ABD
aç›s›ndan daha beter bir batak olma yolunda ilerlemektedir. ABD emperyalizminin iflbirlikçileri kriz içindedir.
Askeri ve ekonomik entegrasyon temelinde ç›karlar›
ABD ç›karlar› ile özdeflleflen iflbirlikçi egemen s›n›flar,
ABD’nin sömürgeci maceralar›na hay›r deme ya da kat›lmama flans›na sahip de¤ildir. Ancak büyük y›k›m vaat eden bu maceralar, halk›n gözünde bir meflruiyet de
tafl›mamaktad›r. Siyasal ‹slam kriz içindedir. Emperya-
Emperyalist sistemin geleneksel ve yeni yükselen emperyalist güçleri aras›nda da çok boyutlu bir mücadele
devam etmektedir. Obama yönetimi, ABD’nin küresel
egemenli¤ine rakip olabilecek bir gücün a盤a ç›kmas›n› önlemeyi ve geleneksel müttefikleri ile aras›nda
aç›lan mesafeyi kapatmay› hedeflemektedir. Bu mücadele iki yoldan ilerlemektedir: Birincisi, rakiplerin çevrelerine askeri y›¤›nak yap›lmas›; ikincisi de, enerji
kaynaklar› üzerinde kontrolün kimin elinde olaca¤›n› tayin eden enerji nakil hatt› projeleridir.
Yukar›da ayr›nt›l› bir flekilde anlat›ld›¤› gibi Af-Pak savafl› ile ‹ran, Rusya, Orta Asya, Çin ve Hindistan’›n
tam ortas›nda devasa bir askeri temas alan› oluflturulmufltur. ABD’nin, Kuzey Kore ile George W. Bush döneminde güç bela imzalanan nükleer silahs›zlanma anlaflmas›n› bir kenara b›rakarak yeniden sald›rgan bir
söyleme sar›lmas› da benzer bir projenin parças›d›r.
Kuzey Kore’nin meflru müdafa hakk›n› kullanmak için
gelifltirdi¤i silahlar› bahane edilerek Kuzeydo¤u Asya’ya y›¤›lmas› planlanan ABD askeri gücü, Japonya'y›
ve (Güney Asya s›n›rlar› Af-Pak savafl› ile kuflat›lan)
Rusya ile Çin’in do¤usunu da menziline alacakt›r.
Pyongyang ile ABD aras›ndaki restleflme sürdükçe, alt›l› ekip içinde Rusya, Çin, Güney Kore ve Japonya
Kuzey Kore'ye karfl› ABD ile birlikte tav›r almaya zorlanacakt›r. Ayr›ca, Kuzey Kore’ye yönelik yapt›r›mlar
s›k›laflt›r›larak ve tehdit politikas› sürdürülerek Kuzey
Kore’yi örnek alarak nükleer silah elde etmek isteyebilecek di¤er ülkelere gözda¤› verilecektir.
ABD’nin Do¤u Avrupa’ya yerlefltirmeyi planlad›¤› füze kalkan› projesi, Gürcistan ve Ukrayna’n›n NATO
üyelikleri süreci hem Rusya’y› hem de Bat› Avrupa’y›
ABD’nin menziline almay› hedeflemektedir. Türkiye,
Gürcistan ve Ukrayna’n›n NATO üyeliklerine destek
vermekte; Gürcistan’a silah ve askeri e¤itim yard›mlar›nda bulunmaktad›r.
45
DÜNYA
rin k›ymetini art›raca¤› ya da ellerini rahatlataca¤› iddias› ham bir hayalden ibarettir. Gerilimler fliddetlendikçe iflbirlikçilik iliflkileri derinleflmekte ve/veya iflbirlikçilerin öne sürüldü¤ü “vekil savafllar” (proxy wars)
yürütülmektedir. fiimdilerde kendilerini “yükselen güç”
olarak tan›mlamay› adet edinen iflbirlikçiler, bu sahte
motivasyonla gerçekte uflakl›¤›n en afla¤›l›k biçimlerine
raz› edilmektedir. Emperyalistler kimi iç çeliflkilerini,
bu çeliflkilerin yaratt›¤› çat›flman›n y›k›m› ile birlikte,
iflbirlikçilere havale etmektedir.
Sermayenin sald›r›lar› ve proleter
nitelikli halk hareketleri: Kapitalist
toplumun krizi
2001’de ABD’nin Irak’› iflgalinin Kürtlerin hareket kapasitesini art›raca¤›n› söyleyerek iflgale ‘sessiz destek’ veren PKK,
flimdi ayn› sürecin gelece¤i için tasfiyeye zorlanmaktad›r.
Enerji nakil hatlar› da enerji kaynaklar›n›n kimin denetiminde olaca¤›n› belirleyen kritik araçlar olarak emperyalist kapitalist sistemin hiyerarflisinin flekilleniflinde
rol oynamaktad›r. Petrol ya da do¤algaz kaynaklar›n›n
iletimini kontrol eden hangi ülke ise, bu kaynaklardan
kimlerin, hangi koflullarda faydalanaca¤›n› da o belirleyecektir. Bugünkü çat›flma Kafkasya ve Orta Asya
petrol ve do¤algaz›n›n dünya pazar›na kimin arac›l›¤›yla tafl›naca¤› üzerinden yürümektedir. Egemenlerin “Do¤u ile Bat›” aras›ndaki enerji koridoru haline getirmeye çal›flt›¤› Türkiye ise, çat›flman›n merkez üslerinden
biri haline gelmifltir. Son olarak büyük gürültü kopar›larak imzalanan Nabucco Boru Hatt› Projesi bu çat›flman›n en iddial› araçlar›ndan biridir.
Enerjide Rusya’ya ba¤›ml›l›ktan kurtulmak isteyen Bat› Avrupa, Nabucco Boru Hatt› Projesi ile Kafkas ve
Orta Asya do¤algaz›n› Türkiye üzerinden nakletmek istemektedir. Ancak Nabucco tart›fl›l›rken Rusya da yaln›zca seyretmemifl, hatta gaz vermesi planlanan Azerbaycan ve Türkmenistan’la gaz al›m anlaflmalar› imzalam›flt›r. Boru hatt›n› dolduracak kadar gaz bulunup bulunamayaca¤› meçhuldür. Bu durumda Türkiye, tafl›nan
gaz›n yüzde 15’ini alma fleklindeki imtiyaz taleplerini
kald›rm›flt›r. Hayaller da¤›ld›¤›nda bu boru hatt› projesinin nas›l bir sömürgelefltirme arac› oldu¤u da görülmektedir. Boru hatt›n›n geçti¤i bölgelerin, projeyi üstlenen flirketlerin “özel güvenlik birimleri” taraf›ndan
korunaca¤› belirtilmektedir. Bu, egemenlik haklar›n›n
apaç›k ihlalidir. Ayr›ca, enerjide Rusya’ya ba¤›ml› olan
Türkiye, ABD ve Avrupa’n›n Rusya’ya yönelik hamlesine alet olarak Rusya’n›n karfl› hamlelerini de üzerine çekmektedir.
Emperyalistler aras› kap›flman›n/gerilimlerin iflbirlikçile-
46
Emperyalist kapitalist dünya çok çeflitli toplumsal-politik aktörlerin mücadelelerine sahne olsa da, sistemin
her yerde ve her durumda özünü oluflturan temel çeliflki emek ile sermaye aras›ndaki çeliflkidir. Sömürgesel fetih hareketlerinin de, emperyalistler aras› rekabetin de nihai amac› sermayenin emekçi s›n›flar üzerindeki tahakkümünü kurmakt›r. Bu nedenle de ancak
emek sermaye çeliflkisini temel alan mücadeleler köklü toplumsal-siyasal dönüflümlere do¤ru yol alabilmektedir. Dünya çap›nda neoliberalizme karfl› geliflen proleter nitelikli halk hareketleri bu aç›dan önemli deneyimler a盤a ç›karm›flt›r.
Bugün küresel krizle birlikte emek ile sermaye aras›ndaki çeliflkinin uzlaflmazl›¤› apaç›k görünür hale gelmifltir. Kapitalist toplum, geliflmifl merkezlerin, yeni sömürgelerin, reel sosyalizm sonras› ülkelerin tamam›nda
kriz içindedir. Bu, kendini, emekçilerin kendi ç›karlar›
temelindeki hareketlerde yaflanan patlamada da ortaya
koymaktad›r.1
Sonuç
ABD liderli¤indeki emperyalist kapitalist sistem bugün
üç önemli meydan okumayla yüz yüzedir: Sömürgeci
fetih hareketleri karfl›s›ndaki fliddetli direnifller; geleneksel ve yeni yükselen emperyalist güçler aras› rekabet;
neoliberalizme karfl› proleter nitelikli halk hareketleri.
Türkiye egemenlerinin kuvvetli ba¤larla eklemlendi¤i
bu üç çat›flma ekseni ayn› zamanda devrimci müdahalelere olanak veren krizleri de a盤a ç›karm›flt›r. Emperyalizmin askeri stratejisi, aktif tafleronluk, neoliberalizm, milliyetçilik ve emperyalizmin düflman kardefli Siyasal ‹slam topluca kriz içindedir. Bu kriz, ad› geçenlerin hiçbirinin ezilen halklar›n ve emekçi s›n›flar›n birbirinden ayr› düflünülemeyecek kurtulufl özlemlerini
bast›ramamas›ndan ya da bu iste¤e yan›t verememesinden kaynaklanmaktad›r. Bu krizlerden ilerici bir ç›k›fl›n
DÜNYA
tek yolu, emekçi halklar›n enternasyonalist ve anti-emperyalist nitelikli toplumsal kurtulufl mücadelelerinin inflas›d›r.
Ne var ki, sol hareketin devrimci mücadeleye tercümesi bak›m›ndan politika yaklafl›m›n› gözden geçirmek gerekmektedir.
ABD’nin Irak’tan çekilme sürecini bafllatmas›, Afganistan-Pakistan’da savafl›n giderek fliddetlenmesi, ABD ile
Kuzey Kore aras›ndaki restleflmenin yeniden bafllamas›,
‹ran’da Cumhurbaflkanl›¤› seçimi sonras› patlak veren
siyasi kriz ve kitle gösterileri, Honduras’ta gerçekleflen
darbe, Çin’in Uygur bölgesinde ç›kan çat›flmalar…
Obama’n›n ilk 6 ayl›k iktidar döneminde ortaya ç›kan
bu geliflmeler, yaln›zca ABD gücündeki gerilemeyi tersine çevirmeye yönelik stratejinin planlanm›fl birer parças› olarak de¤erlendirilebilir mi? Kar›fl›kl›k ç›kan bölgelerin ABD ile rekabet ya da düflmanl›k içindeki bölgeler oldu¤una bakarak ve ABD’ye mutlak belirleyicilik atfederek, temel çeliflkinin ABD ile has›m devletler aras›ndaki çeliflki oldu¤unu varsayan bak›fl aç›s›na
göre, evet, öyledir. Ancak ne ABD’nin tersine çevirmeye çal›flt›¤› hakimiyet kayb› böylesine bir mutlak belirleyicili¤e olanak tan›maktad›r, ne de bir ülke salt
ABD ile has›m diye o ülkede s›n›flar mücadelesinin
rafa kalkma zorunlulu¤u vard›r.
‹flin asl›, ABD emperyalizminin dünya hakimiyetindeki
gerilemeyle paralel olarak a盤a ç›kan yeni denge aray›fl›nda, ba¤›ms›z siyasi irade oluflturabilen her güç, küresel krizin de etkisiyle t›rmanan toplumsal ve politik
krizlere kendi ç›karlar› do¤rultusunda müdahale ederek
belirleyici olmaktad›r. Buna iç rekabet ya da uzlaflmaz
karfl›tl›klar ekseninde harekete geçen egemen ve ezilen
s›n›flar hep birlikte dahildir. Yani söz konusu olan, basitçe, ABD emperyalizminin sald›r›da, geri kalanlar›n
da savunmada oldu¤u bir dünya de¤ildir. Tarih bütün
s›n›flar› ve uluslar› emperyalizme ve neoliberal kapitalizme karfl› devrimci-sosyalist bir ata¤a kalkmaya ça¤›rmaktad›r.
Oysa, reel sosyalizmin çözülüfl sürecinden bu yana sosyalistlerin dünya tahlillerinde ezilen s›n›flar›n mücadelesi egemenler aras› çat›flmalar karfl›s›nda hükümsüz say›lmakta, ABD karfl›s›ndaki her güce ilericilik atfedilmektedir. Bu ba¤lamda, tarihin motor gücü olan s›n›f
mücadelelerinin art›k son buldu¤u (tarihin sonu) iddias›ndaki Francis Fukuyama’yla alay etmek kolay olsa
da ço¤unluk gerçekte Fukuyamac›d›r.2 Uluslararas› siyasi geliflmelerin bütününü, s›n›fsal do¤as›na bakmaks›z›n, ABD ile “karfl›tlar›” aras›ndaki gerilim ekseninde
aç›klayan dünya tahlilleri, So¤uk Savafl dönemindeki
SSCB-Çin merkezli revizyonist-milliyetçi sapmalar›n
güncel türevleri olarak, çeliflkilerin gerçek do¤as›n›
aç›klamakta yetersiz kalan, yenilgi dönemine özgü ezberlerden baflka bir fley de¤ildir. Düflman›n sald›r›lar›
elbette ortadan kalkmam›flt›r ancak ayn› fley dostlar›n
mücadeleleri için de geçerlidir. Sosyalistler aç›s›ndan,
uluslararas› alanda gerçekleflen herhangi bir çat›flma, iflçi s›n›f›n›n kurtulufl mücadelesinin önünü açt›¤› ölçüde
anlaml›d›r. Bir emperyalist güce karfl› geliflen direnç
emperyalist kapitalist sistem içinde daha etkin bir pozisyon almak amac›n› güdüyorsa, bu çat›flman›n ilerici
bir yönü bulundu¤undan söz edilemez. Sosyalistler, yeniden flekillenmekte olan dünyada seyirci de¤il oyuncu
olmak istiyorlarsa, iflçi s›n›f›n›n kendi ba¤›ms›z ç›karlar› do¤rultusunda mevcut çat›flmalara nas›l müdahale
edece¤ini ortaya koymak durumundad›r. Burada da
yükseltilecek bayrak 21. yüzy›l sosyalizmine özgü bir
proletarya enternasyonalizmidir.
Üstelik emperyalizmin “küreselleflme” diye de an›lan
neoliberal dönemi, s›n›fsal kurtulufltan ba¤›ms›z bir ulusal kurtulufla olanak tan›mad›¤› gibi pek çok uluslararas› sorunu ulusallaflt›rmakta, ulusal sorunu da uluslararas›laflt›rmaktad›r. Sosyalistler aç›s›ndan, anti-emperyalist ve enternasyonalist mücadele, birinin ihmali di¤erinin inkar›n› beraberinde getirecek acil gündemler haline gelmektedir.
2009 yaz›, sosyalistleriyle, Kürt hareketiyle Türkiye
toplumsal muhalefetinin bütününü anti-emperyalist mücadeleyi öncelikli gündemlerinin bir parças› haline getirmelerini gerektiren olaylara gebedir. Bu, “ifli gücü b›rak›p” anti-emperyalizm/enternasyonalizm propagandas›na kalk›flmak anlam›na gelmemektedir. “‹flin gücün”
anti-emperyalist/enternasyonalist içeri¤ini hesaba katmak
anlam›na gelmektedir. Bar›fl hareketinin, ABD Kürdü
öldürsün diye Afganistan-Pakistan’a Pafltun öldürmeye
giden ordunun karfl›s›na dikilmesi anlam›na gelmektedir. Emek hareketinin, iç içe geçen aç›k/gizli iflgal sald›r›lar›na direnen militan iflçi hareketleriyle ortak gündemler etraf›nda ortak mücadelelere giriflmesi anlam›na
gelmektedir. Emperyalist müdahalecili¤e ve bask›c› rejimlere karfl› emek dayan›flmas›n›n örülmesi anlam›na
gelmektedir.
Dipnotlar
1
2
*
“Neoliberalizme karfl› özsavunma hareketleri” yaz›s›nda bu hareketlerin ayr›nt›l›
bir incelemesi oldu¤u için burada ayr›ca yer vermedik.
S. Zizek
“Dünya öküzün boynuzlar› üstünde dururmufl,/Her k›p›rday›fl›nda öküz, deprem
olurmufl.../Oysa dünya,halklar›n omuzlar› üstünde durur/K›p›rdas›n da gör!”
(Can Yücel)
47
KR‹Z
Kapitalist
barbarl›¤a
karfl›
insanl›k
savafl›
Krize karfl› sermayenin e¤ilimleri
belirginleflmeye bafllad›:
Güvencesizli¤in derinlefltirilmesi
ve genellefltirilmesi ile do¤an›n
birikim ad›na fethi!
K
riz sistemi sarsmaya devam ediyor. Ancak
istatistiksel verilerin “beklendi¤i kadar kötü olmamas›”, küçülme oranlar›n›n azalmas› bile dünyadaki tüm zenginliklerin yüzde 73’ünü elinde tutan yüzde 5’lik az›nl›k
taraf›ndan sevinç 盤l›klar›yla karfl›lan›yor. Her yüzde
1’lik küçülmeyle açl›k s›n›rlar›n›n alt›na itilen milyonlarca mülksüzlefltirilmifl proleter ailesine sab›r telkin
ediliyor. Ekonomik küçülmenin azal›p birkaç sene içinde ç›k›fla geçilece¤ine dair hikayelerle emekçi s›n›flara
umut da¤›t›l›yor. Her fleyi hepimizden iyi bilen teknokrasilerinin, bürokrasilerinin, uzmanlar›n›n, müsteflarlar›n›n, CEO’lar›n›n “ar›zay›” tan›mlay›p düzeltmesine kadar iflçi s›n›f› sessiz tutulmaya çal›fl›l›yor. Bu “düzeltme” faaliyetinin dünyay› nereye götürece¤ine dair tart›flmalar ise genelde teknik analizler düzeyinde sürdürülüyor.
Biyoloji biliminde organizman›n kendini iyilefltirme gücünün olup olmad›¤›n›n a盤a ç›kaca¤› evreye iflaret
eden “kriz” kavram›, hemen hemen tüm bilimlerde bir
48
“dönüm noktas›n›” ifade eder. De¤iflime at›fta bulunan
bu dönüm noktas› sistemin yeniden yap›lanmas›na da
kökten niteliksel dönüflümüne de yol açabilir. Ancak
özellikle toplumsal olaylarda dönüm noktalar› bir ‘an’›
de¤il süreci ifade eder. Kriz sonras› yeniden yap›lanan
veya kendisi olmayana/karfl›t›na dönüflen sistemin ipuçlar›/nüveleri kriz öncesi sistemin içinde biriken dinamiklerde görülebilir.
Sistemin kendi içinde yeniden yap›lanma dinamikleri,
flu anda iki temel alandaki e¤ilimlerle ifadesini bulmaktad›r. Birincisi, finans, biliflim, medya ve enerji oligarflilerinin “çevre dostu” k›l›¤›na girerek öne ç›kard›klar›
“yeflil ekonomi” ve ikincisi, son y›llarda y›ld›z› h›zla
parlayan ve ABD hegemonyas›n› sarst›¤› iddia edilen
ülkelerin sermaye birikim süreçleri. Sistemin kendi karfl›t›na dönüflmesinin dinamikleri ise, 21. yüzy›l›n “ihracat y›ld›zlar›” Bangladefl’te, M›s›r’da, Çin’de son y›llarda giderek yükselen proleter isyanlarda, Peru’dan ‹ngiltere’ye dünyan›n hemen her yerinde kamu hizmetleri emekçilerinin yükselen muhalefetinde; k›r yoksullar›-
KR‹Z
n›n Latin Amerika’da, Hindistan’da, Çin’de, Do¤u Avrupa’da çokuluslu tar›m, maden ve enerji tekellerine
karfl› yayg›nlaflan direnifllerinde gözlenmektedir.
Krizin, “sürekli var olan çeliflkilerin ani ve zora dayanan çözümleri” olarak sermaye s›n›flar› lehine çözülemeyip devrimci krize dönüflmesine yol açabilecek
olan öfke bir süredir birikmeye ve patlamaya devam
ediyor. Bununla birlikte, dördüncü bunal›m döneminde
h›zla “proleterleflen çeliflkiler”1, devrimci bir krize dönüflmedi¤i ölçüde sermaye içi çat›flmalar›n ve uzlaflmalar›n belirleyici olaca¤›n› unutmamak gerekiyor. Son
dönemlerde yükselen milliyetçilik ve özellikle ›rkç› sa¤c› partilerin Avrupa’daki yükselifli, uluslararas› finansal
sistemin yeniden yap›land›r›lmas›na dair tart›flmalar,
Kafkaslar baflta olmak üzere enerji hatlar› civar›nda t›rmanan itifl kak›fl, “çevre dostu” enerji kaynaklar› ve sanayileflme tart›flmalar› sermaye içi mücadelelerin çeflitli yans›malar› olarak göze çarp›yor. Eme¤e karfl› güvencesizli¤i ve esnek çal›flmay› derinlefltiren düzenlemeler, ücretlere, sendikalara ve kamusal haklara yöne-
lik operasyonlar, tar›mda artan flirket egemenli¤i sermaye içi uzlaflma alanlar› olarak öne ç›k›yor. Çat›flmalar›n nereye ba¤lanaca¤›na dair kehanette bulunmak çok
mümkün ve anlaml› görünmüyor ancak, çat›flmalar›n
görünür biçimlerinin ard›ndaki s›n›f mücadelesi dinamiklerinin a盤a ç›kart›lmas›n›n, önümüzdeki dönemin
devrimci siyasetinin yolunu tayin edebilmesi aç›s›ndan
önemli faydalar› olaca¤› aç›k.
Emperyalist kapitalist sistemin fetret
devri
Yeni sömürgecilik sisteminin IV. bunal›m dönemindeki kurucu yöntemi olan neoliberalizm söylem düzeyinde ‘gözden düflüyor’, ABD’nin askeri güce ve finanslaflmaya dayal› egemenli¤i sürdürülemez hale geliyor.
1980 sonras› ABD egemenli¤inin simgesi finans kurumlar› y›k›l›rken (son 19 ayda kapanan banka say›s›
80’e yaklaflt›), 20. yüzy›lda ABD hegemonyas›n›n sanayi üstünlü¤ü etraf›nda kuruluflunun simgesi General
Motors gibi tekelleri de beraberinde götürüyor. ABD
49
KR‹Z
¤›n› gösteriyor. ‹lk 500 listesinde giren ABD kökenli
ÇUfi say›s› bir y›lda 183’ten 168’e, AB kökenlilerin
say›s› da 134’ten 130’a düflüyor. Buna karfl›l›k Çin,
Rusya, Brezilya ve Hindistan kökenli çok uluslulardan
listeye girenlerin say›s› 35’ten 74’e ç›k›yor ve bu art›fl›n bafl›n› Çin çekiyor. Bu e¤ilim, emperyalist kapitalist sistemde yeni bir merkezin oluflmakta oldu¤u, tek
kutuplu dünyan›n sonuna gelindi¤i tart›flmalar›n›n yükselmesine yol aç›yor. Ancak bu ülkeler, iddia edilenin aksine, tek bir cepheyi, tek bir kutbu oluflturmamaktad›rlar. Hepsi için hala en büyük ekonomik ortak
ABD/AB ve ABD/AB sermayeleridir. Bu ülkelerin
yükselifl e¤ilimlerine ra¤men, ABD ve AB hala dünya
ekonomisinin a¤›rl›k merkezini oluflturmaktad›r. BRIC
ülkeleri, dünya kapitalizminin yap›sal sorunlar›n› hafifletecek/uzun vadeye öteleyecek yeni bir sermaye birikimi modelinin üzerine yükselmemektedir. En önemlisi de, askeri aç›dan ABD’nin sistem içinde afl›lamayan
üstünlü¤ü, bu ülkelerin yeni bir kutup olmak bir yana,
“daha fazla söz hakk›” taleplerinin bile büyük çat›flma
gündemleri haline gelmesine yol aç›yor.
Son 19 ayda 80 bankan›n kapand›¤› ABD’de Goldman Sachs
gibi hükümetin ilgisine mazhar olmufl inans tekelleri büyük
oranl› kar art›fllar› aç›klad›lar
egemenli¤inin bir di¤er aya¤›, tüketim merkezi olma
özelli¤i de kredi mekanizmalar›n›n çöküflüyle ve son
26 y›l›n zirvesine yükselen iflsizlik oran›yla beraber geriliyor.
ABD gerilerken iktisadi olarak yükselen BRIC ülkeleri (Brezilya, Rusya, Hindistan ve Çin) emperyalist kapitalist sistemde daha fazla söz hakk› talep ediyorlar.
2007-2008 y›llar›nda En büyük 500 Çok Uluslu fiirket’in (ÇUfi) köken ülkeleri bu talebin nesnel dayana-
50
Bu durumun en aç›k örne¤i BRIC ülkeleri taraf›ndan
s›k s›k dile getirilen, “dolar›n yerine uluslarüstü bir küresel rezerv birimi yarat›lmas›” istekleri ve bu ba¤lamda IMF’nin yeniden yap›land›r›lmas› tart›flmalar›nda
gözlemlenebiliyor. Çin hükümeti dolar›n yerine IMF’nin
hesap birimi olarak kulland›¤› ve bugüne kadar sadece “rezerv para” olarak kullan›lan (dolafl›ma girmeyen)
SDR’nin (Special Drawing Rights), uluslararas› parasal
sistemin merkezine yerlefltirilmesini istemektedir. Bu
noktada SDR kurunun nas›l hesaplanaca¤› kritik bir tart›flma haline gelmektedir. IMF’nin ilk kuruldu¤unda
SDR’nin de¤eri 0,888671 gram saf alt›na eflit olarak
belirlenirken, bu ayn› zamanda ABD dolar›n›n Bretton
Woods Sistemi’ndeki sabit de¤eri olarak kabul ediliyordu. 1973’te Bretton Woods sisteminin çökertilmesiyle
ABD dolar›, Alman Mark›, Frans›z Frank›, Britanya
Poundu ve Japon Yeni’nin oluflturdu¤u bir sepet üzerinden belirlenmeye bafllan›rken SDR’nin alt›n ile olan
ba¤›n›n kopar›lmas› ABD’ye s›n›rs›z bir senyoraj hakk›2 tan›m›flt›. Ülkelerin IMF’den SDR karfl›l›¤› talep
etti¤i dolarlar, ABD taraf›ndan herhangi bir gerçek ekonomik de¤ere yaslanmadan bas›labilmekteydi. AB süreci ile SDR’nin de¤eri, ABD Dolar›, Euro, Britanya Poundu ve Japon Yeni’nin oluflturdu¤u bir sepet üzerinden belirlenmeye bafllad›. Ancak SDR, dolafl›mdaki bir
para olmad›¤› için, daima SDR’nin ABD dolar› karfl›l›¤› üzerinden uluslararas› parasal ifllemler yürütüldü;
yani ABD’nin karfl›l›ks›z dolarlar› karfl›l›k kazand›. Bu
aç›dan bak›ld›¤›nda SDR’nin dolara alternatif ayr› bir
KR‹Z
para olarak ortaya ç›kmas› ABD taraf›ndan kabul edilemeyecek bir öneridir; bu öneri ancak dolar›n uluslararas› piyasalarda alafla¤› edilmesiyle hayata geçirilebilir. Fakat bu önerinin bafl›n› çeken BRIC ülkelerinin toplamda 2.8 trilyon dolarl›k rezervleri ile dünyadaki tüm dolarlar›n yüzde 42’sini elinde tutuyor olmas›, hem güçlerini hem de dolar› neden hemen “afla¤›ya alamad›klar›n›” aç›klamaktad›r. Ya da bu ülkelerin
sermaye birikiminin ABD’nin senyoraj hakk›yla teminat alt›na al›nm›fl tüketici gücünü tatmin etmeye dayal› olmas›, sistemde bugünden yar›na radikal de¤ifliklikler yaflanmas›n› engellemektedir. Bu koflullar alt›nda
BRIC ülkeleri zaman zaman Euro alternatifini öne ç›karmakta, en fazla kendi aralar›ndaki ticarette dolar
kullanmamay› tart›flabilmekte ya da karfl›l›ks›z dolar›n
SDR karfl›l›¤›n› belirleyecek sepette kendi paralar›n›n
da yer almas›n› isteyebilmektedir.
Bu noktada baflta IMF olmak üzere emperyalist kuru-
lufllar›n yeniden yap›land›r›lmas› sürecini abart›l› biçimde “Çok kutuplu istikrarl› bir dünya sistemine geçifl”
olarak tan›mlamak da yan›lt›c› ça¤r›fl›mlara yol açabilmektedir. Ancak kapitalist sistemin egemenlik sorunlar›n›n giderek t›rmand›¤› da aç›kt›r. ‹çinde bulundu¤umuz konjonktür kapitalist sistemin egemenlik sorunlar›n›n yafland›¤› ve bu yüzden sürece etkili merkezi müdahaleler yap›lamad›¤› 1929 sonras› konjonktüre benzemektedir, ancak bir önemli farkla: Sistemde yeni bir
hegemonik güç belirmemekte, sistem giderek bir “fetret devri”ne sürüklenmektedir. Bu aç›dan baflta IMF olmak üzere emperyalist kurulufllar›n yeniden yap›land›r›lmas› tart›flmalar›, bu tarihi dersin haf›zalarda edindirdi¤i yer nedeniyle gündeme gelmektedir. 2007 y›l›nda
elindeki alt›nlar› elden ç›kartmaya, kadro azaltmaya ve
d›fl bürolar›n› kapatmaya bafllayan IMF’nin G20 zirvesiyle mezar›ndan hortlat›lmas›, sürece merkezi müdahale ihtiyac›ndan kaynaklanmaktad›r. Ancak bu projenin
ABD gerilerken iktisadi olarak yükselen BRIC ülkeleri (Brezilya, Rusya, Hindistan ve Çin) emperyalist kapitalist sistemde daha
fazla söz hakk› talep ediyorlar. En büyük 500 Çok Uluslu fiirket aras›nda Çin, Rusya, Brezilya ve Hindistan kökenli çok uluslulardan listeye girenlerin say›s› 35’ten 74’e ç›k›yor ve bu art›fl›n bafl›n› Çin çekiyor.
51
KR‹Z
Çin’in en büyük
baflar›s›, eme¤in
de¤ersizlefltirilmesi
sürecinin en iyi
yönetildi¤i ülkelerden
birisi olmas›,
“kullan›l›p at›lan
iflçiler”in anavatan›
haline gelmesidir.
Günde 16 saate yak›n
sürelerde, güvencesiz,
ölümüne çal›flt›r›lan
iflçilerin ve giderek
yoksullaflan k›r
emekçilerinin 3 ayda
gerçeklefltirdi¤i 58 bin
direnifl, ‘Çin
rüzgar›n›n biçti¤i
f›rt›na’ olarak
kay›tlara geçmektedir.
merkezinde, Obama’n›n emperyalistler aras› daha fazla
ifl birli¤ini vaat eden siyaseti oldu¤u da unutulmamal›d›r. ABD kimi mevzi kay›plar›n› göze alarak uluslararas› sistemdeki egemenli¤ini sürdürmeye çal›flmaktad›r.
Kriz döneminde büyümeyi sürdüren Çin’in “yeni ve
daha bar›flç›l bir dünyada” ekonomik güce (yumuflak
güce) dayal› bir hegemon aday› oldu¤u iddias› ise asl›nda neden k›sa ve orta vadede hegemon aday› olamayaca¤›n› ifade etmektedir. Zira askeri güç emperyalist-kapitalist sistemin egemenli¤inin olmazsa olmaz›d›r
ve ABD’nin devasa askeri güç birikimi ve yeni “yat›r›mlar›” göz önüne al›nd›¤›nda, Çin’in veya Rusya’n›n
bu konuda kat etmesi gereken daha çok yol vard›r. Ayr›ca bir önceki egemenlik devrine bak›ld›¤›nda,
ABD’nin ekonomik gücünün üstünlü¤ü sayesinde Britanya’dan hegemon rolünü devralmas› 2 yüzy›l sürmüfltür ve dünya savafllar›n› atom bombas›yla “bitirdikten”
sonra ABD egemenli¤i tesis edilebilmifltir. Daha da
önemlisi, hegemonik güç olarak “fetret devrini” sona
erdirmenin yolu, emekçi s›n›flar ve ezilen haklar› zapturapt alt›na alma yetene¤ini göstermekten geçmektedir.
‹ngiltere’nin klasik sömürgecilikle, ABD’nin yeni sömürgecilikle ve nihayet neoliberal yeni sömürgecilikle
sa¤lad›¤› egemenli¤i mümkün k›lan, sermaye birikimi
önündeki engelleri kald›r›rken oluflan tepkileri zor ve
r›za mekanizmalar›yla etkisiz hale getirme iddialar›d›r.
Bugün hiçbir gücün tek bafl›na bu iddiay› gö¤üslemesi mümkün görünmemektedir,
Öne ç›kan aktörler, seçenekler ve
krizleri…
Krizle beraber derinleflen emperyalist sistemdeki egemenlik sorunlar›, yeni hegemon aday› olarak Çin ve
Rusya’n›n an›lmas›na neden oluyor. Körfez ülkeleri,
Hindistan ve Brezilya ise bu “fetret devri” ortam›nda
emperyalist kapitalist sistemin hiyerarflisi içinde yukar›
do¤ru ad›mlar atan “büyük ekonomik güçler” olarak
ifade ediliyor. ABD ve Avrupa merkezli “bat› kapitalizmi”ne karfl› “do¤u kapitalizmi”nin yükselifli gibi tart›flmalar ile çok kutuplu yeni bir dönem aceleci biçimde mufltulan›yor. Bütün bu spekülatif tart›flmalar›n ötesinde, bu güçlerin öne ç›k›fl›n›n kapitalist birikim aç›s›ndan temellerinin anlafl›lmas› ve geleneksel emperyalist merkezlerin yapaca¤› karfl› hamlelerin ipuçlar›n›n
aranmas›, halk s›n›flar›na dayat›lmas› muhtemel krizden
ç›k›fl seçenekleri hakk›nda fikir verecektir. Hegemonya
ancak ve ancak “sermayenin en güçlü ve en ileri görüfllü fraksiyonu” önderli¤inde kurulabilir. Bu fraksiyonlar›n oluflumunu zembille inen bir kurtar›c› olarak
gökte de¤il, kriz öncesinde belirmeye bafllayan e¤ilimlerde aramak gerekmektedir. Kriz bu hegemonik gücün
ipleri devrald›¤› bir geçifl sürecidir. ‹flte bu yüzden öne
ç›kan aktörlerde örnek gösterilen sermaye birikim süreçleri ve geleneksel güçlerce öne ç›kar›lan seçenekler,
daha sonras›nda güç dizgesi nas›l flekillenirse flekillensin, önümüzdeki döneme dair bir fikir verecektir. Ayr›ca bu seçeneklerin flimdiden belirmeye bafllayan krizleri de devrimci ç›k›fl kanallar›n› gösterecektir.
‹lk olarak son süreçte öne ç›kan ülkelere bakarsak; bu
52
KR‹Z
ülkelerdeki sermaye birikiminin ve yüksek büyüme
oranlar›n›n üzerinde yükseldi¤i temel özelliklerden biri,
neoliberal emek rejiminin en vahfli koflullar›nda çal›flmaya mahkum edilmifl milyonlar›n kan›n› emen büyük
bir proleterlefltirme sürecini baflar›yla hayata geçirmifl
olmalar›d›r. ‹kinci en önemli özellik ise, madencilik,
enerji ve g›da sektörlerinde yo¤unlaflan tekellerin do¤an›n s›n›rlar›n› zorlayan faaliyetleridir.
Örne¤in, Çin’in en büyük baflar›s›, neoliberal eme¤in
de¤ersizlefltirilmesi sürecinin en iyi yönetildi¤i ülkelerden birisi olmas›, “kullan›l›p at›lan iflçiler”in anavatan›
haline gelmesidir. Günde 16 saate yak›n sürelerde, güvencesiz, ölümüne çal›flt›r›lan iflçilerin (Çin’de y›lda ortalama 100 bin kifli ifl kazalar›nda hayat›n› kaybetmekte) ve giderek yoksullaflan k›r emekçilerinin 3 ayda
gerçeklefltirdi¤i 58 bin direnifl, ‘Çin rüzgar›n›n biçti¤i
f›rt›na’ olarak kay›tlara geçmektedir. Çin giderek artan
enerji ihtiyac›n›n çözümünde yüzde 80 oran›nda kömür
reaktörlerini kullanmaktad›r ve enerji üretim maliyetlerini düflük tutma kayg›s› nedeniyle günde ortalama 1015 iflçi madenlerde hayat›n› kaybetmektedir. Ülkede,
kapitalizmin do¤aya verdi¤i tahribat sonucunda havan›n
ve suyun kirlenmesi yüzünden her y›l yüz binlerce insan yaflam›n› yitirmektedir. Ekonomisi büyük oranda
ihracata dayal› olan Çin’de küresel kriz nedeniyle yaflanan iflsizlik ve artan köye dönüfllerin etnik çat›flma
fleklinde tezahür eden sonuçlar› ise Uygur’da yüzlerce
kiflinin öldü¤ü olaylarla a盤a ç›kmaktad›r. Yoksulluk
içerisinde k›vranan Sudan’› parselleyerek ad›n› duyuran
Çin’in dev petrol flirketi Petrochina ise, May›s 2009
itibar›yla dünyan›n en büyük flirketi taht›na oturmaktad›r ve g›da krizini tetikleyen bioyak›t sektörüne de h›z-
la girifl yapmaktad›r.
Küresel fabrikalar› besleyen enerji tedarikçili¤i ile öne
ç›kan Rusya ise bir taraftan Kafkaslar’da enerji ak›fl›n› denetim alt›na alacak sa¤lam ad›mlar atarken, bir taraftan Asya ve Kafkaslar için ciddi bir proleterlefltirme
yata¤› olarak göze çarpmaktad›r. Sadece baflkent Moskova’da 2 milyona yaklaflan göçmen iflçi inflaat, otomotiv ve tekstil sektörlerinde istihdam edilmektedir. 12
saate varan çal›flma saatleri ve a¤›r çal›flma koflullar›
alt›nda ezilen göçmen iflçiler, sertlefltirilen göçmenlik
yasalar›yla denetim alt›na al›nmaya çal›fl›lmaktad›r (Örne¤in 2008’de 118 bin olan Türkiyeli iflçi say›s›n›n
2009’da 4 bine düflmesi sadece krizle de¤il, yasalar›n
sertleflmesi sonucu kay›t d›fl› çal›flt›rma biçimlerinin
yayg›nlaflmas›yla da aç›klan›yor). Rusya’daki 7 milyonu aflan iflsiz say›s› göçmen iflçilere yönelik faflizan uygulamalar›n artmas›na neden olmaktad›r. Ülke iflsizlik,
ücretlerin ödenmemesi, fabrikalar›n kapat›lmas› gibi nedenlerle s›k s›k göçmen ve Rusyal› iflçilerin eylemleriyle sars›lmaktad›r. Büyük sanayi kentlerini birbirine
ba¤layan otobanlar›n kesilmesi giderek yayg›nlaflan eylem biçimleri olarak öne ç›karken, intihar ve açl›k
grevleri de görülmeye bafllanm›flt›r. Almanya’n›n Opel
otomotiv flirketinin kontrolünü ele geçirmeye haz›rlanan
Rus araba imalatç›s› GAZ Grubunun 5,800 iflçisini iflten ç›kartmas› büyüyen devin “yumuflak karn›n›” göstermektedir.
Emperyalist sistemde “bafla oynad›¤›” öne sürülen Çin
ve Rusya d›fl›nda, baz› yükselen ekonomilerde de benzeri özellikler göze çarpmaktad›r. 2007 Sat›n Alma Gücü paritesi dikkate al›narak dünyan›n dördüncü büyük
Sömürgeci haydutlar› kovaca¤›z!
Uluslararas› Para Fonu (IMF) ve Dünya Bankas›’n›n (DB) ortak toplant›s› bu y›l 6-7
Ekim 2009 tarihleri aras›nda ‹stanbul’da yap›lacak. Kapitalizmin küresel krizinin
ana gündemi oluflturaca¤› toplant›larda, çok uluslu kapitalist flirketlerin, emperyalist devletlerin temsilcileri ve bürokratlar› krizin yükünü emekçilerin s›rt›na daha
fazla y›kacak ve milyarlarca insan›n hayat›n› karartacak politikalar›n kararlar›n› ‹stanbul’da alacaklar.
Uluslararas› finans kurulufllar›n›n zirvesi olan ve her y›l gerçeklefltirilen IMF – DB
toplant›lar›, üç y›lda bir ABD d›fl›nda yap›l›yor. ABD d›fl›nda yap›lan IMF – DB toplant›lar› 2000 y›l›nda Prag’da, 2003’te Dubai’de 2006’da ise Singapur’da gerçeklefltirildi.
‹simleri beraber an›lan bu kardefl kurumlar›n kuruluflu ‹kinci Paylafl›m Savafl›’na
kadar uzanmaktad›r. ‹kinci Paylafl›m Savafl› s›ras›nda Temmuz 1944’te ABD’nin
küçük bir kasabas› olan Bretton Woods’ta toplanan Birleflmifl Milletler konferans›nda uluslararas› ticaret ve finans sistemini düzenlemek amac›yla ‹ngiltere
IMF, DB ve Uluslararas› Ticaret Örgütü’nün kurulmas›n› önerdi. ABD’nin önerisiyle
IMF ve DB’n›n kurulmas›na karar verildi ve bu iki kardefl kurum savafl sonras›
uluslararas› tekellerin ç›karlar›n› korumak üzere 1946 y›l›nda fiili olarak ABD’de
çal›flmalar›na bafllad›. 1948 y›l›nda GATT (Gümrük Tarifeleri ve Ticaret Genel Anlaflmas›) görüflmeleri bafllad› ve görüflmelerin belli bir düzeye getirilmesiyle 1995
y›l›nda üçüncü kardefl Dünya Ticaret Örgütü (WTO) kuruldu.
Kuruluflundan bugüne emperyalist devletlerin ve uluslararas› tekellerin ç›karlar›n›
dünya genelinde korumay› amaçlayan bu iki kurum hükümetlere ve meclislere
kabul ettirdikleri uygulamalarla, emekçilere iflsizlik, yoksulluk ve örgütsüzlük sundu. IMF yap›sal uyum programlar› ile ödeme güçlü¤ü çeken ülkelerde uluslararas› tekellerin ç›karlar› do¤rultusunda e¤itimin, sa¤l›¤›n, suyun, enerjinin, tar›m›n piyasalaflt›r›lmas›na önayak oldu. Dünya Bankas› ise kalk›nma projeleri ad› alt›nda
geliflmekte olan ülkeleri dünya emperyalist-kapitalist sistemine daha fazla ba¤layacak politikalara uygun projeler dayatma görevi üstlendi.
Hükümet, IMF-DB toplant›lar›na kat›lacak 13 bin kifli için yüksek düzeyde güvenlik sa¤layaca¤›n› duyurdu. 2004 y›l›ndaki NATO toplant›s›nda uygulanan devlet
terörünün bir benzeri yine bizi bekliyor olacak. Emperyalist soyguncular ise ülkemizin düflündükleri gibi dikensiz bir gül bahçesi olmad›¤›n› görecek!
53
KR‹Z
ekonomisi noktas›na yükselen Hindistan ise, hizmetler
sektörüne ald›¤› yabanc› sermaye ile öne ç›karken, beyaz yakal›lar›n iflçileflmesinin ve hizmetlerin ticarileflmesinin pilot ülkesi durumundad›r. Ülkede IT (Bilgi
Teknolojisi) ve BPO (‹fl Süreci Tafleronlu¤u) alan›nda
boy gösteren flirketlerin yüzde 60’› Goldman Sachs,
Washington Mutual, Citigroup, Bank of America, Morgan Stanley and Lehman Brothers gibi ABD’nin finansal tekelleri ad›na çal›flmaktad›r. Özellikle bilgisayar
hizmetleri sektöründe y›ll›k cirosu bu y›l 40 milyar dolar› geçen Hindistan’da 830 milyon kifli günde 2 dolardan az gelirle yaflam savafl› vermektedir. Hindistan’›n
gözbebe¤i sektörlerinden olan ihracata yönelik tar›ma
geçifl ile çok uluslu tohum tekellerinin ve finans kapitalin borç tuzaklar›n›n a¤›na düflürülen köylülerde intiharlar yayg›nlaflmaktad›r. Ülkede 1997-2007 y›llar› aras›nda intihar eden çiftçilerin say›s› 200 bine yaklaflm›flt›r. Çiftçi intiharlar›n›n en çok oldu¤u eyalet ise, ironik bir biçimde, yükselen finans merkezi Mumbai Borsas›’na ev sahipli¤i yapan ve 21 ayr› dolar milyarderi bar›nd›ran Maharashtra eyaletidir. Yeni finans
merkezi Mumbai kenti, ayn› zamanda sermayenin kentsel talan›n›n da tavan yapt›¤›, yoksullar›n evsizlefltirildi¤i bir kent olarak öne ç›kmaktad›r.
Bir di¤er cazibe merkezi, Körfez ülkelerinin ekonomik
ç›k›fl› da sadece bir dönem fliflen petrol fiyatlar›nda de¤il, Pakistan’dan, Bangladefl’ten, Hindistan’dan, M›s›r’dan, Filistin’den ve Lübnan’dan gelen, hiçbir vatandafll›k hakk›na sahip olmayan milyonlarca proleterin al›n
terine dayal›d›r. Bu aç›dan Körfez tüm bölge için önemli bir proleterlefltirme yata¤› olarak öne ç›kmaktad›r. Örne¤in Dubai’de çal›flan iflçilerin %80-90’› hiçbir güvencesi ve hakk› olmayan göçmen iflçilerdir. Bölgenin ihracat merkezi olan M›s›r’›n y›ld›z›n›n yükselmesinin bir
nedeni de borsas›n›n yüzde 50’sini elinde tutan Körfez
sermayesidir. Ancak M›s›r’daki parlayan y›ld›z›n göstermedi¤i gerçeklik, günde 2 dolar›n alt›nda gelirle yaflam
savafl› veren 15 milyon M›s›rl›, gizledi¤i devrimci ç›k›fl
potansiyeli ise son 6 ayda patlak veren ve ço¤unlu¤u
fiili militan direnifller olarak örgütlenen 60’›n üzerinde
grevdir. Emekçilerin kan› ve al›n teri üzerinden biriken
Körfez fonlar›, bugün ABD ve ‹ngiltere’nin dev finans
tekellerinin imdad›na yetiflmektedir.
Brezilya ise Latin Amerika’da bölgesel bir ekonomik
güç olarak öne ç›kmaktad›r. Uruguay’›n temel sektörü
et endüstrisinin yüzde 50’sini ele geçiren, Bolivya’daki petrol ve gaz kaynaklar›n›n yar›s›na yak›n›n› iflleten,
Peru’daki fosfat ve çinko madenlerini elinde tutan, Paraguay’›n ihracata yönelik soya fasulyesi üretiminin
%95’ini kontrol eden Brezilya, ayn› zamanda bioyak›t
54
üretiminde ABD ile beraber bafl› çekmektedir. Enerji
ve tar›m tekellerinin sürdürdükleri bioyak›t ataklar› küresel g›da krizine ve k›r emekçilerinin h›zla proleterleflmesine zemin haz›rlamaktad›r. May›s ay›nda Türkiye Petrolleri Anonim Ortakl›¤› ile Brezilya petrol flirketi Petrobras aras›nda Karadeniz'de petrol arama üzerine bir anlaflma imzalanm›flt›r. Brezilya bugün IMF ve
Dünya Bankas›’na fon vermeye haz›rlanmakla övünürken, bu “baflar›s›”n› IMF ve Dünya Bankas› programlar›yla kentlerin etraf›nda biriken ucuz emek ordusuna
borçludur. Ancak kriz Brezilya’da da oyunu bozuyor.
‹hracata yönelik büyüyen Brezilya ekonomisinin kriz ile
beraber küçülmeye bafllamas›yla yükselen iflsizlik, sosyal liberal sentezci Lula’n›n bugüne kadar muhalefeti
sat›n almaya yeten seçmeci sosyal politikalar›n›n yetersizleflmesine neden olacakt›r. 2009 y›l›n›n fiubat ay›nda yükselen finans merkezi Sao Paolo’daki bir gecekondu mahallesinde “suça karfl› mücadele” ad›na yap›lan operasyona bir gencin öldürülmesi üzerine patlak
veren isyanda, yafllar› 14 ile 29 aras›nda de¤iflen 20
çocu¤un ve gencin katledilmesi, bu öngörüyü kuvvetlendirmektedir.
Emperyalist merkezlerde sert
rüzgarlar esiyor
Kriz sürecinde giderek sertleflen rekabet koflullar› karfl›s›nda, “do¤unun parlayan y›ld›zlar›”n›n en vahfli emek
rejimi uygulamalar›, emperyalist merkezlerde bugüne
kadar belirli bir çekirdek iflçi s›n›f›n› da hedef alacak
flekilde geniflletilmektedir. Bugüne kadar k›smen varl›¤›n› koruyan güvenceler de ortadan kalkmakta, ayr›cal›klar› korumaya yönelik geleneksel sendikal çizgi umut
olmaktan ç›kmakta, “iflçi aristokrasisinin krizi” derinleflirken sokaklarda eme¤in sesi duyulmaya bafllamaktad›r. ABD’de GM’nin hükümete devrinden sonra, Obama’n›n talimat›yla flirketin rasyonallefltirilmesi ad› alt›nda sendikan›n tasfiyesi, sa¤l›k harcamalar›n›n k›s›tlanmas›, esnek çal›flma modellerinin gelifltirilmesi gibi
eme¤i de¤ersizlefltirme ata¤›na geçilmesi önemli bir iflarettir. ABD’de hem kamuda hem de özel sektörde
s›kça yaflanmaya bafllanan ücret kesintileri iflçi eylemlerine neden olmaktad›r. Sadece ABD’de de¤il Avrupa’da, Avusturalya’da ve Kanada’da hem özel sektörde hem de kamu hizmetlerinde ücret kesintileri, iflten
ç›karmalar, esneklefltirme-güvencesizlefltirme ad›mlar›
karfl›s›nda grevler ve direnifllerin giderek yayg›nlaflt›r›lmas›, geleneksel emperyalist merkezlerde görece güvenceli çal›flanlardan göçmen iflçilere kadar tüm emekçi s›n›flar› hedef alan büyük bir “rekabet gücü” sald›r›s› yafland›¤›n› göstermektedir.
KR‹Z
Amerika’da, Avrupa’da
ve Avusturalya’da
hem özel sektörde hem
de kamu hizmetlerinde
ücret kesintileri, iflten
ç›karmalar,
esneklefltirmegüvencesizlefltirme
ad›mlar› karfl›s›nda
grevler ve direnifllerin
giderek yayg›nlaflmas›,
geleneksel emperyalist
merkezlerde görece
güvenceli çal›flanlardan
göçmen iflçilere kadar
tüm emekçi s›n›flar›
hedef alan büyük bir
“rekabet gücü” sald›r›s›
yafland›¤›n›
göstermektedir
Durumun en trajik yan› bu sald›r›lar yaflan›rken yeni
bir Keynesçi dönemin bafllayaca¤›na, hatta bu dönemin
Keynesçili¤i’nin çevreci yönelimi de olaca¤›na dair kehanetlerin, miad› dolmak üzere olan sendika bürokrasileri taraf›ndan hala umut olarak sunulmas›d›r. Merkez
ülkelerde, hem egemen s›n›flar kat›nda hem de sendikal bürokrasi içinde önümüzdeki döneme dair üç vurgu öne ç›kmaktad›r: Finans›n denetim alt›na al›nmas›,
yeflil ekonomi ve Keynesçili¤in geri dönüflü…
Finansal tekelleflmeye bir ad›m daha
Sermaye kesimlerinin ve onlar›n organik ayd›nlar›n›n
kriz üzerine yürüttükleri tart›flmalar›n merkezinde spekülatörlerin açgözlülü¤ü, bankalar›n afl›r› risk ifltah›, derecelendirme kurulufllar›n›n yolsuzluklar› gibi vurgular
öne ç›k›yor ve finansal denetimin art›r›lmas› üzerine
genel bir konsensüs olufluyor. Elbette krizi denetimsizlikle aç›klamak, k›zam›k hastas›na “yüzünde k›rm›z› benekler ç›kt›¤› için hastas›n” demekle benzer bir yaklafl›md›r ve zaten bu tart›flmalar› yürütenler aç›klay›c› olmak gibi bir dertle hareket etmemektedir. Denetim, düzenleme ve buna uygun küresel mekanizmalar›n kurulmas› talebi tekelci mali sermayenin stratejik bir ad›m›d›r. Türkiye’de neoliberal dönüflümün yürütücülü¤ünü
yapan Kemal Dervifl’ten, spekülatör George Soros’a,
Bill Gates’e kadar genifl bir yelpazenin, krizin kayna¤› olarak a¤›z birli¤i etmiflçesine finansal sistemdeki
denetim eksikli¤ini göstermesi tesadüf de¤ildir. ABD’de
‘Finansal ‹stikrar Denetleme Kurulu’ kuruldu¤u bir dönemde, G20 zirvesi karar›yla küresel “Finansal ‹stikrar
Kurulu”nun çal›flmalar›na bafllamas› manidard›r.
Denetim, düzenleme ve standartlaflt›rma, piyasaya girifllerin çeflitli mekanizmalarla s›n›rland›r›lmas› ve dolay›s›yla tekellerin egemenli¤inin pekiflmesi anlam›na gelmektedir. Son krizin orta büyüklükteki finansal oyuncular›n› piyasadan süpürdü¤ü s›r de¤ildir. Kurallar› s›k›laflt›r›lm›fl mali piyasalar, piyasa anarflisinin çözümü
olarak tekelleflmeyi h›zland›racak, giderek sadece büyük
oyuncular›n serbest avlanma alan› haline gelecektir.
G20 ve IMF etraf›nda kurulaca¤› savunulan bu mekanizmalar, elbette ki finansal piyasalardaki güç iliflkileri
üzerinden flekillenecektir ve en büyük finansal tekeller
bu süreçten avantajl› ç›kman›n hesaplar›n› yapmaktad›r.
Daha da önemlisi, finansal düzenleme ad›na at›lan
ad›mlar, kriz sonras› h›z kazanan yüksek finans yanl›s› devlet müdahalelerinin küresel düzeyde merkezileflmifl yap›larla desteklenmesi, tekelleflmifl ulusötesi iktidar ayg›tlar›yla sürdürülebilir hale getirilmeye çal›fl›lmas›n› ifade etmektedir. ‹kinci Dünya Savafl›’n›n ard›ndan
Bretton Woods anlaflmas›yla kurulan IMF ve Dünya
Bankas›’n›n, tekelci sermaye için ifllevi ne ise, IV. Bunal›m Dönemi’nin zorlu günlerinde bu yap›lar›n ve yeni kurulacak olanlar›n tekelci mali sermaye için anlam›n›n o olmas› beklenmektedir. Tüm bu düzenlemelerin yeni bir Bretton Woods süreci olarak adland›r›lmas›n›n böylesi bir anlam› vard›r. Yeni oluflturulan Finansal ‹stikrar Kurulu bu noktada önemli bir örnektir. Kurulun üyelerinin büyük bir bölümü ülkelerin özerk merkez bankas› ve finans düzenleme kurullar›n›n yöneticileri, IMF, Dünya Bankas›, OECD temsilcileri gibi hal-
55
KR‹Z
ka hesap verme zorunlulu¤u olmayan “teknokratlar”dan
oluflmaktad›r. Böylece tekelci mali sermayenin tek tek
ülkelerde, halk›n siyasi müdahalesinden ar›nd›r›lm›fl finansal üst kurullar vas›tas›yla sa¤lanan egemenli¤inin
merkezileflmesi sa¤lanmakta, bu tekelleflme sürecinin
kapitalist sistemin anarflik yap›s›na çözüm olaca¤› ümit
edilmektedir.
ler geri ödenemez ve beklenen faiz gelirleri de realize
olmaz. Bu aç›dan kapitalist birikim her zaman belirsizliklerle maluldür. Sanayi sermayesinin en ilkel halinden
günümüzün tekelci mali sermayesine kadar, sermaye birikimi spekülasyona (ancak giderek büyüyen-büyümek
zorunda olan ve en sonunda sistemin ana karakteri olarak tan›mlanan spekülasyona) dayal›d›r.
Son dönemde IMF ve Dünya Bankas› gibi uluslararas› kurumlar›n yönetimlerinin, kendilerine neoliberal/muhafazakar demeyen, Keynesçi vurgular› olan kesimlerce devral›nmas›na afl›r› bir önem atfedilerek, bu kurumlar›n daha üretken ve eflitlikçi bir dünya yaratarak krizi aflmada etkili rol oynayabilece¤ini söyleyenlerin say›s› da az de¤ildir. Bu safça iyimserli¤in arkas›nda, neoliberal dönüflümün ve finanslaflma, hizmetleflme gibi
e¤ilimlerin yap›sal-tarihsel gerekçelerini, sistemin zorunluluklar›n› göz ard› ederek, ekonomi politikalar›yla belirlenmifl tercihlerin, kötü spekülatörlerin oyunu olarak
kabul edilmesi yatmaktad›r
Kapitalizmin tekelci aflamas›nda ise afl›r› birikim sorunu daha da derinleflir. Finanslaflman›n ve askerileflmenin art›fl e¤ilimi, bu sorunun “çözümü”ne dair getirilen
çeflitli çözümlerdir. Finans kapitalin, kapitalist üretim
sürecinin tüm devrelerinin (üretim, dolafl›m…) efendisi
haline gelifli, “spekülasyoncu kötü kapitalistlerin”, belirli stratejik oyunlarla “üretken iyi kapitalistleri alt etmesi”nin de¤il, sistemin tarihsel evriminin kaç›n›lmaz sonucudur. Bu aç›dan yaflad›¤›m›z kriz, kapitalizmin
70’lerde iflin içinden ç›k›lmaz hale gelen afl›r› birikim
krizi karfl›s›nda 30 y›ld›r giderek derinleflen e¤ilimlerin
bir sonucudur.
Spekülasyon, kapitalist sistemdeki ar›zi bir sapma de¤il
kapitalizmin tarihsel e¤ilimlerinin kaç›n›lmaz k›ld›¤› bir
sonuçtur. Öncelikle flunu belirtmek gerekir ki, kapitalizm her zaman spekülasyoncudur ve bu karakterinin temeli üretimin piyasa (de¤iflim de¤eri) için yap›lmas›d›r.
Kapitalist, üretilen metalar›n kârla sat›labilece¤i beklentisi ile yat›r›m yapar. Bu spekülasyon yerine gelmezse,
metalar sat›lmazsa, kar realize olmaz, makineler durur,
iflçiler iflten ç›kart›l›r. Bunun da ötesinde al›nan kredi-
Unutulmamas› gereken bir di¤er önemli nokta da, kapitalizmin mekansal genifllemesi ve toplumsal iliflkilerin en derinlerine kadar uzanmas›n›n finanslaflmayla yarat›lan köpükler sayesinde gerçekleflti¤idir. (Tüketici köpü¤ü, teknoloji köpü¤ü, konut köpü¤ü, g›da köpü¤ü
vs…) Bu aç›dan bak›ld›¤›nda finanslaflmadan vazgeçmek, sermayenin yeni birikim alanlar›na nüfuz etmekten vazgeçmesi, yani kendini inkar etmesi anlam›na gelecektir.
56
KR‹Z
Bu yüzden spekülasyonun elefltirisi, onu sistemi içten
kemiren bir virüse dönüfltüren toplumsal üretim iliflkileri ve bu iliflkilerin üzerinde yükselen emperyalist-kapitalist sistemin elefltirisi fleklinde olmak zorundad›r. Üretim ve finans›n “daha iyi” entegrasyonunu istemek anlam›nda sürdürülen spekülasyon elefltirisi, bu do¤rultuda
üretilen çeflitli egemen s›n›f projelerine entegre olmaya
mahkumdur. (Uluslararas› denetimin artt›r›lmas›, kredilerin daha s›k›laflt›r›lmas›, vergi cennetlerine dair k›s›tlamalar, devletçe desteklenen kredi garanti fonuyla bankalar›n üretken sektörlere daha rahat kredi sa¤lamas›
vs…) Ancak nihayetinde kapitalizmde kredi üzerindeki
belirsizli¤i ortadan kald›rman›n en bilinen yolu emek
üzerindeki denetimin/egemenli¤in artt›r›lmas› ve yeni
risksiz ya¤ma alanlar›n›n aç›lmas›d›r. Bu yüzden üretim
ve finans›n entegrasyon sorunlar›n›n afl›lmas›na dair gelifltirilen düzen içi projelerin temeli paran›n emek (ve
do¤a) üzerinde egemenli¤inin pekifltirilmesine dayanacakt›r. Örne¤in, özel istihdam bürolar›yla kölece kullan›l›p at›lan iflçilerden elde edilen art› de¤erin art›fl›, çevrilerek sermaye birikim alan› haline gitirilen su kaynaklar› ve afla¤›da daha ayr›nt›l› ele alaca¤›m›z “yeflil
ekonomi”, finansal sistemin ve spekülasyonun üzerinde
görece güvenle yükselebilece¤i ‘üretken altyap›’d›r.
Bu e¤ilim yeni de de¤ildir. Neoliberalizmin en azg›n
kurals›zlaflt›rma sald›r›lar›n›n yafland›¤›, esnek çal›flt›rma
biçimlerinin yayg›laflt›r›l›p emek piyasalar› serbestlefltirilerek eme¤in güvencesizlefltirildi¤i, do¤an›n serbest
ya¤mas›n›n h›z kazand›¤›, k›saca sermaye birikiminin
önünde engel olan tüm düzenlemelerin kald›r›ld›¤› kurals›zlaflt›rma ça¤›nda, para piyasalar› özerklefltirilmifl
merkez bankalar› eliyle daha s›k› denetim alt›na al›nmaya bafllanm›flt›r. Böylece sermaye d›fl› toplumsal kesimlerin siyasi etkilerinden ba¤›ms›zlaflm›fl kat› kurallara sahip iktidar tekelleri yarat›lm›flt›r. Bu tekelleflmifl iktidar yap›lar›, neoliberal yeni sömürgecilik döneminde
eme¤in de¤ersizlefltirilmesini hedefleyen reçetelerin imzac›s› ve yap›sal dönüflüm programlar›n›n yürütücüsü
olmufltur. K›sacas› neoliberalizm, di¤er piyasalar serbestlefltikçe para piyasas›n›n finansal sermayenin iktidar
ayg›tlar› taraf›ndan daha fazla kontrol alt›na al›nd›¤› bir
dönemdir ve bu gidiflat derinleflerek devam etmektedir.
IMF’nin yeniden yap›land›r›lmas›, Finansal ‹stikrar Kurulu gibi giriflimler de bu e¤ilimin devam› olarak nitelendirilebilir.
Bir ölüm kal›m savafl› olarak ‘yeflil
ekonomi’
Emperyalist kapitalist sistem sadece ekonomik kriz ve
egemenlik kriziyle sars›lm›yor. Bunlara efllik eden ve
bunlarla iliflkili biçimde derinleflen enerji krizi ve ekolojik kriz (çevresel kriz) sermayenin ç›k›fl aray›fllar›na
da damgas›n› vurmaktad›r. Özellikle geleneksel emperyalist merkezler aç›s›ndan bu süreçte ipleri yeniden eline alman›n yolu, sistemin çeflitli krizleri karfl›s›nda sermaye birikimini destekleyecek “ileri görüfllü” çözümler
üretmekten geçmektedir. Finansal kriz karfl›s›nda küresel kurumlar›n yeniden düzenlenmesi sürecinde direksiyonu elinde tutmaya çal›flan geleneksel emperyalist
merkezler, bir taraftan da ekolojik krize ve enerji krizine dair inisiyatif almaya çal›flmaktad›r. Bu nedenle
ABD, Obama yönetimi ile beraber dünyadaki iklim de¤iflikli¤i ve enerji sorunlar›n›n çözümünde liderli¤i üstlenece¤ini ilan etmifltir. ‹ngiltere Baflbakan’› Brown da
“resesyondaki ekonomiyi düzlü¤e ç›karmak için yeflil
bir bütçe haz›rlad›klar›n›”, “‹ngiltere'yi elektrikle çal›flan
otomobil üretimi ve ihracat›nda dünya lideri yapacaklar›n›” duyurmufltur. Tüm dünyada, enerji ve otomotiv
tekellerinin sponsorlu¤unda haz›rlanan ‘yeflil ekonomi’
programlar› medya alan›nda yayg›nl›k kazanmaktad›r.
Emperyalist merkezlerce “yeflil ekonomi” denilen fley,
büyük oranda enerji temelini de¤ifltirmeye odaklanm›fl
programlard›r. Enerji üretiminin en tepe noktas›nda oldu¤umuz ve fosil yak›tlar›n giderek tükendi¤i bir ça¤da, yeni enerji kaynaklar› için mücadele daha da önem
kazanmaktad›r. Yeni enerji kaynaklar› için mücadele
“çevrecilik” k›l›¤›na sokulmakta, ekolojik kriz ve enerji krizi ortak bir program etraf›nda f›rsata çevrilmeye
çal›fl›lmaktad›r. Uluslararas› tekeci sermayenin akil
adamlar› özellikle etanol (bioyak›t) ve su gibi ‘çevre
dostu’ enerji kaynaklar›n›n ve bu enerjiyi tüketen sanayi kollar›n›n devlet taraf›ndan teflvik edilmesini istemekte, bu iste¤i “yeflil yeni düzen” olarak kavramsallaflt›rmaktad›r.
Bu noktada, 1929 krizine karfl› ABD’nin yükselen sanayisinin devlet taraf›ndan desteklenmesi üzerine kurulu olan ve ABD egemenli¤inin temellerini atan New
Deal program›na yap›lan at›f bofluna de¤ildir. Çevreyle dost oldu¤u iddia edilen, yenilenebilir enerji tüketen
sektörler do¤al olarak ileri teknoloji kullanan dev yat›r›mlar› gerektirmektedir. Yenilenebilir enerji üretiminde bafl› çeken bioyak›t alan›nda da ABD merkezli (Çok
Uluslu fiirketlerin) ÇUfi’lar›n önemli bir a¤›rl›¤› vard›r. Bu aç›dan bak›ld›¤›nda masumane bir ç›k›fl gibi
görünen yukar›daki politikalar›n emperyalistler aras›
mücadelede de önemli araçlar olarak kullan›ld›¤› görülmektedir. Eski emperyalist merkezler, devlet desteklerinden uluslararas› çevre standartlar› gibi numaralarla
sera gaz› sal›n›m›nda dünyada birinci s›rada yer alan
Çin gibi yeni emperyalist güçlere karfl› rekabet avan-
57
KR‹Z
taj› sa¤lamay› hedefleyeceklerdir. Ayr›ca petrol ve do¤algaz kaynaklar› üzerinden sürdürülen mücadelede ‹ran
ve Rusya gibi rakiplerine difl geçiremeyen, (‹ran’› devre d›fl› b›rakamayan, Kafkaslar’da Rusya karfl›s›nda sürekli mevzi yitiren) geleneksel emperyalist merkezler
aç›s›ndan yeni enerji kaynaklar›n›n gelifltirilmesi daha
da önem kazanmaktad›r. Bu geliflmeleri gören Çin de
son dönemde yenilenebilir enerji kaynaklar›na yat›r›mlar›n› art›rmaya karar vermifltir.
Cargill ve Dupont gibi g›da tekellerinin ard›ndan Morgan Stanley, Goldman Sachs, Societe Generale, Barclays, The Carlyle Group gibi finans ve Shell, BP, Total gibi petrol tekelleri de, özellikle enerji üretiminde
kullan›lacak tar›msal yat›r›mlar›na h›z vermifllerdir. Ünlü spekülatör Soros’un da bu sektöre girmesi, büyük
bir de¤ersizleflme tehdidi alt›nda panikle spekülatif balon aray›fl›na giren para sermayesinin yeni de¤erlenme
alanlar›n› göstermektedir. Ancak tar›msal arazilerin giderek otomobillerin beslenmesi için kullan›lmas› tüm
insanl›¤› açl›kla tehdit eden g›da krizini tetiklemektedir. Dünya Bankas›’n›n “gizli” tutulmaya çal›fl›lan bir
raporuna göre, tekellerce “kusursuz f›rt›na” olarak adland›r›lan, 2002 ile 2008 fiubat› aras›nda g›da fiyatlar›nda yaflanan yüzde 140’l›k art›fl›n dörtte üçü bioyak›t
projelerinden kaynaklanmaktad›r.3
Tekellerin buna yönelik de çözümü(!) var. Çok uluslu
flirketler, sadece enerji de¤il, g›da krizini f›rsata çevirmek ad›na, GDO’lu ürünlere yönelik yat›r›mlar›n› da
artt›rmaktad›rlar. Bütün yerel bitki türlerini tahrip eden
58
ve insan sa¤l›¤›n› tehdit eden GDO temelli tar›m, k›r
yoksullar›n›n proleterlefltirilmesinin ve endüstriyel tar›ma geçiflin önemli bir ad›m›d›r.4 Duydu¤umuz, emperyalist tekellerin postal sesleridir ve bu postallar dünyan›n tamam›nda kapitalist tar›m› hakim k›lmak ad›na bir
türlü tamamen elimine edemedikleri küçük çiftçi ve aile temelli tar›m›n üzerine üzerine yürümektedir.
ABD’nin büyük finans kapital devi Rockefeller ailesinin ve Microsoft’un patronu Bill Gates’in bu alandaki
ortakl›klar› h›zla yeni yat›r›mlara dönüflmektedir. Birçok
yeni sömürge ülkesi ve özellikle de Afrika geneti¤i de¤ifltirilmifl tohumlar ve korkunç ölçülerde de¤ersizlefltirilmifl emek gücü üzerine kurulu sermaye birikim olanaklar› “yeflil devrim” slogan›yla tekellerin ifltah›n› kabartmaktad›r. Rockefeller ve Gates’in Afrika’da gerçeklefltirdikleri milyonlarca dolarl›k yat›r›m bu konuda çarp›c› bir örnektir. ABD hükümeti Afrikal› bilim adamlar›n› genetik mühendisli¤inde e¤itmek üzere burslar
vermekte, ABD yard›m kuruluflu USAID ve Dünya
Bankas› bölgede çeflitli biogüvenlik projelerine fon aktarmaktad›r. Tekeller Afrika baflta olmak üzere, birçok
yeni sömürgede toprak kapatma faaliyetlerine h›z vermifllerdir.5 Tüm bu çabalar›n sonuç verdi¤i, dünya ekonomik krizinin göbe¤inde, sadece 3 ayl›k dönemde
Mosaic Company'nin kâr›n›n 12 kat, Cargill'in kâr›n›n
2 kat, Archer Daniels Midland'›n kâr›n›n 1.5 kat artmas›ndan anlafl›lmaktad›r. Son dönemde stratejik olarak
tar›m alan›na yönelen ABD’nin önde gelen yat›r›m
bankas› Goldman Sachs da 2009 y›l›n ikinci çeyre¤in-
KR‹Z
de yüzde 33 oran›nda kar art›fl› bekledi¤ini aç›klam›flt›r. Yüksek kar oranlar›, Çin ve Körfez sermayesinin
de Afrika ve Asya ülkelerinde toprak sat›n almaya bafllamalar›na neden olmufltur.
Tüm bu geliflmeler olurken AKP hükümetinin GDO’lu
ürünlere yönelik yasa tasar›s›n› Meclis’e getirmesi manidard›r. Ayn› dönemde, Economist’in Afrika’daki tar›m arazisi kapatma faaliyetlerine dair haberinde, 15
Nisan’da Cumhurbaflkan› Gül’ün de haz›r bulundu¤u
bir toplant›da yap›lan anlaflmayla Bahreyn merkezli AgriCapital flirketinin Türkiye’den toprak ald›¤› iddias›
gündeme gelmifltir. Belli ki, otomobil, enerji ve g›da
tekellerini besleyecek tar›m alanlar› ve su kaynaklar›
üzerinde hem emperyalistler aras›ndaki hem de ezilen
halklarla tekeller aras›ndaki mücadele önümüzdeki döneme damgas›n› vuracakt›r. Eme¤in yeniden üretiminin
s›n›rlar›n› sürekli olarak afla¤› çekerek birikimin süreklili¤ini sa¤layan neoliberal yeni sömürgecilik ça¤›, krizini do¤an›n s›n›rlar›n› zorlayarak ve milyarlarca kifliyi
açl›k koflullar›na itecek “yeflil aç›l›m”larla aflmaya çal›flmaktad›r. Bir bütün olarak k›r›n sermaye birikimine uygun biçimlerde dönüfltürülmesi çabalar›, ekoloji ile
emperyalist kapitalist ya¤ma düzeni aras›ndaki çeliflkiyi insanl›k ad›na “ölüm kal›m mücadelesi”ne dönüfltürmekte ve k›r› bu mücadelenin temel mekanlar›ndan biri haline getirmektedir.
Neoliberal sald›rganl›¤›n ileri hamlesi:
Yeni Keynesçilik
Emperyalist kapitalist merkezler yeflil ekonomiye geçiflle beraber Keynesçili¤in dönüflünü de müjdeliyorlar.
Kriz sürecinde devletlerin art›k ekonomik müdahaleleriyle birlikte yeni bir s›n›f uzlaflmas› döneminin bafllayaca¤›na dair çeflitli senaryolar da s›kça dile getirilmeye baflland›. Ancak olgular sermayenin uzlaflma de¤il,
eme¤e karfl› sertleflen bir sald›r› siyaseti yürüttü¤ünü
gösteriyor.
Öncelikle, iflçi s›n›f›n›n önemli bir kesiminin sosyal ücreti de içeren geçmifl haklar›yla yeniden kuflat›ld›¤› de¤il, yukar›da da örneklendi¤i gibi, neoliberal dönem
boyunca sökülüp at›lamayan kimi haklar›n tüm dünyada h›zla temizlendi¤i bir sürece tan›k oluyoruz. Çal›flman›n esnekleflmesi, eme¤in güvencesizleflmesi ve de¤ersizleflmesinde dibe do¤ru bir yar›fl yaflan›yor. Türkiye’de de devletin stajyer ad› alt›nda ücretsiz çal›flt›r›labilecek iflçilerin “harçl›klar›n›” ödemeyi üstlenmesi, köle eme¤ini yeniden gündeme getiren özel istihdam bürolar›n›n aç›l›fl› için düzenlemeler bu ba¤lamda gündeme geliyor.
Neoliberalizme yap›lan “Yeni-Keynesyen” afl› ise yine
neoliberal dönemde s›kça karfl› karfl›ya kald›¤›m›z
“yüksek finans lehine devlet müdahaleleri”nin, Keynesyen dönemi ça¤r›flt›ran yöntemlerle çeflitlendirilmesinden ibarettir. Kurtarma operasyonlar›n›n yan› s›ra, teflvikler ve vergi imtiyazlar› gibi yat›r›m talebini art›racak maliye politikalar›, bütçe aç›klar›n› yeniden gündeme getirmektedir.6 Finansman› sermayeden karfl›lanmayan bütçe aç›klar› ise sermaye için büyük bir kar alan› açmaktad›r. Aç›klar›n finansman› için kamunun borçlanma gere¤i giderek artarken, devletler para basmalar›na ra¤men faizler yükselmektedir ve "risksiz" devlet
ka¤›tlar› sermaye için daha cazip hale gelmektedir.7 Bu
durum mali sermayenin ayakta kalan tekelleri için, “finansal korumac›l›k” da denilen bulunmaz bir konjonktürü ifade etmektedir. Finansal piyasalarda yaflanan
elenmeler ve artan denetim nedeniyle faiz oranlar›n›n
daha da yukar› çekilmesi, devletin borçlanma maliyetlerinin ve tekelci mali sermayenin en güçlülerinin birikiminin zirve yapmas›na neden olmaktad›r. Ancak bu
cazibenin süreklili¤i ve riskin asgarilefltirilmesi, kamu
kaynaklar›n›n temel hizmet alanlar›ndan ve tar›msal
desteklerden daha da çekilmesini gerektirmektedir. Türkiye ile yürütülen stand by görüflmelerinde de görüldü¤ü gibi, yat›r›m teflvi¤i ad› alt›nda bütçe aç›klar›na
59
KR‹Z
k›smen onay veren IMF, imzalad›¤› tüm stand by anlaflmalar›nda, kamu hizmetlerini ve küçük üreticiye yönelik tar›msal destekleri kat› biçimde budatm›flt›r.
IMF’nin demokratiklefltirilmesi gibi suni tart›flmalar popülerleflirken, IMF reçetelerinde kayda de¤er bir de¤iflim olmamas› manidard›r. Krizin y›k›p geçti¤i ülkelerin önüne eme¤i de¤ersizlefltirici, kamu hizmetlerini piyasalaflt›r›c› reçeteleri koymaya devam eden, tek taviz
olarak sermayeye yönelik vergi indirimleri ve teflviklere yönelik itiraz›n› yer yer yumuflatan IMF, finans kapitalin mekansal kompozisyonundaki kimi de¤ifliklikler
gere¤i dönüflüme zorlanmakta, ancak bu dönüflüm iflçi
s›n›f› aç›s›ndan olumlu bir yönelimi de¤il yükselen s›n›fsal sald›r›lar› ifade etmektedir.
Önümüzdeki dönem Keynesçi dönemi an›msatan bir di¤er geliflme de, s›cak para ak›mlar›n›n daralmas›yla finansal dar bo¤az yaflayan yeni sömürgelerde karfl› karfl›ya kal›nmas› daha muhtemel olan enflasyonist durumdur. ‹flçi s›n›f›n›n örgütlü gücünün ve sosyalist sistemin varl›¤›n›n “nominal ücretlerin afla¤›ya do¤ru kat›laflmas›na” k›smen engel oldu¤u dönemde reel ücretleri afla¤›ya do¤ru esnetebilmek için gelifltirilen Keynesyen enflasyonist politikalar, neoliberalizme özgü, sosyal
ücretlerin yok edilmesine, esnek çal›flt›rmaya, güvencesizlefltirmeye dayal› de¤ersizlefltirme yöntemleri bugün
bir arada uygulanmaktad›r. Bu defa, enflasyonun en
önemli kaynaklar›ndan biri, sermaye lehine geniflletici
para ve maliye politikalar›n›n yan›nda, tar›m ve enerji
alanlar›na hücum etmeye bafllayan spekülatif sermaye
giriflimleri olacakt›r. Gelirler nominal olarak dahi h›zla
afla¤›ya inerken özellikle temel tüketim alanlar›nda yükselen (ve gizlenemeyen) enflasyon sistemi sarsacak toplumsal hoflnutsuzluklar›n en temel alanlar›ndan biri olacakt›r.
Toprak, su ve enerji baflta olmak üzere do¤al kaynaklar üzerinde mücadelenin yükseldi¤i, dünya çap›nda
toplumsal hoflnutsuzluklar›n ve isyanlar›n artt›¤› bir dönemde ekonominin askerilefltirilmesinin efektif talep sorunu karfl›s›nda da önemli bir Yeni Keynesyen araç
olaca¤› söylenebilir. “Yumuflak gücü öne ç›karan” Obama’n›n askeri bütçesinin, II. Dünya Savafl›’ndan beri en
büyük askeri bütçe olmas› bu e¤ilimin somut göstergelerindendir. 2009'da savunma harcamalar›nda Çin’in
yüzde 15, Rusya’n›n 20 civar›nda art›fla gitmesi, bu
e¤ilimin genelleflmekte oldu¤u sonucunu ç›karmam›z›
sa¤lamaktad›r.8
Sonuç
Emperyalist kapitalist sistem gerçek bir alternatif üretemiyor ve daha önceki krizlerde s›k› s›k›ya yap›flt›¤›
60
Güney Afrika önce Dünya Kupas›n’na yetifltrilmeye çalafl›lan stadyum iflçilerinin militan grevleriyle sars›ld›. Ard›ndan yoksul kasabalarda halk, iflsizli¤i, su ve bar›nma yetersizli¤ini protesto etmek için sokaklara ç›kt›. Afrika
Ulusal Kongresi ise 1980 ‘den beri yaflanan en büyük kitle
gösterilerine polis kurflunlar›yla ve tutuklamalarla yan›t
verdi
tüm yöntemlere (çeliflkilerine ra¤men) ayn› anda sar›l›yor. Neoliberal dönemin yar› zamanl› çal›flt›rma, ifl güvencesiz çal›flt›rma, kaçak göçmen iflçi kullan›m›, kad›n ve çocuk eme¤ini ucuza kullanma gibi bulufllar›na
yenilerini ekleyerek kendini yeniden üretmeye çal›fl›rken, dünyan›n birçok ekonomisinin kriz semptomu olan
finansallaflmay› uluslararas› kurumsal iktidar ayg›tlar›yla taçland›rma çabalar› sürerken; yeni spekülatif balonlar ve ilkel birikimci giriflimler için do¤aya do¤ru bir
hücum yaflan›rken emperyalistler aras› rekabetin sonuçlar›na veya sermayeler aras› demogojik çat›flmalara angaje olunarak bu düzen de¤ifltirilemez. Liberal solun
ideal tip kapitalizm olarak hevesle takip etti¤i ABD ve
AB gibi emperyalist merkezler de, ulusalc› solun örnek kalk›nma modelleri olarak öne ç›kan Çin, Rusya
gibi yeni emperyalist merkezler ve Brezilya ve Hindistan gibi sistem hiyerarflisi içerisinde yukar›ya do¤ru
hamle yapmakta olan modeller de insanl›¤a ayn› gele-
KR‹Z
alternatif haline getirecek ad›mlar›n at›lmas›d›r. Eme¤in
ve do¤an›n metalaflt›r›lmas›n›n insanl›¤› sürükledi¤i büyük felakete karfl› mücadelenin kitle temeli, iflsiz b›rak›larak daha da güvencesizlefltirilen, eme¤in yeniden
üretimi için piyasaya ba¤›ml›l›¤› artan milyonlar ve çok
uluslu tar›m, maden ve enerji tekelleri taraf›ndan kuflat›lan k›r yoksullar› olacakt›r. Bangladefl’te ücretlerini
alamayan iflçilerce atefle verilen fabrikalar, Amozonlar’da nehirlere, yollara kurulan barikatlarla onlarca silahl› yerlinin ve sivilin direnifliyle madencilerden korunan ormanlar, Rusya’da kesilen yollar, Yunanistan ve
‹ngiltere’de öfkeli iflsiz ve geleceksiz gençlerce yerle
bir edilen bankalar, Avrupa’da e¤itimin piyasalaflmas›na karfl› militan eylemlerle flenlenen sokaklar ve dünyan›n dört bir yan›na yay›lan grevler ve direnifller yeni bir toplumsal hareketler kufla¤›n›n habercisidir. Sistem tüm sald›r› araçlar›n› ayn› anda devreye sokarken
mücadele alanlar› da çeflitlenmektedir. Ancak tüm bu
direnifllere ruhunu veren öz, eme¤in ve do¤an›n meta
olmaktan ç›kart›lmas› talebi olacakt›r. Metalaflma elefltirisi, özel mülkiyetin çitlerine hücum etti¤i ölçüde sosyalizmin ›fl›¤› dünya halklar› için daha ayd›nlat›c› bir
yol gösterici olacakt›r.
Dipnotlar
1
ce¤i sunmakta, ayn› kulvarda yar›flmaktad›r: vahfli sömürü ve ekolojik ya¤ma…
Emek bu yar›flta yer almay› reddetmelidir. Emperyalist
güçlerin tepiflmesine veya emperyalist sistemdeki fetret
devrini f›rsata çevirmeye çal›flarak sistem içinde pazarl›k gücünü artt›rmaya çal›flan sermaye kesimlerine angaje olarak kaybedecek vakit yoktur. Dünyan›n birçok
yerinde kendi “üretken” patronunu desteklemeye ça¤›ran aç›klamalar yapan geleneksel sendikal merkezlerin
inand›r›c›l›¤› tükenmektedir. “‹nsanlarca hor kullan›lan”
do¤an›n sermaye birikim alan› olarak ifllevlendirilerek
“etkin” kullan›lmas›n› ad› alt›nda kapitalist birikimin d›fl›nda kalan tüm alanlar›n fethinin sahtekarca bir çevrecilik maskesiyle savunulmas›, arkas›nda genifl halk
kesimlerinin oldu¤u gerçek ekoloji mücadeleleri karfl›s›nda güçleflecektir.
Dünyan›n ve insanl›¤›n kurtuluflu için tek yol, sosyalizmi, emperyalist kapitalist egemenli¤e karfl› gerçek bir
2
3
4
5
6
7
8
Halk›n Devrimci Yolu bildirgesinin sonuç bölümünden: “Halk›n ba¤r›ndaki çeliflkiler h›zla proleterleflmektedir. Henüz saf biçimiyle proletaryan›n devrimci hareketinden söz edilmese de, halk›n farkl› durufllar›, s›n›flar› ve katlar› bu sürecin de¤iflik çeliflki biçimlerinde konumlanmaktad›r. Art›k toplumsal hareketler, proletaryan›n davas›na konumlanm›fl ama indirgenmemifl özgün özlemlerle ortaya
ç›kmaktad›r. Neo-liberal tar›msal y›k›ma karfl› direniflin köylü halkç› biçimleri,
klasik köylü devrimlerinin ötesinde bir potansiyelle sorguluyor düzeni. Kad›n hareketi, sadaka ve nafaka aras›na s›k›flm›fl "ma¤dur cinsin" politik muhalefeti olarak de¤il, flimdi bütün toplumsal hareketlerin dip ak›nt›lar›nda biriken bir enerji
olarak ç›kmaktad›r tarih sahnesine. Elbette Kürt halk›n›n özgürlefltirici dinamikleri, flimdi yeniden kardeflleflme eyleminin dinamikleriyle de gündeme gelmektedir. Bütün karfl›devrimci k›flk›rtmalara karfl›n, özgür halklar›n "kardefllik ülkesi"
yaratma yetene¤i, en ilerici anlam›n› proletaryan›n özgürlük davas›nda bulmaktad›r.”
Para basma hakk›ndan do¤an gelir.
Aditya Chakrabortty, “Secret Report: Biofuels caused food crisis,” The Guardian, 3 Temmuz 2008
Örne¤in, dünyadaki GDO’lu tohum pazar›n›n yüzde 80’ini elinde bulundurdu¤u
söylenen ABD’li Monsato’nun Hindistan’a giriflinin ard›ndan bir süre sonra yükselen maliyetler, kendi tohumlu¤unu elde edemez hale gelmifl çiftçilerin y›k›m›na yol açm›flt›r. Hindistan’›n ucuz emek cenneti oluflunda Monsato’nun katk›s›
büyüktür.
James Petras, “Büyük Toprak Ba¤›fl›: Ça¤r›yla Yeni Sömürgecilik”, Halk›n Devrimci Yolu, S.1, ‹stanbul, 2009
Türkiye’nin 2009 y›l›n›n bütçe a盤› ilk 6 ayda 2008 y›l›n›n ayn› dönemine göre
13 kat artt› ve 23 milyar TL’yi aflt›
Türkiye’de faiz harcamalar› 2008’in ilk 5 ay›na göre yüzde 33 artt›
“ABD savunma çevreleri, enerji, g›da, su krizleri etraf›nda flekillenmekte olan
kaynak savafllar›n›n, göç hareketlerinin, toplumsal, siyasi askeri etkileriyle, yabanc›, topraklarda sivil halk içinde, onunla ya da ona karfl› yaflanacak “gayri nizami savafl” koflullar› üzerine çal›flmalar üretiyorlar. Bu s›rada 1948’den bu yana, esas olarak de¤iflmeden gelen savunma doktrinini de gözden geçirmeye
bafllad›lar” Mary Kaldor, Open Democracy, 25 Eylül 2008. Aktaran: Ergin Y›ld›zo¤lu, “QDR 2010’a do¤ru”, Cumhuriyet, 20 Temmuz 2009
61
SALGIN HASTALIKLAR
SALGIN HASTALIKLAR
Neoliberal
kapitalizmin
yükselen
karl› sektörü
Kamusal sa¤l›k sisteminin neoliberal reformlarla y›k›ma u¤rat›lmas›
birçok insan›n asl›nda önlenebilir
ölümlerle yaflam›n› kaybetmesine
neden oldu. Domuz gribinin görüldü¤ü birçok ülkede sa¤l›k sisteminin neoliberal yap›sal uyumdan geçti¤i görülüyor
N
eoliberal kapitalizmin do¤al çevrede ve
dünya üzerindeki canl› türlerinin yaflam
koflullar›nda yaratt›¤› tahribat kendini
ölümcül salg›n hastal›klarla da a盤a ç›kar›yor. Elbette salg›n hastal›klar ve bu
hastal›klarda büyük insan ve hayvan topluluklar›n›n yaflam›n› kaybetmesi dünya tarihi aç›s›ndan yeni de¤il.
Ama bugün durumu geçmiflten farkl› k›lan birkaç ö¤e
var: Kar› temel alan kapitalist üretim ve neoliberal düzen “yeni hastal›klar›n oluflum yata¤›” haline geldi.
Vahfli emek sömürüsü, neoliberal siyasetin yayg›nlaflt›rd›¤› endüstriyel tar›m ve hayvanc›l›k, sa¤l›k, kent ve
enerji politikalar›, a盤a ç›kan hastal›klara as›l ölümcüllü¤ü katan unsurlard›r. Üstelik tüm bunlar, insanl›k bu
hastal›klardan korunabilecek bilimsel t›bbi geliflmelere
ve araçlara sahipken yaflan›yor. Sermaye, salg›n hastal›klar› bugün kendisi için yeni kar alanlar›na çevirmifl
62
durumdad›r.
Kanatl›, insan ve domuz gribi virüslerinin gen aktar›m› (de¤iflimi) sonucu ortaya ç›kan ve insandan insana
geçme özelli¤i kazanan domuz gribi, bu hastal›klardan
en yenisidir. Domuz gribinin a盤a ç›kt›¤› koflullar› yaratan en önemli etken küçük üreticili¤in tasfiyesi ve tar›msal/hayvansal üretimin kar amaçl› flirketlerin elinde
endüstrileflmesidir. Tar›m ve hayvanc›l›k tekellerinin
elindeki endüstriyel çiftliklerde (bunlara fabrika tar›m›fabrika hayvanc›l›¤› da deniyor) hayvansal ürünler seri
üretime tabi tutuluyor. Do¤al yaflamlar›ndan uzakta, devasa iflletmelerin kapal› alanlar›nda iç içe, kendi d›flk›lar› aras›nda yaflayan domuz, inek ve kufllar tamamen
yapma yemlerle, birbirlerinin gübreleri ve art›klar›yla
besleniyorlar. Afl›r› kalabal›k ve d›flk›larla iç içe yaflam,
hayvanlar›n birbirlerine patojen (hastal›k yapan mikro-
SALGIN HASTALIKLAR
organizma) aktar›m›n› h›zland›r›yor. Hayvanlar›n daha
h›zl› büyümesi için yap›lan antibiyotik i¤neler virüslerin antibiyoti¤e karfl› ba¤›fl›kl›¤›n› artt›r›yor. Çiftliklerde çal›flan insanlar ve hayvanlar için düzenli sa¤l›k
kontrolü yap›lmad›¤› gibi, hayvanlarda a盤a ç›kan birçok hastal›k ve ölüm vakas› da gizleniyor.
Hasta hayvanlardan üretilen g›da maddelerinin insanlara yedirilmesi kar mant›¤›n›n do¤al bir sonucu olarak
ortaya ç›k›yor. Yaklafl›k 15 y›ll›k bir geçmifle sahip
olan endüstriyel hayvanc›l›k, dikey bütünleflme ve küçük üreticilerin sektöre ba¤›ml›laflt›r›lmas› yoluyla dünya çap›nda yay›l›rken, hastal›klar›n da yay›lmas›n› tetikliyor. Üretim zinciri KFC ve McDonalds gibi haz›r
g›da devlerinde tamamlanan endüstriyel hayvansal g›da
üretiminin dünya üzerinde ulaflmad›¤› ülke yok gibi.
Endüstriyel tar›m ve hayvanc›l›k iflletmeleri ayn› zamanda en yo¤un emek sömürüsü biçimlerini de kendi-
leriyle birlikte gittikleri yerlere tafl›yorlar. Büyük tar›msal arazilerin çevrilmesi ve bu iflletmeleri çevreleyen
k›rsal üreticilerin sözleflmeli üretimle kendilerine ba¤›ml› k›l›nmas›, endüstriyel tar›m ve hayvanc›l›¤›n yo¤un
kulland›¤› bir sistem. Bu sisteme göre küçük üreticiler
imzalad›klar› sözleflmelerle kanatl› üretiminde civcivleri, hayvan besinlerini, veteriner ürünlerini ve teknolojiyi ana flirketten al›yor; ancak hayvanlar›n hasta olmas› ve ölmesi durumunda tüm sorumluluk çiftçilere ait
oluyor. Endüstriyel çiftliklerde ana çal›flma biçimi güvencesiz çal›flmad›r. Domuz gribi de bu koflullar›n ürünü, neoliberal kapitalizmin eseridir.
Hastal›¤›n merkezi olarak Meksika’n›n gösterilmesi
hastal›ktan en fazla Meksika halk›n›n etkilenmesi,
ülkenin neoliberalizmin, ticaret, tar›m-hayvanc›l›k
sa¤l›k politikalar›n›n kesiflim noktas›nda bulunuyor
mas›ndan kaynaklanmaktad›r. Meksika, neoliberal
ve
bu
ve
olre-
63
SALGIN HASTALIKLAR
formlar aç›s›ndan bir dönemin örnek ülkesiydi. Neoliberal reform programlar›, 80’li y›llarla birlikte, ABD
ve IMF eliyle Meksika’da uygulamaya kondu. ‹ç piyasas›n› serbest ticarete açan Meksika, ayn› zamanda,
ABD ve Kanada ile birlikte Kuzey Amerika Serbest
Ticaret Anlaflmas›’na (NAFTA) dahil oldu. Bu süreçte
ülke, yabanc› yat›r›mlara aç›ld›. Mali piyasalar serbestlefltirildi ve kamu iktisadi kurulufllar› h›zla özellefltirildi. Üretim maliyetini ucuzlatma, sermaye hareketini en
karl› üretim ve en düflük maliyet unsurlar›na göre sa¤lama üzerine kurulu NAFTA stratejisi, ayn› zamanda,
Meksika’y› endüstriyel hayvanc›l›k tekellerinin domuz
çiftli¤i haline getirdi.
Meksika 1994 finansal krizi ile sars›l›rken ayn› dönem
ABD’de domuz çiftliklerinin h›zla yo¤unlaflmas› ve
merkezileflmesi süreci1 yaflan›yordu. Meksika’n›n NAFTA serbest ticaret anlaflmas›na dahil olmas›yla birlikte
ABD domuz çiftçili¤i endüstrisi, NAFTA olanaklar›n›
kullanarak Meksika’ya yerleflmeye bafllad›. Ucuz iflçilik, yetersiz çevre ve sa¤l›k koruma kurallar› ve ya-
banc› sermaye teflvikleri bu sürecin temel ayaklar›yd›.
NAFTA, Meksika tar›m›n› ve özellikle de Meksika domuz yetifltiricili¤ini temelinden sarst›. NAFTA anlaflmas›ndan bu yana 3 milyon çiftçi ve tar›m iflçisi iflsiz
kald›. Her y›l yüz binlerce Meksikal› ABD’ye göç etmeye çal›fl›yor ve bunlar›n yaklafl›k %80’i k›rsal kesimden geliyor. 2008 y›l›, Meksika’da NAFTA’n›n son
aflamas›na girdi¤i ve tamamen uygulanmaya baflland›¤›
y›l oldu. Meksika önceden, Türkiye’nin bir zamanlar
oldu¤u gibi, kendine yeten bir tar›m ülkesi iken, NAFTA’ya girdi¤i 1994 y›l›ndan bugüne, halk›n açl›k tehlikesi ile karfl› karfl›ya kald›¤› bir ülke haline geldi.
Bu süreçte geleneksel olarak domuz yetifltiren birçok
küçük üretici tekellerle rekabet edemedi¤i için üretim
sürecinden çekildi. Küçük üreticilerin tasfiyesi, sektörde endüstrileflmeyi ve flirket entegrasyonunu h›zland›rd›. Tüm bunlar bugün domuz gribine kimi yazarlar›n
“NAFTA gribi” ad›n› vermesine yol aç›yor. Domuz
çiftliklerinin, çevresindeki yerleflim birimlerinde insan
sa¤l›¤› aç›s›ndan yaratt›¤› tahribat yeni de¤il. Domuz
gribi salg›n›n›n ad› konmadan
önce çiftliklerden gelen koku
ve sinek sürüleri ile yaflamak
zorunda b›rak›lan halk, ölen
domuzlar›n içine at›ld›¤› biyoö¤ütücü denilen çukurlardan
ç›kan metan gaz›n›n etkilerine
maruz kal›yordu. Meksika Su
Komisyonu 2003 senesinde
söz konusu bölgelerde su kaynaklar›n›n kirletildi¤ine dair
kan›tlar sunmufl, ancak flirketlerin bask›lar› sonucu 2006 y›l›nda iddialar›n› geri çekmiflti.
Uzun y›llar, çiftliklerin do¤al
ortam› tahrip etmesi ve yaratt›¤› solunum, mide, ba¤›rsak
hastal›klar›na karfl› eylemler
yapanlar, karfl›lar›nda flirketlerin ç›karlar›n› savunan devlet
fliddetini buldu.
Bugün birçok araflt›rmac›, merkezi ABD’nin Virginia eyaletinde bulunan Smithfield2
Çiftlikleri’ni salg›nla iliflkilendiriyor. 80’lerin ortas›nda Virginia’daki Ohio Irma¤›’n›n bir
NAFTA, Meksika tar›m›n› ve özellikle de Meksika domuz yetifltiricili¤ini temelinden sarskolu olan Pagan Nehri k›y›lat›. NAFTA anlaflmas›ndan bu yana 3 milyon çiftçi ve tar›m iflçisi iflsiz kald›. Her y›l yüz
üretimini
sürdüren
binlerce Meksikal› ABD’ye göç etmeye çal›fl›yor ve bunlar›n yaklafl›k yüzde 80’i k›rsal ke- r›nda
simden geliyor.
Smithfield tesisleri, domuz d›fl-
64
SALGIN HASTALIKLAR
Sa¤l›k alan›ndaki piyasalaflma, insan-hayvan sa¤l›¤›n› koruma kayg›lar›n›n bir yana itildi¤i ve pazar kavgalar›n›n hüküm sürdü¤ü bir ortam yarat›yor. Domuz gribi salg›n›nda da ilaç ve t›bbi malzeme flirketleri kasalar›n› doldurdu. T›bbi maske üreten
flirketlerin hisseleri borsada tavan yaparken, hastal›k korkusunun özel olarak tetiklenmesi sermayenin kar›n› artt›rd›.
k› art›klar›n› nehre boflaltt›¤› ve nehri kanalizasyona çevirdi¤i için 1997’de Amerikan Çevre Koruma Ajans›
taraf›ndan 12.6 milyon dolar cezaya çarpt›r›ld›. Cezadan sonra flirket Meksika’ya göç etti. 2009 y›l›nda domuz gribi teflhisi konulmadan önce Meksika’da Veracruz eyaletinin La Gloria kentinde bu flirketin çiftliklerinin yak›n›ndaki halk aras›nda Mart ay›nda yay›lan solunum yolu hastal›klar›na iliflkin uyar›lar, Meksikal› yöneticiler taraf›ndan bunun al›fl›lm›fl solunum yolu hastal›¤› oldu¤u söylenerek geçifltirildi. Hastal›k s›ras›nda
3 çocuk, ilaç bulunamad›¤› için hayat›n› kaybetti. La
Gloria halk› hastal›klardan Smithfield flirketinin bir kolu olan Granja Carroll adl› büyük domuz iflletmesini
sorumlu tutuyordu. Ancak flirket her türlü suçlamay›
reddetti. Ülkede hayat›n› kaybedenlerin say›s› 20’ye
ulaflt›¤›nda bile Meksika hükümet yetkilileri bunun normal bir grip oldu¤unu iddia ediyorlard›. 27 Nisan’da
domuz gribi hastal›¤›n›n salg›n haline geldi¤i Meksikal› yetkililerce aç›kland›¤›nda ise ilk vakan›n dört yafl›ndaki La Gloria’l› bir çocuk oldu¤u belirtildi.
Meksika’da yaflanan ilk ölümler ve hastal›¤›n bu denli yay›lmas›, 1983’ten itibaren Dünya Bankas› reformlar›yla yerellefltirme ve özellefltirme sürecine sokulan
Meksika sa¤l›k sisteminin geldi¤i durumu gözler önüne seriyor. Bu, ayn› zamanda, sa¤l›k hizmetlerini piyasalaflt›ran di¤er ülkelerin karfl› karfl›ya oldu¤u potansiyel tehlikeyi de göstermektedir. Öncelikle, virüsü teflhis etmek için gerekli teknoloji, personel ve malzeme
ellerinde yoktu. Bunun temel nedeni, 1990’l› y›llarda
Ulusal Hijyen Enstitüsünü ve virüs çeflitlerini teflhis etmek ve onlara karfl› ilaçlar gelifltirmekle görevli Ulusal Viroloji Enstitüsü’nün kapat›lmas› ve 2000 y›l›nda
da afl›, ‘immunoglobin’ ve ecza üretiminden sorumlu
ulusal kurum olan Birmex’e ayr›lan bütçenin ciddi biçimde azalt›lmas›yd›. Mexico City, San Luis Potosi,
Baja California ve Oaxaca’da patlak veren grip vakalar›nda numuneler ancak ABD ve Kanada’daki laboratuvarlara gönderilerek sonuç al›nabildi. Di¤er yandan,
DB reformuyla Meksika’da yeniden örülen sa¤l›k sistemi, yaratt›¤› ayr›mc›l›kla hastal›¤›n ölümcüllü¤ünü tetikledi. Meksikal›lar›n sadece üst tabakadan %1-2’si
65
SALGIN HASTALIKLAR
sa¤l›k hizmetlerini özel hastanelerden karfl›layabiliyor.
Kamuya ait sa¤l›k hizmetleri yeterli kayna¤a sahip de¤il. Eczanelerde sat›lan ilaçlar Meksika halk›n›n gelir
düzeyine göre çok pahal›. Güvencesiz çal›flma çok yayg›n. Nüfusun %60’› sosyal güvenceden ve di¤er sosyal haklardan mahrum. Sa¤l›k hizmetlerinden yararlanamayan birçok insan kendi kendilerine tan› koyup, ev
yap›m› ilaçlarla tedavi olmaya çal›fl›yor. Domuz gribi
virüsü sa¤l›k sistemine girifl yapamayan ve erken tan›
ve tedaviden mahrum olan Meksikal› yoksullar aras›nda yay›ld›. Kamusal sa¤l›k sisteminin neoliberal reformlarla y›k›ma u¤rat›lmas› birçok insan›n asl›nda önlenebilir ölümlerle yaflam›n› kaybetmesine neden oldu. Sadece Meksika de¤il, virüsün yay›ld›¤› pek çok ülkenin
sa¤l›k sistemi de neoliberal yap›sal uyumdan geçmifl
bulunmaktad›r.
Meksika siyasal iktidar› hastal›¤›n önüne geçmek için
halk sa¤l›¤›n› güvence alt›na alacak bir dönüflüm ye,ri-
ne, Meksika halk›n›n hayat›n› felç eden ve toplumsal
muhalefet üzerinde bask› kuran yasaklama kararlar› alma tercihini yapt›. Bu kararlar›n içinde, “insanlar›n
devletin iç güvenli¤ine tehdit oluflturacak flekilde toplanmas›n›” yasaklamak da vard›, ki buna eylem ve gösteriler de dahildi. Virüsle mücadele iç güvenlik stratejisine dönüfltürüldü. Hastal›k tehlikesi tafl›yanlar›n tecrit
edilmesi, insanlar›n evlerine mahkeme izni olmaks›z›n
girilmesi, hapishane ziyaretlerinin yasaklanmas› domuz
gribine karfl› al›nan di¤er önlemlerdi.
Salg›n hastal›klar›n yay›l›m alan›:
piyasalaflm›fl kamusal hizmetler ve
neoliberal kentleflme
Salg›n hastal›klar› tetikleyen iki ana unsur daha var.
Bunlardan birincisi, dünya nüfusunun büyük bölümünün
sadece sa¤l›k hizmetine de¤il, di¤er tüm kamusal hizmetlere de eriflememesidir. Kamu hizmetlerinin piyasa-
Do¤al
yaflamlar›ndan
uzakta, devasa
iflletmelerin
kapal›
alanlar›nda iç
içe, kendi
d›flk›lar›
aras›nda
yaflayan
domuz, inek ve
kufllar
tamamen
yapma
yemlerle,
birbirlerinin
gübreleri ve
art›klar›yla
besleniyorlar.
Afl›r› kalabal›k
ve d›flk›larla iç
içe yaflam,
hayvanlar›n
birbirlerine
patojen
aktar›m›n›
h›zland›r›yor.
66
SALGIN HASTALIKLAR
laflt›r›lmas›, güvencesiz ve ucuza çal›flt›rman›n sonucu
dünya halklar›n›n büyük bölümü insanca beslenme, çal›flma ve bar›nma koflullar›na, temiz suya, güvenli g›daya ulaflamadan yaflam›n› sürdürüyor. Bu durum insanlar›n sa¤l›klar›n› bozmakta, ba¤›fl›kl›k sistemlerini
zay›flatmakta, her türden virüs ve mikropla temasa aç›k
hale gelmelerine yol açmaktad›r. Tüm bunlar, büyük
insan topluluklar›n›n sadece yeni ç›km›fl virütik hastal›klara de¤il kanser, fleker hastal›¤›, tansiyon hastal›¤›,
kronik akci¤er hastal›klar›, cilt hastal›klar› gibi kronik
hastal›klara da mahkum edilmesi anlam›na gelmektedir.
Üstelik bir zamanlar uygulanan tedavi yöntemleri ile
dünya genelinde tehdit unsuru olmaktan ç›kar›lan, veba, verem gibi hastal›klar›n yeniden yayg›nlaflmas› sonucunu do¤urmaktad›r. Bugün temiz suya ulafl›m hakk›ndan yoksunluk sonucu, pek çok ülke, sudan kaynaklanan hastal›klar olan s›tma, tifo, kolera ve veban›n art›fl› bak›m›ndan, 22 ülkenin susuzluk çekti¤i Afrika’ya
dönmüfl durumdad›r.
Ayn› flekilde piyasalaflma, g›da sektörünün g›da tekelleri taraf›ndan kontrolü ve sektörde kalitesiz malzeme,
ucuz ve niteliksiz iflgücü kullan›m› halk sa¤l›¤›n› güvence alt›na alacak kontrollerin yap›lmamas›, g›da, su
ve çevreden kaynaklanan hastal›klar› yayg›nlaflt›rmaktad›r. Neoliberalizmin büyük iflçilefltirme ve mülksüzlefltirme dalgas› ile insan topluluklar›n›n yaflad›¤› göç ve
kentlere y›¤›lma hastal›klar›n yay›l›m›nda önemli etkenlerden bir di¤eridir. Özellikle tar›m›n tasfiyesi milyonlarca insan›n bir arada yaflad›¤› “mega-kentler”3 yaratm›flt›r. Bulafl›c› hastal›klar, özellikle altyap›, su, ulafl›m
gibi kentsel kamusal hizmetlerden yoksun kent çeperlerine yo¤unlaflan insan topluluklar›n› tehdit etmektedir.
Karl› bir sektör olarak
salg›n hastal›klar
Sermayenin bilgi a¤lar› ve devlet politikalar› üzerindeki hakimiyeti, hayvanlardan bulaflan hastal›klar›n endüstriyel hayvanc›l›¤›n sorgulanmas›yla de¤il, küçük üreticili¤in mahkum edilmesiyle sonuçlanmas›na sebep oluyor. Türkiye’de de geçti¤imiz y›llarda yaflad›¤›m›z kufl
gribi4 örne¤inde oldu¤u gibi, hastal›k, dünya çap›nda
kapitalist iflletmelerin lehine geliflmelere yol açt›. Küçük üreticinin gelir ve besin kayna¤› olan hayvanc›l›¤›n bitirilmesinde vesile olarak kullan›ld›. Küçük üreticinin sa¤l›k koflullar›n› garanti alt›na alacak olanaklar›n›n olmad›¤› gerekçesi ve bununla birlikte tüm hayvanlar› katlederek hastal›ktan kurtulma stratejisi beraberinde “modern” hayvanc›l›k iflletmelerinin alternatifsiz tek
üretim kanal› ilan edilmesi ve tüketicinin büyük kapitalist iflletmelerin hayvansal ürünlerine yönlendirilmesi
Kamu hizmetlerinin piyasalaflt›r›lmas›, güvencesiz ve ucuza
çal›flt›rman›n sonucu dünya halklar›n›n büyük bölümü insanca beslenme, çal›flma ve bar›nma koflullar›na, temiz suya,
güvenli g›daya ulaflamadan yaflam›n› sürdürüyor.
ile sonuçland›.5
Sa¤l›k alan›ndaki piyasalaflma insan-hayvan sa¤l›¤›n›
koruma kayg›lar›n›n bir yana itildi¤i ve pazar kavgalar›n›n hüküm sürdü¤ü bir ortam yarat›yor. Domuz gribi salg›n›nda da ilaç ve t›bbi malzeme flirketleri kasalar›n› doldurdu. T›bbi maske üreten flirketlerin hisseleri borsada tavan yaparken, hastal›k korkusunun tetiklenmesi özel olarak sermayenin kar›n› artt›r›c› ifllev
gördü.6
Sadece tar›m ve hayvanc›l›k de¤il, insan yaflam› ve
sa¤l›¤› da endüstrilefltirilmifl ticaretin ana konular›ndan
biri haline gelmifl durumdad›r. ‹nsanl›¤›n tümünü tehdit eden hastal›klar›n kar alanlar›na dönüfltürmesinin di¤er önemli kanal› ise tekellerin kontrolündeki ilaç ve
t›bbi malzeme endüstrisidir. Salg›n hastal›klardan korunma ve tedavi için gereken afl›, antiviral ilaç ve maske gibi di¤er t›bbi malzeme üretimi tekeller aç›s›ndan
karl› bir saha oluflturuyor. ‹laç tekelleri salg›n ve kronik hastal›klar için daha ucuza jenerik (eflde¤er) ilaç
üretimini patent haklar›n› savunarak engellemeye, jenerik ilaç üretimi yap›lan yerlere cezai yapt›r›m uygulamaya çal›fl›yor. Özellikle 2005-2006 y›llar›nda kufl gribi pani¤inin tüm dünyaya yay›lmas›, antiviral ilaçlara
talebi büyük bir h›zla artt›rd›. En son kufl gribi salg›n› s›ras›nda kufl gribine karfl› etkili oldu¤u bilinen tek
ilaç olan Tamiflu’nun7 fiyatlar› artarken stoklama nedeniyle piyasada ilaç bulunamaz oldu. ‹laç tekeli Roche,
Tamiflu’nun hammaddesi için gerekli olan ve Çin’de
üretilen y›ld›z anasonu bitkisinin toplam hasat›n›n
%90’›n› kullan›yordu. Di¤er yandan kufl gribi salg›n›
s›ras›nda geliflmifl kapitalist ülkeler ilaç stoklama konusunda birbirleriyle yar›flt›. Her yeni hastal›k tehdidi, ilac› üreten flirketin borsa de¤erini yükseltti. Roche dün-
67
SALGIN HASTALIKLAR
‹flsizlik ve
yoksullu¤un
derinleflmesi,
sa¤l›k baflta
olmak üzere
temel
hizmetlere
ulafl›m
koflullar›n›n
halk›n büyük
bölümü için
ortadan
kalkmas›na
yol açmakta.
Yoksullaflma,
sa¤l›kl›
beslenme ve
bar›nma
koflullar›n› da
ortadan
kald›rmakta
ve halk›
hastal›klar
karfl›s›nda
korunmas›z
b›rakmakta.
ya ülkelerinden gelen ilac›n jenerik üretimi taleplerine
direnip patent haklar›n› savunurken, toplam üretiminin
dünya çap›nda gelen talebe yetmemesi ve di¤er ilaç tekellerinin bask›s› ile sadece üretimi artt›rmak üzere çeflitli lisans anlaflmalar› yapt›. Salg›nlar›n patlak verdi¤i
dönemlerde ise flirket internet sitesinden hastal›¤›n yay›ld›¤› ülkelere yapt›¤› ilaç ba¤›fllar›n› yay›nlayarak reklam›n› yap›yordu.
Salg›nlarla mücadele, kapitalizme
karfl› mücadeleden ayr›lamaz
‹nsanlar›n büyük kitleler halinde iflsiz kald›¤›, emek sömürüsünün derinleflti¤i, güvencesizli¤in yayg›nlaflt›¤›,
hizmetler ve do¤al kaynaklar alan›ndaki ya¤man›n artt›¤› bu günlerde, insan ve di¤er canl› türlerinin yaflamlar› ve çevre büyük bir tehdit alt›ndad›r. ‹flsizlik ve
yoksullu¤un derinleflmesi, sa¤l›k baflta olmak üzere temel hizmetlere ulafl›m koflullar›n›n halk›n büyük bölümü için ortadan kalkmas›na yol açmaktad›r. Yoksullaflma, sa¤l›kl› beslenme ve bar›nma koflullar›n› da ortadan kald›rmakta ve halk› hastal›klar karfl›s›nda korunmas›z b›rakmaktad›r. Hayvan sa¤l›¤›n›n, güvenli g›da
üretiminin ve çevresel dengenin (‘ekolojik dengenin’)
güvence alt›na al›nmad›¤› her durumda insan sa¤l›¤›na
68
yönelik tehdit büyümektedir. Domuz gribi gibi ölümcül hastal›klar bu sürecin bir parças›d›r. Art›k dünyan›n her yan›nda oldu¤u gibi, ülkemizde de y›l›n belli
dönemlerinde bu gibi salg›nlara dair haberler kan›ksanmak üzere. Kufl gribi, k›r›m-kongo kanamal› atefli ya
da flimdiki domuz gribinin üçüncü s›n›f Amerikan macera filmlerindeki laboratuarlardan s›zan tehlikeli virüs”
hikayeleriyle aç›klanamayaca¤› apaç›k. Herkesin bilmesi gereken en aç›k gerçeklik bunlar›n arkas›ndan baflka hastal›klar›n ve salg›nlar›n gelece¤i olmal›.
Çünkü neoliberal kapitalizmin salg›nlar› sistemsel olarak üretmektedir. Bu salg›n, insana dair tüm ihtiyaçlar› piyasalaflt›rarak, üretim sistemini daha fazla kar elde etme amac›yla örgütleyip, yaflam›n her alan›n› bu
amaca tabi hale getirerek yaflam›n sürdürülebilirli¤i için
gereken koflullar› y›km›fl, dünya kaynaklar›n› ve do¤as›n› özel mülkiyete tabi k›larak, insan eme¤ini de¤ersizlefltirerek yay›lm›flt›r. Bu koflullarda insan ve di¤er
canl› türlerinin yaflam kayna¤› olan çevrenin korunmas› giderek daha fazla önem kazanmaktad›r. Bugün
“çevrecili¤i ve çevresel duyarl›l›¤›” da bir sektör haline getiren ve çevresel sorunlar› yaratanlar›n kendilerini bizzat “yeflil” olarak tan›mlad›klar› neoliberal kapitalist düzende, yaln›z paras› olan›n yararland›¤› organik
SALGIN HASTALIKLAR
g›da ürünü piyasalar› oluflturulmaktad›r. Temiz su gibi
do¤al kaynaklar korunmas› ve iyi yönetilmesi gereken
de¤erli k›t kaynaklar olarak tan›mlan›p, sözüm ona çevrecilik, suyun ticarilefltirilmesinin dilini oluflturmaktad›r.
“Kirleten öder” prensibi, kapitalist üretimin do¤ada yaratt›¤› kirlili¤i ortadan kald›rmadan, sadece karfl›l›¤›nda
para ödeyerek kirletmeye devam etmesi “ilerici-çevreci” bir talep olarak sunulmaktad›r. Küresel kriz koflullar›nda yeni bir “yeflil devrim” olarak, insan ve do¤a
sa¤l›¤›na zararl› GDO’lu tohumlar›n yayg›nlaflt›r›lmas›,
“küresel ekonomiyi daha çevre duyarl›s› ve sürdürülebilir bir kulvara itecek dev yat›r›mlar›n yaflama geçirilmesi”, “yeflil keynezyenizm” ya da “yeflil kapitalizm”
olarak tart›fl›lmakta, küresel iklim krizi, “karbon piyasas›”8 kurman›n vesilesi haline getirilmektedir.
Çevresel y›k›mdan, do¤al felaketler gibi gösterilen salg›n hastal›klardan en çok etkilenenlerin proleterlefltirmegüvencesizlefltirme-yoksullaflt›rma sald›r›s› alt›ndaki
emekçi kitleler olmas› bir tesadüf de¤ildir. S›n›f sömürüsü ve dünyan›n çevresel imhas› kapitalizmin birbirinden ayr›lmayan iki gerçekli¤idir. Bugün her zamankinden daha aç›kt›r ki, yaflam›n ve dünyan›n savunulmas› ancak kapitalizme karfl› mücadele içinde mümkündür. Sermayenin kar ve birikim ihtiyac› yaflam›n ve
üretimin her alan›nda emekçilerin çal›flma ve yaflam
haklar›n›n y›k›m›n› zorlamaktad›r. Do¤an›n çevresel
dengesinin, tüm canl› türlerinin varl›¤›n›n korunmas› ve
insanca güvenceli çal›flma-yaflama hakk› sermayenin kar
ve birikim ihtiyaçlar›yla uzlaflmaz bir karfl›tl›k içindedir. Zaten bu alanlardaki sorunlara, giderek artan bir
biçimde, yoksullar, ucuz ve güvencesiz çal›flan iflçiler
ve hak yoksunu kitleler tepki göstermektedir. Bugün
emekçilerin insanca bir yaflam› sürdürebilmesi ve yaflam hakk›n› korumas› ile do¤an›n ve insanl›¤›n varl›¤›n› sürdürebilmesi aras›ndaki ba¤, neoliberal kapitalizme karfl› hak mücadelelerinin emekçiler için bir ölüm
kal›m meselesi oldu¤unu a盤a ç›kartmaktad›r.
12. Bove: endüstriyel tar›m çiftçiyi tehdit ediyor
13. Kufl gribi ve Türkiye tavukçuluk sektöründe yaflananlar - Çiftçi Sendikalar› Konfederasyonlaflma Platformu
Dipnotlar
1.
2.
3.
4.
5.
6.
Kaynaklar:
1.
Swine flu has its roots in poor countries being forced to accept western agribusiness / http://sacsis.org.za/site/article/277.1
2. Swine flu calls into question the meaning of global health security/ Alan Ingram
3. Swine flu of nafta flu? Frank Church
4. Mexico's Revolutionary Workers Party (prt) statement on swine flu epidemic
5. Domuz gribi endüstriyel hayvanc›l›¤›n do¤urdu¤u yeni bir felakettir/ Tayfun Özkaya
6. Domuz Gribi/ prof. dr. hüseyin y›lmaz
7. Swine flu and the case for a single-payer healthcare system in the united statesbilly wharton
8. Büyük Tehdit: a(h1n1)- Ignacio Ramonet
9. AWTW: how to look at the swine flu epidemic - mike e
10. 'Domuz Gribi'nin as›l korkulmas› gereken yanlar› - Mustafa Koç
11. Domuz gribi neoliberalizmin laboratuvar›nda üretildi- Ergin Y›ld›zo¤lu
7.
8.
Örne¤in, 1965'te ABD'de 1 milyondan fazla çiftlikte 53 milyon domuz varken;
bugün yar›s›ndan ço¤u 5.000'den fazla hayvan nüfusuna sahip 65 bin iflletmede 65 milyon domuz bulunmaktad›r.
Subway ve McDonald’s restoranlar zincirini kuran Smithfield Foods, yaklafl›k 12
milyar dolarl›k bir ifl hacmiyle, Tyson Foods ve Daniels Midland’dan sonra g›da
üretimindeki en güçlü üçüncü Amerikan flirketidir. S›k s›k havay›, topra¤› ve suyu kirletmekle ve iflçilerinin haklar›na sayg› göstermemekle suçland›. Smithfield
Foods, bu suçlamalardan ve cezai yapt›r›mlardan kaç›nmak için, hayvanlar›n›n
bir bölümünü çevre koruma yasalar›n›n daha esnek ve baz› politik kiflilerin etkilenmeye daha elveriflli oldu¤u Polonya, Romanya, Meksika gibi ülkelere kayd›rd›. 1994’de, Granjas Carroll flubesi sayesinde, Meksika, Birleflik Devletler ve Kanada aras›ndaki Kuzey Amerika Serbest Ticaret Anlaflmas›ndan yararlanarak,
çevre yasalar›n› ihlal etme suçlamas›ndan endifle duymayaca¤› Meksika’da, Gloria yak›nlar›ndaki k›rsal alana yerleflti. Smithfield 1990-2005 aras› yüzde 1000’lik
bir büyüme gösterdi.
Domuz gribinin h›zla yay›ld›¤› Meksika’da mega kentlerde yoksullu¤un yafland›¤› bir ülkedir. 1950’de nüfusu 3 milyon olan Mexico City, bugün 22 milyonluk
bir kent. Konutlar›n›n %25’inden fazlas›nda kanalizasyon yok. Yo¤un hava ve su
kirlili¤i yaflan›yor.
Kufl gribi salg›n› s›ras›nda Türkiye’de yaflananlar, ülke halklar›n›n karfl› karfl›ya
oldu¤u tehlikeyi gösteriyor. Koruyucu sa¤l›k hizmetlerinin ortadan kald›r›ld›¤›,
sa¤l›kta piyasalaflman›n h›zla ilerledi¤i Türkiye’de kufl gribinden kurtulma konusunda iktidar›n yöntemi hasta-hasta olmayan ayr›m› yapmadan köylülerin besin
ve geçim kayna¤› olan kanatl›lar› katletmek olmufltu. Siyasal iktidar sa¤l›k alan›nda yaflanan y›k›ma ve köylülerin isyan›na kulaklar›n› t›kay›p, beyaz et ve tavukçuluk sektörünün sorunlar›n› gidermek ad›na sektördeki tekellerin ve bankalar›n kat›l›m› ile toplant›lar düzenledi. Küçük üreticiler bir kenara itilirken, sektördeki flirketlere vergi, SSK primi aff› gibi kolaylaflt›r›c› uygulamalar getirildi. Ulusal kampanyalarla halk fabrikasyon hayvansal ürünleri tüketmeye ça¤r›ld›. Ayn›
dönemde Maliye Bakan› Unak›tan’›n o¤lu s›v› yumurta ticaretine soyundu. Meksika’ya benzer flekilde Türkiye’de de Manisa’daki Tavuk Afl›lar› Üretim ve Tavuk
Hastal›klar› Araflt›rma Enstitüsü at›l oldu¤u gerekçesi ile kapat›lm›flt›.
Örne¤in, Dünyan›n 4. büyük kanatl› hayvan üreticisi olan ve üretimini Türkiye,
Çin, Malezya Endenozya ve Amerika’da yapan Tayland Merkezli CP grup, kufl gribi s›ras›nda, Japonya’n›n Çin’den kanatl› ithalat›n› yasaklad›¤›nda Tayland’daki
üretim tesislerinden Japonya’ya ihracat yapmaya devam ederek kendi yaratt›¤›
hastal›k ortam›ndan karl› ç›kmas›n› bildi.
‘Global Research’ isimli websitesinde, “1976 Domuz Gribi Salg›n› ve Afl›-Hükümet Propagandas› Birçok Ölüme Yol Açt›” adl› belgesel yeniden yay›mland›. Bu
belgesel, 1979 tarihinde CBS televizyonu taraf›ndan sadece bir kez gösterilip yay›mdan kald›r›lm›flt›. Belgesele göre, 1976 y›l›nda patlak verdi¤i söylenen ilk “domuz gribi” salg›n›nda, ABD hükümeti hastal›¤›n ölümcül tehditler yarataca¤›n›
söyleyerek herkesi afl› olmaya ça¤›rm›flt›. Ancak 1979’a gelindi¤inde 4 bin Amerikal›, o dönemde henüz testleri tamamlanmam›fl bir tür afl› yap›lmas› nedeniyle
yaflad›klar› çok ciddi nörolojik hasarlar yüzünden üç buçuk milyar dolarl›k tazminat davalar›yla mahkemelere baflvurmufllard›. Afl› yüzünden ölenlerin de oldu¤u
bildirilirken, ma¤durlar, hükümeti test edilmemifl afl›lar›n ciddi nörolojik hasarlara yol açaca¤›n›n bilinmesine karfl›n halk› uyarmamakla suçlam›fllard›.
www.globalresearch.ca/index.php?context=va&aid=14433
Tamiflu, merkezi Kaliforniya’daki Foster City’de bulunan Gilead Science ‹laç fiirketi taraf›ndan keflfedildi. Gilead, imalat ve ticaret haklar›n›, tamiflu sat›fllar›n›n
y›ll›k kazanc›n›n % 22’sini kendisine verecek olan çokuluslu ‹sviçre flirketi Roche’a b›rakt›. Irak iflgalinin bafl sorumlular›ndan eski Amerikan Savunma Sekreteri Donald Rumsfeld 1997 Aral›k ay›ndan 2001’de Pentagon’a atanmas›na kadar Gilead Science’›n baflkan›yd›. Hükümete geldi¤i zaman Rumsfeld’in yapt›¤›
ilk icraatlardan biri, tamiflunun silahl› kuvvetler içerisinde zorunlu kullan›m›n›
ilan etmek oldu
‹klim de¤iflikli¤i tehdidini besleyen karbondioksit ve di¤er sera gaz› sal›mlar›n›
s›n›rlamak amac›yla her ülkeye bir karbon kotas› getirilerek, kotas›n› aflan ülkelerin, kotalar›n› doldurmayan (temiz!) ülkelerden karbon kotas› sat›n almalar› ve
karbon piyasas› oluflturulmas› (Ergin Y›ld›zo¤lu)
69
TOPLUMSAL HAREKETLER
Anti-kapitalist bir kalk›flman›n efli¤inde
Neoliberalizme karfl›
özsavunma hareketleri
Bugünkü küresel kriz, mülkiyet ve iktidar iliflkileri sorununu neoliberalizme karfl› geliflen özsavunma hareketlerinin gündemine çok daha yak›c› bir
biçimde sokarak, özsavunmadan anti-kapitalist bir karfl› ata¤a geçifl aç›s›ndan ciddi olanaklar sunmaktad›r
70
TOPLUMSAL HAREKETLER
N
eoliberal rüya bitti. Kapitalizmin uzlaflmaz
çeliflkilerinin üzerini örten yan›lsamalar da¤›ld›. S›n›f mücadelelerinin yeni ve dünyan›n gelece¤i aç›s›ndan tayin edici bir
perdesi aç›ld›. Neoliberal kapitalizmin merkez ülkelerinde, yeni yükselen güçlerinde, yeni sömürgelerinde s›n›flar mücadelesini ve iflçi s›n›f›n›n sermaye karfl›s›ndaki ba¤›ms›z ç›karlar›n› yok sayan, küçümseyen yan›lsamalar bir bir da¤›l›yor.
Geliflmifl kapitalist merkezleri iç savafl korkusu sard›.
ABD’li stratej Zbigniew Brzezinski, ‹ngiliz gizli servisi MI5 ve Avrupal› strateji kuruluflu LEAP/Europe’nin
2009’da Avrupa, ABD ve Japonya’da s›n›flar aras› çat›flmalar›n fliddetlenece¤i yönündeki tahminleri do¤rulan›yor.
Fransa’da neoliberal Sarkozy hükümeti, ülke tarihinde
1968’de dahi görülmemifl kitlesellikteki grevler ve so-
kak eylemleri karfl›s›nda geri ad›m atmak zorunda kald›. Sanayi iflçilerini, kamu emekçilerini, üniversite ve
lise gençli¤ini ve göçmenleri birlikte seferber eden bu
kitle hareketi dalgas›, son iki y›ld›r Yunanistan, ‹talya,
Almanya’da da sokaklar› dolduruyor.
Geliflmifl kapitalist ülkelerin yerini almaya çal›flan Çin,
bunu ekonomik büyümede oldu¤u kadar s›n›fsal öfke
patlamas›nda da do¤ruluyor. 2006’da 90 bin, 2008’de
120 bin iflçi eyleminin gerçekleflti¤i Çin’de sadece
2009’un ilk üç ay›nda grev, sokak protestosu, yol kesmelerden oluflan 58 bin eylem gerçekleflti. Bu eylemler ço¤u zaman patronlar› ve yöneticileri hedef alsa da,
kimi zaman iflsizli¤in ve hak gasplar›n›n yaratt›¤› tepki, etnik ayr›mlar temelinde s›n›f içi gerginlikleri de tetikledi. Son Sincan olaylar› da böylesi bir zeminde geliflti.
Neoliberal politikalarda Latin Amerika’y› geriden takip
71
TOPLUMSAL HAREKETLER
Dünya her an iflsiz isyanlar›na,
köylü hareketlerine, yoksul hareketlerine, ya¤ma hareketlerine, darbelere, rejim de¤iflikliklerine sahne olmaktad›r ve devrimci kalk›flmalara gebedir.
eden Ortado¤u ve Güney Asya’da ise Siyasal ‹slam’›n
kriz emareleri ile Müslüman toplumlara iliflkin ezberleri bozan emekçi hareketleri efl zamanl› olarak yükseliyor. ‹ran’da Cumhurbaflkanl›¤› seçimleri sonras›nda patlak veren siyasi krizin temelinde ekonomi politikalar›n›n egemenler aras›nda yaratt›¤› bir gerilim bulunmakla birlikte, bu gerilim 2000’li y›llarda h›z verilen neoliberal politikalar›n ma¤durlar›n›n da kendi ç›karlar›
temelinde çat›flmaya müdahil olmas›na olanak tan›d›.
Muhalefetin Müslüman Kardefller, iflçilerin de devlet
güdümlü sendikalar›n k›skac›nda yer ald›¤› M›s›r’da, iki
y›ld›r ba¤›ms›z sendikalar öncülünde örgütlenen iflçi direniflleri 2009’da yeni bir evreye girdi ve on binlerce
iflçi greve ç›kt›. Bangladefl, tekstil iflçilerinin isyanlar›yla sars›ld›.
Radikal sol hükümetlerin ve güçlü toplumsal hareketlerin neoliberalizmi önemli ölçüde frenletti¤i Latin
Amerika’da ise, s›n›f savafl› daha ileri bir düzeyde cereyan ediyor. Oligarfli ile halk hareketlerinin zoraki uzlaflmalar›n›n art›k sürdürülemez bir noktaya geldi¤i,
Honduras darbesi ile görüldü. ‹flbirlikçi sermaye s›n›flar›, kitlelerin neoliberalizme karfl› alternatif aray›fllar›
ve adil bölüflüm çabalar› karfl›s›nda taviz vermek istemediklerini, sola meyleden popülist devlet baflkan› Ze-
72
laya’y› iktidardan indirerek gösterdiler.
Özetle, derin bir toplumsal y›k›ma yol açan ekonomik
kriz, politik krizleri de beraberinde getirmektedir. Günümüz dünyas› her an iflsizlerin isyanlar›na, radikal
köylü hareketlerine, kamulaflt›rma talepli yoksul hareketlerine, ya¤ma hareketlerine, çete hareketlerine, darbelere, rejim de¤iflikliklerine sahne olmaktad›r ve devrimci kalk›flmalara gebedir. Toplumsal-ekonomik-siyasal
yap›n›n kaç›n›lmaz yeniden flekilleniflinde belirleyici etken, keskinleflen s›n›f mücadeleleri olacakt›r. Emperyalist-kapitalist sistem sald›rganlafl›rken, uzlaflmaz karfl›tl›klar› yok sayarak taraf olmay› reddeden ya da ihmal
edenler ise iktidar, mülkiyet, bölüflüm iliflkilerinde daha fliddetli bir d›fllanmayla karfl› karfl›ya kalacakt›r.
Burjuvazi bunun çok iyi fark›ndad›r. Ancak bugünkü
kriz, ezilen s›n›flar› devrimci bir saflaflmaya yöneltebilecek ideolojik-politik-örgütsel önderli¤in ya da bir baflka deyiflle sosyalizm hedefine iliflkin net bir devrimci
stratejinin bulunmad›¤› koflullarda patlak vermifltir.
Halk kesimlerinin neoliberalizme karfl› özsavunma eylemi içinde bugüne kadar oluflturdu¤u birikim “21. yüzy›l sosyalizmi”ni gerçeklefltirme iddias›na ulaflm›flt›r.
Ancak bu iddia, düzen karfl›s›nda, iflçi s›n›f›n›n iktidar
ve mülkiyet iliflkilerinden d›fllanmas› temel sorununu
TOPLUMSAL HAREKETLER
merkezine alan nihai bir mücadeleye giriflme noktas›nda efli¤in gerisinde durmaktad›r. Efli¤in ötesinde ise, iflçi s›n›f›n›n politik iktidar ve toplumsal mülkiyet hedefini merkezine alan bir devrim hareketi yer almaktad›r.
Sorun, neoliberalizme karfl› özsavunma eylemi içinde
geliflen sorgulay›fllar›n, krizin yaratt›¤› koflullar içinde
bu efli¤i afl›p kapitalizmin kökten elefltirisini içeren bir
ata¤a dönüflüp dönüflmeyece¤idir.
Bunun için afla¤›daki sorular›n yan›tlanmas› gerekmektedir:
•‹flçi s›n›f›n›n gündelik ç›karlar›na odaklanan, sektörel,
yerel özsavunma hareketlerinin, iflçi s›n›f›n›n tarihsel ç›karlar›na odaklanan, bütünsel ve ulusal çapl› hareketlere evrimi hangi koflullarda olanakl›d›r?
•‹flçi s›n›f›n›n ve muhalefet hareketinin parçal›l›¤› karfl›s›nda nas›l bir ‘birlik’ ve ‘ittifak’ politikas› izlenmelidir?
•Yoksul kitlelerde belli bir beklenti yaratabilen sosyalliberal sentez ve Siyasal ‹slam gibi düzen içi politik
aktörler karfl›s›nda nas›l bir tutum almak gerekmektedir?
•Mücadele yöntemi olarak parlamenter mücadele, kitle
seferberli¤i ve düzen d›fl› mücadele aras›nda nas›l bir
iliflki kurulmal›d›r?
•‹deolojik, politik mücadele ile pratik mücadele aras›ndaki do¤rudan ba¤lant› nas›l kurulacakt›r?
•‹deolojik, politik öncünün ve yeni bir politik hareket
kufla¤›n›n oluflumu nas›l gerçekleflecektir?
Neoliberalizme karfl› hareketler yeni sömürgeler dünyas›ndan, “refah devleti” uygulamalar›n› terk etmekte olan
geliflmifl kapitalist toplumlara ve reel sosyalizm sonras› toplumlara kadar genifl bir alanda özgün biçimler alt›nda geliflimini sürdürmektedir. Bu hareketlerin farkl›
toplumsal koflullarda nas›l bir geliflim seyri izledi¤i ve
bugünkü durumda nas›l bir çat›flman›n taraf› haline geldi¤i üzerine bir inceleme, solun günümüz koflullar›nda
de¤erlendirmesi gereken olanaklar ve çözüm bulmas›
gereken sorunlara iliflkin önemli ipuçlar› verecektir.
1. Yeni sömürgeler
Yeni sömürgelerde, neoliberalizme karfl› hareketler, emperyalizmle kurulan siyasal ba¤›ml›l›k iliflkilerine ve ülke ekonomisinin kapitalist dünya piyasas›na eklemlenme biçimlerine göre farkl› biçimlerde a盤a ç›kmaktad›r. ‹thal ikameci dönemde görece sanayileflen ülkeler
neoliberalizmle birlikte ihracata yönelik üretime geçince h›zl› bir sanayisizleflme ve güvencesizlefltirme süreci yaflam›flt›r. Bu ülkelerde iflçi, iflsiz ve bunlarla iç içe
geçen kent yoksullar› hareketleri öne ç›kmaktad›r. Dünya piyasas›na petrol-gaz, maden tedarikçisi olarak eklemlenen ülkelerde kent ve k›r yoksullar›, yeralt› zenginliklerinin kamulaflt›r›lmas› ve maden-petrol flirketlerinin yaratt›¤› çevresel tahribat›n önlenmesi talepleri ile
harekete geçmektedir. Yine dünya piyasas›na g›da ve
tar›msal-türev tedarikçisi olarak eklemlenerek tar›msalsanayi flirketlerini teflvik eden ülkelerde yerli ve köylü
hareketleri; topraklar›n özel mülkiyetlefltirilmesinin durdurulmas› ve toprak reformuna gidilmesi, serbest ticaret anlaflmalar›ndan ç›k›lmas›, GDO’lu tar›m›n önlenmesi talepleri etraf›nda seferber olmaktad›r. Ayr›ca çokuluslu finans kurumlar› ile anlaflmalar›n iptal edilmesi, d›fl borçlar›n ödenmemesi, (ülke siyasetini yönlendirmenin etkin bir arac› olan) ABD askeri üslerinin kapat›lmas›, stratejik sektörlerin ve temel hizmetlerin kamulaflt›r›lmas›, bütün bu sektörel hareketlerin ortak talepleri olarak savunulmakta ve bu hareketlerin sektörellikten ulusall›¤a, gündelik/ekonomik taleplerden genel/politik taleplere ilerlemesini kolaylaflt›rmaktad›r.
Neoliberalizme karfl› direnifl hareketlerinin sektörel talep hareketlerinden, ulusal çaptaki hareketlere evrilebilmeleri ve iktidar de¤ilse bile, hükümet olma sorununu
somut bir gündem olarak önlerine koymalar›, farkl› toplumsal kesimlerin taleplerini kapsayan bir programa sahip politik örgütlerin oluflmas› ile mümkün olmaktad›r.
Ne var ki, güçlü bir merkez-sol ya da popülist gelene¤in varl›¤›, neoliberalizmin ma¤durlar›n›n gündelik
taleplerine k›smi de olsa çözümler üretebildi¤i sürece,
bu hareketleri kendine ba¤layarak etkisizlefltirebilmektedir. Böylece s›n›f içi ayr›l›klar›n giderilmesi engellenmekte ya da geciktirilmekte ve sistem varl›¤›n› ciddi
bir tehdit olmaks›z›n koruyup tahkim edebilmektedir.
Latin Amerika’da Peronistler ya da ‹flçi Partisi gibi
merkez sol hükümetlerin oynad›¤› bu rol, Afrika ve
Befl Deniz havzas›nda (Ortado¤u) ise Siyasal ‹slam ve
etnik milliyetçilik taraf›ndan üstlenilmektedir. Ancak
düzenin bu politik aktörlerinin iktidar deneyimleri, neoliberalizme karfl› geliflen hareketlerin daha ba¤›ms›z ve
elefltirel pozisyonlara yönelmesini de beraberinde getirmifltir. Küresel krizin derinlefltirece¤i çeliflkiler, söz konusu yönelimin sol aç›s›ndan umut verici bir kopufla
evrilmesinin olanaklar›n› da yaratmaktad›r.
1.1. Latin Amerika’da neoliberalizme karfl› direnifl
Neoliberal modelde kapitalist üretim iliflkileri ile üretici güçler aras›ndaki çeliflki, bir d›fllama ve terk biçiminde kendini gösterdi. Kapanan fabrikalar ve iflsizler;
ekilmeyen topraklar ve topraks›z köylüler, ekilmesi yasaklanan tar›msal ürünler ve aç köylüler; kent yoksul-
73
TOPLUMSAL HAREKETLER
jantin’de ve Uruguay’da geleneksel iflçileri;
Venezüella, Bolivya, Orta Amerika ve Karayipler’de kent yoksulu güvencesiz iflçileri
kendi kaderine b›rakt›. Yeni toplumsal hareketlerin öznelerini iflte bu terk edilenler
oluflturdu. Sosyalizm ve anti-emperyalizm
iddias›ndan vazgeçmeyen kimi radikal sol
örgütler ya da eski sendikal ve sol kadrolar bu kitleleri yaflam ve geçim araçlar›n›
savunma/yeniden ele geçirme mücadelesinde
seferber ederek h›zla kitlesellefltiler ve
önemli toplumsal güçler haline geldiler.
Zapatista Ulusal Kurtulufl Ordusu (EZLN), 1 Ocak 1994’te Chiapas
eyaltinde neoliberal politikalara karfl› silahl› bir ayaklanmayla belediye
binalar›n› iflgal ederek seslerini dünyaya duyurdu. EZLN, ülkenin zenginliklerinden ve yurttafll›k haklar›ndan faydalanamad›klar› gibi komün topraklar›n› terk etmeye zorlanan Chiapasl› yerli cemaatleri içinde geliflti.
lar› (geçim araçlar›n› yitirerek kent çeperlerine y›¤›lan
halk kitleleri) ve metalaflt›r›lan yaflamsal gereksinimler,
özellefltirilen temel hizmetler… Bu manzara, bir anlamda, devletin tüm yaflam ve geçim araçlar›n› sermayeye
teslim etmesi ve sosyal devlet anlay›fl›n› terk etmesinin ürünüydü. Bu nedenle, devletin çekilmesi fleklinde
de tan›mland›. Latin Amerika toplumsal hareketleri de
devletin terk etti¤i bu alanlarda, yani neoliberal devletin “yumuflak kar›nlar›nda” serpildi. Burada “yumuflak
kar›n” derken, zor ayg›t›n›n ulaflamad›¤› alanlardan söz
etmiyoruz. Devletin kendini toplumun “ortak” ç›karlar›n› temsil eden bir ayg›t olarak gösteremeyerek meflrulu¤unu tümden yitirdi¤i alanlardan söz ediyoruz.
Neoliberal devlet, bu meflruiyet kayb›n› ve kitlesel hoflnutsuzlu¤u, Dünya Bankas› ve güdümlü Sivil Toplum
Kurulufllar› arac›l›¤›yla yürütülen mikro-kredi ve yerel
kalk›nma projeleri ile ve do¤rudan gelir destekleri ile
gidermeye çal›flt›. Bu strateji, hedefteki yoksul kesimlerden, hatta onlar›n sol yönelimli örgütlü kesimlerinden ilkesel bir reddediflle pek karfl›laflmad›. Ancak baz› hareketlerin dramatik biçimde teslim olufluna yol
açarken, geliflkin kimi hareketlerde ise daha s›n›rl› bir
tahribata yol açt›.
Neoliberal devlet, Peru, Kolombiya, Bolivya, Ekvador,
Meksika, Brezilya ve Paraguay’da k›rdan çekildi. Ar-
74
Arjantin’de IMF politikalar›n›n yol açt›¤› iflsizlik ve yoksulluk karfl›s›nda iflsiz iflçiler
hareketi piqueteros (barikatç›lar) ve mahalle
meclisleri hareketi geliflti. Bu hareketler, de¤ifl tokufl pazarlar› kurmaktan ifl ve gelir
deste¤i talebiyle yol kesme eylemleri yapmaya, kapat›lm›fl fabrikalar› iflgal ederek özyönetim alt›nda yeniden iflletmeye ve market ya¤malamaya kadar çeflitli do¤rudan eylemlere girifltiler. Bu flekilde, somut-gündelik ihtiyaçlar› gidermeye ve gasp edilen çal›flma ve sosyal güvenlik hakk›n› savunmaya dönük bir hareket içerisinde oldular.
Brezilya’da neoliberal tar›m politikalar›n›n iflsiz, topraks›z ve aç b›rakt›¤› k›r yoksullar›n› toprak reformu ana
talebi etraf›nda örgütleyen kilise cemaatleri ve “aile
gruplar›” 1984’te bir araya gelerek k›tan›n en büyük
toplumsal hareketi kabul edilen Topraks›z K›r ‹flçileri
Hareketi’ni (MST) kurdu. Mücadele yöntemi olarak önceli¤i do¤rudan eyleme veren MST, bir taraftan tar›m
reformu talebini ulusal ölçekte dillendirirken, di¤er taraftan bunun gerçeklefltirilmesini kendi d›fl›na havale etmeden, ifllenmeyen topraklar› iflgal etti.
Meksika’da, Zapatista Ulusal Kurtulufl Ordusu (EZLN),
1 Ocak 1994’te Chiapas eyaletinde neoliberalizmi ve
yoksullu¤u protesto etmek için silahl› bir ayaklanma
düzenleyip belediye binalar›n› iflgal ederek seslerini
dünyaya duyurdu. EZLN ülkenin zenginliklerinden ve
yurttafll›k haklar›ndan faydalanamad›klar› gibi, topraklar›n› terk etmeye zorlanan Chiapasl› yerliler içinde geliflmiflti. Yerlilerin yurttafll›k ve kültürel hak mücadelelerini neoliberalizme karfl› direniflle bütünlefltiren hareket, silahl› savunmay› bir mücadele yöntemi olarak benimsedi.
Tarihi 1960’lara dayanan gerilla örgütü Kolombiya
Devrimci Silahl› Güçleri (FARC), devlet destekli paramiliter çetelerin vahfleti eflli¤inde neoliberal politikala-
TOPLUMSAL HAREKETLER
r›n h›z kazand›¤› dönemde, ekim yapmalar› yasaklanan
ve topraklar›n› terk etmeye zorlanan koka üreticisi köylülerin özsavunma mücadelesi içinde s›çramal› bir geliflim flans› yakalad›. Kolombiya devleti koka imha
programlar›n› ABD ordusu ile iflbirli¤i halinde bir askeri kampanya olarak da yürüttü¤ü için, FARC’›n Kolombiya oligarflisine ve emperyalizme karfl› mücadelesi, köylülerin geçim mücadelesi ile bütünleflti.
Bolivya’da ise toplumsal hareketler k›rda koka üreticisi yerliler, kentte de enformel sektörde istihdam edilen
(kay›t d›fl› çal›flan) kent yoksullar› aras›nda geliflti.
1990’larla birlikte, koka üreticileri sendikalar›, koka
üretiminin yasallaflt›r›lmas›, küçük çiftçilerin korunmas›
ve toprak reformu talebiyle yayg›n bir geliflim gösterdi. Koka köylülerinin mücadelesi sendikalar›n birleflmesine ve daha sonra Sosyalizme Do¤ru Hareket’in
(MAS) kurulufluna giden bir süreçte ilerledi. MAS yeni toplumsal hareketler taraf›ndan, bir politik program
etraf›nda iktidar mücadelesi verme hedefiyle kurulan ilk
örgütlenme oldu. K›rdaki mücadele toprak sorunuyla s›n›rl› de¤ildi. Söz konusu kitleler, ülke nüfusunun büyük ço¤unlu¤unu oluflturan yerli halklara mensuptular.
Ülkenin kuruluflundan bu yana kurucu unsur kabul edilmeyen ve kültürel kimlikleri, yurttafll›k haklar› reddedilen yerli topluluklar›, devletin neoliberal dönüflümü
ile birlikte mutlak bir ekonomik d›fllanmaya da maruz kal›nca, ulusal sorunun çözüm alan›n› da neoliberalizme karfl› mücadele çerçevesinde tarif ettiler. Toplumsal hareketler, bu sorunlara “neoliberal
bir deli gömle¤i giydirilmifl olan” mevcut kurumsal çerçeve içinde çözüm bulunamayaca¤›n› söyleyerek, Bolivya’y›
ulusuyla ekonomisiyle yeniden tarif
edecek yeni bir anayasa yaz›lmas›n› talepler listesinin bafl›na koydular. Sanayisizlefltirme ve tar›msal y›k›m›n sonucu olarak h›zla büyüyen kent yoksullar› ise özyönetim, dayan›flma ve do¤rudan eylem yoluyla temel hizmetlere eriflimi ve gündelik yaflam› düzenleyen mahalle meclislerinde bir
araya geldiler. Bu meclislerin birlefltirilmesiyle 1970’lerin sonunda
oluflan Mahalle Meclisleri Federasyonu (FEJUVE), 1990’larda
temel hizmetlerin yeniden kamulaflt›r›lmas› mücadelesinde öne
ç›kt›. Bu hareketler daha sonra
do¤algaz›n yeniden kamulaflt›r›l-
Honduras darbesi
sol için bir uyar›d›r
Radikal sol hükümetlerin ve güçlü toplumsal hareketlerin neoliberalizmi önemli ölçüde frenletti¤i Latin Amerika’da, oligarfli ile halk hareketlerinin zoraki uzlaflmalar›n›n art›k sürdürülemez bir noktaya
geldi¤i, Honduras darbesi ile görüldü. ‹flbirlikçi sermaye s›n›flar›, kitlelerin neoliberalizme karfl› alternatif aray›fllar› ve adil bölüflüm çabalar› karfl›s›nda
taviz vermek istemediklerini, sola meyleden popülist
devlet baflkan› Manuel Zelaya’y› iktidardan indirerek gösterdiler.
Zelaya 28 Haziran’da baflkanl›k konutundan, ordu
güçleri taraf›ndan silah zoruyla ç›kar›larak ülke d›fl›na gönderildi. Oluflan güçlü tepki nedeniyle resmi
destek aç›kalayamasa da, darbenin ard›nda ABD’nin
oldu¤u biliniyor. ABD, vaktiyle Latin Amerika’y›
kas›p kavuran askeri darbelerinde ve kontra operasyonlar›nda Honduras’› merkez üssü olarak kullanm›flt›. Halk›n büyük direnifliyle karfl›laflan bu yeni
darbe, k›ta çap›ndaki bir tehlikenin habercisi.
TOPLUMSAL HAREKETLER
mas› ve yeni bir anayasan›n oluflturulmas› mücadelesi
etraf›nda bütünleflme yoluna gittiler.
Büyük bir k›rsal yerli nüfusuna ve zengin petrol kaynaklar›na sahip olan Ekvador’da ise IMF programlar›,
petrol tekellerinin tahribat› ve serbest ticaret anlaflmalar› karfl›s›nda yerli cemaatlerin öncülü¤ünde kitlesel
hareketler geliflti. Çeflitli federasyonlar temelinde örgütlenen yerli cemaatler kültürel taleplerinin yan›na, ihmal
edilen k›rsal bölgelere kamusal hizmet ulaflt›r›lmas›,
borç ödeme program›n›n durdurulmas›, serbest ticaret
anlaflmalar›n›n iptali, petrol zenginli¤inin halk yarar›na
kullan›lmas› ve petrol flirketlerinin çevresel tahribat›n›n
engellenerek daha önce verilen zararlar›n tazmini taleplerini eklediler. Ekvador’da da Bolivya’daki gibi ulusal
sorunun çözüm alan› neoliberalizme karfl› mücadele
çerçevesinde tarif edilmifl, ayr›ca çevre sorunu da bu
çerçeveye yerlefltirilmiflti. Yayg›n yol kesme eylemleri,
flirket iflgalleri gibi do¤rudan eylemler ve ulusal çapl›
kitlesel protestolar yoluyla mücadele eden yerli örgütleri, neoliberal rejimleri deviren kitle ayaklanmalar›n›n
da temel bileflenlerini oluflturdular.
Latin Amerika’daki sol hareketlerin tamam› neoliberalizmin y›k›m›na u¤rayan kitlelerin do¤rudan eyleme dayal› özsavunma
hareketleri olarak geliflmifltir.
Ulusal sorun, toprak sorunu,
çevre sorunu gibi radikal toplumsal dönüflümün temel sorunlar›n› oluflturan çeflitli mücadele
konular› neoliberalizme karfl› direnifl çerçevesinde ifade edilmifltir. Emperyalist kurumlar, neoliberal politikalar›n uygulanmas›nda do¤rudan rol oynad›¤› için
mücadelenin anti-emperyalist bir
karakter kazanmas› kolaylaflm›flt›r. Bugün Ortado¤u’da neoliberalizme karfl› geliflen hareketlerin de, “gericilikle” özdefllefltirilmeye çal›fl›lan bu co¤rafyada
kendine özgü bir baflka ilerici
kufla¤›n oluflumuna öncülük
etmesi muhtemeldir.
Büyük istisnai özellikleri olmakla birlikte Venezüella’daki kent yoksullar›, son 20 y›l içinde oynad›klar›
toplumsal-politik rol ile Latin Amerika’daki sol dalgan›n en önemli bileflenlerinden biri oldu. Ülkenin büyük
petrol zenginli¤ine ra¤men e¤itim, sa¤l›k, bar›nma ve
g›da gibi temel ihtiyaçlar›n› karfl›lamaya yönelik kamusal bir güvenceye sahip olmadan yaflayan kent yoksullar› tepkilerini daha çok anl›k kitlesel ayaklanmalar ve
market ya¤malama hareketleriyle gösterdi. Bu hareket
yeni bir IMF paketinin aç›kland›¤› 1989 y›l›nda Caracazo diye bilinen isyanda doru¤a ç›kt›. “Hükümet bizi
aç b›rak›yor” diyerek marketlere hücum eden kitleler
ordunun silahl› sald›r›s›yla bast›r›ld› ve kimi kaynaklara göre 4 bin kifli öldürüldü. Ayn› zamanda neoliberal
iktidarlar›n sonunu haz›rlayan bu süreçte, halka silah
s›kmay› reddeden askerler de vard›. Bu askerlerden Hugo Chavez, milliyetçi-popülist bir programla 1998 seçimlerini kazand›ktan sonra, emperyalizme ve oligarfliye karfl› mücadelesinde esas olarak yoksullar›n kitle seferberlikleri sayesinde ilerleyebildi¤ini gördü ve Venezüella yoksullar›n› hükümet eliyle proleter nitelikli bir
toplumsal hareket olarak örgütlemeye giriflti.
rak geliflmifltir. Ulusal sorun, toprak sorunu, çevre sorunu gibi radikal toplumsal dönüflümün temel sorunlar›n› oluflturan çeflitli mücadele konular› neoliberalizme
karfl› direnifl çerçevesinde ifade edilmifltir. Emperyalist
kurumlar, neoliberal politikalar›n uygulanmas›nda do¤rudan rol oynad›¤› için mücadelenin anti-emperyalist
bir karakter kazanmas› kolaylaflm›flt›r. Hareketlerin bütünü, d›fllananlar›n yerel-hükümetleri biçiminde özyönetim organlar› oluflturduklar› için bir baflka toplum kurma (yar›n› bugünden kurarak mücadele etme) perspektifleri kuvvetlidir. Ancak bu hareketler, gündelik ç›kar
temelli bir mücadele üzerinden yükselmektedir ve bu
da söz konusu hareketleri gündelik ihtiyaçlara k›smi de
olsa yan›t üretebilen düzen içi kanallar karfl›s›nda k›r›lganlaflt›rmaktad›r. Hareketler farkl› toplumsal kesimlerle dayan›flmaya, eylem birlikleri kurmaya aç›kt›r; ancak ço¤unlukla bu eylem birliklerini bütünsel siyasal
birliklere dönüfltürecek araçlardan yoksundur. Bu hareketler ço¤u zaman devrim iddias›n› sahiplenmekle birlikte, mücadelenin hedefini ve stratejisini ortaya koyan
ideolojik-politik bir netli¤e sahip de¤ildir.
Yukar›da ortaya ç›k›fl süreçleri itibariyle incelenen halk
hareketlerinin, farkl› koflullarda geliflti¤i ancak günümüz
toplumsal mücadelelerin karakterini tayin eden kimi ortak özelliklere sahip oldu¤u görülmektedir. Bu hareketlerin tamam› neoliberalizmin y›k›m›na u¤rayan kitlelerin do¤rudan eyleme dayal› özsavunma hareketleri ola-
1.1.1. Toplumsal mücadeleler, toplumsal de¤iflimin öznesinin ve stratejisinin oluflumu
76
‘Ne zaman birtak›m insanlar ortak deneyimlerinin sonucu olarak aralar›ndaki ç›kar›n özdeflli¤ini, ç›karlar›
kendilerininkinden baflka olanlara göre duyumsar ve
ifade ederlerse, o zaman s›n›f oluflur.’ (E.P. Thompson)
TOPLUMSAL HAREKETLER
Latin Amerika toplumsal hareketlerinin neoliberal egemenlik iliflkilerine karfl› yürüttükleri mücadeleler sonucunda, 21. yüzy›l sosyalizminin kurulmas›na yönelik
toplumsal dönüflümün öznesi ve stratejisi üzerine somut
tart›flmalar yürütülebilecek bir manzara a盤a ç›kt›.
1980’lerin sonundan bugüne uzanan süreçte, neoliberal
y›k›m›n a盤a ç›kard›¤› yeni iflçi kitlelerinin emperyalizm ve kapitalizm karfl›s›nda ba¤›ms›z politik ç›karlara sahip bir s›n›f olarak kendi bilincine varmas› ve toplumsal de¤iflimin yollar›na iliflkin çeflitli yaklafl›mlar› s›namas› aç›s›ndan önemli ilerlemeler kaydedildi.
Bu yeni toplumsal mücadeleler süreci, “çat›flmac› evre:
1989-2005” ve “denge evresi: 2005-2008” olarak ikiye
ayr›labilir.
Yeni toplumsal hareketler, neoliberal ekonomik modelin temellerini atan askeri diktatörlükler döneminin ard›ndan, neoliberal politikalar›n sivil yönetimler eliyle
tavizsiz sürdürüldü¤ü dönemde geliflmiflti. Bu sivil neoliberal iktidarlar döneminde yoksullu¤un giderilmesine
yönelik vaatler bofl ç›kt›. Kitlelerin yaflam koflullar›n›
de¤ifltirmenin neoliberal yolu, mikro-kredi ve yerel kalk›nma planlar› ifle yaramam›flt›. Do¤rudan eylemlerin
kazan›mlar›na süreklilik kazand›rmak ise mevcut egemenlik iliflkileri içinde mümkün de¤ildi ve kitle hareketleri yaflam ve geçim araçlar›n›n savunmas›nda daima karfl›s›nda politik iktidar› buluyordu. Sivil neoliberallar›n yoksullu¤a, yolsuzlu¤a ve bask›ya son verme
iddialar›yla iktidara geçmelerinin ard›ndan, on-on befl
y›l gibi bir süre içinde k›ta ölçe¤inde büyük isyanlar
patlak verdi.
Venezüella kent yoksullar› 1989 Caracazo isyan›yla,
Chiapas (Meksika) yerlileri 1994 Zapatista isyan›yla,
Brezilya topraks›zlar› 1980’ler ve 1990’lar boyunca h›zla yay›lan toprak iflgalleri ve kitlesel protestolarla neoliberal programlar›n durdurulmas›n› istediler. Arjantin
(2001), Bolivya (2003 ve 2005) ve Ekvador’da (2000,
2003 ve 2005’te) baflkanl›k saraylar›n› kuflatan kitleler
neoliberal iktidarlar› devirdiler.
Ne var ki, neoliberal iktidarlar›n devrildi¤i durumlarda,
bu kitle hareketleri iktidar› almaya yönelik bir politik
program ve önderlik etraf›nda harekete geçmemiflti. Temel hedef neoliberal hükümetlerin durdurulmas› ve yeni kurulacak olan hükümetlerin kitle bas›nc›yla halk›n
taleplerine yan›t vermeye zorlanmas›yd›.
Neoliberal programlar› sürdürmekte ›srar eden iktidarlar›n pefl pefle devrildi¤i bu isyanlar›n ard›ndan, halk›n
taleplerine yan›t verme iddias›yla, Arjantin’de Nestor
Kirchner, Ekvador’da Lucio Gutierrez (ve ard›ndan Alfredo Palacio) ve Bolivya’da Carlos Mesa liderli¤inde
merkez-sol hükümetler kuruldu. Hiçbiri kitle hareketleriyle organik bir ba¤a sahip de¤ildi, ancak z›mni desteklerini sa¤lam›fllard›. Benzeri bir kitle isyan›n›n olmad›¤› Brezilya’da ise ‹flçi Partisi (PT) MST’nin ve militan bir geçmifli olan ‹flçi Sendikalar› Federasyonu’nun
(CUT) deste¤iyle iktidara geldi.
77
TOPLUMSAL HAREKETLER
Ancak kitle hareketleri de art›k bu isyanlardan önceki
kitle hareketleri de¤ildi. Bu isyanlar neoliberal programa karfl› olan farkl› toplumsal kesimleri eylem birliklerinde yan yana getirdi. Ekvador’da yerliler ve kentli
orta s›n›flar›n yoksullaflma sürecinde olan kesimleri;
Bolivya’da maden iflçileri, koka köylüleri ve kent yoksullar›; Arjantin’de yoksullaflan orta s›n›flar ve iflsiz iflçiler eylem birliklerinde bulufltu. Taleplerin düzeyi gündelik/ekonomik taleplerden genel/politik taleplere, hareketlerin kitle temeli de yerelden ulusala ilerledi.
Bolivya ve Ekvador’daki merkez sol hükümetler kitle
hareketinin taleplerine yan›t veremedi. Çünkü halk önderlerinin dedi¤i gibi ülkelerine neoliberal deli gömlekleri giydirilmiflti ve sermayenin mutlak tahakkümünü
yans›tan bu yap›sal çerçeve içinde halk›n taleplerine yan›t vermenin imkan› yoktu. Ayr›ca ABD emperyalizminin zor durumdaki merkez sol hükümetler için herhangi bir esneme yapmaya niyeti de yoktu. ABD’ye gidip Condoleezza Rice’a “borç ödemelerini durdurmazsak ölürüz” diye dil döken Ekvador Baflkan› Alfredo
Palacio “ödemeleri durduramazs›n›z” yan›t›n› alacakt›.
Bu koflullar alt›nda neoliberal program› ilerletmeye çal›flan Bolivya ve Ekvador merkez-sol hükümetleri yeniden sahne alan kitle hareketleri taraf›ndan devrildi ve
gidilen erken seçimlerle Bolivya’da MAS, Ekvador’da
ise Rafael Correa1 iktidara geldi. MAS ve Rafael Correa hükümetleri “yeralt› zenginliklerinin kamulaflt›r›lmas›, toprak reformu, IMF ve DB ile iliflkilerin kesilmesi, ABD ile askeri iliflkilerin bitirilmesi, yerli halklar›
da içeren yeni bir ulus tan›m› yapan ve neoliberal düzenlemeleri tersine çeviren yeni bir anayasan›n yaz›lmas› ve koka imha programlar›n›n durdurulmas›n›” içeren hükümet programlar› ilan ettiler. Yani toplumsal
hareketlerin talepleri bir politik program haline getirilmiflti. Program›n uygulanmas› da her aflamada
ABD’nin, büyük toprak sahiplerinin, sermayenin ve üst
orta s›n›flar›n tepkisini çekecek, hükümetler program›
ilerletebilmek için toplumsal hareketleri kitle seferberliklerine ve do¤rudan eyleme ça¤›racakt›.
MAS’›n baflar›s›, neoliberalizme karfl› geliflen farkl›
sektörel hareketlerin mücadele içinde a盤a ç›kan taleplerini bütünlefltiren bir program oluflturup, kitlelere bu
program› savunabilecekleri bir parti sunmas› oldu.
MAS’›n seçim zaferi ve ard›ndan giriflti¤i radikal reformlar ise, militan kitle hareketi ile parlamenter mücadele yöntemlerini bir arada kullanan bir çizgiyle hükümetin ele geçirildi¤i özgün bir deneyim oluflturmaktad›r. MAS’› düzen içine kaymakla elefltiren radikal politik önderliklere sahip COB, FEJUVE gibi örgütler,
78
daha geliflkin bir politik etkinlik önermedikleri koflullarda seçimleri boykot etmek isteyince kendi üyelerinin
dahi MAS’a oy vermesini engelleyemeyip bölündüler.
Ancak hükümetten ba¤›ms›z radikal bir sol çizginin
varl›¤›, bu çizginin aktörleri zay›flam›fl olsa da, MAS
hükümeti ile egemen s›n›flar aras›ndaki iliflkinin hükümeti sa¤a çekme e¤ilimi karfl›s›nda önemli bir direnç
oluflturdu.
Bolivya ve Ekvador’daki geliflmelerin aksine Arjantin
ve Brezilya’da galebe çalan neoliberalizm oldu. Bu iki
ülkedeki merkez-sol iktidarlar, sonunda finansal sermayenin ve tar›msal-sanayi flirketlerinin h›zl› bir dönüfl yapaca¤› ve burjuvazinin yeniden toparlan›p karlar›n› art›raca¤› ekonomik programlar›n› pek bir engele tak›lmadan yürüttüler. Toplumsal hareketler cephesinde ise,
neoliberal politikalar›n ve yoksullu¤un devam etmesine
karfl›n durgunluk ve gerileme yafland›.
Arjantin ve Brezilya’da merkez-solun k›tan›n en güçlü
iki sosyal-demokrat gelene¤ine dayanmas›; iki ülkenin
de emperyalist güçler aç›s›ndan daha merkezi bir öneme sahip olup, yeni sömürgeler zincirinin kuvvetli halkalar›n› temsil etmeleri; do¤rudan gelir destekleri ile
Bolivya ve Ekvador’dakine göre daha kayda de¤er neoliberal sosyal politikalar gelifltirmifl olmalar› bu süreçte elbette etkili olmufltur. Ancak temel zafiyet toplumsal hareketler cephesindedir. Her iki ülkede de hareketler farkl› toplumsal kesimlerin taleplerini ortak bir
program etraf›nda birlefltiren bir politik parti ya da cephe oluflturmay› baflaramam›flt›r. Ba¤›ms›zl›¤›n› koruyan
Ekvador ve Bolivya toplumsal hareketlerinin aksine
merkez-sol hükümetlere eklemlenmifllerdir. Kitlelerin
yaflamsal ihtiyaçlar›n› karfl›lama gerekçesiyle, neoliberal
sosyal politikan›n uygulay›c›s› haline gelmifl ve hareket
kabiliyetlerini önemli ölçüde yitirmifllerdir.
Arjantin’de solun fraksiyoner yap›s› farkl› sektörleri bir
araya getirmek bir yana, piquetero örgütlenmelerini
fraksiyonlaflt›rarak bu parçal›l›¤a hizmet etmifl; bildirilerde kalan birlik ve iktidar mücadelesi ça¤r›lar› radikal solun parçal›l›¤›n›, orta s›n›flar›n Peronizmle kuvvetli ba¤lar›n› aflamam›flt›r. Bir süre sonra piqueteros
hareketi, hükümetin iflsizlere yönelik gelir deste¤i da¤›t›mlar›n› yürüten gruplara dönüflmüfltür.
Brezilya’da ise iflçi hareketinin bürokratik liderlikler kanal›yla ‹flçi Partisi’ne ba¤l› olmas› karfl›s›nda tek güçlü ilerici toplumsal hareketi temsil eden MST, ‹flçi Partisi ile girdi¤i ittifak nedeniyle bir bürokratikleflme, durgunluk ve gerileme evresine girmifltir. Toprak reformunun ilerletilmesi vaadine karfl›l›k PT’ye seçimlerde destek veren ve iflgalleri durduran MST, vaat edilenin çok
TOPLUMSAL HAREKETLER
gerisinde bir toprak da¤›t›m program› ve MST’li ailelerin g›da ihtiyaçlar›n› gidermeye yönelik asgari gelir
deste¤i alm›flt›r. MST’nin savunucular› bu durum karfl›s›ndaki elefltirileri “MST 1,5 milyon ailenin karn›n›
doyurmak zorunda”2 sözleriyle yan›tlam›fllard›r. Gündelik ç›kar mücadelesini politik mücadelenin önüne koyan bu anlay›fl ve MST’nin bu anlay›fl nedeniyle düfltü¤ü durum, “iktidar olmadan toplumsal de¤iflim”3 yaklafl›m›n›n s›n›rlar›na dair önemli bir ders içermektedir.
“‹ktidar olmadan toplumsal de¤iflim” yaklafl›m›na referans olarak gösterilen Zapatistalar da, 1994 isyan›n›n
ard›ndan çekildikleri Chiapas eyaleti s›n›rlar› içindeki
bekleyifllerini anlaflma imzalanan hükümetlerin yerli
halk›n taleplerine yan›t vermemesi üzerine bozdular.
Temmuz 2005’te yeni bir deklarasyon yay›nlayan hareket, Meksika çap›nda neoliberalizme karfl› mücadele
eden bütün toplumsal kesimleri, “parlamentarizme kap›lar› kapayan bir politik mücadele içinde” ezilenlerin
siyasetini birlikte örgütlemeye ça¤›rd› ve bu ça¤r›y› örgütlemek için “Öteki Kampanya” adl› ulusal bir kampanyaya bafllad›. Zapatistalar’›n bu ç›k›fl›, neoliberal
egemenlik iliflkilerini koruyan devlet ayg›t› oldu¤u yerde kald›¤› sürece, silahl› bar›fl süreciyle korunan yerel
iktidar organlar›n›n da “baflka bir dünya kurmaya” yetmedi¤ini do¤ruluyordu. Ne var ki, Chiapas’taki mücadelesinde h›zla geliflen hareket ülkenin öteki alanlar›nda görünür bir baflar› elde edemedi. Bu durumun gerekçesi, Chiapas’›n ülkenin di¤er bölgelerine göre daha derin çeliflkilere sahip olmas› olamazd›. Çünkü 2006
yaz›nda, baflkanl›k seçimlerine, merkez-sol’un aday› Luis Obrador aleyhine hile kar›flt›r›lmas›na isyan eden
baflkent Meksiko City’nin yoksullar› aylar boyunca baflkent meydan›n› iflgal alt›nda tutan bir eylem sürecine
girecekti. Ayn› dönemde Oaxaca eyaleti bir ö¤retmen
grevinin, yerlilerden kad›nlara, üniversitelilerden kent
yoksullar›na kadar genifl halk kesimlerinin kent isyan›na dönüflmesine ve bu isyanc› kitlenin bir halk meclisi kurarak eyaleti alt› ay boyunca sokaktan yönetmesine sahne olacakt›. Bu süreçte üç isyan dinami¤i aras›nda organik bir ba¤ kurulmas›nda rol alabilecek olan
Zapatistalar, böylesi bir rolü reddettiler. “Obrador, politikac›lar s›n›f›na aitti; Oaxaca ise kendi yolunu çizmeliydi.” Parlamenter siyasetin çürümüfllü¤üne yönelik
elefltiri, neoliberalizme yönelik tepkilerini parlamenter
kanalla dile getiren Meksiko City’li kent yoksullar›n›n
hiçe say›lmas›na ve hareketler aras› yatay iliflkiye yap›lan afl›r› vurgu da Oaxaca isyan›n›n yaln›z b›rak›lmas›na yol açt›. Meksiko City’deki hareket uzun bir direniflin ard›ndan geri çekildi, Oaxaca da devlet terörüyle bast›r›ld›.
Venezüella da bu çat›flmac› evreyi kendi özgünlü¤ü
içinde yaflad›. Caracazo ayaklanmas›ndan itibaren sosyal demokrasi ve H›ristiyan demokratlar gibi geleneksel partiler iflas etti. 1998’de iktidara gelen Chavez
ise popülist-ulusalc› bir programla, bir yandan yoksullar›n temel yaflamsal ihtiyaçlar›n› karfl›lamaya bir yandan da ülkeyi ABD emperyalizmine ba¤›ml›l›ktan kurtaracak önlemler almaya çal›flt›. Daha adil bir gelir
paylafl›m›, ulusal refah›n art›r›lmas› ve temel hizmetlerin yayg›n ve paras›z hale getirilmesi için petrol zenginli¤ini kamusal denetim alt›na almaya çal›flan Chavez’in ABD emperyalizmden kurtulufl fleklindeki “ulusal” hedefleri, ulusun yaln›zca bir bölümü taraf›ndan
sahiplenildi. Chavez’in anti-emperyalist program› Nisan
2002’de askeri darbe; 2002-2003’te sermaye, bürokrasi
ve orta s›n›flar›n üç ay süren petrol sektörü lokavt ve
grevleri; 2005’te ABD’nin do¤rudan müdahil oldu¤u
geri ça¤›rma referandumu ile engellenmeye çal›fl›ld›.
Chavez iktidar› kent yoksullar› taraf›ndan sahiplenildi
ve korundu. Ordu içindeki “ilerici klikler”, ancak kent
yoksullar›n›n kitlesel hareketi sayesinde sahneye ç›kabiliyordu. Bu durum, anti-emperyalist mücadelenin yoksul emekçi s›n›flara darald›¤›n›n iflaretiydi. Chavez’in
emekçi s›n›flara yönelimi ve politik vurgular›n›n ulusalc›l›ktan sosyalizme kaymas› Nisan 2002-2005 aras›ndaki bu mücadelelerin ard›ndan belirginlik kazand›.
Chavez program›n› kent yoksullar›n›n kitle hareketi
deste¤inde yürüttü¤ü gibi Venezüella’n›n devrim sürecinde bu kitlelere yaln›zca destekçi/taraftar rolü biçmedi. Daha sonra komünal konseylere dönüfltürülen ve
Venezüella Birleflik Sosyalist Partisi’nin kuruluflunda
asli rol biçilen mahalle komiteleri ve öz-yönetim organlar›nda örgütledi¤i kent yoksullar›n› devrimin öznesi haline getirmek için çal›flt›. Bu süreç asl›nda Bolivya’daki kitle seferberli¤i ile parlamenter mücadele yöntemlerinin bir arada kullanan bir çizgiyle radikal toplumsal dönüflümlerin gerçeklefltirilmesi yolunun, afla¤›dan yukar› bir toplumsal hareket arac›l›¤› ile de¤il hükümet arac›l›¤›yla yukar›dan afla¤› kurulmas›yd›.
2005-2006 sonras›: denge evresi
Neoliberalizme karfl› direnifl hareketleri, 1989-2006 aras› dönemde sol hareketin ideolojik-politik yetersizlikleri, karfl›devrimci fliddet ve neoliberal sosyal politika taraf›ndan belirlenen s›n›rlara dayan›ncaya kadar sürekli
çat›flma halinde geliflti. Bu s›n›rlara dayan›ld›¤›nda ise,
ne egemen s›n›flar›n kitle hareketinin kazan›mlar›n› geri alabildi¤i ne de ezilen s›n›flar›n daha ileri ataklara
giriflebildi¤i bir denge durumu olufltu. Ortado¤u’daki iflgallerde bata¤a saplanan ABD, Latin Amerika’yla “ye-
79
TOPLUMSAL HAREKETLER
Brezilya’da iflçi hareketinin bürokratik liderlikler kanal›yla ‹flçi Partisi’ne ba¤l› olmas› karfl›s›nda tek güçlü ilerici toplumsal
hareketi temsil eden MST, ‹flçi Partisi ile girdi¤i ittifak nedeniyle bir bürokratikleflme, durgunluk ve gerileme evresine girmifltir. MST’nin bu deneyimi, toplumsal hareketlerin ba¤›ms›zl›klar›n› korumas›n›n önemini ortaya koymaktad›r.
terince ilgilenemedi¤i” için yeterli deste¤i bulamayan
oligarfliler halk hareketleri karfl›s›nda s›n›rl› sald›r›lara
giriflebildiler. Ancak, ABD, halk hareketleri taraf›ndan
püskürtülen karfl›devrimci giriflimlerin imdad›na yetiflemediyse de, darbeler, lokavtlar, kontrgerilla eylemleri
eksik olmad›. Sa¤›n kaleleri korundu. Proletarya diktatörlü¤ü ve toplumsal mülkiyet konusunda ideolojik-politik bir netlikten yoksun olan radikal sol liderlikler, sürekli enselerinde hissettikleri karfl›devrimci tehdidin de
etkisiyle özel mülkiyet ve burjuva devlet ayg›t›na kökten müdahalelerde bulunmaktan kaç›nd›. 2001-2007 aras›nda dünya piyasas›n›n sürekli genifllemesi de, hem
egemen s›n›flar›n hem de ezilen s›n›flar›n beklentilerine k›smen de olsa yan›t üretebilecek çeflitli bölüflüm
mekanizmalar›n›n iflletilmesine olanak sa¤lad›. Bu durum, gündelik ç›karlara odaklanan toplumsal hareketleri merkez sol politikalar karfl›s›nda hareketsizlefltirdi.
Solun 2005-2006 sonras› dönemdeki ideolojik-politik
gelifliminde bu denge durumu belirleyici oldu.
Latin Amerika’da 2005-2006 dönemi neoliberalizme
karfl› geliflen kitle mücadelelerinin sonuçlar›n›n topland›¤› bir dönem oldu ve k›ta yeni bir politik haritaya
80
kavufltu. Venezüella, Bolivya, Ekvador ve Nikaragua’da
toplumsal hareketlerin deste¤ine sahip radikal sol hükümetler; Arjantin ve Brezilya’da bir tür neoliberal sosyal politikayla kitle hareketlerini sönümlendirerek neoliberal programlar› ilerleten merkez sol hükümetler;
Meksika ve Kolombiya’da ABD deste¤iyle ayakta kalan gayr› meflru neoliberal sa¤ hükümetler.
Küba ile ittifak içindeki Venezüella ve Bolivya’n›n
“21. yüzy›l sosyalizmini kurma” iddias›n› ortaya koymas› ve Ekvador ve Nikaragua liderliklerini de etki
alanlar›na almas› ile Latin Amerika bir kez daha sosyalizme do¤ru giden yollar› tart›flmaya bafllad›.
21. yüzy›l sosyalizminin neoliberalizme ve emperyalizme karfl› olaca¤› noktas›nda kimsenin itiraz› yok ancak
anti-kapitalizm noktas›nda problemler var. Ayr›ca gittikçe fliddetlenen bir darbe tehdidi alt›ndaki sol hükümetlerin radikal reformcu çizgileri d›fl›nda, 21. yüzy›l
sosyalizmine nas›l gidilece¤ine iliflkin ortaya konmufl
bir yan›t da yok. Bu sorun, 21. yüzy›l sosyalizminin
politik öznesi ve kurumsal çerçevesine iliflkin belirsizliklerin de temelinde yat›yor. Anti-kapitalizme flüpheyle yaklafl›lmas›na yol açan temel tart›flma bafll›klar›n›
TOPLUMSAL HAREKETLER
“maddi koflullar, yani üretici güçlerin geliflmifllik düzeyi” ve “sosyalist dönüflümün öznesi” oluflturuyor.4
1.1.2. Sosyalizmin maddi koflullar›
Latin Amerika kapitalizmi, tüm yeni sömürge ekonomileri gibi görece az geliflmifl bir özellik göstermektedir. Bu noktada iki ayr› yaklafl›m ortaya ç›k›yor. Kapitalist bir geliflmeyle bu geri kalm›fll›¤› aflal›m ya da
sosyalist bir yoldan ilerleyelim. Küreselleflme koflullar›
alt›nda perifer bir ülkede sosyalizme geçilemeyece¤i ve
ilerici bir kapitalizm gelifltirilmesinin zorunlu oldu¤u gibi bir yaklafl›m da var.5
Venezüella ve Bolivya prati¤i ise, yeni sömürge ülkelerde burjuvazinin, ekonomik gerili¤in afl›lmas›nda yard›mc› bir unsur olmak bir yana bu az geliflmifllik görüntüsünün as›l müsebbibi oldu¤unu gösteriyor. Emperyalist tahakkümün tahrip edici sonuçlar› karfl›s›nda burjuvaziden medet uman yaklafl›mlar, yeni sömürgelerde
emperyalist tahakkümün “yerel” burjuvazi arac›l›¤›yla
kuruldu¤u ya da bir baflka deyiflle emperyalizmin içsel
bir olgu oldu¤u gerçe¤ini göz ard› ediyor. Gerek Venezüella’da gerek Bolivya’da ülke zenginliklerinin korunmas›, halk›n ihtiyaçlar›n›/ulusal refah› gözeten bir
sanayi ve ticaret stratejisinin belirlenmesi yönündeki giriflimlerin pratikte yaln›zca yoksul emekçi kitlelerce
desteklenmesi ve “yerel burjuvazinin” fliddetli muhalefetine ve bozgun giriflimlerine u¤ramas› da bu gerçe¤i
tekrar tekrar gösteriyor.
1.1.3. Sosyalizmin öznesi
K›ta siyaseti üzerinde etki sahibi kimi sol entelektüel
çevreler sosyalist dönüflümün öznesinin bulunmad›¤›
inanc›ndalar. Bunu da, sanayi proletaryas›n›n zay›flamas›yla gerekçelendiriyorlar. Ancak k›tada sanayi proletaryas› peflinde koflan bir radikal sol önderlik olmad›¤› gibi, neoliberalizmin s›n›f çeliflkilerinin alan›n› geniflletmesi ve yayg›n bir mülksüzleflme ve proleterleflmeye
yol açmas› nedeniyle, sosyalist mücadelenin öznelerini
çeflitlendirdi¤i ve ço¤altt›¤›n› ifade edenlerin say›s› da
giderek art›yor.
Burjuvazinin klasik anlamda sanayinin sonunu getirmekle meflgul oldu¤u bir ça¤da, sosyalist dönüflümün
öznesini sanayi proletaryas›yla s›n›rlama gayreti, ya kötü niyetli bir çabad›r ya da “s›n›f›n statik de¤il dinamik bir olgu, bir nesne de¤il bir iliflki oldu¤u” gerçe¤ini gözden kaç›rmaktad›r. S›n›f› diyalektik bir yorumla üretim araçlar› karfl›s›ndaki ortak konumlar›n›n yan›
s›ra, “ortak deneyimlerinin sonucu olarak aralar›ndaki
ç›kar›n özdeflli¤ini, ç›karlar› kendilerininkinden baflka
olanlara göre duyumsayan ve ifade eden insanlar”6 ola-
rak tan›mlad›¤›m›zda ise yukar›da bahsi geçen toplumsal hareketlerin do¤ufl ve gelifliminin, yeni iflçi kitlelerinin, sermayeden ve emperyalizmden ba¤›ms›z ç›karlara sahip bir s›n›f olarak filizleniflini ifade etti¤i görülüyor.
Neoliberalizme karfl› geliflen toplumsal hareketler emperyalist kapitalist sistemle rejimler devirecek ölçüde
sert çat›flmalara giriflmifllerdir. Buna karfl›n pek çok örnekte sektörel parçal›l›k sorununu aflamad›klar›, gündelik ç›karlar u¤runa gerici politikalara da yedeklenebildikleri, siyasal iktidara talip olmad›klar› ya da hükümet olarak iktidara geldiklerinde devlet ayg›t›n›n kökten bir dönüflümüne giriflmedikleri de bilinmektidir. Yani sermaye ve emperyalizmle somut çat›flma içindeki
yeni iflçi kitleleri, sektörel/gündelik ç›karlar› ile genel/tarihsel ç›karlar› aras›ndaki ba¤› göremiyor ve “kendi ç›karlar›n›n, modern siyasal ve toplumsal sisteminin
tümüyle uzlaflmaz bir biçimde çat›flt›¤›n›n bilincine”7
varam›yor. ‹flte tam burada, iflçi s›n›f›n›n, politik iktidar›n ve toplumsal dönüflümün politik öznesi olarak örgütlenmesi sorunu ortaya ç›kmaktad›r.
fiu anda ideal bir politik öznenin varl›¤›ndan söz edilemese de, bu politik öznenin oluflumu aç›s›ndan belirli bir ilerleme kaydedildi¤i teslim edilmeli. Sosyalizme
Do¤ru Hareket (MAS) yeni toplumsal hareketler taraf›ndan, farkl› sektörel hareketlerin taleplerini birlefltiren
bir politik program etraf›nda iktidar mücadelesi verme
hedefiyle kurulan ilk örgütlenme oldu. Venezüella’daki
radikal dönüflüm sürecinin ancak emekçi s›n›flara dayanarak ilerletilebilece¤ini ve emekçi s›n›flara dayanan
bir politik ayg›t bulunmad›¤›n› gören Chavez liderli¤i,
devrimi ileriye tafl›yacak aktör olarak, emekçilerin taban örgütlenmeleri (komünal konseyler) üzerinde yükselen Venezüella Birleflik Sosyalist Partisi’nin (PSUV)
inflas›na giriflti. Zapatistalar, 2006’dan bu yana, ulusal
çapta düzen d›fl› yeni bir politik aktör oluflturmak için
kampanya yürütüyorlar. MST, Lula hükümeti karfl›s›nda elefltirel deste¤ini sürdürürken di¤er muhalif hareketlerle çeflitli platformlar oluflturarak ortak bir mücadele yürütmenin yollar›n› ar›yor. Karfl›devrim, toplumsal hareketlerin neoliberalizme karfl› mücadelesi karfl›s›nda kendini belirginlefltirdi¤i ölçüde, bu aray›fllar da
politik program ve stratejilerini netlefltiriyorlar.
Her ne kadar h›zl› bir geliflim seyri içinde önemli ilerlemeler kaydetmifllerse de, toplumsal hareketlerin aflamad›¤› ciddi bir dizi sorun vard›r. Bugünkü duraklaman›n temelinde henüz somut çözümler üretilememifl
bu sorunlar yatmaktad›r. ‹flçi s›n›f›n›n parçal›l›¤› karfl›s›nda bütünselli¤ini, gündelik ç›karlara zafiyeti karfl›s›n-
81
TOPLUMSAL HAREKETLER
da tarihsel ç›karlar›n› savunacak; “kendi ç›karlar›n›n, siyasal ve toplumsal sistemin tümüyle uzlaflmaz bir biçimde çat›flt›¤›n›n bilincine” varmas›n› sa¤lay›p devlet
ayg›t›n›n kökten dönüflümünü hedefleyen bir iktidar
mücadelesine haz›rlayacak bir politik özne henüz yoktur. Ancak bu politik özne, sihirli formüllerle bulunmayacak; yeni iflçi s›n›f› gibi canl› bir oluflum sürecinde
a盤a ç›kacakt›r. Bu politik özne, yeni iflçi s›n›f›n› parçal›l›¤› ve bütünselli¤i, gündelik ve politik mücadelesi
içinde kavrayan, onun ba¤›ms›z ç›karlar›n› temsil ederken karfl›devrim cephesini belirginlefltiren ve mücadeleyi nihai saflaflmaya do¤ru derinlefltiren bir yap› olacakt›r. Bugün bu formdan uzak oldu¤u herkesçe bilinen
MAS, PSUV, EZLN, FARC gibi yap›lar›n varl›¤›, s›n›f mücadelesini ilerleterek bu politik öznenin oluflumuna yapt›klar› katk› ölçüsünde anlam tafl›maktad›r.
1.2. Befl Deniz’de neoliberalizme karfl› direnifl
Befl Deniz havzas› (Ortado¤u) ve Güney Asya da, Latin Amerika’daki toplumsal hareketlerle k›yaslanabilecek geliflkinlikte olmasa da neoliberalizmin krizleri ve
yeni toplumsal hareketlerin yükselifline sahne olmaktad›r. M›s›r, Bangladefl, ‹ran, Pakistan, Irak ve Körfez
ülkelerinde 2000’li y›llarda etkili iflçi, gençlik, köylü ve
kad›n hareketleri yükseldi. Bunlar Befl Deniz havzas›na baflka bir gözle bakabilmemize olanak tan›maktad›r.
Bölgenin görece sanayileflmifl ve/veya neoliberal dönemle birlikte ucuz emek cenneti olarak öne ç›kan
merkezlerinde iflsizlik, özellefltirmeler, çok düflük ücretlerle ve kölelik koflullar›nda çal›flma dayatmas›, Körfez
ülkelerindeki göçmen emek y›¤›lmas›, toprak reformu
kazan›mlar›n› korumaya çal›flan k›r yoksullar›n›n piyasa kuflatmas› alt›na al›nmas› yeni bir militan iflçi hareketleri dalgas›n› tetiklemifltir. Bu geliflme, söylemsel
düzeyde sosyalizm kadar kapitalizme de karfl› oldu¤unu öne süren ve s›n›fsal ayr›mlar› siliklefltirdi¤i fleklinde bir tür yan›lsama yaratan, ancak emperyalist-kapitalist sistemle bütünleflip neoliberal politikalar› uygulamaktan geri durmayan Siyasal ‹slam’›n kriz emareleri
ile de çak›flmaktad›r.
1.2.1. M›s›r: Militan bir iflçi hareketi do¤uyor
Uluslararas› ucuz tekstil sektörünün gözdesi M›s›r ve
Bangladefl son y›llarda giderek fliddetlenen tekstil iflçileri direniflleriyle sars›lmaktad›r. M›s›r’›n Mahalla kentinde düflük ücretler, hak gasplar›, özellefltirmeler ve
sendikal bask›lar on binlerce iflçinin kat›ld›¤› grev ve
direniflleri tetiklemifltir. Dünya bas›n›n›n “ekmek isyan›” diye yans›tt›¤› olaylar›n arkas›nda bu iflçi dinamizmi yer almaktad›r. 2007’nin bafl›ndan bu yana efli ben-
82
zeri görülmemifl bir iflçi hareketi gözlenmektedir. Yaln›zca 2009’un ilk yar›s›nda on binlerce iflçinin kat›ld›¤› 60 grev yaflanm›flt›r. Grevlere posta iflçileri, vergi
memurlar›, tekstil iflçilerinin de dahil oldu¤u oldukça
genifl bir yelpazeden iflçiler kat›lmaktad›r.
M›s›r devlet baflkan› Hüsnü Mübarek’in ABD iflbirlikçisi otoriter rejimi karfl›s›nda tek büyük siyasal muhalefet oda¤› olan Müslüman Kardefller, emek hareketindeki bu canlanma karfl›s›nda Siyasal ‹slam’›n tesadüf
olmayan genel kriziyle karfl› karfl›ya gelmektedir. M›s›r’da, Lübnan’da, Ürdün’de ‹slamc› hareketler neoliberal de¤iflim süreçlerine yard›mc› olmufl ya da iflbirli¤i
yapm›flt›r. Tabanlar›n›n yoksullardan olufluyor olmas›
bir fleyi de¤ifltirmemektedir. Müslüman Kardefller’in, s›n›f mücadelesine seferber etmekten imtina etti¤i yoksul
taban›, flimdi radikal solun çeflitli kesimleriyle temas
içindeki bir harekete yönelmektedir. Bu durum henüz
ilerici politik arenada birebir yans›mas›n› bulmam›flt›r.
Ancak örgütsel ve politik bir yeniden oluflum sürecinin bafllad›¤› da görülmektedir. ‹flçi hareketinin, devlet
kontrollü iflçi sendikalar›n›n tekelini k›ran ba¤›ms›z militan bir sendikal örgütlenme temelinde gerçeklefliyor
olmas› ve sol unsurlar›n dahil oldu¤u hareketin çeflitli
bileflenleri aras›nda güçlü bir ba¤ bulunmas›, ileriye dönük umut veren geliflmelerdir.
1.2.2. ‹ran: Siyasal ‹slam sars›l›rken boy veren emek
hareketi
Haziran 2009’da Cumhurbaflkanl›¤› seçimi sonras› militan bir kitle muhalefeti ile sars›lan ‹ran’da neoliberalizme karfl› yeni bir emek hareketinin filizlendi¤i görülmektedir. Rejim, has adamlar›n›n iktidar kavgas› ile
sars›l›rken, rejimin politik kat›l›m mekanizmalar›nca
d›fllanan kimi toplumsal politik aktörler, bu sars›nt›dan
istifade ederek sürece müdahil olmaktad›r. Emek hareketi sokaklar› dolduran kitlelerin, ba¤›ms›z taleplerle
hareket eden s›n›rl› bir bölümünü temsil etmektedir. Bu
hareket h›zl› bir kentleflmenin yafland›¤› 2000’li y›llar›n neoliberal y›k›m politikalar› karfl›s›nda, bugün sokaklara tafl›nan kanl› çat›flmalara pek de uzak olmayan
bir mücadele prati¤inin içinde geliflti. Silahl› sald›r›, dayak, iflkence ve tutuklama, sendikal militanlar›n neredeyse gündelik hayatlar›n›n bir parças› durumunda. ‹flçileri harekete geçiren özellefltirme, iflyerlerinin kapanmas›, iflsizlik, k›sa süreli ifl sözleflmesi dayatmas›yla ifl
güvencesinin neredeyse mutlak olarak yok edilmesi,
benzinin karneye ba¤lanmas›, ücretlerin yüksek enflasyon karfl›s›nda sürekli erimesi gibi sorunlar Mahmut
Ahmedinecad döneminde zirveye ulaflt›. Yeni iflçi hareketi, y›k›ma u¤rayan kitlelerin ‹ranl› Marksist Man-
TOPLUMSAL HAREKETLER
M›s›r’da 2007’nin bafl›ndan bu yana militan bir iflçi hareketi ortaya ç›km›flt›r. Dünya bas›n›na “ekmek isyan›” diye yans›t›lan
olaylar›n arkas›nda bu dinamizm yer almaktad›r. Yaln›zca 2009’un ilk yar›s›nda on binlerce iflçinin kat›ld›¤› 60 grev yaflanm›flt›r. Grevlere posta iflçileri, vergi memurlar›, tekstil iflçilerinin de dahil oldu¤u genifl bir yelpazeden iflçiler kat›lmaktad›r.
sur Hikmet çizgisindeki ‹ran Komünist ‹flçi Partisi militanlar›, Halk›n Fedaileri kökenli devrimciler ve ‹ran
devrimi s›ras›nda petrol kentlerindeki “fiura” hareketine
önderlik eden sendikal kadrolar›n da içinde bulundu¤u
sosyalistlerce örgütlenmesi sonucunda a盤a ç›kt›.
Özellikle 2005, 2006’da baflkent Tahran’da binlerce kiflinin kat›ld›¤› grevlerle ad›ndan söz ettiren Otobüs fioförleri Sendikas› (Vahed) ve Otomotiv ‹flçileri, 2000’li
y›llarla birlikte yeniden canlanmaya bafllayan ‹ran iflçi
hareketinin en militan kesimlerini olufltururken g›da,
tekstil, e¤itim vb sektörlerinde dikkate de¤er bir potansiyeli harekete geçirebiliyorlar. 1979 Devrimi döneminden güçlü bir fiura (iflçi konseyi) deneyimi bulunan ülkede, iflyeri ve iflkolu temelli örgütlerin yan› s›ra ‘Marivan kenti iflçileri ve eylemcileri grubu’, ‘Kamyaran
kenti iflçileri ve eylemcileri grubu’ gibi küçük çapl›
kent örgütlenmeleri giriflimleri de bulunuyor. ‹flçi hareketinin yan› s›ra, 2003’te üniversitelerin özellefltirilmesi giriflimine karfl› kitlesel sokak eylemleri düzenleyen
ve fliddetle bast›r›lan ancak dinamizmini hala koruyan
bir üniversiteli gençlik hareketi de varl›¤›n› sürdürüyor.
1.2.3. Pakistan: fiafl›rt›c› benzerlik
Yolsuzlu¤a batm›fl ABD iflbirlikçisi neoliberal rejim, siyasetin büyük partisi durumunda ve ayn› zamanda eko-
nomik bir güç olan ordu ile ‹slamc› muhalefet aras›na
s›k›flan Pakistan’da da bütün olumsuzluklara karfl›n kendini hissettiren bir emek hareketi var. Pakistan sosyalist hareketinin neoliberalizme karfl› çeflitli toplumsal
kesimleri ve muhalefet odaklar›n› bir araya getiren militan bir emek hareketinin örgütlenmesi süreci içinde
yeniden infla edilebilece¤ini savunan sol kadrolar, bunu ayn› zamanda, biçimsel bir demokratikleflmeye
odaklanm›fl liberal kesimlere ra¤men hayata geçirmek
durumunda olduklar›n› aç›kl›yorlar. Pakistan’da neoliberalizme karfl› yükselen yeni emek hareketinin öne ç›kan örgütlenmesi ise Halk›n Haklar› Hareketi.
Bir tür emek hareketleri koalisyonu durumundaki Halk›n Haklar› Hareketi pek çok iflçi hareketi ile dayan›flma içinde olmakla birlikte flu anda üç büyük dinamik
üzerinde yükseliyor. Bunlardan birincisi, “Anjuman Mazarain Punjab” (AMP) ya da Pencap Topraks›zlar (Ortakç›lar) Kirac›lar Hareketi’dir. 280 bin dönümlük kamu arazisinde geçimini sürdüren Pencapl› topraks›zlar,
Müflerref rejimi döneminde topraklar›ndan sürülmeye
zorlanm›fl ve buna karfl› direniflleri ile askeri rejime
karfl› direniflin sembolü haline gelmifllerdir. ‹kinci hareket, Bütün Pakistan Gecekonducular (Katchi Abadis)
‹ttifak›’d›r. Gecekondu y›k›mlar›na karfl› mücadele eden
hareket, Müflerref darbesi karfl›s›nda ilk muhalefet ha-
83
TOPLUMSAL HAREKETLER
‹ran’da iflçileri harekete geçiren özellefltirme, iflyerlerinin kapanmas›, iflsizlik, k›sa
süreli ifl sözleflmesi dayatmas›yla ifl güvencesinin neredeyse mutlak olarak yok
edilmesi, benzinin karneye
ba¤lanmas›, ücretlerin yüksek enflasyon karfl›s›nda sürekli erimesi gibi sorunlar
Mahmut Ahmedinecad döneminde zirveye ulaflt›. Özellikle 2005, 2006’da baflkent
Tahran’da binlerce kiflinin
kat›ld›¤› grevlerle ad›ndan
söz ettiren Otobüs fioförleri
Sendikas› ve Otomotiv ‹flçileri, 2000’li y›llarla birlikte yeniden canlanmaya bafllayan
‹ran iflçi hareketinin en militan kesimlerini oluflturuyor.
reketlerinin örgütçülerinden olmufltur. Pek çok kentte
hala aktif olan hareket, y›k›mlar›n durdurulmas›n› ve
gecekondu bölgelerinin ›slah›n› talep etmektedir. Üçüncü hareket de, neoliberal “büyük kalk›nma” hamlesinin
ürünü olan büyük baraj ve su kanallar› projeleri nedeniyle yaflam alanlar›n› terk etmeye zorlanan yerli cemaatlerin, küçük köylülerin ve bal›kç›lar›n çevre ve
toprak direnifllerini bir araya getiren “Sindu Bachao
Tarla” (‹ndus Nehrini Kurtar›n) “Chashma Lok Sath”
(Chashma Halk Meclisi) adl› flemsiye örgütleridir.
Pakistan sendikal hareketinde önemli geliflmeler yaflanm›flt›r. Pakistan Telekomünikasyon Limited fiirketi’nin
(PTCL) özellefltirilmesine karfl› 2005’te verilen mücadele toplumsal muhalefetin önünü açm›flt›r. Askeri yönetimler, yolsuzluk yapan neoliberal partiler, Siyasal ‹slam ve devlet güdümlü sendikac›l›¤›n esir ald›¤› Pakistan toplumunda, sosyalistlerin ve iflçi s›n›f›n›n,
1970’lerden sonra yeniden etkili bir flekilde sahne alabilece¤i a盤a ç›km›flt›r. Bu süreç sol ve emek hareketi aç›s›ndan bir tür güven tazeleme ifllevi görmüfltür.
Sol içi ayr›l›klar›n flafl›rt›c› bir flekilde geriye itildi¤i bir
örgütlenme süreci içinde kitleler harekete geçirilerek,
grevlerle, kitle eylemleriyle sendikal bürokrasiyi aflan
bir dinamizm yarat›lm›fl ve özelleflme süreci bir süre
ertelenmifltir. Emek hareketinin üzerine örtülü 30 y›ll›k
ölü topra¤›n› atan bu hareket yenilmifl, ancak Pakistan
soluna ve emek hareketine daha ileri at›l›mlara haz›rlanmak için önemli bir deneyim sa¤lam›flt›r. Bu deneyimi Halk›n Haklar› Hareketi’nin önde gelen militanlar›ndan As›m Seccad Ahtar flu sözlerle ifade etmektedir: “Solun bir özelefltiriye giriflmesi ve kitle hareket-
84
lerini etkilemeye çal›flan asi ve afl›r› bir grup olmaktan ç›k›p ayr› ve özerk bir siyasi güç olarak yeniden
canlanmay› nas›l sa¤layaca¤› üzerinde düflünmesi önemlidir. Sol ba¤›ms›z bir siyasi güç olarak var olacaksa,
bu türden kitle hareketlerini etkisi alt›na almas›n›n, politiklefltirmesinin ve devlete karfl› gerçek bir meydan
okuma oluflturacak flekilde benzer baflka hareketlerle
iliflkilendirmesinin gere¤ine dair kuflkuya yer yoktur.”
1.2.4. Irak: Üçüncü bir yol var
ABD iflgalinin ard›ndan, din ve etnisite temelli bir siyasi yeniden yap›lanmaya zorlanan, emperyalist iflgal
ile a¤›rl›kla Siyasal ‹slam’›n çeflitli fraksiyonlar›n›n
kontrolündeki bir silahl› direnifl aras›na s›k›flan Irak’ta,
tüm bu kuflat›lm›fll›¤a ra¤men sol bir seçene¤in hayat
bulabilece¤i görülmüfltür.
Saddam rejimi döneminde ülke d›fl›na kaçmak zorunda
kalan sol kadrolar iflgalin ard›ndan geri dönmüfl; iflgalin tetikledi¤i iflsizlik, özellefltirme, maafllar›n ödenmemesi, sendikal bask›, gündelik yaflam›n sürdürülmesindeki zorluklar, ‹slamc› hareketlerin sendikalara, kad›nlara ve üniversiteli gençli¤e yönelik sald›r›lar› gibi sorunlar karfl›s›nda çeflitli eylemler örgütlemeye giriflmifltir. Irak Komünist ‹flçi Partisi ve çevresindeki ba¤›ms›z sosyalist kadrolar›n giriflimiyle bafllayan sendikal örgütlenme çabalar› sonucunda Irak ‹flsizler Sendikas›,
Irak ‹flçi Konseyleri ve Sendikalar› Federasyonlar› kurulmufltur. ‹flgalin ilk y›l›ndan itibaren kitlesel iflsiz eylemleri, grevler, özellefltirme ve tafleronlaflt›rma karfl›t›
direnifller örgütlenmifltir. Mahallelerde, mezhep çat›flmalar›n›n ve iflgal güçlerinin yaratt›¤› güvenlik sorununa
TOPLUMSAL HAREKETLER
karfl› milis güçleri oluflturulmufl, mahalle örgütlenmesinin merkezine, temel ihtiyaçlar›n› karfl›lamakta zorlanan
halk›n gündelik yaflam›n›n dayan›flma temelinde kolaylaflt›r›lmas› için, bir tür küçük belediye ve e¤itim merkezi olarak ifllevlendirilen Halkevleri (Beyt-ül Cemahir)
konulmufltur. Kad›n ve ö¤renci örgütlenmeleri de oluflturan bu hareket, daha sonra tüm bu mücadeleleri bir
çat› alt›nda birlefltirmek için Irak Özgürlük Kongresi’ni
(IFC) oluflturmufltur.8
Mezhep ve etnik ayr›m gözetmeksizin halk› ortak sorunlar› temelinde bir araya getiren Halkevleri’nin mahallede oynad›¤› bu birlefltirici rolü, IFC de ülke çap›nda oynayabilmifltir. Basra petrol sahalar›nda iflgalin
en ezici döneminde gündeme gelen tafleronlaflt›rma sald›r›s›n›, Dick Cheney’in flirketi Halliburton’un tafleronu
KBR’yi kovarak durduran Güney Petrol ‹flçileri Sendikas›’n›n lideri Hasan Cuma Awad da IFC’ye kat›lm›flt›r. Mezhep ayr›mlar›n› ve etnik çat›flmay› reddeden bir
‹slamc› olan Awad, iflgale karfl› s›n›f temelli mücadelenin sembollerinden biri haline gelmifltir. ‹flgal güçleri ile Siyasal ‹slam’›n çapraz atefli alt›ndaki IFC’nin iflsizlere, iflçilere ve yoksul mahallere yönelik bu örgütlenme deneyimi Irak’ta üçüncü bir yolun var olabilece¤ini ispatlam›flt›r. ABD askerleri özellefltirmelerin
bafllamas›yla efl zamanl› olarak çekilir, aç›k iflgal yerini giderek gizli iflgale b›rak›rken, gündeme gelen yeni
çat›flmada solun bu birikiminin Siyasal ‹slam karfl›s›nda önemli bir avantaj oluflturaca¤› ve önümüzdeki dönemde Irak’ta solun ve emek hareketinin etkili bir aktör haline gelece¤ini öngörmek zor de¤ildir.
Ancak uluslararas› zirvelerin protestosu ile s›n›rl› olan
ve gerek bileflimi gerekse talepleri aç›s›ndan oldukça
amorf bir nitelik arz eden bu hareket, en genifl anlam›yla sermayenin insanl›k üzerindeki mutlak tahakkümüne itiraz ettikten ve deyim yerindeyse sermayenin
çokuluslu örgütlerinin faças›na bir çizik att›ktan sonra
birkaç y›l içinde geri çekilmifltir. Tabii, bu geri çekiliflle neoliberal sald›r›n›n yaratt›¤› çeliflkiler ortadan
kalkmam›fl, yeni ve daha ileri bir karfl› ç›k›fl öncesi bir
biriktirme süreci bafllam›flt›r. Avrupal› emekçilerin kazan›lm›fl haklar›n›n ortadan kald›r›lmas›n› öngören Avrupa Anayasas› May›s-Haziran 2005’teki oylamalarda
iflçi sendikalar›n›n etkin kampanyalar yürüttü¤ü Fransa
ve Hollanda referandumlar›nda reddedildi. Neoliberalizmin yoksullaflt›r›c› ve güvencesizlefltirici etkisi ile yurttafll›k haklar›ndan d›fllanma sorununu yaflayan göçmenler, önemli bir göçmen ve mülteci nüfusu bar›nd›ran
Fransa ve Yunanistan’da anl›k patlamalarla tetiklenen
kitlesel ayaklanmalarla sahne ald›lar. E¤itimde özellefltirme ve ifl güvencesini ortadan kald›rmaya yönelik giriflimler, son y›llarda Almanya, ‹talya, Fransa ve Yunanistan’da kitlesel ö¤renci eylemlerini tetiklemifltir.
Milyonlar› soka¤a dökerek neoliberal yasalar›n geçiflini
Befl Deniz havzas›ndaki yeni hareketlere yönelik bu k›sa bak›fl›n bize gösterdi¤i, solun emperyalizm ve Siyasal ‹slam karfl›s›ndaki ezikli¤ini atmas›, Befl Deniz’de
önemli bir dinami¤in temsilcisi oldu¤unu bilince ç›karmas› gerekti¤idir. Güncel geliflmeler, yoksul halk içinde önemli bir örgütlülü¤e sahip olan Siyasal ‹slam’›n
krizinin, küresel krizin de itkisiyle derinleflece¤ini ve
burada avantaj›n, ezilen kitlelerin temsilcili¤ini geçici
olarak yitirmifl olan sola geçti¤ini göstermektedir.
2. Geliflmifl kapitalist ülkeler
Geliflmifl kapitalist ülkelerde ise, “refah devleti” uygulamalar›n›n terk edilmesi; eme¤in güvencesizlefltirilmesi, yoksullaflma ve bunlarla iç içe büyüyen göçmen sorunu etraf›nda geliflen hareketleri tetiklemektedir.
1980’lerin bafl›nda iflçi hareketlerini ve solu ezerek ya
da teslim alarak elde etti¤i zaferinin ard›ndan, neoliberalizme karfl› ilk büyük karfl› ç›k›fl Dünya Ticaret Örgütü toplant›s›n›n engellendi¤i 1999 Seattle protestolar›
ile sahne alan küreselleflme karfl›t› hareketten gelmifltir.
85
TOPLUMSAL HAREKETLER
durduran ö¤renci hareketi, veliler ve e¤itim emekçileri
ile birlikte hareket ederek, iflçi ve göçmen eylemleriyle dayan›flarak gençlik mücadelesine toplumsal harekette sürükleyici bir ifllev kazand›rm›flt›r. Yunanistan’da
2008 yaz›nda patlak veren isyanda ö¤rencilerin, göçmenlerin ve kamu emekçileri sendikalar›n›n ayn› anda
harekete geçmesi tesadüfi bir çak›flma de¤il, ç›karlar›
özdefl olanlar›n ç›karlar› karfl›t olanlara karfl› bir araya
gelerek toplumsal dönüflümün yeni öznesinin oluflumunda bir ileri ad›m atmas›d›r.
Ancak geleneksel sol partiler Avrupa’daki bu hareketlerin geliflimini ilerletmek bir yana, bu hareketlerin taleplerini karfl›s›na alan programlara sahiptir. Avrupa sol
partilerinin bu krizi Alman Die Linke gibi yeni oluflumlar› tetiklemifltir, ancak merkez-solun elefltirisi ve
yeni hareketlerin taleplerini kucaklama hedefi üzerine
infla edilen bu partilerin sokakta oluflan tepkiyi ilerletebilece¤i oldukça flüphelidir. Bu partiler emperyalizm
ve kapitalizm karfl›s›nda köklü bir elefltiri getirmekten
kaç›nmaktad›r. Geleneksel merkez-solun ve onun elefltirisi içinde geliflen yeni sol partilerin bu geri pozisyonu yak›n gelecek aç›s›ndan iki olas› sonuca iflaret etmektedir. Neoliberalizme karfl› hareketler içinde, merkez sola umut ba¤lamakla fazla vakit kaybedilmeden,
radikal sol oluflumlar tetiklenebilir. ‹flçi, gençlik ve göçmen hareketinin dinamizmi ve bir araya gelme e¤ilimleri bu olas›l›¤› desteklemektedir. Neoliberalizme karfl›
tepkileri ilerletecek bir sol çizginin oluflturulamamas›
durumunda ise, ikinci olas›l›k devreye girecek, orta s›n›flar ve iflçi s›n›f› içinde ›rkç›/milliyetçi e¤ilimler t›rmanacak ve afl›r› sa¤ güçlenecektir. Afl›r› sa¤›n Avrupa genelindeki yükselifli ve kriz sonras›nda göçmen iflçi karfl›t› söyleme sar›lan bir sendikal çizginin varl›¤›
ise bu tehdidin ciddiyetini ortaya koymaktad›r.
3. Reel sosyalizm sonras› ülkeler
Neoliberalizme karfl› mücadele eski reel sosyalist ülkelerde de özgün biçimler alt›nda ortaya ç›kmaktad›r. Kapitalizme geri dönüflle birlikte piyasa iliflkilerinin ve
metalaflman›n sosyal haklar alan›nda yaratt›¤› tahribat;
devlet korumas›n›n kalkmas› ve topra¤›n özel mülkiyetlefltirilmesi tehdidi kentsel ve k›rsal kesimde, reel sosyalizmin hala yitirilmemifl kazan›mlar›n› korumaya yönelik itirazlar›, hareketleri tetiklemifltir. Do¤u Avrupa
ülkelerinde özellikle Avrupa Birli¤i’ne girifl süreci ile
piyasa zorlamas› alt›nda y›k›ma sürüklenen çiftçiler, tar›msal üretimin piyasa koflullar›na teslim edilmesine
karfl› ç›kmaktad›r. Polonya’da, bu çiftçilerin kurdu¤u
örgütlerden en radikali olan Öz Savunma (Sammobra)
Partisi tar›mda devletçili¤i savunmakta, ekonominin bü-
86
tünüyle piyasaya terk edilmesine karfl› ç›kmaktad›r.
Hatta kapitalist dönüflümde d›fllananlar›n partisi olarak
an›lmaktad›r. Öz Savunma küçük burjuva karakterli bir
örgüt olmas›na karfl›n, iflçi ve köylülerin ittifak› slogan›n› yeniden dillendirmekte ve maden iflçilerini, hastabak›c›lar› ve ö¤retmenleri destekleyerek, s›n›f mücadelesinin çeflitli biçimleriyle kaynaflmaya yönelmektedir.
Bir di¤er örnek de Mao sonras› Çin için verilebilir.
H›zl› bir kapitalistleflme yaflayan Çin’de, tar›msal üretimde piyasaya yönlendirilmifl olmakla birlikte, mülkiyet ve tar›msal üretime kat›l›m biçimleri aç›s›ndan Mao döneminin reformlar› ana hatlar›yla korunmaktad›r.
Çin’in 400 milyonluk köylü nüfusu güçlü iç örgütlülü¤ünü ve dinamizmini korumakta ve rejim, bu örgütlülük karfl›s›nda tar›msal arazilerin kullan›m› konusunda
kapitalist bir dönüflümü en az›ndan orta vadede gerçeklefltirmeyece¤ine iliflkin taahhütte bulunmaktad›r. Tar›m
arazilerine zarar verecek biçimde maden oca¤› vb. tesislerin iflletilmesinin binlerce kiflinin kat›ld›¤› köylü
ayaklanmalar› ile karfl›lanmas›, köylü hareketinin dinamizmine iliflkin bir ipucu verebilir. Çin, bilgi ak›fl›
önündeki engeller ve egemen medyan›n seçicili¤i nedeniyle d›fl dünya taraf›ndan pek bilinmeyen büyük bir
iflçi dinamizmine sahiptir. 2000’li y›llarla birlikte her
gün yüzlerce militan iflçi eylemine sahne olan Çin’de,
devlet güdümlü Tüm Çin ‹flçi Sendikalar› Federasyonu’nun tekeli k›r›lm›fl, hükümet yetkilileri, yasal anlamda temsilci olarak kabul etmedikleri iflçi militanlar› ile
pazarl›k masas›na oturmak zorunda kalm›flt›r. 2008’de
a盤a ç›kan bu geliflmenin, s›n›f mücadelesi aç›s›ndan
“birkaç y›l öncesine kadar hayal bile edilemez” derecede büyük bir de¤iflim oldu¤u ifade edilmektedir. Komünist Parti’nin kapitalist, ülkenin tek sendikas› olan
resmi sendikan›n da iflçi s›n›f›n›n sermaye karfl›s›ndaki
ç›karlar›yla alakas›z oldu¤u Çin’de, kölelik dahil a¤›r
çal›flma koflullar› alt›nda çok düflük ücretlerle çal›flan
iflçiler, haklar›n› ancak militan ç›k›fllarla savunabilmektedir. Ancak bu tepkiler bütünlükten, organik bir iliflkiden, sistemin kökten elefltirisinden yoksundur. Son
yaflanan Uygur olaylar›nda görüldü¤ü gibi s›n›f içi çeliflkilerin etnik çat›flmalar biçiminde ortaya ç›kabildi¤i
geri e¤ilimler de yeni s›n›f hareketinin önünde ciddi
bir sorun olarak durmaktad›r.
Bu dinamizm yine de iç ve d›fl tüm engellerine ra¤men Çin’in politik hayat›nda solun yeniden filizlenmesine de efllik etmektedir. Neoliberalizmin 1980’ler boyunca bütün düflünce hayat›n› teslim ald›¤› Çin’de
1990’lar›n ortalar›na do¤ru ayd›nlar, neoliberal fikirleri
elefltirmeye bafllayarak 1990’lar›n sonlar› ve 2000’li y›llar›n bafl›nda “Çin’in Yeni-Sol”u diyebilece¤imiz bir
TOPLUMSAL HAREKETLER
e¤ilimi ortaya ç›kartm›flt›r. Yeni-Sol terimi bugünün
Çin’i ba¤lam›nda sosyal demokratlardan ulusalc›lara,
sol-ulusalc›lardan Marksist sola genifl bir kesim için
kullan›lmaktad›r. Bu farkl› kategorilerin hepsi de neoliberalizme karfl› elefltirel bir tutum içindeler ve farkl›
vurgularla Maocu döneme iliflkin olumlu bir tutuma sahiptir. Çin’in “önlenemez” yükseliflinin, kapitalizmin
önlenemez krizi ile tökezlemesi, Çin’deki bu yeni sol
e¤ilimlerin ve kitle dinamizminin önemli bir varl›k kazanmas› için elveriflli bir durum a盤a ç›karacakt›r.
4. Kriz ve anti-kapitalist kalk›flmaya
do¤ru
Bugünkü küresel kriz, mülkiyet ve iktidar iliflkileri sorununu neoliberalizme karfl› geliflen özsavunma hareketlerinin gündemine çok daha yak›c› bir biçimde sokarak, özsavunmadan anti-kapitalist bir karfl› ata¤a geçifl
aç›s›ndan ciddi olanaklar sunmaktad›r. Bir baflka deyiflle, kriz neoliberalizme karfl› hareketlerin sosyalizmin temel sorunu olan iflçi s›n›f›n›n mülkiyet ve iktidar iliflkilerinden d›fllanmas› sorununu, mücadelelerinin asli bir
unsuru haline getirmeleri aç›s›ndan bir f›rsatt›r.
Krizle birlikte imdada ça¤r›lan devlet müdahalesi, kay-
naklar› do¤rudan sermayeye ak›tmakta, gelir da¤›l›m›n›
düzeltmeye, istihdam yaratmaya ya da sosyal harcamalar›n yani di¤er ad›yla dolayl› ücretlerin art›r›lmas›na
yönelik önerileri büyük ölçüde reddetmektedir. Devlet,
bir s›n›f›n bir baflka s›n›f üzerinde egemenlik kurma
ayg›t› olarak toplumsal bölüflüm ve mülkiyet iliflkilerini düzenleyen temel araç oldu¤unu en ç›plak biçimde
göstermektedir.
Kriz, radikal sol liderliklerin hükümette bulundu¤u Venezüella, Ekvador ve Bolivya gibi ülkelerde de bir yandan halkç› politikalar izlerken bir yandan sermayenin
taleplerine yan›t verme siyasetinin sonuna iflaret etmektedir. Bu sol liderliklerin izinden giden Honduras lideri Manuel Zelaya’ya yönelik darbe, uyar›c›d›r. Radikal
sol liderlikler art›k hükümet olman›n iktidar olmaya
yetmedi¤i gerçe¤iyle yüz yüzedir. Bu durum neoliberalizme karfl› geliflen hareketler aç›s›ndan tereddütle
yaklafl›lan iktidar› ele geçirme sorununun daha ciddiyetle ele al›nmas›n› gerektirmektedir. Zira çeliflkilerin
keskinleflmesi ne radikal sol hükümetlerin ayn› flekilde
devam etmesine ne de Lula (Brezilya) ya da Krichner
(Arjantin) gibi sosyal-liberal iktidarlar›n toplumun bütünün ç›karlar›na hitap edebildi¤i yönündeki yan›lsama-
2006’da 90 bin, 2008’de 120 bin iflçi eyleminin oldu¤u Çin’de sadece 2009’un ilk üç ay›nda grev, sokak protestosu ve yol kesmelerden oluflan 58 bin eylem gerçekleflti. Bu dinamizm sayesinde devlet güdümlü sendikan›n tekeli k›r›lm›fl, hükümet yetkilileri ise yasal anlamda temsilci olarak kabul etmedikleri iflçi militanlar› ile pazarl›k masas›na oturmak zorunda kalm›flt›r.
87
TOPLUMSAL HAREKETLER
n›n sürmesine izin vermektedir.
yütecektir.
Dünya pazarlar›ndaki daralma neoliberalizmin teflvik etti¤i ihracata dayal› büyüme yolunu izleyen ülkeler aç›s›ndan da rüyay› kabusa çevirmektedir. ‹hraç pazarlar›
darald›kça üretim gerilemekte, kitlesel iflsizlikle birlikte
ücretleri daha da afla¤›ya itmeye yönelik e¤ilimler güçlenmektedir. Hala büyümesini sürdürdü¤ü için kimilerince g›ptayla bak›lan Çin dahi, 盤 gibi büyüyen ve
kentten k›ra dönüflü tetikleyen bir iflsizlik sorunuyla
karfl› karfl›yad›r. ‹hracata dayal› büyüme modelinin yaratt›¤› güvencesiz iflçi ordusu flimdi büyük bir iflsizlik
tehdidiyle karfl› karfl›yad›r. Bu durumun Latin Amerika’dan Asya’ya, ihracata dayal› büyüme modelini ve
üretim araçlar›n›n özel mülkiyetini sorgulayan ve sosyal hak taleplerini yükselten bir iflsiz iflçi hareketleri
dalgas›n› tetiklemesi muhtemeldir.
Sermayenin krizi aflmak için yeni spekülasyon alanlar›
olarak toprak/tar›m, su, hava ve “yeflil enerji” alanlar›na yönelmesi, bu yat›r›mlar›n yo¤unlaflt›¤› Afrika, Latin Amerika ve Güney Asya’da toprak mücadelelerini
ve iflçi s›n›f›n›n kurtulufl mücadelesiyle giderek daha
fazla yak›nsayan bir çevre (ekoloji) mücadelesini tetikleyebilecektir.
Ayr›ca büyük ölçüde göçmen iflçi çal›flt›ran ekonomilerdeki daralma, göçmen sorununu büyütece¤i gibi, geri dönüfl e¤ilimleriyle birlikte krizi göçmen iflçilerin
geldi¤i yoksul ülkelere ihraç edecektir. Ülkelerine geri
dönen göçmen iflçiler, iflsizlikte t›rman›fla yol açaca¤›
gibi, iflçi dövizinin kesilmesi de bu ülkelerdeki yoksullu¤u derinlefltirecektir. Kuzey Amerika’daki daralma
Orta Amerika ülkelerinde, Rusya’daki daralma Orta Asya ülkelerinde, Bat› Avrupa’daki daralma Do¤u Avrupa ülkelerinde, Körfez ülkelerindeki daralma Ortado¤u
ve Güney Asya ülkelerindeki toplumsal çöküntüyü bü-
5. Özsavunman›n s›n›rlar›nda
Neoliberalizme karfl› yaflam ve geçim araçlar›n› savunma mücadelesi içinde oluflmakta olan özne, kendi oluflumu aç›s›ndan bir gereklilik olan özsavunma eyleminin tek bafl›na yeterli olmad›¤›n›, iktidar ve mülkiyet
iliflkilerinden d›fllanma sorunuyla karfl› karfl› gelerek
görmüfltür. Kriz, neoliberalizme karfl› hareketlerin bu
efli¤in gerisinde bu biçimiyle daha fazla beklemesine
izin vermemektedir.
Bu efli¤in afl›lmas› ayn› zamanda sosyalizme do¤ru
köklü bir siyasal dönüflüm anlam›na gelmektedir ki, burada ciddi bir ideolojik engel kendini göstermektedir.
Neoliberalizme karfl› özsavunma hareketlerinin geliflim
koflullar›, sosyalist hareketin yenilgi sonras› krizi ile neoliberalizmin krizinin çak›flmas› taraf›ndan belirlenmektedir. Yani neoliberalizme karfl› hareketler, bugünün kapitalizminin bir elefltirisinin yan› s›ra 20. yüzy›l›n sosyalizm deneyiminin yads›mayla kar›fl›k bir elefltirisini
Kriz, radikal sol liderliklerin hükümette bulundu¤u Venezüella, Ekvador ve Bolivya gibi ülkelerde, bir yandan halkç› politikalar izlerken bir yandan sermayenin taleplerine yan›t verme siyasetinin sonuna iflaret etmektedir. Honduras lideri Zelaya’ya
yönelik darbe uyar›c›d›r. Radikal sol liderlikler art›k hükümet olman›n iktidar olmaya yetmedi¤i gerçe¤iyle yüz yüzedir.
88
TOPLUMSAL HAREKETLER
de içermektedir. Reel sosyalizmin, yenilgi süreci içinde gelifltirilen elefltirisi, ‘bürokratizme ve devlet kapitalizmine’ yönelik hakl› tepkinin ‘üretim araçlar›n›n toplumsal mülkiyetine ve proletarya diktatörlü¤üne’ karfl›
bir reddiye ile birbirine kar›flt›¤› ideolojik karmaflay›
henüz aflamam›flt›r.
Bu da ideolojik mücadelenin artan önemine iflaret etmektedir. Bu ideolojik mücadelenin baflar›l› olma flans› ancak neoliberalizme karfl› direnifl hareketlerinin pratikteki örgütleyicilerinin de bunu asli bir görev olarak
benimsemesi ile mümkündür. Örne¤in, Venezüella’da
Bolivarc› devrim hareketi, hükümeti elinde bulundurmas›na ra¤men, sosyalizm tart›flmas›n› taban örgütlenmeleri içinde gündelik yaflam›n ve çal›flman›n bir parças›
haline getirilen ideolojik-politik e¤itimlere paralel olarak ilerletmektedir. Bu 2005 y›l›nda “sosyalizm” sözcü¤ü konusunda bile ciddi flüpheleri bulunan kitlelerin,
ad›m ad›m devrimci sürecin asli tafl›y›c›lar› haline gelmelerini ve karfl›devrim önündeki en ciddi engeli oluflturmalar›n› sa¤lam›flt›r. Arjantin’de ise sürecin s›n›rlar›
kitle hareketinin kendili¤inden niteli¤i ile belirlenmifl,
iflgal fabrikalar› ve iflsiz iflçiler hareketleri k›sa sürede
düzene eklemlenmifltir. Bu arada kitle hareketi ile somut bir ba¤› olmayan politik bildirgeler, programlar›n
vs. ise olumlu ya da olumsuz pek bir etkisi olmam›flt›r. Görülmektedir ki, neoliberalizme karfl› özsavunma
eylemleri içinde, kitlelerin s›n›f bilinci kazanmas›na
olanak veren ilerici e¤ilimler ve olanaklar vard›r ama
bunlar ancak bu hareketlerin önderlerinin iradi müdahalesi ile olumlu sonuçlar verebilmektedir.
Bugün, ABD liderli¤indeki emperyalist kapitalist sistemin mevcut üstünlük araçlar› hem egemenler hem ezilenler taraf›ndan ciddi bir sorgulamaya maruz kalmaktad›r, ancak derinleflen bir egemenlik krizi içindeki
ABD’nin yerini alabilecek sistem kurucu bir baflka güç
aday› da henüz ortaya ç›km›fl de¤ildir. Sonunun nereye varaca¤› kestirilemeyen kaç›n›lmaz bir de¤iflim yaflanmaktad›r. Tafllar yerinden oynam›flt›r ve küçük bir
kuvvetle dahi yönünü de¤ifltirmek mümkündür. Yani,
kapitalizmin bugünkü krizi tarihin determinist/kaderci
de¤il volantarist/iradeci bir an›na iflaret etmektedir. Bu
da, toplumsal de¤iflim amac› ile ortaya konan her iradenin, “denge” ya da “istikrar” koflullar›nda mümkün
olmayan bir etki potansiyeli tafl›d›¤›n› göstermektedir.
Öyleyse, emperyalist kapitalist sistemin kader, ABD
emperyalizminin de dünyan›n mutlak belirleyeni ilan
edildi¤i yenilgi sürecindeki politik tutuklu¤u terk etmenin ve sosyalizm iddias›n› öne ç›karan bir politik at›lganl›k dönemini bafllatman›n tam vaktidir. Kitleler aç›s›ndan yaln›zca yaflam ve geçim araçlar›n› savunma de-
¤il, ayn› zamanda baflka bir gelecek, baflka bir toplumsal düzen aray›fl› da s›cak bir gündem haline gelmifltir. Bu durumda, neoliberalizme karfl› özsavunma hareketlerinin yayg›nlaflt›r›larak örgütlenmesinin yan› s›ra,
bu hareketlerin iflçi s›n›f›n›n politik iktidar mücadelesine do¤ru derinlefltirilmesi görevi de ertelenebilir ya da
ihmal edilebilir olmaktan ç›km›fl, öncelikli bir görev
haline gelmifltir.
Neoliberalizme kar›fl özsavunma hareketleri, böylesi bir
politik mücadelenin nas›l örgütlenebilece¤ine dair
önemli deneyimler biriktirmifltir. Bu deneyimler ›fl›¤›nda flunlar söylenebilir: Farkl› sektörel hareketlerin taleplerini bir araya getirerek, ülke gündemini belirleyen
temel toplumsal sorunlar›n ilerici çözümüyle bütünlefltiren ve bunlar› iflçi s›n›f›n›n iktidar mücadelesine tercüme eden bir politik program oluflturulmal›d›r. Birlik
bir örgütler aras› koordinasyonla de¤il ancak böylesi bir
program etraf›nda örgütlenen kitle hareketleri temelinde sa¤lanabilmektedir; fraksiyoner ve sekter e¤ilimleri
etkisizlefltirmenin yolu da budur. Özsavunma hareketlerinin, yoksullar›n kimi beklentilerine yan›t verebilen düzen içi (sa¤ ya da merkez-sol) unsurlar karfl›s›nda ba¤›ms›zl›¤› korunmal›d›r; di¤er yandan, alternatifsizlikten
düzen içi siyasete mahkum b›rak›lm›fl kitlelerin, egemen siyasetin krize girdi¤i dönemlerdeki dinamizminin,
ayn› zamanda ezilenlerin düzen karfl›s›ndaki öfke ve
hoflnutsuzlu¤unun dile geldi¤i ve ba¤›ms›z bir politik
önderli¤in müdahaleleriyle radikallefltirilebilir zeminler
sundu¤u unutulmamal›d›r.
Tarihin yeniden h›zland›¤› ve iflçi s›n›f›n› sahneye ça¤›rd›¤› bir zamanday›z. ‹flçi s›n›f› bu kavgaya henüz
haz›r olmad›¤› bir anda yakalanmam›flt›r, gerekli haz›rl›¤›n› zaten bu kavgan›n içinde tamamlayacakt›r.
Dipnotlar:
1
Rafael Correa, merkez-sol Lucio Gutierrez hükümeti döneminde IMF program›n› sürdürmeyi reddederek Ekonomi Bakanl›¤›’ndan istifa eden yerli kökenli sosyalist bir ekonomisttir.
2 Chomsky, Petras, Touraine: Güneye dair fikirler, Raul Zibechi
3 “‹ktidar olmadan toplumsal de¤iflim”, yaz›n›n önceki bölümlerinde bahsi geçen
“yumuflak kar›nlarda” geliflen toplumsal hareketlerin, o andaki nesnelliklerini
ideallefltiren bir yaklafl›md›r. FARC, EZLN, MST gibi hareketlerin iradi/ilkesel tercihleri de¤ildir.
4 Latin Amerika’da sosyalist stratejiler, Claudio Katz (makaleye flu adresten
ulafl›labilir: http://www.latinbilgi.net/index.php?eylem=yazi_oku&no=2444)
5 Garcia Linera ile söylefli, risal collectives (söfllefliye flu adresten ulafl›labilir:
http://www.latinbilgi.net/index.php?eylem=yazi_oku&no=379)
6 ‹ngiliz ‹flçi S›n›f›n›n Oluflumu, E. P. Thompson
7 Ne yapmal›? V. I. Lenin
8 ‹flgale, ‹slamc›l›¤a, Kapitalizme Karfl› Direnifller -Irak’ta sol muhalefet, Nicolas
Dessaux
* Ayr›ca yararlan›lan kaynaklar: Latin Amerika’da devlet iktidar› ve toplumsal hareketler, James Petras ve Henry Veltmeyer; ‹flçi ve köylü mücadeleleri, Samir
Amin
89
LA‹KL‹K
Laikli¤in krizi
ve hak mücadeleleri
Gerek devlet iktidar›n›n özgürlefltirici bir laiklik anlay›fl›
temelinde örgütlenmesi gerekse, ‹slamc› gerici cemaatler
taraf›ndan doldurulan toplumsal bofllu¤un özgürlefltirici bir
toplumsal hareketle doldurulmas›nda, laiklik, “kapitalizmi
y›kan gerçek bir hareket” olarak karfl›m›za ç›kar. T›pk› dinci
gericili¤e karfl› mücadele etmeden laiklik savunulamayaca¤›
gibi, kamunun eflitlikçi, özgürlükçü, demokratik ve sosyalist
yap›lanmas› u¤runa mücadele etmeden de laiklik
savunulamaz
LA‹KL‹K
1
Girifl
‘Laiklik sorunu’, Türkiye tarihinin en karmafl›k
ve en belirleyici sorunlar›ndan biridir. Sorunun
tarihsel kökleri, Osmanl› ‹mparatorlu¤u’nun çözülüflünden 1923 Devrimi ve Cumhuriyetin kurulufluna,
yeni sömürgecilikten neoliberal yeni sömürgecili¤e kadar uzanmaktad›r. Bütün tarihsel dönüm noktalar›nda
laiklik sorunu mutlaka gündeme gelmekte, fliddetli tart›flmalara ve çat›flmalara yol açmaktad›r. Laiklik, düzenin krizinin derinleflti¤i anlarda ve yeniden yap›lanma
süreçlerinde ‘kurucu’ ya da ‘kurtar›c›’ bir rol oynayarak sürece damgas›n› vurmaktad›r.
Çünkü ‘‹slamc›l›k ve laiklik’ karfl›tl›¤›, bir s›n›f savafl›m› ve bunun mevzilerinden biri olarak bir iktidar çat›flmas› alan›d›r. T›pk› 2009 Türkiyesi gibi s›n›f savafl›m›n›n fliddetlendi¤i anlarda, ‹slamc›l›k-laiklik karfl›tl›l›¤› da bu kavgada etkin biçimde yer almaktad›r.
Bugünkü haliyle olmasa da, daha ‹mparatorlu¤un çözülüfl sürecinde “çat›flma” bafllam›fl; sömürgeci-emperyalist devletlerin zorlamas›yla, yavafl ve sanc›l› bir flekilde laik ad›mlar at›lmaya bafllanm›flt›r. 1923 Devrimi ve
Cumhuriyetin temel dönüfltürücü at›l›mlar›, “baflar›s›n›”
laik reformlara borçludur. Laiklik sayesinde iktidar,
burjuvazi lehine el de¤ifltirmifltir. Laiklik, Osmanl›’n›n
feodal-dinsel gericili¤ine karfl›, Cumhuriyetin kurucu ilkesi olarak tarihsel bir rol oynam›flt›r. Bu dönemde
devletin örgütlenmesinden toplumsal/gündelik yaflam›n
düzenlenmesine kadar, dinsel kurallara dayal› bir egemenlik biçiminin sona ermesinde ciddi mesafe kat edildi. Burjuva dünya görüflünü temsil eden temel ad›mlar
at›larak kapitalist devrimin önü aç›ld›.
‹flin ilginç taraf›, 1950’lerden sonra Türkiye’nin yeni
sömürgelefltirilmesi sürecinde, emperyalizm, sermaye ve
‹slamc› gericili¤in iflbirli¤iyle at›lan önemli ad›mlar gene “laiklik” ad›na at›ld›. Emperyalizmin bölge stratejilerinde ve yeni sömürge kapitalizminin oligarflik iktidar›n›n temellerinin oluflturulmas›nda, dinci gericilik, sistematik olarak kullan›ld›. Öyle ki, sistemin kendisine
sundu¤u olanaklar› çok iyi de¤erlendiren ‹slamc› hareket, art›k 2000’lere gelindi¤inde, neoliberal yeni sömürgecili¤in kurmay partisi olarak iktidara yerleflti.
‹flte laikli¤in krizi bu noktada ortaya ç›kmaktad›r. ‹ktidar, gene el de¤ifltirmektedir. Ne var ki, bu sefer iktidar blo¤unda yeni hegemonik güçler bulunmaktad›r.
“‹slamc› parti” AKP’nin siyasal önderli¤ini yapt›¤› bu
neoliberal-‹slamc› dinamikler, geleneksel Kemalist laikli¤e meydan okuyarak kendi iktidar›n› tesis etmektedir.
Devlet sistemini ve siyasal rejimi köklü bir dönüflüme
zorlayan egemen s›n›flar aras› bu çat›flma süreci, “la-
iklik” ve “ulusal birlik” (“üniter devlet”) ekseninde çok
boyutlu bir devlet krizine yol açmaktad›r.
Türkiye’de iktidar iliflkileri, oldum olas›, egemen s›n›flar aras› sert çat›flmalara sahne olmufltur. Son y›llar›n
en sert çat›flmas› ise, hiç kuflku yok ki, laiklik ve Kürt
sorunu etraf›nda yaflanmaktad›r. ‹slamc› gericili¤in ve
neoliberal dönüflüm program›n›n ortak hamleleri, egemen laiklik anlay›fl›n› (‘Ulusalc›-Kemalist laiklik’) büyük bir krize sürükleyerek devlet sistemini t›kamaktad›r. Bugüne dek bask›c›-faflist devlet uygulamalar›n› “irtica tehlikesine karfl› laikli¤in savunusu” olarak meflrulaflt›ran egemenler, Kürt halk›na karfl› “milli zulüm politikalar›n›” da “bölücü teröre karfl› ulusal birli¤in savunusu” olarak meflrulaflt›rm›flt›. Oysa art›k Siyasal ‹slam, neoliberal rüzgara tutunup ola¤anüstü büyüyerek
iktidara gelmifltir. Arkas›na ald›¤› ‹slamc› sermaye, üzerinde yükseldi¤i genifl tabanl› kitlesel destek, uluslararas› emperyalist dayan›flma a¤lar›n›n zorlamas› ve liberal solun eflsiz katk›lar›yla Ulusalc›-Kemalist laikli¤i
ciddi bir meflruiyet krizine sürüklemektedir. Kürt sorununda da, Kürt hareketinin özellikle son y›llarda gerilla d›fl›ndaki halk deste¤ini önemli ölçüde seferber edebilmesi, 29 Mart 2009 yerel seçiminde kaydetti¤i baflar› ve “ayr› devlet-ayr›lma-özerklik” tez ve taleplerini
anlafl›l›r biçimde geri çekmesi “ulusal birli¤e” dayal›
fliddet politikalar›n› gayr› meflru bir noktaya itmektedir.
‹ktidar blo¤unda hegemonya kuran dinci gericilik ve
sermaye gericili¤ine dayal› ‹slamc›-liberal ittifak, ABD
emperyalizminin kurmayl›¤›nda, sistemi, ‘dinci/muhafazakar-liberal’ yoruma dayal› bir dönüflüme zorlamaktad›r. Bunun karfl›s›nda, Önderli¤ini TSK’n›n yapt›¤›, ulusalc›lar›n, orta s›n›flar›n ve baz› Alevi topluluklar›n›n
oluflturdu¤u kamp›n1 , zaman zaman TÜS‹AD’›n da
deste¤ini alarak kurulu düzenin (statükonun) korunmas› üzerinden laiklik savunusu yapmas›, laiklik krizini,
bütün gerici unsurlar› tetiklenmifl olarak gündeme getirmektedir. Özetle, laiklik krizi karfl›s›nda egemenler,
düzenin neoliberal, muhafazakar, dinci gerici ve faflist
dinamiklerini güçlendirerek çözüm aray›fl›na giriflmektedir.
Bunun karfl›s›nda sol ise, bu krizi devrimci bir do¤rultuda derinlefltirecek politikalar üretmekte yetersiz kalmaktad›r. Sol hareket zay›fl›¤›ndan ve kendine güvensizli¤inden dolay›, ülkedeki ana kamplaflmalara ba¤l›
olarak, ya ulusalc›-Kemalist laiklik anlay›fl›n›n desteklenmesine ya da ‹slamc›-liberal laiklik anlay›fl›n›n desteklenmesine yönelmektedir. Oysa iflçi s›n›f›n›n devrimci siyasetinin bir parças› olarak, halk›n ‘devrimci-sosyalist bir laiklik anlay›fl›’ temelinde politik bir güç ha-
91
LA‹KL‹K
line gelmesi ve özgürlefltirici bir ç›k›fl›n yarat›lmas› acil
bir görev olarak önümüzde durmaktad›r. Bu görevin
yerine getirilmesi, neoliberalizme, faflizme ve gericili¤e
karfl› mücadeleden geçmektedir. Bu mücadelenin merkezinde, özel olarak hak mücadelelerinin sürükleyici
misyonu kuvvetle vurgulanmal›d›r.
2. Devrimciler laikli¤i nas›l savunur?
Laikli¤in, bütün zaman ve mekanlarda geçerli -evrensel- bir tan›m› yoktur. Her koflulda do¤ru bir laiklik
olmad›¤›na göre, her koflulda savunulacak bir laiklik de
olamaz. Öyle ya, bu memlekette ‘demokrasi’ ad›na en
katmerli faflizmler savunulabildi¤i gibi, ‘laiklik’ ad›na
da en karanl›k gericilikler savunulabilmektedir. O halde laiklik, hangi somut içerik ve biçimlerlerde savunulabilir? Laikli¤in, iflçi s›n›f›n›n özgürlük mücadelesinde
ön aç›c› tarihsel kazan›mlar› var m›d›r, varsa nelerdir?
‘Kapitalist devrim’, neredeyse bütün binli y›llar boyunca (12-20. yy aras›) sürdü. Bu süreçte ‘laiklik’, ‘demokrasi’, ‘cumhuriyet’ gibi kavramlar›n etraf›nda çok
ciddi çat›flmalar gerçekleflti. Kapitalist devrimi ve genel olarak insanl›¤› ilerleten bu çat›flmalar›n, tarihte ilerici-devrimci konumlar oluflturabilen bütün devrimci özneler için çok ciddi kazan›mlar› da ortaya ç›kt›.
XII. yüzy›lda kiliseyle siyasal/dünyevi iktidar›n ayr›flma
süreciyle birlikte geliflmeye bafllayan kapitalist devrim
ve laikleflme süreci, Gregoryan Reformu, do¤al hukukun geliflimi, Sanayi Devrimi, Reform, Rönesans, Ayd›nlanma dönemleri, Frans›z Devrimi ve bütün bunlar›n düflünce, bilim, sanat, felsefe ve siyaset üzerindeki
etkileriyle doruk noktas›na ç›km›flt›r. Bu süreçte Katolik Kilisesi’nin kat› merkezi disiplinine karfl› geliflen
tepki hareketleri eski düzeni sarsan toplumsal hareketlerin temelini oluflturmufltur. Tarihsel olarak feodal-s›n›fsal iliflkilerin ve mülkiyet iliflkilerinin çözüldü¤ü bu
süreçte, “özellikle liberal düflünsel ak›mlarla beslenen
burjuvazinin, ç›karlar›n›, egemenli¤in kayna¤›n›n tanr›dan al›narak ulusa verilmesinde görmesi, laiklik sürecinin bafllat›lmas›nda önemli ve ayr› bir etken olmufltur.”2
“Gücünü Tanr›dan alan” feodal, s›n›fsal, siyasal ve dinsel gericilik biçimleri bu süreçte çözüldü. ‹nsan (toplum, halk, ulus) iradesine ve akl›na dayal› laik, demokratik, cumhuriyetçi egemenlik biçimleri insanl›¤a yeni
özgürlük ufuklar› açt›. Klifle deyimle, “din ve devlet
ifllerinin” birbirinden ayr›lmas› ve her birinin kendi
özerk ve ba¤›ms›z alanlar›na çekilmesi toplumsal ilerlemenin önünü açt›. Devletin belli bir dini temsil et-
Laik reformlar, ideal flekliyle bu dönemde Cumhuriyet’in kurucu kadrolar›n›n zihninde ortaya ç›km›fl de¤ildir. Tanzimat Ferman›’ndan (1839) beri Osmanl› bürokrasinde a¤›r ad›mlarla geliflen bir laikleflme süreci söz konusudur.
92
LA‹KL‹K
medi¤i; bütün din ve inançlar karfl›s›nda yans›z kalabildi¤i aflamalara gelindi. Dinin kamusal alandan özel
yaflam alan›na, cemaat, toplum ve kiflilerin vicdanlar›na çekildi¤i; kamusal güce dayanmad›¤›; kamuda dinsel kökenli bir düzenleme yapmad›¤› toplumsal düzeylere ulafl›ld›. ‹nanmama özgürlü¤ü, inanç ve ibadet özgürlü¤ünün güvencesi oldu. Akla dayanan yeni toplumsal düzende, bireysellik, eflitlik, özgürlük, ço¤ulculuk
gibi bütün statüler hukuk taraf›ndan güvence alt›na
al›nd›. K›saca, dünyevi iktidar, dinsel-s›n›fsal tahakküm
karfl›s›nda serbest kald›¤›ndan, halk s›n›flar›n›n politik
özne olarak iktidara müdahale edebildi¤i dünya görüflünün tarihsel olarak kendini ilan etti¤i aflamalara gelindi. ‹ktidar araçlar› laikleflmifl/sekülerleflmifltir;3 yani
modernleflmifl, ça¤›n gerektirdi¤i bilimsel teknolojik
yöntem ve ilkeler taraf›ndan düzenlenir olmufltur. Sadece iktidar de¤il, iktidara efllik eden düflünce, toplum
ve e¤itim sistemi gibi toplumu bütünlefltiren, uluslaflt›ran unsurlar da laikleflmifltir.
Kapitalizm -sermaye düzeni- toplumsal yarat›c›l›¤›n
kayna¤›nda yer alan emek-gücünün metalaflt›r›lmas› ve
eme¤in denetimi üzerinde yeni toplumsal düzenin temellerini oluflturdu. Proleterlefltirme, metalaflt›rma, piyasalaflt›rma, kitlesel üretim, emek üretkenli¤inin art›r›lmas›na yönelik ifl ve çal›flma tekniklerinin geliflimi, sermayelefltirme üzerinden yeni bir servet kayna¤› yaratt›.
Bu sürecin bir gere¤i olarak akla, bilime ve tekni¤e
dayal› uygulamalar, eski düzene karfl› burjuvazinin y›k›c› devrimci laik hareketinin temelini oluflturdu: sözgelimi, dinsel ilke ve kurallarca belirlenen eski usul pazarl›k uygulamalar›n›n engelledi¤i yeni kapitalist pazar›n dinamizmi, metrik sistemin geliflimine yol açt›. Ya
da dinsel yaflam tarz›n› düzenleyen simgelerden oluflan
eski takvimin de¤ifltirilerek yeni burjuva yaflam›n
önemli zamanlar›n›n vurgulanmas›, toplumun ortak belle¤ini de¤ifltirdi.
Bütün bu geliflmeler uzun bir tarihsel geliflmenin soyut
kazan›mlar›n› ifade etmektedir. Bütün bunlar birebir ve
pürüzsüz olarak ülke deneyimlerinde somutlaflm›fl de¤ildir. Burada kavram kargaflalar›na zemin oluflturan
önemli bir sorun ç›k›yor karfl›m›za: Dinin ve devletin
özerk alanlar›na çekilerek birbirlerine kar›flmamas›, laikli¤in evrensel tan›m›nda uzlafl›larak var›lan bir ‘centilmenlik anlaflmas›’ de¤ildir. Sert s›n›f çat›flmalar›n›n
sonucunda ulafl›lan bir iktidar biçimidir. Laikli¤in tarihsel seyrine bak›ld›¤›nda, bu noktalara soyut tan›mlarda
oldu¤u gibi pürüzsüz var›lmad›¤› görülür. Tarihsel süreç içinde en genel anlam›yla, laikli¤in iki temel ifllevi ortaya ç›km›flt›r: y›k›c›-devrimci ifllevi ve kurucu ifllevi (önce kan, sonra kanun). Laikli¤in, köhnemifl ve
ömrünü tüketmifl feodal egemenli¤in y›k›lmas›ndaki
‹slam aristokrasisine
ve fleriat düzenine
karfl› ilk halk
isyanlar›
Faik Bulut, Bilim ve Gelecek,
40, 2007
Ortado¤u tarihi, oluflan ‹slam
aristokrasisine ve temsil ettikleri fleriat düzenine karfl›
yoksul ve ezilen halk›n isyan
hareketleriyle doludur. Eflitlikçi, ortaklaflmac›, dayan›flmac› fikirler bu isyan hareketlerinin baflat ideolojisi oldu. Zaman zaman baflar›l›
olup uzun y›llar ayakta kalan
eflitlikçi cumhuriyetler de kurdular. Emevilere karfl› isyan bayra¤›n›
kald›ran Muhtar-ül Sakafi... Ebu Müslim Horasani ve Hürremiler
Cumhuriyeti... Abbasilere karfl› ayaklanan El Muqanna ve Ortakç›
Beyazlar Cumhuriyeti... Babek ve K›z›llar Cumhuriyeti... Zenci Spartaküsler... ‹slam komüncüleri Karmatiler... ‹smaililik ve Hasan Sabbah...
Dört Halife devrinden (632-661) itibaren fetihler sayesinde genifl bir
co¤rafyay› egemenli¤i alt›na al›p yöneten Arap Müslümanlar, yepyeni bir olguyla karfl› karfl›ya kald›lar. Mevali denen, k›l›ç zoruyla veya ikna yoluyla ‹slam'› kabul eden çeflitli kavimler ortaya ç›kt›. Ek
olarak eski inançlar›n› koruyan Z›mmi ad› verilen gayrimüslimler,
Arap efendilerin hükmü alt›nda yaflamak mecburiyetinde kald›lar.
Mevali (tekili mevla; Arap olmayan Acem, Kürt, Türk, Berberi, Nabati gibi kavimler olup bunlar fetihçi Araplar›n himayesi veya velayeti alt›nda bulunurlard›) yeni dine girince, imparatorluk s›n›rlar› içinde Arap toplumuna âdeta eklemlenmifl, farkl› nitelik ve nicelikte
bir toplumsal taban oluflturmufltu. ‹slam'›n sonraki tarihini genifl ölçüde etkileyip yön verecek siyasi, idari, sosyo-kültürel, kurumsal,
hukuki ve dini alanda de¤iflimler mevali dinamizminden do¤du.
Özellikle demografik ve kültürel bak›mdan ordugâh flehirlerde ana
unsur haline geldiler. Arap egemenleri ve yöneticileri için tehlike
oluflturdular.
Boyunduruk alt›na al›nm›fl mevali kitlesi, fetihlerin ilk floku atlat›ld›ktan sonra, efendileri Araplarla eflit haklara sahip olma çabas› içine
girdiler. Teorik bak›mdan bu mümkündü. Zira, eski komünal toplum an›lar›n›n silik izlerini tafl›yan ‹slam anayasas› Kuran'›n baz› ayetleri ile peygamber hadisleri, "Allah'a ba¤lanma d›fl›nda Arap ile
Acem aras›nda bir fark olmad›¤›n›, Müslümanlar›n kardefl ve eflit olduklar›m" savl›yordu.
‹ster Müslümanl›¤› gönüllü kabul edip mümin s›fat›n› tafl›s›n, isterse
sadece diliyle ikrar edip Müslüman tasnifi içinde de¤erlendirilsin; yeni dine giren mevali, ‹slam'dan çok daha köklü yüksek uygarl›klar›n
(Antik Mezopotamya'da Sümer, Babil ve ‹ran'da Sasani), eski dinlerin ve kültürlerin mirasç›s›yd›lar. ‹slam'› yorumlarken de bu miras› referans noktas› olarak ald›lar.
(...)
LA‹KL‹K
‘devrimci’ rolü ve burjuva egemenli¤in kurulmas›ndaki
‘düzen kurucu’ rolü, esas›nda bu iki temel ifllevden
kaynaklanmaktad›r. Eski feodal düzenin y›k›lmas› ve
yeni kapitalist düzenin kurulmas› sürecinde bu iki temel ifllev koflullara ba¤l› olarak çeflitli siyasal niteliklere bürünmüfltür. Bu bak›mdan burjuva laikli¤in her
zaman devrimci, ilerici nitelik tafl›d›¤› söylenemez.
Burjuvazinin, kapitalizmin geliflme flartlar›na ba¤l› olarak, sermayenin mutlak zaferi u¤runa iflçi s›n›f›n›n devrimci hareketleri karfl›s›nda gerici kanl› ittifaklara girdi¤i s›kça rastlanan tarihsel bir olgudur. Bu süreçlerde,
kapitalist sistem statükocu, muhafazakar, gerici, faflist
nitelikler sergilemektedir. Bu gibi durumlarda ço¤u zaman, eski dinsel düzenin dinsel yasalar› oldu¤u gibi laik dünyaya aktar›lm›flt›r. Buralarda egemenli¤in kayna¤› de¤iflmekle birlikte, dinsel egemenli¤in araçlar› burjuvazinin daha çok ifline gelmifl ve korunmufltur. Dinsel iktidarlar ve özneler aç›k tehlike olmaktan ç›kt›ktan sonra, dinci gericili¤in kulland›¤› yöntem ve araçlar laik iktidarlarca rahatl›kla kullan›lm›flt›r. Kapitalizmin geliflim seyrine ba¤l› ve onun bir gere¤i olarak,
yeni gerici ittifaklar›n s›n›fsal temelleri iflte bu noktalarda oluflmaktad›r. Din ve devlet, yeni burjuva iktidarlar›n yükseliflinde karfl›l›kl› olarak birbirini güçlendiren
gerici ittifaklara girmektedir. Örne¤in “laikli¤in yozlaflm›fl biçimi” olarak söz edilen ‘laikçilik’, “dinin devlet
güdümünde oldu¤u laiklik tipidir”. Bu, laikli¤in kötü
ve yanl›fl bir uygulamas› olarak gösterilir. “Frans›z tipi laiklik” ve bundan esinlenen “Türk tipi laiklik”ten
bunun örne¤i olarak söz edilir.4 Ancak, bu liberal elefltirmenlerin gözden kaç›rd›klar›(!) bir gerçek, “Türk tipi laikli¤in”, Frans›z benzerinden temel fark›d›r.
Türkiye’de, din sadece gerici iktidarlarca denetim alt›na al›n›p kullan›lmam›fl; zamanla devlet de dinin denetimi alt›na girerek dincileflmifltir. fiimdi kendileri de bu
gözden kaç›rd›klar› kamp› desteklemektedirler.
Sonuç olarak laiklik, soyut evrensel bir ilke olarak her
koflulda mutlak savunulamaz. Laikli¤in tarihsel kazan›mlar›, ona yeni devrimci içerik ve biçimler kat›larak
savunulabilir. Bu da ancak, sermayenin ve dinin her
çeflit tahakküm biçimine karfl›, laikli¤i, yeni proleterhalkç› devrimci süreçlerin etkin militan bir mevzii haline getirerek olanakl›d›r.
3. Türkiye’de laiklik
Türkiye’de ‘Laik Sistemin’ kurulufl dönemi olarak
1919-1945 y›llar› aras› gösterilir. Asl›nda laik reformlar, ideal flekliyle bu dönemde Cumhuriyet’in kurucu
kadrolar›n›n zihninde ortaya ç›km›fl de¤ildir. Tanzimat
Ferman›’ndan (1839) beri Osmanl› bürokrasinde a¤›r
94
ad›mlarla geliflen bir laikleflme süreci söz konusudur.5
Fakat sisteme laik niteli¤ini kazand›ran bütünsel radikal ad›mlar 1919 sonras› at›lm›flt›r. 1919-1923 aras›
Cumhuriyet Halk Partisi’nin oluflumu ve sürece etkin
müdahalesi, saltanat›n kald›r›lmas› ve Cumhuriyet’in
ilan› gerçekleflmifltir. Bu dönemde, modern rejimin yönü belirlenmifl ve temel kararlar al›nm›flt›r. 1923-1930
aras›nda laik reformlar›n h›zla uygulamaya sokuldu¤u
dönemdir. Hilafetin kald›r›lmas›, e¤itim ve ö¤retimin
dinsel cemaatlerden al›narak ö¤retim birli¤inin sa¤lanmas›, tekke ve tarikatlar›n kapat›lmas›, fleriat yasalar›
yerine medeni, ceza ve ticaret yasalar›n›n getirilmesi,
fieriat ve Evkaf Vekaleti yerine Diyanet ‹flleri Baflkanl›¤›’n›n kuruluflu, metrik sistem, k›yafet reformu, Latin
alfabesi ve Anayasa’dan “devletin dini ‹slam’d›r” ifadesinin kald›r›lmas› hep bu süreçte, yukardan devlet zoruyla gerçekleflmifltir (“yukardan devrim”). 1930-1945
dönemi ise, laik reformlar›n yerlefltirildi¤i ve yeni bir
Türk kültürünün yayg›nlaflt›r›ld›¤› y›llard›r.6 Laiklik ilk
kez terim olarak 1931 y›l›nda CHP’nin üçüncü kongresinde dile getirilmifl, tüzü¤e konmufl ve 1937’de Alt› ‹lke’yle (Alt› Ok) birlikte ilk kez Anayasa’ya konmufltur.
Gerçi ulusalc›-laik Kemalistler taraf›ndan 1950 sonras›
Demokrat Parti’nin iktidar y›llar› “dinci gericili¤in geri
dönüflü” ve “karfl› devrim y›llar›” olarak gösterilir; ama
daha 1948 ve 1949’da ilkokullarda din dersleri okutulmas›, imam hatip kurslar›n›n ve ilahiyat fakültelerinin
aç›lmas› CHP iktidar› taraf›ndan sa¤lanm›flt›.
1919-1950 dönemi, Türkiye’ye özgü bir laiklik tipinin
temellerinin at›ld›¤› dönemdir. Diyanet ‹flleri Baflkanl›¤› kadrolaflmas› arac›l›¤›yla “dinci kitlelerin memurlaflt›r›lmas›na dayanan dolambaçl› bir yolla, dinin, devlet
taraf›ndan denetimi olarak düflünülmüfltür.”7 Tersinden
bak›l›rsa, bugün ülkemizin en ciddi sorunlar›ndan biri
olan ‹slamc› gericili¤in kurumsal toplumsal temeli gene bu y›llarda güçlendirilmifl oluyordu.
1923 Devrimi sonras› “tek parti yönetimi alt›ndaki küçük burjuva diktatörlü¤ü”, yar›m kalm›fl da olsa, tarihsel olarak, milli demokratik devrime özgü ad›mlar
atarak, ülkenin kapitalistleflme sürecinin önünü açm›flt›r. Ne var ki, somut-özgül koflullarda dayand›¤› s›n›flar›n ç›karlar›n› ve ideolojisini temsil eden bask›c› bir
devlet yap›s› ortaya ç›karm›flt›r. ‹flte dönemin laiklik
anlay›fl› ve uygulamalar›, ülkenin politik tarihinin devimci kazan›mlar hanesine yaz›lmakla birlikte, küçük
burjuvazinin bütün karars›zl›¤›n›, f›rsatç›l›¤›n› ve iflbitiricili¤ini yans›tmaktad›r. K›sa sürede emperyalizmin ve
feodalizmin temsilcileriyle uzlaflan küçük burjuvazi,
kendi iktidar ve uzlaflma temelini güçlendirmek için bir
LA‹KL‹K
1919-1923 aras›
Cumhuriyet Halk
Partisi’nin oluflumu ve
sürece etkin
müdahalesi, saltanat›n
kald›r›lmas› ve
Cumhuriyet’in ilan›
gerçekleflmifltir. Bu
dönemde, modern
rejimin yönü
belirlenmifl ve temel
kararlar al›nm›flt›r.
1923-30 döneminde
ise laik reformlar h›zla
uygulamaya
sokulmufltur.
yandan dini denetim alt›na almaya çal›flm›fl, öte yandan da Siyasal ‹slam’la iflbirli¤i yapm›flt›r. Bütün bunlar, sonuçta, Türkiye’ye özgü bir laiklik biçiminin oluflumuna hizmet etmifltir. Egemenli¤in dinsel kayna¤›
de¤iflmekle ve dinsel iktidar odaklar›n›n gücü zay›flat›lmakla birlikte, Türkiye kapitalizminin yeni egemenlik tipinin kuruluflunda Siyasal ‹slam’›n rolü 1950’lere
do¤ru yeniden artmaya bafllam›flt›r.
Demokrat Parti iktidar›yla bafllayan 1950-1980 aras› dönemi, laikli¤in, bir devlet biçimi olarak sömürge tipi
faflizmin ipote¤i alt›na al›nd›¤› y›llard›r. ‹slamc› gericili¤in, yeni sömürgecili¤e h›zla uyarlanarak, iktidar›n siyasal, toplumsal ve ekonomik temelini güçlendirmesi
ve buna ba¤l› olarak kendisinin de ola¤anüstü büyümesi noktas›nda bir s›çrama yaflanm›flt›r. Yine Diyanet
‹flleri Baflkanl›¤›’n› onaylayan, asl›nda ilerici yönleriyle
bilinen 1961 Anayasas›’ndan sonra, 1965’te Diyanet’e
ba¤l› Kuran kurslar› sayesinde tarikatlar devlette kadrolaflma noktas›nda s›çrama kaydettiler. Tarikat üyeleri
devletin maafll› memuru haline geldi. Keza “laikli¤in
ödünsüz savunucusu”(!) olan TSK’nin yürüttü¤ü 12 Eylül faflizmi ve 1980-1990’l› y›llar ‘Türk-‹slam Sentezi’
ve ‹slamc› gerici¤in en h›zl› büyümeyi kaydetti¤i süreçtir.
Sonuç olarak, bu dönemde, ezan›n Türkçelefltirilmesi ve
yeniden Arapçalaflt›r›lmas›, Diyanet ‹flleri Baflkanl›¤›,
‹lahiyat Fakülteleri, ‹mam Hatipler, Kuran kurslar›,
okullarda din dersleri, k›l›k k›yafet sorunlar› (‘türban’)
ve nüfus cüzdanlar›ndaki din hanesi hep tart›flmal› kararlar›n, uygulamalar›n ve yasalar›n konusu olmufltur.
Türkiye’nin yeni sömürgelefltirme sürecinde, emperyalizm ülkenin en gerici unsurlar›yla uzlaflarak yeni bir
s›n›fsal ittifak temeli ortaya ç›karm›flt›r. Üzerinde ‘Oligarflik Diktatörlü¤ün’ ve ‘Sömürge Tipi Faflizmin’ yükseldi¤i bu gerici s›n›fsal-siyasal ittifak temeli, laikli¤i
de bu gerici siyasetin hizmetine koflmufltur. Gerek sömürge kapitalizmin örgütlemesinde, gerek Sosyalist
Blok’a karfl› ‘Yeflil Kuflak’ hatt›n›n örgütlenmesinde,
Siyasal ‹slam, egemenlerin en önemli iflbirlikçisi olmufltur. Bu iflbirli¤i hem siyasal iktidar›n kurumsal-toplumsal temelini güçlendirmifl hem de ‹slamc› gericili¤in
devlet eliyle büyümesini sa¤lam›flt›r.8
1945’lerden
2000’lere bütün yeni sömürgecilik tarihi boyunca, laiklik, sömürge tipi faflizmin ipote¤i alt›nda, onun laik iktidar ayg›t›n› ve temelini oluflturman›n arac› olarak Türkiye’ye özgü bir niteli¤e bürünmüfltür.
4. Neoliberal yeni sömürgecilik ve
Kemalist laikli¤in krizi
Moda söyleyiflle, “‹slam’›n büyük geri dönüflü” ya da
“irtican›n hortlamas›” gibi de¤erlendirmeler, laikli¤in
krizinin temel nedeniymifl gibi sunulmaktad›r. Bu yaklafl›mlar bugünün s›n›f savafl›mlar›nda Siyasal ‹slam’›n
rolünü kavramaktan uzakt›r: sorunun sadece bir yan›na
odaklanarak, Türkiye’de s›n›f savafl›m›n›n ve iktidar ça-
95
LA‹KL‹K
t›flmalar›n›n bugünkü niteli¤ini göz ard› etmektedir.
Kriz noktas›nda vurgulanmas› gereken, bir zamanlar
bast›r›lm›fl olan ‹slamc›l›¤›n geri dönüflü de¤il, bütünüyle Siyasal ‹slam’›n yeni iktidar blo¤unun oluflumundaki rolüdür. Bununla birlikte, yeni iktidar blo¤unun siyasal, ideolojik, toplumsal ve ekonomik temellerini
oluflturan dinsel gericilik, elbette gericili¤e karfl› müca-
Demokrat Parti iktidar›yla
bafllayan 1950-1980 aras›
dönemi, laikli¤in, bir devlet
biçimi olarak sömürge tipi
faflizmin ipote¤i alt›na
al›nd›¤› y›llard›r.
Bu dönemde
‹slamc› gericili¤in,
yeni sömürgecili¤e h›zla
uyarlanarak, iktidar›n
siyasal, toplumsal ve
ekonomik temelini
güçlendirmesi ve buna
ba¤l› olarak kendisinin de
ola¤anüstü büyümesi
noktas›nda bir s›çrama
yaflanm›flt›r.
96
delenin hedefini oluflturmaya devam etmektedir. Son
y›llarda, Türkiye’de, devlet sistemi ve bunun temel yap›sal unsuru olan Kemalist Laiklik, Cumhuriyet tarihi
boyunca egemen s›n›flar aras› iktidar çat›flmalar› temelinde en derin krizini yaflamaktad›r. Kriz, radikal müdahalelerin imkans›zl›¤›ndan dolay›, mutabakat esas›na
dayanarak, uzun ve sanc›l› bir dönüflüm süreci içinde
LA‹KL‹K
çözülmeye çal›fl›lmaktad›r. Oligarflinin çeliflkili yap›s›,
krizin ve istikrars›zl›¤›n süreklili¤i ve uzlaflmalar›n (mutabakat) kal›c› olamay›fl› gibi nedenlerle kriz çözülemedi¤i gibi iyice derinleflmektedir.
Neoliberal yeni sömürgecilik temelinde, sistemin krizini derinlefltiren iki temel güçten söz edilebilir: neoliberalizm (dönüflüm program›) ve Siyasal ‹slam (dinci gericilik).
Neoliberal dönüflüm program›, “devletin küçültülmesi
projesi” çerçevesinde devlet sistemini de¤iflime zorlamaktad›r. Gene devlet eliyle yürütülen proje, Ulusalc›Kemalist-Laiklerin iddia ettikleri gibi, “üniter devleti”
ortadan kald›rmamakta, tersine egemenlik iliflkilerini de¤ifltirerek devleti daha da etkinlefltirmektedir. Asl›nda
devlet iktidar› el de¤ifltirmektedir. Devlet sisteminin de¤iflimi, kamusal alan›n dönüflümüyle tamamlanmaktad›r.
E¤itim, sa¤l›k, bar›nma, beslenme, enerji gibi temel kamusal hizmetlerin piyasalaflt›r›lmas›yla halk, kamusal/toplumsal haklar›ndan yoksun b›rak›lmaktad›r. Bu
zamana dek sosyal devlet uygulamalar›yla karfl›lanan
temel kamusal gereksinimler, böylece sermayenin aç
gözlü insaf›na terk edilmekte; paras› olmayana yaflama
flans› b›rak›lmamaktad›r. Son olarak, ‘yönetiflim stratejilerine’ ba¤l› olarak, toplumsal parçalanma, cemaatlefltirme, STK’laflt›rma ve kimlik siyasetiyle iflçi s›n›f›n›n
ve halk›n siyasal-toplumsal bütünlü¤ü parçalanarak devrimci bir güç olmaktan ç›kar›lmaktad›r. Böylece, halk
devrimci bir özne olarak tamamen sistemin d›fl›na iti-
lirken, ulusalc› laik güçler statükocu/savunmac› bir konuma çekilmekte, ‹slamc›-liberal güçler ise tamamen
belirleyici konuma yükselmektedir.
Belirleyici konuma yükselen bir baflka güç ise ‹slamc›
gericiliktir. Yüzy›llard›r derin toplumsal köklerden beslenen ‹slamc› gericilik, Cumhuriyetin bafl›ndan beri egemen laiklik politikalar› taraf›ndan denetim alt›nda tutulmufl ve desteklenmifltir. Karfl›s›na ç›kan imkanlar› iyi
de¤erlendiren ‹slamc› hareket, devlet olanaklar›na tutunarak devlet içinde ciddi oranda kurumlaflm›flt›r. ‹slamc› sermayenin kendi çizgisinde yaratt›¤› birikimlere, bir
de neoliberal piyasan›n sundu¤u olanaklar eklenince, ‹slamc› sermaye art›k belirleyici bir güç olmaya bafllam›flt›r. Üstelik ‘Yeflil Kuflaktan Il›ml› ‹slam’a, ‹slamc›
gericilikle iflbirli¤ine giren emperyalizm sayesinde Siyasal ‹slam, gücünü iyice pekifltirmektedir.
Neoliberal yeni sömürge kapitalizmin geliflimiyle birlikte, tekelci sermayenin dönüflüm programlar›na koflut
olarak Siyasal ‹slam’›n, siyasal, toplumsal, ekonomik ve
ideolojik rolü iyice artmaktad›r. Neoliberal kimlik siyaseti, toplumsal parçalanma, yönetiflim düzenekleri, Türkiye toplumuna cemaat tipi örgütlenmeyi dayatmaktad›r. Bu süreç, en ideal öznesini ‹slamc› hareketin cemaat tipi örgütlenmesinde bulmaktad›r. Türkiye’de
1945-1980 aras›nda yeni sömürgecilikle birlikte geliflen
kapitalistleflme araçsal olarak ‹slamc› gericili¤e dayanmakla birlikte onun bir siyasal özne olarak kamusal
alan›n d›fl›na sürmüfltü. Toplumsallaflma, kentleflme ve
“laikli¤in ödünsüz
savunucusu”(!) olan
TSK’nin yürüttü¤ü 12
Eylül faflizmi ve
1980-1990’l› y›llar
‘Türk-‹slam Sentezi’
ve ‹slamc› gerici¤in
en h›zl› büyümeyi
kaydetti¤i süreçtir.
97
LA‹KL‹K
Yine Diyanet ‹flleri Baflkanl›¤›’n› onaylayan, asl›nda ilerici yönleriyle bilinen 1961 Anayasas›’ndan sonra, 1965’te Diyanet’e
ba¤l› Kuran kurslar› sayesinde tarikatlar devlette kadrolaflma noktas›nda s›çrama kaydettiler. Tarikat üyeleri, devletin maafll› memuru haline geldi.
proleterleflme süreci sonucu artan nispi refah, refah
devleti uygulamalar› ve temel kamusal hizmetlerin devlet eliyle yürütülmesini getirmifltir. Burada halk›n gereksinimlerinin karfl›lanmas›nda ‹slamc› cemaatlerin de
rol oynamas›n›n yan›nda, as›l olarak bu gereksinimler
kamusal hak ve hizmetler olarak karfl›lanmaktayd›.
fiimdi temel kamusal hizmetlerin gene devlet eliyle neoliberal y›k›m› ve piyasalaflt›r›lmas›, ‹slamc› cemaatleri
kamusal alanda, piyasada ve devletin yeniden yap›land›r›lmas›nda daha fazla öne ç›karmaktad›r. “Sosyal devlet”in bofllu¤u, ‹slamc› sosyal dayan›flmac›l›k a¤lar›yla,
sadaka kültürü9 ve dilencilefltirme düzenekleriyle doldurulmaya çal›fl›lmaktad›r.
98
Böylece, fiili olarak, Cumhuriyetin kuruluflundan beri
burjuvazinin iktidar›n›n kurumsal, ideolojik ve toplumsal temelini güçlendiren Siyasal ‹slam, art›k yasal olarak da iktidar talep edecek olgunlu¤a ulaflm›flt›r. Laikli¤e aç›ktan karfl› ç›k›lmamakla birlikte, geleneksel laik uygulamalar sorgulanmakta ve tekelci sermaye egemenli¤inin yeni biçimlerine ba¤l› olarak, yeni bir laiklik anlay›fl›n›n oluflumu zorlanmaktad›r. Sonuçta yavafl
ve sanc›l› bir dönüflüm içinde, ‘dinci-muhafazakar-liberal bir laiklik yorumu’10 temelinde sermayenin gericili¤iyle ‹slamc› gericili¤inin iflbirli¤i, geleneksel devlet
yap›s›n› ve rejim biçimini dönüflüme zorlamaktad›r.
5. Laiklik sorunu etraf›nda oluflan
LA‹KL‹K
Siyasal ‹slam, yasal olarak da iktidar talep edecek olgunlu¤a ulaflm›flt›r. Laikli¤e aç›ktan karfl› ç›k›lmamakla birlikte, geleneksel laik uygulamalar› sorgulanmakta ve tekelci sermaye egemenli¤inin yeni biçimlerine ba¤l› olarak, yeni bir laiklik anlay›fl›n›n oluflumu zorlanmaktad›r
kamplaflma
Laiklik krizinin temel dinamizmi egemen s›n›flar aras›
iktidar savafl›m›d›r. Çat›flman›n yap›s› ve harekete geçirdi¤i güçlere bak›l›rsa, bu çat›flma, devrimci-demokratik bir taraf ve ilerici bir olanak bar›nd›rmamaktad›r.
Sol hareketin ba¤›ms›z devrimci bir güç olarak müdahale edemedi¤i bu çat›flmada, egemenler aras› çatlaklardan yararlanma taktikleri de bir sonuç vermemektedir.
Laiklik sorunu etraf›nda oluflan kamplaflmaya ana hatlar›yla bakarsak:
• Gerçek s›n›fsal ç›karlar› gizleyen “Laiklik-‹slamc›l›k”
çat›flmas›, halk›, AKP ya da TSK etraf›nda, ama en
nihayetinde sermaye lehine bir kamplaflmaya zorlamaktad›r. Bu hakim kamplaflman›n s›n›fsal niteli¤ini ortaya
ç›karan bir devrimci giriflimin olmad›¤› koflullarda burjuvazinin çeflitli kanatlar›n› temsil eden ‘Laiklik’ ve ‘‹slamc›l›k’ ideolojisi halk aç›s›ndan inand›r›c› bulunmaktad›r (hegemonya). ‘Laiklik-‹slamc›l›k’ çat›flmas›, neoliberal yeni sömürgecili¤in krizinde, flu ya da bu egemen s›n›f lehine dönüflümün ideolojik meflruiyet araçlar›n› sunmaktad›r.
• ‘Egemen laiklik anlay›fl›’, öncülü¤ünü TSK ve ulusalc›lar›n yapt›¤›, tarih boyunca de¤iflik biçimlere bürünen ‘Kemalist Laiklik’ gelene¤ini sürdürmektedir. Liberallerin ve ‹slamc›lar›n, “Frans›z tipi laiklik”, “militan-
99
LA‹KL‹K
mücadeleci laiklik” ya da “çat›flmac› laiklik” dedikleri
yürürlükteki bu laiklik anlay›fl›, tarihsel süreç içinde,
yukardan burjuva devriminin, küçük burjuva diktatörlü¤ünün ve bir devlet biçimi olarak sömürge tipi faflizmin örgütlenmesinde etkin, kurucu bir unsur olarak ifllevler üstlenmifltir. Kendi iktidar›n› sarsan neoliberal
dönüflüme statükocu bir noktadan karfl› ç›kt›¤› için ideolojik krizi sürekli derinleflmektedir. Ayr›ca bu laiklik
çizgisinin, ‹slamc› gericili¤e karfl› mücadele bayra¤›n›n
resmi-kurumsal sahipli¤ini yapmas›, devrimcilerin ve
sosyalistlerin elefltirel sorgulamalar›n› sürekli bask› alt›nda tutmakta ve bir eziklik duygusu yaratmaktad›r.
• Devrimci elefltirinin yoklu¤unda, laikli¤i krize sokan,
asl›nda krizi görünür hale getiren ‹slamc› hareket ve
neoliberal ittifak›n dönüflüm program›d›r. Siyasal
‹slam’›n Ortado¤u’da emperyalist iflgal ve savafla karfl›
direnifl hareketindeki etkin tavr› ve emperyalist ‘Il›ml›
‹slam’ projelerinin hedefi olmas›, “devrimci ‹slam” yan›lsamas› yaratmaktad›r. ‹slamc›l›k, Türkiye’de kesinlikle devrimci-muhalif bir gelenek oluflturmad›¤› gibi, her
türlü gericili¤in teorik, pratik zeminini teflkil etmektedir. ‹slamc› hareket baflta ‘laiklik karfl›tl›¤›’ olmak üzere, içinde çok çeflitli e¤ilimler bar›nd›rmaktad›r. Bununla birlikte, ana ak›mlar›n› AKP, Fethullah Gülen Cemaati, Nakflibendilik, Süleymanc›l›k gibi siyasal-toplumsal hareketlerin oluflturdu¤u ‹slamc› hareket, Liberallerden de güç alarak laikli¤in muhafazakar-liberal bir yorumunu yapmaktad›r.
• Ba¤›ms›z bir güç oluflturmayan sol-sa¤ Liberalleri, ‹slamc›larla iflbirli¤i cephesinde ele almak daha do¤ru
olur. Bu kesimler, laikli¤in liberal yorumlar›, örne¤in,
Anglosakson (‹ngiliz, Avrupa ve Amerikan tipi) yorumlar›; yani “bar›flç›l, uzlaflmac›, ço¤ulcu” yorumlar› üzerinden ç›k›fl aray›fl›ndad›rlar. Bu kesimlerin de, t›pk› iflbirlikçisi ‹slamc›lar gibi, k›rk y›ll›k sivil toplumcu
“devlet elitleri ve toplum/halk çeliflkisi” saptamas› yapmalar› ve bu çeliflkide bireysel özgürlüklerden ve halktan yana görüntü yaratarak meflruiyet aramalar› dikkati çekmektedir. Zaten bu çevrelerin krizi ve tutars›zl›¤› da buradan kaynaklanmaktad›r: Bu kesimlerin liberal demokratik söylemleri neoliberal gerici faflist iktidar ayg›tlar›n›n meflruiyet kavramlar›n› oluflturmaktad›r.
• ‹deolojik kriz, en yak›c› biçimlerde sol-sosyalist hareket saflar›nda hissedilmektedir. Sol hareket bugünkü
görünümüyle, laiklik konusunda tutarl› bir halkç›-s›n›fç› politika, sürükleyici bir militan kitlesel çizgi ve devrimci özgürlefltirici bir anlay›fl oluflturmaktan uzakt›r.
Türkiye solu, laiklik-‹slamc›l›k karfl›tl›¤›nda oluflan krizin yak›c›l›¤›n›n fark›ndad›r. Ne var ki, laikli¤in krizine ba¤›ms›z devrimci bir noktadan müdahale etme konumundan uzak olmas›ndan dolay›, egemen kamplaflman›n etkisinde kalarak, bu kamplaflmada taraf olarak
inisiyatif almaya çal›flmaktad›r. Oysa bu çat›flma, do¤as› gere¤i, solu güçlendiren imkanlar sunmamakta; tersine solun zay›fl›¤›n› beslemekte ve krizini derinlefltirmektedir. Sol harekette, ülkenin genel kamplaflmas›n›n
etkisi alt›nda iki ana e¤ilim görülmektedir: Birincisi,
“gericili¤e karfl› laikli¤in ve Cumhuriyetin tarihsel kazan›mlar›n›n savunusu” noktas›nda Ulusalc›-Kemalist laiklik çizgisini soldan meflrulaflt›ran e¤ilimdir. ‹slamc›larla eylem birli¤ine girmeyerek, gericili¤e karfl› mücadelede net s›n›rlar çizen bu e¤ilim, ulusalc› çizgiyle ayr›m noktalar›n› belirginlefltiremedi¤inden ayn› netli¤i
gösterememektedir. Genel olarak emperyalizme ve TSK
LA‹KL‹K
kamp›na karfl›tl›¤› noktas›nda ‹slamc› harekette devrimci potansiyel görerek iflbirli¤ine yönelen sol kesimlerse, soldan, ‹slamc› gericili¤in toplumsal meflruiyet
temelini güçlendirmektedir.
Bu kesimler, “anti-emperyalizm”, “kurulu düzene
karfl› demokrasi mücadelesi” ve “bireysel hak ve özgürlükler” noktas›nda ‹slamc› gericilik ve liberallerle iflbirli¤ine gitmektedirler.
Bunlar›n yan›nda bir de
“ömrünü tüketmifl burjuva
bir ilke olarak laikli¤e”
tümden karfl› olan ve “Ulusalc›-Kemalist
Laikli¤e”
karfl› mücadelesinde ‹slamc› hareketi destekleyen sol
kesimler bulunmaktad›r.
6. Devrimci ç›k›fl ve hak mücadeleleri
ler üreten devrimci-laik bir halk hareketi olarak gelifltirilebilir. ‹slamc› gericili¤e, faflizme ve neoliberalizme
karfl› mücadele böyle bir sürecin ana hareket yata¤›n›
oluflturmaktad›r.
Laikli¤in krizinden ‹slamc›-Liberal ya da Ulusalc›-Kemalist bir ç›k›fl peflinde olan egemen s›n›flar, kendi çözümlerini emekçi s›n›flara dayatmaktad›r. Sol hareket,
laikli¤in savunusu ya da reddedilmesi ad›na egemen
kamplaflmalar›n etkisi alt›nda kalmaktad›r. Devrimciler
laikli¤in kazan›mlar›n› mutlaka savunur. Önemli olan
bu savunman›n hangi noktadan yap›ld›¤›d›r. Bu savunu elbette ki, “fleriat tehlikesi”ne karfl› ulusalc› bir bak›fl aç›s›yla faflizmin ipote¤i alt›ndaki Kemalist laikli¤in savunusu olmayacakt›r. Ya da sorunu bireysel hak
ve özgürlükler noktas›na indirgeyen, “devletçi statükoya karfl›” ‹slamc›-liberal laikli¤in savunusu da olmayacakt›r. Ya da laikli¤i bir burjuva ilke diye tümden yads›yarak, onun karfl›s›nda direnenlerle, örne¤in sözüm
ona “devrimci ‹slamc› hareketlerle ittifak›n” savunusu
da olmayacakt›r.
Laikleflme sürecinde din ve devlet ifllerinin birbirinden
ayr›lmas›ndan çok, dinden boflalan yerlerin nas›l ve
neyle doldurulaca¤› önemlidir. Din, toplumsal hukuksal
iliflkileri düzenleyemez. “Din belirli bir ö¤retiden ve
ahlak sisteminden oluflur.11 ‹nanç sistemleri, de¤er ve
taleplerden oluflur. Toplumdaki farkl› inanç sistemleri,
de¤iflik ve de¤iflken ilke, kural ve de¤er yarg›lar›ndan
oluflur. Laiklik, kifliler aras› de¤il, hukuksal, kamusal/toplumsal düzenleyici ilkelerden oluflur.” ‹flte burada eflitlikçi ve özgürlefltirici bir düzenlemenin önündeki engellerden biri olarak “‹slamc› gericilik” önemli bir
yer tutmaktad›r. Hele hele neoliberal yeni sömürge faflist rejiminin temel bileflenlerinden biri olarak ‹slamc›
gericilik, kesinlikle hafife al›nmamas› gereken asli bir
düzen gücünü temsil etmektedir.
Bugün laikli¤in devrimci savunusu, ancak laikli¤in krizine ba¤›ms›z devrimci bir çizgiyle müdahale ederek
mümkün olabilir. Bu krizin gerici taraflar›ndan herhangi birinin gölgesinde kalarak bunu yapmak olanakl› de¤ildir. Bu yaklafl›mlar›n d›fl›nda ba¤›ms›z, devrimci,
sosyalist bir laiklik anlay›fl›yla hareket edilmelidir. Devrimci bir laiklik anlay›fl›, gelecek toplum projelerine ait
ideal tasar›mlarla gelifltirilemez. O ancak, krizi devrimci do¤rultuda derinlefltiren ve Türkiye toplumunun ve
emekçi halk›n yak›c› sorunlar›na özgürlefltirici çözüm-
“‹slam”la “gericili¤in” ve “faflizmin” yan yana an›lmas› pek çok “inançl› insan›” rahats›z edebilir. ‹slam’a
ve halk›n inançlar›na sayg›s›zl›k olarak de¤erlendirilebilir. Ne var ki, baz› istisnai isyanc› hareketleri saymazsak, bugüne kadar ‹slam’›n siyasal gericili¤i besleyen niteli¤ini de¤ifltirecek ciddi bir “reform” hareketi
geliflmemifltir. Birçok kanl› kitle katliamlar›na, otoriter
devlet uygulamalar›na, özgürlü¤ü k›s›tlay›c›/engelleyici
pek çok bask›ya, ‹slam hep kaynak gösterilmifltir. ‹slamc› hareket, bugüne kadar hep çeflitli ayr›mc›l›k, eflit-
101
LA‹KL‹K
emekçi s›n›flar ve halk aç›s›ndan y›k›c› bir hareket olarak gündeme getirdi¤i bir zamanda, devrimci sosyalist
bir laiklik, proleter bir kamusall›k anlay›fl› temelinde,
kamunun demokratik biçimde yeniden yap›lanmas›n›n
ilkelerini pratik bir mücadele çizgisiyle gündeme getirmek zorundad›r. T›pk› dinci gericili¤e karfl› mücadele
etmeden laiklik savunulamayaca¤› gibi, kamunun eflitlikçi, özgürlükçü, demokratik ve sosyalist yap›lanmas›
u¤runa mücadele etmeden de laiklik savunulamaz.
Laiklik krizinin temel dinamizmi egemen s›n›flar aras› iktidar
savafl›m›d›r. Çat›flman›n yap›s› ve harekete geçirdi¤i güçlere
bak›l›rsa, bu çat›flmade devrimci-demokratik bir taraf yoktur
sizlik, bask›, ezme ve ezilme iliflkilerinden beslenerek
geliflmifltir. Üstelik bu muazzam gericilik potansiyeli,
emperyalizmin, Siyasal ‹slam’› her dönem en gerici biçimlerde (Yeflil Kuflak teorisi, Medeniyetler Çat›flmas›
teorisi, Il›ml› ‹slam projesi vb.) suiistimal etmesine yol
açm›flt›r. Ne yaz›k ki, bütün bunlar karfl›s›nda ‹slam’›n
içinden, bu dinci gericili¤i mahkum edecek, ayr›m çizgilerini kesin hatlar›yla çizecek elefltirel/özelefltirel bir
karfl› ç›k›fl gerçekleflmemifltir. Tersine dinci gericilik
devlet taraf›ndan hep desteklenmifl ve devlet destekli
geliflme ise, ‹slamc› hareketin ifline gelmifltir. ‹slamc›
hareketin “devlet”le ve “bireysel hak ve özgürlükler”le
imtihan› hep baflar›s›z olmufltur. Baflar›s›zl›k bir yana,
ilkesel ahlaki bir ar›nma yaflanamam›fl, güçlü bir takiyeci-pragmatist kültür gelifltirmifltir. Siyasal ‹slam bu
haliyle ülkemizde neoliberal dönüflüm program›n›n kurucu öznelerinden biri haline gelmifltir.12
Neoliberal dönüflümün merkezinde, kamusal alan›n y›k›m› ve piyasac›, gerici, maço, ›rkç›, sömürücü bir burjuva kamusall›¤›n inflas› yer almaktad›r. Bu noktada,
gerici ‹slamc›-liberal ittifak›n, kamunun tasfiyesini
102
Kamunun demokratik yeniden yap›lanmas› süreci devrimci bir laikli¤in geliflebilece¤i ana yatakt›r ve böyle
bir yeniden yap›lanma ancak böyle bir laikli¤in geliflmesiyle mümkün olabilir. “Devrimci bir laiklik” anlay›fl›, kamunun demokratik yeniden yap›lanmas› ile zorunlu karfl›l›kl› iliflki içindedir. T›pk› tek bir demokrasi anlay›fl› olmayaca¤› gibi tek bir laiklik anlay›fl› olmaz. Laikli¤in verili bir tarihsel dönemde devrimci bir
niteli¤e sahip olup olmad›¤›, onu ideolojik
cephaneli¤inin parças› haline getiren öznenin niteli¤ine
ve ihtiyac›na göre kurulur. Yani devleti-kamuyu yöneten öznenin ihtiyac›na göre. Bu durumda burjuvazinin
laiklik anlay›fl›, t›pk› demokrasi anlay›fl› gibi, sömürücü bir s›n›f olmas› ve bir sömürücü s›n›f›n yerine bir
baflkas›n› koyan bir düzenin iktidar sahibi olmas›yla
maluldür. Burjuvazi yönetim ideolojisini kurarken asla
kendisi d›fl›ndaki öznenin (genel anlamda çal›flan s›n›flar›n) özgür idaresinin oluflumuna izin veremez. Piyasa
ideolojisinin içine din-çal›flma-itaat ideolojisini yerlefltirip, bunlar› kaynaflt›r›r. Üstelik düzenin temel direklerinden birisi olan ucuz üretim-ucuz yeniden üretimin
temel dire¤i olan aileyi ayakta tutmak ve kad›nlar› ne
kadar proleterleflirlerse proleterleflsinler toplumsal kimlik bak›m›ndan aslen anne-ev kad›n› olarak tutabilmek
için de, burjuvazi, özgürleflme düflman›d›r ve din dostudur. Özel mülkiyete dayal› toplumsal iliflkileri meflrulaflt›rmak için de demokratik bir kamuyu oluflturma
potansiyeline sahip yegane öznenin özgür hareketini,
bask› ve din cenderesi alt›nda tutarak imkans›z k›lmaya çal›fl›r. Bu sayede iktidar gökten yere burjuvazinin
kuca¤›na inebilir, ama “özgür eme¤in” yani iflçi s›n›f›n›n ayaklar›na kadar inemez. Bu noktadan sonra laikli¤in devrimci savunusu, art›k iflçi s›n›f› siyasetinin temel mücadele alanlar›ndan biri haline gelmektedir.
Türkiye halklar› ve toplumu böyle bir mücadeleyi yürütebilecek zengin bir dinsel, kültürel ço¤ulluk anlay›fl›na sahiptir. Bunca k›flk›rtmaya karfl›n bu topraklarda
hala kan gövdeyi götürmüyorsa, bu zengin kültürün ne
kadar derinlerde kökleflmifl oldu¤unu göstermektedir. ‹flte bu kültürü çoraklaflt›ran ›rkç›, gerici, cinsiyetçi ve
otoriter dinsel kültürün, temel bireysel özgürlüklere ve
LA‹KL‹K
toplumun eflitlikçi ve özgürlükçü geliflimine karfl› tehdit oluflturmas›n› önleyecek devrimci bir laiklik anlay›fl›n›n gelifltirilmesi gerekmektedir. Bu, sosyalist düflüncenin bütün zenginli¤iyle toplumsallaflmas›n›n mevziilerinden birini oluflturmaktad›r.13
‹flçi s›n›f›n›n devrimci siyasetinin bir parças› olarak, halk›n ‘devrimci-sosyalist bir laiklik anlay›fl›’ temelinde politik bir güç haline gelmesi ve özgürlefltirici bir ç›k›fl›n
yarat›lmas› acil bir görev olarak önümüzde durmaktad›r.
Bu do¤rultuda laikli¤in savunusu, pratik yans›malar›ndan
kopuk, soyut ilkesel bir savunu ya da gelecek güzel
günlere b›rak›lm›fl bir ideal proje olamaz. Laikli¤in savunusu, ancak, sermayenin ve ‹slamc› gericili¤in, neoliberal yeni sömürge kapitalizmiyle karfl›m›za ç›kard›¤› gerici ittifak› y›kan gerçek-devrimci bir hareketle olabilir.
Bu devrimci militan bir savunudur ve neoliberalizme/emperyalizme, ‹slamc› gericili¤e ve faflizme karfl› mücadele görev ve sorumluluklar›ndan ayr›lamaz. Bugün için
hak mücadeleleri, laikli¤in devrimci sosyalist savunusunun pratik sürükleyici halkas›n› oluflturmaktad›r.
Temel özgürlükler, ifade ve örgütlenme özgürlü¤ü gibi
insan olmaktan kaynaklanan temel haklard›r. ‹nsan›n
belirleyici niteli¤idir; fakat asla toplumsal haklardan soyutlanarak ele al›namaz. Çünkü e¤itim, sa¤l›k, bar›nma,
beslenme, enerji gibi kamusal/toplumsal haklar, temel
özgürlüklerin önkoflullar›d›r. Bunlar insan›n temel niteli¤inin içinde olufltu¤u ortam› oluflturur. “Sözgelimi, insan haklar›, herkesin onurlu, eflit ve özgür olarak güvende yaflama hakk›na sahip olmas› anlam›na gelmektedir. ‹nsanlar›n onurlu yaflayabilmek için özgürlük, güvenlik ve düzgün yaflam standard› haklar› bulunmaktad›r: Her birey; medeni, siyasi, ekonomik, sosyal ve
kültürel haklar›n tümüne sahiptir.”14
Peki, kamusal
haklar›n ellerinden al›nd›¤› ve insanlar›n piyasan›n insaf›na terk edilerek açl›¤a, sa¤l›ks›zl›¤a, e¤itimsizli¤e,
bar›naks›zl›¤a mahkum edildi¤i koflullarda onurlu, eflit,
özgür ve güvenli bir yaflamdan nas›l söz edilecek?
‹flte bunlar devleti ve kamuyu ilgilendirir. Toplumsal
iliflkileri düzenleme ve kamu ifllerini yönetme ilkeleri
olarak hukukun türetildi¤i temel ilke ve öncüllerdir.
“Devletin küçültülmesi” program›yla neoliberal cemaatçili¤in ‹slamc› gerici cemaatçilikle buluflarak temel kamusal/toplumsal haklar› sistematik olarak ortadan kald›rd›¤› bir süreç söz konusudur. ‹nsanlara onurlu bir
yaflam olana¤› sa¤layan kamusal/toplumsal hak bilinci
yerine, ‹slamc›-cemaatçi-liberal-STK’c› dayan›flma a¤lar›yla halk, ‘sadaka kültürüne’, ‘dilencilefltirme program›na’ muhtaç hale getirilmektedir. Gerek devlet iktidar›n›n özgürlefltirici bir laiklik anlay›fl› temelinde örgüt-
lenmesi (demokratik devrim), gerekse, ‹slamc› gerici
cemaatler taraf›ndan doldurulan toplumsal bofllu¤un özgürlefltirici bir toplumsal hareketle doldurulmas›nda, laiklik, “kapitalizmi y›kan gerçek bir hareket” olarak karfl›m›za ç›kar. Ve temel kamusal-toplumsal haklar u¤runa yürütülen mücadelede yeni somut anlam ve içeriklere bürünür. Hak mücadeleleri, s›n›fsal, ulusal, etnik,
dinsel, cinsel olarak parçalanarak dinsel-siyasal-sermaye
gericili¤ine eklenmifl hak yoksunu y›¤›nlar› ve iflçi s›n›f› topluluklar›n› devrimci toplumsal özne ve özgür insanlar olarak bütünlefltirme yetene¤ine sahiptir. E¤itim,
sa¤l›k, bar›nma, beslenme, enerji, çal›flma gibi hak mücadelesi mevzilerinde laiklik, devrimci bir ilke olarak
en somut anlam›n› kazanacak; basitçe “din-devlet ayr›flmas›n›” de¤il, giderek kamunun demokratik biçimde
yeniden yap›land›r›lma sürecinin en genel ifllerini yöneten ilke olarak tarih sahnesine ç›kacakt›r.
Dipnotlar
1
2
3
4
5
6
7
8
9
10
11
12
13
14
‘‹ktidar blok’u içinde “Laiklik-‹slamc›l›k” çat›flmas›, esas olarak, kendi içinde de
çeflitli çeliflki ve ak›flkanl›klar› olan iki ana kamp etraf›nda geliflmektedir: AKP’nin
temsil etti¤i kamp, emperyalizm, ‹slamc› sermaye, ‹slamc› hareket, sol-sa¤ liberaller ve zaman zamanda tekelci sermayenin (TÜS‹AD’›n) deste¤ini almaktad›r.
TSK’n›n temsil etti¤i bloksa, kentli orta s›n›flar, Aleviler, CHP, ayd›nlar ve askersivil bürokrasinin deste¤ini almaktad›r. TÜS‹AD, zaman zaman bu kampa da
destek vermektedir. Buna karfl›n, her iki kamp da, neoliberal dönüflümün
ekonomik program›na iliflkin tam bir görüfl birli¤i içindedir. Bak. “Siyasal
Yelpaze Yeniden fiekillenirken Toplumsal Muhalefette Aray›fllar” adl› yaz›, Halk›n
Devrimci Yolu, 3. (bu say›)
Aliefendio¤lu, Y. (2001) “Laiklik ve Laik Devlet”, Laiklik ve Demokrasi, Der.
‹brahim Kabo¤lu, ‹mge Yay., Ankara, 80.
Taxier, P. (2001) “Frans›z Laiklik Modelinin Kaynaklar›”, Laiklik ve Demokrasi,
Der. ‹brahim Kabo¤lu, ‹mge Yay., Ankara
Aliefendio¤lu, Y. (2001) “Laiklik ve Devlet”, Laiklik ve Demokrasi, Der. ‹brahim
Kabo¤lu, ‹mge Yay., Ankara.
Turan, N. S. (2009) “Tanzimat Bürokratlar›ndan Jöntürklere: Osmanl› Siyasal
Yap›s›nda De¤iflim ve Laikleflme”, ‹ktisat Dergisi, S. 502, ‹stanbul. Meflrutiyetle
gelen yenilikler, millet sisteminin çözülmesi; ticaret, ceza, kamu ve toprak
hukukunda fleriat›n ve cemaatlerin etkisini azaltan yeniliklerin gündeme gelmesi; e¤itimde, sultan karfl›s›nda bürokrasiyi güçlendiren altyap› ad›mlar›n›n
at›lmas› gibi örnekler verilebilir.
Karpat, K. (2007) Türkiye’de Siyasal Sistem 1876-1980, ‹mge Kitabevi Yay.,
Ankara.
Vaner, S. (2001) “Laiklik, Laikçilik ve Demokrasi”, Laiklik ve Demokrasi, Der.
‹brahim Kabo¤lu, ‹mge Yay., Ankara, sf.186
Bak. “‹slamc› Gericilik: Neoliberal Yeni Sömürgecili¤in Zinde Gücü”, Halk›n
Devrimci Yolu, S.2, 2009
“Bizim geleneklerimizde sadaka kültürü meflrudur.” Bu ünlü sözü, Baflbakan
Erdo¤an 29 Mart yerel seçim öncesi bir aday tan›t›m toplant›s›nda söylemiflti.
‘Dinci-liberal bir laiklik yorumu’, devleti, piyasay› ve toplumu neoliberal kurallar
ve ‹slamc› cemaatler temelinde yeniden de¤erlendiren; dinsel gericili¤i görmezden gelerek, din sorununu, “bireysel hak ve özgürlükler” çerçevesinde inanç
serbestli¤ine indirgeyen gerici burjuva dünya görüflüdür.
Kuçuradi, ‹. (2001) “Laiklik ve ‹nsan Haklar›”, Laiklik ve Demokrasi, Der. ‹brahim
Kabo¤lu, ‹mge Yay., Ankara.
Dolay›s›yla dinde reform sorunu, dinsel-toplumsal gericilik sorunu nedeniyle,
Müslüman toplumlar aç›s›ndan H›ristiyan Bat› toplumlar›ndan farkl› olarak
devrimin demokratik muhtevas› içinde yer almas› gereken bafll›ca sorunlardan
birisidir. Halk›n Devrimci Yolu, Bildirge, ‹stanbul, 2007
“Ç›karken”, Halk›n Devrimci Yolu, S.1, 2009
‹nsan Haklar› Evrensel Bildirgesi
103
Download