MUHAMMED İBN SÎRÎN VE HADİS İLMİNDEKİ YERİ Nesibe ÇETİN Yüksek Lisans Tezi Temel İslam Bilimleri Anabilim Dalı Yrd. Doç. Dr. Arif ULU 2013 Her Hakkı Saklıdır T.C. ATATÜRK ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ TEMEL İSLAM BİLİMLERİ ANABİLİM DALI Nesibe ÇETİN MUHAMMED İBN SÎRÎN VE HADİS İLMİNDEKİ YERİ YÜKSEK LİSANS TEZİ TEZ YÖNETİCİSİ Yrd. Doç. Dr. Arif ULU ERZURUM-2013 T.C. ATATÜRK ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLERİ ENSTİTÜSÜ TEZ BEYAN FORMU 20/11/2013 SOSYAL BİLİMLERİ ENSTİTÜSÜ MÜDÜRLÜĞÜNE BİLDİRİM Atatürk Üniversitesi Lisansüstü Eğitim-Öğretim ve Sınav Yönetmeliğine göre hazırlamış olduğum “MUHAMMED İBN SÎRÎN VE HADİS İLMİNDEKİ YERİ” adlı eser-metin tamamen kendi çalışmam olduğunu ve her alıntıya kaynak gösterdiğimi taahhüt eder, eser-metin kağıt ve elektronik kopyalarının Atatürk Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü arşivlerinde aşağıda belirttiğim koşullarda saklanmasına izin verdiğimi onaylarım: Lisansüstü Eğitim-Öğretim yönetmeliğinin ilgili maddeleri uyarınca gereğinin yapılmasını arz ederim. � Tezimin/Raporumun tamamı her yerden erişime açılabilir. � Tezim/Raporum sadece Atatürk Üniversitesi yerleşkelerinden erişime açılabilir. � Tezimin/Raporumun 3 yıl süreyle erişime açılmasını istemiyorum. Bu sürenin sonunda uzatma için başvuruda bulunmadığım takdirde, tezimin/raporumun tamamı her yerden erişime açılabilir. 20/11/2013 Nesibe ÇETİN I İÇİNDEKİLER ÖZET............................................................................................................................. III ABSTRACT .................................................................................................................. IV ÖNSÖZ ............................................................................................................................ V KISALTMALAR DİZİNİ ........................................................................................... VI GİRİŞ MUHAMMED İBN SÎRÎN’İN YAŞADIĞI DÖNEMDE BASRAYA GENEL BİR BAKIŞ I. Basra’nın Sosyal ve Siyasi Yapısı ............................................................................... 1 II. Basra’nın İlmî Durumu ............................................................................................. 2 III. Basra’da Hadis İlmi ................................................................................................. 4 IV. Basra’ya İlk Yerleşen Bazı Sahâbiler ..................................................................... 5 BİRİNCİ BÖLÜM MUHAMMED İBN SÎRÎN’İN HAYATI VE KİŞİLİĞİ 1.1. MUHAMMED İBN SÎRÎN’İN HAYATI ............................................................... 9 1.1.1. İsmi, Nesebi, Künyesi ve Lakabı ..................................................................... 9 1.1.2. Ailesi ve Doğumu ............................................................................................ 10 1.1.3. Muhammed b. Sîrîn’in Kardeşleri................................................................ 12 1.1.4. Evliliği ve Çocukları ....................................................................................... 15 1.1.5. Geçimi .............................................................................................................. 16 1.1.6. Vefatı................................................................................................................ 19 1.2. KİŞİLİĞİ ................................................................................................................ 21 1.2.1. İlmî Kişiliği ...................................................................................................... 21 1.2.1.1. Hadis ilmindeki Yeri .............................................................................. 22 1.2.1.2. Tefsir ilmindeki Yeri .............................................................................. 22 1.2.1.3. Fıkıh İlmindeki Yeri ............................................................................... 25 1.2.1.4. İtikâdî Konularla İlgili Tutumu ............................................................ 31 1.2.1.5. Rüya Tabirindeki Yeri ........................................................................... 32 1.2.2. Ahlakî Kişiliği ................................................................................................. 35 1.2.2.1. Zühdü, Takvası ve Verası ...................................................................... 35 II 1.2.2.2. Mütevazılığı ve Cömertliği ..................................................................... 40 1.2.2.3. Muhammed b. Sîrîn’in Bazı Hikmetli Sözleri...................................... 42 İKİNCİ BÖLÜM MUHAMMED İBN SÎRÎN’İN HADİS İLMİNDEKİ YERİ 2.1. İBN SÎRÎN’İN HOCALARI .................................................................................. 44 2.1.1. İbn Sîrîn’in Sahâbi Olan Hocaları ................................................................ 44 2.1.2. İbn Sîrîn'in Tabiîn Olan Hocaları ............................................................... 48 2.2. İBN SÎRÎN’İN ÖĞRENCİLERİ ........................................................................... 49 2.3. İBN SÎRÎN’İN HADİSÇİLİĞİ .............................................................................. 52 2.3.1. İbn Sîrîn’in Hadisçiliği Hakkındaki Görüşler ............................................. 57 2.3.2. İbn Sîrîn’in Rivâyetü'l-Hadis İlmindeki Yeri .............................................. 62 2.3.3. İbn Sîrîn’in Hadis İsnadındaki Yeri ............................................................. 72 2.3.4. İbn Sîrîn'in Dirâyetü'l-Hadis İlmindeki Yeri .............................................. 78 2.4. İBN SÎRÎN’İN RE’YE KARŞI TUTUMU ........................................................... 82 SONUÇ ........................................................................................................................... 87 KAYNAKÇA ................................................................................................................. 89 ÖZGEÇMİŞ ................................................................................................................... 96 III ÖZET YÜKSEK LİSANS TEZİ MUHAMMED İBN SÎRÎN VE HADİS İLMİNDEKİ YERİ Nesibe ÇETİN Tez Danışmanı: Yrd. Doç. Dr. Arif ULU 2013, 96 sayfa Jüri: Yrd. Doç. Dr. Arif ULU (Danışman) Prof. Dr. Nihat YATKIN Yrd. Doç. Dr. Macit YILMAZ Bu çalışmamızda Hicri I. asırda Basra’da yaşamış, döneminin en önemli muhaddislerinden olan, kendisinden sonraki dönemleri etkileyen Muhammed b. Sîrîn’in hayatı ve hadis ilmindeki yeri ele alınmıştır. Bu çerçevede Muhammed b. Sîrîn’in yaşadığı dönemde kendisine etki eden çevre ve özellikleri, kişisel özellikleri, ahlâkı, hocaları, talebeleri ile İbn Sîrîn’in ailesi ve hayatı incelenmiştir. Bunların yanı sıra hadisçiliği, fıkıh, tefsir gibi İslamî ilimler arasındaki yeri, verası, takvası ve yaşantısındaki inceliklere de çalışmamızda detaylı olarak yer verilmiştir. Ayrıca Muhammed b. Sîrîn’in hadis aktarma ve seneddeki yöntemi, rivayet ettiği hadislerin içerik bakımından tasnifi ve Kütüb-i Tis’a daki hadislerinin sayısı ve değerlendirmesi ele alınmıştır. Anahtar Kelimeler: Hadis, Muhammed b. Sîrîn, Rivayet, Kütüb-i Tis’a. IV ABSTRACT MASTER THESIS MUHAMMED İBN SÎRÎN AND HIS PLACE ON HADITH KNOWLEDGE Nesibe ÇETİN Advisor: Assist. Prof. Arif ULU 2013, 96 pages Jury: Assist. Prof. Arif ULU (Advisor) Prof. Dr. Nihat YATKIN Assist. Prof. Dr. Macit YILMAZ In this study, the life of Muhammed b. Sîrîn, who lived in the first century according to muslim calendar, and his place in hadith, Prophet Muhammed’s sayings- is discussed because of his being one of the most important collector of Prophet Muhammed’s sayings-. In this framework, the environment and properties of the period he lived, which effected Muhammed b. Sîrîn, Sîrîn’s personal properties, his morality, his hodjas -teachers-, his talebes -students-, his family, his birth, his sons and daughters, and his life is presented. Besides, his hadithknowledge-, his place in Islamic knowledge such as islamic law-, and explanation of the Koran-, his vera, his takva –piety-, and grace in his life are included in detail in our study. On the other hand, Muhammed b. Sîrîn’s methods in conveying hadith and proofing the truth of hadith-, classification of the hadiths he narrated in terms of content, and the assessment ofhadiths in Kütüb-i Tis’a –a well-known antology of hadiths gathered- is conducted. Keywords: Hadith, Muhammed b. Sîrîn, Narration, Kütüb-i Tis’a. V ÖNSÖZ İslâm dininin anlaşılmasında ve uygulanmasında Kur’ân’dan sonra en temel kaynağımız hadis/sünnettir. Sahabe devrinden itibaren büyük gayret ve çabaların sarf edildiği bir dal haline gelen hadis ilmi, bugünlere getirilirken de birçok merhale geçirmiş, gelişmiş ve Müslümanlar için vazgeçilmesi mümkün olmayan bir alan halinde kendisini göstermiştir. Bir malzemenin güven içerisinde ulaştırılması onu güvenilir şekilde taşıyacak araçlarla mümkün olabilir. Hadislerin bugüne ulaşması kadar onları ulaştıranlar da büyük önem arz etmektedir. Başta sahâbe olmak üzere, tabiûn ve etbau’ttabiîn, adeta hayatlarını hadis/sünnet malzemesinin tedvin ve nakline vakfetmişlerdir. Biz de bu çalışmamızda, hayatını böylesine bir amaca vakfetmiş Muhammed b. Sîrîn’i tanımaya ve hayatı hakkındaki bilgileri paylaşmaya çalışacağız. Hadislerin bugüne nasıl geldiklerini anlayabilmek ve hayatlarını bu işe adamış insanları tanımak, isnad edilen söz, fiil ve takrirlerin güvenilirliklerini anlamak açısından büyük önem taşımaktadır. Muhammed b. Sîrîn’in, hem döneminin en önemli muhaddislerinden olması, hem de kendisinden sonraki dönemleri etkileyen bir âlim olması nedeniyle ayrı bir önem taşıdığını düşünmekteyiz. Verası, takvası ve yaşantısındaki incelikler, kendisini araştırma konusu olarak ele almamızda etkili olmuştur. Çalışmamız iki bölümden oluşmaktadır. İlk bölümde Muhammed b. Sîrîn’in yaşadığı dönemde kendisine etki eden çevresini ve hayatını işleyeceğiz. Ayrıca kişisel özelliklerini ve fıkıh, tefsir gibi İslam ilimleri arasındaki yerine bu bölümde değineceğiz. İkinci bölümümüzde ise asıl maksadımız olan Muhammed b. Sîrîn’in hadis ilmindeki yeri, hocaları, öğrencileri ve rivayetleri gibi konuları ele alacağız. Bu çalışmanın yapılması sürecinde hiçbir yardımını esirgemeyen, görüşlerinden faydalandığım ve beni sürekli teşvik edip cesaretlendiren danışman hocam Yrd. Doç. Dr. Arif Ulu’ya özellikle teşekkürlerimi sunuyorum. Çalışmalarım sırasında desteklerini hiç esirgemeyen aileme ve kardeşim Yakup ÇETİN’e de yardımlarından dolayı teşekkür ediyorum. VI KISALTMALAR DİZİNİ AÜSBE : Atatürk Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü b. : İbn bnt. : Bint byy. : Basım yeri yok c. : Cilt C.C. : Celle Celalüh çev. : Çeviren DİA : Diyanet İslam Ansiklopedisi DİB : Diyanet İşleri Başkanlığı Ed. : Editör Enst. : Enstitüsü ET. : Erişim Tarihi FÜSBE : Fırat Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü H. : Hicrî Hz. : Hazreti İFAV : (Marmara üniversitesi) İlahiyat Fakültesi Vakfı M. : Miladî MEB : Milli Eğitim Bakanlığı MÜİFV : Marmara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Vakfı MÜSBE : Marmara Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü ö. : Ölüm Tarihi r.a : Radiyallahu anh s.a.s. : Sallallahu Aleyhi ve Sellem s. : Sayfa SÜİFD : Selçuk Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi sy. : Sayı TDV : Türkiye Diyanet Vakfı Terc. : Tercüme Thk. : Tahkik VII tsz. : Tarihsiz UÜSBE : Uludağ Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Ünv. : Üniversitesi v. : Vefatı vd. : Ve diğerleri yay. : Yayınlar Yrd. : Yardımcı 1 GİRİŞ MUHAMMED İBN SÎRÎN’İN YAŞADIĞI DÖNEMDE BASRAYA GENEL BİR BAKIŞ I. Basra’nın Sosyal ve Siyasi Yapısı Tarih kaynakları H. III. asır itibariyle Irak’ın sınırlarını şu şekilde tespit etmişlerdir: Irak, Dicle ve Fırat deltası ile buraya komşu bulunan yerlerden ibaret olup,1 Basra Körfezi’nin kuzey ucundan itibaren güney-doğu, kuzey-batı istikametinde uzanan geniş bir ovadır.2 Batıda Suriye çölü, Güneyde Arabistan çölleri, Doğuda Zağros dağlarının kolları, Batı Hûzistan, kuzeyde ise Enbâr’dan Tikrit’e çekilen bir hat ile sınırlıdır.3 Irak, hicrî ilk üç asırda ilim merkezi olma hüviyetine sahip İslâmî bölgelerin başında gelir.4 Irak bölgesinde bulunan ve Hz. Ömer’in emriyle Utbe b. Ğazvân (ö.17/638) tarafından 14-16/635-637 yılları arasında kurulan Basra’yı ele alacak.5 Basra’nın günümüze kadar olan süreç içerisinde yapılan bütün çalışmalara kaynaklık teşkil eden ve muhteşem İslâm kültür mirasının oluşumuna yaptığı katkıları kısaca ortaya koyacağız. Muhammed b. Sîrîn, Emeviler döneminde Basra’da yaşamıştır. Bu dönemdeki âlimler, bazı olaylar yüzünden idarecilere karşı tavır almışlardır. Ayrıca siyasî sebeplerle ortaya çıkan problemleri ve bunların toplumsal sonuçlarını dinî ve ilmî açıdan tartışmışlardır. Toplumu iç savaşa sürükleyecek isyanlardan kaçınmakla birlikte yöneticilerin tasarruflarını eleştirmek suretiyle fikrî mücadelelerini sürdürmüşlerdir. Bu dönemde yoğun biçimde tartışılmaya başlanan konuların başında iç savaşlardaki ölüm 1 Mustafa L. Bilge, “Basra Körfezi”, DİA, TDV Yay., İstanbul 1992, V, 115-116; Musa Erkaya, “Hicri III. Asır İtibariyle Basra da Hadis Faaliyetlerine Genel Bir Bakış”, Fırat Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi, Elazığ 2008, s. 177. 2 Abdülhâlik Bâkır, “Basra”, DİA, TDV Yay., İstanbul 1992, V, 110. 3 Erkaya, s. 177. 4 Bâkır, V, 111. 5 Hakkı Dursun Yıldız, Doğuştan Günümüze Büyük İslâm Tarihi, Kombassan Şirketler Topluluğu, Konya, 1986, II, 88; İbrahim Hasan, Siyasi-Dînî-Kültürel-Sosyal İslâm Tarihi, (Çev: İsmail Yiğit ve Sadrettin Gümüş), Kayıhan Yay., İstanbul 2008, I/II, 234; Bâkır, V, 108. 2 vak’alarına bağlı olarak büyük günah (kebîre) ve kader meseleleri yer almıştır. Teorik temelli bu tartışmalarda Hasan-ı Basrî gibi âlimler ön plana çıkmakla beraber Emevîler’e karşı fiilen mücadele eden ve sonuçta dönemin idarecileri tarafından öldürülen Saîd b. Cübeyr gibi şahsiyetler de vardı. Bu dönemde İslam coğrafyasının sınırları Mâverâünnehir’den İspanya’ya kadar ulaşmış, Arap olmayan unsurlar arasında hızlı bir İslamlaşma faaliyeti başlamıştır. Fethedilen bölgelerin İslamlaşmasında buralara devlet tarafından eğitici olarak gönderilen Tabiûn âlimlerinin büyük katkısı olmuş, bu sayede kendilerine mevâli denilen yeni bir unsur ortaya çıkmıştır. İslam’a bu kişiler kendi kültür birikimlerini yeni inançlarıyla bütünleştirerek İslâmî ilimlerin gelişmesinde rol oynamıştır6. II. Basra’nın İlmî Durumu Siyasi hareketliliklerin yaşandığı süreç içerisinde hiç şüphesiz kültürel ve ilmî çalışmalar son derece yoğun ve etkin bir şekilde devam ediyordu. Hicaz’da, Medine ve Mekke; Irak’ta, Basra ve Kûfe önemli merkezlerdendi. Irak ise hicrî ilk üç asırda ilim merkezi olma hüviyetine sahip İslâmî bölgelerin başındaydı.7 Sahâbe devrinde belirginleşmeye başlayan Hicaz-Irak ayrımı Tabiûn döneminin sonuna gelindiğinde artık ehl-i hadis-ehl-i re’y şeklinde biliniyordu. Bu devrin başlarında Basra’da Hasan-ı Basrî, Muhammed b. Sîrîn ve Katâde b. Diâme öne çıkan isimlerdi.8 Hicrî II. asır, İslâm ilimler tarihi açısından dönüm noktası sayılacak bir zaman dilimidir. Bu dönemde ilimlerin her dalında bir canlılık söz konusu olmuştur. İlimler hızlı bir şekilde tedvin ve tasnif edilmeye başlanmıştır. Bu asrın öncesinde âlimler hafızalarına dayanarak konuşurlar ya da tertip edilmemiş sahih sahifelerden rivayetlerde bulunurlardı. Bu dönemde Basra’da Sahâbe arasında tefsir bilgisiyle meşhur olan Abdullah b. Abbas’ın yetiştirdiği talebelerin önde gelenlerinden Saîd b. Cübeyr, Mücâhid b. Cebr ve İkrime el-Berberî daha çok tefsir alanında tanınmıştır. Ayrıca Katâde b. Diâme, Hasan-ı Basrî, Atâ b. Ebû Rebah gibi isimler de tefsirle ilgilenmiştir. Bu dönemde tefsir biçim 6 Arif Ulu, “Tabiîn”, DİA, TDV Yay., İstanbul 2010, XXXIX, 329. Bâkır, V, 111. 8 Ulu, “Tabiîn”, s. 329. 7 3 değiştirmiş, basit ihtiyaçları gözeten soru-cevap veya kısa açıklamalar şeklindeki yaklaşım, yerini Kur’an’ın bütününü tefsir etmeyi hedefleyen anlayışa bırakmıştır9. Tabiûn nesli fıkıh ilminin gelişmesinde çok önemli rol oynamış, fıkıh bu devirden itibaren müstakil bir ilim dalı olarak teşekkül sürecine girmiştir. Fıkhın öğrencilere okutulması, fetvaların ilim meclislerinde tartışılması ve farklı görüşlerin ortaya çıkması, fıkıh ilminin gündelik hayattan giderek uzaklaşıp nazarî bir ilim haline gelmesinin başlıca tezahürleri arasında yer almıştır10. Kelam ilminin temelleri bu dönemde atılmıştır. Bu devirde revaçta olan tartışma konularıyla ilgili tavırlar Mu’tezile, Havâric, Mürcie, Kaderiyye, Cehmiyye gibi fırkaların oluşumuna tesir etmiştir11. Hicrî II. asır Müslümanların Hadis ilminde çok canlı oldukları bir döneme işaret etmektedir. Bu canlılık daha sonraki gelişmelerin temeli olması bakımından önemlidir. Bu dönemde atılan temeller, sonraki birkaç asırda daha da geliştirilerek muazzam bir ilmî yapı oluşturmuştur. Dolayısıyla hicrî II. asır bütün İslâm ilimleri tarihi açısından önemlidir.12 İlk iki asırda “hıfz”, “kitabet”, ve “tedvin” faaliyetleri yoğun bir şekilde devam etmiştir. Bu dönem gerek hadisçilerin, gerekse ilgili sahada verilen eserlerin çokluğu ile de önem arz etmektedir. Basra’nın ilmî temelleri “Basra Mektebi” ile Enes b. Mâlik (ö.93/712), Ebu Musa el-Eş’arî (ö.44/665) ve İmrân b. Husayn (ö. 52/672) gibi güzide sahâbiler tarafından atılmıştır. Bu aynı zamanda Basralıların ilmi, rivâyet zincirinin ilk halkasını oluşturan sahabiden aldıkları anlamına gelmektedir13. Basralı âlimlerin tüm bu çalışmaları onların “Basrîyyûn” şeklinde anılan bir ekol haline gelmesini sağlamıştır.14 9 Ulu, “Tabiîn”, s. 329. Ulu, “Tabiîn”, s. 329. 11 Arif Ulu, Tâbiûnun Sünnet Anlayışı, AÜSBE, Ankara 2006, s. 24. 12 Nihat Uzun, Hicri II. Asırda Siyaset-Tefsir İlişkisi, UÜSBE, Bursa 2008, s. 94; Bâkır, V, 111. 13 Kemal Sandıkçı, İlk Üç Asırda İslâm Coğrafyasında Hadîs, DİB Yay., Ankara 1991, s. 477; Erkaya, s. 181. 14 Erkaya, s. 180; Uzun, s. 98; Bâkır V, 111. 10 4 III. Basra’da Hadis İlmi Basra’nın ilmî konumunun gelişmesinde buraya yerleşmiş olan sahâbilerin katkısı olmuştur. Bu sahabilerin ilim yönünden en önemli gelenlerinden Ebû Musa elEş’arî (ö.44/665) 17/638 yılında Basra’ya vali tayin edilmiştir15. Ayrıca sahâbeden Enes b. Mâlik (ö.93/712), küçük yaşında Hz. Peygamber’in yanına gelmiş on seneye yakın bir müddet ona hizmet etmiştir. Bu zaman zarfında Hz. Peygamber’den pek çok hadis işiten Enes, rivâyet ettiği 2286 hadisle muksirûn arasında üçüncü sırayı almıştır16. Sonradan Basra’ya yerleşmiş olan bu sahâbi orada uzun bir süre yaşamıştır. Kendisinin Basra’da en son ölen sahabi olduğu bildirilmiştir17. Yine Basra’da ikamet edenler arasında Muğîre b. Şu’be (ö.50/670) ve Semura b. Cündeb’in ismi de (ö.60/679) zikredilmektedir.18 Ali b. Ebi Talib’in hilafetinde, Basra’ya vali olarak tayin edilen Abdullah b. Abbas, İmrân b. Husayn, Ma’kıl b. Yaser, Abdurrahman b. Samure de19 bu liste içinde yer almıştır. Yine ticaretle uğraşan Zübeyir b. Avvam, Talha b. Ubeydullah da buraya yerleşen sahâbelerdendir.20 Nesibe bnt. Haris de Basra’ya yerleşen,21hadis rivâyet eden, Rasûlullah ile savaşa çıkan, hasta ve yaralıları tedavi eden22 kadın sahâbilerdendir. İbn Sîrîn, sahabilerin farklı şekilde dağılışını şu şekilde ifade etmiştir: “Sahâbeler Hz. Osman’ın halifeliğinde değişik beldelere daha çok yayıldılar. Bunların her biri gittikleri yerlerde kendi öğrendikleri fıkhî ve dînî bilgileri yaydılar ve anlattılar.”23 15 Erkaya, s. 180; Taner Yıldırım, VI-IX Yüzyıllarda Basra Körfezi, (Yüksek Lisans Tezi), FÜSBE, Elazığ 2007, s. 117; Talat Koçyiğit, Hadis Tarihi, TDV Yay., Ankara 2009, s. 93-94; Bâkır, V, 109. 16 Koçyiğit, s. 93-94; Bâkır, V, 111. 17 Koçyiğit, s. 94. 18 Erkaya, s. 179; Koçyiğit, s. 93-94. 19 Koçyiğit, s. 93-94. 20 Bâkır, V, 110. 21 ez-Zehebî, Ebû Abdullah Şemseddin Muhammed b. Ahmed b. Osman, Siyeru A’lemi’n-Nubela, Daru’lEndülüs, tsz. , II, 318; Ömer Rızâ Kehhâle, A’lâmu’n-Nisâ fî Âlemi’l-Arab ve’l-İslâm, Risale Yay., Beyrut 1977, V, 171. 22 Haydar Hatipoğlu, Sünen-i İbni Mâce Tercemesi ve Şerhi, Kahraman Yay., İstanbul 1983, I, 647; esSehli, Ahmed b. Musa b. Hasir, Fıkhu’l-İmam Muhammed b.Sîrîn fi’l Mu’amelat, Camiattü Ümmi’l-kura Külliyyetü’şeriati’l-İslâmiyye, Mekke 1415/1995, s. 58; Said Aykut vd., Sahabe’den Günümüze Allah Dostları, Şule Yay., İstanbul 1995, II, 154. 23 es-Sehli, s. 35. 5 IV. Basra’ya İlk Yerleşen Bazı Sahâbiler Basra’da ikâmet etmiş bu sahabilerden bazılarının, şahsiyetleri ve ilmi çalışmaları: Enes b. Mâlik Enes b. Mâlik hicretten on yıl önce doğdu. Hz. Peygamber Medine’ye hicret ettiği zaman, on yaşında okur-yazar ve zeki bir çocuk olan Enes’i, ailesi peygamberimizin hizmetine verdi. Rasûlullah’a on yıl hizmet ettiği için “Hâdimü’nNebî” lakabıyla anıldı. Hz. Ömer devrinde Basra’ya vali olarak tayin edilen Ebû Musa el-Eş’arî, bazı sahâbilerle birlikte Enes’i de yanında götürdü. Basralılara namaz kıldıran, hadis ve fıkıh okutan Enes b. Mâlik bir müddet Şam’da kaldı, sonra Basra’ya yerleşti. Abdullah b. Zübeyir’in halifeliği zamanında kırk gün süreyle Basra valiliği yaptı. Emevî halifelerinin çoğuna şahit olan Enes, Haccâc’ın zülmüne uğrayanlardan oldu. Basra’da vefat eden sahâbilerin sonuncusu kabul edilen, 100 yıldan fazla yaşaması sebebiyle muammerûndan sayılan Enes 93 yılında 103 yaşında vefat etti.24 Hz. Peygamber’in hizmetinde bulunduğu yıllarda ondan birçok hususu öğrenmesi, uzun hayatı boyunca Peygamber’imizden öğrendiklerini öğretmeye çalışması onun önemli yönünü teşkil eder. Efendimizin eğitim ve öğretim tarzına, insanlara, özellikle de çocuklara karşı hoşgörüsüne ve diğer ahlakî davranışlarına dair birçok bilgi onun vasıtasıyla rivâyet edilmiştir. Enes, sünnete uygun şekilde yaşamaya çalışırdı. Ebû Hureyre, onun kıldığı namazın Rasûlullah’ın namazına çok benzediğini ifade ederdi. Çok hadis rivâyet ettiği için “müksirûn” diye anılan yedi sahâbiden biri olan Enes, sayısı tekrarlarıyla birlikte 2286’yı bulduğu söylenen rivâyetleriyle bunların arasında üçüncü sırada yer almıştır. Rasûl-i Ekrem’den başka Hz. Ebû Bekir, Ömer, Osman, Fâtıma, Mu’az b. Cebel, Useyd b. Hudayr, Ebû Zerr, annesi Ümmü Süleym, babası Ebû Talha gibi sahâbilerden 24 ez-Zehebî, Siyer, III, 396-402; İbrahim Canan, “Enes b. Mâlik” , DİA, TDV Yay., İstanbul 1995, XI, 234. 6 de hadis öğrenen Enes b. Mâlik’ten Hasan-ı Basrî, İbn Sîrîn, Şa’bî, Ebû Kılâbe, Ömer b. Abdilaziz, Zühri, Katâde gibi şahsiyetler hadis almışlardır25. Enes b. Mâlik, hadis rivâyeti sırasında titiz davranır, hata yapmaktan korkardı. Hz. Peygamber’den duyduğunu aynen aktarmamış olabileceği düşüncesiyle hadisi rivâyet ettikten sonra “Veya Rasûlullah böyle bir şey dedi.” ilavesinde bulunurdu. Rivâyetlerinin yazılı olduğu defterleri gerektiğinde talebelerine göstermesinden anlaşıldığına göre hadisleri ezberlemekle yetinmeyip onları yazıyordu. Çok hadis bildiği halde titizliği sebebiyle çok hadis rivâyet etmez, çok rivâyet edenin yanılacağını söylerdi. Uzun yıllar yaşadığı halde hafızası bozulmayan Enes b. Mâlik’in geniş hadis kültüründen faydalanan Basralıların, bu imkâna sahip oldukları için çok mutlu oldukları rivâyet edilir. Bazı hadislere itirazlara yeltenen Ehl-i Ehva’ya karşı: “Gelin işin doğrusunu Enes b. Mâlik’ten öğrenelim.” diyebilmeleri onlara büyük güç ve moral kazandırmıştır.26 Ebû Musa el-Eş’ari Ebû Musa el-Eş’ari, Yemen’in Zebid şehrine yerleşmiş olan, Hz. Peygamber tarafından övülen Eş’as kabilesindendir. Hz. Peygamber’in halkı İslam’a davet ettiği duyulunca Ebû Musa ile iki ağabeyinin de aralarında bulunduğu elli iki kişilik bir heyet onun yanına gitmek üzere bir gemiye bindi, ancak gemi kötü hava şartları nedeniyle Habeşistan’a sürüklendi. Heyet mensupları, Ca’fer b. Ebû Talib ve arkadaşlarının orada bulunduğunu öğrenince bir müddet orada kaldılar. Hayber’in fethi sırasında Habeşistan’daki Müslümanlarla birlikte Medine’ye döndüler ve Hz. Peygamber’in Hayber’de olduğunu öğrenince oraya gittiler27. Ebû Musa Hayber’in fethinden sonra yapılan gazve ve seriyyelere katıldı.28 Hz. Peygamber, Ebû Musa’yı Vedâ Haccı’ndan önce Yemen’in Zebîd, Âden, Me’rib ve sahil taraflarının zekâtını toplamakla görevlendirdi. Ebû Bekir’in halifeliği döneminde de orada kaldı. Sonrasında Medine’ye döndü. Hz. Ömer onu, Basra vali ve 25 ez-Zehebî, Siyer, III, 404-405; Canan, XI, 235. ez-Zehebî, Siyer, III, 405-406; Canan, XI, 235. 27 ez-Zehebî, Siyer, II, 380-381; M. Yaşar Kandemir, “Ebû Musa el-Eş’arî”, DİA, TDV Yay., İstanbul 1994, X, 190. 28 ez-Zehebî, Siyer, II, 380-381; Kandemir, X, 190. 26 7 kadılığına tayin etti. Bu görevlerinin yanı sıra Basralılara Kur’an öğretti. Sıffin savaşı başlamadan önce, Hz. Ali’yi destekleyen bazı kimselerin hakaretine uğramasına rağmen fitne konusunda bizzat Hz. Peygamber’den duyduğu hadisleri rivâyet ederek Kûfeliler’i bu savaşta tarafsız kalmaya teşvik etti. H.42 yılında vefat ettiği söylense de ölüm tarihi ihtilaflıdır29. Ebû Musa, Kur’an-ı Kerim’i bizzat Hz. Peygamber’den öğrenerek ezberleyen sayılı sahâbilerden biridir. Hasan-ı Basri, Basralılara Kur’an ve fıkıh öğreten Ebû Musa’nın halka çok faydalı olduğunu ve Basra’ya ondan daha hayırlı birisinin gelmediğini ifade etmiştir. Ebû Musa, rivâyet ettiği hadisleri Hz. Peygamber’den, ayrıca dört halifeden, Muâz b. Cebel, Abdullah b. Kâ’b gibi sahâbilerden almıştır. Kendisinden de oğulları Musa, İbrahim, Ebû Bürde, Ebû Bekir; ashabtan Ebû Said el-Hudrî, Enes b. Mâlik; tabiîlerden ise Kays b. Ebû Hâzim, Ebû Osman en-Nehdî ve Hasan-ı Basri gibi âlimler rivâyette bulunmuşlardır. Ebu Musa’nın rivâyet ettiği üç yüz atmış hadisin kırk dokuzu Sahihayn’da bulunmaktadır. Bunlardan dördü sadece Buhârî, on beşi sadece Müslim tarafından rivâyet edilmiştir.30 İmrân b. Husayn Basra’da bulanan bir diğer sahâbi İmrân b. Husayn, Hayber’in fethi sırasında babası, kız kardeşi Hırnık ve Ebû Hureyre’le birlikte Müslüman oldu. Peygamber ile beraber gazvelere katılan İmrân, Mekke’in fethinde Huzâa kabilesinin bayraktarlığını yaptı. Kabilesiyle birlikte yaşadığı için Rasûl-i Ekrem ile irtibatını sürdürdü. Sık sık Medine’ye giderek Hz. Peygamber’den, ayrıca Ebû Bekir, Osman ve Ma’kıl b. Yaser’den hadis rivâyet etti. Oğlu Nüceyd ve azatlısı Atâ ile Hasan-ı Basri, Muhammed b. Sîrîn, Şa’bi ondan rivâyette bulunanlardan bazılarıdır31. Basra şehri kurulunca İmrân, halka dinî bilgiler öğretmesi için Hz.Ömer tarafından buraya gönderildi. Daha sonra Hz. Osman’ın Basra valisi Ziyad b. Ebû Süfyan’ın isteğiyle Basra kadılığına getirildi. Ancak bu görevi sırasında haksızlık 29 ez-Zehebî, Siyer, II, 383-384; Kandemir, X, 191. ez-Zehebî, Siyer, II, 383-384; Kandemir, X, 191. 31 ez-Zehebî, Siyer, II, 508, 511; Ali Yardım, “İmrân b. Husayn” , DİA, TDV Yay., İstanbul 2000, XXII, 232-233. 30 8 yaptığı gerekçesiyle kendisine itiraz edilmesi üzerine görevinden istifa etti. Bununla beraber fetva vermeye devam ettiğinden fetva ehli sahâbîler arasında zikredilmiştir. İmrân b. Husayn, resmi görevinden ayrıldıktan sonra hayatını Basra mescidinde hadis okutarak geçirdi. H. 52 yılında Basra’da vefat etti. Hasan-ı Basri ondan daha değerli kişinin Basra’ya ayak basmadığını söylemiştir. Takva sahibi, zeki ve yöneticilik kabiliyetine sahip bir kişi olduğu bilinen İmrân, özellikle sünnete uymanın zorunluluğu hususunda pek çok hadis nakletmiştir. Hadis rivâyet ettiği meclislerde, anlattıklarının Kur’an’da bulunmadığını söyleyenlere ahkâmla ilgili birçok ayrıntının Kur’an’da yer almadığını ve sünnetle belirlendiğini izah etmiştir. Hz. Peygamber’in emirlerine uyulmasının Kur’an emri olduğunu söylemiştir. Zehebî, onun 180 hadis rivâyetinin bulunduğunu kaydetmekteyse de Ahmed b. Hanbel’in Müsnedi’nde 193 rivâyeti mevcuttur. Hadislerinden dokuzu Sahihi Buhari ve Sahihi Müslim’de müştereken, dördü sadece Buhari ve dokuzu sadece Müslim’de yer almaktadır.32 Burada zikrettiğimiz ve zikretmediğimiz sahâbîlerce atılan bu temel, tabiînden Hasan el-Basrî (ö.110/728), Muhammed b. Sîrîn (ö.110/728) ve Katâde b. Diame (ö.118/736) gibi âlimler tarafından daha da muhkem hale getirilmiştir.33 Yukarıda bahsettiğimiz kişilerin, Basra’nın kuruluşu ve hadis faaliyetlerine olan katkısını bu şekilde tespit ettikten sonra, Basra’da yetişen ve hadis kültürünün oluşmasında önemli pay sahibi olan muhaddislerden Muhammed b. Sîrîn’i inceleyeceğiz. 32 33 ez-Zehebî, Siyer, II, 508-511; Yardım, XXII, 233. Sandıkçı, s. 477; Erkaya, s. 181. 9 BİRİNCİ BÖLÜM MUHAMMED İBN SÎRÎN’İN HAYATI VE KİŞİLİĞİ 1.1. MUHAMMED İBN SÎRÎN’İN HAYATI Muhammed b. Sîrîn’in hadisçiliği konusuna geçmeden önce onun daha iyi tanınması ve anlaşılabilmesi için doğumu, ailesi, evliliği, vefatı, manevî ve ilmî kişiliği hakkında bilgi verilmesi faydalı olacaktır. Bu bölümde Muhammed bin Sîrîn’in hayatına dair elde edebildiğimiz bilgileri sunacağız. Yer yer detaylı, yer yer de kısa bilgilerle değişik kaynaklardan hayatıyla ilgili bilgileri aktaracağız. Kimi zaman görüş ve düşüncelere, kimi zaman da eleştiri ve değerlendirmelere yer vereceğiz. 1.1.1. İsmi, Nesebi, Künyesi ve Lakabı Kaynakların çoğunda künyesi Ebu Bekir Basra34, (Basra ya da Basrî ekiydi)35 diye belirtilir. İsmi ve nesebi şöyledir: Adı Muhammed36 olup lakabı Ebu Amre37 olarak kaynaklarda yer alır. Bazı kaynaklar ise lakabını Ebu Bekir38, künyesini Ebu Amre39 34 Muhammed İbn Sa’d, et-Tabakatü’l-Kübra, Daru’l-kütübi’l İlmiyye, Beyrut 1377/1958, VII, 193; Hatib el-Bağdadi, Ahmed ibn Ali bin Sabit ibn Ahmed ibn Mehdi, Tarihu Medinetüs-Selam, Daru’l Beyrut tsz., III, 283; Hatib el-Bağdadi, Tarihu Bağdad, Daru’l-Ğarbi’l-islâmi, Beyrut tsz.,V, 207; ezZehebî, Siyer, II, 456; Mizzî, Yusuf b. Abdurrahman, Tehzîbul Kemâlfi Esmair-rical, Faruk el-Hadi Şeyye Yay., tsz., I, 128; Safedi, Selahattin Halil bin Aybek es-Safedi, el-Vafi bi’l Vefayat, Beyrut tsz. , III, 122; Buhârî, Ebu Abdullah Muhammed b. İsmail, et-Tarihu’l-Kebir, Daru’l-kütübi’l İlmiyye, BeyrutLübnan, 1987, I, 90; Ahmed b. Hanbel, Ebû Abdillah Ahmed İbnu Muhammed İbni Hanbel İbni Hilal eşŞeybani, Mevsuatu Akval, byy., tsz., s. 270; Ebû Nuaym, Ahmed b. Abdillah el-İsfehani, Hilyetü’l-evliyâ ve tabakâtü'l-asfiyâ, Daru’l-Kitabi’l-İlmiyye, Beyrut 1967, II, 298; İbnü'I-Cevzi, Abdurrahman ibn Ali ibn Muhammed, Sifatüs-Safve, Daru’s-Sev’a, Halep 1504, III, 241; Ali Ulvi Hüseyin, Muhammed, Kitabüt Tezkirah, byy., tsz., s.1523; Aykut vd., V, 95; Sandıkçı, s. 133. 35 İbn Sa’d, VII, 198; Konevî, Sadreddin, en-Nefehatü’l-İlahiyye, thk. : Muhammed Hacevi, Mevla Yay., Tahran 1375/1996, VII, 193; Hatib el-Bağdadi, Tarihu Bağdad, V, 207. 36 ez-Zehebî, Ebû Abdullah Şemseddin Muhammed b. Ahmed b. Osman, Tezkiretu’l Huffaz, Mektebû’lHaram el-Mekki, daru’l-İhyau’t-Türabi Arabiyye Yay., Mekke, tsz., I, 84; İbn Hacer, Ahmed b. Ali elAskalani, Tehzibu’t Tehzib, Matbaatü Meclisi Daireti’l-Mearif en-Nizamiyye, er-Risale Yay., tsz., III, 586; İbnül Cevzi, III, 241; Ahmed b. Hanbel, Mevsuatu Akval, s. 270; Safedi, III, 122; Mizzî, I, 128; ezZehebî, Siyer, II, 456; İsmail Paşa Bağdadi, Esmaü’l Müellifin ve Asarul Musannifin, Beyrut-Lübnan, 1955, II, 7; Ali Ulvi Hüseyin, s. 1523; Lütfi Şentürk, “İbn-i Sîrîn”, DİB Dergisi, 8(90-91), Ankara KasımAralık 1969, VIII, 371. 37 ez-Zehebî, Tezkiretu’l Huffaz, I, 84; Ahmed b. Hanbel, Mevsuatu Akval, s. 270. 38 Hatib el-Bağdadi, Tarihu Bağdad, V, 331; İbnü'I-Cevzi, III, 241; el-Menûfi, Mahmud Ebû’l-Feyz elMenûfi el-Hüseyni, Cemheret’ul Evliya, Halebi Yay., Kahire byy., I, 95. 39 en-Nevevi, Muhyiddin Ebû Zekeriyya Yahya b. Şeref, Tehzibul-esma-i ve’l-Lugat, Müniriyye Yay., Mısır, tsz., I, 83; Şentürk, III, 334. 10 diye vermiştir. Nisbesi ise Muhammed b. Sîrîn Ebû Bekir b. Ebi Amr vel Ensari40 el Basrî41 olarak belirtilmiştir. 1.1.2. Ailesi ve Doğumu Muhammed b. Sîrîn’in özel hayatı, eşi ve ailesi hakkında kaynaklarda bulunan bilgiler oldukça kısıtlıdır. İncelediğimiz kaynaklar annesi, babası ve kardeşleri hakkında çok az da olsa bilgi verilmiştir. Ancak eş ve çocuklarının tamamına dair teferruatlı bir bilgiye, araştırdığımız kaynaklarda rastlayamadık. Kaynakların tamamında açık bir şekilde Basra doğumlu olduğu belirtilen İbn Sîrîn’in doğum tarihine gelince, bu konuda genel ittifak olmakla birlikte nadiren farklı tarihler verilmektedir. Kaynaklarda İbn Sîrîn’in doğumuna ait, iki ayrı rivâyet zikredilmektedir. Bunlardan en sıkça ifade edileni şu bilgidir: İbn Sîrîn Hz. Osman’ın hilafetinin bitimine iki yıl kala doğmuştur.42 Çok az olarak geçen rivâyette ise Enes b. Sîrîn şöyle diyor: “Kardeşim Muhammed, Ömer’in hilafetinin son iki yılında doğdu.” el-Hâkim, bazı eserlerde Ömer; bazılarında Osman diye bulduğunu söyledi. Zehebî: “Bu konuda ikincisi daha doğrudur. Eğer birinci görüş doğru olsaydı İbn Sîrîn, Hasan’ın yaşında olurdu. Bilinen o ki Muhammed ondan daha küçüktür.”43 Yine başka bir kaynakta Ömer ya da Osman’ın hilafetinin son iki yılında doğduğu belirtilmektedir.44 Kaynakların tamamına yakını İbn Sîrîn’in hicrî ve miladî olarak doğum tarihini Hz. Osman’ın hilafetinin bitimine son iki yıl kalayı göstererek hicrî 33 miladî 653 Basra olarak vermişlerdir.45 40 İbn Kesir, İsmail b. Ömer, el-Bidaye ven-Nihaye fi’t-Tarih, Mısır 1351/1932, IX, 115; İbn Hacer, III, 853; Hatipoğlu, I, 40-41; es-Sehli, s. 44. 41 Hatib el-Bağdadi, Medinetüs-Selam, III, 283; en- Nevevi, I, 82; Ahmed Ferit, Min Alemis-Selef, Daru’liman, İskenderiye, tsz., I, 157-158; Sandıkçı, s. 133. 42 İbn Sa’d, VII, 193; Hatib el-Bağdadi, Medinetüs-Selam, III, 285; Hatib el-Bağdadi, Tarihu Bağdad, V, 333; İbn Kesir, el-Bidaye, IX, 115; Subhi es-Salih, s. 309; en-Nevevi, I, 83; İbnü'l-İmad, Ebü'l-Felâh Abdülhay b. Ahmed b. Muhammed es-Sâlihî el-Hanbelî, Şezerâtü'z-Zeheb fî Ahbâr-i men Zeheb, Darü’l Fikr, byy., I, 138; Hatipoğlu, I, 40-41; Ali Ulvi Hüseyin, s. 586; Sandıkçı, s. 133; Şentürk, VIII, 371. 43 İbnü'l-İmad, Ebü'l-Felâh Abdülhay b. Ahmed b. Muhammed es-Sâlihî el-Hanbelî, Şezerâtü'z-Zeheb fî Ahbâr-i men Zeheb, Daru’l Fikr, tsz. , I, 138; Ahmed Ferit, Min Alemis-Selef, Daru’l-iman, İskenderiye, tsz., I, 158; es-Sehli, s. 44. 44 Safedi, III, 122. 45 ez-Zehebî, Tezkiretu’l Huffaz, I, 84; Hüseyin Hilmi Işık, Tam İlmihal Seadet-i Ebediyye, Işık Kitabevi, İstanbul 1967, s. 939; Ahmet Yücel, “Muhammed b. Sîrîn”, DİA, TDV Yay., İstanbul 1999, XX, 358; Aykut vd., V, 104; Şentürk, VIII, 371. 11 İbn Sîrîn’in babasının adı Sîrîn46 (r.a.) olup aslen İran’ın Carcara47(Vasıt ile Bağdat arasında bir yer)48 kasabasındandır.49 Künyesi Ebu Amr’dır.50 Bu zat Aynu’tTemr’e gelerek burada ticaretle uğraşırken Hz. Halid b. Velid tarafından esir edilerek götürülmüştür.51 Kendisini satın alan Enes b. Mâlik, yirmibin yahut kırkbin dirhem para karşılığında azad etmiştir.52 Bu durum farklı bir kaynakta şöyle izah edilir: Sîrîn mukatebe (para karşılığında serbest kalma) anlaşması yaptı. Borcunu ödedi. Borcunu da zamanından önce ödedi. Sîrîn’in malının ticarette arttığını gören Enes ondan malını almaktan kaçındı. Ona varis olmak istedi. Hz. Ömer’e giderek davalaştılar. O da müeccel olan (sonraya bırakılmış) borcunu muaccele (peşine) çevirdi.53 Enes b. Mâlik der ki: “Sîrîn’in azatlık belgesi bizde var.”54 Bu bilgiler ışığında, Sîrîn’in Enes b. Mâlik’in mevlası olduğu anlaşılmaktadır.55 Muhammed b. Sîrîn’in annesi Hicazlı olup56, Ebu Kuhafe’nin oğlu Hz. Ebu Bekir’in mevlası Safiyye’dir57. Ebû Amr’(Sîrîn)la hayatlarını birleştiren Safiyye’nin düğün töreninin Allah Rasûlü, onun güzide eşleri ve sahâbe arasında gerçekleştirildiği kaynaklarda şu şekilde verilmiştir: Hz. Peygamber (s.a.v.) Safiyye’ye dua etti.58 Peygamberimizin eşlerinden 46 Hatib el-Bağdadi, Medinetüs-Selam, III, 284; Safedi, III, 122; İbnü'I-Cevzi, III, 241;Yücel, XX, 358; Sandıkçı, s. 133; Şentürk, VIII, 371. 47 Hatib el-Bağdadi, Medinetüs-Selam, III, 284; Hatib el-Bağdadi, Tarihu Bağdad, V, 333; ez-Zehebî, Tezkiretu’l Huffaz, I, 84; ez-Zehebî, Siyer, II, 456; İbnü'l-Cevzi, III, 241; Safedi, III, 122; İbn Kesir, İsmail b. Ömer, el-Bidaye ven-Nihaye fi’t-Tarih, Mısır 1351/1932, IX, 115; en-Nevevi, I, 83; Ferit, I, 157158; Ali Ulvi Hüseyin, s. 1523; Aykut vd., V, 443; Şentürk, VIII, 371. 48 ez-Zehebî, Siyer, II, 456. 49 ez-Zehebî, Siyer, II, 456; Yücel, XX, 358; Sandıkçı, s. 133. 50 en-Nevevi, I, 83; Aykut vd., V, 443; Şentürk, VIII, 371. 51 Hatib el-Bağdadi, Tarihu Bağdad, V, 333; İbn Kesir, el-Bidaye, IX, 115; ez-Zehebî, Siyer, II, 456; İbnü'I-Cevzi, III, 241; en-Nevevi, I, 82; Subhi es-Salih, Hadis İlimleri ve Hadis Istılahları, (Çev.: M.Yaşar Kandemir), MÜİFV Yay., İstanbul 2007, s. 309; Ferit, I, 157-158; Ali Ulvi Hüseyin, s. 1523; Yücel, XX, 358; Sandıkçı, s. 133; Şentürk, VIII, 371. 52 en-Nevevi, I, 83; İbn Kesir, el-Bidaye, IX, 115; Subhi es-Salih, s. 309; İbnü’l-İmad, I, 138; Mahmut Sami Kanbaş, İlk Üç Asırda Muhaddislerin Meslekleri ve Geçim Kaynakları, (Yüksek Lisans Tezi), MÜSBE, İstanbul 2007, s. 66; Yücel, XX, 358; Sandıkçı, s. 133; Aykut vd., V, 103. 53 ez-Zehebî, Siyer, II, 457. 54 İbnü'I-Cevzi, III, 242. 55 İbn Sa’d, II, 364; Hatib el-Bağdadi, Medinetüs-Selam, III, 284; Hatib el-Bağdadi, Tarihu Bağdad, V, 332; İbn Kesir, el-Bidaye, IX, 115; ez-Zehebî, Siyer, II, 456; İbnü'I-Cevzi, III, 242; en-Nevevi, I, 83; İbnü'l-İmad, I, 138; Ferit, I, 157-158; Aykut vd., V, 443; Yavuz, Kemal vd., Evliyalar Ansiklopedisi, Türkiye Gazetesi Yayınevi, İstanbul 1992, III, 334; Zeki Çıkmaz, vd. , İslam Alimleri Ansiklopedisi, Türkiye Gazetesi Yayınevi, İstanbul 1993, II, 222; Sandıkçı, s. 133; Şentürk, VIII, 371. 56 ez-Zehebî, Siyer, II, 459-460. 57 İbn Sa’d, VII, 198; Safedi, III, 122; İbnü'I-Cevzi, III, 242; en-Nevevi, I, 83; Subhi es-Salih, s.309; İbnü'l-İmad, I, 138; Yücel, XX, 358; Sandıkçı, s. 133; Şentürk, VIII, 371. 58 İbnü'I-Cevzi, III, 242; İbnü'l-İmad, I, 138. 12 üç hanım da, evlenen Safiyye’yi süsleyip, kokular sürüp, övgü ve dualar ettiler.59 Düğün törenine Bedir Savaşı’na katılan on sekiz sahabi eşlik etti. Bu sahabiler arasında Ubey b. Ka’b da vardı. Onlara dua ediyordu ve onlarda “âmin” diyorlardı.60 1.1.3. Muhammed b. Sîrîn’in Kardeşleri Elimizde bulunan kaynakların çoğunda Sîrîn’in altı ya da yedi kardeşi olduğu, bildirilmektedir. Bunlar: Ma’bud b. Sîrîn, Yahya b. Sîrîn, Enes b. Sîrîn, Muhammed b. Sîrîn, Kerime bnt. Sîrîn, Hafsa bnt. Sîrîn ve Sevde bnt. Sîrîn’dir.61 Hepsi Tabiûn ve sika râvilerdir.62 Muhammed b. Sîrîn Velid’in kendisiyle hacca gittiği sırada kardeşlerini görünce farklı annelere sahip olmalarına rağmen hata yapmadan hepsini saymıştır.63 Bunlardan Ma’bud ise aynı anneden öz kardeşiydi.64 Yine Bekkâr b. Muhammed’in bildirdiğine göre, Ma’bud, Enes, Amre ve Sevde bnt. Sîrîn bir annedendirler. Anneleri Enes b. Mâlik’le de evlendi. Ondan iki çocuğu, Ma’bud ve Ümmü Hiram dünyaya gelmiştir.65 İbn-i Sîrîn de Enes b. Mâlik’in kâtipliğini yaptı.66 Ma’bud b. Sîrîn el-Ensari: Enes b. Mâlik’in mevlası olup kardeşlerinin en büyüğüdür. Hadiste sika ve hücetti. Çok hadis rivâyet etti. Ebu Said el-Hudri’den hadis işitti.67 Yahya b. Sîrîn: Muhammed’le anneleri aynıdır, öz kardeştir. Hadiste sika idi. Az hadis rivâyet etmiştir. Muhammed b. Sîrîn’den önce öldü.68 Enes b. Sîrîn: Enes b. Mâlik onu Ebu Hamza ismiyle künyelendirdi. Hz. Osman’ın hilafetinin bitişine bir yıl kala doğdu. Hadiste sika idi. Az hadis rivâyet etmiştir.69 59 İbn Sa’d, VII, 193; İbnü'I-Cevzi, III, 242; en-Nevevi, I, 83; İbnü'l-İmad, I, 138. İbn Sa’d, VII, 193; İbnü'I-Cevzi, III, 242; İbnü'l-İmad, I, 138. 61 İbn Sa’d, VII, 193; Hatib el-Bağdadi, Medinetüs-Selam, III, 285; Hatib el-Bağdadi, Tarihu Bağdad, V, 332-333; İbn Kesir, el-Bidaye, IX, 115; Mizzî, I, 128; en-Nevevi, I, 82; Ferit, I, 158; Yücel, XX, 358; Aykut vd., V, 443. 62 Hatib el-Bağdadi, Medinetüs-Selam, III, 285; Hatib el-Bağdadi, Tarihu Bağdad, V, 333; İbn Kesir, elBidaye, IX, 115; en-Nevevi, I, 82; Yücel, XX, 358. 63 Hatib el-Bağdadi, Tarihu Bağdad, V, 333; ez-Zehebî, Siyer, II, 457; en-Nevevi, I, 83. 64 Hatib el-Bağdadi, Tarihu Bağdad, V, 333; en-Nevevi, I, 84. 65 İbn Sa’d, VII, 206. 66 İbn Hacer, XII, 586; İbn Kesir, el-Bidaye, IX; Sandıkçı, s. 133. 67 İbn Sa’d, VII, 206. 68 İbn Sa’d, VII, 206-207. 69 İbn Sa’d, VII, 207; ez-Zehebî, Siyer, IV, 622. 60 13 Kerime bnt. Sîrîn el-Ensari: Abid ve zahid bir kadındı. İbn-i Ömer’den rivâyette bulundu. Kendisinden de Asım el-Ahvel rivâyette bulunmuştur.70 Muhammed b. İsa b. Seken el-Vasiti’nin rivâyetine göre Kerime, Yahya b. Main tarafından tenkit edilmiş ve rivâyet ettiği hadisler zayıf olarak kabul edilmiştir. Ancak İbn Hibban tarafından sika olarak nitelendirilmiştir71. Amra bnt. Sîrîn el-Ensari72. Bu kardeşiyle ilgili kaynaklarda bilgi bulamdık. Sevde bnt. Sîrîn el-Ensari73. Muhammed b. Sîrîn ile hadis rivâyetinde birbirine yardımcı olan kız kardeşi Hafsa bnt. Sîrîn’i, diğer kardeşlerine göre biraz daha kapsamlı tanıtacağız. Hafsa bnt. Sîrîn el-Ensariyye Ümmü’l-Huzeyl künyesiyle şöhret bulan kardeşi Hafsa âlim olup, Tabiînin; sika, kadın muhaddislerindendir.74 Doğum tarihi kaynak eserlerde kesin olarak belirtilmemiş olup bazı kaynaklarda yaklaşık olarak hicrî 31’de Basra’da doğduğu belirtilmiştir.75 İbn Sa’d’ın nakline göre Safiyye’nin Sîrîn’den kız ve erkek çocuklarının en büyüğü Hafsa’dır.76 Hafsa, Kuran-ı Kerim’i on iki yaşında güzel bir şekilde öğrenmişti. Bu öğrenme sadece yüzünden okuma şeklinde değildi. Tabiûnun imamlarından olan Hafsa’nın kardeşi Muhammed b. Sîrîn, Kur’an okumada veya anlamada herhangi bir zorlukla karşılaştığı zaman; “Gidiniz onu Hafsa’ya sorunuz, nasıl 70 Nusret Bolelli, Kadınların Hadis İlmindeki Yeri (Hicri II.-V.asır), İFAV Yay., İstanbul 1998, s. 83; Aykut vd., V, 448. 71 Bolelli, s. 83. 72 İbn Sa’d, VII, 193; Hatib el-Bağdadi, Medinetüs-Selam, III, 285; Hatib el-Bağdadi, Medinetüs-Selam, V, 332-333; İbn Kesir, el-Bidaye, IX, 115; Mizzî, I, 128; en-Nevevi, I, 82. 73 İbn Sa’d, VII, 193; Hatib el-Bağdadi, Medinetüs-Selam, III, 285; Hatib el-Bağdadi, Tarihu Bağdad, V, 332-333; İbn Kesir, el-Bidaye, IX, 115; Mizzî, I, 128; en-Nevevi, I, 82. 74 ez-Zehebî, Siyer, IV, 506; Kehhâle, I, 273; Ulu, “Tabiîn”, 329; Bolelli, s. 54; Çıkmaz vd., II, 224; Ali Hayran, “Hafsa binti Sîrîn”, Yeni Ümit Dînî İlimler ve Kültür Dergisi, Temmuz-Ağustos-Eylül 1994, http://www.yeniumit.com.tr, Erişim Tarihi: 08.02.2012; Yücel, XX, 358; Aykut vd., V, 444. 75 Bolelli, s. 54. 76 İbn Sa’d, VIII, 484. 14 okunduğunu ondan öğreniniz” diyerek Hafsa’nın Kur’an hakkındaki geniş ve derin ilminden istifade edilmesi gerektiğini ortaya koymuştur.77 Hafsa, Kur’an ilminin yanı sıra hadis sahasında da büyük bir bilgiye ve üne sahipti. Onun hakkında hadis sahasının büyük âlimlerinden İbn Main: “ Hafsa, sika ve hüccet olan bir insandır.”78 demiştir. Emeviler’in Basra kadılarından olan İyas b. Muaviye, Hafsa binti Sîrîn’i, kimseye tercih edemeyeceğini, Hasan Basrî ile İbn Sîrîn bile olsa durumun değişmeyeceğini söylemiştir. Hafsa’yı kadınların en üstünü olarak zikretmiştir79. Hafsa binti Sîrîn, Hadis ilmini umumiyetle kardeşi Yahya, Enes b. Mâlik, Ümmü Atiyye el-Ensariyye, Ümmü’r-Raih, Ebü’l-Alivye gibi zatlardan öğrenmiş ve rivâyette bulunmuştur. Kendisinden de kardeşi Muhammed, Katâde, Asım el-Ahvel Eyyûb, Halid, İbnu’l Avn, Hişam b. Hasan gibi büyük hadis âlimleri rivâyette bulunmuşlardır. Hafsa’nın hadis rivâyeti hakkında gerek Yahya b. Main’in gerekse Ahmed b. Abdillah’ın “sika ve hüccettir” demiş olmaları ile İbn Hibban’ın Sikat isimli eserinde ona yer vermesi onun hadis mevzusunda da büyük bir kıymet-i ilmîyesinin olduğunu ortaya koymaktadır. Kütüb-i Sitte imamları, Hafsa binti Sîrîn’in rivâyetlerine eserlerinde yer vermişlerdir80. Temel kaynak eserleri Hafsa’nın ibadet ve taatı hakkında bize şu bilgiyi vermektedirler. Mehdi b. Meymun onun ibadete olan düşkünlüğünü şu sözlerle dile getirir: “Hafsa bnt. Sîrîn, bir yerde otuz sene ikamet etti de geceleri uyku uyumadı. Uyku ihtiyacını ise -öğle üzeri bir iki saat istirahat ederek giderirdi. Çok zarurî olmadan dışarı çıkmaz ve boş vakit geçirmezdi. Beşeri ihtiyacını gidermek ve biraz dinlenmek üzere namazgâhını ancak terk ederdi.”81 Başka bir misalde yine Hafsa’nın yakınlarının onun için bir kefen hazırladığını, bunu hac ve umre yapmak istediği zaman giydiğini, ramazan ayının son on günü geldiği zaman da onu giyerek gece sabahlara kadar ibadet ettiğini nakletmektedirler.82 77 ez-Zehebî, Siyer, IV, 507; Kehhâle, I, 273; Bolelli, s. 54; Aykut vd., V, 445. İbn Hacer, XII, 438; Kehhâle, I, 273; Bolelli, s. 54. 79 Kehhâle, I, 273; Seyit Avcı, “Tabiin Neslinin Hadis İlmindeki Yeri”, SÜİFD, Konya, s. 20, güz 2005, s. 167; Aykut vd., V, 447. 80 İbn Hacer, XII, 438; Kehhâle, I, 274; Bolelli, s. 55. 81 ez-Zehebî, Siyer, IV, 507. 82 İbn Hacer, XII, 438; Kehhâle, I, 273. 78 15 Yine Hişam b. Hasan şöyle demiştir: “Hafsa bnt. Sîrîn, bize şöyle tavsiyede bulunurdu, gençliğinizde kendinize sahip çıkınız ve ibadetlerinizi aksatmayınız. Zira ben amellerin en güzelinin gençlikte yapıldığını görmekteyim.”83 Allah korkusundan birçok gecesini ağlayarak geçirdiğini Hişam b. Hasan şöyle anlatır: “Hafsa (Sindli olduğunu tahmin ettiğim) bir cariye satın almıştı. Ona sahibinden memnun olup olmadığı sorulmuştu. O şöyle cevap vermişti: Sahibim çok saliha bir kadındır. Ancak onun bir kusuru vardır. O da bütün geceyi ağlayarak ve namaz kılarak geçirmesidir.”84 Peygamberimizin (s.a.s) kızlarından Hz. Zeyneb’in cenazesini, Ümmü Atiyye yıkamış ve efendimizden aldığı emirleri titizlikle yerine getirmiştir. Peygamberimizden aldığı bu emirleri ümmete teker teker rivâyet ettiği için bu mevzuda Ümmü Atiyye hadisi, fıkhın “ölü yıkama” babında en emin ve güvenilir mercii olmuştur. Ümmü Atiyye hadisi iki kardeşin rivâyeti etrafında dönüp durmaktadır. Bu iki kişi, Sîrîn’in oğlu Muhammed ile kızı Hafsa’dır. Hafsa bnt. Sîrîn’in hadisleri, Buhari’de kardeşi Muhammed b. Sîrîn’in hıfzetmediği cihetleri tamamlamaktadır.85 Hafsa bnt. Sîrîn’in hicrî 101 yılında yetmiş yaşında vefat ettiği söylenmektedir.86 1.1.4. Evliliği ve Çocukları Muhammed b. Sîrîn’in özel hayatı, eşi ve çocukları hakkında kaynaklarda bulunan bilgiler oldukça kısıtlıdır. Araştırdığımız kaynaklara göre ne çocuklarının sayısı, konumu ve durumları hakkında ne de eşleriyle ilgili detaylı bilgiye rastlayamadık. Ulaştığımız birkaç kaynakta ise şöyle bilgi verilmektedir: İbn Kuteybe der ki: “İbn Sîrîn’in bir eşinden otuz tane çocuğu vardı. Bir eşi de Arap’tı. Bu eşlerinden Abdullah b. Muhammed’den başka çocuğu hayatta kalmamıştı. Sadece Abdullah b. Muhammed kalmıştı.87 Yine bir başka kaynakta çocuklarının sayısı farklı bir rakamla verilmiştir: 83 İbnü'I-Cevzi, IV, 24; Kehhâle, I, 273. İbnü'I-Cevzi, II, 24. 85 ez-Zebidi, Ebû’l-Feyd Muhammed el-Murtazâ, Sahih-i Buhârî Muhtasarı, Tecrid-i Sarih Tercemesi ve şerhi, (7. Baskı), Ankara 1984, IV, 318. 86 ez-Zehebî, Siyer, IV, 507; Kehhâle, I, 274; Bolelli, s. 54-55; Aykut vd., V, 445. 87 İbnü'l-İmad, I, 138; Aykut vd., V, 104. 84 16 İbn Sîrîn’in otuz erkek on bir kız olmakla birlikte kırk bir evladı vardı. Abdullah hariç hepsi kendisinden önce vefat ettiği söylenmektedir.88 Bir diğer bilgi de bize İbn Sa’d yoluyla: Bekkâr b. Muhammed; “Muhammed b. Sîrîn’in bir kadından otuz çocuğu oldu. Abdullah b. Muhammed’den başkası yaşamadı.”89 diye ifade etmiştir. Oğlu Abdullah’a dair bilgileri çoğunlukla İbn Sîrîn’in vefatı başlığında buluyoruz. Bu bilgiler orada sunulacaktır. 1.1.5. Geçimi Tâbiûn neslinden olan büyük muhaddis İbn Sirin, yaşamında helal kazanca ciddi hassasiyet göstermiştir. Üstelik bu konuda haramda şüpheye yer bırakmayacak şekilde titizlik gösterdiği belirtilmiştir. Bunları ispatlayacak ve örnekleyecek kadar bilgi ve malzemeler kaynaklarda mevcuttur. İbn Sîrîn bezzazdı, yani manifaturacılık yapardı.90 Genel ifade olarak ticaretle uğraşırdı. Alış-verişte zulümden kaçıp, adaletle davranırdı. Bir şeyden şüphelenince onu terk ederdi.91 Ticaret yaparken iki durumla karşılaşsa, dünyasına dokunan bir zarar olsa bile, dini için sağlam olanı alırdı.92 Dinin sınırlarını anlamadaki titizliği, helal ve harama olan doğru tutumu, onu kimi zaman insanlara garip gelen davranışlara sevk ederdi. Bunlardan birisi şöyledir: Seriy b. Yahya bu konuda ibn Sîrîn’in titizliğinden şöyle bahseder: “Kırk bin kârı, bir durumdan dolayı terk etti.” et-Teymi ise Yahya’nın değindiği kırk bin kârın, âlimlerin helal olması konusunda ihtilafa düşmemelerine rağmen İbn Sîrîn’in bunu terk ettiğini ifade eder. 88 Çıkmaz vd., II, 128. İbn Sa’d, VII, 193; İbnü'l-İmad, I, 138; Aykut vd., V, 104. 90 Hatib el-Bağdadi, Tarihu Bağdad, V, 336; İbnü'l-İmad, I, 138; Aykut vd., V, 103; Sandıkçı, s. 133; Çıkmaz vd., II, 223. 91 Hatib el-Bağdadi, Tarihu Bağdad, V, 336; Ferit, I, 162; Yücel, XX, 358. 92 el-Başa, Refet Abdurrahman, (çev. : Taceddin Uzun), Sahabe Hayatından Tablolar, Uysal Kitabevi, Konya 1990, II, 212. 89 17 Bu konuda Hişam da Seriy b. Yahya ve et-Teymi’yi şöyle destekler: “İbn Sîrîn, hiçbir beis olmayan ve bugün uygun olan bir konuda ihtiyat yapıp kırk bin kârı, bıraktı.93 İbn Sîrîn’in haram ve helal konusundaki titizliği üzerine şöyle bir olay rivayet edilir: Bir adam yalan olarak onda iki dirheminin kaldığını iddia etti. O da adama iki dirhemi vermeyi kabul etmedi. Adam ona: - Yemin eder misin? dedi halbuki adam, iki dirhem yüzünden onun yemin etmeyeceğini zannediyordu. İbn Sîrîn: - Evet, dedi ve yemin etti. Halk ona şöyle dedi: “Ebu Bekir! İki dirhem yüzünden mi yemin ediyorsun? Hâlbuki dün, senden başka kimsenin şüphelenmediği bir konuda şüphe duyup kırk bin dirhemi bırakan kişisin. O da: - Evet, yemin ediyorum. Çünkü haram olduğunu bile bile ona haram yedirmek istemiyorum, dedi.94 Görüyoruz ki kendisi harama düşmekten sakındığı gibi bu duruma düşecek olanları da sakındırmıştır. Hatta ticaret noktasındaki birkaç nasihatı şöyledir: Müslüman alış-verişinde belli olur95. Muhammed b. Sîrîn ayakkabıcıya diyordu ki: Biri mest yaptırdığı zaman tükrüğünle ıslatma96. Bir diğer uyarısı da şudur: Ticaret için yolculuğa çıkarken onunla vedalaşmaya gelenlere şöyle derdi: “Aziz ve Celil olan Allah’tan kork. Sana helal yoldan takdir edileni ara. Bil ki, eğer onu helal olmayan yoldan ararsan, sana takdir edilenden daha fazlasını elde edemezsin”97. İbn Sîrîn’in ayrıca gayrimenkul mallara sahip olup bununla uğraştığı da bildirilir. 93 İbnü'I-Cevzi, II, 244; Aykut vd., V, 96; Kanbaş, s. 66. Hatibel-Bağdadi, Medinetü’s-Selam, III, 290; Hatib el-Bağdadi, Tarihu Bağdad, V, 336; en-Nevevi, I, 84; el-Başa, II, 213. 95 İbn Sa’d, VII, 201. 96 İbn Sa’d, VII, 205. 97 İbn Sa’d, VII, 201; Ebû Nuaym, II, 299; Ferit, I, 169; Aykut vd., V, 95; Kanbaş, s. 66; el-Başa, II, 213. 94 18 İbn Avn, İbn Sîrîn’in mal varlığıyla ilgili şöyle bir aktarımda bulunmuştur: “İbn Sîrîn’in, gayrimenkulleri (ev) vardı. Zimmet ehline kiraya verirdi. Niye böyle yapıyorsun diyenlere, Aybaşı gelince kiradan korkarlar. Ben bir müslümanı korkutmak istemem derdi.98 İbn Sîrîn ticaret hayatında dürüstlüğüyle öne çıkmıştır. Bu konuya dair kaynaklarda verilen bilgiler şöyledir: Muhammed b. Sîrîn, malının gizli ve aşikâr bütün kusurlarını söyleyip, hiçbirini gizlemezdi. Müşteriye koyun satarken: “Bu koyunun bir kusuru var. Odunu ayağı ile ezer” derdi.99 Dükkânına gelen müşteriye malı arz eder ve derdi ki: “İsterseniz onu eve götürün. Beğenirseniz alırsınız; değilse getirirsiniz.”100 Yine İbn Avn’dan gelen bir rivâyete göre İbn Sîrîn, bir mal gönderdiği zaman onu tartar ve mühürlerdi. Ondan sonra teslim ederdi. Tartıda eksiklik olmasın diye tartıyorum derdi.101 Aynı kaynaktan nakledilir ki: Muhammed’in elinde yakında değeri artacak paralar olduğunda onlarla alış-veriş yapmazdı.102 Ayrıca üzerinde Allah’ın ismi yazılı olan şeylerle alış-veriş yapmayı sevmezdi.103 Muhammed b. Sîrîn, ticaret hayatı boyunca rüşvet ve faizden sakınıp bunların çirkinliğini dile getirmiştir. Diyordu ki: “Bir hüküm ki onun için ücret alınıyor, ondan tiksiniyorum.”104 Hişam der ki: “İbn Sîrîn bir gün satmak üzere yiyecek aldı. Birdenbire fiyatı yükseldi seksen bine çıktı. Kalbindeki bir şeyden dolayı bunu satmaktan vazgeçti. Vallahi bu alış-verişte faiz yoktu.”105 İbn Sîrîn’in tüccarlık vasfı ile ilgili Mihran şunu anlatır: “Kûfe’ye geldim kumaş satın almak istiyordum. İbn Sîrîn’e gittim. Onunla pazarlık yaptım. Bana kumaşlardan 98 İbnü'l-Cevzi, II, 246; Ebû Nuaym, II, 304. Çıkmaz vd., II, 224. 100 İbn Sa’d, VII, 201. 101 İbn Sa’d, VII, 202. 102 İbn Sa’d, VII, 202. 103 Ebû Nuaym, II, 303; Aykut vd., V, 97. 104 İbn Sa’d, VII, 202. 105 İbnü'I-Cevzi, II, 244; Mizzî, I, 130. 99 19 bir çeşit satınca, razı oldun mu? diye, sordu. Ben de evet dedim. Bu üç defa tekrar etti. Sonra iki kişiyi şahitlik etmesi için çağırdı. Onun dindarlığını gördükten sonra başkasından alış-veriş yapmadım. Ne ihtiyacım varsa hatta kumaş toplarımı bile ondan satın aldım.”106 dedi. 1.1.6. Vefatı Hayatını ilim, irfan ve insanlara hizmetle geçiren İbn Sîrîn, uzun bir hayattan sonra karın bölgesinden rahatsızlandı. İbn Sîrîn, hastalık hâlinde tamamen Allah Teâlâ’ya yöneldi. Vefatından önce hastalığı için gelen ziyaretçilerin kendisine nasıl olduğunu sorması üzerine: “Şiddetli bir belâ içindeyim. Acıkıyorum, yiyemiyorum. Susuyorum, kana kana su içemiyorum. Uzun müddet uyuyorum, fakat biraz uyuklamadaki zevki dahi bulamıyorum.” şeklinde cevap vererek onlardan dua isterdi.107 İbn Avn haber veriyor: “Vasiyetini ölmeden önce oğluna ve ailesine yazdırdı. Vasiyeti şöyle idi: “Bu vasiyet, Muhammed ibn Amre’den oğluna ve ailesinedir. Allah’tan korkun, aranızı düzgün tutun. Eğer mü’min iseniz Allah ve Rasûlu’ne itaat edin.” Ardından Bakara suresinden 132. âyeti okur: “İbrahim ve Yakub, oğullarına şöyle dedi: Ey oğlum! Allah sizler için bu hanif dini seçti ancak müslüman olarak ölünüz.” Ardından İbn Sîrîn sözlerine şöyle devam etti: “Ensar hakkında yalnızca hayır konuşmanızı isterim. Çünkü onlar dinde yardım edenler ve kardeşlerinizdir. Nefislerinize hâkim olun ve doğru olun. Kesinlikle zina ve yalandan sakının. Vasiyetimi değiştirmeden önce ecel gelirse vasiyetim budur.”108 Kaynaklar, Muhammed b. Sîrîn’in vefatında otuz bin dirhem borcu olduğunu ve bunu oğlu Abdullah’ın ödediğini bildirir.109 Abdullah b. Muhammed b. Sîrîn der ki: “Babamın borcunu üstlendiğim zaman kendisi bunu vefa ile yapıp yapmadığımı sordu bende vefa ile yanıtı verince bana hayır duada bulundu.”110 106 İbn Sa’d, VII, 202; Ferit, I, 162. İbn Sa’d, VII, 200; Ahmed b. Hanbel, Mevsuatu Akval, 270; Aykut vd., V, 99. 108 Abdullah b. Abdurrahman b. Fadl b. Behram Darimi, Sünen-i Darimi, Darü’l Ma’rifeh, BeyrutLübnan, 1421/2000, vasiyyetler, 4; İbn Sa’d, VII, 205. 109 İbn Sa’d, VII, 205; en-Nevevi, I, 84; Çıkmaz vd., II, 224. 110 Ferit, I, 170. 107 20 Ebû Hilal ise: “Muhammed b. Sîrîn öldüğünde, üzerinde kırk bin dirhem borç vardı dedi.”111 Muhammed b. Sîrîn 9 Şevval Cuma günü, H. 110 (M.728) da vefat etmiştir.112 Bununla birlikte bazı kaynaklarda Hasan Basrî’nin ölümünden yüz gün sonra vefat etti diye de yer almıştır.113 Ölüm yaşı olarak yetmiş yedi diyenler olduğu gibi,114 seksen küsürdü diye belirtenler de olmuştur.115 Muhammed b. Sîrîn’in Basra’da öldüğüne dair ittifak vardır.116 İbn Sîrîn’in kefenlenmesi ve yıkanması şöyle rivayet edilir: Hammad b. Ziyad: “Muhammed cuma günü öldü. Bedenini talebelerinden Eyyûb Sahtiyanı, İbn Avn ile beraber yıkadı. Onlarla beraber başka kim olduğunu bilmiyorum.” dedi. Ayrıca Eyyûb: “Muhammed’in üzerine izarı ben aldım, örttüm.’’ dedi.117 Namazını Şam ehlinden Nadr İbn Ömer kıldırdı.118 Basra mezarlığına Hasan Basrî’nin yanına defnedildi119. 111 Hatib el-Bağdadi, Tarihu Bağdad, V, 335. İbn Sa’d, VII, 206; Hatib el-Bağdadi, Medinetü’s-Selam, III, 292; Hatib el-Bağdadi, Tarihu Bağdad, V, 338; ez-Zehebî, Tezkiretu’l Huffaz, I, 84; İbnü'I-Cevzi, II, 248; Ahmed b. Hanbel, Mevsuatu Akval, s. 271-273; en-Nevevi, I, 84; İbn Hacer, III, 586;Mizzî, I, 128; İbnü'l-İmad, I, 138; Hatipoğlu, I, 40-41; Ferit, I, 170; Ali Ulvi Hüseyin, s. 1523; Işık, s. 939; Yücel, XX, 358; Aykut vd., V, 103; Sandıkçı, s. 133; Şentürk, VIII, 372. 113 İbn Sa’d, VII, 206; Hatib el-Bağdadi, Medinetü’s-Selam, III, 292; Hatib el-Bağdadi, Tarihu Bağdad, V, 338; ez-Zehebî, Tezkiretu’l Huffaz, I, 84; İbnü'I-Cevzi, II, 248; Buhârî, et-Tarihu’l-Kebir, I, 90; enNevevi, I, 84; İbn Hacer, III, 586; Ahmed b. Hanbel, Mevsuatu Akval, s. 271-273; Mizzî, I, 128; İbnü'lİmad, I, 138; Ali Ulvi Hüseyin, s. 1523; Ferit, I, 170. Işık, XX, 939; Yücel, XX, 358; Aykut vd., V, 103; Sandıkçı, s. 133; Şentürk, VIII, 372. 114 İbnü'l-İmad, I, 138; Subhi es-Salih, s. 309; Ali Ulvi Hüseyin, s. 1523. 115 İbnü'l-Cevzi, II, 248; Aykut vd., V, 103. 116 Hatib el-Bağdadi, Medinetü’s-Selam, III, 292; Hatib el-Bağdadi, Tarihu Bağdad, s. 338; en-Nevevi, I, 84; Çıkmaz vd., II, 224; Şentürk, VIII, 372. 117 İbn Sa’d, VII, 206. 118 İbn Sa’d, VII, 206. 119 İbn Sa’d, VII, 206. 112 21 1.2. KİŞİLİĞİ 1.2.1. İlmî Kişiliği Basra İslâmiyetin ilim merkezlerindendi. İbn Sîrîn’in döneminde de Basra geniş ve büyük ilimlerin yeriydi. Basra’nın âlimleri, şeyhleri, hocalarının ileri gelenleri hep Rasûlullah’ın ashabından idiler. Bu kimseler ki, ilimlerini bizzat Hz. Nebi’nin temiz ağzından aldılar. İbn Sîrîn bu büyük âlimlere talebe olmuştur. Çünkü en az otuz sahâbiyle bir araya gelmiştir ki bunlar sahâbilerin en fakihleri ve âlimleri idi.120 Onları dinledi, onlardan gördüklerini yaptı. Onların başında Zeyd ibn Sabit vardı. Hz. Zeyd, hüküm vermede, Kur’an okumada ve feraiz ilminde Medine’nin önde gelenidir. Hicrî 45 yılında vefat etmiştir.121 Abdullah ibn Ömer de onun ders aldığı sahâbilerdendir. İbn Sîrîn, bu zatın Rasûlullah’a çok benzediğine hayret ederdi ve “Allah’ım, ibn Ömer’in bâki kaldığı şeyde beni de bâki kıl” derdi.122 İbn Sîrîn, peygamberimizden en çok hadis rivayet eden sahabe Ebû Hureyre’yi de dinledi. Ebû Hureyre, Irak fakihlerinin birçoğuna da ders veren kişidir.123 Ayrıca ibn Sîrîn’in istifade ettiği önemli sahâbiler arasında Hz. Ali ve Abdullah ibn Mes’ud da vardır.124 Fıkıh derslerini Medine’de, Kûfe’de, Basra’da ve diğer yerlerde devam ettirmiştir. O asırdaki medreselerin çoğundan istifade etmiştir. Buradaki hocaları ister sahâbiden olsun, ister tabiînden olsun veya onların talebelerinden olsun hepsinden bolca istifade etmiştir.125 120 en-Nevevi, V, 83; Mizzî, I, 129; Konevî, II, 364; Subhi es-Salih, s. 309; Ali Ulvi Hüseyin, s. 1523; Yücel, XX, 358; Sandıkçı, s. 133. 121 Mizzî, III, 337-338. 122 İbn Kayyim el-cevziyye, Muhammed b. Ebi Bekr b. Eyyüb b. Sa’d ez-Zür’i ed Dımeşki-Ebû Abdillah, İlâmü'l-Muvakkıin, Mısır 1955, I, 66. 123 es-Subhi Salih, s. 292-293; Uyan, I, 657-658; Aykut vd., II, 68. 124 Ferit, I, 168. 125 Çıkmaz vd., II, 224. 22 1.2.1.1. Hadis ilmindeki Yeri İbn Sîrîn, ilme olan talebi ve devamındaki kararlılığı ile muhaddislerin derecelerine ulaştı. Öyle ki ilminin artması için nefsine hükmetti ve idraki genişledi.126 Muhammed b. Sîrîn Sahâbe-i kiramdan otuz kişi ile görmüş, onların sohbetinde bulunarak hadis ilmini tahsil etmiştir. Onlardan çok hadis öğrenmiştir. Hadis ilminde imamlık derecesine yükselmiştir.127 Tabiînden olup, hadis ilminde sikadır, yani sağlam ve güvenilirdir.128 Bu konuya ikinci bölümde detaylı olarak yer verilecektir. 1.2.1.2. Tefsir ilmindeki Yeri İbn Sîrîn, hadis ve fıkıhta önde gidenlerden olduğu gibi, tefsir ve rüya tabirlerinde de ön plana çıkmıştır. Bu konuda şöhreti her tarafa yayıldı. Sözleri, içtihatları, fetvaları, hadis, tefsir ve fıkıh kitaplarında yerini aldı. Muhammed b. Sîrîn müfessirlerin ikinci tabakasına mensuptur. Tefsir ilminde Abdullah ibn Abbas (r.a.)’ın talebesidir. Âyeti kerimelerin iniş sebebine, tefsir ve izahına son derece dikkat ederdi. İbn Sîrîn hafız idi.129 Yine Abdullah b. Avn: “Muhammed, Kur’an’ı indirildiği gibi okumayı severdi. Onun dışında hoş görmezdi. Kur’an’ı okuyup sonra konuşup tekrar okumayı mekruh sayardı.”130 dedi. Hasan Basrî dedi ki: “Kişi namazdayken “Şüphesiz Allah ve melekleri Peygamber’e salât ediyorlar. Ey iman edenler! Siz de ona salât edin, selâm edin”131 mealindeki ayete rastladığında Rasûlullah’a salât-ü selâm getirsin, sözü üzerine İbn 126 İbn Sa’d, VII, 193-194. en-Nevevi, I, 83; Mizzî, I, 129; Subhi es-Salih, s. 309; Ali Ulvi Hüseyin, s. 1523; Konevî, II, 364; Yücel, XX, 358; Sandıkçı, s. 133. 128 Hatib el-Bağdadi, Medinetü’s-Selam, III, 286; Ebû Nuaym, II, 298; Ferit, I, 157; ez-Zehebî, Tezkiretu’l Huffaz, I, 84; ez-Zehebî, Siyer, IV, 458; İbn Hacer, Tehzibu’t-Tehzib, s. 853; Hatipoğlu, I, 40-41; Sandıkçı, s. 133; Şentürk, VIII, 371; 129 İbn Sa’d, VII, 203; İbn Hacer, III, 587; Yücel, XX, 358; Sandıkçı, s. 133. 130 İbn Sa’d, VII, 201. 131 33. Ahzab: 59 127 23 Sîrîn dedi ki: “Onlar (Ashâb-ı Kirâm), Kur’an okuduklarında ona Kur’an’dan olmayan şeyi katmazlar, olduğu gibi okurlardı.”132 Muhammed b. Sîrîn’den rivâyet olunur: “Cebrail ile Mikail, Rasûlullah’ın yanına geldiler. Mikail, Cebrail’e “bir harf oku” dedi, Cebrail de Mikail’e: “O harfi artır” dedi. Mikail, Cebrail’e: “iki harfle oku” dedi, Cebrail de Mikail’e: “O harfi artır” dedi. Mikail de Cebrail’e: “üç harf üzerine oku” dedi. Böylece bunlar yedi harfe ulaşana kadar okudular. Cebrail, “yedi harf üzerine oku” dedi. Hz. Nebi sustu. Cebrail de sustu.”133 İbn Sîrîn’den rivâyet edilir ki; Hz. Cebrail her ramazan Peygamberimize Kur’an okumak için gelirdi. Ama bir yıl boyunca görüşmeyi, iki defa erteledi. Bizim okuyuşumuz son karşılaşma üzerinedir.”134 İbn Sîrîn’e Kur’an’ı noktalamak sorulduğunda ise şöyle dedi: “Ben Kuran’ın bir harfini ziyade etmekten çok korkarım”. Bir diğerinde sorulduğunda “bunda bir beis yoktur.” dedi.135 Talebelerinden Halid el-Hazza şöyle dedi: “İbn Sîrîn’in yanına geldiğimde o, Kur’an-ı noktalanmış olarak okuyordu.”136 İbn Sîrîn, ticaretle ilgili: “Satacağınız zaman, şahit olunuz.”137 âyetini hem satarken hem alırken diye açıklamıştır.138 İbn Sîrîn, abdestle ilgili: “Namaz için kalktığınız zaman yüzlerinizi yıkayınız…”139 âyetini şöyle tefsir eder: “Âyet mutlaktır. İster abdestli ister abdestsiz 132 İbn Ebî Şeybe, Ebû Bekr Abdullah b. Muhammed b. Ebî Şeybe, el-Musannef, (terc.: Yaşar Güngör), Ocak Yay., İstanbul 2009, III, 237-238. 133 Taberi, Ebû Cafer Muhammed İbn Cerîr, Câmi'ul Beyân fi Tefsir'il Kur'ân, www.haznevi.net, Erişim Tarihi: 05.10.2013. 134 Taberi, Ebû Cafer Muhammed İbn Cerîr, Câmi'ul Beyân fi Tefsir'il Kur'ân, www.haznevi.net, Erişim Tarihi: 05.10.2013. 135 es-Sehli, s. 105. 136 es-Sehli, s. 105. 137 Elmalılı Hamdi Yazır, Hak Dînî Kuran Dili Kur’an-ı Kerim ve Meali, Şelale Yay., İstanbul 1993, 2. Bakara: 282. 138 ez-Zehebî, Tezkiretu’l Huffaz, I, 84. 139 5. Maide: 6. 24 olsun namaz kılmak isteyen herkese abdest almak vaciptir. Halifeler her namaz için yeni bir abdest alırlardı.”140 İbn Sîrîn, Nahl süresinde geçen “Bir haksızlığa uğrarsanız, uğradığınız kadar haksızlık yapınız.”141 âyetini şöyle yorumlar: “Bu âyet muhkemdir. Zulüm yapana inmiştir. Bundan dolayı bir kişinin, uğradığı zulümden fazla zulüm yapması haramdır.” dedi.142 İbn Sîrîn, Tevbe Suresi, ondokuzuncu âyetinin: “Siz (müşriklerin) hacılara su dağıtma işi ile Mescid-i Haram’ın imarını, Allah’a ve ahiret gününe iman edip de Allah yolunda cihad eden kimsenin işi gibi mi tuttunuz? Bunlar Allah katında bir olamazlar. (Müşriklerin bâtıl işleri ile mü’minlerin müsbet amelleri eşit değildir.) Allah, zâlimler topluluğuna hidâyet ihsan etmez.” nüzul sebebini şöyle rivâyet etmiştir: “Hazreti Ali Mekke-i Mükerreme’ye gidip, Hz. Abbas’a hitaben: “Amca! Rasûlullah’a daha kavuşmayacak mısın?” deyince: “Abbas da: “Ben Mescid-i Haram’ı imâr ediyorum. Beytullah’a örtüsünü giydiriyorum.” cevabı üzerine bu Âyet-i Kerim’e nazil oldu.” Bu Âyet-i Kerim’e, imân’a yakın olmayan herhangi bir amelin, Allah nazarında kıymetsiz olduğunu göstermektedir. Nisa Suresi’nin sekizinci âyeti olan; “Miras taksim olunurken, (mirasçı olmayan) akraba, yetimler, yoksullar da hazır bulunurlarsa, kendilerine (ondan bir şey vererek) rızıklandırın!” hükmü gereğince, Ubeydetü’l-Selmani, yetimlere miras taksim etti. Sonra bir koyun kesmelerini emretti. Pişirilip, bu âyette bildirilenlere yedirildi. İbn Sîrîn’in bu hususta: “Bu âyet olmasaydı koyunun parasını ben verirdim.” dediği rivâyet edilmiştir.143 İbn Avn: Muhammed, (Allah müminleri korur, kâfirleri yok eder.)144 âyetini okuduğu zaman dedi ki: “Allah’ım bizi koru, kâfirlerden etme145.” Yine İbn Avn’dan rivayet edilir ki: Muhammed’in yanında biri şu âyeti okudu: “Celâlim hakkı için eğer vazgeçmezlerse o münafıklar…146 Muhammed de bu âyet 140 Taberi, Ebû Cafer Muhammed İbn Cerîr, Câmi'ul Beyân fi Tefsir'il Kur'ân, www.haznevi.net, Erişim Tarihi: 05.10.2013. 141 16. Nahl: 167. 142 es-Sehli, s. 106. 143 Çıkmaz vd., II, 223. 144 22. Hacc: 38. 145 İbn Sa’d, VII, 200. 25 hakkında: “Münafıklar için ümit ışığı bilmiyoruz. Bildiğimiz şey onları sevkettiğidir. Hatta ölünceye kadar dedi147.” Emevîlerin büyük şahıslarından Kûfe ve Basra valisi Ömer İbn Hübeyre, Muhammed b. Sîrîn’in ziyaretine gelmesini istedi. Yeğeniyle birlikte onun yanına gitti. Muhammed b. Sîrîn gelince vali onu buyur etti, onlara ikramda bulundu. Vali İbn Sîrîn'e dînî ve dünyevî birçok konuda soru sorduktan sonra şöyle dedi: “Memleketinin halkını ne halde bıraktın, Ebû Bekr ?” dedi. İbn Sîrîn ona şu cevabı verdi: “Onları, aralarında zulüm yayılmış ve senin de onları unuttuğun halde bıraktım.” Yeğeni buna omuz silkti. İbn Sîrîn de yeğenine dönüp şöyle dedi: “Onlardan sorumlu olan sen değilsin ama ben onlardan sorumluyum. Sorumluluğumda şahitliktir. ‘Şahitliği gizlemeyin. Kim onu gizlerse, şüphesiz kalbi günah işlemiş olur.148 âyetini okudu.149 1.2.1.3. Fıkıh İlmindeki Yeri Fıkıhtaki İmamlığı Hüküm çıkarmada kaynak olan sahâbenin fıkhına, tabiîler varis oldular. Dönemin âlimleri, şehir mescitlerinde ilim müzakerelerinden dolayı çoğu zaman sabahlıyorlardı. Âlimler, Allah’ın ve Rasûlullah’ın hükümlerini insanlara ulaştırıyorlardı. Rasûlullah’tan herhangi bir hüküm duyduklarında başkalarının yanına sormak için gitmiyorlardı. Hükmü bulamadıklarında sahâbeye gidiyorlardı. Çünkü tabiîn, sahâbinin talebeleridir. Ömer b. Abdülaziz’le birlikte fıkıh ve hadis ilimleri yayıldı. Bu konuyla ilgilenen âlimler çoğaldı. İbn Sîrîn bu büyük âlimlerden birisidir ve ilim erbabının eğitim aldığı büyüklerdendir. Muhammed b. Sîrîn’in fıkıhtaki kaynağı beş şeyden oluşur: Kitap, sünnet, icma, kıyas ve sahâbe sözü.150 Kitap: Kuran-ı Kerim’dir. Bu herkes tarafından bilinir. Kur’an İslâm kanunlarının ilk kaynağıdır. 146 33. Ahzab: 60. Ebû Nuaym, II, 307. 148 2. Bakara: 283. 149 İbn Sa’d, VII, 198; İbnü'I-Cevzi, II, 245-247; Ebû Nuaym, II, 301, 305; Ferit, I, 165; Aykut vd., V, 96-97. 150 ez-Zehebî, Tezkiretu’l Huffaz, I, 84. 147 26 İbn Sîrîn, Kuran’a fazla dayanırdı, kıyasa fazla yaklaşmazdı. Âyet ve hadislerde bir kayıt bulamadığında ise kıyasa başvururdu. Kur’an’a vakıftı. Kur’an’da olmayan bir şeyin fetvasını vermezdi. O, kanaat etti ki gerçek ilim Kur’an’daki ilim idi. Kur’an’a sarılmak ilmin doğruluğunun delillerindendi. İbn Avn şöyle dedi: Âlimler ibn Sîrîn’i Kur’an’ın hükümlerinden ayrılmayan kişi olarak belirledi. Kur’an’dan başka bir dayanağa dayanmanın helak edeceğine inanır, bunu talebelerine de anlatırdı.151 İbn Sîrîn âyetin zahirine dayanıyordu. Kendisi nazarında sahâbiler de böyle yapıyordu. Bunu şu örnekle açıklayabiliriz: Kuran-ı Kerim satış esnasında hazır bulunmayı emreder: Satacağınız zaman şahid olunuz.152 Bu âyetin, sahâbe, Tabiîn ve onlardan sonra gelenler mendup olduğuna işaret ettiler. Lakin İbn Sîrîn vacip olduğuna hükmetti. Ve dedi ki: “Alırken satarken hazır olun. Çünkü âyetin zahirine göre hüküm vermek, kuralı esnetmek değildir.”153 şeklinde açıklamada bulundu. İbn Sîrîn, hükümlerin nedenlerini araştırırdı. Eğer bir Müslüman yatsı namazını kılmadan yatacağı zaman namazı kaçırmayacağından emin ise, onun uyumasını caiz olarak görüyordu154. Bu konuyla ilgili hadisten yola çıkarak şöyle bir ifade de bulunur: “Hz. Rasûlullah yatsı namazını kılmadan uyumayı kerih görüyordu. Bu da gösteriyor ki, her şey zahirine göre değildir155.” Sünnet-i Nebevi: İslâm şeriatinde ikinci kaynaktır. İcma: İbn Sîrîn, müctehitlerin fetvalarına ve icma derslerine çok itimat ederdi. Çünkü icma, ancak kitap, sünnet veya kıyasla delil olabilir. Kendisine dört rekâtlı namazdan sorulduğunda ibn Sîrîn şöyle dedi: “Sahâbiler öğle ve ikindi namazlarının, ilk iki rekâtında Fatiha süresi, kısa ve kolay âyetleri okurlardı. Kıble ehline, namazda kötülük yapan kimse görmedim. Varid olan bu 151 ez-Zehebî, Tezkiretu’l Huffaz, I, 84. 2. Bakara: 282. 153 ez-Zehebî, Siyer, II, 461. 154 ez-Zehebî, Siyer, II, 461. 155 Buhârî, Ebû Abdullah Muhammed b. İsmail, Sahih-u Buhârî, Daru’l İbn Hazm Yay., Kahire 1429/2008, Mevâkît, 13, 20. 152 27 hadislerden anlaşılıyor ki, ilim ehline muhalefet yoktur. Âlimlerde bu konuda icmaya vardılar.”156 Sahâbe sözü: İmam İbn Sîrîn, sahâbelerin sözlerini delil olarak kabul ederdi. Kitap, sünnet ve icmadan bulamadığı meselelerin delillerini, sahâbe sözlerinde bulurdu. Sahâbilerin sözlerindeki ihtilaflara da şahit oluyordu. Sahâbilerin çoğu Hz. Rasûlullah’ın sözlerine şahit olduklarından, herkes kendi görüşlerini tercih ediyor ve uygulamada hırslı davranıyorlardı.157 İbn Sîrîn’e, namazdaki tahiyyat duasından sorulduğunda şöyle dedi: “Essalavatü, ettayyibatü” ve İbn Ömer bu kelimeyi “El Müberakatü” diye artırdı dedi.158 Kıyas: İbn Sîrîn âlimlerin, kitap, sünnet ve sahâbe ile ilgili bir sözü olduğunda kendi görüşünü söylemezdi. İbn Sîrîn’in fıkıh ilmindeki yerine baktığımızda onun hükümleri araştırdığını ve kıyas yaptığını görmekteyiz. İbn Sîrîn, bir konuda açık ve kesin Nass’ın fetvalarını bulamadığında kıyasa başvururdu. Kendisinden hadis rivayet eden Şa’bi şöyle der: “Sizler eğer Kuran’da olan bir şeyi bırakıp, kıyaslarla uğraşırsanız helak olursunuz.”159 Dâvûd b. ebî Hind, İbn Sîrîn'in, şöyle dediğini işittim der: “Kıyas yapanların ilki İblîs'dir. Güneş ve aya da, başka yolla değil, ancak kıyas aletleri ile (kıyaslamalar sebebiyle) tapılmıştır.”160 dedi. Buradaki kabul görmeyen kıyas, aslı sahih olmayandır. İbn Şeybe’den rivâyet olunduğuna göre: “Bir adam ibn Sîrîn’e geldi ve misvaktan sual sordu. İbn Sîrîn dedi ki:’ “Kullanılmasında bir beis yoktur, o bir köktür, tadı var ve onun bir suyu var”. Ve misvakın tadını suyun tadı üzerine kıyasladı.”161 İbn Sîrîn, kıyas üzerinden istihâze olan ve hayızlı olan bir kadınla ilişkiye girilmemesinde kıyas yaparak fetva vermiştir. Bu konuyu şöyle açıklar: “Bu iki özel 156 İbn Ebî Şeybe, III, 74. ez-Zehebî, Tezkiretu’l Huffaz, I, 84. 158 İbn Ebî Şeybe, II, 196. 159 es-Sehli, s. 90. 160 Darimi, Mukaddime, 22; Şükrü Özen, İslâm Hukuk Düşüncesinin Aklileşme Süreci (Başlangıçtan Hicrî IV. Asrın Ortalarına Kadar), MÜSBE, İstanbul 1995, s. 203. 161 Buhari, Savm, 77. 157 28 durum, kadınlara her ay uğrayan hastalıktan çıkar.”162 Şu âyeti delil gösterdi: “Kadınlar hayızlı olduğu zaman uzak durun. Temizleninceye kadar yaklaşmayın.”163 Faiz konusunda İbn Sîrîn yine kıyasa başvurur. Konuyla ilgili meşhur hadisi de örnek gösterir: “Rasûlullah (s.a.v) bizi şu tür alış verişten yasakladı: Altını altınla veresiye satmayı, gümüşü gümüşle veresiye satmayı, buğdayı buğdayla veresiye satmayı, arpayı arpayla veresiye satmayı, hurmayı hurmayla veresiye satmayı.” (Râvilerden biri) “Tuzu tuzla veresiye satmayı” (ilave etti) bunlar veresiye ve farklı ölçülerde satılamaz ancak peşin olarak ve ölçeği ölçeğine uygun olarak altını gümüşle, gümüşü altınla, buğdayı arpayla arpayı buğdayla dilediğimiz şekilde satmamıza izin verdi.”(Râvilerden biri de şu ilaveyi yaptı: “Kim fazla isterse faize bulaşmış olur.”164) Alış-veriş esnasında, bu sınıflardan bir malın fazlasının alınmasının haram olduğunu yukarıdaki hadisle kanıtladı. Bazı ehli ilim topluluğu hadisin zahirine dayanıp yalnızca bu altı kısma haramlığı isnat ettiler: “Zahiriler gibi bu kişiler, bu hadisin dışındaki nesnelerin haram kılınmasını, fazla alınmasını kötü gördüler. İbn Sîrîn de bunlardandır.”165 İbn Sîrîn miras konusuna açıklık getirmek için kıyastan faydalanmıştır. Eş'as miras konusunu İbn Sîrîn'den şu şekilde aktarır: “Ben Abide'ye: “Bana dedenin (miras) durumunu anlat” dedim. O, şöyle karşılık verdi: “Ben gerçekten hafızamda dede hakkında seksen değişik hüküm saklıyorum.166” Bu sözler İbn Sîrîn’in fıkıh ilminde ne denli ileri seviyede olduğuna delildir. İbn Sîrîn fıkıh ilmini yaymış ve fetvalarla meşgul olmuştur. Buna çok kimseler şahit olmuştur. Âlimlere göre İbn Sîrîn, fıkıh ilminde büyük iktidar sahibi Basra fakihlerindendir. Müctehit olup, verdiği fetvalar çok beğenilirdi.167 Öyle ki, bir şeyh, Muhammed hakkında şöyle demiştir: “Bir defasında kendine bir fetva soruldu. En güzel 162 İbn Ebi Şeybe, III, 237-238. 2. Bakara: 222 164 en-Nesai, Ebû Abdirrahman Ahmed b. Şuayb, Sünenü’n-Nesai, Daru’l Kütübi’l İlmiyye, BeyrutLübnan, 1411/1991, alım-satım, 43. 165 Ebû Nuaym, II, 303. 166 Darimi, Miras, 10. 167 İbn Sa’d, VII, 193; Hatib el-Bağdadi, Medinetü’s-Selam, III, 287; Hatib el-Bağdadi, Tarihu Bağdad, I, 331; ez-Zehebî, Tezkiretu’l Huffaz, I, 84; ez-Zehebî, Siyer, IV, 458; İbnü'I-Cevzi, II, 243; İbn Kesir, elBidaye, IX, 115; Ahmed b. Hanbel, Mevsuatu Akval, s. 273; en-Nevevi, I, 83; İbn Hacer, III, 586; Mizzî, I, 129; Ali Ulvi Hüseyin, s. 1523; Ebû Nuaym, II, 300; Ferit, I, 156-157; Yücel, XX, 358; Sandıkçı, s. 133; Aykut vd.,V, 104; Şentürk, VIII, 371. 163 29 şekilde cevap verdi. Dinleyen kimseler, sahâbenin fetvası ancak bu kadar yerindeydi diyerek kendisini methetmişlerdir. O da bunun üzerine: “Allah adına yemin ederim ki, bir sahâbenin fıkıh bilgisini anlamayı arzu etsek dahi, aklı kavrayışımız yetersiz kalır.” şeklinde söylemiştir.168 Müşkil meselelerde de dönemin insanları İbn Sîrîn’e başvururlar. Birisi İbn Sîrîn’e gelerek: “Sahibinden utanarak cenazeye katılana sevap var mı? diye sorar. İbn Sîrîn: “Bir değil iki sevap vardır. Birincisi kardeşine dua etmen; ikincisi hayatta olanları ziyaret etmendir.” diye cevap verir.169 İbn Sîrîn’in fıkhına bakan birisi, onun hükümleri araştırdığını ve üzerine kıyas yaptığını görür.170 Dönemindeki âlimler, Muhammed b. Sîrîn’i fakihliği noktasında övmüşler ve ona dair şu sözleri söylemişlerdir: İbn Avn: “İbn Sîrîn, feraiz, hesap ve hüküm vermede üstündü.” dedi.171 Taberi: “O, çok fakih, âlim, edepli, hadis bilen, sika idi. İlim ehli onu bilirdi, çünkü onun sözleri birer delildi.”172 dedi. Zehebî der ki: “O, fakih imam, ilmin azizi, sika ve güvenilirdi. O, İslâm şeyhi idi.”173 Yunus b. Ubeyde: “İbn Sîrîn’e, dinde iki iş arz olunurdu. O en sağlam olanını alırdı ve yapardı.”174 dedi. İbn Şûzeb: “Vasıt’ta Muhammed’in yanına gittim. Muhammed kadar fetva vermede korkusuz, rüya tabir etmede atılgan birini görmedim.”175 Osman el-Betti: “Kaza konusunda İbn Sîrîn’den daha bilgilisi yoktur.”176 dedi. Başka bir kaynakta el-Betti: “Hüküm vermede ondan isabetlisini görmedim.”177 diye söylemiştir. 168 Şarani, Abdülvehhâb bin Ahmed bin Ali el-Hanefî, Tabakatü’l Kübra, byy., tsz., I, 36; Ebû Nuaym, II, 298; Aykut vd., V, 91. 169 Ebû Nuaym, II, 298; Şentürk, VIII, 371. 170 es-Sehli, s.94. 171 ez-Zehebî, Siyer, IV, 458. 172 ez-Zehebî, Siyer, IV, 458. 173 ez-Zehebî, Siyer, IV, 458. 174 İbn Kesir, el-Bidaye, IX, 115; İbnü'I-Cevzi, II, 246; Ebû Nuaym, II, 304. 175 Mizzî, I, 129; Ferit, I, 164. 30 Eş’as dediki: “İbn Sîrîn’e fıkıhtan, helal ve haramdan kendisine herhangi bir şey sorulursa öyle açıklama yapardı ki sanki olması gerekeni söylerdi.”178 el-İcli onun hakkında: “Ben İbn Sîrîn kadar fıkıhta takva sahibi ve takvada fıkıha bağlı bir kimse görmedim. Çünkü önce düşünüyor sonra fetva veriyor. Onun meclisinde oturanlar, kendisindeki değişikliği görüyorlardı dedi.”179 Bunu el-Eş’as: “Muhammed b. Sîrîn’le oturduğumuz zaman bizimle konuşurdu gülerdi ama fıkıhtan, helal ve haramdan bir şey sorulduğunda rengi değişirdi, az önceki adam değilmiş gibi olurdu.” diyerek doğruladı.180 İbn Şübrüme şöyle der: “Ben ibn Sîrîn’in yanındaydım. Ondan daha net ve latif fetva veren birini daha görmedim. Bu yükseklik onun Allah (c.c.) korkusundan kaynaklanırdı. Çünkü o, nefsine ilzam edenlerinde dayanağı idi. Korkusunu o, meselelerin üzerine öyle atfederdi ki korku belirtisi görülmezdi. Hüküm çıkarmada kudretini noksanlaştırmazdı.”181 Kendisinden nakledildiğine göre Ebû Kılabe şöyle dedi: “Muhammed b. Sîrîn’in yaptığı ve tatbik ettiği şey, en uygun olan şeydir.”182 Yine Ebû Kılabe: “Muhammed’in altından kalktığı meselelere hangimizin gücü yeter? O keskin dişler gibi meseleyi kesip sonuçlandırabiliyordu.” dedi.183 Ebû Kılabe’yi İbn Avn şu sözüyle destekler: “Muhammed meselelere keskin kılıç gibi vurup bitiriyordu.”184 Ebû Kılabe başka bir rivayetinde de: “Kimin gücü yeter ki İbn Sîrîn’e ulaşsın. O, uçsuz sınırlarda gider gibi gidiyor dedi.”185 Ebû Kılabe İbn Sîrîn’e duyduğu güveni de şöyle ifade eder: “Ne kadar araştırırsanız araştırın, o, sizlerden daha takvalı ve sizin nefislerinizden kendi nefsine daha da sahip olandır.”186 176 İbn Sa’d, VII, 196; Hatib el-Bağdadi, Medinetü’s-Selam, III, 291; İbn Hacer, III, 586; Mizzî, I, 129; s. 133. 177 Hatib el-Bağdadi, Tarihu Bağdad, V, 337. 178 İbnü'I-Cevzi, II, 243. 179 İbn Sa’d, VII, 196; Hatib el-Bağdadi, Medinetü’s-Selam, III, 287; Hatib el-Bağdadi, Tarihu Bağdad, V, 334; Buhârî, et-Tarihu’l-Kebir, I, 90; Ahmed b. Hanbel, Mevsuatu Akval, s. 274; Ebû Nuaym, II, 303; ez-Zehebî, Tezkiretu’l Huffaz, I, 84; İbnü'I-Cevzi, II, 243; Mizzî, I, 129; en-Nevevi, I, 84; Ferit, I, 161. 180 İbn Sa’d, VII, 195; ez-Zehebî, Siyer, IV, 458; Ferit, I, 161. 181 Hatib el-Bağdadi, Tarihu Bağdad, V, 337. 182 İbnü'I-Cevzi, II, 243. 183 İbn Sa’d, VII, 198. 184 İbn Sa’d, VII, 337; Aykut vd., V, 97. 185 ez-Zehebî, Siyer, IV, 458. 186 İbn Sa’d, VII, 198;Hatib el-Bağdadi, Tarihu Bağdad, V, 335; Buhârî, et-Tarihu’l-Kebir, I, 90; Ahmed b. Hanbel, Mevsuatu Akval, s.275; İbn Hacer, III, 586. 31 Hatib el-Bağdadi, İbn Sîrîn için şöyle der: “En büyük fakih ve İslam’ı en iyi yaşayandır.”187 Hişam b. Hasan İbn Sîrîn’in gerçekçi tutumunu şöyle izah eder: “Muhammed bir şeyin yapılmasında sakınca görmediği zaman fetva vermeye gerek duymazdı.”188 1.2.1.4. İtikâdî Konularla İlgili Tutumu İbn Sîrîn, itikâdî konularda çok ciddi davranırdı. Kader konusunu münakaşa etmekten çekinirdi. İbn Avn şöyle nakletmiştir: “Bir adam Muhammed’e geldi, kaderden bir şey söyledi. Muhammed şu âyeti okudu: “Allah adaletli olmayı, iyilik yapmayı ve akrabaya yardım etmeyi emreder. Taşkın davranmaktan, kötülüklerden, münkerden, zülümden men eder nehyeder. İyice dinleyip anlayarak tutasınız diye size öğüt verir.”189 Adam âyete rağmen konuşmaya devam edince İbn Sîrîn, parmaklarıyla kulaklarını tıkayarak: “Ya yanımdan çık ya da ben senin yanından çıkayım.” dedi ve adam oradan uzaklaştı. Yaşanan bu hadisenin üzerine Muhammed şöyle bir açıklama yapar: “Kalbim elimde değil. Kalbime bir vesvese üflemesinden ve bu vesveseyi kalbimden çıkarmaya gücüm yetmemesinden korktum. Bunun için onun sözünü işitmek istemedim.” dedi.190 Yahya b. Atik kaderle ilgili İbn Sîrîn’e soru soranlardan birine verdiği cevabı şöyle rivayet eder: “İbn Sîrîn’in yanına bir bedevi girdi. Dinin emirlerinden bazı şeyler soruyordu, o da cevap veriyordu. İbn Kuteybe dedi ki: “Ona kaderden sor. Bedevi de dedi ki: “Ya Ebu Bekir kader konusunda ne diyorsun?” İbn Sîrîn, cevap verdi: “Bu soruyu bana sormanı emreden kim?” Sonra bir müddet sustu. Sözlerine şöyle devam etti: Kesinlikle şeytanın bir insanın üzerinde kuvveti yoktur ancak insan şeytana itaat eder o da onu helak eder.”191 diyerek konuyu kapattı. Osman el-Betti şöyle anlatmıştır: İbn Sîrîn’in yanına girdim bana dedi ki: “Ey Osman kader konusunda insanlar ne diyor? Onlardan bazıları kader konusunda tespit yapıyorlar. Bazıları da sana ulaşamadıklarını söylediler. Niye kaderi üzerime 187 en-Nevevi, I, 83. Hatib el-Bağdadi, Tarihu Bağdad, V, 336. 189 16. Nahl: 90. 190 İbn Sa’d, VII, 197; Ferit, I, 165; Şentürk, VIII, 371. 191 İbn Sa’d, VII, 197. 188 32 döndürüyorsun? Allah kime hayır murad ederse onu dinde fakih yapar. Kendine itaat etsin ve sevdiği amelleri yapsın diye Allah kimine de hayır dışında bir şey murad ederse zulmetmeden adaleti gereği azap eder.”192 şeklinde İbn Sîrîn’in kader konusundaki düşüncelerini aktarmıştır. Habib bu konuda şöyle bildiriyor: “İbn Sîrîn, Allah Teâlâ hayrını murat ettiği kulunun kalbine bir nasihatçi koyar ki o iyiliği emreder kötülüğü nehyeder buyurdu.”193 1.2.1.5. Rüya Tabirindeki Yeri İbn Sîrîn’in önemli taraflarından birisi rüya tabirinde büyük iktidar sahibi olmasıdır. İnsanlar onu rüya tabircisi olarak da bilirler. Bu, ilmî şahsiyetine haklı olarak bir kıymet katmaktadır. Bu ona Allah’ın lütfudur, zekâsının, anlayışının delili ve ferasetinin inceliğidir. Hiç şüphe yok ki salih rüya, müjdeleyicidir. Bûhari’den gelen bir hadis bunu açıklar: Risalet ve nübüvvet sona ermiştir. Benden sonra ne Rasûl ne de nebî gelmeyecektir. Bu haber müslümanlara zor gelince Rasûlullah, fakat sevindirici müjdeleyici şeyler vardır, buyurdu. Ashâb: “Ey Allah’ın Rasûlu bu sevindirici şeyler nelerdir?” deyince Rasûlullah, sâliha rüyadır, buyurdu.194 İbn Sîrîn, bir gün rüyasında Hz. Yusuf’un rüya ilmini kendisine öğrettiğini görür. Hz. Yusuf: ‘aç ağzını’ der ibn Sîrîn de ağzını açar, Hz. Yusuf biraz tükürüğünü ağzına koyar. İbn Sîrîn der ki: “Sabah uyandığımda, rüya tabir eder oldum.”195 Muasırı olan âlimler onun rüya tabirindeki ehliyetini kabul etmişlerdir. Bu konuda ilahi destekli olduğunu söylemişlerdir.196 Konuyu muasırı olan İbn Şûzeb şöyle açıklar: “Vasıt’ta İbn Sîrîn’in yanına vardım. Rüya yorumunda ondan daha cesaretli, fetva konusunda korkusuz birini görmedim.”197 192 İbn Sa’d, VII, 199. İbn Kesir, el-Bidaye, IX, 115; İbnü'I-Cevzi, II, 243; Ebû Nuaym, II, 299; Ferit, I, 169; Aykut vd., V, 91. 194 Buhârî, Rüya, 5. 195 es-Sehli, s. 106. 196 ez-Zehebî, Tezkiretu’l Huffaz, I, 84; ez-Zehebî, Siyer, IV, 459; en-Nevevi, I, 82; İbn Hacer, III, 587; Safedi, III, 122; Ferit, I, 166; Şentürk, VIII, 372; Çıkmaz vd., İslâm Ansiklopedisi, V, 824; Yücel, XX, 358; Aytaç Eker, vd., Yeni Rehber Ansiklopedisi, Hakikat Kitabevi, İstanbul 1993-1994, IX, 295; Sandıkçı, s.133; Aykut vd., V, 104. 197 Mizzî, I, 129; Ferit, I, 164. 193 33 İbn Sîrîn meşhûr rüya tabircilerinden kabul edilmiştir.198 Bu hususta bir kitap da yazdığı rivâyet edilir. İlk kaynaklar, İbn Sîrîn’in rüya tabiriyle ilgili eser yazıp yazmadığı hususunda bilgi vermemekle birlikte İbnü’n-Nedim onun Ta’birü’r-Rü’ya, Rudani de ‘İbaretü’r-Rü’ya’ adlı bir eserinin olduğunu kaydeder.199 Konuyla ilgili kendisinden bazı rivâyetler nakledilse de hadislerin yazılmasına bile karşı çıkan İbn Sîrîn’in rüya tabirine dair kitap yazmış olma ihtimali düşüktür. Sonraki dönemlerde derlenen farklı isimlerdeki bazı rüya tabiri kitaplarının ona nisbet edilmesi, bir tabiûn âliminin ilmî otoritesinden faydalanma gayretinden kaynaklanmış olmalıdır. Nitekim bu kitapların bir kısmında İbn Sîrîn’den sonra yaşamış kimselerin adları da geçmektedir. Bu eserlerin başlıcaları şunlardır: 1) Müntehabü’l-Kelam fi Tefsiri’l-Ahlam Bu eser rüya tabiirleri konusunda yazılmış bir eserdir. Kahire İskenderiye kütüphanelerinde yazma nüshaları mevcuttur. İmam Abdülgani Nablusi’nin meşhur eseri “Ta’tirü’l-Enam’ın haşiyesine H.1284 yılında basılan bu eser “Ta’birü’r-Rü’ya” unvanıyla da bilinmektedir. Kahire’de defalarca basılmıştır. 2) Ta’birü’r-Rü’ya Bu eserde önceki eserle aynı konuyu işler. Aynı eser olması mümkündür. İstanbul kütüphanelerinde pek çok nüshası mevcuttur.200 3) Kitabü’l-Lu’lu fi Ta’biri’l-Menam Bu eserde öncekiler gibi rüya tabiri hususundadır. Yazma nüshası İstanbul ve Tunus Milli Kütüphanesi’ndedir. 4) Tesmiyetü’l-Abir fi ilmî’t-Ta’bir Bu da rüya tabirleri hakkındadır. Bu eserin yazma nüshaları Fatih Kütüphanesi’ndedir. 5) Tefsirü Ahlami’t-Tefa’ül 6) Tefsirü Ahlami’t-Teşa’üm 7) Kamüsu’l-Ahlam 198 İbn Ebî Şeybe, I, 103. Yücel, XX, 359. 200 Yücel, XX, 359; Sandıkçı, s.133; Adıvar, A. vd., İslâm Ansiklopedisi, Milli Eğitim Basım Evi, İstanbul 1977, V, 824; Aykut vd., V, 104. 199 34 8) Tefsirü’l-Ahlam ve’r-Rü’ya 9) Tefsirü’l-Ahlam 10) Külliyat-ı Ta’bir-i Hab. İbn Sirin’e nisbet edilen rüya tabirleri İda Zilio Grandi tarafından İtalyanca’ya Muhammed M. el-Akilli ve Aişe Bewley tarafından İngilizce’ye çevrilmiştir. Muhammed Bakır Kindii, İbn Sîrîn’in yorumlarında rüya, dil ve bilinçaltı ilişkisini incelemiştir.201 Muhammed b. Sirin, rüyayı hadis-i nefs (nefsanî söz), tahvif-i şeytan (şeytan korkutması), tebşir-i Rahmân (Rahman’dan müjde) olmak üzere üçe ayırırdı.202 Muhammed b. Sirin görüşünü rivayet ettiği şu hadise dayandırmaktadır: “Zaman yaklaşınca müslümanın rüyası hemen hemen yanlış çıkmayacaktır. Sizin en doğru rüya göreniniz, en doğru söyleyeninizdir. Hem müslümanın rüyası Peygamberliğin kırk beş cüz'ünden bir cüz'dür. Rüya üç kısımdır: Biri sâlih rüya olup Allah'tan müjdedir, ikincisi şeytanın verdiği üzüntüdür. Üçüncüsü kişinin kendi kendine konuştuğu şeylerdendir. Biriniz hoşlanmadığı bir şey görürse hemen kalkıp namaz kılmalı, onu kimseye söylememelidir.”203 Bir adam Muhammed b. Sîrîn’e rüyada gördüğü hoş olmayan bazı şeyleri anlatmış, bu rüyanın kendisine zararının dokunup dokunamayacağını sormuştur. Muhammed b. Sîrîn şu cevabı verir: “Uyanıkken Allah Teâlâ’nın emirlerini yapmakta titiz ve takva sahibi ol. Böyle olursan uykuda gördüğün kötü rüyaların sana zararı dokunmaz.”204 201 Yücel, XX, 359; Aykut vd., V, 104. Buhârî, Tabir, 3; Darimi, Rüya, 6; Tirmizi, Ebû İsa Muhammad b. İsa İbn-i’d-Dahhak, Sünenü’tTirmizi, byy., tsz., Rüya, 4; İbn Mace, Ebû Abdillah Muhammed b. Yezid el-Kazvini, Sünen-i Mace, Darü’l İhyai’l Kütübi’l Arabiyye, 1953/1373, Tabirir Rüya, 3. 203 Müslim, Müslim b. Haccac b. Müslim el-Kuşeyri en-Nisabûrî, Sahihu Müslim, Daru’l İhyai’l Kütübi’l Arabiyye, byy., tsz., Rüya, 42; Buhârî, Tabir, 3; Tirmizi, Rüya, 35. 204 İbnü’l-Cevzi, II, 247; Şarani, I, 35; Ebû Nuaym, II, 313; Mizzî, I, 131; İbn Kesir, el-Bidaye, IX, 115; Ebû Nuaym, II, 309; el-Menufi, I, 96; Aykut vd., V, 99; Kemal Yavuz vd., Evliyalar Ansiklopedisi, İstanbul 1992, III, 34. 202 35 İbn Sîrîn’in rüya yorumu hadislere dayanırdı. Enes bin Mâlik’ten, rivâyet edildiğine göre Rasûlullah, şöyle buyurmuştur: “Ehil olmayan insanların yanına ilim bırakan kimse, domuzların boynuna cevher, inci ve altın gerdanlık takan adama benzer.”205 Muhammed b. Sirin’in bu hadise dayanan rüya yorumu aşağıdaki gibidir. Birisi: “Rüyamda incileri domuzların boynuna astığımı gördüm. Acaba bu nedir?” İbn Sîrîn: “Sen ehli olmayanlara hikmet öğretiyorsundur.” cevabını verdi. Bunun üzerine adam talebelerini araştırınca, ehil olmadıklarını tespit etti.206 İbn Sîrîn’in yukarıdaki örneğinden rüya yorumuyla bu hadisin ne kadar bağdaştığını görüyoruz. İbn Sîrîn’in pek çok meşhur rüya tabirleri; siyer, tarih ve ahlak kitaplarında yer almıştır. 1.2.2. Ahlakî Kişiliği 1.2.2.1. Zühdü, Takvası ve Verası İbn Sîrîn, son derece vera’ ve takva sahibi idi. Helali haramı iyi bilir ve ona göre hareket ederdi. Özellikle eşine son derece sadıktı. Muhammed b. Sîrîn: “Rüyamda bir kadın gördüğümde bana helal olup olmadığını anlıyordum, gözümü çeviriyordum. Ne uykuda ne de uyanıkken eşim Abdullah’ın annesinden başkasıyla olmadım.” dedi.207 el-Muvarrik İcli; “İbn Sîrîn gibi vera’ ve takvasında fakih, fıkhında vera’ sahibi birisini görmedim”208 diyerek onu övmüştür. İbn Şûzeb; Muhammed b. Sîrîn “Bir gün oruç tutar ve bir gün yerdi. Oruç tutmadığı gün sadece sabah yer, akşam yemezdi. Sahuru yer ve oruçlu sabahlardı. Orucu şek gününe (şaban ayı mı ramazan ayı mı bilinmediği zaman) rast gelirse mutad 205 İbn Mace, Mukaddime, 17. ez-Zehebî, Siyer, IV, 458; Safedi, III, 122; Ahmed b. Hanbel, Mevsuatu Akval, s. 271. 207 Hatib el-Bağdadi, Tarihu Bağdad, V, 336. 208 İbn Sa’d, VII, 196; Hatib el-Bağdadi, Medinetü’s-Selam, III, 287; Hatib el-Bağdadi, Tarihu Bağdad, V, 334; ez-Zehebî, Tezkiretu’l Huffaz, I, 84; Buhârî, et-Tarihu’l-Kebir, I, 90; en-Nevevi, I, 82; İbnü'ICevzi, II, 242; Ahmed b. Hanbel, Mevsuatu Akval, s. 274; Ebû Nuaym, II, 301; İbnü'I-Cevzi, II, 243; Mizzî, I, 129; el-Menufi, I, 95; Hatipoğlu, I, 40-41; Ferit, I, 161; Aykut vd., V, 96; Şentürk, VIII, 372. 206 36 orucunu tutardı.209 Aşure günü ise iki gün oruc tutar, iki gün iftar ederdi.210 Ramazanda ise geceyi ihya ederdi.211 Yemeği tartarak dirhemle çok az yerdi.212 Borçlanınca yemeği azalttı öyle ki en mükemmel yemeği küçük bir balık oldu” dedi.213 Hişam b. Hasan: “İbn Sîrîn’in bir yemek daveti veya düğün yemeğine çağrıldığında önce evinde biraz kavrulmuş un yerdi. Neden böyle yapıyorsun diyenlere de: “Ben insanların yemeğine açlığımı saklamak istemiyorum” diye cevap verirdi.”214 Bir gün İbn Sîrîn’i tanıyanlar kendisine gelerek: “Sizden çok istifade ettik, bize hakkınızı helal edin” demeleri üzerine İbn Sîrîn: “Allah’ın size haram kıldığı şeyi helal etmem” diye cevap verir.215 el-Müzeni onun hakkında: “Asrının en müttaki ve vera’ sahibidi. Andolsun ki, ondan daha vera sahibi birini görmedim.”216 Hişam b. Hasan ve eşi Ümmu Abdan: “Bir evde İbn Sîrîn ile gecelemiştik. Geceleyin onun namaz kılıp ağladığını, gündüzleyin gülmesi ve mizahını işittik” dedi.217 İbn Avn: İbn Sîrîn yatınca kendini ölüme hazırlar ve kıbleye yönelirdi” demiştir.218 el-Mehdi: “İbn Sîrîn’le oturuyorduk. O bize anlatır biz ona anlatırdık. Ölüm anılınca rengi değişiyor ve biz sanki onu tanıyamıyorduk.”219 Züheyir der ki: “Muhammed b. Sîrîn’in yanında ölüm anılınca adeta her organı ayrı ayrı ölürdü.”220 209 İbn Sa’d, VII, 200; ez-Zehebî, Siyer, IV, 458; İbnü'I-Cevzi, II, 244; Safedi, III, 122; Ebû Nuaym, II, 308; el-Menufi, I, 95; Aykut vd., V, 98; Kanbaş, s. 66; Ferit, I, 157; Şentürk, VIII, 372. 210 ez-Zehebî, Siyer, IV, 458. 211 İbnü'I-Cevzi, II, 247. 212 İbn Sa’d, VII, 196. 213 Ebû Nuaym, II, 308; Aykut vd., V, 98. 214 İbnü'I-Cevzi, II, 244; İbn Kesir, el-Bidaye, IX, 115; Ebû Nuaym, II, 302; Aykut vd., V, 97. 215 İbn Sa’d, VII, 200; ez-Zehebî, Siyer, IV, 460; Şarani, I, 35; el-Menufi, I, 95; Ferit, I, 165; Aykut vd., V, 95; Şentürk, VIII, 372. 216 Ebû Nuaym, II, 301; Safedi, III, 130; el-Menufi, I, 95; Ferit, I, 161; Aykut vd., V, 96. 217 Hatib el-Bağdadi, Medinetü’s-Selam, III, 289; Hatib el-Bağdadi, Tarihu Bağdad, V, 335; Ebû Nuaym, II, 308; Safedi, III, 129; İbnü'I-Cevzi, II, 247; en-Nevevi, I, 84; Ferit, I, 157; Aykut vd., V, 99. 218 İbnü'I-Cevzi, II, 247. 219 İbnü'I-Cevzi, II, 247; İbn Kesir, el-Bidaye, IX, 115; Safedi, III, 122. 220 İbnü'I-Cevzi, II, 247; İbn Kesir, el-Bidaye, IX, 115; ez-Zehebî, Tezkiretu’l Huffaz, I, 84; ez-Zehebî, Siyer, IV, 457; Ahmed b. Hanbel, Mevsuatu Akval, s. 270; Ebû Nuaym, II, 307; Safedi, III, 122; Mizzî, I, 130. 37 İbn Sîrîn annesine çok hürmetkârdı, onun yanında konuşurken sesini asla yükseltmezdi. Kız kardeşi Hafsa bu konuda şöyle der: “Muhammed annesinin yanına girince ona ağız dolusu hitap etmiyordu. Ona şefkat ve merhamet olsun diye nazik konuşuyordu.”221 Hişam b. Hasan: “Annesine ondan daha saygılı konuşan birisini görmedim demiştir.”222 İbn Avn: “Birisi annesinin yanında olan İbn Sîrîn’in yanına girdi. Sanki şikâyeti varmış gibi inliyordu. Nesi var hasta mı diye sordu? Bir şey yok dediler. O annesinin yanında böyle olur.” demiştir.223 İbn Sîrîn’in, zühdüyle ilgili konularda kaynaklarda aşağıdaki ifadelere yer verilmiştir: Ebu Avane: “Ne zaman bir topluluğa uğrarsa, onlar Allah’ı tesbih eder ve zikrederlerdi dedi.”224 “İbn Sîrîn’in yedi virdi vardı. Hakkın zikriyle meşguldü. Gece birini kaçırırsa gündüzün onu okurdu.”225 el-Ahvel: “İbn Sîrîn’in genelde sözü sübhanellahi ve bi hamdihi, sübhanellahi’l azim idi.”226 Musa b. Mugire, Muhammed b. Sîrîn’le ilgili yaşadığı bir olayı şöyle nakleder: “İbn Sîrîn öğle vakti çarşıya giriyordu. Cenab-ı Allah’ı zikrediyor, tesbih ediyor ve tekbir getiriyordu. Biri ona: ‘Bu saatte de mi Allah’ı zikrediyorsun?’ deyince, o da, ‘Bu insanların gaflette olduğu saattir’227 diye cevap verdi. 221 İbn Sa’d, VII, 198; İbnü'I-Cevzi, II, 245; ez-Zehebî, Siyer, IV, 460; Şarani, I, 35; Çıkmaz vd., II, 224. Ebû Nuaym, II, 307; Ferit, I, 163. 223 İbn Sa’d, VII, 198; İbnü'I-Cevzi, II, 245; ez-Zehebî, Siyer, IV, 459-460; Ebû Nuaym, II, 310; Ferit, I, 163. 224 Hatib el-Bağdadi, Medinetüs-Selam, III, 291; Hatib el-Bağdadi, Tarihu Bağdad, V, 337; İbnü'I-Cevzi, II, 243; Ebû Nuaym, II, 307; el-Menufi, I, 95; el-Başa, II, 212; Çıkmaz vd., II, 224; Aykut vd., V, 99; Hatipoğlu, I, 40-41. 225 İbn Sa’d, VII, 200; İbnü'I-Cevzi, II, 243; ez-Zehebî, Siyer, IV, 459; Mizzî, I, 131; Ebû Nuaym, II, 301; el-Menufi, I, 95; Ferit, I, 163. 226 İbnü'I-Cevzi, II, 245. 227 İbnü'I-Cevzi, II, 245; İbn Kesir, el-Bidaye, IX, 115;el-Menufi, I, 95; Ebû Nuaym, II, 301; Aykut vd., V, 99. 222 38 el-Cerir’in, Muhammed’in yanından ayrılırken ondan dua istemesi üzerine İbn Sîrîn şöyle dua eder: “Allah’ım yaptığımız en güzel işlerimizi kabul eyle. Bizi vaad olunanlarla beraber cennet ashabından eyle.”228 İbn Sîrîn hiçbir Müslümana hased etmez, her Müslümana nasihat ederdi. Bu takvasıyla ilgili şöyle değerlendirme yapmıştır: “Ben, ne din, ne de dünya hususunda kimseye hased etmedim. Bu Allah Teâlâ’nın bana olan en büyük nimetlerinden biridir.”229 Gıybet konusunda Muhammed b. Sîrîn’in gösterdiği hassasiyetle ilgili kaynaklarda birçok ifade yer almıştır: “Muhammed b. Sîrîn’in yanında bir kişinin eksik ve kusurlarını söyleseler o da bildiği en güzel yönlerini söylerdi.230 İbn Sîrîn derki: “Din kardeşine kızdığında onda bulunan hayrı gizlemen ona zulümdür.”231 Muhammed b. Sîrîn, insanlarla olan ilişkilerinde peygamberimizin sünnetine uygun davranırdı. Kur’an ve hadislerde yasaklanan gıybeti hayatından uzak tutardı. Bununla ilgili kaynaklarda verilen örnekler oldukça fazladır biz bunlardan bir kaçına değineceğiz: İbn Sa’d bu konuda şöyle der: “O, kötülükleri dinlemezdi, kulaklarını tıkardı.232 Muhammed b. Sîrîn gıybet ve hased gibi kötü huylara şiddetle karşıydı. Zaman zaman bu konuları işlerdi. Bir defasında bu konuda: ‘Bazı kişilerin, bu âlim, şundan daha iyidir veya daha bilgilidir demeleri de gıybettir. Çünkü ikincisi bu sözü işitince üzülür. Gıybet ise bir kişinin diğer kişiyi hoşuna gitmeyecek bir şekilde anmasıdır’233 şeklinde söylemişti. İbn Vehb: “Hastalandım ve Muhammed b. Sîrîn’e gittim, dedi ki: ‘Rahatsız mısın?’ ‘Evet’ dedim. ‘Filan doktora git ve ona muayene ol’ dedi. Sonra dedi ki: ‘Filana git daha iyi’. ve ekledi: ‘Allah affetsin, herhalde ben o daha iyi deyince (öbürünün) gıybetini yapmış oldum’234 dedi. 228 el-Menufi, I, 95; Ebû Nuaym, II, 309; Aykut vd., V, 99. İbn Sa’d, VII, 196. 230 İbn Sa’d, VII, 200; İbn Kesir, el-Bidaye, IX, 115; ez-Zehebî, Siyer, IV, 460; İbnü'I-Cevzi, II, 241; Şarani, I, 35. 231 İbnü'I-Cevzi, II, 245; Şarani, I, 35. 232 İbn Sa’d, VII, 197; İbn Hacer, III, 586; Ali Ulvi Hüseyin, s. 1523. 233 Yavuz vd., III, 334; Çıkmaz vd., II, 224. 234 İbn Sa’d, VII, 196; İbnü'I-Cevzi, II, 241; Ferit, I, 157. 229 39 Ebû Avf şöyle bir olay anlatır: “İbn Sîrîn’in yanına gittim. Haccac’ın haysiyetine dokunacak laf etmek istedim.” Kendisi bana: “Şüphe etme ki Allah-u Teâlâ hükmünde âdildir. Başkasının hakkını Haccac’dan alacağı gibi, Haccac’ın hakkını da başkalarından alacaktır. Yarın İzzet ve Celâl sahibi Allah’ın huzuruna çıktığın zaman işlediğin bu günah, Haccac’ın işlediği en büyük günahtan senin için daha çetin olacaktır”235 diye buyurdu. Cerir b. Hâzim şöyle anlatıyor: “Muhammed’in yanındaydım bir adamı anlattı ve O siyahdı’ dedi. Daha sonra ‘biz Allah’a aitiz’ dedi ve ‘Allah affetsin herhalde ben onun gıybetini ettim’236 dedi. İbn Sîrîn’in döneminde yaşamış islam âlimlerinin onun zühdü, takvası ve verası ile ilgili düşünceleri şöyledir: Hişam b. Hasan: “Muhammed, bir şeyden şüphelendi mi onu anında terk ederdi.”237 Eyyûb ve Hişam: “İbn Sîrîn kadar kıble ehli için ümit vaad eden büyük bir âlim görmedik”238 demişlerdi. İbn Avn: “İbn Sîrîn ümmet için insanların ümit bağladığı en iyi kişiydi. İradesine ve nefsine en hâkim olanıydı.”239 Muhammed İbn Sîrîn’in, hayatında karşılaştığı işkence ve eziyetlere de büyük bir sabır gösterdiğine dair de rivayetler mevcuttur. Bunlardan birisi şöyledir: Bir defasında o, veresiye kırk bin dinara bir yağ satın almıştı. Yağ tulumlarından birini açınca, içinde kokmuş ölü bir fare buldu. Kendi kendine şöyle dedi: “Yağların hepsi aynı yerde sıkılmıştı. Pislik sadece bu tuluma mahsus değildir. Eğer ben kusuru sebebiyle 240 satıcıya geri verirsem belki o yağı halka satar.” Daha sonra bütün yağları döktü. Bu olay, başına gelen büyük bir zarardan şikâyet ettiği sırada olmuştu. Boynuna borç bindi. Yağ sahibi ondan parasını istedi ve o da meselenin aslını söyleyemedi. Yağ 235 Ebû Nuaym, II, 307; Aykut vd., V, 98. İbn Sa’d, VII, 197; İbnü'I-Cevzi, II, 241; ez-Zehebî, Siyer, IV, 460; Safedi, III, 130; Ebû Nuaym, II, 305; Ferit, I, 161. 237 İbn Sa’d, VII, 197; Ebû Nuaym, II, 302; Ferit, I, 162; Kanbaş, s. 66. 238 İbn Sa’d, VII, 197. 239 Hatib el-Bağdadi, Tarihu Bağdad, V, 335; ez-Zehebî, Tezkiretu’l Huffaz, I, 84; İbn Hacer, III, 586; Mizzî, I, 129; Safedi, III, 122; Ferit, I, 159. 240 Aslında, kusuru sebebiyle malı geri vermek müşterinin hakkıdır. 236 40 sahibi meseleyi valiye ulaştırdı. Vali, halini düzeltinceye kadar İbn Sîrîn'in hapsedilmesini emretti. Uzun zaman hapiste kalınca, gardiyan onun dindarlığını bildiği, muttaki olduğunu ve çok ibadet ettiğini gördüğü için, İbn Sîrîn'e şöyle dedi: “Ey şeyhî! Gece olunca ailenin yanına git ve geceyi onlarla birlikte geçir. Sabah olunca buraya dön. Serbest bırakılıncaya kadar buna devam et”. İbn Sîrîn ona şu cevabı verdi: “Hayır, vallahi yapamam.” Gardiyan bunun üzerine: “Allah iyiliğini versin, niye?” dedi. İbn Sîrîn şöyle cevapladı: “Amire hiyanette sana yardım etmemek için.” dedi. Enes İbn Mâlik, öldükten sonra kendisini Muhammed İbn Sîrîn'in yıkamasını ve namazını onun kıldırmasını vasiyet etti. O hâlâ hapisteydi. Enes vefat edince halk valiye gidip Rasûlüllah'ın sahabesinin ve hizmetkârının vasiyetini haber verdiler. Vasiyeti yerine getirmek için onun serbest bırakılmasını istediler. İzin verildi. Muhammed İbn Sîrîn onlara şöyle dedi: “Alacaklıdan izin alınıncaya kadar çıkmam. Ben onun bendeki hakkı yüzünden hapsedildim.” Alacaklı da ona izin verdi. Böyle olunca hapishaneden çıktı. Enes'i yıkadı, kefenleyip namazını kıldırdı. Yine hapishaneye döndü. Ailesini görmeye gitmedi.241 1.2.2.2. Mütevazılığı ve Cömertliği Muhammed b. Sîrîn hayatında diğer alanlarda olduğu gibi cömertlik ve mütevazılık konusunda da peygamberimizin yaşam biçimini örnek almıştır. Kendisini ‘Eğer günahın kokusu olsaydı, günahımın çokluğundan dolayı kimse bana yaklaşmazdı.’242 şeklinde niteleyen İbn Sîrîn’in mütevazı tutumunu aşağıdaki açıklamalarla kısaca aktaracağız. İbn Avn: “Muhammedle Hubeyir’e gittik. Namaz vakti geldi, ‘Geç bize namaz kıldır’ dedi. Ben de namaz kıldırdım. Sonra ona dedim ki: “Hafız olan sensin, neden bana imamlık yaptırdın?” deyince: ‘İnsanların önüne geçen İmam Muhammed’dir demelerini hoş görmediğimden dolayı sen geç’ şeklinde cevapladı.”243 241 İbn Sa’d, VII, 198-199; Hatib el-Bağdadi, Medinetü’s-Selam, III, 288; Hatib el-Bağdadi, Tarihu Bağdad, V, 334-335; ez-Zehebî, Siyer, IV, 458; İbnü'I-Cevzi, II, 245-247; en-Nevevi, I, 84; Ahmed b. Hanbel, Mevsuatu Akval, s. 270; İbn Hacer, III, 587; Ebû Nuaym, II, 302; Şarani, I, 35; Ferit, I, 161; Konevî, II, 364; Yücel, XX, 358; Kanbaş, s. 66. 242 Şarani, I, 35. 243 İbn Sa’d, VII, 203. 41 Kendini alçak gönüllülükle çözümleyen İbn Sîrîn borçlanıp hapse atıldığında buna sebep olarak kırk yıl önceki günahını göstermiştir. Ubeydullah b. Seriy ve Süleyman ed-Darani’nin bu duruma yorumları şöyle olmuştur: “Günahı az olduğundan, nereden zarara girdiğini biliyor. Benim ve senin ise günahlarımız çok olduğu için nereden zarara uğradığımızı bilmiyoruz.”244 Kendisini üstün görmeyen İbn Sîrîn’in dönemin valisi ile ilgili bir anısı da şöyledir: Dönemin valisi İbn Sîrîn’e içinde üçbin dînar bulunan bir kese gönderdi. Ama almadı. Yeğeni ona nedenini sorunca gerekçe olarak: “Bana hakkımdaki iyi zannından dolayı bağışta bulundu. Eğer ben, onun zannettiği gibi iyi kimselerdensem bana kabul etmemek yakışır. Eğer zannettiği gibi değilsem, bunu kabul etmemem benim için daha uygundur.”245 şeklinde bir açıklama getirmiştir. Muhammed b. Sîrîn’in, ahlakını kemale erdiren bir diğer özelliği de cömertliğidir. O cömertliği anlatmamış bizzat yaşayarak bu konuda örnek olmuştur. Konuyla ilgili kaynaklarda yer alan bilgiler kısaca şöyledir: Ata b. Mesir: “İbn Sîrîn, yürürken yanında olanların ihtiyacını sorar ve yerine getirirdi. İhtiyacını gördüğü kişi bir daha yanına gelse Ona yine: ‘Bir ihtiyacın var mı?’ diye sorardı. Ayrıca beraberindeki kişi sohbetinden yararlanırdı.”246 Muhammed b. Sîrîn, misafire ikramı çok sever, hizmeti de bizzat kendisi yapardı. Kendisine bir misafir geldiği zaman, misafirin yanında ve memleketinde bulunmayan bir şey ile ikramda bulunmaya çalışırdı. İbn Avn: “Bayram günü Muhammed’e giderdim. Bana mutlaka ikramlarda bulunurdu”247 dedi. Sadaka ve fitre konusunda oldukça cömert davranan İbn Sîrîn, borçlu kimselerin yardımına da koşardı. Bu konuda aşağıdaki örneği aktarıyoruz: İbn Sîrîn yolda rastladığı birisine nasıl olduğunu sorunca adam ona: “Ailesi kalabalık olan, parası olmayan ve üstelik beş yüz dirhem borcu bulanan bir adamın hali 244 Hatib el-Bağdadi, Medinetüs-Selam, III, 307; ez-Zehebî, Siyer, IV, 458; İbnü'I-Cevzi, II, 246; İbn Hacer, III, 587; Ferit, I, 165; Aykut vd., V, 98; Kanbaş, s. 66. 245 İbn Sa’d, VII, 202; İbnü'I-Cevzi, II, 245-247; Ebû Nuaym, II, 301, 305; Ferit, I, 165; el-Başa, II, 214. 246 Darimi, Mukaddime, 45; İbnü'I-Cevzi, II, 243; Şarani, I, 35. 247 İbn Sa’d, VII, 201; Ebû Nuaym, II, 305; Aykut vd., V, 98. 42 nasıl olur?” diye cevap verdi. İbn Sîrîn bunun üzerine hiç konuşmadan hemen evine gitti. Bin dirhem alıp, adama götürerek: “Al, beşyüz dirhemi borcuna ve beşyüz dirhemi de çoluk çocuğuna harcarsın” dedi. İbn Sîrîn parası olmadığı zamanlarda insanların halini sormamaya dikkat ederdi ve bu durumu şöyle açıklardı: “Gücümün yetmediği şeylerde nefsimi külfet altına sokmayı sevmiyorum ama ister istemez nefsim, bu külfetin altına beni sokuyor.”248 İnsanlara iyilik yapmayı, genişlik ve rahatlık vermeyi, onları sevindirmeyi çok severdi. Kapısının önünde bağlı bir katırı vardı. Her kim ona binerek bir yere gitmeye muhtaç olursa, gelip katırı alır ve istediği yere gidip gelirdi. Kendisinin bunu severek kabul ettiğini bildikleri için, izin almaya ihtiyaç duymazlardı.249 1.2.2.3. Muhammed b. Sîrîn’in Bazı Hikmetli Sözleri Tabiînin söz, fiil ve takrirleri maktu kaydıyla hadis olarak nitelendirilmiştir. Bizde Muhammed b. Sîrîn’in maktu hadis konumunda olan sözlerine dikkat çekmek istiyoruz: “Uzlet ( bedenen, insanlardan uzak kalmak) ibadettir.”250 “İlim borçtur, onu kimden aldığınıza bakın.”251 “Yaptığın iyilikten sakın.”252 “Sana ağır gelecek şeyle kardeşine ikram etme.”253 “Yemek, en kolay paylaşılan şeydir.”254 “Senin eline bakan bir kadınla evlen, eline baktığın bir kadınla evlenme.”255 “Kimde üç şey varsa ona gurbet yoktur: İyi ahlak, ezadan uzak durmak, şüpheden korkmak.”256 248 İbn Sa’d, VII, 200; Ahmed b. Hanbel, Mevsuatu Akval, s. 270. Çıkmaz vd., II, 224. 250 İbnü'I-Cevzi, II, 246; Yavuz vd., III, 334. 251 Ebû Nuaym, II, 300. 252 Ebû Nuaym, II, 300. 253 Ebû Nuaym, II, 300. 254 Ebû Nuaym, II, 300; Aykut vd.,V, 98. 255 Ebû Nuaym, II, 300. 256 Mizzî, I, 131; el-Menufi, I, 96; Ferit, I, 129. 249 43 “Müslüman, paranın yanında da Müslüman kalabilendir.”257 İbn Sîrîn doğruluk hakkında: “Kibar bir kimse için söz, yalana ihtiyaç göstermeyecek derecede geniştir.”258 “Söz, zerafetli yalanları da barındırabilir.”259 “Edeplerden hangisi Allah Teâlâ’ya daha yakındır?” sorusuna: “Allah Teâlâ’yı Rabb tanımak, O’na itaât ederek hareket etmek, neş’e ve ni’met zamanında Allah Teâlâ’ya hamd etmek ve sıkıntıda sabretmek” cevabını vermiştir260. “Kişi hayırlı amel işledikten sonra, onu bırakmasın. Zira tövbeden sonra tekrar geri dönenin felâh (kurtuluş) bulduğu yoktur.”261 “İfrat etmeksizin dostunu eksik sev. Belki günün birinde sana düşman olur. Yine ifrat etmeksizin düşmanına azıcık buğz et. Belki günün birinde senin dostun olur.”262 Kendisinden nasihat isteyenlere: “Sakın hiç kimseye haset etme, zira o adam, cehennemliklerden ise, fani dünya ni’metleri hakkında ona nasıl hased edeceksin? Eğer cennetliklerden biri ise, bu takdirde ona uymalı ve imrenmelisin. Haset etmene gerek yoktur. Senin için hayırlı olan da budur.”263 “Meyveler arasında nar, melekler içinde Cebrail gibidir.”264 Konu başlıklarımız altında da yer yer kendisine ait sözleri yazılmıştır. 257 Aykut vd., V, 97. Ebû Nuaym, II, 300. 259 Aykut vd., V, 96. 260 Çıkmaz vd., II, 225. 261 Çıkmaz vd., II, 225. 262 Çıkmaz vd., II, 225. 263 Çıkmaz vd., II, 224. 264 Aykut vd., V, 100. 258 44 İKİNCİ BÖLÜM MUHAMMED İBN SÎRÎN’İN HADİS İLMİNDEKİ YERİ Bu bölümde İbn Sîrîn’in hocaları, talebeleri ve hadisçiliği ele alınacaktır. Ayrıca Rivâyetü’l-Hadis İlmindeki ve Dirâyetü’l-Hadis İlmindeki yeri işlenerek Re’ye karşı tutumuda değerlendirilecektir. 2.1. İBN SÎRÎN’İN HOCALARI İbn Sîrîn, seçilmiş insan olan Rasûlullah’ın ashâbı ve bazı tabiînin büyüklerinden dersler almıştır. Hiç şüphe yok ki bunlar tarih sayfalarında, ilim ve hadis kitaplarında da yer almışlardır. Biz burada çoğu kaynaklarda ortak olarak sunulan hocalarına değineceğiz: 2.1.1. İbn Sîrîn’in Sahâbi Hocaları 1-Enes İbn Mâlik: Enes b. Mâlik, Hz. Rasûlullah’ın arkadaşı ve hizmetçisi Basra’ya geldiğinde İbn Sîrîn onunla karşılaştı. Ondan çok ilim aldı. Muhammed b. Sîrîn Enes b. Mâlik’ten şöyle rivayet eder: “Enes b. Mâlik, bir hadis rivâyet edip bitirdiği zaman ‘Rasûlullah’ın buyurduğu gibi’ derdi.”265 Enes b. Mâlik H. 72 veya 73’te, Basra’da 107 yaşında vefat etti.266 2-Cündeb b. Abdillah: Büyük sahâbilerdendir. Kûfe ve Basra’da yaşadı. Oradaki âlimler ondan çok hadis rivâyet ettiler. H. 63 yılında vefat etti.267 265 Darimi, Mukaddime, 28; H.Musa Bağcı, Hadis Rivayetinde Sahabenin Kavrama ve Nakletme Sorunu, Avrasya Yay., Ankara 2004, s. 35. 266 İbn Kesir, (Çev. Mehmet Keskin, Büyük İslâm Tarihi, İstanbul 2000, IX, 149; Abdüllatif Uyan, Menkıbelerle İslâm Meşhurları Ansiklopedisi, Berakat Yay., İstanbul 1983, II, 737-738; Subhi es-Salih, s. 294-295; Aykut vd., II, 32-33; Kanbaş, s. 54. 267 ez-Zehebî, Siyer, III, 174-175. 45 3-Ebu Katâde: Büyük sahâbilerdendir. Künyesiyle meşhurdur. Ali ibn Ebi Talib onu Mekke’ye gönderdi. H. 45 yılında vefat etti.268 4-Huzeyfe b. el-Yeman: Hz. Ali onu İran çevresinde Medain denilen bölgeye gönderdi. Ölünceye kadar orada vali olarak kaldı. H. 36 yılında vefat etti.269 5-Hasan İbn Ali İbn Ebi Talib: Hz. Rasûlullah’ın torunu, cennet ehli gençlerinin efendisidir. Hicretin 3.yılında doğdu. Irak ehli halifelik için kendisine biat etmiştir. H. 40 yılında babası öldükten sonra, Hz. Hasan’ın halifeliği 6 ay sürdü. Ondan sonra H. 41 yılında Hz. Muaviye halife oldu. Kendisi H. 49 yılında vefat etti. Bazıları H. 50 yılında öldüğünü söyler.270 6-Rafi İbn Hadic: Büyük sahâbelerdendir. Kendi aşiretinin reisiydi ve Medine’nin fetvacılarındandı. H. 73 yılında vefat etti.271 7-Zeyd İbn Sabit: Hz. Rasûlullah’ın vahiy kâtibi idi. Kur’an’ı ezbere okur ve hükümlerini de bilirdi. Hz. Osman’ın halifeliği zamanında Kur’an yazdı. Feraiz ilmini bilirdi. Hendek ve sonraki savaşlara şahit oldu. Ebu Bekir ona Kur’an’ı toplattı. İbn Abbas ve Ebu Abdurrahman es-Selma ona Ku’ran’ı okudular. H. 45 yılında vefat etti.272 8-Ebu Said el-Hudri: Hz. Nebi’nin devamlı ihtiyaç duyduğu kişilerdendi. Sahâbilerin âlimlerindendi. Rıdvan beyatına şahit oldu. H. 74 yılında vefat etti.273 268 ez-Zehebî, Siyer, II, 449. ez-Zehebî, Siyer, II, 361; Aykut vd., I, 415-423; Kanbaş, s. 34. 270 ez-Zehebî, Siyer, III, 246, 279. 271 ez-Zehebî, Siyer, III, 181, 183. 272 ez-Zehebî, Siyer, II, 426-429; Mizzî, III, 337-338; Uyan, III, 2104. 273 ez-Zehebî, Siyer, III, 168-170; es-Subhi Salih, s. 301; Uyan, II, 711. 269 46 10-Semure İbn Cündeb: Sahâbilerin âlimlerindendir. Uhut Savaşı’nda bulunanlardandır. Basra ve Kufe’ye muhalefet etti. Haricilere karşı çıkanlardandı. İbn Sîrîn onun için: “Büyük emanet sahibi, doğru birisidir” dedi. H. 59 yılında vefat etti.274 11-Aişe bnt Ebu Bekir: O, Müslüman kadınların içinde en fakih olanı ve en çok hadis rivâyet edenidir. Bundan dolayı birçok sahâbi, ona yönelirdi. H. 57 yılında vefat etti.275 12- Zübeyir İbn Avvam: Büyük sahâbilerden ve Medine’de Müslüman olarak doğan ilk çocuklardandır. 9 yıl Mekke’de halifelik yaptı. H. 93 yılında şehit oldu.276 13-Abdullah İbn Abbas: Peygamberimizin amcasının oğludur. Büyük fakihlerdendir. Mekke’de doğdu. Hz. Ali ile Cemel ve Sıffın Savaş’ında beraberdi. Ömrünün sonlarına doğru gözleri görmez oldu. Taif’te ikamet etti. H. 68 yılında vefat etti.277 14-Abdullah İbn Ömer: Fakih, zahid ve Rasûlullah’ı en iyi bilenlerin ilklerindendi. Hendek savaşına şahit oldu. Rıdvan beyatına katıldı. H. 74 yılında Mekke’de vefat etti.278 15-Ebû Hureyre: En çok hadis rivâyet edenlerden olup Hz. Ömer’den, Hz. Ebu Bekir’den, Hz. Ubeyye ibn Ka’b’dan hadis rivâyet etmiştir. Sahâbe içinde en âlimlerinden, hadisleri en iyi hıfz edenlerindendi. İbadete çok düşkün, çok mütevazı idi. Ondan 5374 ya da daha çok hadis rivâyet ettiler. H. 58 yılında vefat etti.279 274 ez-Zehebî, Siyer, III, 183-185. ez-Zehebî, Siyer, II, 135; Kehhâle, I, 9; es-Subhi Salih, s. 296; Kanbaş, s. 82. 276 ez-Zehebî, Siyer, IV, 41; Kanbaş, s. 83; Aykut vd., I, 457-463. 277 ez-Zehebî, Siyer, IV, 332-333, 359; es-Subhi Salih, s. 298-299; Aykut vd., I, 447-455. 278 ez-Zehebî, Siyer, I, 71; es-Subhi Salih, s. 294; Kanbaş, s. 84. 279 ez-Zehebî, Siyer, II, 578; es-Subhi Salih, s. 292-293; Uyan, I, 657-658; Aykut vd., II, 68. 275 47 16-Adiy İbn Hatem: İnsanların dinden döndüğü zaman, dinde sabit kalanlardandı. Irak fethinde ve Hz. Ali’nin savaşında hazır idi. H. 68’de vefat etti.280 17-İmrân İbn Husayn: Büyük sahâbilerdendi. Hz. Ömer, halifeliği zamanında onu Basra’ya vali olarak gönderdi. Sayılı hadisleri vardı. İbn Sîrîn, onun için şöyle der: “Ondan daha faziletlisi daha Basra’ya gelmedi.” H. 52 yılında vefat etti.281 18-Ebû Derda: Uhut Harbi’nde bulundu. Dımeşk(Suriye)’e vali oldu. Çok ibadet edenlerdendi. Hz. Osman zamanında vefat etti.282 19-Ka’b İbn Ucre: Hakkında ‘fidye ayeti nazil olan’ sahâbidir. 70 küsür yaşında vefat etti.283 20-Ebû Süfyan: Mekke’nin fethinden önce müslüman oldu. H. 41 yılında Hz. Hasan’dan sonra halife oldu. Rasûlullah’ın vahiy kâtibiydi. H. 61 yılının Receb ayında yaklaşık 80 yaşlarında vefat etti.284 21-Nesibe bnt. Haris Meşhur sahâbilerdendir. Künyesi Ümmü Atiyye’dir. Hadis rivâyet eden, Rasûlullah ile savaşa çıkan, hasta ve yaralıları tedavi eden birisidir. İbn Sîrîn, ondan ölünün yıkanması ile ilgili hadis aldı.285 22-Ebu Bekre, Nafi İbn Haris es-Sekafi: Fazilet sahibi olanlardandı. Basra’da yaşadı. Taif’te çalışıp Ebu Bekre ismini 286 aldı. 280 ez-Zehebî, Siyer, III, 163-164. ez-Zehebî, Siyer, II, 508, 511. 282 ez-Zehebî, Siyer, II, 335. 283 ez-Zehebî, Siyer, III, 52. 284 ez-Zehebî, Siyer, II, 119-120. 285 ez-Zehebî, Siyer, II, 318; Kehhâle, V, 171; Hatipoğlu, I, 647. 286 ez-Zehebî, Siyer, III, 5-6. 281 48 2.1.2. İBN SÎRÎN’İN TABİÎN NESLİNDEN HOCALARI İbn Sîrîn’in sahâbilerden olan hocalarına kısaca değindikten sonra burada tabiînden olan hocalarını zikredeceğiz: 1-Şurayh “el-Kadı”: Peygamberimiz zamanına yetişti ama onu göremedi. İslâm’ın meşhur âlim ve fakihlerindendir. Kûfe’de Hz. Ömer, Hz. Osman, Hz. Ali ve Hz. Muaviye zamanında vali oldu. Hadisleri sağlam ve hükümlerine güvenilirdi. İbn Sîrîn, kendisinden çok fetva ve hüküm rivâyet etti.287 2-Amr İbn Abdillah: Ona Ebu Amr et-Temimî, el-Anbari el-Basrî diyorlardı. O, Hz. Ömer’den, Hz. Selmani Farisi’den ve Hz. Hasan’dan hadis rivâyet etti. Muaviye zamanında vefat etti.288 3-Ubeyde İbn Amr: Ona İbn Kays İbn Amır es-Selmani, Ebû Amr el-Kûfi de denilmiştir. Yemen’in fethinden sonra müslüman olmuştur. Hz. Ali ve İbn Mesut’tan hadis almıştır. Fıkıha daldı ve hadis ilminde sabit kaldı. Şa’bi onun için şöyle der: “Ubeyde hükümleri açıklamada çok dakikti.” İbn Sîrîn ondan çok istifade etti ve onun için şöyle dedi: “Ondan daha hızlı keşfeden birisini görmedim.” 72 yaşında vefat etti.289 4-Kesîr İbn Eflah: Ebu Eyyûb el-Ensari’nin hizmetçisidir. Hz. Osman Kur’an’ı yazdırmak için kendisini çağırmıştır. O, babasından, Hz. Ömer, Hz. Osman, Hz. Zeyd b. Sabit, Ubey b. Ka’b, Ebû Said el-Hudri ve ibn Ömer’den hadis rivâyet etti.290 287 ez-Zehebî, Siyer, IV, 100-101, 106. ez-Zehebî, Siyer, IV, 15, 19. 289 ez-Zehebî, Siyer, IV, 40, 41, 44. 290 Buhârî, et-Tarihu’l-Kebir, II, 52. 288 49 5-Müslim İbn Yaser: Mekke’de ikamet etmiştir. Beni Ümeyye’nin hizmetçisidir. İbn Abbas’tan, İbn Ömer’den, babası Yesar’dan hadis almıştır. Katâde ve Sabit el-Bunânî’de kendisinden hadis almıştır. Sika ve abitti. H.100 yılında vefat etti.291 6-Mugıre İbn Selman el- Huzâî: İbn Ömer’den hadis aldı. Katâde ve Sahtiyani de kendisinden hadis aldı.292 7-Yunus İbn Cübeyir: İbn Sîrîn: “Onunla karşılaştım, o sikaydı ve bana hadis rivâyet etti” dedi. Kendisini Enes ibn Mâlik’in yıkamasını vasiyet etti. 90 yaşından sonra vefat etti.293 2.2. İBN SÎRÎN’İN ÖĞRENCİLERİ Muhammed b. Sîrîn, ilmiyle temayüz eden çok sayıda talebe yetiştirdi. Buda kendisinin ilminin yüksek olduğuna ve ümmetin üzerindeki nufüsuna dalalet eder. Şüphe yok ki Rabbani bir âlim olup, ilmini cömertçe yayıyordu. İnsanlarda bu yüzden ona çok rağbet ediyordu. Bizim burada bütün talebelerini zikretmemiz mümkün olmadığından öne çıkan talebelerine değineceğiz. 1-Eş’as İbn Abdülmelik: Sikaydı. H.142’de vefat etti.294 2- Eyyûb İbn Temîme: Büyük abidlerdendi. Sikaydı. Hocasının vefatından sonra Basra’da hadis ve fetva makamının en yüksek yerindeydi. Birçok defa Hac yaptı. Mâlik ibn Enes ile karşılaştı. Ondan birçok hadis dinledi. İmam Mâlik ibn Sîrîn yoluyla Muvatta isimli kitabından dört tane hadis çıkardı. 63 yaşında H.131 tarihinde Basra’da vefat etti.295 291 ez-Zehebî, Siyer, vı, 510, 514. Buhârî, et-Tarihu’l-Kebir, VI, 319. 293 İbn Hacer, XII, 436. 294 Buhârî, et-Tarihu’l-Kebir, I, 431-432. 295 ez-Zehebî, Siyer, VI, 15, 18, 26. 292 50 3-Sabit İbn Eslem el- Bunânî: Sika ve abid bir muhaddisti. H. 120 yılında 86 yaşlarında vefat etti.296 4-Habib İbn Şehid el-Ezdi: Az hadis rivâyet etti. 66 yaşında H.145’te vefat etti.297 5-Halid İbn Mihran, el-Huzzai: Mürsel hadiste güvenilirdi. Hammad b. Zeyd der ki: “O, Şam’dan döndükten sonra hafızası zayıfladı. Devlet başkanının işleriyle meşgul olduğundan insanlar tarafından kınandı. H.142’de vefat etti.298 6-Davud İbn Hind: Ebubekir veya Muhammed’in kölesi idi. İcli der ki: “Sikaydı.” Salihlerdendi. Mekke yolunda H.140 da vefat etti.299 7-Asım İbn Süleyman: İmam Ahmed onunla ilgili şöyle der: “Hadisleri hıfzetmede ve hitabetinde güçlüydü. Bundan dolayıdır ki birçok şehirde hâkimlik yapmıştır. H.141’de öldü.300 8-Amır İbn Şerahıl eş-Şa’bi: Üç büyük muhaddisten biri, faziletli, fakih ve sikaydı. Onun için ibn Sîrîn ve elHuzai derler ki: “Şa’bi’ye tabi olun. Kesinlikle o, yüksek fetva verecektir ve Rasûlullah’ın ashâbı etrafında olacaktır. Onun hakkında Mekhul ise şöyle demiştir: “Ondan daha fakih birisini görmedim.”301 296 İbnü'I-Cevzi, II, 626. ez-Zehebî, Siyer, VII, 56-57. 298 Buhârî, et-Tarihu’l-Kebir, III, 173, 174. 299 ez-Zehebî, Siyer, VI, 377, 379. 300 İbnü'I-Cevzi, II, 649. 301 ez-Zehebî, Siyer, IV, 294, 314. 297 51 9-Abdillah İbn Avn b. Ertabân el-Müzenî: Eyyûb’un akranlarından olup faziletli ve güvenilirdi. İlim ve amelde üstündü. Hadis ilminde Basra’nın şeyhiydi. Irak’ta, sünneti ondan daha iyi bilen yoktu. İbn Sîrîn’den çok hadis rivâyet etti.302 10-Abdirrahman İbn Amır, İbn Yahya el-Evzai: Bekke’de H. 82’de doğdu. Beyrut’ta oturdu. Şam bölgesinin en iyi fakihlerinden ve müslümanların önderlerinden olduğu için el-Evzai denilirdi. Hükümlerin delilini ortaya koyan bir muhaddisti. Şam’daki ilim önderleri hep onun yanına gelirdi. KitabusSünen’i yazdı ve gençlik kitabını çıkardı. İbn Sîrîn’den çok hadis aldı. Basra’ya gitti, hasta oldu. Geri geldi. H.157’de öldü.303 11-Katâde b. Diame: İbn Sîrîn onun için şöyle dedi: “O, insanların en hafızı, Hadiste dördüncü tabakanın başıdır.” H. 110 küsür tarihinde vefat etti.304 12-Gurrat İbn Halid: Sika ve güvenilirdi. Yahya ibn Sa’id: “O, bizim gözbebeğimizdi, şeyhimizdi” dedi. H.155’te öldü.305 13-Leys İbn Enes İbn Züveym: Ebû Eymen de denir. İbn Sîrîn’den hadis rivâyet etti. Ebu Hatem: “Onun hadisleri meçhuldü” dedi. Doğru sözlü idi, bazen hadisleri karıştırır ve hadisi açıklamazdı. H. 146’da vefat etti.306 14-Mâlik İbn Dinar: Zahid, doğru sözlü ve abitti. Süleyman ibn Teymi şöyle der: “Mâlik’ten daha zahit birini görmedim.” H. 130’da öldü.307 302 ez-Zehebî, Siyer, VI, 364-368. ez-Zehebî, Siyer, VII, 107-123. 304 Buhârî, et-Tarihu’l-Kebir, VI, 184-185. 305 Buhârî, et-Tarihu’l-Kebir, VI, 183. 306 Buhârî, et-Tarihu’l-Kebir, VI, 247. 307 ez-Zehebî, Siyer, V, 362, 364. 303 52 15-Hişam İbn Hasan: İbn Sîrîn’in çok güvendiği talebelerindendi. Hasan ve Ata ondan hadis rivâyet ettiler. H.148’de öldü.308 16-Yahya İbn Atik et-Tafavi: Osman ed-Darîmi İbn Main’e diyor ki: “Yahya b. Atik, sana Muhammed b. Sîrîn’den daha sevimli geliyor mu? Veya Hişam b. Hasan’dan? İkisi de sikadır.” dedi.309 17-Yezid İbn İbrahim et-Tusteri: Güvenilir ve doğruydu. Ebu Hatem der ki: “İbn Sîrîn ve Hasan’ın orta halli güvenilir talebelerinden idi. H.165’te öldü.310 2.3. İBN SÎRÎN’İN HADİSÇİLİĞİ İbn Sîrîn’in ilme başladığı zamanda, Basra’da sahabilerin âlim olanları, umuma açık mescitlerde ilmi yayıyorlardı. Basra ehli, çocuklarına ilim okutma yönünden çok istekliydi. Dönemin Basra geleneğinde çocuklar on yaşına girer girmez kimde, nerede Rasûl’ün bir hadisi varsa onu yazıp öğrenmeye çalışırlardı. Ebû Musa Harun şöyle der: “Basra ehli on yaşında, Kûfe ehli yirmi yaşında, Şam ehli ise otuz yaşında hadis yazmaya başlardı.311 Muhammed b. Sîrîn, ilim evinin içinde doğdu. Rasûlullah’ın ashabından toplanan ilimlerin içinde yer aldı. O, nerede bir ilim meclisi olsa oraya giderdi. O, Mescid-i Rasûl’un küçüğüydü. Tabiî olarak ilmî hayata başlaması kendi çabası iledir. Babası Sîrîn, onu Enes ibn Mâlik’in terbiyesi altında yetiştirdi. Hz. Enes, Hz. Nebi’nin hizmetçisi idi. Annesi Safiyye de, Ebu Bekir’in evinde terbiye edildi. Böyle anne ve babanın birleşmesi, İbn Sîrîn’in ilmi ve özellikle Rasûlullah’ın hadislerini sevmesini 308 ez-Zehebî, Siyer, VI, 355, 358, 363. İbn Hacer, XI, 255. 310 ez-Zehebî, Siyer, VII, 292-294. 311 İbn Salâh, Osman bin Abdürrahmân, Mukaddime, Darul Fikr, 1408, s. 61. 309 53 sağladı böylece İbn Sîrîn ilme yöneldi. Babası onu daha çocukken âyet ve hadisleri öğrenmesi için sahâbenin büyüklerinden Ebû Hureyre’ye gönderdi.312 İbn Sîrîn’in yaşadığı dönemde ilim öğrenmek maksadıyla seyahata çıkmak (rihle) yaygındı. Sahâbiler böyle yapardı. Kendisinde olmayan bir hadisi, olanın yanına giderek hemen dinleyip hıfzederlerdi. Bu hadisleri dinleyip, kaydetmek için de uzun mesafeler katederlerdi. 313 İbn Sîrîn Kûfe’ye gitti. Oradaki büyük âlimlerden ilim aldı. Kendisi bu konuda şöyle der: “Kûfe’ye gittim ve oradaki hocanın yanına oturdum. Kendimi, daha bilgili ve daha fakih buldum. O adama birisi geldi, bir şey sordu ve bilemedi. Bunu Ubeyde’ye sorun dedi. Ben de Ubeyde’ye gittim, yanına oturdum. Yine kendimi ondan daha fakih gördüm. Ona bir şey sordum. O da Alkame’ye git söylesin.” dedi.314 İbn Sîrîn, Kûfe’den diğer beldelere gitti. İbn Selmani’nin yanına, oradan da ilim ve ders öğrenip öğretmek için Vasıt’a gitti. Vasıt’ta değişik İslâm âlimleri ile karşılaştı.315 Muhammed b. Sîrîn’e Basra’da, hiç tartışmasız büyük bir muhaddis olarak itibar edilirdi. O, hadislerin hepsinin senetlerini bilir ve hafızasında tutardı. Âlimler de onun doğru ve düzgün tuttuğuna şahitti.316 Bu konuda İbn Sa’d: “Muhammed b. Sîrîn, sika, pek kıymetli bir imam ve çok âlim bir insandı”317 dedi. İbn Main ve Ahmed b. Hanbel de sika demiştir.318 Yahya b. Main, “Sizin yanınızda hadis rivâyet eden bir kişi nasıl bilinir?” sorusuna şöyle cevap verdi: “Rivâyet eden kişiler İbn Sîrîn ve Şa’bi gibi ise ki bunlar ilim sahipleridir, meçhul değildir.”319 İşte bu durum, İbn Sîrîn’in hadis ilminde tam bir muhaddis olduğunu bildirir. Çünkü Allah, ona hadisleri muhafaza etmeyi, kuvvetli bir hafızayı ve doğruluğu vermiştir. 312 İbn Sa’d, VII, 193-194. İsmail Lütfi Çakan, Hadis Usûlü, MÜİFV Yay., İstanbul 2008, s. 75. 314 es-Sehli, s. 50. 315 Buhârî, et-Tarihu’l-Kebir, I, 90. 316 Mizzî, I, 129. 317 Mizzî, I, 129; Subhi es-Salih, s. 309; Ferit, I, 159. 318 İbn Hacer, III, 586; Ahmed b. Hanbel, Mevsuatu Akval, s. 274. 319 Mizzî, I, 129. 313 54 Muhammed b. Sîrîn, üç sınıfa ayrılan tabiîn hadiscilerinden önde gelen Kibar’ı Tabiîn denilen (Tabiînin büyükleri) hadisçiler arasında yer alır.320 İbn Sîrîn kaynakların çoğunda Mütevasıt-ı Tabiîn, orta yaşlı tabiiler (sahâbe ve tabiînden hadis rivâyet eden kişiler), arasında yer almıştır.321 İbn Hacer tabiîn sınıflandırmasında İbn Sîrîn’i orta yaşlı tabiiler tabakasında göstermiştir.322 Hadislere yönelik tehlikelere karşı tedbir alan, râvileri tenkide tabi tutan meşhur münekkitler arasında İbn Sîrîn’de zikredilmiştir.323 İbn Sîrîn, Şa’bi, ve bunlar gibi muhaddisler, sahâbilerin arasında hadis râvilerini ayıklayan ve temizleyenlerdendir. Ayrıca dinledikleri hadislerin kaynaklarını, güçlü ve zayıflılıklarını da ayırt edebilenlerdendir.324 Eyyûb, İbn Sîrîn’den şöyle rivâyet eder: “Bir adam ona hadis okuduğunda, o hemen kabul etmezdi ve: ‘Sana güvenmiyorum, kimbilir belki bu söz kendi aranızdandır.’ derdi.325 İbn Sîrîn hadislerin güvenirliğini ölçmeyle ilgili şöyle der: “Birisi bana bir hadis söylediğinde, şüphelenirdim. Aynı zamanda ona söyleyenden de.” Ama İbn Sîrîn sahâbeden şüphelenmezdi sadece sahabeyle kendi arasındaki kişilerden şüphelenirdi.326 İbn Sîrîn Mürsel hadisleri kabul etmiyordu.327 Lakin İbn Sîrîn’in mürselleri sahih kabul edilmiştir. el-Cevherü’n-Nakiyy’de Ebû Ömer şöyle der: “Aynı rivâyet etTemhid’in başlarında da mevcuttur. Sadece sikadan ahz-ı hadis ettiği bilinen herkesin rivâyeti tedlis de olsa terhis de olsa makbuldür. Üstelik Sa’id İbnu’l-Müseyyeb, Muhammed b. Sîrîn ve İbrahim Nehai’nin mürselleri onlar nezdinde sahihtirler328. İbn Sîrîn, bidat ehli olanları râvi olarak görmüyordu. Çünkü bunlar Rasûlullah’ın hadisine güvenmeyenlerdi. Bidat, büyük yalanlar üzerine kurulmuştur. Bidatçiler 320 Avcı, s. 168. Avcı, s. 154. 322 Subhi es-Salih, s. 285. 323 Avcı, s. 164. 324 İbn Hacer, Tehzibu’t-Tehzib, s. 853. 325 İbn Receb el-Hanbelî, Ebû'I-Ferec Abdurrahman, Şerhu 'İlelit- Tirmizi, www.baljurashi.com, Erişim Tarihi: 06.10.2013. 326 İbn Receb el-Hanbelî, Ebû'I-Ferec Abdurrahman, Şerhu 'İlelit- Tirmizi, www.baljurashi.com, Erişim Tarihi: 06.10.2013, 327 Tehanevi, Zafer Ahmed, thk: Abdülfettah Ebû Gudde, terc.: Canan İbrahim, Usul-i Hadis, SİLM Matbaası, İzmir, 1982, s. 141. 328 Tehanevi, s. 149. 321 55 hadisleri kendilerine göre yorumlarlar. Öyle ki haricilerden bazıları tevbe ettikten sonra bunu itiraf etmiştir.329 Muhammed b. Sîrîn Hasan ve Ebul Aliye’nin hadislerine itibar etmezdi. Bu konuda şöyle der: “Bana iki adamdan hadis rivayet etme çünkü onlar, hadisi nereden ve kimden aldıklarına aldırmıyorlar. İnanmıyorsanız Hasan’a hadisi nereden aldığını sorunuz.”330 Muhammed b. Sîrîn’in ‘İhtiyat ilmin yarısıdır.’ ifadesi hadis zabtı konusunda dikkat ve ihtiyatın önemine işaret eder.331 Muhammed’e iki hadis ulaştığında en sağlam olanı alırdı.332 İbn Sîrîn hadis ilmine ibadet gözüyle bakardı ve bu konudaki bir anısını şöyle nakleder: “(Bir gün) camiye girdim. Gördüm ki caminin bir tarafında Humeyd b. Abdurrahman ilimden bahsederken, (öbür tarafında) Sümeyr b. Abdurrahman (va'z türünden bir şeyler) anlatıyor. Hangisinin yanına oturayım, diye tereddüt ettim. Derken uyuyakaldım. (Rü'yamda) bana biri gelip: ‘Hangisinin yanına oturacağına tereddüt mü ettin? dilersen, Cebrail'in, Humeyd b. Abdurrahman'ın yanındaki yerini sana gösteririm’ dedi.333 İbn Sîrîn hulefanın bazı işlerini yapan kişilerden hoşnut olmaz bunu hadiste cerh sebepleri arasında sayardı.334 İbn Sîrîn’in râvileri tenkit ettiği gibi öne çıkardığıda olmuştur. İbn Sîrîn kendisinden hadis rivayet eden Şa’bi hakkında şöyle demiştir: “Şa’bi’ye tabi olun, kesinlikle o, doğru fetva verecektir ve Rasûlullah’ın ashabı etrafında olacaktır.335 Öğrencilerinden İbn Katâde için de şöyle der: “O, insanların en hafızı, hadiste dördüncü tabakanın başıdır.”336 329 İbn Receb el-Hanbelî, Ebû'I-Ferec Abdurrahman, Şerhu 'İlelit- Tirmizi, www.baljurashi.com, Erişim Tarihi: 06.10.2013. 330 Darimi, Mukaddime, 38. 331 Abdullah Karahan, Hadis Ravilerinin Güvenirliği (Tesbiti, İmkanı, Hadisin Sıhhatine Etkisi), Sır Yay., İstanbul 2005, s. 65. 332 İbn Sa’d, VII, 198. 333 Darimi, Mukaddime, 32. 334 Tehanevi, s. 384. 335 Mizzî, I, 129. 336 İbn Sa’d, VII, 201. 56 İbn Sîrîn, talebelerini değerlendirmekle kalmamış, hocalarını da değerlendirmeye tabi tutmuştur. Hocası İmrân b. Husayn hakkında: “Ondan daha faziletli birisi daha Basra’ya gelmedi” derken hocası el-Kufi için de: “Ondan daha şiddetli keşfeden birisini görmedim” demiştir.337 Hocası Yunus b. Cübeyir için: “Onunla karşılaştım, o sikaydı ve bana hadis rivâyet etti.”338 İbn Sîrîn’in hadislerinin senedi, en sahih isnadlardandır. Hadis âlimleri buna itibar ederler. Rasûlullah’ın hadisini Basra’da sahâbilerden sonra devam ettiren en önemli kişilerden biridir. Enes ve Ebû Hureyre’den hadis rivâyet edenlerin en sağlamıdır.339 Hatta Ebû Hureyre’nin en sahih senetlerinden biri ona istinad eder: Ebû Hureyre/İbn-i Sîrîn/Hammad b. Zeyd.340 Ali b. el-Medîni dedi ki: “Senedlerin en sahihi Muhammed b. Sîrîn, onun Ubeyde’den onun Hz. Ali’den yaptığı rivâyetlerdir341. Süleyman ibn Harb şöyle der: “Senetlerin en sahihi, Eyyûb el-Sahtiyani ve ibn Sîrîn’dir.342 Hadis rivâyetinde metne bağlılığı ile meşhur olan Muhammed b. Sîrîn, metne gösterdiği özeni metnin senedine de gösterirdi. Hadislerin lafızlarını terk ederek, rivâyetin manasına yönelmezdi.343 İbn Avn, İbn Sîrîn ve Kasım’ın hadisleri işittikleri gibi (lâfzen) rivâyet ettiklerini; Hasan ve Şabi’nin ise mana ile rivâyet ettiğini söyler.344 Kaynakların çoğuda İbn Sîrîn’in mana ile rivâyete karşı çıktığını bildirmiştir.345 İbn Sîrîn manayla hadis rivâyetine cevaz vermeyen muhaddisler içinde zikredilmektedir. Ancak araştırmalarımız sırasında ondan farklı rivâyetlerin geldiğini görmüş olmamız, cevaz verip vermediği hususunda kuşkulanmamıza sebep olmuştur. Çünkü o yukarıdaki rivâyetlerinin yanı sıra Eyyûb’den gelen bir rivayet ise: 337 İbn Sa’d, IV, 287. İbn Sa’d, VII, 201. 339 Sandıkçı, s. 133. 340 Sandıkçı, s. 133. 341 en-Nevevi, I, 83. 342 ez-Zehebî, Siyer, IV, 458. 343 Tirmizi, İlel, 51. 344 Ahmed b. Hanbel, Mevsuatu Akval, s. 271. 345 İbn Sa’d, VII, 194; Hatib el-Bağdadi, el-Kifaye fi İlmi’r-Rivaye, Medine, tsz., s. 198; Avcı, s. 162. 338 57 “Muhammed b. Sîrîn’den on hadis dinledim hepsinin lafızları farklı manaları aynıydı.”346 şeklinde nakledilmiştir. İbn Avn, İbn Sîrîn’e: “eş-Şa'bî, en-Neha'î ve el-Hasan (el-Basrî)’nın hadisi bir defa böyle, bir defa şöyle rivâyet ettiğini söylediğinde kendisine şöyle cevap verir: ‘Bil ki onlar hadisi, işittikleri gibi rivâyet etselerdi, kendileri için daha hayırlı olurdu.’347 İbn Sîrîn, hadisleri ezberlediği gibi yazarak muhafaza ediyordu. Yahya b. Atik: “İbn Sîrîn hadis yazmakta sakınca görmüyordu ama o hadisi ezberledikten sonra yazdığını imha ediyordu.348 İbn Sîrîn, hadislerin muhafazasını sağlarken farklı bir yöntem uyguluyordu. Bu yöntem hadisin yönünü kullanmaktır. Hadisin yönü şudur: Hadisin bir tarafını yazmak, yazılı olan kısım hadisin devamına delalet eder, hepsine değil. el-A’zami der ki: Bu yolu ilk kullanan ibn Sîrîn’dir.349 2.3.1. İbn Sîrîn’in Hadisçiliği Hakkındaki Görüşler İbn Sîrîn’in daha öncede değindiğimiz gibi hadis konusunda güvenilirliği ve titizliği dönemin âlimleri tarafından kabul edilmişti. Devrin önde gelen âlimleri onun hadisçiliği için şöyle der: İbn Avn: “İbn Sîrîn, rivâyet esnasında hadisleri harf harf (tane tane) söylerdi veya hadisin naklini duyduğu gibi yapardı.”350 İbn Hişam: “O, (yani İbn Sîrîn) hadis rivâyet ettiği zaman (kelime ve cümlelerde) takdim-tehir yapmazdı. Hasan (Basrî) ise hadis rivâyet ettiği zaman takdim-tehir yapardı.”351 Muhammed b. Sîrîn’in arkadaşları (râvileri): İbnü’l Medîni: “Hişam b. Hasan’ın Muhammed’den aktardığı hadisler sahihtir.352 Bir kitaptan şöyle yazdım (istinsah ettim). İbn Sîrîn’in, İbn Avn’dan 346 İbn Sa’d, VII, 194; Yavuz Ünal, Hadisin Doğuş ve Gelişim Tarihine Yeniden Bakış, Ensar Yay., İstanbul 2010, s. 88. 347 Darimi, Mukaddime, 31; Enbiya Yıldırım, Hadis Problemleri, Rağbet Yay., İstanbul 2007, s. 116-117; Abdullah Hikmet Atan, Mâna ile Hadis Rivâyeti, MÜSBE, İstanbul 1999, s. 68. 348 İbn Sa’d, VII, 195. 349 es-Sehli, s. 103. 350 İbn Sa’d, VII, 194; İbn Hacer, III, 586; en-Nevevi, I, 83; Sandıkçı, s. 134. 351 Darimi, Mukaddime, 31. 58 naklettikleriyle ve Eyyûb’un rivâyeti ittifak halinde ise daha sağlamı yoktur. Eğer ihtilaf ederlerse Eyyûb daha sağlamdır. İbn Sîrîn’den (aktarılanlar) hususunda Hişam, Halid elHûzaî’den daha sağlamdır. Hepsi sağlamdır. Seleme b. Alkame ve Asım el-Ahval de böyledir.”353 Berdeci: “Hişam’ın Muhammed b. Sîrîn’den, Ebû Hureyre ve Peygamber yoluyla aktardığı hadislerin çoğu sahihtir. Hişam b. Hasan’dan Eyyûb, Yunus, İbn Avn, Seleme b. Alkame ve Avf yoluyla Muhammed b. Sîrîn, Ebû Hureyre kanalından gelenler içerisinde sahihler de vardır. Münker ve Ma’lul olanlar da vardır. Avf güvenilirdir. Yudi b. İbrahim’in Muhamed b. Sîrîn ve Ebû Hureyre’den aktardıkları da eğer hadis münker, muzdarib ve ma’lul değilse sahihtir.”354 Hişam b. Hasan’ın Muhammed b. Sîrîn’den yaptığı rivâyetler hakkında ileri geri söz edenler de olmuştur.355 İbn Main: “Muaz b. Muaz şöyle iddiada bulundu ve dedi ki: Şu’be, Hişam b. Hasan’ın, Ata, Muhammed ve Hasan’dan yaptığı rivâyetlere güvenirdi.”356 Osman Darimi: “Yahya’ya dedim ki: İbn Sîrîn’den nakil konusunda Hişam’ı mı yoksa Yezid b. İbrahim’i mi tercih edersin? O da dedi ki: İkisi de güvenilirdir.”357 Osman Darimi dedi ki: Yahya’ya Yahya b. Atik’i sordum. Sikadır dedi. İbn Sîrîn’den nakil hususunda onu mu yoksa Hişam b. Hasan’ı mı tercih edersin diye sordum dedi ki: ikisi de sikadır.” Darekutni: “İbn Sîrîn’den nakil yapan arkadaşları arasında en güvenilirleri Eyyûb, İbn Avn, Seleme b. Alkame ve Yunus b. Übeyd’dir.358 352 İbn Receb el-Hanbelî, Tarihi: 06.10.2013. 353 İbn Receb el-Hanbelî, Tarihi: 06.10.2013. 354 İbn Receb el-Hanbelî, Tarihi: 06.10.2013. 355 İbn Receb el-Hanbelî, Tarihi: 06.10.2013. 356 İbn Receb el-Hanbelî, Tarihi: 06.10.2013. 357 İbn Receb el-Hanbelî, Tarihi: 06.10.2013. 358 İbn Receb el-Hanbelî, Tarihi: 06.10.2013. Ebû'I-Ferec Abdurrahman, Şerhu 'İlelit- Tirmizi, www.baljurashi.com, Erişim Ebû'I-Ferec Abdurrahman, Şerhu 'İlelit- Tirmizi, www.baljurashi.com, Erişim Ebû'I-Ferec Abdurrahman, Şerhu 'İlelit- Tirmizi, www.baljurashi.com, Erişim Ebû'I-Ferec Abdurrahman, Şerhu 'İlelit- Tirmizi, www.baljurashi.com, Erişim Ebû'I-Ferec Abdurrahman, Şerhu 'İlelit- Tirmizi, www.baljurashi.com, Erişim Ebû'I-Ferec Abdurrahman, Şerhu 'İlelit- Tirmizi, www.baljurashi.com, Erişim Ebû'I-Ferec Abdurrahman, Şerhu 'İlelit- Tirmizi, www.baljurashi.com, Erişim 59 Şûbe, Hasan b. Hişama: “İbn Sîrîn, Peygamberimizin ashabından kimlerden hadis aldı? diye sorduğumda: İbn Ömer ve Ebû Hureyre’yi dinledi (yani hadis aldı)” dedi.359 Eyyûb: “Muhammed b. Sîrîn, İbn Ömer’den iki hadis dinledi” dedi.360 İbn Avn: “İbn Sîrîn, Ebû Hureyre’den merfu olarak üç hadis rivâyet etti. (Bunlardan biri, peygamberimiz akşam ve yatsı namazlarından birini kıldırdı hadisi. Diğeri Yemen ehlinin Medine’ye gelişi hadisi, üçüncüsünü ise Süleyman unutmuş hangisi olduğunu)”361 Halid el-Hazza: “Muhammed b. Sîrîn, İbn Abbas’ın Kûfe’de seçildiği günlerde İkrimeye ulaştı ve ondan hadis dinledi.”362 Yahya ibn Main: “İbn Sîrîn, hadis rivâyet ettiği şahsın ismini yazardı.”363 İbn Avn ve Bekâr b. Muhammed: “Muhammed b. Sîrîn hadise dair konuştuğu zaman sanki bir şeyden korkuyor, sanki bir şeyden korunmak istiyor gibiydi.”364 Mehdi b. Meymune de İbn Avn’ı destekleyici şekilde: “İbn Sîrîn şiirden örnek verir ve gülerdi. Hadis rivayetine gelince dikkat kesilir azaları birbirine geçerdi.”365 Muhammed b. Sîrîn kitabeti (yazmayı) sevmezdi. İsrailoğullarının atalarından varis aldıkları kitaplarla sapıttıklarını söylerdi.”366 Bu konuda; İbn Avn: “İbn Sîrîn’in, sizi kitaplara karşı uyarıyorum. Sizden öncekilerde kitaplar üzerinde dalalete düştüler(burada hadis toplayanları ve yazanları uyarıyor)” dediğini bildirdi.367 359 İbn Sa’d, VII, 193; Hatib el-Bağdadi, Medinetüs-Selam, III, 286; en-Nevevi, I, 83. Hatib el-Bağdadi, Medinetüs-Selam, III, 287; Hatib el-Bağdadi, Tarihu Bağdad, V, 334; en-Nevevi, I, 83. 361 İbn Sa’d, VII, 193; Hatib el-Bağdadi, Medinetüs-Selam, III, 286; Hatib el-Bağdadi, Tarihu Bağdad, V, 333. 362 İbn Sa’d, VII, 194; Hatib el-Bağdadi, Tarihu Bağdad, V, 334. 363 ez-Zehebî, Siyer, IV, 457. 364 İbn Sa’d, VII, 194; İbnü'I-Cevzi, III, 241; Sandıkçı, s. 134; Avcı, s. 164. 365 Mizzî, I, 129; Ebû Nuaym, II, 310; el-Menufi, I, 96. 366 Ahmed b. Hanbel, Mevsuatu Akval, s.272; Özcan Hıdır, Yahudi Kültürü ve Hadisler, İnsan Yay., İstanbul 2010, s. 498. 367 İbn Sa’d, VII, 194. 360 60 Yunus: “el-Hasan yazıyor ve yazdırıyordu. İbn Sîrîn ise ne yazıyor, ne yazdırıyordu.”368 Muhammed b. Sîrîn'in, Ebû Hureyre'nin hadislerini yazdığı, onları Abide'ye sorduğu ezberlenince imha edilmek üzere hadisin yazılmasında bir mahzur görmediği şeklindeki haberini göz önüne alırsak İbn Sîrîn’le ilgili şöyle bir değerlendirmede bulunabiliriz: Muhtemelen İbn Sîrîn ileri yaşlarında, tecrübelerine dayanarak, hadisleri yazmanın bazı mahsurları olduğunu keşfetmişti. Yazmanın hadisleri ezberlemenin ihmâline sebep olduğunu görmüş ve bundan dolayı hadisleri, tam olarak muhafaza edilmek üzere, yazma ve yazdırmayı terk etmişti.369 Muhammed b. Sîrîn'in bu konuda şöyle bir örneğine rastladık: “Abide’ye dedim ki: ‘Senden işittiğimi yazayım mı?’ o da ‘Hayır’ dedi. ‘Peki, bir kitap bulursam okuyayım mı?’ dedim. O da yine ‘Hayır’ dedi. Asım el-Ahval: “İbn Sîrîn’e yanına koyduğum bir kitapla geldim. Yanımda geceleme.” dedi.370 İbn Avn: “Şu üç eşsiz kişi içerisinde (Irak’ta Muhammed b.Sîrîn, Hicaz’da Kasım b. Muhammed ve Şam’da Reca b. Hayyat) Muhammed b. Sîrîn gibisini görmedim.”371 İbn Dinar: “Tavus gibisini görmedim deyince, Eyyûb Sicistani yanında oturuyordu ve ona şöyle dedi: ‘Eğer Muhammed’i görseydin böyle demezdin.’372 Hammad b. Zeyd: “İbn Avn hadis rivâyet ediyordu. Ben de onun rivâyet ettiği hadisin hilafına Eyyûb’un, İbn Sirîn’den rivâyet ettiği bir hadisi ona aktardığım vakit, İbn Avn’ın önceden kendisinin söylediği hadisi bırakıp şöyle dediğini işittim: ‘Eyyûb, Muhammed b. Sirîn’in hadisleri konusunda bizden daha âlimdir.’373 Eyyûb: “Bana İbn Sîrîn’den işittiğim hadisler en yüce gelir.”374 Kattani: “İbn Sîrîn’in ilmini alınız, Hasan Basrî’nin gazabını almayınız.”375 368 Darimi, Mukaddime, 42. Darimi, Mukaddime, 42. 370 Darimi, Mukaddime, 42; Ahmed b. Hanbel, Mevsuatu Akval, s. 273. 371 Hatib el-Bağdadi, Medinetüs-Selam, III, 290; Hatib el-Bağdadi, Tarihu Bağdad, VII, 336; İbn Hacer, III, 586; ez-Zehebî, Siyer, IV, 457; Ferit, I, 159. 372 Ferit, I, 159. 373 Tirmizi, İlel, 51. 374 Ahmed b. Hanbel, Mevsuatu Akval, s.274. 375 İbn Sa’d, VII, 195; ez-Zehebî, Siyer, IV, 458; Ferit, I, s. 159. 369 61 İbn Abdülber: “İbn Sîrîn’in, mürsel hadisleri sahihtir.”376 el-İcli: “İbn Sîrîn sikaydı. Şurayh ve Ubeyde’den en fazla hadis rivâyet eden kişiydi ve Abdullah b. Mesud’un Kûfeli talebeleri tarafından yetiştirilmiştir.”377 Ali İbnu’l Medîni: “Ebû Hureyre’nin arkadaşları altı kişiydi: Said b. Museyyeb, Ebu Seleme, Erac, Ebu Salih, Muhammed b. Sîrîn ve Tavus idi. Ebu Hureyre’nin naklettiği hadisle birkaç harf veya kelime haricinde hadisleri biribirine benziyordu.”378 Süleyman et-Teymi: “İbn Sîrîn’in bıraktığı şeyler hususunda âlimler ihtilaf etmedi.”379 Şuca b. Mahlad: “İbn Avn ve İbn Sîrîn, güzel ahlak sahibi ve dine yardımcı kişilerdi380.” Ali b. Medîni: “İbn Sîrîn, Zeyd b. Sabit’ten bir şey ezberlemedi ama onun sözünü duydu.”381 İbn Hatime: İbn Sîrîn Ebu Derda’ya yetişti ancak ondan hadis işittiğini zannetmiyorum. İbn Sîrîn Basra’da, Ebu Derda Şam’da.”382 İbn Main: “İbn Sîrîn’in Ka’b b. Ucra’dan aldığı hadisler mürseldir. Hz. Aişe’den rivâyeti yoktu. Ebu Berza’dan hadis almadı. Ebu Zerr’le karşılaşmadı ve Hz. Ebu Bekir’e yetişemedi.”383 Darekutni: “İbn Sîrîn İmrân b. Husayn’dan bir şey işitmedi.”384 Evzai: “Yahya b. Kesir, Basra’ya gidip Muhammed’le karşılaştı. Ancak onu ölüm döşeğinde buldu. Onu ziyaret etti fakat ondan hadis işitmedi” demiştir.385 Yukardaki kaynak kişilere ek olarak İbn Sîrîn’in hadisçiliği üzerine kitaplarda rastladığımız ek bilgileri aktarıyoruz: Abdullah b. Mesud’tan hadis rivâyeti 376 es-Sehli, s. 103. Hatib el-Bağdadi, Medinetüs-Selam, III, 286; Hatib el-Bağdadi, Tarihu Bağdad, V, 333. 378 Hatib el-Bağdadi, Medinetüs-Selam, III, 286; Hatib el-Bağdadi, Tarihu Bağdad, V, 333; Mizzî, I, 129. 379 Ebû Nuaym, II, 302. 380 Ebû Nuaym, II, 310. 381 İbnü'I-Cevzi, III, 248. 382 İbn Hacer, III, 586. 383 İbn Hacer, III, 587; Subhi es-Salih, s. 309. 384 İbn Hacer, III, 587; Subhi es-Salih, s. 309. 385 ez-Zehebî, Siyer, IV, 460. 377 62 munkatıdır.386 İbn-i Abbas’tan hadis dinlememiştir.387 İbn-i Sîrîn, bana İbn-i Abbas’tan şöyle haber verildi dediği tüm hadisleri, İkrime’den almıştır.388 2.3.2. İbn Sîrîn’in Rivâyetü’l-Hadis İlmindeki Yeri Muhammed b. Sîrîn, az ya da çok bütün bab başlıklarında hadis rivâyetinde bulunmuştur. Fakat biz onun bazı bab başlıklarında daha çok hadis rivâyet ettiğini ‘Kütüb-i Tisa’da yer alan hadis rivâyetlerinde görüyoruz. Burada onun en fazla rivâyet ettiği bab başlıklarını ve bu konudaki rivâyetlerini, ‘Kütüb-i Tisa’da yer aldığı şekliyle sunmaya çalışacağız. 2.1. Muhammed b. Sîrîn’in Kütüb-i Tisa’da Geçen Hadis Rivayet Sayısı Tablo Sahih-i Buhari Sahih-i Müslim Sünen-i Ebî Dâvûd Muvatta Sünen-i Darimi Sünen-i Tirmizi İbn Mace İbn Nesai Ahmed b. Hanbel Tekrarlı 36 42 36 - 37 37 35 48 95 Tekrarsız 30 36 32 6 36 34 33 36 60 Muhammed b. Sîrîn in naklettiği hadisleri müellifler genellikle şu bablar altında zikretmişlerdir: Taharet, namaz, cenaze, alım-satım, yemin ve nezir, oruç, rüya, kurban, enbiyalar, hadler, talak, akika, lian, tefsir, sahâbenin fazileti, içecekler, giyim kuşam, Kuran-ı Kerim, Hac, mukaddime, cennet, iman, mescitler, iyilik-sıla adabı, zikir-dua ve tevbe-i istiğfar, zühd ve rakaik, şartlar, megazi ve fitneler. 386 el-Beyhaki, Ahmed b. Hüseyin, Mucemul-Cerh ve Ta’dil Ricalis-Sünenü’l Kübra, (thk. Necmi Abdurrahman Halef), Dar’ur-Ra’ye Yay., byy., tsz. , s. 146; Hüseyin b. Kasım Taci el-Keldari, ed-dürr’uNegı Min Kelami İmami’l-Beyhaki( fir-Ricali), Darul Fetih, tsz., s. 286. 387 Hatib el-Bağdadi, Medinetüs-Selam, III, 286; Mizzî, I, 129; İbn Hacer, III, 586; Ahmed b. Hanbel, Mevsuatu Akval, s. 271; el-Keldari, s. 286; en-Nevevi, I, 83; Subhi es-Salih, s. 309. 388 Hatib el-Bağdadi, Medinetüs-Selam, III, 287; Mizzî, I, 129; İbn Hacer, III, 586. 63 Biz burada Muhammed b. Sîrîn’den, en fazla rivâyette bulunulan bölümlerdeki hadislerini vereceğiz: Taharet Bölümü 1- Ebû Hureyre’den rivayet etti: Rasûlullah köpeklerin öldürülmesini emretti. Sonra da ‘Bu insanlara ne oluyor ki (bütün) köpekleri öldürüyorlar?’ buyurdu. Koyun ve av köpeğinin öldürülmemesine ruhsat verdi. Sonra şöyle buyurdu: ‘Köpek bir kabı yaladığı zaman onu yedi kez (su ile) yıkayın, sekizincide toprakla ovuşturun!’389 diye emretti. Ebû Davud’da da bu şekilde yer alan hadis Ebû Davud’un süneninde yedinci yıkayışın toprakla olduğu şeklinde yer alır. Tirmizi’de ise ‘Köpeğin yaladığı kap ilkinde veya sonuncusunda toprakla olmak üzere yedi sefer yıkanır. Kedinin yaladığı kap ise bir sefer yıkanır.’ Şeklinde ziyade vardır. 2- Ebû Hureyre’den rivayet etti: ‘Her kılın dibinde cünüplük vardır, saçınızı yıkayın, tüm vücudunuzu temizleyin.’390 3- Muhammed b. Sîrîn Ümmü Atiyye’den şöyle nakletmiştir: Biz (Peygamber zamanında kadınların özel halindeki) sarılığı ve bulanıklığı (namaza mâni olması bakımından) hiçbir engel olarak görmezdik.391 4- Hz. Âişe’den nakletmiştir ki: Rasûlullah bizim çamaşırlarımızla veya çarşaflarımızda namaz kılmazdı.392 5- Hz. Enes’ten rivâyet etti: Peygamber onların gözlerini oydu, çünkü onlar çobanların gözlerini oymuşlardı. Ureyne ve Ukl kabilelerinden yedi sekiz kişi, Peygamber’e gelerek müslüman olmuşlar. 389 Müslim, Taharet, 27; Ebû Davud, Taharet, 37; Ahmed b. Hanbel, Ebû Abdillah Ahmed İbn Muhammed İbn Hanbel İbn Hilal eş-Şeybani, Müsnedü Ahmed b. Hanbel, Müessesetur-Risale, BeyrutLübnan, 1413/1993, XVI, 347; Tirmizi, Taharet, 68. 390 Ebû Davud, Taharet, 97; İbn Mace, Taharet, 106; Tirmizi, Taharet, 78. 391 Ebû Davud, Taharet, 117; İbn Mace, Taharet, 10. 392 Ebû Davud, Taharet, 132; Ebû Davud, Salat, 86; Nesai, Zinet, 116; Ahmed b. Hanbel, XXXXI, 227. 64 Fakat Medîne'nin havası kendilerine yaramamış. Hastalanıp zayıflamışlar, renkleri sararmış ve Rasûlullah’a müracaatla: ‘Yâ Rasûlullah, biz hayvancılıkla geçinen insanlardık. Şehirli değiliz, bizi doyur, sula!’ demişler hattâ develerin yanına gitmek için izin istemişler. O da kendilerini ovaya develerin yanına göndererek tedavi için onların süt ve bevillerinden içmelerini tavsiye buyurmuş. Rasûlullah’ın develeri 15 sağmaldan ibaret olup zekât develeri ile karışık olarak Kuba civarında Zü’1-Hader denilen yerde güdülüyormuş. Bunlar develerin yanına giderek onların süt ve bevillerinden içmişler. Az zamanda iyileşip betleri benizleri gelince irtidât ederek develerden birini boğazlamışlar. Çobanlardan birinin elini, ayağını kesmişler. Diline ve gözlerine diken batırarak ölünceye kadar kızgın güneşin altında bırakmışlar ve develeri alıp gitmişler. Sağ kalan çoban hâdiseyi haber vermiş: ‘Arkadaşımı öldürdüler, develeri de götürdüler’ demiş. Bunun üzerine Rasûlullah (s.a.s) derhal yirmi kişilik bir süvari müfrezesini bunları ta'kîbe göndermiş. Kürz b. Câbir el-Gihrî'yi bu müfrezeye kumandan tayin etmiş. Yardımcı olmak üzere yanlarına bir de izci vermiş. Giden müfreze suçluları yakalayıp getirmiş. Peygamber de onlara kendi amelleri cinsinden ceza vermiş. Bu hâdise nübüvvetin altıncı yılında vuku bulmuştur.”393 Bu hadis Tirmizi’de sadece hadisin metninden ibarettir. 6-Ebû Hûreyre’den rivâyet etti: Rasûlullah şöyle buyurdu: ‘Hiç biriniz durgun suya idrar yapmasın. Sonra o suyla yıkanmak durumunda kalabilir.’394 7- Mugîre’den rivâyete göre şöyle demiştir: Rasûlullah ile birlikte bir yolculukta idim. Yanında giderken bastonuyla sırtıma dokundu ve yolda yönünü değiştirdi. Ben de onunla birlikte yolumu değiştirdim. Rasûlullah falan yere gelince devesini çökertti ve tuvalet ihtiyacını karşılamak için biraz ayrıldı. Râvî diyor ki: ‘Gözden kayboluncaya kadar uzaklaştı, daha sonra geldi ve: ‘Yanında su var mı?’ diye sordu. Yanımdaki su kabını getirdim ve abdest suyunu dökmeye başladım, ellerini ve yüzünü yıkadı. Kollarını yıkayacaktı fakat üzerinde şam kumaşından yapılmış kolları dar bir cübbesi vardı. Ellerini cübbesinin altından çıkardı. Yüzünü ve kollarını yıkadı.’ 393 394 Buhârî, Tıb, 5; Müslim, Kaseme, 2; Tirmizi, Taharet, 55; Ebû Davud, Hudûd, 3. Nesai, Taharet, 46; Tirmizi, Taharet, 51; Ahmed b. Hanbel, XVI, 248, 490. 65 Hadisin râvisi, Rasûlullah’ın alın ve sarıklarından da bahseder. İbn Avn der ki: ‘Bunları istenilen şekilde ezberleyemedim. Sonra mestleri üzerine meshetti: ‘Bir ihtiyacın var mı?’ dedi. Ben de: ‘Ey Allah’ın Rasûlu! Hiçbir ihtiyacım yok’ dedim. Sonra kafilenin yanına geldik o anda Abdurrahman b. Avf cemaate imam olmuş ve sabah namazından bir rekat kıldırmıştı. Rasûlullah’ın geldiğini imama haber vermek istedim fakat buna engel oldu. Bir rekatını cemaatle beraber kıldık, yetişemediğimiz rekatı ise kendi başımıza kıldık.”395 8- Amr ibn Umeyye ed-Damrî’den rivayet etti: Allah Rasûlu kızarmış kürek eti kemiğinden yedi. Sonra abdest almadan namaz kıldı.396 9- Ebû Hureyre’den rivayet etti: ‘Koyun ağılında namaz kılın ancak deve ağılında namaz kılmayın (koyun ağılı ve deve yatağından başka yer bulamazsanız).’397 10- Şurayh şöyle dedi: Ona (yani kocaya) (hayızlı karısından), göbeğin üstündekiler (helâl olur).398 Muhammed b. Sîrîn, karısı hayızlı iken cinsî münâsebette bulunan kimse hakkında: “O, Allah'tan bağış diler” dedi.399 11- Hz. Aişe’den rivayet etti: “Allah, hayız görme çağına gelmiş olan kadının başörtüsü olmaksızın (kıldığı) namazı kabul etmez.”400 12- Hz. Enes’ten rivayet etti: Rasûlullah Mina’da traş olurken başının sağ tarafındaki saçını tuttu ve kestirdi. O kısım kesilince bana dedi ki: ‘Ey Enes şunu Ümmü Süleym’e götür.” İnsanlar Hz. Peygamber’in saçını bir kişiye gönderdiğini görünce diğer yarısını alabilmek için 395 Nesai, Taharet, 66; Darimi, Taharet, 4; Ahmed b. Hanbel, XXX, 119, 120. Ahmed b. Hanbel, IV, 71. 397 Ahmed b. Hanbel, XXVIII, 584. 398 Darimi, Taharet, 107. 399 Darimi, Taharet, 111. 400 Ebû Davud, Salat, 85; İbn Mace, Taharet, 132; Ahmed b. Hanbel, XLII, 25167, XLIII, 28, 29. 396 66 yarıştılar. Herkes bir şeyler alıyordu. Muhammed b. Sîrîn dedi ki: ‘Bu olayı Abide b. Selmaniye anlattım o da dedi ki: onun bir tel saçına sahip olmam yeryüzündeki ve yer altındaki bütün altın ve gümüşlere sahip olmamdan daha hayırlıdır.’401 Namaz Bölümü 1- Hz. Ali’den rivayet etti: Peygamber Hendek günü: ‘Bizi orta namazından (yani) ikindi namazından alıkoydular. Allah onların evlerine ve kabirlerine ateş doldursun’ buyurdu.402 2- Ebû Hureyre’den rivayet etti: Rasûlullah (bir defa) bize öğle ve ikindi namazlarından birisini iki rek'at olarak kıldırıp selâm verdi. Sonra mescidin içinde bulunan ve (hutbe okunurken) dayandığı hurma kütüğüne doğru kalkıp ona dayandı. Cemaatten acele edenler namaz kısaldı dedikleri halde mescitten çıktılar. Cemâatin içinde Ebû Bekir ile Ömer de vardı. Bu iki zât Peygamber'e birşey söylemekten çekindiler. Cemâat arasında Zûlyedeyn ismi verilen elleri uzun bir adam da bulunuyordu. Bu adam: ‘Yâ Rasûlullah! Namaz kısaldı mı yoksa sen mi unuttun?’ diye sordu. Bunun üzerine efendimiz: ‘Namaz kısalmadı, ben de unutmadım.’ diye cevap buyurdu. Zûlyedeyn: ‘Şüphesiz sen ancak iki rekât kıldın.’ dedi. (Bu defa) Efendimiz: ‘Zülyedeyn'in dediği gibi midir?’ diye (oradakilere) sordu. Onlar: ‘Evet.’ dediler. Bunun üzerine Peygamber (s.a.s) namaza kalktı. İki rekât daha kıldı, sonra selâm verdi. Sonra iki secde etti, sonra selâm verdi.403 Ebu Davud, Nesai ve Tirmizi’de bu hadisler sehiv secdesinin anlatıldığı kısımda yer almaktadır. 3- Abdullah ibn el-Hâris’ten rivayet etti. İbn Abbâs yağmurlu bir cuma gününde müezzinine: ‘Eşhedu enne Muhammeden Rasûlullah dediğin zaman Hayye ale's-salâti 401 Buhârî, Taharet, 33; Ahmed b. Hanbel, XXI, 254. Ebû Davud, Salat, 5. 403 Buhârî, Salat, 3, 4, 5; Müslim, Mesâcid, 19; Ebû Davud, Salat, 189-190, 195-196; Nesai, Salat, 22; İbn Mace, Salat, 131; Tirmizi, Salat, 289, 292; Malik b. Enes, el-Muvatta, Malik b. Enes b. Malik b. Ebi Amir el-Asbahi, Darü’l İhyai’l Arabiyye, byy., tsz., Salat, 58; Ahmed b. Hanbel, XXII, 130. 402 67 deme de onun yerine Sallû fî buyûtikum (Namazınızı evlerinizde kılınız!) sözünü nida et.’ dedi. İnsanlar bundan hoşlanmamış gibi davrandılar. İbn Abbâs: ‘Bunu benden (çok) hayırlı olan zât yaptı. Çünkü cuma kat'î bir farzdır (yânî Hayye ale's-salâti = Haydin namâzâ! nidâsıyle çağırılınca hemen icabet edip gelmek farz olur) Ben ise sizleri, çamur içinde yürümeniz sebebiyle günâha sokmak istemedim.’ dedi.404 4- Muhammed b. Sîrîn'in şöyle dediği rivâyet edilmiştir: ‘Sabah namazını Rasûlullah ile beraber kılan birisi bana, Rasûlullah’ın ikinci rekatten başını kaldırınca birazcık durduğunu haber verdi405. 5- Abdullah b. Mes’ûd rivayet etti: ‘Orta namaz ikindi namazıdır.’406 6- Ebû Hureyre rivayet etti: Rasûlullah namazda ihtisârı (elleri böğüre–bele-dayamak) yasakladı.407 7- İbn Ömer’den rivayet etti: Rasûlullah’tan farzların dışında on rekât (kılınması gerektiğini) öğrendim. İki rekat öğlenin farzından önce, iki rekat öğlenin farzından sonra. İki rekat akşamın farzından sonra, iki rekat yatsıdan sonra, iki rekat da sabahtan önce.408 8- Abdullah b. Şakik’ten rivayet etti: Hz. Aişe’ye Rasûlullah’ın namazını sordum. Dedi ki: ‘Namazı oturarak da ayakta iken de uzatırdı. Ayakta namaz kılarsa rukuyu da ayakta yapardı. Oturarak namaz kılarsa rukuyu da oturarak yapardı.’ Rasûlullah’ın orucunu sordum. Dedi ki: ‘Allah rasûlu öyle oruç tutardı ki artık biz hep oruçlu derdik. Öylede iftar edip ara verirdi ki biz artık oruç tutmuyor derdik. Rasûlullah Medine’ye geldikten sonra Ramazan ayı dışında hiçbir ayı tam oruçlu geçirmedi.’409 404 Buhârî, Salat, 14; Ebû Davud, Salat, 206-207. Ebû Davud, Salat, 27. 406 Tirmizi, Salat, 19. 407 Buhârî, Salat, 17; Tirmizi, Salat, 281; Ahmed b. Hanbel, XV, 97. 408 Ahmed b. Hanbel, X, 44. 409 Müslim, Salat, 15; Ahmed b. Hanbel, XXXXIII, 80. 405 68 9-Ebû Hureyre’den rivayet etti: Hz. Ebû Bekir, Hz. Ömer ve onlardan daha hayırlı olan Rasûlullah, İnşikâk Sûresi’nde secde ederlerdi.410 10- Zeyd b. Sabit’den rivâyet etti: Her farz namazın sonunda otuz üç kere “Sübhanallah” otuz üç kere “Elhamdülillah” otuz dört kere “Allahu ekber” demekle emrolunduk. Ensâr’dan bir kişide rüyasında gördü ve şöyle dedi: ‘Rasûlullah size farz namazlardan sonra otuz üç sefer Sübhanallah, otuz üç sefer Elhamdülillah otuz dört seferde Allahu ekber demeyi emretti mi?’ O da: ‘Evet’ dedi. Râvi diyor ki: ‘Bu sayıları sonunda getireceğiniz tehlille beraber yirmi beş de yapabilirsiniz. Ertesi gün bunu Rasûlullah’a haber verdi. Rasûlullah: ‘Öyle de yapabilirsiniz’ buyurdu.411 11- Ebû Hureyre’den rivayet etti: ‘Cuma gününde öyle bir saat vardır ki o saate rastlayarak o anda namaz kılıp Allah'tan hayır dileyen her müslümanın dileğini Allah bahşeder.’ buyurdu. Ve (O saatin) kısa olduğunu anlatmak için (mübarek) eliyle işaret etti.412 12- Ümmü Atiyye'den rivâyet etti: Atik (yetişkin) kadınları ve örtülü kadınları (evden) çıkarınız. Bayram (namazın)da ve müslümanların davetinde bulunsunlar. Hayız hâlindeki kadınlar cemâatin (bayram namazı kıldıkları) musallasından uzak dursunlar.413 13- Abdullah İbn Ömer’den rivayet etti: ‘Akşam namazı gündüzün vitir namazıdır. Gece namazında da vitir kılın, gece namazı ikişer ikişerdir, vitir ise gecenin sonundaki bir rekâttır.’414 14-Ebû Hureyre’den rivayet etti: ‘Şüphe yok ki, Allah tektir, teki (vitr'i) sever.’415 410 Nesai, Salat, 50. Nesai, Salat, 92; Tirmizi, Dua, 90; Darimi, Salat, 90. 412 Buhârî, Cuma, 37; İbn Mace, Salat, I, 1137; Darimi, Salat, 204. 413 Buhârî, Salat, 18; Nesai, Salat, 3; İbn Mace, Salat, 19. 414 Ahmed b. Hanbel, VIII, 456. 415 Darimi, Salat: 209. 411 69 15- Ebû Hureyre’den rivayet etti: Biriniz, gecenin bir kısmında (namaza) kalktığı zaman (önce) hafif (kısa) iki rekat namaz kılsın.416 16- Hz. Ali’den rivâyet etti: Rasûlullah, vitiri üç rekat olarak kılar bu rek’atlarda dokuz kısa sûre okur, her rekatta üç sûre okurdu ki son okuduğu sûre İhlas Sûresi olurdu.417 17- Hz. Âişe’den rivâyet etti: Rasûlullah kadın elbisesine bürünerek namaz kılmazdı.418 18- Abdullah b. Abbâs’tan rivayet etti: Sabah namazını Rasûlullah (s.a.s) ile beraber kılan birisi bana, Rasûlullah’ın ikinci rekatten başını kaldırınca birazcık durduğunu haber verdi.419 19- Hz. Âişe’den rivayet etti: Rasûl-i Ekrem (odama) girmişti. (Odamda da) câriye vardı: (Rasûl-i Ekrem) bana izarını atarak ‘Şunu ikiye böl bir yarısını şuna diğer bir yarısını da Ümmü Seleme'nin yanındaki genç kıza ver. Çünkü bu kızın âdet görme çağına geldiğini veya bu kızların adet görme çağına geldiklerini görüyorum’ buyurdu.420 20- Ebû Hureyre’den rivayet etti: Bir zât Peygamber (s.a.s) 'e nida ederek: ‘Bizden birimiz bir tek elbise içinde namaz kılabilir mi?’ diye sordu. O da: ‘Her biriniz iki elbise bulabilir mi ki!’ buyurdular.421 21- Ebû Hureyre’den rivayet etti: Rasûlullah şöyle buyurdu: ‘Beş vakit namaz ve cumadan cumaya cuma namazı, büyük günahlardan sakınıldıkça namaz aralıklarında işlenen küçük günahlara kefarettir.’422 416 Ebû Davud, Salat, 24. Tirmizi, Salat, 338. 418 Tirmizi, Salat, 420; Ebû Davud, Taharet, 132. 419 Ebû Davud, Salat: 149-150. 420 Ebû Davud, Salat, 84. 421 Müslim, Salat, 52; Ahmed b. Hanbel, XVI, 292. 417 70 22- Ebû Hureyre’den rivayet etti: Rasûlullah şöyle buyurmustur: Namazda (imami uyarmak icin) erkekler tesbihle (Sübhanallah, Elhamdülillah, Allahu ekber’den biriyle) bayanlar alkışla uyarırlar.423 23-Rasûlullah’ın (sabah namazından önceki sabahın Sünneti) iki rekatlık namazdaki kıyamı (ayakta duruşu) Fatiha Suresi’ni okuyacak kadardı.424 24- Ebû Hureyre’den rivayet etti: ‘Ey Ebu Derda! Geceler içinde sadece cuma gecesine has kıyam etme. Günler içinde de sadece cuma günü oruç tutma.’425 25- Ebû Hureyre’den rivayet etti: Yezid dedi ki: Namazda ihsardan nehyedildik. Hişam’a dedik ki: ‘Bu Nebi’den mi rivâyet etti başıyla evet diye işaret etti.’426 26- İbn Abbas’tan rivayet etti: Rasûlullah ile Mekke-Medine arasında yolculuk yaptık. Güvenli şekilde hiçbir korku ve endişe yokken namazları ikişer rekat ikişer rekat kıldı.427 Cenaze Bölümü 1- Ümmü Atiyye’den rivayet etti: Rasûlullah yanımıza geldi. Biz de onun kızını yıkıyorduk. Bize: ‘Onu su ve sidr ile üç, beş veya gerek duyarsanız daha fazla yıkayınız. Son yıkayışınızda kâfûr veya ona benzer bir koku kullanınız. Bitirince de bana haber verin.’ buyurdu. Bitirince haber verdik. Rasûlullah bize hakve denilen elbisesini verdi ve: ‘Bunu ona giydirin’ buyurdu. Bu hadisin farklı bir rivâyetinde Ümmü Atiyye: ‘Onun saçını taradık ve üç örgü yaptık’ dedi.428 Nesai ve Bûhari’de tek sayılarla yıkamalarının gerektiği şeklinde rivâyet edilmiştir. Ayrıca saçının üç örgü yapıldığının da ikisinde de geçtiğini görüyoruz. Ebû 422 Ahmed b. Hanbel, XIV, 333. Ahmed b. Hanbel, XVI, 249. 424 Ahmed b. Hanbel, XLIII, 23. 425 Ahmed b. Hanbel, XLV, 499. 426 Ahmed b. Hanbel, XIII, 312. 427 Ahmed b. Hanbel, V, 341. 428 Buhârî, Cenaiz, 9; Müslim, Cenaiz, 12; Ebû Davud, Cenaiz, 28-29; Nesai, Cenaiz, 32; İbn Mace, Cenaiz, 8; Muvatta, Cenaiz, 2; Ahmed b. Hanbel, XXXIV, 397. 423 71 Davud’un Süneni’nde hadisin açıklamasında Efendimiz’in bu kızının Zeynep olduğu belirtilirken İbn Mace’de ise Ümmü Attiye, Ümmü Gülsüm olarak bildirilmiştir. 2- Ümmü Atiyye’den rivayet etti: Rasûlullah (kızını yıkayacak olan) kadınlara, kızının yıkanması hakkında ‘Bunu yıkamaya sağdan ve abdest yerlerinden başlayın.’429 buyurmuştur. Muhammed b. Sîrîn (cenaze) yıkamayı Ümmü Atiyye'den öğrenmiştir. Kendisi cenazeyi iki (defa) sidrle (karıştırılmış suyla) üçüncüde su ve kâfurla yıkardı.430 3- Ebû Katâde’den rivayet etti: ‘Sizden birisi, (ölen) din kardeşinin teçhiz ve tekfin işini üzerine aldığı zaman, onun tekfinini güzelce yapsın.’431 4- İmrân b. Husayn’ dan rivayet etti: ‘Kardeşiniz Necâşî vefat etti. Kalkın ona cenaze namazı kılın’ buyurdular. Bizde kalktık, cenaze namazındaki gibi saf olduk. Cenazeye namaz kılındığı gibi ona namaz kıldık.432 5- İmrân b. Husayn’ dan rivayet etti: ‘Ölen kimse yakınlarının kendisine feryâd ederek ağlamalarından dolayı azâb görür.’ deyince bir adam ona: ‘Bir kimse, Horasan’da ölse yakınları da burada onun için ağlasalar yine o kimse azâb görür mü?’ diye sordu. İmrân b. Husayn: ‘Rasûlullah doğru söyler, sen yalan söylüyorsun’ dedi.433 6- Ebû Hureyre’den rivayet etti: Hasan b. Ali ve İbn Abbas’ın yanından bir cenaze geçmişti, Hasan ayağa kalktı. İbn Abbas ayağa kalkmadı. Hasan, İbn Abbas’a: ‘Rasûlullah cenaze için ayağa kalkmamış mıydı?’ dedi. İbn Abbas: ‘Kalkmıştı’ dedi, yine de oturmaya devam etti.434 Ebû Hureyre rivayet etti: Rasûlullah şöyle buyurdu: ‘Kim, Allah rızası için bir cenazeyi takip eder, namazını kılar ve defnederse iki kıraat sevap alır. Sadece namazını kılıp da 429 Buhârî, Cenaiz, 12; Ebû Davud, Cenaiz, 28-29. Ebû Davud, Cenaiz, 28-29. 431 İbn Mace, Cenaiz, 3; Tirmizi, Cenaiz, 19; 432 Nesai, Cenaiz, 76; Tirmizi, Cenaiz, 37; Ahmed b. Hanbel, XXXIII, 166, 178. 433 Nesai, Cenaiz, 14; Ahmed b. Hanbel, XXXIII, 147. 434 Müslim, Cenaiz, 24; Ebû Davud, Cenaiz, 47; Nesai, Cenaiz, 47. 430 72 defnedilmeden dönen kimseye ise bir kıraat ecir verilmiş olur.’435 8-Ümmü Atiyye’den şunu söyledi: ‘Biz cenazelerin arkasında yürümekten nehyediliyorduk ama bu mesele üzerimize katiyyetle haram kılınmamıştı.’436 9- Ebû Hureyre’den rivayet etti: Peygamber şöyle buyurdu: ‘Üç çocuğu buluğa ermeden kendisinden önce ölen hiçbir müslüman yoktur ki Allah, o çocuklara olan merhamet ve lütfu dolayısıyla o anne ve babayı cennet’e sokmuş olmasın. O çocuklara cennet’e girin denilir de onlar, anne ve babamız girinceye kadar girmeyiz derler. Bunun üzerine sizler, anne ve babanızla girin cennet’e denilir.’437 10- Zeynep bnt. Ebî Seleme’den rivayet etti: Ümmü Atiyye'nin bir oğlu ölmüştü. Vefatının üçüncü günü olunca, Ümmü Atiyye safranlı bir koku istedi. Akabinde bu kokuyu kendisine sürdü ve: ‘Biz kadınlar, kocadan başka ölüler için üç günden fazla yas tutmaktan nehyolunduk.’ dedi.438 435 Nesai, Cenaiz, 79. Müslim, Cenaiz, 11. 437 Nesai, Cenaiz, 25; Muvatta, Cenaiz, 13. 438 Buhârî, Cenaiz, 31. 436 73 2.3.3. İbn Sîrîn’in Hadis İsnadındaki Yeri Râviler zincirini teşkil eden senet, kendinden sonra zikredilen hadis metninin sahih ve zayıf oluşuyla ilgili bilgi vermesi bakımından, muhaddislerin üzerinde titizlikle durdukları bir konu haline gelmiştir.439 Hadis va’zına karşı cerh ve ta’dil hareketiyle birlikte başladığına şüphe bulunmayan isnad, İslâm’a has olan ve râvi isimlerini zikretmek suretiyle haberin ilk kaynağına kadar inme imkânını veren bir rivâyet sistemidir. Kısaca isnad, metne bağlayan (ulaştıran) yoldur.440 İlk dönemlerden itibaren pek çok âlimin ifade ettiği gibi isnad hadislerin zabt ve tesbitinde oldukça önemli bir yere sahiptir. Bu önemli sistemin hadis rivâyetinde ne zaman kullanılmaya başladığına ilişkin olarak tarihi süreç boyunca çeşitli görüşler dile getirilmiş, getirilmeye de devam etmektedir. Müslüman araştırmacıların çoğu, hadis rivâyetinde isnad uygulamasının yaklaşık olarak hicri birinci asrın ortalarında başladığını kabul ederken, bazı Müslüman araştırmacılar ve oryantalistler ise isnad uygulamasını ikinci asrın başlarına hatta daha sonraki bir tarihe götürmektedirler.441 Tirmizi, tabiun hadiscilerinden ricâl tenkidi ile uğraşanlar arasında İbn Sîrîn’in adını zikreder.442 Tirmizi’nin adlarını verdiği bu münekkidler, ricâl tenkitçiliğinin Irak ekolünü oluşturur443. Aşıkkutlu’ya göre bu ekolün en ünlü tenkitçilerinden biri İbn Sîrîn’dir.444 İsnadın önemine ilişkin kullandığı ifadeleri, birçok kaynak tarafından nakledilen İbn Sîrîn, isnadın tarihi ve uygulama alanıyla ilgili olarak da önemli bir tespitte bulunmuştur. Ona nisbet edilen bu tesbiti önemli olarak nitelememizin nedeni, hem isnadı hazırlayan süreç, hem isnadın tarihi, hem de uygulama alanı hakkında 439 M. Yaşar Kandemir, Mevzu Hadisler (Menşe’i, Tanıma Yolları, Tenkidi), İFAV Yay., İstanbul 2002, s. 93. 440 Umerî, Ekrem Ziya, Hadis Tarihi, çev.: İsmail Kaya, Esra Yay., Konya, 1990, s. 71. 441 Ulu, “Önceleri İsnaddan Sormazlardı…” Rivayetinin Senedi Üzerine Bir İnceleme, AÜİF Dergisi, s. 36, Erzurum 2011, s. 23. 442 es-Subhi Salih, s. 82; Aşıkkutlu, s. 53. 443 Aşıkkutlu, s. 53. 444 Aşıkkutlu, s. 53. 74 değerlendirmeler içeriyor olmasıdır.445 İbn Sîrîn’in bu tesbiti ilk dönemlerden itibaren kaleme alınan eserlerde bazı farklılıklarla yer almaktadır. Farklı kaynaklarda yer alan varyantlardan hareketle onun şöyle dediği söylenebilir: “İlk zamanlar halk, isnad sormuyordu. Fakat ne zaman ki müslümanlar arasında fitne vaki oldu, o zaman sünnet ehlinden olanların hadislerini almaya, bid’at ehlinden olanların hadislerini terk etmeye başladılar.”446 İbn Sîrîn’in bu sözünden anlaşıldığı üzere yaşadığı dönemde hadis uydurma teşebbüsleri giderek yaygın hale gelmiştir ve halk da fitneden korunmak için hadislerin kaynağını araştırmaya başlamıştır. Bu olumsuzluklar üzerine halkın seçim yapmak zorunda kalması, cerh ve ta’dil hareketinin hadis râvilerine yönelik ve giderek sistemleşen bir ilim haline gelmesini sağlamıştır.447 İbn Sîrîn’e nisbet edilen bu ifade, hadis rivâyetinde isnadın ne zaman kullanılmaya başladığı ile ilgili araştırmalarda, tarihi süreç boyunca en çok müracaat edilen deliller arasında yer almıştır. Günümüzde de isnadın başlangıcını araştıran hem müslüman araştırmacılar hem de pek çok oryantalist, çalışmalarında bu ifadelere yer vermektedir.448 İbn Abbâs’ın (ö.68/687), peşpeşe sıraladığı rivâyetlerini duymazlıktan geldiği Büşeyir b. el-Adevi’nin (?) bu durumdan yakınıp sitem etmesi üzerine söylediği şu söz, küçük sahabiler devrinde artık herkesin her rivâyetine artık itibar edilmediğini göstermektedir. “Bir zamanlar, birinin Rasûlullah şöyle buyurdu dediğini işittiğimizde, göz-kulak kesilirdik. Fakat insanlar, iyi-kötü ayrımı yapmaksızın bir yol tutmaya başladığında, bizde yalnızca bildiğimiz hadisleri almaya başladık.449 445 Ulu, Arif, “Cerh ve Ta’dil Kriteri Olarak Ehl-i sünnet ve Ehl-i Bi’dat”, Dînî Araştırmalar Dergisi, s. 24, Ankara 2006, VIII, 134. 446 Müslim, Mukaddime, 5; Darimi, Mukaddime, 38; ez-Zehebî, Siyer, IV, 458; ed-Dümeyni, Misfir b. Gurmullah, Hadis’te Metin Tenkidi Metodları, (Çev. İlyas Çelebi, Adil Bebek, Ahmet Yücel), Kitabevi Yay., İstanbul 1997, s. 31; Aykut vd. ,V, 102-103; Koçyiğit, s. 176-177; Aşıkkutlu, s. 46; Bağcı, Hadis Tenkidi Nedir, http/www.musabagcı.tr.gg./hadis-tenkidi-nedir-, Erişim Tarihi: 06.10.2013; Salahattin Polat, Hadis Araştırmaları, İnsan Yay., İstanbul 1997, s. 41; Juynboll Gautier Herald A., (Çev. Salih Özer), Hadis Tarihinin Yeniden İnşası İlk Dönemde Hadislerin Ortaya Çıkış Zamanı, Yeri ve Sorumlularına İlişkin İncelemeler, Ankara Okulu Yay., Ankara 2002, s. 37; Kandemir, s. 96; Başaran ve Sönmez, Hadis Tarihi ve Usulü, Esara Fakültesi Kitabevi, Bursa, 1993, s. 68; Ünal, s. 326; Süyuti, s. 62; Yıldırım, s. 37-38; Ulu, “Önceleri İsnaddan Sormazlardı…”, Rivayetinin Senedi Üzerine Bir İnceleme, s. 23; Umerî, s. 71. 447 Aşıkkutlu, s. 54; Ünal, s. 337. 448 Ulu, “Önceleri İsnaddan Sormazlardı’’ Rivayetinin Senedi Üzerine Bir İnceleme”, s. 23. 449 Müslim, Mukaddime, 5; es-Subhi Salih, s. 215; Avcı, s. 161; Polat, s. 42; Aşıkkutlu, s. 47; Koçyiğit, s. 179. 75 Sahâbenin küçüklerinden İbn Abbâs ile tabiunun büyüklerinden ibn Sîrîn’in bu sözleri karşılaştırılacak olursa, ikisininde aynı manayı vurgulamak istedikleri anlaşılır. Buna göre İbn Abbâs’ın iyi-kötü ayırt edilmeksizin tutulan yollar ifadesi, İbn Sîrîn’in fitnenin meydana gelmesi sözüyle açıklığa kavuşmuş olmaktadır. Her iki rivâyetin ortak noktası, isnad araştırmasının fitne diye anılan olayın zuhur etmesinden sonraya tesadüf ettiğidir.450 Ne var ki İslâm tarihinde birden fazla olaya fitne denmesi, İbn Sîrîn’in sözünü ettiği fitnenin tesbitinde farklı görüşlerin ortaya çıkmasına sebep olmuştur.451 Muhammed b. Sîrîn H. 110 senesinde vefat ettiğine ve fitneden sonra başlayan isnad tatbikine şahit olduğuna göre, İbn-i Sîrîn’in bahis konusu ettiği ‘ilk zamanlar’ sözünden, fitneden önceki dönemi anlamak güç değildir. Ancak İbn Sîrîn, sözünü ettiği fitneyi açıklamamış, onun hangi fitne olduğunu belirtmemiştir.452 Eğer İslâm tarihinde onun gördüğü yahut bilgi sahibi olduğu tek bir fitne çıkmış olsaydı, herhalde bir müşkil kalmaz ve kastettiği fitneyi anlamak güç olmazdı. Ebu Fellate, İbn Sîrîn’in bu sözünü şöyle değerlendirir: “İbn Sîrîn’in bu sözü, fitneyle beraber hadis uydurmanın başladığını göstermemektedir. Bilakis İmamların hadislerin kabulünde ihtiyatlı ve çok sıkı davrandıklarını, bidat sahibi kimselerden hadis almaktan geri durduklarını ortaya koymaktadır. Bunu, ya ilk nesle muhalif bir yol tuttuklarından dolayı onları cezalandırmak gayesiyle veya bidat ehli olmalarının onları zayıf kimselerden hadis almaya sevk edebileceği endişesini taşıdıklarından yahut kendi bidatlerini destekleyen rivâyetlerin yalan olmasından şüphe ettiklerinden dolayı yapmışlardır. Görüldüğü gibi, bu rivâyet hadis uydurmayı değil, onların son derece teyakkuz halinde bulunduklarını göstermektedir.”453 İbn Sîrîn’e nisbet edilen bu ifadeler, yine kendisinden ve bazı çağdaşlarından nakledilen bilgilerle birlikte değerlendirildiğinde, hadis rivayetinde isnadın ne zaman kullanılmaya başlandığı ve ne şekilde uygulandığı konusunda bize büyük oranda açıklık getirecek mahiyettedir. Ne var ki Goldziher gibi bazı oryantalistler, hadis rivâyetinde isnadın kullanımıyla ilgili değerlendirmeler yaparken bu ifadeye hiç atıf yapmamışlar, bazıları ise İbn Sîrîn’e atfedilen bu ifadelerin uydurma olduğunu ya da onların 450 Koçyiğit, s. 177; Aşıkkutlu, s. 47. Aşıkkutlu, s. 47. 452 Bağcı, http/www.musabagcı.tr.gg./hadis-tenkidi-nedir-. 453 Yıldırım, s. 38. 451 76 ifadesiyle, sonradan İbn Sîrîn’e atfedildiğini iddia etmişlerdir. Mesela oryantalist Joseph Schacht İbn Sîrîn’e ifade hakkında şöyle bir değerlendirme yapmıştır: “Tabiî İbn Sîrîn’e dayandırılan bir nakilde hadis rivâyetinde isnada olan talebin, iç savaşın (fitne) ortaya çıkmasıyla başladığı, zira bu dönemde insanlara araştırma yapmadan artık güvenilemeyeceği söylenmektedir. Ümeyye oğulları devrinin sonlarına doğru Emevi Halifesi Velid b. Yezid’in öldürülmesiyle başlayan iç harp (fitne) dönemi, Peygamber sünnetinin etkisini halen sürdürdüğü eski güzel zamanların sona erdiğini gösteren sıradan bir dönemdi. İbn Sîrîn’in vefat zamanı olarak bilinen tarih h.110 olduğundan dolayı biz, ona nisbet edilen bu rivâyetin ona ait olmayacağı sonucuna varmamız gerekir.”454 Diğer bir müsteşrik Robson ise, Schact’ın yukardaki iddiasını reddederken, İbn Sîrîn’in bahsettiği fitnenin, H.72 yıllarında Haccac’a (ö.95/714) karşı ayaklanan Abdullah b. Zübeyir fitnesinin tarihi ile İbn Sîrîn’in yaşı arasındaki nisbete uygun düştüğünü ifade etmiştir. Ayrıca Robson, ‘Horovitz’in isnad basit şekliyle H.75 yıllarında zuhur etmiştir.’455 görüşünü de desteklediğini belirtmiştir.456 Horovitz’in isnad hakkındaki bu görüşü, isnadın H.75’ten önce mevcut olmadığına inanan Caetani’nin görüşüne uygun düşmektedir.457 İbn Sîrîn’in sözünün uydurulmuş olduğu iddiasında bulunan Schacht’a katılmak mümkün değildir. Çünkü güvenilir kaynaklarda yer alan bu rivâyetin uydurma olduğunu söyleyen hiçbir münekkide rastlanmamıştır. Ayrıca yine İbn Sîrîn’den rivâyet edilen: “Fitne patlak verdiğinde, sahâbe sayısı on bin civarındaydı. Fakat içlerinden yüz tanesi bile, fitneye katılmadı.”458 sözü islam âlimlerinin görüşünü desteklemektedir. Robson’ın isnadın başlangıcını H.72 yılına kadar tehir ederken ileri sürdüğü İbn Zübeyir fitnesinin tarihi ile İbn Sîrîn’in o zamanki yaşı arasındaki münasebet buna kesin 454 Sıddîkî, Muhammed Zubayr, Hadis Edebiyatı Tarihi, (Çev. Yusuf Ziya Kavakçı), İrfan Yay. , İstanbul 1966, s.124; Aşıkkutlu, s. 47; Bağcı, Hadis Tenkidi Nedir, http/www.musabagcı.tr.gg./hadis-tenkidinedir- Erişim Tarihi: 06.10.2013; Motzki, Harald, Batıda Hadis Çalışmalarının Tarihi Seyri, (Ed. Bülent Uçar), Hadisevi, İstanbul 2006, s. 60-61. Ulu, “Önceleri İsnaddan Sormazlardı” Rivayetinin Senedi Üzerine Bir İnceleme, s. 24; Umerî, s. 71. 455 Aşıkkutlu, s.47; Dönmez, s. 6-7; Tekineş, Ayhan, Geleneğin Altın Zinciri (Bilgi Aktarım Yöntemi Olarak İsnad), Ensar Neşriyat, İstanbul 2006, s. 64. 456 Aşıkkutlu, s. 48. 457 Aşıkkutlu, s. 48; Tekineş, s. 63. 458 Aşıkkutlu, s. 48. 77 bir delil olamaz. Çünkü fitne kelimesi, yukarıda da belirtildiği gibi, İslâm tarihinde pek çok iç savaş ve karışıklıklar için kullanılmıştır. İsnadın başlangıcı konusunda ihtilafa yol açan bazı rivâyetler daha vardır: İmam Mâlik’in beyanına göre, hadiste isnadı ilk kullanan kişi, İbn Sîrîn’in çağdaşı olan İbn Şihab ez-Zühri’dir (ö.124/742).459 Fuat Sezgin de bu görüştedir.460 Batılı müsteşrik Juynboll de Zühri’nin isnadı düzenli olarak kullanan ilk kişi olduğu yorumunu daha doğru bulduğunu söylemektedir.461 İbrahim en-Nehai (ö.95/713) ve Hayseme b. Abdurrahman’dan (ö.180/796) gelen bir rivâyete göre ise Hz. Ali adına yalan uydurma faaliyetlerinin çoğaldığı meşhur yalancı Muhtar es-Sekafi (ö.67/686) zamanında isnad sorulmaya başlanmıştır462. Yahya b. Said el-Kattan (ö.198/813), ilk isnad araştırması yapanın Şa’bi olduğunu söylemektedir.463 İbnü’l Medîni (ö.233/847) de İbn Sîrîn’in hadisleri inceleyen ve senedleri hakkında araştırma yapanlardan biri olduğunu ve ondan önce bu işle ilgilenen kimse olmadığını söylemektedir.464 İlk İsnad tatbikinin Zühri, Şa’bi veya İbn Sîrîn ile başladığına dair rivâyetlerden hangisinin esas alınacağı, aslında teorik bir ihtilaftır. Çünkü genişleyen İslâm coğrafyasında, birbirinden uzak ülkelerde oluşan ilim merkezlerinden Medine ve civarında Zühri’nin bu husustaki üstünlük ve öncülüğü kabul edilirken, hadis va’zında önemli bir paya sahip olan Irak’ta Şa’bi veya İbn Sîrîn’in, ilk isnad tatbikçileri olduğu söylenebilir. İsnadın, ilk defa Zühri, Şa’bi veya İbn Sîrîn tarafından kullanılması, başlangıç zamanını belirlemede önemli değildir. Zira her üç hadisçinin de, aşağı yukarı aynı zaman periyodunda yaşadıkları dikkate alınırsa, bulundukları ilim merkezlerinde isnadın sistemli olarak kullanılmaya başlanmasında öncülük ettiklerini söylemek, isnadın başlangıcı ile ilgili yukardaki üç ayrı rivâyet ile de bağdaşan bir yorumdur. Nitekim İbn Sîrîn’in ifadesiyle isnadın fitne ile Ahmed b. Hanbel’in rivâyetine göre de yalancı Muhtar es-Sekafi ile başlaması465, yukarıda adı geçen tabiiler dönemine rastlamaktadır. Bu bilgiler ışığı altında denilebilir ki, hadislerin tevsikinde yeni bir 459 Aşıkkutlu, s. 48; Ulu, “Cerh ve Ta’dil Kriteri Olarak Ehl-i Sünnet ve Ehl-i Bidat”, s. 133; Ulu, Tâbiûnun Sünnet Anlayışı, s. 66; İsmail Lütfi Çakan, Hadis Edebiyatı Çeşitleri- Özellikleri- Faydalanma Usulleri, MÜİFV Yay., İstanbul 1997, s. 18; Koçyiğit, s. 179; Tekineş, s. 66. 460 Aşıkkutlu, s. 48. 461 Juynboll, s. 39. 462 Aşıkkutlu, s. 49; Ulu, “Cerh ve Ta’dil Kriteri Olarak Ehl-i Sünnet ve Ehl-i Bidat”, s. 133. 463 Aşıkkutlu, s. 49. 464 Aşıkkutlu, s. 49. 465 Aşıkkutlu, s. 49; Avcı, s. 161; Umerî, s. 72. 78 metod olarak isnad, her türlü yalan ve uydurmadan uzak olan berrak sünneti, Hz. Osman’ın şehadetinden sonra, çeşitli siyasi ve itikadi amaçlarla istismara maruz kalan bulanık sünnetten ayıran H. 40 yılından sonra uydurmacılığa karşı bir silah olarak kullanılmaya başlanmıştır. İsnad, olayların seyrine göre, zamanla tekâmül ederek, birinci hicrî asrın sonlarına doğru hadis ilmi içinde bir sistem olarak yerini almıştır.466 Ulu, bu konuyla ilgili şu bilgileri vermektedir: “İbn Sîrîn’in isnada dair bu ifadesine yer veren eserlerin büyük çoğunluğuna göre, bunu İbn Sîrîn’den el-Ahvel, ondan da İsmail b. Zekeriyya nakletmiştir. Bazı kaynaklarda ise Asım b. el-Ahvel’den Cerir’in naklettiği rivâyet yer almaktadır. Bu ifadeyi nakleden râvilerin hemen tamamını cerh-ta’dil âlimleri ta’dil etmişlerdir. Sadece ed-Darimi’nin kendisinden rivâyette bulunduğu Muhammed b. Humeyd hakkında birçok cerh-ta’dil âlimi olumsuz kanaat belirtmişlerdir.”467 İsnadın gerekliliğine ilişkin olarak ilk dönemlerden itibaren birçok tespit yapılmıştır. Bu tespitlerin biri de yine İbn Sîrîn’e aittir. Onun: “Bu ilim (isnad) dindir. Dininizi kimden aldığınıza çok dikkat edin.” buyururdu.468 Bu ifade aynı dönemde yaşayan diğer bazı âlimlerede nisbet edilmektedir.469 Darimi’de şöyle yer almaktadır: “Bu hadisi kimden aldığınıza (iyi) bakınız! Çünkü o dininizdir.470 “İbn Sîrîn ve diğer bazı âlimler ‘ilim’ kavramıyla, muhtemelen ‘hadisi’ kastediyorlardı. Çünkü onların yaşadıkları dönemde bu iki kavram biribirinin yerine kullanılmaktaydı. Nitekim İbn Cüreyc bu dönemin âlimlerinden olan hocası Ata b. Ebi Rabah’ın konuya ilişkin tutumunu şöyle belirtmektedir: “Ata b. Ebi Rabah bir şey aktardığı zaman, bu ilim mi rey mi diye sorardım. Eğer aktardığı şey eser (hadis) ise ilim, re’yse re’y derdi.”471 Ayrıca bazı kaynaklar İbn Sîrîn’e nisbet edilen isnadın önemine ilişkin bu ifadeyi “şüphesiz bu hadis dindir, dininizi kimden aldığınıza bakınız” şeklinde de 466 es-Subhi Salih, s. 215; Aşıkkutlu, s. 48; Dönmez, s. 6-7; Avcı, s. 161; Juynboll, s. 37. Ulu, “Cerh ve Ta’dil Kriteri Olarak Ehl-i Sünnet ve Ehl-i Bidat”, s. 135-136. 468 Müslim, Mukaddime: 5; Darimi, Mukaddime, 38; İbn Sa’d, VII, 194; Ahmed b. Hanbel, Mevsuatu Akval, s. 273; Çıkmaz vd., II, 223; ez-Zehebî, Siyer, IV, 458; Ulu, “Cerh ve Ta’dil Kriteri Olarak Ehl-i Sünnet ve Ehl-i Bidat”, s. 134; Koçyiğit, s. 168; Kandemir, s. 94; Ünal, s. 354; Hıdır, s. 515; Ulu, “Önceleri İsnaddan Sormazlardı…” Rivayetinin Senedi Üzerine Bir İnceleme, s. 20; Umerî, s. 76. 469 Darimi, Mukaddime, 38; Ulu, “Cerh ve Ta’dil Kriteri Olarak Ehl-i Sünnet ve Ehl-i Bidat”, s. 134; Ulu, “Önceleri İsnaddan Sormazlardı…” Rivayetinin Senedi Üzerine Bir İnceleme, s. 20; Umerî, s. 76. 470 Darimi, Mukaddime, 38. 471 Ulu, “Cerh ve Ta’dil Kriteri Olarak Ehl-i Sünnet ve Ehl-i Bidat”, s. 134; Ulu, “Önceleri İsnaddan Sormazlardı…” Rivayetinin Senedi Üzerine Bir İnceleme, s. 21. 467 79 nakletmektedirler.472 Diğer bir yerde de şöyle geçer: “Bizimle (Hadis rivâyet eden) şu kavim arasında dayanaklar, yani isnad vardır.”473 Anlaşılan o ki ona göre Rasûlullah’ın hadisi şerifleri hem ilim, hem dindi. İbn Sîrîn’in yukarıda söylediği söz, maktu hadise örnek olarak da kaynaklarda yer almıştır.474 2.3.4. İbn Sîrîn’in Dirâyetü’l-Hadis İlmindeki Yeri İbn Sîrîn hadis rivâyet etmekle kalmayıp hadis dirâyetinde de bulunmuştur. Bu konuda Ali ibn el-Medîni: ‘O, (yani İbn Sîrîn) hadise bakardı, teftiş ederdi, ondan daha iyi tevil edeni de bilmiyorum’ dedi.475 İbn Sîrîn’in Kütüb-i Tisa’da geçen hadis dirâyetlerini aşağıda sıraladık: 1- Hz. Enes’ten rivayet edilen ‘Onların gözlerini oymasının tek sebebi, onların da çobanın gözünü oymalarından dolayıdır476’ merfû hadisine İbn Sîrîn, şöyle hüküm çıkarır: ‘Rasûlullah’ın o kimselere bu cezayı uygulaması her konuda ceza ayetlerinin indirilmesinden önce gerçekleşmiştir.”477 2- Şurayh’tan rivayet edilen ‘Ona (yani kocaya) (hayızlı karısından), göbeğin üstündekiler (helâl olur).’478 merfû hadisine Muhammed b. Sîrîn şöyle yorum getirir: “Hayızlı karısıyla cinsî münâsebet yapan kimse, Allah'tan bağış diler.”479 3- Ümmü Atiyye’den rivayet edilen ‘Biz (Peygamber zamanında kandaki) sarılığı ve bulanıklığı (namaza mâni olması bakımından) engel olarak görmezdik480.’ hadisiyle ilgili Muhammed b. Sîrîn şöyle açıklamada bulunur: “Kadınlar yıkandıktan sonra gördükleri sarılık veya bulanıklıkta bir sakınca görmüyorlardı.”481 472 Ulu, “Cerh ve Ta’dil Kriteri Olarak Ehl-i Sünnet ve Ehl-i Bidat”, s. 134. Umerî, s. 76. 474 Avcı, s. 154. 475 İbn Receb el-Hanbelî, Ebû'I-Ferec Abdurrahman, Şerhu 'İlelit- Tirmizi, www.baljurashi.com, Erişim Tarihi: 06.10.2013. 476 Buhârî, Tıb, 5; Müslim, Kaseme, 2; Ebû Davud, Hudûd, 3; Nesâî, Tahrim, 8; Tirmizi, Taharet, 55; Ahmed b. Hanbel, XXI, 463. 477 Buhârî, Tıb, 5; Ebû Davud, Hudûd, 3; Tirmizi, Taharet, 55,72; Ahmed b. Hanbel, XXI, 463. 478 Darimi, Taharet, 107. 479 Darimi, Taharet, 111. 480 Ebû Davud, Taharet, 117; İbn Mace, Taharet, 10. 481 İbn Ebî Şeybe, I, 397. 473 80 4- Hz. Âişe’den rivayet edilen ‘Rasûlullah bizim çamaşırlarımız da veya çarşaflarımızda namaz kılmazdı.’482 merfû hadisine İbn Sîrîn: “Kadınların iç çamaşırı veya çarşaflarıyla namaz kılmayın” şeklinde hüküm çıkarmıştır. 5- Ebû Hureyre’den rivayet edilen ‘Rasûlullah, namazda ihtisârı yasakladı.’483 hadisinde yer alan ihtisâr kelimesini Muhammed b. Sîrîn şöyle açıklar: “İhtisâr, namazda elleri böğür üzerine koymaktır.”484 6- İbn Ömer’den rivayet edilen: ‘Rasûlullah’tan farzların dışında on rekat (kılınması gerektiğini) öğrendim. İki rekat öğlenin farzından önce, iki rekat öğlenin farzından sonra. İki rekat akşamın farzından sonra, iki rekat yatsıdan sonra, iki rekat da sabahtan önce.’485 Hadisini İbn Sîrîn şöyle hükümlendirir: “Nafile on rekattır: İki rekat öğleden önce, iki rekat öğleden sonra, iki rekat akşamdan sonra iki rekat yatsıdan sonra ve iki rekat da sabahtan öncedir.”486 7- Hz. Peygamber’in ‘Akşam namazı gündüzün vitir namazıdır. Gece namazında da vitir kılın. Gece namazı ikişer ikişerdir, vitir ise gecenin sonundaki bir rekattır.’487 hadisini İbn Sîrîn: “Onların ( Ashâb-ı Kirâm ve Tâbiûn’un), akşam namazının gündüz namazlarının vitri olduğu hususunda ihtilaf ettiklerini bilmem.”488 şeklinde izah eder. 8- Abdullah ibn el-Hâris’ten rivayet edilen ‘İbnu Abbâs yağmurlu bir cuma gününde müezzinine: ‘Eşhedu enne Muhammeden Rasûlullah dediğin zaman Hayye ale'ssalâti deme, onun yerine sallû fî buyûtikum (Namazınızı evlerinizde kılınız!) sözünü nida et.’ dedi. İnsanlar bundan hoşlanmamış gibi davrandılar. İbn Abbâs: ‘Bunu benden (çok) hayırlı olan zât yaptı. Çünkü cuma katî bir farzdır (yânî Hayye ale's-salâti = Haydin namaza! nidâsıyle çağırılınca hemen icabet edip gelmek farz olur) Ben ise sizleri, çamur içinde yürümeniz sebebiyle günâha sokmak istemedim.’ dedi.489 Merfû hadisine dayanarak Muhammed b. Sîrîn’in şiddetli yağmur yağdığı bir Cuma gününde namazını evde kıldığı ibn Avn tarafından nakledilir.490 482 Ebû Davud, Taharet, 132; Ebû Davud, Salat, 86; Nesai, Zinet, 116; Ahmed b. Hanbel, XXXXI, 227. Buhârî, Salat, 17; Tirmizi, Salat; 281. 484 İbn Ebî Şeybe, II, 528. 485 Ahmed b. Hanbel, X, 44. 486 İbn Ebî Şeybe, III, 221. 487 Ahmed b. Hanbel, VIII, 456. 488 İbn Ebî Şeybe, III, 368. 489 Buhârî, Namaz, 14; Davud, Namaz, 206-207. 490 İbn Ebî Şeybe, III, 128. 483 81 9-Ümmü Atiyye’den rivayet edilen ‘Rasûlullah yanımıza geldi. Biz de onun kızını yıkıyorduk. Bize: ‘Onu su ve sidr ile üç, beş veya gerek duyarsanız daha fazla yıkayınız. Son yıkayışınızda kâfûr veya ona benzer bir koku kullanınız. Bitirince de bana haber verin.’ buyurdu. Bitirince haber verdik. Rasûlullah bize hakve denilen elbisesini verdi ve: ‘Bunu ona giydirin’ buyurdu.’491 hadisinde yer alan hakve kelimesini Muhammed b. Sîrîn: “Ümmü Atiyye hakve ile izârını kasdediyor.’ şeklinde açıklamıştır.492 10-Ümmü Atiyye’nin: ‘Onun saçını taradık ve üç örgü yaptık.’493 sözünü İbn Sîrîn: “Ölünün saçının çözülüp bozulmasında beis yoktur.” şeklinde hükümlendirir.494 11-Rasûlullah’ın ‘Zaman yaklaşınca müslümanın rüyası hemen hemen yanlış çıkmayacaktır. Sizin en doğru rüya göreniniz, en doğru söyleyeninizdir. Hem müslümanın rüyası Peygamberliğin kırkbeş cüzünden bir cüzdür. Rüya üç kısımdır: Biri sâlih rüya olup Allah'tan müjdedir, diğeri şeytanın verdiği üzüntüdür. Üçüncüsü kişinin kendi kendine konuştuğu şeylerdendir. Biriniz hoşlanmadığı bir şey görürse hemen kalkıp namaz kılmalı, onu kimseye söylememelidir.’495 hadisini Muhammed b. Sîrîn şöyle izah eder: “Ben de bunu söylerim (yâni bu ümmet ve onların salihlerinin rüyaları doğru olur).”496 12- Rasûlullah’ın İbn Ömer’den rivayet edilen ‘Hayber’de, Ömer’in hissesine bir toprak parçası düşmüştü. Ömer: ‘Ey Allah’ın Rasûlü! Hayber’deki bana gelen maldan daha güzel hiçbir mala sahip olmamıştım. Şimdi bu mal hakkında bana ne emredersin?’ Rasûlullah buyurdular ki: ‘Dilersen aslını vakfet, mahsulünü sadaka olarak dağıt.’ Bunun üzerine Ömer onu şöyle vakfetmiştir: Aslı yani o arazi parçası satılmayacak, bağışlanmayacak ve miras olarak intikal etmeyecektir. Ömer bu arazinin gelirini fakirlere, yakınlara, köle ve esirleri hürriyetine kavuşturma yolunda, yolda kalmış kimselere ve misafirlere sadaka olarak verdi. O yere mütevelli olan kimsenin o vakfın gelirinden normal şartlarda yemesinde ve bir dostuna yedirmesinde bir günah 491 Buhârî, Cenaiz, 9; Müslim, Cenaiz, 12; Ebû Davud, Cenaiz, 28-29; Nesai, Cenaiz, 36; İbn Mace, Cenaiz, 8; Muvatta, Cenaiz: 2; Ahmed b. Hanbel, XXXIV, 397. 492 Buhârî, Cenaiz, 9. 493 Müslim, Cenaiz, 12; Ebû Davud, Cenaiz, 28-29; Nesai, Cenaiz, 32. 494 Buhârî, Cenaiz, 9. 495 Buhârî, Tabir, 3; Müslim, Rüya, 42; Darimi, Rüya, 6; İbn Mace, Rüya, 3; Tirmizi, Rüya, 35. 496 Buhârî, Tabir, 9. 82 yoktur.’ hadisini Muhammed b. Sîrîn, mal biriktirmemek şartı ile mütevelli olan yiyebilir, şeklinde yorumlamıştır.497 13-Rasûlullah’ın ‘Namaza kamet getirildiği vakit ona hiçbiriniz koşmasın! Lâkin sükûnet ve vakârı muhafaza ederek yürüsün. Erişebildiğini (imamla) kılsın, yetişemediğini de kaza etsin!’ hadisine dayanarak namazı kaçırdık denilmesini caiz gören cumhûr-u ulemanın görüşüne karşı Muhammed b. Sîrîn, böyle demenin mekruh olduğunu söyleyerek namaza yetişemedik denmesinin daha uygun olduğunu ifade etmiştir.498 14- Rasûlullah’ın Ebû Hureyre’den ‘Biriniz, gecenin bir kısmında (namaza) kalktığı zaman (önce kısa) iki rekât namaz kılsın.’499 merfû hadisini Muhammed b. Sîrîn, şöyle hükümlendirir: “(Bu namazın rekatlarının) her ikisinde de (kıraat) kısadır.”500 15- Hz. Ali’den rivâyet edilen ‘Rasûlullah, vitiri üç rekât olarak kılar, bu rekâtlarda dokuz kısa sûre okur, her rekâtta üç sûre okurdu ki son okuduğu sûre “İhlas” sûresi olurdu.’ hadisindeki rekat sayısına Muhammed b. Sîrîn, şöyle açıklık getirir: “Sahâbe ve tabiînin ileri gelenleri beş, üç ve tek rekat olarak kılarlar, hepsini de doğru görürlerdi.”501 16- Ubâde b. Kurz'dan rivâyet edilen ‘Doğrusu siz, nazarınızda kıldan daha ince (önemsiz) olan bazı işler yapmaktasınız. Hâlbuki biz onları Rasûlullah'ın zamanında (insanı) helak edici şeylerden sayardık!’ sözünü İbn Sîrîn, şöyle değerlendirmiştir: “Doğru söylemiş! Ben elbisenin eteğini (yere kadar uzatıp sürüyerek) çekmenin bu (helak edici şeylerden) olduğunu zannediyorum.”502 17- Selman bin Amir’in Hz. Peygamber’den rivayet ettiği ‘Çocuk için akika kurbanı vardır. Kanı akıtın ve ondan ezayı giderin. (Ezayi giderme, cahiliye devrinde çocuğun başını kurbanın kanına sokup çıkarırlarmış. Tahavi bunu Şerhu Meanil Asarı’nda belirtmektedir.)’ hadisinde geçen ezayı giderin cümlesindeki hükmü ile ilgili Muhammed ibn Sîrîn şöyle der: “Çocuktan ezayı gidermek nedir? diye sorduğum hiçbir 497 Buhârî, Şurut, 19; Müslim, Vasiyyet, 15; Tirmizi, Ahkâm, 36. Müslim, Mesâcid, 28; Ahmed b. Hanbel, XV, 315. 499 Ebû Davud, Salat, 22. 500 Ebû Davud, Salat, 22. 501 Tirmizi, Salat, 338. 502 Darimi, Rikak, 54. 498 83 kimseden tatmin edici bir cevap alamadım. Eğer ezayı giderme çocuğun saçını (bir tutam kesmek) değilse bu ezayı giderme başka nedir bilemiyorum.”503 Muhammed ibn Sîrîn, en çok temizlik, namaz, cenaze ve rüya bölümlerine dair hadis dirayetlerinde bulunmuştur. Hadis rivayet ettiği sahabeler arasında Ebû Hureyre başta olmak üzere Hz. Aişe, Hz. Enes, Hz. Ali, Abdullah İbn Abbas, Ümmü Atiyye ve İbn Ömer öne çıkan isimler olmuştur. 2.4. İBN SÎRÎN’İN RE’YE KARŞI TUTUMU Sözlükte “şahsi görüş, düşünce ve kanaat” manasına gelen re’y kelimesi, müctehidin, hakkında açık bir nas bulunmayan fıkhî bir konuda, belli metotlar uygulayarak ulaştığı şahsî görüş anlamında kullanılır.504 Re’y kelimesi Arap dilinde olumlu bir anlam taşır. Hevâ kelimesinin zıttı olarak kişinin doğruya ulaşma amacıyla düşünerek ve iyi niyetle elde ettiği görüşü ifade eder. Hz. Peygamber döneminden itibaren dinî hükümleri anlama, yorumlama ve benzeri olaylarla kıyaslama konusunda sahabenin ve onlardan sonra tâbiînin de re’ye sıkça başvurduğu bilinir. Ancak ümmetin büyük kesimince benimsenmemiş inanç ve yaşayışa aykırı görüş ve düşüncelerin ortaya çıkmasına paralel olarak re’yin iyi (memdûh) ve kötü (mezmûm) şeklinde ikiye ayrıldığı hatta ehl-i re’y tabirinin zaman zaman kınama ve tenkit anlamı taşıdığı da görülür.”505 Bazı sahâbiler Hz. Peygamber’den sonra karşılaştıkları problemleri şartlara göre değerlendirerek çözerken, bazıları ya hiç cevap vermemeyi tercih etmiş ya da Hz. Peygamber’den gördükleri çözümü, problemi çözecek mahiyette olmasa da aynen tekrarlamakla yetinmişlerdir. Tabiin dönemine gelindiğinde bu durum çok fazla değişmemiştir. Nitekim bazı tabiiler, problemlere çözüm üretme gayreti içerisinde re’ye başvururken ya da çözümü bulunmayan bir meseleyi çözümü bulunana kıyas ederek problemi hallederken, bazıları bu yöntemlerle çözüm bulunmasına şiddetle karşı çıkmıştır. Pratik alandaki bu ayrışma teorik alana da yansımış, kısaca re’y ve hadis 503 Hanbel, XXIX, 416, 417. M. Esad Kılıçer, “Ehl-i Re’y”, DİA, TDV Yay., İstanbul 1994, X, 520. 505 Kılıçer, “Ehl-i Re’y”, X, 521; Nihat Yatkın, Hâdislerin Mana İle Rivayeti ve Neticeleri, (Yüksek Lisans Tezi), AÜSBE, Erzurum 1992, s.30. 504 84 tartışmaları diye şöhret bulan tartışmaların temelleri tabiun döneminde atılmıştır.506 Öte yandan bu dönemde re’y, sadece hakkında hüküm bulunmayan bir konuda çözüm olarak kullanılmamaktaydı. Konuyla ilgili hadislerin veya uygulamaların değerlendirilmesinde ve farklı olanlardan birinin tercih edilmesinde öncü rolü re’y oynamıştır. Şu halde re’y tâbiûnun sünnet anlayışlarında önemli bir unsur olarak ortaya çıkmaktadır. Tabiun âlimlerinin sünnet anlayışlarında etkili bir diğer kavram, kıyastır. Kirmânî gibi bazı âlimler, her iki kavramı müteradif görürken, bazı âlimler re’yi kıyastan daha kapsamlı görmüşlerdir.507 Tabiun âlimlerinden İbn Sîrîn, re’y kullanımına karşı çıktığı söylenilen, neredeyse hiç re’y kullanmadığı belirtilen şahıslardan biridir.508 İbn Sîrîn’in kendi görüşüyle hüküm vermediği, sadece duymuş olduğu şeyi söylediği ifade edilmiştir.509 İbn Sîrîn Kuran’a fazla dayanır kıyasa fazla yaklaşmazdı. Sadece ayet ve hâdislerde bir kayıt bulamadığında kıyasa başvururdu. Kuran’a vakıftı. Kuran’da olmayan bir şeyin fetvasını vermezdi. O, kanaat etti ki gerçek ilim Kuran’daki ilimdi. Kuran’a sarılmak ilimde doğru yolda olunduğunun deliliydi.510 Sünnet-i nebevî, İslam şeriatinde ikinci kaynaktır. Kur’an ve sünnet İbn Sirin’in dayandığı en sağlam kaynaklardır. Zaten kendisi bu ikisiyle meşgul olduğundan meşhur olmuştur.511 İbn Sîrîn’in şu sözleri hadislere ne kadar önem verdiğinin bir ifadesidir: “Bu hadisler dindir, dininizi kimden aldığınıza iyi bakın.”512 Bu ifadeleri sebebiyle onun hadisleri vahye dayandırdığı iddia edilmiştir. Esere bağlı kaldıkça insanların doğru yolda kalacaklarını savunan İbn Sîrîn,513 naklettiği rivâyetlerle ilgili olarak bir görüş belirtilmesine dahi karşı çıkmaktadır.514 506 Ulu, Tâbiûnun Sünnet Anlayışı, s. 146 Ulu, Tâbiûnun Sünnet Anlayışı, s. 147. 508 Ulu, Tâbiûnun Sünnet Anlayışı, s. 166. 509 Darimi, Mukaddime, 19. 510 ez-Zehebî, Tezkiretu’l Huffaz, I, 84. 511 İbn Sa’d, VII, 195. 512 Kadir Gürler, Ehl-i Hadisin Düşünce Yapısı –İlk Dönem Ehl-i Hadis Örneği-, Emin Yay., Bursa 2007, s. 173. 513 Ulu, Tâbiûnun Sünnet Anlayışı, s. 167. 514 Ulu, Tâbiûnun Sünnet Anlayışı, s. 167. 507 85 İbn Sîrîn bir adama bir hâdis rivâyet etti. Adam: “filan da şöyle dedi” deyince İbn Sîrîn “Ben sana Hz. Peygamber’den rivâyette bulunuyorum, sen “filân filân şöyle şöyle dedi” diyorsun! Seninle ebediyen konuşmayacağım” diye çıkıştı.515 Muhammed b. Sîrîn neredeyse hiç re’y kullanmazdı.516 Nitekim el-Eş’as’ın: “İbn Sîrîn işittiği dışında re’yi ile hiçbir şey söylemezdi” dediği nakledilir.517 İbn Sîrin, genişlik halinde (sıkıntının olmadığı normal zamanlarda) ve hakkında ihtilaf bulunan hiç bir şeyle fetva vermediği belirtilmiştir.518 İbn Sîrin’in re’y kullanmadığının bir örneğini de Mehdi b. Meymun şöyle aktarır: “Bir adam bir konu üzerine Muhammed b. Sîrîn’le tartıştı. Muhammed ona dedi ki: ‘Neyi istediğini biliyorum, ben tartışmayı senden daha iyi bilirim ama seni memnun etmek için kendi görüşümü söylersem âlim olduğumu sanacaksın. Bu yüzden seninle tartışmayacağım.’519 İbn Avn da şöyle bir anısını anlatır: “Adamın biri ibn Sîrîn’den bir şey sordu. O da:‘Ben o konuda bir bahis bilmiyorum’ dedi. Adam tekrar: ‘Sen bir beis yoktur demiyor musun?’ diye sordu. İbn Sîrîn de: ‘Ben bir beis yok demiyorum. Bu konuda bir beis bilmiyorum diyorum’ dedi.520 İbn Sîrîn, nas’da fetvasını bulamadığı bir konuda, daha çok ihtiyaç anında kıyasa başvururdu. Dâvûd b. Ebî Hind, İbn Sîrîn’in, şöyle dediğini nakleder521: “Kıyas uğursuzluktur, ilk kıyas yapan İblis’tir. Güneş ve Ay’a ibadet edilmişse mukayeselerle edilmiştir.”522 el-Cassâs, İbn Sîrîn’in bu sözüne dayanarak kendisinin sahih temellere dayanmayan fâsid sözleri kastettiğini ve sahih kıyasları meşru gördüğünü söyler.523 Re’ye karşı olanlara dikkat edildiğinde, onların çoğunluğunu hâdis rivâyetine yoğunlaşan veya tüm problemlerin çözümünü rivâyetlerde arayanların oluşturduğu görülecektir. Onlar zaman ya da şartlar değiştiğinde yeni çözümlerin bulunması 515 Darimi, Mukaddime: 40; Süyuti, Celaleddin Ebü'l-Fazl Abdurrahman bin Kemaleddin Ebi Bekr bin Muhammed el-Huzayri, Sünnetin İslâmdaki Yeri, (Çev. Enbiya Yıldırım), İstanbul 2010, s. 92; Özen, 203; Ulu, Tâbiûnun Sünnet Anlayışı, s. 167. 516 Gürler, s. 77. 517 Özen, s. 202 518 Darimi, Mukaddime, 19. 519 İbn Sa’d, VII, 195. 520 İbn Sa’d, VII, 196; İbnü'I-Cevzi, II, 243; Ebû Nuaym, II, 298. 521 Darimi, Mukaddime, 22; Özen, s. 203. 522 Darimi, Mukaddime, 22; Ulu, Tâbiûnun Sünnet Anlayışı, s. 166; Özen, s. 203 523 Ulu, Tâbiûnun Sünnet Anlayışı, s. 174; Gürler, s. 215-216. 86 gerektiği düşüncesinde olmamışlardır.524 Re’ye karşı çıkan İbn Sîrîn’e bir şey sorulduğu zaman: “Bende bu konuda itham ettiğim re’yden başka bir bilgi yoktur” derdi. “Öyleyse kendi re’yini söyle” denilince “Re’yimin sabit kalacağını bilsem söylerdim.”525 şeklinde fikrini söylerdi. İbn Sîrîn, re’yinin dinin bir hükmü olarak yorumlanması ihtimalinden dolayı Allah’tan hayâ ettiğini söylemiş ve re’yi ile hüküm vermemiştir.526 Serahsî, Kâtade, Mesrûk ve İbn Sîrîn’in kıyası kabul etmediklerini gösteren rivâyetlerin onlara iftira olduğunu söyler. Serahsî’ye göre Allah Rasûlü ve ashâbının re’y kullandıklarına dair rivâyetler sabit olduktan sonra bu zatların, Hz. Peygamber ve ashâbına muhalefet kastı güttükleri isnadında bulunmak yakışık almaz.”527 Bununla ilgili şöyle bir örneğe de rastlanılmıştır: İmrân bin Husayn: “Bir adam altı kölesini azat etti. Rasûlullah’ın yanında iken ikisini dövünce Peygamberimiz onları azat etti. İbn Sîrîn dediki: ‘Eğer bu Rasûlullah’tan bana ulaşmasaydı ben re’yimle de bunu çıkarırdım.”528 İbn Abdilber özellikle Hasan el-Basrî, İbn Sîrîn, Mesrûk ve Şa’bî gibi tâbiûnun ileri gelenlerinden aktarılan kıyas karşıtı sözleri naklettikten sonra fakihlerin rivâyetler hakkındaki değerlendirmelerini kaydeder: “Kıyas karşıtı rivâyetler bir kaynağa dayanmayan kıyas ve Allah’ın dininde zanla söylenilen söz hakkındadır. Yoksa kaynaklara dayalı yapılan ve bir şeye benzerinin hükmünü verme demek olan kıyas konusunda seleften hiçbiri ayrı düşünmemektedir. Kıyası kötülediği rivâyet edilen herkesin açıkça sahih kıyasa başvurdukları görülmüştür. Bunu reddeden ya cahildir yahut ahkâm konusunda selefe muhalif olduğu için bilmezlikten gelmektedir.”529 Sonuç olarak diyebiliriz ki, İbn Sirin bir mesele karşısında âlimlerin, kitap, sünnet ve sahabe sözü olduğunda kendi görüşünü söylemezdi.530 524 Ulu, Tâbiûnun Sünnet Anlayışı, s. 169. Ebû Nuaym, II, 303; Ferit, I, 164; Aykut vd., V, 97; Özen, s. 203 526 Ulu, Tâbiûnun Sünnet Anlayışı, s. 170. 527 Ulu, Tâbiûnun Sünnet Anlayışı, s. 174; Özen, s. 208 528 Ahmed b. Hanbel, XXXIII, 1993. 529 Özen, s. 209 530 İbn Ebî Şeybe, III, 74. 525 87 SONUÇ H. 33 senesinde Basra’da dünyaya gelen Muhammed b. Sîrîn, sahâbe bir anne ve babanın evladı olarak ilim elde etmeye küçük yaşında başlamıştır. Bu güzide ailede temeli atılan ilmini, babasının kendisini ilim meclislerine göndermesiyle ziyadeleştirmiş ve erken yaşta şöhret bulan âlimlerden olmuştur. İbn Sîrîn, çok erken dönemlerde muhaddisler arasındaki otoritesini kazanarak, tabiûn döneminin en önemli muhaddisleri arasındaki yerini almıştır. İbn Sîrîn kendisinden sonraki ilmî gelişmelere önemli katkısı olan âlimlerdendir. İsnadın başlangıcıyla ilgili değerlendirmeleri ve onun bu çığır açan kişi sayılması bunun en büyük isbatı olmuştur. Kendisinden sonraki hadis çalışmalarına kaynaklık eden önemli hadis âlimlerinden biri olarak ilim halkalarındaki yerini almıştır. Hadislerin ezberlenmesine çok önem vermekle beraber, dönemin koşulları gereği hadislerin yazılmasına sıcak bakmamıştır. Ayrıca senedsiz olan hadislere ihtiyatla yaklaşmış ve hadis râvîlerinin dinin temsilcisi görevini ifa ettiklerini önemle vurgulayarak onların bu liyakate sahip kişiler olmasına dikkatleri çekmiştir. Yine hadislerin rivayetinde lafzen rivayeti ısrarla vurgulamakla kalmamış bunu hayatına şiar edinen bir kişi olmuş ve manen rivayeti de sakıncalı bulmuştur. Muhammed b. Sîrîn’in hem sahâbe neslinden hem tâbîun neslinden bir çok hocası vardır. Âlim kişiliğinin yanında âbid ve zahid kişiliğiyle de dikkat çeken, hayatını sünnet-i Rasûlullah olarak idame ettiren ve timsal-i Nebî olan bir şahsiyettir. İbn Sîrîn, döneminin ilmî tartışmalarına karşı tarafsız kalmış, özellikle kader konusunda, değil münakaşalara girmek bu konuyu duymaktan bile kaçınmış ve mevzu bahis edilmesine izin dahi vermemiştir. İbn Sîrîn ilim tahsili için nadirende olsa farklı bölgelere ilmî yolculuklar yapmış ve gittiği bölgenin en önemli âlimlerini dinlemiş onlara dair eleştirilerde bulunmuştur. Cerh ve ta’dil ilminde de dönemin önemli otoritelerinden olan İbn Sîrîn, gerekli gördüğü yerde ravi değerlendirmesinde bulunan âlimlerdendir. Öyleki hocalarını dahi bu değerlendirmeye tabi tutmaktan çekinmemiştir. Muhammed b. Sîrîn rüya tabirciliğiyle de tanınmaktadır. Rüya yorumlarını da hadislere dayandırarak yapmıştır. 88 Kütüb-i Tis’a’da hadisleri yer almış ve Ebu Hureyre’den üç merfu hadis nakletmiştir. Hemen hemen hadis kitaplarında bütün bab başlıkları altında rivayetleri yer almıştır. Çünkü kendisi bu sahada hiç tereddütsüz sika olarak kabul edilmiş bir râvî ve bir âlimdir. Sonuç olarak ifade etmek gerekirse, döneminin önemli hadis, tefsir ve fıkıh otoritelerinden biri olarak kabul edilen Muhammed b. Sîrîn, ilim anlayışını yansıtması ve sonraki ilmî mirasa etkileri açısından önem arzeden muhaddis âlimlerden biri olarak islâm dünyasındaki yerini almıştır. 89 KAYNAKÇA Adıvar, Adnan vd., İslam Ansiklopedisi, Milli Eğitim Basım Evi, İstanbul 1977. Ahmed b. Hanbel, Ebu Abdillah Ahmed İbn Muhammed İbn Hanbel İbn Hilal eşŞeybani, Müsnedü Ahmed b. Hanbel, Müessesetür-Risale, Beyrut-Lübnan 1413/1993. ………………….., Mevsuatu Akval, byy., tsz. Ali, Ulvi Hüseyin, Muhammed, Kitabüt Tezkirah, byy., tsz. Aşıkkutlu, Emin, Hadiste Rical Tenkidi, İFAV yay., İstanbul 1997. Atan, Abdullah Hikmet, Mâna ile Hadis Rivâyeti, MÜSBE, İstanbul 1999. Avcı, Seyit, “Tabiin Neslinin Hadis İlmindeki Yeri”, SÜİFD, Sayı: 20, Güz 2005. Aykut, Said, vd. , Sahabe’den Günümüze Allah Dostları, Şule Yayınevi, İstanbul 1995. Bağcı, H. Musa, Hadis Rivayetinde Sahabenin Kavrama ve Nakletme Sorunu, Avrasya Yay., Ankara 2004. ……………………….., Hadis Tenkidi Nedir, www.musabagcı.hadis-tenkidi-nedir-, Erişim Tarihi: 08.02.2012. Bağdadi, İsmail Paşa, Esmaü’l Müellifin ve Asarul Musannifin, Beyrut-Lübnan 1955. Bâkır, Abdülhâlik, “Basra”, DİA, TDV Yay., İstanbul 1992. Başaran Selman ve Sönmez M. Ali, Hadis Tarihi ve Usulü, Esra Fakültesi Kitabevi, Bursa 1993. el-Başa, Refet, Abdurrahman, terc. : Taceddin Uzun, Sahabe Hayatından Tablolar, Uysal Kitabevi, Konya 1990. el-Belâzûrî, Ahmed b. Yahya b. Câbir, Futûhu’l-Buldân, (Çev. Mustafa Fayda), Kültür ve Turizm Bakanlığı Yay., Ankara 1987. el-Beyhaki, Ahmed b. Hüseyin, Mucemu el-Cerh ve Ta’dil Liricalis-Sünenü’l Kübra, telif: Necmi Abdurrahman, Halef, Dar’ur-Raye Yay., tsz. Bilge, Mustafa L. , “Basra Körfezi”, DİA, TDV Yay., İstanbul 1999. 90 Bolelli, Nusret, Kadınların Hadis İlmindeki Yeri (H. II.-V.asır), İFAV Yay., İstanbul 1998. Buhârî, Ebu Abdullah Muhammed b. İsmail, Sahihu Buhârî, Daru İbn Hazm, Kahire 1429/2008. …….et-Tarihu’l-Kebir, Darü’l-Kütübi’l İlmiyye, Beyrut-Lübnan 1987. Canan, İbrahim, “Enes b. Mâlik”, DİA, TDV Yay., İstanbul 1995. Çakan, İsmail Lütfi, Hadis Edebiyatı Çeşitleri- Özellikleri- Faydalanma Usulleri, İFAV Yay., İstanbul 1997. ……… Hadis Usûlü, MÜİFV Yay., İstanbul 2008. Çıkmaz, Zeki vd., İslam Alimleri Ansiklopedisi, Türkiye Gazetesi Yay., İstanbul 1993. Darimi, Abdullah b. Abdurrahman b. Fadl b. Behram, Sünen-i Darimi, Darü’l Ma’rife Kitabevi, Beyrut-Lübnan 1421/2000. Davudoğlu, Ahmed, Sahih-i Müslim Tercüme ve Şerhi, Sönmez Neşriyat, İstanbul 1977. Dönmez, Mustafa, Oryantalist James Robson’un Sünet ve Hadis konusundaki Görüşlerinin Tenkidi, (Seminer), UÜSBE, Bursa 1999. Ebû Davûd, Süleyman b. El-Eş’as es-Sicistan, Sünen-i Ebi Davûd, Mektebetü’l-Mearife Yay., Riyad 1421/2000. ed-Dârimi, Abdullah b. Abdurrahman b. Fadl b. Behram, Sünen-i Darimi, Darü’l Ma’rifeh, Beyrut-Lübnan 1421/2000. ed-Dümeyni, Misfir b. Gurmullah, Hadis’te Metin Tenkidi Metodları, (Çev. İlyas Çelebi, Adil Bebek, Ahmet Yücel), Kitabevi Yay., İstanbul 1997. Eker, Aytaç vd. , Yeni Rehber Ansiklopedisi, Hakikat Kitabevi, İstanbul 1993-1994. Erkaya, Musa, “Hicri III. Asır İtibariyle Basra’da Hadis Faaliyetlerine Genel Bir Bakış”, FÜİFD, Elazığ 2008. Ferit, Ahmed, Min Alemis-Selef, Daru’l-İman, İskenderiye, tsz. Gürler, Kadir, Ehl-i Hadisin Düşünce Yapısı –İlk Dönem Ehl-i Hadis Örneği-, Emin Yay., Bursa 2007. 91 Hasan, H. İbrahim, Siyasi-Dini-Kültürel-Sosyal İslam Tarihi, (Terc. İsmail Yiğit, Sadrettin Gümüş, Kayıhan Yay., İstanbul 2008. Hatib el-Bağdadi, Ahmed bin Ali bin Sabit bin Ahmed bin Mehdi, Tarihu MedinetisSelam, Daru’l-ğarbi’l-islami, Beyrut, tsz. …………………, el-Kifaye fi İlmi’r-Rivaye, Medine, tsz. …………………., Tarihu Bağdad, Daru’l-Ğarbi’l-islami, Beyrut, tsz. Hatipoğlu, Haydar, Sünen-i İbni Mâce Tercemesi ve Şerhi, Kahraman Yay., İstanbul 1983. Hayran, Ali, “Hafsa binti Sîrîn”, Yeni Ümit Dînî İlimler ve Kültür Dergisi, TemmuzAğustos-Eylül 1994, Erişim Tarihi: 08.02.2012, http://www.yeniumit.com.tr. Hıdır, Özcan, Yahudi Kültürü ve Hadisler, insan Yay., İstanbul 2010. Işık, Hüseyin Hilmi, Tam İlmihal Seadet-i Ebediyye, Işık kitabevi, İstanbul 1967. İbn Ebî Şeybe, Ebû Bekr Abdullah b. Muhammed b. Ebî Şeybe, el-Musannef, (Terc. Yaşar Güngör), Ocak Yay., İstanbul 2009. İbn Hacer, Ahmed b. Ali el-Askalani, Tehzibu’t Tehzib, Matbaatü Meclisi’d Daireti’lMearif’in Nizamiyye, er-risale Yay., byy, tsz. İbn Kayyim el-Cevziyye, Muhammed b. Ebi Bekr b. Eyyûb b. Sa’d ez-Zür’i ed Dımeşki-Ebu Abdillah, İlâmü'l-Muvakkıin, Mısır 1955. İbn Kesir, İsmail b. Ömer, Büyük İslam Tarihi, (Çev. Mehmet Keskin), İstanbul 2000. …………. , el-Bidaye ven-Nihaye fi’t-Tarih, Mısır 1351/1932. İbn Receb el-Hanbelî, Ebû'I-Ferec Abdurrahman, Şerhu 'İlelit- Tirmizi, Mültega Ehli Hadis, www.baljurashi.com., Erişim Tarihi: 06.10.2013. İbn Sa’d, Muhammed, et-Tabakatü’l-Kübra, Daru’l-kütübi’l İlmiyye, Beyrut 1377/ 1958. İbn Salâh, Osman bin Abdürrahmân, Mukaddime, Daru’l Fikr, byy., 1408. İbn Mace, Ebu Abdillah Muhammed b. Yezid el-Kazvini, Sünen-i Mace, Darü’l İhyai’l Kütübi’l Arabiyye, 1953/1373. 92 İbnü’l-İmad, Ebü'l-Felâh Abdülhay b. Ahmed b. Muhammed es-Sâlihî el-Hanbelî, Şezerâtü'z-Zeheb fî Ahbâr-i men Zeheb, Daru’l Fikr, byy., tsz. İbnü'l-Cevzi, Abdurrahman bin Ebi’l Hasan, Sıfatü’s-Safve, Daru’s-Seva, Halep 1504. Juynboll, Gautier Herald A., Hadis Tarihinin Yeniden İnşası İlk Dönemde Hadislerin Ortaya Çıkış Zamanı, Yeri ve Sorumlularına İlişkin İncelemeler, (Çev. Salih Özer), Ankara Okulu Yay., Ankara 2002. Kanbaş, Mahmut Sami, İlk Üç Asırda Muhaddislerin Meslekleri ve Geçim Kaynakları, (Yüksek Lisans Tezi), MÜSBE, İstanbul 2007. Kandemir, M. Yaşar, Mevzu Hadisler (Menşe’i, Tanıma Yolları, Tenkidi), İFAV Yay., İstanbul 2002. Karahan, Abdullah, Hadis Ravilerinin Güvenirliği (Tesbiti, İmkanı, Hadisin Sıhhatine Etkisi), Sır Yay., İstanbul Mayıs 2005. Kehhâle, Ömer Rıza, A’lâmu’n-Nisâ fî Âlemi’l-Arab ve’l-İslâm, Risale Yay., Beyrut 1977. el-Keldari, Hüseyin b. Kasım Taci, Eddürr’u-negı min Kelami İmami’l-beyhaki ( firRicali), Darul Fetih, tsz. Kılıçer, M. Esad, “Ehl-i Re’y”, DİA, TDV Yay., İstanbul 1994. Koçyiğit, Talat, Hadis Tarihi, TDV Yay., Ankara 2009. Konevî, Sadreddin, en-Nefehatü’l-İlahiyye, (Thk. Muhammed Hacevi), Mevla Yay., Tahran 1375/1996. Malik, Malik b. Enes b. Malik b. Ebi Amir el-Asbahi, el-Muvatta, Darü’l İhyai’l Arabiyye, byy., tsz. el-Menufi, Seyyid Mahmud ebu’l-Feyz el-Menufi el-Hüseyni, Cemheratü’l-Evliya, Halebi Yay., Kahire, tsz. Mizzî, Yusuf b. Abdurrahman, Tehzîbul Kemâli fi Esmair-Rical, Faruk el-Hadi Şeyye Yay., tsz. 93 Motzki, Harald, Batıda Hadis Çalışmalarının Tarihi Seyri, (ed: Bülent Uçar) Hadisevi, İstanbul 2006. Müslim, Müslim b. Haccac b. Müslim el-Kuşeyri en-Nisaburi, Sünen-i Müslim, Daru’l İhyau’l Kütübi’l Arabiyye, byy., tsz. en-Nesai, Ebu Abdirrahman Ahmed b. Şuayb, Sünenü’n-Nesai, Daru Kütübü’l İlmiyye, Beyrut-Lübnan 1411/1991. en-Nevevi, Muhyiddin Ebu Zekeriyya Yahya b. Şeref, Tehzibul-Esma-i ve’l-Lugat, Müniriyye Yay., Mısır, tsz. Ebû Nuaym, Ahmed b. Abdillah el-İsfehani, Hilyetü’l-Evliyâ ve Tabakâtü'l-Asfiyâ, Daru’l-Kitabi’l-İlmiyye, Beyrut 1967. Özen, Şükrü, İslâm Hukuk Düşüncesinin Aklileşme Süreci (Başlangıçtan Hicrî IV. Asrın Ortalarına Kadar), (Doktora Tezi), MÜSBE, İstanbul 1995. Polat, Salahattin, Hadis Araştırmaları, İnsan Yay., İstanbul 1997. Safedi, Selahattin Halil bin Aybek es-Safedi, el-Vafi bi’l Vefayat, Beyrut, tsz. Sandıkçı, S. Kemal, İlk Üç Asırda İslâm Coğrafyasında Hadîs, DİB. Yay., Ankara 1991. es-Sehli, Ahmed b. Musa b.Hasir, Fıkhu’l-İmam Muhammed b.Sirin fi’l Mu’amelat, Camiatü Ümmi’l-Kura Külliyyetü’Şeriati’l-İslamiyye, Mekke 1415/1995. Sıddîkî, Muhammed Zubayr, Hadis Ededbiyat Tarihi, (Çev. Yusuf Ziya Kavakçı), İrfan Yay., İstanbul 1966. Subhi, es-Salih, Hadis İlimleri ve Hadis Istılahları, (Çev. M.Yaşar Kandemir), MÜİFV Yay., İstanbul 2007. Süyuti, Celaleddin Ebü'l-Fazl Abdurrahman bin Kemaleddin Ebi Bekr bin Muhammed el-Huzayri, Sünnetin İslamdaki Yeri, (Çev. Enbiya Yıldırım), İstanbul 2010. Şarani, Abdülvehhâb bin Ahmed bin Ali el-Hanefî, Tabakatü’l Kübra, byy., tsz. …………….,Tabakatü’l-Kübra, (Çev. Abdülkadir Akçiçek), byy., tsz. Şentürk, Lütfi, “İbn-i Sirin”, DİB Dergisi, 8(90-91), Ankara Kasım-Aralık/1969. 94 Taberi, Ebû Cafer Muhammed ibn Cerîr, Câmi'ul Beyân fi Tefsir'il Kur'ân, www.haznevi.net., Erişim Tarihi: 05.10.2013. Tehanevi, Zafer Ahmed, Usul-i Hadis, (Çev. Canan İbrahim), thk: Abdülfettah Ebu Gudde, Silm Matbaası, İzmir 1982. Tekineş, Ayhan, Geleneğin Altın Zinciri (Bilgi Aktarım Yöntemi Olarak İsnad), Ensar Neşriyat, İstanbul 2006. Tirmizî, Ebu İsa Muhammad b. İsa İbn-i’d-Dahhak, Sünenü’t-Tirmizi, Neşriyat: elMektebetü’l İslamiyye, byy., tsz. Ulu, Arif, Tâbiûnun Sünnet Anlayışı, AÜSBE, Ankara 2006. ………… “Cerh ve Ta’dil Kriteri Olarak Ehl-i Sünnet ve Ehl-i Bi’dat”, Dini Araştırmalar Dergisi, 8(24), Ankara 2006. ………., “Tabiîn”, DİA, TDV Yay., İstanbul 2010. ………. “Önceleri İsnaddan Sormazlardı…” Rivayetinin Senedi Üzerine Bir İnceleme, AÜİF Dergisi, Sayı: 36, Erzurum 2011. Umerî, Ekrem Ziya, Hadis Tarihi, (Çev. İsmail Kaya), Esra Yay., Konya 1990. Uyan, Abdüllatif, Menkıbelerle İslam Meşhurları Ansiklopedisi, Berakat Yay., İstanbul 1983. Uzun, Nihat, Hicri II. Asırda Siyaset-Tefsir İlişkisi, UÜSBE, Bursa 2008. Ünal, Yavuz, Hadisin Doğuş ve Gelişim Tarihine Yeniden Bakış, Ensar Yay. , İstanbul 2010. Yatkın, Nihat, Hâdislerin Mana İle Rivayeti ve Neticeleri, Yüksek Lisans Tezi, AÜSBE, Erzurum 1992. Yavuz, Kemal vd., Evliyalar Ansiklopedisi, Türkiye Gazetesi Yayınevi, İstanbul 1992. Yazır, Elmalılı Hamdi, Hak Dini Kuran Dili Kur’an-ı Kerim ve Meali, Şelale Yay., İstanbul 1993. Yıldırım, Taner, VI-IX Yüzyıllarda Basra Körfezi, (Yüksek Lisans Tezi), FÜSBE, Elazığ 2007. 95 Yıldız, Hakkı Dursun, Doğuştan Günümüze Büyük İslam Tarihi, Kombassan Şirketler Topluluğu Yay., Konya 1986. Yılmaz, Hasan Kamil, İbn Sîrîn, www.hasankamilyılmaz.com., Erişim Tarihi: 08.02.2012. Yücel, Ahmet, “Muhammed b. Sîrîn”, DİA, TDV Yay., İstanbul 1999. ez-Zebidi, Ebû’l-Feyd Muhammed el-Murtazâ, Sahih-i Buhârî Muhtasarı, Tecrid-i Sarih Tercemesi ve şerhi, (7. Baskı), Ankara 1984. ez-Zehebî, Ebu Abdullah Şemseddin Muhammed b. Ahmed b. Osman, Siyeru A’lemi’nnubela, Daru’l-Endülüs, tsz. ………, Tezkiratü’l Huffaz Mektebu’l-Haram el-Mekki, daru’l-İhyau’t-Türasi Arabiyye Yay., Mekke, tsz. 96 ÖZGEÇMİŞ Kişisel Bilgiler Adı Soyadı Nesibe ÇETİN Doğum Yeri ve Tarihi Çayıralan 20.12.1983 Eğitim Durumu Lisans Öğrenimi Ankara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Y. Lisans Öğrenimi Bildiği Yabancı Diller İngilizce, Arapça Bilimsel Faaliyetleri İş Deneyimi Stajlar Projeler Çalıştığı Kurumlar DATAİD Projesi Mutlu Aile Projesi Diyanet İletişim E-posta Adresi Tarih Nesibe_cetin_84@hotmail.com