İ.Ü. Cerrahpaşa Tıp Fakültesi Sürekli Tıp Eğitimi Etkinlikleri Ateroskleroz; Koroner, Serebral, Periferik Arter Tutulumu Sempozyum Dizisi No: 52 ● Ekim 2006; s. 29 - 71 Akut Koroner Sendromlarda Yaklaşım Prof. Dr. Rasim Enar ANSTABİL ANGİNA: Akut koroner sendromlar, miyonekrozun kanıtları ile birlikte olan veya olmayan miyokardiyal iskeminin tanısal ve patofizyolojik bölünmez birlikteliğine (miyokardiyal biyomarkerler ve EKG ile) göre üçe ayrılmaktadır. Bunlar; (1) anstabil angina, (2) NSTEMİ (ST-elevasyonsuz miyokard infarktüsü) (3) STEMİ’yi (ST-elevasyonlu miyokard infarktüsü). Asemptomatik AKS’den, ani-kardiyak ölüme kadar oldukça geniş bir spektrumu kaplayan akut koroner sendromlar (AKS) aşağıdaki şekildeki gibi şematize edilebilir; Anstabil angina ve Mİ arasındaki ortak nokta, paylaştıkları birçok özellikten dolayı her ikisininde farklı olmamasıdır. Anstabil angina tanımı ilk kez 1970’lerde Conti ve Fowler tarafından kullanılmıştır ve spesifik olarak semptom komplekslerinin ciddiyetinin Mİ ile angina pektoris carasında intermediyer şiddette olması ile tarif edilmiştir. Anstabil anginayı tarif etmek için kullanılan diğer tanımlar Mİ’ye oldukça yakındır; “intermediyer koroner sendrom” ve “preinfarktüs angina” gibi. Diğer taraftan birçok özellikleri anstabil anginayı AMİ’den ayırmaktadır. Bu farklılıklar akut koroner sendromların patofizyolojik ve klinik spektrumunda olup hastalığın teşhis, tedavi ve prognozunu etkilemektedir. 29 Prof. Dr. Rasim Enar ANSTABİL ANGİNA VE AMİ ARASINDAKİ FARKLAR: Anstabil Angina (ASAP), /ST-Segment Elevasyonsuz AMİ (NSTEMİ): İskemik kalp hastalığının geniş içeriğinin kapladığı alan, sessiz iskemi ve egserisiz anginadan ASAP’a, AMİ’ye kadar yayılmaktadır. Bu alanın ortasını ASAP doldurmaktadır ve klinik sonuçları ve riski; kronik stabil anginadan daha kötü ve yüksek, AMİ’den ise daha iyi ve düşüktür. Q-dalgasız Mİ’nin prognozunun ise yıllarca ASAP’a benzediği düşünülmüştür. 30 Akut Koroner Sendromlarda Yaklaşım ASAP görüşü, AMİ’den öncesinde sık semptomların gözlenmesi sonucunda doğmuştur, bu anstabil semptomların progresif takip edilmesi, sıklıkla bunların AMİ’de toplandığını göstermiştir. ASAP, günümüzde KAH’ın, ve Q-dalgasız Mİ’nin hastaneye yatırılan en önemli sebeplerinden birisidir,yatırılan AMİ’lerin >%30’dur. Kılavuzlar ASAP tanımını şöyle yapmıştır; “….üç muhtemel prezentasyonu olan”: angina semptomu istirahatte (genellikle >20 dakika uzunluğunda), yeni başlayan (<2 ay) egserisiz angina, en az CCSC (Canadian Cardiology Society Classification) sınıf-III veya ciddiyeti en az 1CCSC sınıfı artışı ile yansıyan anginanın hızlanması (en az CCSC III olması). Bu hastaların tümünde olmayıp, fakat büyük bölümünde semptomların sebebi anlamlı KAH’tır. ASAP’ın kapladığı klinik alanın bölümleri; Q-dalgasız Mİ, variyant angina ve post- Mİ (>24 saat) anginadır. Tanımlamaya göre, ASAP’ın semptomları klasik angina ile karşılaştırıldığında atipik özellikleri olabilir. Bu durumda teşhis ve klinik kararda, bütünleşmiş klinik ve laboratuar alementlerle detaylı, ayırıcı klinik değerlendirmeye ihtiyaç vardır (göğüs ağrısı ve ciddiyetinin KAH olasılığı ve iskemik kaynağıma yönelik). Geçmişte KAH hikayesi olan hastalar daha fazla iskemik ağrı çekerler; risk faktörlerinin varlığı ve ileri yaş hastalık olasılığını artırmaktadır ve iskemik ST-T değişiklikleri teşhisin spesifikliğini kuvvetlendirmektedir. Yükselmiş CK ile CK- MB düzeyleri miyokard nekrozu için teşhis koydurucudur. Troponin- I ve Troponin- T miyokard hücre iskemisi ve nekrozunun duyarlı markerleridir. Yükselmiş düzeyleri daha kötü prognozla birliktedir. Çalışmalarda inflamatuvar durumun C-RP (C-reaktif protein) gibi sistemik markerlerinin ölçülmesi önemli bağımsız prognostik bilgiler sağlamıştır. Angina miyokardinoksijen istek ve sunumu arasındaki dengesizliğin klinik görüntüsüdür. İhtiyacı artıran kardiyak veya ekstrakardiyak faktörler anstabilite tanındığında ekarte edilmelidir. Bunlar; anormal hızda taşikardi (anemi, hipoksi, taşiaritmi, tirotoksikoz), yüksek Afterload (aort kapak stenozu, sol ventrikül hipertrofisi) veya artmış Preload (kalp boşlıklarının dilatasyonu, yüksek debi durumları) veya inotropik durumlar (sempatomimetik ilaçlar, kokain intoksikasyonu). Şayet hiçbir presipite eden faktör tespit edilemediyse ASAP’ın sebebi, koroner kan akımını kısıtlayan primer intrakoroner hastalık sürecidir. Q-dalgasız Mİ, kardiyak enzimlerin sonuçlarının sağlanabilmesi ile sıklıkla arkadan (sonradan) teşhis edilmektedir. Sıklıkla teşhis için anlamlı prezentasyonu; uzamış göğüs ağrısı, bazen eşlik edenotonom sinir sisteminden kaynaklanan semptomlar, sıklıkla ağrının geçmesinden sonra da devam eden STsegment depresyonu. Prinzmetalin varyant anginası, teşhisi; göğüs ağrısı epizodu sırasında geçici ST- segment elevasyonu gösterilmesi; alttaki stenozun ciddiyetini belirlemek için koroner anjiyografi gerekmektedir. İntermitan Göğüs ağrısı epizodlarının tanısal klinik kanıtları; sıklıkla tekrarlayan, genellikle istirahatte, tipik olarak sabahın erken saatlerinde ve 31 Prof. Dr. Rasim Enar nitrogliserine cevabı hızlı (ağrı hızla kaybolmakta). Ağrı sırasında senkop sık olmamakla spastik hastalığın diğer görüntüleri gibi(migren başağrısı ve Raynaud fenomeni) teşhis için oldukça manalıdır. 32 Akut Koroner Sendromlarda Yaklaşım Postinfarktüs angina, tarifi; AMİ’den sonra 24 saatten 4 haftaya kadarki dönemde tekrarlayan ağrı. Mİ prognozunu bozduğu bildirilmiştir; (a) iskemi infarkt uzağındaki miyokardtan kaynaklanmış olabilir, bunun anlamı hastada 23 damar hastalığının bulunmasıdır, veya (b) infarkt bölgesinde tekrarlayan iskemi reinfarkt ve subakut rüptürün habercisi olabilir. Miyokardiyal iskemi dinamik bir süreç olup; devam eden hastalığın, asemptomatik koroner arter arter hastalığından stabil anginaya, anstabil anginaya, ST- segment elevasyonlu Mİ’ye kadar genişlemektedir. Devam eden bu sürecin her hastada tanımlanması hastaya uygun tedavinin zamanında başlanmasını sağlamaktadır. Anstabil angina ne NSTEMİ hastalar alttaki ayni patogenetik mekanizmayı paylaşmaktadır. Koroner arterde plak rüptürü, trombosit agregasyona ve koroner arter lumeninde trombotik okluzyona sebep olmaktadır, sonrasında ise frajil pıhtının (mikro trombosit- trombusları ile plak parçacıkları) distal mikrodamar sistemine embolizasyona meydana gelmektedir. Koroner arter kısmen tıkalıdır (parsiyel okluzyon), birlikte yetersiz aşağıya akım ile intermitan iskemi ve trombosit-plak embolizasyonları olmaktadır. Anstabil angina/NSTEMİ STEMİ’den bulunan EKG kriterleri ile ayrılmaktadır. EKG veya enzim değişiklikleri akut koroner sendromlara objektif kanıtlar sağlamaktadır. Hastanın Prezentasyonu; Hikayesi: ASAP/NSTEMİ hastada, tipik olaraksubsternal veya göğüste sol tarafta bulunan göğüs ağrısı (sıkıştırıcı, boğucu künt, baskı karakterinde). Ağrı sırta, boyuna, alt çeneye, dişlere yayılabilir. Birlikte nefes darlığı, bulantı, kusma, çarpıntı hissi ve/veya sıklıkla terleme gibi semptomlar bulunabilir. Ağrı stres veya egserisizde bulunabilir ve nitrogliserine cevap vermez. ASAP, istirahatte ağrı olması veya semptomların yeni başlaması ile stabil anginadan ayrılabilmektedir. Diğer ayırıcı özellikleri; ağrının hastayı uykudan kaldırması, azalmış egserisiz eşiği ile birlikte ağrı olması. A- Anstabil Angina; Tanımı ve Sınıflandırılması: Akut Mİ tanımı spesifik olup buna karşılık anstabil anginanınki daha az net olup, çoğu zaman belirsizdir. Anstabil anginanın sebep olduğu klibik durumların çeşitliliği; ağrısının sıklık ve şiddetinin değişkenliği, ve ağrının bu özelliklerinden dolayı öngörürlüğününün yüksek olmaması sınıflandırmayı tartışılır duruma getirmektedir. Günümüzde ASAP hastasını tarif etmek için kabul gören sınıflama “Braunwald” sınıflamasıdır. Buna göre hasta semptomlarının CCS’ye göre ciddiyetine (I, II, III), presipite eden faktörlere (A,B,C) ve ASAP sırasında kullanmakta olduğu tedaviye göre (1, 2, 3) sınıflandırılmıştır (Bakınız aşağıdaki tablo). Her şeye rağmen semptom prezentasyonu esas alınarak yapılmış klinik sınıflama yaygın olarak kabul edilmektedir. 33 Prof. Dr. Rasim Enar Spesifik angina semptomlarının üç majör prezentasyonu bildirlmiştir; istirahatte bulunan, yeni başlayan veya şiddeti gittikçe artan. İstirahat anginası: İstirahatte uzamış angina, genellikle >20 dakikada sonlanmaktadır. Yenibaşlayan angina: Yeni başlayan angina, en az CCS (Canadian Cardiovascular Society) III şiddetinde. Gittikçe artan angina: Ciddiyeti, sıklığı, süresi, veya presipite olma eşiği daha azalan (CCS sınıfı ≥1 artması gerekmekte, en az sınıf III şiddetinde). 34 Akut Koroner Sendromlarda Yaklaşım “Braunwald”; anginanın ciddiyeti, klinik koşulları, EKG değişikliklerinin bulunması ve antianginal tedavinin şiddetini esas alarak daha detaylı bir sınıflama şeması sunmuştur. Sınıf-I’deki hastalar; yeni veya hızlandırılmış egserisiz angina, Sınıf- II, subakut; son ağrıdan >48 saat geçmiştir, Sınıf- III, akut; ağrıdan ≤48 saat geçmiştir. Yakında sonuçları yayınlanan bir çalışmada, hastaneye kabul edilen anstabil angina hastalarda; 1/3’ünün egserisiz ile birlikte yeni veya hızlandırılmış semptomları olduğu, 2/3’ünün ise istirahatte semptomları bulunduğu bildirilmiştir (GUARANTEE Çalışması). Anstabil angina ile birlikte bulunan klinik koşullara göre anstabil angina hastalarına daha ileri sınıflandırma yapılmıştır. Tip- A; sekonder, koroner arter yatağının dışında; anemi, ateş, hipoksi. Tip- B; primer, koroner arter darlığına bağlı. Tip- C; postinfarktüs, postinfarkt <2 haftada. Anti- anginal tedavinin şiddeti alt-sınıflandırılmıştır, buna göre: 1’de; tedavi yok.2’de; genel oral tedavi, 3’de; intravenöz nitrogliserin gibiyoğun tedavi uygulanmaktadır. Aterosklerotik kalp hastalığı ve minimal aktivite ve istirahatte genel tedavi almasına rağmen akut göğüs ağrısı olan hastalar Sınıf-IIIB2 olarak sınıflandırılmıştır. Bu tip anstabil anginanın en sık görüldüğü prezentasyondan çok farklıdır. AMİ anstabil anginanın aksine genellikle EKG kriterlerine göre ayrılmış ve farklı sınıflandırılmıştır; STEMİ ve NSTEMİ. Daha geleneksel olarak; Q-dalgalı ve Q-dalgasız Mİ. Mİ’de uzamış miyokardiyal iskemiye bağlı akut kardiyomiyosit kaybı (koagulasyon nekrozu sonucunda) vardır. WHO’nun (Dünya Sağlık Örgütü) AMİ tanımı, belirlenen 3 karakteristiğinden ikisinin bulunması, miyosit kaybının karakteristikleri; (1) tipik iskemik semptomlar, (2) seri ölçülen kardiyak enzimlerin yükselmesi ve düşmesi, (3) çekilmiş EKG’de seri değişiklikleri. ESC (Avrupa Kalp Cemiyeti) ve ACC (Amerikan Kardiyoloji Koleji) Mİ’yi yeniden tarif etmiştir ve biyokimyasal (troponin düzeylerinin yükselmesi dahil), EKG, klinik, patolojik prezentasyonları birleştirerek Mİ’yi daha kesin olarak tarif etmişlerdir. Eski kriterler ile mukayese edilen yeni tanımlama ile AMİ teşhisi insidensi artmıştır (>%25). İlginç olarak, WHO kriterleri ile atlanan ve teşhis edilenlerin 6 aylık prognozu daha kötü bulunmuştur. Akut STEMİ tanımlanması, iki veya daha fazla komşu derivasyonda ≥ 0.1 mV ST elevasyonu bulunması, ancak posteriyor Mİ (V1 ve V2’de ≥0.1 mV STsegment depresyonu) ve yeni Sol- dal bloğu bu tanımın dışındadır. STEMİ hastada, majör epikardiyal koroner arterde okluzyon veya okluzyon tehditi bulunmakta ve büyük miyokard alanı iskemi-infarktüs tehditi altındadır, hemen miyokardiyal reperfüzyona ihtiyaç vardır (tromboliz veya perkutan girişim). Zamanında sağlanamayan reperfüzyonda EKG’de patolojik Q dalgaları gelişmektedir. 35 Prof. Dr. Rasim Enar NSTEMİ’de ST elevasyonun yokluğunda yükselmiş Troponinler veya CKMB düzeylerine (kontrolun referansının 99’cu persantili) göre tarif edilmiştir. STEMİ veya NSTEMİ’nin her ikiside sonradan Q-dalgalı veya Q-dalgasız Mİ’ye ilerleyebilmektedir. 36 Akut Koroner Sendromlarda Yaklaşım B- Anstabil Angina; Klinik Analizi: Epidemiyoloji; birçok çalışmada anstabil angina imnsidensinin AMİ’yi geçtiği bulmuştur. İlginç olarak hastaneye müracaat eden hasta sayısına benzer miktarda anstabil angina epizodu hastane dışında olmaktadır ve hastane dışındaki bu hastaların önemli bir bölümü teşhis ve edilmemiştir (tanınamamış hastalar). Buradaki önemli sorun; anstabil anginadan sonra gelecek Mİ’nin yaşam beklentisini düzeltmektir. Demografik özellikleri; bunlar genellikle aterosklerozun risk faktörlerini yansıtmaktadır. Hastaneye kabul edilen AKS hastalarının büyük bölümü 50-70 yaşlarında olup, anstabil angina hastaları çok az daha yaşlıdır. Yakın geçmişteki bir çalışmada STEMİ ve anstabil angina ya da ihtiva eden NSTEMİ hastaların mediyan yaşı 63 ve 66 yaş bulunmuştur (GUSTO- IIb). Yaşlı populasyonnda kadın cinsiyet çoğunlukta olduğunda NSTEMİ AKS’lerde kadınlar rölatif olarak daha fazladır. Erkeklerde ise kadınlara göre daha sık AKS gelişmektedir. NSTEMİ’de erkek kadın oranı (2:1) olup, STEMİ’de ise bu daha düşüktür (3:1). Koroner arter hastalığı risk faktörleri; hipertansiyon, hiperkolesterinemi ve sigara AKS hastalarının %30-40’da bulunmaktadır. Diyabet genellikle %20 sıklıktadır. NSTEMİ’ler biraz daha yaşlı olduğundan hipertansiyon, diyabet ve hiperkolesterinemi STEMİ ile karşılaştırılabilir, örneğin; daha ileri yaş daha yaygın koroner arter hastalığı (KAH), daha yüksek reokluzyon oranı, NSTEMİ 37 Prof. Dr. Rasim Enar hastalarda geçmişte infarktüs veya miyokardiyal revaskülarizasyon girişimi daha fazladır. 38 Akut Koroner Sendromlarda Yaklaşım ANSTABİL ANGİNA; TEŞHİSİ: (a)- Klinik Prezantasyon: Akut koroner sendromların (AKS) klinikte prezentasyonu oldukça değişken semptomları ihtiva etmektedir. Geleneksel olarak birkaç klinik prezentasyonu ayrılmıştır; istirahatte uzamış anginal ağrı (>20 dakika), yeni başlayan (denovo), ciddi (CCSC- III) angina, geçmişteki stabil anginanın yakında destabilizasyonu (en az CCSC-III angina karakterinde; “kreşendo- angina”). Uzamış ağrı hastaların %80’de gözlenmiştir, de- novo veya hızlandırılmış angina ise sadece %20’sinde saptanmıştır. Tipik iskemik kardiyak ağrıklasik anginanın özelliklerine sahiptir. Ancak atipik prezentasyon AKS’lerde seyrek değildir; sıklıkla gençlerde (25-40 yaş) ve yaşlılarda (>75 yaş), diyabetik hastalar ve kadınlarda saptanmıştır. ASAP’ın atipik prezentasyonları; ağrı başlıca istirahatte, epigastrik, yakında başlayan hazımsızlık, delici göğüs ağrısı, plöretik bazı özellikleri olan göğüs ağrısı veya artmış dispne. Çok merkezli Göğüs ağrısı Çalışmasında; acil bölümde keskin ve delici göğüs ağrısı ile bulunan hastaların %22’sinde, bazı plöretik özellikleri olan göğüs ağrısı olanların ise %13’de miyokard iskemisi teşhis edilmiştir. Palpasyon ile oluşturulan göğüs ağrısında %7 hastada iskemi bulunmuştur. Ayrıca ASAP’ın bir bölümü olan varyant anginailk prezentasyonda tanınamayabilir. (b)- Fizik Muayene: Sıklıkla normaldir. Muayenenin amacı; kardiyak olmayan göğüs ağrısı sebeplerini ve non-iskemik kalp hastalıklarını (perikardit, kapakl hastalığı) dışlama, ayrıca SV disfonksiyonunun ve hemodinamik anstabilitenin bulgularını araştırmaktır. (c)- Elektrokardiyogram: AKS’den şüphelenilen hastaların değerlendirilmesinde anahtardır. Atipik prezentasyonlarda gerekli bir tarama yöntemidir, alternatif teşhisler için kanıtlar sağlamaktadır (örneğin; perikardit, pulmoner emboli, kardiyomiyopati). İdeal olarak, hastanın semptomları sırasında çekilmesi ve semptomlar geçtikten sonra alınan kayıtlar ile karşılaştırılmalıdır. Özellikle eşlik eden kardiyak patolojisi olan (sol ventrikül hipertrofisi, veya geçirilmiş Mİ gibi) hastalarda geçmişte çekilen EKG’si tedarik edilebiliyorsa bununla mukayese edilmesi teşhis için değerli ipuçları verebilir. ST-segmenti ve T-dalgası değişiklikleri, anstabil koroner arter hastalığının en önemli EKG indikatörleridir. İki veya daha fazla komşu derivasyonda >1 mm ST-segment depresyonu, AKS teşhisi için uygun bir klinik kuraldır, kuvvetle AKS’yi işaret etmektedir. R- dalgası üstün olan derivasyonlarda tersleşmiş Tdalgası (>1 mm) ve sonraki bulgu olmasına rağmen daha az spesifiktir. Anteriyor göğüs derivasyonlarında derin simetrik T-dalga tersleşmesi, proksimal LAD’de anlamlı darlık ile ilgilidir. 39 Prof. Dr. Rasim Enar Çok merkezli göğüs ağrısı çalışmasında, AKS eninde sonunda dışlanan hastalarda non spesifik EKG değişiklikleri sıklıkla bildirilmiştir. Geçici sol dal bloğu epizodları, nadiren iskemik ataklar sırasında meydana gelmiştir. Önemli olarak, tamamen normal EKG AKS olasılığını dışlayamaz. Acil bölümden taburcu edilen normal EKG’li hastaların %5’de en sonunda AMİ veya ASAP bulunmuştur. Ayrıca anlamlı göğüs ağrısı sırasında kaydedilmiş tamamen normal EKG, dikkatleri hasta şikayetlerin diğer önemli sebeplerine yöneltmelidir. ST-segment elevasyonu total koroner okluzyona bağlı transmural iskeminin göstergesidir. ST-segment elevasyonu gelişmekte olan Mİ ile karakterizedir. Geçici ST-segment elevasyonu AKS’lerde gözlenebilir (özellikle Prinzmetal anginada). Tekrarlayan göğüs ağrısı epizodları sırasında veya sessiz iskemide ST-segment değişikliklerini ekarte etmek için çoklu-derivasyonlu devamlı nonitorizasyonu faydalıdır. (d)- Miyokard Hasarının Biyokimyasal Markerleri: Troponin T ve I, miyokard nekrozunun tercih edilen markerleridir. Kardiyak troponinlerde herhangi bir yükselmenin, irreversibil miyokard hücre nekrozunu yansıttığına inanılmaktadır. Miyokardiyal iskeminin başlangıcında (göğüs ağrısı, ST- segment değişiklikleri) bunlar, Mİ için, ESC ve ACC’nin oybirliği ile belirlediği kriterlerde olduğu gibi bir kuraldır. Troponin kompleksi, üç ayrı yapısal proteinden oluşmaktadır (I, C ve T) ve iskelet ve kalp kasının kontraktil bölümün ince filamentleri üzerine lokalize olmuştur. Miyozin ve aktin arasındaki kalsiyum bağımlı etkileşimi düzenlemektedir. Üç troponinde kardiyak izoformları farklı genlerle kodlanmıştır ve ayrı aminoasit sıralarını tanıyan monoklonal antikorlar ile ayırt edilebilmektedir. Troponin-T ve I’nın kardiyak izoformları kardiyak miyositlerden yoğun olarak eksprese olmaktadır. Bununla ilgili olarak miyokard hasarı için spesifik olarak kardiyak troponin-T ve I araştırılmalıdır (yeni “altın standart”). CK-MB’nin iskelet kası travması gibi yanlış-pozitif durumlarında, troponinler herhangi bir kardiyak tutulumunun varlığını açıklamaktadır. Mİ hastasında, sitozolik havuzdan salınımlarına bağlı olarak troponinlerin 3- 4 saat sonra periferik kanda ilk yükselişi görülmektedir. Yükselişin 2 haftaya kadar devam etmesinin sebebi, kontraktil bölümün proteolizi sonucundadır. Troponinlerin yüksek oranlı yükselişi, sağlıklı kişilerdeki düşük plazma konsantrasyonu yansıtmaktadır. Önemi; AKS’de CK-MB yükselmeyen hastaların 1/3’de miyokard hasarının araştırılması ve saptanmasını sağlamaktadır. Göğüs ağrısı ile bulunan diğer yaşamı tehdit eden durumları (dissekan aort anevrizması veya pulmoner embolizm) önemle vurgulamaktadır. Bunlarda troponinler yükselmiştir ve ayırıcı tanıda her zaman düşünülmelidir. Troponinlerin, sadece hastaneye gelişte bakılması yeterli değildir, hastaların %10-15’de sonraki saatte troponinlerde sapmalar görülmüştür. Miyokard hasarını görmek ve dışlamak için; tekrarlayan kan örneklerinin alımına ölçümüne 40 Akut Koroner Sendromlarda Yaklaşım ihtiyaç vardır; gelişten 6- 12 saat sonra ve her ciddi göğüs ağrısından sonra. Troponinlerin ilk belirlenmesinden >12 saat geçmiş ise, herhangi bir şüphe yoksa ikinci kan örneğinin alınması bırakılmalıdır. Troponinlerin yükselmesi, non-iskemik miyokard hasarının başlaması ile de olmaktadır (miyokardit, ağır konjestif kalp yetersizliği, pulmoner embolizm, veya kardiyo-toksik ilaçlar gibi). Bunlar yalancı-pozitif test sonuçları gibi değerlendirilmemelidir. Daha ötesinde aksine markerlerin duyarlılığını yansıtmaktadır. Troponin-T için hakiki yanlış-pozitif sonuçlar; iskelet miyopatileri veya kronik böbrek yetersizliğinde ve troponin-I için; immun ölçümde fibrin- lifleri veya nötrofik antikorlar ile etkileşimi. Günümüzdeki ölçüm yöntemleri bu eksikliğin üstesinden gelmesine rağmen nadir de olsa yalancı-pozitif sonuçlar halen olmaktadır. Troponin-T ve kardiyak troponin- I testleri arasında temelde fark yoktur. Troponin-T’nin Mİ teşhisi için tespit edilen son nokta (düzeyi), CK-MB ile mukayese edilerek sağlıklı kontrollerdeki düzeyinin 99’cu persantili olarak bildirilmiştir (ESC, ACC komitesinin ortak görüşü). Her ölçüm için 99’cu persantilde kabul edilebilir kesin olmayış ≤ %10’un altındadır. Her laboratuar düzenli olarak kendi spesifik referans değerlerinin aralığını tayin etmelidir. Troponin- T düzeyi için; son nokta, 0.01 ve 0.03 mcg /lt arasında olup, AKS’lerde kötü prognoza eşlik ettiği gösterilmiştir. Troponin- I için; sınırlarını belirlemek farklı troponin-I ölçüm metotlarından dolayı genelleştirilememektedir. Hafif veya orta derecede troponin elevasyonu, en yüksek erken AKS hastalarının riskini işaret etmektedir. Klinik olarak stabilize ST-elevasyonsuz AKS hastalarında, teşhisin ispatlanması ve başlatılması için gecikme (zaman kaybı) olabilir. Bu gecikme ST-elevasyonlu Mİ’deki kadar önemli değildir. Ancak doğru teşhisin hızla konması çabuk- strateji için uygundur; biyokimyasal markerler “dikkate alınantestler” olabilir ve avantaj sağlayabilirler. Ölçümleri hasta başında acil bölümde, yoğun bakım ünitesinde veya değerlendirme merkezinde direk olarak yapılabilmekte, daha hızlı sonuç vermekte, bu testler merkez laboratuarının 4560 dakikada devamlı olarak sonuç sağlayamadığı durumda tedarik edilmeli ve kullanılmalıdır. Bu ölçümlerin sonuçlarını okumak için beceri ve eğitim gerekmektedir. Çoğunluğu kalitatif olan bu testlerin görerek yapıldığından, gözlemciye bağımlıdır. Görerek değerlendirmenin en güçlü en güçlü kısıtlayıcısı, test sonuçlarının sadece çift değişkenli sınıflandırılmaya müsaade etmesidir; kandaki markerlerin konsantrasyonu ile ilgili olarak kesin bilgiler vermemekte. Ölçüme spesifik zamanda iyi aydınlanmada dikkatle okuma, özellikle belirsiz antikor bağlanışı olan olgularda gözlemciler arası yanlış-okumayı azaltır, en soluk renk dahi, pozitif sonucu olarak okunmalıdır. Miyokard nekrozunda farklı markerlerin zamansal seyri; miyoglobin rölatif olarak erken markerdir. CK-MB veya troponin ise yükselişi sonra görülmektedir. Troponin geniş infarktlarda1- 2 hafta yüksek kalmaktadır. Bu özelliği yakında infarkt geçirenlerde, tekrarlayan nekrozun (re- infarktüs) araştırılmasını 41 Prof. Dr. Rasim Enar güçleştirmekte ve engellemektedir. Bu durumda; CK-MB veya miyoglobin markerlerinin tekrar edilmesi, re- infarktüste tercih edilen markerlerdir. Tedavi ve Yaklaşım Stratejisi: ASAP ve NSTEMİ (CK ve Troponini yükselmiş ASAP veya ST elevasyonsuz Mİ) hastane mortalitesi STEMİ’ye göre daha düşüktür, ancak kısa-orta dönem (30 gün-3 ay) prognozu (fata/nonfatal reMİ, revaskülarizasyon, invaziv girişim riski sıklığı) daha kötüdür. Bu nedenle bu hastaların yaklaşımında bir takım standart algoritmlerin uygulanması önemlidir. Buna göre; (1) AKS Teşhis kesinleştikten sonra; ST elevasyonsuz hasta değerlendirilip ASAP düşünülende süratle hastanın kısa dönem (30 gündeki) ölüm ve nonfatal Mİ riski nıoninvaziv yöntemlerle belirlenmelidir. (2) İskemik tipte uzamış şikayetlerle gelen AKS hastaları, tipine bakılmaksızın ASA, Beta-bloker ve Statinden maksimum faydalanmaktadır, ASAP hastalarında koroner-dilatörler ise akut fazda daha faydalıdır. (3) Hastaneye yatış ve erken invaziv girişim orta- yüksek riskli hastalarda öngörülmektedir. AKUT MİYOKARD İNFARKTÜSÜ Tanımı: Şiddetli ve uzamış miyokard iskemisine bağlı kardiyomiyosit nekrozudur. İskemi; miyokardiyal perfüzyona bağımlı oksijen sunumu ve isteği arasındaki dengenin bozulması sonucudur. Şiddetli iskemi; özellikle bazal/istirahat koşullarında sunumun isteği karşılanamamasıdır; miyokardiyal perfüzyon miktarının bazalin/istirahatteki değerin %75’inin altına inmesi. Olguların >%90’nında iskeminin sebebi aterosklerotik zeminde gelişen trombotik okluzyon sonucu miyokardiyal oksijen sunumunun azalmasıdır. Tarihçesi, Patofizyoloji: Amerikalı Doktor James Herrick 1912’de koroner okluzyonun akut Mİ’yi presipite ettiğini bildirmiştir ve AMİ “Status dispneyikus” veya “Status anginozus” olarak tarif edilmiştir. Bununla birlikte Obratszow ve Straschesko Rus literatüründe “akut koroner trombozisi” olgusunu yayınlamışlardır. Akut Mİ mekanizması olarak trombozisin tam olarak anlaşılması 1980’lerin başında DeWood ve arkadaşlarının akut Mİ’nin erken saatlerinde semptomların ilk 4 saatinde yapılan koroner anjiyografide hastaların %87’sinde koroner okluzyonu gösterdikleri tarihsel çalışmaya kadar kabul edilmeyi beklemiştir. Acil koroner bypass cerrahisinde okluzyonun tabiatının trombotik olduğu gösterilmiştir. Koroner okluzyon ve rekanalizasyonun hayvan modellerinde miyokardiyal hücre ölümü okluzyonun 15 dakikası içerisinde başlamaktadır ve hızla “öne 42 Akut Koroner Sendromlarda Yaklaşım doğru hareket eden dalga” gibi (wavefront) endokardiyumdan epikardiyuma göre hızla yayılmaktadır. İlk 3-6 saatte okluzyonun açılması ile parsiyel miyokardiyal kurtulma sağlanabilmektedir. Miyokardiyal kurtulmanın derecesi ve miktarı iskeminin süresi ile ters orantılıdır ve dalgalı yayılımının tersine epikardiyumdan endokardiyuma doğrudur. Miyokardiyal nekrozun genişliği miyokardın metabolik isteğinin azaltılması (negatif inotropizm) ve kollateral kan sunumunun artırılması ile (preinfarktüs angina) ile değiştirilebilmektedir. G Rekanalizasyon ve ilave medikal tedavilerdeki gelişmeler sonucunda STelevasyonlu akut Mİ’nin 30 günlük mortalitesi progresif olarak düşmüştür (yaklaşık %30’dan %5-10’a). Koroner trombusun oluşumu Alttaki plak erozyonu veya hassas aterosklerotik plakların rüptürü koroner trombotik okluzyonu başlatan mekanizmaları belirlemektedir; intraplak hemoraji, koroner spazm, yırtığın derecesi ve açığa çıkan protrombotik materyali oklusiv luminal trombozisi presipite etmektedir. Plağın rüptürü ile kan akımının elementleri plak çekirdeği ve matriksindeki oldukça trombojenik lipid-, doku faktörü-, kollajen ve subendotelyal diğer trombojenik yapılar ile temas etmektedir. Trombositler buraya yapışıp, aktive olmakta ve kümelenmektedir (adezyon-aktivasyon-agregasyon); vazokonstriktiv ve trombojenik mediyatörler salgılanmakta (sekresyon); vazospazm meydana gelmekte; trombin teşekkül etmekte ve trombojenik süreç şiddetlenerek parsiyel veya total oklusiv trombosit ve fibrinden zengin trombus meydana gelmektedir. Koroner kan akımı tam tıkanması ile elektrokardiyografik olarak STelevasyonu ve/veya ST- elevasyonlu Mİ oluşmakta, parsiyel okluzyonda ve yeterli koroner dolaşımın varlığında (yeterli ategrad, distal kollateral dolaşım), ve/veya distal koronerembolizasyonun sonucunda anstabil angina veya non- STelevasyonlu Mİ meydana gelmektedir. Bozulmuş miyokard perfüzyonu sonucu oluşan iskemi miyokard hücre hasarı veya ölümüne, ventriküler disfonksiyon ve kardiyak aritmilere sebep olmaktadır. Mİ’ler çoğunlukla ateroskleroz sonucudur, nadiren ise total koroner okluzuyon; koroner emboli, in situ trombozis, vaskülit, primer vazospazm, infiltratif veya dejeneratif hastalıklar, aortanın hastalıkları, koroner arterin konjenital anomalileri, veya travma sonucunda olmaktadır. AMİ ireversibil miyokard hasarı ve nekrozuna sebep olan şiddetli ve u zamış iskemi sonucunda meydana gelmektedir. Birçok olguda intrakoroner kan akımında total (ST-elevasyonlu Mİ) veya parsiyel obsrtrüksiyona (STelevasyonsuz Mİ/Anstabil angina) neden olan intrakoroner trombus saptanmıştır. İlk kez 1980 yılında Dewood büyük bölümü STEMİ ve Q-dalgalı infarktlı hastaların erken koroner anjiyografilerinde; total intrakoroner okluzyon sıklığı infarkt semptomlarının başlamasından sonra ilk 4 saatteki hastalarda %87’den, ilk 12- 24 saattekilerde %65’e düşmüştür. 43 Prof. Dr. Rasim Enar Daha sonra ise Q-dalgasız Mİ hastalarında yapılan anjiyografik çalışmalarda infarkt semptomu şiddetinin zirveye ulaşmasından sonra 24 saatte; %26, 24-72 saatte; %37, 72 saat-7 günde; %42 sıklıkla infarkt arteri total tıkalı saptanmıştır. Bu çalışmaların sonucunda STEMİ koroner arterin trombotiktam tıkanması ile oluştuğu gösterilmiştir, bu patoloji Tromboliz ile tedavi edilebilir, bunun aksine ST- elevasyonsuz Mİ’den koroner arterin inkomplet okluzyonu sorumludur ve bu hastalara Trombolitik verilmesi ile protromboltik durumu artırarak okluzyon kötüleştirebilir. Ciddi koroner arter hastalığı olmaması koşulu ile şiddetli ve uzamış koroner spazm sonucunda nadiren İnfarktüs meydana gelebilir (önemli mekanizmalar; kokain ve ergot kullanımı, şiddetli emosyonel stres). Mİ’nin sık olmayan sebepleri; spontan koroner arter disseksiyonu, Nitrogliserinin kesilmesi, serum hastalığı ve değişik alerjik durumlar, şiddetli hipoksemi, orak-hücre krizi, Karbon monoksid zehirlenmesi ve akiz hiperkoagülabil durumlar. AMİ gelişimisabahın erken saatlerinde daha sıktır. Bunun sebebi koroner vasküler tonus, katekolaminler, koagülabilite ve endojen trombolize rezistanstaki sirkadiyen artıştır. AKS’lerde patolojik çalışmalarda olaydan sorumlu olarak kompleks plak saptanmıştır ve tarif edilmiştir. Bunların içeriği; lipidten zengin, fibröz kapsülü ince, muhtevasında makrofajlar ve inflamatuvar hücreler fazla, düz kas hücreleri azdır. İntrakoroner trombus oluşumunun merkezinde bu plağın rüptür ve erozyonu bulunmaktadır. Rüptür genellikle fibrö kapsülün normal damar duvarı birleşim yerinden olmaktadır. Burada damar içi sürtünme stresi yüksektir (oluşturduğu stenoza, artmış katekolamin miktarına bağlı ). Makrofajlar fibröz kapsülü parçalayan litik enzimler salarak (Metaloproteyinazlar) plağın rüptürünü kolaylaştırmaktadırlar. Anjiyografik çalışmalarda Mİ hafif darlık (≤%50) yapan plakların daha sıkı darlık (≥%70 yapanlara göre AMİ’de daha sık görülmüştür ve bunların AMİ oluşumunda daha fazla önemli olduğu bildirilmiştir. Koroner arterde anlamlı darlık yapmayan plaklar rüptür olmaya daha hassastırlar. Plağın yırtılması ile trombotik içeriği (lipid matriks) ve subendotelyal trombojenik yapılar (kollajen, vW faktörü, doku- faktörü) dolaşım kanı ile temas ederek trombositleri süratle aktive ederler ve birlikte koagulasyon- kaskladlarını da başlatırlar. Yukarıda tanımı yapılan hassas plağın koroner anjiyografi ile saptanmasının sensivitesi oldukça düşüktür, bu amaçla geliştirilen metodlar; intravasküler ultrason, termografi, ultafast tomografi ve magnetik rezonans görüntüleme. Bu gelişmelere rağmen hassas plaktan AKS gelişimi önlenememektedir. Gelişen İnfarktın büyüklüğü; (a) infarkt arterinin beslediği miyokard alanın büyüklüğüne, (b) distal kollateralizasyonun yeterliliğine, (c) Jeopardizemiyokardın metabolik ihtiyacına ve (d) tıkanan koronerin terinin rekanalize olma zamanına bağlıdır. 44 Akut Koroner Sendromlarda Yaklaşım Miyokardiyal nekroz (kardiyomiyosit ölümü) inflamatuvar cevabın oluşmasına sebep olmaktadır ve bunun sonucunda nekrotik miyokardta Nötrofil ve Monosit infiltrasyonu meydana gelmektedir, böylece nekrotik bölgede dpolanan nebde dokusu ve kollajen fibrilleri tedricen uzaklaştırılırlar, İyileşmesüreci nekrozun 4- 6 haftasında tamamlanmaktadır. Teşhis: Kardiyak nekrozun tanımı çeşitli tekniklerle yapılabilmektedir; EKG, patoloji, biyokimya, radyonüklid ve çeşitli görüntüleme yöntemleri. Ancak bunlardan pratikte en sık kullanılanılan kardiyomiyosit hasarı sırasında salınan kardiyak biyomarkerlerdir (Troponin, Kreatin Kinaz, Miyoglobin). Geleneksel olarak WHO’nun (Dünya Sağlık Örgütü) tarif ettiği klasik 3 kriterden (EKG değişiklikleri, İskemiyi düşündüren semptomlar, kardiyak biyomarkerler) 2 tanesinin saptanması ile teşhis edilmektedir. En sık kullanılan kardiyak markerler Kreatin kinaz’ın(CK) MB izoenzimidir. 2000 yılında ESC (European Society of Cardiology) ve ACC AHA’nın (American College of Cardiology ve Heart Association) birlikte hazırladığı yenilenen AMİ kriterleri sunulmuştur. Bu yeni tanımlamanın WHO’nunkinden en önemli farkı irreversibil miyokard hasarının araştırılması için biyomarkerlerden yatakbaşı bakılabilen ve kdaha küçük miktarlardaki miyosithasarını da gösterebilen Kardiyak-Troponinlerin tercih edilip kullanılmasıdır (CK- MB’ye göre sensivitesi daha yüksek). Troponinlerin AMİ teşhisinde yaygın olarak kullanılması sonucunda klasik WHO kriterlerine göre AMİ teşhisi %23 artmıştır. Ayrıca CK- MB düzeyi negatif olan hastaların %31’inde Troponin T yükselmiş saptanmıştır. Bu hastalar (büyük bölümü ST elevasyonsuz) invaziv stratejiden konservativ stratejiye göre daha fazla fayda görmüştür (6 ayda ölüm veya AMİ riski daha az). Sınıflama: AMİ sınıflamasında günümüzde temel alınan 12- derivasyonlu EKG’ STsegment elevasyonu bulunmasıdır. Bu sınıflamanın en önemli özelliği; ST- segment elevasyonu veya buna eşdeğer yeni gelişen Sol-dal bloğunda akut reperfüzyon tedavileri (İntravenöz Tromboliz veya Primer Perkutan Girişim) standart tedaviye göre anlamlı olarak daha fazla fayda göstermektedir (infarkt alanı ve mortalitesi daha düşük, kalp yetersizliği ve diğer önemli komplikasyonların sıklığı daha az). ST elevasyonsuz AMİ’de ise Trombolitik tedavinin faydası yoktur ve yasaklanmalıdır. Bu hastalarda (Troponinler yüksek, sol ventrikül disfonksiyonu, refrakter ve tekrarlayan ağrı) acil mekanik reperfüzyona ihtiyaç yoktur. Yüksek riskli olanlarda koroner anjiyografi ve PKG(uygun zamanı belirsiz) prognozu düzeltebilir (olumlu). ST- segment elevasyonlu, elevasyonsuz AMİ ve Anstabil anginanın üçü birden Akut Koroner Sendromlar(AKS) olarak adlandırılmaktadır. 45 Prof. Dr. Rasim Enar Geçmişte ise AMİ Q dalgası gelişip gelişmemesine göre sınıflandırılmaktaydı. Q dalgalı-Mİ transmural, Q dalgasız-Mİ ise nontransmural Mİ’yi işaret etmekteydi. Ancak Q dalgası ile patolojik bulgular arasında uyumsuz korelasyon bulunmuştur (Q dalgasız infarktların 1/3’ünde transmural Mİ saptanmıştır). ST elevasyonlu infarktların büyük bölümünde Q dalgası gelişmektedir. Başarılı reperfüzyon (<3-6 saatte uygulanan) Q gelişimi önleyebilir. Bu sınıflama reperfüzyon tedavilerin yaygın olarak kullanılması sonucunda önemini kaybedip günümüzde terk edilmiştir. Klinik Tablo: AMİ’nin klasik semptomu; göğsün ortasında, boyun, sırt veya kollara yayılan persistan (nitratla geçmeyen) göğüs ağrısı ile birlikte (sıklıkla), terleme, bulantı ve kusma, kuvvetsizlik şikayetleri ve ölüm korkusudur. Hastanın şikayeti yavaşça başlamakta ve dakikalar içerisinde maksimum şiddete ulaşmaktadır. Bu özellik AMİ’yi Aort disseksiyonu veya pulmoner emboli, pnömotorakstan, peptik ülser perforasyonundan ayırmaktadır (bunlarda ağrı maksimum şiddetinde birdenbire başlamaktadır). AMİ öncesinde angina pektorisi olanlarda infarktüs ağrısı kalitatif olarak genellikle buna benzer karakterdedir. Ağrı şiddeti pozisyonel, solunumsal veya palpasyonla değişmez ve uyarılmaz. AMİ ağrısı çene yukarısı ve göbek altında olmaz. Ağrı sıkıştırıcı baskı, boğucu, kesici boğucu ve yanıcı karakterde olabilir. Göğüs ağrısının ayırıcı tanısında (Tablo 1) hastanın hikayesinde ağrının karakterlerinin dikkatlice sorgulanması önemlidir. Batıcı karakterde görülmez. Tablo 1. STEMİ’de moleküler biyomarkerlerin evolüsyonu (CK-MB: Kreatinin Kinaz MB İzoenzimi; CTn I: Kardiyak Troponin I; CTn T: Kardiyak Troponin T; CK – MM: Kreatinin Kinaz MM İzoenzimi) (Circulation 1993; 88: 750 (232)) İlk Reperfüze Olmayanlarda Yükselişin Ortalama Tepe Noktasına Zamanı Yükselme Zamanı KLİNİK PRATİKTE SIK KULLANILANLAR Biyomarkerler CK – MB CTn I CTn T 3 – 12 saat 24 saat 3 – 12 saat 24 saat 3 – 12 saat 12 saat – 2 gün KLİNİK PRATİKTE SEYREK KULLANILANLAR Myoglobin 1 – 4 saat 6 – 7 saat CK – MB Doku 2 – 6 saat 18 saat İzoformu CK – MM Doku 1 – 6 saat 12 saat İzoformu 46 Normale Dönme Zamanı 48 – 72 saat 5 – 10 gün 5 – 14 gün 24 saat 38 saat Akut Koroner Sendromlarda Yaklaşım AMİ hastaların semptomları atipik veya ağrısız olduğundan 1/5’inde teşhis edilememektedir (yaşlı, kadın, diyabetik, hipertansif, perop hastalar). Ağrısız Mİ sıklığı %30’dur ve Mİ komplikasyonların gelişimi ile (kalp yetersizliği, yeni oluşan mitral yetersizliği, senkop, mural trombus ve periferik embolizasyon) retrospektif olarak teşhis edilmektedir. Bazı hastada aterosklerotik hastalığın işaretleri (hiperlipidemi, korneal-arkus), taşikardi ile birlikte sol ventrikül disfonksiyonu, pulmoner taşipne, + S3, papiller adale difonksiyonu veya rüptürüne bağlı mitral yetersizlik üfürümü duyulması ile geçirilmiş Mİ’den şüphelenilmektedir. Göğüs ağrısının karakteristikleri saptandıktan sonra hastanın alınan hikayesi/ ve yapılan fizik muayenesi ile bir metaanaliz sonucuna göre AMİ olasılığının azaldığı saptanmıştır. Bunlara göre Pozitif infarkt olasılığı (İO): (1) Plöretik ağrı (İO=0.2), (2) palpasyonla uyarılabilen ağrıda (İO= 0.2-0.4), (3) Kesici, batıcı ağrı (0.3), (4) Pozisyonel ağrı için ( İO= 0.3) bulunmuştur. (5) AMİ olasılığının arttığı diğer durumlar; S3 duyulması (İO=3.2) ve hipotansiyon (İO=3.1), Göğüs ağrısının sol veya sağ kola yayılması (İO=7.1). Fizik Muayene: AMİ’de fizik muayenenin önemi; (a) teşhisin şüpheli olduğu hastalarda ağrının noniskemik sebeplerinin teşhis etmek. (b) AMİ komplikasyonlarının (mekanik komplikasyonlar, kalp yetersizliği, perikardit) aranması ve teşhis edilmesi, (c) Gelişte erken prognozun önemli belirleyicisi Killip sınıflamasının yapılması. Sonuç olarak AMİ için patognomonik veya tanısal fizik bulgu yoktur. Fizik muayene tamamen normal olabilir veya nonspesifik anormallikler gösterebilir. (i) S4 gallop dikkatle aranırsa sıklıkla bulunmaktadır. (ii) Kan basıncı genellikle başlangıçta yüksek değişkendir. (iii) Sempatik hiperaktivitenin bulguları (taşikardi ve/veya hipertansiyon) anteriyor duvar Mİ ile birliktedir. (iv) Parasempatik hiperaktivite ise İnferiyor duvar Mİ’de sıktır. Muayenenin amacı kardiyak ve SV fonksiyonların değerlendirmek olmalıdır. Vital bulguların yeterliliği ve periferik perfüzyon not edilmelidir. Sol ve sağ kalp yetersizliğinin her ikisinin de bulguları (S3 gallo, pulmoner konjestiyon, artmış boyun ven dolgunluğu, taşikardi, bradikardi) bakılmalıdır ve aritmiler ve mekanik komplikasyonlar (yeni üfürüm, frotman gibi) rutin olarak araştırılmalıdır. Hipoperfüzyon var ise primer sebepleri belirlenmek (hipovolemi, sağ kalp yetersizliği, sol kalp yetersizliği) tedavide önemlidir. Elektrokardiyografi: Mİ’de kullanılan teşhis koydurucu tek yöntem EKG’dir. Klasik STEMİ’nin ilk manifestasyonuT dalgası amplitüdünün artışıdır, ve bunu birkaç dakika sonra ST- segment elevasyonu izlemektedir. R amplitüdü başlangıçta artmakta, sonra sıklıkla Q gelişimi ile yüksekliği azalmaktadır. 47 Prof. Dr. Rasim Enar Jeopardize miyokardiyum reperfüze olmuşsa; (a) ST- segment hızla normale (izoelektrik çizgiye) dönmektedir, (b) T dalgası ise genellikle negatifleşmektedir ve böyle kalmaktadır. (c) Q dalgası gerileyebilir veya değişmeyebilir. Reperfüzyon olmamışsa; ST-segment yavaşça, tedricen saatler ve günler içerisinde bazale dönmektedir. T dalgası simetrik negatifleşir, 24-48 saatte T dalgasının negatifleşmemesi bölgesel perikardit gelişimini düşündürmelidir, bu bulgu bazı hastalarda subakut rüptürün işareti olabilir. ST elevasyonun görüldüğü derivasyonlara göre infarkt lokalizasyonu yapılabilmektedir; inferiyor (II, III, aVF), anteriyor (V1-6), veya yüksek lateral (I, aVL, V5, V6). aVR’de ST segment elevasyonu bulunması; sol-ana koroner arter okluzyonu, LAD, RCA proksimal okluzyonunda görülmektedir. ST elevasyonu aVR>V1: sol-anakoroner arter okluzyonunu lehinedir. ST elevasyonu V1>aVR: LAD proksimal okluzyonu, ikisi ST-elevasyonu aVR=V1: RCA proksimal okluzyonu. EKG’nin sınırlamaları; (1-) Bütün AKS’ler ST- segment elevasyonlu değildir, (2-) ST- elevasyonu sadece AMİ sonucunda meydana gelmemektedir, (3-) eski Sol- dal bloğu AMİ’nin EKG teşhisini güçleştirmektedir. AMİ’ye Uygun Klinik gelişmede EKG’de bölgesel ST segment elevasyonu koroner okluzyonu anlamına gelmektedir ve acil rekanalizasyon stratejisi (tromboliz veya primer anjiyoplasti) kontrindikasyon bulunmuyorsa uygulanmalıdır. AMİ’nin diğer EKG paternleri (ST segment depresyonu, T inversiyonu, nonspesifik değişiklikler, normal EKG) ile birlikte akut koroner sendroma uygun göğüs yakınması (non- ST-elevasyonlu Mİ veya anstabil angina) farklı süreç ve inisiyal tedavi stratejileri ile tedavi edilmeli. EKG Evolusyonu: Seri EKG çekimleri Mİ sensivite ve spesifitesini düzeltmektedir ve tedavi sonuçlarını değerlendirmeye yardımcıdır. Tipik ST elevasyonu saatlerce devam ediyor bunu sonraki günler ve saatlerde T inversiyonu ile Q dalgaları takip ediyorsa akut Mİ teşhisi tereddütsüz kesin olarak yapılmalıdır. Akut Mİ’de ST elevasyonunun EKG değişiklikleri birbirini takip eden üç fazda meydana gelmektedir: (1-) hiperakut veya erken akut, (2-) gelişmiş akut ve (3-) kronik (stabilize olmuş). 1- Erken Akut Faz: Bu faz ilk saatlerde başlamakta ve saatler içerisinde devam edip gelişmektedir. Lezyon bölgesi üzerinde T dalgası amplitüdü artmakta vegenişlemekte (Hipertakut patern). ST segmentikonkavdan, düzleşmiş ve yukarıya konveks patern’e gelişme gösterir (akut patern). Sonra akut lezyon paterni harmanlanmış ST-T dalgaları meydana gelmektedir. “Mezartaşı” görünümü olabilir. ST segment depresyonu ST elevasyonunun ters derivasyonlarında görülmektedir. “Resiprokal değişiklikler” olarak bilinmektedir. Geniş lezyon bölgesi ve kötü prognoz ile birliktedir, ancak rekanalizasyon tedavilerinden daha fazla fayda görmektedirler. 48 Akut Koroner Sendromlarda Yaklaşım ST elevasyonunun diğer sebepleri düşünülmeli ve dışlanmalıdır (Perikardit, J noktası elevasyonu ile birlikte sol ventriküler hipertrofi ve erken repolarizasyonun normal varyantı gibi). 2- Gelişmiş Akut Faz: İkinci faz sırasında ST elervasyonu gerilemeye başlamaktadır birlikte ST elevasyonlu derivasyonlarda T dalgası negatifleşmiştir, ve patolojik Q veya QS dalgaları tam olarak gelişmiştir (süresi >0.03 san aömplitüdü R- dalgasının>%30’u). 3- Kronik Faz: ST elevasyonunun rezolusyonu oldukça değişkendir. İnferiyor Mİ’de 2 haftada tamamlanmaktadır. Anteriyor Mİ’de daha fazla gecikebilir. Geniş anteriyor Mİ’de, geniş akinezi, diskinetik bölgelerin veya ventriküler anerizma varlığında T dalgası inversiyonunun düzelmesi haftalar-aylarca sürmektedir. Süresiz olarak persiste edebilir. T inversiyonunun varlığında Mİ yaşı belirlenemeyen olarak tanımlanmaktadır. Q dalgası genellikle Anteriyor Mİ’den sonra kaybolmamakta fakat İnferiyor Mİ’den sonra sıklıkla kaybolmaktadır. Rekanalizasyon tedavileri EKG değişikliklerinin zaman içerisinde seyrini hızlandırmaktadır. EKG Paternleri akuttan kroniğe günler- haftalar yerine birkaç dakika- saatte gelişmektedir. ST segmenti hızla çekilmektedir, T inversiyonları ve R dalgalarının kaybı erken meydana gelmektedir. Q dalgaları gelişme veya oluşması olmayabilir ve nadiren gerileyebilir ST elevasyonun 1- 2 saat içerisinde %50-70’den fazla azalmaması Tromboliz yetersizliğini işaret etmektedir ve “kurtarıcı- anjiyoplasti” için hemen acil anjiyografi gerekebilir. 1. ST- Segment Elevasyonlu / Elevasyonsuz Mİ (STEMİ/ NSTEMİ): By-pass operasyonunda koroner okluzyona rağmen sıklıkla ST- elevasyonu bulunmaz, posteriyor Mİ’de de genellikle (sıklıkla sirkümfleks okluzyonu sonucu) V1-V3’de ST- depresyonu ve sonra bu derivasyonlarda R dalgası amplitüdünde artma ile görülmektedir. Ancak AMİ ile gelişte V1-3’te STsegment depresyonu posteriyor lezyon için spesifik değildir, çünkü anteriyor subendokardiyal iskemide bulunabilir. Yakın geçmişte kullanılmaya başlanan V7-V9’un posterolateral duvarı daha direk gördüğü bildirilmiştir. 12- derivasyonlu EKG’de NSTEMİ saptananların %20’sindeV7-V9’da izole ST-segment elevasyonu görülmüştür (posteriyor lezyonun indikasyonu). Posteriyor göğüs derivasyonlarında izole elevasyon gösteren hastalarda anjiyografik olaraksorumlu lezyonlarmid- sirkümflekste veya birinci obtuz marjinal dalda saptanmıştır. 2. İnfarktüs olmayan ST- Segment Elevasyonu: Bir çalışmada acil bölüme müracaat eden hastalarda saptanan ST elevasyonlarının %85’i AMİ’ye bağlı bulunmamıştır. 49 Prof. Dr. Rasim Enar Non- infarkt ST-segment elevasyonları; (a) Sol ventrikül hipertrofisi (%25), (b) Sol-dal bloğu (%15), (c) Benin erken repolarizasyon (%12), (d) Sağ-dal bloğu (%5), (e) Nonspesifik dal bloğu (%5), (f) sol ventrikül anevrizması (%3), (g) akut perikardit (%1) ve Ventriküler pacing (%1). Bu çalışmada hastaların %17’sinde ST elevasyonun sebebi bulunamamıştır. Perikarditte EKG’de lokalize ve generalize yukarıya- konkav ST elevasyonlu bulunmaktadır (resiprokal ST depresyonu yok), PR segmenti depresedir. 3. Eski Sol- Dal Bloğunda AMİ Teşhisi: Aşağıdaki kriterler Mİ teşhisi için oldukça spesifik olmasına rağmen rölatif olarak insensensitivdir (MİLLİS çalışması); (1) I, aVL, V5 veya V6’nın ikisinde patolojik Q dalgası. (2) Prekordiyal R dalgası regresyonu. (3) V1’den V4’e kadar S dalgasının geç çentiklenmesi. (4) Majör QRS’in ayni yönünde ST- segment deviyasyonu. Sağ ventrikül Pacing ile görülen Sol-dal bloğunda da benzer kriterler geçerlidir. Pacemaker hastalarında AMİ mortalitesi yüksektir; sebebi bunlarda AMİ teşhis edilemediğinden dolayı akut reperfüzyon ve diğer standart infarkt tedavileri az kullanılmaktadır. GUSTO-1 çalışmasında Sol-dal bloğunda AMİ teşhisi için 3 kriter kullanılmıştır: (1) QRS kompleksine konkordan ≥1 mm ST-segment elevasyonu. (2) V1, V2 veya V3’de ≥1 mm ST depresyonu. (3) QRS kompleksine diskordan ≥5 mm ST- segmet elevasyonu. Biyomarkerler: Hasarlanmış Kardiyomiyositler hücre içinde bulunan birçok proteini dolaşıma salarlar; Miyoglobin, CK ve CK-MB, Troponinler (I ve T), Aspartat Transaminaz ve Laktat Dehidrogenaz. Kardiyak troponinler (cTn) yüksek sensivite spesifitelerinden dolayı günümüzde miyokardiyal hasarın markeri olarak kullanılmaktadırlar. CK-MB ise cTn’lerin en iyi alternatifidir. CK-MB cTn’ye göre kanda daha hızlı görülüp kaybolmaktadır. Kardiyobiyomarkerlerin (Troponinler, CK, Miyoglobin gibi) AMİ’deki doğal seyirleri Tablo 1’de sunulmuştur. Aşağıdaki durumlarda CK-MB bakılmalıdır: (1) Semptomların başlamasından sonra erken görülenlerde, (2) cTn yükselmiş ise lezyonun başlama zamanının saptanması. (3) hastane döneminde reinfarkt gelişiminin araştırılması. Total CK, Aspartat aminotransferaz ve Laktat Dehidrogenazın tayin edilmesi uzun süreden beri tavsiye edilmemektedir. Biyomarkerlerin tayin edilmesi için kan örneklerinin alınması aşağıdaki durumlarda önerilmektedir: (i) Hastaneye gelişte; (ii) 6-9 saatte ve ilk örnek negatif ise ve klinik indeks şüphesi yüksek ise, (iii) 12-24 saatte. a- Troponinler: Spesifitesi en yüksek, kandaaktivitesi en uzun devam eden marker. 50 Akut Koroner Sendromlarda Yaklaşım Aktin Miyosin ilişkisini regüle etmekte olup CK- MB’den daha spesifik olup T ve I olarak 2 izoformları bulunmaktadır. İskemi başladıktan 3-12 saat sonra kanda düzeyi artmaya başlamakta ve 12-24 saatte zirve yapmaktadır ve cTn-T 821 gün, cTn- I7- 14 gün yüksek kalmaktadır (Tablo 2). Tablo 2. Günümüzde Kullanılmakta Olan Trombolitiklerin Özellikleri Ajan Doz 90 dk.da TIMI 3 Akım Heparin Alerji Fiyat Streptokinaz (SKZ) 1.5 milyon M, 60 dk.da %30-35 - + ↓ %54-60 + - ↑ ˜%60 + - ↑ ˜%60 + - ↑ t – PA Tenekteplaz (TNK) Reteplaz (rPA) 15mg bolus, 0,75mg/kg 30dk., sonra 0,5mg/kg 60 dk., max. 100mg 5-10 dk’da Bolus; (< 60kg; 30 mg, 60-69kg; 35mg, 70-79kg; 40mg, 80-89kg; 45mg => 90kg; 50mg ) 10U + 10U 30 dk ara ile Yüksek cTn düzeyi patolojik olarak miyokard nekrozu ile korelasyon göstermektedir ve AKS şüphesi hastalarda kötü prognozu işaret etmektedir. Uzun yarılanma ömründen dolayı erken reinfarkt teşhisinde kullanılamamaktadır. 72 saatteki cTn düzeyi infarkt büyüklüğü ile uyumludur. b- CK- MB: Mİ teşhisinde günümüzün Optimal markeri. Miyokardiyumda CK- MB büyük konsantrasyonlarda, iskelet kası, dil, ince bağırsak ve diyafragma da ise küçük miktarda bulunmaktadır (%1-2). İnfarktüs başlamasından yaklaşık 3 saat sonra serumda görülmektedir, 12-24 saatte zirve düzeyine ulaşmaktadır ve aktivitesi 1- 3 gün devam etmektedir (Tablo 2). CK-MB artışının pozitif olduğu kardiyak durumlar; kardiyoversiyon, kalp operasyonu, miyoperikardit, ve nadiren yüksek hızlı taşikardiden sonra Yalancıpozitif CK-MB yüksekliği; hipotiroidizm, yaygın iskelet kası travması, rabdomiyoliz, musküler distrofiler, nöromüsküler bozukluklar. Bazı hastalarda bilinmeyen sebepten dolayı serum CK- MB düzeyi devamlı hafif yüksek seyretmektedir. Normal total CK düzeyinde CK- MB izoenzim konsantrasyonu nadiren yükselmiş olabilir. Bu bulgular normalde bazal CK düzeyi düşük 51 Prof. Dr. Rasim Enar (normalin alt sırında) olanlarda küçük miktarlarda miyokard nekrozunu işaret etmektedir. Bu fenomen yaşlı hastalarda seyrek değildir. İnfarkt arterinin reperfüzuyonundan sonra CK-MB izoenziminin plazma konsantrasyonu hızla yükselmektedir ve dolaşımdan reperfüze olmamış hastalara göre daha çabuk temizlenmektedir. CK-MB’nin miyokardiyal formu (MB-İzoform): CK-MB2 olarak dizayn edilmiştir. Karboksipeptidaz tarafından değiştirilerek (lizin ayrılarak) MB’nin dolaşımdaki formu meydana gelmektedir (CK- MB1). Akut Mİ bu iki izoformun oranını bozmaktadır, rölatif olarak CK-MB2 artmaktadır. CK-MB2: CK-MB1 oranı semptomların 2 saati içerisinde >1.5 olup 4-6 saatte oldukça sensitif ve spesifiktir. Elektroforetik ölçüm şart değildir ve yaygın olarak kullanılmamaktadır çünkü Troponin gibi kolay ölçümü daha kolay tayin edilmektedir. Kardiyak Troponin ve CK/CK- MB’nin akıut Mİ şüphesi her hastaya zaman içerisinde seri olarak birlikte ölçülmesi maliyet olarak-etkili bulunmamıştır. Ancak CK/CK-MB, troponin düzeyinin yükselmiş olduğu ve kliniğin net olmadığı durumda teşhisi ispatlamak. Tekrarlayan göğüs ağrısı ile birlikte olan olası reinfarktüsün, başarılı rekanalizasyonunun (tepe zamanı kullanılarak) noninvaziv değerlendirilmesi gibi spesifik durumlarda kullanımı faydalıdır. B B B c- Miyoglobin: Mİ’de en erken salınan, spesifitesi en düşük marker. Mİ’de erken salınmaktadır, fakat CK gibi kardiyak spesifik değildir, iskelet kası yaralanmalarında da salınmaktadır. Diğer Laboratuvar Testleri: Gelişte rutin tam kan ve trombosit sayısı, standart kan biyokimyası lipidogram ve koagulasyon testleri (protrombin zamabı, parsiyel tromboplastin zamanı) tayin edilmesi faydalıdır. Sonuçlar komorbid durumları ve prognozu değerlendirmeye yardımcı ve tedaviye kılavuz olmaktadır. Hematolojik testler Antitrombosit, santitrombin ve trombolitik tedavi veyakoroner anjiyografi/ anjiyoplasti öncesi bazal değerleri sağlamaktadır. Miyokardiyal lezyonpolimorf nükleer lokositozu presipite etmektedir. Sıklıkla beyaz kan hücre sayısı 12,000-15,000/μL’ye yükselmiştir. Birkaç saatte görülmekte 2-4 günde tepeye ulaşmaktadır. Metabolik tablonun tayini elektrolitler, glikoz ve renal fonksiyon kontrolü ile faydalıdır. Gelişte veya sonraki sabah açlıkta Lipidogram hastanede lipid düşürücü Statin tedavisinin başlanmasına yardımcı olması için tavsiye edilmektedir (statin tedavisi LDL >100-130 mg/dL ise;). CO2 retansiyonundan şüphelenilene kadar oksijen tedavisini titre etmek için parmak oksimetrisi yeterlidir. Sistemik akut faz inflamasyon markerleri (C-reaktif proteyin, eritrosit sedimentasyon hızı gibi) sakut Mİ’de yükselmektedir. 52 Akut Koroner Sendromlarda Yaklaşım TEDAVİ: Prensipleri; 1- Süratle ST elevasyonlu veya yeni gelişen Sol-dal bloklu AMİ’yi teşhis etmek. 2- Hemodinamik durumun stabilizasyonu (hasta görüldükten <20 dakikada). 3- Ağrının veya hastayı rahatsız eden geliş semptomunun tedavisi ve azaltılması (narkotik analjezik ve KBÜ’ye yatış). 4- Miyokardiyal hasarın büyüklüğünün azaltılması, küçültülmesi; (i) miyokardın oksijen isteğinin azaltılması (sempatik aktivitenin akut supresyonu: Beta-bloker, narkotik analjezik). (ii) miyokardiyal perfüzyonun sağlanması, idame ettirilmesi (akut reperfüzyon: tromboliz veya anjiyoplasti ve Aspirin). EKG ile ST- elevasyonlu veya yeni gelişen sol-dal bloklu hastanın teşhis edilmesi çok önemlidir çünkü bunlarda uygulanan akut reperfüzyon tedavileri (semptom başlangıcından <6-12 saatte) konvansiyonel tedavilere göre büyük fayda sağlamaktadır. Bu nedenle acil bölüme gelen hastalar; 10 dakikada kabul edilip, +10 dakikada EKG ve monitorizasyonları yapılıp sonraki +10 dakikada ise reperfüzyon tedavi indikasyonu konulup tipine karar verilmelidir (tromboliz veya anjiyoplasti). Zamanlı-deal yaklaşım; hasta acil birime müracaatından 20 dakikada akut reperfüzyon tedavi indikasyonuna (10 dakikada EKG çekimi) karar verilmeli ve İV- tromboliz <30 dakikada (kapı- iğne süresi), anjiyoplasti ile ilk balon şişirilmesi <60 dakikada yapılmalıdır (kapı-balon zamanı ). *Önemli nokta; NSTEMİ ve anstabil anginada trombolitik tedavi kontrindikedir ve zararlı olabilir. Bu hastalara acil- bölümde agressif medikal tedavi uygulanması (Beta-bloker, nitrat, Düşük molekül ağırlıklı heparin, Aspirin; +Klopidogrel; + İV- Glikoproteyin- IIb/IIIa inhibitörü) önerilmektedir. Semptomlar medikal tedaviye yanıtsız veya hasta hemodinamik olarak anstabil ise acil koroner anjiyografi tavsiye edilmektedir. Ağrının kontrolü: Hastanın ağrısı veya buna eşdeğer semptomun oluşturduğu sempatik hiper aktivasyon akut fazda birçok olumsuz etkiye sebep olup bu dönemde mortalite ve morbiditeyi (ani ölüm; ventrikül fibrilasyonu, kardiyak rüptür; şok) artırmaktadır. Bundan sorumlu akut mekanizmalar; artmış katekolamin düzeyi; (a) Miyokardiyal kontraktilitede ve kalp hızında artış: miyokarddın oksijen ihtiyacında artış ve bunun sonucunda infarkt alanının genişlemesi, kardiyak rüptür eğiliminin artışı. (b) Ventrikül fibrilasyon eşiğinin düşmesi, infarktın ilk saatlerinde primer VF’de artış ileani kardiyak ölüm. (c) Hipertrombojenite ve tromboliz rezistansında artış, ilk saatlerde sikluk reokluzyonda artışı sonucunda infarkt hasarının artması ve akutreperfüzyon 53 Prof. Dr. Rasim Enar tedavileri uygulananlarda no-reflow fenomenindeki (epikardiyal rekanalizasyonuna rağmen hücresel perfüzyon yok) artma. arterin Ağrı tedavisi: (1) İntravenöz narkotik analjezik kullanılmalıdır. Morfin sülfat tercih edilmektedir, ancak parasempatikomimetik etkisinden bradiaritmik komplikasyonları artırmaktadır. İnferiyor ve/veya sağ ventrikül Mİ’de Meperidin (Dolantin) tercih edilmelidir. (2) İntravenöz Beta-bloker uygulaması da sempatik hiperaktiviteyi suprese ederek özellikle iskemik miyokardın (periinfarkt bölgelerde) isteğini ve buna bağlı ağrı oluşumu azaltmaktadır. (3) Nitratların infarkt ağrısına etkisi yoktur. Ancak fizyopatolojik olarak; miyokardiyal duvar stresini azaltarak ve/veya noninfarkt arterindeki artmış vasküler tonusa olumlu etkileri olabilir (bunlardaki kritik darlıkların spazm ile ciddiyeti artarak iskemi oluşabilir). (4) Akut reperfüzyon. İlk 6-12 saatte gelen ve semptomları devam eden STEMİ ve yeni sol-dal bloklu AMİ’de altın-standart tedavidir. Tromboliz ile ağrı tedricen azalmakta, anjiyoplasti ile ise ağrı daha hızlı azalmaktadır. *Önemli nokta: Semptomların başlamasından ve zirve şiddetine ulaşmasından >6-12 saat geçmesine rağmen ağrının devam etmesi veya azalıp tekrar şiddetlenmesi durumunda (-İnkomplet AMİ) acil koroner anjiyografi ve/veya reperfüzyon tedavileri düşünülmelidir. AMİ’nin klinikopatolojik fazlarına göre göre yaklaşım ve tedavinin hedefleri değişmektedir; (1) İnfarktüsün Akut-fazı ilk saatlerinden başlayıp ilk günlerine kadar uzanmakta olup en önemli evresidir. Bu dönemin klinik pratiği oldukça heterojendir (hastane öncesi, hasta transportu, acil bölüme kabul). Ölüm riskinin en yüksek olduğu saatler olduğundan, doğru tedavi seçilmesi durumunda ise en fazla fayda sağlanacak dönemdir. (2) İnfarktın subakut ve kronik fazında ise klinik pratik nispeten daha homojendir (hastane ve hastane sonrası dönemi), bu dönemin önemi hastanın geç prognozunu belirleyecek unsurları ihtiva etmesindendir (invaziv ve noninvaziv risk tayini, sekonder korunma ) A. Akut STEMİ’DE İlk 24 Saatteki Tedavi; Akut Faz Tedavisi: Bu fazın önemi uygulanacak tedavilerin faydasının tedavilerin gecikmesi ile azalmasıdır. Akut STEMİ’de NSTEMİ’den farklı olarak infarkt semptomlarının başlamasından tedavinin uygulanmasına kadar geçen süre (tedavi- gecikmesi) özellikle reperfüzyon tedavilerinin mortalite faydası ile ters ilişki göstermektedir; gecikme azaldıkça- fayda artmakta. Dolayısı ile aşağıdaki tedaviler hastaya akut STEMİ teşhisi konulması ile hemen uygulanmalıdır. 1- Morfin sülfat; teşhisi kesinleşmiş bütün hastalarda İV verilmelidir, sempatik aktivitenin baskılanması özellikle infarktın ilk saatlerinde aritmik ölümleri (primer-VF) önlemektedir. Ağrıyı kontrol etmek için gerekirse tekrarlanabilir. 54 Akut Koroner Sendromlarda Yaklaşım 2- Aspirin; kanıtlanmış alerjisi yoksa ilk verilecek ilaçtır, özellikle Morfin kullanılanlarda kusmaya dikkat edilmelidir. Acil bölümde veya AMİ’den şüphelenilmesi ile hastane öncesi Enterik kaplı olmayan ve yüksek çözünürlüğü olan aspirin (bebekler için) kullanılmalıdır, 162-325 mg çiğnetilmelidir ve bir bardak su ile yutulmalıdır. 3- Akut reperfüzyon; (a) İntravenöz Tromboliz, (b) primer- anjiyoplasti. Her merkez deneyimli olduğu stratejiyi kullanmalıdır. 4- Beta-bloker; hemen uygulanması gereken ilaçlardandır *(Morfin, Aspirin, reperfüzyon ile). Hasta monitorize edilebiliyorsa intravenöz kullanılmalı veya oral yol tercih edilmelidir. 5- ACE-İnhibitörleri; Anteriyor İnfarktlı, pulmoner konjesyonlu, SVEF <%40 olan bütün hastalarda. Oral yol tavsiye edilmektedir, acil kullanılmasından çok <24 saatte dikkat edilmelidir. 6- Heparinler; Acilen kullanım indikasyonu yoktur, aksine hastane öncesi kontrolsüz ve yüksek dozlarda kullanıma bağlı olarak transport sırasında kanama komplikasyonlarını artırmıştır. Acil kullanımın tek indikasyonu, FOH (Fraksiyone Olmayan Heparin) Alteplaz (tPA) veya tPA mutantları ile birlikte kullanılmalıdır ve mutlaka sürekli infüzyon şeklinde verilmelidir. aPTT ile monitorizasyonu yapılmalıdır ve hedeflenen düzeyi 50-70 saniye tutulmalıdır (trombolitik tedaviden sonra en az 48 saat). Streptokinaz ile birlikte Heparin kullanılması ek yarar sağlamamaktadır aksine kanama komplikasyonlarını artırmaktadır. Düşük molekül ağırlıklı heparinlerin (DMAH) STEMİ tedavisinde kullanılması için bunların FOH’a teorik üstünlüğüne karşılık pratik kullanım üstünlüğünü gösteren yeterli çalışma yoktur. 7- Nitrogliserin (NTG); oral sublingual NTG hastanın semptomlarına göre gerekirse 5 dakika ara ile verilebilir. İntravenöz NTG kalp yetersizliği, hipertansiyon veya persistan iskemide kullanılmalıdır. Yukarıdaki tedavilerin ortak özellikleri; (a) Bunlar kontrindikasyonları olmayan bütün hastalara gelişte verilmelidir (ACE-İ için ilk 24 saatte, FOH için reperfüzyon uygulanmayanlar hariç). (b) Bunların faydanın miktarı zamana bağımlı AMİ’nin erken saatlerinde verildiklerinde fayda daha fazladır. (c) Birlikte kullanılmaları durumunda sağladıkları fayda tek başına verilmeleri ile sağlanandan fazladır (sinerjik). (d) Erken sağlanan (ilk hafta-ayda) faydanın etkisi >1 yılda da olumlu olarak (yaşam- beklentisi yüksek) devam etmektedir. B. Akut- STEMİ; Hastane Dönemi (>24 Saat Sonrası) ve Sonrasındaki Uzun Dönem Tedavisi: 1- Aspirin; oral 75-162 mg günde, majör kanama olmadıkça süresiz kullanılmalıdır. Hastaneden çıkıştan sonra enterik- kaplı Aspirin alınabilir. 2- Beta- bloker; oral olarak süresiz kullanılmalıdır. 55 Prof. Dr. Rasim Enar 3- ACE- İnhibitörleri; İlk 24 saatten sonra Hipotansiyon ve yüksek kreatinin, bilinen standart kontrindikasyonları olmayan tüm hastalara verilmelidir ve süresiz olarak kullanılmalıdır. ARB (Anjiyotensin reseptör Blokerleri) ACEİ tedavisini tolere edemeyen ve klinik olarak kalp yetersizliği olan, SVEF<%40 hastalara verilmeli. 4- Aldasteron-antagonistleri ACEİ alanlara potasyum konsantrasyonun kontrolü ile tedaviye eklenmelidir. 5- Nitrat; rutin kullanımı tavsiye edilmemektedir. Persistan iskemi ve kontrol edilemeyen iskemide hastane döneminde oral Nitrat verilebilir. 6- Statinler; İlk 24 saatte bakılan lipit profilinde, LDL- kolesterol >100 mg/dL olanlarda hastanede başlanmalı, LDL- K’yi ≤%70 mg/dL idame ettirene kadar süresiz kullanılmalıdır. Lipid profili bakılamayan hastalara hastane döneminde Statin başlanmalıdır. AKUT- STEMİ’NİN STANDART TEDAVİSİ: 1- Hastane Öncesi Tedavi: Akut Mİ’ye bağlı ölümlerin yarısı semptomların başlamasından 1 saat içerisinde hasta hastanede acil bölüme ulaşamadan meydana gelmektedir. Bu ölümler iskemiye bağlı primer ventrikül fibrilasyonundan olmaktadır ve defibrilasyon ile döndürülebilmektedir. Birinci saatin diğer bir önemi rekanalizasyon tedavisi ile miyokardiyal kurtarmanın maksimum olduğu zamandır. Hastane öncesi hasta yaklaşımının hedefleri; (a) İnfarktüs semptomları hemen tanımak ve mümkünse EKG çekimini sağlamak (STEMİ’DE akut reperfüzyon tedavileri için) (b) Ani kardiyak ölümü önlemek ve tedavi etmek için kardiyak monitorizasyon, KPC (kardiyopulmoner canlandırma) defibrilasyon ve ressusitasyon imkanları olan acil medikal sistemlerinin (AMS) sağlanması. (c) Akut-rekanalizasyon tedavileri (tromboliz veya primer anjiyoplasti) imkanı olan uzman koroner bakımı çok çabuk tedarik etmek. Hastanın akutrekanalizasyon tedavisi uygulanana kadar geçen en zaman kaybı en fazla medikal yardım aramak için geçmektedir. Trombolitiğin maksimum etkili olduğu Altın- saati değerlendirmek için tedavinin yapılacağı merkeze transportun uzayacağı durumlarda Trombolitik tedavinin uzman tarafından hastane öncesi veya ambulansta özellikle infarktın ilk 2-3 saatindeki hastalara başlatılması olabilir(Hastanede tromboliz uygulaması ≥70 dakika, Primer PKG için >30 dakika gecikecekse). Hastane-öncesi fazda mutlaka uygulanması gereken tedaviler; (a) Aspirin çiğnetilmesi, oral beta- bloker: AMİ ve anstabil angina şüphesi olan her hastaya hemen verilmelidir. (b) Özellikle AMİ ağrısın ve EKG anormallikleri de bulunuyorsa Narkotik analjezik uygulanmalı. 56 Akut Koroner Sendromlarda Yaklaşım 2- AMİ’nin Hastane Evrelerinde Yaklaşım ve Tedavisi: Akut STEMİ’nin infarktın klinikopatolojik fazlarına göre hastanede uygulanması gereken faydası kanıtlanmış tedaviler Tablo 3’de sunulmuştur. Tablo 3. Trombolitik tedavinin yan etkileri ve (tavsiye edilen) tedavileri (ACC/ AHA-2004 AMİ Kılavuzu) Minör Kanama: • İnjeksiyon yerinin altında hafifçe oluşur, direk basınç uygulaması ile tedavi edilmelidir. Majör Kanama: • Trombolitik tedavi, aspirin, heparin, GP-IIb/IIIa durdurulmalıdır. • Heparin etkisi protamin sülfat ile geriye döndürülmelidir. • Taze-donmuş veya pıhtılaşma faktörleri ve fibrinojen ihtiva eden kurutulmuş plazma verilmelidir. • Aminokaproyik Asid uygulanması düşünülmelidir. • Hasta asemptomatik ise, veya Hemoglobin >= 2 gr/Un düşmediği taktirde, Tam Kan Transfüzyonu yasaklanmalıdır. Hipotansiyon: • İnfüzyonu geçici süre durdurmak, kan basıncı düzeldikten sonra, daha yavaş infüzyon hızı ile başlanmalıdır. • Hastanın bacaklarını kaldırmak, genellikle volüm infüzyonu uygulamak, hepsinin yanında gerekirse İnotrop infüzyonu uygulanmalıdır. Majör Alerji: • İV Antihistaminikler ve hidrokordizon faydalı olabilir. Reaksiyonlar ağır ise: Adrenalin 0,5 – 1 ml (1/10.000) IV Bolus verilmelidir ve gerekirse 3 dakika sonra tekrarlanmalıdır. (a) Acil Bölüm: Acil bakımın hedefleri; (1) akut miyokardiyal iskemisi olan hastayı tanımak, (2) rekanalizasyon stratejisi ve diğer akut ST elevasyonlu Mİ’ye uygun medikal bakımı başlamak için akut ST elevasyonlu Mİ’yi diğer akut koroner sendromlardan ayırmak. Göğüs ağrısı ile gelen ve akut koroner sendromlardan şüphelenilen hastanın değerlendirilmesine doktor tromboliz kontrindikasyonlarına odaklanmış hasta hikayesi alınırken, fizik muayenesi yapılırken 12- derivasyonlu EKG çekimine başlanmaktadır. Devamlı EKG monitorizasyonu yapılmalıdı, intravenöz yol sağlanmalı (Tromboliz uygulanacaksa 2 intravenöz yol açılmalı; birisi tromboliz 57 Prof. Dr. Rasim Enar diğeri ise kan tetkikleri ve intravenöz diğer tedaviler için). Mümkün olduğu kadar hızlı ST elevasyonlu AMİ varlığı veya anstabil angina olasılığı, veya nonkardiyak göğüs ağrısını hızla değerlendirmek için gelişte kan testleri için kan örnekleri alınmalıdır (klardiyak markerler cTnI veya cTnT dahil). EKG ve semptomlar ile STEMİ teşhisi kesin olan hastalarda akut reperfüzyon tedavisine başlamak için kardiyak biyomarker sonuçlarını beklemek önemli bir hatadır. Göğüs ağrısı ile gelen hasta acil bölüm değerlendirmesi sonucunda; a- ST elevasyonlu akut Mİ, b- non- ST elevasyonlu AMİ, c- muhtemel anstabil angina, d- nonkardiyak göğüs ağrısı olarak gruplandırılmalıdır. ST elevasyonlu akut Mİ’den kuvvetle şüphelenilen hastalarda rekanalizasyon stratejisinin tipi seçilmelidir (Tablo 4); (1) Tromboliz: Amaç acil bölümde başlamak ve kapı-iğne zamanı<30 dakika. (2) Primer-PKG: Hasta direk olarak kateterizasyon laboratuvarına transfer edilmelidir kapı-anjiyografi zamanı <6090 dakika ve kapı balon zamanı< 90- 120 dakika. Tablo 4. STEMİ’de sekonder korunma hedefleri ve ACC/AHA önerileri (*Fizik Aktivite (egzersiz): Yürüyüş, jogging, bisiklet sürmek, diğer aerobik. 30-60 dk. Haftada 3-4 defa) Hedef Sigara İçmek Tamamen Bırakmak Kan Basıncı Kontrolü < 140/ 90 veya < 130/ 80 mmHg (kr. Böbrek hastalığı ve diabet varsa) Lipid Yaklaşımı: Trigliserid <200mg LDL-K < 100 mg/dL Lipid Yaklaşımı: Trigliserid 200499 mg/dL Lipid Yaklaşımı: Trigliserid >500mg/dL 58 Non-HDL-K <130mg/dL Tavsiye Edilen Hasta ve ailesi sigaranın bırakılması için kuvvetle teşvik edilmeli. İkinci-el sigara içiciliği yasaklanmalı. Farmakolojik tedavi, nikotin yerine koyma, bupropion ve geliştirilmiş programlar önerilebilir. Şayet kan basıncı > 120/80 mmHg ise: Yaşam şekli modifikasyonuna başlanmalı (vücut ağırlığı kontrolü, fizik aktivite, alkol azaltılması, hafif tuz kısıtlaması, sebze-meyve alımı artırımı, yağ ürünleri azatlımı) Şayet kan basıncı > 140/90 mmHg ise: Kr. Böbrek hastaları veya diabetiklere özel: İlaç tedavisi, β-blokerler, ACE-İ, RAAS inhibitörleri Diyet tedavisi tüm hastalara başlanmalı (total kalorinin <%7’si satüre yağlar, <200mg/gün kolesterol). Fizik aktivite artırılmalı, vücut ağırlığı düzenlenmeli, Omega-3 yağ asitlerinin tüketimi artırılmalı. Lipid profilleri tüm hastalarda değerlendirilmeli. STEMİ’ nin ilk 24 saatinde tedavi aşağıdaki gibi düzenlenmeli: LDL-K<100mg/dL (tedavi bazalı): LDL-K düşürülmesi için Statin başlanmalı. LDL-K>100mg/dL (tedavi bazalı): Yoğun LDL-K düşürücü tedavi, ilaçlar ile başlanmalı, tercihan statinler. LDL-K düşürücü tedaviden sonra, Fibrat veya Niyasin kullanımı düşünülmelidir LDL-K düşürücü tedaviden önce Fibrat veya Niyasin düşünülmelidir. Omega-3 yağ asitleri, yüksek triglisat değerlerinde eklenmelidir. Akut Koroner Sendromlarda Yaklaşım Hedef Vücut Ağırlığının Düzenlenmesi VKİ: 18,5- 24,9 kg/m2 Bel Çevresi Kadın:<35 inç Erkek:<40 inç Diyabet’te Yaklaşım HbA1C < %7 Antitrombosit Ajanlar/ Antikoagülanlar RAAS Blokerleri β-Blokerler Tavsiye Edilen VKİ (Vücut Kitle İndeksi) ve bel çevresi ölçülüp değerlendirilmelidir. Tedaviye yanıt monitörize edilmelidir. Fizik aktivite uygunsa, vucut ağırlığı düzenlenmesine başlanmalıdır. Arzulanan VKİ: 18,524,9 kg/m2 Hedef bel çevresi için uygun yaşam şekli değişikliği yapılmalı ve metabolik sendrom için tedavi stratejileri uygulanmalıdır. Uygun hipoglisemik tedavi ile Açlık Plazma Glikozu normale yakın düzeye getirilmelidir. Ayrıca HbA1C < %7 sağlanmalıdır. Diğer risk faktörlerinin tedavisi, fiziksel aktivite, vücut ağırlığının düzenlenmesi, kan basıncı, kolesterol düzeylerinin normale yakın düzeye indirilmesi gereklidir. ASPİRİN: Kontrendikasyon yoksa 75-162 mg/gün süresiz kullanılmalı. Aspirin kontrendike ise KLOPIDOGREL 75mg/gün düşünülmeli. WARFARİN; özellikle Aspirin ve Klopidogrel’in kontrendike olduğu STEMİ’de INR 2,5-3,5 olacak şekilde verilebilir. ACE-İnhibitörleri, yüksek riskli hastalara erken başlanmalı (Anteriyor Mİ, Geçirilmiş Mİ, Killip Sınıfı > II, -S3, radyolojik kalp yetm., SVEF< 0,40). Anjiotensin reseptör blokerleri, ACE-İ intoleransı olanlarda (klinik veya radyolojik kalp yetm bulguları olanlar veya SVEF< 0,40). Tüm hastalara başlanmalı ve kontrendikasyonu görülene kadar veya sonsuza kadar devam edilmelidir. Aspirin kontrindike olmadıkça bütün hastalara verilmelidir. İntravenöz Heparin seçilmiş hastalar (Primer PKG, Alteplaz ile tromboliz) dışında kesin olarak faydası olmamasına rağmen hastaların büyük bölümünde kullanılmaktadır. İskemik karakterde göğüs ağrılı hastaya sublingual nitrogliserin verilmelidir (0.4 mg 5 dakika ara ile 3 kez verilen sublingual NTG’ye rağmen ağrı sürüyorsa AMİ olasılığı çok yüksektir). Persistan iskemik ağrı morfin (veya Meparidin gibi diğer narkotik analjezikler ile) ile tedavi edilebilir. β- bloker tedavi başlanması özellikle hipertansiyon, taşikardi ve devam eden ağrıda genellikle indikedir. Oksijen yeterli dozlarda hipoksemiyi önlemek için kullanılmalıdır (parmak ucu oksimetri kullanılabilir). Akut fazda optimal sistolik kan basıncının 100-140 mm Hg olması arzu edilmektedir. Aşırı hipertansiyon nitrogliserin β- bloker tedavi ve morfine (ağrı için) genellikle cevap vermektedir. Rölatif Hipotansiyon; akut fazda erken mortalitenin çok önemli bir öngörenidir. Önceki tedavilerin kesilmesine (özellikle inferiyor ve STEMİ’de 59 Prof. Dr. Rasim Enar nitratlar, bradiaritmi ve bradikardi ve asemptomatik SV disfonksiyonunda betablokerlker) ihtiyaç göstermektedir. Hemodinamik evreye göre sıvı verilmesi veya diğer girişimlerin uygulanması (PKG, hemodinamik monitorizasyon gibi) gerekebilir. Aşırı vagotoniye bağlı Semptomatik bradikardi ve hipertansiyonda Atropin sağlanmalıdır. KBÜ veya kateterizasyon laboratuvarına transfer mümkün olduğu kadar hızlı olmalıdır. (b) Koroner Bakım Ünitesi: AMİ’de koroner bakımın en iyi yapıldığu yerdir (Altın standart). AMİ’nin erken hastane tedavisinde koroner bakım hastane mortalitesini >%50 azaltmıştır. Nuna göre KBÜ’de etkin koroner bakımının standartları; (1) ciddi aritmiler için (VF gibi) devamlı EKG monitorizasyonu ve defibrilasyon ile antiaritmik tedavi, (2) miyokardiyal reperfüzyonu sağlamak için akut koroner revaskülarizasyon stratejini başlatmak, sürdürmek, (3) diğer akut medikal tedavileri (reperfüzyona yardımcı ve/veya ilave tedaviler) başlatmak veya kesmek, (4) Hastanın hemodinamik durumunu tayin etmek ve AMİ’nin mekanik ve fizyolojik komplikasyonlarının teşhisi ve buna uygun medikal tedaviyi başlatmak için hemodinamik monitorizasyon. (5) Genel bakım ölçüleri; aktivite, diyet, bağırsakların eğitimi, hastanın psikososyal güven kazanması ve sedasyonu gibi erken rehabilitasyonun başlatılması ihtiva etmektedir. İlk 12 saat yatak istirahati teşvik edilmelidir. Komplikasyonsuz olgularda 24 saat sonra kendi kendine yatak içerisinde yatak yanında hareket etmesi ile başlayabilir. Stabilizasyon olduktan sonra (hemodinamik ve elektriksel stabilizasyon) 1-3 günlerde hasta progressif ambulasyonun olduğu ara üniteye transfer edilebilir. Anjiyografi veya diğer işlemler için kusma ve aspirasyonu önlemek için 4-12 saat öncesinde ağızdan hiçbirşey alınmamalıdır veya sadece sıvı alınmalıdır. Daha sonra küçük porsiyonlar ile sağlıklı kalp diyeti tavsiye edilmektedir. Gastrik stres ülser kanaması riski yüksek hastalarda proton pompa inhibitörü veya H2- antagonistleri antitrombotik tedavi alan hastalarda proflaksi için tavsiye edilmektedir. Devam eden ağrıyı azaltmak için KBÜ- fazında narkotik- analjezik (morfin sülfat 2-4 mg), anksiyolitik ve sedatiften hastalar fayda görmektedir. Benzodiazepinler sıklıkla seçilmektedir. Ansiyolitiklerin rutin kullanımı gerekmez ve tavsiye edilmemektedir. Kabızlık yatak istirahati ve narkotikler ile meydana gelmektedir; dışkı yumuşatıcılar ve yatak yanında komod kullanımı önerilmektedir. Ciddi aritmilerin önemi: Bunları aramak ve prognoza olan olumsuz etkilerini düzeltmek; İnfarkt alanını küçülten (akut reperfüzyon) yaklaşımların etkinliğini artırmak ve hemodinamik durumu optimize etmek için KBÜ’de ritm EKG ile devamlı olarak monitorize edilmelidir (ve komplike infarktlarda ve PKG uygulanmışlarda genellikle ara ünitede de). Rutin antiaritmik proflaksisi indike değildir, fakat spesifik aritmiler tedavi edilmelidir. 60 Akut Koroner Sendromlarda Yaklaşım Hemodinamik monitorizasyon: Tedaviyi yönlendirmek ve prognozu değerlendirmek için hemodinamik evolusyon yardımcı olmaktadır. Pulmoner venöz konjestiyonu olmayan normotensif hastalarda Vital bulguların Klinik ve noninvaziv evolusyonu yeterlidir. AMİ’de bütün hastaların rutin hemodinamik monitorizasyonuna gerek yoktur. Bazı durumlarda zararlı olabilir (pnömotoraks, kanama embolizm, infeksiyon komplikasyonu, aritmojenik etkisi gibi). (1) Aşağıdaki durumlarda Pulmoner arter kateteri ile (Swan- Ganz kateteri) yatakbaşı hemodinamik monitorizasyon yapılmalıdır (Sınıf- I indikasyon); (a) sıvı tedavisine cevap vermeyen veya sıvı tedavisinin kontrindike olduğu hastalarda, Progressif hipotansiyon. (b) Mekanik komplikasyonlardan şüphelenilmesi. Sınıf- IIa indikasyonlar; (c) Pulmoner konjesyonu olmayan ve sıvı tedavisine cevapsız hipotansiyon. (d) Kardiyojenik şok. (e) tedaviye hızla yanıt vermeyen progressif kalp yetersizliği pulmoner ödem. (f) hipotansiyon veya pulmoner konjesyonu olmayan persistan hipoperfüzyon. (2) Kan basıncının intraarteryel monitorizasyon indikasyonları: (a) Ciddi hipotansiyon (sistolik kan basıncı <80 mmHg). (b) Vazopressor, inotropik ilaç verilen hastalar. (c) Kardiyojenik şok. (c) Geç Hastane Fazı: Hastanın KBÜ’den ara üniteye transferi kardiyak ritm ve hemodinamisi stabil ise PostMİ 1-3 günlerde olmaktadır. Hastane döneminin geç fazı komplike olmayanlarda ek 2-3 gündür. Devamlı EKG monitorizasyonu altında aktivite düzeyi progressif olarak artırılmalıdır. Medikal tedavi parenteral ajanlardan hastane dışı uzun dönem kullanım için oral ilaçlara geçilmelidir. Hastaneden çıkışı yaklaşanlarda hastanın risk derecelendirmesi ve fonksiyonal evolusyonu, prognozu değerlendirmek ve tedaviyi yönlendirmek için önemlidir. Fonksiyonel evolusyon çıkış sonrası erken dönemde de yapılabilir. Diyet, aktivite, sigara içmek ve diğer risk faktörleri için eğitim sağlanmalıdır (lipidler, hipertansiyon). JCHO kriterlerine göre AMİ’nin hastaneden çıkıştaki standart tedavi yaklaşımı: Hastaneden çıkışta hastanın a- SV fonksiyonları, değerlendirilmeli, brezidüel iskemisi araştırılmalı ve c- fonksiyonel durumu tayin edilmelidir. (1) Aspirin, PKG ve stentleme yapılanlarda +Klopidogrel, aspirin alerjisinde alternatif olarak Klopidogrel veya Warfarin (2) beta-bloker, (3) ACEİ, tolere edemeyenlere ARB ve özellikle SV disfonksiyonu, Antteriyor, geniş Mİ’de +Aldosteron antagonisti (4) Statin. (5) Rehabilitasyon ve sekonder korunma programı; (a) yaşam şeklinin düzenlenmesi ve koroner arter hastalığı risklerinden yoğun korunma. (b) sigarayı bırakma, ikinci- el sigara içiciliğinden korunmak. (c) diyabet, hipertansiyon, dislipideminin agressif tedavisi, (d) SV remodelinginin korunma ve tedavisi, (e) Depresyon için hastanın çevresi ve kendisinin uyarılması (Tablo 4). 61 Prof. Dr. Rasim Enar A- REPERFÜZYON TEDAVİLERİ: Akut STEMİ hastalarda tedavinin primer amacı; Fibrinolitik veya primer PKG (Perkutan Koroner Girişim) ile acil reperfüzyon tedavisinin uygulanmasıdır. ST Elevasyonlu AMİ’nin Reperfüzyon ve Nonreperfüzyon tedavilerinin etkinliği ve faydası (reperfüzyon ile mutlak, non-reperfüzyon tedavileri ile rölatif olarak); reperfüzyonun gecikme zamanına bağımlı olup kısaca STEMİ= Zaman’dır. İnfarktın başlaması ile (total okluzyon) sorumlu koroner arterdeki sorumlu lezyonun ve Jeopardize miyokardın patolojik değişimleri zamana bağımlı olarak dinamik bir seyir göstermektedir. Örneğin; ilk saatlerde İnfarkt arterinde trombus daha yumuşak ve inkomplet olup litik tedaviye daha hassastır. Sonraki saatlerde ise daha stabilize olup spontan reperfüzyon ile Fibrinolitik tedavi ile lizise daha dirençlidir. Ayrıca ilk saatlerde miyokardiyal hasar zaman geçtikçe irreversibl duruma gelmektedir. Bunların sonucunda; zaman geçtikçe tedavi stratejisi ne olursa olsun etkinliği azalmaktadır. Ayrıca ilk saatlerde açığa çıkan Nörohümöral modülatörler hücresel düzeyde geç prognozu olumsuz etkileyecek noninfarkt miyokard bölgelerinde dahi malin değişikliklere (Ventriküler-remodeling) sebep olmaktadır. Buna göre Fizyopatolojik geliştirilmiş İdeal yaklaşım, Akut reperfüzyon, +antitrombosit tedavi, +komplet Renin-anjiyotensin-aldesteron blokajı, +Antiinflamatuvar tedavi ile; çok erken agressif miyokardiyal korunma. 1- Fibrinolitik Tedavi: AMİ’de oklusiv trombusun prevalansının yüksek bulunması ve hızlı sağlanan reperfüzyon sonucunda miyokardiyal nekroz gelişiminin durdurulabildiğinin gösterilmesi, pratikte primer PKG’ye göre nisbeten kolay sağlanabilmesi, nisbeten kolay uygulanabilmesi ile bu tedavinin popularitesi artmıştır. İntravenöz Trombolitik Tedavi ile mortalite %20-25 azalmıştır. Mutlak mortalite faydasının %65’i AMİ’nin birinci saatinde %23’ü 1-6 saatinde olmaktadır. Trombolitik Tedavinin Klasik İndikasyonu: 1- EKG'de birbirine komşu iki prekordiyal veya birbiri ile anatomik olarak ilgili 2 ekstremite derivasyonunda ≥1 mm ST elevasyonu veya sol dal bloğu bulunan ve AMİ semptomlarının başlamasından <12 saatte gelen, 2- >20 dakika iskemik karakterde göğüste ağrı veya yakınması olan, 3- Trombolitik tedavinin Kanama ve diğer kontrindikasyonu olmayan hastalar (Tablo 5) . Trombolizin AMİ prognozunu plasebo ve konvansiyonel tedaviye göre iyileştirdiği gösterilmiştir. Bu fayda değişik Fibrinolitik İlaçlar ile birçok çalışmada kanıtlanmıştır (Plasebo karşılaştırmalı). Trombolitik tedavi 1980’lerde ve 1990’ların başında çalışmalar trombolitiklerin (fibrinolitik) tıkanmış koroner arterleri akut olarak rekanalize edebilme etkisini göstermiştir. Hemen sonra 62 Akut Koroner Sendromlarda Yaklaşım kontrollü daha büyük randomize çalışmalarda primer olarak Streptokinazla mortalitede 5 haftada oldukça anlamlı %18 düşme gösterilmiştir. (a) Fayda Anteriyor STEMİ’de elevasyonlu Mİ’de inferiyor STEMİ’ye göre daha fazladır (1,000’de 37 ve 8 hayat kurtarılmıştır). (b) Gençler yaşlılardan (>75) daha fazla fayda görmüştür. (c) EKG’si normal veya ST depresyonu olanlarda faydasız veya hafif zararlı bulunmuştur. (d) Faydası zamana bağımlı olup; AMİ’nin birinci saatinde Tromboliz uygulanan 1,000 hastadan kurtarılan 40 hayat 2-12 saatte uygulananlarda 20-30 hayata dönmüştür, 13-24 Tromboliz verilenlerde ise 1,000’de 7 hayat kurtarılabilmiştir. Tablo 5. STEMİ’de fibrinoliz kontrendikasyonlari ve dikkat edilmesi gereken durumlar (ACC/AHA-2004 AMİ Kılavuzu) A – MUTLAK KONTRENDİKASYONLAR: ¾ ¾ ¾ ¾ ¾ ¾ ¾ Geçirilmiş herhangi İntra Kraniyal Kanama öyküsü. Strüktürel serebral vasküler lezyon (arteriyovenöz malformasyon). Bilinen malin intrakraniyal neoplazm (primer veya metastatik). Son 3 ay içerisinde iskemik inme (Akut iskemik inme (< 3saat) hariç). Şüpheli Aort diseksiyonu. Aktif kanama veya kanama diyatezi (menstruasyon dahil). Son 3 ay içerisinde anlamlı – kapalı kafa veya yüz travması. B – RÖLATİF KONTRENDİKASYONLAR: ¾ ¾ ¾ ¾ ¾ ¾ ¾ ¾ ¾ ¾ Kontrol edilemeyen ağır hipertansiyon hikayesi. Kontrol edilemeyen hipertansiyon; gelişte Sistolik TA>180 mmHg veya Diyastolik TA>110 mmHg (düşük riskli Mİ’de mutlak kontrendikasyon). >3 ay önce geçirilmiş iskemik inme, demans, bilinen intrakraniyal patoloji. Travmatik veya uzamış (>10 dk.) KPC veya majör cerrahi girişim (<3 hafta). Yakın zamanda (2- 4 hafta) intrakraniyal kanama. Kompresyon yapılamayan vasküler girişim. SKZ/APSAC için önceden alınması (>5 gün) veya bu ajanlara alerjik reaksiyon. Gebelik. Aktif peptik ülser. Antikoagulan kullanımı; Yüksek INR ve yüksek kanama riski. 63 Prof. Dr. Rasim Enar En fazla mutlak ve rölatif fayda ilk 1- 2 saatte meydana gelmiştir. Doku plazminojen aktivatörü ile rekanalizasyonun Streptokinaza göre ek faydası en iyi olarak GUSTO 1’de gösterilmiştir. 30 günde mortalite hızlandırılmış tPA ve Heparin ile Streptokinaza göre anlamlı olarak daha düşük bulunmuştur (%6.3 ve %73, rölatif azalma %14). GUSTO 1’in Anjiyografik alt çalışmasında, 90 dakikada infarkt arterinin açıklığı ile mortalite ters ilişkilidir. TPA’nın uzun etkili variyantları tek (Tenekteplaz) veya iki bolus (Reteplaz) injeksiyon şeklinde verilmek için geliştirilmiş olup bunlar klinik kullanım için daha uygundur. Fakat bunlar hızlandırılmış- tPA protokolune göre yaşam beklentisini daha fazla düzeltmemiştir. Günümüzde ilaç piyasasında bulunan birinci, ikinci jenerasyon ve tPA mutantlarının farmakolojik, farmakokinetik bazı özellikleri Tablo 6’da sunulmuştur. Tablo 6. STEMİ, fibrinoliz/primer pkg endikasyonları (ACC/AHA-2004 AMİ Kılavuzu) Aşağıdaki Durumlarda Genel Olarak Fibrinoliz Tercih Edilmelidir • Semptomların Başlamasından Sonra İlk < 3 Saatte Görülende (erken prezentasyon). • İnvaziv Strateji Bir Seçenek Değilse: o Kateterizasyon laboratuarı boş değil veya yok ise, o Vasküler girişi güç ise, o Deneyimli PKG Lab. sağlanamıyorsa (Operatör deneyimi > 75 Primer PKG / yıl; Ekip deneyimi > 36 Primer PKG / yıl) • İnvaziv Strateji için Gecikmiş ise: o Uzamış transport o Kapı – Balon; Kapı – İğne süresi > 1 saat o Medikal temas – Balon; Kapı – Balon > 90 dakika Aşağıdaki Durumlarda İnvaziv Strateji Tercih Edilmelidir • Tecrübeli PKG Lab. ile Cerrahi İmkanları varsa o Medikal Temas – Balon ; Kapı – Balon < 90 dakika o Kapı – Balon ; Kapı – İğne < 1 saat (tromboliz kontrendikasyonlarında) • Yüksek Riskli STEMİ: o Kardiyojenik şok, Killip Sınıfı > 3, o Fibrinoliz kontrendikasyonları (kanama riski yüksek) o Geç prezentasyon o Semptomları > 3 saat önce başlamış ise, o STEMİ teşhisi şüpheli ise. 64 Akut Koroner Sendromlarda Yaklaşım Tarihsel perspektifi ve klinik kanıtları: Plasebo kontrollü randomize Trombolitik tedavi çaloışmaları; (a) İntravenöz Streptokinaz GISSI-I ve ISIS-II çalışmalarında; (b) t-PA; ASSET, (c) APSAC ise AİMS'de kullanılmıştır. Bunların plaseboya göre daha yüksek oranda koroner reperfüzyon sağlamaları ve prognozu düzeltmedeki rolleri isbatlanmıştır. 9 plasebo kontrollü randomize çalışmada toplam 58,600 hastanın Metaanalizi (FTT’de saptanan önemli klinik sonuçlar: (1) İlk EKG’sinde ST-segment Elevasyonu ve Sol Dal Bloğu bulunanlarda ilk 12 saat içerisinde uygulanan intravenöz Trombolitik Tedavi mortaliteyi düşürmüştür. (2) Mutlak faydanın 5 haftadaki miktarı; (a) ilk 6 saat içerisinde; Trombolitik uygulanan 1000 hastada 30 hayat kurtarılmııştır. (b) 6-12 saatte; tedavi verilenlerde ise 1000'de 20 hayat kurtarılmıştır. (3) Bu faydanın >1 yıl devam ettiği gösterilmiştir. (4) Trombolitik Tedavi semptomların başlamasından sonra erken başlandığında faydası orantısal olarak daha fazla bulunmuştur. - Bir başka Metaanalizde (Boersma ve ark.); Tromboliz öncesi gecikme ile fayda arasında lineer olmıyan bir ilişki gösterilmiştir. İnfarktın 1, 2, 3 saatinde Trombolitik uygulanananlarda, sırası ile 1000’de 65, 37, 26 hayat kurtarılmıştır. - GISSI 1’de ilk bir saat içerisinde tedavi uygulananlarda mortalite %50 azalmıştır. - Rölatif mortalite azalması; bütün altgruplarda yaklaşık %20 olmuştur. (5)Trombolizden daha fazla fayda görenler, 30 günde mortalite riski yüksek olan hastalardır: (a) Sol -Dal Bloğu bulunanlar. (b) Anteriyor Mİ, (c) 65-74 yaş, (d) gelişte sistolik kan basıncı<100 mmHg, kalp hızı> 100/dakika olanlar, ve yüksek Killip sınıfındaki hastalar, (e) Diabetikler. (6) Trombolitik Tedavi kanama riskinin hafif artmasından sorumludur. Nonserebral kanama insidensi %0.7, Hemorajik serebrovasküler olay ise %0.4 görülmüştür. Serebral kanamalar Trombolitik Tedavinin uygulandığı günde veya ertesi günde meydana gelmiştir ve 2 ölümden sorumlu olup 1 serebrovasküler olaylı hasta ise orta ve ağır derecede sekelli kurtulmuştur. Erken kanamalar Trombolitik Tedavinin uygulandığı gün görülen mortalite artışının nedeni olabilir (erken- zarar). Ancak Trombolitik tedavinin ilk gündeki erken mortalite artışı 2-35 günlerdeki faydası ile dengelenmektedir. Tromboliz - serebral kanamanın ön belirleyicileri: Simoons ve ark. göre Trombolitik tedavi ile meydana gelen serebral kanamanın önbelirleyicisi olarak 4 faktör saptamıştır: (a) >65 Yaş, (b) <70 kg, (c) gelişte yüksek kan basıncı, (d) tPA kullanılması. Bu dört faktörün birlikte bulunması ile kanama riski %0.75’den %3.5’e çıkmaktadır. Fibrinolitik tedavi komplikasyonlarında öngörülen yaklaşım Tanlo 3’de sunulmuştur. 65 Prof. Dr. Rasim Enar Trombolizin Erken-Zararı: FTT metaanalizinde Trombolitik verilen hastalarda (a) yaşlılarda ve (b)>12 saatte geç trombolitik verilenlerde, (c) geliş EKG’si normal veya ST depresyonu bulunanlarda 0-1 günlerdeki mortalitenin arttığı gösterilmiştir (Tromboliz’in Erken-zararı). Trombolitik tedavinin en fazla faydası 2 -35 günlerde olmuştur. Tromboliz- gecikmesi ve faydası: İlk <2 saatte ve >2 saatte trombolitik tedavi uygulananlarda rölatif mortalite azalması %44 ve %20 saptanmıştır. Anlamı: Trombolitik tedavinin faydasının büyük bölümü erken olmaktadır (erken ölümlerin önlenmesi ile). Bunu destekler sonuçlar FTT metaanalizinde bildirilmiştir. Tedavi verilen 1000 hastada her 1 saat tedavi gecikmesinde fayda azalmıştır; 1.6 hayat daha az kurtarılmıştır (lineer model). Trombolitik İlaç Seçimi: GUSTO 1 çalışmasında 90 dakikada verilen 100 mg tPA ve İV Heparin protokolu, 60 dakikada 1.5 milyon SKZ ve İV/subkutan Heparinden daha etkili bulunmuştur. İlaç piyasasında bulunan ve pratik kullanıma hazır Fibrinolitikler; Streptokinaz, tPA (Alteplaz), Reteplaz, Tenekteplaz (TNKaz). Son kılavuzlarda (AHA/ACC, ESC) Trombolitik tedavi için önerilenler ise öncelikle tPA ve Streptokinazdır. Tüm gelişmelere rağmen hızlandırılmış tPA ile Heparin ve Aspirin kombinasyonu en etkili Trombolitik rejimdir. 1- Alteplaz (tPA): Hızlandırılmış Alteplaz (tPA) Protokolü; (a-)15 mg- bolus, +(b) 0.75 mg/kg, -30 dakikada (maksimum 50 mg), +(c) 0.5 mg/kg; (maksimum, 35 mg), -60 dakikada, = Toplam 100 mg ,-90 dakikada. 30 günde mortalite hızlandırılmış Alteplaz protokolu ile streptokinaza (subkutan veya İV heparin ile) göre %15 azalmıştır. Bu mortalite azalması 90 dakikada sağlanan, Streptokinaza (SKZ) göre (1.5 milyon U, -1 saatte) daha yüksek TIMI-3 akımla (TIMI-3, tPA/SKZ;%54, %31) anlamlı olarak pozitifkorelasyon göstermiştir. Alteplaz fibrin-spesifik bir ajandır, pıhtıya bağlı fibrine rölatif olarak spesifiktir. Pıhtıdaki plazminojen ile birleşip olarak lokal olarak streptokinaza göre daha fazla plazmin oluşturmaktadır ve bundan dolayı lokal fibrinolitik aktivitesi daha fazladır. Plazminemi ve fibrinojenoliz ve proteoliz etkileri Streptokinazdan daha azdır (kan plazminojen, faktör-V, VII miktarı tPA’dan fazla etkilenmez). Bunların klinik etkisi; Streptokinaza göre klinik etkisi daha güçlü olup, daha erken başlamaktadır. Sistemik antikoagulan etkisi yoktur. Dolaşımdaki PAİ-1 tarafından inhibe edilebilir, aktivitesi dolaşımdan hızla temizlenmektedir (yarılanma ömrü<5 dakika), nonantijenik olduğundan tekrar kullanılabilir (Tablo 2). tPA’nın Streptokinaza göre tek dezavantajı, daha erken ve güçlü fibrinolitik etkisinin birlikte kullanılan heparine bağımlı olmasıdır. Bu nedenle tPA ile birlikte mutlaka devamlı infüzyon olarak heparin verilip aPTT düzeyinin bazalin 2- 2.5 katında tutulmasına (50-75 saniye) dikkat edilmelidir (Tablo 6). 66 Akut Koroner Sendromlarda Yaklaşım APTT düzeyi nonterapetik olan hastalarda infarkt arterinde başlangıçta sağlanan TIMI-3 akım oranı ilk 72 saatte azalıp, streptokinazın düzeyine inmektedir. Bunun klinik yansıması ise tPA ile daha yüksek oranda tekrarlayan iskemi/reMİ’dir. Streptokinaz ise sistemik antikoagulan etkisinden dolayı birlikte heparin kullanma zorunluluğun yoktur. 2- Reteplaz: Üçüncü- jenerasyon fibrinolitik ajandır. Alteplazın daha az fibrin spesifik mnutasyonudur. Kullanma dozu; çift bolus 30 dakika ara ile 2 defa 10 mg. Alteplaza görte mortalite faydası gösterilememiştir (GUSTO III). Fakat kullanılması daha pratik ve kolay olup uygulama zamanı kısadır. 3- Tenekteplaz (TNK): Üçüncü jenerasyon fibrinolitiktir. Alteplaza göre fibrin spesifitesi artmış, PAİ-I rezistansı yüksek ve plazma klirensi azalmıştır. Bu özelliklerden dolayı tek doz uygulanabilmektedir. ASSENT 2 çalışmasında TNK ve tPA ile 30 günde mortalite farklı bulunmamıştır. TNK ile tPA’ya göre anlamlı olarak daha az nonserebral kanama gelişmiştir. Önemli olarak; semptomların başlamasından >3-4 saatte tedavi edilen hastalarda mortaliteyi tPA’ya göre düzeltmiştir (daha fazla düşürmüştür). Vücut ağırlığına göre düzenlenen TNK dozu; 30-50 mg. 4- Streptokinaz (SKZ); Birinci Jenerasyon Fibrinolitiktir. İkinci veya Üçüncü jenerasyon fibrinolitiklerin münasip alternatifidir. Bugün ilaç piyasasında bulunan Fibrinolitik ilaçlar ve farmakolojik özellikleri Tablo 6’da sunulmuştur. Antikor gelişimi olasılığından geçmişte Streptokinaz almış hastalara tekrar verilmemelidir (ilk uygulamadan sonra 5 gün ile 2 yıl). TPA’ya göre intra serebral hemoraji oranı Streptokjinaz ile daha düşük bulunmuştur (%0.5, %0.7). Yaşlı, serebrovasküler olay veya hipertansiyon riski olan hastalarda (serebral kanama- riski yüksek hastalar ) Streptokinaz tercih edilebilir. Fibrinolitik etki göstermesi için verildikten sonra (1) önce plazmadaki plazminojen (tPA ise pıhtıya etkili) ile aktivatör kompleks oluşturur (streptokinaz plazminojen aktivatör kompleksi), (2) Plazminojen aktivasyonu ve Plazmin açığa çıkması, (3) alfa-2 antiplazmin kapasitesini aşan hiperplazminemi (dokulardaki plazminojeninde çalınıp aktive edilmesi sonucunda) sonucunda) fibrin parçalanır (geç litik etkinin mekanizması). İlacın sistemik litik etkisi bazı koagulasyon faktörlerini de tüketmesindendir (protrombin, faktör- V, faktör- VII), bunun 2 önemli sonucu; (1) ilacın primer yarılanma süresi 23 dakika olup litik ve antikoagulan etkisi 72-96 saate çıkmakta, (2) 90 dakikada tPA’ya göre daha düşük oranda TIMI-3 reperfüzyon sağlamasına göre, yukarıdaki mekanizma ile reperfüzyon oranı sonraki saatlerde (180 dakikada) eşitlenmektedir (Yakalama- fenomeni). Bu nedenle tedaviye 67 Prof. Dr. Rasim Enar heparin eklenmesi streptokinazın litik etki ve faydasını artırmamaktadır, fakat aksine kanama riskini hızla artırmıştır. SKZ, nonfibrin-spesifik olup dolaşımdaki ve pıhtıya bağlı plazminojeni plazmine çevirmektedir. Bunun sonucunda; sistemik fibrinojenolizis, plazminemi ve fibrin parçalanma ürünlerinde artma meydana gelmektedir. Standart dozu; 1.5 milyon U/1 saatte. Başarılı Reperfüzyonun Klinik Parametreler ile Saptanması: Litik tedavi sonrası başarılı reperfüzyonun noninvaziv, klinik değerlendirilmesi ve teşhisi güçtür. (a) Ağrının azalması; kesin olmayan bir bulgudur, çünkü uygulanan narkotik analjeziklere bağlı olarak ağrı baskılanmıştır veya bazı Mİ hastalarında parsiyel olarak denerve olmuştur. 10 üzerinden değerlendirilen bazal ağrının aniden yarıdan fazla azalması(<5/10). (b) Seri şekilde aralıklı çekilen 12- derivasyonlu- EKG; ST-segment elevasyonunun trombolitik tedavi bittikten 90-120 dakika sonra %50-70 gerilemesi. Reperfüzyonun güvenilir bir indikatörüdür fakat suboptimaldir. (c) Hızlanmış-idiyoventriküler ritm (HİVR); reperfüzyon için çok az spesifiktir, çünkü reperfüze olmayan hastalarda değişik ventriküler ve supraventriküler aritmiler görülebilir. (d) Kardiyak enzimlerin (CK, CK-MB) erken zirve yapıp düşmesi ve normalleşmesi (washout- fenomeni). Göğüs ağrısının hızla tam olarak geçmesi ( >%50 azalması) ve EKG’de >%70 ST- segment elevasyonu rezolusyonu, birlikte HİVR atağı; başarılı reperfüzyon için oldukça spesifiktir, ancak bu triyad trombolitik tedavi verilen hastaların %10’dan azında görülmektedir. ST elevasyonun >%70 rezolusyonu doku düzeyinde reperfüzyon ile anlamlı korelasyon göstermektedir, ST’nin trombolitik tedavi bittikten 90- 120 dakika sonta izoelektriğe inmesi ve birlikte T negatifliği; çok az hastada görülmesine rağmen tam reperfüzyon spesifitesi yüksektir (klinik sonuçlar ve anjiyografik reperfüzyon ile). 2- PTCA (Perkutan Koroner Anjiyoplasti): a- Primer- PTCA (Direk Anjiyoplasti); Tromboliz uygulanmayan hastalara doğrudan anjiyoplasti yapılması. Primer PTCA akut reperfüzyon tedavilerinin ikinci seçerneğidir. Trombolize göre daha etkili ve faydalı olmasına rağmen pratikte uygulanabilirliği Trombolize göre daha düşüktür. Trombolitik tedaviye göre üstünlüğü; (a) daha yüksek oranda reperfüzyon (TIMI-3), (b) daha düşük mortalite, (c) daha az reokluzyon; tekrarlayan iskemi ve reinfarkt, (d) daha az kanama komplikasyonu. Primer PTCA’nın Trombolize göre bu üstünlüğünü belirleyen faktörler; (1) Gecikme zamanı: kapı-balon süresi ≤ 90 dakika (Tromboliz ile kapı-iğne süresi 68 Akut Koroner Sendromlarda Yaklaşım ≤60 dakika), (2) Operatörün, ekibin deneyimi, (3) Merkezin hasta volumu (volum azaldıkça PTCA’nın başarısı azalmakta). (4) Birlikte stent ve Glikoproteyin- IIb/IIIa inhibitörü kullanımı. Veawer ve ark’nın 1998’de yaptıkları Akut- STEMİ’de Tromboliz ve PrimerPTCA karşılaştırıldığı 10 randomize çalışmanın metaanalizinde; Primer-PTCA Trombolizden daha üstün bulunmuştur, PTCA ile mortalite rölatif %33 ( mutlak olarak ise %2.1), Nonfatal reMİ riski ise %47 azalmıştır. Sonuç olarak; Primer PTCA 24 saat hazır invaziv ekibi bulunan merkezlere hasta buraya ulaştıktan <1 saat içerisinde (≤90 dakika) tıkalı arterde reperfüzyon sağlanabiliyorsa intravenöz Trombolizden daha üstün olmuştur. Primer Anjiyoplastinin Risk - Fayda Oranı: Primer- PTCA’nın intravenöz Trombolize üstünlüğünün daha belirgin olduğu seçilmiş hastalar; (1) Anteriyor ve yaygın Mİ’de, (2) Stabil olmıyan hemodinamik durumda, (3) Trombolizin hemorajik komplikasyon riski yüksek hastalarda (yaşlılar), (4) Semptomların başlamasından >6 saatte gelenlerde Primer PTCA lehine eğilim artış göstermektedir (fayda>risk). (5) 6 aylık PostMİ takipte PTCA’nın Trombolize göre üstünlüğü devam etmiştir (ölüm veya reMİ; PTCA ile %8.2, Tromboliz ile %17.0,). Yüksek-riskli hastalarda (>75 yaş, Anteriyor Mİ, şok) acil PTCA. Trombolize göre fazla faydalı bıulunmuştur<(PAMİ- 1 çalışması). Primer Anjiyoplastinin Dezavantajları: (1) Akut reokluzyon; Mİ'nin hiperakut akut fazında artmış trombojeniteye bağlı olarak %10-15 erken trombotik reokluzyon riski. Stentleme ve GP- IIb/IIIa+ Aspirin kullanımı ile bu komplikasyon çok azalmıştır (<%0.5). (2) Restenoz, No- reflow; Primer PTCA ile 6 aylık restenoz oranı %30-50 bildirilmiştir. No-reflow veya yavaş akım riski ise %10-20 sıklıkta bildirilmiştir ( + stent ve GP- IIb/IIIa inhibitörü ile daha az). No-reflow ve yavaş akım fenomenin sebepleri; distal embolizasyon, akut endotelyal reperfüzyon hasarı, nötrofil kümelenmesi. Bu fenomenin diğer tanımları; Epikardiyal koroner reperfüzyonun sağlanmasına rağmen (a) doku düzeyinde, miyokardiyal perfüzyonun olmaması, (b) mikrodolaşım yetersizliği. (3) Düşük hasta volümlü merkezlerde ve/veya deneyimsiz operatör veya ekip tasrafından yapılan PTCA daha geç uygulanmıştır (2.3 ve 1.5 saat) ve mortalitesi daha yüksek bulunmuştur. Primer- PKG İndikasyonları: 1- Hemen sağlanabiliyorsa Akut STEMİ ve sol- dal bloklu semptomların <12 saatindeki hastalarda, gelişten <90 dakikada balon şişirilebilecekse (kapıbalon), tecrübeli operatör (yılda >75 PKG yapmış ve ekip (yılda >200 PKG, 36’sı primer-PKG yapmış) tarafından uygulanmalıdır (Sınıf indikasyon) (Tablo 6). 69 Prof. Dr. Rasim Enar 2- Fibrinolitik tedaviye uygun olmayan bütün hastalara semptomların <12 saatinde uygulanmalıdır (Tablo 4, Sınıf-I indikasyon) (Tablo 5). 3- Fibrinolitik tedaviye uygun olmayan ve semptomların 12-24 saatindeki hastalarda (a) ciddi kalp yetersizliği, (b) hemodinamik veya elektriki instabilite, (c) iskemik semptomların devam ettiği durumlarda uygulanması mantıklıdır ve faydalı olabilir (Sınıf- IIa indikasyon). 4- <75 yaşındaki, akut- STEMİ’nin 36 saatinde Kardiyojenik Şok gelişen ve Şokun gelişmesinden <18 saatte balon şişirilebilecekse (Sınıf-I). Rekanalizasyon Stratejisinin Seçimi: Tromboliz veya PKG kullanımı lokal kaynaklar ve deneyime, hasta ile ilgili faktörlere bağlıdır. Genel olarak merkezin alışık ve deneyimli olduğu tedavi yöntemi diğerine göre daha üstündür (Tablo 4). Primer-PKG için kabul edilen deneyimli kriterleri; operatör için: >75 PKG/ operatör/ yıl. Laboratuvar için: 200 PKG/yıl, 36 tanesi primer- PKG. Merkezin kardiyak errahi imkanları olmalıdır. Hasta hızla mobilize ve tedavi edilebilmelidir (gelişten <60-120 dakikada anjiyografi ve balon inflasyonu), primer stentleme ile birlikte PKG balon PTCA’ya göre düşünülen ve tercih edilen stratejidir. Pratikte PKG özellikle mortalite riski yüksek hastalarda tercih edilmektedir ( şok, geç geliş>4 saat). Primer PKG ile kullanılması önerilen yardımcı antitrombosit tedaviler; Aspirin, Fraksiyone olmayan- heparin veya Düşük- molekül ağırlıklı Heparin ve GP IIb/IIIa inhibitörleri gelişte kateterizasyondan önce başlanması tercih edilmektedir. İntraserebral hemoraji riski daha yüksek olan; >70 yaş, kadın cinsiyet, hipertensivler ile tedavi gören hastalarda antitrombosit ve antikoagulan tedaviler dikkatle verilmelidir. Klopidogrel PKG’dan sonra/önce/kateter masasında direk olarak başlanmalı ve çıkıştan sonraya kadar devam edilmelidir. Diğer durumlar için Trombolitik tedavi tavsiye edilen rekanalizasyon stratejisidir. Spesifik Trombolitik rejim seçimi AMİ komplikasyonlarının, intraserebral hemoraji riskine dayanmaktadır. Hastanın ekonomik durumu da gözden geçirilmelidir. Bu faktörlerin ışığında tPA ve uzun etkili varyantları (Tenekteplaz ve reteplaz) klinik fayda olarak fibrin nonspesifik Fibrinolitikler göre daha üstündür. Daha ucuz Streptokinaz (SKZ) ise halen yaygın olarak kullanılmaktadır. Geçmişte Streptokinaz kullananlarda nonimmunojenik trombolitik (tPA ve mutantları) tercih edilmelidir. SKZ ile birlikte yoğun heparin kullanımı gereksiz olup, yasaklandığında Streptokinazın serebral hemoraji riski daha düşüktür. b- Trombolitik Tedaviden Sonra PTCA: Başarılı Trombolizden sonra erken PTCA’nın faydası gösterilememiştir. Fibrinolitik tedaviden sonra stenotik infarkt arterine rutin PTCA yapılması faydalı bulunmamıştır ve bu strateji ile daha fazla miyokard kurtarılamamış olup SVEF’si artmamıştır, reinfarktüs ve ölüm 70 Akut Koroner Sendromlarda Yaklaşım önlenememiştir. Aksine komplikasyonlar artmıştır (kanamalar, tekrarlayan iskemi, acil ACBG ve ölüm). 2004- AHA kılavuzunun önerisi; (a) reMİ kanıtları olan ve spontan iskemisi hemodinamik durumu anstabil ve koroner anatomisi uygun olan hastalarda Tromboliz sonrası PKG Sınıf- I(uygulanması mutlak faydalı, uygulanmazsa zararlı) indikasyon almıştır. (b) Ayrıca ciddi ventriküler aritmiler veya SVEF ≤ 0.40, kalp yetersizliğindeki hastalarda rutin PKG uygulanması faydalıdır. c- Kurtarıcı PTCA: Fibrinolitik tedavinin başarısız olduğu veya erken reokluzyonda (<24 saat) uygulanan PKG. Kurtarıcı PKG Fibrinoliz yetersizliğinden sonra 12 saat içerisinde devam eden veya tekrarlayan miyokardiyal iskemide hastanın PKG’ye (kurtarıcı- PKG) yönlendirilmesi. Bu stratejinin en önemli dezavantajı veya sorunu; Fibrinolitik yetersizliği olan infarkt arterinde antegrad akım olmayan hastanın tanınmasının güçlüğüdür (pratik, noninvaziv yöntemle). Ayrıca, bu yöntemin rutin kullanımını engelleyen faktörler; pratik olmaması, pahalı olması, kanama komplikasyonlarının fazla olması, başarısızlığı durumunda infarkt mortalitesi PKG yapılmayanlara göre daha fazla yüksektir. Günümüzde En Önemli Kurtarıcı- PKG İndikasyonları: (1) < 75 yaşında, ST elevasyonlu veya sol- dal bloklu AMİ’de 36 saatte şok gelişen ve 18 saatte müdahale edilebilecek hastalar (Sınıf- I indikasyon). (2) Ciddi kalp yetersizliği ve/veya pulmoner ödem olan hastalarda semptomların 12 saatindeki hastalar (Sınıf- I indikasyon). (3) Elektriksel veya hemodinamik instabilite durumları, iskemik semptomları persiste eden hastalarda kurtarıcı- PKG faydalı olabilir (mantıklı yaklaşım, sınıfIIa indikasyon) KAYNAKLAR 1- Enar R: AMİ Kitabı, Nobel Tıp Kitabevleri, 2005. 2- Enar R: AMİ Teşhis ve tedavi Kılavuzu, Nobel Tıp Kitabevleri, 2006. 71