S‹YASAL GÜNDEM Tarihte böyle anlar çok s›k yaflanmaz. Kriz süreçleri genellikle, sadece “art›k eskisi gibi yönetemeyenlerin” de¤il, ayn› zamanda “eskisi gibi yönetilmek istemeyenlerin” de gelece¤i flekillendirmek ad›na ata¤a geçti¤i dönemler olarak yaflan›r. Türkiye’nin son döneminde egemenler, “bundan sonra nas›l yönetebilecekleri” konusunda büyük bir kap›flma ve kafa kar›fl›kl›¤› yaflarken, Türkiye solu, bu dinamik süreci sadece seyretmekte ve sürecin (krizin) bir parças›na dönüflmektedir. Art›k “süreci izleyip geliflen sald›r›lar› protesto eden” bir sol çizginin miad› dolmufltur. “Yar›n› bugünden kurmay›” hedefleyen politik-pratik bir çizgiyle ezilenlerin “kendi tarihini” yazma umudunu ateflleyecek bir sol ç›k›fl için gün bugündür. Egemenlerin kurdu¤u savlanan “gelece¤e” yat›r›m yapan “liberal sol” projelerin de, “yeni”deki sald›rganl›¤a karfl› “eskiyi korumaya” odaklanan “ulusalc› sol” ç›rp›n›fllar›n da göremedikleri, görmek istemedikleri, yeni sömürge kapitalizminin giderek daha fazla, her yönü hesap edilmifl, kusursuzca kurgulanm›fl dönüflümlerle de¤il, kendini tekrarlayan kriz k›s›r döngüleriyle karakterize oldu¤udur. Köfleye s›k›fl›yorlar! Devrimci y›¤›nak zaman› Sömürge kapitalizmi, kusursuzca kurgulanm›fl ideal dönüflümlerle de¤il, at›lan her ad›mda devrimci krizin derinleflti¤i, ezilenlerin devrimci eyleminde mevzilenen gerçek devrimci y›k›mlarla de¤iflir. Solun krizinden devrimci ç›k›fl›n yolu, bu gerçek y›k›mlarda odaklanan devrimci y›¤›naklarla aç›lacakt›r ›n›f mücadelelerinin giderek fliddetlendi¤i bir kriz sürecinden geçiyoruz. Güvencesiz çal›flma yöntemlerini genellefltiren ad›mlar iyice s›klaflt›. Kamu hizmetlerine ve temel ihtiyaç maddelerine yönelik zamlar, tar›mda üreticileri isyana sürükleyen k›s›nt›lar, halk›n yaflam›n› her geçen gün daha çekilmez k›l›yor. S Kürt sorununda “al ve sus” mutabakat› Türkiye’nin kriz k›s›r döngülerinin bafl›nda Kürt sorunu gelmektedir. K›s›r döngüyü k›rma iddias› bar›nd›ran “aç›l›m” süreci, er ya da geç dönüp dolafl›p ayn› ç›kmaz soka¤a “aç›lmaktad›r”: Sömürge tipi faflizm! Sermayenin topra¤a, suya, enerjiye, havaya ve genel olarak do¤aya yönelik “çitleme harekat›”n›n ad›mlar›n›n daha da yak›ndan duyulmas›, egemen s›n›flar›n halk s›n›flar›na karfl› fliddetlendirdikleri sald›r›n›n ilk elden s›ralanabilecek gündemleri olarak öne ç›k›yor. Ancak s›n›f mücadeleleri elbette ki bu sald›r›lardan ibaret de¤il. Egemenler aras› mücadeleler de giderek fliddetleniyor ABD’nin Irak’tan çekilme takviminin ifllemeye bafllamas›yla beraber “Irak Kürdistan› ile iliflkilerin gelifltirilmesi” hem bir zorunluluk hem de bir f›rsat olarak gündeme gelmektedir. Konunun zorunluluk k›sm› ABD’nin stratejik amaçlar›yla ilgilidir ve Türkiye’nin Irak Kürdistan› için bir tehdit de¤il emperyalizmin hiz- metinde bir müttefik haline gelmesi istenmektedir. Konunun f›rsat boyutunu ise sermayenin ald›¤› kar kokusu ve devlet terörü oluflturmaktad›r. Irak Kürdistan’›nda enerji baflta olmak üzere birçok ticari faaliyete giriflen Do¤an ve Karamehmet gibi tekelci sermaye temsilcileri, ba¤l› olduklar› emperyalist flirketlerle birlikte bölgeye yönelik ilgilerini art›r›yor. Ayr›ca, Fethullah Gülen cemaatinin bu bölgede kurumsallaflan faaliyetleri (1 üniversite, 4 kolej, 1 ilkö¤retim okulu, 3 e¤itim merkezi) ile daha aktif bir bölgesel güç haline gelme hesaplar› ise konunun f›rsat boyutunu ifade etmektedir. Bütün bunlar›n yaratt›¤› “elveriflli ortam›”, 2009 sonuna kadar “terör sorununu” çözmek için uygun bir f›rsat olarak de¤erlendiren TSK da f›rsatç›lar cephesinde an›lmal›d›r.1 Bu zorunluluk ve f›rsatlar do¤rultusunda de¤ifltirilmeye çal›fl›lan Irak siyaseti, Türkiye’de Kürt sorununun yönetiminin mevcut haliyle devam etmesini olanaks›z k›lmaktad›r. Bu aç›dan “aç›l›m” (demokratik halkç› bir çözüm de¤il!) öncelikle egemen s›n›flar›n önemli bir bölümünün talebi olarak gündeme gelmektedir. 29 Mart yerel seçim öncesi, TSK’n›n da onay›n› alan dönüflümün temel dayanaklar›ndan biri, bölgede özellikle Gülen cemaatinin iliflki a¤lar› vas›tas›yla AKP’yi en büyük Kürt partisi yapma hesaplar›yd›. Seçimlerde a盤a ç›kan Kürt halk›n›n iradesiyle birlikte bu hesap bozulmufltu. Seçimlerde yaflanan baflar›s›zl›k yukar›da bahsedilen f›rsat ve zorunluluklar› ortadan kald›rmad›¤› için “aç›l›m” iddias› yükseltilmeye devam edildi. Cumhurbaflkan› Abdullah Gül’ün, “zorunluluk ve f›rsat plan›”na ba¤l› olarak “iyi fleyler olacak” söylemi sürecin ateflleyici sözlerini oluflturdu. Genelkurmay Baflkan› ‹lker Baflbu¤’un 2009 y›l›n› PKK ile mücadelede “f›rsat y›l›” ilan etmesi; Baykal’›n aff›n bile gündeme gelebilece¤ine iliflkin ç›k›fl› ve en nihayetinde Erdo¤an’›n bir çözüm plan› haz›rl›¤› içinde olduklar›n› duyurmas› bu iddian›n en ak›lda kalan laflar›yd›. “Aç›l›m” laf ebeli¤inin doruklara ulaflt›¤› bir dönemde, faflizmin bildik bask›c› yöntemleri h›z›n› hiç kesmedi. Kürt halk›n›n tüm etkin militan temsilcilerine sald›r›lar gerçekleflti. Hareketin en dinamik unsurlar› olan kad›n ve gençlik kesimlerinin örgütlenmeleriyle; Kürt hareketinin emek hareketiyle kurdu¤u köprüler tahrip edilmeye çal›fl›ld›. 12 yafl›ndaki U¤ur Kaymaz’› evinin önünde 13 kurflunla katledenleri aklayan düzen, 2006’da yenilenen Terörle Mücadele Kanunu ile beraber iki y›ld›r hapishanelere doldurdu¤u 12-18 yafl aras›ndaki yüzlerce Kürt çocu¤una yenilerini ekledi. Ve en nihayetinde 26 Temmuz 2009’da Beytüflflebap’ta iki DTP’li- 120 120 TOPLUMSAL MUHALEFET 008’den itibaren derinleflen küresel iktisadi kriz, dünya kapitalist sistemine yön veren neoliberal stratejinin de¤iflimine dönük büyük bir bas›nç oluflturuyor. Yeni sömürgecilik politikalar›nda önemli de¤iflimlere gebe bir dönem aralan›yor ve ülkemizde de önemli de¤iflimleri tetiklemeye aday bir dizi dinamik birikiyor. Türkiye’nin son otuz y›l›na damgas›n› vuran neoliberal dönüflüm hem egemenler cephesini hem de toplumsal muhalefeti krize sürükledi. Muhalefet hak mücadeleleriyle kuflat›lm›fl afla¤›dan yukar› bir yenilenmeyle bu krizi aflabilir. Muhalefetin krizi, politik çizgi, tarz, mücadele dinamikleri ve araç üzerine yürütülen tart›flmalar›n, dönemin koflullar› gözetilerek yenilenmeci bir anlay›flla yürütülmesi sayesinde afl›labilir Küresel ekonomik krizin tetikledi¤i de¤iflim dinamiklerinin toplumsal muhalefetteki izlerini deflifre edebilmek, tarihsel ve yap›sal unsurlar›yla birlikte bütünlüklü bir siyasal çözümlemeyi gerekli k›l›yor. Bu bak›mdan vurgulanmas› gereken ilk husus, Türkiye’nin yaklafl›k son 30 y›l›na neoliberal stratejinin damgas›n› vurmufl oldu¤udur. ‹kinci husus, neoliberal stratejinin bu “uzun 30 y›l›n›n” onun baflar›lar› kadar zaaflar›na da iflaret etti¤i gerçe¤idir. Bu aç›dan bak›larak, benzer ülkelerle k›yasland›¤›nda neoliberalizmin Türkiye’de devleti ve toplumu dönüfltürme hamlesi, deyim yerindeyse, “rötar” yapm›flt›r. Neoliberalizmin bu geliflim seyrinin belli bafll› üç özelli¤inden söz edilebilir: (i) Öncelikle uluslararas› yeni iflbölümüne uygun olarak Türkiye’nin dünya kapitalist sistemiyle “derin bütünleflmesini” amaçlayan neoliberalizm, bafl›ndan beri iktidar blo¤unun tümünün sahiplendi¤i bir strateji olmufltur. Neoliberal gündemin süreklili¤i bununla ilgilidir. (ii) Ne var ki, IMF, Dünya Bankas› ve OECD gibi kurulufllar›n elinde salt bir (emek karfl›t› köklü dönüflümler de içeren) ekonomi politika demeti olarak görünen neoliberalizm, ancak politik ve jeopolitik sonuçlar yaratarak sonuca ulaflacak bir stratejidir. Kurulu rejimin restorasyonu/dönüflümü1 anlam›na da gelen bu olgu, iktidar blo¤unda (oligarfli içinde) gittikçe derinleflen yar›lmalara neden olmufltur. Geleneksel merkez siyasal ak›mlar ile özellikle askeri bürokrasi, neoliberalizmin ekonomi politikas›na gösterdi¤i sempati ve sahiplenmeyi politik/jeopolitik boyutundan esirgemifl, tereddütler ve direnifller sergilemifltir. ‹ktidar blo¤unda yani oligarfli içinde de güçlü yans›malar›n› bulan bu çatlak, neoliberalizmin rötarl› gerçekleflmesinin asli nedenlerinden biridir. Bu gecikmede Türkiye'nin kendine özgü s›n›fsal yap›s›n› mutlaka hesaba katmak gerekmektedir. Yani toprak a¤alar›n›n ve feodal kal›nt›lar›n tasfiye süreci ve kapitalizmin yayg›nlaflt›r›lmas›, egemenler aras› (oligarfli içi) çeliflkileri keskinlefltirmifltir. Neoliberal ekonomik dönüflüme ba¤l› olarak s›n›fsal yap›n›n ve mevzilenmenin parçalanmas›, elbette sürece karfl› ciddi bir direnci de beraberinde getirmifltir. (iii) Neoliberalizmin ilk döneminde, 1987’den 1990’lar›n ortalar›na kadar uzanan ve örgütlü iflçi hareketi, ka- ab›rl› bir kuflatma stratejisi 1942’de Pasinler’de do¤an Fethullah Gülen’in, bugün hala yaflamakta oldu¤u Pensilvanya’ya yolculu¤u, uzun vadeye yay›lm›fl sab›rl› bir kuflatma stratejisinin öyküleriyle doludur. Fethullah Gülen, ‹slam’dan devflirilen “Dar-ül Harp”, yani “takiye”, yani “savaflta her fley mubaht›r” yaklafl›m›n›, neoliberalizmin iflbitirici (pragmatist) tarz›yla kaynaflt›rarak özgün bir ‹slamc›-liberal siyaset sentezi ortaya ç›karm›flt›r. 1960’lardan 2000’lere ‘yerel’, ‘ulusal’ ve ‘küresel’ boyutlarda s›çramalar yaflayan Fethullah Gülen Cemaati’nin öyküsü, Türkiye kapitalizminin yeni sömürgecilikten neoliberal yeni sömürgecili¤e dö- nüflümünün öyküsüdür. Bu dönüflüm sürecinin dönüm noktalar›nda, cemaat hep, iktidar çat›flmalar›nda etkin bir tav›r tak›nm›fl; ço¤u yerde belirleyici rol oynam›flt›r. Bu üç dönüm noktas›nda üç farkl› tavr› simgeleyen cemaat yaklafl›m›n›, Fethullah Gülen flu veciz sözlerle dile getirmiflti: • 1970’ler: “Hz. Cebrail bile parti kursa ard›ndan gitmem.” (Bu sözler ‹slamc› harekette büyük tepki çekmiflti.) • 1980’ler: “Onun (TSK) süngüsü yüz defa ateflimize su serpmifltir.” 12 Eylül faflizmini destekleyen ve TSK’y› yücelten sözleri. Bu sözleri, sadece, iflbitirici bir cemaat önderinin içine düfltü¤ü zor durumlardan s›yr›lmak için söylemifl oldu¤u veciz laflar olarak yorumlamak do¤ru olmaz. Bunlar, ayn› zamanda, farkl› tarihsel dönemlere özgü strateji ve misyonlar› yans›tmaktad›r. “Hz. Cebrail bile parti kursa ard›ndan gitmem.” 1960’lardan 1980’lere Fethullah Gülen, bir yandan Nurculu¤un bir kolu olarak ortaya ç›kan cemaati özgün bir hareket olarak kurumsallaflt›r›rken, bir yanda da “Komünizme Karfl› Mücadele Dernekleri”ni örgütlüyordu. "Komünizme Karfl› Mücadele Dernekleri" sömürge tipi faflizmin kontrgerilla yöntemlerinin ve emperyalizmin Yeflil Kuflak stratejisinin gereklerini yerine getiren faflist örgütlenmelerdir. Milli Türk Talebe Birli¤i (MTTB) ve ‹lim Yayma Cemiyetleri gibi örgütlenmelerle birlikte, yükselen devrimci mücadelenin önünü kesmek ve sömürge tipi faflizmin iktidar temellerini sa¤lamlaflt›rmak için her türlü kirli sald›rgan yönteme baflvurdular. Ayn› zamanda Sak›p Sabanc› gibi tekellerin destekledi¤i bu örgütlerin, Arabistan-ABD ortakl›¤› olan ARAMCO Petrol fiirketi ve Rab›ta (Rab›ta-ül-Alem, ‹slam Örgütü) taraf›ndan ciddi finanse edildi¤i bilinmektedir. Bunlar›n yan›nda, bir taraftan da özgün bir ‹slamc› hareket do¤maktayd›. “Kuran kursu de¤il okul”lar› (yurt, vak›f, dershane: öyle ki bugün 9 milyar dolarl›k dershane piyasas›n›n 2/3’ünü denetim alt›nda tutuyor) yükselmenin arac› olarak tercih eden cemaat, klasik Nurcu bir yaklafl›m olarak Demokrat Parti-Adalet Partisi çizgisini desteklemekteydi. O y›llarda ‹slamc› partiye (MNP-MSP) zaman zaman yaklaflsa da tam kat›ld›¤›, hele hele bel ba¤lad›¤› söylenemez. Asl›nda tam bir faydac›-iflbitirici tav›r sergileyen Fethullah Gülen, cemaatin güçlenebilmesini sa¤lamak için ‘Dar-ül Harp’ yöntemlerini ‹slamc›lara, hatta kendi yol arkadafllar›na bile uygulamaktan çekinmemifltir. Cami cemaatleri aras›nda vaaza dayal› örgütlenmelerde gelifltirdi¤i hitabet ustal›¤› ve buradan do¤an karizmas›n›n yetmedi¤i yerlerde, popülaritesi yükselmekte olan MSP-Erbakan’› rahatl›kla kullanm›flt›r. Sonra da ifli bitince, “Öyle cübbeyle, sar›kla bu ifller olmaz” diyerek MS’ye sald›r›ya geçmifltir. Ne var ki ABD, rekor askeri bütçelere ve tüm dünyaya yay›lm›fl rakipsiz bir savafl ayg›t›na ra¤men, iflgallerin y›prat›c› uzun direniflleri tetiklemesini engelleyememekte; askeri güç, aleyhte geliflen her duruma müdahale edememektedir. Burada iflbirlikçiler daha aktif biçimlerde devreye sokulmakta, paramiliter güçler ve iflbirlikçi ordular iç ve/veya d›fl savafllarda seferber edilmektedir. Basra’da militan bir emek hareketi temelinde örgütlenen Irakl› petrol iflçileri, petrol sektörünün özellefltirilmesine karfl› eylemde. Emperyalistlerin parma¤›n›n ucunda de¤il * Dünya halklar›n s›rt›nda Türkiye de sözüm ona ABD’den ba¤›ms›z hareket eden “yeni yükselen bir güç” ya da “süper güç” olarak, uluslararas› krizlerin emperyalist-kapitalist sistemin gerekleri do¤rultusunda çözümüne iliflkin pek çok iddia ortaya koymaktad›r. Bofl laflar ve ortaya at›l›p devam› getirilemeyen projeler kenara b›rak›ld›¤›nda, bütünüyle ABD ç›karlar›na eklemlendi¤i görülen Türkiye’nin, birbirleriyle do¤rudan ba¤lant›l› projeler haline gelen en riskli iki ABD askeri hamlesi olan Irak’tan çekilme ve Afganistan-Pakistan (Af-Pak) savafl›n› geniflletme sürecinin yükünü giderek daha fazla s›rtlanmakta oldu¤u görünmektedir. Türkiye ordusu basitçe Afganistan, Pakistan, Irak, Lübnan ve Somali’deki emperyalist iflgal ve müdahalelere askeri ve lojistik destek sa¤lamakla kalmamaktad›r. ABD ve Türkiye egemenleri, PKK’ye karfl› El Kaide, Kuzey Irak’a karfl› Pakistan efllefltirmesiyle, Kürt sorununda egemen “çözümü” ABD’nin Ortado¤u ve Güney Asya’daki askeri sald›rganl›¤›n›n içine yerlefltirmektedir. Bir di¤er önemli geliflme, enerji kaynaklar›n›n iletimini ve ticaretini kontrol at›na almak için enerji nakil hatlar› arac›l›¤›yla yürütülen hakimiyet yar›fl›nda yaflanmaktad›r. ABD, Avrupa ve Rusya’n›n Kafkasya ve Orta Asya enerji kaynaklar› üzerindeki çekiflmelerinde Türkiye üzerinden geçen boru hatt› projeleri merkezi bir rol oynamaktad›r. Türkiye bu nedenle, egemenlik haklar›n› çi¤netmekte ve her birine çeflitli düzeylerde ba¤›ml› oldu¤u bu üç büyük gücün çat›flma sahnesi haline gelmektedir. Türkiye egemenleri ayr›ca, “Genifl Ortado¤u” ve Güney Asya emekçilerine yönelik yeni sömürgeci sald›rganl›¤a da aktif olarak eklemlenerek, bölgedeki emekçi s›n›flar›n bütününü karfl›s›na alan bir sald›r›ya kat›lmaktad›r. Türkiye sermayesi M›s›r ve Bangladefl gibi ülkeleri ucuz emek cehennemine çeviren, Irak ve Afganistan’da zor yoluyla devreye sokulan neoliberal dönüflümde aktif rol alarak, Türkiye sermayesinin ç›karlar›n› emperyalizmle Türkiye emekçi s›n›flar›n›n ç›karlar›n› da Ortado¤u emekçi s›n›flar›n›n ç›karlar› ile bir ve ayn› fley haline getirmektedir. Türkiye egemenlerinin kuvvetli ba¤larla eklemlendi¤i Sömürgesel fetih hareketleri ve direnifl: Emperyalist sald›rganl›¤›n, iflbirlikçili¤in ve Siyasal ‹slam’›n krizi Bush dönemine göre daha bar›flç›l bir politika izleyece¤i yönünde bir yan›lsama yaratmay› k›sa süreli¤ine de olsa baflaran Barack Obama, selefine rahmet okutacak bir dönemin kap›lar›n› açt›. 2009 y›l›nda savafla 1 trilyon dolar ay›rarak, ‹kinci Dünya Savafl› sonras›n›n en büyük askeri bütçesine imza atan Obama, iktidar›n›n ilk alt› ay›nda Latin Amerika’dan Kafkaslar’a, Afrika’dan Do¤u Asya’ya kadar ABD hakimiyeti karfl›s›nda tehditlerin olufltu¤u tüm alanlarda askeri kapasitesini tahkime giriflti. Ve hemen s›ca¤› s›ca¤›na, ABD askeri sald›rganl›¤›n›n merkezi gündemleri olan Irak’tan çekilme süreci ve Af-Pak’ta t›rmanan savafla el att›. Irak: ABD’nin çekilmesi ve yeniden t›rmanan çat›flma tehdidi Obama’n›n vaat etti¤i üzere ABD, 30 Haziran’da Irak’tan çekilme sürecini bafllatm›flt›r. Ancak 30 Haziran’da bafllayan süreçte k›smi bir çekilme hedeflenmektedir. Irak’ta bulunan ABD askerlerinin say›s›, çekilmenin tamamlanaca¤› 2011’e kadar 134 binden 50 bine düflürülecektir. Askerler çekilmektedir, çünkü iflgalde baz› kritik hedeflere ulafl›lm›flt›r ve ABD dünyan›n di¤er bölgelerinde, özellikle Af-Pak’ta yürüttü¤ü savafllarda asker k›tl›¤› çekmektedir. ‹flini tamamlayan askerler, y›prat›c› bir iflgalde oyalanmak yerine, acil görevlere sevk edilmektedir. Ancak ABD, Irak’tan bütünüyle çekilmeyi planlamamaktad›r, çünkü direnifl gerçek anlam›yla alt edilemedi¤i gibi Irak’taki iflbirlikçi yönetimin ve iflgal süresince elde edilen ç›karlar›n gelece¤i tam güvence alt›nda de¤ildir. Irak iflgali baz› önemli amaçlar›na ulaflm›flt›r. Saddam rejimi devrilmifl, iflbirlikçi bir yönetim oluflturulmufl, petrol kaynaklar› özellefltirilerek tekellerin ya¤mas›na 120 SALGIN HASTALIKLAR S›z›nt› dergisinin baflyaz›s›nda Fethullah Gülen taraf›ndan sarf edilen bu sözlerin, bugünden bak›nca TSK aç›s›nda ac›yla, liberaller taraf›ndan da ibretle de¤erlendirilmesi gerekmektedir. Ordu ve darbelere karfl› demokrasi mücadelesinin ödün vermez kahraman› olarak gösterilen cemaat önderinin, 12 Eylül askeri faflizmi karfl›s›ndaki tavr›, asl›nda cemaat gericili¤inin özgün dinamiklerini takip edenler için flafl›rt›c› de¤ildir. Fethullah Gülen, Ashab-› Kiram’›n (Peygamber’in yak›n çevresi) boykot gibi bir al›flkanl›¤› ve tavr› olmad›¤›n› gerekçe göstererek ‹slam Yüksek Enstitüleri’ndeki ö¤renci boykotunda boykot k›r›c›l›¤› yapm›flt›. (“Tesettür teferruatt›r, k›zlar›m›z okumal›”) Üstelik ‹slamc› kad›nlar›n çarflafl› eylemlerini gözden düflürmek için, asl›nda çarflaflar›n alt›nda erkeklerin sakland›¤› türünden vaazlar veren Fethullah Gülen için, o y›llarda ‹slamc› hareketin kimi ileri gelenleri, “Fethullah Gülen’e dikkat edin!”; “Demek bir yerlere hizmet ediyor!” gibisinden uyar›lar yapm›fllard›r. Kald› ki, cunta destekçili¤i ve cunta taraf›ndan desteklenmek, asl›nda ayn› siyaset çizgisinin devam›ndan baflka bir fley de¤ildi. Refah Partisi’ne so¤uk bakan cemaat, esas olarak Özal’›n ANAP’›n› desteklemifltir. Özal’›n öncü neoliberal politikalar› ve cemaatleri gelifltirme tavr›, ccemaatin önünü açan büyük bir s›çrama noktas›d›r. Gene de o y›llarda bile Fethullah Gülen, o ünlü iflbitiricili¤iyle, Ecevit ve Tansu Çiller dahil bütün parti ve siyasetçilere yat›r›m yapmay› ihmal etmemifltir. Abdülkadir Ak- Fethullah Gülen cami cemaatleri aras›nda, vaaza dayal› örgütlenmelerde gelifltirdi¤i hitabet ustal›¤› ve karizmas› sayesinde h›zla yükseldi. 120 L iseli gençli¤in mücadelesinde son birkaç senede görülen kayda de¤er canl›l›k, Türkiye sol hareketi içerisinde olumlu bir heyecan yaratmaktad›r. Henüz belirgin bir hareket formuna ve eylemsel geliflkinli¤ine sahip olamayan demokratik lise hareketindeki canlanman›n “gelip geçici” c›l›z bir kabar›fl› m›, yoksa güçlü bir isyan dalgas›n›n öncü ad›mlar›n› m› iflaret etti¤i sorusu, solun cevap arad›¤› ortak bir soru olarak karfl›m›zda duruyor. Liselerde isyan birikiyor Bu soruya, ne yaz›k ki, günün verileriyle kesin/kat› bir cevap verebilmek pek mümkün de¤ildir. Fakat lise ve liselinin içinde bulundu¤u nesnel/yap›sal durum ve lise hareketinin bu döneme özgü kimi özellikleri lise muhalefetinin “gelip geçici” s›n›rlar›n çok daha ilerisine tafl›nabilece¤inin iflaretlerini veriyor. Ülkemizdeki e¤itim alan›n›n, özelde lise e¤itiminin neoliberal dönüflümü ve yeni sömürge kapitalizminin a盤a ç›kartt›¤› devasa eflitsizlikle gençli¤in geleceksizlik sorunu, lise hareketinin üzerinde bulundu¤u temel enerji hatt›n› oluflturmaktad›r. “Demokratik lise hareketinin yeni bir dönemi mi” sorusu iflte bu enerji hatt›n›n yaratt›¤› nesnelli¤i do¤ru okuyabilmekle cevaplanabilir. Bu nesneli¤in temel bafll›klar›n› ise piyasalaflt›rma, otoriterleflme/bask› yöntemleri ve geleceksizlik oluflturur. Neoliberal kapitalizm, say›s› bugün binleri aflan lisenin ve 3,5 milyonu bulan lise ö¤rencisinin oluflturdu¤u muazzam pazar› de¤erlendirmek için önemli yol kat etmifltir. Türkiye’de liselere yönelen piyasalaflt›rma sald›r›s›n›n ilk ad›m› liselerin farkl› (Fen, Anadolu, genel ve meslek liseleri gibi...) statülere göre ayr›flt›r›lmas›yla at›ld›. Sözde “baflar›” s›ralamalar›na göre belirlenen bu ayr›flt›rma, asl›nda üstü örtülemez s›n›fsal bir elemenin en ç›plak görüntülerini oluflturdu. Piyasac›l›¤›n özü olan rekabetin e¤itim süreci içerisine yayg›nlaflt›r›lmas› bu ayr›flmay› derinlefltirdi. Eflit koflullarda sürdürülemeyen yar›fl soncunda, “elit” liseler maddi gücü yüksek ö¤rencilerle; isteyen herkesin girdi¤i “kenar mahalle liseleri” ise yo¤un olarak yoksul ö¤rencilerle dolduruldu. Böylece milyonlarca liseli daha yaflam›n bafl›nda sistemin “güvenceli s›n›rlar›n›n” d›fl›na itilmifl oldu. Bugün lise e¤itiminin piyasalaflt›r›lmas›n›n en temel arac›n› dershaneler oluflturmaktad›r. Dershaneler, liselileri adeta birer maraton yar›flç›s›na dönüfltürdü. E¤itimin niteli¤indeki h›zl› düflüfl üniversiteye girmek için uzun süreli bir maratona giren “yar›flmac›lar›” dershanelere muhtaç etti. Rekabetçi e¤itim/s›nav anlay›fl› dershane sektörünün ak›l almaz geliflimini tetikledi. Bugün b›rak›n üniversiteye girmeyi, “iyi bir lise”de okuyabil- mek için bile getirilen seviye belirleme s›navlar› (SBS) daha alt›nc› s›n›ftan itibaren ö¤rencileri dershanelere sürüklemektedir. 70’li y›llar›n bafl›nda 200 olan dershane say›s› bugün 4000 s›n›r›n› aflt›. Bir milyona yak›n ö¤rencinin müflteri oldu¤u dershaneler, bugün on milyar dolarl›k dev bir sektör haline geldi. Lise içi hizmetlerin paral›laflt›r›lmas› ve liselerin bütçelerine ö¤rencilerin kat›l›mlar›n› artt›rmaya yönelik projeler, liselerin sermaye aç›s›ndan hem pazar hem de kaynak anlam›nda piyasalaflt›r›lmas› sürecini h›zland›rd›. Dershanelere ödenen fahifl ücretler, lise içinde müflterileflme sürecini meflrulaflt›rd›. Yemek/kantin paralar›ndan servis/ulafl›m harcamalar›na; ders araç-gereçlerinden kay›t, aidat, spor vb paralara kadar ö¤renciler çok yönlü bir sektörleflme süreciyle karfl› karfl›ya kald›. Ö¤rencinin lise içerisinde müflterilefltirilmesinin en temel sonucu ise e¤itim hakk›n› sat›n alamayanlar›n e¤itim sürecinin d›fl›na itilmesi oldu. Son birkaç y›lda binlerce lise ö¤rencisi e¤itimini büyük oranda bu nedenle yar›da b›rakt›. Bin bir zorlukla e¤itimini sürdürmeye çal›flan büyük bir kesim mevcutken, bu tür harcamalar›n art›k karfl›lanamayacak boyutlara ulaflmas›, lise içerisinde kitlesel tepki birikimlerine neden olmaktad›r. Sonuç olarak, lise e¤itim sürecinin piyasalaflt›r›lmas› ö¤rencilerin büyük bir k›sm›n› ya bafltan ya da e¤itim süreci boyunca elemeci ve d›fllay›c› bir süreçle yüz yüze b›rak›yor. Sistem içerisinde kalabilmek ve e¤itim sürecini devam ettirebilmek için yap›lan devasa harcamalar›n ancak s›n›rl› bir kesim taraf›ndan karfl›lanabilmesi büyük bir eflitsizlik sorununu a盤a ç›kartmaktad›r. Eflitsizlik sorunu geleceksizlik sorununu beraberinde getirmifltir. E¤itim süreçlerinden yararlanma haklar› eflit olmayanlar, gelecekleri konusunda da eflit olamam›fllard›r. Bu y›lki ÖSS sonuçlar› Türkiye’deki e¤itim sisteminin geldi¤i vahim tabloyu göstermektedir. 30 bin ö¤rencinin s›f›r çekti¤i, 250 bin ö¤rencinin tek bir matematik sorusu dahi cevaplayamad›¤› s›nav sonuçlar›, AKP iktidar›n›n yedi y›ld›r sürdürdü¤ü e¤itim politikalar›ndan ba¤›ms›z de¤ildir. S›navda, yoksul Anadolu kentleri ve sanayi kentleri ciddi anlamda baflar›s›z olmufltur. Bize göre baflar›s›z olan bu tablonun ülkeyi ucuz ifl gücü pazar› haline dönüfltürmeyi hedefleyen AKP aç›s›ndan oldukça baflar›l› bir sonuç oldu¤u ortad›r. K›smen de olsa, güvenli bir gelece¤in kap›s›n› açacak olan iyi bir üniversite kazanma olas›l›¤› art›k çok s›n›rl› bir toplulu¤un hedefleri aras›na s›k›flm›flt›r. Geçen y›l›n verilerine göre, Bo¤aziçi, ODTÜ, ‹TÜ gibi yüksek puanl› üniversiteleri kazananlar›n sadece yüzde onu genel liselerden gelirken, ancak yüzde üçü dershane e¤itimi almadan bu üniversiteleri kazanabilmifltir. 120 120 KR‹Z bu üç çat›flma ekseni ayn› zamanda devrimci müdahalelere olanak veren krizleri de a盤a ç›karm›flt›r. Emperyalizmin askeri stratejisi, aktif tafleronluk, neoliberalizm, milliyetçilik ve emperyalizmin düflman kardefli Siyasal ‹slam topluca kriz içindedir. Bu kriz, ad› geçenlerin hiçbirinin ezilen halklar›n ve emekçi s›n›flar›n birbirinden ayr› düflünülemeyecek kurtulufl özlemlerini bast›ramamas›ndan ya da bu iste¤e yan›t verememesinden kaynaklanmaktad›r. Bu krizlerden ilerici bir ç›k›fl›n tek yolu, emekçi halklar›n enternasyonalist ve anti-emperyalist nitelikli toplumsal kurtulufl mücadelelerinin inflas›d›r. 120 “Onun (TSK) süngüsü yüz defa ateflimize su serpmifltir.” 120 DÜNYA DÜNYA Obama yönetimi de, ABD’yi yeniden eski gücüne kavuflturmak için, askeri müdahalecili¤i t›rmand›rarak bu çat›flmalardan kendi lehine sonuçlar ç›karmaya çal›flmaktad›r. Obama dönemi müdahalecili¤i, daha büyük bir askeri bütçe, daha genifl askeri hedefler ve çeflitlendirilmifl/inceltilmifl müdahale yöntemleriyle Bush döneminin tek tarafl› sald›rganl›¤›n›n ötesine geçmifltir. Yeni ABD yönetimi, do¤rudan sald›r› ve iflgal, diplomasi kap›lar›n› kapamaks›z›n askeri tehdidi t›rmand›rarak uzlaflmaya zorlama, uluslararas› bir güvenlik sorunu haline gelecek çat›flma alanlar› yaratarak büyük has›mlar› bu ortak sorun etraf›nda yan›na çekerek kontrol alt›na alma gibi müdahale yöntemlerine baflvurmaktad›r. S Neoliberal stratejiyi Türkiye’de ilk yerlefltiren Turgut Özal’d›r. 1990’larla beraber kesintiye u¤rayan bu süreç programatik aç›dan 2000’li y›llarda adeta “imal edilmifl” bir parti olan AKP’yle devam etmifltir. 120 ugün, uluslararas› geliflmeler üç ana çat›flma ekseni etraf›nda meydana gelmektedir. Bunlardan birincisi, sömürgeci fetih hareketleri ve iflgal karfl›t› direnifller; ikincisi, geleneksel ve yeni yükselen emperyalist güçler aras› rekabet; üçüncüsü, neoliberalizmin dünya çap›ndaki krizinin etkisiyle yayg›nlaflan ve derinleflen s›n›fsal mücadelelerdir. ABD emperyalizminin dünya hakimiyetindeki gerilemeyle paralel olarak a盤a ç›kan yeni denge aray›fl›nda, ba¤›ms›z siyasi irade oluflturabilen her güç, küresel krizin de etkisiyle t›rmanan toplumsal ve politik krizlere kendi ç›karlar› do¤rultusunda müdahale ederek belirleyici olmaktad›rlar. Fethullah Gülen ve cemaati “Daha çok cami de¤il, daha çok okul, hastane ve medya flirketi!” plan›yla hareket ediyor. Cemaat “eski dinsel ba¤l›l›klar›n dirilmesi de¤il, aksine neoliberal ekonomi ve siyasetle iliflkili olarak yap›lanm›fl modern bir oluflumdur • 1990’lar›n sonu: “Biz ‹slamc› Demokrat parti oluflumuna flu anda mesafeli duruyoruz. Erbakan’la aram›z flu aflamada çok kötü. E¤er Tayyip’i onun yerine oturtursak, tüm tarikatlar› bir araya getirebiliriz.” Cemaatin neoliberal stratejiye yerleflti¤ini dile getiren sözler. GENÇL‹K MÜCADELES‹ mu çal›flanlar› hareketi ve ö¤renci hareketine dayanan toplumsal muhalefetin 12 Eylül öncesinden gelen birikimi de içeren konjonktürel dinamizmi, neoliberal stratejinin rötar yapmas›nda k›smen etkili olmufltur.2 Ekonomik ve politik/jeopolitik bütünlü¤ü ile neoliberal stratejiyi ülkede yerlefltirmek isteyen ilk politik figür ve bu anlamda neoliberal stratejinin ülkemizdeki gerçek mimar› Turgut Özal’d›r. Özal ekonomiyi dönüfltürme konusunda sa¤lad›¤› baflar›y› yukar›da sözü edilen gerekçeler nedeniyle siyasal rejimi dönüfltürmede gösterememifltir. Ancak tam da bu k›smi baflar›s›zl›k nedeniyledir ki, 1990’lar›n ikinci yar›s›ndan günümüze siyasal yelpazedeki konumlan›fllar neoliberalizmin “ekonomi politikas›ndan” soyutlanm›fl bir flekilde “politik/jeopolitik” sonuçlar› etraf›nda flekillenmifltir. “Kimlik siyaseti” olarak adland›r›lan bu saflaflt›r›c› parametre, AB uyum süreci ile iyice güçlenmifl, neoliberal stratejinin iktisadi program›na onay vermekle birlikte siyasi sonuçlar›na mesafeli duran güçlerin, “statükocu”, “devletçi”, “savunmac› milliyetçi” gibi s›fatlarla an›lmas›na neden olmufltur. Söz konusu stratejiyi bütünlüklü biçimde savunan ve “özgürlükçü”, “demokrat”, “liberal” gibi terimlerle an›lan Özalc› çizgi ise, programatik devaml›l›¤›n› ancak 2000’li y›llarda adeta “imal edilen” AKP eliyle sa¤layabilmifltir. Siyasal ‹slam’›n neoliberal politikalar›n uygulay›c›s› olarak özgün bir flekilde rejime monte edilebilmesini sa¤layan ve “›l›ml› ‹slam projesini” ülkemizde yaflama geçiren siyasal aktör olan AKP, bu çizgisiyle 2000’li y›llar›n ilk on y›l›nda rejimin dönüflümüne de damgas›n› vurmufltur. Bu süreçte hem egemen blo¤un bilefliminde bir de¤iflim hem de rejim aç›s›ndan neoliberal politikalar›n gere¤i olan bir dönüflüm 120 B Hz. Cebrail bile parti kursa, ard›ndan gitmem TOPLUMSAL MUHALEFET 2 Siyasal yelpaze yeniden flekillenirken Toplumsal muhalefette aray›fllar ‘ ’ S‹YASAL GÜNDEM S‹YASAL GÜNDEM S‹YASAL GÜNDEM ve bunlar›n çeflitli tezahürleri her gün birbirinden ba¤›ms›z politik tart›flmalarm›fl gibi gündeme geliyor. Türkiye’de Kürt sorunundan yarg› tart›flmas›na kadar çeflitli gündemler etraf›nda egemenlerin kendi aralar›nda sürdürdükleri mücadelede taraflar daima bir “alt›n kural”a sad›k kal›yorlar: Halk›n ba¤›ms›z bir siyasi güç olarak çat›flmaya müdahalesine izin vermemek! Kürt sorununda farkl› “çözüm” projelerinin ortak özelli¤i, Kürt halk›n›n ortak siyasal iradesini (Kürt hareketini) sürecin d›fl›nda b›rakmak olurken, yarg› üzerine dönen tart›flmalar da Milli Güvenlik Kurulu (MGK) ve Hakimler ve Savc›lar Yüksek Kurulu (HSYK)’nun s›k› s›k›ya kilitlenmifl kap›lar›n›n ard›nda yürütülüyor. K›sacas› çat›flmalar muhtelif, ama mutabakat tek: Egemenler aras› iktidar (paylafl›m) kavgas›ndan ve egemen s›n›flar›n ezilen s›n›flara sald›r›s›ndan ibaret bir tarih yazmak! KR‹Z Kapitalist barbarl›¤a karfl› insanl›k savafl› Krize karfl› sermayenin e¤ilimleri belirginleflmeye bafllad›: Güvencesizli¤in derinlefltirilmesi ve genellefltirilmesi ile do¤an›n birikim ad›na fethi! K riz sistemi sarsmaya devam ediyor. Ancak istatistiksel verilerin “beklendi¤i kadar kötü olmamas›”, küçülme oranlar›n›n azalmas› bile dünyadaki tüm zenginliklerin yüzde 73’ünü elinde tutan yüzde 5’lik az›nl›k taraf›ndan sevinç 盤l›klar›yla karfl›lan›yor. Her yüzde 1’lik küçülmeyle açl›k s›n›rlar›n›n alt›na itilen milyonlarca mülksüzlefltirilmifl proleter ailesine sab›r telkin ediliyor. Ekonomik küçülmenin azal›p birkaç sene içinde ç›k›fla geçilece¤ine dair hikayelerle emekçi s›n›flara umut da¤›t›l›yor. Her fleyi hepimizden iyi bilen teknokrasilerinin, bürokrasilerinin, uzmanlar›n›n, müsteflarlar›n›n, CEO’lar›n›n “ar›zay›” tan›mlay›p düzeltmesine kadar iflçi s›n›f› sessiz tutulmaya çal›fl›l›yor. Bu “düzeltme” faaliyetinin dünyay› nereye götürece¤ine dair tart›flmalar ise genelde teknik analizler düzeyinde sürdürülüyor. Biyoloji biliminde organizman›n kendini iyilefltirme gücünün olup olmad›¤›n›n a盤a ç›kaca¤› evreye iflaret eden “kriz” kavram›, hemen hemen tüm bilimlerde bir “dönüm noktas›n›” ifade eder. De¤iflime at›fta bulunan bu dönüm noktas› sistemin yeniden yap›lanmas›na da kökten niteliksel dönüflümüne de yol açabilir. Ancak özellikle toplumsal olaylarda dönüm noktalar› bir ‘an’› de¤il süreci ifade eder. Kriz sonras› yeniden yap›lanan veya kendisi olmayana/karfl›t›na dönüflen sistemin ipuçlar›/nüveleri kriz öncesi sistemin içinde biriken dinamiklerde görülebilir. Sistemin kendi içinde yeniden yap›lanma dinamikleri, flu anda iki temel alandaki e¤ilimlerle ifadesini bulmaktad›r. Birincisi, finans, biliflim, medya ve enerji oligarflilerinin “çevre dostu” k›l›¤›na girerek öne ç›kard›klar› “yeflil ekonomi” ve ikincisi, son y›llarda y›ld›z› h›zla parlayan ve ABD hegemonyas›n› sarst›¤› iddia edilen ülkelerin sermaye birikim süreçleri. Sistemin kendi karfl›t›na dönüflmesinin dinamikleri ise, 21. yüzy›l›n “ihracat y›ld›zlar›” Bangladefl’te, M›s›r’da, Çin’de son y›llarda giderek yükselen proleter isyanlarda, Peru’dan ‹ngiltere’ye dünyan›n hemen her yerinde kamu hizmetleri emekçilerinin yükselen muhalefetinde; k›r yoksullar›- n›n Latin Amerika’da, Hindistan’da, Çin’de, Do¤u Avrupa’da çokuluslu tar›m, maden ve enerji tekellerine karfl› yayg›nlaflan direnifllerinde gözlenmektedir. Krizin, “sürekli var olan çeliflkilerin ani ve zora dayanan çözümleri” olarak sermaye s›n›flar› lehine çözülemeyip devrimci krize dönüflmesine yol açabilecek olan öfke bir süredir birikmeye ve patlamaya devam ediyor. Bununla birlikte, dördüncü bunal›m döneminde h›zla “proleterleflen çeliflkiler”1, devrimci bir krize dönüflmedi¤i ölçüde sermaye içi çat›flmalar›n ve uzlaflmalar›n belirleyici olaca¤›n› unutmamak gerekiyor. Son dönemlerde yükselen milliyetçilik ve özellikle ›rkç› sa¤c› partilerin Avrupa’daki yükselifli, uluslararas› finansal sistemin yeniden yap›land›r›lmas›na dair tart›flmalar, Kafkaslar baflta olmak üzere enerji hatlar› civar›nda t›rmanan itifl kak›fl, “çevre dostu” enerji kaynaklar› ve sanayileflme tart›flmalar› sermaye içi mücadelelerin çeflitli yans›malar› olarak göze çarp›yor. Eme¤e karfl› güvencesizli¤i ve esnek çal›flmay› derinlefltiren düzenlemeler, ücretlere, sendikalara ve kamusal haklara yöne- lik operasyonlar, tar›mda artan flirket egemenli¤i sermaye içi uzlaflma alanlar› olarak öne ç›k›yor. Çat›flmalar›n nereye ba¤lanaca¤›na dair kehanette bulunmak çok mümkün ve anlaml› görünmüyor ancak, çat›flmalar›n görünür biçimlerinin ard›ndaki s›n›f mücadelesi dinamiklerinin a盤a ç›kart›lmas›n›n, önümüzdeki dönemin devrimci siyasetinin yolunu tayin edebilmesi aç›s›ndan önemli faydalar› olaca¤› aç›k. Emperyalist kapitalist sistemin fetret devri Yeni sömürgecilik sisteminin IV. bunal›m dönemindeki kurucu yöntemi olan neoliberalizm söylem düzeyinde ‘gözden düflüyor’, ABD’nin askeri güce ve finanslaflmaya dayal› egemenli¤i sürdürülemez hale geliyor. 1980 sonras› ABD egemenli¤inin simgesi finans kurumlar› y›k›l›rken (son 19 ayda kapanan banka say›s› 80’e yaklaflt›), 20. yüzy›lda ABD hegemonyas›n›n sanayi üstünlü¤ü etraf›nda kuruluflunun simgesi General Motors gibi tekelleri de beraberinde götürüyor. ABD 120 120 TOPLUMSAL HAREKETLER SALGIN HASTALIKLAR SALGIN HASTALIKLAR Anti-kapitalist bir kalk›flman›n efli¤inde Neoliberal kapitalizmin yükselen karl› sektörü Neoliberalizme karfl› özsavunma hareketleri Bugünkü küresel kriz, mülkiyet ve iktidar iliflkileri sorununu neoliberalizme karfl› geliflen özsavunma hareketlerinin gündemine çok daha yak›c› bir biçimde sokarak, özsavunmadan anti-kapitalist bir karfl› ata¤a geçifl aç›s›ndan ciddi olanaklar sunmaktad›r TOPLUMSAL HAREKETLER N eoliberal rüya bitti. Kapitalizmin uzlaflmaz çeliflkilerinin üzerini örten yan›lsamalar da¤›ld›. S›n›f mücadelelerinin yeni ve dünyan›n gelece¤i aç›s›ndan tayin edici bir perdesi aç›ld›. Neoliberal kapitalizmin merkez ülkelerinde, yeni yükselen güçlerinde, yeni sömürgelerinde s›n›flar mücadelesini ve iflçi s›n›f›n›n sermaye karfl›s›ndaki ba¤›ms›z ç›karlar›n› yok sayan, küçümseyen yan›lsamalar bir bir da¤›l›yor. Geliflmifl kapitalist merkezleri iç savafl korkusu sard›. ABD’li stratej Zbigniew Brzezinski, ‹ngiliz gizli servisi MI5 ve Avrupal› strateji kuruluflu LEAP/Europe’nin 2009’da Avrupa, ABD ve Japonya’da s›n›flar aras› çat›flmalar›n fliddetlenece¤i yönündeki tahminleri do¤rulan›yor. Fransa’da neoliberal Sarkozy hükümeti, ülke tarihinde 1968’de dahi görülmemifl kitlesellikteki grevler ve so- kak eylemleri karfl›s›nda geri ad›m atmak zorunda kald›. Sanayi iflçilerini, kamu emekçilerini, üniversite ve lise gençli¤ini ve göçmenleri birlikte seferber eden bu kitle hareketi dalgas›, son iki y›ld›r Yunanistan, ‹talya, Almanya’da da sokaklar› dolduruyor. Geliflmifl kapitalist ülkelerin yerini almaya çal›flan Çin, bunu ekonomik büyümede oldu¤u kadar s›n›fsal öfke patlamas›nda da do¤ruluyor. 2006’da 90 bin, 2008’de 120 bin iflçi eyleminin gerçekleflti¤i Çin’de sadece 2009’un ilk üç ay›nda grev, sokak protestosu, yol kesmelerden oluflan 58 bin eylem gerçekleflti. Bu eylemler ço¤u zaman patronlar› ve yöneticileri hedef alsa da, kimi zaman iflsizli¤in ve hak gasplar›n›n yaratt›¤› tepki, etnik ayr›mlar temelinde s›n›f içi gerginlikleri de tetikledi. Son Sincan olaylar› da böylesi bir zeminde geliflti. Neoliberal politikalarda Latin Amerika’y› geriden takip Kamusal sa¤l›k sisteminin neoliberal reformlarla y›k›ma u¤rat›lmas› birçok insan›n asl›nda önlenebilir ölümlerle yaflam›n› kaybetmesine neden oldu. Domuz gribinin görüldü¤ü birçok ülkede sa¤l›k sisteminin neoliberal yap›sal uyumdan geçti¤i görülüyor N eoliberal kapitalizmin do¤al çevrede ve dünya üzerindeki canl› türlerinin yaflam koflullar›nda yaratt›¤› tahribat kendini ölümcül salg›n hastal›klarla da a盤a ç›kar›yor. Elbette salg›n hastal›klar ve bu hastal›klarda büyük insan ve hayvan topluluklar›n›n yaflam›n› kaybetmesi dünya tarihi aç›s›ndan yeni de¤il. Ama bugün durumu geçmiflten farkl› k›lan birkaç ö¤e var: Kar› temel alan kapitalist üretim ve neoliberal düzen “yeni hastal›klar›n oluflum yata¤›” haline geldi. Vahfli emek sömürüsü, neoliberal siyasetin yayg›nlaflt›rd›¤› endüstriyel tar›m ve hayvanc›l›k, sa¤l›k, kent ve enerji politikalar›, a盤a ç›kan hastal›klara as›l ölümcüllü¤ü katan unsurlard›r. Üstelik tüm bunlar, insanl›k bu hastal›klardan korunabilecek bilimsel t›bbi geliflmelere ve araçlara sahipken yaflan›yor. Sermaye, salg›n hastal›klar› bugün kendisi için yeni kar alanlar›na çevirmifl durumdad›r. Kanatl›, insan ve domuz gribi virüslerinin gen aktar›m› (de¤iflimi) sonucu ortaya ç›kan ve insandan insana geçme özelli¤i kazanan domuz gribi, bu hastal›klardan en yenisidir. Domuz gribinin a盤a ç›kt›¤› koflullar› yaratan en önemli etken küçük üreticili¤in tasfiyesi ve tar›msal/hayvansal üretimin kar amaçl› flirketlerin elinde endüstrileflmesidir. Tar›m ve hayvanc›l›k tekellerinin elindeki endüstriyel çiftliklerde (bunlara fabrika tar›m›fabrika hayvanc›l›¤› da deniyor) hayvansal ürünler seri üretime tabi tutuluyor. Do¤al yaflamlar›ndan uzakta, devasa iflletmelerin kapal› alanlar›nda iç içe, kendi d›flk›lar› aras›nda yaflayan domuz, inek ve kufllar tamamen yapma yemlerle, birbirlerinin gübreleri ve art›klar›yla besleniyorlar. Afl›r› kalabal›k ve d›flk›larla iç içe yaflam, hayvanlar›n birbirlerine patojen (hastal›k yapan mikro- organizma) aktar›m›n› h›zland›r›yor. Hayvanlar›n daha h›zl› büyümesi için yap›lan antibiyotik i¤neler virüslerin antibiyoti¤e karfl› ba¤›fl›kl›¤›n› artt›r›yor. Çiftliklerde çal›flan insanlar ve hayvanlar için düzenli sa¤l›k kontrolü yap›lmad›¤› gibi, hayvanlarda a盤a ç›kan birçok hastal›k ve ölüm vakas› da gizleniyor. Hasta hayvanlardan üretilen g›da maddelerinin insanlara yedirilmesi kar mant›¤›n›n do¤al bir sonucu olarak ortaya ç›k›yor. Yaklafl›k 15 y›ll›k bir geçmifle sahip olan endüstriyel hayvanc›l›k, dikey bütünleflme ve küçük üreticilerin sektöre ba¤›ml›laflt›r›lmas› yoluyla dünya çap›nda yay›l›rken, hastal›klar›n da yay›lmas›n› tetikliyor. Üretim zinciri KFC ve McDonalds gibi haz›r g›da devlerinde tamamlanan endüstriyel hayvansal g›da üretiminin dünya üzerinde ulaflmad›¤› ülke yok gibi. Endüstriyel tar›m ve hayvanc›l›k iflletmeleri ayn› zamanda en yo¤un emek sömürüsü biçimlerini de kendi- leriyle birlikte gittikleri yerlere tafl›yorlar. Büyük tar›msal arazilerin çevrilmesi ve bu iflletmeleri çevreleyen k›rsal üreticilerin sözleflmeli üretimle kendilerine ba¤›ml› k›l›nmas›, endüstriyel tar›m ve hayvanc›l›¤›n yo¤un kulland›¤› bir sistem. Bu sisteme göre küçük üreticiler imzalad›klar› sözleflmelerle kanatl› üretiminde civcivleri, hayvan besinlerini, veteriner ürünlerini ve teknolojiyi ana flirketten al›yor; ancak hayvanlar›n hasta olmas› ve ölmesi durumunda tüm sorumluluk çiftçilere ait oluyor. Endüstriyel çiftliklerde ana çal›flma biçimi güvencesiz çal›flmad›r. Domuz gribi de bu koflullar›n ürünü, neoliberal kapitalizmin eseridir. Hastal›¤›n merkezi olarak Meksika’n›n gösterilmesi ve hastal›ktan en fazla Meksika halk›n›n etkilenmesi, bu ülkenin neoliberalizmin, ticaret, tar›m-hayvanc›l›k ve sa¤l›k politikalar›n›n kesiflim noktas›nda bulunuyor olmas›ndan kaynaklanmaktad›r. Meksika, neoliberal re- 120 120 LA‹KL‹K D‹S‹PL‹N Laikli¤in krizi ve hak mücadeleleri 1 Girifl ‘Laiklik sorunu’, Türkiye tarihinin en karmafl›k ve en belirleyici sorunlar›ndan biridir. Sorunun tarihsel kökleri, Osmanl› ‹mparatorlu¤u’nun çözülüflünden 1923 Devrimi ve Cumhuriyetin kurulufluna, yeni sömürgecilikten neoliberal yeni sömürgecili¤e kadar uzanmaktad›r. Bütün tarihsel dönüm noktalar›nda laiklik sorunu mutlaka gündeme gelmekte, fliddetli tart›flmalara ve çat›flmalara yol açmaktad›r. Laiklik, düzenin krizinin derinleflti¤i anlarda ve yeniden yap›lanma süreçlerinde ‘kurucu’ ya da ‘kurtar›c›’ bir rol oynayarak sürece damgas›n› vurmaktad›r. Çünkü ‘‹slamc›l›k ve laiklik’ karfl›tl›¤›, bir s›n›f savafl›m› ve bunun mevzilerinden biri olarak bir iktidar çat›flmas› alan›d›r. T›pk› 2009 Türkiyesi gibi s›n›f savafl›m›n›n fliddetlendi¤i anlarda, ‹slamc›l›k-laiklik karfl›tl›l›¤› da bu kavgada etkin biçimde yer almaktad›r. Bugünkü haliyle olmasa da, daha ‹mparatorlu¤un çözülüfl sürecinde “çat›flma” bafllam›fl; sömürgeci-emperyalist devletlerin zorlamas›yla, yavafl ve sanc›l› bir flekilde laik ad›mlar at›lmaya bafllanm›flt›r. 1923 Devrimi ve Cumhuriyetin temel dönüfltürücü at›l›mlar›, “baflar›s›n›” laik reformlara borçludur. Laiklik sayesinde iktidar, burjuvazi lehine el de¤ifltirmifltir. Laiklik, Osmanl›’n›n feodal-dinsel gericili¤ine karfl›, Cumhuriyetin kurucu ilkesi olarak tarihsel bir rol oynam›flt›r. Bu dönemde devletin örgütlenmesinden toplumsal/gündelik yaflam›n düzenlenmesine kadar, dinsel kurallara dayal› bir egemenlik biçiminin sona ermesinde ciddi mesafe kat edildi. Burjuva dünya görüflünü temsil eden temel ad›mlar at›larak kapitalist devrimin önü aç›ld›. Gerek devlet iktidar›n›n özgürlefltirici bir laiklik anlay›fl› temelinde örgütlenmesi gerekse, ‹slamc› gerici cemaatler taraf›ndan doldurulan toplumsal bofllu¤un özgürlefltirici bir toplumsal hareketle doldurulmas›nda, laiklik, “kapitalizmi y›kan gerçek bir hareket” olarak karfl›m›za ç›kar. T›pk› dinci gericili¤e karfl› mücadele etmeden laiklik savunulamayaca¤› gibi, kamunun eflitlikçi, özgürlükçü, demokratik ve sosyalist yap›lanmas› u¤runa mücadele etmeden de laiklik savunulamaz ‹flin ilginç taraf›, 1950’lerden sonra Türkiye’nin yeni sömürgelefltirilmesi sürecinde, emperyalizm, sermaye ve ‹slamc› gericili¤in iflbirli¤iyle at›lan önemli ad›mlar gene “laiklik” ad›na at›ld›. Emperyalizmin bölge stratejilerinde ve yeni sömürge kapitalizminin oligarflik iktidar›n›n temellerinin oluflturulmas›nda, dinci gericilik, sistematik olarak kullan›ld›. Öyle ki, sistemin kendisine sundu¤u olanaklar› çok iyi de¤erlendiren ‹slamc› hareket, art›k 2000’lere gelindi¤inde, neoliberal yeni sömürgecili¤in kurmay partisi olarak iktidara yerleflti. ‹flte laikli¤in krizi bu noktada ortaya ç›kmaktad›r. ‹ktidar, gene el de¤ifltirmektedir. Ne var ki, bu sefer iktidar blo¤unda yeni hegemonik güçler bulunmaktad›r. “‹slamc› parti” AKP’nin siyasal önderli¤ini yapt›¤› bu neoliberal-‹slamc› dinamikler, geleneksel Kemalist laikli¤e meydan okuyarak kendi iktidar›n› tesis etmektedir. Devlet sistemini ve siyasal rejimi köklü bir dönüflüme zorlayan egemen s›n›flar aras› bu çat›flma süreci, “la- iklik” ve “ulusal birlik” (“üniter devlet”) ekseninde çok boyutlu bir devlet krizine yol açmaktad›r. Türkiye’de iktidar iliflkileri, oldum olas›, egemen s›n›flar aras› sert çat›flmalara sahne olmufltur. Son y›llar›n en sert çat›flmas› ise, hiç kuflku yok ki, laiklik ve Kürt sorunu etraf›nda yaflanmaktad›r. ‹slamc› gericili¤in ve neoliberal dönüflüm program›n›n ortak hamleleri, egemen laiklik anlay›fl›n› (‘Ulusalc›-Kemalist laiklik’) büyük bir krize sürükleyerek devlet sistemini t›kamaktad›r. Bugüne dek bask›c›-faflist devlet uygulamalar›n› “irtica tehlikesine karfl› laikli¤in savunusu” olarak meflrulaflt›ran egemenler, Kürt halk›na karfl› “milli zulüm politikalar›n›” da “bölücü teröre karfl› ulusal birli¤in savunusu” olarak meflrulaflt›rm›flt›. Oysa art›k Siyasal ‹slam, neoliberal rüzgara tutunup ola¤anüstü büyüyerek iktidara gelmifltir. Arkas›na ald›¤› ‹slamc› sermaye, üzerinde yükseldi¤i genifl tabanl› kitlesel destek, uluslararas› emperyalist dayan›flma a¤lar›n›n zorlamas› ve liberal solun eflsiz katk›lar›yla Ulusalc›-Kemalist laikli¤i ciddi bir meflruiyet krizine sürüklemektedir. Kürt sorununda da, Kürt hareketinin özellikle son y›llarda gerilla d›fl›ndaki halk deste¤ini önemli ölçüde seferber edebilmesi, 29 Mart 2009 yerel seçiminde kaydetti¤i baflar› ve “ayr› devlet-ayr›lma-özerklik” tez ve taleplerini anlafl›l›r biçimde geri çekmesi “ulusal birli¤e” dayal› fliddet politikalar›n› gayr› meflru bir noktaya itmektedir. ‹ktidar blo¤unda hegemonya kuran dinci gericilik ve sermaye gericili¤ine dayal› ‹slamc›-liberal ittifak, ABD emperyalizminin kurmayl›¤›nda, sistemi, ‘dinci/muhafazakar-liberal’ yoruma dayal› bir dönüflüme zorlamaktad›r. Bunun karfl›s›nda, Önderli¤ini TSK’n›n yapt›¤›, ulusalc›lar›n, orta s›n›flar›n ve baz› Alevi topluluklar›n›n oluflturdu¤u kamp›n1 , zaman zaman TÜS‹AD’›n da deste¤ini alarak kurulu düzenin (statükonun) korunmas› üzerinden laiklik savunusu yapmas›, laiklik krizini, bütün gerici unsurlar› tetiklenmifl olarak gündeme getirmektedir. Özetle, laiklik krizi karfl›s›nda egemenler, düzenin neoliberal, muhafazakar, dinci gerici ve faflist dinamiklerini güçlendirerek çözüm aray›fl›na giriflmektedir. Bunun karfl›s›nda sol ise, bu krizi devrimci bir do¤rultuda derinlefltirecek politikalar üretmekte yetersiz kalmaktad›r. Sol hareket zay›fl›¤›ndan ve kendine güvensizli¤inden dolay›, ülkedeki ana kamplaflmalara ba¤l› olarak, ya ulusalc›-Kemalist laiklik anlay›fl›n›n desteklenmesine ya da ‹slamc›-liberal laiklik anlay›fl›n›n desteklenmesine yönelmektedir. Oysa iflçi s›n›f›n›n devrimci siyasetinin bir parças› olarak, halk›n ‘devrimci-sosyalist bir laiklik anlay›fl›’ temelinde politik bir güç ha- 120 120 120 S‹YASAL GÜNDEM Köfleye s›k›fl›yorlar! Devrimci y›¤›nak zaman› Sömürge kapitalizmi, kusursuzca kurgulanm›fl ideal dönüflümlerle de¤il, at›lan her ad›mda devrimci krizin derinleflti¤i, ezilenlerin devrimci eyleminde mevzilenen gerçek devrimci y›k›mlarla de¤iflir. Solun krizinden devrimci ç›k›fl›n yolu, bu gerçek y›k›mlarda odaklanan devrimci y›¤›naklarla aç›lacakt›r ›n›f mücadelelerinin giderek fliddetlendi¤i bir kriz sürecinden geçiyoruz. Güvencesiz çal›flma yöntemlerini genellefltiren ad›mlar iyice s›klaflt›. Kamu hizmetlerine ve temel ihtiyaç maddelerine yönelik zamlar, tar›mda üreticileri isyana sürükleyen k›s›nt›lar, halk›n yaflam›n› her geçen gün daha çekilmez k›l›yor. S 2 Sermayenin topra¤a, suya, enerjiye, havaya ve genel olarak do¤aya yönelik “çitleme harekat›”n›n ad›mlar›n›n daha da yak›ndan duyulmas›, egemen s›n›flar›n halk s›n›flar›na karfl› fliddetlendirdikleri sald›r›n›n ilk elden s›ralanabilecek gündemleri olarak öne ç›k›yor. Ancak s›n›f mücadeleleri elbette ki bu sald›r›lardan ibaret de¤il. Egemenler aras› mücadeleler de giderek fliddetleniyor S‹YASAL GÜNDEM ve bunlar›n çeflitli tezahürleri her gün birbirinden ba¤›ms›z politik tart›flmalarm›fl gibi gündeme geliyor. Türkiye’de Kürt sorunundan yarg› tart›flmas›na kadar çeflitli gündemler etraf›nda egemenlerin kendi aralar›nda sürdürdükleri mücadelede taraflar daima bir “alt›n kural”a sad›k kal›yorlar: Halk›n ba¤›ms›z bir siyasi güç olarak çat›flmaya müdahalesine izin vermemek! Kürt sorununda farkl› “çözüm” projelerinin ortak özelli¤i, Kürt halk›n›n ortak siyasal iradesini (Kürt hareketini) sürecin d›fl›nda b›rakmak olurken, yarg› üzerine dönen tart›flmalar da Milli Güvenlik Kurulu (MGK) ve Hakimler ve Savc›lar Yüksek Kurulu (HSYK)’nun s›k› s›k›ya kilitlenmifl kap›lar›n›n ard›nda yürütülüyor. K›sacas› çat›flmalar muhtelif, ama mutabakat tek: Egemenler aras› iktidar (paylafl›m) kavgas›ndan ve egemen s›n›flar›n ezilen s›n›flara sald›r›s›ndan ibaret bir tarih yazmak! Tarihte böyle anlar çok s›k yaflanmaz. Kriz süreçleri genellikle, sadece “art›k eskisi gibi yönetemeyenlerin” de¤il, ayn› zamanda “eskisi gibi yönetilmek istemeyenlerin” de gelece¤i flekillendirmek ad›na ata¤a geçti¤i dönemler olarak yaflan›r. Türkiye’nin son döneminde egemenler, “bundan sonra nas›l yönetebilecekleri” konusunda büyük bir kap›flma ve kafa kar›fl›kl›¤› yaflarken, Türkiye solu, bu dinamik süreci sadece seyretmekte ve sürecin (krizin) bir parças›na dönüflmektedir. Art›k “süreci izleyip geliflen sald›r›lar› protesto eden” bir sol çizginin miad› dolmufltur. “Yar›n› bugünden kurmay›” hedefleyen politik-pratik bir çizgiyle ezilenlerin “kendi tarihini” yazma umudunu ateflleyecek bir sol ç›k›fl için gün bugündür. Egemenlerin kurdu¤u savlanan “gelece¤e” yat›r›m yapan “liberal sol” projelerin de, “yeni”deki sald›rganl›¤a karfl› “eskiyi korumaya” odaklanan “ulusalc› sol” ç›rp›n›fllar›n da göremedikleri, görmek istemedikleri, yeni sömürge kapitalizminin giderek daha fazla, her yönü hesap edilmifl, kusursuzca kurgulanm›fl dönüflümlerle de¤il, kendini tekrarlayan kriz k›s›r döngüleriyle karakterize oldu¤udur. Kürt sorununda “al ve sus” mutabakat› Türkiye’nin kriz k›s›r döngülerinin bafl›nda Kürt sorunu gelmektedir. K›s›r döngüyü k›rma iddias› bar›nd›ran “aç›l›m” süreci, er ya da geç dönüp dolafl›p ayn› ç›kmaz soka¤a “aç›lmaktad›r”: Sömürge tipi faflizm! ABD’nin Irak’tan çekilme takviminin ifllemeye bafllamas›yla beraber “Irak Kürdistan› ile iliflkilerin gelifltirilmesi” hem bir zorunluluk hem de bir f›rsat olarak gündeme gelmektedir. Konunun zorunluluk k›sm› ABD’nin stratejik amaçlar›yla ilgilidir ve Türkiye’nin Irak Kürdistan› için bir tehdit de¤il emperyalizmin hiz- metinde bir müttefik haline gelmesi istenmektedir. Konunun f›rsat boyutunu ise sermayenin ald›¤› kar kokusu ve devlet terörü oluflturmaktad›r. Irak Kürdistan’›nda enerji baflta olmak üzere birçok ticari faaliyete giriflen Do¤an ve Karamehmet gibi tekelci sermaye temsilcileri, ba¤l› olduklar› emperyalist flirketlerle birlikte bölgeye yönelik ilgilerini art›r›yor. Ayr›ca, Fethullah Gülen cemaatinin bu bölgede kurumsallaflan faaliyetleri (1 üniversite, 4 kolej, 1 ilkö¤retim okulu, 3 e¤itim merkezi) ile daha aktif bir bölgesel güç haline gelme hesaplar› ise konunun f›rsat boyutunu ifade etmektedir. Bütün bunlar›n yaratt›¤› “elveriflli ortam›”, 2009 sonuna kadar “terör sorununu” çözmek için uygun bir f›rsat olarak de¤erlendiren TSK da f›rsatç›lar cephesinde an›lmal›d›r.1 Bu zorunluluk ve f›rsatlar do¤rultusunda de¤ifltirilmeye çal›fl›lan Irak siyaseti, Türkiye’de Kürt sorununun yönetiminin mevcut haliyle devam etmesini olanaks›z k›lmaktad›r. Bu aç›dan “aç›l›m” (demokratik halkç› bir çözüm de¤il!) öncelikle egemen s›n›flar›n önemli bir bölümünün talebi olarak gündeme gelmektedir. 29 Mart yerel seçim öncesi, TSK’n›n da onay›n› alan dönüflümün temel dayanaklar›ndan biri, bölgede özellikle Gülen cemaatinin iliflki a¤lar› vas›tas›yla AKP’yi en büyük Kürt partisi yapma hesaplar›yd›. Seçimlerde a盤a ç›kan Kürt halk›n›n iradesiyle birlikte bu hesap bozulmufltu. Seçimlerde yaflanan baflar›s›zl›k yukar›da bahsedilen f›rsat ve zorunluluklar› ortadan kald›rmad›¤› için “aç›l›m” iddias› yükseltilmeye devam edildi. Cumhurbaflkan› Abdullah Gül’ün, “zorunluluk ve f›rsat plan›”na ba¤l› olarak “iyi fleyler olacak” söylemi sürecin ateflleyici sözlerini oluflturdu. Genelkurmay Baflkan› ‹lker Baflbu¤’un 2009 y›l›n› PKK ile mücadelede “f›rsat y›l›” ilan etmesi; Baykal’›n aff›n bile gündeme gelebilece¤ine iliflkin ç›k›fl› ve en nihayetinde Erdo¤an’›n bir çözüm plan› haz›rl›¤› içinde olduklar›n› duyurmas› bu iddian›n en ak›lda kalan laflar›yd›. “Aç›l›m” laf ebeli¤inin doruklara ulaflt›¤› bir dönemde, faflizmin bildik bask›c› yöntemleri h›z›n› hiç kesmedi. Kürt halk›n›n tüm etkin militan temsilcilerine sald›r›lar gerçekleflti. Hareketin en dinamik unsurlar› olan kad›n ve gençlik kesimlerinin örgütlenmeleriyle; Kürt hareketinin emek hareketiyle kurdu¤u köprüler tahrip edilmeye çal›fl›ld›. 12 yafl›ndaki U¤ur Kaymaz’› evinin önünde 13 kurflunla katledenleri aklayan düzen, 2006’da yenilenen Terörle Mücadele Kanunu ile beraber iki y›ld›r hapishanelere doldurdu¤u 12-18 yafl aras›ndaki yüzlerce Kürt çocu¤una yenilerini ekledi. Ve en nihayetinde 26 Temmuz 2009’da Beytüflflebap’ta iki DTP’li- 3 S‹YASAL GÜNDEM nin vahflice infaz› 1990’lardaki kirli savafl yöntemlerini an›msatt›. Aç›l›m ad›na ifade edilenler ise, bafllang›çta çeflitli yerleflim yerlerine Kürtçe isimlerinin iadesi ve Kürdoloji enstitüsü aç›lmas› gibi s›n›rl› “ödünleri” aflamazken, egemenler içi çeflitli kesimler daha “radikal” veya “s›n›rl›” çeflitli çözüm önerileri etraf›nda dalaflmalar›n› sürdürdüler. Baflbakan Erdo¤an’›n bu süreçte “allem edip kalem edip” DTP ile görüflmeyerek, uzlaflman›n içeri¤ini ilan etti: Kürtlerin örgütlü siyasal varl›¤›n›n inkar›! “Sorun”un bir taraf›n› görmezden gelen iktidar, hem gerçek bir çözümden uzak oldu¤unu, hem de süreci kendine yontacak projeden vazgeçmedi¤ini gösterdi. Cemaat medyas› da (Zaman gazetesi, Samanyolu TV vs…) bu tavra paralel biçimde Kürt halk›n›n örgütlenmelerine yönelik dilini sertlefltirerek, faflist uygulamalara ve polis-jandarma sald›r›lar›na alk›fl tutmaya, Kürt hareketini de “Ergenekon saflar›”na sokma çabalar›na h›z vermeye bafllad›. Erdo¤an’›n bu iflah olmaz inkarc›l›¤›n›n bir di¤er nedeni ise, liberallerin ›srarla anlamak istemedikleri bir gerçekli¤e dayanmaktad›r: Gericili¤in ve faflizmin ayn› 4 toplumsal temelden beslendi¤i gerçe¤ine. En fazla 2 y›l sonra gerçekleflecek genel seçimlere giderken, kriz nedeniyle yaflanmas› olas› oy kayb›na, ›rkç›-milliyetçi tepkilerin de eklenmesinden duyulan endifle AKP’nin “kozmetik aç›l›m”lar› bile hayata geçirmesini güçlefltirmektedir. Böylece, Kürt sorununa dair ad›mlar, “Musul ve Kerkük’ün Kürtler’in iste¤iyle Türkiye’ye kat›laca¤›”na kadar varan fantastik “ütopya”larla desteklenerek, kitle taban›n›n milliyetçi-Yeni Osmanl›c› tarihsel belle¤i canl› tutuluyor. Süreci a¤›r aksak idare eden iktidar, KCK’n›n eylemsizlik sürecini 1 Eylül’e kadar uzatmas›na paralel olarak, Abdullah Öcalan’›n 15 A¤ustos’ta çözüm için bir yol haritas› aç›klayaca¤›n› ilan ederek inisiyatif almas›yla gözle görülür bir telafl içine girdi. MGK’ya kat›lan 6 bakanla acil kriz toplant›s› yapan Erdo¤an, Kürt sorununa dair bir paket haz›rl›¤› içinde olduklar›n› bir kez daha ilan etti. Yine çeflitli aç›l›mlar›n laf›, uygulamas›ndan önce gelmeye bafllad›. (Resmi kurumlarda Kürtçe bilen personel istihdam edilmesi, hapishanelerde ziyaretçilerle Kürtçe konuflulabilece¤i ve devletin Kürtçe kitap basmas› gibi) Olas› hayal k›r›kl›klar›na S‹YASAL GÜNDEM karfl› da peflin peflin “aç›klanmayacak ve aç›klanmadan uygulanacak” olan ikinci bir “gizli paketin” varl›¤›na dair haberler bas›na servis edildi. Tüm gözlerin Öcalan’a çevrilmesi üzerine D›fliflleri Bakan› Davuto¤lu’nun “Çözüm ‹mral›'da de¤il, Ankara'dad›r” fleklindeki ç›k›fl› ise sürecin müzakere ile de¤il tek tarafl› “al ve sus” tarz› “aç›l›mlar” ile yürütülece¤ini bir kez daha gösterdi. ‘Sorunun bütün aktörlerinin oturaca¤› bir müzakere süreci’ talep eden AKP’nin Güneydo¤u milletvekillerini “Söz ola kestire bafl›” diyerek “uyaran” Baflbakan bu çizgiyi daha da kal›nlaflt›rd›. AKP’li Kürt vekillerin bile tart›flmalar› engellenerek, bu “tart›flmas›z aç›l›m” plan›n›n s›n›rlar› çizildi.2 Tüm bu geliflmeler rejimin çerçevesini belirleyen çizgilerin tamam›na (gericilik, faflizm, neoliberalizm) dokunan sol bir ç›k›fl için elveriflli bir konjonktürün oluflmas›na da neden olmaktad›r. Birincisi, “Al ve sus” siyaseti de¤iflimden öte rejimin k›s›r döngüsünü, Türkiye rejiminin yap›sal zaaflar› ekseninde yaflanan dü¤ümlenmeyi ve bu dü¤ümlenme nedeniyle doru¤a ç›kan umars›z pragmatizmi ifade etmektedir. Sokaklarda infazlar, hapishanelerde çocuklar varken aç›l›m “mavallar›” okuyan liberallerin ve ‹slamc›lar›n Kürtler gözündeki inand›r›c›l›¤›n› yavafl da olsa yitirmeye bafllamas› ise sol eksenli bir kardeflleflme ata¤›n›n baflar› olanaklar›n› art›rmaktad›r. ‹kincisi, ekonomik krizle beraber derinleflen neoliberal y›k›mdan etkilenen genifl Kürt emekçi nüfus olgusu da hesaba kat›ld›¤›nda, Kürtlerin sözde aç›l›mlara eklemlenmesinin ne kadar da güçleflece¤i daha net ortaya ç›kacakt›r. Aç›l›mla dayat›lan neoliberal asimilasyon, mülksüzleflme, yoksullaflma ve proleterleflme süreçlerinde y›k›ma u¤rat›lan Kürt emekçi halk›n›n, oluflmakta olan yeni emek eksenli sorunlar›na yan›t ol- maktan çok uzak görünmektedir. Ancak sol muhalefetin kronik zaaflar›, sol bir ç›k›fl›n önüne bir dizi engel koymaktad›r. Rejimin faflist ayg›tlar›n› h›zla yenileyen ve ustaca kullanma yetene¤i kazanan iktidara halel getirmek istemeyen, cemaati sivil toplum belleyen, Erdo¤an’›n “polis rejimin teminat›d›r” sözünü bile demokratikleflme ad›na alk›fllamaya bu kadar haz›rken liberal e¤ilimlerin sol içinden sökülüp at›lamamas› önemli bir sorundur. Tersten, “AKP’nin ve bölücülerin devletin temel kurumlar›na karfl› ABD ad›na ortak mücadele” içinde oldu¤u gibi hiçbir güncel olguyla örtüflmeyen senaryolar› üretmeye bay›lan ulusalc›lar›n sosyal demokrat taban› kuflatmas› da Kürt sorununda sol bir ç›k›fl›n önündeki engellerden biridir. Ne var ki, Kürt hareketinin krizin en can yakan günlerinde, “flovenizmle bo¤ulmaya çal›fl›lan” Türkiyeli yoksul emekçilerle bir kader ortakl›¤› duygusu yaratabilecek daha geniflletici ve birlefltirici bir mücadele program› yaratamamas› da ciddi bir sorun olarak gündeme gelmektedir. Bu noktada, elbette Kürt hareketinde yüreklendirici ad›mlar da at›lmaktad›r. Bu yönde, her fleyden önce, Kürt halk›n›n en genel siyasal iradesi, inisiyatifi ve kararl›l›¤› an›lmal›d›r. Halk›n büyük kitleleri seferber eden inisiyatifi, egemenlerin “inkara ve imhaya” dayal› Kürt politikas›n› sürekli baflar›s›zl›¤a u¤ratarak, daha karanl›k süreçlerin geliflimini önlemektedir. Ayr›ca, emek hareketi baflta olmak üzere, toplumsal muhalefette mücadele eden sosyalist öznelerinin, kad›n ve gençlik hareketi militanlar›n›n çabalar›, hareketin devrimci aç›l›m potansiyeli bak›m›ndan dikkate de¤erdir. Sol bir ç›k›fl için “tren kaçm›fl” de¤ildir. Belli ki önümüzdeki dönem iyi fleylere dair vaatler, rejimin Kürt- DTP Kürt sorununun çözümünde yol haritas› ç›kartmak için Mersin’de bir kamp düzenledi. Kamptan, “Akil Adamlar Grubu” oluflturulmas› ve 1 Eylül Dünya Bar›fl Günü’nde, Diyarbak›r’da bir milyon kiflinin kat›laca¤› bir miting düzenlenmesi kararlar› ç›kt›. 5 S‹YASAL GÜNDEM AKP yanl›s› medya taraf›ndan hedefe konan Ali Suat Ertosun, rejimin ruhunu gösteren bir figür olarak öne ç›kt›. 32 devrimci tutsa¤›n katledildi¤i “Hayata Dönüfl” operasyonunun “komutanlar›ndan” olan Ertosun, Cemil Çiçek’in Adalet Bakanl›¤› döneminde kendisine verilen Devlet Üstün Hizmet Madalyas› ödülünü Bülent Ar›nç’tan alm›fl, Abdullah Gül taraf›ndan da HSYK üyeli¤ine atanm›flt›. lerin ba¤›ms›z varl›¤›n› yok saymaya dayal› faflist özünü fazlaca zorlamayan, milliyetçi ç›k›fllar› fazlaca “k›flk›rtmayan” (örne¤in köklü bir Anayasal düzenleme ve genel af içermeyen) bir iki göstermelik aç›l›mla s›n›rl› kalacak. Belli ki huylu huyundan, faflizm en kirli sald›r› yöntemlerinden vazgeçmeyecek. Belli ki kriz en güvencesiz çal›flma koflullar›na mahkum edilmifl Kürt emekçilerin düzene entegre edilmesini zorlaflt›racak, kentsel dönüflüm programlar› yoksul Kürtlerin yo¤un olarak yaflad›¤› bölgelerde gerilimlere neden olacak (‹stanbul Bayramtepe ve Dolapdere gibi). Burada belirsiz olan ve ortadan kald›r›lmas› gereken yukar›da s›ralanan engellerdir. Bu durumda rejimin Kürt sorunu k›s›r döngüsünü gerçekten k›ran bir müdahale için aç›l›m yapmas› gereken devrimcilerdir. Sol içi sapmalara karfl› ideolojik mücadele ve daha da önemlisi yeniden kardeflleflmeye yönelik daha aktif bir pratik mücadele çizgisi ad›na daha ileri ad›mlar atmak zorunludur. ‹ktidar kavgas›nda “laiklik” gündemi ask›da Düzenin krizinin bir di¤er aya¤›n› ise egemenler aras› çeflitli mutabakatlar›n varl›¤›n› zorlayacak geliflmeler oluflturdu. ‹ktidar kavgas› yarg›da k›z›fl›rken, çat›flman›n “laiklik” tart›flmas›n› fazla yükseltmeden, “hukuk kural- 6 lar›, kuvvetler ayr›l›¤›” vs. üzerinden yürütülmesi dikkat çekti. Yarg› eksenli çat›flmay› k›z›flt›ran ilk konu “‹rticayla Mücadele Belgesi” oldu. Kürt sorunu etraf›nda oluflan mutabakat›n seçim yenilgisinin ard›ndan, bu projenin ana yürütücüsü olan Gülen’in ekranlara ç›k›p “irtica tehdidi hortlat›labilir, insanlar›m›za yönelik komplolar gündeme gelebilir” diye a¤lamas›, biraz da bu baflar›s›zl›¤›n yaratt›¤› belirsizlik ortam›nda, mutabakat›n bir aya¤›n›n zay›flamas›yla yaflanabilecek krizlere iflaret ediyordu. Ancak Gülen a¤lamakla kalmad›. “Has›mlar›” taraf›ndan üretilen/üretti¤i iddia edilen “‹rticayla Mücadele Belgesi”nin ortaya at›lmas›yla Cemaat önemli kazan›mlar elde etti. Öncelikle, bu süreçte cemaat, baflar›l› bir “önleyici psikolojik harekat” (asimetrik de¤il!) ile dokunulmazl›¤›n› sa¤lamlaflt›rmaya çal›flt›. Belgenin gerçekli¤inin veya sahteli¤inin ötesinde, konuya sonuçlar› itibar›yla bak›ld›¤›nda, “irtica ile mücadele” ad›na 28 fiubat yöntemlerinin kullan›lmas›n›n önüne geçildi. ‹kinci olarak, bu tart›flmalara paralel olarak askerlerin sivil yarg›da yarg›lanabilecek olmas›na dair de¤ifliklik için zemin haz›rlanm›fl oldu. (Askeri vesayetin kald›r›lmas› tart›fl›l›rken gündeme gelen 12 Eylül darbecilerin yarg›lanmas› ise Erdo¤an’›n ifadesiyle “sulu bir flaka” olarak kald›.) S‹YASAL GÜNDEM Bu süreçte kutsanan “sivil yarg›”n›n nice katliamlar›, kontrgerilla faaliyetlerini aklad›¤›, askeri yarg›dan farkl› bir rejimin ürünü olmad›¤›, yarg› üzerinde yaflanan kap›flman›n ikinci raundunda gözler önüne serildi. Ergenekon davas› savc›lar› baflta olmak üzere Özel Yetkili Mahkemeler’in hakimlerinin ve savc›lar›n›n atanmas›na dair itifl kak›fl nedeniyle kilitlenen HSYK toplant›lar›na dair yay›nlarda, AKP yanl›s› medya taraf›ndan hedefe konan Ali Suat Ertosun, tüm mutabakat ve çat›flmalar›n ötesinde rejimin ruhunu gösteren bir figür olarak öne ç›kt›. 32 devrimci tutsa¤›n katledildi¤i “Hayata Dönüfl” operasyonunun “muzaffer” komutanlar›ndan olan Ertosun, Cemil Çiçek’in Adalet Bakanl›¤› döneminde kendisine verilen Devlet Üstün Hizmet Madalyas› ödülünü Bülent Ar›nç’tan alm›fl, Abdullah Gül taraf›ndan da HSYK üyeli¤ine atanm›flt›. Evet, görünüflte iki cephe vard›: HSYK içinde Zekeriya Öz’ün “kellesini isteyen” ekibin bafl›n› çeken Ertosun yandafllar› ve dün boynuna madalya takt›klar› Ertosun’un flimdi “kellesini isteyip” Ergenekon savc›lar›na siper olan gerici-liberal cephe. Ancak her iki ismin ortak yönü bu çat›flman›n üzerinde yükseldi¤i rejimin karakterini ortaya koydu. O ortak yön, Ertosun ve Öz’ün, Türkiye’nin son on y›ldaki en büyük iki kontrgerilla operasyonunun mimarlar› olmas›yd›. Ancak tespit edilmesi gereken bir gerçek ise, AKP kamp›n›n, iktidar blo¤unda TSK kamp›n› geriletme noktas›ndaki kararl› ad›mlar›d›r. Abdullah Gül’ün tüm ça¤r›lara ra¤men, askeri yarg› usullerini de¤ifltiren yasay› veto edip ikinci kez gönderildi¤inde “mecburen” onaylamak gibi bir oyuna ihtiyaç duymadan onay› vermesi; onaylarken hükümete tavsiye etti¤i ‘tereddütleri giderici’ düzenlemeler konusunda ilgili bakanl›klarca bir çal›flma bafllat›lmad›¤›n›n ortaya ç›kmas› önemlidir. Zira iktidar›n özellikle kriz koflullar›nda yaklaflt›¤› seçim sath› mahallinde, uyumdan çok mevcut saflaflmay› diri tutacak giriflimlere ihtiyac› oldu¤unu göstermektedir. Bu yasal de¤ifliklikler, “‹slamc› kamuoyu”nda gün gelip 28 fiubat ve 27 Nisan’c›lar›n yarg›lanaca¤› bir rövanfl sürecinin ilk ad›mlar› olarak propaganda edilmektedir. Benzer flekilde 28 fiubat sürecinde ‹mam Hatip Liselileri üniversitelerden uzak tutmak için devreye sokulmufl olan “katsay›” uygulamas›n›n, art›k tamamen AKP’lilefltirilmifl YÖK taraf›ndan kald›r›lmas› da benzeri bir kayg›yla gündeme getirilmifltir. Bir di¤er rövanfl gündemi olan “üniversitede türban serbestli¤i”ne dair Anayasa de¤iflikli¤inin ard›ndan kapatma davas› ile karfl›laflan hükümet, YÖK eliyle gerçeklefltirilen bu de¤iflikli¤i “memnuniyetle karfl›layan” bir pozisyonda kalarak elindeki “olanaklar›n” çeflitlenmesinin keyfini sürmektedir. Katsay› tart›flmas›n›n hükümeti türban tart›flmalar›nda oldu¤u düzeyde y›pratmamas›n›n nedeni sadece karar›n YÖK eliyle al›nmas› veya meslek liselerinin özendirilmesinin bir sermaye talebi olmas› de¤il, ayn› zamanda “laiklik” üzerinden yürütülen kavgalarda, liberallerin de deste¤iyle, sa¤lad›¤› ideolojik/psikolojik üstünlüktür. Bunda egemen laiklik anlay›fl›n›n, toplumsal gericili¤i “p›flp›fllayan” ve konuyu iktidar alanlar›na dair egemenlik meselesine indirgeyen tarihsel ikiyüzlülü¤ünün pay› büyüktür. Güncel olarak ise özellikle “belge” krizi ile beraber, iktidar çat›flmalar›nda egemenler aras› kavgan›n, flimdilik, “irticayla mücadele” ekseninde sürdürülmesinin zorlaflt›¤› bir siyasal atmosfer yarat›lm›flt›r. Bu operasyonun kurmay çad›r›nda oturan Fethullah Gülen Cemaatinin, 28 fiubat sürecini an›msatan ve hatta aflan yöntemlerle yürüttü¤ü, Baflbu¤’un deyifliyle “psikolojik harekat” (Medya kampanyalar›, flüpheli belgeler, çeflitli belgelerin polis ve yarg› taraf›ndan s›zd›r›lmas› vs…), “tereciye tere satmak” bak›m›ndan takdire flayand›r. Baykal’›n “laiklik” söylemini geri plana atmas› sadece basitçe popülizmden kaynaklanmamaktad›r. Seçim sonras›nda da egemenler aras› tart›flmalar›n merkezini laikli¤in ötesinde, “demokrasi, darbe, yarg› sistemi, kurumlar aras› iliflkiler” gibi gündemlerin oluflturmas› dikkat çekmektedir. “Uygun dozda gericilik” yeni sömürge kapitalizmi için giderek zorunlulafl›rken ve TSK’n›n “din subay›” istihdam etmesinde görüldü¤ü gibi tüm aktörler bunu kavramaya bafllam›flken, laiklik temas› merkezinde düzenlenen Cumhuriyet mitingleri de giderek c›l›zlaflmaktad›r. Egemen “irticayla mücadele” çizgisi, önemli bir yara alarak “geçici bir yenilgiye” u¤ram›flt›r. Egemenler aras› çat›flmalarda -en az›ndan bir süreli¤ine- a¤›rl›k merkezi laiklik olmayacak gibi görünmektedir. Post kavgas› ve kriz, geleneksel ulusalc›-Kemalist laikli¤i sürdürülemez hale getirmekte, bu çizginin sahiplerini de etkisizlefltirmektedir. Bu durum, afla¤›dan halk›n ba¤›ms›z devrimci eylem çizgisine dayal›, düzen d›fl› ve karfl›t›, proleter-halkç› bir gericilikle mücadele çizgisinin oluflturulmas›n› daha olanakl› hale getirmektedir. Gerici YÖK’ün neoliberal paral›laflt›rma sald›r›s› alt›ndaki üniversitelerin, gerici kadrolaflman›n doruk noktas›na ulaflt›¤› Milli E¤itim Bakanl›¤›’n›n e¤itimde ticarileflme ve gericileflme ataklar›n›n hedefi olan okullar›n, ayn› anda neoliberal gündemin çeflitli sald›r› biçimlerinin ve gerici yard›m kurulufllar›n›n kuflatmas› halindeki mahallelerin, neoliberal gerici iktidara karfl› bütünlüklü bir direniflin mevzileri haline getirilmesi, “afla¤›dan ve proleter bir gericilikle mücadele çizgisi”nin inflas› için oldukça önemlidir. 7 S‹YASAL GÜNDEM ‹ktidar odaklar›n›n içsel gerilimleri öne ç›k›yor ‹ktidar blokunda, egemenler aras› mücadelede yaflanan bir baflka geliflme de, iktidar odaklar›n›n kendi içsel gerilimlerinin biraz daha öne ç›kmas›d›r. TSK içerisindeki yaklafl›m farklar›, Ergenekon operasyonu sürecinde ‹lker Baflbu¤’un kontrgerilla cihaz›ndaki dönüflümün aktif öznesi olma ataklar›yla gözler önüne serilmiflti. Operasyonlara TSK’n›n ve askeri yarg›n›n kat›lmas›yla kimine göre Baflbu¤ Hilmi Özkök’leflmifl, kimine göre de Büyükan›t’tan sonra askerin inisiyatifini gelifltirerek TSK’ya soluk ald›rm›flt›. Bu yaklafl›m farkl›l›klar›, Yüksek Askeri fiura’ya giderken komuta kademelerinde yaflanan istifa depremiyle tescillendi. Önce, Hava Harp Okulu Komutanl›¤›’na geçen YAfi’ta atanan Tümgeneral Sinan fianl› görevinden istifa etti. Ard›ndan 1’inci Taktik Kuvvet Komutanl›¤›’n›n iki numaras› Tümgeneral Levent Türkmen görevinden ayr›ld›. Özellikle fianl›’n›n istifas›nda Ergenekon’un Hava Kuvvetleri’ndeki uzant›s› oldu¤u söylenen “Karargáh Evleri” operasyonu ile ilgili bir ön soruflturman›n etkili oldu¤u iddia edildi. Ulusalc›lar›n Genelkurmay’daki kalesi olarak da ifade edilen Deniz Kuv- vetleri’nin gelecekteki en önemli komutan aday› Tümamiral Mustafa Baha Eren’in, Koç Müzesi’ndeki denizalt›da Deniz Kuvvetleri kökenli bombalar›n bulundu¤u gün istifa ettirilmesi TSK’da kaynayan kazan›n en aç›k görüntüsüydü. Bunun ard›ndan Ergenekon’un Deniz Kuvvetleri’ndeki uzant›s› oldu¤u iddia edilen “Ataevleri”ne yönelik operasyonda 5 te¤menin tutuklanmas› bu seneki YAfi toplant›s›n›n hararetli geçece¤inin habercisi oldu. Bu parçalanmada, farkl› ç›karlar› ifade eden iç çeliflkiler rol oynamakla beraber bu çeliflkilerin parçalanmaya dönüflmesinde d›fl müdahalelerin “baflar›”s›ndan da söz etmek gerekmektedir. “Özel hayat”lardaki “falso”lar›n çeflitli izleme-dinleme (istihbarat) teknikleriyle deflifre edilmesi, hatta zaman zaman bu “falso”lar›n bizzat örgütlenmesi, uyuflturucu-kad›n ticareti gibi askerlerin geçmiflte de s›kl›kla kar›flt›¤› “ticari faaliyetlerin” polis operasyonlar›yla ortaya ç›kar›lmas› gibi yöntemler ile iç gerilimler dinamitlenmektedir. Polis teflkilat›nda egemenli¤i bilinen Gülen cemaatinin bu süreçte oynad›¤› önemli rol teslim edilmelidir. ‹ç kamplaflma görüntüsünün en fazla gözlemlenebildi¤i yer ise iktidar partisidir. Zaten bir koalisyon olarak örTürkiye’nin ABD iflbirlikçili¤ine soyundu¤u Afganistan ve Pakistan’dan gelecek olas› tabutlar›n faturas› kolayca “baflkalar›na” havale edilemeyecektir. Gelen her tabutun vebali, çok daha do¤rudan bir flekilde, “enerjisini” bu ç›lg›nca iflbirlikçilik yar›fl›na harcayanlar›n boynuna yüklenecektir. 8 S‹YASAL GÜNDEM gütlenen AKP, 2003 sonras› “ifller iyiye giderken” gösterdi¤i “birlik ve beraberli¤i” seçimlerin ard›ndan yitirmeye bafllad›. Cemil Çiçek’in DTP hakk›ndaki “Ermenistan s›n›r›na dayand›lar” ç›k›fl› ile a盤a ç›kan milliyetçi çizgi-Fethullahç› çizgi gerilimini, may›nl› arazi tart›flmas›nda yasay› ilk haliyle meclis gündeminden çekmeyi gerektiren büyük yar›lma takip etti. Peflinden, tekmeli-tokatl›, çok adayl›, bol gerilimli il kongreleri geldi (Özellikle kimi “Do¤u” illeri ve ‹stanbul’da. Ankara ‹l Kongresi yükselen tansiyon nedeniyle ertelendi). Bakan Babacan’›n, elefltirilmesini bile “ideolojik bir tav›r” olarak nitelendirdi¤i Özel ‹stihdam Bürolar› ile ilgili kanun maddesinin ayn› gün Gül taraf›ndan veto edilmesi teflkilat içinde ifllerin “güllük gülistanl›k” olmad›¤›n›n bir baflka verisi oldu. Ancak AKP’de en önemli fay hatt›n› Fethullah Gülen cemaati oluflturuyor. Özellikle Zaman gazetesi dönem dönem Tayyip Erdo¤an’› tek adam siyasetiyle elefltirerek köfleye s›k›flt›ran yaz›lar tefrika ederken, Erdo¤an’›n ak›l hocalar›ndan Yalç›n Akdo¤an’›n “Yasin Do¤an” imzas›yla Yeni fiafak gazetesinde yazd›¤› bir yaz› “duygular›n karfl›l›kl› oldu¤unu” gösterdi. Akdo¤an, “AK Parti'yi askere karfl› k›flk›rtan had bildirme cephesi” ifadesi ile aç›ktan Gülen cemaatini hedef gösterdi.3 Gülen cemaati, Kürt illerinde yaflanan seçim yenilgisini de Tayyip Erdo¤an’›n “yer yer statükoculaflan söylemleri”ne ve gerekli ad›mlar› atmamas›na ba¤layarak sonuçlar›n kendi baflar›s›zl›¤› olmad›¤›n› savunuyor. Irak Kürdistan’›ndaki f›rsatlarla gözü dönen Cemaat, AKP’nin daha cesur olmas›n› istiyor ve çeflitli yay›nlar›nda Erdo¤an’› içinden geçti¤imiz süreçte de gerekli ad›mlar› atmamakla elefltiriyor. AKP içindeki bu fay hatt›n› gören Saadet Partisi ise, Cemaate yönelik elefltirilerini sertlefltiriyor ve “Cemaat bu denli politiklefltiyse parti kursun” gibi söylemlerle AKP’deki gerilimleri kafl›yor. Gülen cemaatinin yan› s›ra, krizin derinleflmesi ile beraber, farkl› ölçeklerde ve uluslararas›laflma düzeyindeki “‹slamc› sermayeler”in fark› öncelikleri daha fazla öne ç›karmas›yla beraber AKP içinde gerilimin boyutlanaca¤› tahmin edilebilir. S›n›rlar› netleflmifl, saflar› belirginleflmifl, keskinleflmifl taraflardan bahsetmek mümkün olmasa da, bir bölünme ile sonuçlanmasa da iktidar partisinin tek parti olmaktan kaynaklanan avantajlar›n› giderek yitirmesinin ve koalisyon özelli¤inin öne ç›kmas›n›n, ezilenler ve emekçiler üzerindeki hegemonyas›n› daha fazla sarsaca¤› aflikard›r. Anlafl›lan o ki Baflbakan “Söz ola kestire bafl›” tarz› ç›k›fllara daha fazla baflvurmak zorunda kalacakt›r. Bu “hegemonya zaaf›”, afla¤›dan devrimci ç›k›fllarla de¤erlendirilmezse, sol sadece ve sadece hegemonya yenilenene ve/veya yeni bir düzen içi alternatif ç›kana kadar “geliflmeleri” izlemifl olacakt›r. Aktif tafleronluk fiyaskosu Egemenler aras› mücadele, “one minute f›rt›nas›”n›n, h›zla dinmesine neden oldu. Obama ile beraber “Il›ml› ‹slam” söyleminin ABD yönetimince telaffuz edilmemeye bafllanmas›n›n ve ABD’nin artan askeri taleplerinin ülke içi siyasette kendi alt›n› oyaca¤›ndan çekinen AKP, “one minute” ç›k›fl›yla h›z verdi¤i aktif tafleronluk çabalar›n›n tümünde çuvallad›. Hükümetin Ermenistan aç›l›m›, emperyalist merkezlerin eldeki kuflu da kaybetmesine neden oluyor. Karaba¤ sorununu Rusya ile çözmeyi daha gerçekçi bulan Azeri yönetimi, do¤algaz güzergah›n› Rusya olarak belirledi. Özellikle AB için hayati önemi bulunan Nabucco projesi Rusya’n›n insaf›na kalm›fl durumda. ABD’nin ‹ran’dan gaz al›m›na kesinlikle karfl› ç›kt›¤› bir ortamda döflenen borular›n içinin nas›l dolaca¤› büyük bir soru iflareti olarak ortada duruyor. Hükümet, Filistin, Suriye ve ‹ran ile ilgili arabuluculuk giriflimlerinden art›k bahsedemiyor bile. ‹srail’in gönlünü almak için gündeme gelen may›n tasar›s› da “hasar görünce” tersine bir etki yaratm›fl gibi görünüyor. Siyasi olarak güçlenmek ad›na benimsenen “Aktif tafleronluk” çizgisinin aktifi gitti, tafleronlu¤u baki kald›. Bu süreç öncelikle Somali’ye özel askeri kuvvet göndererek bafllam›flt›. Türkiye, Obama’n›n ziyaretinin ard›ndan, ABD’nin operasyonlar›n›n fliddetlendi¤i ve emperyalistlerin askeri kay›plar›n›n artt›¤› Afganistan’a 1200 muharip asker daha gönderilmesi karar› al›nd› ve baflkent Kabil’deki iflgal güçlerinin komutas›n›n üstlenece¤i duyuruldu. Bu da yetmedi “savafl”›n giderek t›rmand›¤› Pakistan’da NATO büyükelçili¤i görevini Türkiye’nin üstlenece¤i aç›kland›. Artan askeri görevlerin TSK’y› güçlendirebilece¤i endiflesi ve ABD’nin Türkiye’de tek ata (AKP) oynamayaca¤›n›n netleflmesiyle pani¤e kap›lan AKP, d›flar›da emperyalistleri de memnun edecek her giriflimini eline yüzüne bulaflt›rd›. ‹ktidar›n bu baflar›s›zl›klar›n›n ard›ndan TSK’n›n göreli güç kazanmas›n› önleyici hamlelerin gündeme gelmesi de dikkat çekti. Baflbu¤’un “belge krizi” ile ilgili bas›n aç›klamas›nda Irak, Afganistan ve Pakistan’a dikkat çekerek “Enerjimizi ka¤›t parças›na harcamayal›m” ifadesi, d›flar›da emperyalist projeler etraf›nda sa¤lanan/sa¤lanacak olan göreli gücün verdi¤i güvenden kaynaklanmaktayd›. Egemenler ABD iflbirlikçili¤i ile iç mücadelelerinde avantaj sa¤lamaya çal›fl›rken bu hamleleri ezilenlerle mücadelelerinde bafllar›na büyük belalar açabilir. Türki- 9 S‹YASAL GÜNDEM Ekonomik kriz Egemenler aras› çat›flmalar›n fliddetlenmesinin, biçare pragmatik ç›k›fl aray›fllar›n›n, farkl› cephelerdeki parçalanman›n belki de en önemli nedeni ekonomik krizdir. Krizi yönetme baflar›s›n› kimin gösterece¤i, hangi sermaye gruplar›n›n süreçten avantajl› ç›kaca¤› ve çeflitli sermaye güçlerinin politik temsillerinin nas›l flekillenece¤i, giderek önemini art›ran mücadele alanlar› olarak karfl›m›za ç›kmaktad›r. Çünkü “pasta küçülmekte”, bir s›n›f mücadelesi flekline bürünmedi¤i, “bireysel eylemler ve cinnetler” fleklinde yafland›¤›nda bile krizin toplumsal sonuçlar› düzenin sahiplerini endiflelendirmektedir. Manzaray› k›saca özetlersek, 2009’un ilk üç ay›nda ekonomi yüzde 13.8 küçüldü ve Merkez Bankas› Baflkan›’ndan Dünya Bankas›’na kadar gelen tüm aç›klamalara bak›l›rsa küçülmeye devam edecek gibi görünüyor. Kay›tl› istihdamda iflsiz kalanlar›n say›s› 1 y›lda 1 milyonu aflt›, b›rak›n küçülmenin durmas›n› büyüme yüzde 5’leri aflmad›kça artmaya devam edecek. Sermaye lehine teflvikler, vergi indirimleri ve düflen d›fl ticaret nedeniyle azalan gümrük vergileri bütçe a盤›n› geçen y›la göre 10 kat daha büyüttü, hükümetin arka arkaya açt›¤› paketlere bak›l›rsa daha da büyüyecek. Bütçe a盤› nedeniyle devletin borçlanmas›, faiz harcamalar›n› 2008’e göre yüzde 33 art›rd›, dünyada daralan kredi olanaklar› nedeniyle artacak faizleri de düflününce art›rmaya devam edecek. Faiz harcamalar›n›n ve sermayeye desteklerin artmas›, kamu hizmetlerine daha az yat›r›m, daha çok ticarileflme, daha çok katk› pay›, daha çok zam demek, halk›n haklar› daha fazla gasp edilecek! ye’deki savaflta Anadolu’nun dört bir yan›na gelen her tabut, bir iç düflmana karfl› k›flk›rt›lm›fl ›rkç›-milliyetçi duyarl›l›klar› beslemekte ve emekçi s›n›flar›n bölünerek egemenlerin gücünü pekifltirilmesi için “de¤erlendirilmekte” idi. Ancak, Afganistan veya Pakistan’dan gelecek olas› tabutlar›n faturas› kolayca “baflkalar›na” havale edilemeyecektir. Gelen her tabutun vebali, çok daha do¤rudan bir flekilde, “enerjisini” bu ç›lg›nca iflbirlikçilik yar›fl›na harcayanlar›n boynuna yüklenecektir. K›sacas›, düzenin tüm aktörlerinin iflbirlikçilik yar›fl›na girdi¤i bir ortamda, ‘one minute’ flovlar›n›n ve ›rkç›floven hezeyanlar›n maniple edici etkilerinden kurtar›lm›fl devrimci-sosyalist bir antiemperyalist mücadele kanal›n›n yarat›lmas› daha olanakl› hale gelmektedir. 10 AKP hükümeti, tüm bu tablo karfl›s›nda bir süredir hala “one minute” flovuna sar›l›yor. Erdo¤an, krizin bafl›ndan beri daralan kredilerle bankac›lar› f›rçal›yor, patronlar iflten ç›kar›rlarsa hesap sorar›m diyor, flimdilerde IMF anlaflmas›n› imzalamamakla övünüyor. Ama her türlü imaj çal›flmas›n›n ötesinde, AKP’nin kriz döneminde belirginleflen bir s›n›fsal duruflu dikkati çekiyor. AKP’nin “cilal› kabaday› imaj›”n› bir tarafa b›rakarak, öncelikle flunu ifade etmek gerekir ki, Türkiye sermayesinin çok genifl bir bölümü, IMF anlaflmas›n›n en az›ndan standart IMF anlaflmalar› gibi olmamas› üzerine hemfikirdi. ‹slamc› sermaye aksini iddia etse de Do¤an Grubu’nun birçok yazar›, kriz koflullar›nda sermayeyi de s›kbo¤az edecek standart bir stand by anlaflmas›na karfl› yaz›lar yazd›. Akbank Yönetim Kurulu Baflkan› Suzan Sabanc› Dinçer, IMF anlaflmas›n›n gecikmesinin iyi bir geliflme oldu¤unu aç›klad›. Zorlu, Türkiye’nin IMF ile ‘kendi ç›karlar› do¤rultusunda’ anlaflmas› gerekti¤ini söyledi. TÜS‹AD da hükümeti çok S‹YASAL GÜNDEM s›kbo¤az etmedi. Öyle ki IMF Baflkan yard›mc›s›n›n da kat›laca¤› TÜS‹AD Yüksek ‹stiflare Konseyi toplant›s›nda hükümete yönelik çok aç›ktan bir IMF elefltirisi gelmedi. Bunun nedeni “hükümetin pazarl›k gücünü yok etmemek” olarak aç›kland›. Bunun da ötesinde IMF’nin tam da yeniden yap›lanma süreci yafland›¤›, ABD ve AB’nin fliddetli sars›nt›lar nedeniyle “do¤u kapitalizmi” karfl›s›nda k›smi mevzi kaybetti¤i, 17-18 milyar dolar kayna¤› belirsiz (ama Körfez sermayesi oldu¤u konusunda kuvvetli emareler bulunan) bir paran›n Türkiye’nin en kritik döneminde imdada yetiflti¤i Türkiye egemenlerinin pazarl›k güçlerinin yüksek olmas›nda flafl›racak bir fley yoktu. Pazarl›¤›n da ötesinde, yeni sürece uygun olarak restorasyon aflamas›nda olan IMF, Türkiye’ye k›smen farkl› bir program önerdi. Sermaye lehine maliye politikalar›na k›smen onay veren, stand by programlar›n›n emek düflman› özü konusunda hükümetle bir görüfl ayr›l›¤› bulunmayan IMF ile yaflanan s›k›nt›, vergi idaresi ve belediye bütçeleri noktas›nda dü¤ümlendi. Türkiye sermayesi içinde stand by anlaflmas›na dair temel anlaflmazl›k konusu da buydu. TÜS‹AD, özellikle kriz döneminde “vergilendirmenin siyasallaflmas›” gerekçesiyle bu maddenin kabul edilmesini isterken, Do¤an Grubu’na kesilen cezalar haf›zas›nda henüz daha taze idi. Ayr›ca AKP’nin vergi politikalar› yoluyla kendine yak›n sermaye gruplar›na rekabet avantaj› sa¤layaca¤›n› düflünüyordu. Buna karfl›, AKP’ye yak›n kesimler TÜS‹AD’›n “Duyun-u Umumiye” istedi¤ini savunarak bu anlaflmaya kesinlikle imza at›lmamas› gerekti¤ini söylüyorlar, bu keskin tav›rlar›yla TÜS‹AD’›n flüphelerini daha da artt›r›yorlard›. Belediye bütçeleri konusu da özellikle AKP’ye yak›n irili ufakl› sermaye gruplar›n›n birikimi için hayati öneme sahipti. Kadir Topbafl’›n ‹stanbul’daki havai fiflek gösterileri ihalesini alan k›z›ndan, do¤algaz ihalelerini kovalayan Çal›k grubuna kadar, AKP çevresindeki sermaye gruplar› varl›klar›n› yerel birikim olanaklar›na borçluydu. Ancak egemenler aras› kap›flma ne flekilde geliflirse geliflsin, anlaflma imzalans›n veya imzalanmas›n, AKP iktidar› standart bir IMF program›nda olan ve sermayenin tüm kesimlerinin istisnas›z arkas›nda durdu¤u emek düflman› uygulamalar› birer birer hayata geçirdi. D›fl Ticaretten Sorumlu Devlet Bakan› Zafer Ça¤layan’›n ‹stanbul Sanayi Odas› (‹SO) taraf›ndan haz›rlanan 500 Büyük Firma Raporu’ndaki rakamlar› de¤erlendirdi¤i toplant›da sermaye temsilcilerine yönelik sarf etti¤i “Bizim görevimiz greyderlik yapmak sizin önünüzü açmak” sözleri bu politikalar›n çarp›c› bir özeti gibiydi. Ancak kriz derinlefltikçe Türkiye sermayesi içinde ka- p›flma fliddetlenecek gibi görünüyor. Son dönemde sermaye gruplar› içi gerilimlerin zaman zaman aç›k çat›flma noktas›na tafl›nd›¤› görülüyor. Örne¤in TÜS‹AD, AB ile uyum gere¤i Türkiye ‹hracatç›lar Meclisi’nin (T‹M) kapat›lmas› ve TOBB’a dahil edilmesi gerekti¤ine dair bir mektubu hükümete gönderince k›yamet koptu. TÜS‹AD’dan ayr›larak Gülen cemaatine yak›nl›¤›yla bilinen sermaye örgütü TUSKON’a geçen Ethem Sancak’›n gazetesi Star haberi “patlatt›” ve TÜS‹AD’› hedef seçen oldukça sald›rgan haberler yay›mlad›. Yeni fiafak’ta Fehmi Koru’nun TÜS‹AD’›n IMF konusundaki tutumunu elefltirirken kulland›¤› “fiiflman kedilerin peflindeyim” ifadesi s›n›f içi mücadelelerde birikmeye bafllayan husumetin de göstergesi gibiydi. TUSKON ve T‹M’in ard›ndan MÜS‹AD’›n da TÜS‹AD’a yönelik taarruza geçmesi yaflananlar›n basit bir laf savafl› de¤il stratejik bir çat›flma oldu¤unu gösterdi. TÜS‹AD’› “devlet beslemesi” ilan eden MÜS‹AD'›n kurucu Genel Baflkan› Erol Yarar, kendilerini ise devlet deste¤ine de¤il giriflimcili¤e dayanan “gerçek burjuvazi” olarak ilan etti. Oysa Zafer Ça¤layan’›n hükümeti greyder ilan etti¤i ISO toplant›s›n›n konusu olan En Büyük 500 Sanayi Kuruluflu anketinin verileri, “besleme burjuvazi”nin TÜS‹AD’dan ibaret olmad›¤›na iflaret etmekteydi. Daha önceden listede olan 55 firma kriz sürecinde liste d›fl› kal›rken, Unak›tan ailesinin 8 y›l önce sadece 2 tavuk kümesi, so¤uk hava depolar› ve civciv büyütme kümeslerine sahip olan flirketi AB G›da, 437’nci s›radan listeye girmiflti. fiirketin cirosunun bir y›lda yüzde 112 artmas›yla yaflanan bu terfide m›s›r ithalat›n› gümrük tarifesinin ve pastörize yumurtan›n KDV’sinin AKP hükümeti taraf›ndan düflürülmesinin pay› büyüktü! 2006 y›l›nda AKP Milletvekili ve MÜS‹AD üyesi Ahmet Edip U¤ur’un ald›¤› Turya¤ ise kimi ithal girdilerinin gümrük tarifelerinin düflürülmesinin ard›ndan iki y›lda ciddi büyüme gösterdi. 2007 listesinde 461’inci s›rada olan Turya¤, 2008’de 278 s›ra atlayarak 183’üncü s›raya yükseldi. Bir di¤er çarp›c› yükselifli gösterip 428'den 382'ncili¤e yükselen Ayd›nl› Haz›r Giyim’in patronlar› ise TUSKON üyesi. TUSKON’un “Kayseri temsilcisi” Boydak Grubu’na ba¤l› Boyçelik 80 s›ra yükselirken, giderek tüm kamu kurumlar›nda ürünleri sat›lan Ülker grubuna ba¤l› flirketler de listedeki istikrarl› yükseliflini sürdürdü. Cirosunu yüzde 60 art›rarak bu sene listeye 397’nci s›radan giren Büyükflehir Belediyesi ifltiraki ‹stanbul Halk Ekmek Afi’nin özellefltirilece¤i aç›kland›. Tüm bu veriler, MÜS‹AD kurucu Genel Baflkan› Yarar’›n iddialar›n›n aksine, sermaye birikiminin sürekli¤i için devletin artan 11 S‹YASAL GÜNDEM Devrimciler krize karfl› mücadele etmezler. Devrimciler düzenin krize girmesini isterler; hatta salt istemekle kalmaz, bunun için özel çaba sarf ederler. Düzenin krizi karfl›s›nda, ‘devrimci kriz’ politikas›, mevcut krizin devrimci bir do¤rultuda derinlefltirilmesidir. önemini ve sermaye gruplar› aras›nda sertleflen gerilimlerin gerekçesini göstermektedir. Yarar’›n ayn› röportajdaki “Onlarda 40 y›ll›k sermaye birikimi var ama aradaki fark çok azald›. TÜS‹AD geçmifl MÜS‹AD gelecek demek" sözleri iplerin daha da gerilece¤inin iflaretidir. Krize karfl› mücadele de¤il, devrimci y›¤›nak! Madem ki, Türkiye kapitalizmi en derin krizlerinden birini yaflamaktad›r ve k›sa vadede ç›k›fl görünmemektedir, o halde, acaba neden sol ve emek hareketi bu krizden yararlanamamaktad›r? Sol neden, bu krizden büyüyerek ç›kamamaktad›r? Baflka bir aç›dan sorarsak, bugün iktidar bloku içinde egemenler aras› bir paylafl›m kavgas› olarak yaflanan s›n›f savafl›m›na, iflçi s›n›- 12 f› ve halk›n örgütlü devrimci bir güç olarak müdahale etmesinin yollar› nedir? Sorunun dü¤ümlendi¤i nokta fludur ki, asl›nda, solun uzun zamand›r içinde debelendi¤i kendi krizi, bugün düzenin yaflad›¤› krizle çak›flmaktad›r. Üstelik düzenin krizi, solun krizini derinlefltirmektedir. Düzenin krizini içsellefltirmifl olan sol, haliyle devrimci bir müdahale konumunda ve cevvaliyetinde de¤ildir. Bu ne demektir? Bu demektir ki, kriz karfl›s›ndaki devrimci politika, ayn› zamanda solun krizinden de devrimci ç›k›fl›n devrimci yolunu oluflturacakt›r. Bu, basit bir politika de¤iflikli¤i ve yenilenmeyle ya da solun geleneksel kütlesinden kopuflla tan›mlanamayacak bir süreçtir. Söz konusu olan, ideolojik, politik, örgütsel, kitlesel ve kültürel olarak, bafll› bafl›na ‘devrimci bir y›¤›nak’ gerektiren bir yeniden oluflum sürecidir. S‹YASAL GÜNDEM Yaflanan kriz düzenin son krizi olmad›¤› gibi, yeni dalgalarla sürece¤e benziyor. Burada öncelikle, devrimci siyasetin sorgulanmas› bak›m›ndan, “krize karfl› mücadele” kavram›yla yüzleflmek gerekmektedir. Bu kavram yüzünden, sermayenin son derece baflar›l› bir ideolojik hegemonyas›yla karfl› karfl›ya bulunuyoruz. Devrimciler krize karfl› mücadele etmezler. Bu, düzenin krizdir ve ancak egemenler kendi pisliklerini temizlemek için “krize karfl› mücadele” kavram›na gereksinim duyarlar. Devrimciler düzenin krize girmesini isterler; hatta salt istemekle kalmaz, bunun için özel çaba sarf ederler. Düzenin krizi karfl›s›nda, ‘devrimci kriz’ politikas›, mevcut krizin devrimci bir do¤rultuda derinlefltirilmesidir. Yeni dalgalar› beklenen kriz karfl›s›nda, öncelikle yap›lmas› gereken, bu sürecin görevlerini örgütleyebilecek devrimci bir oda¤›n yarat›lmas›d›r. Genel olarak toplumsal muhalefetin, özelde sendikal hareketin ya da solun var olan zeminleri, süreci kavramaktan ve kucaklamaktan uzak görünüyorlar. Hareketlerin gerek tek tek mevzilenmeleri, gerekse bir araya gelme zeminleri, krizi derinlefltirecek devrimci bir odak olma özelliklerini tafl›mamaktad›r. Tafl›mad›¤› gibi, ço¤unlukla, egemen politikalara eklemlenen uzlaflmac›, teslimiyetçi, kimlik siyaseti yanl›s›, liberal ya da ulusalc›-flovenist e¤ilimlere kap›lmaktad›r. Bu haliyle, egemenlerin iktidar çat›flmalar›na kimi olanaklar sunan Kürt sorunu, ‹slamc›l›klaiklik çat›flmas› ve ekonomik krizin ortaya ç›kard›¤› devrimci-özgürlefltirici dinamiklerin örgütlenmesinde salt bu süreç için özel olarak örgütlenmifl ideolojik, politik ve kitle çal›flmas› odaklar›na-unsurlar›na çok ifl düflmektedir. Ekonomik güvensizlik, sömürü ve bask›n›n yo¤unlaflt›¤› ve süreklilik kazand›¤› bu kriz zamanlar›nda, halk kitleleri aras›nda huzursuzluk ve k›zg›nl›¤›n artt›¤› bilinen bir gerçektir. Giderek artma e¤ilimi gösteren bu toplumsal olgular, içinde bulundu¤umuz krizin en tipik belirtileridir. Bu belirtilerin kendili¤inden biçimlerde düzen karfl›t› isyanlara dönüflmemesi, sol hareketten ço¤u insan› flaflk›nl›¤a, karamsarl›¤a ve y›lg›nl›¤a düflürmektedir. Oysa bundan önceki uzun “nispi refah” dönemi, ‹slamc› cemaatlerin ideolojik etkisi ve denetim düzenekleri kitleleri y›llard›r bir uyuflukluk içine sokmufl bulunmaktad›r. Buna bir de solun mevzilenmesinin kopuklu¤u eklenince, halk kitlelerinin tepkilerini, militan-mücadeleci bir tarzda s›n›f bilincinin diliyle gündeme getirmemelerine flafl›rmamak laz›m. Önümüzdeki güz dönemiyle birlikte beklenen yeni kriz dalgalar› ve politik mevzilenmelerde flöyle ya da böyle art›k hesaba kat›lmaya bafllanan “olas› 2011 seçimi”, ülkemizde siyasetin yeni bir döneme girmekte oldu¤unun göstergeleridir. Toplumsal muhalefetin ve solun, olagelen yap› ve al›flkanl›klar›yla bu sürecin gerektirdi¤i y›¤›naklar› yapmakta yetersiz kald›¤› tart›flma götürmez. Kürt sorunun, ‹slamc›l›k-laiklik çat›flmas›n›n ve ekonomik krizin halk kitleleri üzerinde yaratt›¤› “en do¤al kendili¤inden tepkileri”, iflçi s›n›f›-halk militanl›¤›ndaki bir art›fl›n›n bafllang›c› olarak de¤erlendirmek, içinde bulundu¤umuz dönemde devrimcilerin y›¤›nak yapmas› gereken s›n›f mücadelesi mevzileridir. S›n›f savafl›mlar›n›n büyük iktidar hesaplar›nda pek dikkate al›nmayan bu enerjik tepkiler, ülkenin her yan›nda ve toplumun farkl› kesimlerinde giderek artmaktad›r. Son finansal krizle birlikte prestiji bir hayli sars›lan neoliberalizmin y›k›ma u¤ratt›¤› halk s›n›flar›n›n, yoksullaflma, ucuz ve güvencesiz iflçileflme ve hak yoksunluklar›ndan kaynaklanan tepkiler çal›flma yaflam›n›n ve gündelik hayat›n art›k s›radan olaylar› haline geldi. Devrimci sosyalist bir siyasetin zorunlu toplumsal mücadele temeli bu tepkilere uzanmaktad›r. Devrimci siyasetin, bu kitleler içinde hak yoksunluklar›na karfl› direniflte, ma¤duru politik özneye, kendili¤inden kitle tepkisini bilinçli iflçi s›n›f› eylemine dönüfltüren eylemi, devrimci y›¤›na¤›n ana yata¤›n› oluflturmaktad›r. Dipnotlar 1 2 3 Genelkurmay Baflkan› Baflbu¤’un 29 Nisan 2009 tarihinde medya mensuplar› ile yapt›¤› “‹letiflim Toplant›s› – II” Bu süreçte liberal-‹slamc› ittifakça, “statükocu” güçleri temsil etti¤i öne sürülen Do¤an Grubu’nun sistematik olarak AKP’yi Kürt hareketiyle diyalog kurmaya zorlayan yay›nlar› dikkat çekiciydi. Cengiz Çandar, Mehmet Ali Birand ve Ertu¤rul Özkök baflta olmak üzere bu grubun yazarlar›, DTP ile görüflülmesi noktas›nda ›srar ederken, Özkök ifli Öcalan ile bizzat görüflme talebinde bulunmaya kadar vard›rarak AKP’nin açmaz ve çeliflkilerini iyice belirginlefltirdiler. AKP içindeki kazan TBMM baflkanl›¤› seçimlerinde de kaynamaya bafllad›. “Üniversitelerde baflörtüsü yasa¤›n› kald›ran düzenlemeyi iptal eden Anayasa Mahkemesi'ne gerekli tepkiyi vermeyerek TBMM hukukunu koruyamamak” ile elefltirilen Köksal Toptan’a karfl› parti içinden çok say›da aday s›raya girdi. 13 ‘ ’ S‹YASAL GÜNDEM Hz. Cebrail bile parti kursa, ard›ndan gitmem Fethullah Gülen ve cemaati “Daha çok cami de¤il, daha çok okul, hastane ve medya flirketi!” plan›yla hareket ediyor. Cemaat “eski dinsel ba¤l›l›klar›n dirilmesi de¤il, aksine neoliberal ekonomi ve siyasetle iliflkili olarak yap›lanm›fl modern bir oluflumdur S ab›rl› bir kuflatma stratejisi 1942’de Pasinler’de do¤an Fethullah Gülen’in, bugün hala yaflamakta oldu¤u Pensilvanya’ya yolculu¤u, uzun vadeye yay›lm›fl sab›rl› bir kuflatma stratejisinin öyküleriyle doludur. Fethullah Gülen, ‹slam’dan devflirilen “Dar-ül Harp”, yani “takiye”, yani “savaflta her fley mubaht›r” yaklafl›m›n›, neoliberalizmin iflbitirici (pragmatist) tarz›yla kaynaflt›rarak özgün bir ‹slamc›-liberal siyaset sentezi ortaya ç›karm›flt›r. 1960’lardan 2000’lere ‘yerel’, ‘ulusal’ ve ‘küresel’ boyutlarda s›çramalar yaflayan Fethullah Gülen Cemaati’nin öyküsü, Türkiye kapitalizminin yeni sömürgecilikten neoliberal yeni sömürgecili¤e dö- 14 nüflümünün öyküsüdür. Bu dönüflüm sürecinin dönüm noktalar›nda, cemaat hep, iktidar çat›flmalar›nda etkin bir tav›r tak›nm›fl; ço¤u yerde belirleyici rol oynam›flt›r. Bu üç dönüm noktas›nda üç farkl› tavr› simgeleyen cemaat yaklafl›m›n›, Fethullah Gülen flu veciz sözlerle dile getirmiflti: • 1970’ler: “Hz. Cebrail bile parti kursa ard›ndan gitmem.” (Bu sözler ‹slamc› harekette büyük tepki çekmiflti.) • 1980’ler: “Onun (TSK) süngüsü yüz defa ateflimize su serpmifltir.” 12 Eylül faflizmini destekleyen ve TSK’y› yücelten sözleri. S‹YASAL GÜNDEM • 1990’lar›n sonu: “Biz ‹slamc› Demokrat parti oluflumuna flu anda mesafeli duruyoruz. Erbakan’la aram›z flu aflamada çok kötü. E¤er Tayyip’i onun yerine oturtursak, tüm tarikatlar› bir araya getirebiliriz.” Cemaatin neoliberal stratejiye yerleflti¤ini dile getiren sözler. Bu sözleri, sadece, iflbitirici bir cemaat önderinin içine düfltü¤ü zor durumlardan s›yr›lmak için söylemifl oldu¤u veciz laflar olarak yorumlamak do¤ru olmaz. Bunlar, ayn› zamanda, farkl› tarihsel dönemlere özgü strateji ve misyonlar› yans›tmaktad›r. “Hz. Cebrail bile parti kursa ard›ndan gitmem.” 1960’lardan 1980’lere Fethullah Gülen, bir yandan Nurculu¤un bir kolu olarak ortaya ç›kan cemaati özgün bir hareket olarak kurumsallaflt›r›rken, bir yanda da “Komünizme Karfl› Mücadele Dernekleri”ni örgütlüyordu. "Komünizme Karfl› Mücadele Dernekleri" sömürge tipi faflizmin kontrgerilla yöntemlerinin ve emperyalizmin Yeflil Kuflak stratejisinin gereklerini yerine getiren faflist örgütlenmelerdir. Milli Türk Talebe Birli¤i (MTTB) ve ‹lim Yayma Cemiyetleri gibi örgütlenmelerle birlikte, yükselen devrimci mücadelenin önünü kesmek ve sömürge tipi faflizmin iktidar temellerini sa¤lamlaflt›rmak için her türlü kirli sald›rgan yönteme baflvurdular. Ayn› zamanda Sak›p Sabanc› gibi tekellerin destekledi¤i bu örgütlerin, Arabistan-ABD ortakl›¤› olan ARAMCO Petrol fiirketi ve Rab›ta (Rab›ta-ül-Alem, ‹slam Örgütü) taraf›ndan ciddi finanse edildi¤i bilinmektedir. Bunlar›n yan›nda, bir taraftan da özgün bir ‹slamc› hareket do¤maktayd›. “Kuran kursu de¤il okul”lar› (yurt, vak›f, dershane: öyle ki bugün 9 milyar dolarl›k dershane piyasas›n›n 2/3’ünü denetim alt›nda tutuyor) yükselmenin arac› olarak tercih eden cemaat, klasik Nurcu bir yaklafl›m olarak Demokrat Parti-Adalet Partisi çizgisini desteklemekteydi. O y›llarda ‹slamc› partiye (MNP-MSP) zaman zaman yaklaflsa da tam kat›ld›¤›, hele hele bel ba¤lad›¤› söylenemez. Asl›nda tam bir faydac›-iflbitirici tav›r sergileyen Fethullah Gülen, cemaatin güçlenebilmesini sa¤lamak için ‘Dar-ül Harp’ yöntemlerini ‹slamc›lara, hatta kendi yol arkadafllar›na bile uygulamaktan çekinmemifltir. Cami cemaatleri aras›nda vaaza dayal› örgütlenmelerde gelifltirdi¤i hitabet ustal›¤› ve buradan do¤an karizmas›n›n yetmedi¤i yerlerde, popülaritesi yükselmekte olan MSP-Erbakan’› rahatl›kla kullanm›flt›r. Sonra da ifli bitince, “Öyle cübbeyle, sar›kla bu ifller olmaz” diyerek MS’ye sald›r›ya geçmifltir. “Onun (TSK) süngüsü yüz defa ateflimize su serpmifltir.” S›z›nt› dergisinin baflyaz›s›nda Fethullah Gülen taraf›ndan sarf edilen bu sözlerin, bugünden bak›nca TSK aç›s›nda ac›yla, liberaller taraf›ndan da ibretle de¤erlendirilmesi gerekmektedir. Ordu ve darbelere karfl› demokrasi mücadelesinin ödün vermez kahraman› olarak gösterilen cemaat önderinin, 12 Eylül askeri faflizmi karfl›s›ndaki tavr›, asl›nda cemaat gericili¤inin özgün dinamiklerini takip edenler için flafl›rt›c› de¤ildir. Fethullah Gülen, Ashab-› Kiram’›n (Peygamber’in yak›n çevresi) boykot gibi bir al›flkanl›¤› ve tavr› olmad›¤›n› gerekçe göstererek ‹slam Yüksek Enstitüleri’ndeki ö¤renci boykotunda boykot k›r›c›l›¤› yapm›flt›. (“Tesettür teferruatt›r, k›zlar›m›z okumal›”) Üstelik ‹slamc› kad›nlar›n çarflafl› eylemlerini gözden düflürmek için, asl›nda çarflaflar›n alt›nda erkeklerin sakland›¤› türünden vaazlar veren Fethullah Gülen için, o y›llarda ‹slamc› hareketin kimi ileri gelenleri, “Fethullah Gülen’e dikkat edin!”; “Demek bir yerlere hizmet ediyor!” gibisinden uyar›lar yapm›fllard›r. Kald› ki, cunta destekçili¤i ve cunta taraf›ndan desteklenmek, asl›nda ayn› siyaset çizgisinin devam›ndan baflka bir fley de¤ildi. Refah Partisi’ne so¤uk bakan cemaat, esas olarak Özal’›n ANAP’›n› desteklemifltir. Özal’›n öncü neoliberal politikalar› ve cemaatleri gelifltirme tavr›, ccemaatin önünü açan büyük bir s›çrama noktas›d›r. Gene de o y›llarda bile Fethullah Gülen, o ünlü iflbitiricili¤iyle, Ecevit ve Tansu Çiller dahil bütün parti ve siyasetçilere yat›r›m yapmay› ihmal etmemifltir. Abdülkadir Ak- Fethullah Gülen cami cemaatleri aras›nda, vaaza dayal› örgütlenmelerde gelifltirdi¤i hitabet ustal›¤› ve karizmas› sayesinde h›zla yükseldi. 15 S‹YASAL GÜNDEM su, Cemil Çiçek gibi kendisine baflvuran kurmay siyasetçilerinin her birini farkl› partilere yönlendirmifltir. “Biz ‹slamc› demokrat parti oluflumuna flu anda mesafeli duruyoruz. Erbakan’la aram›z flu aflamada çok kötü. E¤er Tayyip’i onun yerine oturtursak, tüm tarikatlar› bir araya getirebiliriz.” Bütün bunlar gerçekleflti. Tayyip, Erbakan’›n yerine oturdu ve büyük bir kitlesel destekle iktidar partisi oldu. AKP genifl tabanl›, koalisyonlara dayal› bir ‹slamc› parti olarak örgütlendi. Neoliberal yeni sömürgecilik programlar› bunu gerektiriyordu. Baflta ABD olmak üzere, uluslararas› emperyalist odaklar›n deste¤i, tekelci sermayenin ve ‹slamc› sermayenin ekonomik gücü ve ‹slamc› cemaatlerin toplumsal seferberli¤i, ‹slamc› bir partiyi ‹slamc›-liberal bir program çerçevesinde iktidar yapt›. ‹slamc› partiler karfl›s›ndaki klasik tav›rlar›ndan farkl› olarak Fethullah Gülen Cemaati, AKP’ye tam destek verdi. Hatta AKP’nin açt›¤› kulvardan flahlanarak deste¤in ötesine geçip, iktidar blo¤unun belirleyici iktidar odaklar›ndan biri haline geldi. Bu süreçte cemaatin gösterdi¤i k›vrakl›klar, ünlü CIA ajan› Graham Fuller’i hayal k›r›kl›¤›na u¤ratmayacakt›r: “Bat› Fethullah Gülen gibi örnekleri görünce çok umutlan›yor. Çünkü Gülen, modern devlet toplumunda ‹slam’›n nas›l bir rol oynamas› konusunda genifl bir vizyonu temsil ediyor.” Art›k, “Kuran kursu de¤il okul” slogan›yla gündeme gelen Türk okullar›, küresel aç›l›m süreçlerinde cemaatin yükselmesinin arac›d›r. M‹T, CIA ve cemaatin, emperyalist bölge stratejileri çerçevesindeki bu müthifl ortakl›¤› ve elbette ki iktidar olanaklar› cemaati, ‹slamc› hareketin hegemonik gücü haline getirecektir. “Okular menfez oldu. Uzak Do¤u’ya Asya’n›n derinliklerine giden ilk nesil Müslüman tüccarlar nas›l bir yandan ifllerini yaparken di¤er yandan güzel bir temsil ve hikmetli bir tebli¤le gittikleri yere rahmet, bar›fl ve güzellik tafl›d›larsa, iflleri sadece e¤itim olan binlerce genç de gitti¤i yere rahmet, bar›fl ve güzellik tafl›yor.” (Fethullah Gülen) “Daha çok cami de¤il, daha çok okul, hastane ve medya flirketi!” plan›yla hareket eden Fethullah Gülen, “eski dinsel ba¤l›l›klar›n dirilmesi de¤il, aksine neoliberal ekonomi ve siyasetle iliflkili olarak yap›lanm›fl modern bir oluflumdur. ‹slami kimlik biçimi k›rsal alandan kopmufl kent piyasalar›nda kökleflmifltir. ‹slamc› sermaye ve e¤itim yeni f›rsat alanlar› sunmaktad›r. Devletin sosyal güvenlik, ekonomi, e¤itim ve sa¤l›k alanlar›ndaki yetersizli¤i ortaya ç›kt›kça, ‹slami gruplar mali araçlar, örgütsel tecrübe ve kendini adam›fl iflçilerle bu alanlara giderek daha fazla nüfuz ettiler… Dinamizm ve 16 yüksek motivasyonlu yeni Anadolu burjuvazisinin (Anadolu Kaplanlar›) dinamikleriyle buluflarak daha da güçlendiler. Kapitalist geliflme, kentleflme, kitle iletiflimi ve yay›nc›l›ktaki at›l›mlar›n sonucunda yeni siyasal inisiyatif alanlar› do¤du. Piyasa rekabetinde kaplanlar›n avantajlar› kullan›ld›. ‹slami cemaatçilik temelinde ortak siyasal ekonomik ahlak do¤du. Neoliberal süreçlere uyumlu ve esnek bir ‹slami kimlik olufltu.” (Hakan Yavuz) Elbette ki bütün bunlar›n üstesinden gelen cemaat, baflta polis olmak üzere devlet içinde kurumlaflma ve istihbarat alan›nda da özel yetenekler gelifltirecektir. Öyle ya Ergenekon operasyonlar› çerçevesinde Ulusalc›TSK kamp›n›n iktidar blo¤undaki egemenli¤ini gerileten o bitmek bilmez sald›r› dalgas›, ancak güçlü bir istihbarat altyap›s›yla gerçekleflebilirdi. “Bir yandan has›m cepheyi mükemmel iflleyen haber alma teflkilat›yla içerden tan›rken, öte yandan da has›m cephenin ayn› faaliyetlerini kendi içimizde sürdürmesine müsaade edilmemeli.” ‹flte, so¤ukkanl› kuflatma stratejisinin en önemli halkas› da cemaatin yayg›n ve güçlü a¤lar› sayesinde tamamlanm›fl olmaktad›r. Burada cemaatin çevirdi¤i parasal potansiyeli anmak bile gereksizdir (Cemaat itirafç›lar›nca, bu paran›n yüz milyar dolar civar›nda oldu¤u iddia ediliyor). Böylece cemaat, ad›m ad›m, sab›rl› bir büyüme ve devleti ele geçirme stratejisiyle belli bir olgunluk noktas›na ulaflt›. Ne var ki henüz nihai hedefe ulafl›lm›fl de¤ildir. Kendisinin, ANAP’tan sonra en büyük büyüme hamlesini yapmas›na yatakl›k eden Erdo¤an önderli¤indeki AKP, bu haliyle art›k yeterince ifllevsel/k›vrak de¤ildir. Cemaatin esnekli¤i, k›vrakl›¤›, manevra kabiliyeti ve gücü AKP önderli¤inde bulunmamaktad›r. Salt “karizma”yla da içine girilen kriz koflullar›nda yeterince yol al›namamaktad›r. Art›k ünlü Fethullah Gülen operasyonlar›n›n vakti gelmifltir. "Bir insan kendi ülkesindeki birimlere s›zmaz ki; s›zma yabanc›lara aittir; onlar bu milletten olmad›¤›ndan dolay› bu milletin kaderine hakim olmak için s›zarlar. Bir ülkenin kendi evlad› kendi müesseselerine s›zmaz. Girme onun hakk›d›r oraya." Bu sözler “‹rtica ile Mücadele Belgesi” ya da baflka bir deyiflle, AKP ve Fethullah Gülen Cemaati’ni çökertme plan›ndan sonra sarf edildi. ‹lk bak›flta TSK’ya sahip ç›k›yormufl gibi bir izlenim veren bu sözlerin alt›nda yatan tehditler ve gerilim stratejisi, asl›nda Türkiye siyasetinde yeni bafllamakta olan bir dönemi iflaret etmektedir. Bütün gözler AKP-TSK çat›flmas›na S‹YASAL GÜNDEM ra karfl› yap›lacak sald›r› AKP’ye ve dolay›s›yla demokrasiye yap›lacak sald›r›d›r” denklemi bu süreçte yerleflirken, T. Erdo¤an etraf›ndaki Fethullahç› kuflatma ve bas›nç s›k›laflt›. CIA ajan› Graham Fuller’in “Fethullah Gülen, modern devlet toplumunda ‹slam’›n nas›l bir rol oynamas› konusunda genifl bir vizyonu temsil ediyor” sözleri herfleyi gözler önüne seriyor çevrilmiflken, AKP kamp›nda mevzilenmifl bir iktidar oda¤› olarak Fethullah Gülen Cemaati, TSK’ya yöneltti¤i bir “önleyici vurufl” üzerinden, hem TSK’y› biraz daha geri konumlara sürüklüyor, hem de AKP içinde daha ileri bir mevzilenmenin ön koflullar›n› yarat›yordu. Asl›nda AKP içindeki bütün hesaplar 2011 genel seçimine göre ayarlanmaktad›r. Süreç, 29 Mart yerel seçim sürecinde Fethullah Gülen cemaatine Kürt sorununda fazla bel ba¤layan AKPTSK mutabakat›n›n Kürt politikas›ndaki baflar›s›zl›¤›n› gösteren seçim sonuçlar›yla bafllad›. Seçimlerin hemen ard›ndan Fethullahç›lar “yarat›lan lider kültü” nedeniyle T. Erdo¤an’› seçim baflar›s›zl›¤›n›n gerçek sorumlusu olarak elefltirmifllerdi. Dönemsel olarak ABD’nin Irak’tan çekilme sürecine denk gelen bu gerilim cemaati h›zla harekete geçirdi. TSK’n›n olas› bir ileri inisiyatif almas› durumunda kendi konumunu daha fazla sa¤lamlaflt›rmak için sald›r›ya geçti. 8 Nisan’daki önemli konuflmas›nda F. Gülen’in bizzat kendisi sonraki geliflmelere iflaret edercesine provokasyonlara ve sald›r›lara karfl› haz›rl›kl› olunmas›na iflaret etti. Ayn› günlerde Zaman gazetesinin sat›fl›n›n bir milyona ç›kart›lmas›, yani genifl kitle hareketine dönüflme hedefi ortaya konuldu. Bu geliflmeler ›fl›¤›nda Haziran’daki (2009) Ergenekon operasyonunda ele geçirilen -sahte ya da gerçek oldu¤u tart›flmal›- “‹rtica ile Mücadele Belgesi” etraf›ndan kopan tart›flmalar, kendilerini “transnasyonel bir hareket” olarak niteleyen Fethullahç›lar›n AKP ve rejim içinde meflrulaflarak tüm güçlere aç›ktan meydan okuduklar› bir gövde gösterisine dönüfltü. Özellikle TSK’n›n eli biraz daha ba¤lanarak “‹rticaya karfl› mücadelenin kurmay çad›r›” etkisiz k›l›nd›. “Fethullahç›la- Ancak Erdo¤an’›n bu bas›nçtan duydu¤u rahats›zl›k yak›n siyasi dan›flman› Yalç›n Akdo¤an’›n (Yasin Do¤an) makalelerinde örtük olarak defalarca dile getirildi. AKP ile TSK aras›ndaki gerilimleri, kendi konumunu sa¤laflt›rmak için kullanan Fethullahç›lardan duyulan bu rahats›zl›k ilk de¤ildi. Asl›nda bafl›ndan beri AKP kurmaylar› Gül ve Erdo¤an, cemaate tam anlam›yla güvenmemektedir. Çünkü yukarda ifade edildi¤i üzere, cemaat AKP’nin basit bir destekçisi de¤il, stratejik planlar içinde olan ve gerekirse AKP’nin kaderini yeniden tayin etme gücünde olan bir iktidar oda¤›d›r. Cemaatin baz› ad›mlar› AKP kurmaylar›n›n ifline gelirken, baz› ad›mlar da tersine AKP kurmaylar›n› zor durumlara düflürmektedir. Misal, “‹rtica ile Mücadele Belgesi”. “‹rtica ile Mücadele Belgesi” bir yan›yla da AKP içi iktidar mücadelesini yans›tmaktad›r. 1 Temmuz’da toplanan ünlü MGK toplant›s› sürerken raporu yazd›¤› iddias›yla Albay Dursun Çiçek’i tutuklatan Fethullahç›larla, ertesi gün Albay’›n apar topar serbest b›rak›lmas›n› sa¤layan Baflbakan-Genelkurmay Baflkan› aras›nda yaflanan gölge boksunun “Ordu-AKP” ve “Ordu-Fethullahç›lar” çat›flmalar› boyutlar› kadar “AKP içi mücadele” boyutu da hesaba kat›lmal›d›r. Son zamanlarda iktidar partisindeki 'iktidar' mücadelesini baflka göstergeleri de ortaya ç›kmaktad›r. AKP il kongrelerinde, parti içi "güç ve iktidar" mücadelesi bütün ç›plakl›¤›yla ortaya ç›kt›. AKP kurmaylar› "tek ses tek liste" dayatmas› yaparken, muhalifler kongreleri, 2011 seçimlerinin ince hesaplar›n›n çat›flma alan›na çevirdiler. Tam böylesi bir zamanda cemaatle çeliflkilerinin öne ç›kmas› Erdo¤an’› bir hayli s›k›nt›ya sokmakta ve daha sald›rgan bir siyaset izlemesine yol açmaktad›r. Önümüzdeki günler belirleyici geliflmelere gebe görünüyor. Cemaat, 2007’deki AKP’yi kapatma davas›nda kapatma karar› ç›kmay›nca ertelemek zorunda kald›¤› ad›mlar› ya da benzeri giriflimleri yeniden gündeme getirebilir. Olas› bir seçim baflar›s›zl›¤›n›n sonuçlar›n›n AKP -ya da ‹slamc› Hareket- içindeki dengeleri ne yönde de¤ifltirece¤i, bu geliflmeler hesaba kat›larak ele al›nmal›d›r. AKP’nin erimeyi durdurmas› ihtimalinde ise rejim operasyonlar›nda sald›r› kampanyas›na komuta eden Fethullahç›lar›n parti içinde güçlenmeleri yine en büyük ihtimaldir. 17 TOPLUMSAL MUHALEFET Siyasal yelpaze yeniden flekillenirken Toplumsal muhalefette aray›fllar 18 Türkiye’nin son otuz y›l›na damgas›n› vuran neoliberal dönüflüm hem egemenler cephesini hem de toplumsal muhalefeti krize sürükledi. Muhalefet hak mücadeleleriyle kuflat›lm›fl afla¤›dan yukar› bir yenilenmeyle bu krizi aflabilir. Muhalefetin krizi, politik çizgi, tarz, mücadele dinamikleri ve araç üzerine yürütülen tart›flmalar›n, dönemin koflullar› gözetilerek yenilenmeci bir anlay›flla yürütülmesi sayesinde afl›labilir TOPLUMSAL MUHALEFET 2 008’den itibaren derinleflen küresel iktisadi kriz, dünya kapitalist sistemine yön veren neoliberal stratejinin de¤iflimine dönük büyük bir bas›nç oluflturuyor. Yeni sömürgecilik politikalar›nda önemli de¤iflimlere gebe bir dönem aralan›yor ve ülkemizde de önemli de¤iflimleri tetiklemeye aday bir dizi dinamik birikiyor. Küresel ekonomik krizin tetikledi¤i de¤iflim dinamiklerinin toplumsal muhalefetteki izlerini deflifre edebilmek, tarihsel ve yap›sal unsurlar›yla birlikte bütünlüklü bir siyasal çözümlemeyi gerekli k›l›yor. Bu bak›mdan vurgulanmas› gereken ilk husus, Türkiye’nin yaklafl›k son 30 y›l›na neoliberal stratejinin damgas›n› vurmufl oldu¤udur. ‹kinci husus, neoliberal stratejinin bu “uzun 30 y›l›n›n” onun baflar›lar› kadar zaaflar›na da iflaret etti¤i gerçe¤idir. Bu aç›dan bak›larak, benzer ülkelerle k›yasland›¤›nda neoliberalizmin Türkiye’de devleti ve toplumu dönüfltürme hamlesi, deyim yerindeyse, “rötar” yapm›flt›r. Neoliberalizmin bu geliflim seyrinin belli bafll› üç özelli¤inden söz edilebilir: (i) Öncelikle uluslararas› yeni iflbölümüne uygun olarak Türkiye’nin dünya kapitalist sistemiyle “derin bütünleflmesini” amaçlayan neoliberalizm, bafl›ndan beri iktidar blo¤unun tümünün sahiplendi¤i bir strateji olmufltur. Neoliberal gündemin süreklili¤i bununla ilgilidir. (ii) Ne var ki, IMF, Dünya Bankas› ve OECD gibi kurulufllar›n elinde salt bir (emek karfl›t› köklü dönüflümler de içeren) ekonomi politika demeti olarak görünen neoliberalizm, ancak politik ve jeopolitik sonuçlar yaratarak sonuca ulaflacak bir stratejidir. Kurulu rejimin restorasyonu/dönüflümü1 anlam›na da gelen bu olgu, iktidar blo¤unda (oligarfli içinde) gittikçe derinleflen yar›lmalara neden olmufltur. Geleneksel merkez siyasal ak›mlar ile özellikle askeri bürokrasi, neoliberalizmin ekonomi politikas›na gösterdi¤i sempati ve sahiplenmeyi politik/jeopolitik boyutundan esirgemifl, tereddütler ve direnifller sergilemifltir. ‹ktidar blo¤unda yani oligarfli içinde de güçlü yans›malar›n› bulan bu çatlak, neoliberalizmin rötarl› gerçekleflmesinin asli nedenlerinden biridir. Bu gecikmede Türkiye'nin kendine özgü s›n›fsal yap›s›n› mutlaka hesaba katmak gerekmektedir. Yani toprak a¤alar›n›n ve feodal kal›nt›lar›n tasfiye süreci ve kapitalizmin yayg›nlaflt›r›lmas›, egemenler aras› (oligarfli içi) çeliflkileri keskinlefltirmifltir. Neoliberal ekonomik dönüflüme ba¤l› olarak s›n›fsal yap›n›n ve mevzilenmenin parçalanmas›, elbette sürece karfl› ciddi bir direnci de beraberinde getirmifltir. (iii) Neoliberalizmin ilk döneminde, 1987’den 1990’lar›n ortalar›na kadar uzanan ve örgütlü iflçi hareketi, ka- mu çal›flanlar› hareketi ve ö¤renci hareketine dayanan toplumsal muhalefetin 12 Eylül öncesinden gelen birikimi de içeren konjonktürel dinamizmi, neoliberal stratejinin rötar yapmas›nda k›smen etkili olmufltur.2 Ekonomik ve politik/jeopolitik bütünlü¤ü ile neoliberal stratejiyi ülkede yerlefltirmek isteyen ilk politik figür ve bu anlamda neoliberal stratejinin ülkemizdeki gerçek mimar› Turgut Özal’d›r. Özal ekonomiyi dönüfltürme konusunda sa¤lad›¤› baflar›y› yukar›da sözü edilen gerekçeler nedeniyle siyasal rejimi dönüfltürmede gösterememifltir. Ancak tam da bu k›smi baflar›s›zl›k nedeniyledir ki, 1990’lar›n ikinci yar›s›ndan günümüze siyasal yelpazedeki konumlan›fllar neoliberalizmin “ekonomi politikas›ndan” soyutlanm›fl bir flekilde “politik/jeopolitik” sonuçlar› etraf›nda flekillenmifltir. “Kimlik siyaseti” olarak adland›r›lan bu saflaflt›r›c› parametre, AB uyum süreci ile iyice güçlenmifl, neoliberal stratejinin iktisadi program›na onay vermekle birlikte siyasi sonuçlar›na mesafeli duran güçlerin, “statükocu”, “devletçi”, “savunmac› milliyetçi” gibi s›fatlarla an›lmas›na neden olmufltur. Söz konusu stratejiyi bütünlüklü biçimde savunan ve “özgürlükçü”, “demokrat”, “liberal” gibi terimlerle an›lan Özalc› çizgi ise, programatik devaml›l›¤›n› ancak 2000’li y›llarda adeta “imal edilen” AKP eliyle sa¤layabilmifltir. Siyasal ‹slam’›n neoliberal politikalar›n uygulay›c›s› olarak özgün bir flekilde rejime monte edilebilmesini sa¤layan ve “›l›ml› ‹slam projesini” ülkemizde yaflama geçiren siyasal aktör olan AKP, bu çizgisiyle 2000’li y›llar›n ilk on y›l›nda rejimin dönüflümüne de damgas›n› vurmufltur. Bu süreçte hem egemen blo¤un bilefliminde bir de¤iflim hem de rejim aç›s›ndan neoliberal politikalar›n gere¤i olan bir dönüflüm Neoliberal stratejiyi Türkiye’de ilk yerlefltiren Turgut Özal’d›r. 1990’larla beraber kesintiye u¤rayan bu süreç programatik aç›dan 2000’li y›llarda adeta “imal edilmifl” bir parti olan AKP’yle devam etmifltir. 19 TOPLUMSAL MUHALEFET yaflanm›flt›r. Baflta belirtildi¤i gibi, bu de¤iflim ve dönüflüm, ciddi “rötar”larla birlikte yaklafl›k 25 y›la yay›lm›flt›r. Böylece uzun bir bekleyiflin ard›ndan neoliberal hedefler do¤rultusunda nihayet gerçekleflen “do¤um”, küresel ekonomik krizle çak›flm›fl bulunmaktad›r. Görüntüde zamana yay›larak olgunlaflm›fl gibi duran yeni rejim, gerçekte bir belirsizli¤e ve bofllu¤a do¤maktad›r. Neoliberalizm Türkiye’de tam bir siyasal zafer kazand›¤› anda tüm dünyada ayaklar›n› bast›¤› zemin çat›rdamaya bafllam›flt›r. Bu bofllu¤un yaratt›¤› ve yarataca¤› yap›sal sorunlar, hiç kuflku yok ki, önümüzdeki dönem siyasetinin flekillenmesinde etkili bir rol oynayacakt›r. Egemen blo¤un de¤iflmekte olan bilefliminin ve neoliberal gereklere göre dönüflen rejimin yeterince oturmamas›n›n yaratt›¤› kaotik etkiyi ve bir dönemin kapanma sinyallerini yans›tan ilk durak, 29 Mart 2009 seçimleri olmufltur. 29 Mart seçimleri AKP’nin düflüflünün bafllang›c›n› olufltururken, siyasal arenaya da hareketlilik getirmifltir. Bu hareketlili¤i koflulland›ran temel etken, Türkiye’de düzen içi siyasal yelpazenin yasland›¤› zeminin (siyasi rejimin) de¤iflmifl olmas›d›r. Siyasal rejimin iki temel unsuru olan laikli¤in muhafazakar bir yorumla ele al›nmas›n›n ve üniterlik anlay›fl›nda bir dönüflüm ihtiyac›n›n gereklili¤i, art›k düzen içi siyasal yelpazenin ortak kabulü haline gelmifltir. Türkiye’de iktidar blo¤unun tekelci sermaye kanad› ve onun göbekten ba¤l› oldu¤u emperyalist merkezlerin olanca güçleriyle gerçeklefltirmek istedikleri dönüflümün en önemli aflamalar› bu anlamda tamamlanm›flt›r.3 Bir bak›ma Özalc› çizgi, 2000’lerde AKP eliyle genelleflmifl ve siyasal rejimin kendisi haline gelmifltir. Tam da bu yüzden AKP, bugüne kadar tatt›¤› “alternatifsizlik” ayr›ca- 20 Neoliberal dönüflüm sürecinin tamamlanmas› ile ortaya ç›kan “yeni” durum AKP d›fl›nda di¤er siyasi partileri de de¤iflimin gere¤i do¤rultusunda ad›mlar atmaya zorlad›. Bu noktada CHP’nin aç›l›mlar› en görünür olanlar›d›r. Son dönemde CHP’nin ‘çarflafl› üye’ aç›l›m›, Kürt sorununda ortaya koydu¤u yönelim bu çaban›n yans›malar› olarak de¤erlendirilebilir. l›¤›n› bir siyasi parti olarak art›k yitirmeye bafllam›flt›r. Zira art›k di¤er partiler de ad›m ad›m bu zeminin gereklerine uygun de¤iflimlere/aç›l›mlara yönelerek egemenler aç›s›ndan uygun seçenek haline gelme çabas› içine girmifllerdir. Bu noktada CHP’nin aç›l›mlar› en görünür olanlar›d›r. Bu yeni durumun siyaset sahnesinde çok yönlü etkileri olacakt›r. Öncelikle düzen içi siyasal yelpazedeki yeni konumlan›fllar üzerinde kimlik siyasetinin belirleyici etkisi, son 10-15 y›ld›r oldu¤u gibi ekonomi politika boyutundan kopart›lm›fl tarzda art›k gerçekleflemeyecektir. Üstelik yaflanan ekonomik kriz de her fleyden önce egemen siyasetin bu temel aks›n›n ortadan kalkmas›nda ya da eklemlenerek baflka biçimlere dönüflmesinde katalizör rolü oynayacakt›r. Bu ise AKP’ye varl›k zemini sunan “tepkisel milliyetçi-muhafazakar/liberal” fleklindeki kutuplaflman›n miad›n›n doldu¤u, bütün bu pozisyonlar›n ekonomi politika unsurlar›n› da içerecek tarzda yeniden tan›mlanaca¤› anlam›na gelmektedir. AKP ise ya miad›n› doldurmufl saflaflmay› sürekli yeniden üreterek mevcut gücünü ve “›l›ml›” ‹slamc› çizgisini koruyabilecektir ya da bünyesinde yer alan ucu aç›k ‹slamc› çizgiye set çekmek suretiyle yeni siyasal rejimin merkez sa¤ partisine dönüflecektir.4 Henüz AKP TOPLUMSAL MUHALEFET bu yönelimlerden herhangi birini tercih etmifl de¤ildir. Buna ra¤men, AKP –asl›nda genel olarak ‹slamc› Hareket- içinde iktidar mücadelesinin büyüdü¤üne dair emareler giderek artmaktad›r. Bu emarelerin en belirgini son süreçte Fethullahç›lar›n hamleleriyle gündeme geldi. Ancak AKP’deki parti içi iktidar mücadelesi aç›k bir çat›flma olarak de¤il, Fethullahç›lar›n klasik yöntemleri olan kuflatma stratejisine uygun olarak çeflitli dolay›mlar etraf›nda geliflmektedir.5 AKP özelinde ‹slamc› Hareketin de¤iflim bas›nc› karfl›s›ndaki yönelimi, önümüzdeki dönemin siyasal geliflmelerinin en belirgin unsurlar›ndan birini oluflturacakt›r. T. Erdo¤an’›n “2011’de son kez milletvekili aday›y›m” aç›klamas› da bu ba¤lamda de¤erlendirilebilir. Geleneksel merkez sa¤ ve merkez sol güçlerde gözlenen hareketlilikleri de, bu yeni siyasal zemin içinde de¤erlendirmekte yarar vard›r. Bu çevreleri motive eden “geçmifle dönme” olas›l›¤› de¤ildir. Rejimin laiklik ve üniterlik anlay›fl›nda gerçekleflen restorasyon/dönüflüm bu çevreler bak›m›ndan da veri kabul edilmektedir. Geleneksel merkezleri motive eden, gerçekleflmekte olan rejim dönüflümünün AKP eliyle nerelere kadar uzanaca¤›n›n tafl›d›¤› belirsizliktir. Tekelci sermaye ve emperyalist merkezlerin beklentileri do¤rultusunda restore edilen siyasi rejimin istikrara kavuflturulmas› ve iyi yönetim gereksinimi, geleneksel merkezlerin önümüzdeki dönemdeki temel siyasi iddialar›n› oluflturacakt›r. Bu ise bölüflüm iliflkileri ve yeniden da¤›t›m mekanizmalar› ile kamusal alan›n nas›l dizayn edilece¤i konular›n›n, düzen içi güçler bak›m›ndan da baflat siyasal temalar haline gelece¤ine iflaret etmektedir. Yerel seçimlerin hemen ard›ndan Demirel-Cindoruk ikilisinin sergiledi¤i performans, eski AKP kurmaylar›ndan Abdüllatif fiener’in çoktand›r bafllatt›¤› parti giriflimini bekleme odas›ndan ç›karmas›, MHP’de parti içi muhalefetin yeniden bafl göstererek erken genel kurul bas›nc› yaratmas› gibi olgular bu çerçevede de¤erlendirilmelidir. Ana hatlar›yla ortaya konan çerçeve, merkez solda gözlenen hareketlilikleri anlamak aç›s›ndan da aç›klay›c›d›r. Merkez solun ana çekim merkezi olan CHP’nin türbanla bafllayan “aç›l›mlar›na” Kürt sorununu da eklemesi, düzen içi siyasal zeminin bir gere¤i olarak görülmelidir. Önümüzdeki genel seçim sonras›nda oluflacak muhtemel bir koalisyon içinde hükümetin ana partisi olma hedefi güden CHP’deki de¤iflim bas›nc›, flimdilerde parti içi iktidar de¤ifliminden ziyade geleneksel tekelci sermayenin politik “aç›l›mlar›na” uyum sa¤lama ekseninde ve nispeten s›n›rl› ölçülerde geliflmektedir. Marx ve Engels’ten devrimci taktikler “Komünistlerin ‹ngiltere'de çartistler ve Amerika'da da tar›m reformcular› gibi mevcut iflçi s›n›f› partileri ile olan iliflkileri ‹kinci Bölümde aç›kland›. Komünistler iflçi s›n›f›n›n ivedi hedeflerine ulafl›lmas› ve o andaki ç›karlar›n›n gerçekleflmesi için savafl›rlar; ama mevcut hareket içerisinde, bu hareketin gelece¤ini de temsil eder ve gözetirler. Komünistler Fransa'da, tutucu ve radikal burjuvaziye karfl›, sosyal-demokratlar ile ba¤lafl›kl›k kuruyorlar, ama büyük devrimden geleneksel olarak devral›nm›fl sözlere ve yan›lsamalara karfl› elefltirel bir tutum tak›nma hakk›n› da sakl› tutuyorlar. ‹sviçre'de radikalleri destekliyorlar, ama bu partinin k›smen, Fransa'daki anlam›yla, demokratik sosyalistlerden, k›smen de radikal burjuvalardan olmak üzere, birbirlerine karfl›t ö¤elerden olufltu¤unu gözden kaç›rm›yorlar. Polonya'da ulusal kurtuluflun ilk koflulu olarak bir tar›m devrimi üzerinde direten partiyi, 1846 Krakov ayaklanmas›n› bafllatan partiyi destekliyorlar. Almanya'da, devrimci bir tutum tak›nd›¤› sürece, mutlak monarfliye, feodal a¤al›¤a ve küçük-burjuvaziye karfl›, burjuvaziyle birlikte savafl›yorlar. Ama, Alman iflçileri, burjuvazinin kendi egemenli¤i ile birlikte getirmek zorunda oldu¤u toplumsal ve siyasal koflullar› olabildi¤ince çok say›da silahlar olarak burjuvaziye karfl› derhal kullanabilsinler diye ve Almanya'da gerici s›n›flar›n devrilmelerinin ard›ndan bizzat burjuvaziye karfl› savafl derhal bafllayabilsin diye, iflçi s›n›f›na burjuvazi ile proletarya aras›ndaki düflmanca karfl›tl›k konusunda mümkün olan en aç›k bilinci kazand›rmaya çal›flmaktan bir an için olsun geri kalm›yorlar. Komünistler dikkatlerini esas olarak Almanya'ya çeviriyorlar, çünkü bu ülke 17. yüzy›lda ‹ngiltere'dekinden ve 18. yüzy›lda Fransa'dakinden daha geliflkin bir Avrupa uygarl›¤› koflullar› alt›nda ve çok daha fazla geliflmifl bir proletarya ile yap›lmak zorunda olan bir burjuva devrimi arifesindedir ve çünkü Almanya'daki burjuva devrimi, onu hemen izleyecek bir proleter devriminin bafllang›c› olacakt›r. K›sacas›, komünistler, her yerde, mevcut toplumsal ve siyasal düzene karfl› her devrimci hareketi destekliyorlar. Bütün bu hareketlerde, o andaki geliflme derecesi ne olursa olsun, mülkiyet sorununu o hareketin esas sorunu olarak ön plana ç›kar›yorlar. Son olarak, her yerde, bütün ülkelerin demokratik partileri aras›nda birlik ve anlaflma sa¤lanmas› için çal›fl›yorlar. Komünistler, kendi görüfllerini ve amaçlar›n› gizlemeye tenezzül etmezler. Hedeflerine ancak tüm mevcut toplumsal koflullar›n zorla y›k›lmas›yla ulafl›labilece¤ini aç›kça ilân ediyorlar. Vars›n egemen s›n›flar bir komünist devrim korkusuyla titresinler. Proleterlerin zincirlerinden baflka kaybedecek bir fleyleri yok. Kazanacaklar› bir dünya var. BÜTÜN ÜLKELER‹N ‹fiÇ‹LER‹, B‹RLEfi‹N‹Z!” Karl Marx-Friedrich Engels/Komünist Manifesto TOPLUMSAL MUHALEFET Bu noktada, CHP’nin yönetimde ve politikada köklü de¤iflim sanc›s›n› biraz gecikmeli yaflamas›n›n daha güçlü bir olas›l›k oldu¤u söylenebilir. Muhtemelen politik yaflam›n›n son dönemeçlerine giren Baykal aç›s›ndan, (seçimler sonras›nda hükümete girebilirse birkaç y›l gecikmeli, baflar›s›z bir sonuç elde eder ise önümüzdeki genel seçimler sonras›nda) parti baflkanl›¤›n› devretmek güçlü olas›l›k olarak gözükmektedir. Yaflanan ekonomik krizin sonlar›na do¤ru, kriz sonras›na yönelik politika aray›fllar›n› da yans›tacak olan bu muhtemel de¤iflim, sosyal demokraside bir dönemi kapat›rken güçlü bir de¤iflim bas›nc› alt›nda yeni bir dönemi açmaya aday olacakt›r. Özetle, düzen içi siyasal güçler aç›s›ndan ortaya ç›kan söz konusu aray›fllar›n, bir dönem biterken bir di¤erinin bafllama sanc›lar›n› yans›tt›¤› söylenebilir. Kuflkusuz yeni bir dönemin bafllamas›n› siyasal alanda temellendirecek as›l unsur, siyasetin ana akslar›ndaki (en baflta da bölüflüm iliflkileri ve yeniden da¤›t›m mekanizmalar› ile kamusal alan›n nas›l dizayn edilece¤i konular›ndaki) de¤iflim oluflturacakt›r. Tüm belirsizli¤ine ra¤men, dünya çap›nda yeni bir hegemon gücün oluflamad›¤› “çok kutuplu” bir dünya tablosunda, kendine manevra alan› yaratmak isteyen kapitalist devletlerin çeflitli yönelimlerle yeni tür devletçi müdahalelere giriflmeleri kaç›n›lmaz görünmekte iken, di¤er yandan da bu ekonomi politikalar›n›n emek düflman› niteli¤i ve çeflitli liberal uygulamalar içermeleri güçlü olas›l›k olarak belirmektedir.6 Bu nedenle ba¤›ml›l›k iliflkilerinin ve yeni sömürgecilik sistemati¤inin de bu tür bir devletçilik-liberalizm k›rmas› yeni aray›fllar içinde biçimlenmesi egemenlerin güçlü yönelimlerinden birisi olarak geliflmeye adayd›r. Ancak bu geliflmelerin tümü ülke içi dengeler ve uluslararas› jeopolitik düzlemlerdeki geliflmelere uygun olarak biçimlenirken, s›n›flar mücadelesinin prizmas›ndan k›r›larak geçecektir. Bu k›r›lganl›¤›n boyutlar›, ülke içinde egemen politikalar›n iç bütünlü¤ü kadar, ezilen s›n›flar›n mücadele becerileriyle de do¤ru orant›l› geliflecektir. Toplumsal muhalefette çözülme ve aray›fllar 12 Eylül yenilgisi ve SSCB’nin da¤›lmas›n›n ard›ndan, 22 25 y›la yak›n bir süredir solun içindeki politika aray›fllar›, esas olarak egemen politikalar›n/kutuplaflmalar›n yans›mas› olarak biçimlendi. Uluslararas› düzlemdeki yeni flekillenme aray›fllar›na ba¤l› olarak, egemenler aras›ndaki “ulusalc›l›k-liberalizm” kutuplaflmas›n›n miad›n›n dolmas›, önümüzdeki dönemde ülkemizdeki s›n›f hareketinin yeniden infla ve solun yeniden biçimlenme sürecinin geliflimine damga vuracak temel önemde bir olgudur. Kuflkusuz yaz›lanlar çizilenler incelendi¤inde görülecektir ki, sosyalist sol liberal kanad›ndan ulusalc› kanad›na uzanan çeflitlili¤i içinde, neoliberalizmin bütünlüklü (ekonomik, politik ve jeopolitik) elefltirisini ihmal etmifl de¤ildir. Ancak genel olarak sol grup ve partilerin bu pozisyonu söylemde kalm›fl, gerçekte ise rejim sorunu etraf›nda flekillenen siyasal yelpaze içinde yer edinme aray›fllar› belirleyici olmufltur. Oysa ayn› dönemde devrimciler solda genel olarak benimsenen bu temel siyasal yaklafl›ma karfl› tutum alm›fllard›r. Devrimciler, laiklik ve üniter yap› etraf›nda flekillenen rejim sorununu, neoliberalizmin bütünlüklü gerçekleflme gereksiniminin aç›k bir belirtisi olarak görmüfller, tam da bu yüzden her miliminde oligarflinin ideolojik hegemonyas›n› bar›nd›ran verili siyasal yelpazeyi “yukardan saflaflma” fleklinde nitelendirmifller ve bir bütün olarak reddetmifllerdir. Devrimciler, an›lan dönemde, politikleflmifl bir halk hareketi inflas›na yönelerek verili siyasal düzlemi kolonlar›yla birlikte tepe taklak etmenin kavgas›n› vermifllerdir. Devrimci inisiyatiflere dayal› toplumsal mücadelenin geçti¤imiz dönemde, d›flar›dan bak›ld›¤›nda siyaseten pek “görünür olmayan” ancak özellikle yaflanmakta olan de¤iflimle birlikte, son zamanlarda yaflam›n somut pratikleri için- TOPLUMSAL MUHALEFET de göreli olarak “fazlas›yla hissedilen” varl›¤›, bu yönelimin do¤al bir sonucudur. Oysa verili siyasal yelpaze esas al›nd›¤›nda, (yani bu kapan›n içine bir kez girildi¤inde) neoliberalizmin rejim restorasyonu/dönüflümü temelinde k›flk›rtt›¤› çeliflkiler ya rejimle birlikte ülkenin bir beka sorunu olarak görülecektir (solun ulusalc› versiyonlar›) ya da “otoriter rejimi” nihayete erdirecek bir demokrasi hamlesi olarak alk›fllanacakt›r (solun liberal versiyonlar›). Toplumsal muhalefetin 1990’l› y›llardan günümüze sarkan uzun ve derin krizinin ana nedeni, burada aranmal›d›r. Neoliberal kapanda köfle kapmacayla geçen bu uzun dönemin aç›k bir özelefltirisi yap›lmadan sol hareketlerin hem kendi içlerinde hem de muhalefet hareketinin bütününde yeniden ürettikleri krizi aflmalar› olas› görünmemektedir. Zira önümüzdeki dönemde oligarflinin herkesi buyur edece¤i yeni yelpazenin siyasal koordinatlar› belirginleflmektedir. Rejimin laik ve üniter karakterinin restorasyonu konusunda iktidar blo¤unda konsensüs oluflmufltur; flimdi herkesin buyur edildi¤i siyasal saflaflmalar, söz konusu restorasyonun çap› ve derinli¤i üzerine yükselecektir. Kapitalizmin küresel krizi koflullar›nda yeni siyasal yelpaze üzerinde oligarflinin ideolojik hegemonyas›n› ayn› flekilde devam ettirece¤i beklenmemelidir. Bunun bir di¤er anlam›, oligarflinin, sömürü temelli çeliflkileri görünmez k›lmay› önceki dönemde oldu¤u gibi rahatl›kla baflaramayacak olmas›d›r. Tam da bu yüzden önümüzdeki dönemde solun tarihsel sorumlulu¤u çok daha büyük bir önem kazanm›flt›r. “Kürt aç›l›m›”, “Alevi aç›l›m›”, “Ermeni/az›nl›klar aç›l›m›” gibi davetlere tersinden ya da düzünden bal›klama dalma gibi sol e¤ilimler eski hastal›klar›n bir tezahürü olarak görülmeli, en az›ndan sütten a¤z› yananlar›n yo¤urdu üfleyerek yemesine benzer bir serinkanl›l›k sergilenmelidir. Bu “aç›l›mlar” kamunun yeniden inflas› bütünlü¤ü içindeki yeri itibar›yla de¤erlendirilmeyip7 kendi tekil varl›klar› içinde ele al›nd›¤› müddetçe toplumsal muhalefetin görece diri kesimlerini oluflturan Kürt ve Alevi hareketinin temsilcileri, yak›n bir gelecekte “kültürel kimlik temelli yeni-korporatist”8 iliflkinin bir bilefleni olmaya kendilerini haz›rlamak durumundad›r. Benzer bir uyar›y› demokratik kitle örgütleri için nicedir yapt›¤›m›z da hat›rlanmal›d›r. Profesyonel mesleklerin (sa¤l›kç›, e¤itimci, mühendis vb.) de¤ersizleflmesi ve meslek erbapl›¤›n›n proleterleflmesi neticesinde, homojen meslek gruplar› iç kutuplaflma yaflayarak parçalanmaktad›r. Bu koflullarda kapitalist düzenin, meslek örgütlerine ilgili sektörlerin düzenlenmesinde “sosyal diyalogcu” rolünü empoze etti¤i bilinmektedir. Hukuki ya da fiili olarak bu rolün benim- S›n›f hareketinin yeniden infla sürecinde, üzerinde durulacak temel unsur, 12 Eylül’den sonra edindi¤i kendi gücüne güvenmeme al›flkanl›¤›ndan kurtularak toplumsal muhalefetin, solun, iflçi hareketinin ve Kürt hareketinin kendi ortak ba¤›ms›z var olufllar›n› gerçeklefltirebilecek bir perspektifle yola ç›kmalar› olmal›d›r 23 TOPLUMSAL MUHALEFET senmesi durumunda, meslek temelli yeni-korporatizmin bir bilefleni olmak kaç›n›lmaz olacakt›r. Bu durum ise kendi gücü üzerinden de¤il egemenlerin sundu¤u kulvar çerçevesinde bir siyasal pozisyon al›fl› zorunlu k›larken, girilen kulvar içindeki “tali konularla” u¤raflarak tarih sahnesinde etkin rol oynama iddias›ndan vazgeçmek anlam›na gelecektir. Solda yeni parti aray›fllar›n›n kap›s›n› çalmadan geçmedi¤i kimlik ve meslek temelli yap›lar›n kendi tarihlerine ve temsil ettikleri kitlelere karfl› sorumluluklar›n›n bir gere¤i olarak burada alt› çizilen olas›l›¤› etrafl› bir flekilde de¤erlendirmeleri beklenmelidir. ka güçler üzerinden siyaset yapma, onlar›n kendilerine açt›¤› kulvarlarda siyaset yapma gelene¤i oldu¤unu söylemek abart› olmayacakt›r. Soldaki pragmatik siyaset tarz›n›n ana kaynaklar›n›n bafl›nda bu sorun gelmektedir. S›n›f hareketinin yeniden infla sürecinde, üzerinde durulacak temel unsur bu hastal›ktan kurtularak toplumsal muhalefetin, solun, iflçi hareketinin, kad›n hareketinin ve Kürt hareketinin kendi ortak ba¤›ms›z var olufllar›n› gerçeklefltirebilecek bir perspektifle yola ç›kmalar› olmal›d›r. Çünkü baflkalar›n›n gücü üzerinden yap›lan siyaset ile asla güç biriktirilemez, asla ba¤›ms›z ve devrimci bir ufuk gelifltirilemez. Görüldü¤ü gibi, günümüzde yeni bir siyasal döneme girilirken, toplumsal muhalefet bileflenlerinin ve solun en temel hastal›¤›n›n, kendi gücüne güvenmeme, bafl- Kürt Hareketi yol ayr›m›na do¤ru Bu yenilenme sürecinde sol liberal çevrelerde h›zl› davranma e¤ilimi yüksek. Oysa, köklü de¤iflim dönemlerinde ortaya ilk ç›kanlar daima sürecin en pragmatik unsurlar› olur. 24 Bu süreçte toplumsal muhalefetin en büyük gücü olan Kürt Hareketi’nin bir yol ayr›m›na do¤ru ilerledi¤i görülmektedir. Ba¤›ms›z bir Kürt devleti olas›l›¤›n›n bu tarihsel konjonktürde ortadan kalkmas›n›n yan› s›ra PKK’nin de uzun bir süredir ba¤›ms›z devlet kurmaya yönelen politikalar› bir kenara b›rakmas›yla birlikte, Kürt Hareketi ülke içi siyasette “kültürel haklar” çerçevesinde yürüttü¤ü “kimlik siyasetinin” s›n›rlar›na gelmifltir. Ulusal kurtulufl çizgisinin 1990 sonlar›nda liberal kimlik siyasetine dönüflmesinin ard›ndan, gelinen noktada etnisite temelli siyaset çizgisi yeni bir dönüm noktas›na yaklafl›yor. Öcalan’›n 15 A¤ustos “aç›l›m›” ve bu çerçevedeki di¤er geliflmeler etraf›nda oluflan atmosfer (beklentileri karfl›las›n ya da karfl›lamas›n) bu tespiti do¤ruluyor. Bir yandan PKK’nin K. Irak’ta k›skaca al›nmas›, di¤er yandan küresel ekonomik kriz koflullar›nda bölgenin tar›m ve sanayi eksenli ucuz emek cennetine çevrilme hedefiyle Kürt yoksullar›n›n gericili¤in kuca¤›na itilerek proleterlefltirilmesinin hedeflenmesi, Kürt sorununun Amerikanc› burjuva çözümünü ve AKP’nin “Kürt aç›l›m›n›” oluflturuyor. Bu Amerikanc› burjuva çözüm ad›m ad›m ilerletilirken ve kültürel haklar, Anayasal kimlik, af gibi taleplere yönelen silahl› mücadele s›n›rlar›na ulaflm›flken, sa¤da kendine yer bulamayaca¤› netleflen Kürt Hareketi’nin önünde iki ana seçenek var. Birincisi, kimlik siyasetinin yeniden üretilmesi eksenindeki liberal bir yönelimle, sosyal demokrasinin gelecekteki olas› yeniden yap›lanma sürecine dahil olmak, bu kulvarda etkili bir rol oynamak. ‹kincisiyse, sola yönelerek, hareketin s›n›fsal zeminini emek ekseni etraf›nda güçlendirmek, emekçi ve yoksullara dönük sosyal zeminlerini geniflletici programlar›/çal›flmalar› öne ç›karmak. ‹kinci seçene¤in anlam› Kürt Hareketi’nin toplumsal muhalefetin yeniden yap›lanmas›n›n en etkin bileflenlerinden birisine dönüflmeyi tercih etmesidir. Kürt TOPLUMSAL MUHALEFET Alevi toplumunun gericilik karfl›s›ndaki direnme e¤ilimi, günümüzde AKP eliyle yerlefltirilmeye çal›fl›lan Il›ml› ‹slam projesi karfl›s›ndaki önemli toplumsal dinamiklerden birisini oluflturdu. hareketi bu iki tercihten birisine -belki de ikisine birden- do¤ru sürüklenmekten kendini al›koyamayacakt›r. Çat› partisi giriflimi, –bugüne kadarki tart›flmalar ›fl›¤›nda- kimlik merkezli siyasette bir aray›fl ile sol liberalizmin döneme uyarlanmas› çabalar›n›n iç içe geçti¤i bir görüntü yaratmaktad›r. Kürt Hareketi’nin, baz› Alevi çevreleri, kimi sol ve sosyal demokrat çevreleri ve bir k›s›m “Müslüman demokratlar” ile “liberal demokratlar›” içermesi üzerinden yap›lan Çat› Partisi tart›flmalar›, soldaki kimlik siyasetinin yeniden üretilmesi üzerinden flekillenmektedir. Zira bir k›s›m (etkisiz ya da etkisi oldukça s›n›rl›) çevreler üzerinden temsil edilmesi düflünülen solun dahi bu flekildeki kat›l›m›, net biçimde solun da bir kimli¤e tekabül ederek ele al›nd›¤›n› yans›tmaktad›r. Oysa solun gerçek temsili ancak yoksullarla bütünleflecek yeni bir iflçi hareketinin inflas› süreci içinde ele al›nd›¤›nda bir anlam kazanacakt›r. Aksi, yani var olmayan dinamiklerin ka¤›t üzerinde bir k›s›m geleneksel çevrelerce temsil edilmesi solu ister istemez bir “kimlik” haline dönüfltürmektedir. Kürt Hareketi’nin karfl› karfl›ya oldu¤u cendere nedeniyle, toplumsal muhalefeti ve özel olarak solu kimlik siyaseti ekseninde ittifaka zorlamas› asl›nda kendi açmaz›n› derinlefltiren, k›sa vadeli, s›¤ bir bak›fl aç›s›n›n ürünüdür. Sol liberalizm yeniden sahne aray›fl›nda Köklü dönüflüm dönemlerinde neredeyse daima ilk e¤i- lim, kolayc›l›¤a baflvurarak eski program, eski tarz ve eski ittifak politikalar›nda baz› k›smi tadilatlar yaparak yola devam etmek olmaktad›r. Bu aç›dan, egemenlerin -dünyada ekonomik bir çöküntüye yol açm›fl olsa daülkemizde dönemi siyasal bir “zaferle” kapatan liberalizmden/liberal uygulamalardan tamamen vazgeçme e¤iliminde olmad›klar› ve Kürt Hareketi’nin de kimlik siyaseti temelli bir proje olan Çat› Partisi bas›nc›n› (en az›ndan) flimdilik sürdürdü¤ü göz önünde tutulacak olursa, solda liberalizmden etkilenen kümelerin politik durufllar›n› bir bütün olarak de¤ifltireceklerini beklemek do¤ru olmayacakt›r. Buna karfl›n yaflanan de¤iflime ayak uydurma gayreti içine giren sol liberallerin, bu yeni evrede ç›plak bir kimlik siyaseti yerine s›n›f siyasetini de gözetiyormufl gibi yapan bir tarza yönelecekleri, ancak toplumsal s›n›flar› da bir toplumsal kimlik konumu gibi ele alarak sömürü iliflkisini by-pass eden ve konuyu salt güç iliflkileri temelindeki bir toplumsal eflitsizlik sorununa indirgeyen yaklafl›m›n sözcülü¤üne soyunacaklar› flimdiden ilan edilebilir.9 Devrimci gelenekten gelen hareketlerdeki, partilerdeki de¤iflim alg›s› nispeten a¤›r geliflirken, sol liberal çevrelerde h›zl› davranma e¤ilimi yüksektir. Köklü de¤iflim dönemlerinde genellikle ortaya ilk atlayanlar daima sürecin en pragmatik unsurlar› olur. Zira bunlar deneyimleri ve sistem içi ba¤lant›lar› nedeniyle siyasal geliflmelere iliflkin daha iyi koku ald›klar› gibi, ayn› zamanda da sab›rs›zl›klar›, kolayc›l›klar› ve sistem içi it- 25 TOPLUMSAL MUHALEFET tifaklar›/olanaklar› nedeniyle köklü olmaktan uzak, yüzeysel çözüm önerileri gelifltirirler. fiimdi de ayn› olgularla yüz yüzeyiz. Siyasal pragmatizmi ana siyaset tarz› olarak benimseyen liberalizmden etkilenen sol çevreler bu sürecin en atik aktörleri durumundalar. ÖSP, 10 Aral›k, SHP, SP etraf›ndaki en geleneksel kümelenmelerde bu pragmatik atiklik rahatl›kla gözlemlenmekte. Bu çevrelerin içinde olduklar› yeni parti aray›fl›n›n hiçbir yenili¤i olmad›¤›, yeni diye sunulan parti aray›fl›n›n geçmifl sol liberal projenin (ÖDP’nin kurulufl fikriyat›n›n) daha tutarl› ve daha aç›k savunusundan ibaret oldu¤u, en önemli fark›n Kürt Hareketi ile daha yak›n ve “pragmatik” bir ba¤ kurmak oldu¤u anlafl›l›yor. muhalefetin bünyesinde bar›nd›rd›¤› köklü ve yap›sal zaaflar›n›n bir anda afl›lmas› beklenemez. Sorunlar›n gerçek ve derinlikli bir analiziyle birlikte, yeniden infla sürecine yönelik köktenci çözüm önerileri gelifltirilmelidir. ‹lerici Alevi dinamikleri hareketli Alevi toplumunun gericilik karfl›s›ndaki direnme e¤ilimi, günümüzde AKP eliyEMEP’in baflka siyasal odaklar üzerinden güç oluflturmay› hedef- le yerlefltirilmeye çal›fl›lan Il›ml› ‹slam leyen pragmatik siyasal çizgisi en projesi karfl›s›ndaki önemli toplumsal bafltan itibaren solun ba¤›ms›z geliflimini engellemeye/zora sok- dinamiklerden birisini oluflturdu. 70’li maya dönük oldu. y›llarda içinde geliflti¤i devrimci halk hareketinin sa¤lad›¤› ortam› yitiren Alevi dinami¤i liberal bas›nc›n alt›nda flekillendi. Bu süreçte Alevilerde görülen e¤ilimleri s›ralayacak olursak: Birincisi, Alevi kitlesine güven veren yeni bir sol hareketin ortaya ç›kamamas› Son 20 y›lda yaflananlar çerçevesinde nedeniyle, “elde olan› koruma” dürtüve yaflamda kan›tlanan olgular ›fl›¤›nda süyle sosyal demokrasiye (özel olarak bakt›¤›m›zda, sol liberal/liberal sosyal CHP’ye) destek verme ve sosyal dedemokrat öbe¤in iki belirgin karakterismokrasi içinde pozisyon tutma e¤ilimiti¤i hat›rda tutulmal›d›r. Bunlar için nedir. ‹kincisi, geleneksel sosyal demokoliberalizm (küreselleflme) insanl›¤›n 1980’lerde Gorbaçov çizgisiyle li- rasinin (Sivas ’93’te oldu¤u gibi) gübir tür yazg›s›d›r; köklü meydan oku- beralizme savrulan TBKP’nin yerimalar fazlas›yla romantiktir, gerçekçi ni 90’lar›n sonlar›na do¤ru ulusal- venilmez hatta d›fllay›c›/faydac› yaklaolan bu vektörel hat içinde kalarak öz- c› çizgiden etkilenen yeni TKP al- fl›mlar›n›n yaratt›¤› tepkiyle AB’cili¤e m›fl oldu. paralel olarak güçlenen (AB’yi güvengürlükçü ve sosyalizan dönüflümleri ce sayma) kimlik politikalar› çerçevegerçeklefltirebilmektir. Ayn› flekilde nesinde sol liberal yönelimlerle yasal sol particili¤e ve oliberal yeniden yap›lanman›n politik/jeopolitik sonuçlabu türden giriflimlere duyarl›l›k ve destek sergileme r›, siyasal rejimin demokratiklefltirilmesine dönük aç›l›mlar olarak görülmeli ve selamlanmal›d›r. Bu özellik- e¤ilimidir. Üçüncüsü, Alevili¤i, Türk-‹slam sentezi tarleriyle sözü edilen siyasal öbek için en ileri hat, “ne- z› bir yaklafl›mla meflruiyet sorunu yaflayan yeni söoliberalizmin reforme edilmesi” program› olabilir. Son mürge devletinin kurucu/yeniden meflrulaflt›r›c› ideolojik aylardaki oluflumlara ve toplumsal muhalefetin bileflen- bir unsuru olarak yeniden biçimlendirmeye çal›flan (bu lerini öncelikle bu mercekten bakarak analiz etmek ge- çabalar›ndan dolay› devletten yeterince destek/itibar gören) ‹zzettin Do¤an-Cem Vakf› çizgisidir. Dördüncüsü rekir. ise, Alevili¤in tafl›d›¤› ilerici potansiyelin niteli¤ini kavSol içinde geçti¤imiz y›llar boyunca liberal solun herayamayan, dolay›s›yla faydac› bir yaklafl›mla Alevi kitgemonya tesis etti¤i ve egemenlerin liberal uygulamaleler aras›ndan sempatizan/seçmen toplamayla s›n›rl› bir lardan bir bütün olarak vazgeçmelerinin beklenemeyeyaklafl›mla iliflki kurma biçimleri gelifltiren sol parti ce¤i göz önünde tutuldu¤unda, önümüzdeki dönemde gruplar›n etkileridir. (Bu son e¤ilimin fazla güçlü olsolun yeniden biçimlenme çabalar›n›n zorlu bir süreçmad›¤›n› belirtmeliyiz) ten geçece¤i ortadad›r. Yaklafl›k 25 y›ld›r yaflanan liberal hegemonyaya ba¤l› olarak geliflen “muhalefet kri- Son e¤ilimi ayr› tutarsak bu e¤ilimlerin tamam›n›n orzi” de hesaba kat›ld›¤›nda, devrimcilerin bu köklü de- tak özelli¤i egemen siyasetin güçlü aktörleri ve ak›m¤iflim dönemine müdahale etmesinin gecikmeli olmas› lar›yla ittifak temelinde siyasal ç›k›fl aramalar›d›r. Bu bir yere kadar do¤al karfl›lanmal›d›r. Çünkü toplumsal aray›fl, bu e¤ilimlerin ayn› zamanda ortak açmaz›n› oluflturmaktad›r. Çünkü egemen aktörlerin kendileri si- 26 TOPLUMSAL MUHALEFET yasal kriz yaflamaktad›rlar. Eflitlikçi-özgürlükçü yeni bir toplum hedefi güden köktenci bir halk hareketinin t›kan›kl›¤›n›n sonucunda, yüzünü gericili¤in ve faflizmin restorasyonuna dayal› yeni tipte bir bask›c› gerici rejimi yeniden üretmeye çal›flan egemen s›n›f fraksiyonlar›na çevirmenin tüm açmazlar› Alevi dinamiklerini etkilemektedir. Çünkü eflitlikçi-özgürlükçü radikal toplumsal bir dönüflümün yaflanmad›¤›/statükonun korundu¤u bir toplumsal yap›da tüm ezilenlerin oldu¤u gibi Alevilerin de az ya da çok oranda bask›-denetim-d›fllanma siyasetine maruz kalmaya devam edecekleri aç›kt›r. AKP’nin Alevi aç›l›m›n›n bir türlü ‘aç›lamamas›n›n’, Alevili¤i yeniden biçimlendirerek, Sünni ‹slam›n ve liberal kimlikçili¤in kapsam›nda yeniden tan›mlamaya çal›flmas›n›n nedeni budur. SHP ile kurulan iliflkinin 1989 yerel seçimleriyle sa¤lad›¤› pozisyonlar›n ne kadar ifle yarad›¤› ise 2 Temmuz’da görülmüfltür. Düzen içi, reformcu sol liberal siyasetlerin emekçi s›n›flar› saflar›na çekmeye dönük çabalar›n›n baflar›s›zl›¤› sonucunda, siyasette ihtiyaç duyduklar› kitle (veya oy) gücünü ‘kimliklerden’ alma amac›yla Alevilere yönelmeleriyle oluflacak “ittifak” ne Alevilere bir güç katacak ne de sol liberal reformizme siyasal bir baflar› getirebilecektir. Alevilik, bu topraklarda eflitsizli¤e ve adaletsizli¤e baflkald›r› hareketleriyle buluflabildi¤inde etkili bir dinamik olabilmifltir. Aleviler hak taleplerini sosyal hak hareketleriyle iliflkilendirebildikleri oranda ilerici bir halk hareketinin dinamik bir unsuru haline gelecekleri gibi, demokratik hak ve özgürlüklerini kazan›p koruyabilme olana¤› da elde etmifl olacaklard›r. Emperyalizmin 4. Bunal›m döneminde de ezilenlerin kurtuluflu egemen s›n›flardan ba¤›ms›z, uzun ve birleflik bir mücadeleden geçmektedir. Sol partiler ve devrimci hareketlerde aray›fl Sol liberalleri bir yana koyacak olursak Türkiye solunun di¤er ak›mlar›n›n, bu yeni dönem aç›s›ndan henüz politikalar›n› yenileme yolunda ciddi ve köktenci bir aray›fl içinde olduklar› söylenemez. Büyük de¤iflim dönemlerinde toplumsal muhalefet cephesindeki bu tür yenilenme aray›fllar›, geçmiflten bu yana bir yandan güncel siyasal ihtiyaçlara bir yan›t arama özelli¤i tafl›rken, di¤er yandan soldaki ana tarihsel geleneklerin kendilerini yeniden üretme çabalar›yla bir arada biçimlendi.10 Türkiye sol hareketinin ana ak›mlar›n›n devaml›l›k kanallar›na bakt›¤›m›zda, gelenekle güncel ihtiyaçlar› buluflturmaya dönük politika üretme çabalar›n›n izdüflümlerinin yak›n geçmiflten bugüne dek sürdü¤ünü görürüz. ÖDP, 1990’larda özellikle THKP-C kökenli hareketlerin motor rol oynad›¤› (baflta DY ve Kurtulufl olmak üzere, birçok ba¤›ms›z kifli ve çevrenin de tercih etti¤i) parti olarak dönemin ana siyasal ak›m› liberalizmin soldaki yans›mas› olarak biçimlendi. O dönemde moda olan post-modern siyaset tarz›n›n bir izdüflümü olarak gündeme gelen “parti olmayan parti” tan›mlamalar›, gevflek örgütlenme ilkeleri, “renkli eylemlerle” karakterize olan mücadele tarzlar› ve “sosyal Avrupa” tezlerinden “piyasa ile sosyalizmi iç içe geçirme aray›fllar›na” dek uzanan ideolojik tart›flmalar› söz konusu liberal yans›man›n baz› izleriydi. Uluslararas› planda Asya kriziyle (1998) birlikte ilk büyük baflar›s›zl›¤›n› yaflayan liberalizmin dura¤anlaflmas›yla birlikte ulusalc›l›¤›n yüksel- Türkiye’de baflar›s›z bir sol liberal proje olan ÖDP seçim sonras›, bölünmeyle sonuçlanan bir ayr›flma yaflad›. 27 TOPLUMSAL MUHALEFET mesine paralel olarak, Türkiye’de baflar›s›z bir sol liberal proje olan ÖDP de ayn› dönemde düflüfle geçti. Devrimcilerin mücadele çizgilerinin daha da belirginleflti¤i bu dönemde, düflüfl sürecinin etkileri ÖDP’yi son dönemdeki bölünmeye dek sürükledi.11 T(B)KP’nin yerini 1990’lar›n sonlar›na do¤ru ulusalc› çizgiden etkilenen sol bir yorumdan ilerleyen yeni TKP alm›fl oldu ve ülkemizde T‹P-TKP gelene¤inin “reformist-revizyonist” ana çizgisini baflka bir siyasal konumdan yeniden üretmifl oldu. 2000’li y›llarda baz› ülkelerde, emperyalist stratejinin ifadesi olan liberalizme karfl› ulusalc›l›¤›n yükselifline paralel olarak, ülkemizde de düzen içi muhalefet saflar›nda yükselen ulusalc› ak›mdan solda en çok etkilenen gruplar›n bafl›nda TKP geldi.12 Özellikle Slav Komünist Partilerinin ideolojik hatt›ndan ilerleyerek geliflen TKP, gevflek örgütlenmenin yerine bürokratik-merkeziyetçi yap›s›, ÖDP’deki kaotik-mu¤lak ideolojik tutumun karfl›s›nda (kendilerinin “ideolojik fliddet uygulamak” diye tan›mlad›klar›) afl›r› köfleli pozisyon al›fllarla, soldaki bofllu¤a ve sol liberalizme karfl› büyüyen tepkiye cevap oluflturdu¤u izlenimini bir dönem için yaratt›. Ancak solda ba¤›ms›z ve köktenci bir yeniden yap›lanma yerine egemenler aras›ndaki çatlaklardan ilerleme tutumu, bürokratik yap›lanman›n neden oldu¤u afl›r› kurgu ile ilerleyen ve sürekli olarak “yüksek siyaset” etraf›nda biçimlenen mücadele çizgisi, e¤itimli orta s›n›f ayd›nlara seslenen “uslu” mücadele tarz›, ulusalc› bas›nç nedeniyle Kürt Hareketi’ne karfl› afl›r› mesafeli tutumu, ulusalc›l›k içindeki ›rkç› yönelimlere karfl› etkili bir tutum tak›nmamas› bu hareketin önemli güncel ç›kmazlar›n› sergiledi. Böylece 1980’lerde Gorbaçov çizgisiyle saf liberalizme savrulan eski 1990 ortalar›ndan itibaren THKO-Halk›n KurtulufluTDKP gelene¤inin en önemli devamc›s› olarak EMEP, uvriyerizmden (“iflçicilikden”) Kürt Hareketi’ne yedeklenmeye dek uzanan ve bu eksende gel-gitler yaflayarak kendi içinde tutars›zl›klar içeren yasalc›/reformist bir çizgi izledi. EMEP’in baflka siyasal odaklar üzerinden güç oluflturmay› hedefleyen pragmatik siyasal çizgisi en bafltan itibaren solun ba¤›ms›z geliflimini engellemeye/zora sokmaya dönük oldu. Gelinen noktada ise Çat› Partisi girifliminden ayr›larak Kürt Hareketi ile araya mesafe koyup, geleneksel sendikal hareketin en yozlaflm›fl iliflkileriyle kol kola mesafe kat etmeye çal›flmakta; bir yandan da siyasal ‹slam’›n baz› bileflenleri (kendi deyimleriyle “inanm›fl Müslümanlar”) üzerinden gelifltirdi¤i ittifak çizgisiyle gericilik karfl›t› tepkileri yumuflatmak suretiyle muhafazakar-liberalizme kan tafl›maktad›r ve sol içindeki en geri çizgiyi savunan grup konumuna gelmifltir. Son süreçte özellikle Türk‹fl yönetimini k›smen elefltiriyormufl gibi görünmekle birlikte, ba¤l› sendika yönetimleriyle uzlaflarak kadrolaflmaya ve pozisyon tutmaya yönelen EMEP, (özellikle de yeni bir iflçi hareketi yaratma do¤rultusunda yeni iflçi kitleleri içindeki mücadele dinamikleriyle bulufl- 28 TOPLUMSAL MUHALEFET ma çabas› içinde olan) solun en diri unsurlar›n› iflçi hareketinden d›fllamaya/engellemeye çal›flarak 1990’larda ‹flçi Partisi’nin (‹P) izledi¤i sendikal çizginin yeni bir versiyonunu üretmektedir. Oysa iflçi hareketinin geleneksel kanatlar›n›n en çok zay›flad›¤› bu kriz ortam›nda solu d›fllay›p/engelleyip geleneksel aktörler aras›nda yer kapmaya çal›flarak var›lacak yer, ancak iflçi sendikalar›n›n STK’laflmas› üzerinden ilerleyen egemen çizgiye destek olmak anlam›na gelir. Di¤er yandan ise 1990’larda sol içinde reaksiyoner-militer bir çizgiyi deneyen ve baflar›s›z olan HÖC ve ESP gibi gruplar da bu dönemde esas olarak politikas›zlaflm›fl durumda. Geçmiflteki militer çizgileri iyice afl›nd›¤› gibi, bugün de tutarl› bir hat yerine parça bölük ifllerle u¤raflmakla meflguller. HÖC, bir yanda pragmatik bir hak mücadelesi kavray›fl›, di¤er yanda sol ile alakas› olmayan türden bir “Alevicilik” ile meflgul. ESP ise Ergenekon tart›flmalar›yla birlikte iyice sol liberal bir kulvara savruldu. Bu ak›mlar yaflad›klar› politik programs›zl›k sebebiyle, enerjilerini neredeyse esas olarak sol içi rekabete yöneltmifl durumdalar. Zaten son dönemlerde yaflanan siyasal boflluk nedeniyle sol içinde kontrolsüz bir görüntü veren ve içe dönük rekabetten beslenmeyi esas alan bir çizgi/ruh hali yay›lma e¤iliminde. Bu tür olumsuzluklar sadece sol gruplar aras›nda yaflanmakla kalm›yor ayn› zamanda çeflitli ba¤›ms›z kifli ve çevreler taraf›ndan da gündeme getiriliyor. Var olan sorunlar›, çeliflkileri, anlaflmazl›klar› sonuna dek derinlefltirmeye çal›flarak, zaten zorlukla ayakta durmaya çal›flan -genellikle- toy muhtelif dinamiklerini deyim yerindeyse köküne kadar tüketmeye yönelen bu tutumlar, bofllu¤un nas›l ifrata varabilece¤inin en aç›k göstergelerini oluflturuyor. Çok büyük bir bölümü çözülmelere, t›kan›kl›klara ve s›¤ aray›fllara iflaret eden soldaki olumsuz tablo, son 20 y›l›n savrulmalar›n›n sonucunda oluflan zaaflar›n ürünüdür. Özellikle de 1980 ortalar›ndan bafllayarak 1990’larda iyice fliddetlenen liberal rüzgardan etkilenme, solun temel zaaf›n› oluflturdu. Bugün yaflanan y›k›m ve çözülme tablosuyla kendisini hissettiren “muhalefet krizine” yol açan ana olgu, son 25 y›l içinde egemenlerin liberal sald›r›lar› karfl›s›nda tutarl› bir direniflin örgütlenememifl olmas›ndan kaynaklanmaktad›r. Ancak içinden geçmekte oldu¤umuz büyük de¤iflim sürecinde egemenler de mevcut kriz ortam›ndaki iç çat›flmalar› nedeniyle yorgun düflmüfl durumdalar. Toplumsal huzursuzluk ise giderek art›yor. Liberalizmin uluslararas› çapta yaflad›¤› baflar›s›zl›k genifl kitlelerde güçlü siyasal aray›fllara yol açarken, egemenler aras› çat›flma da güçlü bir politizasyona neden olmaktad›r. Ayr›ca solun, iflçi ha- reketinin ve Kürt Hareketi’nin de¤iflim bas›nc› alt›na girmeleri, ilerici Alevilerin hareketlili¤i ve asl›nda bu kesimlerin tümünün nesnel pozisyonlar›n›n geçmifl dönemlere k›yasla birbirlerine çok daha yaklaflm›fl olmas› önemli bir di¤er avantajd›r. Sorunun çözümü, kapsaml› bir de¤iflim do¤rultusunda büyük bir bileflimin gerçeklefltirilmesinde yatmaktad›r. Geleneksel sendikal hareket dibe vururken, iflçi hareketinde yenilenme aray›fllar› Krizle birlikte yaflanmaya bafllanan büyük çözülme ve aray›fl›n etkileri en çok iflçi hareketinde görülüyor. Buna paralel olarak, solun bundan sonraki geliflimini temelden etkileyecek dinamiklerin bafl›nda da yeni bir iflçi hareketinin infla sorunu gelmektedir. Geleneksel iflçi kitlesi ekonomik krizin ard›ndan daha yo¤unlaflan bir nicel küçülme yaflad›¤› gibi, iflini kaybetmeyen iflçiler aç›s›ndan da önemli boyutlarda gerçek ücret kay›plar› gündeme geldi. Dahas›, k›smen veto edilen “istihdam bürolar› yasas›yla” da geleneksel iflçiler aç›s›ndan büyük hak kay›plar›n›n yan› s›ra, güvencelerini yitirme tehlikesinin hemen kap›da oldu¤u ortaya ç›kt›. Bu geliflmelerin anlam›ysa geleneksel iflçi hareketinin nicel olarak ciddi boyutlarda küçüldü¤ü, bundan sonra daha da h›zl› küçülece¤i ve iflçilerin gözünde geleneksel sendikal hareketin tüm prestijini ve ifllevini kaybediyor olmas›d›r. Geleneksel sendikal hareketteki muazzam boyutlardaki bu daralman›n yan› s›ra, ücret kay›plar› da geleneksel sendikal hareketin var olan “ifllevini” ortadan kald›rmaktad›r. Kriz öncesinde bir “sosyal uzlaflma” enstrüman› olarak hükümetlerce muhatap al›nan geleneksel sendikalar/konfederasyonlar›n art›k yegane ifllevi sermaye ve hükümetin dikte ettiklerine onay veren bir noterli¤e ve aç›k bir sermaye destekçili¤ine dönüflmüfl durumdad›r. Türk‹fl ve Hak-‹fl bu do¤rultuda zaten önemli ölçüde yol ald›. ‹flçiler aç›s›ndan büyük hak ve ücret kay›plar› içeren sözleflmelere pefl pefle imza atan bu konfederasyonlar, kamuoyunda iflverenlerin ablukalar›n› meflrulaflt›ran “Kriz Varsa Çare de Var: Eve Kapanma Pazara Ç›k” kampanyas›n› iflveren örgütleriyle birlikte düzenlemeleri de yeni dönemde geleneksel sendikac›l›¤›n rolünü a盤a vurmufl oldu. Geleneksel sendikal hareketin yeni pozisyonu karfl›s›nda güvencesizler etraf›nda dipten yeni bir dalgan›n yarat›lmas› aç›s›ndan tüm koflullar olgunlaflm›fl durumdad›r. Son aylarda özellikle hükümetin bütçe a盤› nedeniyle kamudaki tafleron iflçi say›s›n› azaltmaya yönel- 29 TOPLUMSAL MUHALEFET mesi sonucunda, “nispi istikrarl› çal›flma koflullar›n›” kaybeden ve kendilerini güvende hissetmeyen kamudaki tafleron iflçiler aras›ndaki hareketlenme yabana at›lmamal›d›r. Bu örne¤in de a盤a vurdu¤u gibi asl›nda krizde en büyük y›k›m› güvencesiz emek yaflad›. Kronik iflsizli¤in her geçen gün daha da artmakta olmas› da bu gerçe¤in bir di¤er yüzünü yans›tmaktad›r. Geleneksel sendikal hareketin güvencesizleri örgütleme niyeti ve yetene¤i zaten hiç olmad›. Buna karfl›n, do¤umunda yeni bir sendikal hareket do¤rultusunda umut veren Kamu Çal›flanlar› Hareketi’nin birkaç y›l gibi k›sa bir sürede gelenekselleflmeye do¤ru yönelmesi ve yönetimlerdeki siyasi gruplar›n güvencesizleri örgütlemeyi reddeden bir anlay›flla KESK’i de krize sokmalar› emek hareketi için büyük f›rsat›n heba edilmesi anlam›na geldi. Günümüzde yeni ve çok derin bir dönemecin içinden geçerken emek hareketinin güvencesizler ekseninde yeniden infla edilmesi sorunuyla yüz yüzeyiz. Bu aç›dan, bir yandan yeni iflçi kitlelerini örgütlerken, orta s›n›flar üzerinde de hegemonya kurma hedefi güden, di¤er yandan iflsiz ve yoksullar›n talepleri etraf›nda mahalle temelli yeni tipte emek örgütlerini içeren yeni bir emek hareketine fliddetle ihtiyaç duyulmaktad›r. Böylesi bir emek hareketi solun yeniden inflas›nda temel dinami¤i olufltururken, Türk-Kürt halklar› aras›nda geliflecek yeniden kardeflleflme sürecinin de motor güçlerinden birisini oluflturacakt›r. Toplumsal muhalefette kapsaml› bir yeniden yap›lanma için köfle tafllar› Görüldü¤ü gibi solun ana geleneklerinin geçti¤imiz dönemdeki temsilcileri çok derin açmazlar içindeler. Kürt Hareketi yol ayr›m›ndayken; iflçi hareketi dibe vurmufl durumda ve yeni iflçi kitlesinin motor olaca¤› yeni bir sendikal harekete gebeyken; Alevi dinamikleri bir hareketlilik içindeyken; ve solun ana gelenekleri son 1520 y›ld›r sapt›klar› sol liberalizmin, ulusalc›l›¤›n ve reformizmin bata¤›nda bo¤ulurken, yaflanan çözülme tablosunun bizzat kendisi toplumsal muhalefet saflar›nda çok derinlerden geliflecek bir yeniden yap›lanman›n ne denli fliddetli bir gereksinim oldu¤unu ortaya koymaktad›r. Bu gereksinimin giderilmesi, bir yandan solun ana geleneklerinden beslenmekle di¤er yandan da döneme özgü etkili politikalar oluflturabilmekle, bunlar› hayata geçirebilmekle ve kendi gücünü esas alan, ba¤›ms›zl›¤›n› korumaya özen gösterecek bu çizgiyi istikrarl› k›labilmekle mümkündür. “Devrimci bir gelene¤i sürdürmek, nostaljiden ya da gelenekçilikten farkl› olarak, güncel görevlerin ve gelecek perspektifinin izinden gitmektir. Gelene¤in 'dar-konjonktürel kal›plar›'na sap- 30 lanmadan, onun devrimci miras›n› devflirip, günü yakalama ve gelece¤i kurma noktas›nda, ayn› zamanda onun karfl›s›nda da özgürleflerek yola devam etmektir.”13 Toplumsal muhalefetin oda¤›na yeni bir iflçi ve yoksullar hareketinin yarat›lmas›n› koymayan, Kürt hareketi ile bunlar›n somut buluflma kanallar›n› tarif etmeyen, gerçek toplumsal dinamiklerle buluflma iddias› gütmeyen geleneksel güçlerin k›s›r, dar ufuklu ve sadece araç tart›flmalar› -kimlerle yeni bir parti kurmal› ya da var olan partiyi nas›l tahkim etmeli- etraf›nda girifltikleri s›¤ aray›fllar beyhudedir. Büyük bir de¤iflimi zorlayan bu yeni döneme çok daha kapsaml› bir politik yenilenme hedefiyle girilmelidir. Bu kapsaml› politik yenilenme hedefi üç ana bafll›k etraf›nda toplanabilir: a) Yeni dönemin düzen d›fl›/devrimci politik program›n›n oluflturulmas›, b) Yeni dönemin mücadele tarz›n›n ve araçlar›n›n yarat›lmas›, c) Yeni dönemin toplumsal mücadele dinamiklerinin a盤a ç›kart›larak, ittifak politikalar›n›n biçimlendirilmesi. Bütünsel bir yenilenmenin temel köfle tafllar›n› yans›tan bu bafll›klar› k›saca açt›¤›m›zda flunlar söylenebilir: a) Politik program Egemenler krizle birlikte bütünsel yeni bir program aray›fl›na girmek üzereler. fiimdiki “aç›l›mlar›n” tümü, anayasa de¤iflikli¤i tart›flmalar›, k›y›s›ndan bafllayan ve önümüzdeki dönemde gündeme oturmas› olas› ekonomi politika tart›flmalar› bu aray›fl›n ilk sinyalleri olarak ele al›nmal›d›r. Egemenlerin bütünsel bir de¤iflim aray›fl›na girmekte olduklar› böylesi bir dönemde, toplumsal muhalefet emekçilere, ezilenlere hak mücadelelerinin olgunlaflarak bir s›çrama ihtiyac› hissedildi¤inde hedefleyece¤i politik çerçeveye iliflkin bir ufuk sunmakla yükümlüdür. Bu nedenle toplumsal muhalefet, egemenlerin program›na karfl› ezilenlerin, emekçilerin ç›karlar› do¤rultusunda gerçek ve somut bir alternatif program oluflturmak durumundad›r. Ancak ezilenlerin, emekçilerin siyasal program› masada üretilip ka¤›t üzerinde kalan bir program olamaz. Aksine böylesi bir program hayat›n içinde ezilenlerin, emekçilerin, yoksullar›n mücadeleleriyle ad›m ad›m örülen, kesintisiz devrim sistemati¤i çerçevesinde, onlar›n düzen d›fl› mücadelelerinin ufuk çizgileri olarak biçimlenen bir program olmal›d›r. Bu program yukardan afla¤› sunulup, yaflama geçirecek güçler taraf›ndan afla¤›dan yukar› örülecek bir mücadele içinde yeniden biçimlendirilen bir özellik tafl›mal›d›r. Egemenlerin kamuyu liberal çerçevede dönüfltürme programlar› ve üniterlik ile laiklik üzerinden gündeme TOPLUMSAL MUHALEFET getirdikleri rejim dönüflümü, ezilenlerin program›n›n ana hatlar›n›n hangi noktalardan ilerlemesi gerekti¤ini ortaya koymaktad›r. Toplumsal muhalefetin siyasal program›, kamunun yeniden inflas› ile proleter nitelikli yeni bir ulus tahayyülünü bir ve ayn› bütünün parçalar› olarak ele almal›d›r. Emperyalizme ba¤›ml›l›k iliflkileri karfl›s›nda kendisini dar siyasal ba¤›ms›zl›kla s›n›rlamayan, sosyal kurtulufl hedefiyle bütünleflen tutarl› bir ba¤›ms›zl›kç›l›k ve tutarl› bir enternasyonalizm tek bir program etraf›nda biçimlendirilmelidir. Gericilik karfl›s›nda ise emekçilerin motor rol oynad›¤› yeni bir sosyalist ayd›nlanma süreci harekete geçirilmelidir. Bu programatik hedeflerin çat›s› yeni bir sosyal cumhuriyetin inflas› ekseninde çat›lmal›d›r. Bu üst programatik hedefe varabilme yolundaki ilk ad›m toplumsal muhalefetin çeflitli bileflenlerinin gündelik sorunlar›n dayatt›¤› hak mücadelelerini bilinçli bir politik program haline getirmesi ve kendilerini bu mücadelenin gereklerine göre yeniden infla etmeleri olmal›d›r. Bu yeniden infla sürecinin gerçek s›çrama an›, toplumsal muhalefet hareketinin hak mücadeleleri toplam›n›n rejimin politik s›n›rlar›n› devrimci bir biçimde zorlaman›n maddi temelini oluflturdu¤unun a盤a ç›kmaya bafllamas› olacakt›r. Bu süreç 1960-70’lerin kavramlaflt›rmas›n› derinlefltirerek, emekçi s›n›flar›n yeniden siyasallaflma sürecini de kapsayan bir “kesintisiz devrim” perspektifi içinde ele al›nmal›d›r. Bugüne dek sürdürülen ve bundan sonra da sürdürülecek olan hak mücadeleleri çizgisi büyük hedefe yönelik ayaklar›n oluflturulmas› bak›m›ndan çok kritik bir role sahiptir. Ancak özellikle bu dönemde devrimcilerin ufuklar› baz› taleplerle s›n›rl› olmamal›, bütünsel bir alternatif projeyi de içermelidir. b) Mücadele tarz› ve araçlar› Toplumsal mücadele tarz›n›, neoliberal sald›r›ya mu¤lakl›k atfeden ve kendi mücadelesini sald›r› karfl›s›nda sergilenecek direnifl tarz›yla s›n›rland›ran yaklafl›m önümüzdeki dönemde terk edilmelidir. Toplumsal muhalefet kendi program›n› kriz karfl›s›nda toplumun gerçek kurtuluflu ve halklar›n özgürleflme mücadelesi olarak iddial› bir pozisyondan savunabilmelidir. Ancak buradaki as›l sorun bu iddian›n gereklerinin afla¤›dan yukar› örülebilmesinde yatmaktad›r. Zira özellikle toplumsal muhalefet içindeki geleneksel güçler kendi ezberlerinden ibaret bir siyaset yapma alg›s›na sahipler. Tüm bu programatik unsurlar›, arkas›nda sosyal güçlerin biriktirilmesi gereken, yaflam›n içinde oluflturulan dinamik bir çerçeve olarak ele almamaktalar. Bunun yerine bu tür kapsaml› toplumsal projeleri, var olmayan güçleri he- men arkas›na dizebilecekleri, donuk, ka¤›t üzerinde kalan, yaflamla ba¤lar› kurulmayan “çözüm” reçeteleri olarak sunmaktalar. Oysa hayat›n içinden süzülerek biriktirilen ve yap›land›r›lan bu ideolojik aç›l›mlar›n (yukardan afla¤›) sunulmas›yla birlikte, as›l beceri, bunun gereklerinin yaflam içinde afla¤›dan yukar› infla edilmesinde yatmaktad›r. Zira böylesi kapsaml› bir yeniden siyasallaflma sürecinde hiç kimsenin elinin alt›nda ideolojik donan›ml› haz›r toplumsal güçler, haz›r k›talar bulunmaz. Tam da bu nedenle meflru, fiili, ama demokratik tarzla gelifltirilecek hak mücadelelerinin kurucu rolü büyük önem kazanmaktad›r. Hak mücadeleleriyle afla¤›dan yukar› infla edilecek bir toplumsal muhalefet hareketi, kuflkusuz kendi mücadele araçlar›n›n oluflumunu da beraberinde getirecektir. Her fleyden önce araç tart›flmalar›n› toplumsal muhalefetin afla¤›dan yukar› inflas› sürecinin gereklerine uygun olarak ele almak gerekir. Bu aç›dan yarat›c› biçimlere ihtiyaç duyuldu¤u ortadad›r. Hak mücadeleleri zeminlerinin sektörel ve co¤rafi bazlarda, çok farkl› örgütlenme ve mücadele araçlar›n› (sendika, dernek, fiili ya da tüzüksel komite ve konseyler, meclisler, spontane fiili örgütlenmeler, genifl sektörel birlikler, cephesel örgütlenmeler, vb.) içerirken, giderek ülkedeki geleneksel hareketleri kuflatacak tarzda gelifltirilmesi kritik noktalardan birisidir. Hak mücadelelerinin esnek cephesel örgütlenmelerinin aras›ndaki organik bütünlü¤ün kurulmas› ayn› zamanda siyasal bir proje olarak ele al›nmal›d›r ve devrimci hareketin inflas› sorununun bir boyutu olarak de¤erlendirilmelidir. Tüm mevzi çat›flmalar içinde iradi müdahalelerin çok fazla önem kazanaca¤› ve kaotik geliflmelerin içinde devrimciler için yol haritas› ve pusula ifllevi görecek olan ideolojik mücadele de bu süreçte özel bir önem kazanmaktad›r. Kimi devrimci militanlar›n ideolojik mücadeleyi, sadece yüksek politikaya iliflkin fikirler demeti olarak görüp, kendi becerileriyle k›yaslayarak mesafeli durduklar› bir alan olarak ele almalar› özellikle böylesi had safhada yarat›c›l›k gerektiren dönemlerde son derece hatal› bir tutumdur. Oysa tüm devrimci militanlar›n yaflad›¤› deneyimlerin düflünce dünyam›zda bir yer açmas› ve bunlardan dersler ç›kar›lmas› zorunludur. c) Yeni mücadele dinamikleri ve ittifak politikalar› Ulusalc›l›k-liberalizm kutuplaflmas›n›n çözülmeye bafllamas› ayn› zamanda bunlar etraf›ndaki ittifak dinamiklerinin bir merkezkaç etkiyle hareket etmesine de yol açt›. Oysa de¤iflen s›n›f çeliflkileriyle beraber her iki kesim içerisinde de düzen d›fl› muhalefet dahilinde bulunmas› gereken kitle güçleri var. Devrimciler her fley- 31 TOPLUMSAL MUHALEFET den önce toplumsal muhalefetin yeni düzene¤ini ve ittifak politikalar›n› geçmifl kutuplaflma ekseninde de¤il bu yeni geliflmenin yaratt›¤› olanaklar çerçevesinde de¤erlendirmelidir. Çözülen saflaflmalar karfl›s›nda, küresel krizin yaratt›¤› sosyal ve siyasal sonuçlar› temel alan yeni bir saflaflma tarif edilmelidir. Emekçilerden yana en genifl ittifak› sa¤lamas› gereken bu saflaflman›n baflarabilmesinin yolu bellidir. Kriz sürecinde ve krize karfl› emekçilerin krize müdahale program›n›n tüm halk s›n›f ve katmanlar›n› kapsayacak etkili bir hegemonya oluflturabilmesi için iki ayr› eksenin bütünlefltirilmesi gerekir. Eme¤in özgürleflmesi mücadelesi ile ezilen ulusun özgürleflmesi mücadelesini iç içe geçirecek bir mücadele hedeflenmelidir. Bu mücadele hatt› bir yandan yeni iflçi kitlesi ile proleterleflen orta s›n›flar›n ittifak›n› sa¤layacak bir bak›fl aç›s›yla örülürken, di¤er yandan da Türk ve Kürt emekçilerini ayn› cephede bir araya getirme perspektifiyle ele al›nmal›d›r. Bu siyasal çizginin oluflmas›n›n ilk aflamas› yeni iflçi s›n›f›na dayanan ve yoksul hareketlerini kapsayan yeni bir emek hareketinin infla süreciyle karakterize olacakt›r. Yeni emek hareketi etkili bir “yeniden kardeflleflme” çizgisi izleyerek ezilen ulusun özgürleflme mücadelesinin en önemli bileflenine dönüflürken, bu süreçte Türk emekçileri ve orta s›n›flar› aras›nda Kürtlere karfl› var olan (konjonktüre ba¤l› olarak belki daha da k›flk›rt›labilecek) ›rkç›-floven etkilere karfl› mücadele etmelidir. Sosyal ittifak politikalar›n›n eflzamanl› olarak ele al›nmas› gereken bir di¤er boyutu ise yeni iflçi hareketinin kendi iç bütünlü¤ünün sa¤lanmas› ve orta s›n›flarla tesis edece¤i iliflkinin niteli¤idir. Genifl bir toplumsal ittifak›n sa¤lanmas›nda motor olacak yeni bir iflçi hareketinin infla süreci aç›s›ndan, yeni iflçi kitleleri içinde kol eme¤iyle kafa eme¤i aras›ndaki uçurumun neoliberal sald›r› taraf›ndan daralt›lm›fl olmas› bir avantaja dönüflmektedir. Aradaki mesafenin azalmas›, neoliberal dönem öncesinde orta s›n›f karakterli kafa emekçilerinin bu dönemde iflçilefltirilmesiyle birlikte, proletar- 32 yan›n ana gövdesini oluflturan kol emekçileri ile kafa emekçileri aras›nda bir organik bütünlü¤ün sa¤lanabilmesinin önünü açt›. Bu çerçevede, öncelikle e¤itim ve sa¤l›k sektörlerindeki e¤itimlilik düzeyi nispeten yüksek emekçilerle di¤er tüm güvencesiz sektör emekçileri aras›nda bütünleflmeyi hedefleyen bir perspektifle infla edilecek yeni bir sendikal hareket, emekçilerin kriz karfl›s›ndaki stratejik program hedeflerine varma aç›s›ndan en kritik halkalardan birisini oluflturmaktad›r. Yeni iflçi hareketlerinin yoksullar›n tepkilerini de içeren mücadele süreçlerinde baflar› elde ederek etkili siyasal hareketlere dönüfltükleri ülkelerdeki (örne¤in L. Amerika ve Asya) deneyimlerin gösterdi¤i gerçek, yeni iflçi hareketlerinin kendi içlerindeki e¤itimli kitleleri harekete geçirebildikleri ölçüde orta s›n›flar üzerinde hegemonya tesis ederek iktidar mücadelesinde çok etkili sonuçlar elde edebildikleridir. Ülkemizdeki Kamu Çal›flanlar› Hareketi’nin önümüzdeki dönem geliflim ve dönüflümünü tasarlarken, sa¤l›k ve e¤itim sektörlerindeki “tafleron-kadrolu” iliflkisini bu gereksinim ›fl›¤›nda kurabilmenin ne denli stratejik bir öneme sahip oldu¤u bir kez daha tüm netli¤iyle a盤a ç›kmaktad›r. Ayr›ca bu kapsay›c› perspektifin gere¤i olarak, yoksul kitle hareketleri ile emek hareketi aras›nda mutlaka organik bir ittifak iliflkisi kurulmal›d›r. Bir di¤er deyiflle genifl iflsiz ve yoksul kitleleri örgütlemeyi önüne koyan yeni tipte emek örgütlerine -mahalle temelli- duyulan ihtiyaç öne ç›kmaktad›r. Bu aç›dan bir yandan yoksul mahallelerde örgütlenme çal›flmalar› yürüten sol gruplar ve kitle örgütleri, mutlaka mücadele perspektiflerini kriz ortam›nda daha da sertleflen neoliberal sald›r›lara karfl› sistematik bir direnç örme ve giderek bu direnci emekten yana bir siyasal hatt›n örülmesi do¤rultusunda ele almal›d›rlar. Yeni emek hareketi ise bu yoksul hareketlerini içerecek bir bak›fl aç›s›yla örgütlenmeyi kendi önüne hedef olarak koymal›d›r.14 Toplumsal muhalefet içindeki siyasal ittifak politikalar› aç›s›ndan ise öncelik geleneksel güçlerin kendi aralar›ndaki ittifaklara verilmemelidir. Yeni toplumsal dinamikler ortaya ç›kart›larak, genifl ve kapsay›c› bir toplumsal zemin üzerinde gerçekleflecek, ço¤u zaman tan›ms›z, fiili sosyal ittifaklara yönelmek esas al›nmal›d›r. Böylesi kapsaml› bir yeniden oluflum/infla sürecinde, geleneksel siyasal güçlerin kendi aralar›nda, birbirleriyle gerçeklefltirecekleri ittifaklar›n var olan yerleflik kal›plar, kanaatler ve kutuplaflmalar nedeniyle etki alan›n›n son derece s›n›rl› oldu¤u gerçe¤i daima ak›lda tutulmal›d›r. Oysa yukardan geleneksel siyasal ittifaklara öncelik vermek yerine, ilk a¤›zda mevcut yerleflik kal›plar›, kanaatleri, kutuplaflmalar› k›ran sosyal mücade- TOPLUMSAL MUHALEFET le birlikteliklerine öncelik vermek ezber bozdu¤u gibi, emekçilerin en genifl birlikteli¤inin sa¤lanmas› aç›s›ndan da çok daha ifllevseldir. Buradaki sorun ilk a¤›zda gereken cesaretin, atakl›¤›n ve sabr›n gösterilmesidir. Sonuç Bir dönemin tamamlan›p yeni aray›fllar›n bafllad›¤› flu günlerde iyice politikas›zlaflan toplumsal muhalefetin en geleneksel kesimleri politika de¤il, araç tart›flmas›na yine gömülmüfl durumdad›r. Oysa yüksek gerilimli bir kriz atmosferinin içinden geçilirken, “politik çizgi - tarz - mücadele dinamikleri/ittifak politikalar› ve araç tart›flmalar›” bütünlük içinde yap›lmal›d›r. Bu tart›flmalar uzun y›llard›r yaflanan muhalefet krizini sonland›racak derinlikte bir yeniden siyasallaflma perspektifiyle ele al›nmal›d›r. Bu yaz›daki program, tarz ve mücadele dinamikleri üzerinden gelifltirilen bak›fl aç›s›, söz konusu tart›flmalara dönük devrimci çizginin köfle tafllar› olarak düflünülmelidir. Önümüzdeki süreçte bu tart›flmalar›n daha derinlefltirilmesine ihtiyaç duyulaca¤› aç›kt›r. Ancak ayn› suda (liberal/ulusalc› çizgilerden ya da bu kamplaflman›n gölgesinde) ikinci kez y›kan›lamayaca¤› ortadad›r. Geride kalm›fl olan bu çizgiden ilerlemeye kalkanlar›n tümü hüsrana u¤rayacakt›r. Bafllamakta olan dönemde devrimciler herkesten daha fazla flansl›d›r. Devrimcilerin y›llar boyunca ad›m ad›m gelifltirdikleri bak›fl aç›lar›ndaki derinlik bugün çok daha önemli hale gelmifltir. Mücadeleci geleneklerinin yaratt›¤› ahlaki ar›nma bugün çok daha anlaml›d›r. ‹deallerine ba¤l›l›klar› çok daha fazla sayg›nl›k oluflturmaktad›r. Yeni dönemde tarih devrimcileri ça¤›rmaktad›r. Dipnotlar 1 2 3 4 5 Bu tart›flma Özal’›n son dönemlerinden itibaren “‹kinci Cumhuriyet” bafll›¤› alt›nda yap›la geldi. Bir dönem sonra egemenlerin de (muhtemelen kendi iç bölünmelerini afl›r› netlefltirerek yar›lmay› derinlefltirdi¤i ve daha yumuflak bir dönüflümü zorlaflt›rd›¤› gerekçesiyle) terk etti¤i bu jargonun, devrimciler aç›s›ndan, yeni sömürgecili¤in evrimini aç›klamaktaki yetersizli¤i nedeniyle kullan›lmas› tercih edilmemektedir. Ancak sonras›ndaki süreçte, solun güçlü bir flekilde liberal etki alt›na girmesi, 2000’lerde ise buna tepki olarak solda ulusalc›l›¤›n yükselmesiyle birlikte, egemen liberal/ulusalc› kamplaflmas›n›n solda kendi izdüflümünü yaratmas›, solu 1990 ve 2000’lerde çok daha etkisizlefltirerek, bu dönemlerde liberal politikalara karfl› daha etkili bir rol oynamas›n›n önüne geçmifltir. Bu aç›dan geriye bu dönüflümleri fiiliyattan/k›smi yasall›ktan ç›kartarak tam anlam›yla kökleflmesini sa¤layacak Anayasa de¤ifliklikleri kalm›flt›r. Son haftalarda Kürt illerinde yo¤un biçimde süren, ama bas›na pek yans›mayan Hizbullah operasyonlar› yaflanmaktad›r. (Son günlerde gerçeklefltirilen Hizb-ut Tahrir operasyonlar›n› da bu çerçevede de¤erlendirmek gerekir.) Fethullahç›lar›n da Hizbullahç›larla gerilim yaflamas› yüzünden, operasyonlar, ‹slamc› bas›na da yans›mamaktad›r. Operasyonlar› esas olarak ordu güçleri yürütmekle birlikte, polisin de efl zamanl› giriflti¤i bu operasyonlar rejimin ön kabullerini yans›tmaktad›r. Operasyonlar, krizin yaratmakta oldu¤u sosyal-siyasal tepkilerin radikal ‹slamc›l›¤a dönüflmesinin önüne ordu ile birlikte AKP’nin de set çekme gayreti olarak ele al›nabilir. Ayr›ca Fethullahç›lar›n Kürt toplumu içindeki ana ‹slamc› güç olma hedefini gütme olas›l›¤› üzerinde de durulmal›d›r. Bak. “Hz. Cebrail bile parti kursa ard›ndan gitmem”, Halk›n Devrimci Yolu, s.3 6 7 8 9 10 11 12 13 14 (bu say›) ‹ç siyasal geliflmeleri do¤rudan etkileyecek olmas›na ra¤men bilerek hiç de¤inilmeyen emperyalist merkezler aras› hiyerarfli ve dengeler ile bölge jeopoliti¤indeki de¤iflim faktörü, kuflkusuz gelece¤in siyasal tablosunun biçimlenmesindeki ana unsurlardan birisini oluflturacakt›r. Ancak bu alandaki yo¤un belirsizli¤in yaratt›¤›/yarataca¤› afl›r› spekülatif durum nedeniyle, bu unsurun iç siyaset üzerindeki olas› etkileri bu yaz›da bilinerek ihmal edilmifltir. Neoliberal projenin önemli bir unsuru, ulusal kültürel kimliklere dayal› yal›t›k cemaatlerin, esnek emek piyasas›n›n temeli olarak de¤erlendirilmesidir. ‹lk örne¤ini 1980’li y›llarda Güney Afrika ve Filipinlerde gördü¤ümüz Toplumsal Hareket Sendikac›l›¤›, neoliberalizmin çeflitli cemaatlere yönelik olarak öne ç›kararak suiistimal etti¤i kimlik eksenli talepleri karfl› ç›karak de¤il, bu talepleri emek hareketinin program›n›n bir parças› haline getirerek bir yandan içsellefltirirken, di¤er yandan emek eksenli bir temelde çözmesi, bu cemaatlerin içe kapanarak emek piyasas› çarklar› içinde savrulmalar›na de¤il, s›n›f hareketinin bir parças› haline gelmelerini sa¤lam›flt›r. Solun yeniden inflaa sürecinde, bu bak›fl aç›s›n›n genel siyasal düzlemde üretilerek solun kimlik eksenli talepleri emek eksenli bir program›n parças› haline getirmesinin kritik önemde oldu¤u, Bolivya gibi baflar›l› örneklerde aç›kça görülebilmektedir. Ancak Türkiye sosyalist hareketi, oldukça uzun bir süredir gündemde olan bu dünya pratiklerini olumlu bir deneyim temeli olarak de¤erlendirmekten y›llard›r kaç›nmaktad›r. Korporatizm, iflçileri sermaye politikalar› ekseninde seferber edebilmek amac›yla s›n›flar›n varl›¤›n›n inkar› temelinde, bütün s›n›fsal oluflumlar› “ç›kar gruplar›” olarak devletin flemsiyesi alt›nda bir araya toplayan ve sermayenin emrine sokan totaliter bir ideolojik tutumdur. Liberalizmin totaliter yönelimlerinin geliflmesine paralel olarak, ezilen emekçi kesimleri toplumun genelinin cemaatlefltirilmesi yoluyla mali sermaye egemenli¤ine entegre etme politikalar› giderek güçlenmektedir. STK’c›l›ktan, tarikatç›l›ktan, dilencilefltirmeden, az›nl›klaflt›rma politikalar›na kadar uzanan genifl bir yelpazede oluflturulan cemaatler, mali sermaye egemenli¤inin siyasi dayanaklar› olarak s›n›f çeliflkilerini perdelemenin, emmenin ve yönetmenin araçlar›na dönüfltürülmek istenmektedir. Bu yolda az›msanmayacak bir mesafe de kat edilmifl durumdad›r. “Yeni-korporatizm” kavram›yla kastetti¤imiz, neoliberalizmle uyumlu hale getirilmifl bu özel korporatizm anlay›fl›d›r. Öte yandan 1980’lerde soldan devflirilen liberallerin bu yeni dönemde oligarfli nezdinde statü ve prestij kazand›ran eski konumlar›n› kaybedecekleri de söylenebilir. Yeni-muhafazakar ak›ma özellikle Bat› dünyas› nezdinde entelektüel bir hare oluflturan, içerideki hegemonya mücadelesinde ise koçbafl› ifllevini yerine getiren liberallerin eski rollerinin sonland›¤› görülmektedir. Yeni-muhafazakar ak›m›n kendi öz organik ayd›nlar› artan oranlarda sahne almaktad›r; sahne dekoru da, devlet olanaklar›yla birlikte akademi ve medya ayg›tlar› arac›l›¤›yla tesis edilmifltir. Eski ittifak› sürdürme e¤ilimindeki liberaller ya bu kesimin organik ayd›nlar› saf›na kat›lacaklard›r, ya da özerkliklerini kaybederek yenimuhafazakarlar›n kap›s›ndaki yanaflma muamelesine r›za göstereceklerdir. Bu özellik bir tür “gerilik” ve “anomali” olarak görülmemelidir. Her yeni eylem, içinde yer ald›¤› maddi koflullar kadar tarihten devrald›¤› yap›sal iliflki örüntüleri taraf›ndan da belirlenir. Bu maddeci tarih anlay›fl›n›n güncel uluslararas› literatürde “patika ba¤›ml›l›¤›” kavramsallaflt›rmas›yla popülerleflmifl oldu¤u da hat›rlanmal›d›r. ÖDP’nin KESK’deki uzant›s› olan DSD’nin son dönemde sendikal rekabet nedeniyle EMEP politikalar›na alet olarak, birlikte gelifltirdikleri sendika içi muhalefet çizgisi ise bafll› bafl›na bir elefltiri ve de¤erlendirme konusudur. EMEP’lilerle ittifak yapan DSD, bir yandan en geri çizgiyi savunan bu hareketle iflbirli¤i yapmakta, pozitif öneri getirmeden, sadece yönetimi baflar›s›z göstermek için örgütü kilitleme taktikleriyle iç rekabeti k›flk›rtan statükocu bir çizginin geliflmesine do¤rudan ortak olmaktad›r. Di¤er yandan da DSD, tabandaki Kürt tepkisini “kafl›ma” üzerinden gelifltirdi¤i olumsuz tutum nedeniyle esas olarak siyaseten çok geri bir konuma düflerken, EMEP çizgisine kan tafl›maktan öteye gitmemektedir. KESK içinde bu “sa¤c›” ittifak ve geri mücadele çizgisine savrulma için, “ne yapal›m, baflka seçenek yok, çaresiziz” türü pragmatik mazeretler kabul edilemez. Hem “ÖDP sola do¤ru yönelen yeni bir politik aç›l›m yap›yor” denilecek hem de KESK’de en geri ittifaklara daha flimdiden sar›l›nacak. Bu tutars›zl›k de¤il mi? DSD’liler KESK içinde daha bugünden kendi sa¤a savrulmalar›n› daha da ilerletecek bir çapaya ba¤lanmakta olduklar›n›n ya yeterince fark›nda de¤iller ya da bu durumu iyice sindirmifl olmal›lar. Ama bu geri tutumlar›n› de¤ifltirmeyip, bunun sonuçlar›yla vakti geldi¤inde yüzleflecek olurlarsa da hiç flafl›rmamal›lar. ‹flçi Partisi ise ulusalc›l›¤›n soldaki yans›mas› de¤il, do¤rudan egemen ulusalc› ak›m›n bir parças› oldu. “Yeni Sömürge Devrimcili¤inin ‹zinde”, Halk›n Devrimci Yolu, S. 2, ‹st., 2009 Örne¤in, toplumsal hareket sendikac›l›¤› perspektifiyle, en genifl kitlelere “iflyerinde sendikaya ve meslek odas›na, mahallede Halkevine üye ol” ça¤r›s› yapmak bu bak›fl aç›s›n›n bir yans›mas›d›r. 33 Liselerde isyan birikiyor 34 GENÇL‹K MÜCADELES‹ L iseli gençli¤in mücadelesinde son birkaç senede görülen kayda de¤er canl›l›k, Türkiye sol hareketi içerisinde olumlu bir heyecan yaratmaktad›r. Henüz belirgin bir hareket formuna ve eylemsel geliflkinli¤ine sahip olamayan demokratik lise hareketindeki canlanman›n “gelip geçici” c›l›z bir kabar›fl› m›, yoksa güçlü bir isyan dalgas›n›n öncü ad›mlar›n› m› iflaret etti¤i sorusu, solun cevap arad›¤› ortak bir soru olarak karfl›m›zda duruyor. Bu soruya, ne yaz›k ki, günün verileriyle kesin/kat› bir cevap verebilmek pek mümkün de¤ildir. Fakat lise ve liselinin içinde bulundu¤u nesnel/yap›sal durum ve lise hareketinin bu döneme özgü kimi özellikleri lise muhalefetinin “gelip geçici” s›n›rlar›n çok daha ilerisine tafl›nabilece¤inin iflaretlerini veriyor. Ülkemizdeki e¤itim alan›n›n, özelde lise e¤itiminin neoliberal dönüflümü ve yeni sömürge kapitalizminin a盤a ç›kartt›¤› devasa eflitsizlikle gençli¤in geleceksizlik sorunu, lise hareketinin üzerinde bulundu¤u temel enerji hatt›n› oluflturmaktad›r. “Demokratik lise hareketinin yeni bir dönemi mi” sorusu iflte bu enerji hatt›n›n yaratt›¤› nesnelli¤i do¤ru okuyabilmekle cevaplanabilir. Bu nesneli¤in temel bafll›klar›n› ise piyasalaflt›rma, otoriterleflme/bask› yöntemleri ve geleceksizlik oluflturur. Neoliberal kapitalizm, say›s› bugün binleri aflan lisenin ve 3,5 milyonu bulan lise ö¤rencisinin oluflturdu¤u muazzam pazar› de¤erlendirmek için önemli yol kat etmifltir. Türkiye’de liselere yönelen piyasalaflt›rma sald›r›s›n›n ilk ad›m› liselerin farkl› (Fen, Anadolu, genel ve meslek liseleri gibi...) statülere göre ayr›flt›r›lmas›yla at›ld›. Sözde “baflar›” s›ralamalar›na göre belirlenen bu ayr›flt›rma, asl›nda üstü örtülemez s›n›fsal bir elemenin en ç›plak görüntülerini oluflturdu. Piyasac›l›¤›n özü olan rekabetin e¤itim süreci içerisine yayg›nlaflt›r›lmas› bu ayr›flmay› derinlefltirdi. Eflit koflullarda sürdürülemeyen yar›fl soncunda, “elit” liseler maddi gücü yüksek ö¤rencilerle; isteyen herkesin girdi¤i “kenar mahalle liseleri” ise yo¤un olarak yoksul ö¤rencilerle dolduruldu. Böylece milyonlarca liseli daha yaflam›n bafl›nda sistemin “güvenceli s›n›rlar›n›n” d›fl›na itilmifl oldu. Bugün lise e¤itiminin piyasalaflt›r›lmas›n›n en temel arac›n› dershaneler oluflturmaktad›r. Dershaneler, liselileri adeta birer maraton yar›flç›s›na dönüfltürdü. E¤itimin niteli¤indeki h›zl› düflüfl üniversiteye girmek için uzun süreli bir maratona giren “yar›flmac›lar›” dershanelere muhtaç etti. Rekabetçi e¤itim/s›nav anlay›fl› dershane sektörünün ak›l almaz geliflimini tetikledi. Bugün b›rak›n üniversiteye girmeyi, “iyi bir lise”de okuyabil- mek için bile getirilen seviye belirleme s›navlar› (SBS) daha alt›nc› s›n›ftan itibaren ö¤rencileri dershanelere sürüklemektedir. 70’li y›llar›n bafl›nda 200 olan dershane say›s› bugün 4000 s›n›r›n› aflt›. Bir milyona yak›n ö¤rencinin müflteri oldu¤u dershaneler, bugün on milyar dolarl›k dev bir sektör haline geldi. Lise içi hizmetlerin paral›laflt›r›lmas› ve liselerin bütçelerine ö¤rencilerin kat›l›mlar›n› artt›rmaya yönelik projeler, liselerin sermaye aç›s›ndan hem pazar hem de kaynak anlam›nda piyasalaflt›r›lmas› sürecini h›zland›rd›. Dershanelere ödenen fahifl ücretler, lise içinde müflterileflme sürecini meflrulaflt›rd›. Yemek/kantin paralar›ndan servis/ulafl›m harcamalar›na; ders araç-gereçlerinden kay›t, aidat, spor vb paralara kadar ö¤renciler çok yönlü bir sektörleflme süreciyle karfl› karfl›ya kald›. Ö¤rencinin lise içerisinde müflterilefltirilmesinin en temel sonucu ise e¤itim hakk›n› sat›n alamayanlar›n e¤itim sürecinin d›fl›na itilmesi oldu. Son birkaç y›lda binlerce lise ö¤rencisi e¤itimini büyük oranda bu nedenle yar›da b›rakt›. Bin bir zorlukla e¤itimini sürdürmeye çal›flan büyük bir kesim mevcutken, bu tür harcamalar›n art›k karfl›lanamayacak boyutlara ulaflmas›, lise içerisinde kitlesel tepki birikimlerine neden olmaktad›r. Sonuç olarak, lise e¤itim sürecinin piyasalaflt›r›lmas› ö¤rencilerin büyük bir k›sm›n› ya bafltan ya da e¤itim süreci boyunca elemeci ve d›fllay›c› bir süreçle yüz yüze b›rak›yor. Sistem içerisinde kalabilmek ve e¤itim sürecini devam ettirebilmek için yap›lan devasa harcamalar›n ancak s›n›rl› bir kesim taraf›ndan karfl›lanabilmesi büyük bir eflitsizlik sorununu a盤a ç›kartmaktad›r. Eflitsizlik sorunu geleceksizlik sorununu beraberinde getirmifltir. E¤itim süreçlerinden yararlanma haklar› eflit olmayanlar, gelecekleri konusunda da eflit olamam›fllard›r. Bu y›lki ÖSS sonuçlar› Türkiye’deki e¤itim sisteminin geldi¤i vahim tabloyu göstermektedir. 30 bin ö¤rencinin s›f›r çekti¤i, 250 bin ö¤rencinin tek bir matematik sorusu dahi cevaplayamad›¤› s›nav sonuçlar›, AKP iktidar›n›n yedi y›ld›r sürdürdü¤ü e¤itim politikalar›ndan ba¤›ms›z de¤ildir. S›navda, yoksul Anadolu kentleri ve sanayi kentleri ciddi anlamda baflar›s›z olmufltur. Bize göre baflar›s›z olan bu tablonun ülkeyi ucuz ifl gücü pazar› haline dönüfltürmeyi hedefleyen AKP aç›s›ndan oldukça baflar›l› bir sonuç oldu¤u ortad›r. K›smen de olsa, güvenli bir gelece¤in kap›s›n› açacak olan iyi bir üniversite kazanma olas›l›¤› art›k çok s›n›rl› bir toplulu¤un hedefleri aras›na s›k›flm›flt›r. Geçen y›l›n verilerine göre, Bo¤aziçi, ODTÜ, ‹TÜ gibi yüksek puanl› üniversiteleri kazananlar›n sadece yüzde onu genel liselerden gelirken, ancak yüzde üçü dershane e¤itimi almadan bu üniversiteleri kazanabilmifltir. 35 GENÇL‹K MÜCADELES‹ Ciddi oranda iflsizlik sorunu olan ülkemizde lise diplomas›n›n art›k hiçbir önemi kalmam›flt›r. ‘80 hatta 90’l› y›llar›n bafl›na kadar süren lise mezunu olma statüsü art›k toplumsal bir farkl›l›k yaratmamaktad›r. Lise y›llar›, ö¤rencilerin büyük k›sm› aç›s›ndan lise dönemi yapacak baflka bir fley olmad›¤› için gidilen ve umutsuzlu¤un büyüdü¤ü y›llar olarak geçmektedir. Eflitsizlik, piyasalaflt›rma ve geleceksizlefltirme sorunlar›yla çevrelenen liselilerin muhalefet potansiyeli, lise muhalefetinin en hareketsiz süreçlerinde bile sistemi hep endiflelendirmifltir. Bu nedenle, Türkiye faflizminin pek çok bask› ve terör yöntemi lise içinde en ince biçimleriyle liselilere uygulanmaktad›r. Tel örgüler, yüksek duvarlar, kameralar, özel güvenlikler, kat› disiplin yönetmeli¤i, polis ve di¤erleriyle liseler adeta yüksek güvenli hapishanelere dönüfltürülmüfltür. Kuflkusuz, sistem bu tür araçlar› sadece kontrol amaçl› de¤il, ayn› zamanda toplum mühendisli¤i çerçevesinde kurallara uyan, tepkiselli¤i azalt›lm›fl, sistemin gücünü kabullenmifl insanlar yetifltirmek için de kullan›yor. Liseye yönelik yap›lan bir di¤er sald›r› biçimi de ideolojik yönlüdür. Y›llard›r resmi devlet ideolojisinin ö¤retildi¤i/ezberletildi¤i liseler art›k gericilik ideolojisiyle de kuflat›lmaktad›r. AKP iktidar› ve gerici örgütlenmeler devlet ayg›t› üzerindeki artan etkinliklerini de kullanarak e¤itim alan›nda gericili¤i yap›land›r›yor. Özellikle bu sene, her biri defalarca örnek olan biyoloji derslerine yönelik müdahaleler, liselerde namaz k›lmak için özel s›n›flar›n ayarlanmas›, ders kitaplar›n içeriklerinin de¤ifltirilmesi, kad›n ö¤rencilerin giyimlerine yönelik müdahaleler gibi örnekler, bu ad›mlar›n en görünürlerinden olmufltur. Ayr›ca liselere yönelik gerici kadrolaflma gericili¤in lise içerisinde yayg›nlaflmas›n› sa¤layacak en temel yöntemlerden biri halinde görülmektedir. Piyasalaflt›rma, geleceksizlik, eflitsizlik ve gericilik k›skac›ndaki liselilerin sistemle olan iliflkisi her geçen gün gerilmektedir. Y›¤›nsal olarak sistem d›fl›na itilme tehlikesi yaflayan liseliler için ilk tepkiler umutsuzluk ve hedefsiz bir tepkiselliktir. Ülkemizde bu umutsuzlu¤u yaflayan yüz binlerce liseli aç›s›ndan sistemle 36 kurulan iliflki asla gönüllü bir birliktelik de¤ildir. Liselileri sistem içinde tutan tek fley çaresizlik ve zordur. Bu nedenle sistem en umutsuzlar› yönetmek için bask›, fliddet, yozlaflt›rma, uyuflturucu, emek sömürüsü (meslek liseleri kullanmaktad›r. Sistemden hoflnutsuzluk sadece en alttakilere özgü bir durum de¤ildir. ‹çine girdi¤i yar›fl sonucunda enerjisi tüketilmifl, yaln›zlaflt›r›lm›fl ve bireysellefltirilmifl daha fazla maddi olana¤a sahip olan “yar›flmac›lar” için de yaflan›lan yaflam tarz› b›kt›r›c› durumdad›r. Sürekli bunal›m, kavgac› özellikler, ailelerle bitmek tükenmek bilmeyen çat›flmalar bu b›kk›nl›¤›n sadece birkaç göstergesidir. Ayr›ca üniversite e¤itiminin içinde bulundu¤u sorunlar ve mezunlar›n yüksek iflsizlik oran› liselilerin gelecek konusunda endiflelerini büyütmektedir. Neoliberal sömürgecili¤in liseli gençli¤e yönelik vaatleri büyük oranda tükenmifltir. Sistem art›k liseli gençli¤e yönelik içine girdi¤i krizi ertelemek d›fl›nda bir proje üretememektedir. ÖSS’nin yap›s›n›n sürekli tart›fl›lmas›, lise e¤itiminin süresinin uzat›lmas›, üniversite kontenjanlar›nda s›n›rl› art›r›m gibi projelerin hiçbiri liseliler aras›nda herhangi bir heyecan yaratmamakta, aksine sistemden duyulan umudun giderek azalmas›na neden olmaktad›r. Liseli gençli¤in içinde bulundu¤u bu devasa kuflatma, hiç kuflkusuz, gerek tek tek sorunlar üzerinden yükselecek tepkisel hareketlerin, gerekse bütünsel bir reddediflin alt yap›lar›n› oluflturuyor. Fakat ülkemizde yaflanan tüm bu sorunlara ra¤men hissedilir düzeyde karfl›t bir hareket henüz ortaya ç›km›fl de¤il. Elbette ülkemiz koflullar›nda bu hareketin kendili¤inden ç›kabilmesi çok mümkün de¤ildir. Liseliler, içinde bulundu¤u zorlukla- GENÇL‹K MÜCADELES‹ r› ya bireysel geçici çözümlerle afl›yor ya da tepkisel y›k›c› potansiyelini fliddet ve yozlaflm›fl iliflki tarzlar›yla eritiyor. E¤itim hakk›ndan güçbela yararlanabilen liseliler isyan etmiyor, ama otobüse binmek yerine her gün kilometrelerce yolu yürüyerek okullar›na gidiyor. Liseliler isyan etmiyor, ama ö¤le ö¤ünlerini hiçbir fley yemeyerek geçiriyorlar. Okul aidatlar›n› ödeyemedi¤i için annesi okulu temizleyen ö¤rencilerin gerçeklilikleri art›k basit üçüncü sayfa gazete haberi de¤il. Liselerde fliddet olgusunun günümüzdeki boyutlara ulaflmas›n›, uyuflturucunun yayg›nlaflt›r›lmas›n›, çeteleflme ve yozlaflman›n lise içlerinde uygun iklimler bulmas›n› sadece basit psikolojik aç›klamalarla anlamaya çal›flmak safl›kt›r. Çünkü sorun do¤rudan devletle ve siyasetle ilgilidir. Sistemden d›fllanan kitlelerin isyan potansiyelini ilerici ve devrimci bir noktaya tafl›yabilecek tek güç ise soldur. Solun evrensel olarak sahip oldu¤u eflitlik ve özgürlük savunular› bugün liselilerin en temel ihtiyaçlar›d›r. Liselerde yaflanan sorunlar›n çözümsüzlü¤ü, sistemin kapsay›c›l›¤›n›n daralmas› sola bugün liseli gençlik için gerçek bir alternatif olma f›rsat› vermektedir. Bu f›rsat›n de¤erlendirilmesi ancak ve ancak faflist ve gerici devlet bask›s›na karfl› bir direnifli göze almaya; piyasac›l›¤a, eflitsizli¤e ve geleceksizli¤e karfl› tutarl›, yayg›n ve iddial› bir politik projenin yaflama geçirilmesine ba¤l›d›r. Liselilerin özellikle birkaç senedir devrimci tarihe yo¤un ilgi duymas›n›n alt›ndaki temel neden bu alternatif aray›flt›r. Sadece bu senenin verilerine bakmak bile liselilerin sola ilgisini görmek için yeterlidir. Liseli hareketin bu seneki mücadele birikimi birçok yönüyle geçti¤imiz dönemin çok daha ilerisindedir. Yap›lan eylem say›s›ndan bu eylemlere kat›lan ö¤renci say›s›na kadar niceliksel bir art›fl ilk göze çarpand›r. Kitlesel art›fl›n en yo¤un gözlenebildi¤i eylemler 1 May›s kutlamalar› olmufltur. Türkiye’nin birçok merkezinde binlerce liseli soka¤a ç›km›flt›r. Ayr›ca liselilerin kendili¤inden ve örgütlü, do¤rudan hak almaya yönelik eylemleri bu sene belirgin derecede artm›flt›r. Kantin ücretlerinden, kay›t paralar›na kadar birçok sorun liselilerin eylemleriyle karfl›lanm›flt›r. ÖSS protestolar› ise lise hareketinin ülke çap›nda yayg›nlaflma prati¤inin temel göstergesi olmufltur. Y›llard›r lise içerisinde hareket flans› bulamayan lise muhalefeti, ‹srail’in Filistin’e yönelik sald›r›s›na karfl› ülkenin birçok lisesinde yüzlerce ö¤rencinin kat›ld›¤› eylemleri örgütlemifltir. Hiç kuflkusuz ki demokratik lise hareketi önümüzdeki seneye çok daha güçlü girebilecek bir birikim edinmifl- Türkiye solunun yenilenmesinde militan bir inisiyatif 70’li y›llar boyunca ciddi anlamda yükselen liseli gençlik mücadelesi, 12 Eylül faflizmiyle tamamen da¤›t›lm›fl ve ciddi bir kesintiye u¤ram›flt›r. Demokratik lise hareketinin yeniden tarih sahnesine ç›k›fl›, 90’l› y›llar›n bafllar›na kadar uzam›flt›r. Liselerdeki faflist iflgal ve e¤itimin özellefltirilmesi ad›mlar›na karfl› mücadele, bu dönemin temel karakterini oluflturmaktayd›. Temelleri ‘89 y›l›nda at›lan Liseli Genç Umut çal›flmas›, bu dönemi s›rtlayan liselilerin demokratik kitle örgütü haline dönüflmüfltür. Devletin tüm bask› ve sald›r›lar›na ra¤men Genç Umut çal›flmas›, liseliler aras›nda büyük bir heyecan yaratm›fl ve k›sa süre içinde ciddi pratik eylemlerin adresi haline gelmifltir. Devletin örgütsüzlefltirme, yasak ve bask›lar›na karfl›, Genç Umut, lise mücadelesine fiili, meflru, militan bir çizgi getirmifltir. “Paral›, niteliksiz ve gerici e¤itime karfl› demokratik bir lise” slogan› 90’lar›n ortalar›ndan itibaren liselerde yayg›nlaflt›r›lm›flt›r. Bu slogan›n en genifl biçimde tart›fl›lmas› için ‘Demokratik E¤itim Kurultaylar›’ düzenlenmifl, e¤itimde piyasac› dönüflümün bafllang›c› say›lan Milli E¤itim fiuralar›na karfl› Alternatif E¤itim fiuralar› örgütlenmifltir. Lise hareketi, bu dönemde, yeniden genifl kitlelere ulaflabilmifltir. Neoliberalizme, faflizme ve gericili¤e karfl› bir hat izlenen 2000’li y›llar›n bafl›nda, “Ö¤renciye cehalet, halka sefalet, IMF’ye teslimiyet YOK!” diyerek yola ç›kan Genç Umutçular, liselilerin militan sesi haline gelmifltir. Eylemlere kat›lan liseli say›s›ndaki art›fl›n yan›nda, okul içi eylemlilikler de ayn› do¤rultuda geliflim göstererek yayg›nlaflm›flt›r. Liseli geçli¤e yönelik do¤rudan devlet eliyle örgütlenen çeteciler, uyuflturucu sat›c›lar›, e¤itim tüccarlar›, yine bu dönemde, militan liselilerin suçüstü bask›nlar›nda “sobe”lenmifltir. Liseli gençli¤in yaklafl›k 20 y›ll›k kesintisiz mücadele örgütü olan Genç Umut, her geçen gün gücünü artt›rarak geleceksizli¤i, piyasac›l›¤›, otoriteyi REDdetmeyi sürdürmektedir. Gerek tafl›d›¤› dinamik ve eylem biçimiyle, gerekse ak›lc›, yarat›c›, özgün ve kapsay›c› politik çizgisiyle, Liseli Genç Umut hareketi, Türkiye solunun devrimcilik potansiyelinin yenilenmesinde ileri inisiyatifler almaya devam edecektir. GENÇL‹K MÜCADELES‹ tir. Henüz yolun bafl›nda olundu¤u do¤rudur. Fakat kitlesel bir reddedifl için, art›k liselilerin kaybedecek zaman› yoktur. vunmaktan evrim teorisini yayg›nlaflt›rmaya kadar birçok yöntem gericili¤e karfl› mücadelenin somut ad›mlar› olacakt›r. Önümüzdeki dönem lise mücadelesinin temel bafll›klar› ve hareket biçimine dair tart›flmalar ise birkaç bafll›k etraf›nda toplanabilir: 3. Otoriter yönetime karfl› özgürlük, piyasa ideolojisine ve yozlaflmaya karfl› alternatif kültür 1. Paras›z e¤itim ve eflit bir gelecek Paras›z e¤itim mücadelesi bugün demokratik lise mücadelesinin olmazsa olmaz›d›r. Lise e¤itiminin çok yönlü piyasalaflt›r›lmas› (kay›t, aidat, ulafl›m, dershane vb.) gerek parça parça gerekse bütünsel direnifllerin zeminini güçlendirmektedir. E¤itim hakk›n› satanlarla e¤itim sürecini devam ettirmeye çal›flan yüz binlerce liselinin gerilimi y›k›c› bir potansiyele dönüflmektedir. Var olabilmek için daha fazla piyasalaflt›rmaya zorunlu olan sisteme karfl› elde edilecek en ufak kazan›m bile sistemin iflleyifline zarar verecektir. Paras›z e¤itim mücadelesi eflit ve güvenli bir gelecek mücadelesinin temel alt yap›s›d›r. Çünkü e¤itim sürecindeki para iliflkisi eflitsizli¤in temel nedenidir. Ancak faturay› ödeyebilenler e¤itim basamaklar›n› ad›mlayabilirler; di¤erleri er ya da geç kap› önüne itilecektirler. Bu nedenle, liselerde paras›z e¤itim ve güvenli gelecek konusu birbirini besleyecek bir politik mücadele gündemi haline getirilmelidir. 2. Liselerin kap›s› gericili¤e kapal›d›r Ülkemizde AKP ve tarikatlar/cemaatler eliyle örgütlenen gericili¤in en temel hedeflerinden biri de e¤itim alan›d›r. Gericilik liselerimize e¤itim müfredat›ndan, kadrolaflmaya, k›l›k k›yafetten, namaz odalar›na kadar birçok yöntemle sald›r›yor. Gericili¤in yayg›nlaflmas› hem liselerdeki ilerici potansiyele zarar veriyor hem de gericili¤in toplumsallaflmas›n› h›zland›r›yor. Bu nedenle gericilik karfl›t› mücadele lise muhalefetinin temel görevlerindedir. Zorunlu din derslerini sorgulatmaktan biyoloji derslerini savunmaya, yobazl›¤a karfl› bilimi sa- Liselerdeki bask› ve otoriterleflme, sisteminin içinde bulundu¤u çaresizli¤in en ciddi göstergelerindedir. Sistemin denetim nam›na uygulad›¤› her yöntem ve araç öz itibariyle liselilerin do¤as›yla çeliflir. Canl›, hareketli, üretken hatta isyanc› gençlik ruhu asla uzun süre kal›plar içine hapsedilemez. Sistem bu nedenle gençli¤in do¤al dengesine de savafl açm›flt›r. Sürekli rekabet, bireylefltirmek, parçalamak, yozlaflt›rmak sistemin bu amaçla uygulad›¤› temel yöntemlerdendirler. Sistem tüm bu araçlarla da¤›tmay› ve güçsüz b›rakmay› hedefler. Sistemin bu plan›n› bozmak içinse tam tersi bir plan› yaflama geçirmek zorunluluktur. Liselerdeki bask›ya ve fliddete karfl› birlikte/kitlesel mücadele etmek tek ç›k›fl yoludur. Sistem parçalanm›fl liselileri kolayca cezaland›rabilir; fakat liseli gençli¤in kitlesel örgütlenmelerine ayn› rahatl›kta müdahale etmeye cesaret edemez. Liselerde bu yönde bir direnifl mevzisi yaratabilmek için temel araçlardan biri de özgürlefltirici pratikleri yayg›nlaflt›rmak olacakt›r. Paylafl›mc›, üretici, alternatif etkinlikler, sokak flenlikleri, bültenler, paneller, söylefliler, spor ve kültür etkinlikleri bu amaçla yap›labilecek pratiklerden sadece birkaç›d›r. Sistemin yaratmaya çal›flt›¤› neoliberal gençlik kültürüne karfl› mücadele etmek benzer bir zorunluluktur. Bireyleflme yerine, özgür bireylerden oluflan liselilerin ortak hareketini; rekabet yerine dayan›flmay›; bencillik yerine paylaflma kültürünü güçlendirmeyi hedefleyen etkinlikler, kampanyalar, eylemler liselilerin piyasa kültürüne karfl› direnifl mevzileri olacakt›r. AKP iktidar›n›n gerici, piyasac› e¤itim projeleri, liseleri eflitsizli¤in üretim merkezileri haline getirmifltir. S›n›f farkl›l›klar›na göre flekillenen e¤itim hakk›ndan yararlanma durumu, milyonlarca lise ö¤rencisini nitelikli bir e¤itim sürecinden d›fllam›flt›r. 38 4. Sol, liselerde ideolojik seçenektir Yedi y›ll›k AKP iktidar›n›n yaratt›¤› a¤›r bilanço, Türkiye emekçi s›n›flar› aç›s›ndan tam bir y›k›m olmufltur. Özellikle kriz ekonomisinin giderek yoksullar› ezici bir pozisyona do¤ru yönelmesi, AKP’ye karfl› güvensizli¤i artt›rmaktad›r. Liseliler aç›s›nda da durum bu genel tablodan pek farks›z de¤ildir. Bugün iktidar, b›rakal›m liselilere umut vermeyi liselilerin yaflamalar›n› gün geçtikçe daha GENÇL‹K MÜCADELES‹ Liselerdeki mücadeleyi sadece “d›flar›ya destek” ya da birkaç “solcu genç” bulmak aras›na s›k›flt›ran siyasi çizgilerin, bugünün lise mücadelesinde baflar›s›z olacaklar› ortadad›r. Demokratik lise muhalefeti, genel halk muhalefetinin edilgen organik bir eklentisi ve basit destekçisi de¤il; ideolojik ve politik birlik anlay›fl› temelinde, onun etkin bir öznesi ve bileflenidir. fazla zorlaflt›r›yor, gelecek konusunda daha fazla endifle duyulmas›na sebep oluyor. AKP d›fl›ndaki güçlerin de gençli¤e sundu¤u hiçbir inand›r›c›/çekici program› mevcut de¤ildir. Tüm bu çözümsüzlük ve düzen siyasetinin çürümüfllü¤ü karfl›s›nda, solun, bugün dün oldu¤undan çok daha fazla liseliler için bir ideolojik alternatif olma flans› vard›r. Solun, bugünkü yaflanan tüm temel olumsuzluklara karfl› evrensel savunular› olan ba¤›ms›zl›k, eflitlik, özgürlük ve insanca yaflam gibi ideolojik ilkelerinin, liseliler aras›nda h›zla yay›labilece¤i ve sempati toplayabilece¤i bir zeminde oldu¤umuzun alt› çizilmelidir. Denizlerin, Mahirlerin, Chelerin liseliler aras›nda yeniden konuflulur olmas›ndaki temel neden, liselilerin bahsi geçen aray›fl›d›r. 5. Do¤rudan eylemler, okul projeleri ve sokak eylemleri birlefltirilmelidir Liselere yönelen sald›r›lar›n boyutu yükseldikçe liselilerin do¤al tepkileri de giderek ço¤almaktad›r. Bu tepkilerin büyük bir k›sm› kendili¤inden olsa da defalarca farkl› biçimlerde gündeme gelmektedir. Kay›t ve bin bir çeflit adla toplanan paralara karfl› yap›lan bireysel ya da kitlesel eylemler, hiçbir örgütlü müdahalenin olmad›¤› koflullarda bile baflar›l› flekilde organize edilmekte ve olumlu sonuçlar al›nmaktad›r. Kuflkusuz bu eylemselliklerin ve kazan›mlar›n daha görünür hale gelmesi benzer sorunlar› yaflayan her liseli aç›s›ndan yol gösterici deneyimler olacakt›r. Güzümüzde lise muhalefeti, kendini daha çok sokak eylemliliklerinde ve mitinglerde ifade etmektedir. Bu özelik lise mücadelesinin toplumsal muhalefetle kaynaflma ve görünür olma konusunda oldukça de¤erlidir. Fakat tüm zorluklar›na ra¤men demokratik lise mücadelesinin kendisini as›l olarak var etmesi gereken yer liselerdir. Tüm engellemelere ve yaflanan tüm zorluklara ra¤men, liselilerin yarat›c› enerjisini temel alan bir çal›flma biçiminin örgütlenmesi, demokratik lise mücadelesinin en acil görevlerinden biridir. Gidilecek yol belli, elbet yürünecek! Ülkemizde yeni bir demokratik lise muhalefeti aç›s›ndan gidilecek yol bellidir. Neoliberalizm yaratt›¤› muazzam eflitsizlik, geleceksizlik, gericilik ve AKP iktidar›n›n y›k›c› etkisi, lise muhalefetinin temel mücadele bafll›klar›d›r. Sistem içine girdi¤i krizin fark›ndad›r, bu nedenle sürekli yeni taktik ve stratejiler denemektedir. Fakat ne yap›l›rsa yap›ls›n, sistemin yarat›¤› büyük y›k›m ve çeliflki art›k giderilebilecek boyutlar› aflm›flt›r. Çürümüfl düzen siyasetini ne kurumsallaflm›fl fliddet ayg›tlar› ne de ustas› olduklar› demagoji sanat› kurtarabilecektir. Çünkü kap› d›fl›na att›klar›, geleceklerini karatt›klar› milyonlarca liselinin öfkesi giderek bilenmektedir. Tüm bunlar ›fl›¤›nda bize düflen görev, devrimci gençli¤in özgürlefltirici iradesi ve ödün vermez politik cesaretiyle y›k›c› bir lise isyan›n›n inflas›n› üstlenmektir. 39 DÜNYA Basra’da militan bir emek hareketi temelinde örgütlenen Irakl› petrol iflçileri, petrol sektörünün özellefltirilmesine karfl› eylemde. Emperyalistlerin parma¤›n›n ucunda de¤il * Dünya halklar›n s›rt›nda B ugün, uluslararas› geliflmeler üç ana çat›flma ekseni etraf›nda meydana gelmektedir. Bunlardan birincisi, sömürgeci fetih hareketleri ve iflgal karfl›t› direnifller; ikincisi, geleneksel ve yeni yükselen emperyalist güçler aras› rekabet; üçüncüsü, neoliberalizmin dünya çap›ndaki krizinin etkisiyle yayg›nlaflan ve derinleflen s›n›fsal mücadelelerdir. ABD emperyalizminin dünya hakimiyetindeki gerilemeyle paralel olarak a盤a ç›kan yeni denge aray›fl›nda, ba¤›ms›z siyasi irade oluflturabilen her güç, küresel krizin de etkisiyle t›rmanan toplumsal ve politik krizlere kendi ç›karlar› do¤rultusunda müdahale ederek belirleyici olmaktad›rlar. 40 Obama yönetimi de, ABD’yi yeniden eski gücüne kavuflturmak için, askeri müdahalecili¤i t›rmand›rarak bu çat›flmalardan kendi lehine sonuçlar ç›karmaya çal›flmaktad›r. Obama dönemi müdahalecili¤i, daha büyük bir askeri bütçe, daha genifl askeri hedefler ve çeflitlendirilmifl/inceltilmifl müdahale yöntemleriyle Bush döneminin tek tarafl› sald›rganl›¤›n›n ötesine geçmifltir. Yeni ABD yönetimi, do¤rudan sald›r› ve iflgal, diplomasi kap›lar›n› kapamaks›z›n askeri tehdidi t›rmand›rarak uzlaflmaya zorlama, uluslararas› bir güvenlik sorunu haline gelecek çat›flma alanlar› yaratarak büyük has›mlar› bu ortak sorun etraf›nda yan›na çekerek kontrol alt›na alma gibi müdahale yöntemlerine baflvurmaktad›r. DÜNYA Ne var ki ABD, rekor askeri bütçelere ve tüm dünyaya yay›lm›fl rakipsiz bir savafl ayg›t›na ra¤men, iflgallerin y›prat›c› uzun direniflleri tetiklemesini engelleyememekte; askeri güç, aleyhte geliflen her duruma müdahale edememektedir. Burada iflbirlikçiler daha aktif biçimlerde devreye sokulmakta, paramiliter güçler ve iflbirlikçi ordular iç ve/veya d›fl savafllarda seferber edilmektedir. Türkiye de sözüm ona ABD’den ba¤›ms›z hareket eden “yeni yükselen bir güç” ya da “süper güç” olarak, uluslararas› krizlerin emperyalist-kapitalist sistemin gerekleri do¤rultusunda çözümüne iliflkin pek çok iddia ortaya koymaktad›r. Bofl laflar ve ortaya at›l›p devam› getirilemeyen projeler kenara b›rak›ld›¤›nda, bütünüyle ABD ç›karlar›na eklemlendi¤i görülen Türkiye’nin, birbirleriyle do¤rudan ba¤lant›l› projeler haline gelen en riskli iki ABD askeri hamlesi olan Irak’tan çekilme ve Afganistan-Pakistan (Af-Pak) savafl›n› geniflletme sürecinin yükünü giderek daha fazla s›rtlanmakta oldu¤u görünmektedir. Türkiye ordusu basitçe Afganistan, Pakistan, Irak, Lübnan ve Somali’deki emperyalist iflgal ve müdahalelere askeri ve lojistik destek sa¤lamakla kalmamaktad›r. ABD ve Türkiye egemenleri, PKK’ye karfl› El Kaide, Kuzey Irak’a karfl› Pakistan efllefltirmesiyle, Kürt sorununda egemen “çözümü” ABD’nin Ortado¤u ve Güney Asya’daki askeri sald›rganl›¤›n›n içine yerlefltirmektedir. Bir di¤er önemli geliflme, enerji kaynaklar›n›n iletimini ve ticaretini kontrol at›na almak için enerji nakil hatlar› arac›l›¤›yla yürütülen hakimiyet yar›fl›nda yaflanmaktad›r. ABD, Avrupa ve Rusya’n›n Kafkasya ve Orta Asya enerji kaynaklar› üzerindeki çekiflmelerinde Türkiye üzerinden geçen boru hatt› projeleri merkezi bir rol oynamaktad›r. Türkiye bu nedenle, egemenlik haklar›n› çi¤netmekte ve her birine çeflitli düzeylerde ba¤›ml› oldu¤u bu üç büyük gücün çat›flma sahnesi haline gelmektedir. Türkiye egemenleri ayr›ca, “Genifl Ortado¤u” ve Güney Asya emekçilerine yönelik yeni sömürgeci sald›rganl›¤a da aktif olarak eklemlenerek, bölgedeki emekçi s›n›flar›n bütününü karfl›s›na alan bir sald›r›ya kat›lmaktad›r. Türkiye sermayesi M›s›r ve Bangladefl gibi ülkeleri ucuz emek cehennemine çeviren, Irak ve Afganistan’da zor yoluyla devreye sokulan neoliberal dönüflümde aktif rol alarak, Türkiye sermayesinin ç›karlar›n› emperyalizmle Türkiye emekçi s›n›flar›n›n ç›karlar›n› da Ortado¤u emekçi s›n›flar›n›n ç›karlar› ile bir ve ayn› fley haline getirmektedir. Türkiye egemenlerinin kuvvetli ba¤larla eklemlendi¤i bu üç çat›flma ekseni ayn› zamanda devrimci müdahalelere olanak veren krizleri de a盤a ç›karm›flt›r. Emperyalizmin askeri stratejisi, aktif tafleronluk, neoliberalizm, milliyetçilik ve emperyalizmin düflman kardefli Siyasal ‹slam topluca kriz içindedir. Bu kriz, ad› geçenlerin hiçbirinin ezilen halklar›n ve emekçi s›n›flar›n birbirinden ayr› düflünülemeyecek kurtulufl özlemlerini bast›ramamas›ndan ya da bu iste¤e yan›t verememesinden kaynaklanmaktad›r. Bu krizlerden ilerici bir ç›k›fl›n tek yolu, emekçi halklar›n enternasyonalist ve anti-emperyalist nitelikli toplumsal kurtulufl mücadelelerinin inflas›d›r. Sömürgesel fetih hareketleri ve direnifl: Emperyalist sald›rganl›¤›n, iflbirlikçili¤in ve Siyasal ‹slam’›n krizi Bush dönemine göre daha bar›flç›l bir politika izleyece¤i yönünde bir yan›lsama yaratmay› k›sa süreli¤ine de olsa baflaran Barack Obama, selefine rahmet okutacak bir dönemin kap›lar›n› açt›. 2009 y›l›nda savafla 1 trilyon dolar ay›rarak, ‹kinci Dünya Savafl› sonras›n›n en büyük askeri bütçesine imza atan Obama, iktidar›n›n ilk alt› ay›nda Latin Amerika’dan Kafkaslar’a, Afrika’dan Do¤u Asya’ya kadar ABD hakimiyeti karfl›s›nda tehditlerin olufltu¤u tüm alanlarda askeri kapasitesini tahkime giriflti. Ve hemen s›ca¤› s›ca¤›na, ABD askeri sald›rganl›¤›n›n merkezi gündemleri olan Irak’tan çekilme süreci ve Af-Pak’ta t›rmanan savafla el att›. Irak: ABD’nin çekilmesi ve yeniden t›rmanan çat›flma tehdidi Obama’n›n vaat etti¤i üzere ABD, 30 Haziran’da Irak’tan çekilme sürecini bafllatm›flt›r. Ancak 30 Haziran’da bafllayan süreçte k›smi bir çekilme hedeflenmektedir. Irak’ta bulunan ABD askerlerinin say›s›, çekilmenin tamamlanaca¤› 2011’e kadar 134 binden 50 bine düflürülecektir. Askerler çekilmektedir, çünkü iflgalde baz› kritik hedeflere ulafl›lm›flt›r ve ABD dünyan›n di¤er bölgelerinde, özellikle Af-Pak’ta yürüttü¤ü savafllarda asker k›tl›¤› çekmektedir. ‹flini tamamlayan askerler, y›prat›c› bir iflgalde oyalanmak yerine, acil görevlere sevk edilmektedir. Ancak ABD, Irak’tan bütünüyle çekilmeyi planlamamaktad›r, çünkü direnifl gerçek anlam›yla alt edilemedi¤i gibi Irak’taki iflbirlikçi yönetimin ve iflgal süresince elde edilen ç›karlar›n gelece¤i tam güvence alt›nda de¤ildir. Irak iflgali baz› önemli amaçlar›na ulaflm›flt›r. Saddam rejimi devrilmifl, iflbirlikçi bir yönetim oluflturulmufl, petrol kaynaklar› özellefltirilerek tekellerin ya¤mas›na 41 DÜNYA devredilmeye bafllanm›flt›r. ABD askerleri kentlerden çekildi diye “Ulusal Egemenlik Günü” ilan edilen 30 Haziran’›n ayn› zamanda petrol sahalar›n›n özellefltirme ihalesinin aç›kland›¤› gün olmas› ironiktir. Petrol sektörü 1970’lerden bu yana kamu elinde olan Irak’ta, 30 Haziran’da 6 büyük petrol ve 2 do¤algaz yata¤›n›n özellefltirme ihaleleri aç›kland›. Bu petrol yataklar› ihaleye kat›lmaya hak kazanan ABD ve ‹ngiltere menfleli flirketler (BP, Royal Dutch/Shell, Exxon Mobil ve Total) ve ortaklar› aras›nda paylafl›ld›. Yani 30 Haziran’da bafllayan süreç Irak’›n egemenlik haklar›n›n Irakl›lara devri de¤il “aç›k iflgalin” yerini “gizli iflgale” b›rakmas›d›r. Ne var ki, 2006’da Irak’taki 130 bin ABD askerinin say›s›n›n 160 bine ç›kar›ld›¤› afl›r› y›¤›nakla k›smen bast›r›lan çat›flmalar, bu y›¤›na¤›n kald›r›lmas›yla yeniden boy göstermektedir. Mezhepler aras› çat›flma görünümündeki bombal› sald›r›larda yeniden bir t›rmanman›n gözlendi¤i Haziran, y›l›n en kanl› ay› olarak kayda geçmifltir. Bu durum, fiii a¤›rl›kl› merkezi yönetim karfl›s›nda silahl› bir Sünni direnifl tehdidinin sürdü¤ünü göstermektedir. ‹kinci gerilim ekseni ise Arap-Kürt gerilimi olarak tarif edilen Irak Federal Yönetimi (IFY) ile Kürdistan Bölgesel Yönetimi (KBY) aras›ndad›r. Haziran’›n 28’inde Irak IFY’nin Kürtlerin yo¤un olarak yaflad›¤› Mahmur bölgesine asker sevk etmesi üzerine, KBY ile IFY aras›nda ciddi bir iç savafl olas›l›¤› ortaya ç›km›flt›r. KBY Baflbakan› Neçirvan Barzani, Temmuz ortas›nda yapt›¤› aç›klamada, anlaflma sa¤lanamad›¤› durumda peflmerge güçleriyle Irak ordusunun karfl› karfl›ya gelmesinin kaç›n›lmaz oldu¤undan söz etti. Mesud Barzani’nin, “2003’teki iflgalden bu yana hiç bu kadar savafla yak›n olmam›flt›k” sözleri, hem iç savafl tehlikesinin ciddiyetini ortaya koymakta hem de ABD iflgalinin devam›na yönelik bir ça¤r›y› ifade etmektedir. Üstelik 26 Temmuz’daki KBY bölgesel seçimlerinde toplamda yüzde 60 oy alabilen TalabaniBarzani ittifak›n›n tahminlerin ötesinde bir gerileme yaflad›¤›n›n a盤a ç›kmas›, KBY’yi “d›fl” tehditler karfl›s›nda zay›flatmaktad›r. Irak’taki ABD askeri say›s›n›n 160 bine ç›kar›ld›¤› Büyük Dalga operasyonu döneminde bile direnifl ve iç çat›flma bütünüyle bast›r›lamam›flken, çekilme sonras›nda iktidar kavgas›n›n k›z›flmas› muhtemeldir. ‹flgalin de teflvikiyle Irak toplumunu etnik ve mezhepsel s›n›rlarla ay›ran anti-demokratik siyasi yap› ve petrol gelirlerinin paylafl›m› üzerinde bir anlaflma sa¤lanamam›fl olmas› iç çat›flma tehdidini sürekli canl› tutmaktad›r. Peki, ABD neye güvenerek asker say›s›n› azaltmakta- 42 d›r? ABD’nin Irak’taki temel müttefiki KBY’nin güvenlik sorununun, Irak içi ve Irak d›fl› tehditler olmak üzere iki boyutu vard›r. Irak d›fl› tehditleri, ülkelerindeki ayr›l›kç› e¤ilimler tafl›yan Kürt nüfusu nedeniyle, bir Kürt devletinin oluflturulmas› fikrine y›llar boyu fliddetle karfl› ç›kan Türkiye ve ‹ran (ve daha s›n›rl› bir ölçüde de Suriye) oluflturmaktad›r. Bu iki devletin, art›k fiilen var olan Kürt devleti KBY’nin varl›¤› ile uzlaflt›r›lmas› gerekmektedir. Bu da ABD’nin ve KBY’nin Türkiye ve ‹ran’daki Kürt hareketleri (PKK ve PJAK) ile aras›na mesafe koymas› ve Kuzey Irak’›n bu hareketler için bir güvenli üs olmas›n› engellemesini gerektirmektedir. KBY’ye yönelik Irak içi tehdit ise merkezi Irak yönetimi ya da bir baflka ifadeyle Araplard›r. KBY’nin bu iç tehdit karfl›s›nda kendi varl›¤›n› güvence alt›na alabilmesi hem kal›c› bir ABD askeri varl›¤›n› hem de komflu ülkelerle iyi iliflkileri gerektirmektedir. Suriye ve ‹ran, KBY karfl›s›ndaki iç tehdit olarak nitelendirilen Sünni ve fiii Araplara daha yak›nd›r. Burada da KBY aç›s›ndan Türkiye’nin deste¤i hayati bir önem tafl›maktad›r. Yeni durum, Türkiye’nin KBY için hem bir tehdit olmaktan ç›kmas› hem de hamilik yapmas›n› gerektirmektedir. Burada pazarl›k unsuru KBY topraklar›ndaki PKK varl›¤›d›r. PKK’ye karfl› ad›m atmakta isteksiz davranan Barzani’nin, seçimlerdeki bariz zay›flaman›n ard›ndan ayn› direnci sürdürebilece¤i ise flüphelidir. Af-Pak: ABD’nin yeni bata¤› Obama yönetimi Irak’tan asker çekerken Afganistan’a asker y›¤maktad›r. Bu y›l›n bafl›nda 30 bin olan Afganistan’daki ABD askeri say›s›n›n, y›l sonunda 68 bine ç›kar›lmas› planlanmaktad›r. Di¤er ülkelerden askerlerle birlikte toplam iflgal askeri say›s› ise 100 bini bulacakt›r. Yine de bu rakam›n Taliban güçlerinin direnifli karfl›s›nda yetersiz oldu¤u belirtilmektedir. Obama yönetimi, Taliban güçlerinin Pakistan’›n s›n›r bölgelerinde üslenerek güç toplad›¤› ve iflgal ordular›n›n bu ülkeden geçen lojistik hatlar›na sald›r›lar düzenledi¤i gerekçesiyle savafl alan›n› Pakistan’a geniflletmifltir. Pakistan bir yandan ABD’nin insans›z savafl uçaklar›yla bombalanmakta bir yandan da Pakistan ordusu ile Taliban militanlar›n›n fliddetli çat›flmalar›na sahne olmaktad›r. Kurbanlar›n ço¤unun sivil oldu¤u belirtilmektedir. Bu savafl Haziran ay› içinde 2 milyondan fazla Pakistanl›y› yerleflim yerlerini terk etmeye zorlam›fl ve bu insanlar›n büyük ço¤unlu¤unun sa¤l›k, temiz su, g›da ve bar›nma gibi temel hizmetleri karfl›lanmam›flt›r. Pakistan’›n temel hizmetlere ayr›lamayan kaynaklar› ABD’nin savafl› için silahlanmaya ayr›lmaktad›r. DÜNYA ABD, Irak’tan asker çekerken Afganistan’a asker y›¤maktad›r. Bu y›l›n bafl›nda 30 bin olan Afganistan’daki ABD askeri say›s›n›n, y›l sonunda 68 bine ç›kar›lmas› planlanmaktad›r. Di¤er ülkelerden askerlerle birlikte toplam iflgal askeri say›s› ise 100 bini bulacakt›r. Yine de bu rakam›n Taliban güçlerinin direnifli karfl›s›nda yetersiz oldu¤u belirtilmektedir. Bu büyük vahflet, Afganistan ve Pakistan halk›n› Taliban direnifline aktif bir destek sunmaya itmektedir. Savafl fliddetlendikçe iflbirlikçi Pakistan devletinin krizi derinleflmekte, ülkedeki nükleer silahlar›n radikal ‹slamc› örgütlerin eline geçme olas›l›¤› yeni bir uluslararas› güvenlik sorunu olarak gündeme gelmektedir. Obama’n›n Güney Asya’daki bu büyük savafla kalk›flmas›n›n ard›ndaki temel güdü Af-Pak’›n jeostratejik öneminde gizlidir. Zbigniew Brzezinsky gibi k›demli d›fl politika kurmaylar›, ABD d›fl politikas›n›n Çin baflta olmak üzere, Rusya, Hindistan ve ‹ran’› ‘ürkütmeden kontrol alt›na almaya’ odaklanmas› gerekti¤ini vurgulamaktad›r. Has›mlar›n›/rakiplerini do¤rudan hedef ald›¤›nda baflar›l› olamayan ABD, yeni dönemde kontrol alt›nda tutmak istedi¤i has›mlar›n›, benimsetilmifl ortak düflmanlara karfl› benimsetilmifl ortak hedefler do¤rultusunda kendi liderli¤i arkas›nda bir araya getirmeye çal›flmaktad›r. Af-Pak’ta t›rmand›r›lan savafl, ABD’nin yeni yönelimi aç›s›ndan önemli bir örnektir. Af-Pak; co¤rafi olarak ‹ran, Rusya, (ve yeniden bir Rusya nüfuz alan› olarak tescillenen) Orta Asya, Çin ve Hindistan’›n tam ortas›nda yer almaktad›r. “Pakistan merkezli radi- kal ‹slamc› örgütler” oldu¤u öne sürülen birtak›m güçler Af-Pak çevresindeki ülkelerde büyük sald›r›lar düzenleyerek sorunun tam da ABD’nin istedi¤i flekilde uluslararas›laflmas›na katk›da bulunmaktad›r. Temmuz’un ilk haftas›nda imzalanan bir anlaflmaya göre, Rusya ABD’nin Afganistan savafl› için lojistik destek sunacakt›r. Ayr›ca daha bu y›l›n bafl›nda K›rg›zistan’daki Manas Üssü’nün kapanmas› ile Orta Asya’da hiçbir üssü kalmayan ABD ordusu, Manas Üssü’nü yeniden kiralad›¤› gibi buna Türkmenistan’›n hava üslerini de ekledi. Büyük paralar›n telaffuz edildi¤i bir al›flverifl de olan bu askeri iflbirli¤i, bir aç›dan bak›ld›¤›nda ABD’nin Asya’daki etkinlik alan›n› yeniden geniflletmifltir. Ancak Af-Pak savafl›n›n devam ettikçe daha fazla can ve para yiyen büyük bir bata¤a dönüfltü¤ü hesaba kat›ld›¤›nda, Rusya’n›n, Afganistan savafl›n› sürdürmesi için ABD’ye yard›mc› olarak bir tür k›rd›rma stratejisi izledi¤i de öne sürülebilir. Yabanc› bir ülkenin Rusya periferinde nüfuz alan› oluflturmas›na karfl› ç›kmay› temel bir ilke olarak benimseyen “Putin Doktrini”nin hakim oldu¤u Rusya’n›n, ABD’ye karfl› k›rd›rma stratejisi izledi¤i iddias› akla daha yatk›nd›r. 43 DÜNYA TSK’n›n 1954’te Kore Savafl› ile bafllayan yurtd›fl› “görev”lerinde, 66 bini aflk›n askeri personel ABD emperyalizminin hizmetine sunuldu. fiu anda Bosna’da 255’i asker 300 personel, Kosova’da 1 f›rkateyn ve 1 may›n arama gemisi, Afganistan’da 780’i asker 1450 personel (1200 asker daha gidecek), Lübnan’da 237’si asker 1261 personel, Sudan’da 11 personel, Somali’de 2 helikopter ve 2 sualt› timinin bulundu¤u 1 f›rkateyn bulunuyor. Afganistan, 721 askerin öldü¤ü Kore savafl›n›n ard›ndan ikinci bir travma olmaya aday. Her halükarda ABD aç›s›ndan giderek daha yüksek bir maliyete yol açan bir savafl söz konusudur. ABD AfPak’› çevredeki ülkeleri kontrol alt›nda tutman›n bir arac› haline getirmeye niyetlenirken, gerçekte bata¤a saplanmakta ve NATO kapsam›nda yürütülen bu savaflta di¤er NATO üyelerinden istedi¤i deste¤i bulamamaktad›r. Türkiye ise bu genel e¤ilimin aksine Af-Pak savafl›nda giderek daha fazla rol almaktad›r. Obama’n›n Nisan 2009’daki Türkiye ziyaretinde resmi bir aç›klama yap›lmad›ysa da, Türkiye’den Afganistan iflgaline daha fazla askeri katk› istendi¤i iddialar› gündeme gelmifltir. Ziyareti s›ras›nda PKK ve El Kaide’yi, ABD ve Türkiye’nin ortak düflmanlar› olarak tan›mlayan Obama’n›n bu manal› vurgusu, daha sonra ABD ve Türkiye’de birçok yetkili a¤›zdan tekrarlanm›flt›r. Genelkurmay Baflkan› ‹lker Baflbu¤, 29 Nisan’da düzenledi¤i bas›n toplant›s›nda, “TSK’n›n PKK ile mücadelesini”, ABD ile Türkiye’nin Irak ve Af-Pak iflgallerindeki iflbirli¤i çerçevesine oturtarak anlatm›flt›r. Baflbu¤, PKK’ye karfl› ABD ve Irak yönetimi ile iflbirli¤i içinde olduklar›n› ancak Irak yönetiminden PKK’yi yal›tmak için daha fazla çaba beklentisinde olduklar›n› belirtmifltir. Baflbu¤’un Af-Pak’la ilgili olarak ise flu sözleri sarf etmifltir: “Bak›n ABD ne diyor?... Pakistan'a söyledi¤i ‘SWAT, Taliban ve El-Kaide için emniyetli bölge’ diyor. Ayn› konuda, Amerika'n›n bir noktada Pakistan'la, SWAT'la ilgili olarak söyledikleri ve istekleri ile bizim Kuzey Irak'taki isteklerimiz ayn›. Na- 44 s›l onlar Afganistan ile mücadelede oray› çok önemli görüyorlarsa, biz de Irak'›n kuzeyini önemli görmek durumunday›z.” Bu sözlerin ABD’deki yank›s› ise, Baflbu¤’un Haziran 2009’daki ABD ziyaretinde muadili Michael Mullen’den gelmifltir: “‹lker, PKK konusunda benim üzerimde çal›fl›yor. Ben de Pakistan konusunda onun üzerinde çal›fl›yorum. Çünkü Türkiye’nin Pakistan ile çok iyi iliflkileri var. Ve Afganistan ile de çok iyi iliflkileri var.” Ortada çok aç›k bir pazarl›k vard›r. Türkiye’nin Af-Pak’ta görev almas› karfl›l›¤›nda ABD de Kuzey Irak’ta PKK’ye karfl› harekete geçecektir ya da geçilmesini sa¤layacakt›r. Bu yaklafl›m Türkiye’nin Kürt sorununu, ABD’nin sömürgeci fetih hareketleriyle do¤rudan ba¤lant›l› uluslararas› bir sorun haline getirmifltir. 2001’de ABD’nin Irak’a yönelik askeri müdahalesinin Kürtlerin hareket kapasitesini art›raca¤›n› söyleyerek iflgale ‘sessiz destek’ veren PKK, flimdi bu iflgal hareketinin süreklili¤i için tasfiyeye zorlanmaktad›r. Süreç h›zl› ilerlemektedir. Baflbu¤’un 29 Nisan konuflmas›nda, Türkiye’nin Kas›m’da Kabil’deki iflgal güçlerinin komutas›n› üstlenece¤i, bu süreçte 2500 Frans›z ve ‹talyan askerinin Kabil’den çekilece¤i, a盤a ç›kan bofllu¤un ise di¤er NATO üyeleri taraf›ndan doldurulmamas› halinde Türkiye taraf›ndan doldurulabilece¤i belirtilmifltir. Bir hafta sonra Brüksel’de yap›lan NATO toplant›s›nda ‹talya ve Fransa’n›n bofllu¤unu doldurmaya baflka aday ç›kmam›fl, Türkiye Afganistan’daki asker say›s›n› 800’den 2000’e ç›karma karar› alm›flt›r. DÜNYA list sald›rganl›¤a karfl› direniflte Ortado¤u’da önderli¤i ele alan Siyasal ‹slam, etnik ve mezhepsel bölünmeler karfl›s›nda ezilen halk›n birli¤ini sa¤lamak yerine ayr›mlar› derinlefltirmekte ve alternatif bir toplumsal-ekonomik düzen sunmak yerine bir flekilde emperyalist-kapitalist sisteme eklemlenmektedir. Irak’ta, ‹ran’da, Lübnan’da, Filistin’de Siyasal ‹slam’›n farkl› ak›mlar›n›n, ezilenlerin mücadele potansiyelini bir yere kadar örgütleyebildikleri ancak bir noktadan sonra ezilenlerin ulusal ya da toplumsal kurtulufl özlemlerine yan›t veremeyerek gerileme e¤ilimine girdikleri görülmektedir. Emperyalist sistem içinde hiyerarfli mücadelesi: ‹flbirlikçili¤in krizi Türkiye ayr›ca üçlü zirvelerle Pakistan ile Afganistan aras›nda ‘arabuluculuk’ görevini sürdürmektedir. Pakistan’›n baflkenti ‹slamabad’da NATO taraf›ndan oluflturulan ‘Temas Noktas› Büyükelçili¤i’ görevi de Türkiye’ye verilmifltir. Nisan bafl›nda Strasbourg’da gerçekleflen NATO zirvesinde Türkiye’ye yeni dönemde “NATO Genel Sekreter Yard›mc›l›¤›”, “Silahs›zlanmadan Sorumlu Sekreter Yard›mc› Vekilli¤i” ve “Afganistan Özel Temsilcili¤i” önerildi¤i hat›rlan›rsa NATO’da görev de¤iflimlerinin yaflanaca¤› yaz döneminde Türkiye’nin iflbirlikçi egemen s›n›flar›n›n bafl›m›za yeni belalar sarmas› sürpriz olmayacakt›r. 15 Temmuz’da Kabil’de görev yapan iki Türk askerinin yaflam›n› yitirmesi karfl›s›nda, AKP hükümetinden ve Genelkurmay’dan ç›t ç›kmamas›, egemenlerin Af-Pak savafl›na kat›l›m konusunda ciddi bir meflruiyet krizi yaflad›klar›n›n göstergesidir. Emperyalizm kriz içindedir. Rakipsiz askeri ayg›tlara ra¤men dünyay› istedi¤i gibi flekillendirme olana¤›na sahip de¤ildir. Irak direnifli ABD’nin karfl› konulmazl›k imaj›n› yerle bir etmifl ve dünya çap›nda direnme e¤ilimlerini güçlendirmifltir. fiimdi de Af-Pak, ABD aç›s›ndan daha beter bir batak olma yolunda ilerlemektedir. ABD emperyalizminin iflbirlikçileri kriz içindedir. Askeri ve ekonomik entegrasyon temelinde ç›karlar› ABD ç›karlar› ile özdeflleflen iflbirlikçi egemen s›n›flar, ABD’nin sömürgeci maceralar›na hay›r deme ya da kat›lmama flans›na sahip de¤ildir. Ancak büyük y›k›m vaat eden bu maceralar, halk›n gözünde bir meflruiyet de tafl›mamaktad›r. Siyasal ‹slam kriz içindedir. Emperya- Emperyalist sistemin geleneksel ve yeni yükselen emperyalist güçleri aras›nda da çok boyutlu bir mücadele devam etmektedir. Obama yönetimi, ABD’nin küresel egemenli¤ine rakip olabilecek bir gücün a盤a ç›kmas›n› önlemeyi ve geleneksel müttefikleri ile aras›nda aç›lan mesafeyi kapatmay› hedeflemektedir. Bu mücadele iki yoldan ilerlemektedir: Birincisi, rakiplerin çevrelerine askeri y›¤›nak yap›lmas›; ikincisi de, enerji kaynaklar› üzerinde kontrolün kimin elinde olaca¤›n› tayin eden enerji nakil hatt› projeleridir. Yukar›da ayr›nt›l› bir flekilde anlat›ld›¤› gibi Af-Pak savafl› ile ‹ran, Rusya, Orta Asya, Çin ve Hindistan’›n tam ortas›nda devasa bir askeri temas alan› oluflturulmufltur. ABD’nin, Kuzey Kore ile George W. Bush döneminde güç bela imzalanan nükleer silahs›zlanma anlaflmas›n› bir kenara b›rakarak yeniden sald›rgan bir söyleme sar›lmas› da benzer bir projenin parças›d›r. Kuzey Kore’nin meflru müdafa hakk›n› kullanmak için gelifltirdi¤i silahlar› bahane edilerek Kuzeydo¤u Asya’ya y›¤›lmas› planlanan ABD askeri gücü, Japonya'y› ve (Güney Asya s›n›rlar› Af-Pak savafl› ile kuflat›lan) Rusya ile Çin’in do¤usunu da menziline alacakt›r. Pyongyang ile ABD aras›ndaki restleflme sürdükçe, alt›l› ekip içinde Rusya, Çin, Güney Kore ve Japonya Kuzey Kore'ye karfl› ABD ile birlikte tav›r almaya zorlanacakt›r. Ayr›ca, Kuzey Kore’ye yönelik yapt›r›mlar s›k›laflt›r›larak ve tehdit politikas› sürdürülerek Kuzey Kore’yi örnek alarak nükleer silah elde etmek isteyebilecek di¤er ülkelere gözda¤› verilecektir. ABD’nin Do¤u Avrupa’ya yerlefltirmeyi planlad›¤› füze kalkan› projesi, Gürcistan ve Ukrayna’n›n NATO üyelikleri süreci hem Rusya’y› hem de Bat› Avrupa’y› ABD’nin menziline almay› hedeflemektedir. Türkiye, Gürcistan ve Ukrayna’n›n NATO üyeliklerine destek vermekte; Gürcistan’a silah ve askeri e¤itim yard›mlar›nda bulunmaktad›r. 45 DÜNYA rin k›ymetini art›raca¤› ya da ellerini rahatlataca¤› iddias› ham bir hayalden ibarettir. Gerilimler fliddetlendikçe iflbirlikçilik iliflkileri derinleflmekte ve/veya iflbirlikçilerin öne sürüldü¤ü “vekil savafllar” (proxy wars) yürütülmektedir. fiimdilerde kendilerini “yükselen güç” olarak tan›mlamay› adet edinen iflbirlikçiler, bu sahte motivasyonla gerçekte uflakl›¤›n en afla¤›l›k biçimlerine raz› edilmektedir. Emperyalistler kimi iç çeliflkilerini, bu çeliflkilerin yaratt›¤› çat›flman›n y›k›m› ile birlikte, iflbirlikçilere havale etmektedir. Sermayenin sald›r›lar› ve proleter nitelikli halk hareketleri: Kapitalist toplumun krizi 2001’de ABD’nin Irak’› iflgalinin Kürtlerin hareket kapasitesini art›raca¤›n› söyleyerek iflgale ‘sessiz destek’ veren PKK, flimdi ayn› sürecin gelece¤i için tasfiyeye zorlanmaktad›r. Enerji nakil hatlar› da enerji kaynaklar›n›n kimin denetiminde olaca¤›n› belirleyen kritik araçlar olarak emperyalist kapitalist sistemin hiyerarflisinin flekilleniflinde rol oynamaktad›r. Petrol ya da do¤algaz kaynaklar›n›n iletimini kontrol eden hangi ülke ise, bu kaynaklardan kimlerin, hangi koflullarda faydalanaca¤›n› da o belirleyecektir. Bugünkü çat›flma Kafkasya ve Orta Asya petrol ve do¤algaz›n›n dünya pazar›na kimin arac›l›¤›yla tafl›naca¤› üzerinden yürümektedir. Egemenlerin “Do¤u ile Bat›” aras›ndaki enerji koridoru haline getirmeye çal›flt›¤› Türkiye ise, çat›flman›n merkez üslerinden biri haline gelmifltir. Son olarak büyük gürültü kopar›larak imzalanan Nabucco Boru Hatt› Projesi bu çat›flman›n en iddial› araçlar›ndan biridir. Enerjide Rusya’ya ba¤›ml›l›ktan kurtulmak isteyen Bat› Avrupa, Nabucco Boru Hatt› Projesi ile Kafkas ve Orta Asya do¤algaz›n› Türkiye üzerinden nakletmek istemektedir. Ancak Nabucco tart›fl›l›rken Rusya da yaln›zca seyretmemifl, hatta gaz vermesi planlanan Azerbaycan ve Türkmenistan’la gaz al›m anlaflmalar› imzalam›flt›r. Boru hatt›n› dolduracak kadar gaz bulunup bulunamayaca¤› meçhuldür. Bu durumda Türkiye, tafl›nan gaz›n yüzde 15’ini alma fleklindeki imtiyaz taleplerini kald›rm›flt›r. Hayaller da¤›ld›¤›nda bu boru hatt› projesinin nas›l bir sömürgelefltirme arac› oldu¤u da görülmektedir. Boru hatt›n›n geçti¤i bölgelerin, projeyi üstlenen flirketlerin “özel güvenlik birimleri” taraf›ndan korunaca¤› belirtilmektedir. Bu, egemenlik haklar›n›n apaç›k ihlalidir. Ayr›ca, enerjide Rusya’ya ba¤›ml› olan Türkiye, ABD ve Avrupa’n›n Rusya’ya yönelik hamlesine alet olarak Rusya’n›n karfl› hamlelerini de üzerine çekmektedir. Emperyalistler aras› kap›flman›n/gerilimlerin iflbirlikçile- 46 Emperyalist kapitalist dünya çok çeflitli toplumsal-politik aktörlerin mücadelelerine sahne olsa da, sistemin her yerde ve her durumda özünü oluflturan temel çeliflki emek ile sermaye aras›ndaki çeliflkidir. Sömürgesel fetih hareketlerinin de, emperyalistler aras› rekabetin de nihai amac› sermayenin emekçi s›n›flar üzerindeki tahakkümünü kurmakt›r. Bu nedenle de ancak emek sermaye çeliflkisini temel alan mücadeleler köklü toplumsal-siyasal dönüflümlere do¤ru yol alabilmektedir. Dünya çap›nda neoliberalizme karfl› geliflen proleter nitelikli halk hareketleri bu aç›dan önemli deneyimler a盤a ç›karm›flt›r. Bugün küresel krizle birlikte emek ile sermaye aras›ndaki çeliflkinin uzlaflmazl›¤› apaç›k görünür hale gelmifltir. Kapitalist toplum, geliflmifl merkezlerin, yeni sömürgelerin, reel sosyalizm sonras› ülkelerin tamam›nda kriz içindedir. Bu, kendini, emekçilerin kendi ç›karlar› temelindeki hareketlerde yaflanan patlamada da ortaya koymaktad›r.1 Sonuç ABD liderli¤indeki emperyalist kapitalist sistem bugün üç önemli meydan okumayla yüz yüzedir: Sömürgeci fetih hareketleri karfl›s›ndaki fliddetli direnifller; geleneksel ve yeni yükselen emperyalist güçler aras› rekabet; neoliberalizme karfl› proleter nitelikli halk hareketleri. Türkiye egemenlerinin kuvvetli ba¤larla eklemlendi¤i bu üç çat›flma ekseni ayn› zamanda devrimci müdahalelere olanak veren krizleri de a盤a ç›karm›flt›r. Emperyalizmin askeri stratejisi, aktif tafleronluk, neoliberalizm, milliyetçilik ve emperyalizmin düflman kardefli Siyasal ‹slam topluca kriz içindedir. Bu kriz, ad› geçenlerin hiçbirinin ezilen halklar›n ve emekçi s›n›flar›n birbirinden ayr› düflünülemeyecek kurtulufl özlemlerini bast›ramamas›ndan ya da bu iste¤e yan›t verememesinden kaynaklanmaktad›r. Bu krizlerden ilerici bir ç›k›fl›n DÜNYA tek yolu, emekçi halklar›n enternasyonalist ve anti-emperyalist nitelikli toplumsal kurtulufl mücadelelerinin inflas›d›r. Ne var ki, sol hareketin devrimci mücadeleye tercümesi bak›m›ndan politika yaklafl›m›n› gözden geçirmek gerekmektedir. ABD’nin Irak’tan çekilme sürecini bafllatmas›, Afganistan-Pakistan’da savafl›n giderek fliddetlenmesi, ABD ile Kuzey Kore aras›ndaki restleflmenin yeniden bafllamas›, ‹ran’da Cumhurbaflkanl›¤› seçimi sonras› patlak veren siyasi kriz ve kitle gösterileri, Honduras’ta gerçekleflen darbe, Çin’in Uygur bölgesinde ç›kan çat›flmalar… Obama’n›n ilk 6 ayl›k iktidar döneminde ortaya ç›kan bu geliflmeler, yaln›zca ABD gücündeki gerilemeyi tersine çevirmeye yönelik stratejinin planlanm›fl birer parças› olarak de¤erlendirilebilir mi? Kar›fl›kl›k ç›kan bölgelerin ABD ile rekabet ya da düflmanl›k içindeki bölgeler oldu¤una bakarak ve ABD’ye mutlak belirleyicilik atfederek, temel çeliflkinin ABD ile has›m devletler aras›ndaki çeliflki oldu¤unu varsayan bak›fl aç›s›na göre, evet, öyledir. Ancak ne ABD’nin tersine çevirmeye çal›flt›¤› hakimiyet kayb› böylesine bir mutlak belirleyicili¤e olanak tan›maktad›r, ne de bir ülke salt ABD ile has›m diye o ülkede s›n›flar mücadelesinin rafa kalkma zorunlulu¤u vard›r. ‹flin asl›, ABD emperyalizminin dünya hakimiyetindeki gerilemeyle paralel olarak a盤a ç›kan yeni denge aray›fl›nda, ba¤›ms›z siyasi irade oluflturabilen her güç, küresel krizin de etkisiyle t›rmanan toplumsal ve politik krizlere kendi ç›karlar› do¤rultusunda müdahale ederek belirleyici olmaktad›r. Buna iç rekabet ya da uzlaflmaz karfl›tl›klar ekseninde harekete geçen egemen ve ezilen s›n›flar hep birlikte dahildir. Yani söz konusu olan, basitçe, ABD emperyalizminin sald›r›da, geri kalanlar›n da savunmada oldu¤u bir dünya de¤ildir. Tarih bütün s›n›flar› ve uluslar› emperyalizme ve neoliberal kapitalizme karfl› devrimci-sosyalist bir ata¤a kalkmaya ça¤›rmaktad›r. Oysa, reel sosyalizmin çözülüfl sürecinden bu yana sosyalistlerin dünya tahlillerinde ezilen s›n›flar›n mücadelesi egemenler aras› çat›flmalar karfl›s›nda hükümsüz say›lmakta, ABD karfl›s›ndaki her güce ilericilik atfedilmektedir. Bu ba¤lamda, tarihin motor gücü olan s›n›f mücadelelerinin art›k son buldu¤u (tarihin sonu) iddias›ndaki Francis Fukuyama’yla alay etmek kolay olsa da ço¤unluk gerçekte Fukuyamac›d›r.2 Uluslararas› siyasi geliflmelerin bütününü, s›n›fsal do¤as›na bakmaks›z›n, ABD ile “karfl›tlar›” aras›ndaki gerilim ekseninde aç›klayan dünya tahlilleri, So¤uk Savafl dönemindeki SSCB-Çin merkezli revizyonist-milliyetçi sapmalar›n güncel türevleri olarak, çeliflkilerin gerçek do¤as›n› aç›klamakta yetersiz kalan, yenilgi dönemine özgü ezberlerden baflka bir fley de¤ildir. Düflman›n sald›r›lar› elbette ortadan kalkmam›flt›r ancak ayn› fley dostlar›n mücadeleleri için de geçerlidir. Sosyalistler aç›s›ndan, uluslararas› alanda gerçekleflen herhangi bir çat›flma, iflçi s›n›f›n›n kurtulufl mücadelesinin önünü açt›¤› ölçüde anlaml›d›r. Bir emperyalist güce karfl› geliflen direnç emperyalist kapitalist sistem içinde daha etkin bir pozisyon almak amac›n› güdüyorsa, bu çat›flman›n ilerici bir yönü bulundu¤undan söz edilemez. Sosyalistler, yeniden flekillenmekte olan dünyada seyirci de¤il oyuncu olmak istiyorlarsa, iflçi s›n›f›n›n kendi ba¤›ms›z ç›karlar› do¤rultusunda mevcut çat›flmalara nas›l müdahale edece¤ini ortaya koymak durumundad›r. Burada da yükseltilecek bayrak 21. yüzy›l sosyalizmine özgü bir proletarya enternasyonalizmidir. Üstelik emperyalizmin “küreselleflme” diye de an›lan neoliberal dönemi, s›n›fsal kurtulufltan ba¤›ms›z bir ulusal kurtulufla olanak tan›mad›¤› gibi pek çok uluslararas› sorunu ulusallaflt›rmakta, ulusal sorunu da uluslararas›laflt›rmaktad›r. Sosyalistler aç›s›ndan, anti-emperyalist ve enternasyonalist mücadele, birinin ihmali di¤erinin inkar›n› beraberinde getirecek acil gündemler haline gelmektedir. 2009 yaz›, sosyalistleriyle, Kürt hareketiyle Türkiye toplumsal muhalefetinin bütününü anti-emperyalist mücadeleyi öncelikli gündemlerinin bir parças› haline getirmelerini gerektiren olaylara gebedir. Bu, “ifli gücü b›rak›p” anti-emperyalizm/enternasyonalizm propagandas›na kalk›flmak anlam›na gelmemektedir. “‹flin gücün” anti-emperyalist/enternasyonalist içeri¤ini hesaba katmak anlam›na gelmektedir. Bar›fl hareketinin, ABD Kürdü öldürsün diye Afganistan-Pakistan’a Pafltun öldürmeye giden ordunun karfl›s›na dikilmesi anlam›na gelmektedir. Emek hareketinin, iç içe geçen aç›k/gizli iflgal sald›r›lar›na direnen militan iflçi hareketleriyle ortak gündemler etraf›nda ortak mücadelelere giriflmesi anlam›na gelmektedir. Emperyalist müdahalecili¤e ve bask›c› rejimlere karfl› emek dayan›flmas›n›n örülmesi anlam›na gelmektedir. Dipnotlar 1 2 * “Neoliberalizme karfl› özsavunma hareketleri” yaz›s›nda bu hareketlerin ayr›nt›l› bir incelemesi oldu¤u için burada ayr›ca yer vermedik. S. Zizek “Dünya öküzün boynuzlar› üstünde dururmufl,/Her k›p›rday›fl›nda öküz, deprem olurmufl.../Oysa dünya,halklar›n omuzlar› üstünde durur/K›p›rdas›n da gör!” (Can Yücel) 47 KR‹Z Kapitalist barbarl›¤a karfl› insanl›k savafl› Krize karfl› sermayenin e¤ilimleri belirginleflmeye bafllad›: Güvencesizli¤in derinlefltirilmesi ve genellefltirilmesi ile do¤an›n birikim ad›na fethi! K riz sistemi sarsmaya devam ediyor. Ancak istatistiksel verilerin “beklendi¤i kadar kötü olmamas›”, küçülme oranlar›n›n azalmas› bile dünyadaki tüm zenginliklerin yüzde 73’ünü elinde tutan yüzde 5’lik az›nl›k taraf›ndan sevinç 盤l›klar›yla karfl›lan›yor. Her yüzde 1’lik küçülmeyle açl›k s›n›rlar›n›n alt›na itilen milyonlarca mülksüzlefltirilmifl proleter ailesine sab›r telkin ediliyor. Ekonomik küçülmenin azal›p birkaç sene içinde ç›k›fla geçilece¤ine dair hikayelerle emekçi s›n›flara umut da¤›t›l›yor. Her fleyi hepimizden iyi bilen teknokrasilerinin, bürokrasilerinin, uzmanlar›n›n, müsteflarlar›n›n, CEO’lar›n›n “ar›zay›” tan›mlay›p düzeltmesine kadar iflçi s›n›f› sessiz tutulmaya çal›fl›l›yor. Bu “düzeltme” faaliyetinin dünyay› nereye götürece¤ine dair tart›flmalar ise genelde teknik analizler düzeyinde sürdürülüyor. Biyoloji biliminde organizman›n kendini iyilefltirme gücünün olup olmad›¤›n›n a盤a ç›kaca¤› evreye iflaret eden “kriz” kavram›, hemen hemen tüm bilimlerde bir 48 “dönüm noktas›n›” ifade eder. De¤iflime at›fta bulunan bu dönüm noktas› sistemin yeniden yap›lanmas›na da kökten niteliksel dönüflümüne de yol açabilir. Ancak özellikle toplumsal olaylarda dönüm noktalar› bir ‘an’› de¤il süreci ifade eder. Kriz sonras› yeniden yap›lanan veya kendisi olmayana/karfl›t›na dönüflen sistemin ipuçlar›/nüveleri kriz öncesi sistemin içinde biriken dinamiklerde görülebilir. Sistemin kendi içinde yeniden yap›lanma dinamikleri, flu anda iki temel alandaki e¤ilimlerle ifadesini bulmaktad›r. Birincisi, finans, biliflim, medya ve enerji oligarflilerinin “çevre dostu” k›l›¤›na girerek öne ç›kard›klar› “yeflil ekonomi” ve ikincisi, son y›llarda y›ld›z› h›zla parlayan ve ABD hegemonyas›n› sarst›¤› iddia edilen ülkelerin sermaye birikim süreçleri. Sistemin kendi karfl›t›na dönüflmesinin dinamikleri ise, 21. yüzy›l›n “ihracat y›ld›zlar›” Bangladefl’te, M›s›r’da, Çin’de son y›llarda giderek yükselen proleter isyanlarda, Peru’dan ‹ngiltere’ye dünyan›n hemen her yerinde kamu hizmetleri emekçilerinin yükselen muhalefetinde; k›r yoksullar›- KR‹Z n›n Latin Amerika’da, Hindistan’da, Çin’de, Do¤u Avrupa’da çokuluslu tar›m, maden ve enerji tekellerine karfl› yayg›nlaflan direnifllerinde gözlenmektedir. Krizin, “sürekli var olan çeliflkilerin ani ve zora dayanan çözümleri” olarak sermaye s›n›flar› lehine çözülemeyip devrimci krize dönüflmesine yol açabilecek olan öfke bir süredir birikmeye ve patlamaya devam ediyor. Bununla birlikte, dördüncü bunal›m döneminde h›zla “proleterleflen çeliflkiler”1, devrimci bir krize dönüflmedi¤i ölçüde sermaye içi çat›flmalar›n ve uzlaflmalar›n belirleyici olaca¤›n› unutmamak gerekiyor. Son dönemlerde yükselen milliyetçilik ve özellikle ›rkç› sa¤c› partilerin Avrupa’daki yükselifli, uluslararas› finansal sistemin yeniden yap›land›r›lmas›na dair tart›flmalar, Kafkaslar baflta olmak üzere enerji hatlar› civar›nda t›rmanan itifl kak›fl, “çevre dostu” enerji kaynaklar› ve sanayileflme tart›flmalar› sermaye içi mücadelelerin çeflitli yans›malar› olarak göze çarp›yor. Eme¤e karfl› güvencesizli¤i ve esnek çal›flmay› derinlefltiren düzenlemeler, ücretlere, sendikalara ve kamusal haklara yöne- lik operasyonlar, tar›mda artan flirket egemenli¤i sermaye içi uzlaflma alanlar› olarak öne ç›k›yor. Çat›flmalar›n nereye ba¤lanaca¤›na dair kehanette bulunmak çok mümkün ve anlaml› görünmüyor ancak, çat›flmalar›n görünür biçimlerinin ard›ndaki s›n›f mücadelesi dinamiklerinin a盤a ç›kart›lmas›n›n, önümüzdeki dönemin devrimci siyasetinin yolunu tayin edebilmesi aç›s›ndan önemli faydalar› olaca¤› aç›k. Emperyalist kapitalist sistemin fetret devri Yeni sömürgecilik sisteminin IV. bunal›m dönemindeki kurucu yöntemi olan neoliberalizm söylem düzeyinde ‘gözden düflüyor’, ABD’nin askeri güce ve finanslaflmaya dayal› egemenli¤i sürdürülemez hale geliyor. 1980 sonras› ABD egemenli¤inin simgesi finans kurumlar› y›k›l›rken (son 19 ayda kapanan banka say›s› 80’e yaklaflt›), 20. yüzy›lda ABD hegemonyas›n›n sanayi üstünlü¤ü etraf›nda kuruluflunun simgesi General Motors gibi tekelleri de beraberinde götürüyor. ABD 49 KR‹Z ¤›n› gösteriyor. ‹lk 500 listesinde giren ABD kökenli ÇUfi say›s› bir y›lda 183’ten 168’e, AB kökenlilerin say›s› da 134’ten 130’a düflüyor. Buna karfl›l›k Çin, Rusya, Brezilya ve Hindistan kökenli çok uluslulardan listeye girenlerin say›s› 35’ten 74’e ç›k›yor ve bu art›fl›n bafl›n› Çin çekiyor. Bu e¤ilim, emperyalist kapitalist sistemde yeni bir merkezin oluflmakta oldu¤u, tek kutuplu dünyan›n sonuna gelindi¤i tart›flmalar›n›n yükselmesine yol aç›yor. Ancak bu ülkeler, iddia edilenin aksine, tek bir cepheyi, tek bir kutbu oluflturmamaktad›rlar. Hepsi için hala en büyük ekonomik ortak ABD/AB ve ABD/AB sermayeleridir. Bu ülkelerin yükselifl e¤ilimlerine ra¤men, ABD ve AB hala dünya ekonomisinin a¤›rl›k merkezini oluflturmaktad›r. BRIC ülkeleri, dünya kapitalizminin yap›sal sorunlar›n› hafifletecek/uzun vadeye öteleyecek yeni bir sermaye birikimi modelinin üzerine yükselmemektedir. En önemlisi de, askeri aç›dan ABD’nin sistem içinde afl›lamayan üstünlü¤ü, bu ülkelerin yeni bir kutup olmak bir yana, “daha fazla söz hakk›” taleplerinin bile büyük çat›flma gündemleri haline gelmesine yol aç›yor. Son 19 ayda 80 bankan›n kapand›¤› ABD’de Goldman Sachs gibi hükümetin ilgisine mazhar olmufl inans tekelleri büyük oranl› kar art›fllar› aç›klad›lar egemenli¤inin bir di¤er aya¤›, tüketim merkezi olma özelli¤i de kredi mekanizmalar›n›n çöküflüyle ve son 26 y›l›n zirvesine yükselen iflsizlik oran›yla beraber geriliyor. ABD gerilerken iktisadi olarak yükselen BRIC ülkeleri (Brezilya, Rusya, Hindistan ve Çin) emperyalist kapitalist sistemde daha fazla söz hakk› talep ediyorlar. 2007-2008 y›llar›nda En büyük 500 Çok Uluslu fiirket’in (ÇUfi) köken ülkeleri bu talebin nesnel dayana- 50 Bu durumun en aç›k örne¤i BRIC ülkeleri taraf›ndan s›k s›k dile getirilen, “dolar›n yerine uluslarüstü bir küresel rezerv birimi yarat›lmas›” istekleri ve bu ba¤lamda IMF’nin yeniden yap›land›r›lmas› tart›flmalar›nda gözlemlenebiliyor. Çin hükümeti dolar›n yerine IMF’nin hesap birimi olarak kulland›¤› ve bugüne kadar sadece “rezerv para” olarak kullan›lan (dolafl›ma girmeyen) SDR’nin (Special Drawing Rights), uluslararas› parasal sistemin merkezine yerlefltirilmesini istemektedir. Bu noktada SDR kurunun nas›l hesaplanaca¤› kritik bir tart›flma haline gelmektedir. IMF’nin ilk kuruldu¤unda SDR’nin de¤eri 0,888671 gram saf alt›na eflit olarak belirlenirken, bu ayn› zamanda ABD dolar›n›n Bretton Woods Sistemi’ndeki sabit de¤eri olarak kabul ediliyordu. 1973’te Bretton Woods sisteminin çökertilmesiyle ABD dolar›, Alman Mark›, Frans›z Frank›, Britanya Poundu ve Japon Yeni’nin oluflturdu¤u bir sepet üzerinden belirlenmeye bafllan›rken SDR’nin alt›n ile olan ba¤›n›n kopar›lmas› ABD’ye s›n›rs›z bir senyoraj hakk›2 tan›m›flt›. Ülkelerin IMF’den SDR karfl›l›¤› talep etti¤i dolarlar, ABD taraf›ndan herhangi bir gerçek ekonomik de¤ere yaslanmadan bas›labilmekteydi. AB süreci ile SDR’nin de¤eri, ABD Dolar›, Euro, Britanya Poundu ve Japon Yeni’nin oluflturdu¤u bir sepet üzerinden belirlenmeye bafllad›. Ancak SDR, dolafl›mdaki bir para olmad›¤› için, daima SDR’nin ABD dolar› karfl›l›¤› üzerinden uluslararas› parasal ifllemler yürütüldü; yani ABD’nin karfl›l›ks›z dolarlar› karfl›l›k kazand›. Bu aç›dan bak›ld›¤›nda SDR’nin dolara alternatif ayr› bir KR‹Z para olarak ortaya ç›kmas› ABD taraf›ndan kabul edilemeyecek bir öneridir; bu öneri ancak dolar›n uluslararas› piyasalarda alafla¤› edilmesiyle hayata geçirilebilir. Fakat bu önerinin bafl›n› çeken BRIC ülkelerinin toplamda 2.8 trilyon dolarl›k rezervleri ile dünyadaki tüm dolarlar›n yüzde 42’sini elinde tutuyor olmas›, hem güçlerini hem de dolar› neden hemen “afla¤›ya alamad›klar›n›” aç›klamaktad›r. Ya da bu ülkelerin sermaye birikiminin ABD’nin senyoraj hakk›yla teminat alt›na al›nm›fl tüketici gücünü tatmin etmeye dayal› olmas›, sistemde bugünden yar›na radikal de¤ifliklikler yaflanmas›n› engellemektedir. Bu koflullar alt›nda BRIC ülkeleri zaman zaman Euro alternatifini öne ç›karmakta, en fazla kendi aralar›ndaki ticarette dolar kullanmamay› tart›flabilmekte ya da karfl›l›ks›z dolar›n SDR karfl›l›¤›n› belirleyecek sepette kendi paralar›n›n da yer almas›n› isteyebilmektedir. Bu noktada baflta IMF olmak üzere emperyalist kuru- lufllar›n yeniden yap›land›r›lmas› sürecini abart›l› biçimde “Çok kutuplu istikrarl› bir dünya sistemine geçifl” olarak tan›mlamak da yan›lt›c› ça¤r›fl›mlara yol açabilmektedir. Ancak kapitalist sistemin egemenlik sorunlar›n›n giderek t›rmand›¤› da aç›kt›r. ‹çinde bulundu¤umuz konjonktür kapitalist sistemin egemenlik sorunlar›n›n yafland›¤› ve bu yüzden sürece etkili merkezi müdahaleler yap›lamad›¤› 1929 sonras› konjonktüre benzemektedir, ancak bir önemli farkla: Sistemde yeni bir hegemonik güç belirmemekte, sistem giderek bir “fetret devri”ne sürüklenmektedir. Bu aç›dan baflta IMF olmak üzere emperyalist kurulufllar›n yeniden yap›land›r›lmas› tart›flmalar›, bu tarihi dersin haf›zalarda edindirdi¤i yer nedeniyle gündeme gelmektedir. 2007 y›l›nda elindeki alt›nlar› elden ç›kartmaya, kadro azaltmaya ve d›fl bürolar›n› kapatmaya bafllayan IMF’nin G20 zirvesiyle mezar›ndan hortlat›lmas›, sürece merkezi müdahale ihtiyac›ndan kaynaklanmaktad›r. Ancak bu projenin ABD gerilerken iktisadi olarak yükselen BRIC ülkeleri (Brezilya, Rusya, Hindistan ve Çin) emperyalist kapitalist sistemde daha fazla söz hakk› talep ediyorlar. En büyük 500 Çok Uluslu fiirket aras›nda Çin, Rusya, Brezilya ve Hindistan kökenli çok uluslulardan listeye girenlerin say›s› 35’ten 74’e ç›k›yor ve bu art›fl›n bafl›n› Çin çekiyor. 51 KR‹Z Çin’in en büyük baflar›s›, eme¤in de¤ersizlefltirilmesi sürecinin en iyi yönetildi¤i ülkelerden birisi olmas›, “kullan›l›p at›lan iflçiler”in anavatan› haline gelmesidir. Günde 16 saate yak›n sürelerde, güvencesiz, ölümüne çal›flt›r›lan iflçilerin ve giderek yoksullaflan k›r emekçilerinin 3 ayda gerçeklefltirdi¤i 58 bin direnifl, ‘Çin rüzgar›n›n biçti¤i f›rt›na’ olarak kay›tlara geçmektedir. merkezinde, Obama’n›n emperyalistler aras› daha fazla ifl birli¤ini vaat eden siyaseti oldu¤u da unutulmamal›d›r. ABD kimi mevzi kay›plar›n› göze alarak uluslararas› sistemdeki egemenli¤ini sürdürmeye çal›flmaktad›r. Kriz döneminde büyümeyi sürdüren Çin’in “yeni ve daha bar›flç›l bir dünyada” ekonomik güce (yumuflak güce) dayal› bir hegemon aday› oldu¤u iddias› ise asl›nda neden k›sa ve orta vadede hegemon aday› olamayaca¤›n› ifade etmektedir. Zira askeri güç emperyalist-kapitalist sistemin egemenli¤inin olmazsa olmaz›d›r ve ABD’nin devasa askeri güç birikimi ve yeni “yat›r›mlar›” göz önüne al›nd›¤›nda, Çin’in veya Rusya’n›n bu konuda kat etmesi gereken daha çok yol vard›r. Ayr›ca bir önceki egemenlik devrine bak›ld›¤›nda, ABD’nin ekonomik gücünün üstünlü¤ü sayesinde Britanya’dan hegemon rolünü devralmas› 2 yüzy›l sürmüfltür ve dünya savafllar›n› atom bombas›yla “bitirdikten” sonra ABD egemenli¤i tesis edilebilmifltir. Daha da önemlisi, hegemonik güç olarak “fetret devrini” sona erdirmenin yolu, emekçi s›n›flar ve ezilen haklar› zapturapt alt›na alma yetene¤ini göstermekten geçmektedir. ‹ngiltere’nin klasik sömürgecilikle, ABD’nin yeni sömürgecilikle ve nihayet neoliberal yeni sömürgecilikle sa¤lad›¤› egemenli¤i mümkün k›lan, sermaye birikimi önündeki engelleri kald›r›rken oluflan tepkileri zor ve r›za mekanizmalar›yla etkisiz hale getirme iddialar›d›r. Bugün hiçbir gücün tek bafl›na bu iddiay› gö¤üslemesi mümkün görünmemektedir, Öne ç›kan aktörler, seçenekler ve krizleri… Krizle beraber derinleflen emperyalist sistemdeki egemenlik sorunlar›, yeni hegemon aday› olarak Çin ve Rusya’n›n an›lmas›na neden oluyor. Körfez ülkeleri, Hindistan ve Brezilya ise bu “fetret devri” ortam›nda emperyalist kapitalist sistemin hiyerarflisi içinde yukar› do¤ru ad›mlar atan “büyük ekonomik güçler” olarak ifade ediliyor. ABD ve Avrupa merkezli “bat› kapitalizmi”ne karfl› “do¤u kapitalizmi”nin yükselifli gibi tart›flmalar ile çok kutuplu yeni bir dönem aceleci biçimde mufltulan›yor. Bütün bu spekülatif tart›flmalar›n ötesinde, bu güçlerin öne ç›k›fl›n›n kapitalist birikim aç›s›ndan temellerinin anlafl›lmas› ve geleneksel emperyalist merkezlerin yapaca¤› karfl› hamlelerin ipuçlar›n›n aranmas›, halk s›n›flar›na dayat›lmas› muhtemel krizden ç›k›fl seçenekleri hakk›nda fikir verecektir. Hegemonya ancak ve ancak “sermayenin en güçlü ve en ileri görüfllü fraksiyonu” önderli¤inde kurulabilir. Bu fraksiyonlar›n oluflumunu zembille inen bir kurtar›c› olarak gökte de¤il, kriz öncesinde belirmeye bafllayan e¤ilimlerde aramak gerekmektedir. Kriz bu hegemonik gücün ipleri devrald›¤› bir geçifl sürecidir. ‹flte bu yüzden öne ç›kan aktörlerde örnek gösterilen sermaye birikim süreçleri ve geleneksel güçlerce öne ç›kar›lan seçenekler, daha sonras›nda güç dizgesi nas›l flekillenirse flekillensin, önümüzdeki döneme dair bir fikir verecektir. Ayr›ca bu seçeneklerin flimdiden belirmeye bafllayan krizleri de devrimci ç›k›fl kanallar›n› gösterecektir. ‹lk olarak son süreçte öne ç›kan ülkelere bakarsak; bu 52 KR‹Z ülkelerdeki sermaye birikiminin ve yüksek büyüme oranlar›n›n üzerinde yükseldi¤i temel özelliklerden biri, neoliberal emek rejiminin en vahfli koflullar›nda çal›flmaya mahkum edilmifl milyonlar›n kan›n› emen büyük bir proleterlefltirme sürecini baflar›yla hayata geçirmifl olmalar›d›r. ‹kinci en önemli özellik ise, madencilik, enerji ve g›da sektörlerinde yo¤unlaflan tekellerin do¤an›n s›n›rlar›n› zorlayan faaliyetleridir. Örne¤in, Çin’in en büyük baflar›s›, neoliberal eme¤in de¤ersizlefltirilmesi sürecinin en iyi yönetildi¤i ülkelerden birisi olmas›, “kullan›l›p at›lan iflçiler”in anavatan› haline gelmesidir. Günde 16 saate yak›n sürelerde, güvencesiz, ölümüne çal›flt›r›lan iflçilerin (Çin’de y›lda ortalama 100 bin kifli ifl kazalar›nda hayat›n› kaybetmekte) ve giderek yoksullaflan k›r emekçilerinin 3 ayda gerçeklefltirdi¤i 58 bin direnifl, ‘Çin rüzgar›n›n biçti¤i f›rt›na’ olarak kay›tlara geçmektedir. Çin giderek artan enerji ihtiyac›n›n çözümünde yüzde 80 oran›nda kömür reaktörlerini kullanmaktad›r ve enerji üretim maliyetlerini düflük tutma kayg›s› nedeniyle günde ortalama 1015 iflçi madenlerde hayat›n› kaybetmektedir. Ülkede, kapitalizmin do¤aya verdi¤i tahribat sonucunda havan›n ve suyun kirlenmesi yüzünden her y›l yüz binlerce insan yaflam›n› yitirmektedir. Ekonomisi büyük oranda ihracata dayal› olan Çin’de küresel kriz nedeniyle yaflanan iflsizlik ve artan köye dönüfllerin etnik çat›flma fleklinde tezahür eden sonuçlar› ise Uygur’da yüzlerce kiflinin öldü¤ü olaylarla a盤a ç›kmaktad›r. Yoksulluk içerisinde k›vranan Sudan’› parselleyerek ad›n› duyuran Çin’in dev petrol flirketi Petrochina ise, May›s 2009 itibar›yla dünyan›n en büyük flirketi taht›na oturmaktad›r ve g›da krizini tetikleyen bioyak›t sektörüne de h›z- la girifl yapmaktad›r. Küresel fabrikalar› besleyen enerji tedarikçili¤i ile öne ç›kan Rusya ise bir taraftan Kafkaslar’da enerji ak›fl›n› denetim alt›na alacak sa¤lam ad›mlar atarken, bir taraftan Asya ve Kafkaslar için ciddi bir proleterlefltirme yata¤› olarak göze çarpmaktad›r. Sadece baflkent Moskova’da 2 milyona yaklaflan göçmen iflçi inflaat, otomotiv ve tekstil sektörlerinde istihdam edilmektedir. 12 saate varan çal›flma saatleri ve a¤›r çal›flma koflullar› alt›nda ezilen göçmen iflçiler, sertlefltirilen göçmenlik yasalar›yla denetim alt›na al›nmaya çal›fl›lmaktad›r (Örne¤in 2008’de 118 bin olan Türkiyeli iflçi say›s›n›n 2009’da 4 bine düflmesi sadece krizle de¤il, yasalar›n sertleflmesi sonucu kay›t d›fl› çal›flt›rma biçimlerinin yayg›nlaflmas›yla da aç›klan›yor). Rusya’daki 7 milyonu aflan iflsiz say›s› göçmen iflçilere yönelik faflizan uygulamalar›n artmas›na neden olmaktad›r. Ülke iflsizlik, ücretlerin ödenmemesi, fabrikalar›n kapat›lmas› gibi nedenlerle s›k s›k göçmen ve Rusyal› iflçilerin eylemleriyle sars›lmaktad›r. Büyük sanayi kentlerini birbirine ba¤layan otobanlar›n kesilmesi giderek yayg›nlaflan eylem biçimleri olarak öne ç›karken, intihar ve açl›k grevleri de görülmeye bafllanm›flt›r. Almanya’n›n Opel otomotiv flirketinin kontrolünü ele geçirmeye haz›rlanan Rus araba imalatç›s› GAZ Grubunun 5,800 iflçisini iflten ç›kartmas› büyüyen devin “yumuflak karn›n›” göstermektedir. Emperyalist sistemde “bafla oynad›¤›” öne sürülen Çin ve Rusya d›fl›nda, baz› yükselen ekonomilerde de benzeri özellikler göze çarpmaktad›r. 2007 Sat›n Alma Gücü paritesi dikkate al›narak dünyan›n dördüncü büyük Sömürgeci haydutlar› kovaca¤›z! Uluslararas› Para Fonu (IMF) ve Dünya Bankas›’n›n (DB) ortak toplant›s› bu y›l 6-7 Ekim 2009 tarihleri aras›nda ‹stanbul’da yap›lacak. Kapitalizmin küresel krizinin ana gündemi oluflturaca¤› toplant›larda, çok uluslu kapitalist flirketlerin, emperyalist devletlerin temsilcileri ve bürokratlar› krizin yükünü emekçilerin s›rt›na daha fazla y›kacak ve milyarlarca insan›n hayat›n› karartacak politikalar›n kararlar›n› ‹stanbul’da alacaklar. Uluslararas› finans kurulufllar›n›n zirvesi olan ve her y›l gerçeklefltirilen IMF – DB toplant›lar›, üç y›lda bir ABD d›fl›nda yap›l›yor. ABD d›fl›nda yap›lan IMF – DB toplant›lar› 2000 y›l›nda Prag’da, 2003’te Dubai’de 2006’da ise Singapur’da gerçeklefltirildi. ‹simleri beraber an›lan bu kardefl kurumlar›n kuruluflu ‹kinci Paylafl›m Savafl›’na kadar uzanmaktad›r. ‹kinci Paylafl›m Savafl› s›ras›nda Temmuz 1944’te ABD’nin küçük bir kasabas› olan Bretton Woods’ta toplanan Birleflmifl Milletler konferans›nda uluslararas› ticaret ve finans sistemini düzenlemek amac›yla ‹ngiltere IMF, DB ve Uluslararas› Ticaret Örgütü’nün kurulmas›n› önerdi. ABD’nin önerisiyle IMF ve DB’n›n kurulmas›na karar verildi ve bu iki kardefl kurum savafl sonras› uluslararas› tekellerin ç›karlar›n› korumak üzere 1946 y›l›nda fiili olarak ABD’de çal›flmalar›na bafllad›. 1948 y›l›nda GATT (Gümrük Tarifeleri ve Ticaret Genel Anlaflmas›) görüflmeleri bafllad› ve görüflmelerin belli bir düzeye getirilmesiyle 1995 y›l›nda üçüncü kardefl Dünya Ticaret Örgütü (WTO) kuruldu. Kuruluflundan bugüne emperyalist devletlerin ve uluslararas› tekellerin ç›karlar›n› dünya genelinde korumay› amaçlayan bu iki kurum hükümetlere ve meclislere kabul ettirdikleri uygulamalarla, emekçilere iflsizlik, yoksulluk ve örgütsüzlük sundu. IMF yap›sal uyum programlar› ile ödeme güçlü¤ü çeken ülkelerde uluslararas› tekellerin ç›karlar› do¤rultusunda e¤itimin, sa¤l›¤›n, suyun, enerjinin, tar›m›n piyasalaflt›r›lmas›na önayak oldu. Dünya Bankas› ise kalk›nma projeleri ad› alt›nda geliflmekte olan ülkeleri dünya emperyalist-kapitalist sistemine daha fazla ba¤layacak politikalara uygun projeler dayatma görevi üstlendi. Hükümet, IMF-DB toplant›lar›na kat›lacak 13 bin kifli için yüksek düzeyde güvenlik sa¤layaca¤›n› duyurdu. 2004 y›l›ndaki NATO toplant›s›nda uygulanan devlet terörünün bir benzeri yine bizi bekliyor olacak. Emperyalist soyguncular ise ülkemizin düflündükleri gibi dikensiz bir gül bahçesi olmad›¤›n› görecek! 53 KR‹Z ekonomisi noktas›na yükselen Hindistan ise, hizmetler sektörüne ald›¤› yabanc› sermaye ile öne ç›karken, beyaz yakal›lar›n iflçileflmesinin ve hizmetlerin ticarileflmesinin pilot ülkesi durumundad›r. Ülkede IT (Bilgi Teknolojisi) ve BPO (‹fl Süreci Tafleronlu¤u) alan›nda boy gösteren flirketlerin yüzde 60’› Goldman Sachs, Washington Mutual, Citigroup, Bank of America, Morgan Stanley and Lehman Brothers gibi ABD’nin finansal tekelleri ad›na çal›flmaktad›r. Özellikle bilgisayar hizmetleri sektöründe y›ll›k cirosu bu y›l 40 milyar dolar› geçen Hindistan’da 830 milyon kifli günde 2 dolardan az gelirle yaflam savafl› vermektedir. Hindistan’›n gözbebe¤i sektörlerinden olan ihracata yönelik tar›ma geçifl ile çok uluslu tohum tekellerinin ve finans kapitalin borç tuzaklar›n›n a¤›na düflürülen köylülerde intiharlar yayg›nlaflmaktad›r. Ülkede 1997-2007 y›llar› aras›nda intihar eden çiftçilerin say›s› 200 bine yaklaflm›flt›r. Çiftçi intiharlar›n›n en çok oldu¤u eyalet ise, ironik bir biçimde, yükselen finans merkezi Mumbai Borsas›’na ev sahipli¤i yapan ve 21 ayr› dolar milyarderi bar›nd›ran Maharashtra eyaletidir. Yeni finans merkezi Mumbai kenti, ayn› zamanda sermayenin kentsel talan›n›n da tavan yapt›¤›, yoksullar›n evsizlefltirildi¤i bir kent olarak öne ç›kmaktad›r. Bir di¤er cazibe merkezi, Körfez ülkelerinin ekonomik ç›k›fl› da sadece bir dönem fliflen petrol fiyatlar›nda de¤il, Pakistan’dan, Bangladefl’ten, Hindistan’dan, M›s›r’dan, Filistin’den ve Lübnan’dan gelen, hiçbir vatandafll›k hakk›na sahip olmayan milyonlarca proleterin al›n terine dayal›d›r. Bu aç›dan Körfez tüm bölge için önemli bir proleterlefltirme yata¤› olarak öne ç›kmaktad›r. Örne¤in Dubai’de çal›flan iflçilerin %80-90’› hiçbir güvencesi ve hakk› olmayan göçmen iflçilerdir. Bölgenin ihracat merkezi olan M›s›r’›n y›ld›z›n›n yükselmesinin bir nedeni de borsas›n›n yüzde 50’sini elinde tutan Körfez sermayesidir. Ancak M›s›r’daki parlayan y›ld›z›n göstermedi¤i gerçeklik, günde 2 dolar›n alt›nda gelirle yaflam savafl› veren 15 milyon M›s›rl›, gizledi¤i devrimci ç›k›fl potansiyeli ise son 6 ayda patlak veren ve ço¤unlu¤u fiili militan direnifller olarak örgütlenen 60’›n üzerinde grevdir. Emekçilerin kan› ve al›n teri üzerinden biriken Körfez fonlar›, bugün ABD ve ‹ngiltere’nin dev finans tekellerinin imdad›na yetiflmektedir. Brezilya ise Latin Amerika’da bölgesel bir ekonomik güç olarak öne ç›kmaktad›r. Uruguay’›n temel sektörü et endüstrisinin yüzde 50’sini ele geçiren, Bolivya’daki petrol ve gaz kaynaklar›n›n yar›s›na yak›n›n› iflleten, Peru’daki fosfat ve çinko madenlerini elinde tutan, Paraguay’›n ihracata yönelik soya fasulyesi üretiminin %95’ini kontrol eden Brezilya, ayn› zamanda bioyak›t 54 üretiminde ABD ile beraber bafl› çekmektedir. Enerji ve tar›m tekellerinin sürdürdükleri bioyak›t ataklar› küresel g›da krizine ve k›r emekçilerinin h›zla proleterleflmesine zemin haz›rlamaktad›r. May›s ay›nda Türkiye Petrolleri Anonim Ortakl›¤› ile Brezilya petrol flirketi Petrobras aras›nda Karadeniz'de petrol arama üzerine bir anlaflma imzalanm›flt›r. Brezilya bugün IMF ve Dünya Bankas›’na fon vermeye haz›rlanmakla övünürken, bu “baflar›s›”n› IMF ve Dünya Bankas› programlar›yla kentlerin etraf›nda biriken ucuz emek ordusuna borçludur. Ancak kriz Brezilya’da da oyunu bozuyor. ‹hracata yönelik büyüyen Brezilya ekonomisinin kriz ile beraber küçülmeye bafllamas›yla yükselen iflsizlik, sosyal liberal sentezci Lula’n›n bugüne kadar muhalefeti sat›n almaya yeten seçmeci sosyal politikalar›n›n yetersizleflmesine neden olacakt›r. 2009 y›l›n›n fiubat ay›nda yükselen finans merkezi Sao Paolo’daki bir gecekondu mahallesinde “suça karfl› mücadele” ad›na yap›lan operasyona bir gencin öldürülmesi üzerine patlak veren isyanda, yafllar› 14 ile 29 aras›nda de¤iflen 20 çocu¤un ve gencin katledilmesi, bu öngörüyü kuvvetlendirmektedir. Emperyalist merkezlerde sert rüzgarlar esiyor Kriz sürecinde giderek sertleflen rekabet koflullar› karfl›s›nda, “do¤unun parlayan y›ld›zlar›”n›n en vahfli emek rejimi uygulamalar›, emperyalist merkezlerde bugüne kadar belirli bir çekirdek iflçi s›n›f›n› da hedef alacak flekilde geniflletilmektedir. Bugüne kadar k›smen varl›¤›n› koruyan güvenceler de ortadan kalkmakta, ayr›cal›klar› korumaya yönelik geleneksel sendikal çizgi umut olmaktan ç›kmakta, “iflçi aristokrasisinin krizi” derinleflirken sokaklarda eme¤in sesi duyulmaya bafllamaktad›r. ABD’de GM’nin hükümete devrinden sonra, Obama’n›n talimat›yla flirketin rasyonallefltirilmesi ad› alt›nda sendikan›n tasfiyesi, sa¤l›k harcamalar›n›n k›s›tlanmas›, esnek çal›flma modellerinin gelifltirilmesi gibi eme¤i de¤ersizlefltirme ata¤›na geçilmesi önemli bir iflarettir. ABD’de hem kamuda hem de özel sektörde s›kça yaflanmaya bafllanan ücret kesintileri iflçi eylemlerine neden olmaktad›r. Sadece ABD’de de¤il Avrupa’da, Avusturalya’da ve Kanada’da hem özel sektörde hem de kamu hizmetlerinde ücret kesintileri, iflten ç›karmalar, esneklefltirme-güvencesizlefltirme ad›mlar› karfl›s›nda grevler ve direnifllerin giderek yayg›nlaflt›r›lmas›, geleneksel emperyalist merkezlerde görece güvenceli çal›flanlardan göçmen iflçilere kadar tüm emekçi s›n›flar› hedef alan büyük bir “rekabet gücü” sald›r›s› yafland›¤›n› göstermektedir. KR‹Z Amerika’da, Avrupa’da ve Avusturalya’da hem özel sektörde hem de kamu hizmetlerinde ücret kesintileri, iflten ç›karmalar, esneklefltirmegüvencesizlefltirme ad›mlar› karfl›s›nda grevler ve direnifllerin giderek yayg›nlaflmas›, geleneksel emperyalist merkezlerde görece güvenceli çal›flanlardan göçmen iflçilere kadar tüm emekçi s›n›flar› hedef alan büyük bir “rekabet gücü” sald›r›s› yafland›¤›n› göstermektedir Durumun en trajik yan› bu sald›r›lar yaflan›rken yeni bir Keynesçi dönemin bafllayaca¤›na, hatta bu dönemin Keynesçili¤i’nin çevreci yönelimi de olaca¤›na dair kehanetlerin, miad› dolmak üzere olan sendika bürokrasileri taraf›ndan hala umut olarak sunulmas›d›r. Merkez ülkelerde, hem egemen s›n›flar kat›nda hem de sendikal bürokrasi içinde önümüzdeki döneme dair üç vurgu öne ç›kmaktad›r: Finans›n denetim alt›na al›nmas›, yeflil ekonomi ve Keynesçili¤in geri dönüflü… Finansal tekelleflmeye bir ad›m daha Sermaye kesimlerinin ve onlar›n organik ayd›nlar›n›n kriz üzerine yürüttükleri tart›flmalar›n merkezinde spekülatörlerin açgözlülü¤ü, bankalar›n afl›r› risk ifltah›, derecelendirme kurulufllar›n›n yolsuzluklar› gibi vurgular öne ç›k›yor ve finansal denetimin art›r›lmas› üzerine genel bir konsensüs olufluyor. Elbette krizi denetimsizlikle aç›klamak, k›zam›k hastas›na “yüzünde k›rm›z› benekler ç›kt›¤› için hastas›n” demekle benzer bir yaklafl›md›r ve zaten bu tart›flmalar› yürütenler aç›klay›c› olmak gibi bir dertle hareket etmemektedir. Denetim, düzenleme ve buna uygun küresel mekanizmalar›n kurulmas› talebi tekelci mali sermayenin stratejik bir ad›m›d›r. Türkiye’de neoliberal dönüflümün yürütücülü¤ünü yapan Kemal Dervifl’ten, spekülatör George Soros’a, Bill Gates’e kadar genifl bir yelpazenin, krizin kayna¤› olarak a¤›z birli¤i etmiflçesine finansal sistemdeki denetim eksikli¤ini göstermesi tesadüf de¤ildir. ABD’de ‘Finansal ‹stikrar Denetleme Kurulu’ kuruldu¤u bir dönemde, G20 zirvesi karar›yla küresel “Finansal ‹stikrar Kurulu”nun çal›flmalar›na bafllamas› manidard›r. Denetim, düzenleme ve standartlaflt›rma, piyasaya girifllerin çeflitli mekanizmalarla s›n›rland›r›lmas› ve dolay›s›yla tekellerin egemenli¤inin pekiflmesi anlam›na gelmektedir. Son krizin orta büyüklükteki finansal oyuncular›n› piyasadan süpürdü¤ü s›r de¤ildir. Kurallar› s›k›laflt›r›lm›fl mali piyasalar, piyasa anarflisinin çözümü olarak tekelleflmeyi h›zland›racak, giderek sadece büyük oyuncular›n serbest avlanma alan› haline gelecektir. G20 ve IMF etraf›nda kurulaca¤› savunulan bu mekanizmalar, elbette ki finansal piyasalardaki güç iliflkileri üzerinden flekillenecektir ve en büyük finansal tekeller bu süreçten avantajl› ç›kman›n hesaplar›n› yapmaktad›r. Daha da önemlisi, finansal düzenleme ad›na at›lan ad›mlar, kriz sonras› h›z kazanan yüksek finans yanl›s› devlet müdahalelerinin küresel düzeyde merkezileflmifl yap›larla desteklenmesi, tekelleflmifl ulusötesi iktidar ayg›tlar›yla sürdürülebilir hale getirilmeye çal›fl›lmas›n› ifade etmektedir. ‹kinci Dünya Savafl›’n›n ard›ndan Bretton Woods anlaflmas›yla kurulan IMF ve Dünya Bankas›’n›n, tekelci sermaye için ifllevi ne ise, IV. Bunal›m Dönemi’nin zorlu günlerinde bu yap›lar›n ve yeni kurulacak olanlar›n tekelci mali sermaye için anlam›n›n o olmas› beklenmektedir. Tüm bu düzenlemelerin yeni bir Bretton Woods süreci olarak adland›r›lmas›n›n böylesi bir anlam› vard›r. Yeni oluflturulan Finansal ‹stikrar Kurulu bu noktada önemli bir örnektir. Kurulun üyelerinin büyük bir bölümü ülkelerin özerk merkez bankas› ve finans düzenleme kurullar›n›n yöneticileri, IMF, Dünya Bankas›, OECD temsilcileri gibi hal- 55 KR‹Z ka hesap verme zorunlulu¤u olmayan “teknokratlar”dan oluflmaktad›r. Böylece tekelci mali sermayenin tek tek ülkelerde, halk›n siyasi müdahalesinden ar›nd›r›lm›fl finansal üst kurullar vas›tas›yla sa¤lanan egemenli¤inin merkezileflmesi sa¤lanmakta, bu tekelleflme sürecinin kapitalist sistemin anarflik yap›s›na çözüm olaca¤› ümit edilmektedir. ler geri ödenemez ve beklenen faiz gelirleri de realize olmaz. Bu aç›dan kapitalist birikim her zaman belirsizliklerle maluldür. Sanayi sermayesinin en ilkel halinden günümüzün tekelci mali sermayesine kadar, sermaye birikimi spekülasyona (ancak giderek büyüyen-büyümek zorunda olan ve en sonunda sistemin ana karakteri olarak tan›mlanan spekülasyona) dayal›d›r. Son dönemde IMF ve Dünya Bankas› gibi uluslararas› kurumlar›n yönetimlerinin, kendilerine neoliberal/muhafazakar demeyen, Keynesçi vurgular› olan kesimlerce devral›nmas›na afl›r› bir önem atfedilerek, bu kurumlar›n daha üretken ve eflitlikçi bir dünya yaratarak krizi aflmada etkili rol oynayabilece¤ini söyleyenlerin say›s› da az de¤ildir. Bu safça iyimserli¤in arkas›nda, neoliberal dönüflümün ve finanslaflma, hizmetleflme gibi e¤ilimlerin yap›sal-tarihsel gerekçelerini, sistemin zorunluluklar›n› göz ard› ederek, ekonomi politikalar›yla belirlenmifl tercihlerin, kötü spekülatörlerin oyunu olarak kabul edilmesi yatmaktad›r Kapitalizmin tekelci aflamas›nda ise afl›r› birikim sorunu daha da derinleflir. Finanslaflman›n ve askerileflmenin art›fl e¤ilimi, bu sorunun “çözümü”ne dair getirilen çeflitli çözümlerdir. Finans kapitalin, kapitalist üretim sürecinin tüm devrelerinin (üretim, dolafl›m…) efendisi haline gelifli, “spekülasyoncu kötü kapitalistlerin”, belirli stratejik oyunlarla “üretken iyi kapitalistleri alt etmesi”nin de¤il, sistemin tarihsel evriminin kaç›n›lmaz sonucudur. Bu aç›dan yaflad›¤›m›z kriz, kapitalizmin 70’lerde iflin içinden ç›k›lmaz hale gelen afl›r› birikim krizi karfl›s›nda 30 y›ld›r giderek derinleflen e¤ilimlerin bir sonucudur. Spekülasyon, kapitalist sistemdeki ar›zi bir sapma de¤il kapitalizmin tarihsel e¤ilimlerinin kaç›n›lmaz k›ld›¤› bir sonuçtur. Öncelikle flunu belirtmek gerekir ki, kapitalizm her zaman spekülasyoncudur ve bu karakterinin temeli üretimin piyasa (de¤iflim de¤eri) için yap›lmas›d›r. Kapitalist, üretilen metalar›n kârla sat›labilece¤i beklentisi ile yat›r›m yapar. Bu spekülasyon yerine gelmezse, metalar sat›lmazsa, kar realize olmaz, makineler durur, iflçiler iflten ç›kart›l›r. Bunun da ötesinde al›nan kredi- Unutulmamas› gereken bir di¤er önemli nokta da, kapitalizmin mekansal genifllemesi ve toplumsal iliflkilerin en derinlerine kadar uzanmas›n›n finanslaflmayla yarat›lan köpükler sayesinde gerçekleflti¤idir. (Tüketici köpü¤ü, teknoloji köpü¤ü, konut köpü¤ü, g›da köpü¤ü vs…) Bu aç›dan bak›ld›¤›nda finanslaflmadan vazgeçmek, sermayenin yeni birikim alanlar›na nüfuz etmekten vazgeçmesi, yani kendini inkar etmesi anlam›na gelecektir. 56 KR‹Z Bu yüzden spekülasyonun elefltirisi, onu sistemi içten kemiren bir virüse dönüfltüren toplumsal üretim iliflkileri ve bu iliflkilerin üzerinde yükselen emperyalist-kapitalist sistemin elefltirisi fleklinde olmak zorundad›r. Üretim ve finans›n “daha iyi” entegrasyonunu istemek anlam›nda sürdürülen spekülasyon elefltirisi, bu do¤rultuda üretilen çeflitli egemen s›n›f projelerine entegre olmaya mahkumdur. (Uluslararas› denetimin artt›r›lmas›, kredilerin daha s›k›laflt›r›lmas›, vergi cennetlerine dair k›s›tlamalar, devletçe desteklenen kredi garanti fonuyla bankalar›n üretken sektörlere daha rahat kredi sa¤lamas› vs…) Ancak nihayetinde kapitalizmde kredi üzerindeki belirsizli¤i ortadan kald›rman›n en bilinen yolu emek üzerindeki denetimin/egemenli¤in artt›r›lmas› ve yeni risksiz ya¤ma alanlar›n›n aç›lmas›d›r. Bu yüzden üretim ve finans›n entegrasyon sorunlar›n›n afl›lmas›na dair gelifltirilen düzen içi projelerin temeli paran›n emek (ve do¤a) üzerinde egemenli¤inin pekifltirilmesine dayanacakt›r. Örne¤in, özel istihdam bürolar›yla kölece kullan›l›p at›lan iflçilerden elde edilen art› de¤erin art›fl›, çevrilerek sermaye birikim alan› haline gitirilen su kaynaklar› ve afla¤›da daha ayr›nt›l› ele alaca¤›m›z “yeflil ekonomi”, finansal sistemin ve spekülasyonun üzerinde görece güvenle yükselebilece¤i ‘üretken altyap›’d›r. Bu e¤ilim yeni de de¤ildir. Neoliberalizmin en azg›n kurals›zlaflt›rma sald›r›lar›n›n yafland›¤›, esnek çal›flt›rma biçimlerinin yayg›laflt›r›l›p emek piyasalar› serbestlefltirilerek eme¤in güvencesizlefltirildi¤i, do¤an›n serbest ya¤mas›n›n h›z kazand›¤›, k›saca sermaye birikiminin önünde engel olan tüm düzenlemelerin kald›r›ld›¤› kurals›zlaflt›rma ça¤›nda, para piyasalar› özerklefltirilmifl merkez bankalar› eliyle daha s›k› denetim alt›na al›nmaya bafllanm›flt›r. Böylece sermaye d›fl› toplumsal kesimlerin siyasi etkilerinden ba¤›ms›zlaflm›fl kat› kurallara sahip iktidar tekelleri yarat›lm›flt›r. Bu tekelleflmifl iktidar yap›lar›, neoliberal yeni sömürgecilik döneminde eme¤in de¤ersizlefltirilmesini hedefleyen reçetelerin imzac›s› ve yap›sal dönüflüm programlar›n›n yürütücüsü olmufltur. K›sacas› neoliberalizm, di¤er piyasalar serbestlefltikçe para piyasas›n›n finansal sermayenin iktidar ayg›tlar› taraf›ndan daha fazla kontrol alt›na al›nd›¤› bir dönemdir ve bu gidiflat derinleflerek devam etmektedir. IMF’nin yeniden yap›land›r›lmas›, Finansal ‹stikrar Kurulu gibi giriflimler de bu e¤ilimin devam› olarak nitelendirilebilir. Bir ölüm kal›m savafl› olarak ‘yeflil ekonomi’ Emperyalist kapitalist sistem sadece ekonomik kriz ve egemenlik kriziyle sars›lm›yor. Bunlara efllik eden ve bunlarla iliflkili biçimde derinleflen enerji krizi ve ekolojik kriz (çevresel kriz) sermayenin ç›k›fl aray›fllar›na da damgas›n› vurmaktad›r. Özellikle geleneksel emperyalist merkezler aç›s›ndan bu süreçte ipleri yeniden eline alman›n yolu, sistemin çeflitli krizleri karfl›s›nda sermaye birikimini destekleyecek “ileri görüfllü” çözümler üretmekten geçmektedir. Finansal kriz karfl›s›nda küresel kurumlar›n yeniden düzenlenmesi sürecinde direksiyonu elinde tutmaya çal›flan geleneksel emperyalist merkezler, bir taraftan da ekolojik krize ve enerji krizine dair inisiyatif almaya çal›flmaktad›r. Bu nedenle ABD, Obama yönetimi ile beraber dünyadaki iklim de¤iflikli¤i ve enerji sorunlar›n›n çözümünde liderli¤i üstlenece¤ini ilan etmifltir. ‹ngiltere Baflbakan’› Brown da “resesyondaki ekonomiyi düzlü¤e ç›karmak için yeflil bir bütçe haz›rlad›klar›n›”, “‹ngiltere'yi elektrikle çal›flan otomobil üretimi ve ihracat›nda dünya lideri yapacaklar›n›” duyurmufltur. Tüm dünyada, enerji ve otomotiv tekellerinin sponsorlu¤unda haz›rlanan ‘yeflil ekonomi’ programlar› medya alan›nda yayg›nl›k kazanmaktad›r. Emperyalist merkezlerce “yeflil ekonomi” denilen fley, büyük oranda enerji temelini de¤ifltirmeye odaklanm›fl programlard›r. Enerji üretiminin en tepe noktas›nda oldu¤umuz ve fosil yak›tlar›n giderek tükendi¤i bir ça¤da, yeni enerji kaynaklar› için mücadele daha da önem kazanmaktad›r. Yeni enerji kaynaklar› için mücadele “çevrecilik” k›l›¤›na sokulmakta, ekolojik kriz ve enerji krizi ortak bir program etraf›nda f›rsata çevrilmeye çal›fl›lmaktad›r. Uluslararas› tekeci sermayenin akil adamlar› özellikle etanol (bioyak›t) ve su gibi ‘çevre dostu’ enerji kaynaklar›n›n ve bu enerjiyi tüketen sanayi kollar›n›n devlet taraf›ndan teflvik edilmesini istemekte, bu iste¤i “yeflil yeni düzen” olarak kavramsallaflt›rmaktad›r. Bu noktada, 1929 krizine karfl› ABD’nin yükselen sanayisinin devlet taraf›ndan desteklenmesi üzerine kurulu olan ve ABD egemenli¤inin temellerini atan New Deal program›na yap›lan at›f bofluna de¤ildir. Çevreyle dost oldu¤u iddia edilen, yenilenebilir enerji tüketen sektörler do¤al olarak ileri teknoloji kullanan dev yat›r›mlar› gerektirmektedir. Yenilenebilir enerji üretiminde bafl› çeken bioyak›t alan›nda da ABD merkezli (Çok Uluslu fiirketlerin) ÇUfi’lar›n önemli bir a¤›rl›¤› vard›r. Bu aç›dan bak›ld›¤›nda masumane bir ç›k›fl gibi görünen yukar›daki politikalar›n emperyalistler aras› mücadelede de önemli araçlar olarak kullan›ld›¤› görülmektedir. Eski emperyalist merkezler, devlet desteklerinden uluslararas› çevre standartlar› gibi numaralarla sera gaz› sal›n›m›nda dünyada birinci s›rada yer alan Çin gibi yeni emperyalist güçlere karfl› rekabet avan- 57 KR‹Z taj› sa¤lamay› hedefleyeceklerdir. Ayr›ca petrol ve do¤algaz kaynaklar› üzerinden sürdürülen mücadelede ‹ran ve Rusya gibi rakiplerine difl geçiremeyen, (‹ran’› devre d›fl› b›rakamayan, Kafkaslar’da Rusya karfl›s›nda sürekli mevzi yitiren) geleneksel emperyalist merkezler aç›s›ndan yeni enerji kaynaklar›n›n gelifltirilmesi daha da önem kazanmaktad›r. Bu geliflmeleri gören Çin de son dönemde yenilenebilir enerji kaynaklar›na yat›r›mlar›n› art›rmaya karar vermifltir. Cargill ve Dupont gibi g›da tekellerinin ard›ndan Morgan Stanley, Goldman Sachs, Societe Generale, Barclays, The Carlyle Group gibi finans ve Shell, BP, Total gibi petrol tekelleri de, özellikle enerji üretiminde kullan›lacak tar›msal yat›r›mlar›na h›z vermifllerdir. Ünlü spekülatör Soros’un da bu sektöre girmesi, büyük bir de¤ersizleflme tehdidi alt›nda panikle spekülatif balon aray›fl›na giren para sermayesinin yeni de¤erlenme alanlar›n› göstermektedir. Ancak tar›msal arazilerin giderek otomobillerin beslenmesi için kullan›lmas› tüm insanl›¤› açl›kla tehdit eden g›da krizini tetiklemektedir. Dünya Bankas›’n›n “gizli” tutulmaya çal›fl›lan bir raporuna göre, tekellerce “kusursuz f›rt›na” olarak adland›r›lan, 2002 ile 2008 fiubat› aras›nda g›da fiyatlar›nda yaflanan yüzde 140’l›k art›fl›n dörtte üçü bioyak›t projelerinden kaynaklanmaktad›r.3 Tekellerin buna yönelik de çözümü(!) var. Çok uluslu flirketler, sadece enerji de¤il, g›da krizini f›rsata çevirmek ad›na, GDO’lu ürünlere yönelik yat›r›mlar›n› da artt›rmaktad›rlar. Bütün yerel bitki türlerini tahrip eden 58 ve insan sa¤l›¤›n› tehdit eden GDO temelli tar›m, k›r yoksullar›n›n proleterlefltirilmesinin ve endüstriyel tar›ma geçiflin önemli bir ad›m›d›r.4 Duydu¤umuz, emperyalist tekellerin postal sesleridir ve bu postallar dünyan›n tamam›nda kapitalist tar›m› hakim k›lmak ad›na bir türlü tamamen elimine edemedikleri küçük çiftçi ve aile temelli tar›m›n üzerine üzerine yürümektedir. ABD’nin büyük finans kapital devi Rockefeller ailesinin ve Microsoft’un patronu Bill Gates’in bu alandaki ortakl›klar› h›zla yeni yat›r›mlara dönüflmektedir. Birçok yeni sömürge ülkesi ve özellikle de Afrika geneti¤i de¤ifltirilmifl tohumlar ve korkunç ölçülerde de¤ersizlefltirilmifl emek gücü üzerine kurulu sermaye birikim olanaklar› “yeflil devrim” slogan›yla tekellerin ifltah›n› kabartmaktad›r. Rockefeller ve Gates’in Afrika’da gerçeklefltirdikleri milyonlarca dolarl›k yat›r›m bu konuda çarp›c› bir örnektir. ABD hükümeti Afrikal› bilim adamlar›n› genetik mühendisli¤inde e¤itmek üzere burslar vermekte, ABD yard›m kuruluflu USAID ve Dünya Bankas› bölgede çeflitli biogüvenlik projelerine fon aktarmaktad›r. Tekeller Afrika baflta olmak üzere, birçok yeni sömürgede toprak kapatma faaliyetlerine h›z vermifllerdir.5 Tüm bu çabalar›n sonuç verdi¤i, dünya ekonomik krizinin göbe¤inde, sadece 3 ayl›k dönemde Mosaic Company'nin kâr›n›n 12 kat, Cargill'in kâr›n›n 2 kat, Archer Daniels Midland'›n kâr›n›n 1.5 kat artmas›ndan anlafl›lmaktad›r. Son dönemde stratejik olarak tar›m alan›na yönelen ABD’nin önde gelen yat›r›m bankas› Goldman Sachs da 2009 y›l›n ikinci çeyre¤in- KR‹Z de yüzde 33 oran›nda kar art›fl› bekledi¤ini aç›klam›flt›r. Yüksek kar oranlar›, Çin ve Körfez sermayesinin de Afrika ve Asya ülkelerinde toprak sat›n almaya bafllamalar›na neden olmufltur. Tüm bu geliflmeler olurken AKP hükümetinin GDO’lu ürünlere yönelik yasa tasar›s›n› Meclis’e getirmesi manidard›r. Ayn› dönemde, Economist’in Afrika’daki tar›m arazisi kapatma faaliyetlerine dair haberinde, 15 Nisan’da Cumhurbaflkan› Gül’ün de haz›r bulundu¤u bir toplant›da yap›lan anlaflmayla Bahreyn merkezli AgriCapital flirketinin Türkiye’den toprak ald›¤› iddias› gündeme gelmifltir. Belli ki, otomobil, enerji ve g›da tekellerini besleyecek tar›m alanlar› ve su kaynaklar› üzerinde hem emperyalistler aras›ndaki hem de ezilen halklarla tekeller aras›ndaki mücadele önümüzdeki döneme damgas›n› vuracakt›r. Eme¤in yeniden üretiminin s›n›rlar›n› sürekli olarak afla¤› çekerek birikimin süreklili¤ini sa¤layan neoliberal yeni sömürgecilik ça¤›, krizini do¤an›n s›n›rlar›n› zorlayarak ve milyarlarca kifliyi açl›k koflullar›na itecek “yeflil aç›l›m”larla aflmaya çal›flmaktad›r. Bir bütün olarak k›r›n sermaye birikimine uygun biçimlerde dönüfltürülmesi çabalar›, ekoloji ile emperyalist kapitalist ya¤ma düzeni aras›ndaki çeliflkiyi insanl›k ad›na “ölüm kal›m mücadelesi”ne dönüfltürmekte ve k›r› bu mücadelenin temel mekanlar›ndan biri haline getirmektedir. Neoliberal sald›rganl›¤›n ileri hamlesi: Yeni Keynesçilik Emperyalist kapitalist merkezler yeflil ekonomiye geçiflle beraber Keynesçili¤in dönüflünü de müjdeliyorlar. Kriz sürecinde devletlerin art›k ekonomik müdahaleleriyle birlikte yeni bir s›n›f uzlaflmas› döneminin bafllayaca¤›na dair çeflitli senaryolar da s›kça dile getirilmeye baflland›. Ancak olgular sermayenin uzlaflma de¤il, eme¤e karfl› sertleflen bir sald›r› siyaseti yürüttü¤ünü gösteriyor. Öncelikle, iflçi s›n›f›n›n önemli bir kesiminin sosyal ücreti de içeren geçmifl haklar›yla yeniden kuflat›ld›¤› de¤il, yukar›da da örneklendi¤i gibi, neoliberal dönem boyunca sökülüp at›lamayan kimi haklar›n tüm dünyada h›zla temizlendi¤i bir sürece tan›k oluyoruz. Çal›flman›n esnekleflmesi, eme¤in güvencesizleflmesi ve de¤ersizleflmesinde dibe do¤ru bir yar›fl yaflan›yor. Türkiye’de de devletin stajyer ad› alt›nda ücretsiz çal›flt›r›labilecek iflçilerin “harçl›klar›n›” ödemeyi üstlenmesi, köle eme¤ini yeniden gündeme getiren özel istihdam bürolar›n›n aç›l›fl› için düzenlemeler bu ba¤lamda gündeme geliyor. Neoliberalizme yap›lan “Yeni-Keynesyen” afl› ise yine neoliberal dönemde s›kça karfl› karfl›ya kald›¤›m›z “yüksek finans lehine devlet müdahaleleri”nin, Keynesyen dönemi ça¤r›flt›ran yöntemlerle çeflitlendirilmesinden ibarettir. Kurtarma operasyonlar›n›n yan› s›ra, teflvikler ve vergi imtiyazlar› gibi yat›r›m talebini art›racak maliye politikalar›, bütçe aç›klar›n› yeniden gündeme getirmektedir.6 Finansman› sermayeden karfl›lanmayan bütçe aç›klar› ise sermaye için büyük bir kar alan› açmaktad›r. Aç›klar›n finansman› için kamunun borçlanma gere¤i giderek artarken, devletler para basmalar›na ra¤men faizler yükselmektedir ve "risksiz" devlet ka¤›tlar› sermaye için daha cazip hale gelmektedir.7 Bu durum mali sermayenin ayakta kalan tekelleri için, “finansal korumac›l›k” da denilen bulunmaz bir konjonktürü ifade etmektedir. Finansal piyasalarda yaflanan elenmeler ve artan denetim nedeniyle faiz oranlar›n›n daha da yukar› çekilmesi, devletin borçlanma maliyetlerinin ve tekelci mali sermayenin en güçlülerinin birikiminin zirve yapmas›na neden olmaktad›r. Ancak bu cazibenin süreklili¤i ve riskin asgarilefltirilmesi, kamu kaynaklar›n›n temel hizmet alanlar›ndan ve tar›msal desteklerden daha da çekilmesini gerektirmektedir. Türkiye ile yürütülen stand by görüflmelerinde de görüldü¤ü gibi, yat›r›m teflvi¤i ad› alt›nda bütçe aç›klar›na 59 KR‹Z k›smen onay veren IMF, imzalad›¤› tüm stand by anlaflmalar›nda, kamu hizmetlerini ve küçük üreticiye yönelik tar›msal destekleri kat› biçimde budatm›flt›r. IMF’nin demokratiklefltirilmesi gibi suni tart›flmalar popülerleflirken, IMF reçetelerinde kayda de¤er bir de¤iflim olmamas› manidard›r. Krizin y›k›p geçti¤i ülkelerin önüne eme¤i de¤ersizlefltirici, kamu hizmetlerini piyasalaflt›r›c› reçeteleri koymaya devam eden, tek taviz olarak sermayeye yönelik vergi indirimleri ve teflviklere yönelik itiraz›n› yer yer yumuflatan IMF, finans kapitalin mekansal kompozisyonundaki kimi de¤ifliklikler gere¤i dönüflüme zorlanmakta, ancak bu dönüflüm iflçi s›n›f› aç›s›ndan olumlu bir yönelimi de¤il yükselen s›n›fsal sald›r›lar› ifade etmektedir. Önümüzdeki dönem Keynesçi dönemi an›msatan bir di¤er geliflme de, s›cak para ak›mlar›n›n daralmas›yla finansal dar bo¤az yaflayan yeni sömürgelerde karfl› karfl›ya kal›nmas› daha muhtemel olan enflasyonist durumdur. ‹flçi s›n›f›n›n örgütlü gücünün ve sosyalist sistemin varl›¤›n›n “nominal ücretlerin afla¤›ya do¤ru kat›laflmas›na” k›smen engel oldu¤u dönemde reel ücretleri afla¤›ya do¤ru esnetebilmek için gelifltirilen Keynesyen enflasyonist politikalar, neoliberalizme özgü, sosyal ücretlerin yok edilmesine, esnek çal›flt›rmaya, güvencesizlefltirmeye dayal› de¤ersizlefltirme yöntemleri bugün bir arada uygulanmaktad›r. Bu defa, enflasyonun en önemli kaynaklar›ndan biri, sermaye lehine geniflletici para ve maliye politikalar›n›n yan›nda, tar›m ve enerji alanlar›na hücum etmeye bafllayan spekülatif sermaye giriflimleri olacakt›r. Gelirler nominal olarak dahi h›zla afla¤›ya inerken özellikle temel tüketim alanlar›nda yükselen (ve gizlenemeyen) enflasyon sistemi sarsacak toplumsal hoflnutsuzluklar›n en temel alanlar›ndan biri olacakt›r. Toprak, su ve enerji baflta olmak üzere do¤al kaynaklar üzerinde mücadelenin yükseldi¤i, dünya çap›nda toplumsal hoflnutsuzluklar›n ve isyanlar›n artt›¤› bir dönemde ekonominin askerilefltirilmesinin efektif talep sorunu karfl›s›nda da önemli bir Yeni Keynesyen araç olaca¤› söylenebilir. “Yumuflak gücü öne ç›karan” Obama’n›n askeri bütçesinin, II. Dünya Savafl›’ndan beri en büyük askeri bütçe olmas› bu e¤ilimin somut göstergelerindendir. 2009'da savunma harcamalar›nda Çin’in yüzde 15, Rusya’n›n 20 civar›nda art›fla gitmesi, bu e¤ilimin genelleflmekte oldu¤u sonucunu ç›karmam›z› sa¤lamaktad›r.8 Sonuç Emperyalist kapitalist sistem gerçek bir alternatif üretemiyor ve daha önceki krizlerde s›k› s›k›ya yap›flt›¤› 60 Güney Afrika önce Dünya Kupas›n’na yetifltrilmeye çalafl›lan stadyum iflçilerinin militan grevleriyle sars›ld›. Ard›ndan yoksul kasabalarda halk, iflsizli¤i, su ve bar›nma yetersizli¤ini protesto etmek için sokaklara ç›kt›. Afrika Ulusal Kongresi ise 1980 ‘den beri yaflanan en büyük kitle gösterilerine polis kurflunlar›yla ve tutuklamalarla yan›t verdi tüm yöntemlere (çeliflkilerine ra¤men) ayn› anda sar›l›yor. Neoliberal dönemin yar› zamanl› çal›flt›rma, ifl güvencesiz çal›flt›rma, kaçak göçmen iflçi kullan›m›, kad›n ve çocuk eme¤ini ucuza kullanma gibi bulufllar›na yenilerini ekleyerek kendini yeniden üretmeye çal›fl›rken, dünyan›n birçok ekonomisinin kriz semptomu olan finansallaflmay› uluslararas› kurumsal iktidar ayg›tlar›yla taçland›rma çabalar› sürerken; yeni spekülatif balonlar ve ilkel birikimci giriflimler için do¤aya do¤ru bir hücum yaflan›rken emperyalistler aras› rekabetin sonuçlar›na veya sermayeler aras› demogojik çat›flmalara angaje olunarak bu düzen de¤ifltirilemez. Liberal solun ideal tip kapitalizm olarak hevesle takip etti¤i ABD ve AB gibi emperyalist merkezler de, ulusalc› solun örnek kalk›nma modelleri olarak öne ç›kan Çin, Rusya gibi yeni emperyalist merkezler ve Brezilya ve Hindistan gibi sistem hiyerarflisi içerisinde yukar›ya do¤ru hamle yapmakta olan modeller de insanl›¤a ayn› gele- KR‹Z alternatif haline getirecek ad›mlar›n at›lmas›d›r. Eme¤in ve do¤an›n metalaflt›r›lmas›n›n insanl›¤› sürükledi¤i büyük felakete karfl› mücadelenin kitle temeli, iflsiz b›rak›larak daha da güvencesizlefltirilen, eme¤in yeniden üretimi için piyasaya ba¤›ml›l›¤› artan milyonlar ve çok uluslu tar›m, maden ve enerji tekelleri taraf›ndan kuflat›lan k›r yoksullar› olacakt›r. Bangladefl’te ücretlerini alamayan iflçilerce atefle verilen fabrikalar, Amozonlar’da nehirlere, yollara kurulan barikatlarla onlarca silahl› yerlinin ve sivilin direnifliyle madencilerden korunan ormanlar, Rusya’da kesilen yollar, Yunanistan ve ‹ngiltere’de öfkeli iflsiz ve geleceksiz gençlerce yerle bir edilen bankalar, Avrupa’da e¤itimin piyasalaflmas›na karfl› militan eylemlerle flenlenen sokaklar ve dünyan›n dört bir yan›na yay›lan grevler ve direnifller yeni bir toplumsal hareketler kufla¤›n›n habercisidir. Sistem tüm sald›r› araçlar›n› ayn› anda devreye sokarken mücadele alanlar› da çeflitlenmektedir. Ancak tüm bu direnifllere ruhunu veren öz, eme¤in ve do¤an›n meta olmaktan ç›kart›lmas› talebi olacakt›r. Metalaflma elefltirisi, özel mülkiyetin çitlerine hücum etti¤i ölçüde sosyalizmin ›fl›¤› dünya halklar› için daha ayd›nlat›c› bir yol gösterici olacakt›r. Dipnotlar 1 ce¤i sunmakta, ayn› kulvarda yar›flmaktad›r: vahfli sömürü ve ekolojik ya¤ma… Emek bu yar›flta yer almay› reddetmelidir. Emperyalist güçlerin tepiflmesine veya emperyalist sistemdeki fetret devrini f›rsata çevirmeye çal›flarak sistem içinde pazarl›k gücünü artt›rmaya çal›flan sermaye kesimlerine angaje olarak kaybedecek vakit yoktur. Dünyan›n birçok yerinde kendi “üretken” patronunu desteklemeye ça¤›ran aç›klamalar yapan geleneksel sendikal merkezlerin inand›r›c›l›¤› tükenmektedir. “‹nsanlarca hor kullan›lan” do¤an›n sermaye birikim alan› olarak ifllevlendirilerek “etkin” kullan›lmas›n› ad› alt›nda kapitalist birikimin d›fl›nda kalan tüm alanlar›n fethinin sahtekarca bir çevrecilik maskesiyle savunulmas›, arkas›nda genifl halk kesimlerinin oldu¤u gerçek ekoloji mücadeleleri karfl›s›nda güçleflecektir. Dünyan›n ve insanl›¤›n kurtuluflu için tek yol, sosyalizmi, emperyalist kapitalist egemenli¤e karfl› gerçek bir 2 3 4 5 6 7 8 Halk›n Devrimci Yolu bildirgesinin sonuç bölümünden: “Halk›n ba¤r›ndaki çeliflkiler h›zla proleterleflmektedir. Henüz saf biçimiyle proletaryan›n devrimci hareketinden söz edilmese de, halk›n farkl› durufllar›, s›n›flar› ve katlar› bu sürecin de¤iflik çeliflki biçimlerinde konumlanmaktad›r. Art›k toplumsal hareketler, proletaryan›n davas›na konumlanm›fl ama indirgenmemifl özgün özlemlerle ortaya ç›kmaktad›r. Neo-liberal tar›msal y›k›ma karfl› direniflin köylü halkç› biçimleri, klasik köylü devrimlerinin ötesinde bir potansiyelle sorguluyor düzeni. Kad›n hareketi, sadaka ve nafaka aras›na s›k›flm›fl "ma¤dur cinsin" politik muhalefeti olarak de¤il, flimdi bütün toplumsal hareketlerin dip ak›nt›lar›nda biriken bir enerji olarak ç›kmaktad›r tarih sahnesine. Elbette Kürt halk›n›n özgürlefltirici dinamikleri, flimdi yeniden kardeflleflme eyleminin dinamikleriyle de gündeme gelmektedir. Bütün karfl›devrimci k›flk›rtmalara karfl›n, özgür halklar›n "kardefllik ülkesi" yaratma yetene¤i, en ilerici anlam›n› proletaryan›n özgürlük davas›nda bulmaktad›r.” Para basma hakk›ndan do¤an gelir. Aditya Chakrabortty, “Secret Report: Biofuels caused food crisis,” The Guardian, 3 Temmuz 2008 Örne¤in, dünyadaki GDO’lu tohum pazar›n›n yüzde 80’ini elinde bulundurdu¤u söylenen ABD’li Monsato’nun Hindistan’a giriflinin ard›ndan bir süre sonra yükselen maliyetler, kendi tohumlu¤unu elde edemez hale gelmifl çiftçilerin y›k›m›na yol açm›flt›r. Hindistan’›n ucuz emek cenneti oluflunda Monsato’nun katk›s› büyüktür. James Petras, “Büyük Toprak Ba¤›fl›: Ça¤r›yla Yeni Sömürgecilik”, Halk›n Devrimci Yolu, S.1, ‹stanbul, 2009 Türkiye’nin 2009 y›l›n›n bütçe a盤› ilk 6 ayda 2008 y›l›n›n ayn› dönemine göre 13 kat artt› ve 23 milyar TL’yi aflt› Türkiye’de faiz harcamalar› 2008’in ilk 5 ay›na göre yüzde 33 artt› “ABD savunma çevreleri, enerji, g›da, su krizleri etraf›nda flekillenmekte olan kaynak savafllar›n›n, göç hareketlerinin, toplumsal, siyasi askeri etkileriyle, yabanc›, topraklarda sivil halk içinde, onunla ya da ona karfl› yaflanacak “gayri nizami savafl” koflullar› üzerine çal›flmalar üretiyorlar. Bu s›rada 1948’den bu yana, esas olarak de¤iflmeden gelen savunma doktrinini de gözden geçirmeye bafllad›lar” Mary Kaldor, Open Democracy, 25 Eylül 2008. Aktaran: Ergin Y›ld›zo¤lu, “QDR 2010’a do¤ru”, Cumhuriyet, 20 Temmuz 2009 61 SALGIN HASTALIKLAR SALGIN HASTALIKLAR Neoliberal kapitalizmin yükselen karl› sektörü Kamusal sa¤l›k sisteminin neoliberal reformlarla y›k›ma u¤rat›lmas› birçok insan›n asl›nda önlenebilir ölümlerle yaflam›n› kaybetmesine neden oldu. Domuz gribinin görüldü¤ü birçok ülkede sa¤l›k sisteminin neoliberal yap›sal uyumdan geçti¤i görülüyor N eoliberal kapitalizmin do¤al çevrede ve dünya üzerindeki canl› türlerinin yaflam koflullar›nda yaratt›¤› tahribat kendini ölümcül salg›n hastal›klarla da a盤a ç›kar›yor. Elbette salg›n hastal›klar ve bu hastal›klarda büyük insan ve hayvan topluluklar›n›n yaflam›n› kaybetmesi dünya tarihi aç›s›ndan yeni de¤il. Ama bugün durumu geçmiflten farkl› k›lan birkaç ö¤e var: Kar› temel alan kapitalist üretim ve neoliberal düzen “yeni hastal›klar›n oluflum yata¤›” haline geldi. Vahfli emek sömürüsü, neoliberal siyasetin yayg›nlaflt›rd›¤› endüstriyel tar›m ve hayvanc›l›k, sa¤l›k, kent ve enerji politikalar›, a盤a ç›kan hastal›klara as›l ölümcüllü¤ü katan unsurlard›r. Üstelik tüm bunlar, insanl›k bu hastal›klardan korunabilecek bilimsel t›bbi geliflmelere ve araçlara sahipken yaflan›yor. Sermaye, salg›n hastal›klar› bugün kendisi için yeni kar alanlar›na çevirmifl 62 durumdad›r. Kanatl›, insan ve domuz gribi virüslerinin gen aktar›m› (de¤iflimi) sonucu ortaya ç›kan ve insandan insana geçme özelli¤i kazanan domuz gribi, bu hastal›klardan en yenisidir. Domuz gribinin a盤a ç›kt›¤› koflullar› yaratan en önemli etken küçük üreticili¤in tasfiyesi ve tar›msal/hayvansal üretimin kar amaçl› flirketlerin elinde endüstrileflmesidir. Tar›m ve hayvanc›l›k tekellerinin elindeki endüstriyel çiftliklerde (bunlara fabrika tar›m›fabrika hayvanc›l›¤› da deniyor) hayvansal ürünler seri üretime tabi tutuluyor. Do¤al yaflamlar›ndan uzakta, devasa iflletmelerin kapal› alanlar›nda iç içe, kendi d›flk›lar› aras›nda yaflayan domuz, inek ve kufllar tamamen yapma yemlerle, birbirlerinin gübreleri ve art›klar›yla besleniyorlar. Afl›r› kalabal›k ve d›flk›larla iç içe yaflam, hayvanlar›n birbirlerine patojen (hastal›k yapan mikro- SALGIN HASTALIKLAR organizma) aktar›m›n› h›zland›r›yor. Hayvanlar›n daha h›zl› büyümesi için yap›lan antibiyotik i¤neler virüslerin antibiyoti¤e karfl› ba¤›fl›kl›¤›n› artt›r›yor. Çiftliklerde çal›flan insanlar ve hayvanlar için düzenli sa¤l›k kontrolü yap›lmad›¤› gibi, hayvanlarda a盤a ç›kan birçok hastal›k ve ölüm vakas› da gizleniyor. Hasta hayvanlardan üretilen g›da maddelerinin insanlara yedirilmesi kar mant›¤›n›n do¤al bir sonucu olarak ortaya ç›k›yor. Yaklafl›k 15 y›ll›k bir geçmifle sahip olan endüstriyel hayvanc›l›k, dikey bütünleflme ve küçük üreticilerin sektöre ba¤›ml›laflt›r›lmas› yoluyla dünya çap›nda yay›l›rken, hastal›klar›n da yay›lmas›n› tetikliyor. Üretim zinciri KFC ve McDonalds gibi haz›r g›da devlerinde tamamlanan endüstriyel hayvansal g›da üretiminin dünya üzerinde ulaflmad›¤› ülke yok gibi. Endüstriyel tar›m ve hayvanc›l›k iflletmeleri ayn› zamanda en yo¤un emek sömürüsü biçimlerini de kendi- leriyle birlikte gittikleri yerlere tafl›yorlar. Büyük tar›msal arazilerin çevrilmesi ve bu iflletmeleri çevreleyen k›rsal üreticilerin sözleflmeli üretimle kendilerine ba¤›ml› k›l›nmas›, endüstriyel tar›m ve hayvanc›l›¤›n yo¤un kulland›¤› bir sistem. Bu sisteme göre küçük üreticiler imzalad›klar› sözleflmelerle kanatl› üretiminde civcivleri, hayvan besinlerini, veteriner ürünlerini ve teknolojiyi ana flirketten al›yor; ancak hayvanlar›n hasta olmas› ve ölmesi durumunda tüm sorumluluk çiftçilere ait oluyor. Endüstriyel çiftliklerde ana çal›flma biçimi güvencesiz çal›flmad›r. Domuz gribi de bu koflullar›n ürünü, neoliberal kapitalizmin eseridir. Hastal›¤›n merkezi olarak Meksika’n›n gösterilmesi hastal›ktan en fazla Meksika halk›n›n etkilenmesi, ülkenin neoliberalizmin, ticaret, tar›m-hayvanc›l›k sa¤l›k politikalar›n›n kesiflim noktas›nda bulunuyor mas›ndan kaynaklanmaktad›r. Meksika, neoliberal ve bu ve olre- 63 SALGIN HASTALIKLAR formlar aç›s›ndan bir dönemin örnek ülkesiydi. Neoliberal reform programlar›, 80’li y›llarla birlikte, ABD ve IMF eliyle Meksika’da uygulamaya kondu. ‹ç piyasas›n› serbest ticarete açan Meksika, ayn› zamanda, ABD ve Kanada ile birlikte Kuzey Amerika Serbest Ticaret Anlaflmas›’na (NAFTA) dahil oldu. Bu süreçte ülke, yabanc› yat›r›mlara aç›ld›. Mali piyasalar serbestlefltirildi ve kamu iktisadi kurulufllar› h›zla özellefltirildi. Üretim maliyetini ucuzlatma, sermaye hareketini en karl› üretim ve en düflük maliyet unsurlar›na göre sa¤lama üzerine kurulu NAFTA stratejisi, ayn› zamanda, Meksika’y› endüstriyel hayvanc›l›k tekellerinin domuz çiftli¤i haline getirdi. Meksika 1994 finansal krizi ile sars›l›rken ayn› dönem ABD’de domuz çiftliklerinin h›zla yo¤unlaflmas› ve merkezileflmesi süreci1 yaflan›yordu. Meksika’n›n NAFTA serbest ticaret anlaflmas›na dahil olmas›yla birlikte ABD domuz çiftçili¤i endüstrisi, NAFTA olanaklar›n› kullanarak Meksika’ya yerleflmeye bafllad›. Ucuz iflçilik, yetersiz çevre ve sa¤l›k koruma kurallar› ve ya- banc› sermaye teflvikleri bu sürecin temel ayaklar›yd›. NAFTA, Meksika tar›m›n› ve özellikle de Meksika domuz yetifltiricili¤ini temelinden sarst›. NAFTA anlaflmas›ndan bu yana 3 milyon çiftçi ve tar›m iflçisi iflsiz kald›. Her y›l yüz binlerce Meksikal› ABD’ye göç etmeye çal›fl›yor ve bunlar›n yaklafl›k %80’i k›rsal kesimden geliyor. 2008 y›l›, Meksika’da NAFTA’n›n son aflamas›na girdi¤i ve tamamen uygulanmaya baflland›¤› y›l oldu. Meksika önceden, Türkiye’nin bir zamanlar oldu¤u gibi, kendine yeten bir tar›m ülkesi iken, NAFTA’ya girdi¤i 1994 y›l›ndan bugüne, halk›n açl›k tehlikesi ile karfl› karfl›ya kald›¤› bir ülke haline geldi. Bu süreçte geleneksel olarak domuz yetifltiren birçok küçük üretici tekellerle rekabet edemedi¤i için üretim sürecinden çekildi. Küçük üreticilerin tasfiyesi, sektörde endüstrileflmeyi ve flirket entegrasyonunu h›zland›rd›. Tüm bunlar bugün domuz gribine kimi yazarlar›n “NAFTA gribi” ad›n› vermesine yol aç›yor. Domuz çiftliklerinin, çevresindeki yerleflim birimlerinde insan sa¤l›¤› aç›s›ndan yaratt›¤› tahribat yeni de¤il. Domuz gribi salg›n›n›n ad› konmadan önce çiftliklerden gelen koku ve sinek sürüleri ile yaflamak zorunda b›rak›lan halk, ölen domuzlar›n içine at›ld›¤› biyoö¤ütücü denilen çukurlardan ç›kan metan gaz›n›n etkilerine maruz kal›yordu. Meksika Su Komisyonu 2003 senesinde söz konusu bölgelerde su kaynaklar›n›n kirletildi¤ine dair kan›tlar sunmufl, ancak flirketlerin bask›lar› sonucu 2006 y›l›nda iddialar›n› geri çekmiflti. Uzun y›llar, çiftliklerin do¤al ortam› tahrip etmesi ve yaratt›¤› solunum, mide, ba¤›rsak hastal›klar›na karfl› eylemler yapanlar, karfl›lar›nda flirketlerin ç›karlar›n› savunan devlet fliddetini buldu. Bugün birçok araflt›rmac›, merkezi ABD’nin Virginia eyaletinde bulunan Smithfield2 Çiftlikleri’ni salg›nla iliflkilendiriyor. 80’lerin ortas›nda Virginia’daki Ohio Irma¤›’n›n bir NAFTA, Meksika tar›m›n› ve özellikle de Meksika domuz yetifltiricili¤ini temelinden sarskolu olan Pagan Nehri k›y›lat›. NAFTA anlaflmas›ndan bu yana 3 milyon çiftçi ve tar›m iflçisi iflsiz kald›. Her y›l yüz üretimini sürdüren binlerce Meksikal› ABD’ye göç etmeye çal›fl›yor ve bunlar›n yaklafl›k yüzde 80’i k›rsal ke- r›nda simden geliyor. Smithfield tesisleri, domuz d›fl- 64 SALGIN HASTALIKLAR Sa¤l›k alan›ndaki piyasalaflma, insan-hayvan sa¤l›¤›n› koruma kayg›lar›n›n bir yana itildi¤i ve pazar kavgalar›n›n hüküm sürdü¤ü bir ortam yarat›yor. Domuz gribi salg›n›nda da ilaç ve t›bbi malzeme flirketleri kasalar›n› doldurdu. T›bbi maske üreten flirketlerin hisseleri borsada tavan yaparken, hastal›k korkusunun özel olarak tetiklenmesi sermayenin kar›n› artt›rd›. k› art›klar›n› nehre boflaltt›¤› ve nehri kanalizasyona çevirdi¤i için 1997’de Amerikan Çevre Koruma Ajans› taraf›ndan 12.6 milyon dolar cezaya çarpt›r›ld›. Cezadan sonra flirket Meksika’ya göç etti. 2009 y›l›nda domuz gribi teflhisi konulmadan önce Meksika’da Veracruz eyaletinin La Gloria kentinde bu flirketin çiftliklerinin yak›n›ndaki halk aras›nda Mart ay›nda yay›lan solunum yolu hastal›klar›na iliflkin uyar›lar, Meksikal› yöneticiler taraf›ndan bunun al›fl›lm›fl solunum yolu hastal›¤› oldu¤u söylenerek geçifltirildi. Hastal›k s›ras›nda 3 çocuk, ilaç bulunamad›¤› için hayat›n› kaybetti. La Gloria halk› hastal›klardan Smithfield flirketinin bir kolu olan Granja Carroll adl› büyük domuz iflletmesini sorumlu tutuyordu. Ancak flirket her türlü suçlamay› reddetti. Ülkede hayat›n› kaybedenlerin say›s› 20’ye ulaflt›¤›nda bile Meksika hükümet yetkilileri bunun normal bir grip oldu¤unu iddia ediyorlard›. 27 Nisan’da domuz gribi hastal›¤›n›n salg›n haline geldi¤i Meksikal› yetkililerce aç›kland›¤›nda ise ilk vakan›n dört yafl›ndaki La Gloria’l› bir çocuk oldu¤u belirtildi. Meksika’da yaflanan ilk ölümler ve hastal›¤›n bu denli yay›lmas›, 1983’ten itibaren Dünya Bankas› reformlar›yla yerellefltirme ve özellefltirme sürecine sokulan Meksika sa¤l›k sisteminin geldi¤i durumu gözler önüne seriyor. Bu, ayn› zamanda, sa¤l›k hizmetlerini piyasalaflt›ran di¤er ülkelerin karfl› karfl›ya oldu¤u potansiyel tehlikeyi de göstermektedir. Öncelikle, virüsü teflhis etmek için gerekli teknoloji, personel ve malzeme ellerinde yoktu. Bunun temel nedeni, 1990’l› y›llarda Ulusal Hijyen Enstitüsünü ve virüs çeflitlerini teflhis etmek ve onlara karfl› ilaçlar gelifltirmekle görevli Ulusal Viroloji Enstitüsü’nün kapat›lmas› ve 2000 y›l›nda da afl›, ‘immunoglobin’ ve ecza üretiminden sorumlu ulusal kurum olan Birmex’e ayr›lan bütçenin ciddi biçimde azalt›lmas›yd›. Mexico City, San Luis Potosi, Baja California ve Oaxaca’da patlak veren grip vakalar›nda numuneler ancak ABD ve Kanada’daki laboratuvarlara gönderilerek sonuç al›nabildi. Di¤er yandan, DB reformuyla Meksika’da yeniden örülen sa¤l›k sistemi, yaratt›¤› ayr›mc›l›kla hastal›¤›n ölümcüllü¤ünü tetikledi. Meksikal›lar›n sadece üst tabakadan %1-2’si 65 SALGIN HASTALIKLAR sa¤l›k hizmetlerini özel hastanelerden karfl›layabiliyor. Kamuya ait sa¤l›k hizmetleri yeterli kayna¤a sahip de¤il. Eczanelerde sat›lan ilaçlar Meksika halk›n›n gelir düzeyine göre çok pahal›. Güvencesiz çal›flma çok yayg›n. Nüfusun %60’› sosyal güvenceden ve di¤er sosyal haklardan mahrum. Sa¤l›k hizmetlerinden yararlanamayan birçok insan kendi kendilerine tan› koyup, ev yap›m› ilaçlarla tedavi olmaya çal›fl›yor. Domuz gribi virüsü sa¤l›k sistemine girifl yapamayan ve erken tan› ve tedaviden mahrum olan Meksikal› yoksullar aras›nda yay›ld›. Kamusal sa¤l›k sisteminin neoliberal reformlarla y›k›ma u¤rat›lmas› birçok insan›n asl›nda önlenebilir ölümlerle yaflam›n› kaybetmesine neden oldu. Sadece Meksika de¤il, virüsün yay›ld›¤› pek çok ülkenin sa¤l›k sistemi de neoliberal yap›sal uyumdan geçmifl bulunmaktad›r. Meksika siyasal iktidar› hastal›¤›n önüne geçmek için halk sa¤l›¤›n› güvence alt›na alacak bir dönüflüm ye,ri- ne, Meksika halk›n›n hayat›n› felç eden ve toplumsal muhalefet üzerinde bask› kuran yasaklama kararlar› alma tercihini yapt›. Bu kararlar›n içinde, “insanlar›n devletin iç güvenli¤ine tehdit oluflturacak flekilde toplanmas›n›” yasaklamak da vard›, ki buna eylem ve gösteriler de dahildi. Virüsle mücadele iç güvenlik stratejisine dönüfltürüldü. Hastal›k tehlikesi tafl›yanlar›n tecrit edilmesi, insanlar›n evlerine mahkeme izni olmaks›z›n girilmesi, hapishane ziyaretlerinin yasaklanmas› domuz gribine karfl› al›nan di¤er önlemlerdi. Salg›n hastal›klar›n yay›l›m alan›: piyasalaflm›fl kamusal hizmetler ve neoliberal kentleflme Salg›n hastal›klar› tetikleyen iki ana unsur daha var. Bunlardan birincisi, dünya nüfusunun büyük bölümünün sadece sa¤l›k hizmetine de¤il, di¤er tüm kamusal hizmetlere de eriflememesidir. Kamu hizmetlerinin piyasa- Do¤al yaflamlar›ndan uzakta, devasa iflletmelerin kapal› alanlar›nda iç içe, kendi d›flk›lar› aras›nda yaflayan domuz, inek ve kufllar tamamen yapma yemlerle, birbirlerinin gübreleri ve art›klar›yla besleniyorlar. Afl›r› kalabal›k ve d›flk›larla iç içe yaflam, hayvanlar›n birbirlerine patojen aktar›m›n› h›zland›r›yor. 66 SALGIN HASTALIKLAR laflt›r›lmas›, güvencesiz ve ucuza çal›flt›rman›n sonucu dünya halklar›n›n büyük bölümü insanca beslenme, çal›flma ve bar›nma koflullar›na, temiz suya, güvenli g›daya ulaflamadan yaflam›n› sürdürüyor. Bu durum insanlar›n sa¤l›klar›n› bozmakta, ba¤›fl›kl›k sistemlerini zay›flatmakta, her türden virüs ve mikropla temasa aç›k hale gelmelerine yol açmaktad›r. Tüm bunlar, büyük insan topluluklar›n›n sadece yeni ç›km›fl virütik hastal›klara de¤il kanser, fleker hastal›¤›, tansiyon hastal›¤›, kronik akci¤er hastal›klar›, cilt hastal›klar› gibi kronik hastal›klara da mahkum edilmesi anlam›na gelmektedir. Üstelik bir zamanlar uygulanan tedavi yöntemleri ile dünya genelinde tehdit unsuru olmaktan ç›kar›lan, veba, verem gibi hastal›klar›n yeniden yayg›nlaflmas› sonucunu do¤urmaktad›r. Bugün temiz suya ulafl›m hakk›ndan yoksunluk sonucu, pek çok ülke, sudan kaynaklanan hastal›klar olan s›tma, tifo, kolera ve veban›n art›fl› bak›m›ndan, 22 ülkenin susuzluk çekti¤i Afrika’ya dönmüfl durumdad›r. Ayn› flekilde piyasalaflma, g›da sektörünün g›da tekelleri taraf›ndan kontrolü ve sektörde kalitesiz malzeme, ucuz ve niteliksiz iflgücü kullan›m› halk sa¤l›¤›n› güvence alt›na alacak kontrollerin yap›lmamas›, g›da, su ve çevreden kaynaklanan hastal›klar› yayg›nlaflt›rmaktad›r. Neoliberalizmin büyük iflçilefltirme ve mülksüzlefltirme dalgas› ile insan topluluklar›n›n yaflad›¤› göç ve kentlere y›¤›lma hastal›klar›n yay›l›m›nda önemli etkenlerden bir di¤eridir. Özellikle tar›m›n tasfiyesi milyonlarca insan›n bir arada yaflad›¤› “mega-kentler”3 yaratm›flt›r. Bulafl›c› hastal›klar, özellikle altyap›, su, ulafl›m gibi kentsel kamusal hizmetlerden yoksun kent çeperlerine yo¤unlaflan insan topluluklar›n› tehdit etmektedir. Karl› bir sektör olarak salg›n hastal›klar Sermayenin bilgi a¤lar› ve devlet politikalar› üzerindeki hakimiyeti, hayvanlardan bulaflan hastal›klar›n endüstriyel hayvanc›l›¤›n sorgulanmas›yla de¤il, küçük üreticili¤in mahkum edilmesiyle sonuçlanmas›na sebep oluyor. Türkiye’de de geçti¤imiz y›llarda yaflad›¤›m›z kufl gribi4 örne¤inde oldu¤u gibi, hastal›k, dünya çap›nda kapitalist iflletmelerin lehine geliflmelere yol açt›. Küçük üreticinin gelir ve besin kayna¤› olan hayvanc›l›¤›n bitirilmesinde vesile olarak kullan›ld›. Küçük üreticinin sa¤l›k koflullar›n› garanti alt›na alacak olanaklar›n›n olmad›¤› gerekçesi ve bununla birlikte tüm hayvanlar› katlederek hastal›ktan kurtulma stratejisi beraberinde “modern” hayvanc›l›k iflletmelerinin alternatifsiz tek üretim kanal› ilan edilmesi ve tüketicinin büyük kapitalist iflletmelerin hayvansal ürünlerine yönlendirilmesi Kamu hizmetlerinin piyasalaflt›r›lmas›, güvencesiz ve ucuza çal›flt›rman›n sonucu dünya halklar›n›n büyük bölümü insanca beslenme, çal›flma ve bar›nma koflullar›na, temiz suya, güvenli g›daya ulaflamadan yaflam›n› sürdürüyor. ile sonuçland›.5 Sa¤l›k alan›ndaki piyasalaflma insan-hayvan sa¤l›¤›n› koruma kayg›lar›n›n bir yana itildi¤i ve pazar kavgalar›n›n hüküm sürdü¤ü bir ortam yarat›yor. Domuz gribi salg›n›nda da ilaç ve t›bbi malzeme flirketleri kasalar›n› doldurdu. T›bbi maske üreten flirketlerin hisseleri borsada tavan yaparken, hastal›k korkusunun tetiklenmesi özel olarak sermayenin kar›n› artt›r›c› ifllev gördü.6 Sadece tar›m ve hayvanc›l›k de¤il, insan yaflam› ve sa¤l›¤› da endüstrilefltirilmifl ticaretin ana konular›ndan biri haline gelmifl durumdad›r. ‹nsanl›¤›n tümünü tehdit eden hastal›klar›n kar alanlar›na dönüfltürmesinin di¤er önemli kanal› ise tekellerin kontrolündeki ilaç ve t›bbi malzeme endüstrisidir. Salg›n hastal›klardan korunma ve tedavi için gereken afl›, antiviral ilaç ve maske gibi di¤er t›bbi malzeme üretimi tekeller aç›s›ndan karl› bir saha oluflturuyor. ‹laç tekelleri salg›n ve kronik hastal›klar için daha ucuza jenerik (eflde¤er) ilaç üretimini patent haklar›n› savunarak engellemeye, jenerik ilaç üretimi yap›lan yerlere cezai yapt›r›m uygulamaya çal›fl›yor. Özellikle 2005-2006 y›llar›nda kufl gribi pani¤inin tüm dünyaya yay›lmas›, antiviral ilaçlara talebi büyük bir h›zla artt›rd›. En son kufl gribi salg›n› s›ras›nda kufl gribine karfl› etkili oldu¤u bilinen tek ilaç olan Tamiflu’nun7 fiyatlar› artarken stoklama nedeniyle piyasada ilaç bulunamaz oldu. ‹laç tekeli Roche, Tamiflu’nun hammaddesi için gerekli olan ve Çin’de üretilen y›ld›z anasonu bitkisinin toplam hasat›n›n %90’›n› kullan›yordu. Di¤er yandan kufl gribi salg›n› s›ras›nda geliflmifl kapitalist ülkeler ilaç stoklama konusunda birbirleriyle yar›flt›. Her yeni hastal›k tehdidi, ilac› üreten flirketin borsa de¤erini yükseltti. Roche dün- 67 SALGIN HASTALIKLAR ‹flsizlik ve yoksullu¤un derinleflmesi, sa¤l›k baflta olmak üzere temel hizmetlere ulafl›m koflullar›n›n halk›n büyük bölümü için ortadan kalkmas›na yol açmakta. Yoksullaflma, sa¤l›kl› beslenme ve bar›nma koflullar›n› da ortadan kald›rmakta ve halk› hastal›klar karfl›s›nda korunmas›z b›rakmakta. ya ülkelerinden gelen ilac›n jenerik üretimi taleplerine direnip patent haklar›n› savunurken, toplam üretiminin dünya çap›nda gelen talebe yetmemesi ve di¤er ilaç tekellerinin bask›s› ile sadece üretimi artt›rmak üzere çeflitli lisans anlaflmalar› yapt›. Salg›nlar›n patlak verdi¤i dönemlerde ise flirket internet sitesinden hastal›¤›n yay›ld›¤› ülkelere yapt›¤› ilaç ba¤›fllar›n› yay›nlayarak reklam›n› yap›yordu. Salg›nlarla mücadele, kapitalizme karfl› mücadeleden ayr›lamaz ‹nsanlar›n büyük kitleler halinde iflsiz kald›¤›, emek sömürüsünün derinleflti¤i, güvencesizli¤in yayg›nlaflt›¤›, hizmetler ve do¤al kaynaklar alan›ndaki ya¤man›n artt›¤› bu günlerde, insan ve di¤er canl› türlerinin yaflamlar› ve çevre büyük bir tehdit alt›ndad›r. ‹flsizlik ve yoksullu¤un derinleflmesi, sa¤l›k baflta olmak üzere temel hizmetlere ulafl›m koflullar›n›n halk›n büyük bölümü için ortadan kalkmas›na yol açmaktad›r. Yoksullaflma, sa¤l›kl› beslenme ve bar›nma koflullar›n› da ortadan kald›rmakta ve halk› hastal›klar karfl›s›nda korunmas›z b›rakmaktad›r. Hayvan sa¤l›¤›n›n, güvenli g›da üretiminin ve çevresel dengenin (‘ekolojik dengenin’) güvence alt›na al›nmad›¤› her durumda insan sa¤l›¤›na 68 yönelik tehdit büyümektedir. Domuz gribi gibi ölümcül hastal›klar bu sürecin bir parças›d›r. Art›k dünyan›n her yan›nda oldu¤u gibi, ülkemizde de y›l›n belli dönemlerinde bu gibi salg›nlara dair haberler kan›ksanmak üzere. Kufl gribi, k›r›m-kongo kanamal› atefli ya da flimdiki domuz gribinin üçüncü s›n›f Amerikan macera filmlerindeki laboratuarlardan s›zan tehlikeli virüs” hikayeleriyle aç›klanamayaca¤› apaç›k. Herkesin bilmesi gereken en aç›k gerçeklik bunlar›n arkas›ndan baflka hastal›klar›n ve salg›nlar›n gelece¤i olmal›. Çünkü neoliberal kapitalizmin salg›nlar› sistemsel olarak üretmektedir. Bu salg›n, insana dair tüm ihtiyaçlar› piyasalaflt›rarak, üretim sistemini daha fazla kar elde etme amac›yla örgütleyip, yaflam›n her alan›n› bu amaca tabi hale getirerek yaflam›n sürdürülebilirli¤i için gereken koflullar› y›km›fl, dünya kaynaklar›n› ve do¤as›n› özel mülkiyete tabi k›larak, insan eme¤ini de¤ersizlefltirerek yay›lm›flt›r. Bu koflullarda insan ve di¤er canl› türlerinin yaflam kayna¤› olan çevrenin korunmas› giderek daha fazla önem kazanmaktad›r. Bugün “çevrecili¤i ve çevresel duyarl›l›¤›” da bir sektör haline getiren ve çevresel sorunlar› yaratanlar›n kendilerini bizzat “yeflil” olarak tan›mlad›klar› neoliberal kapitalist düzende, yaln›z paras› olan›n yararland›¤› organik SALGIN HASTALIKLAR g›da ürünü piyasalar› oluflturulmaktad›r. Temiz su gibi do¤al kaynaklar korunmas› ve iyi yönetilmesi gereken de¤erli k›t kaynaklar olarak tan›mlan›p, sözüm ona çevrecilik, suyun ticarilefltirilmesinin dilini oluflturmaktad›r. “Kirleten öder” prensibi, kapitalist üretimin do¤ada yaratt›¤› kirlili¤i ortadan kald›rmadan, sadece karfl›l›¤›nda para ödeyerek kirletmeye devam etmesi “ilerici-çevreci” bir talep olarak sunulmaktad›r. Küresel kriz koflullar›nda yeni bir “yeflil devrim” olarak, insan ve do¤a sa¤l›¤›na zararl› GDO’lu tohumlar›n yayg›nlaflt›r›lmas›, “küresel ekonomiyi daha çevre duyarl›s› ve sürdürülebilir bir kulvara itecek dev yat›r›mlar›n yaflama geçirilmesi”, “yeflil keynezyenizm” ya da “yeflil kapitalizm” olarak tart›fl›lmakta, küresel iklim krizi, “karbon piyasas›”8 kurman›n vesilesi haline getirilmektedir. Çevresel y›k›mdan, do¤al felaketler gibi gösterilen salg›n hastal›klardan en çok etkilenenlerin proleterlefltirmegüvencesizlefltirme-yoksullaflt›rma sald›r›s› alt›ndaki emekçi kitleler olmas› bir tesadüf de¤ildir. S›n›f sömürüsü ve dünyan›n çevresel imhas› kapitalizmin birbirinden ayr›lmayan iki gerçekli¤idir. Bugün her zamankinden daha aç›kt›r ki, yaflam›n ve dünyan›n savunulmas› ancak kapitalizme karfl› mücadele içinde mümkündür. Sermayenin kar ve birikim ihtiyac› yaflam›n ve üretimin her alan›nda emekçilerin çal›flma ve yaflam haklar›n›n y›k›m›n› zorlamaktad›r. Do¤an›n çevresel dengesinin, tüm canl› türlerinin varl›¤›n›n korunmas› ve insanca güvenceli çal›flma-yaflama hakk› sermayenin kar ve birikim ihtiyaçlar›yla uzlaflmaz bir karfl›tl›k içindedir. Zaten bu alanlardaki sorunlara, giderek artan bir biçimde, yoksullar, ucuz ve güvencesiz çal›flan iflçiler ve hak yoksunu kitleler tepki göstermektedir. Bugün emekçilerin insanca bir yaflam› sürdürebilmesi ve yaflam hakk›n› korumas› ile do¤an›n ve insanl›¤›n varl›¤›n› sürdürebilmesi aras›ndaki ba¤, neoliberal kapitalizme karfl› hak mücadelelerinin emekçiler için bir ölüm kal›m meselesi oldu¤unu a盤a ç›kartmaktad›r. 12. Bove: endüstriyel tar›m çiftçiyi tehdit ediyor 13. Kufl gribi ve Türkiye tavukçuluk sektöründe yaflananlar - Çiftçi Sendikalar› Konfederasyonlaflma Platformu Dipnotlar 1. 2. 3. 4. 5. 6. Kaynaklar: 1. Swine flu has its roots in poor countries being forced to accept western agribusiness / http://sacsis.org.za/site/article/277.1 2. Swine flu calls into question the meaning of global health security/ Alan Ingram 3. Swine flu of nafta flu? Frank Church 4. Mexico's Revolutionary Workers Party (prt) statement on swine flu epidemic 5. Domuz gribi endüstriyel hayvanc›l›¤›n do¤urdu¤u yeni bir felakettir/ Tayfun Özkaya 6. Domuz Gribi/ prof. dr. hüseyin y›lmaz 7. Swine flu and the case for a single-payer healthcare system in the united statesbilly wharton 8. Büyük Tehdit: a(h1n1)- Ignacio Ramonet 9. AWTW: how to look at the swine flu epidemic - mike e 10. 'Domuz Gribi'nin as›l korkulmas› gereken yanlar› - Mustafa Koç 11. Domuz gribi neoliberalizmin laboratuvar›nda üretildi- Ergin Y›ld›zo¤lu 7. 8. Örne¤in, 1965'te ABD'de 1 milyondan fazla çiftlikte 53 milyon domuz varken; bugün yar›s›ndan ço¤u 5.000'den fazla hayvan nüfusuna sahip 65 bin iflletmede 65 milyon domuz bulunmaktad›r. Subway ve McDonald’s restoranlar zincirini kuran Smithfield Foods, yaklafl›k 12 milyar dolarl›k bir ifl hacmiyle, Tyson Foods ve Daniels Midland’dan sonra g›da üretimindeki en güçlü üçüncü Amerikan flirketidir. S›k s›k havay›, topra¤› ve suyu kirletmekle ve iflçilerinin haklar›na sayg› göstermemekle suçland›. Smithfield Foods, bu suçlamalardan ve cezai yapt›r›mlardan kaç›nmak için, hayvanlar›n›n bir bölümünü çevre koruma yasalar›n›n daha esnek ve baz› politik kiflilerin etkilenmeye daha elveriflli oldu¤u Polonya, Romanya, Meksika gibi ülkelere kayd›rd›. 1994’de, Granjas Carroll flubesi sayesinde, Meksika, Birleflik Devletler ve Kanada aras›ndaki Kuzey Amerika Serbest Ticaret Anlaflmas›ndan yararlanarak, çevre yasalar›n› ihlal etme suçlamas›ndan endifle duymayaca¤› Meksika’da, Gloria yak›nlar›ndaki k›rsal alana yerleflti. Smithfield 1990-2005 aras› yüzde 1000’lik bir büyüme gösterdi. Domuz gribinin h›zla yay›ld›¤› Meksika’da mega kentlerde yoksullu¤un yafland›¤› bir ülkedir. 1950’de nüfusu 3 milyon olan Mexico City, bugün 22 milyonluk bir kent. Konutlar›n›n %25’inden fazlas›nda kanalizasyon yok. Yo¤un hava ve su kirlili¤i yaflan›yor. Kufl gribi salg›n› s›ras›nda Türkiye’de yaflananlar, ülke halklar›n›n karfl› karfl›ya oldu¤u tehlikeyi gösteriyor. Koruyucu sa¤l›k hizmetlerinin ortadan kald›r›ld›¤›, sa¤l›kta piyasalaflman›n h›zla ilerledi¤i Türkiye’de kufl gribinden kurtulma konusunda iktidar›n yöntemi hasta-hasta olmayan ayr›m› yapmadan köylülerin besin ve geçim kayna¤› olan kanatl›lar› katletmek olmufltu. Siyasal iktidar sa¤l›k alan›nda yaflanan y›k›ma ve köylülerin isyan›na kulaklar›n› t›kay›p, beyaz et ve tavukçuluk sektörünün sorunlar›n› gidermek ad›na sektördeki tekellerin ve bankalar›n kat›l›m› ile toplant›lar düzenledi. Küçük üreticiler bir kenara itilirken, sektördeki flirketlere vergi, SSK primi aff› gibi kolaylaflt›r›c› uygulamalar getirildi. Ulusal kampanyalarla halk fabrikasyon hayvansal ürünleri tüketmeye ça¤r›ld›. Ayn› dönemde Maliye Bakan› Unak›tan’›n o¤lu s›v› yumurta ticaretine soyundu. Meksika’ya benzer flekilde Türkiye’de de Manisa’daki Tavuk Afl›lar› Üretim ve Tavuk Hastal›klar› Araflt›rma Enstitüsü at›l oldu¤u gerekçesi ile kapat›lm›flt›. Örne¤in, Dünyan›n 4. büyük kanatl› hayvan üreticisi olan ve üretimini Türkiye, Çin, Malezya Endenozya ve Amerika’da yapan Tayland Merkezli CP grup, kufl gribi s›ras›nda, Japonya’n›n Çin’den kanatl› ithalat›n› yasaklad›¤›nda Tayland’daki üretim tesislerinden Japonya’ya ihracat yapmaya devam ederek kendi yaratt›¤› hastal›k ortam›ndan karl› ç›kmas›n› bildi. ‘Global Research’ isimli websitesinde, “1976 Domuz Gribi Salg›n› ve Afl›-Hükümet Propagandas› Birçok Ölüme Yol Açt›” adl› belgesel yeniden yay›mland›. Bu belgesel, 1979 tarihinde CBS televizyonu taraf›ndan sadece bir kez gösterilip yay›mdan kald›r›lm›flt›. Belgesele göre, 1976 y›l›nda patlak verdi¤i söylenen ilk “domuz gribi” salg›n›nda, ABD hükümeti hastal›¤›n ölümcül tehditler yarataca¤›n› söyleyerek herkesi afl› olmaya ça¤›rm›flt›. Ancak 1979’a gelindi¤inde 4 bin Amerikal›, o dönemde henüz testleri tamamlanmam›fl bir tür afl› yap›lmas› nedeniyle yaflad›klar› çok ciddi nörolojik hasarlar yüzünden üç buçuk milyar dolarl›k tazminat davalar›yla mahkemelere baflvurmufllard›. Afl› yüzünden ölenlerin de oldu¤u bildirilirken, ma¤durlar, hükümeti test edilmemifl afl›lar›n ciddi nörolojik hasarlara yol açaca¤›n›n bilinmesine karfl›n halk› uyarmamakla suçlam›fllard›. www.globalresearch.ca/index.php?context=va&aid=14433 Tamiflu, merkezi Kaliforniya’daki Foster City’de bulunan Gilead Science ‹laç fiirketi taraf›ndan keflfedildi. Gilead, imalat ve ticaret haklar›n›, tamiflu sat›fllar›n›n y›ll›k kazanc›n›n % 22’sini kendisine verecek olan çokuluslu ‹sviçre flirketi Roche’a b›rakt›. Irak iflgalinin bafl sorumlular›ndan eski Amerikan Savunma Sekreteri Donald Rumsfeld 1997 Aral›k ay›ndan 2001’de Pentagon’a atanmas›na kadar Gilead Science’›n baflkan›yd›. Hükümete geldi¤i zaman Rumsfeld’in yapt›¤› ilk icraatlardan biri, tamiflunun silahl› kuvvetler içerisinde zorunlu kullan›m›n› ilan etmek oldu ‹klim de¤iflikli¤i tehdidini besleyen karbondioksit ve di¤er sera gaz› sal›mlar›n› s›n›rlamak amac›yla her ülkeye bir karbon kotas› getirilerek, kotas›n› aflan ülkelerin, kotalar›n› doldurmayan (temiz!) ülkelerden karbon kotas› sat›n almalar› ve karbon piyasas› oluflturulmas› (Ergin Y›ld›zo¤lu) 69 TOPLUMSAL HAREKETLER Anti-kapitalist bir kalk›flman›n efli¤inde Neoliberalizme karfl› özsavunma hareketleri Bugünkü küresel kriz, mülkiyet ve iktidar iliflkileri sorununu neoliberalizme karfl› geliflen özsavunma hareketlerinin gündemine çok daha yak›c› bir biçimde sokarak, özsavunmadan anti-kapitalist bir karfl› ata¤a geçifl aç›s›ndan ciddi olanaklar sunmaktad›r 70 TOPLUMSAL HAREKETLER N eoliberal rüya bitti. Kapitalizmin uzlaflmaz çeliflkilerinin üzerini örten yan›lsamalar da¤›ld›. S›n›f mücadelelerinin yeni ve dünyan›n gelece¤i aç›s›ndan tayin edici bir perdesi aç›ld›. Neoliberal kapitalizmin merkez ülkelerinde, yeni yükselen güçlerinde, yeni sömürgelerinde s›n›flar mücadelesini ve iflçi s›n›f›n›n sermaye karfl›s›ndaki ba¤›ms›z ç›karlar›n› yok sayan, küçümseyen yan›lsamalar bir bir da¤›l›yor. Geliflmifl kapitalist merkezleri iç savafl korkusu sard›. ABD’li stratej Zbigniew Brzezinski, ‹ngiliz gizli servisi MI5 ve Avrupal› strateji kuruluflu LEAP/Europe’nin 2009’da Avrupa, ABD ve Japonya’da s›n›flar aras› çat›flmalar›n fliddetlenece¤i yönündeki tahminleri do¤rulan›yor. Fransa’da neoliberal Sarkozy hükümeti, ülke tarihinde 1968’de dahi görülmemifl kitlesellikteki grevler ve so- kak eylemleri karfl›s›nda geri ad›m atmak zorunda kald›. Sanayi iflçilerini, kamu emekçilerini, üniversite ve lise gençli¤ini ve göçmenleri birlikte seferber eden bu kitle hareketi dalgas›, son iki y›ld›r Yunanistan, ‹talya, Almanya’da da sokaklar› dolduruyor. Geliflmifl kapitalist ülkelerin yerini almaya çal›flan Çin, bunu ekonomik büyümede oldu¤u kadar s›n›fsal öfke patlamas›nda da do¤ruluyor. 2006’da 90 bin, 2008’de 120 bin iflçi eyleminin gerçekleflti¤i Çin’de sadece 2009’un ilk üç ay›nda grev, sokak protestosu, yol kesmelerden oluflan 58 bin eylem gerçekleflti. Bu eylemler ço¤u zaman patronlar› ve yöneticileri hedef alsa da, kimi zaman iflsizli¤in ve hak gasplar›n›n yaratt›¤› tepki, etnik ayr›mlar temelinde s›n›f içi gerginlikleri de tetikledi. Son Sincan olaylar› da böylesi bir zeminde geliflti. Neoliberal politikalarda Latin Amerika’y› geriden takip 71 TOPLUMSAL HAREKETLER Dünya her an iflsiz isyanlar›na, köylü hareketlerine, yoksul hareketlerine, ya¤ma hareketlerine, darbelere, rejim de¤iflikliklerine sahne olmaktad›r ve devrimci kalk›flmalara gebedir. eden Ortado¤u ve Güney Asya’da ise Siyasal ‹slam’›n kriz emareleri ile Müslüman toplumlara iliflkin ezberleri bozan emekçi hareketleri efl zamanl› olarak yükseliyor. ‹ran’da Cumhurbaflkanl›¤› seçimleri sonras›nda patlak veren siyasi krizin temelinde ekonomi politikalar›n›n egemenler aras›nda yaratt›¤› bir gerilim bulunmakla birlikte, bu gerilim 2000’li y›llarda h›z verilen neoliberal politikalar›n ma¤durlar›n›n da kendi ç›karlar› temelinde çat›flmaya müdahil olmas›na olanak tan›d›. Muhalefetin Müslüman Kardefller, iflçilerin de devlet güdümlü sendikalar›n k›skac›nda yer ald›¤› M›s›r’da, iki y›ld›r ba¤›ms›z sendikalar öncülünde örgütlenen iflçi direniflleri 2009’da yeni bir evreye girdi ve on binlerce iflçi greve ç›kt›. Bangladefl, tekstil iflçilerinin isyanlar›yla sars›ld›. Radikal sol hükümetlerin ve güçlü toplumsal hareketlerin neoliberalizmi önemli ölçüde frenletti¤i Latin Amerika’da ise, s›n›f savafl› daha ileri bir düzeyde cereyan ediyor. Oligarfli ile halk hareketlerinin zoraki uzlaflmalar›n›n art›k sürdürülemez bir noktaya geldi¤i, Honduras darbesi ile görüldü. ‹flbirlikçi sermaye s›n›flar›, kitlelerin neoliberalizme karfl› alternatif aray›fllar› ve adil bölüflüm çabalar› karfl›s›nda taviz vermek istemediklerini, sola meyleden popülist devlet baflkan› Ze- 72 laya’y› iktidardan indirerek gösterdiler. Özetle, derin bir toplumsal y›k›ma yol açan ekonomik kriz, politik krizleri de beraberinde getirmektedir. Günümüz dünyas› her an iflsizlerin isyanlar›na, radikal köylü hareketlerine, kamulaflt›rma talepli yoksul hareketlerine, ya¤ma hareketlerine, çete hareketlerine, darbelere, rejim de¤iflikliklerine sahne olmaktad›r ve devrimci kalk›flmalara gebedir. Toplumsal-ekonomik-siyasal yap›n›n kaç›n›lmaz yeniden flekilleniflinde belirleyici etken, keskinleflen s›n›f mücadeleleri olacakt›r. Emperyalist-kapitalist sistem sald›rganlafl›rken, uzlaflmaz karfl›tl›klar› yok sayarak taraf olmay› reddeden ya da ihmal edenler ise iktidar, mülkiyet, bölüflüm iliflkilerinde daha fliddetli bir d›fllanmayla karfl› karfl›ya kalacakt›r. Burjuvazi bunun çok iyi fark›ndad›r. Ancak bugünkü kriz, ezilen s›n›flar› devrimci bir saflaflmaya yöneltebilecek ideolojik-politik-örgütsel önderli¤in ya da bir baflka deyiflle sosyalizm hedefine iliflkin net bir devrimci stratejinin bulunmad›¤› koflullarda patlak vermifltir. Halk kesimlerinin neoliberalizme karfl› özsavunma eylemi içinde bugüne kadar oluflturdu¤u birikim “21. yüzy›l sosyalizmi”ni gerçeklefltirme iddias›na ulaflm›flt›r. Ancak bu iddia, düzen karfl›s›nda, iflçi s›n›f›n›n iktidar ve mülkiyet iliflkilerinden d›fllanmas› temel sorununu TOPLUMSAL HAREKETLER merkezine alan nihai bir mücadeleye giriflme noktas›nda efli¤in gerisinde durmaktad›r. Efli¤in ötesinde ise, iflçi s›n›f›n›n politik iktidar ve toplumsal mülkiyet hedefini merkezine alan bir devrim hareketi yer almaktad›r. Sorun, neoliberalizme karfl› özsavunma eylemi içinde geliflen sorgulay›fllar›n, krizin yaratt›¤› koflullar içinde bu efli¤i afl›p kapitalizmin kökten elefltirisini içeren bir ata¤a dönüflüp dönüflmeyece¤idir. Bunun için afla¤›daki sorular›n yan›tlanmas› gerekmektedir: •‹flçi s›n›f›n›n gündelik ç›karlar›na odaklanan, sektörel, yerel özsavunma hareketlerinin, iflçi s›n›f›n›n tarihsel ç›karlar›na odaklanan, bütünsel ve ulusal çapl› hareketlere evrimi hangi koflullarda olanakl›d›r? •‹flçi s›n›f›n›n ve muhalefet hareketinin parçal›l›¤› karfl›s›nda nas›l bir ‘birlik’ ve ‘ittifak’ politikas› izlenmelidir? •Yoksul kitlelerde belli bir beklenti yaratabilen sosyalliberal sentez ve Siyasal ‹slam gibi düzen içi politik aktörler karfl›s›nda nas›l bir tutum almak gerekmektedir? •Mücadele yöntemi olarak parlamenter mücadele, kitle seferberli¤i ve düzen d›fl› mücadele aras›nda nas›l bir iliflki kurulmal›d›r? •‹deolojik, politik mücadele ile pratik mücadele aras›ndaki do¤rudan ba¤lant› nas›l kurulacakt›r? •‹deolojik, politik öncünün ve yeni bir politik hareket kufla¤›n›n oluflumu nas›l gerçekleflecektir? Neoliberalizme karfl› hareketler yeni sömürgeler dünyas›ndan, “refah devleti” uygulamalar›n› terk etmekte olan geliflmifl kapitalist toplumlara ve reel sosyalizm sonras› toplumlara kadar genifl bir alanda özgün biçimler alt›nda geliflimini sürdürmektedir. Bu hareketlerin farkl› toplumsal koflullarda nas›l bir geliflim seyri izledi¤i ve bugünkü durumda nas›l bir çat›flman›n taraf› haline geldi¤i üzerine bir inceleme, solun günümüz koflullar›nda de¤erlendirmesi gereken olanaklar ve çözüm bulmas› gereken sorunlara iliflkin önemli ipuçlar› verecektir. 1. Yeni sömürgeler Yeni sömürgelerde, neoliberalizme karfl› hareketler, emperyalizmle kurulan siyasal ba¤›ml›l›k iliflkilerine ve ülke ekonomisinin kapitalist dünya piyasas›na eklemlenme biçimlerine göre farkl› biçimlerde a盤a ç›kmaktad›r. ‹thal ikameci dönemde görece sanayileflen ülkeler neoliberalizmle birlikte ihracata yönelik üretime geçince h›zl› bir sanayisizleflme ve güvencesizlefltirme süreci yaflam›flt›r. Bu ülkelerde iflçi, iflsiz ve bunlarla iç içe geçen kent yoksullar› hareketleri öne ç›kmaktad›r. Dünya piyasas›na petrol-gaz, maden tedarikçisi olarak eklemlenen ülkelerde kent ve k›r yoksullar›, yeralt› zenginliklerinin kamulaflt›r›lmas› ve maden-petrol flirketlerinin yaratt›¤› çevresel tahribat›n önlenmesi talepleri ile harekete geçmektedir. Yine dünya piyasas›na g›da ve tar›msal-türev tedarikçisi olarak eklemlenerek tar›msalsanayi flirketlerini teflvik eden ülkelerde yerli ve köylü hareketleri; topraklar›n özel mülkiyetlefltirilmesinin durdurulmas› ve toprak reformuna gidilmesi, serbest ticaret anlaflmalar›ndan ç›k›lmas›, GDO’lu tar›m›n önlenmesi talepleri etraf›nda seferber olmaktad›r. Ayr›ca çokuluslu finans kurumlar› ile anlaflmalar›n iptal edilmesi, d›fl borçlar›n ödenmemesi, (ülke siyasetini yönlendirmenin etkin bir arac› olan) ABD askeri üslerinin kapat›lmas›, stratejik sektörlerin ve temel hizmetlerin kamulaflt›r›lmas›, bütün bu sektörel hareketlerin ortak talepleri olarak savunulmakta ve bu hareketlerin sektörellikten ulusall›¤a, gündelik/ekonomik taleplerden genel/politik taleplere ilerlemesini kolaylaflt›rmaktad›r. Neoliberalizme karfl› direnifl hareketlerinin sektörel talep hareketlerinden, ulusal çaptaki hareketlere evrilebilmeleri ve iktidar de¤ilse bile, hükümet olma sorununu somut bir gündem olarak önlerine koymalar›, farkl› toplumsal kesimlerin taleplerini kapsayan bir programa sahip politik örgütlerin oluflmas› ile mümkün olmaktad›r. Ne var ki, güçlü bir merkez-sol ya da popülist gelene¤in varl›¤›, neoliberalizmin ma¤durlar›n›n gündelik taleplerine k›smi de olsa çözümler üretebildi¤i sürece, bu hareketleri kendine ba¤layarak etkisizlefltirebilmektedir. Böylece s›n›f içi ayr›l›klar›n giderilmesi engellenmekte ya da geciktirilmekte ve sistem varl›¤›n› ciddi bir tehdit olmaks›z›n koruyup tahkim edebilmektedir. Latin Amerika’da Peronistler ya da ‹flçi Partisi gibi merkez sol hükümetlerin oynad›¤› bu rol, Afrika ve Befl Deniz havzas›nda (Ortado¤u) ise Siyasal ‹slam ve etnik milliyetçilik taraf›ndan üstlenilmektedir. Ancak düzenin bu politik aktörlerinin iktidar deneyimleri, neoliberalizme karfl› geliflen hareketlerin daha ba¤›ms›z ve elefltirel pozisyonlara yönelmesini de beraberinde getirmifltir. Küresel krizin derinlefltirece¤i çeliflkiler, söz konusu yönelimin sol aç›s›ndan umut verici bir kopufla evrilmesinin olanaklar›n› da yaratmaktad›r. 1.1. Latin Amerika’da neoliberalizme karfl› direnifl Neoliberal modelde kapitalist üretim iliflkileri ile üretici güçler aras›ndaki çeliflki, bir d›fllama ve terk biçiminde kendini gösterdi. Kapanan fabrikalar ve iflsizler; ekilmeyen topraklar ve topraks›z köylüler, ekilmesi yasaklanan tar›msal ürünler ve aç köylüler; kent yoksul- 73 TOPLUMSAL HAREKETLER jantin’de ve Uruguay’da geleneksel iflçileri; Venezüella, Bolivya, Orta Amerika ve Karayipler’de kent yoksulu güvencesiz iflçileri kendi kaderine b›rakt›. Yeni toplumsal hareketlerin öznelerini iflte bu terk edilenler oluflturdu. Sosyalizm ve anti-emperyalizm iddias›ndan vazgeçmeyen kimi radikal sol örgütler ya da eski sendikal ve sol kadrolar bu kitleleri yaflam ve geçim araçlar›n› savunma/yeniden ele geçirme mücadelesinde seferber ederek h›zla kitlesellefltiler ve önemli toplumsal güçler haline geldiler. Zapatista Ulusal Kurtulufl Ordusu (EZLN), 1 Ocak 1994’te Chiapas eyaltinde neoliberal politikalara karfl› silahl› bir ayaklanmayla belediye binalar›n› iflgal ederek seslerini dünyaya duyurdu. EZLN, ülkenin zenginliklerinden ve yurttafll›k haklar›ndan faydalanamad›klar› gibi komün topraklar›n› terk etmeye zorlanan Chiapasl› yerli cemaatleri içinde geliflti. lar› (geçim araçlar›n› yitirerek kent çeperlerine y›¤›lan halk kitleleri) ve metalaflt›r›lan yaflamsal gereksinimler, özellefltirilen temel hizmetler… Bu manzara, bir anlamda, devletin tüm yaflam ve geçim araçlar›n› sermayeye teslim etmesi ve sosyal devlet anlay›fl›n› terk etmesinin ürünüydü. Bu nedenle, devletin çekilmesi fleklinde de tan›mland›. Latin Amerika toplumsal hareketleri de devletin terk etti¤i bu alanlarda, yani neoliberal devletin “yumuflak kar›nlar›nda” serpildi. Burada “yumuflak kar›n” derken, zor ayg›t›n›n ulaflamad›¤› alanlardan söz etmiyoruz. Devletin kendini toplumun “ortak” ç›karlar›n› temsil eden bir ayg›t olarak gösteremeyerek meflrulu¤unu tümden yitirdi¤i alanlardan söz ediyoruz. Neoliberal devlet, bu meflruiyet kayb›n› ve kitlesel hoflnutsuzlu¤u, Dünya Bankas› ve güdümlü Sivil Toplum Kurulufllar› arac›l›¤›yla yürütülen mikro-kredi ve yerel kalk›nma projeleri ile ve do¤rudan gelir destekleri ile gidermeye çal›flt›. Bu strateji, hedefteki yoksul kesimlerden, hatta onlar›n sol yönelimli örgütlü kesimlerinden ilkesel bir reddediflle pek karfl›laflmad›. Ancak baz› hareketlerin dramatik biçimde teslim olufluna yol açarken, geliflkin kimi hareketlerde ise daha s›n›rl› bir tahribata yol açt›. Neoliberal devlet, Peru, Kolombiya, Bolivya, Ekvador, Meksika, Brezilya ve Paraguay’da k›rdan çekildi. Ar- 74 Arjantin’de IMF politikalar›n›n yol açt›¤› iflsizlik ve yoksulluk karfl›s›nda iflsiz iflçiler hareketi piqueteros (barikatç›lar) ve mahalle meclisleri hareketi geliflti. Bu hareketler, de¤ifl tokufl pazarlar› kurmaktan ifl ve gelir deste¤i talebiyle yol kesme eylemleri yapmaya, kapat›lm›fl fabrikalar› iflgal ederek özyönetim alt›nda yeniden iflletmeye ve market ya¤malamaya kadar çeflitli do¤rudan eylemlere girifltiler. Bu flekilde, somut-gündelik ihtiyaçlar› gidermeye ve gasp edilen çal›flma ve sosyal güvenlik hakk›n› savunmaya dönük bir hareket içerisinde oldular. Brezilya’da neoliberal tar›m politikalar›n›n iflsiz, topraks›z ve aç b›rakt›¤› k›r yoksullar›n› toprak reformu ana talebi etraf›nda örgütleyen kilise cemaatleri ve “aile gruplar›” 1984’te bir araya gelerek k›tan›n en büyük toplumsal hareketi kabul edilen Topraks›z K›r ‹flçileri Hareketi’ni (MST) kurdu. Mücadele yöntemi olarak önceli¤i do¤rudan eyleme veren MST, bir taraftan tar›m reformu talebini ulusal ölçekte dillendirirken, di¤er taraftan bunun gerçeklefltirilmesini kendi d›fl›na havale etmeden, ifllenmeyen topraklar› iflgal etti. Meksika’da, Zapatista Ulusal Kurtulufl Ordusu (EZLN), 1 Ocak 1994’te Chiapas eyaletinde neoliberalizmi ve yoksullu¤u protesto etmek için silahl› bir ayaklanma düzenleyip belediye binalar›n› iflgal ederek seslerini dünyaya duyurdu. EZLN ülkenin zenginliklerinden ve yurttafll›k haklar›ndan faydalanamad›klar› gibi, topraklar›n› terk etmeye zorlanan Chiapasl› yerliler içinde geliflmiflti. Yerlilerin yurttafll›k ve kültürel hak mücadelelerini neoliberalizme karfl› direniflle bütünlefltiren hareket, silahl› savunmay› bir mücadele yöntemi olarak benimsedi. Tarihi 1960’lara dayanan gerilla örgütü Kolombiya Devrimci Silahl› Güçleri (FARC), devlet destekli paramiliter çetelerin vahfleti eflli¤inde neoliberal politikala- TOPLUMSAL HAREKETLER r›n h›z kazand›¤› dönemde, ekim yapmalar› yasaklanan ve topraklar›n› terk etmeye zorlanan koka üreticisi köylülerin özsavunma mücadelesi içinde s›çramal› bir geliflim flans› yakalad›. Kolombiya devleti koka imha programlar›n› ABD ordusu ile iflbirli¤i halinde bir askeri kampanya olarak da yürüttü¤ü için, FARC’›n Kolombiya oligarflisine ve emperyalizme karfl› mücadelesi, köylülerin geçim mücadelesi ile bütünleflti. Bolivya’da ise toplumsal hareketler k›rda koka üreticisi yerliler, kentte de enformel sektörde istihdam edilen (kay›t d›fl› çal›flan) kent yoksullar› aras›nda geliflti. 1990’larla birlikte, koka üreticileri sendikalar›, koka üretiminin yasallaflt›r›lmas›, küçük çiftçilerin korunmas› ve toprak reformu talebiyle yayg›n bir geliflim gösterdi. Koka köylülerinin mücadelesi sendikalar›n birleflmesine ve daha sonra Sosyalizme Do¤ru Hareket’in (MAS) kurulufluna giden bir süreçte ilerledi. MAS yeni toplumsal hareketler taraf›ndan, bir politik program etraf›nda iktidar mücadelesi verme hedefiyle kurulan ilk örgütlenme oldu. K›rdaki mücadele toprak sorunuyla s›n›rl› de¤ildi. Söz konusu kitleler, ülke nüfusunun büyük ço¤unlu¤unu oluflturan yerli halklara mensuptular. Ülkenin kuruluflundan bu yana kurucu unsur kabul edilmeyen ve kültürel kimlikleri, yurttafll›k haklar› reddedilen yerli topluluklar›, devletin neoliberal dönüflümü ile birlikte mutlak bir ekonomik d›fllanmaya da maruz kal›nca, ulusal sorunun çözüm alan›n› da neoliberalizme karfl› mücadele çerçevesinde tarif ettiler. Toplumsal hareketler, bu sorunlara “neoliberal bir deli gömle¤i giydirilmifl olan” mevcut kurumsal çerçeve içinde çözüm bulunamayaca¤›n› söyleyerek, Bolivya’y› ulusuyla ekonomisiyle yeniden tarif edecek yeni bir anayasa yaz›lmas›n› talepler listesinin bafl›na koydular. Sanayisizlefltirme ve tar›msal y›k›m›n sonucu olarak h›zla büyüyen kent yoksullar› ise özyönetim, dayan›flma ve do¤rudan eylem yoluyla temel hizmetlere eriflimi ve gündelik yaflam› düzenleyen mahalle meclislerinde bir araya geldiler. Bu meclislerin birlefltirilmesiyle 1970’lerin sonunda oluflan Mahalle Meclisleri Federasyonu (FEJUVE), 1990’larda temel hizmetlerin yeniden kamulaflt›r›lmas› mücadelesinde öne ç›kt›. Bu hareketler daha sonra do¤algaz›n yeniden kamulaflt›r›l- Honduras darbesi sol için bir uyar›d›r Radikal sol hükümetlerin ve güçlü toplumsal hareketlerin neoliberalizmi önemli ölçüde frenletti¤i Latin Amerika’da, oligarfli ile halk hareketlerinin zoraki uzlaflmalar›n›n art›k sürdürülemez bir noktaya geldi¤i, Honduras darbesi ile görüldü. ‹flbirlikçi sermaye s›n›flar›, kitlelerin neoliberalizme karfl› alternatif aray›fllar› ve adil bölüflüm çabalar› karfl›s›nda taviz vermek istemediklerini, sola meyleden popülist devlet baflkan› Manuel Zelaya’y› iktidardan indirerek gösterdiler. Zelaya 28 Haziran’da baflkanl›k konutundan, ordu güçleri taraf›ndan silah zoruyla ç›kar›larak ülke d›fl›na gönderildi. Oluflan güçlü tepki nedeniyle resmi destek aç›kalayamasa da, darbenin ard›nda ABD’nin oldu¤u biliniyor. ABD, vaktiyle Latin Amerika’y› kas›p kavuran askeri darbelerinde ve kontra operasyonlar›nda Honduras’› merkez üssü olarak kullanm›flt›. Halk›n büyük direnifliyle karfl›laflan bu yeni darbe, k›ta çap›ndaki bir tehlikenin habercisi. TOPLUMSAL HAREKETLER mas› ve yeni bir anayasan›n oluflturulmas› mücadelesi etraf›nda bütünleflme yoluna gittiler. Büyük bir k›rsal yerli nüfusuna ve zengin petrol kaynaklar›na sahip olan Ekvador’da ise IMF programlar›, petrol tekellerinin tahribat› ve serbest ticaret anlaflmalar› karfl›s›nda yerli cemaatlerin öncülü¤ünde kitlesel hareketler geliflti. Çeflitli federasyonlar temelinde örgütlenen yerli cemaatler kültürel taleplerinin yan›na, ihmal edilen k›rsal bölgelere kamusal hizmet ulaflt›r›lmas›, borç ödeme program›n›n durdurulmas›, serbest ticaret anlaflmalar›n›n iptali, petrol zenginli¤inin halk yarar›na kullan›lmas› ve petrol flirketlerinin çevresel tahribat›n›n engellenerek daha önce verilen zararlar›n tazmini taleplerini eklediler. Ekvador’da da Bolivya’daki gibi ulusal sorunun çözüm alan› neoliberalizme karfl› mücadele çerçevesinde tarif edilmifl, ayr›ca çevre sorunu da bu çerçeveye yerlefltirilmiflti. Yayg›n yol kesme eylemleri, flirket iflgalleri gibi do¤rudan eylemler ve ulusal çapl› kitlesel protestolar yoluyla mücadele eden yerli örgütleri, neoliberal rejimleri deviren kitle ayaklanmalar›n›n da temel bileflenlerini oluflturdular. Latin Amerika’daki sol hareketlerin tamam› neoliberalizmin y›k›m›na u¤rayan kitlelerin do¤rudan eyleme dayal› özsavunma hareketleri olarak geliflmifltir. Ulusal sorun, toprak sorunu, çevre sorunu gibi radikal toplumsal dönüflümün temel sorunlar›n› oluflturan çeflitli mücadele konular› neoliberalizme karfl› direnifl çerçevesinde ifade edilmifltir. Emperyalist kurumlar, neoliberal politikalar›n uygulanmas›nda do¤rudan rol oynad›¤› için mücadelenin anti-emperyalist bir karakter kazanmas› kolaylaflm›flt›r. Bugün Ortado¤u’da neoliberalizme karfl› geliflen hareketlerin de, “gericilikle” özdefllefltirilmeye çal›fl›lan bu co¤rafyada kendine özgü bir baflka ilerici kufla¤›n oluflumuna öncülük etmesi muhtemeldir. Büyük istisnai özellikleri olmakla birlikte Venezüella’daki kent yoksullar›, son 20 y›l içinde oynad›klar› toplumsal-politik rol ile Latin Amerika’daki sol dalgan›n en önemli bileflenlerinden biri oldu. Ülkenin büyük petrol zenginli¤ine ra¤men e¤itim, sa¤l›k, bar›nma ve g›da gibi temel ihtiyaçlar›n› karfl›lamaya yönelik kamusal bir güvenceye sahip olmadan yaflayan kent yoksullar› tepkilerini daha çok anl›k kitlesel ayaklanmalar ve market ya¤malama hareketleriyle gösterdi. Bu hareket yeni bir IMF paketinin aç›kland›¤› 1989 y›l›nda Caracazo diye bilinen isyanda doru¤a ç›kt›. “Hükümet bizi aç b›rak›yor” diyerek marketlere hücum eden kitleler ordunun silahl› sald›r›s›yla bast›r›ld› ve kimi kaynaklara göre 4 bin kifli öldürüldü. Ayn› zamanda neoliberal iktidarlar›n sonunu haz›rlayan bu süreçte, halka silah s›kmay› reddeden askerler de vard›. Bu askerlerden Hugo Chavez, milliyetçi-popülist bir programla 1998 seçimlerini kazand›ktan sonra, emperyalizme ve oligarfliye karfl› mücadelesinde esas olarak yoksullar›n kitle seferberlikleri sayesinde ilerleyebildi¤ini gördü ve Venezüella yoksullar›n› hükümet eliyle proleter nitelikli bir toplumsal hareket olarak örgütlemeye giriflti. rak geliflmifltir. Ulusal sorun, toprak sorunu, çevre sorunu gibi radikal toplumsal dönüflümün temel sorunlar›n› oluflturan çeflitli mücadele konular› neoliberalizme karfl› direnifl çerçevesinde ifade edilmifltir. Emperyalist kurumlar, neoliberal politikalar›n uygulanmas›nda do¤rudan rol oynad›¤› için mücadelenin anti-emperyalist bir karakter kazanmas› kolaylaflm›flt›r. Hareketlerin bütünü, d›fllananlar›n yerel-hükümetleri biçiminde özyönetim organlar› oluflturduklar› için bir baflka toplum kurma (yar›n› bugünden kurarak mücadele etme) perspektifleri kuvvetlidir. Ancak bu hareketler, gündelik ç›kar temelli bir mücadele üzerinden yükselmektedir ve bu da söz konusu hareketleri gündelik ihtiyaçlara k›smi de olsa yan›t üretebilen düzen içi kanallar karfl›s›nda k›r›lganlaflt›rmaktad›r. Hareketler farkl› toplumsal kesimlerle dayan›flmaya, eylem birlikleri kurmaya aç›kt›r; ancak ço¤unlukla bu eylem birliklerini bütünsel siyasal birliklere dönüfltürecek araçlardan yoksundur. Bu hareketler ço¤u zaman devrim iddias›n› sahiplenmekle birlikte, mücadelenin hedefini ve stratejisini ortaya koyan ideolojik-politik bir netli¤e sahip de¤ildir. Yukar›da ortaya ç›k›fl süreçleri itibariyle incelenen halk hareketlerinin, farkl› koflullarda geliflti¤i ancak günümüz toplumsal mücadelelerin karakterini tayin eden kimi ortak özelliklere sahip oldu¤u görülmektedir. Bu hareketlerin tamam› neoliberalizmin y›k›m›na u¤rayan kitlelerin do¤rudan eyleme dayal› özsavunma hareketleri ola- 1.1.1. Toplumsal mücadeleler, toplumsal de¤iflimin öznesinin ve stratejisinin oluflumu 76 ‘Ne zaman birtak›m insanlar ortak deneyimlerinin sonucu olarak aralar›ndaki ç›kar›n özdeflli¤ini, ç›karlar› kendilerininkinden baflka olanlara göre duyumsar ve ifade ederlerse, o zaman s›n›f oluflur.’ (E.P. Thompson) TOPLUMSAL HAREKETLER Latin Amerika toplumsal hareketlerinin neoliberal egemenlik iliflkilerine karfl› yürüttükleri mücadeleler sonucunda, 21. yüzy›l sosyalizminin kurulmas›na yönelik toplumsal dönüflümün öznesi ve stratejisi üzerine somut tart›flmalar yürütülebilecek bir manzara a盤a ç›kt›. 1980’lerin sonundan bugüne uzanan süreçte, neoliberal y›k›m›n a盤a ç›kard›¤› yeni iflçi kitlelerinin emperyalizm ve kapitalizm karfl›s›nda ba¤›ms›z politik ç›karlara sahip bir s›n›f olarak kendi bilincine varmas› ve toplumsal de¤iflimin yollar›na iliflkin çeflitli yaklafl›mlar› s›namas› aç›s›ndan önemli ilerlemeler kaydedildi. Bu yeni toplumsal mücadeleler süreci, “çat›flmac› evre: 1989-2005” ve “denge evresi: 2005-2008” olarak ikiye ayr›labilir. Yeni toplumsal hareketler, neoliberal ekonomik modelin temellerini atan askeri diktatörlükler döneminin ard›ndan, neoliberal politikalar›n sivil yönetimler eliyle tavizsiz sürdürüldü¤ü dönemde geliflmiflti. Bu sivil neoliberal iktidarlar döneminde yoksullu¤un giderilmesine yönelik vaatler bofl ç›kt›. Kitlelerin yaflam koflullar›n› de¤ifltirmenin neoliberal yolu, mikro-kredi ve yerel kalk›nma planlar› ifle yaramam›flt›. Do¤rudan eylemlerin kazan›mlar›na süreklilik kazand›rmak ise mevcut egemenlik iliflkileri içinde mümkün de¤ildi ve kitle hareketleri yaflam ve geçim araçlar›n›n savunmas›nda daima karfl›s›nda politik iktidar› buluyordu. Sivil neoliberallar›n yoksullu¤a, yolsuzlu¤a ve bask›ya son verme iddialar›yla iktidara geçmelerinin ard›ndan, on-on befl y›l gibi bir süre içinde k›ta ölçe¤inde büyük isyanlar patlak verdi. Venezüella kent yoksullar› 1989 Caracazo isyan›yla, Chiapas (Meksika) yerlileri 1994 Zapatista isyan›yla, Brezilya topraks›zlar› 1980’ler ve 1990’lar boyunca h›zla yay›lan toprak iflgalleri ve kitlesel protestolarla neoliberal programlar›n durdurulmas›n› istediler. Arjantin (2001), Bolivya (2003 ve 2005) ve Ekvador’da (2000, 2003 ve 2005’te) baflkanl›k saraylar›n› kuflatan kitleler neoliberal iktidarlar› devirdiler. Ne var ki, neoliberal iktidarlar›n devrildi¤i durumlarda, bu kitle hareketleri iktidar› almaya yönelik bir politik program ve önderlik etraf›nda harekete geçmemiflti. Temel hedef neoliberal hükümetlerin durdurulmas› ve yeni kurulacak olan hükümetlerin kitle bas›nc›yla halk›n taleplerine yan›t vermeye zorlanmas›yd›. Neoliberal programlar› sürdürmekte ›srar eden iktidarlar›n pefl pefle devrildi¤i bu isyanlar›n ard›ndan, halk›n taleplerine yan›t verme iddias›yla, Arjantin’de Nestor Kirchner, Ekvador’da Lucio Gutierrez (ve ard›ndan Alfredo Palacio) ve Bolivya’da Carlos Mesa liderli¤inde merkez-sol hükümetler kuruldu. Hiçbiri kitle hareketleriyle organik bir ba¤a sahip de¤ildi, ancak z›mni desteklerini sa¤lam›fllard›. Benzeri bir kitle isyan›n›n olmad›¤› Brezilya’da ise ‹flçi Partisi (PT) MST’nin ve militan bir geçmifli olan ‹flçi Sendikalar› Federasyonu’nun (CUT) deste¤iyle iktidara geldi. 77 TOPLUMSAL HAREKETLER Ancak kitle hareketleri de art›k bu isyanlardan önceki kitle hareketleri de¤ildi. Bu isyanlar neoliberal programa karfl› olan farkl› toplumsal kesimleri eylem birliklerinde yan yana getirdi. Ekvador’da yerliler ve kentli orta s›n›flar›n yoksullaflma sürecinde olan kesimleri; Bolivya’da maden iflçileri, koka köylüleri ve kent yoksullar›; Arjantin’de yoksullaflan orta s›n›flar ve iflsiz iflçiler eylem birliklerinde bulufltu. Taleplerin düzeyi gündelik/ekonomik taleplerden genel/politik taleplere, hareketlerin kitle temeli de yerelden ulusala ilerledi. Bolivya ve Ekvador’daki merkez sol hükümetler kitle hareketinin taleplerine yan›t veremedi. Çünkü halk önderlerinin dedi¤i gibi ülkelerine neoliberal deli gömlekleri giydirilmiflti ve sermayenin mutlak tahakkümünü yans›tan bu yap›sal çerçeve içinde halk›n taleplerine yan›t vermenin imkan› yoktu. Ayr›ca ABD emperyalizminin zor durumdaki merkez sol hükümetler için herhangi bir esneme yapmaya niyeti de yoktu. ABD’ye gidip Condoleezza Rice’a “borç ödemelerini durdurmazsak ölürüz” diye dil döken Ekvador Baflkan› Alfredo Palacio “ödemeleri durduramazs›n›z” yan›t›n› alacakt›. Bu koflullar alt›nda neoliberal program› ilerletmeye çal›flan Bolivya ve Ekvador merkez-sol hükümetleri yeniden sahne alan kitle hareketleri taraf›ndan devrildi ve gidilen erken seçimlerle Bolivya’da MAS, Ekvador’da ise Rafael Correa1 iktidara geldi. MAS ve Rafael Correa hükümetleri “yeralt› zenginliklerinin kamulaflt›r›lmas›, toprak reformu, IMF ve DB ile iliflkilerin kesilmesi, ABD ile askeri iliflkilerin bitirilmesi, yerli halklar› da içeren yeni bir ulus tan›m› yapan ve neoliberal düzenlemeleri tersine çeviren yeni bir anayasan›n yaz›lmas› ve koka imha programlar›n›n durdurulmas›n›” içeren hükümet programlar› ilan ettiler. Yani toplumsal hareketlerin talepleri bir politik program haline getirilmiflti. Program›n uygulanmas› da her aflamada ABD’nin, büyük toprak sahiplerinin, sermayenin ve üst orta s›n›flar›n tepkisini çekecek, hükümetler program› ilerletebilmek için toplumsal hareketleri kitle seferberliklerine ve do¤rudan eyleme ça¤›racakt›. MAS’›n baflar›s›, neoliberalizme karfl› geliflen farkl› sektörel hareketlerin mücadele içinde a盤a ç›kan taleplerini bütünlefltiren bir program oluflturup, kitlelere bu program› savunabilecekleri bir parti sunmas› oldu. MAS’›n seçim zaferi ve ard›ndan giriflti¤i radikal reformlar ise, militan kitle hareketi ile parlamenter mücadele yöntemlerini bir arada kullanan bir çizgiyle hükümetin ele geçirildi¤i özgün bir deneyim oluflturmaktad›r. MAS’› düzen içine kaymakla elefltiren radikal politik önderliklere sahip COB, FEJUVE gibi örgütler, 78 daha geliflkin bir politik etkinlik önermedikleri koflullarda seçimleri boykot etmek isteyince kendi üyelerinin dahi MAS’a oy vermesini engelleyemeyip bölündüler. Ancak hükümetten ba¤›ms›z radikal bir sol çizginin varl›¤›, bu çizginin aktörleri zay›flam›fl olsa da, MAS hükümeti ile egemen s›n›flar aras›ndaki iliflkinin hükümeti sa¤a çekme e¤ilimi karfl›s›nda önemli bir direnç oluflturdu. Bolivya ve Ekvador’daki geliflmelerin aksine Arjantin ve Brezilya’da galebe çalan neoliberalizm oldu. Bu iki ülkedeki merkez-sol iktidarlar, sonunda finansal sermayenin ve tar›msal-sanayi flirketlerinin h›zl› bir dönüfl yapaca¤› ve burjuvazinin yeniden toparlan›p karlar›n› art›raca¤› ekonomik programlar›n› pek bir engele tak›lmadan yürüttüler. Toplumsal hareketler cephesinde ise, neoliberal politikalar›n ve yoksullu¤un devam etmesine karfl›n durgunluk ve gerileme yafland›. Arjantin ve Brezilya’da merkez-solun k›tan›n en güçlü iki sosyal-demokrat gelene¤ine dayanmas›; iki ülkenin de emperyalist güçler aç›s›ndan daha merkezi bir öneme sahip olup, yeni sömürgeler zincirinin kuvvetli halkalar›n› temsil etmeleri; do¤rudan gelir destekleri ile Bolivya ve Ekvador’dakine göre daha kayda de¤er neoliberal sosyal politikalar gelifltirmifl olmalar› bu süreçte elbette etkili olmufltur. Ancak temel zafiyet toplumsal hareketler cephesindedir. Her iki ülkede de hareketler farkl› toplumsal kesimlerin taleplerini ortak bir program etraf›nda birlefltiren bir politik parti ya da cephe oluflturmay› baflaramam›flt›r. Ba¤›ms›zl›¤›n› koruyan Ekvador ve Bolivya toplumsal hareketlerinin aksine merkez-sol hükümetlere eklemlenmifllerdir. Kitlelerin yaflamsal ihtiyaçlar›n› karfl›lama gerekçesiyle, neoliberal sosyal politikan›n uygulay›c›s› haline gelmifl ve hareket kabiliyetlerini önemli ölçüde yitirmifllerdir. Arjantin’de solun fraksiyoner yap›s› farkl› sektörleri bir araya getirmek bir yana, piquetero örgütlenmelerini fraksiyonlaflt›rarak bu parçal›l›¤a hizmet etmifl; bildirilerde kalan birlik ve iktidar mücadelesi ça¤r›lar› radikal solun parçal›l›¤›n›, orta s›n›flar›n Peronizmle kuvvetli ba¤lar›n› aflamam›flt›r. Bir süre sonra piqueteros hareketi, hükümetin iflsizlere yönelik gelir deste¤i da¤›t›mlar›n› yürüten gruplara dönüflmüfltür. Brezilya’da ise iflçi hareketinin bürokratik liderlikler kanal›yla ‹flçi Partisi’ne ba¤l› olmas› karfl›s›nda tek güçlü ilerici toplumsal hareketi temsil eden MST, ‹flçi Partisi ile girdi¤i ittifak nedeniyle bir bürokratikleflme, durgunluk ve gerileme evresine girmifltir. Toprak reformunun ilerletilmesi vaadine karfl›l›k PT’ye seçimlerde destek veren ve iflgalleri durduran MST, vaat edilenin çok TOPLUMSAL HAREKETLER gerisinde bir toprak da¤›t›m program› ve MST’li ailelerin g›da ihtiyaçlar›n› gidermeye yönelik asgari gelir deste¤i alm›flt›r. MST’nin savunucular› bu durum karfl›s›ndaki elefltirileri “MST 1,5 milyon ailenin karn›n› doyurmak zorunda”2 sözleriyle yan›tlam›fllard›r. Gündelik ç›kar mücadelesini politik mücadelenin önüne koyan bu anlay›fl ve MST’nin bu anlay›fl nedeniyle düfltü¤ü durum, “iktidar olmadan toplumsal de¤iflim”3 yaklafl›m›n›n s›n›rlar›na dair önemli bir ders içermektedir. “‹ktidar olmadan toplumsal de¤iflim” yaklafl›m›na referans olarak gösterilen Zapatistalar da, 1994 isyan›n›n ard›ndan çekildikleri Chiapas eyaleti s›n›rlar› içindeki bekleyifllerini anlaflma imzalanan hükümetlerin yerli halk›n taleplerine yan›t vermemesi üzerine bozdular. Temmuz 2005’te yeni bir deklarasyon yay›nlayan hareket, Meksika çap›nda neoliberalizme karfl› mücadele eden bütün toplumsal kesimleri, “parlamentarizme kap›lar› kapayan bir politik mücadele içinde” ezilenlerin siyasetini birlikte örgütlemeye ça¤›rd› ve bu ça¤r›y› örgütlemek için “Öteki Kampanya” adl› ulusal bir kampanyaya bafllad›. Zapatistalar’›n bu ç›k›fl›, neoliberal egemenlik iliflkilerini koruyan devlet ayg›t› oldu¤u yerde kald›¤› sürece, silahl› bar›fl süreciyle korunan yerel iktidar organlar›n›n da “baflka bir dünya kurmaya” yetmedi¤ini do¤ruluyordu. Ne var ki, Chiapas’taki mücadelesinde h›zla geliflen hareket ülkenin öteki alanlar›nda görünür bir baflar› elde edemedi. Bu durumun gerekçesi, Chiapas’›n ülkenin di¤er bölgelerine göre daha derin çeliflkilere sahip olmas› olamazd›. Çünkü 2006 yaz›nda, baflkanl›k seçimlerine, merkez-sol’un aday› Luis Obrador aleyhine hile kar›flt›r›lmas›na isyan eden baflkent Meksiko City’nin yoksullar› aylar boyunca baflkent meydan›n› iflgal alt›nda tutan bir eylem sürecine girecekti. Ayn› dönemde Oaxaca eyaleti bir ö¤retmen grevinin, yerlilerden kad›nlara, üniversitelilerden kent yoksullar›na kadar genifl halk kesimlerinin kent isyan›na dönüflmesine ve bu isyanc› kitlenin bir halk meclisi kurarak eyaleti alt› ay boyunca sokaktan yönetmesine sahne olacakt›. Bu süreçte üç isyan dinami¤i aras›nda organik bir ba¤ kurulmas›nda rol alabilecek olan Zapatistalar, böylesi bir rolü reddettiler. “Obrador, politikac›lar s›n›f›na aitti; Oaxaca ise kendi yolunu çizmeliydi.” Parlamenter siyasetin çürümüfllü¤üne yönelik elefltiri, neoliberalizme yönelik tepkilerini parlamenter kanalla dile getiren Meksiko City’li kent yoksullar›n›n hiçe say›lmas›na ve hareketler aras› yatay iliflkiye yap›lan afl›r› vurgu da Oaxaca isyan›n›n yaln›z b›rak›lmas›na yol açt›. Meksiko City’deki hareket uzun bir direniflin ard›ndan geri çekildi, Oaxaca da devlet terörüyle bast›r›ld›. Venezüella da bu çat›flmac› evreyi kendi özgünlü¤ü içinde yaflad›. Caracazo ayaklanmas›ndan itibaren sosyal demokrasi ve H›ristiyan demokratlar gibi geleneksel partiler iflas etti. 1998’de iktidara gelen Chavez ise popülist-ulusalc› bir programla, bir yandan yoksullar›n temel yaflamsal ihtiyaçlar›n› karfl›lamaya bir yandan da ülkeyi ABD emperyalizmine ba¤›ml›l›ktan kurtaracak önlemler almaya çal›flt›. Daha adil bir gelir paylafl›m›, ulusal refah›n art›r›lmas› ve temel hizmetlerin yayg›n ve paras›z hale getirilmesi için petrol zenginli¤ini kamusal denetim alt›na almaya çal›flan Chavez’in ABD emperyalizmden kurtulufl fleklindeki “ulusal” hedefleri, ulusun yaln›zca bir bölümü taraf›ndan sahiplenildi. Chavez’in anti-emperyalist program› Nisan 2002’de askeri darbe; 2002-2003’te sermaye, bürokrasi ve orta s›n›flar›n üç ay süren petrol sektörü lokavt ve grevleri; 2005’te ABD’nin do¤rudan müdahil oldu¤u geri ça¤›rma referandumu ile engellenmeye çal›fl›ld›. Chavez iktidar› kent yoksullar› taraf›ndan sahiplenildi ve korundu. Ordu içindeki “ilerici klikler”, ancak kent yoksullar›n›n kitlesel hareketi sayesinde sahneye ç›kabiliyordu. Bu durum, anti-emperyalist mücadelenin yoksul emekçi s›n›flara darald›¤›n›n iflaretiydi. Chavez’in emekçi s›n›flara yönelimi ve politik vurgular›n›n ulusalc›l›ktan sosyalizme kaymas› Nisan 2002-2005 aras›ndaki bu mücadelelerin ard›ndan belirginlik kazand›. Chavez program›n› kent yoksullar›n›n kitle hareketi deste¤inde yürüttü¤ü gibi Venezüella’n›n devrim sürecinde bu kitlelere yaln›zca destekçi/taraftar rolü biçmedi. Daha sonra komünal konseylere dönüfltürülen ve Venezüella Birleflik Sosyalist Partisi’nin kuruluflunda asli rol biçilen mahalle komiteleri ve öz-yönetim organlar›nda örgütledi¤i kent yoksullar›n› devrimin öznesi haline getirmek için çal›flt›. Bu süreç asl›nda Bolivya’daki kitle seferberli¤i ile parlamenter mücadele yöntemlerinin bir arada kullanan bir çizgiyle radikal toplumsal dönüflümlerin gerçeklefltirilmesi yolunun, afla¤›dan yukar› bir toplumsal hareket arac›l›¤› ile de¤il hükümet arac›l›¤›yla yukar›dan afla¤› kurulmas›yd›. 2005-2006 sonras›: denge evresi Neoliberalizme karfl› direnifl hareketleri, 1989-2006 aras› dönemde sol hareketin ideolojik-politik yetersizlikleri, karfl›devrimci fliddet ve neoliberal sosyal politika taraf›ndan belirlenen s›n›rlara dayan›ncaya kadar sürekli çat›flma halinde geliflti. Bu s›n›rlara dayan›ld›¤›nda ise, ne egemen s›n›flar›n kitle hareketinin kazan›mlar›n› geri alabildi¤i ne de ezilen s›n›flar›n daha ileri ataklara giriflebildi¤i bir denge durumu olufltu. Ortado¤u’daki iflgallerde bata¤a saplanan ABD, Latin Amerika’yla “ye- 79 TOPLUMSAL HAREKETLER Brezilya’da iflçi hareketinin bürokratik liderlikler kanal›yla ‹flçi Partisi’ne ba¤l› olmas› karfl›s›nda tek güçlü ilerici toplumsal hareketi temsil eden MST, ‹flçi Partisi ile girdi¤i ittifak nedeniyle bir bürokratikleflme, durgunluk ve gerileme evresine girmifltir. MST’nin bu deneyimi, toplumsal hareketlerin ba¤›ms›zl›klar›n› korumas›n›n önemini ortaya koymaktad›r. terince ilgilenemedi¤i” için yeterli deste¤i bulamayan oligarfliler halk hareketleri karfl›s›nda s›n›rl› sald›r›lara giriflebildiler. Ancak, ABD, halk hareketleri taraf›ndan püskürtülen karfl›devrimci giriflimlerin imdad›na yetiflemediyse de, darbeler, lokavtlar, kontrgerilla eylemleri eksik olmad›. Sa¤›n kaleleri korundu. Proletarya diktatörlü¤ü ve toplumsal mülkiyet konusunda ideolojik-politik bir netlikten yoksun olan radikal sol liderlikler, sürekli enselerinde hissettikleri karfl›devrimci tehdidin de etkisiyle özel mülkiyet ve burjuva devlet ayg›t›na kökten müdahalelerde bulunmaktan kaç›nd›. 2001-2007 aras›nda dünya piyasas›n›n sürekli genifllemesi de, hem egemen s›n›flar›n hem de ezilen s›n›flar›n beklentilerine k›smen de olsa yan›t üretebilecek çeflitli bölüflüm mekanizmalar›n›n iflletilmesine olanak sa¤lad›. Bu durum, gündelik ç›karlara odaklanan toplumsal hareketleri merkez sol politikalar karfl›s›nda hareketsizlefltirdi. Solun 2005-2006 sonras› dönemdeki ideolojik-politik gelifliminde bu denge durumu belirleyici oldu. Latin Amerika’da 2005-2006 dönemi neoliberalizme karfl› geliflen kitle mücadelelerinin sonuçlar›n›n topland›¤› bir dönem oldu ve k›ta yeni bir politik haritaya 80 kavufltu. Venezüella, Bolivya, Ekvador ve Nikaragua’da toplumsal hareketlerin deste¤ine sahip radikal sol hükümetler; Arjantin ve Brezilya’da bir tür neoliberal sosyal politikayla kitle hareketlerini sönümlendirerek neoliberal programlar› ilerleten merkez sol hükümetler; Meksika ve Kolombiya’da ABD deste¤iyle ayakta kalan gayr› meflru neoliberal sa¤ hükümetler. Küba ile ittifak içindeki Venezüella ve Bolivya’n›n “21. yüzy›l sosyalizmini kurma” iddias›n› ortaya koymas› ve Ekvador ve Nikaragua liderliklerini de etki alanlar›na almas› ile Latin Amerika bir kez daha sosyalizme do¤ru giden yollar› tart›flmaya bafllad›. 21. yüzy›l sosyalizminin neoliberalizme ve emperyalizme karfl› olaca¤› noktas›nda kimsenin itiraz› yok ancak anti-kapitalizm noktas›nda problemler var. Ayr›ca gittikçe fliddetlenen bir darbe tehdidi alt›ndaki sol hükümetlerin radikal reformcu çizgileri d›fl›nda, 21. yüzy›l sosyalizmine nas›l gidilece¤ine iliflkin ortaya konmufl bir yan›t da yok. Bu sorun, 21. yüzy›l sosyalizminin politik öznesi ve kurumsal çerçevesine iliflkin belirsizliklerin de temelinde yat›yor. Anti-kapitalizme flüpheyle yaklafl›lmas›na yol açan temel tart›flma bafll›klar›n› TOPLUMSAL HAREKETLER “maddi koflullar, yani üretici güçlerin geliflmifllik düzeyi” ve “sosyalist dönüflümün öznesi” oluflturuyor.4 1.1.2. Sosyalizmin maddi koflullar› Latin Amerika kapitalizmi, tüm yeni sömürge ekonomileri gibi görece az geliflmifl bir özellik göstermektedir. Bu noktada iki ayr› yaklafl›m ortaya ç›k›yor. Kapitalist bir geliflmeyle bu geri kalm›fll›¤› aflal›m ya da sosyalist bir yoldan ilerleyelim. Küreselleflme koflullar› alt›nda perifer bir ülkede sosyalizme geçilemeyece¤i ve ilerici bir kapitalizm gelifltirilmesinin zorunlu oldu¤u gibi bir yaklafl›m da var.5 Venezüella ve Bolivya prati¤i ise, yeni sömürge ülkelerde burjuvazinin, ekonomik gerili¤in afl›lmas›nda yard›mc› bir unsur olmak bir yana bu az geliflmifllik görüntüsünün as›l müsebbibi oldu¤unu gösteriyor. Emperyalist tahakkümün tahrip edici sonuçlar› karfl›s›nda burjuvaziden medet uman yaklafl›mlar, yeni sömürgelerde emperyalist tahakkümün “yerel” burjuvazi arac›l›¤›yla kuruldu¤u ya da bir baflka deyiflle emperyalizmin içsel bir olgu oldu¤u gerçe¤ini göz ard› ediyor. Gerek Venezüella’da gerek Bolivya’da ülke zenginliklerinin korunmas›, halk›n ihtiyaçlar›n›/ulusal refah› gözeten bir sanayi ve ticaret stratejisinin belirlenmesi yönündeki giriflimlerin pratikte yaln›zca yoksul emekçi kitlelerce desteklenmesi ve “yerel burjuvazinin” fliddetli muhalefetine ve bozgun giriflimlerine u¤ramas› da bu gerçe¤i tekrar tekrar gösteriyor. 1.1.3. Sosyalizmin öznesi K›ta siyaseti üzerinde etki sahibi kimi sol entelektüel çevreler sosyalist dönüflümün öznesinin bulunmad›¤› inanc›ndalar. Bunu da, sanayi proletaryas›n›n zay›flamas›yla gerekçelendiriyorlar. Ancak k›tada sanayi proletaryas› peflinde koflan bir radikal sol önderlik olmad›¤› gibi, neoliberalizmin s›n›f çeliflkilerinin alan›n› geniflletmesi ve yayg›n bir mülksüzleflme ve proleterleflmeye yol açmas› nedeniyle, sosyalist mücadelenin öznelerini çeflitlendirdi¤i ve ço¤altt›¤›n› ifade edenlerin say›s› da giderek art›yor. Burjuvazinin klasik anlamda sanayinin sonunu getirmekle meflgul oldu¤u bir ça¤da, sosyalist dönüflümün öznesini sanayi proletaryas›yla s›n›rlama gayreti, ya kötü niyetli bir çabad›r ya da “s›n›f›n statik de¤il dinamik bir olgu, bir nesne de¤il bir iliflki oldu¤u” gerçe¤ini gözden kaç›rmaktad›r. S›n›f› diyalektik bir yorumla üretim araçlar› karfl›s›ndaki ortak konumlar›n›n yan› s›ra, “ortak deneyimlerinin sonucu olarak aralar›ndaki ç›kar›n özdeflli¤ini, ç›karlar› kendilerininkinden baflka olanlara göre duyumsayan ve ifade eden insanlar”6 ola- rak tan›mlad›¤›m›zda ise yukar›da bahsi geçen toplumsal hareketlerin do¤ufl ve gelifliminin, yeni iflçi kitlelerinin, sermayeden ve emperyalizmden ba¤›ms›z ç›karlara sahip bir s›n›f olarak filizleniflini ifade etti¤i görülüyor. Neoliberalizme karfl› geliflen toplumsal hareketler emperyalist kapitalist sistemle rejimler devirecek ölçüde sert çat›flmalara giriflmifllerdir. Buna karfl›n pek çok örnekte sektörel parçal›l›k sorununu aflamad›klar›, gündelik ç›karlar u¤runa gerici politikalara da yedeklenebildikleri, siyasal iktidara talip olmad›klar› ya da hükümet olarak iktidara geldiklerinde devlet ayg›t›n›n kökten bir dönüflümüne giriflmedikleri de bilinmektidir. Yani sermaye ve emperyalizmle somut çat›flma içindeki yeni iflçi kitleleri, sektörel/gündelik ç›karlar› ile genel/tarihsel ç›karlar› aras›ndaki ba¤› göremiyor ve “kendi ç›karlar›n›n, modern siyasal ve toplumsal sisteminin tümüyle uzlaflmaz bir biçimde çat›flt›¤›n›n bilincine”7 varam›yor. ‹flte tam burada, iflçi s›n›f›n›n, politik iktidar›n ve toplumsal dönüflümün politik öznesi olarak örgütlenmesi sorunu ortaya ç›kmaktad›r. fiu anda ideal bir politik öznenin varl›¤›ndan söz edilemese de, bu politik öznenin oluflumu aç›s›ndan belirli bir ilerleme kaydedildi¤i teslim edilmeli. Sosyalizme Do¤ru Hareket (MAS) yeni toplumsal hareketler taraf›ndan, farkl› sektörel hareketlerin taleplerini birlefltiren bir politik program etraf›nda iktidar mücadelesi verme hedefiyle kurulan ilk örgütlenme oldu. Venezüella’daki radikal dönüflüm sürecinin ancak emekçi s›n›flara dayanarak ilerletilebilece¤ini ve emekçi s›n›flara dayanan bir politik ayg›t bulunmad›¤›n› gören Chavez liderli¤i, devrimi ileriye tafl›yacak aktör olarak, emekçilerin taban örgütlenmeleri (komünal konseyler) üzerinde yükselen Venezüella Birleflik Sosyalist Partisi’nin (PSUV) inflas›na giriflti. Zapatistalar, 2006’dan bu yana, ulusal çapta düzen d›fl› yeni bir politik aktör oluflturmak için kampanya yürütüyorlar. MST, Lula hükümeti karfl›s›nda elefltirel deste¤ini sürdürürken di¤er muhalif hareketlerle çeflitli platformlar oluflturarak ortak bir mücadele yürütmenin yollar›n› ar›yor. Karfl›devrim, toplumsal hareketlerin neoliberalizme karfl› mücadelesi karfl›s›nda kendini belirginlefltirdi¤i ölçüde, bu aray›fllar da politik program ve stratejilerini netlefltiriyorlar. Her ne kadar h›zl› bir geliflim seyri içinde önemli ilerlemeler kaydetmifllerse de, toplumsal hareketlerin aflamad›¤› ciddi bir dizi sorun vard›r. Bugünkü duraklaman›n temelinde henüz somut çözümler üretilememifl bu sorunlar yatmaktad›r. ‹flçi s›n›f›n›n parçal›l›¤› karfl›s›nda bütünselli¤ini, gündelik ç›karlara zafiyeti karfl›s›n- 81 TOPLUMSAL HAREKETLER da tarihsel ç›karlar›n› savunacak; “kendi ç›karlar›n›n, siyasal ve toplumsal sistemin tümüyle uzlaflmaz bir biçimde çat›flt›¤›n›n bilincine” varmas›n› sa¤lay›p devlet ayg›t›n›n kökten dönüflümünü hedefleyen bir iktidar mücadelesine haz›rlayacak bir politik özne henüz yoktur. Ancak bu politik özne, sihirli formüllerle bulunmayacak; yeni iflçi s›n›f› gibi canl› bir oluflum sürecinde a盤a ç›kacakt›r. Bu politik özne, yeni iflçi s›n›f›n› parçal›l›¤› ve bütünselli¤i, gündelik ve politik mücadelesi içinde kavrayan, onun ba¤›ms›z ç›karlar›n› temsil ederken karfl›devrim cephesini belirginlefltiren ve mücadeleyi nihai saflaflmaya do¤ru derinlefltiren bir yap› olacakt›r. Bugün bu formdan uzak oldu¤u herkesçe bilinen MAS, PSUV, EZLN, FARC gibi yap›lar›n varl›¤›, s›n›f mücadelesini ilerleterek bu politik öznenin oluflumuna yapt›klar› katk› ölçüsünde anlam tafl›maktad›r. 1.2. Befl Deniz’de neoliberalizme karfl› direnifl Befl Deniz havzas› (Ortado¤u) ve Güney Asya da, Latin Amerika’daki toplumsal hareketlerle k›yaslanabilecek geliflkinlikte olmasa da neoliberalizmin krizleri ve yeni toplumsal hareketlerin yükselifline sahne olmaktad›r. M›s›r, Bangladefl, ‹ran, Pakistan, Irak ve Körfez ülkelerinde 2000’li y›llarda etkili iflçi, gençlik, köylü ve kad›n hareketleri yükseldi. Bunlar Befl Deniz havzas›na baflka bir gözle bakabilmemize olanak tan›maktad›r. Bölgenin görece sanayileflmifl ve/veya neoliberal dönemle birlikte ucuz emek cenneti olarak öne ç›kan merkezlerinde iflsizlik, özellefltirmeler, çok düflük ücretlerle ve kölelik koflullar›nda çal›flma dayatmas›, Körfez ülkelerindeki göçmen emek y›¤›lmas›, toprak reformu kazan›mlar›n› korumaya çal›flan k›r yoksullar›n›n piyasa kuflatmas› alt›na al›nmas› yeni bir militan iflçi hareketleri dalgas›n› tetiklemifltir. Bu geliflme, söylemsel düzeyde sosyalizm kadar kapitalizme de karfl› oldu¤unu öne süren ve s›n›fsal ayr›mlar› siliklefltirdi¤i fleklinde bir tür yan›lsama yaratan, ancak emperyalist-kapitalist sistemle bütünleflip neoliberal politikalar› uygulamaktan geri durmayan Siyasal ‹slam’›n kriz emareleri ile de çak›flmaktad›r. 1.2.1. M›s›r: Militan bir iflçi hareketi do¤uyor Uluslararas› ucuz tekstil sektörünün gözdesi M›s›r ve Bangladefl son y›llarda giderek fliddetlenen tekstil iflçileri direniflleriyle sars›lmaktad›r. M›s›r’›n Mahalla kentinde düflük ücretler, hak gasplar›, özellefltirmeler ve sendikal bask›lar on binlerce iflçinin kat›ld›¤› grev ve direniflleri tetiklemifltir. Dünya bas›n›n›n “ekmek isyan›” diye yans›tt›¤› olaylar›n arkas›nda bu iflçi dinamizmi yer almaktad›r. 2007’nin bafl›ndan bu yana efli ben- 82 zeri görülmemifl bir iflçi hareketi gözlenmektedir. Yaln›zca 2009’un ilk yar›s›nda on binlerce iflçinin kat›ld›¤› 60 grev yaflanm›flt›r. Grevlere posta iflçileri, vergi memurlar›, tekstil iflçilerinin de dahil oldu¤u oldukça genifl bir yelpazeden iflçiler kat›lmaktad›r. M›s›r devlet baflkan› Hüsnü Mübarek’in ABD iflbirlikçisi otoriter rejimi karfl›s›nda tek büyük siyasal muhalefet oda¤› olan Müslüman Kardefller, emek hareketindeki bu canlanma karfl›s›nda Siyasal ‹slam’›n tesadüf olmayan genel kriziyle karfl› karfl›ya gelmektedir. M›s›r’da, Lübnan’da, Ürdün’de ‹slamc› hareketler neoliberal de¤iflim süreçlerine yard›mc› olmufl ya da iflbirli¤i yapm›flt›r. Tabanlar›n›n yoksullardan olufluyor olmas› bir fleyi de¤ifltirmemektedir. Müslüman Kardefller’in, s›n›f mücadelesine seferber etmekten imtina etti¤i yoksul taban›, flimdi radikal solun çeflitli kesimleriyle temas içindeki bir harekete yönelmektedir. Bu durum henüz ilerici politik arenada birebir yans›mas›n› bulmam›flt›r. Ancak örgütsel ve politik bir yeniden oluflum sürecinin bafllad›¤› da görülmektedir. ‹flçi hareketinin, devlet kontrollü iflçi sendikalar›n›n tekelini k›ran ba¤›ms›z militan bir sendikal örgütlenme temelinde gerçeklefliyor olmas› ve sol unsurlar›n dahil oldu¤u hareketin çeflitli bileflenleri aras›nda güçlü bir ba¤ bulunmas›, ileriye dönük umut veren geliflmelerdir. 1.2.2. ‹ran: Siyasal ‹slam sars›l›rken boy veren emek hareketi Haziran 2009’da Cumhurbaflkanl›¤› seçimi sonras› militan bir kitle muhalefeti ile sars›lan ‹ran’da neoliberalizme karfl› yeni bir emek hareketinin filizlendi¤i görülmektedir. Rejim, has adamlar›n›n iktidar kavgas› ile sars›l›rken, rejimin politik kat›l›m mekanizmalar›nca d›fllanan kimi toplumsal politik aktörler, bu sars›nt›dan istifade ederek sürece müdahil olmaktad›r. Emek hareketi sokaklar› dolduran kitlelerin, ba¤›ms›z taleplerle hareket eden s›n›rl› bir bölümünü temsil etmektedir. Bu hareket h›zl› bir kentleflmenin yafland›¤› 2000’li y›llar›n neoliberal y›k›m politikalar› karfl›s›nda, bugün sokaklara tafl›nan kanl› çat›flmalara pek de uzak olmayan bir mücadele prati¤inin içinde geliflti. Silahl› sald›r›, dayak, iflkence ve tutuklama, sendikal militanlar›n neredeyse gündelik hayatlar›n›n bir parças› durumunda. ‹flçileri harekete geçiren özellefltirme, iflyerlerinin kapanmas›, iflsizlik, k›sa süreli ifl sözleflmesi dayatmas›yla ifl güvencesinin neredeyse mutlak olarak yok edilmesi, benzinin karneye ba¤lanmas›, ücretlerin yüksek enflasyon karfl›s›nda sürekli erimesi gibi sorunlar Mahmut Ahmedinecad döneminde zirveye ulaflt›. Yeni iflçi hareketi, y›k›ma u¤rayan kitlelerin ‹ranl› Marksist Man- TOPLUMSAL HAREKETLER M›s›r’da 2007’nin bafl›ndan bu yana militan bir iflçi hareketi ortaya ç›km›flt›r. Dünya bas›n›na “ekmek isyan›” diye yans›t›lan olaylar›n arkas›nda bu dinamizm yer almaktad›r. Yaln›zca 2009’un ilk yar›s›nda on binlerce iflçinin kat›ld›¤› 60 grev yaflanm›flt›r. Grevlere posta iflçileri, vergi memurlar›, tekstil iflçilerinin de dahil oldu¤u genifl bir yelpazeden iflçiler kat›lmaktad›r. sur Hikmet çizgisindeki ‹ran Komünist ‹flçi Partisi militanlar›, Halk›n Fedaileri kökenli devrimciler ve ‹ran devrimi s›ras›nda petrol kentlerindeki “fiura” hareketine önderlik eden sendikal kadrolar›n da içinde bulundu¤u sosyalistlerce örgütlenmesi sonucunda a盤a ç›kt›. Özellikle 2005, 2006’da baflkent Tahran’da binlerce kiflinin kat›ld›¤› grevlerle ad›ndan söz ettiren Otobüs fioförleri Sendikas› (Vahed) ve Otomotiv ‹flçileri, 2000’li y›llarla birlikte yeniden canlanmaya bafllayan ‹ran iflçi hareketinin en militan kesimlerini olufltururken g›da, tekstil, e¤itim vb sektörlerinde dikkate de¤er bir potansiyeli harekete geçirebiliyorlar. 1979 Devrimi döneminden güçlü bir fiura (iflçi konseyi) deneyimi bulunan ülkede, iflyeri ve iflkolu temelli örgütlerin yan› s›ra ‘Marivan kenti iflçileri ve eylemcileri grubu’, ‘Kamyaran kenti iflçileri ve eylemcileri grubu’ gibi küçük çapl› kent örgütlenmeleri giriflimleri de bulunuyor. ‹flçi hareketinin yan› s›ra, 2003’te üniversitelerin özellefltirilmesi giriflimine karfl› kitlesel sokak eylemleri düzenleyen ve fliddetle bast›r›lan ancak dinamizmini hala koruyan bir üniversiteli gençlik hareketi de varl›¤›n› sürdürüyor. 1.2.3. Pakistan: fiafl›rt›c› benzerlik Yolsuzlu¤a batm›fl ABD iflbirlikçisi neoliberal rejim, siyasetin büyük partisi durumunda ve ayn› zamanda eko- nomik bir güç olan ordu ile ‹slamc› muhalefet aras›na s›k›flan Pakistan’da da bütün olumsuzluklara karfl›n kendini hissettiren bir emek hareketi var. Pakistan sosyalist hareketinin neoliberalizme karfl› çeflitli toplumsal kesimleri ve muhalefet odaklar›n› bir araya getiren militan bir emek hareketinin örgütlenmesi süreci içinde yeniden infla edilebilece¤ini savunan sol kadrolar, bunu ayn› zamanda, biçimsel bir demokratikleflmeye odaklanm›fl liberal kesimlere ra¤men hayata geçirmek durumunda olduklar›n› aç›kl›yorlar. Pakistan’da neoliberalizme karfl› yükselen yeni emek hareketinin öne ç›kan örgütlenmesi ise Halk›n Haklar› Hareketi. Bir tür emek hareketleri koalisyonu durumundaki Halk›n Haklar› Hareketi pek çok iflçi hareketi ile dayan›flma içinde olmakla birlikte flu anda üç büyük dinamik üzerinde yükseliyor. Bunlardan birincisi, “Anjuman Mazarain Punjab” (AMP) ya da Pencap Topraks›zlar (Ortakç›lar) Kirac›lar Hareketi’dir. 280 bin dönümlük kamu arazisinde geçimini sürdüren Pencapl› topraks›zlar, Müflerref rejimi döneminde topraklar›ndan sürülmeye zorlanm›fl ve buna karfl› direniflleri ile askeri rejime karfl› direniflin sembolü haline gelmifllerdir. ‹kinci hareket, Bütün Pakistan Gecekonducular (Katchi Abadis) ‹ttifak›’d›r. Gecekondu y›k›mlar›na karfl› mücadele eden hareket, Müflerref darbesi karfl›s›nda ilk muhalefet ha- 83 TOPLUMSAL HAREKETLER ‹ran’da iflçileri harekete geçiren özellefltirme, iflyerlerinin kapanmas›, iflsizlik, k›sa süreli ifl sözleflmesi dayatmas›yla ifl güvencesinin neredeyse mutlak olarak yok edilmesi, benzinin karneye ba¤lanmas›, ücretlerin yüksek enflasyon karfl›s›nda sürekli erimesi gibi sorunlar Mahmut Ahmedinecad döneminde zirveye ulaflt›. Özellikle 2005, 2006’da baflkent Tahran’da binlerce kiflinin kat›ld›¤› grevlerle ad›ndan söz ettiren Otobüs fioförleri Sendikas› ve Otomotiv ‹flçileri, 2000’li y›llarla birlikte yeniden canlanmaya bafllayan ‹ran iflçi hareketinin en militan kesimlerini oluflturuyor. reketlerinin örgütçülerinden olmufltur. Pek çok kentte hala aktif olan hareket, y›k›mlar›n durdurulmas›n› ve gecekondu bölgelerinin ›slah›n› talep etmektedir. Üçüncü hareket de, neoliberal “büyük kalk›nma” hamlesinin ürünü olan büyük baraj ve su kanallar› projeleri nedeniyle yaflam alanlar›n› terk etmeye zorlanan yerli cemaatlerin, küçük köylülerin ve bal›kç›lar›n çevre ve toprak direnifllerini bir araya getiren “Sindu Bachao Tarla” (‹ndus Nehrini Kurtar›n) “Chashma Lok Sath” (Chashma Halk Meclisi) adl› flemsiye örgütleridir. Pakistan sendikal hareketinde önemli geliflmeler yaflanm›flt›r. Pakistan Telekomünikasyon Limited fiirketi’nin (PTCL) özellefltirilmesine karfl› 2005’te verilen mücadele toplumsal muhalefetin önünü açm›flt›r. Askeri yönetimler, yolsuzluk yapan neoliberal partiler, Siyasal ‹slam ve devlet güdümlü sendikac›l›¤›n esir ald›¤› Pakistan toplumunda, sosyalistlerin ve iflçi s›n›f›n›n, 1970’lerden sonra yeniden etkili bir flekilde sahne alabilece¤i a盤a ç›km›flt›r. Bu süreç sol ve emek hareketi aç›s›ndan bir tür güven tazeleme ifllevi görmüfltür. Sol içi ayr›l›klar›n flafl›rt›c› bir flekilde geriye itildi¤i bir örgütlenme süreci içinde kitleler harekete geçirilerek, grevlerle, kitle eylemleriyle sendikal bürokrasiyi aflan bir dinamizm yarat›lm›fl ve özelleflme süreci bir süre ertelenmifltir. Emek hareketinin üzerine örtülü 30 y›ll›k ölü topra¤›n› atan bu hareket yenilmifl, ancak Pakistan soluna ve emek hareketine daha ileri at›l›mlara haz›rlanmak için önemli bir deneyim sa¤lam›flt›r. Bu deneyimi Halk›n Haklar› Hareketi’nin önde gelen militanlar›ndan As›m Seccad Ahtar flu sözlerle ifade etmektedir: “Solun bir özelefltiriye giriflmesi ve kitle hareket- 84 lerini etkilemeye çal›flan asi ve afl›r› bir grup olmaktan ç›k›p ayr› ve özerk bir siyasi güç olarak yeniden canlanmay› nas›l sa¤layaca¤› üzerinde düflünmesi önemlidir. Sol ba¤›ms›z bir siyasi güç olarak var olacaksa, bu türden kitle hareketlerini etkisi alt›na almas›n›n, politiklefltirmesinin ve devlete karfl› gerçek bir meydan okuma oluflturacak flekilde benzer baflka hareketlerle iliflkilendirmesinin gere¤ine dair kuflkuya yer yoktur.” 1.2.4. Irak: Üçüncü bir yol var ABD iflgalinin ard›ndan, din ve etnisite temelli bir siyasi yeniden yap›lanmaya zorlanan, emperyalist iflgal ile a¤›rl›kla Siyasal ‹slam’›n çeflitli fraksiyonlar›n›n kontrolündeki bir silahl› direnifl aras›na s›k›flan Irak’ta, tüm bu kuflat›lm›fll›¤a ra¤men sol bir seçene¤in hayat bulabilece¤i görülmüfltür. Saddam rejimi döneminde ülke d›fl›na kaçmak zorunda kalan sol kadrolar iflgalin ard›ndan geri dönmüfl; iflgalin tetikledi¤i iflsizlik, özellefltirme, maafllar›n ödenmemesi, sendikal bask›, gündelik yaflam›n sürdürülmesindeki zorluklar, ‹slamc› hareketlerin sendikalara, kad›nlara ve üniversiteli gençli¤e yönelik sald›r›lar› gibi sorunlar karfl›s›nda çeflitli eylemler örgütlemeye giriflmifltir. Irak Komünist ‹flçi Partisi ve çevresindeki ba¤›ms›z sosyalist kadrolar›n giriflimiyle bafllayan sendikal örgütlenme çabalar› sonucunda Irak ‹flsizler Sendikas›, Irak ‹flçi Konseyleri ve Sendikalar› Federasyonlar› kurulmufltur. ‹flgalin ilk y›l›ndan itibaren kitlesel iflsiz eylemleri, grevler, özellefltirme ve tafleronlaflt›rma karfl›t› direnifller örgütlenmifltir. Mahallelerde, mezhep çat›flmalar›n›n ve iflgal güçlerinin yaratt›¤› güvenlik sorununa TOPLUMSAL HAREKETLER karfl› milis güçleri oluflturulmufl, mahalle örgütlenmesinin merkezine, temel ihtiyaçlar›n› karfl›lamakta zorlanan halk›n gündelik yaflam›n›n dayan›flma temelinde kolaylaflt›r›lmas› için, bir tür küçük belediye ve e¤itim merkezi olarak ifllevlendirilen Halkevleri (Beyt-ül Cemahir) konulmufltur. Kad›n ve ö¤renci örgütlenmeleri de oluflturan bu hareket, daha sonra tüm bu mücadeleleri bir çat› alt›nda birlefltirmek için Irak Özgürlük Kongresi’ni (IFC) oluflturmufltur.8 Mezhep ve etnik ayr›m gözetmeksizin halk› ortak sorunlar› temelinde bir araya getiren Halkevleri’nin mahallede oynad›¤› bu birlefltirici rolü, IFC de ülke çap›nda oynayabilmifltir. Basra petrol sahalar›nda iflgalin en ezici döneminde gündeme gelen tafleronlaflt›rma sald›r›s›n›, Dick Cheney’in flirketi Halliburton’un tafleronu KBR’yi kovarak durduran Güney Petrol ‹flçileri Sendikas›’n›n lideri Hasan Cuma Awad da IFC’ye kat›lm›flt›r. Mezhep ayr›mlar›n› ve etnik çat›flmay› reddeden bir ‹slamc› olan Awad, iflgale karfl› s›n›f temelli mücadelenin sembollerinden biri haline gelmifltir. ‹flgal güçleri ile Siyasal ‹slam’›n çapraz atefli alt›ndaki IFC’nin iflsizlere, iflçilere ve yoksul mahallere yönelik bu örgütlenme deneyimi Irak’ta üçüncü bir yolun var olabilece¤ini ispatlam›flt›r. ABD askerleri özellefltirmelerin bafllamas›yla efl zamanl› olarak çekilir, aç›k iflgal yerini giderek gizli iflgale b›rak›rken, gündeme gelen yeni çat›flmada solun bu birikiminin Siyasal ‹slam karfl›s›nda önemli bir avantaj oluflturaca¤› ve önümüzdeki dönemde Irak’ta solun ve emek hareketinin etkili bir aktör haline gelece¤ini öngörmek zor de¤ildir. Ancak uluslararas› zirvelerin protestosu ile s›n›rl› olan ve gerek bileflimi gerekse talepleri aç›s›ndan oldukça amorf bir nitelik arz eden bu hareket, en genifl anlam›yla sermayenin insanl›k üzerindeki mutlak tahakkümüne itiraz ettikten ve deyim yerindeyse sermayenin çokuluslu örgütlerinin faças›na bir çizik att›ktan sonra birkaç y›l içinde geri çekilmifltir. Tabii, bu geri çekiliflle neoliberal sald›r›n›n yaratt›¤› çeliflkiler ortadan kalkmam›fl, yeni ve daha ileri bir karfl› ç›k›fl öncesi bir biriktirme süreci bafllam›flt›r. Avrupal› emekçilerin kazan›lm›fl haklar›n›n ortadan kald›r›lmas›n› öngören Avrupa Anayasas› May›s-Haziran 2005’teki oylamalarda iflçi sendikalar›n›n etkin kampanyalar yürüttü¤ü Fransa ve Hollanda referandumlar›nda reddedildi. Neoliberalizmin yoksullaflt›r›c› ve güvencesizlefltirici etkisi ile yurttafll›k haklar›ndan d›fllanma sorununu yaflayan göçmenler, önemli bir göçmen ve mülteci nüfusu bar›nd›ran Fransa ve Yunanistan’da anl›k patlamalarla tetiklenen kitlesel ayaklanmalarla sahne ald›lar. E¤itimde özellefltirme ve ifl güvencesini ortadan kald›rmaya yönelik giriflimler, son y›llarda Almanya, ‹talya, Fransa ve Yunanistan’da kitlesel ö¤renci eylemlerini tetiklemifltir. Milyonlar› soka¤a dökerek neoliberal yasalar›n geçiflini Befl Deniz havzas›ndaki yeni hareketlere yönelik bu k›sa bak›fl›n bize gösterdi¤i, solun emperyalizm ve Siyasal ‹slam karfl›s›ndaki ezikli¤ini atmas›, Befl Deniz’de önemli bir dinami¤in temsilcisi oldu¤unu bilince ç›karmas› gerekti¤idir. Güncel geliflmeler, yoksul halk içinde önemli bir örgütlülü¤e sahip olan Siyasal ‹slam’›n krizinin, küresel krizin de itkisiyle derinleflece¤ini ve burada avantaj›n, ezilen kitlelerin temsilcili¤ini geçici olarak yitirmifl olan sola geçti¤ini göstermektedir. 2. Geliflmifl kapitalist ülkeler Geliflmifl kapitalist ülkelerde ise, “refah devleti” uygulamalar›n›n terk edilmesi; eme¤in güvencesizlefltirilmesi, yoksullaflma ve bunlarla iç içe büyüyen göçmen sorunu etraf›nda geliflen hareketleri tetiklemektedir. 1980’lerin bafl›nda iflçi hareketlerini ve solu ezerek ya da teslim alarak elde etti¤i zaferinin ard›ndan, neoliberalizme karfl› ilk büyük karfl› ç›k›fl Dünya Ticaret Örgütü toplant›s›n›n engellendi¤i 1999 Seattle protestolar› ile sahne alan küreselleflme karfl›t› hareketten gelmifltir. 85 TOPLUMSAL HAREKETLER durduran ö¤renci hareketi, veliler ve e¤itim emekçileri ile birlikte hareket ederek, iflçi ve göçmen eylemleriyle dayan›flarak gençlik mücadelesine toplumsal harekette sürükleyici bir ifllev kazand›rm›flt›r. Yunanistan’da 2008 yaz›nda patlak veren isyanda ö¤rencilerin, göçmenlerin ve kamu emekçileri sendikalar›n›n ayn› anda harekete geçmesi tesadüfi bir çak›flma de¤il, ç›karlar› özdefl olanlar›n ç›karlar› karfl›t olanlara karfl› bir araya gelerek toplumsal dönüflümün yeni öznesinin oluflumunda bir ileri ad›m atmas›d›r. Ancak geleneksel sol partiler Avrupa’daki bu hareketlerin geliflimini ilerletmek bir yana, bu hareketlerin taleplerini karfl›s›na alan programlara sahiptir. Avrupa sol partilerinin bu krizi Alman Die Linke gibi yeni oluflumlar› tetiklemifltir, ancak merkez-solun elefltirisi ve yeni hareketlerin taleplerini kucaklama hedefi üzerine infla edilen bu partilerin sokakta oluflan tepkiyi ilerletebilece¤i oldukça flüphelidir. Bu partiler emperyalizm ve kapitalizm karfl›s›nda köklü bir elefltiri getirmekten kaç›nmaktad›r. Geleneksel merkez-solun ve onun elefltirisi içinde geliflen yeni sol partilerin bu geri pozisyonu yak›n gelecek aç›s›ndan iki olas› sonuca iflaret etmektedir. Neoliberalizme karfl› hareketler içinde, merkez sola umut ba¤lamakla fazla vakit kaybedilmeden, radikal sol oluflumlar tetiklenebilir. ‹flçi, gençlik ve göçmen hareketinin dinamizmi ve bir araya gelme e¤ilimleri bu olas›l›¤› desteklemektedir. Neoliberalizme karfl› tepkileri ilerletecek bir sol çizginin oluflturulamamas› durumunda ise, ikinci olas›l›k devreye girecek, orta s›n›flar ve iflçi s›n›f› içinde ›rkç›/milliyetçi e¤ilimler t›rmanacak ve afl›r› sa¤ güçlenecektir. Afl›r› sa¤›n Avrupa genelindeki yükselifli ve kriz sonras›nda göçmen iflçi karfl›t› söyleme sar›lan bir sendikal çizginin varl›¤› ise bu tehdidin ciddiyetini ortaya koymaktad›r. 3. Reel sosyalizm sonras› ülkeler Neoliberalizme karfl› mücadele eski reel sosyalist ülkelerde de özgün biçimler alt›nda ortaya ç›kmaktad›r. Kapitalizme geri dönüflle birlikte piyasa iliflkilerinin ve metalaflman›n sosyal haklar alan›nda yaratt›¤› tahribat; devlet korumas›n›n kalkmas› ve topra¤›n özel mülkiyetlefltirilmesi tehdidi kentsel ve k›rsal kesimde, reel sosyalizmin hala yitirilmemifl kazan›mlar›n› korumaya yönelik itirazlar›, hareketleri tetiklemifltir. Do¤u Avrupa ülkelerinde özellikle Avrupa Birli¤i’ne girifl süreci ile piyasa zorlamas› alt›nda y›k›ma sürüklenen çiftçiler, tar›msal üretimin piyasa koflullar›na teslim edilmesine karfl› ç›kmaktad›r. Polonya’da, bu çiftçilerin kurdu¤u örgütlerden en radikali olan Öz Savunma (Sammobra) Partisi tar›mda devletçili¤i savunmakta, ekonominin bü- 86 tünüyle piyasaya terk edilmesine karfl› ç›kmaktad›r. Hatta kapitalist dönüflümde d›fllananlar›n partisi olarak an›lmaktad›r. Öz Savunma küçük burjuva karakterli bir örgüt olmas›na karfl›n, iflçi ve köylülerin ittifak› slogan›n› yeniden dillendirmekte ve maden iflçilerini, hastabak›c›lar› ve ö¤retmenleri destekleyerek, s›n›f mücadelesinin çeflitli biçimleriyle kaynaflmaya yönelmektedir. Bir di¤er örnek de Mao sonras› Çin için verilebilir. H›zl› bir kapitalistleflme yaflayan Çin’de, tar›msal üretimde piyasaya yönlendirilmifl olmakla birlikte, mülkiyet ve tar›msal üretime kat›l›m biçimleri aç›s›ndan Mao döneminin reformlar› ana hatlar›yla korunmaktad›r. Çin’in 400 milyonluk köylü nüfusu güçlü iç örgütlülü¤ünü ve dinamizmini korumakta ve rejim, bu örgütlülük karfl›s›nda tar›msal arazilerin kullan›m› konusunda kapitalist bir dönüflümü en az›ndan orta vadede gerçeklefltirmeyece¤ine iliflkin taahhütte bulunmaktad›r. Tar›m arazilerine zarar verecek biçimde maden oca¤› vb. tesislerin iflletilmesinin binlerce kiflinin kat›ld›¤› köylü ayaklanmalar› ile karfl›lanmas›, köylü hareketinin dinamizmine iliflkin bir ipucu verebilir. Çin, bilgi ak›fl› önündeki engeller ve egemen medyan›n seçicili¤i nedeniyle d›fl dünya taraf›ndan pek bilinmeyen büyük bir iflçi dinamizmine sahiptir. 2000’li y›llarla birlikte her gün yüzlerce militan iflçi eylemine sahne olan Çin’de, devlet güdümlü Tüm Çin ‹flçi Sendikalar› Federasyonu’nun tekeli k›r›lm›fl, hükümet yetkilileri, yasal anlamda temsilci olarak kabul etmedikleri iflçi militanlar› ile pazarl›k masas›na oturmak zorunda kalm›flt›r. 2008’de a盤a ç›kan bu geliflmenin, s›n›f mücadelesi aç›s›ndan “birkaç y›l öncesine kadar hayal bile edilemez” derecede büyük bir de¤iflim oldu¤u ifade edilmektedir. Komünist Parti’nin kapitalist, ülkenin tek sendikas› olan resmi sendikan›n da iflçi s›n›f›n›n sermaye karfl›s›ndaki ç›karlar›yla alakas›z oldu¤u Çin’de, kölelik dahil a¤›r çal›flma koflullar› alt›nda çok düflük ücretlerle çal›flan iflçiler, haklar›n› ancak militan ç›k›fllarla savunabilmektedir. Ancak bu tepkiler bütünlükten, organik bir iliflkiden, sistemin kökten elefltirisinden yoksundur. Son yaflanan Uygur olaylar›nda görüldü¤ü gibi s›n›f içi çeliflkilerin etnik çat›flmalar biçiminde ortaya ç›kabildi¤i geri e¤ilimler de yeni s›n›f hareketinin önünde ciddi bir sorun olarak durmaktad›r. Bu dinamizm yine de iç ve d›fl tüm engellerine ra¤men Çin’in politik hayat›nda solun yeniden filizlenmesine de efllik etmektedir. Neoliberalizmin 1980’ler boyunca bütün düflünce hayat›n› teslim ald›¤› Çin’de 1990’lar›n ortalar›na do¤ru ayd›nlar, neoliberal fikirleri elefltirmeye bafllayarak 1990’lar›n sonlar› ve 2000’li y›llar›n bafl›nda “Çin’in Yeni-Sol”u diyebilece¤imiz bir TOPLUMSAL HAREKETLER e¤ilimi ortaya ç›kartm›flt›r. Yeni-Sol terimi bugünün Çin’i ba¤lam›nda sosyal demokratlardan ulusalc›lara, sol-ulusalc›lardan Marksist sola genifl bir kesim için kullan›lmaktad›r. Bu farkl› kategorilerin hepsi de neoliberalizme karfl› elefltirel bir tutum içindeler ve farkl› vurgularla Maocu döneme iliflkin olumlu bir tutuma sahiptir. Çin’in “önlenemez” yükseliflinin, kapitalizmin önlenemez krizi ile tökezlemesi, Çin’deki bu yeni sol e¤ilimlerin ve kitle dinamizminin önemli bir varl›k kazanmas› için elveriflli bir durum a盤a ç›karacakt›r. 4. Kriz ve anti-kapitalist kalk›flmaya do¤ru Bugünkü küresel kriz, mülkiyet ve iktidar iliflkileri sorununu neoliberalizme karfl› geliflen özsavunma hareketlerinin gündemine çok daha yak›c› bir biçimde sokarak, özsavunmadan anti-kapitalist bir karfl› ata¤a geçifl aç›s›ndan ciddi olanaklar sunmaktad›r. Bir baflka deyiflle, kriz neoliberalizme karfl› hareketlerin sosyalizmin temel sorunu olan iflçi s›n›f›n›n mülkiyet ve iktidar iliflkilerinden d›fllanmas› sorununu, mücadelelerinin asli bir unsuru haline getirmeleri aç›s›ndan bir f›rsatt›r. Krizle birlikte imdada ça¤r›lan devlet müdahalesi, kay- naklar› do¤rudan sermayeye ak›tmakta, gelir da¤›l›m›n› düzeltmeye, istihdam yaratmaya ya da sosyal harcamalar›n yani di¤er ad›yla dolayl› ücretlerin art›r›lmas›na yönelik önerileri büyük ölçüde reddetmektedir. Devlet, bir s›n›f›n bir baflka s›n›f üzerinde egemenlik kurma ayg›t› olarak toplumsal bölüflüm ve mülkiyet iliflkilerini düzenleyen temel araç oldu¤unu en ç›plak biçimde göstermektedir. Kriz, radikal sol liderliklerin hükümette bulundu¤u Venezüella, Ekvador ve Bolivya gibi ülkelerde de bir yandan halkç› politikalar izlerken bir yandan sermayenin taleplerine yan›t verme siyasetinin sonuna iflaret etmektedir. Bu sol liderliklerin izinden giden Honduras lideri Manuel Zelaya’ya yönelik darbe, uyar›c›d›r. Radikal sol liderlikler art›k hükümet olman›n iktidar olmaya yetmedi¤i gerçe¤iyle yüz yüzedir. Bu durum neoliberalizme karfl› geliflen hareketler aç›s›ndan tereddütle yaklafl›lan iktidar› ele geçirme sorununun daha ciddiyetle ele al›nmas›n› gerektirmektedir. Zira çeliflkilerin keskinleflmesi ne radikal sol hükümetlerin ayn› flekilde devam etmesine ne de Lula (Brezilya) ya da Krichner (Arjantin) gibi sosyal-liberal iktidarlar›n toplumun bütünün ç›karlar›na hitap edebildi¤i yönündeki yan›lsama- 2006’da 90 bin, 2008’de 120 bin iflçi eyleminin oldu¤u Çin’de sadece 2009’un ilk üç ay›nda grev, sokak protestosu ve yol kesmelerden oluflan 58 bin eylem gerçekleflti. Bu dinamizm sayesinde devlet güdümlü sendikan›n tekeli k›r›lm›fl, hükümet yetkilileri ise yasal anlamda temsilci olarak kabul etmedikleri iflçi militanlar› ile pazarl›k masas›na oturmak zorunda kalm›flt›r. 87 TOPLUMSAL HAREKETLER n›n sürmesine izin vermektedir. yütecektir. Dünya pazarlar›ndaki daralma neoliberalizmin teflvik etti¤i ihracata dayal› büyüme yolunu izleyen ülkeler aç›s›ndan da rüyay› kabusa çevirmektedir. ‹hraç pazarlar› darald›kça üretim gerilemekte, kitlesel iflsizlikle birlikte ücretleri daha da afla¤›ya itmeye yönelik e¤ilimler güçlenmektedir. Hala büyümesini sürdürdü¤ü için kimilerince g›ptayla bak›lan Çin dahi, 盤 gibi büyüyen ve kentten k›ra dönüflü tetikleyen bir iflsizlik sorunuyla karfl› karfl›yad›r. ‹hracata dayal› büyüme modelinin yaratt›¤› güvencesiz iflçi ordusu flimdi büyük bir iflsizlik tehdidiyle karfl› karfl›yad›r. Bu durumun Latin Amerika’dan Asya’ya, ihracata dayal› büyüme modelini ve üretim araçlar›n›n özel mülkiyetini sorgulayan ve sosyal hak taleplerini yükselten bir iflsiz iflçi hareketleri dalgas›n› tetiklemesi muhtemeldir. Sermayenin krizi aflmak için yeni spekülasyon alanlar› olarak toprak/tar›m, su, hava ve “yeflil enerji” alanlar›na yönelmesi, bu yat›r›mlar›n yo¤unlaflt›¤› Afrika, Latin Amerika ve Güney Asya’da toprak mücadelelerini ve iflçi s›n›f›n›n kurtulufl mücadelesiyle giderek daha fazla yak›nsayan bir çevre (ekoloji) mücadelesini tetikleyebilecektir. Ayr›ca büyük ölçüde göçmen iflçi çal›flt›ran ekonomilerdeki daralma, göçmen sorununu büyütece¤i gibi, geri dönüfl e¤ilimleriyle birlikte krizi göçmen iflçilerin geldi¤i yoksul ülkelere ihraç edecektir. Ülkelerine geri dönen göçmen iflçiler, iflsizlikte t›rman›fla yol açaca¤› gibi, iflçi dövizinin kesilmesi de bu ülkelerdeki yoksullu¤u derinlefltirecektir. Kuzey Amerika’daki daralma Orta Amerika ülkelerinde, Rusya’daki daralma Orta Asya ülkelerinde, Bat› Avrupa’daki daralma Do¤u Avrupa ülkelerinde, Körfez ülkelerindeki daralma Ortado¤u ve Güney Asya ülkelerindeki toplumsal çöküntüyü bü- 5. Özsavunman›n s›n›rlar›nda Neoliberalizme karfl› yaflam ve geçim araçlar›n› savunma mücadelesi içinde oluflmakta olan özne, kendi oluflumu aç›s›ndan bir gereklilik olan özsavunma eyleminin tek bafl›na yeterli olmad›¤›n›, iktidar ve mülkiyet iliflkilerinden d›fllanma sorunuyla karfl› karfl› gelerek görmüfltür. Kriz, neoliberalizme karfl› hareketlerin bu efli¤in gerisinde bu biçimiyle daha fazla beklemesine izin vermemektedir. Bu efli¤in afl›lmas› ayn› zamanda sosyalizme do¤ru köklü bir siyasal dönüflüm anlam›na gelmektedir ki, burada ciddi bir ideolojik engel kendini göstermektedir. Neoliberalizme karfl› özsavunma hareketlerinin geliflim koflullar›, sosyalist hareketin yenilgi sonras› krizi ile neoliberalizmin krizinin çak›flmas› taraf›ndan belirlenmektedir. Yani neoliberalizme karfl› hareketler, bugünün kapitalizminin bir elefltirisinin yan› s›ra 20. yüzy›l›n sosyalizm deneyiminin yads›mayla kar›fl›k bir elefltirisini Kriz, radikal sol liderliklerin hükümette bulundu¤u Venezüella, Ekvador ve Bolivya gibi ülkelerde, bir yandan halkç› politikalar izlerken bir yandan sermayenin taleplerine yan›t verme siyasetinin sonuna iflaret etmektedir. Honduras lideri Zelaya’ya yönelik darbe uyar›c›d›r. Radikal sol liderlikler art›k hükümet olman›n iktidar olmaya yetmedi¤i gerçe¤iyle yüz yüzedir. 88 TOPLUMSAL HAREKETLER de içermektedir. Reel sosyalizmin, yenilgi süreci içinde gelifltirilen elefltirisi, ‘bürokratizme ve devlet kapitalizmine’ yönelik hakl› tepkinin ‘üretim araçlar›n›n toplumsal mülkiyetine ve proletarya diktatörlü¤üne’ karfl› bir reddiye ile birbirine kar›flt›¤› ideolojik karmaflay› henüz aflamam›flt›r. Bu da ideolojik mücadelenin artan önemine iflaret etmektedir. Bu ideolojik mücadelenin baflar›l› olma flans› ancak neoliberalizme karfl› direnifl hareketlerinin pratikteki örgütleyicilerinin de bunu asli bir görev olarak benimsemesi ile mümkündür. Örne¤in, Venezüella’da Bolivarc› devrim hareketi, hükümeti elinde bulundurmas›na ra¤men, sosyalizm tart›flmas›n› taban örgütlenmeleri içinde gündelik yaflam›n ve çal›flman›n bir parças› haline getirilen ideolojik-politik e¤itimlere paralel olarak ilerletmektedir. Bu 2005 y›l›nda “sosyalizm” sözcü¤ü konusunda bile ciddi flüpheleri bulunan kitlelerin, ad›m ad›m devrimci sürecin asli tafl›y›c›lar› haline gelmelerini ve karfl›devrim önündeki en ciddi engeli oluflturmalar›n› sa¤lam›flt›r. Arjantin’de ise sürecin s›n›rlar› kitle hareketinin kendili¤inden niteli¤i ile belirlenmifl, iflgal fabrikalar› ve iflsiz iflçiler hareketleri k›sa sürede düzene eklemlenmifltir. Bu arada kitle hareketi ile somut bir ba¤› olmayan politik bildirgeler, programlar›n vs. ise olumlu ya da olumsuz pek bir etkisi olmam›flt›r. Görülmektedir ki, neoliberalizme karfl› özsavunma eylemleri içinde, kitlelerin s›n›f bilinci kazanmas›na olanak veren ilerici e¤ilimler ve olanaklar vard›r ama bunlar ancak bu hareketlerin önderlerinin iradi müdahalesi ile olumlu sonuçlar verebilmektedir. Bugün, ABD liderli¤indeki emperyalist kapitalist sistemin mevcut üstünlük araçlar› hem egemenler hem ezilenler taraf›ndan ciddi bir sorgulamaya maruz kalmaktad›r, ancak derinleflen bir egemenlik krizi içindeki ABD’nin yerini alabilecek sistem kurucu bir baflka güç aday› da henüz ortaya ç›km›fl de¤ildir. Sonunun nereye varaca¤› kestirilemeyen kaç›n›lmaz bir de¤iflim yaflanmaktad›r. Tafllar yerinden oynam›flt›r ve küçük bir kuvvetle dahi yönünü de¤ifltirmek mümkündür. Yani, kapitalizmin bugünkü krizi tarihin determinist/kaderci de¤il volantarist/iradeci bir an›na iflaret etmektedir. Bu da, toplumsal de¤iflim amac› ile ortaya konan her iradenin, “denge” ya da “istikrar” koflullar›nda mümkün olmayan bir etki potansiyeli tafl›d›¤›n› göstermektedir. Öyleyse, emperyalist kapitalist sistemin kader, ABD emperyalizminin de dünyan›n mutlak belirleyeni ilan edildi¤i yenilgi sürecindeki politik tutuklu¤u terk etmenin ve sosyalizm iddias›n› öne ç›karan bir politik at›lganl›k dönemini bafllatman›n tam vaktidir. Kitleler aç›s›ndan yaln›zca yaflam ve geçim araçlar›n› savunma de- ¤il, ayn› zamanda baflka bir gelecek, baflka bir toplumsal düzen aray›fl› da s›cak bir gündem haline gelmifltir. Bu durumda, neoliberalizme karfl› özsavunma hareketlerinin yayg›nlaflt›r›larak örgütlenmesinin yan› s›ra, bu hareketlerin iflçi s›n›f›n›n politik iktidar mücadelesine do¤ru derinlefltirilmesi görevi de ertelenebilir ya da ihmal edilebilir olmaktan ç›km›fl, öncelikli bir görev haline gelmifltir. Neoliberalizme kar›fl özsavunma hareketleri, böylesi bir politik mücadelenin nas›l örgütlenebilece¤ine dair önemli deneyimler biriktirmifltir. Bu deneyimler ›fl›¤›nda flunlar söylenebilir: Farkl› sektörel hareketlerin taleplerini bir araya getirerek, ülke gündemini belirleyen temel toplumsal sorunlar›n ilerici çözümüyle bütünlefltiren ve bunlar› iflçi s›n›f›n›n iktidar mücadelesine tercüme eden bir politik program oluflturulmal›d›r. Birlik bir örgütler aras› koordinasyonla de¤il ancak böylesi bir program etraf›nda örgütlenen kitle hareketleri temelinde sa¤lanabilmektedir; fraksiyoner ve sekter e¤ilimleri etkisizlefltirmenin yolu da budur. Özsavunma hareketlerinin, yoksullar›n kimi beklentilerine yan›t verebilen düzen içi (sa¤ ya da merkez-sol) unsurlar karfl›s›nda ba¤›ms›zl›¤› korunmal›d›r; di¤er yandan, alternatifsizlikten düzen içi siyasete mahkum b›rak›lm›fl kitlelerin, egemen siyasetin krize girdi¤i dönemlerdeki dinamizminin, ayn› zamanda ezilenlerin düzen karfl›s›ndaki öfke ve hoflnutsuzlu¤unun dile geldi¤i ve ba¤›ms›z bir politik önderli¤in müdahaleleriyle radikallefltirilebilir zeminler sundu¤u unutulmamal›d›r. Tarihin yeniden h›zland›¤› ve iflçi s›n›f›n› sahneye ça¤›rd›¤› bir zamanday›z. ‹flçi s›n›f› bu kavgaya henüz haz›r olmad›¤› bir anda yakalanmam›flt›r, gerekli haz›rl›¤›n› zaten bu kavgan›n içinde tamamlayacakt›r. Dipnotlar: 1 Rafael Correa, merkez-sol Lucio Gutierrez hükümeti döneminde IMF program›n› sürdürmeyi reddederek Ekonomi Bakanl›¤›’ndan istifa eden yerli kökenli sosyalist bir ekonomisttir. 2 Chomsky, Petras, Touraine: Güneye dair fikirler, Raul Zibechi 3 “‹ktidar olmadan toplumsal de¤iflim”, yaz›n›n önceki bölümlerinde bahsi geçen “yumuflak kar›nlarda” geliflen toplumsal hareketlerin, o andaki nesnelliklerini ideallefltiren bir yaklafl›md›r. FARC, EZLN, MST gibi hareketlerin iradi/ilkesel tercihleri de¤ildir. 4 Latin Amerika’da sosyalist stratejiler, Claudio Katz (makaleye flu adresten ulafl›labilir: http://www.latinbilgi.net/index.php?eylem=yazi_oku&no=2444) 5 Garcia Linera ile söylefli, risal collectives (söfllefliye flu adresten ulafl›labilir: http://www.latinbilgi.net/index.php?eylem=yazi_oku&no=379) 6 ‹ngiliz ‹flçi S›n›f›n›n Oluflumu, E. P. Thompson 7 Ne yapmal›? V. I. Lenin 8 ‹flgale, ‹slamc›l›¤a, Kapitalizme Karfl› Direnifller -Irak’ta sol muhalefet, Nicolas Dessaux * Ayr›ca yararlan›lan kaynaklar: Latin Amerika’da devlet iktidar› ve toplumsal hareketler, James Petras ve Henry Veltmeyer; ‹flçi ve köylü mücadeleleri, Samir Amin 89 LA‹KL‹K Laikli¤in krizi ve hak mücadeleleri Gerek devlet iktidar›n›n özgürlefltirici bir laiklik anlay›fl› temelinde örgütlenmesi gerekse, ‹slamc› gerici cemaatler taraf›ndan doldurulan toplumsal bofllu¤un özgürlefltirici bir toplumsal hareketle doldurulmas›nda, laiklik, “kapitalizmi y›kan gerçek bir hareket” olarak karfl›m›za ç›kar. T›pk› dinci gericili¤e karfl› mücadele etmeden laiklik savunulamayaca¤› gibi, kamunun eflitlikçi, özgürlükçü, demokratik ve sosyalist yap›lanmas› u¤runa mücadele etmeden de laiklik savunulamaz LA‹KL‹K 1 Girifl ‘Laiklik sorunu’, Türkiye tarihinin en karmafl›k ve en belirleyici sorunlar›ndan biridir. Sorunun tarihsel kökleri, Osmanl› ‹mparatorlu¤u’nun çözülüflünden 1923 Devrimi ve Cumhuriyetin kurulufluna, yeni sömürgecilikten neoliberal yeni sömürgecili¤e kadar uzanmaktad›r. Bütün tarihsel dönüm noktalar›nda laiklik sorunu mutlaka gündeme gelmekte, fliddetli tart›flmalara ve çat›flmalara yol açmaktad›r. Laiklik, düzenin krizinin derinleflti¤i anlarda ve yeniden yap›lanma süreçlerinde ‘kurucu’ ya da ‘kurtar›c›’ bir rol oynayarak sürece damgas›n› vurmaktad›r. Çünkü ‘‹slamc›l›k ve laiklik’ karfl›tl›¤›, bir s›n›f savafl›m› ve bunun mevzilerinden biri olarak bir iktidar çat›flmas› alan›d›r. T›pk› 2009 Türkiyesi gibi s›n›f savafl›m›n›n fliddetlendi¤i anlarda, ‹slamc›l›k-laiklik karfl›tl›l›¤› da bu kavgada etkin biçimde yer almaktad›r. Bugünkü haliyle olmasa da, daha ‹mparatorlu¤un çözülüfl sürecinde “çat›flma” bafllam›fl; sömürgeci-emperyalist devletlerin zorlamas›yla, yavafl ve sanc›l› bir flekilde laik ad›mlar at›lmaya bafllanm›flt›r. 1923 Devrimi ve Cumhuriyetin temel dönüfltürücü at›l›mlar›, “baflar›s›n›” laik reformlara borçludur. Laiklik sayesinde iktidar, burjuvazi lehine el de¤ifltirmifltir. Laiklik, Osmanl›’n›n feodal-dinsel gericili¤ine karfl›, Cumhuriyetin kurucu ilkesi olarak tarihsel bir rol oynam›flt›r. Bu dönemde devletin örgütlenmesinden toplumsal/gündelik yaflam›n düzenlenmesine kadar, dinsel kurallara dayal› bir egemenlik biçiminin sona ermesinde ciddi mesafe kat edildi. Burjuva dünya görüflünü temsil eden temel ad›mlar at›larak kapitalist devrimin önü aç›ld›. ‹flin ilginç taraf›, 1950’lerden sonra Türkiye’nin yeni sömürgelefltirilmesi sürecinde, emperyalizm, sermaye ve ‹slamc› gericili¤in iflbirli¤iyle at›lan önemli ad›mlar gene “laiklik” ad›na at›ld›. Emperyalizmin bölge stratejilerinde ve yeni sömürge kapitalizminin oligarflik iktidar›n›n temellerinin oluflturulmas›nda, dinci gericilik, sistematik olarak kullan›ld›. Öyle ki, sistemin kendisine sundu¤u olanaklar› çok iyi de¤erlendiren ‹slamc› hareket, art›k 2000’lere gelindi¤inde, neoliberal yeni sömürgecili¤in kurmay partisi olarak iktidara yerleflti. ‹flte laikli¤in krizi bu noktada ortaya ç›kmaktad›r. ‹ktidar, gene el de¤ifltirmektedir. Ne var ki, bu sefer iktidar blo¤unda yeni hegemonik güçler bulunmaktad›r. “‹slamc› parti” AKP’nin siyasal önderli¤ini yapt›¤› bu neoliberal-‹slamc› dinamikler, geleneksel Kemalist laikli¤e meydan okuyarak kendi iktidar›n› tesis etmektedir. Devlet sistemini ve siyasal rejimi köklü bir dönüflüme zorlayan egemen s›n›flar aras› bu çat›flma süreci, “la- iklik” ve “ulusal birlik” (“üniter devlet”) ekseninde çok boyutlu bir devlet krizine yol açmaktad›r. Türkiye’de iktidar iliflkileri, oldum olas›, egemen s›n›flar aras› sert çat›flmalara sahne olmufltur. Son y›llar›n en sert çat›flmas› ise, hiç kuflku yok ki, laiklik ve Kürt sorunu etraf›nda yaflanmaktad›r. ‹slamc› gericili¤in ve neoliberal dönüflüm program›n›n ortak hamleleri, egemen laiklik anlay›fl›n› (‘Ulusalc›-Kemalist laiklik’) büyük bir krize sürükleyerek devlet sistemini t›kamaktad›r. Bugüne dek bask›c›-faflist devlet uygulamalar›n› “irtica tehlikesine karfl› laikli¤in savunusu” olarak meflrulaflt›ran egemenler, Kürt halk›na karfl› “milli zulüm politikalar›n›” da “bölücü teröre karfl› ulusal birli¤in savunusu” olarak meflrulaflt›rm›flt›. Oysa art›k Siyasal ‹slam, neoliberal rüzgara tutunup ola¤anüstü büyüyerek iktidara gelmifltir. Arkas›na ald›¤› ‹slamc› sermaye, üzerinde yükseldi¤i genifl tabanl› kitlesel destek, uluslararas› emperyalist dayan›flma a¤lar›n›n zorlamas› ve liberal solun eflsiz katk›lar›yla Ulusalc›-Kemalist laikli¤i ciddi bir meflruiyet krizine sürüklemektedir. Kürt sorununda da, Kürt hareketinin özellikle son y›llarda gerilla d›fl›ndaki halk deste¤ini önemli ölçüde seferber edebilmesi, 29 Mart 2009 yerel seçiminde kaydetti¤i baflar› ve “ayr› devlet-ayr›lma-özerklik” tez ve taleplerini anlafl›l›r biçimde geri çekmesi “ulusal birli¤e” dayal› fliddet politikalar›n› gayr› meflru bir noktaya itmektedir. ‹ktidar blo¤unda hegemonya kuran dinci gericilik ve sermaye gericili¤ine dayal› ‹slamc›-liberal ittifak, ABD emperyalizminin kurmayl›¤›nda, sistemi, ‘dinci/muhafazakar-liberal’ yoruma dayal› bir dönüflüme zorlamaktad›r. Bunun karfl›s›nda, Önderli¤ini TSK’n›n yapt›¤›, ulusalc›lar›n, orta s›n›flar›n ve baz› Alevi topluluklar›n›n oluflturdu¤u kamp›n1 , zaman zaman TÜS‹AD’›n da deste¤ini alarak kurulu düzenin (statükonun) korunmas› üzerinden laiklik savunusu yapmas›, laiklik krizini, bütün gerici unsurlar› tetiklenmifl olarak gündeme getirmektedir. Özetle, laiklik krizi karfl›s›nda egemenler, düzenin neoliberal, muhafazakar, dinci gerici ve faflist dinamiklerini güçlendirerek çözüm aray›fl›na giriflmektedir. Bunun karfl›s›nda sol ise, bu krizi devrimci bir do¤rultuda derinlefltirecek politikalar üretmekte yetersiz kalmaktad›r. Sol hareket zay›fl›¤›ndan ve kendine güvensizli¤inden dolay›, ülkedeki ana kamplaflmalara ba¤l› olarak, ya ulusalc›-Kemalist laiklik anlay›fl›n›n desteklenmesine ya da ‹slamc›-liberal laiklik anlay›fl›n›n desteklenmesine yönelmektedir. Oysa iflçi s›n›f›n›n devrimci siyasetinin bir parças› olarak, halk›n ‘devrimci-sosyalist bir laiklik anlay›fl›’ temelinde politik bir güç ha- 91 LA‹KL‹K line gelmesi ve özgürlefltirici bir ç›k›fl›n yarat›lmas› acil bir görev olarak önümüzde durmaktad›r. Bu görevin yerine getirilmesi, neoliberalizme, faflizme ve gericili¤e karfl› mücadeleden geçmektedir. Bu mücadelenin merkezinde, özel olarak hak mücadelelerinin sürükleyici misyonu kuvvetle vurgulanmal›d›r. 2. Devrimciler laikli¤i nas›l savunur? Laikli¤in, bütün zaman ve mekanlarda geçerli -evrensel- bir tan›m› yoktur. Her koflulda do¤ru bir laiklik olmad›¤›na göre, her koflulda savunulacak bir laiklik de olamaz. Öyle ya, bu memlekette ‘demokrasi’ ad›na en katmerli faflizmler savunulabildi¤i gibi, ‘laiklik’ ad›na da en karanl›k gericilikler savunulabilmektedir. O halde laiklik, hangi somut içerik ve biçimlerlerde savunulabilir? Laikli¤in, iflçi s›n›f›n›n özgürlük mücadelesinde ön aç›c› tarihsel kazan›mlar› var m›d›r, varsa nelerdir? ‘Kapitalist devrim’, neredeyse bütün binli y›llar boyunca (12-20. yy aras›) sürdü. Bu süreçte ‘laiklik’, ‘demokrasi’, ‘cumhuriyet’ gibi kavramlar›n etraf›nda çok ciddi çat›flmalar gerçekleflti. Kapitalist devrimi ve genel olarak insanl›¤› ilerleten bu çat›flmalar›n, tarihte ilerici-devrimci konumlar oluflturabilen bütün devrimci özneler için çok ciddi kazan›mlar› da ortaya ç›kt›. XII. yüzy›lda kiliseyle siyasal/dünyevi iktidar›n ayr›flma süreciyle birlikte geliflmeye bafllayan kapitalist devrim ve laikleflme süreci, Gregoryan Reformu, do¤al hukukun geliflimi, Sanayi Devrimi, Reform, Rönesans, Ayd›nlanma dönemleri, Frans›z Devrimi ve bütün bunlar›n düflünce, bilim, sanat, felsefe ve siyaset üzerindeki etkileriyle doruk noktas›na ç›km›flt›r. Bu süreçte Katolik Kilisesi’nin kat› merkezi disiplinine karfl› geliflen tepki hareketleri eski düzeni sarsan toplumsal hareketlerin temelini oluflturmufltur. Tarihsel olarak feodal-s›n›fsal iliflkilerin ve mülkiyet iliflkilerinin çözüldü¤ü bu süreçte, “özellikle liberal düflünsel ak›mlarla beslenen burjuvazinin, ç›karlar›n›, egemenli¤in kayna¤›n›n tanr›dan al›narak ulusa verilmesinde görmesi, laiklik sürecinin bafllat›lmas›nda önemli ve ayr› bir etken olmufltur.”2 “Gücünü Tanr›dan alan” feodal, s›n›fsal, siyasal ve dinsel gericilik biçimleri bu süreçte çözüldü. ‹nsan (toplum, halk, ulus) iradesine ve akl›na dayal› laik, demokratik, cumhuriyetçi egemenlik biçimleri insanl›¤a yeni özgürlük ufuklar› açt›. Klifle deyimle, “din ve devlet ifllerinin” birbirinden ayr›lmas› ve her birinin kendi özerk ve ba¤›ms›z alanlar›na çekilmesi toplumsal ilerlemenin önünü açt›. Devletin belli bir dini temsil et- Laik reformlar, ideal flekliyle bu dönemde Cumhuriyet’in kurucu kadrolar›n›n zihninde ortaya ç›km›fl de¤ildir. Tanzimat Ferman›’ndan (1839) beri Osmanl› bürokrasinde a¤›r ad›mlarla geliflen bir laikleflme süreci söz konusudur. 92 LA‹KL‹K medi¤i; bütün din ve inançlar karfl›s›nda yans›z kalabildi¤i aflamalara gelindi. Dinin kamusal alandan özel yaflam alan›na, cemaat, toplum ve kiflilerin vicdanlar›na çekildi¤i; kamusal güce dayanmad›¤›; kamuda dinsel kökenli bir düzenleme yapmad›¤› toplumsal düzeylere ulafl›ld›. ‹nanmama özgürlü¤ü, inanç ve ibadet özgürlü¤ünün güvencesi oldu. Akla dayanan yeni toplumsal düzende, bireysellik, eflitlik, özgürlük, ço¤ulculuk gibi bütün statüler hukuk taraf›ndan güvence alt›na al›nd›. K›saca, dünyevi iktidar, dinsel-s›n›fsal tahakküm karfl›s›nda serbest kald›¤›ndan, halk s›n›flar›n›n politik özne olarak iktidara müdahale edebildi¤i dünya görüflünün tarihsel olarak kendini ilan etti¤i aflamalara gelindi. ‹ktidar araçlar› laikleflmifl/sekülerleflmifltir;3 yani modernleflmifl, ça¤›n gerektirdi¤i bilimsel teknolojik yöntem ve ilkeler taraf›ndan düzenlenir olmufltur. Sadece iktidar de¤il, iktidara efllik eden düflünce, toplum ve e¤itim sistemi gibi toplumu bütünlefltiren, uluslaflt›ran unsurlar da laikleflmifltir. Kapitalizm -sermaye düzeni- toplumsal yarat›c›l›¤›n kayna¤›nda yer alan emek-gücünün metalaflt›r›lmas› ve eme¤in denetimi üzerinde yeni toplumsal düzenin temellerini oluflturdu. Proleterlefltirme, metalaflt›rma, piyasalaflt›rma, kitlesel üretim, emek üretkenli¤inin art›r›lmas›na yönelik ifl ve çal›flma tekniklerinin geliflimi, sermayelefltirme üzerinden yeni bir servet kayna¤› yaratt›. Bu sürecin bir gere¤i olarak akla, bilime ve tekni¤e dayal› uygulamalar, eski düzene karfl› burjuvazinin y›k›c› devrimci laik hareketinin temelini oluflturdu: sözgelimi, dinsel ilke ve kurallarca belirlenen eski usul pazarl›k uygulamalar›n›n engelledi¤i yeni kapitalist pazar›n dinamizmi, metrik sistemin geliflimine yol açt›. Ya da dinsel yaflam tarz›n› düzenleyen simgelerden oluflan eski takvimin de¤ifltirilerek yeni burjuva yaflam›n önemli zamanlar›n›n vurgulanmas›, toplumun ortak belle¤ini de¤ifltirdi. Bütün bu geliflmeler uzun bir tarihsel geliflmenin soyut kazan›mlar›n› ifade etmektedir. Bütün bunlar birebir ve pürüzsüz olarak ülke deneyimlerinde somutlaflm›fl de¤ildir. Burada kavram kargaflalar›na zemin oluflturan önemli bir sorun ç›k›yor karfl›m›za: Dinin ve devletin özerk alanlar›na çekilerek birbirlerine kar›flmamas›, laikli¤in evrensel tan›m›nda uzlafl›larak var›lan bir ‘centilmenlik anlaflmas›’ de¤ildir. Sert s›n›f çat›flmalar›n›n sonucunda ulafl›lan bir iktidar biçimidir. Laikli¤in tarihsel seyrine bak›ld›¤›nda, bu noktalara soyut tan›mlarda oldu¤u gibi pürüzsüz var›lmad›¤› görülür. Tarihsel süreç içinde en genel anlam›yla, laikli¤in iki temel ifllevi ortaya ç›km›flt›r: y›k›c›-devrimci ifllevi ve kurucu ifllevi (önce kan, sonra kanun). Laikli¤in, köhnemifl ve ömrünü tüketmifl feodal egemenli¤in y›k›lmas›ndaki ‹slam aristokrasisine ve fleriat düzenine karfl› ilk halk isyanlar› Faik Bulut, Bilim ve Gelecek, 40, 2007 Ortado¤u tarihi, oluflan ‹slam aristokrasisine ve temsil ettikleri fleriat düzenine karfl› yoksul ve ezilen halk›n isyan hareketleriyle doludur. Eflitlikçi, ortaklaflmac›, dayan›flmac› fikirler bu isyan hareketlerinin baflat ideolojisi oldu. Zaman zaman baflar›l› olup uzun y›llar ayakta kalan eflitlikçi cumhuriyetler de kurdular. Emevilere karfl› isyan bayra¤›n› kald›ran Muhtar-ül Sakafi... Ebu Müslim Horasani ve Hürremiler Cumhuriyeti... Abbasilere karfl› ayaklanan El Muqanna ve Ortakç› Beyazlar Cumhuriyeti... Babek ve K›z›llar Cumhuriyeti... Zenci Spartaküsler... ‹slam komüncüleri Karmatiler... ‹smaililik ve Hasan Sabbah... Dört Halife devrinden (632-661) itibaren fetihler sayesinde genifl bir co¤rafyay› egemenli¤i alt›na al›p yöneten Arap Müslümanlar, yepyeni bir olguyla karfl› karfl›ya kald›lar. Mevali denen, k›l›ç zoruyla veya ikna yoluyla ‹slam'› kabul eden çeflitli kavimler ortaya ç›kt›. Ek olarak eski inançlar›n› koruyan Z›mmi ad› verilen gayrimüslimler, Arap efendilerin hükmü alt›nda yaflamak mecburiyetinde kald›lar. Mevali (tekili mevla; Arap olmayan Acem, Kürt, Türk, Berberi, Nabati gibi kavimler olup bunlar fetihçi Araplar›n himayesi veya velayeti alt›nda bulunurlard›) yeni dine girince, imparatorluk s›n›rlar› içinde Arap toplumuna âdeta eklemlenmifl, farkl› nitelik ve nicelikte bir toplumsal taban oluflturmufltu. ‹slam'›n sonraki tarihini genifl ölçüde etkileyip yön verecek siyasi, idari, sosyo-kültürel, kurumsal, hukuki ve dini alanda de¤iflimler mevali dinamizminden do¤du. Özellikle demografik ve kültürel bak›mdan ordugâh flehirlerde ana unsur haline geldiler. Arap egemenleri ve yöneticileri için tehlike oluflturdular. Boyunduruk alt›na al›nm›fl mevali kitlesi, fetihlerin ilk floku atlat›ld›ktan sonra, efendileri Araplarla eflit haklara sahip olma çabas› içine girdiler. Teorik bak›mdan bu mümkündü. Zira, eski komünal toplum an›lar›n›n silik izlerini tafl›yan ‹slam anayasas› Kuran'›n baz› ayetleri ile peygamber hadisleri, "Allah'a ba¤lanma d›fl›nda Arap ile Acem aras›nda bir fark olmad›¤›n›, Müslümanlar›n kardefl ve eflit olduklar›m" savl›yordu. ‹ster Müslümanl›¤› gönüllü kabul edip mümin s›fat›n› tafl›s›n, isterse sadece diliyle ikrar edip Müslüman tasnifi içinde de¤erlendirilsin; yeni dine giren mevali, ‹slam'dan çok daha köklü yüksek uygarl›klar›n (Antik Mezopotamya'da Sümer, Babil ve ‹ran'da Sasani), eski dinlerin ve kültürlerin mirasç›s›yd›lar. ‹slam'› yorumlarken de bu miras› referans noktas› olarak ald›lar. (...) LA‹KL‹K ‘devrimci’ rolü ve burjuva egemenli¤in kurulmas›ndaki ‘düzen kurucu’ rolü, esas›nda bu iki temel ifllevden kaynaklanmaktad›r. Eski feodal düzenin y›k›lmas› ve yeni kapitalist düzenin kurulmas› sürecinde bu iki temel ifllev koflullara ba¤l› olarak çeflitli siyasal niteliklere bürünmüfltür. Bu bak›mdan burjuva laikli¤in her zaman devrimci, ilerici nitelik tafl›d›¤› söylenemez. Burjuvazinin, kapitalizmin geliflme flartlar›na ba¤l› olarak, sermayenin mutlak zaferi u¤runa iflçi s›n›f›n›n devrimci hareketleri karfl›s›nda gerici kanl› ittifaklara girdi¤i s›kça rastlanan tarihsel bir olgudur. Bu süreçlerde, kapitalist sistem statükocu, muhafazakar, gerici, faflist nitelikler sergilemektedir. Bu gibi durumlarda ço¤u zaman, eski dinsel düzenin dinsel yasalar› oldu¤u gibi laik dünyaya aktar›lm›flt›r. Buralarda egemenli¤in kayna¤› de¤iflmekle birlikte, dinsel egemenli¤in araçlar› burjuvazinin daha çok ifline gelmifl ve korunmufltur. Dinsel iktidarlar ve özneler aç›k tehlike olmaktan ç›kt›ktan sonra, dinci gericili¤in kulland›¤› yöntem ve araçlar laik iktidarlarca rahatl›kla kullan›lm›flt›r. Kapitalizmin geliflim seyrine ba¤l› ve onun bir gere¤i olarak, yeni gerici ittifaklar›n s›n›fsal temelleri iflte bu noktalarda oluflmaktad›r. Din ve devlet, yeni burjuva iktidarlar›n yükseliflinde karfl›l›kl› olarak birbirini güçlendiren gerici ittifaklara girmektedir. Örne¤in “laikli¤in yozlaflm›fl biçimi” olarak söz edilen ‘laikçilik’, “dinin devlet güdümünde oldu¤u laiklik tipidir”. Bu, laikli¤in kötü ve yanl›fl bir uygulamas› olarak gösterilir. “Frans›z tipi laiklik” ve bundan esinlenen “Türk tipi laiklik”ten bunun örne¤i olarak söz edilir.4 Ancak, bu liberal elefltirmenlerin gözden kaç›rd›klar›(!) bir gerçek, “Türk tipi laikli¤in”, Frans›z benzerinden temel fark›d›r. Türkiye’de, din sadece gerici iktidarlarca denetim alt›na al›n›p kullan›lmam›fl; zamanla devlet de dinin denetimi alt›na girerek dincileflmifltir. fiimdi kendileri de bu gözden kaç›rd›klar› kamp› desteklemektedirler. Sonuç olarak laiklik, soyut evrensel bir ilke olarak her koflulda mutlak savunulamaz. Laikli¤in tarihsel kazan›mlar›, ona yeni devrimci içerik ve biçimler kat›larak savunulabilir. Bu da ancak, sermayenin ve dinin her çeflit tahakküm biçimine karfl›, laikli¤i, yeni proleterhalkç› devrimci süreçlerin etkin militan bir mevzii haline getirerek olanakl›d›r. 3. Türkiye’de laiklik Türkiye’de ‘Laik Sistemin’ kurulufl dönemi olarak 1919-1945 y›llar› aras› gösterilir. Asl›nda laik reformlar, ideal flekliyle bu dönemde Cumhuriyet’in kurucu kadrolar›n›n zihninde ortaya ç›km›fl de¤ildir. Tanzimat Ferman›’ndan (1839) beri Osmanl› bürokrasinde a¤›r 94 ad›mlarla geliflen bir laikleflme süreci söz konusudur.5 Fakat sisteme laik niteli¤ini kazand›ran bütünsel radikal ad›mlar 1919 sonras› at›lm›flt›r. 1919-1923 aras› Cumhuriyet Halk Partisi’nin oluflumu ve sürece etkin müdahalesi, saltanat›n kald›r›lmas› ve Cumhuriyet’in ilan› gerçekleflmifltir. Bu dönemde, modern rejimin yönü belirlenmifl ve temel kararlar al›nm›flt›r. 1923-1930 aras›nda laik reformlar›n h›zla uygulamaya sokuldu¤u dönemdir. Hilafetin kald›r›lmas›, e¤itim ve ö¤retimin dinsel cemaatlerden al›narak ö¤retim birli¤inin sa¤lanmas›, tekke ve tarikatlar›n kapat›lmas›, fleriat yasalar› yerine medeni, ceza ve ticaret yasalar›n›n getirilmesi, fieriat ve Evkaf Vekaleti yerine Diyanet ‹flleri Baflkanl›¤›’n›n kuruluflu, metrik sistem, k›yafet reformu, Latin alfabesi ve Anayasa’dan “devletin dini ‹slam’d›r” ifadesinin kald›r›lmas› hep bu süreçte, yukardan devlet zoruyla gerçekleflmifltir (“yukardan devrim”). 1930-1945 dönemi ise, laik reformlar›n yerlefltirildi¤i ve yeni bir Türk kültürünün yayg›nlaflt›r›ld›¤› y›llard›r.6 Laiklik ilk kez terim olarak 1931 y›l›nda CHP’nin üçüncü kongresinde dile getirilmifl, tüzü¤e konmufl ve 1937’de Alt› ‹lke’yle (Alt› Ok) birlikte ilk kez Anayasa’ya konmufltur. Gerçi ulusalc›-laik Kemalistler taraf›ndan 1950 sonras› Demokrat Parti’nin iktidar y›llar› “dinci gericili¤in geri dönüflü” ve “karfl› devrim y›llar›” olarak gösterilir; ama daha 1948 ve 1949’da ilkokullarda din dersleri okutulmas›, imam hatip kurslar›n›n ve ilahiyat fakültelerinin aç›lmas› CHP iktidar› taraf›ndan sa¤lanm›flt›. 1919-1950 dönemi, Türkiye’ye özgü bir laiklik tipinin temellerinin at›ld›¤› dönemdir. Diyanet ‹flleri Baflkanl›¤› kadrolaflmas› arac›l›¤›yla “dinci kitlelerin memurlaflt›r›lmas›na dayanan dolambaçl› bir yolla, dinin, devlet taraf›ndan denetimi olarak düflünülmüfltür.”7 Tersinden bak›l›rsa, bugün ülkemizin en ciddi sorunlar›ndan biri olan ‹slamc› gericili¤in kurumsal toplumsal temeli gene bu y›llarda güçlendirilmifl oluyordu. 1923 Devrimi sonras› “tek parti yönetimi alt›ndaki küçük burjuva diktatörlü¤ü”, yar›m kalm›fl da olsa, tarihsel olarak, milli demokratik devrime özgü ad›mlar atarak, ülkenin kapitalistleflme sürecinin önünü açm›flt›r. Ne var ki, somut-özgül koflullarda dayand›¤› s›n›flar›n ç›karlar›n› ve ideolojisini temsil eden bask›c› bir devlet yap›s› ortaya ç›karm›flt›r. ‹flte dönemin laiklik anlay›fl› ve uygulamalar›, ülkenin politik tarihinin devimci kazan›mlar hanesine yaz›lmakla birlikte, küçük burjuvazinin bütün karars›zl›¤›n›, f›rsatç›l›¤›n› ve iflbitiricili¤ini yans›tmaktad›r. K›sa sürede emperyalizmin ve feodalizmin temsilcileriyle uzlaflan küçük burjuvazi, kendi iktidar ve uzlaflma temelini güçlendirmek için bir LA‹KL‹K 1919-1923 aras› Cumhuriyet Halk Partisi’nin oluflumu ve sürece etkin müdahalesi, saltanat›n kald›r›lmas› ve Cumhuriyet’in ilan› gerçekleflmifltir. Bu dönemde, modern rejimin yönü belirlenmifl ve temel kararlar al›nm›flt›r. 1923-30 döneminde ise laik reformlar h›zla uygulamaya sokulmufltur. yandan dini denetim alt›na almaya çal›flm›fl, öte yandan da Siyasal ‹slam’la iflbirli¤i yapm›flt›r. Bütün bunlar, sonuçta, Türkiye’ye özgü bir laiklik biçiminin oluflumuna hizmet etmifltir. Egemenli¤in dinsel kayna¤› de¤iflmekle ve dinsel iktidar odaklar›n›n gücü zay›flat›lmakla birlikte, Türkiye kapitalizminin yeni egemenlik tipinin kuruluflunda Siyasal ‹slam’›n rolü 1950’lere do¤ru yeniden artmaya bafllam›flt›r. Demokrat Parti iktidar›yla bafllayan 1950-1980 aras› dönemi, laikli¤in, bir devlet biçimi olarak sömürge tipi faflizmin ipote¤i alt›na al›nd›¤› y›llard›r. ‹slamc› gericili¤in, yeni sömürgecili¤e h›zla uyarlanarak, iktidar›n siyasal, toplumsal ve ekonomik temelini güçlendirmesi ve buna ba¤l› olarak kendisinin de ola¤anüstü büyümesi noktas›nda bir s›çrama yaflanm›flt›r. Yine Diyanet ‹flleri Baflkanl›¤›’n› onaylayan, asl›nda ilerici yönleriyle bilinen 1961 Anayasas›’ndan sonra, 1965’te Diyanet’e ba¤l› Kuran kurslar› sayesinde tarikatlar devlette kadrolaflma noktas›nda s›çrama kaydettiler. Tarikat üyeleri devletin maafll› memuru haline geldi. Keza “laikli¤in ödünsüz savunucusu”(!) olan TSK’nin yürüttü¤ü 12 Eylül faflizmi ve 1980-1990’l› y›llar ‘Türk-‹slam Sentezi’ ve ‹slamc› gerici¤in en h›zl› büyümeyi kaydetti¤i süreçtir. Sonuç olarak, bu dönemde, ezan›n Türkçelefltirilmesi ve yeniden Arapçalaflt›r›lmas›, Diyanet ‹flleri Baflkanl›¤›, ‹lahiyat Fakülteleri, ‹mam Hatipler, Kuran kurslar›, okullarda din dersleri, k›l›k k›yafet sorunlar› (‘türban’) ve nüfus cüzdanlar›ndaki din hanesi hep tart›flmal› kararlar›n, uygulamalar›n ve yasalar›n konusu olmufltur. Türkiye’nin yeni sömürgelefltirme sürecinde, emperyalizm ülkenin en gerici unsurlar›yla uzlaflarak yeni bir s›n›fsal ittifak temeli ortaya ç›karm›flt›r. Üzerinde ‘Oligarflik Diktatörlü¤ün’ ve ‘Sömürge Tipi Faflizmin’ yükseldi¤i bu gerici s›n›fsal-siyasal ittifak temeli, laikli¤i de bu gerici siyasetin hizmetine koflmufltur. Gerek sömürge kapitalizmin örgütlemesinde, gerek Sosyalist Blok’a karfl› ‘Yeflil Kuflak’ hatt›n›n örgütlenmesinde, Siyasal ‹slam, egemenlerin en önemli iflbirlikçisi olmufltur. Bu iflbirli¤i hem siyasal iktidar›n kurumsal-toplumsal temelini güçlendirmifl hem de ‹slamc› gericili¤in devlet eliyle büyümesini sa¤lam›flt›r.8 1945’lerden 2000’lere bütün yeni sömürgecilik tarihi boyunca, laiklik, sömürge tipi faflizmin ipote¤i alt›nda, onun laik iktidar ayg›t›n› ve temelini oluflturman›n arac› olarak Türkiye’ye özgü bir niteli¤e bürünmüfltür. 4. Neoliberal yeni sömürgecilik ve Kemalist laikli¤in krizi Moda söyleyiflle, “‹slam’›n büyük geri dönüflü” ya da “irtican›n hortlamas›” gibi de¤erlendirmeler, laikli¤in krizinin temel nedeniymifl gibi sunulmaktad›r. Bu yaklafl›mlar bugünün s›n›f savafl›mlar›nda Siyasal ‹slam’›n rolünü kavramaktan uzakt›r: sorunun sadece bir yan›na odaklanarak, Türkiye’de s›n›f savafl›m›n›n ve iktidar ça- 95 LA‹KL‹K t›flmalar›n›n bugünkü niteli¤ini göz ard› etmektedir. Kriz noktas›nda vurgulanmas› gereken, bir zamanlar bast›r›lm›fl olan ‹slamc›l›¤›n geri dönüflü de¤il, bütünüyle Siyasal ‹slam’›n yeni iktidar blo¤unun oluflumundaki rolüdür. Bununla birlikte, yeni iktidar blo¤unun siyasal, ideolojik, toplumsal ve ekonomik temellerini oluflturan dinsel gericilik, elbette gericili¤e karfl› müca- Demokrat Parti iktidar›yla bafllayan 1950-1980 aras› dönemi, laikli¤in, bir devlet biçimi olarak sömürge tipi faflizmin ipote¤i alt›na al›nd›¤› y›llard›r. Bu dönemde ‹slamc› gericili¤in, yeni sömürgecili¤e h›zla uyarlanarak, iktidar›n siyasal, toplumsal ve ekonomik temelini güçlendirmesi ve buna ba¤l› olarak kendisinin de ola¤anüstü büyümesi noktas›nda bir s›çrama yaflanm›flt›r. 96 delenin hedefini oluflturmaya devam etmektedir. Son y›llarda, Türkiye’de, devlet sistemi ve bunun temel yap›sal unsuru olan Kemalist Laiklik, Cumhuriyet tarihi boyunca egemen s›n›flar aras› iktidar çat›flmalar› temelinde en derin krizini yaflamaktad›r. Kriz, radikal müdahalelerin imkans›zl›¤›ndan dolay›, mutabakat esas›na dayanarak, uzun ve sanc›l› bir dönüflüm süreci içinde LA‹KL‹K çözülmeye çal›fl›lmaktad›r. Oligarflinin çeliflkili yap›s›, krizin ve istikrars›zl›¤›n süreklili¤i ve uzlaflmalar›n (mutabakat) kal›c› olamay›fl› gibi nedenlerle kriz çözülemedi¤i gibi iyice derinleflmektedir. Neoliberal yeni sömürgecilik temelinde, sistemin krizini derinlefltiren iki temel güçten söz edilebilir: neoliberalizm (dönüflüm program›) ve Siyasal ‹slam (dinci gericilik). Neoliberal dönüflüm program›, “devletin küçültülmesi projesi” çerçevesinde devlet sistemini de¤iflime zorlamaktad›r. Gene devlet eliyle yürütülen proje, Ulusalc›Kemalist-Laiklerin iddia ettikleri gibi, “üniter devleti” ortadan kald›rmamakta, tersine egemenlik iliflkilerini de¤ifltirerek devleti daha da etkinlefltirmektedir. Asl›nda devlet iktidar› el de¤ifltirmektedir. Devlet sisteminin de¤iflimi, kamusal alan›n dönüflümüyle tamamlanmaktad›r. E¤itim, sa¤l›k, bar›nma, beslenme, enerji gibi temel kamusal hizmetlerin piyasalaflt›r›lmas›yla halk, kamusal/toplumsal haklar›ndan yoksun b›rak›lmaktad›r. Bu zamana dek sosyal devlet uygulamalar›yla karfl›lanan temel kamusal gereksinimler, böylece sermayenin aç gözlü insaf›na terk edilmekte; paras› olmayana yaflama flans› b›rak›lmamaktad›r. Son olarak, ‘yönetiflim stratejilerine’ ba¤l› olarak, toplumsal parçalanma, cemaatlefltirme, STK’laflt›rma ve kimlik siyasetiyle iflçi s›n›f›n›n ve halk›n siyasal-toplumsal bütünlü¤ü parçalanarak devrimci bir güç olmaktan ç›kar›lmaktad›r. Böylece, halk devrimci bir özne olarak tamamen sistemin d›fl›na iti- lirken, ulusalc› laik güçler statükocu/savunmac› bir konuma çekilmekte, ‹slamc›-liberal güçler ise tamamen belirleyici konuma yükselmektedir. Belirleyici konuma yükselen bir baflka güç ise ‹slamc› gericiliktir. Yüzy›llard›r derin toplumsal köklerden beslenen ‹slamc› gericilik, Cumhuriyetin bafl›ndan beri egemen laiklik politikalar› taraf›ndan denetim alt›nda tutulmufl ve desteklenmifltir. Karfl›s›na ç›kan imkanlar› iyi de¤erlendiren ‹slamc› hareket, devlet olanaklar›na tutunarak devlet içinde ciddi oranda kurumlaflm›flt›r. ‹slamc› sermayenin kendi çizgisinde yaratt›¤› birikimlere, bir de neoliberal piyasan›n sundu¤u olanaklar eklenince, ‹slamc› sermaye art›k belirleyici bir güç olmaya bafllam›flt›r. Üstelik ‘Yeflil Kuflaktan Il›ml› ‹slam’a, ‹slamc› gericilikle iflbirli¤ine giren emperyalizm sayesinde Siyasal ‹slam, gücünü iyice pekifltirmektedir. Neoliberal yeni sömürge kapitalizmin geliflimiyle birlikte, tekelci sermayenin dönüflüm programlar›na koflut olarak Siyasal ‹slam’›n, siyasal, toplumsal, ekonomik ve ideolojik rolü iyice artmaktad›r. Neoliberal kimlik siyaseti, toplumsal parçalanma, yönetiflim düzenekleri, Türkiye toplumuna cemaat tipi örgütlenmeyi dayatmaktad›r. Bu süreç, en ideal öznesini ‹slamc› hareketin cemaat tipi örgütlenmesinde bulmaktad›r. Türkiye’de 1945-1980 aras›nda yeni sömürgecilikle birlikte geliflen kapitalistleflme araçsal olarak ‹slamc› gericili¤e dayanmakla birlikte onun bir siyasal özne olarak kamusal alan›n d›fl›na sürmüfltü. Toplumsallaflma, kentleflme ve “laikli¤in ödünsüz savunucusu”(!) olan TSK’nin yürüttü¤ü 12 Eylül faflizmi ve 1980-1990’l› y›llar ‘Türk-‹slam Sentezi’ ve ‹slamc› gerici¤in en h›zl› büyümeyi kaydetti¤i süreçtir. 97 LA‹KL‹K Yine Diyanet ‹flleri Baflkanl›¤›’n› onaylayan, asl›nda ilerici yönleriyle bilinen 1961 Anayasas›’ndan sonra, 1965’te Diyanet’e ba¤l› Kuran kurslar› sayesinde tarikatlar devlette kadrolaflma noktas›nda s›çrama kaydettiler. Tarikat üyeleri, devletin maafll› memuru haline geldi. proleterleflme süreci sonucu artan nispi refah, refah devleti uygulamalar› ve temel kamusal hizmetlerin devlet eliyle yürütülmesini getirmifltir. Burada halk›n gereksinimlerinin karfl›lanmas›nda ‹slamc› cemaatlerin de rol oynamas›n›n yan›nda, as›l olarak bu gereksinimler kamusal hak ve hizmetler olarak karfl›lanmaktayd›. fiimdi temel kamusal hizmetlerin gene devlet eliyle neoliberal y›k›m› ve piyasalaflt›r›lmas›, ‹slamc› cemaatleri kamusal alanda, piyasada ve devletin yeniden yap›land›r›lmas›nda daha fazla öne ç›karmaktad›r. “Sosyal devlet”in bofllu¤u, ‹slamc› sosyal dayan›flmac›l›k a¤lar›yla, sadaka kültürü9 ve dilencilefltirme düzenekleriyle doldurulmaya çal›fl›lmaktad›r. 98 Böylece, fiili olarak, Cumhuriyetin kuruluflundan beri burjuvazinin iktidar›n›n kurumsal, ideolojik ve toplumsal temelini güçlendiren Siyasal ‹slam, art›k yasal olarak da iktidar talep edecek olgunlu¤a ulaflm›flt›r. Laikli¤e aç›ktan karfl› ç›k›lmamakla birlikte, geleneksel laik uygulamalar sorgulanmakta ve tekelci sermaye egemenli¤inin yeni biçimlerine ba¤l› olarak, yeni bir laiklik anlay›fl›n›n oluflumu zorlanmaktad›r. Sonuçta yavafl ve sanc›l› bir dönüflüm içinde, ‘dinci-muhafazakar-liberal bir laiklik yorumu’10 temelinde sermayenin gericili¤iyle ‹slamc› gericili¤inin iflbirli¤i, geleneksel devlet yap›s›n› ve rejim biçimini dönüflüme zorlamaktad›r. 5. Laiklik sorunu etraf›nda oluflan LA‹KL‹K Siyasal ‹slam, yasal olarak da iktidar talep edecek olgunlu¤a ulaflm›flt›r. Laikli¤e aç›ktan karfl› ç›k›lmamakla birlikte, geleneksel laik uygulamalar› sorgulanmakta ve tekelci sermaye egemenli¤inin yeni biçimlerine ba¤l› olarak, yeni bir laiklik anlay›fl›n›n oluflumu zorlanmaktad›r kamplaflma Laiklik krizinin temel dinamizmi egemen s›n›flar aras› iktidar savafl›m›d›r. Çat›flman›n yap›s› ve harekete geçirdi¤i güçlere bak›l›rsa, bu çat›flma, devrimci-demokratik bir taraf ve ilerici bir olanak bar›nd›rmamaktad›r. Sol hareketin ba¤›ms›z devrimci bir güç olarak müdahale edemedi¤i bu çat›flmada, egemenler aras› çatlaklardan yararlanma taktikleri de bir sonuç vermemektedir. Laiklik sorunu etraf›nda oluflan kamplaflmaya ana hatlar›yla bakarsak: • Gerçek s›n›fsal ç›karlar› gizleyen “Laiklik-‹slamc›l›k” çat›flmas›, halk›, AKP ya da TSK etraf›nda, ama en nihayetinde sermaye lehine bir kamplaflmaya zorlamaktad›r. Bu hakim kamplaflman›n s›n›fsal niteli¤ini ortaya ç›karan bir devrimci giriflimin olmad›¤› koflullarda burjuvazinin çeflitli kanatlar›n› temsil eden ‘Laiklik’ ve ‘‹slamc›l›k’ ideolojisi halk aç›s›ndan inand›r›c› bulunmaktad›r (hegemonya). ‘Laiklik-‹slamc›l›k’ çat›flmas›, neoliberal yeni sömürgecili¤in krizinde, flu ya da bu egemen s›n›f lehine dönüflümün ideolojik meflruiyet araçlar›n› sunmaktad›r. • ‘Egemen laiklik anlay›fl›’, öncülü¤ünü TSK ve ulusalc›lar›n yapt›¤›, tarih boyunca de¤iflik biçimlere bürünen ‘Kemalist Laiklik’ gelene¤ini sürdürmektedir. Liberallerin ve ‹slamc›lar›n, “Frans›z tipi laiklik”, “militan- 99 LA‹KL‹K mücadeleci laiklik” ya da “çat›flmac› laiklik” dedikleri yürürlükteki bu laiklik anlay›fl›, tarihsel süreç içinde, yukardan burjuva devriminin, küçük burjuva diktatörlü¤ünün ve bir devlet biçimi olarak sömürge tipi faflizmin örgütlenmesinde etkin, kurucu bir unsur olarak ifllevler üstlenmifltir. Kendi iktidar›n› sarsan neoliberal dönüflüme statükocu bir noktadan karfl› ç›kt›¤› için ideolojik krizi sürekli derinleflmektedir. Ayr›ca bu laiklik çizgisinin, ‹slamc› gericili¤e karfl› mücadele bayra¤›n›n resmi-kurumsal sahipli¤ini yapmas›, devrimcilerin ve sosyalistlerin elefltirel sorgulamalar›n› sürekli bask› alt›nda tutmakta ve bir eziklik duygusu yaratmaktad›r. • Devrimci elefltirinin yoklu¤unda, laikli¤i krize sokan, asl›nda krizi görünür hale getiren ‹slamc› hareket ve neoliberal ittifak›n dönüflüm program›d›r. Siyasal ‹slam’›n Ortado¤u’da emperyalist iflgal ve savafla karfl› direnifl hareketindeki etkin tavr› ve emperyalist ‘Il›ml› ‹slam’ projelerinin hedefi olmas›, “devrimci ‹slam” yan›lsamas› yaratmaktad›r. ‹slamc›l›k, Türkiye’de kesinlikle devrimci-muhalif bir gelenek oluflturmad›¤› gibi, her türlü gericili¤in teorik, pratik zeminini teflkil etmektedir. ‹slamc› hareket baflta ‘laiklik karfl›tl›¤›’ olmak üzere, içinde çok çeflitli e¤ilimler bar›nd›rmaktad›r. Bununla birlikte, ana ak›mlar›n› AKP, Fethullah Gülen Cemaati, Nakflibendilik, Süleymanc›l›k gibi siyasal-toplumsal hareketlerin oluflturdu¤u ‹slamc› hareket, Liberallerden de güç alarak laikli¤in muhafazakar-liberal bir yorumunu yapmaktad›r. • Ba¤›ms›z bir güç oluflturmayan sol-sa¤ Liberalleri, ‹slamc›larla iflbirli¤i cephesinde ele almak daha do¤ru olur. Bu kesimler, laikli¤in liberal yorumlar›, örne¤in, Anglosakson (‹ngiliz, Avrupa ve Amerikan tipi) yorumlar›; yani “bar›flç›l, uzlaflmac›, ço¤ulcu” yorumlar› üzerinden ç›k›fl aray›fl›ndad›rlar. Bu kesimlerin de, t›pk› iflbirlikçisi ‹slamc›lar gibi, k›rk y›ll›k sivil toplumcu “devlet elitleri ve toplum/halk çeliflkisi” saptamas› yapmalar› ve bu çeliflkide bireysel özgürlüklerden ve halktan yana görüntü yaratarak meflruiyet aramalar› dikkati çekmektedir. Zaten bu çevrelerin krizi ve tutars›zl›¤› da buradan kaynaklanmaktad›r: Bu kesimlerin liberal demokratik söylemleri neoliberal gerici faflist iktidar ayg›tlar›n›n meflruiyet kavramlar›n› oluflturmaktad›r. • ‹deolojik kriz, en yak›c› biçimlerde sol-sosyalist hareket saflar›nda hissedilmektedir. Sol hareket bugünkü görünümüyle, laiklik konusunda tutarl› bir halkç›-s›n›fç› politika, sürükleyici bir militan kitlesel çizgi ve devrimci özgürlefltirici bir anlay›fl oluflturmaktan uzakt›r. Türkiye solu, laiklik-‹slamc›l›k karfl›tl›¤›nda oluflan krizin yak›c›l›¤›n›n fark›ndad›r. Ne var ki, laikli¤in krizine ba¤›ms›z devrimci bir noktadan müdahale etme konumundan uzak olmas›ndan dolay›, egemen kamplaflman›n etkisinde kalarak, bu kamplaflmada taraf olarak inisiyatif almaya çal›flmaktad›r. Oysa bu çat›flma, do¤as› gere¤i, solu güçlendiren imkanlar sunmamakta; tersine solun zay›fl›¤›n› beslemekte ve krizini derinlefltirmektedir. Sol harekette, ülkenin genel kamplaflmas›n›n etkisi alt›nda iki ana e¤ilim görülmektedir: Birincisi, “gericili¤e karfl› laikli¤in ve Cumhuriyetin tarihsel kazan›mlar›n›n savunusu” noktas›nda Ulusalc›-Kemalist laiklik çizgisini soldan meflrulaflt›ran e¤ilimdir. ‹slamc›larla eylem birli¤ine girmeyerek, gericili¤e karfl› mücadelede net s›n›rlar çizen bu e¤ilim, ulusalc› çizgiyle ayr›m noktalar›n› belirginlefltiremedi¤inden ayn› netli¤i gösterememektedir. Genel olarak emperyalizme ve TSK LA‹KL‹K kamp›na karfl›tl›¤› noktas›nda ‹slamc› harekette devrimci potansiyel görerek iflbirli¤ine yönelen sol kesimlerse, soldan, ‹slamc› gericili¤in toplumsal meflruiyet temelini güçlendirmektedir. Bu kesimler, “anti-emperyalizm”, “kurulu düzene karfl› demokrasi mücadelesi” ve “bireysel hak ve özgürlükler” noktas›nda ‹slamc› gericilik ve liberallerle iflbirli¤ine gitmektedirler. Bunlar›n yan›nda bir de “ömrünü tüketmifl burjuva bir ilke olarak laikli¤e” tümden karfl› olan ve “Ulusalc›-Kemalist Laikli¤e” karfl› mücadelesinde ‹slamc› hareketi destekleyen sol kesimler bulunmaktad›r. 6. Devrimci ç›k›fl ve hak mücadeleleri ler üreten devrimci-laik bir halk hareketi olarak gelifltirilebilir. ‹slamc› gericili¤e, faflizme ve neoliberalizme karfl› mücadele böyle bir sürecin ana hareket yata¤›n› oluflturmaktad›r. Laikli¤in krizinden ‹slamc›-Liberal ya da Ulusalc›-Kemalist bir ç›k›fl peflinde olan egemen s›n›flar, kendi çözümlerini emekçi s›n›flara dayatmaktad›r. Sol hareket, laikli¤in savunusu ya da reddedilmesi ad›na egemen kamplaflmalar›n etkisi alt›nda kalmaktad›r. Devrimciler laikli¤in kazan›mlar›n› mutlaka savunur. Önemli olan bu savunman›n hangi noktadan yap›ld›¤›d›r. Bu savunu elbette ki, “fleriat tehlikesi”ne karfl› ulusalc› bir bak›fl aç›s›yla faflizmin ipote¤i alt›ndaki Kemalist laikli¤in savunusu olmayacakt›r. Ya da sorunu bireysel hak ve özgürlükler noktas›na indirgeyen, “devletçi statükoya karfl›” ‹slamc›-liberal laikli¤in savunusu da olmayacakt›r. Ya da laikli¤i bir burjuva ilke diye tümden yads›yarak, onun karfl›s›nda direnenlerle, örne¤in sözüm ona “devrimci ‹slamc› hareketlerle ittifak›n” savunusu da olmayacakt›r. Laikleflme sürecinde din ve devlet ifllerinin birbirinden ayr›lmas›ndan çok, dinden boflalan yerlerin nas›l ve neyle doldurulaca¤› önemlidir. Din, toplumsal hukuksal iliflkileri düzenleyemez. “Din belirli bir ö¤retiden ve ahlak sisteminden oluflur.11 ‹nanç sistemleri, de¤er ve taleplerden oluflur. Toplumdaki farkl› inanç sistemleri, de¤iflik ve de¤iflken ilke, kural ve de¤er yarg›lar›ndan oluflur. Laiklik, kifliler aras› de¤il, hukuksal, kamusal/toplumsal düzenleyici ilkelerden oluflur.” ‹flte burada eflitlikçi ve özgürlefltirici bir düzenlemenin önündeki engellerden biri olarak “‹slamc› gericilik” önemli bir yer tutmaktad›r. Hele hele neoliberal yeni sömürge faflist rejiminin temel bileflenlerinden biri olarak ‹slamc› gericilik, kesinlikle hafife al›nmamas› gereken asli bir düzen gücünü temsil etmektedir. Bugün laikli¤in devrimci savunusu, ancak laikli¤in krizine ba¤›ms›z devrimci bir çizgiyle müdahale ederek mümkün olabilir. Bu krizin gerici taraflar›ndan herhangi birinin gölgesinde kalarak bunu yapmak olanakl› de¤ildir. Bu yaklafl›mlar›n d›fl›nda ba¤›ms›z, devrimci, sosyalist bir laiklik anlay›fl›yla hareket edilmelidir. Devrimci bir laiklik anlay›fl›, gelecek toplum projelerine ait ideal tasar›mlarla gelifltirilemez. O ancak, krizi devrimci do¤rultuda derinlefltiren ve Türkiye toplumunun ve emekçi halk›n yak›c› sorunlar›na özgürlefltirici çözüm- “‹slam”la “gericili¤in” ve “faflizmin” yan yana an›lmas› pek çok “inançl› insan›” rahats›z edebilir. ‹slam’a ve halk›n inançlar›na sayg›s›zl›k olarak de¤erlendirilebilir. Ne var ki, baz› istisnai isyanc› hareketleri saymazsak, bugüne kadar ‹slam’›n siyasal gericili¤i besleyen niteli¤ini de¤ifltirecek ciddi bir “reform” hareketi geliflmemifltir. Birçok kanl› kitle katliamlar›na, otoriter devlet uygulamalar›na, özgürlü¤ü k›s›tlay›c›/engelleyici pek çok bask›ya, ‹slam hep kaynak gösterilmifltir. ‹slamc› hareket, bugüne kadar hep çeflitli ayr›mc›l›k, eflit- 101 LA‹KL‹K emekçi s›n›flar ve halk aç›s›ndan y›k›c› bir hareket olarak gündeme getirdi¤i bir zamanda, devrimci sosyalist bir laiklik, proleter bir kamusall›k anlay›fl› temelinde, kamunun demokratik biçimde yeniden yap›lanmas›n›n ilkelerini pratik bir mücadele çizgisiyle gündeme getirmek zorundad›r. T›pk› dinci gericili¤e karfl› mücadele etmeden laiklik savunulamayaca¤› gibi, kamunun eflitlikçi, özgürlükçü, demokratik ve sosyalist yap›lanmas› u¤runa mücadele etmeden de laiklik savunulamaz. Laiklik krizinin temel dinamizmi egemen s›n›flar aras› iktidar savafl›m›d›r. Çat›flman›n yap›s› ve harekete geçirdi¤i güçlere bak›l›rsa, bu çat›flmade devrimci-demokratik bir taraf yoktur sizlik, bask›, ezme ve ezilme iliflkilerinden beslenerek geliflmifltir. Üstelik bu muazzam gericilik potansiyeli, emperyalizmin, Siyasal ‹slam’› her dönem en gerici biçimlerde (Yeflil Kuflak teorisi, Medeniyetler Çat›flmas› teorisi, Il›ml› ‹slam projesi vb.) suiistimal etmesine yol açm›flt›r. Ne yaz›k ki, bütün bunlar karfl›s›nda ‹slam’›n içinden, bu dinci gericili¤i mahkum edecek, ayr›m çizgilerini kesin hatlar›yla çizecek elefltirel/özelefltirel bir karfl› ç›k›fl gerçekleflmemifltir. Tersine dinci gericilik devlet taraf›ndan hep desteklenmifl ve devlet destekli geliflme ise, ‹slamc› hareketin ifline gelmifltir. ‹slamc› hareketin “devlet”le ve “bireysel hak ve özgürlükler”le imtihan› hep baflar›s›z olmufltur. Baflar›s›zl›k bir yana, ilkesel ahlaki bir ar›nma yaflanamam›fl, güçlü bir takiyeci-pragmatist kültür gelifltirmifltir. Siyasal ‹slam bu haliyle ülkemizde neoliberal dönüflüm program›n›n kurucu öznelerinden biri haline gelmifltir.12 Neoliberal dönüflümün merkezinde, kamusal alan›n y›k›m› ve piyasac›, gerici, maço, ›rkç›, sömürücü bir burjuva kamusall›¤›n inflas› yer almaktad›r. Bu noktada, gerici ‹slamc›-liberal ittifak›n, kamunun tasfiyesini 102 Kamunun demokratik yeniden yap›lanmas› süreci devrimci bir laikli¤in geliflebilece¤i ana yatakt›r ve böyle bir yeniden yap›lanma ancak böyle bir laikli¤in geliflmesiyle mümkün olabilir. “Devrimci bir laiklik” anlay›fl›, kamunun demokratik yeniden yap›lanmas› ile zorunlu karfl›l›kl› iliflki içindedir. T›pk› tek bir demokrasi anlay›fl› olmayaca¤› gibi tek bir laiklik anlay›fl› olmaz. Laikli¤in verili bir tarihsel dönemde devrimci bir niteli¤e sahip olup olmad›¤›, onu ideolojik cephaneli¤inin parças› haline getiren öznenin niteli¤ine ve ihtiyac›na göre kurulur. Yani devleti-kamuyu yöneten öznenin ihtiyac›na göre. Bu durumda burjuvazinin laiklik anlay›fl›, t›pk› demokrasi anlay›fl› gibi, sömürücü bir s›n›f olmas› ve bir sömürücü s›n›f›n yerine bir baflkas›n› koyan bir düzenin iktidar sahibi olmas›yla maluldür. Burjuvazi yönetim ideolojisini kurarken asla kendisi d›fl›ndaki öznenin (genel anlamda çal›flan s›n›flar›n) özgür idaresinin oluflumuna izin veremez. Piyasa ideolojisinin içine din-çal›flma-itaat ideolojisini yerlefltirip, bunlar› kaynaflt›r›r. Üstelik düzenin temel direklerinden birisi olan ucuz üretim-ucuz yeniden üretimin temel dire¤i olan aileyi ayakta tutmak ve kad›nlar› ne kadar proleterleflirlerse proleterleflsinler toplumsal kimlik bak›m›ndan aslen anne-ev kad›n› olarak tutabilmek için de, burjuvazi, özgürleflme düflman›d›r ve din dostudur. Özel mülkiyete dayal› toplumsal iliflkileri meflrulaflt›rmak için de demokratik bir kamuyu oluflturma potansiyeline sahip yegane öznenin özgür hareketini, bask› ve din cenderesi alt›nda tutarak imkans›z k›lmaya çal›fl›r. Bu sayede iktidar gökten yere burjuvazinin kuca¤›na inebilir, ama “özgür eme¤in” yani iflçi s›n›f›n›n ayaklar›na kadar inemez. Bu noktadan sonra laikli¤in devrimci savunusu, art›k iflçi s›n›f› siyasetinin temel mücadele alanlar›ndan biri haline gelmektedir. Türkiye halklar› ve toplumu böyle bir mücadeleyi yürütebilecek zengin bir dinsel, kültürel ço¤ulluk anlay›fl›na sahiptir. Bunca k›flk›rtmaya karfl›n bu topraklarda hala kan gövdeyi götürmüyorsa, bu zengin kültürün ne kadar derinlerde kökleflmifl oldu¤unu göstermektedir. ‹flte bu kültürü çoraklaflt›ran ›rkç›, gerici, cinsiyetçi ve otoriter dinsel kültürün, temel bireysel özgürlüklere ve LA‹KL‹K toplumun eflitlikçi ve özgürlükçü geliflimine karfl› tehdit oluflturmas›n› önleyecek devrimci bir laiklik anlay›fl›n›n gelifltirilmesi gerekmektedir. Bu, sosyalist düflüncenin bütün zenginli¤iyle toplumsallaflmas›n›n mevziilerinden birini oluflturmaktad›r.13 ‹flçi s›n›f›n›n devrimci siyasetinin bir parças› olarak, halk›n ‘devrimci-sosyalist bir laiklik anlay›fl›’ temelinde politik bir güç haline gelmesi ve özgürlefltirici bir ç›k›fl›n yarat›lmas› acil bir görev olarak önümüzde durmaktad›r. Bu do¤rultuda laikli¤in savunusu, pratik yans›malar›ndan kopuk, soyut ilkesel bir savunu ya da gelecek güzel günlere b›rak›lm›fl bir ideal proje olamaz. Laikli¤in savunusu, ancak, sermayenin ve ‹slamc› gericili¤in, neoliberal yeni sömürge kapitalizmiyle karfl›m›za ç›kard›¤› gerici ittifak› y›kan gerçek-devrimci bir hareketle olabilir. Bu devrimci militan bir savunudur ve neoliberalizme/emperyalizme, ‹slamc› gericili¤e ve faflizme karfl› mücadele görev ve sorumluluklar›ndan ayr›lamaz. Bugün için hak mücadeleleri, laikli¤in devrimci sosyalist savunusunun pratik sürükleyici halkas›n› oluflturmaktad›r. Temel özgürlükler, ifade ve örgütlenme özgürlü¤ü gibi insan olmaktan kaynaklanan temel haklard›r. ‹nsan›n belirleyici niteli¤idir; fakat asla toplumsal haklardan soyutlanarak ele al›namaz. Çünkü e¤itim, sa¤l›k, bar›nma, beslenme, enerji gibi kamusal/toplumsal haklar, temel özgürlüklerin önkoflullar›d›r. Bunlar insan›n temel niteli¤inin içinde olufltu¤u ortam› oluflturur. “Sözgelimi, insan haklar›, herkesin onurlu, eflit ve özgür olarak güvende yaflama hakk›na sahip olmas› anlam›na gelmektedir. ‹nsanlar›n onurlu yaflayabilmek için özgürlük, güvenlik ve düzgün yaflam standard› haklar› bulunmaktad›r: Her birey; medeni, siyasi, ekonomik, sosyal ve kültürel haklar›n tümüne sahiptir.”14 Peki, kamusal haklar›n ellerinden al›nd›¤› ve insanlar›n piyasan›n insaf›na terk edilerek açl›¤a, sa¤l›ks›zl›¤a, e¤itimsizli¤e, bar›naks›zl›¤a mahkum edildi¤i koflullarda onurlu, eflit, özgür ve güvenli bir yaflamdan nas›l söz edilecek? ‹flte bunlar devleti ve kamuyu ilgilendirir. Toplumsal iliflkileri düzenleme ve kamu ifllerini yönetme ilkeleri olarak hukukun türetildi¤i temel ilke ve öncüllerdir. “Devletin küçültülmesi” program›yla neoliberal cemaatçili¤in ‹slamc› gerici cemaatçilikle buluflarak temel kamusal/toplumsal haklar› sistematik olarak ortadan kald›rd›¤› bir süreç söz konusudur. ‹nsanlara onurlu bir yaflam olana¤› sa¤layan kamusal/toplumsal hak bilinci yerine, ‹slamc›-cemaatçi-liberal-STK’c› dayan›flma a¤lar›yla halk, ‘sadaka kültürüne’, ‘dilencilefltirme program›na’ muhtaç hale getirilmektedir. Gerek devlet iktidar›n›n özgürlefltirici bir laiklik anlay›fl› temelinde örgüt- lenmesi (demokratik devrim), gerekse, ‹slamc› gerici cemaatler taraf›ndan doldurulan toplumsal bofllu¤un özgürlefltirici bir toplumsal hareketle doldurulmas›nda, laiklik, “kapitalizmi y›kan gerçek bir hareket” olarak karfl›m›za ç›kar. Ve temel kamusal-toplumsal haklar u¤runa yürütülen mücadelede yeni somut anlam ve içeriklere bürünür. Hak mücadeleleri, s›n›fsal, ulusal, etnik, dinsel, cinsel olarak parçalanarak dinsel-siyasal-sermaye gericili¤ine eklenmifl hak yoksunu y›¤›nlar› ve iflçi s›n›f› topluluklar›n› devrimci toplumsal özne ve özgür insanlar olarak bütünlefltirme yetene¤ine sahiptir. E¤itim, sa¤l›k, bar›nma, beslenme, enerji, çal›flma gibi hak mücadelesi mevzilerinde laiklik, devrimci bir ilke olarak en somut anlam›n› kazanacak; basitçe “din-devlet ayr›flmas›n›” de¤il, giderek kamunun demokratik biçimde yeniden yap›land›r›lma sürecinin en genel ifllerini yöneten ilke olarak tarih sahnesine ç›kacakt›r. Dipnotlar 1 2 3 4 5 6 7 8 9 10 11 12 13 14 ‘‹ktidar blok’u içinde “Laiklik-‹slamc›l›k” çat›flmas›, esas olarak, kendi içinde de çeflitli çeliflki ve ak›flkanl›klar› olan iki ana kamp etraf›nda geliflmektedir: AKP’nin temsil etti¤i kamp, emperyalizm, ‹slamc› sermaye, ‹slamc› hareket, sol-sa¤ liberaller ve zaman zamanda tekelci sermayenin (TÜS‹AD’›n) deste¤ini almaktad›r. TSK’n›n temsil etti¤i bloksa, kentli orta s›n›flar, Aleviler, CHP, ayd›nlar ve askersivil bürokrasinin deste¤ini almaktad›r. TÜS‹AD, zaman zaman bu kampa da destek vermektedir. Buna karfl›n, her iki kamp da, neoliberal dönüflümün ekonomik program›na iliflkin tam bir görüfl birli¤i içindedir. Bak. “Siyasal Yelpaze Yeniden fiekillenirken Toplumsal Muhalefette Aray›fllar” adl› yaz›, Halk›n Devrimci Yolu, 3. (bu say›) Aliefendio¤lu, Y. (2001) “Laiklik ve Laik Devlet”, Laiklik ve Demokrasi, Der. ‹brahim Kabo¤lu, ‹mge Yay., Ankara, 80. Taxier, P. (2001) “Frans›z Laiklik Modelinin Kaynaklar›”, Laiklik ve Demokrasi, Der. ‹brahim Kabo¤lu, ‹mge Yay., Ankara Aliefendio¤lu, Y. (2001) “Laiklik ve Devlet”, Laiklik ve Demokrasi, Der. ‹brahim Kabo¤lu, ‹mge Yay., Ankara. Turan, N. S. (2009) “Tanzimat Bürokratlar›ndan Jöntürklere: Osmanl› Siyasal Yap›s›nda De¤iflim ve Laikleflme”, ‹ktisat Dergisi, S. 502, ‹stanbul. Meflrutiyetle gelen yenilikler, millet sisteminin çözülmesi; ticaret, ceza, kamu ve toprak hukukunda fleriat›n ve cemaatlerin etkisini azaltan yeniliklerin gündeme gelmesi; e¤itimde, sultan karfl›s›nda bürokrasiyi güçlendiren altyap› ad›mlar›n›n at›lmas› gibi örnekler verilebilir. Karpat, K. (2007) Türkiye’de Siyasal Sistem 1876-1980, ‹mge Kitabevi Yay., Ankara. Vaner, S. (2001) “Laiklik, Laikçilik ve Demokrasi”, Laiklik ve Demokrasi, Der. ‹brahim Kabo¤lu, ‹mge Yay., Ankara, sf.186 Bak. “‹slamc› Gericilik: Neoliberal Yeni Sömürgecili¤in Zinde Gücü”, Halk›n Devrimci Yolu, S.2, 2009 “Bizim geleneklerimizde sadaka kültürü meflrudur.” Bu ünlü sözü, Baflbakan Erdo¤an 29 Mart yerel seçim öncesi bir aday tan›t›m toplant›s›nda söylemiflti. ‘Dinci-liberal bir laiklik yorumu’, devleti, piyasay› ve toplumu neoliberal kurallar ve ‹slamc› cemaatler temelinde yeniden de¤erlendiren; dinsel gericili¤i görmezden gelerek, din sorununu, “bireysel hak ve özgürlükler” çerçevesinde inanç serbestli¤ine indirgeyen gerici burjuva dünya görüflüdür. Kuçuradi, ‹. (2001) “Laiklik ve ‹nsan Haklar›”, Laiklik ve Demokrasi, Der. ‹brahim Kabo¤lu, ‹mge Yay., Ankara. Dolay›s›yla dinde reform sorunu, dinsel-toplumsal gericilik sorunu nedeniyle, Müslüman toplumlar aç›s›ndan H›ristiyan Bat› toplumlar›ndan farkl› olarak devrimin demokratik muhtevas› içinde yer almas› gereken bafll›ca sorunlardan birisidir. Halk›n Devrimci Yolu, Bildirge, ‹stanbul, 2007 “Ç›karken”, Halk›n Devrimci Yolu, S.1, 2009 ‹nsan Haklar› Evrensel Bildirgesi 103