İLİ : MANİSA TARİH : 01.08.2014 Kardeşlerim! 1 َّ صلَّى ستًّا َ ْ َمن:سلَّ َم َ َّللاُ َعلَ ْي ِه َو َ قَا َل النَّبِ ُّي ِ ُصا َم َر َمضانَ ثُ َّم أَتَبَ َعه كصيَ ِام ال َّد ْه ِر َ ِْمن ِ َال كان ٍ ش َّو İBADETLERDE DEVAMLILIK VE ŞEVVAL ORUCU Muhterem Mü’minler! İbadet kelimesi sözlükte; ’’ Boyun eğmek ve itaat etmek…’’ anlamına gelir. Dini bir terim olarak ise ibadet,’’ Allah’ı yüceltmek ve O’na karşı sevgi, saygı ve bağlılığımızı göstermek için yaptığımız; karşılığında sevap ve mükâfat olan tutum ve davranışlar bütünüdür. İbadetler, Yüce Allah’ın bizlere verdiği sayısız nimetlere karşılık bir teşekkür ifadesidir. Atalarımız,‘’ Bir fincan kahvenin kırk yıl hatırı vardır.’’ Demişlerdir. Bize bir fincan acı kahve ikram edene bile teşekkür eder, hürmet gösteririz. Oysa Yüce Rabbimiz, bizlere sayamayacağımız kadar fazla nimet vermiş, kâinatı emrimize amade kılmıştır. O’nun bize verdiği bunca nimete mukabil O’na teşekkür etmemek olgun bir Müslüman’a yakışmaz. Değerli Kardeşlerim! Ramazan ayı boyunca Yüce Rabbimizin: “Ben cinleri ve insanları ancak bana ibadet etsinler diye yarattım.”2 ilahi mesajını dikkate alarak namazlarımızı kıldık, oruçlarımızı tuttuk, hayır hasenatımızı yaptık, zekâtlarımızı ve sadaka-i fıtırlarımızı verdik. Hatm-i şerifler indirdik. Okuduğumuz ve dinlediğimiz mukabelelerle kulaklarımızın pasını temizledik ve gönül dünyamızı ihya ettik. Yüce Allah’ı zikrederek, paslanan kalplerimizi cilaladık. Duaların geri çevrilmediği kutlu zaman dilimlerinde Allah’ın engin rahmetine sığınarak af ve mağfiret diledik. Ailemiz, sevdiklerimiz ve bütün âlem-i İslam için dualar ettik. İftar sofralarımızda fakir ve ihtiyaç sahibi kardeşlerimize yer verdik. Böylece fakir, fukaranın hayır-duasını aldık. Efendimizin bize emanet olarak bıraktığı yetim ve öksüzlerin başını okşayarak onlara kucak açtık. Ölmüşlerimizin kabirlerini ziyaret ederek yüce Allah’tan onlar için af ve mağfiret diledik. Hayatımızın geride kalan kısmının muhasebesini yaparak eksiklerimizi ve ıslaha muhtaç yönlerimizi gözden geçirdik. Ramazan gecelerini bin aydan daha hayırlı olan kadir gecesini bulmak için ihya ettik. Dinlediğimiz vaaz ve sohbetlerle bir kez daha Müslümanlığımızı gözden geçirdik. Mümkün oldukça namazlarımızı camide cemaatle kılarak Mü’min kardeşlerimizle aynı kıbleye yönelmenin ve bizleri yaratan rabbimizin huzurunda fani bir kul olmanın doyumsuz hazzını yaşadık. İbadetler, belirli bir zaman ve mevsime tahsis edilmiş değildir. İslam dinine göre akıllı olan herkes büluğ çağına girdiği andan itibaren, ölünceye kadar ibadetlerden sorumludur. Zira ibadetlerde aslolan süreklilik ve devamlılıktır. İman esasları, ibadetler, ahlâki vasıflar süreklilik arz eder. Bunlar, mevsimi geçince çıkarılıp bir kenara bırakılan elbiseler gibi değildir. Ramazanda kazanılan güzel ahlaka dair her şeyin, hayatın her anına yansıtılması gerekir. Bu sebeple Ramazan ayı bitti diye ibadetlerimize son vermemeliyiz. Ramazanda elde etmiş olduğumuz kazanımları devam ettirme yoluna gitmeliyiz. Günahlardan arınmış bir şekilde Ramazan ayından çıktığımız gibi, bir sonraki Ramazan ayını da aynı güzellikte karşılamaya gayret göstermeliyiz. Değerli Cemaatim! Ramazan Bayramıyla birlikte hicri takvime göre Şevval ayına girdik. Şevval ayında farz ibadetlerin yanında, efendimizin bir sünneti olan altı günlük Şevval Orucunu tutmaya gayret gösterelim. Nitekim Sevgili Peygamberimiz: “Kim, oruçla geçirdiği Ramazan ayından sonraki Şevval ayında altı gün oruç tutarsa, bütün seneyi oruçlu geçirmiş gibi olur.”3 müjdesini vermişlerdir. Nafile ibadetlerde kolaylık ve genişlik esastır. Bu itibarla Şevval ayında tutulacak altı günlük orucu, kişi dilediği ve kolayına gelen şekilde tutabilir. İster hiç ara vermeden tutar, dilerse fâsılalı olarak da tutabilir.Yine Ramazan ayında değişik sebeplerden dolayı tutamadığımız oruçlar var ise bu Şevval ayı içerisinde onları tutalım. Az da olsa devamlı ve sürekli yapılan ibadet ve hayırların günahların bağışlanmasına vesile olacağını, dünya ve ahirette bizleri selamete kavuşturacağını unutmayalım. Nitekim Sevgili Peygamberimiz: “Allah katında amellerin en makbulü, az da olsa devamlı olanıdır.”4 buyurarak, makbul olan ibadetin sürekli olması gerektiğini bizlere bildirmiştir. Hutbeme, yukarıda okuduğum ayet-i kerimenin mealiyle son veriyorum:“Ölüm gelinceye kadar Rabbi’ne ibadet et.”1 Rabbim, bizleri ibadette daim kullarından eylesin. -----------------------------------------------------------------1-Hicr Suresi, 99. Ayet 2-Zariyat Suresi, 56. Ayet 3-Tirmizi, Sıyam,53 4-Buhari, Rikak,18 Hazırlayan: Osman YILMAZ Kırkağaç İlçe Vaizi Redaksiyon: İl İrşat Kurulu duyguları yok etmemizi ister. Yalan söylemeyi alışkanlık haline getirmemizi ister. Namaz kılmayı, ibadetleri hafife almayı, ’’benim kalbim temiz ne gerek var’’ demeyi telkin eder. Şeytan bütün yanlışlıkları güzel gösterir ve hata yaptığımızda tövbe etmek yerine hatada ısrarcı olmamızı ister. Şeytan toplumdan uzaklaşmayı, bireyselleşmeyi, sen sensin, ben de benim anlayışını telkin eder. Şeytan kendi kusurlarını görmezden gelip, karşısındakinin kusurlarını, hatalarını, eksiklerini görmeyi yani hep ‘’SEN’’ anlayışını fısıldar. İLİ : MANİSA TARİHİ :08.08.2014 Hicr,39-40 Hadis:Ebu Davud sünnet 18 ŞEYTAN ve TUZAKLARI Muhterem Kardeşlerim! Şeytan: Ezeli düşmanı olarak gördüğü insanoğlunu saptırmak isteyen, insanoğlunun cehennemlik olması için birtakım hile ve tuzaklara başvuran, Kur’an-ı kerimde ismi ‘’iblis’ ’olarak geçen ateşten yaratılmış bir varlıktır. Şeytan ALLAH’ın Hz. Âdem’e secde et emrine karşı çıkarak’’ beni ateşten onu ise çamurdan yarattın’ ’diyerek kibirlenip, büyüklük taslayarak secde etmedi ve bulunduğu makamdan kovuldu. Allah şeytana kıyamete kadar mühlet verdi. Şeytan ise intikam duygularıyla; ‘’Beni azdırdığın için yemin ederim ki, yeryüzünde kötülükleri onlara güzel göstereceğim ve onların hepsini saptıracağım’’(1)dedi. Allah Teâlâda ‘’Halis kullarım üzerinde senin bir nüfuzun olamaz. Ancak sana uyan sapıklar bunun dışındadır.’’(2) ‘’Yerilmiş ve kovulmuş olarak defol. Yemin olsun ki insanlardan sana kim uyarsa; sizin hepinizi cehenneme dolduracağım’’(3)buyurdu. Aziz Kardeşlerim! Şeytan ilk etapta Hz. Âdem (a.s) ve eşi Havva validemizi kandırmış ve onların cennetten çıkarılmalarına sebep olmuştur. İlk insandan günümüze kadar şeytan nicelerini kandırmış ve kıyamete kadar da kandıracaktır. Şeytan damarlarımızdaki kanın vücudumuzun her tarafını dolaştığı gibi, gönül dünyamıza girip çeşitli batıl vesvese ve telkinleriyle bizleri etkilemeye çalışır.(4)Bizleri şüpheye düşürür, aldatır, saptırır, kötü işleri özellikle içki, kumar ve fuhşiyatı güzel gösterir, sevdirir. Şeytan Allah’ı, ahireti, cennet ve cehennemi, hesap vermeyi inkâr etmemizi, zekât ve sadaka gibi iyiliklere engel olmayı ister. Kibir, riya, dedikodu gibi duygular onun sevdiği duygulardır. Ana-babaya asi olmayı ister, eş-dostla olan bütün ilişkileri kesmeyi, dostluk-arkadaşlık, diğerkâmlık gibi Aziz Kardeşlerim! Şeytan bu kadar kötülüğü nasıl telkin eder? Aslında şeytanın insanlar üzerinde çok fazla tesiri yoktur. Şeytan sadece insanı zaaflarını kullanıp kötülüğe davet eder. Eğer insanlar bu davete uyarlarsa şeytana tabi olmuş olurlar. Ama akıllarını kullanıp, “bu kötüdür, yanlıştır, Rabbim bundan hoşnut olmaz” diyerek vesveseden yüz çevirirlerse şeytanın böyle insanlar üzerinde hiçbir tesiri yoktur. Çünkü bunu şeytan kendisi itiraf etmiştir. Kur’an-ı Kerimde şöyle buyrulmaktadır: “ Şüphesiz Allah size gerçek olanı söz verdi ben de size söz verdim ama yalancı çıktım. Zaten benim sizi zorlayacak gücüm yoktu ben sadece sizi çağırdım siz de hemen bana geliverdiniz. O halde beni kınamayın kendinizi kınayın artık ben sizi kurtaramam sizde beni kurtaramazsınız. Şüphesiz ben, daha önce sizin, beni Allah’a ortak koşmanızı kabul etmemiştim. Şüphesiz zalimlere elem dolu bir azap vardır’’.(5) Ama aklını kullanıp tuzakları fark eden ve sürekli Yüce Allah’ı anıp, ona ibadet edip, onu tespih eden muttaki kullarına ise hiçbir etkisi ve tesiri olmayacaktır. Rabbim bizleri şeytan ve tuzaklarından mıhafaza eylesin. ---------------------------------------------------------------------(1)Hicr,15/39 (2)Hicr,15/42 (3)A’raf,7/18 (4)Ebu Davud,sünnet 18 (5)İbrahim,14/22 Hazırlayan: Nebi KOÇ Unvanı: Merkez Çamyurdu Camii İmamHatibi/KÖPRÜBAŞI İLİ : MANİSA TARİH : 15.08.2014 قال الرسول ع ََجبا ًّ ِالَ ْم ِر ا ْل ُم ْؤ ِم ِن إن اَ ْم َرهُ ُكلَّهُ َخ ْي ٌر ش َك َر َ س َّرا ُء َ ُصابَ ْته َ َس ذلِ َك ِالَ َح ٍد إال ِلل ُم ْؤ ِم ِن إن ا َ َولَ ْي ُصبَ َر فَ َكانَ َخ ْيراًّ لَه َ ض َّرا ُء َ ُصابَ ْته َ َفَ َكانَ َخ ْيراًّ لَهُ َوإنْ ا MUSİBETLERE KARŞI TEDBİRLİ OLMAK O halde sevinçli ve sıkıntılı hallerimizde rabbimize yönelmeli her şeyin Allah’tan geldiği bilinciyle, huzurlu halimizin devamı ve afetlerin kalkması için rabbimize dua etmeli yeniden huzura kavuştuğumuzda rabbimizi hiçbir zaman unutmamalıyız. Aziz Müslümanlar! Değerli mü’minler; Her milletin tarihinde dayanılması zor olaylar olduğu gibi, bizim tarihimizde de yaşanmış acı olaylar ve doğal afetler vardır. Mü’min bu doğal afetler karşısında yalnız Allah’ı görür. Çünkü mümin şöyle inanır; hiçbir şey yok yalnız O var, hiçbir güç yok yalnız O’nun gücü var, hiç bir irade yok yalnız O’nun iradesi var. Yegane sığınak O’dur vesselam… Kur’an o mertebeyi ne güzel ifade ediyor “Onlar, başlarına bir musibet geldiğinde biz Allah içiniz yine ona döneceğiz derler”1 Rabbimiz insanı bir amaca yönelik yaratmış ve onu başıboş bırakmamıştır. Ona peygamberler, kitap ve yaratılış amacının yalnızca Allah’a kulluk olduğunu bildirmiştir. Bazen de rabbimiz bizleri doğal afetler ve musibetlerle de imtihan etmektedir. Bu afetler kendimize çeki düzen vermemize, nefsimizi kötülüklerden temizlememize fırsat sunmaktadır. Bu vesile ile tövbe etmeli, bu tür musibetlerin günahlarımıza kefaret olacağına, hastalık ve belaların günahları sileceğine inanmalıyız. Bizler için dünya hayatında öğüt olacağını da hatırımızdan çıkarmamalıyız. Muhterem Müminler; Şüphesiz afet ve musibetler ancak Allah'ın izni ve takdiriyle olmakla birlikte doğal afetlerin açtığı yaraların sebepleri arasında bizim de kusurlu işlerimiz vardır. Bunların sorumluluğu, elbette bize aittir. O halde aklımızı kullanarak bunları görmemiz ve bize düşen tedbirleri zamanında almamız gerekir. Kader ne ise o yerini bulacak diyerek tedbir almamak İslâm'a aykırıdır. Bu bakımdan Hazreti Ömer musibetlere farklı bir açıdan yaklaşmış ve onda bulduğu üç nimeti şöyle anlatmıştır. Birincisi musibet dinim hakkında olmamıştır. İkincisi olduğundan daha büyük değildir. Üçüncüsü Allah ona karşı büyük bir sevap verecektir. Değerli Kardeşlerim; İslam musibetlerin olumlu yönüne önem vermiş sabır ve mükâfat vurgusu yapmıştır. Lakin musibetler karşısında gereken tedbirleri almamızı da emretmiştir. Okuduğum Hadis-i Şerifte Peygamber Efendimiz (s.a.v.) şöyle buyuruyor; “Mü’minin durumu gıbta ve hayranlığa değer. Çünkü her hâli kendisi için bir hayır sebebidir. Böylesi bir özellik sadece mü’minde vardır: Sevinecek olsa, şükreder; bu onun için hayır olur. Başına bir belâ gelecek olsa, sabreder; bu da onun için hayır olur. ”2 – Aziz Müminler, Acılar paylaşıldıkça azalır. Bu itibarla acılar ve sıkıntılar, devlet ve millet işbirliği yaptığı zaman daha kolay aşılır. Yeter ki biz, sabır ve metanetle el ele verelim. Gönül birliği yapalım. Geçmişten ders alarak aynı hatalara düşmeyelim. Hutbemi bir âyet meali ile bitiriyorum "Ey Yüce Rabbimiz! Bize dünyada iyilik /güzellik ve nimetler ver. Ahirette iyilik/ güzellik ve nimetler ver ve bizi cehennem azabından koru” ---------------------------------------------------------------1-Bakara, 2/156. 2-Müslim, Zühd 64 Hazırlayan: Ramazan NAS Unvanı: Yeniyağhane Camii İ.H. ALAŞEHİR/ İLİ: MANİSA TARİH:22.08.2014 toprakların satılarak iâde edilmesini istemiş ve geride bir deve, bir köleden başka bir şey bırakmamıştır.2 Bununla birlikte hicret sırasında mağarada iken ayağını yılan soktuğunda ve ayağı acıdığında, o sırada dizine yatıp uyumuş olan Peygamber'i uyandırmamak için sesini çıkarmaması, ağlarken Hz. Peygamber uyanıp ne olduğunu sorduğunda, "Anam-babam sana fedâ olsun ya Rasûlullah" demesi de Ebû Bekir'in Rasûlullah'a olan bağlılığının emsalsiz örneklerindendir. Kıymetli Mü’minler! RASÛLULLAH’IN SÂDIK DOSTU HZ.EBÛ BEKİR Saygıdeğer Mü’minler! Okuduğum âyet-i kerimede Yüce Rabbimiz Şöyle buyuruyor: “Eğer siz ona (Peygamber'e) yardım etmezseniz, (biliyorsunuz ki) inkâr edenler onu iki kişiden biri olarak (Mekke'den) çıkardıkları zaman, ona bizzat Allah yardım etmişti. Hani onlar mağarada bulunuyorlardı. Hani o arkadaşına, "Üzülme, çünkü Allah bizimle beraber" diyordu.”1 Hz. Muhammed (s.a.s.)'in İslâm'ı tebliğe başlamasından sonra iman eden hür erkeklerin ilki Hz. Ebû Bekir’dir. Hicret sırasında Rasûlullah'la beraber olmasından dolayı, "...mağarada bulunan iki kişiden biri..." olarak bahsedilen Hz. Ebû Bekir’in asıl adı Abdülkâbe’dir. Dürüst, sadık, emin ve iffetli olduğundan dolayı da "sıddîk" lâkabıyla anılan Abdülkâbe, "Deve yavrusunun babası" manasına gelen Ebû Bekir adıyla meşhur olmuştur. Daha dünyada iken Efendimiz (s.a.s.) tarafından cennetle müjdelenen on kişiden biri olma şerefine nail olmuştur. İslâm'dan önce de saygın, dürüst, kişilikli, putlara tapmayan ve evinde put bulundurmayan "hanif" bir tüccar olan Hz. Ebû Bekir, ölümüne kadar Hz. Peygamber'den hiç ayrılmamıştır. Osman b. Affân, Zübeyr b. Avvâm, Abdurrahman b. Avf, Sa'd b. Ebî Vakkas ve Talha b. Ubeydullah gibi İslâm'ın yücelmesinde büyük emekleri olan ilk müslümanların birçoğu İslâm'ı onun dâvetiyle kabul etmişlerdir. Tâcir olarak geniş bir kültüre sahip olan Hz. Ebû Bekir, dürüstlük, takvâ, yumuşak huyluluk, çok düşünüp çok az konuşmak, tevazu gibi hasletler ile ashâb içinde ilk sırada yer alır. Hz. Âişe'nin rivâyetine göre, "gözü yaşlı, gönlü hüzünlü, sesi zayıf" biri idi. Cahiliye döneminde müşrikler ona güvenir, diyet ve borç-alacak işlerinde onu hakem tayin ederlerdi. Rasûlullah'ın en sadık dostu olan Ebû Bekir'in Miraç olayında sergilediği sonsuz bağlılık örneği ve onun bu olayda "O ne söylüyorsa doğrudur" demesi, ona "es-Sıddîk" lakabını kazandırmıştır. Cömertlikte ondan üstünü de yoktu. Bütün malını mülkünü İslam için harcamış, vefât ederken vasiyetinde, halifeliği müddetince aldığı maaşların, Hz. Ebû Bekir (r.a.), hayatı boyunca Rasûlullah'ın yanından ayrılmamış, Umûmî ve husûsî olan önemli işlerde Rasûlullah'ın hep yanında olmuş ve ona danışmanlık yapmıştır. Bu yüzden araplar onu "Peygamber'in veziri" diye çağırırlardı.3 Rasûlullah (s.a.s.), Hz. Ebû Bekir’e çok değer verirdi. Bir defasında Rasûlullah'ın, "insanlardan dost edinseydim, Ebû Bekir'i edinirdim4demesi ve son hutbesinde, "Allah, kullarından birini dünya ile kendi katında olan şeyleri tercih hususunda serbest bıraktı; kul, Allah katında olanı tercih etti'' diye Ebû Bekir'i övmesi ve mescide açılan tüm kapıları kapattırıp yalnız Hz. Ebû Bekir'in kapısını açık bırakması ona verdiği değeri göstermektedir. Sâdık Mü’minler! Hz. Ebû Bekir’in "Ben ancak Rasûlullah'a tâbiyim, birtakım esaslar koyucu değilim" diyerek kararlarında çok titiz davrandığı nakledilir. Bir meseleyi çözeceği zaman önce Kur’an’a bakar, bulamazsa Sünnet'te araştırır, orada da bulamazsa ashâbla istişare eder ve ondan sonra ictihadda bulunurdu.5 Hz. Ebû Bekir, çok az hadis rivâyet eden ashâbdan sayılır. O, yanılıp da yanlış bir şey söylerim korkusuyla yalnızca yüz kırk iki hadis rivâyet etmiş veya ondan bize bu kadar hadis rivâyeti nakledilmistir. Hutbemi Hz. Ebû Bekir efendimizin nasihatleri ile bitiriyorum: Herhangi bir yericinin yermesinden korktuğu için hakkı söylemekten çekinen kimsede hayır yoktur... Amelin sırrı sabırdır... Hiç kimseye imandan sonra sağlıktan daha üstün bir nimet verilmemiştir... Hesaba çekilmeden önce kendinizi hesaba çekiniz. ----------------------------------------------------------------1-Tevbe, 9/40 2-Tabakat-i Ibn Sa'd, VI, 130 vd. 3-İbn Haldun, Mukaddime, 206. 4-Buhâri, Salât, 80; Müslim, Mesâcid, 38; Ibn Mâce, Mukaddime, II. 5-Taberî, IV, 1845; Ibn Sa'd, III, 183 Hazırlayan:Adem DEMİR Unvanı:Din Hizmetleri Uzmanı/Yunusemre Müftülüğü İLİ : MANİSA TARİHİ :29.08.2014 ZAFER BAYRAMI Muhterem Müslümanlar! Tarihte meydana gelen olaylar sebep, sonuç ve amaçları itibariyle mana kazanır. Her milletin tarihinde bağımsızlıkları için ödediği bir takım bedeller ve bunların karşılığında Allah’ın lutfettiği mükâfatlar vardır. Milletimizin tarihe altın harflerle yazdığı destanlardan biri de 30 Ağustos Zafer’idir. Ecdadımız o gün, dinini, ırzını ve vatanını çiğnetmemek için canlarını hiç çekinmeden feda ederek büyük bir zafere imza attılar. Bu vesileyle bizler de 30 Ağustos gününü zafer bayramı olarak kutlamaktayız. 30 Ağustos’u zafere dönüştüren ruhu çok iyi kavramalıyız. Çünkü çocuklarımıza tarihlerini doğru bir şekilde anlatmak zorundayız. Bu noktada bize düşen, zaferlerle övünmekten ziyade bizleri söz konusu zaferlere götüren ruh ve şuuru iyi kavramaktır. Ancak şerefli bir hayat sürdürebilmek, vatan, millet ve mukaddesatı korumak için gerektiğinde savaşmak gerekir. Değerli Müminler! Hutbemi başta okuduğum ayetin meali ile bitiriyorum: “Allah müminlerden, mallarını ve canlarını, kendilerine (verilecek) cennet karşılığında satın almıştır. Çünkü onlar Allah yolunda savaşırlar, öldürürler,öldürülürler.(bu) Tevrat’ta, İncil’de ve Kur’an’da Allah üzerine hak bir vaattir. Allahtan daha çok sözünü yerine getiren kimdir? O halde onunla yapmış olduğunuz bu alışverişinizden dolayı sevinin. İşte bu (gerçekten) büyük kazançtır.[1] Değerli Cemaat! Birinci Dünya savaşından sonra topraklarımız yedi düvel tarafından adeta paylaşılmıştır. Fakat yüreklerinde bağımsızlık ruhu taşıyan ecdadımız bu haksızlığı ve esareti kabullenmemiş, topyekûn bir mücadele başlatmıştır. Bu mücadelenin tek hedefi vardı, o da istiklâlimizi kazanmaktı. Elbette savaş istenen bir şey değildir. -------------------------------------------------1-)Tevbe(111) Hazırlayan:Mehmet MEMİŞ Unvanı:Nurlupınar F.C.İ.H