İzmir Türk Musevileri e-Haber Bülteni DIYAL o G Revista Digital de los Judios Turkanos de İzmir (042) Kasım Aralık 2015 Adalet Dürüstlük (042) Kasım Aralık 2015 -2- DIYALoG İÇİNDEKİLER 003 - Merhaba 080 - 004 - Başkandan 084 - 006 - ÖZEL HABER – Rafael Algranati 086 - 009 - KRISTAL GECE – Metin Delevi 088 - 012 - HABERLER 095 - 033 - Sefaradların Son Kalesi: TÜRKİYE - M.Delevi 096 - 040 046 052 057 065 067 068 070 073 077 Barış BASINDAN 099 - Sinemanın Yorulmayan Yazarı – VİKTOR APALAÇİ 105 - BİR MAKALE 112 - LADİNO’NUN GELECEĞİ – Selim Amado İÇİMİZDEN Aramızdan Ayrılanlar 115 - RABİ HAYİM PALAÇİ - Moti Katan 119 124 - SEKSION EN LADINO 127 - El Kantoniko de Rachel - R.A.Bortnick 129 - Yehuda ke dize? – Yehuda Hatsvi 131 - Shimon Kapitan d’Estambol – Shimon Geron 136 - Gad Nassi Coya Delevi Kantoniko de Buenos Aires - Graciela Tevah de Ryba Edmond i sus Emisyones – Edmond Cohen Prof. Dr. Moshe de Liba PARA KE NO SE OLVIDE DE LA PRENSA MONDIAL Almog Rekuerdos de Famiya – Hayim Un Cuento Para Pensar KÖŞE YAZILARI Derinlik Mi-draş Yitshak – Rav İsak Alaluf Uzak Yakın - Selim Amado Çağrışımlar - Avram Ventura One Minute - Avram Aji Yansımalar - Raşel Rakella Asal Yaşam Koçunuz – Violet Alalof 138 - Bir Başka Deyişle - Nisim Sigura 140 - Galatalı Küçük bir Kız - Coya Delevi 144 - Metin’ce – Metin Delevi 150 - Yaşam – Tufan Erbarıştıran 154 - Tarihin İzinde – Dr. Siren Bora 159 - İbrahim Sadri’den BİLİYOR MUYUZ? 163 - Nazlı Doenyas 166 - Dini Takvim – Nazlı Doenyas 167 - BODRUM YAHUDİ MEZARLIĞI – Dr. Siren Bora BİZİM KÜRSÜ 177 - Nesim Levi (042) Kasım Aralık 2015 -3- DIYALoG Merhaba Bu arada inşaat için gerekli bütçenin tamamlanabilmesi için cemaat mensupları ve hayırseverlerle temaslara da devam ediliyor. Bu çabaların önümüzdeki iki, üç ay içinde olumlu sonuçlanarak yıkıma başlanması ve inşaatın bir yıl kadar sürmesi bekleniyor. Yayın Yönetmeninden Değerli Okurlarım, İzmir Sinagoglar Projesinde hepimizi ilgilendiren sevindirici kararlar alındı. Aldıkları karar gereği Cemaatimiz, İzmir Sinagoglar Projesinde daha somut aşamalara geçilebilmesi için gereken resmi mutabakatını işbirliğinde bulunduğu kurumlara iletti. 2016’dan başlayarak bu konuda atılacak adımları ve Sinagoglar çevresindeki istimlak ve düzenlemeleri ilgi ve heyacan ile izleyeceğimizi umuyorum. 6 Aralık Pazar akşamı sekiz gün sürecek olan Hanuka Bayramımızı hep birlikte sevinçle kutlayacağız. “Işıklar Bayramı” veya “Mucizeler Bayramı” olarak da anılan bu bayramımızın hepinize ve tüm dünya insanlığına Işık, Barış ve Kardeşlik getirmesini diliyorum. Sevgiyle kalın, Alsancak Şaar‐Aşamayim Sinagogunun yıkılarak yerine bir Jewish Center inşaası için Belediye ve Kurumlardan alınması gereken izinler için Cemaat Yönetimi çalışmalarını sürdürüyor. (042) Kasım Aralık 2015 DIYALoG -4- ‐ 1. Grup: Pazartesi Salı günleri Saat 18:00 ‐ 20:30 Her kurs süresi 2,5 saattir. Bu grup 02 Kasım'da başlayacaktır. ‐ 2. Grup: Çarşamba Cuma günleri Saat 10:30‐13:00 Her kurs süresi 2,5 saattir. Bu grup 04 Kasım'da başlayacaktır. ‐ 3. Grup: Cumartesi sabahı Saat 09:30 ‐ 14:30 Her kurs süresi 5 saattir. Bu grup 07 Kasım'da başlayacaktır. ‐ 4. Grup: Cumartesi akşam üzeri Saat 15:00‐20:00 Her kurs süresi 5 saattir. Bu gurup 07 Kasım'da başlayacaktır. ‐ 5. Grup: Yeterli olmazsa bir kurs daha açılabilir. Hafta arası istenen iki gün, sabah veya akşam üzeri. Notlar 1. Her gurup maksimum 15 kişiden oluşacaktır. 2. İki seviye mevcuttur. A1 ve A2. Her seviye 80 saatlik bir ders ihtiva eder Başkandan Sevgili Kardeşlerim, Uzun zamandır konuşulan, hazırlıkları yapılan, İZMİR SINAGOGLARI PROJESI’nde, İzmir Büyükşehir Belediyesi, Konak Belediyesi, Tarkem, 9 Eylül Üniversitesi ve İzmir Yüksek Teknoloji Enstitüsü gibi kurumların çalışmaları ve İzmir Ticaret Odası’nın destekleri ile mekanik, elektrik ve statik projelerin hazırlanması safhasına gelindi. Bu konudaki detaylı haberi bültenimizin Perspektif köşesinde okuyabilirsiniz. İspanya’nın Sefarad’lara vatandaşlık verme kararı üzerine, bazı kardeşlerimiz İspanyolca öğrenme isteklerini ilettiler. Vakıf Yönetim Kurulumuzun yaptığı muhtelif görüşmelerden sonra İtalyan Kültür Derneği ile İspanyolca kursları için bir noktaya vardık. Kurslar aşağıdaki gibi verilecektir: (042) Kasım Aralık 2015 -5- DIYALoG İtalyan Kültür Merkezinde kargaşa ve yığılma olmaması için ön kayıtları bizim almamızı istediler. Her gurupta en fazla 15 kursiyer olacağını ve kursların başlama tarihlerini göz önünde tutarak tercihinizi Vakıf Ofisine bildirmenizi rica ederim. Kurslara katılacak herkese başarılar dilerim. Sevgiyle kalın, Sami Azar 3. Dersler 50dakika peşinden 10 dakika teneffüs olarak gerçekleşir. Ücretler Seviye A1 720 TL ( 9TL X 80 saat ) Seviye A2 720 TL ( 9TL x 80 saat ) Ödeme şekilleri Her seviye için ayrı ayrı ödeme alınır. Taksitli ödeme sadece nakit olarak yapılır, her seviye için iki taksit uygulanır. Kredi kartı ile ödeme tek çekim olarak mümkündür. A1 ve A2 seviyelerinde kullanılacak kitapların ücreti her bir seviye için ayrı ayrı 50 TL dir. Kursların sonunda alınacak testler için 2015 yılında 166 TL ödeniyordu, 2016 yılında ne olacağı belli değil henüz. (042) Kasım Aralık 2015 -6- DIYALoG İzmir Sinagoglar Projesi Start Alıyor İzmir Büyükşehir Belediyesi, Konak Belediyesi, Tarkem, İzmir Ticaret Odası, Ege Üniversitesi, İzmir Teknoloji Enstitüsü gibi kurumların İzmir Musevi Cemaati Vakfı ile işbirliğinde bulunarak uzun zamandır geliştirdikleri İzmir Sinagoglar Projesinde karar aşamasına gelindi. 19 Ekim 2015 Pazartesi akşamı Hilton Otelinde düzenlenen ve İzmir Musevi Cemaati Vakfı Yönetim Kurulu üyelerinin, önceki başkanlarının ve Cemaatin önde gelenlerinin bir araya geldiği toplantıda, projenin yaratıcısı 9 Eylül Üniversitesi Öğretim Üyesi Doçent Doktor Mine Tanaç, İzmir Yüksek Teknoloji Enstitüsü ve İzmir Büyükşehir Belediyesi ile geliştirdikleri projenin tüm detaylarını ve gelinen son noktayı detaylı bir sunum ile cemaat mensuplarına aktardı. İzmir Büyükşehir Belediyesi Tarihsel Çevre ve Kültür Varlıkları Müdürü Dr. H. Gökhan Kutlu, 2013 yılından bu yana bu proje üzerinde çalıştıklarını, Tarkem ve iki üniversitenin işbirliği ÖZEL HABER Rafael Algranati (042) Kasım Aralık 2015 -7- DIYALoG olan herkesi bu şirkete ortak olmaya çağıracaklarını ancak bu girişimlerinin başarıya ulaşmasının ilk şartının İzmir Sinagoglar Projesinin gerçekleşerek bölgeyi canlandırması gerektiğini anlattı. Fikirsel çalışmaların ve avam projelerin artık sonuna gelindiğini, İzmir Musevi Cemaati’nin sahip olduğu ama değerlendiremediği bu müthiş potansiyeli çok ciddi bir turizm merkezi haline dönüştürmeye herkesin hazır olduğuny, artık mekanik, elektrik ve statik projeleri hazırlanma aşamasına gelindiğini, bunun da ancak İzmir Musevi Cemaati Vakfı’nın belediyeye ulaştırılacağı yazılı bir mutabakat ile mümkün olabileceğini anlattı. Cemaat mensuplarının elinde var olduğunu bilinen antik objelerle kurulacak bir müzenin bu bölgedeki çekimi daha da çok arttıracağını ilave etti. Tarkem Başkanı Uğur Yüce, Cemaat mensuplarının kendi aralarında rahatça görüşmeleri ve bir karara varabilmeleri için Belediye yetkilileri ve sunumu yapan Mine Tanaç ile birlikte cemaat başkanı ve mensupları ile el sıkışarak salondan ayrıldılar. ile tüm imkanlarını seferber ettiklerini, sinagoglar çevresinde imar planına uygun bir kamulaştırmanın 2016 programına alındığını ve yapılacak çalışmalarla şu anda kapalı konumda olan sinagoglar bölgesine, anayoldan sinagoglara doğru beş ayrı geçit açılarak bölgenin etrafının açılacağını, bu sinagogların yaratacağı potansiyelin paha biçilmez olduğunu ve artık Belediye olarak projeye hızlı bir şekilde başlamak istediklerini söyledi. Daha sonra söz alan Tarkem Başkanu Uğur Yüce, 2009 yılında İzmir Büyükşehir Belediye Başkanı Aziz Koaoğlu’nun “İzmir Tarihine Kavuşuyor” projesini hayata geçirmek için kendisini davet ettiğini ve kendisinden İzmir işadamları ile girişimde bulunarak çok ortaklı bir şirket kurmalarını, Kemeraltı bölgesinden gayrımenkuller satın alarak, belediyenin geliştirdiği projeye uygun restorasyonlar yaparak bölgeye ve İzmir’e katkıda bulunmalarını istediğini ve proje tamamlandığında bu işten karlı çıkacaklarını söylediğini anlattı. 16 ortakla Tarkem’i kurduklarını ancak işin içine girdiklerinde kendi paralarının buna yetmeyeceğini ve çok sayıda ortak alarak dev bir şirkete dönüşmeleri gerektiğini, maddi durumu müsait (042) Kasım Aralık 2015 -8- DIYALoG güvence altına alınacağı bir işbirliği ile bu sinagogların dünya turizmine kazandırılması yönünde görüş oluştu. Yapılan oylamada tek bir çekimser oya karşın, oy çokluğu ile projeye destek verilmesi kabul edildi. Bu projenin, resmi formaliteler, restorasyon izinleri, çevredeki kamulaştırmalar, finansman sağlanması, statik, mekanik, mimari ve elektrik proje çalışmalarının uzaması gibi nedenlerle çok uzun yıllar sürebileceği gibi, hepimizi şaşırtabilecek bir hızla gerçekleşebileceği de konuşuluyor. İzmir Musevi Cemaati Vakfı, bu olumlu kararı ile tüm tarafların kazançlı çıkacakları çok önemli bir projenin yolu açmış oluyor. Toplantının ikinci bölümünde, cemaat mensupları konuyu kendi aralarında enine boyuna tartıştılar. Başkan Sami Azar, bu değerleri ilk fark eden ve bugünlere gelinmesine sebep olan kişinin Kiriaty Vakfı Başkanı Dita Kiryati olduğunu, sahip oldukları bu değerlerin yıkılıp yok olmamaları için finansman sağlayacak yurt dışındaki tüm vakıf, kurum veya kişilerin somut projeler istediklerini, onunla da yetinmeyip yerel yönetim ve kurumların desteklerini görmek istediklerini iletti. İzmir’e gelen Rothschild vakfı üst düzey yöneticisinin somut proje ve yerel yönetim desteği sağlanması halinde dünyada eşi olmayan sırt sırta vermiş birbirlerine yapışık dört, yakın çevresindekilerle birlikte 6 sinagogun bir araya getirdiği böyle bir kompleksin ayağa kaldırılması için her türlü yardıma hazır olduklarını söylediğini anlattı. Yapılan görüşmeler sonucunda, restorasyonlar sonrasında da sahibi olmaya devam edecekleri bu eşi benzeri olmayan değerlerin yıkılıp gitmelerine göz yummaktansa, yerel yönetim ve kurumların destekleri sağlanmışken, projelerin uzman ellerde geliştirileceği bir ortamda, dünyanın her tarafından finansman desteği alınabileceği görülürken, Cemaatin her türlü menfaatinin hukukçularca (042) Kasım Aralık 2015 -9- DIYALoG "Kristal Gece" 9 Kasım 1938 gecesi, tüm Reich’ta Yahudilere karşı bir şiddet hareketi başladı. Paris’te bir Alman yetkilisinin Yahudi bir genç tarafından öldürülmesi sonucu Almanların öfkesiyle planlanmadan ortaya çıkmış gibi görünüyordu. Aslında, Alman propaganda bakanı Joseph Goebbels ve diğer Naziler pogromları özenle organize etmişti. İki gün içinde, polis ve itfaiye öylece durup seyrederken, 250’nin üzerinde sinagog yakıldı, 7.000’den fazla Yahudi işletmesi yıkıldı ve yağmalandı, onlarca Yahudi öldürüldü, Yahudi mezarlıkları, hastaneleri, okulları ve evleri yağmalandı. Mağaza vitrinlerinin kırılan ve sokaklara yayılan camlarından dolayı, bu pogromlar Kristallnacht "Kristal Gece" adıyla bilindi. KRISTALLNACHT (Kristal Gece) Metin Delevi Kaynak: United States Holocaust Memorial Museum http://www.ushmm.org/ Pogromlardan sonraki sabah, 30.000 Alman Yahudisi erkek, Yahudi olmak "suçundan" tutuklanarak, yüzlercesinin daha sonra ortadan kaybolduğu toplama kamplarına gönderildi. Bazı Yahudi kadınlar da tutuklanarak yerel hapishanelere gönderildi. Yahudilerin sahip olduğu işletmelerin, Yahudi olmayanlar tarafından idare edilmediği takdirde tekrar açılmasına izin verilmedi. Yahudilerin evlerinden dışarıya çıkabilecekleri saatleri sınırlandıran sokağa çıkma yasakları kondu. (042) Kasım Aralık 2015 - 10 - DIYALoG Önemli Tarihler 28 EKİM 1938 ALMANYA POLONYA YAHUDİLERİNİ SINIR DIŞI ETTİ Yaklaşık 17.000 Polonya Yahudisi Almanya tarafından sınır dışı edilerek Polonya’ya gitmeye zorlandı. Polonya Yahudilerin girişine izin vermedi. Sürülenlerin çoğu, Zbaszyn kasabasının yakınlarında, Almanya ile Polonya arasındaki sahipsiz bölgede çaresiz kalmıştı. Sürülenlerin arasında, Fransa’nın Paris şehrinde yaşayan 17 yaşındaki Polonya Yahudisi Herschel Grynszpan’in anne ve babası da vardı. 7 KASIM 1938 ALMAN DİPLOMAT PARİS’TE VURULDU Paris’te yaşayan 17 yaşındaki Polonya Yahudisi Herschel Grynszpan, Paris’teki Alman elçiliğinde diplomat olan Ernst vom Rath’ı vurdu. Grynszpan, belli ki bu eylemi sınır dışı edilen diğer Polonya Yahudileriyle birlikte Almanya‐Polonya arasındaki sahipsiz bölgede sıkışıp kalan anne ve babasının akıbetinin yarattığı çaresizlik sonucu yapmıştı. Naziler bu öldürme olayını Yahudi karşıtlığını alevlendirmek için kullandı ve Grynszpan’in tek Kristallnacht (“Kristal Gece”) esnasında tahrip edilen bir Yahudi dükkânının kırık vitrini. Berlin, Almanya, 10 Kasım 1938. "Kristal Gece"den sonra, hayat Alman ve Avusturya Yahudisi çocuklar ve gençler için çok daha zor hale gelmişti. Zaten müzelere, kamuya açık oyun sahalarına ve yüzme havuzlarına girişleri yasakken, şimdi devlet okullarına gitmeleri de yasaklanmıştı. Yahudi gençler, anne ve babaları gibi Almanya’da toplumdan tamamen soyutlanmışlardı. Birçok Yahudi yetişkin çaresizlik içinde intihar etti. Pekçok aile ümitsizce oradan ayrılmaya çabalıyordu. (042) Kasım Aralık 2015 - 11 - DIYALoG başına hareket etmediğini, Almanya’ya karşı daha geniş bir Yahudi komplosunun bir parçası olduğunu iddia etti. Vom Rath iki gün sonra öldü. Nazi Darbe Girişimi’nin (Adolf Hitler’in iktidarı ele geçirmek için yaptığı ilk teşebbüs) anma töreninde toplanmıştı. Konuşmanın ardından Nazi yetkilileri Fırtına Birlikleri’ne (SA) ve diğer parti örgütlerine Yahudilere saldırma ve evlerini, işyerlerini ve ibadet yerlerini yıkma emri verdi. Yahudilere karşı şiddet hareketi 10 Kasım sabah saatlerine kadar sürdü ve Kristallnacht ("Kristal Gece") olarak bilindi. Onlarca Yahudi hayatını kaybetti, on binlercesi tutuklandı ve toplama kamplarına gönderildi. 12 KASIM 1938 NAZİLER YAHUDİ CEMAATİNE CEZA KESTİ Nazi devleti Almanya’daki Yahudi cemaatine bir milyar Reichsmark(400.000.000 ABD doları) ceza kesti. Pogromdan sonra Yahudilerin ortalığı temizlemesi ve onarması emredildi. Oluşan hasarlardan dolayı sigortadan para almaları engellendi. Bunun yerine, sigorta şirketlerinin Yahudi mülk sahiplerine yapacağı ödemelere devlet el koydu. Pogrom sonrasında, Yahudiler Almanya’daki kamu hayatının tüm alanlarından sistemli bir şekilde dışlandı. Buchenwald toplama kampında, Kristal Gece'de (“Kırık Camlar Gecesi”) tutuklanan ve yeni getirilen çoğu Yahudi esirin yoklaması Buchenwald, Almanya, 1938. 9 KASIM 1938 JOSEPH GOEBBELS RADİKAL TEDBİRLER ALINMASINI İSTEDİ Alman propaganda bakanı Joseph Goebbels, Münih’te Nazi partisi yandaşlarına yönelik ateşli bir Yahudi karşıtı konuşma yaptı. Parti üyeleri, 1923’teki başarısız (042) Kasım Aralık 2015 İstanbul’da Holokost’u Anmak - 12 - DIYALoG Kaynak: Şalom HABERLER Uluslararası Holokost Anma İttifakı’nın (International Holocaust Remembrance Alliance, IHRA) dönem başkanlığını üstlenen Macaristan, İstanbul Kadir Has Üniversitesi ve Neve Şalom Sinagogunda iki günlük bir etkinlik düzenledi. Yarı akademik bir panel ile Holokost ve Holokost eğitimi tartışılırken, Klezmer Band gibi önemli Macar müzik toplulukları müzik dinletisi sundular. (042) Kasım Aralık 2015 DIYALoG Türk Musevi Cemaati Başkanı İbrahimzadeh: “Holokost’un öğretilerini kavramaya çalışırken, günümüzde çekilen acılara duyarsız kalmadığımızdan ve acılar sırf kendi huzurumuz açısından bir tehdit oluşturmaya başlayıp, kapımıza dayanıncaya kadar beklemediğimizden emin olalım.” Macaristan Büyükelçisi Gabor Kiss: “Tarihten öğrendiğimiz bir şey varsa o da antisemitizmin vakit kaybetmeden teşhis edilmesinin şart olduğudur.” Tarihçi Prof. Gideon Greif: “Birkenau’da gaz odalarında ve krematoryumlarda çalışan ve günde 10 bin ila 20 bin ölü gören, yakan, temizleyen kişiler, orada bulunan mahkûmlar arasında en şansız gruptu. Buna rağmen bu kişilerin ayaklanması bize bir şey anlattır; en son umut ölür. Bu da bize Nazi kadar güçlü diktatörlüklerin bile sonsuza kadar süremeyeceğini gösterir.” Uluslararası Holokost Anma İttifakı’nın (International Holocaust Remembrance Alliance, IHRA) dönem başkanlığını üstlenen Macaristan, Holokost ve Holokost eğitimi üzerine, 7‐8 Ekim tarihlerinde İstanbul’da iki günlük bir etkinlik - 13 - organize etti. Kadir Has Üniversitesi Cibali Kampüsünde gerçekleşen ilk günkü etkinliğe Hahambaşısı Rav İsak Haleva, Macaristan Büyükelçisi Gabor Kiss, İsrail Ankara Maslahatgüzarı Amira Oron, Macaristan İstanbul Başkonsolosu Balazs Hendrich, İsrail İstanbul Başkonsolosu Shai Cohen, İsrail İstanbul Başkonsolos Yardımcısı Shira Ben Tzion’un yanı sıra Türk Musevi Cemaati Başkanı İshak İbrahimzadeh ve Yahudi cemaatinin ileri gelenleri katıldı. Macaristan İstanbul Başkonsolosu Balazs Hendrich konuşmasında bu etkinliğin gerçekleşmesinde katkıları olanlara teşekkür etti ve bir gün önce hayatını kaybeden, Komünist dönem sonrası Macaristan’ın ilk cumhurbaşkanı olan Arpad Goncz onuruna bir dakikalık saygı duruşuna davet etti. Dışişleri Bakanlığı IHRA delegasyonundan Gül Büyükerşen Oralkonuşmasında Türkiye’nin Holokost’un bir daha tekrarlanmamasına verdiği önemi dile getirdi. “Türkiye ırkçılık, ayrımcılık, antisemitizm, yabancı düşmanlığı ve İslamofobi ile savaşmaya kararlıdır” diyen Oral, 2015 yılında (042) Kasım Aralık 2015 DIYALoG Türkiye’nin Holokost ile ilgili yaptığı anma ve etkinliklere değindi. 27 Ocak’taki Uluslararası Holokost Anma Günü’ne TBMM Başkanı Cemil Çiçek ile Kültür Bakanı Ömer Çelik’in katıldığını hatırlatan Oral, şubat ayında da ilk defa Struma gemi faciasının devlet nezdinde anıldığını ekledi. Bu tür anmalara önümüzdeki yıllarda da devam edeceklerini belirten Oral, restore edilerek mart ayında kapılarını açan Edirne Sinagogunun açılışına Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç’ın katıldığını dile getirdi. - 14 - hayatını kurtardığını ancak kendi eşini Almanların elçiliği bombalaması nedeniyle kaybettiğini anlatan Oral, ‘Türk Pasaportu’ filminin izlenmesini tavsiye etti. Türk Yahudilerinin ülkenin ayrılmaz bir parçası olduğunu belirten Oral, ülkenin kurtuluşunda, Çanakkale ve Sarıkamış’ta savaştıklarının ve bilim ile ülkenin gelişmesinde payları olduğunun altını çizdi. Oral konuşmasını, “Türkiye, savunmasız ve ezilen kişiler için güvenli bir liman olmaya devam edecektir” diyerek sonlandırdı. Kadir Has Üniversitesinden Doç. Dr. Ahmet K. Han konuşmasında empati kurmanın önemi üzerinde durdu. Han, Nurenberg mahkemelerinde görev alan Amerikalı psikolog Gustave Gilbert’in bulgularını paylaştı. Nazi liderlerinin sergilediği insanlık dışı vahşetin sebebi Gilbert’e göre empati eksikliği. Kurbanları insan olarak görmüyorlardı, insanlık dışı bir alt varlık olarak algılıyorlardı. Bu araştırma normal dediğimiz kişilerin nasıl canavara dönüşebileceklerini göstermesi açısından oldukça önemli. Han, “İnsanoğlunun en önemli vazifesi böyle bir trajedinin yeniden tekrarlanmasını engellemek ve her zaman empati kurmaktır” diyerek sözlerini sonlandırdı. Türkiye’nin Rodos Büyükelçisi Selahattin Ülkümen’in Nazi işgali sırasında birçok Yahudi’nin (042) Kasım Aralık 2015 DIYALoG Macaristan Büyükelçisi Gabor Kiss, II. Dünya Savaşı sırasında Macaristan’ın kendi vatandaşlarını koruyamadığını itiraf etti. “Tarihten öğrendiğimiz bir şey varsa o da antisemitizmin vakit kaybetmeden teşhis edilmesinin şart olduğudur” diyen Kiss, Macaristan Yahudi Cemaati hâlâ var olduğu için şükranlarını sundu. Kiss, antisemitizmi hoş görmemenin vicdani görevleri ve sorumlulukları olduğunun altını çizdi. - 15 - bin ölü gören, yakan, temizleyen bu kişilerin, orada bulunan mahkûmlar arasında en şansız grup olduğunu belirten Greif, buna rağmen bu kişilerin ayaklanmasının bize bir şey anlattığını hatırlattı; en son umut ölür. Bunun da bize Nazi kadar güçlü diktatörlüklerin bile sonsuza kadar süremeyeceğini gösterdiğini belirtti. Türk Musevi Cemaati Başkanı İshak İbrahimzadeh, nasıl ve neden ölüm sonrası bir hayat yaratmayı, niye yeniden doğuşu seçtiğimiz konusunda Yahudi bir bakış açısıyla kişisel düşüncelerini paylaştı. “Holokost’tan 70 yıl sonra halen bugün, İshak’ın insanlığın gaz odalarında kurban edildiğini bilerek, yarattığı darbeyi hafızalarımızda, acısını ise kalbimizde hissediyoruz” diyen İbrahimzadeh, “Her ne kadar hepimiz Auschwitz’te ölmüş olsak da, inancımız hayatta kaldı. Ancak böylelikle, yeniden cehennemin karanlığında çocuklarımız için umut dolu mesajlar yaratabilecek kıvılcımları bulduk. Tarihimiz, yaşadığımız trajediler yüzünden çok sayıda yara aldı, ancak bu süreçte bizler, hiçbir zaman karanlıkların içinde dahi yaşama sevincimizi ve yaşama olan bağlılığımızı kaybetmedik, sürgünlerde bile Tanrı’mızın şarkılarını söyledik. İsrailli Tarihçi Prof. Gideon Greif, 71 yıl önce, tam etkinlik günü olan 7 Ekim’de başlayan Birkenau ayaklanmasını anlattı. Gaz odalarında ve krematoryumlarda çalışan ve günde 10 bin ila 20 (042) Kasım Aralık 2015 DIYALoG İnancımız, kadere razı olmayı kabul eden bir inanç değildir. Risk almayan bir hayat tarzını da seçmedik.” Günümüzde mültecilerin yaşadığı acılara dikkat çeken Cemaat Başkanı şu soruyu sordu: “Holokost’un insani mesajını içtenlikle kavradığımızı, bugün ‘Bir daha asla’ diyebilen bir dünyada yaşıyor muyuz?” İbrahimzadeh sözlerini “Holokost’un öğretilerini kavramaya çalışırken, günümüzde çekilen acılara duyarsız kalmadığımızdan ve acılar sırf kendi huzurumuz açısından bir tehdit oluşturmaya başlayıp, kapımıza dayanıncaya kadar beklemediğimizden emin olalım” diyerek tamamladı. Etkinlik yarı akademik bir panel ile sürdü. Moderatörlüğünü Zülfü Livaneli’nin yaptığı interaktif panelde Kadir Has Üniversitesinden Salih Bıçakcı, Bilgi Üniversitesinden Mehmet Ali Tuğtan, Yıldız Teknik Üniversitesinden Esra Danacıoğlu, ENKA Okulları Adapazarı’ndan James McMillan konuşmacı olarak katıldılar. Doç. Dr. Salih Bıçakcı, devam edebilmek için bazen unutmanın faydalı olduğunu dile getirdi. - 16 - Holokost’un insan kokan bir hikâye olduğunu söyleyen Bıçakcı, sorunun ötekileştirme olarak alınması gerektiğini belirtti. Ayrımcılığın insanları diğerinin gözünde Kafka’nın Gregor Samsa’sı gibi insanlıktan çıkardığını belirten Bıçakcı, ‘ötekini’ tanımak gerektiğini vurguladı. Yardımcı Doç. Dr. Mehmet Ali Tuğtan, Soykırım Müzesi Yad Vaşem tecrübesini paylaştı ve insan hayatını merkeze koymanın gerekliliğini hatırlattı. Prof. Dr. Esra Danacıoğlu, II. Dünya Savaşı sırasında Filistin’e varamayan Mefkure, Struma ve Salvador gemilerini hikayelerini paylaştı. James McMillan, Holokost eğitimine erken yaşta başlanması gerektiğini vurguladı ve Türkiye’nin ancak üniversite çağında Holokost eğitimi verdiğini hatırlattı. Zülfü Livaneli, sanatın Holokost eğitimi için önemli olduğunu söyledi. Birçok kişinin kitabı Serenad’ı okurken ağladığını ve yaşanan acılarla kendini özdeşleştirebildiğini anlatan Livaneli, bunun her gün televizyonlar aracılığıyla şiddete maruz kalan ve alışan kişilere ulaşmanın yolu olduğunu belirtti. Holokost’un unutulmamasının gerektiğini belirttikten sonra İsrail Devlet eski Başkanı Şimon Peres’in kendisine anlattığı bir hikâyeyi paylaştı: “Rabbi sormuş güneşin (042) Kasım Aralık 2015 - 17 - DIYALoG doğduğunu nasıl anlarsın diye. Birçok cevap gelmiş. Ancak Rabbi demiş ki ancak siyah bir adam ile beyaz bir adam birbirlerine günaydın dediği zaman sabah olduğunu anlarsın.” Soru ve Cevap bölümünde, Auschwitz Kampını ziyaret eden ENKA Adapazarı öğrencileri izlenim ve duygularını paylaştı. Panel sırasında, Macaristan’da çocuk şarkılarıyla ünlü Kaláka Topluluğu, kurucuları Gryllus Kardeşler’in ‘Bir Zamanlar Küçük Bir Yahudi Varmış’ adlı müzik parçalarını seslendirdiler. İsrailli karikatürist Michel Kichka’nın ‘İkinci Kuşak – Babama Söyleyemediklerim’ kitabı tüm davetlilere dağıtıldı. Holokost kurtulanı bir babanın oğlu olan Kichka, Holokost gölgesinde yaşadığı çocukluğunu çizgi roman olarak anlatıyor. Etkinliğin ilk günü La Casa Catering’in hazırladığı yemek ile sona erdi. Etkinliğin ikinci gününde dünyaca ünlü Budapest Klezmer Band, Neve Şalom Sinagogunda bir konser verdi. Grup dinleyenleri Orta ve Doğu Avrupa’nın artık var olmayan neşeli zamanlarına geri götürdü. O zamanlarda, geleneksel Yahudi müziği toplumun kültürel yapısının bir parçasıydı. İki günlük etkinlik süresince Rudolf Klein’in kitabına dayanan ‘1782 ile 1944 arasında Orta ve Doğu Avrupa’da Yapılan Sinagogların Mimarisi’ adlı resim sergisi ile Türk Musevi Cemaati eski Başkanı Sylvio Ovadya’nın özel gravür koleksiyonu ‘Osmanlı İmparatorluğu’nda Yahudi Giysileri’ sergilendi. Macaristan, Mart 2015’te İngiltere’den devraldığı Uluslararası Holokost Anma İttifakı’nın (IHRA) dönem başkanlığını Mart 2016’ya kadar üstlenecek ve daha sonra görevini Romanya’ya teslim edecek. Macaristan başkanlığı dönemince antisemitizme karşı olan savaş, Holokost eğitimi ve bilinçlendirilmesinin yanı sıra IHRA’nın görünürlüğünün güçlendirilmesi üzerine çalışacağını açıkladı. Türkiye IHRA’da halen gözlemci ülke konumunda ve tam üye olmayı talep ediyor. (042) Kasım Aralık 2015 DIYALoG İsrail Halkı “Her Şey Dahil” Tatil Dışında Türkiye’den Ne Bekliyor? - 18 - binden yarım milyona çıkarmayı hedeflemişti. 2008 yazında, yani dönemin Türk Başbakanı Recep Tayyip Erdoğan’ın İsrail Cumhurbaşkanı Şimon Peres’e çıkıştığı Davos olayından birkaç ay önce İsrailli turist sayısı yaklaşık 600 bine ulaşarak hedefi aşmış oldu. 2010’da İsrail’in Gazze Şeridi’ne uyguladığı ablukayı kırmaya çalışan Mavi Marmara gemisinde 10 Türk vatandaşının İsrailli askerlerce öldürülmesi üzerine diplomatik ilişkilerin seviyesi düşürüldü. O günden sonraTürkiye’ye giden İsrailli turist sayısı da yılda birkaç bine düştü. İsrailli turistler bölgede diğer “her şey dâhil” alternatiflerini denedi ama hep hayal kırıklığı yaşadı. Yunanistan’a, Kıbrıs’a, Bulgaristan’a gittiler ama akılları hep Türkiye’de kaldı. Böyle olunca İsrail medyası bir yandan ikili ilişkilerin normalleştirilmesine dönük temasları yakından izlerken, bir yandan da “her şey dâhil endeksi” diye tabir edebileceğimiz bir olay yarattı. Haber ve aktüalite programları habire Antalya ve Bodrum’un popüler tatil mekânlarına gitti, oralarda tatil yapan İsrailli turistleri saydı, personelin İsraillilere karşı tavırlarını gözlemledi ve tüm bu bilgileri Al-Monitor.com İsrail’de yapılan yeni bir kamuoyu araştırmasına göre İsrail halkı Türkiye ile ilişkilerin onarılmasına istekli. İngilizceden Türkçeye çevrilmiştir. Author: Arad Nir - Posted Ekim 22, 2015 “Her şey dâhil” kavramı yıllar önce Club Med tarafından yenilikçi bir tatil konsepti olarak yaygınlaştırıldı. Tatilciler tek bir ücret ödeyerek tesisin tüm hizmetlerinden yararlanabiliyordu. Zamanla “her şey dâhil” genel bir anlam kazandı ve İsrailliler tarafından ülkenin Akdeniz kıyısında herhangi bir otelde yapılan tatiller için kullanılır oldu. Günümüz İbranicesinde ise “her şey dâhil” daha ziyade açık büfesinden gündüz gece sınırsız yemek yenebilen, barında bedava içki içilebilen, fazla pahalı olamayan ama keyifli bir Türk otelinde tatil anlamına geliyor. Türk Dışişleri Bakanı Feridun Sinirlioğlu, 2000’li yılların başında İsrail’de büyükelçilik yaparken Türkiye’ye giden İsrailli turist sayısını yılda 200 (042) Kasım Aralık 2015 DIYALoG derleyerek İsrail halkının Türkiye’yi affetmeye, ilişkilerde yeni bir sayfa açmaya ne kadar istekli olduğunun endeksini çıkardı. Bu endekse bakılırsa eski tatil mekânlarını gerçekten özleyen İsrailliler, Erdoğan’ı sözlü saldırıları için affetme noktasına gelmiş olabilir. Tüm bunların ışığında bölgesel dış politika konularında çalışan Mitvim enstitüsünün ilk kez buradan açıklayacağımız son araştırması oldukça ilginç bulgular içeriyor. Araştırmaya göre İsraillilerin büyük bölümü ikili ilişkilerin düzeltilmesi için koşulların olgunlaştığına inanıyor. Ancak bunun için gösterilen sebepler favori tatil yörelerine dönmekten ziyade güvenlik kaygılarına odaklanıyor. İkili temaslarda uzlaşı yönünde belli bir mesafenin alındığı haberlerinin ardından Smith Consulting araştırma şirketi deneklere “İsrail’in Türkiye ile ilişkilerini onarması için başlıca sebebi nedir?” sorusunu yöneltti. Araştırmaya katılan 500 Yahudi’den sadece yüzde 6’sı en önemli sebep olarak turizmi gösterdi. Buna karşılık katılımcıların yüzde 48’i Suriye ve İslam Devleti konusunda güvenlik alanında ikili iş birliği ihtiyacına işaret etti. - 19 - Katılımcıların yüzde 25’i ise İsrail’in ikili ilişkileri onarması gerekmediğini belirtti. İsrailli Araplardan oluşan 100 kişilik ayrı bir grupta ise katılımcıların yarısı, İsrail‐Filistin barış sürecine yardımcı olsun diye Türkiye ile ilişkilerin normalleştirilmesi gerektiğini belirtti. Arap katılımcıların sadece yüzde 21’i güvenlik alanında iş birliği ihtiyacına işaret ederken yüzde 15’i de “her şey dâhil” tatillerden bahsetti. Burada şunu belirtmekte fayda var ki bu kesim için Türkiye’de tatil yapmak krizin en sıcak günlerinde bile sorun değildi. Araştırma, Mitvim ile Türkiye’nin Küresel Siyasal Eğilimler Merkezi tarafından 18 Ekim’de Herzliya’da düzenlenen İsrail‐Türkiye Diplomatik Diyalog Konferansı için yapıldı. Al‐Monitor’a konuşan Mitvim Başkanı Nimrod Goren konferanstaki havayı ihtiyatlı iyimserlik olarak tanımladı. Goren’e göre çok yakın zamanlarda ilişkileri düzeltmeye dönük küçük, ölçülü ve kademeli bazı adımlar atıldı. Goren, İsrail‐Filistin ihtilafındaki alevlenmeye ve Türkiye’de eli kulağında olan erken seçimlere (042) Kasım Aralık 2015 DIYALoG rağmen Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın İsrail’e yönelik eleştirilerini görece düşük tonda tuttuğuna dikkat çekti. Tüm bunların arka planında Rusya’nın Suriye’deki artan müdahalesi olduğunu söyleyen Goren, bu gelişmenin hem İsrail’i hem Türkiye’yi kaygılandırdığını ve her iki ülkeyi diplomatik konumlarını gözden geçirmeye ittiğini kaydetti. İsrail ve Türkiye Suriye konusunda bugüne dek farklı tutumlar benimsemiş olsa da son gelişmeler ortak menfaatlerin gelişmesine neden olabilir. Goren’e göre ikili ilişkileri düzeltme çabaları bugüne dek doğal gaz ve turizm gibi sivil konulara odaklandı ancak bundan böyle güvenlik konularının ön plana çıkması bekleniyor. İyimser havaya rağmen İsrail yönetiminin uzlaşı çabalarını en azından 1 Kasım seçimlerinin sonrasına kadar durdurduğunu belirtmek gerekir. Türkiye’deki son seçimlerden sonra da yazdığım gibi İsrailli siyasetçiler ve karar vericiler arasında şu görüş hâkim: Erdoğan’ın zayıflaması, siyasi emellerinden taviz vermek zorunda kalması ve bir koalisyon hükümetinin kurulması ilişkileri normalleştirme olanağını artıracak. - 20 - Öte yandan İsrailli yorumcular arasında aksi bir yaklaşım yaygın. Buna göre İsrail’in siyaseten güçlü bir Erdoğan’a ihtiyacı var. Geleceği ve konumu için artık savaş vermeyen, seçimlerden mutlak güçle çıkan, anayasayı değiştirerek daha büyük yetkilere kavuşan bir Erdoğan… Bu görüşe göre Erdoğan ancak böyle bir konumu elde ettiği zaman Türkiye ve İsrail’in iki sene önce üzerinde uzlaştığı ve şu an İsrail Başbakanı Benjamin Netanyahu’nun onayını bekleyen mutabakatları hayata geçirebilir. Goren ikili ilişkilerin onarılmasını hararetle savunan bir isim. Orta Doğu’da değişen dengelerin bu yönde yeni fırsatlar yarattığını söyleyen Goren, İsrail kamuoyunun büyük bir bölümünün de aynı nedenle Türkiye’yi sadece cazip bir tatil merkezi olarak değil, İD’le mücadelede bir ortak olarak görmeye başladığını kaydetti. Read more: http://www.al‐monitor.com/pulse/tr/originals/2015/10/israet‐turkey‐ normalization‐erdogan‐poll‐tourism‐security‐ is.html#ixzz3qQpy9GMz (042) Kasım Aralık 2015 - 21 - DIYALoG Pegasus, Yurtdışı Uçuş noktalarına Eilat–Ovda Havalimanı’nı ekliyor. ve misafirler Ovda Havalimanı’na İstanbul Sabiha Gökçen Havalimanı’ndan haftanın 3 günü karşılıklı düzenlenecek seferlerle ulaşabilecek. 29.99 DOLARDAN BAŞLIYOR Pegasus, uçuş ağına İsrail Eilat’ta Ovda Havalimanı’nı ekleyerek toplam uçuş noktası sayısını 101’e çıkartacak. Pegasus’un İsrail’in Kızıldeniz’e kıyısı olan turistik Eilat şehrine yaklaşık 60 km mesafede bulunan Ovda Havalimanı’na gerçekleşecek uçuşlarının biletleri 29.99$’dan başlayan fiyatlarla www.flypgs.com,mobile.flypgs.com, Pegasus’un Mobil Uygulamaları ve acente kanalları aracılığıyla satışa sunuldu. HAFTADA 3 GÜN İsrail’in güneyinde yer alan ve ülkenin 2. uluslararası havalimanı olan Ovda Havalimanı’na uçuşlar, İstanbul Sabiha Gökçen Havalimanı’ndan Salı, Perşembe ve Pazar günleri saat 21:30’da kalkacak. Pegasus misafirleri Ovda Havalimanı’ndan İstanbul Sabiha Gökçen Havalimanı’na ise Pazartesi, Çarşamba ve Cuma günleri yerel saatle sabah 04:00’te gerçekleşecek seferlerle ulaşabilecek. Pegasus’un, İsrail’de Tel Aviv’den sonra 2. uçuş noktası olan Eilat’a uçuşları 1 Aralık’ta başlayacak (042) Kasım Aralık 2015 - 22 - DIYALoG İsrail Mısır İlişkilerinde Yeni Dönem İsrail’in turistik Eilat şehri, dalış sporlarına uygun mercan kayalıklarıyla ve Kızıldeniz kıyısındaki ünlü plajlarıyla tanınıyor. Bölge özellikle farklı tatil arayışında olan turistleri cezbediyor. PEGASUS, OVDA HAVALİMANI’NDAN 61 NOKTAYA BAĞLANTILI UÇURUYOR İsrailblogu.com Eylül ayında Kahire’deki büyükelçiliğini yeniden açan İsrail dört yıl önce düzenlenen bir baskının ardından elçiliğini kapatmıştı. Bu olaydan sonra iki ülke son 30 yılın en kötü diplomatik Pegasus, Ovda Havalimanı’nı İstanbul üzerinden iç hatlarda Adana, Ankara, İzmir, Kayseri, Antalya, Batman, Bodrum, Diyarbakır, Dalaman, Denizli, Erzurum, Elazığ, Gaziantep, Hatay, Konya, Malatya, Samsun, Trabzon, Van olmak üzere 19, dış hatlarda ise Amsterdam, Atina, Barselona, Belgrad, Milan, Bologna, Basel, Budapeşte, Köln, Kopenhag, Brüksel, Moskova, Dusseldorf, St. Etienne, Stokholm, Kuzey Kıbrıs, Roma, Frankfurt, Hamburg, Kharkiv, Londra Gatwick, Londra Stansted, Lviv, Lyon, Madrid, Marsilya, Münih, Milan Malpensa, Nice, Nürnberg, Paris, Oslo, Bükreş, Prag, Priştine, Saraybosna, Üsküp, Stuttgart, Berlin, Tiran, Viyana, Zürih olmak üzere 42, toplamda 61 noktaya bağlantılı uçuruyor. krizine sürüklenmişti. İsrail Dışişleri Bakanlığı Direktörü Dore Gold, yapılan açılış töreni için gittiği Kahire’de yaptığı konuşmada “İsrail ile Mısır Orta Doğu’nun istikrarı ve refah için çalışıyor,” dedi. Dore ayrıca, İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu ve Mısır Devlet Başkanı Abdel Fattah Sisi’nin oluşan tehdidi bertaraf ettiklerini ve Orta Doğu’nun istikrarı ve kalkınması için işbirliği yaptıklarını belirtti. (042) Kasım Aralık 2015 - 23 - DIYALoG “Mısır her daim bölgenin en büyük ve en önemli ülkesi olacaktır,” diyen Gold, “Boşuna Arap dünyası Mısır için Um al‐Dunya demiyor, dünyanın annesi,” diye ekledi. Kudüs’teki dışişleri Kahire’deki tören için “yeni bir şeyin başlangıcı,” açıklamasını yaptı. 9 eylül 2011’de, Arap Baharı gösterileri sırasında protestocular elçilik binasına saldırmış altı güvenlik görevlisi saatler sonra Mısırlı komandolar tarafından ABD Başkanı Barack Obama’nın direkt emri ile kurtarılmışlardı. Olay sonrası İsrailli çekirdek diplomat takım Mısır’da kalmıştı. Son dört yılda elçilik çalışanları sayıca artmış ancak elçilik açılmamıştı. Diplomat aileleri ise İsrail’de kalmıştı. Dışişleri Bakanı yardımcısı Tzipi Hotovely elçiliğin açılışını iki ülkenin ilişkilerini arttıracağını belirtti ve Mısır ile İsrail’in ortak çıkarları olduğunu ekledi. “Son gelişmeler karşısında İsrail ile birçok ülkenin özellikle de Mısır’ın işbirliği için birçok fırsat doğabilir.” Mısır Haziran ayında Mısır’a yeni büyükelçi olarak Hazem Khairat’ı atamıştı. İsrail'in Mısır Büyükelçisi Haim Koren Törene İsrail’in Kahire Büyükelçisi Haim Koren ve İsrail’in Mısır’daki diplomatları, ABD’nin Kahire Büyükelçisi Stephen Beecroft ve Mısır Dışişleri bakanlığı yetkilileri katıldı. Törende İsrail bayrağı göndere çekildi, elçiliğin isim plaketi elçilik bina dışına koyuldu ve Mısır ile İsrail milli marşları çalındı. (042) Kasım Aralık 2015 DIYALoG İsrail’in en Büyük Güneş Enerjisi Tarlası Devreye Girdi - 24 - 40 megavatlık Ketura güneş tarlası İsrail’in ikinci ancak en geniş alana yayılmış “Güneş Enerjisi Tarlası”. 54,2 hektarlık alana yayılan Ketura’da 140.343 güneş paneli bulunuyor. Arava vadisinde bulunan Ketura bir Arava enerji şirketi ve Électricité de France Energies Nouvelles Israel ortak projesi. İsrailblogu.com Altı yıllık yapım aşamasından sonra Arava’daki güneş enerjisi üretim merkezi devreye girdi ve ülkeye elektrik vermeye başladı. The Jerusalem Post’a konuşan Arava enerji şirketinin CEO’su Jon Cohen sadece altı günde ülkenin elektrik şebekesine bu sayede 1,5 milyon kw/h eklendiğini söyledi. 2009’da başlayan proje Temmuz 2015’te günde 250.000 kw/h üretecek kapasiteye ulaştı. Güneş panellerinin yapımı yedi ay sürdü. Daha sonra İsrail elektrik kurumu buradan ana şebekeye bağlantı yaptı ve böylece ülkenin ana elektrik şebekesine elektrik verebilecek konuma geldi. Ketura güneş enerjisi ile elektrik üretme açısından (042) Kasım Aralık 2015 - 25 - DIYALoG ilk değil ama İsrail’in en büyüğü. İlki 37,5 megavatlık Energix Grubuna ait Neot Hovav. Bu proje de Aralık 2014’te tamamlandı. Ketura güneş enerjisi tesisinin 100 megavata çıkma potansiyeli mevcut. İsrailli girişimcilerin bu konudaki atılımları devam ediyor. İsrail, Enlight Yenilenebilir Enerji’nin 55 megavatlık Haluziot ve EDF Energies Nouvelles Israel’in Zmorot güneş tarlaları ile tanışmaya hazırlanıyor. ayrıca rüzgâr enerjisine de ağırlık vereceğini açıkladı. EDF Energy Nouvelles Israel’in İsrail’de toplam 110 megavatlık 10 güneş enerjisi tesisi mevcut. Şirket altı yıldır İsrail’de faaliyet gösteriyor. Günümüzde İsrail’de devreye girmiş veya inşaatı devam eden tesislerin toplamı 470 megavat enerji üretecek potansiyelde. Bu projelerden bir tanesi de Berşeva’nın 35 kilometre güneyinde bulunan Ashalim’de yapılıyor. Yasalar 340 megavatlık bir kotayı Ekim 2013’te onaylamasına rağmen gerekli düzenlemeler henüz yerine getirilmiş değil. Cohen bu konuda Ocak 2015’te sürenin dolduğuna işaret ediyor. Bu da yatırımcıları zor durumda bırakıyor. EDF Enerji’nin CEO’su Ayalon Vaniche şirketinin bu tür projeleri desteklemeye devam edeceğini (042) Kasım Aralık 2015 DIYALoG Kudüs Hastanesi Hem Kurbanları Hem Saldırganları Tedavi Ediyor - 26 - gerilim hastanenin steril duvarlarına nüfus ediyor ve hasta yakınları koridorlarda tartışarak yaralıların travmasını arttırıyor. Hadassah’ın Ein Kerem’deki merkezi derin bir şekilde bölünmüş Kudüs’te ender bir arada yaşama modeli oluşturuyor. Yahudi ve Arap tıbbi personel, yan yana şehrin yaralılarını tedavi ediyor. İsrailblogu.com Kudüs yeni bir şiddet sarmalına girmişken, saldırganlar ve kurbanlar yeniden bir araya gelmelerinin şaşkınlığını yaşıyorlar Kudüs’ün en önemli ilk yardım hastanesinde. Merkez çalışanları çatışmaya yabancı değil. Son İntifada’da 20’den fazla hastane personeli öldürüldü veya yakın akrabasını kaybetti. Duygularını ayırmayı ve karşı tarafın hastalarını tedavi etmeye alışkınlar. Dr. Daniel Weiss ameliyat ettiği kişinin kurban veya yaralı saldırgan olduğunun önemli olmadığını belirtiyor. “Bu gerçek dışı bir şey gibi gözüküyor dışardan ama hastaların kim olduğu önemli değil, hepsini tedavi ediyoruz. Yahudi ve Araplar birbirlerinin dükkanlarından alışveriş ediyorlar, birbirlerinin işyerlerinde çalışıyorlar ve hastanede yan yana yatıyorlar.” Benzer duyguları İsrailli Arap Dr. Ahmed Eid de paylaşıyor. Pazartesi günü 13 yaşında Yahudi bir çocuğun hayatını kurtardı. Doğu Kudüs’te bıçaklanan çocuk, aşırı kan kaybı ve düşük bir nabız ile hastaneye gelmişti. “Bu durum bizim için Hadassah Tıp Merkezi, siyaseti kapıda bırakmakla övünerek hem Filistinli saldırganları, hem de Yahudi kurbanları tedavi ediyor. Ancak sokaktaki (042) Kasım Aralık 2015 - 27 - DIYALoG rutin oldu. Ülkede olanlar bizi de etkiliyor ama doktorluğumuzu etkilemiyor. Hadassah çok özel bir yer.” Hastane koridorları geleneksel Müslüman giysileri giyen kadınlar ve başörtülüler ile ultra‐ortodoks Yahudiler ve kipalı hastalarla dolu. Ancak Arap ve Yahudilerin hastanede ayrılmaz olması herkes için uygun değil. Odel Bennett 3 Ekim’den beri Hadassah’da tedavi görüyor. Filistinli bir saldırgan kocası Aharon’u bıçakla öldürdü, kendisini ağır yaraladı ve iki yaşındaki oğlu Natan’ı hafif yaraladı. Saldırgan bir kişiye daha saldırdıktan sonra vurularak öldürüldü. 22 yaşındaki Bennett yardım çığlıklarının Arap dükkan sahipleri tarafından nasıl alaya alındığını ve ona gülerek “öl” diye bağırdıklarını hala hatırlıyor. O sırada bir bıçak vücuduna saplıydı. Annesi Miriam Gal ise daha az diplomatik bir dille rahatsızlığını dile getiriyor. Saldırgan kadının ailesinin koridorlarda rahatça gezinmesi, polisle tartışması üzerine 18 yaşındaki Filistinli saldırganın başka bir bölüme nakledilmesini talep etti. “Bir teröre kurban vermiş bir aileyiz. O saldırganın yaşamaya bile hakkı yokken onu buraya konması mide bulandırıcı,” dedi titreyerek. Bennett, 4 oda ilerisinde İsrailli bir adamı bıçaklayan Filistinli bir kadın saldırganın yattığını öğrenince titremeye başladı ve bir panik krizi geçirdi. “Tam yakınımda cinayete teşebbüs eden birinin olduğunu bilmeyi kabullenmek çok zor. 11 bıçak darbesinden iyileşmeye çalışan Bennett saldırganların hapishanede tedavi edilmesi gerektiğini söylüyor. Şiddet dalgası İsraillileri endişeli ve güvensiz hissettirirken, Filistinliler uzun zamandır süregelen ümitsizliklerin bir yansıması diyorlar. (042) Kasım Aralık 2015 - 28 - DIYALoG Filistin Devlet Başkanı Mahmud Abbas’ın Kayınbiraderi İsrail’de Tedavi Görüyor yalanlar söylemeyi durdur.’ demesinin zamanı geldi. Bir hafta önce Abbas, İsrail’in 13 yaşındaki bir Filistinliyi infaz ettiğini söylemiş. Oysa gerçekte Pisgat Ze’ev’de bıçaklı saldırı gerçekleştiren Filistinli genç, iddia edildiği gibi öldürülmemiş, yaralı olarak tedavi için İsrailli doktorlar tarafından Kudüs Hadassa Hastanesinde tedavi edilmişti. Sadece iki gün önce, Netanyahu ‘Mahmus Abbas’ın Hamas ve IŞİD’le bir konuştuğunu, Kudüs için dökülen her damla kanı kutsuyoruz. Bu kan temiz ve saftır ve Allah için akıtılmıştır.’ dediğini ekledi. Ynet, Abbas’ın kayınbiraderinin ameliyat olduğu özel Assuta Hastanesi’nde geçen Haziran’da Abbas’ın eşinin de ameliyat olduğunu ortaya çıkarmıştı. Abbas’ın eşi İsrail’deki bu yeni hastanenin, yedinci katındaki ortopedik cerrahi servisinde 24 saat özel korumalı odada kalmıştı. Kaynak: ynetnews Filistin Devlet Başkanı Mahmud Abbas İsrail’e karşı sert açıklamalarına ve suçlamalarına yöneltmeye devam ederken, Abbas’ın kayınbiraderi Tel Aviv’deki Assuta Hastanesi’nde ameliyat oldu. İsrail’de art arda yaşanan terör olayları arasında Filistin Devlet Başkanı Mahmud Abbas’ın kayınbiraderi, İsrail’de bulunan özel bir hastanede Perşembe günü önemli bir kalp ameliyatı geçirdi. Başbakan Netanyahu Perşembe akşamı resmi Twitter hesabından yaptığı duyuruda: Uluslararası toplumun Filistin Devlet Başkanı Mahmud Abbas’a artık net olarak: ‘İsrail hakkında (042) Kasım Aralık 2015 - 29 - DIYALoG İsrail Merkez Bankası Başkanı Dünyanın en Başarılıları Arasında Gösterildi İsrail merkez bankası başkanı Flug dışında ikinci yıl artarda en iyi olarak gösterilen yöneticiler Hindistan’dan Raghuram Rajan, Malezya’dan Zeti Akhtar Aziz, Filipin’den Amando Tetangco Jr. Ve Tayvan’dan Fai‐Nan Peng. Global Finance yayıncısı ve genel yayın yönetmeni Joseph Giarraputo, “Küresel ekonomiler iyileşme sürecine girdi. Öte yandan güçlenen ABD doları, Federal hazinenin kolay para politikasını bırakması gibi zorluklarla da karşı karşıyalar,” dedi. Merkez bankaları bu zorlukları yenmek için önemli bir rol üstleniyorlar. Başarılı finansal politikalar kur dalgalanmalarını ve artan faiz oranlarının etkilerini azaltarak ekonomik büyümeyi arttırabilir. “Sonuçlara da bakıldığında, bazı merkez bankalarının bu konuda daha başarılı olduklarını görebiliyoruz. Verilen puanlamalar aynı zamanda merkez bankası başkanının siyasi müdahalelerle baş etme ve hükümet politikalarını etkileme gücü de göz önüne alınarak veriliyor.” İsrail Merkez Bankası Başkanı Karnit Flug Global Finance dergisine göre en iyi dokuz merkez bankası başkanından biri. Flug geçtiğimiz sene de en başarılı dokuz yöneticiden biri seçilmişti. Geçtiğimiz hafta geleneksel listesini açıklayan dergi Flug’a A notu vererek diğer sekiz ülke merkez bankası başkanıyla birlikte en iyiler arasında gösterdi. A ile F arasında değişen puanlar alan merkez bankası yöneticilerine verilen puanlar enflasyon baskısı, ekonomik gelişme hedeflerini tutturma, yerel para birimi istikrarı ve faiz oranını yönetme becerileri üzerinden hesaplanıyor. A çok başarılı demekken, F tam bir başarısızlık olarak niteleniyor. (042) Kasım Aralık 2015 DIYALoG SIM Kart Dönemi Kapanıyor - 30 - kimlik kartları da Security Elements ile telefonlara gelebileek. Tabi bunun için önce devletin bu işleme onay vermesi gerekiyor. Devletin de buna onay vermesiyle birlikte parmak izi ve damar izi kişisel veriler de çip içerisine yüklenebilecek. Ekrem Uçman Security Elements çipi telefonlara geliyor. Bu gelişme ile birlikte cep telefonları içerisinde yer alan SIM kartlar yavaş yavaş ortadan kalkacak. İlk deneme Apple'dan Geçtiğimiz yıl benzer bir bütünleşik kart teknolojisini iPad Air 2 modelinde deneyen Apple, önümüzdeki iPhone modellerinde direk olarak Security Elements çiplerine yer vermeye hazırlanıyor. iPhone 7 modeline yeni nesil çiplere yer verecek olan Apple bu sayede kullanıcıların cihazlarını tamemen kişisel bir veri bankasına dönüştürecek. Security Element çipinin akıllı telefonlara gelmesiyle birlikte mobil dünyada yepyeni bir süreç başlayacak. Teknolojinin akıllı telefonlara uyarlanmasıyla birlikte ilk etapta klasik SIM kartlar ortadan kalkarken, akıllı telefon kullanıcılar uzun vadede neredeyse her türlü işlerini Security Elements çipi üzerinden gerçekleştirebilecekler. Teknoloji nasıl çalışacak? Kullanıcıların bilgilerini baz istasyonları üzerinden hava aracılığı ile telefonların içine işlenecek. GSM operatörleri tarafından gerçekleştirilen bu işlem için kullanıcıların telefonlarına bu işlem için geliştirilen uygulamayı yüklemeleri yeterli olacak. Önümüzdeki yıl kullanımına başlanacak olan çipli Security Elements çipleriyle birlikte sadece mobil dünyada değil, başta bankacılık olmak üzere birçok alanda gelişmeler yaşanacak. Devletin de onay vermesiyle birlikte kimlik kartlarından, kullanıcıların biyometrik verilerine kadar geniş bir veri skalası tek bir çip üzerinden yönetilebilecek. Bu konuda dikkat edilmesi gereken husus, kullanıcıların bu çipler üzerinden takip edilmesi olacak. Devletin ya da siber saldırganların kullanıcıların verilerini tek bir nokta üzerinden elde etmesi sorunlar yaratabilir. (042) Kasım Aralık 2015 - 31 - DIYALoG İzmir: Yarınlara Bir Miras yarınlara miras bırakmayı hedefleyerek günümüz eserlerine yer verildiğini söyledi. 17 Eylül Perşembe akşamı İzmir Arkas Sanat Merkezi’nde basın, sanat eleştirmenleri ve davetlilerin katıldığı açılış kokteylinde İzmir’den Selim Bonfil ve Yusuf Tuvi’nin de eserlerinin yer aldığı “İzmir: Yarınlara Bir Miras” isimli fotoğraf sergisi açıldı. Açılış konuşmasını yapan Arkas Holding Yönetim Kurulu Başkanı Lucien Arkas, sergilerde genelde eski eserlerin sergilendiğini, İlk defa bu sergide İnsanoğlunun toplu yaşam merkezi olan kentler, yaşam mekânlarımız olmanın yanı sıra bizden önceki nesillerin bize bıraktığı ve bizim de gelecek nesillere bırakmamız gereken emanetlerdir. Tarihin farklı dönemlerine ait fiziksel, sosyal ve kültürel değişimler yaşayan kentlerin geleneksel dokusundan, yeni gelişen kimliğine tanıklık eden en kıymetli kaynaklar ise kent fotoğraflarıdır.. (042) Kasım Aralık 2015 - 32 - DIYALoG Bu noktadan yola çıkarak, 2015 yılının İzmir’ini gelecek nesillere aktarabilmek adına Arkas Sanat Merkezi ve IFOD (İzmir Fotoğraf Sanatı Derneği) işbirliği ile hazırlanan bu sergide; İzmir’i diğer kentlerden farklı kılan, İzmir’e değer katan ve İzmir’e özgü unsurlar mercek altına alındı. Kentin mimarisi, doğası, insanları, iş ve yerleşim alanları gibi kentteki toplumsal ve kültürel yaşama ilişkin ipuçları verecek pek çok farklı konu yaklaşık bir yıl süren çekimlerin ardından seçilen fotoğraflarla ölümsüzleştirildi. ve Mario Cioni, Kanada’dan François Nadeau, Macaristan’dan Istvan Kerekes, Pakistan’dan Muhammad Jahangir Khan, Polonya’dan Wojtek Lalki, Tayland’dan Dow Wasıkrısı, Ukrayna’dan Alexander Kharvat, Türkiye’den Atilla Özdemir, Beyhan Özdemir, Murat Germen ve Nilgün Özdemir’in eserleri de yer aldı. Sanatçılar kendi objektiflerinden, Basmane, Bergama, Bornova, Karşıyaka, Kordon, Ödemiş, Urla gibi kentin çeşitli ilçe ve mahallelerinde görülmesi ve hatırlanması gereken güzellikleri fotoğrafın evrensel dilini kullanarak yansıttılar. 18 sanatçının iki yıldır çektiği on binlerce kare arasından 1200 kadar fotoğraf seçtiklerini anlatan Lucien Arkas, Sanat Merkezinde bunlardan ancak 160 kadarına yer verebildiklerini, söyledi. Sergi, 15 Kasım tarihine kadar açık kalacak. Sergide Selim Bonfil ve Yusuf Tuvi’nin eserlerinin yanısıra, Arjantin’den Nicolas M. J. Berlingieri, İspanya’dan Gabriel Brau Gelabert, İtalya’dan Virgilio Bardossi, Valter Bernardeschi, Giulio Veggi (042) Kasım Aralık 2015 DIYALoG - 33 - Türkiye, bu özelliğini daha ne kadar koruyabilecek? Günde bir kişilik azalma varsayımıyla bile, 1492’de başlayan Sefaradların Balkanlardaki serüveni yakın bir dönemde bitecek gibi görünüyor. Metin Delevi, Ocak ayından bu yana Şalom’da yayınlanan yazı dizisinin son bölümünde, geçmiş yerine Sefarad kültürü konusunda katkılar sunan kişilerin “ne yapılmalı” sorusuna verdikleri cevapları aktarıyor. *** Büyük çoğunluğunu Sefaradların oluşturduğu Yahudi cemaatinin çeşitli etkenlere bağlı nüfus azalması nedeniyle Türkiye, Balkanlardaki ‘son kale’ olma özelliğini daha ne kadar koruyabilecek? Günde bir kişilik azalma varsayımıyla bile, 1492’de başlayan Sefaradların Balkanlardaki serüveni yakın bir dönemde bitecek gibi görünüyor. Bu bölümde herkesin artık aşina olduğu geçmişimiz yerine Sefarad kültürü konusunda yoğun katkılar sunan kişilerin “ne yapılmalı” sorusuna verdikleri cevapları aktaracağım. Sefaradların Son Kalesi: T ÜRKİYE METİN DELEVİ Kaynak : Şalom Yüzde 96’sı Sefarad olan, yaklaşık 17 bin kişilik Yahudi nüfusu ile Türkiye günümüzde, Balkanlarda Sefaradların ‘son kalesi’ olma özelliğini taşıyor. (042) Kasım Aralık 2015 DIYALoG - 34 - “Judeo‐Espanyol, Sefarad Kültürü’nün en önemli ‘mirası’ kabul edilmekte. Gerek bu lisan, gerek diğergeleneksel Sefarad değerleri çeşitli Yahudi cemaatlerine göre bazı farklılıklar gösterebilir. Bilindiği gibi, 1492’de başlayan, İspanya ve daha sonra Portekiz sürgünlerini izleyen dönemlerde Yahudiler çeşitli topraklara yerleşmiş, bir kısmı Avrupa’da kalırken, bazıları Kuzey Afrika’ya ve büyük bir bölümü de Osmanlı İmparatorluğunun geniş topraklarına dağılmışlardı. Daha sonraları, Latin Amerika’ya, ABD’ye ya da dünyamızın değişik uzak köşelerine yerleşenler olduğunu da biliyoruz.’Sefarad Kültür Mirası’ ele alındığında, bunca zamana ve kıtalar arası mesafelere, farklılıklara rağmen, günümüzde de Sefarad toplumlarında, temelde geleneksel ve dinsel Bunu ‘Yahudi benzerlikler görebiliriz. Anne’ kavramına dayandırmak gerekir. Bu görüşlere geçmeden önce, özellikle vurgulamak istediğim, Anadolu’da Yahudi tarihinin 1492 başlamadığı, buna karşılık neredeyse 2400 yıldır Anadolu kültür mozaiğinin bir parçası olduğudur. İlk olarak, yaklaşık 15 yıldır hem Şalom’da hem de El Amaneser’de Judeo‐Espanyol yazıları ile bu dilin unutulmamasına katkıda bulunan annem Coya Delevi’nin ‘Judeo‐Espanyol’un Yol Haritası’ olarak adlandırdığı görüşünü aktaracağım: Tarih boyunca Yahudi Anne, geleneksel mirası korumada en önemli rolü üstlenmiş, bunu asırlar boyu sürdürmüştür. Bunca nesil, Judeo‐Espanyol’u annelerinden, yani bilinen deyimle ‘de boka de madres’den öğrendi. Anneler sayesindedir ki, bugün bile, dünyanın çeşitli köşelerinde atalarının lisanını konuşanları görebiliyoruz. (042) Kasım Aralık 2015 DIYALoG - 35 - Ne var ki, lisanın yanı sıra, Sefarad dinsel ve folklorik gelenekleri, müziği, mutfağı ve çok değerli eski belgeler, çeşitli yazılar, edebi türler ve yaşlıların anıları vs... özetle, atalarından kalan bir ‘Sefarad kültürmiras’ı var. Pek tabii, bu kültür zenginliğini ayakta tutma, gelecek kuşaklara devretme çabaları süregelmektedir. Bu bağlamda, birkaç yıl önce, çoğumuzun yakından bildiği Centropa projesi çalışmaları başladı. Merkezi Viyana’da bulunan Centropa, Orta ve Doğu Avrupa’da yerleşmiş Yahudi cemaatlerinin 20. yüzyıldaki yaşamlarını araştıran ve belgeleyen bir kuruluş. ‘Witness to a Jewish Century / Yahudi Yüzyılına Tanıklık’ adındaki bu proje kapsamında, belirli bir yaştaki kişilerle görüşmeler yapılmakta. Anıları, gelenekleri kaydedilmekte ve olanak dâhilinde, dönem resimleriyle desteklenerek, değerli belge ve bilgilerin yok olmaları engellenmekte. Orta ve Doğu Avrupa ülkelerinde başlamış olan bu proje, Türkiye’de de yaşama geçirildi. Ayrıca, diğer bir çalışma da gerçekleştirilmiş bulunuyor: ‘Ladino Database’ projesinin konsepti ve amacı, ana dili Ladino olup, onu iyi konuşan Judeo‐Espanyol ya da günümüzde sıkça kullandığımız Ladino, nostaljinin ve sürgünün lisanı, yani, İber Yarımadasından kovulan Sefaradların kullanmış olduğu lisandır. Ladino, bir bakıma geniş Osmanlı topraklarına yerleşen Sefaradların, Müslüman, Rum vs ile komşulukları sonucu doğmuştur diyebiliriz. Bu nedenle ‘Sürgünün lisanıdır’ terimini kullanmak yerinde olabilir. Bazı belgelere göre, 1492 göçünü izleyen, yaklaşık iki yüz yıl boyunca, Sefaradlar İspanyolcayı korumayı başardılar. Doğal olarak, zamanla, yerleşmiş oldukları ülke ve etraftan etkilenerek yeni sözler, deyimler katmışlar bu İspanyolcaya... Günümüzde, 1930‐45 yılları arasında doğanlar, daha önceki nesiller gibi, birinci lisan olarak, aynen Judeo‐ Espanyol’u düzgün konuşmakta, okumakta ve yazmakta. Onların yetiştirdiği neslin bir bölümü de lisanı, birinci dil olarak değilse bile, konuşabiliyor, yazabiliyor... Ama??? Bu durumda, ister istemez, aklımıza başka bir soru geliyor: ‘Acaba Judeo‐ Espanyol yaşamını sürdürebilecek mi?’ Elbette zaman ve tarih bunun yanıtını verecek. Amacımız objektif bir bakışla bugünkü durumu değerlendirmek. (042) Kasım Aralık 2015 DIYALoG mümkün olduğunca çok kişi ile söyleşi yapıp, Judeo‐ Espanyol lisanında bol malzeme toplamak... Konuşmacılarda aranan tek koşul, Ladino’yu iyi bilmeleri. Kaydedilen konuşmalar, mot‐a‐mot /kelimesi kelimesine transkripsiyon yapılarak, bilgisayara aktarılıyor. Bu aşamadaki çalışma, söyleşileri gerçekleştirmekle görevli ekip için, çok dikkat, zaman ve sabır isteyen bir süreç. Sonlandığında, sesli ve yazılı, Judeo‐Espanyol bir materyal oluşuyor. Bu noktada ‘Centropa’ ve ‘Ladino Database’ birbirinden ayrılıyor. Centropa’da konuşulan lisan önem taşımamakta; belgeler, ses kayıtları, resimler belirli bir merkezde toplanıp, metinler İngilizceye çevrilmekte ve dergi formatında basılarak arşivlenmekte. Ladino Database çalışmasında, eldeki malzeme özel bir bilgisayar programıyla araştırmacıların hizmetine sunuluyor. Bu şekilde anında sesli ve yazılı, önemli bir Ladino arşivine programında, ulaşılıyor. Ladino Database görüşmeleri yapıp soruları yönelten, konuşmaları teybe kaydeden ve kelimesi kelimesine çözen ekibin de Judeo‐Espanyol’a vakıf olmasının yanında, bilgisayar kullanabilir olması da gerekiyor. - 36 - Sefarad kültürünün ve Judeo‐Espanyol’un arşivlerde yaşaması cidden heyecan verici bir olay olsa gerek.“ İkinci görüş olarak, yıllardır Judeo‐Espanyol diline gönül vermiş, Ladino Komunita grubunu kurup, bu dilde yüzlerce kişinin birbirileriyle iletişime geçmesini sağlayan ve en nihayet bu yazı dizisini hazırlamamı öneren ve yüreklendiren Raşel Amado Bortnick’e kulak verelim: “Sayın Metin Delevi’nin Şalom okurlarına sunduğu ‘Balkanlarda Bir Zamanlar Yahudiler Yaşardı’ dizisinden özetleyebileceğimiz sonuç, bu yörelerde kayda değer Yahudi cemaatleri kalmadığıdır. Büyük çoğunluğu Sefarad ‐ yani İspanya ve Portekiz kökenli ‐ olan bu cemaatler, Osmanlı İmparatorluğu döneminde sayı ve kültür bakımından zirvelerine ulaşmışlarsa da, 20. yüzyılın ilk yıllarında yer alan siyasi kargaşalık ve harpler nedeniyle Avrupa ve Amerika memleketlerine göçler yüzünden küçülmüşlerse de, onlara tam ölüm darbesini vuran Şoa veya Holokost olarak bilinen, İkinci Dünya Savaşı’nda Yahudilere yapılan soykırım olmuştu. Şoa’dan canını kurtarabilen az kişi de genelde önceki memleketlerine dönmemiş, Amerika, Avrupa ülkelerine veya İsrail’e yerleşmişlerdi. Bu acı duruma (042) Kasım Aralık 2015 DIYALoG - 37 - maddi ve manevi kültürel mirası korumak ve devamını sağlamak gibi büyük ve ağır bir sorumluluk yükler. Dengenin olumlu tarafına eklenen yeni bir gelişme Onlarca yıldır yurt dışında yaşamama rağmen, Türkiye’deki gelişmeleri yakından takip eden biri olarak söyleyebilirim ki, Türk Yahudi Cemaati kendi kültür mirasını koruma görevini hepimize onur verecek derecede örgütlü ve sistemli olarak üstlenmiş ve yerine getirmektedir. Ne var ki bazı dış ve iç olumsuz etkenler, Sefarad kültürünün geleceğini, bu tarihsel yörede nazik bir dengeye bağlı kılmıştır. Dengenin olumlu tarafında, cemaat içinde yer alan çok sayıda etkinlikler vardır. Bunlar arasında, Osmanlı‐Türk Sefarad Araştırmaları Merkezi çalışmaları ve El Amaneser dergisi, Maftirim Korosu ve yayınladıkları kitap ‐ CD seti, Ladino Günü kutlamaları, Şalom gazetesi ve Judeo‐Espanyol sayfasının devamı, geleneksel düğünler, dini bayramlar, faşadura ve berit kutlamaları, bat‐ mitzva törenleri, 500. Yıl Müzesi, Ulus Özel Musevi Lisesinin başarıları, Las Estreyikas d’Estanbol çocuk Sefarad kültür ve yaşamının merkezleri sayılan Selanik, Sofya, Saraybosna gibi şehirler, Rodos ve Girit gibi adalar da dâhil olması, 500 yıldır gelişmiş özgün Balkan Sefarad kültürünü ve Ladino dilini de tarihe geçme eşiğine getirmişti. Bu arada, aynı kültürü paylaşan, İstanbul ve İzmir gibi önemli Sefarad kültür merkezlerini içeren Türkiye Yahudi toplumu Şoa’ya maruz kalmamış, yaşamına devam ediyordu. Gerçi bu toplum da 90‐ 100 yıl öncesine nazaran çok küçülmüş, bir zamanlar 90 binlerde iken, dışarıya olan göçler ve son yıllardaki ölüm‐doğum oransızlığı neticesinde nüfusu 17 bine düşmüştür. Dünyada yayılmış büyük Yahudi toplumları arasında küçük sayılsa da, büyük çoğunluğu İstanbul’da yaşayan Türk Yahudi Cemaati bugün, hem İspanya sürgününden sonra Osmanlı İmparatorluğu’nda kurulan tarihsel cemaatlerinin en büyüğü, hem de tüm dünyadaki Balkan‐Sefarad cemaatlerinin en büyüğü, en canlısı ve en önemlisidir. Bu özel ve onurlu mevki, bu çok küçülmüş cemaatin omuzlarına, 500 yıllık (ve hatta daha antik) Yahudi (042) Kasım Aralık 2015 DIYALoG - 38 - korosu, Edirne Sinagogunun devlet bütçesinin yatırımı ile imarı, İzmir’de eski sinagogların (İzmir Belediyesi desteği ile) yenileme projesi, antik dini kitapların korunmaya alınması, vs… sayılabilir. Dileğimiz, Türkiye’nin ‘Balkan Sefaradlarının son kalesi’ olarak daha nice yüzyıllar huzur, kardeşlik ve özgürlük içinde devam etmesidir.” Üçüncü görüş olarak Sefarad kültürü deyince ilk akla gelen ve Osmanlı‐Türk Sefarad Kültürü Araştırma Merkezi Koordinatörü Karen Gerson Şarhon merkezin çalışmalarını aktardı: Aksi etkenler arasında ise maalesef cemaatin giderek küçülmesi ve yaşlanması, bireylerin kültürlerine ve geçmişlerine karşı ilgisizliği ve dıştan gelen Aşkenaz adetleri benimsemesi sayılabilir. ‘Hem yükte hem pahada ağır’ bu etkenlerin hepsine karşı koyabilmek mümkün olmasa da, sorunu çözmek yönünde yeni bir gelişme olmuştur kanımca: Son aylarda yürürlüğe geçen Sefarad kökenlilere İspanya ve/veya Portekiz vatandaşlığı hakkı kanunu. “1 Aralık 2003’te Türkiye Cumhuriyeti Hahambaşılığı’nın alt kuruluşu olarak kurulan Sefarad Kültürü Araştırma Merkezi, büyük bir çoğunlukla oral bir kültür olan Sefarad kültürünün günümüze kadar gelebilmiş olan tüm öğelerini toplamak, belgelemek ve arşivlemek amacıyla çalışmaya başladı. Bir Avrupa Birliği pasaportunun pratik avantajlarına ulaşmak gayesiyle de olsa, bu kanunun, birçok Türkiye Yahudi’sini geçmişini ve kültür mirasını araştırmaya sevk ettiğini fark ettim. Ümit ederim ki en kısa zamanda İspanyolca lisanı cemaat içinde yayılacak ve bu yolla Yahudi İspanyolcası ‐ Ladino’ya da ilgi artacaktır. Geçen yıllar içinde son derece önemli projelere imza atan Sefarad Merkezi, Centropa (Avusturya) kuruluşu ile bir sözlü tarih projesi gerçekleştirdi ve yaşları 70’ten yukarı olan kişilerin çok ayrıntılı hayat hikâyelerini belgeledi. 16. yüzyılda Edirne’de doğan ve tamamı Türk Sanat Müziği makamlarından oluşan Maftirim müziğinin günümüze kadar ulaşabilmiş olan ilahilerini, notaları, tercümeleri ve Maftirim hakkında önemli Bu ilginin, genel toplumda da yayılmasını, üniversite sınıflarına kadar gelmesini, Osmanlı devrinin önemli bir kültür kesimi olan Sefarad tarihine de yer açmasını bile hayal edebiliriz. (042) Kasım Aralık 2015 - 39 - DIYALoG bilgiler içeren giriş makalesi ile harika bir koleksiyonu yayınlamayı başardı. yapılan konuşmalar kaydedildi ve bu dilin en azından konuşma dili kayıt altına alındı. 2005 yılının mart ayında, Şalom gazetesinin eki olarak El Amaneser gazetesi aylık olarak yayına girdi. Tamamı (24 sayfa) Judeo‐Espanyol dilinde olan bu gazete dünyada tek olup on bir yıldır her ay yayınlanmaya devam ediyor. Bugün daha yapılması gereken çok iş var. Kayıt altına alınması gereken binlerce belge, şarkı, yemek tarifleri, gelenekler ve tarihi bilgi var. Ülkemizde ve dünyada ekonomik durum kötüye giderken, bu gibi durumlarda ilk kurban kültür için harcanan paradır. Ne yazık ki finansman olmayınca birçok kültür öğemizin kaybolup gitmesini önlemek mümkün olmayacaktır.” Yine türünün dünyada tek örneği olarak İrvin Mandel’in Mozotros Ailesi karikatürlerinden seçmeler Judeo‐Espanyol diline çevrilip yayınlandı. 27 Ocak’ta başlayan yazı dizisine son noktayı koymak üzereyiz. Gördüğümüz gibi, bir zamanlar Sefarad kültürünün beşiği olan Balkanlar’da, artık bu kültürü yönlendirecek, devam ettirecek nüfus bir tek Türkiye’de görünüyor. Bu görünüm ne zamana kadar devam ettirilebilecek? Bunun cevabı genç nesilde yatıyor. Eğer bu kültürün devam etmesini istiyorsak gençlerimizi bu yönde bilinçlendirmek gerekiyor. Bilinçlendirme, teşvik etme konusu da bizim nesle düşüyor. Bu yazı dizisinin bir amacı kısmen bile olsa da bu bilinçlendirmeyi sağlamak idi. Umarım başarılı olmuşumdur. Judeo‐Espanyol – Türkçe sözlük, Judeo‐Espanyol fıkralar kitabı, sinagog ilahileri CD’leri, atasözleri ve deyimler koleksiyonu merkezin yayınları arasında yer alıyor. Cervantes Enstitüsünde verilen üç kursluk Judeo‐ Espanyol dersleri, özellikle yabancı ülkelerin bu kurslara ilgisini başlatmıştır. İsrail’in Ben Gurion ve Bar İlan Üniversiteleri ile ortaklaşa projeler geliştirildi, seminerler ve konferanslar düzenlendi ve akademik çevrelerde merkezimizin adı saygın bir konuma oturtuldu. Judeo‐Espanyol dili ile ilgili Ladino Database adı verilen projede 80 saatlik Judeo‐Espanyol dilinde (042) Kasım Aralık 2015 - 40 - DIYALoG Türk Vatandaşlığı Yahudilerden Gizlenmelerini Talep Ediyor AGOS EMRE CAN DAĞLIOĞLU misakmanusyan@gmail.com Koç Üniversitesi Yayınları’ndan bu ay yayınlanan ‘Yirmi Birinci Yüzyılda Türkiye’deki Yahudiler: Hoşgörünün Öteki Yüzü’ kitabıyla Hebrew University of Jerusalem’den Marcy Brink‐Danan, Türkiyeli Yahudilerin özellikle 1992’den sonra yaşadıklarına odaklanıyor. Brink‐Danan’la Türkiyeli Yahudilerin kimliğini, İsrail’e bakışlarını ve medyadaki temsillerini konuştuk. Türkiye, özellikle 1990’lardan itibaren çok kültürlü geçmişiyle yeniden tanışırken, Osmanlı’ya gelişlerinin 500. yılının kutlamaları vesilesiyle 1992 ve sonrasında Türkiyeli Yahudilere yönelik ilgi de artıyordu. Fakat buna rağmen Türkiyeli Yahudiler, haklarında en az bilgi sahibi olunan gayrimüslim toplumlar arasında. Koç Üniversitesi Yayınları’ndan bu ay yayınlanan ‘Yirmi Birinci Yüzyılda Türkiye’deki Yahudiler: Hoşgörünün Öteki Yüzü’ BASINDAN (042) Kasım Aralık 2015 DIYALoG kitabıyla Hebrew University of Jerusalem’den Marcy Brink‐Danan, Türkiyeli Yahudilerin özellikle 1992’den sonra yaşadıklarına odaklanıyor. Brink‐ Danan’la Türkiyeli Yahudilerin kimliğini, İsrail’e bakışlarını ve medyadaki temsillerini konuştuk. Türk Yahudi kimliği nasıl kuruluyor? Bu kimliğin önemli bir etmeni, kendi dışında kalan ulusal kolektivitenin kendilerini nasıl isimlendirdiği. Çok kültürlü Osmanlı İmparatorluğu’ndan Cumhuriyet’e geçişin etkilerinin ‘öz’ Türk kimliğine olumlu bir sosyal değer atfetmesi sebebiyle isimlendirme de bu yeni birlikte yepyeni bir sembolik ağırlık oluşturmuş. Türk Yahudi kimliğinin isimlendirilmesi üzerine daha önce de çok yazmıştım, 2000’lerin başında Türkiye’de yaptığım saha çalışması sırasında beni çarpan konu da bu oldu. Yahudilerin bu bölgede 500 yıllık bir geçmişi olmasına, Türkiye vatandaşı olmalarına ve Türkçe konuşmalarına rağmen, Müslüman Türklerle gündelik temaslarında genellikle ‘yabancı’ olarak sınıflandırılıyorlar. Herhangi bir yerde Yahudi arkadaşlarım kendilerini tanıtırken, nereden geldiklerini, Türk olup olmadıklarını, nasıl böyle güzel Türkçe konuştuklarını açıklamak zorunda kalıyorlardı. - 41 - Bir diğer önemli etmen de Yahudi toplumunun tüm dünyada olduğu gibi Türkiye’de de toplum içi evliliğe atfettiği önem. Birçok bölgede bu, azınlıkların ortak hayatta kalma stratejisidir zaten, fakat bu, dışarıdan elitist bir pratik olarak algılanıyor. Hâlbuki bu, çoğunluk dini ve kültürü içinde kaybolmamak için devam ettirilen bir gelenek. Yine de Yahudilerin Müslüman Türklerin çalıştıkları ve eğlendikleri yerlerde çalıştıkları ve eğlendikleri gerçeğinin altını çizmek çok önemli. Aynı barlara gidiyorlar, aynı Filmleri izliyorlar, aynı kıyafetleri giyiyorlar, arkadaşları gibi Türkçe konuşuyorlar ve giderek artan oranda Müslümanlarla evleniyorlar. 1960’larda karma evliliğe çok nadir rastlanırken, 90’lar boyunca Yahudiler ile Müslüman arasındaki evlilik oranı yüzde 42’ye ulaştı. 1990’dan 2001’e kadar geçen süre zarfında, bu oran neredeyse ikiye katlanmış oldu. Türkiye, belki de bu kadar Yahudi’nin bu kadar Müslüman’la evlendiği dünyadaki tek ülkedir. Şunu da belirtmek gerekir ki, birbirleriyle evlenen Yahudiler ve Müslümanlar genelde dini pratiklerini uygulamayan seküler insanlar. (042) Kasım Aralık 2015 DIYALoG Türkiye’deki Yahudiler kendilerini ‘Türk’ - 42 - için tercih ettiklerini söylediler. Fakat Yahudiler, Türk ulusal projesinin her zaman büyük destekçileri ve ilk savunucuları oldular. Türkiye’deki Yahudiler, genellikle 1934 Trakya Pogromları, Varlık Vergisi ve 6‐7 Eylül gibi yaşadıkları felaketler konusunda sessizdirler. Bu meşum hatıraları konuşmaktan neden kaçınıyorlar sizce? Türk Yahudileri, Osmanlı’nın son dönemindeki Cumhuriyetçi tutumları dolayısıyla Türk hegemonyasıyla paradoksal bir ilişki kuruyorlar. Yahudilerin sadık tavrına rağmen, Cumhuriyet’in ilk yılları, azınlık dillerinin yasaklayan ve yıkıcı pogromların, gerçekleştiren bir yabancı düşmanlığına sahne oldu. Bu yıllar boyunca, Türk olmak ve yeterince Türk kabul edilmemek korkusu, İstanbul’daki Yahudiler ve diğer azınlıklar arasında, etnik azınlık dilleri yerine Türkçe konuşmak, isimleri ‘Türkleştirmek’ ve kamusal alanda farklı olduklarını belli eden her şeyi geri plana çekmek gibi çok sayıda imha edici sosyal pratiğin gerçekleşmesine neden oldu. Başlarından azınlıkların ekonomik ve sembolik varlığına kast eden bir vergi geçti. Bu süreç, 90’lara kadar devam kimliğiyle ne kadar özdeşleştiriyor sizce? Elli yıl önce, Türkiyeli akademisyenler Türk kimliğini bir yerden kazandırırken, bir yerden kaybettiren bir denge üzerine kurmuşlar. Türkiyeli bir gayrimüslim Türk vatandaşı kabul edilirken, asla Türk olamayacağı ileri sürülmüş. 2002‐2003 yıllarında Türkiye’de yaptığım etnografik çalışmada, bunun bazen doğru olduğunu, bazen de olmadığını gördüm. Türkiyeli Yahudiler, elbette ki kendilerini Türk olarak görüyorlar. Kitap Türkçeye çevrilirken de bu konuda zorluk yaşadık. Çevirmenimiz kitabın ismini ‘Türkiyeli Yahudiler’ diye çevirmek isterken, ben ‘Türk Yahudileri’ kalmasında ısrarcı oldum. Yayınevinin editörleri, Türkiyeli Rumlar örneğini vererek ‘Türkiyeli’ sıfatını Türklüğü milliyetçileştirmemek (042) Kasım Aralık 2015 DIYALoG etti ve bu süre zarfında Yahudiler, hayatta kalmak için ‘düşük profilli’ kalmayı öğrendiler. Daha da önemlisi, 1980’lerin sonundan itibaren Türkiye’deki Yahudiler hükümetin AB politikalarını desteklediler. Bu sebeple, Türkiye’nin ‘iyi azınlıklar’ı rolünü kamusal alanda üstlendiler. Genel olarak Ermeniler ve Rumlara kıyasla, Yahudiler, Osmanlı’nın kendilerini kabul etmesi ve diğer tarihsel dönemlerde, Türk hoşgörüsü mitini güçlendirici iddialar öne sürebilirler. Bu Avrupa halkları için çok önemli olmasa da, Yahudiler için kötü tarihsel anıları silmek veya en azından vurgulamamak anlamına geliyor. Türkiye’deki Yahudilerin hafızasında Türkiye’deki nüfuslarını erimesine yol açan bir olay olarak kazıdıkları bir şey var mı? Yahudilerin Türkiye’den kötü anıları olduğu için göç ettiklerini düşünmüyorum. Bu yanlış bir niteleme olur. Türkiye’yi terk etmeyi düşünen çoğu Yahudi, kendilerini Türk hissetmelerinden ve burada yaşamaya devam edebileceklerini düşünmelerinden ötürü bunu biraz zorla yapıyorlar. Siyasi ve demografik gerçekliklerden endişe - 43 - ediyorlar. Kitapta yer almayan bir makalemde, Türkiye’den göç eden Yahudi kadınların karmaşık duygularını konu etmiştim. Özellikle şunun altını çizmeliyim ki, her zaman başka bir seçenekleri olmadığını düşünüyorlar. Eğer Yahudi hayatına devam etmek istiyorlarsa, Yahudi bir erkekle evlenmek istiyorlarsa, bunu başka yerde denemek zorunda olduklarını hissediyorlar. Türkiye’deki Yahudilerin İsrail’e bakış açıları nasıl? Hiç gitmemiş bile olsalar, İsrail’le ‘muhayyel memleket’ bağı kuruyorlar mı? Baştan şunu söyleyeyim, Türkiye’deki Yahudilerin çoğu İsrail’e gidip geliyorlar ve orada yaşayan akrabaları var. ‘Muhayyel memleket’ kavramını ancak orada yaşamadıkları için kullanabiliriz. Türk Yahudileri ile İsrailliler arasındaki ilişki, İsrail’in kurulmasından sonra büyük bir göç yaşandığı düşünüldüğünde şaşırtıcı olmayacaktır. Sonuçta, şu anda yüz bin Türk Yahudisi İsrail’de yaşıyor. Yine de Türk Yahudiler, İsrail hakkındaki bilgilerini genellikle kamusal alanda açık etmezler. (042) Kasım Aralık 2015 DIYALoG Antisemitizm ve Türk Yahudileri ile İsrail arasındaki karmaşık ilişki, belki de İslamcı ve solcuların İsrail’i algılama biçimleri, Ladinoda ‘düşük profilli’ anlamına gelen kayadez olarak sürdürülmesine yol açar. Türk Yahudileri, Türkiye‐İsrail ilişkilerinden ve Türkiye’deki medyanın bu konuyu ele alma şeklinden nasıl etkileniyorlar? 2010’daki Mavi Marmara baskınının ardından Başbakan Erdoğan, İsrail’in tavrını mahkûm ederken, ancak bu durumun Türk Yahudilerine karşı antisemit eylemlere izin verilmeyeceğini ifade eden bir konuşma yapmıştı. Fakat neden yabancı bir ülkenin eyleminden dolayı Türk Yahudileri cezalandırılacaktı ki? Erdoğan, bu konuşmasıyla Türk Yahudileri ile İsrail arasında görünürde doğal ve mantıklı bir ilişkiyi güçlendirmişti. Bu konuşma, 2009’da bir Türk kulübünde gördüğüm bir karikatürü aklıma getirdi. Karikatürün üzerinde, ‘Köpekler girebilir, Yahudiler ve Ermeniler giremez’ yazıyordu. Bu iki örnekten anlıyoruz ki, İsrail dışında yaşayan Yahudiler, geçmişte de bugün de paradoksal bir durum içindeler. Diaspora - 44 - Yahudileri, İsrail’e dair ne hissederlerse hissetsinler, İsrail’de yaşamadıkları için siyonist ilkelere tabi değiller. Aynı zamanda, İsrail’e göç etmeyip Diaspora’da yaşamayı sürdürdükleri için ‘anavatan’ın çekiminden daha güçlü bir bağla yaşadıkları yere bağlılar. Bu sebeple, Türkiye medyasının kötü şöhrete sahip olduğu Yahudi ve İsrail kimliklerini bir araya getirme meselesi, tam anlamıyla talihsizlik. Bunu Yıldız Tilbe’nin Hitler’i övmesinde ve Ankara Belediye Başkanı’nın onu desteklemesinde tekrar gördük. Bunun Türk Yahudilerinin yaşadıkları, askerlik hizmetlerini yaptıkları, çalıştıkları, evlendikleri kendi ülkelerinden şüphe duymalarına sebep olacak kadar onları üzdüğünü düşünmek zor olmasa gerek. Kitapta ‘mutlu rüya yılı’ olarak tanımladığınız 1992’den sonra, Yahudi kimliğinde bir değişim tespit ettiniz mi? Bence en büyük değişim, şaşırtıcı olmayacak biçimde AKP’nin yükselişinin ardından gerçekleşti. Yahudiler ve diğer Türkler, AKP’nin Türk egemenliğinin eski biçimini reddedişini kabul (042) Kasım Aralık 2015 - 45 - DIYALoG etmekte ciddi anlamda zorlandılar. Gezi olaylarından bu yana, bütün ülke Türklüğün ne anlama geldiğine karar vermeye yönelik çaba harcamış gibi görünüyordu. Avrupa’nın küresel siyasi ve ekonomik sistemde giderek belirginleşen zayıflığının da büyük etkisi var. Türkiye artık AB’ye katılma konusunda çok çok daha az ilgili ve bu durum, herkes gibi Yahudileri de çok yakından ilgilendiriyor. 1992’de, Yahudilerin Osmanlı’ya gelmelerinin 500. yılının kutlamaları çerçevesinde, Türkiye’deki Yahudilerinin hayatına yönelik büyük bir ilgi vardı, fakat o günden bu yana, bu anlamda çok şey değişti elbette ki. Kozmopolitlik kapalı kapılar ardında Kitabınızda kozmopolit yapının Türkiye’nin tanıtımında sıklıkla kullanılması ile Yahudi toplumunun kimliğini açıkça ifade edememesi arasındaki çelişkiden bahsediyorsunuz. Ne tür bir çelişki bu? Türkiye’deki Yahudilerin kozmopolitliği kapalı kapılar ardında sürdürdüğünü gördüm, fakat şunu biliyoruz ki, vatandaşlık modelleri, Yahudilerden ve diğer gayrimüslimlerden görünür olmamasını istiyor. Silmek, Türk Yahudileri tarafından Türkler içinde asimile olmak için çalışılmış bir strateji. Yahudilerin uzun süreli asimilasyon çalışmalarına rağmen, Türk milliyetçileri, solcuları ve İslamcıları halen kozmopolitliği bir tehlike olarak görüyor. Avrupa Kültür Başkentliği kapsamında, gündelik hayatta çoğunluktaki insanların hoş göreceğinin çok daha ötesindeki farklılıkları takdir etmekte sorun yaşanmıyor. (042) Kasım Aralık 2015 DIYALoG - 46 - Sinemanın "Yorulmayan Yazar"ı: Viktor Apalaçi Sinemanın Yorulmayan Yazarı VİKTOR APALAÇİ Yazan: Hakan SONOK www.dünya.com 2016'da Türkiye'de sinema konusunda önde gelen iki "yorulmayan" yazarın filmler ve sinema dünyasıyla ilgili yazmaya başlamalarının 50. yılı kutlanacak… 1966'da Atilla Dorsay Cumhuriyet'te, Viktor Apalaçi'yse Şalom Gazetesi'nde ilk yazılarıyla okur karşısına çıkmıştı… Bu yazıda Viktor Apalaçi'nin yazarlık serüvenine yakından bakmayı deneyeceğiz… Viktor Apalaçi, 1966‐2015 arasında tam elli Cannes film festivalinin tanığı oldu ve Cannes festivalinde geçen 50 yıllık anılarını bir kitapta topladı… Bu kitap sinemanın son 50 yılına Cannes festivalinin penceresinden bakıyor… (042) Kasım Aralık 2015 DIYALoG Viktor Apalaçi, Alfred Hitchcock, Ingmar Bergman, Martin Scorsese, Coen Kardeşler, Michael Haneke, Orson Welles, Alain Resnais, François Truffaut, Federico Fellini gibi sinema dehalarının başyapıtlarının Cannes'daki galalarındaki (dünyadaki ilk gösterimlerinde) seçkin seyirciler arasında yer aldı ve sinemayı sanat haline getiren büyük ustaların basın toplantılarına katılarak, onlarla yüz yüze gelerek, onların eserleri hakkındaki yorumlarını, görüşlerini ve açıklamalarını aracısız olarak kendi ağızlarından duyma imkanına kavuştu… - 47 - İstanbul'daki Pera Palas Oteli en üst düzey Nazi komutanların karargâhı ve ağırlanma merkezi olacaktı… Savaşı Almanya‐Japonya‐İtalya ittifakının kazanma ihtimalinin bulunduğu 1942'de İstanbul'da dünyaya gelen Viktor Apalaçi, İstanbul'daki cizvit (jesuit) okulu Saint Joseph Fransız Lisesi'nde yedi yıl yatılı okudu ve buradan mezun oldu… 30 yıl boyunca Sultanhamam'da kumaş ticaretiyle uğraştıktan sonra 20 yıl bir "duty free" / "free shop" firmasının genel müdürlüğünü yaptı… Halen Balat'taki Or‐Ahayim Hastahanesi'nin yönetim kurulu üyesi olan Viktor Apalaçi 1967'de evlendiği eşini 2005'te kaybetti; Apalaçi'nin iki kızı ve üç torunu bulunuyor…2014'te Türkiye Sinema Yazarları Derneği'ne üye olan Viktor Apalaçi 1966'dan bugüne Şalom Gazetesine yazmaya devam ediyor… Yazının bu bölümünde bir parantez açıp Şalom Gazetesi hakkında da bilgi vermeliyim… Lise son sınıftayken evlenmek üzere olan ablasının müstakbel kocasına vermesi gereken paraya (drahomaya) katkıda bulunabilmek için okulunu bırakmak zorunda kalarak 1928'de Cumhuriyet gazetesinde gazeteciliğe başlayan Avram Leyon (1912‐1985) ve Izak Yaeş (1922‐1970) 29 Ekim 1947 (Fotoğrafta film eleştirmeni ve sinema yazarı Viktor Apalaçi'nin elinde Nuri Bilge Ceylan'ın Cannes Film Festivali'nde "Kış Uykusu"yla kazandığı büyük ödül Altın Palmiye görülmektedir…) Alman ordusu İkinci Dünya Savaşı sırasında Türkiye için de çok ayrıntılı bir işgal planı hazırlamıştı... 1941'de Türkiye'yi işgal edebilselerdi (042) Kasım Aralık 2015 DIYALoG Çarşamba günü ilk kez Şalom Gazetesini yayınladı… - 48 - tüm haklarını Türkiye Yahudi cemaatine devretmiş… Viktor Apalaçi'nin 1966'da Şalom Gazetesinde yazmaya başlamasına da Avram Leyon vize vermiş… Apalaçi'ye göre Türk sinema yazarları ve film eleştirmenleri arasında Türkçeyi en iyi kullanan şu an Cumhuriyet Gazetesi'nde yazan Sungu Çapan… Apalaçi "Sungu Çapan inanılmaz uzunluktaki cümleleri yazılarında başarıyla kuruyor ve kullanıyor," diyor… Viktor Apalaçi'nin son günlerde en çok beğendiği film Emin Alper'in yönettiği "Abluka"… Apalaçi "derin devleti en iyi anlatan filmlerden biri" olarak tanımladığı "Abluka"yı tüm sinemaseverlere tavsiye ediyor…"Abluka" dünyanın en önemli üç film festivalinden Venedik'ten üç ödülle dönmeyi başarmıştı… Viktor Apalaçi'nin Cannes anılarından bazı bölümler aşağıdadır: Viktor Apalaçi, Cannes film festivalindeki ilk yılı olan 1966'da "Citizen Kane‐Yurttaş Kane"in yaratıcısı Orson Welles "Fallstaff" adlı yeni filmini Şalom başlangıçta 1492'de İspanya'dan, 1493'te Sicilya'dan, 1497 ve 1498'de Portekiz'den Osmanlı İmparatorluğu topraklarına taşınmak zorunda kalan Seferad Yahudilerinin dili olan Ladino dilinde yayınlandı… Gazete daha sonra yayın dilini Türkçe olarak belirledi… Izak Yaeş yayın hayatına başlamasından kısa bir süre sonra Şalom'un yönetiminden ayrılmış ve Leyon gazetenin hem sahibi, hem kurucularından biri, hem de başyazarı olarak yoluna tek başına devam etmiş… Leyon vefatından kısa bir süre önce 1984'te Şalom'daki (042) Kasım Aralık 2015 DIYALoG - 49 - bilgileri Tuncan Okan'dan almış… Tuncan Okan, "O'na sinemanın yeni dahi çocuğu diyorlar.12 yaşında 8 milimetrelik kamerasıyla film çekmeye başlamış. Gerilim yaratma konusunda çok usta," demiş tam 41 yıl önce… Viktor Apalaçi'nin verdiği bilgilere göre Cannes'ın 73 bin kişilik nüfusu film festivali boyunca 200 bin kişiye kadar yükseliyor… Festivalin istihdam ettiği insan sayısı 850'yi buluyor… Festivali bir zamanlar 900 kadar gazeteci takip ederken bu sayısı beş bine yaklaşmış… Festivalin bütçesi 20 milyon Euro düzeyinde… İtalyan hükümetiyse 2010 Venedik Film Festivali'nin 12 milyon Euroluk bütçesinin 7 milyon Eurosunu sağlamış… Alfred Hitchcock sinema seyircilerinin beyazperdedeki sarışın güzel kadınlara duyduğu özel ilgiyi‐sempatiyi, sarışın güzeller için daha çok endişelenmesini, keşfederek kariyeri boyunca sarışın güzel kadınlarla çalışmıştı… Hitchcock'un basın toplantıları, İsveçli İngmar Bergman'ın basın toplantıları gibi festivalin en büyük salonunda en çok gazetecinin katıldığı toplantılar olurmuş; en büyük salon onların basın toplantılarına ayrılsa da sunmak için Cannes Festivali'ne gelince Cannes'a otomobille yarım saat mesafedeki Polo de Mandelieu'daki bir kır yemeğinde Orson Welles ile Fransız sinemasının 52 yaşında ölen büyük yeteneği François Truffaut'nun sohbetine tanık olmuş… 1956'da Milliyet Gazetesi'nin sinema yazarı ve film eleştirmeni olan Tuncan Okan (1999'da vefat etmişti) ve Aralık 1966'da Cumhuriyet Gazetesi'nde sinema konusunda yazmaya başlayan Atilla Dorsay, Viktor Apalaçi'nin Cannes Film Festivali'ndeki yoldaşları olmuş… Viktor Apalaçi "The Sugarland Express"in 1974'teki basın toplantısında Tuncan Okan'a "Kim bu adam?" sorusunu yönelterek Steven Spielberg'le ilgili ilk (042) Kasım Aralık 2015 DIYALoG - 50 - Senaryo yazarı Paul Schrader'in yarattığı, Robert De Niro'nun canlandırdığı, Travis Bickle karakterinin ayna karşısındaki "You talkin' to me?‐ Benimle mi konuşuyorsun?" diye başlayan monoloğu (yılın en iyi filmi, film müziği ve oyuncuları dallarında Oscar ödülüne aday gösterilen, Altın Palmiye ödüllü "Taxi Driver" filmindeki) sinema tarihine geçecekti… Cannes'ın en büyük salonu iki bin iki yüz koltuklu Lumiere artık yetmiyor…Festival Sarayı'nın bitmek bilmeyen merdivenlerini tırmanmak da yorucu olabiliyor. salona girme olanağı bulamayan çok sayıda şanssız gazeteci varmış… Festivalin efsanevi başkanı Robert Favre Le Bret'den (1904‐1987) görevi devralan yeni başkan Gilles Jacob (1930 doğumlu) ile genel sekreter Thierry Fremaux (1960 doğumlu), Danimarkalı yönetmen Lars von Trier'nin Nazilere ve Hitler'e sempatisini dile getiren sözler sarf etmesi üzerine onu "istenmeyen kişi" ilan etmişler… Trier, festival yönetiminden kendisi kırmızı halıda yürürken Enternasyonal marşının seslendirilmesini de talep etmiş… Cannes'ın abonelerinden Michelangelo Antonioni basın önüne çıktığı toplantılarda iletişimsizlik, uyumsuzluk, yabancılaşma, uyuşmazlık konularını işleyen filmleriyle ilgili ipuçları veriyor ve filmleriyle çağdaş toplumun duygusal bakımdan kısırlaştırılmasını araştırdığını söylüyordu… Antonioni'ye filmlerindeki güçlü ve kararlı kadın karakterlerinin, zayıf erkek karakterleri ezmesi en sık sorulan sorulardan biriydi… Antonioni son 22 yılını felçli olarak geçirmek zorunda kalmıştı…Bir başka felç kurbanı da Jean Paul Belmondo'ydu… (042) Kasım Aralık 2015 - 51 - DIYALoG Sinema'nın "Altın Çağı"nın (1950'lerin ve 1960'ların) en büyük yıldızlarından Alain Delon ve Romy Schneider Cannes da nedense bir türlü ödüllendirilmediler… Alain Delon Cannes Festivali'yle bir ara arasına mesafe koydu; festival yönetimine dargındı. Cannes Festivali'nde Altın Palmiye'yi alıp da en çok yuhalanan film Maurice Pialat'ın "Sous le Soleil du Satan‐Şeytanın Güneşi" (1987) oldu… "The King of Comedy"le (1983) Cannes Festivali'ne katıldığında Jerry Lewis basın toplantısına katılanları güldürmeyi başarmıştı… Kendisine uzatılan bir mikrofonu traş makinesi gibi kullanıp traş olur gibi yapmış ve cebinden çıkardığı minik fotoğraf makinesi ile kendisinin fotoğraflarını çeken gazetecilerin toplu fotoğrafını çekmişti. Tarantino iki bin iki yüz kişiye Lumiere salonunda sinema dersi verdiğinde (2008) yine salona girmek isteyip giremeyen binlerce insan dışarıda kaldı… Elleri ve mimikleriyle konuşan, makineli tüfekten çıkmışçasına espiri üreten, yerinde duramayan, hiperaktif, müthiş bir hitabet yeteneğine sahip bu komik adamla geçirdiğim iki saat en renkli festival anılarım arasında kalacak… Tarantino, "Death Proof"taki sınır tanımaz gevezeliğiyleyse herkesi kendinden soğutmuştu… http://www.dunya.com/kultur‐sanat/sinema/sinemanin‐ yorulmayan‐yazari‐viktor‐apalaci‐280052h.htm Sophia Loren, Claudia Cardinale ve Gina Lolobrigida arasındaki rekabette Gina en seçkin yönetmenlerle çalışma olanaklarını daima rakibelerine kaptırdığından geri planda kaldı… (042) Kasım Aralık 2015 - 52 - DIYALoG İzmir Yahudileriyle İlgili Jenealojik Araştırma Kaynakları Bu yazı Arjantin’de yayınlanan Bolletin de Genealogia Judia dergisinde 1996 yılında yayınlanmıştır. Yazarı özellikle İzmir Yahudileri hakkında araştırmalarıyla tanınan Dov Cohen’dir. Kendisi Brezilya doğumlu olup İzmir’den giderek Brezilya’ya yerleşen bir aileden gelmektedir. Din tahsili yapmıştır. Lizbon’da iki yıl Rav olarak görev yaptıktan sonra şimdi Israil’de yaşamaktadır ve Sefarad tarihi uzmanıdır. Yazı Selim Amado tarafından Türkçeye tercüme edilmiştir. *** BİR MAKALE İzmir Musevi Cemaatinin tarihi 17.ci asırla birlikte başlar. Bu şehre yerleşen ilk Yahudiler Osmanlı imparatorluğunun İstanbul, Selanik, Manisa, Tire gibi diğer şehirlerinden gelmişlerdir. 1492’de İberya yarımadasından 1492 ve 1496 yıllarında kovulan Sefarad Yahudileri İzmir’e doğrudan doğruya değil, bir asır kadar sonra, İzmir’e civar şehirlerden yerleşen Yahudilere katılmak üzere 17 ve 18.nci asırlarda gelmişlerdir. Bu Yahudi ailelerden birçoğu Hristiyanlaşmış kripto dönme Yahudi olarak İzmir’e varmışlardır, aralarında örneğin şu tipik Portekiz ve İspanyol soyadlarına rastlamaktayız Dov Kohen Tercüme: Selim Amado (042) Kasım Aralık 2015 DIYALoG - 53 - ve ailelerin geçmişini öğrenmek mümkün olmaktadır. Bunlar yanında ravların evlenme cenaze gibi değişik törenlerde yaptıkları ve bu kitaplarda bulunan konuşmalarından, yerel cemaate mensup kişilerin adları ve aileleri hakkında zengin bilgiler elde edinilebilmektedir. Bu şehirde yayınlanmış değişik gazete ve mecmualarda da değerli jenealojik bilgiler vardır. Bu yayınlarda özellikle 1870‐1925 yılları arasında yayınlanan nişan, evlenme ve vefat ilanlarından çok değerli bilgilere varılabiliyor. El yazması ve cemaat kayıt kütükleri gibi başvuru kaynaklarının bulunduğu Kudüs’teki (Yahudi Tarihi Merkez Arşivlerini) hatırlatmak gerekir. Burada tüm dünyadaki Yahudi cemaatlerinin çoğuna ait kayıtlar ve belge arşivleri bulunmaktadır. Yahudilerle ilgili soyağacı araştırmaları yapan herkes için bu kaynak çok önemli olduğu gibi İzmir şehriyle ilgili çok anlamlı kayıtlar burada bulunmaktadır. Diğer bilgi kaynakları, dini mahkemelerin (Bet‐Din) kararları ve 1819 ‐1933 yılları arasındaki 8000’in üzerindeki evlenme kayıtlarıdır ki bunlarda şahıslar aileler tarihler vs. hakkında pek çok veri bulunmaktadır. AGUIAR ALVAREZ ANDRADA AVILA CALVO CARDOZO CORONEL COSTA GALİNDO NUNES BELMONTE DA PAZ PENHA PINHEIRO RAPOZO SARMİENTO SERENO SILVA SILVEIRA VEZINO gibi. Bunlardan başka 20. asır başlarına kadar rastladığımız Portekiz İspanyol soyadları arasında: ARİAS, DEL BURGO, CHAVEZ, CORDOVERO, DIAS, ENRIQUEZ, FERNANDEZ, LEON, MORON, SORIA ve başkaları vardır. 1658 de İzmir’de ilk defa olarak bir Yahudi matbaası kurulmuştur ve buna yıllar ilerledikçe yenileri eklenmiştir. Bu matbaalarda 1940 yıllarına kadar İbranice ve İspanya ve Portekiz’den kovulan Sefarad Yahudilerinin konuşma dili olan Ladino Judeo Espanyol dillerinde 500 kadar kitap basılmıştır. Bu kitaplar edebi ve dinsel önemleri dışında jenealoji (soyağacı) araştırmaları ile uğraşanlar için en önemli bilgi kaynağını oluştururlar. Genel olarak kitaplardaki önsöz ve giriş kısımlarında pek çok isimlere ve bunların aile ilişkilerine rastlanır. Bu verilerden Yahudi tarihini (042) Kasım Aralık 2015 DIYALoG Doğu ülkeleri Yahudi cemaatleri ile ilgili Jenealojik araştırmacı için çok önemli olan bir diğer kaynak, Kudüs’teki Ben Zvi Enstitüsünün çok zengin kitaplığıdır. Burada Sefarad diasporasında ve bu arada Izmir, İstanbul, Selanik gibi şehirlerde basılmış yüzlerce çok etkileyici kitap ve yayın koleksiyonu bulunmaktadır. El yazmaları koleksiyonunda da İzmir Yahudileriyle ilgili olanlara rastlamak mümkündür. İzmir kökenli olan kendi ailemin geçmişini araştırırken bu şehirden geçmiş ve yaşamış ailelerin tümü hakkında veriler toplama fırsatını buldum. Bu şekilde başlangıç oluşturacak isimlerden yola çıkarak çalışmaları ilerletmek ve birçok durumda geçmiş nesillere ve isimlere varmak kolaylaşmaktadır. Sadece soyadları değil, tarihler, aileler hakkında ayrıntılı bilgiler meslekler de araştırmalardan ortaya çıkmakta. Osmanlı şehirlerinde yaşamış ailelerinin geçmişini araştırmak isteyenlerin karşılaştığı büyük bir güçlük İbranice veya Ladino dillerinde yazılmış belgelerin ve elyazmalarının çok kere anlaşılması güç bir dilde ve karışık bir yazı ile yazılmış olmalarıdır. - 54 - Araştırmalarım esnasında bulduğum ve elimde ayrıntıları bulunan İzmirin en tanınmış Yahudi ailelerinin listesi alttadır: AVAYU ABUAF AVRAMETO ABRAVAYA ABUDARAM ABULAFIA ALALUF ALAZRAKİ ALBAGLI ALBAHARİ ALKULUMBRE ALFANDARI ALGAZI ALGRANATI ALTALEF ALVALANSI AMADO AMON ANGEL ARDITI ARIAS ARNALDES ASCHER ASSAEL AZIKRI BARDAVİD BARMAİMON BARNATAN BARSİMANTOV BARKİ BEDRISHİ BAHAR BENADAVA BENADERET BENDJUYA BENEVET BENEZRA BENGIAT BENMAYOR BENHABIB BENSHOAM BENSENIOR BENVENISTE BENYAKAR BITRAN BONOMO BUENAVIDA CELARDİN CEZANA CHAVEZ CHIKUREL CIVITA DANIEL DANON DIAS DİAS PERERA DEVİDAS DE SİGURA DONİO DOZETAS DUENİAS ESKAPA ESPORNO ESKENAZİ ESPERANSA ESTRUGO (042) Kasım Aralık 2015 FALKON FARHİ FERNALDES FRANSIA FRANKO - 55 - DIYALoG NAHAR NAHMİAS NAHUM NAON NACHARI NAVARRO NİNİO PADOVA PALOMBO PARDO PIPERNO PEEZ PESSAH PETCHO PITCHON PILAZ POLİTİ PONTREMOLİ REBİ RODİTİ ROZA ROZIYO RUSSO SAADA SAADI SABA SABAN SADRA SİMSOLO SARFATİ SASSON SİGURA SERENO SİDİ SİNAY SİYON SORİA SORİANO SUHAMİ SHALOM SHIKAR SHAUL SHONSHOL TAKUNİ TALVİ TARAGAN TARANTO TELIAS TOLEDANO UZİEL VAENA VALANSİ VARON VENTURA YAFE YAHYA YAHINI YEİNİ YERUSHALMİ YESHURUN ZEVİ FERNANDES GABAY GALLİKO GALLIEGO GALANTE GALİMİDİ GALİNDO GAON GARGİR GOMEL GİNİ HABİF HADJEZ HAKİM HANNA HASSAN HASSON HAZAN HEMSİ HODARA HULLİ İSHBİA İSRAEL KADRANEL KALATCHI KALOMİTİ KAMPEAS KAPUYA KANIAS KARAKO KARMONA KARO KAVALIERO KOHEN KONTENTE KORİ KRESPİN KRUDO KUNİO KURİEL LEON LEREA LEVY MAISH MALKİ MANTEL MARGUNATO MATALON MAZLİAH MAZAL MAZALTOV MELAMED MİLES MİSİSRANO MİZRAHİ MODAY MORDO MORDOH MORON MESSERİ MUSACCHİ (042) Kasım Aralık 2015 - 56 - DIYALoG 1826’da vefat eden Hahambaşı Rafael Eskenazi ile 1860’da vefat eden oğlu Nisim Avraam Eskenazi’dir. 1880’lerdeki feci zulümlerden kaçan Rus Yahudilerinden bir çoğu İzmir’e yerleşmiş ve cemaate dahil olmuşlar hatta yerel Sefarad’larla evlenmişlerdir. 1897’de de kendi sinagoglarını kurmuşlardır. İzmirli Aşkenaz aile soyadları arasında şu isimlere rastlanır. BERNSTEİN DEUTSCH ENGELBACH GOLDENBERG GREENBERG HERMAN KRAEMER KURTZBERG MEYERSON ORENFELD RONBERG SPIERER SCHWARZMAN SCHENFELD UBERMAN WEINSTEIN WISS WOLFSON Son yıllarda Osmanlı İmparatorluğu Yahudileriyle ilgili soyağacı kaynaklarına eklenen başka bir imkân Türkiye ve Yunanistan Yahudi mezarlıklarındaki mezar taşı kitabelerinin bilgisayara dökülmesi projesidir. Tel Aviv Üniversitesi Diaspora Araştırma Enstitüsü’nde 50.000 mezar taşı kitabe metni ve fotoğrafı bulunmaktadır. İzmir Yahudi cemaatinin mensupları büyük ölçüde Sefarad olmasına rağmen her devirde İzmir’e yerleşmeğe gelen Aşkenaz Yahudileri olmuştur ve aralarında bazıları cemaat hayatında önemli rol oynamışlardır. Buna örnek 18.ci asırda Kudüs’ten gelerek cemaatin Hahambaşılığını yapan ve birkaç yıl sonra yeniden Kudüs’e dönen Rav Yitzhak Kohen Rappaport’tur. İzmir cemaat evlenme kayıtlarında 20. asrın başlarına kadar bu ravın ailesinden Kohen Rappaport soyadına rastlanmaktadır. Bir diğer Eskenazi 1700 yıllarında Budapeşte’den İzmir’e gelmiş Rav Yosef Ben Gershon ve ailesidir. Çocukları İzmir’de yaşamağa devam etmişler ve Eskenazi soyadını alarak İzmir’in önemli din adamları arasında yerlerini almışlardır. Bunlar (042) Kasım Aralık 2015 - 57 - DIYALoG Ladino’nun Geleceği İkinci dünya savaşı yıllarında yalnız Selanik’ten 60.000 olmak üzere, Yunanistan, Bulgaristan, Romanya ve diğer Balkan ülkelerinden Judeo Espanyol konuşan on binlerce Yahudi, ölüm kamplarında can verdiler. Zaten kullanılması azalmaya başlayan Ladino böylece telafisi zor darbeler yemiş oldu. Bugün dünyada bu dili konuşanların sayısı 150.000 civarında olduğu tahmin edilse de, hiçbiri için tek bildikleri dil değildir ve konuşanların büyük çoğunluğunun yaşı 70 civarındadır. LADİNO’NUN GELECEĞİ Harpten sonra ve bilhassa İsrail devletinin 1948 de kurulması üzerine, Sefarad kökenliler 2000 yıllık diasporadan sonra İsrail’e göç etmeye başladılar. Evlerinde Judeo‐Espanyol konuşanlar doğal olarak “milli dil” olan İbraniceyi öğrenmeğe başladılar. Çocukları da okulda öğrendikleri İbranice alışkanlığını evlerine taşıdılar. Böylece bir iki nesilde, bu dilin konuşulup yazılmasının, kültür ve folklorunun sonunun geldiği kanaati bazılarımız arasında oluşmaya başladı. Selim Amado İsrail devletinin ilk yıllarında dünyadan akın eden göçmenler için uygun gördüğü eğitim sistemi ve (042) Kasım Aralık 2015 DIYALoG - 58 - endoktrinasyonu İbrani dili ve kültürü üzerinde yoğunlaşmakta idi. Ladino, Yiddiş, Arapça vs. gibi dillerin ve adetlerin terkedilmesi gerektiği düşünülmeğe başlandı. Fakat zamanla bu görüşün doğru olmadığı, herkesi köklerinden uzaklaştırmanın yeni bir ulus ideolojisine katkı değil, zarar verdiği görüşü benimsendi. da aracı oldu. Radyo yayınları aracılığıyla unutulmaya başlayan şarkılar, folklorik değeri olan veriler toplanmağa başlandı. Radyo Judeo‐Espanyol bölümünde önemli bir fonotek, melodilerin notalanması, hikaye ve hümoristik malzeme kayıtları oluşturuldu. Müzikologlar bu müzikle ilgilenmeğe başladılar. 50’li yıllarda devrin genç politikacısı, Yeruşalayim doğumlu Yitshak Navon gerçek Sefaradların konuşmalarını, şarkılarını, adetlerini işleyen “Bustan Sefaradi” , daha sonra “Romansero Sefarad”ı adlı müzikal piyesleri yazdı. Bunlar basit birer tiyatro çalışması olmaktan çok daha ileriye gitti ve İsrail, hatta dünya kamuoyunda Sefaradların dil ve kültürüne ilgiyi çekti. Aşkenazlar dahi Ladino kültürünü tanımaya, onunla ilgilenmeye başladılar. Ardından meşhur şarkıcılar ve besteciler Ladino şarkı ve melodilerini benimsediler, orkestrasyon ve aranjmanlar yaptılar, halk bunları sevdi, diaspora Sefaradları de bu çalışmalara ortak oldular. Çünkü bu dilin, bu folklorun kaybolup gitmesine gönülleri razı olmuyordu. Yeni bir kültürün parçası olmak istenmesi doğal olmasına rağmen, binlerce yıllık bir tarihi olan Yahudi milletinin son 500 yılının önemli bir kesimini oluşturan Sefarad Yahudilerinin tarihi, kullandıkları dil ve oluşturdukları folklor elbet bir kenara atılamazdı. Sefarad dünyası , Ram‐Bam, şair Yehuda Halevy ve tüm Kabala geleneğinin, Zohar’ın yaratıcılarının, Yahudi dini literatürünün en önemli ismi “Şulhan Aruh”un yazarı Rabi Yosef Karo’yu yaratan dünyaydı. Ladino’nun edebiyatını, atasözlerini, mizah ve felsefesini, tercümelerinden mi okuyacağız? Romansasları ve özelliği bugün dahi takdir edilen müziğini ellerimizi kaldırıp, “bunlar eskidendi” mi diyeceğiz? Nitekim göçlerle birlikte, İsrail’de Judeo‐Espanyol gazeteler çıkmaya başladı, Devlet radyosu bu dilde yayınlar yapmaya başladı ve bu sesler İsrail haberleri olarak diaspora Sefaradlarına ulaşmanın Aşkenazların Yiddish’i ile birlikte İspanya kökenli Sefaradların (Mizrahilerin değil) Ladino’su (042) Kasım Aralık 2015 DIYALoG - 59 - Fakat gelin görün ki biz, yukarıda da söylediğimiz gibi, büyük ölçüde kendi ihmalimizle, Balkan ülkelerinde ve Türkiye’de olan değişikliklerle, Holokost’un trajik sonuçları ve İsrail’e göç nedeniyle, Ladino’ya adeta sırt çevirdik, onu (Severely endangered language)’ler listesine soktuk. kaybolunca, onun etrafındaki kültürün da kaybolmasının önlenmesi gerektiği bilinci yeni kurulan İsrail devleti tarafından da anlaşılmıştı. Bu iki Yahudi dil ve kültürünün korunması için 1997’de meclisin çıkardığı bir kanunla Ladino için “Rashut Leumit le Tarbut haLadino” Yiddish için de “R.L le Yiddish” adlı kurumların kurulmasının önünü açtı ve bu kurumlara özel bütçeler tahsis edildi. Ladino dilinin önemli özelliği, 1492’den sonra İspanya dışında yaşayan bir dil olarak İspanyadaki gibi gelişme ve değişikliklerden uzak olarak yaşamaya devam etmesidir. İspanyada ve Güney Amerika ülkelerinde dil gelişirken, Osmanlı ülkelerinde İspanya ile ilgisi olmayan yönlerde gelişmeye başladı. Judeo‐Espanyol (Ladino) yaşanan coğrafyanın ve devrin gerektirdiği değişikliklere tabi oldu. 20.nci asrın başlarında İspanya dilbilimcileri, ‘’Espanyoles sin patria’’ dedikleri Sefaradların diliyle ilgilenmeye başladı. Beş asır boyunca bu dili koruyan ve terk etmeyen Yahudileri takdir ettiler, bu dilin yarattığı edebiyatın kendi geçmişlerini de aydınlattığı kanaatine vardılar. İspanyolların Ladino’ya ilgileri bugün dahi devam ediyor. Sefaradlığın, yani İspanyadan kovulan Yahudilerin kültür ve yaşam tarzının güzelliğini tanıyan ve yazan bir şahsiyet de Zeev Jabotinsky’dir. Kendisi 20.nci asrın başlarında Istanbul'da geçirdiği üç ay içinde Sefarad Yahudilerine hayran kalmıştı. Bu hayranlığını anılarında şu şekilde dile getirir: “Eğer ruhun tekrar hayata gelmesi diye bir şey varsa ve doğmadan evvel bana hangi millet ve ırkı seçeceğim sorulursa, tamam İsrail, ama Sefard” diyeceğim” demiştir. Gerçekten de Osmanlı ülkelerinde yaşayan İspanya kökenli Yahudiler, doğu ve batı kültürlerini Akdeniz ülkeleri mizacıyla birleştiren bir etnik özellik oluşturmuşlardır. Bugün dünyada 150.000 Sefarad Yahudi’sinin yaşadığı tahmin ediliyor. Bugün bir Ladino folklor etkinliğine giderseniz, yaş ortalamasının 70 olduğunu görürsünüz. İlk bakışta, kendi haline bırakılması halinde bu dilin 20‐30 yıl sonra büsbütün fosilleşeceği kanaatine varmak zor değil. (042) Kasım Aralık 2015 DIYALoG Demek ki bu dil ve kültürü kaybolmaktan kurtarmak istiyorsak, genç nesilleri de bu dil ve kültüre yakınlaştırmanın yollarını bulmalıyız. Ana dil olmaktan çıkan Ladino acaba sönmesi kaçınılmaz bir dil mi? Sönen bir dilin tekrar canlanması görülmüş müdür? - 60 - Doktorantlar, profesörler yetişiyor, kitap ve mecmualar yayınlanıyor, yeni Ladino müzikler besteleniyor, birçok önemli şarkıcı Ladino müziğini repertuarlarına alıyorlar. Türk, hatta sadece İzmir Sefaradlarının mutfağıyla ilgili kitaplar çıkıyor, sözlükler yayınlanıyor. İnternet bu kitapların içerikleri ile dolup taşıyor. Evet, bu dil “de la fasha asta la mortaja – bebeklikten ölüme kadar” günlük konuşma dili olamayacak. Fakat dikkat ederseniz, sadece İsrail’de değil, Türkiye’de ve Ladino’yu bilen ve sevenlerin olduğu ülkelerde, Amerikada, Castellano’nun konuşulduğu Güney Amerika ülkelerinde, Sefarad, hatta Yahudi olmayanlar arasında dahi Ladino’yu korumak isteyenlerin muazzam gayretlerini görebilirsiniz. Kurulan dernekler, Ladino yazışma grupları, internet siteleri, yayınlanan mecmualar, kitaplar, konserler, Ladino müzik cd’leri oldukça ilgi çekiyor. İsrail Devleti, Kneset’in onayladığı bir kanunla eski Cumhurbaşkanı Yitshak Navon’un başkanlığında kurulan “Autorıdad Nasyonala del Ladino” Ladino’yu koruma gayretlerinde çalışanlara destek oluyor. Navon’un yardımcısı İsrail’de Ladino yayınlarını uzun yıllar yönetmiş ve ilk Ladino mecmua “Aki Yerushalayim”in kurucusu olan Moshe Shaul’dur. Bunlar yanında, ABD, Almanya, Fransa, Belçika, İskandinavya ve doğu Avrupa üniversitelerinde Judeo‐Espanyol araştırılıp öğretiliyor. Sorbonne Üniversitesi 1984’de Haim V. Sephiha’yı Judeo Espanyol kürsüsü Profesörü ilan etmiştir. 2003 yılında Bar İlan Üniversitesinde Salti merkezi kurulmuş, Beer Sheva Ben Gurion Üniversitesinde Gaon Ladino Merkezi faaliyete geçmiştir. İsrail’de, Avrupa’da sık sık kongreler yapılmakta ve akademik işbirlikleri oluşturulmaktadır. İstanbul’da Osmanlı Sefarad Merkezi var. Şalom’un Judeo Espanyol sayfası Çok önemli bir gelişme de Avrupa, Amerika ve İsrail Üniversitelerinde kurulan ve akademik çalışmalarla Sefarad dil ve kültürünü işleyen merkezlerin kurulmasıdır. İsrail’in hemen her Üniversitesinde bu merkezler dünyanın ilgisini çeken çalışmalar yapıyorlar, genç üniversite talebeleri bu kültürün uzmanlığına soyunuyorlar. (042) Kasım Aralık 2015 DIYALoG - 61 - hem de popüler alanlarda korunup araştırılmasına, hatta gelişmesine çok çalışılıyor ve ilgi giderek artıyor. yanında aylık El Amaneser mecmuası çıkıyor. New York’ta Tuft Üniversitesinde, Los Angeles’de UCLA’da Ladino kürsüsü ve dersleri var. Amerika’da, Fransa’da bu dil etrafında birleşen kulüp ve yayınlar oluyor. Fransa’da her yaz (Universite Judeo Espagnole) adlı etkinlikler yapılıyor. Kudüs’ün yanındaki Maale Adumim Ladino merkezinde Avner Peretz Ladino edebiyatının her şeklini koruyup araştırıyor. Bu dilde çok zengin bir atasözleri kaynağı var, kitaplar yazılmış. Bu atasözlerinde asırların birikimi felsefe ve hayat dersleri buluyorsunuz. Ladino’nun korunmasını ve yaşatılmasını istemekte kararlılık bunu başarmanın en önemli şartıdır. Ladino’yu, (Revived Language), yani yeniden canlandırılan dil haline sokmanın şartı, her şeyden önce bunu istemektir. Ta baştan el kaldırmamak, konuşulup yazılması alışkanlığını yeniden yaratmak, (Severely Endangered) statüsünden çıkarmaya gayret etmektir. Ladino dil ve kültürünün, atasözleri, mizah, şarkı, edebiyat ve folklorüyle büsbütün kaybedilmemesi için bunu istemenin yanında, bu maksatla çalışanlara destek olmak gerekiyor. Demek ki, anadil olmaktan çıkmasına rağmen Ladino kendi haline bırakılmıyor, yaşatılıyor, üzerinde duruluyor, (Severely Endangered) durumundan çıkmasına çalışılıyor. Yeniden canlanmış dillere örnek var mı? Var!.. Wikipedia (Revived, yani diriltilen) diller listesinde son yıllarda 17 dilin adını veriyor. Ladinoyu canlı tutma gayretlerinin temelinde Yahudi kültür ve edebiyatının çok önemli bir kesimini öğrenmek var. Nostalji de tabii ki çok önemli bir faktör. Aramızda hala “bu dil öldü, yapacak şey yok” diyenlere denecek şey şudur: İster Judeo‐Espanyol ister Ladino diyelim, bu dil biz Sefarad Yahudilerinin Yahudilik içindeki saygın yerimizi oluşturan etkendir. Bu nedenle ‐ana dil, günlük konuşma dili olmasa dahi‐ hem akademik, Revived Languages listesinin başında tabii İbranice var. 2000 yıl boyunca sadece dua edilen dil olmuş, konuşulmamış. Eliezer Ben Yehuda’nın gayretiyle 19. Asırda konuşma dili olmaya başlamış. Asırlar önce, İrlandalılar Celtic bir dil olan İrlanda dilini konuşmayı bırakmışlar, İngilizce (042) Kasım Aralık 2015 DIYALoG konuşmuşlar. Dili terketmeyenler sadece Gaeltachtal adlı bölgede yaşayan bir azınlıkmış. 1850’lerde İrlandalılar otonomi ve bağımsızlık mücadelesi verdiler ve İrlanda dilinin geri gelmesi bu mücadelenin sonuçlarından biri oldu, devletleri bunu destekledi, dil okullarda öğretildi ve dilin yeni nesillere sevdirilmesine gayret edildi. Halk bunu arzu etti son 50 yılın sonunda da bu mücadelenin meyveleri görüldü. - 62 - marjinalize edilince çok kere (lüzumsuz) damgasını yiyor ve onu konuşmaya devam edenler, düşük sosyal statüde, cahil, fakir sınıf olarak algılanıyor.. Biz Sefarad Yahudılerinde ve özellikle Türkiye’de olan da budur. İsrail’de Ladino baskıdan veya yasaklardan değil, tarihi sürecin sonucu olarak çekilen sıkıntı yüzünden üzerinde çalışılması gereken bir dil olarak görülmekte. Artık Yahudi’lerin ana dili İbranice olduğu için Yiddish ve Ladino’nun ikinci planda kalması kaçınılmaz oldu. Günlük konuşma dili olmadan (revitalize) edilen bir dil de Latince’dir. Kimsenin ana dili olmayan ve din adamları ile entellektuellerin dili Latince, yüzyıllarca okullarda öğretildikten sonra sadece kilise ve araştırıcıların dili oldu. Son yıllarda ise birçok Avrupa ülkesinde yeniden okullara sokulmuş aktüel bir dildir ve kaybolmaya aday değildir. Yiddish daha avantajlı!. Çünkü özellikle Haredilerde, Yiddish çocuklara ilk öğretilen dil ve konuşanların sayısı daha yüksek. Bizde Ladino ana dil olmaktan zaten bir iki nesil önce çıkmıştı. Bugün amaç Judeo‐Espaniol/Ladino’yu günlük konuşma dili haline getirmek değil, Latin ve Yahudi kaynaklarını, tarihteki yerini bilmek, öğrenmek, dilin etrafındaki edebiyat, müzik ve folklorü de kaybolmaktan kurtarmaktır. Listede kaybolmaktan kurtulan başka diller var, fakat binlerce başka lokal diller kaybolmuş durumda. Bir dilin kaybolmasında en çok görülen sebep, bir bölgede o dilin hakim politik güç tarafından, ekonomik ve kültürel baskılar uygulanarak marjinalize edilmesidir. Dilin kaybolmaya başlamasını asimilasyon, yani etnik benliğin terkedilmesi izlemektedir. Bir dil Denecek ki “Ne yapalım, bu araştırmaları Üniversiteler yapıyorlar, dili ve kültürü sadece onlar araştırıp yaşatacaklar.” Burada mantık, Ladino’nun ancak akademide yaşatılabileceğini, biz Sefaradlara yapılacak şey kalmadığını önceden (042) Kasım Aralık 2015 - 63 - DIYALoG yabancı dilleri öğrenmekte kesin olarak daha avantajlı oldukları. Hele anadilleri Türkçe olanlar için Ladino’yu bilmek veya anlamak büyük avantaj. kabullenmektir. Bunlara şu örnekle cevap verilebilir: “Tarihi öğrenmeyelim, o tarihçilerin işi… Sanatla ilgilenmeyelim, o iş sanatçıların işi.. müzikle ilgilenmeyelim, o iş müzisyenlerin işi!!! “Peki, enstrüman çalmasak dahi müziğe merakımız olabiliyor, cd’ler alıyor ve konsere gidiyoruz. Güzel Sanatlara gitmedik ama resim kursları alıp evde resim yapanlarımız var. Yahudi tarihinin eğitimini almadığımız için Tanah kursuna gidip eksiğimizi tamamlamak istiyoruz. Çünkü merak ediyoruz, kültürel bir ihtiyaç duyuyoruz. Mart 2014’de UCLA (Los Angeles) Universitesinde yapılan bir sempozyumda konuşan Dr. Eliezer Papo şöyle diyor: “İsrail’de bizler Sefarad kültürünün değerlerini öğretmemiz gerekiyor. Ladino edebiyatını İbranice’ye tercüme etmek bunun yollarından biridir. Judeo‐Espanyol dilini öğretmek için mutlaka okul veya kurs açmak şart değildir. Onun yerine Sefarad Edebiyatı toplantıları yapmak daha yerindedir. Haftada bir, örneğin “haftanın peraşa”sını ladino olarak izah etmek bir yoldur. Tevrat’ı halk diliyle izah eden Meam Loez’ı tartışmak başka bir yoldur. (Meam Loez Tevrat’la ilgili metinlerin Ladino dilinde izahıdır ve şimdi latin harfleriyle onu okumak mümkündür.) Ladino gerçi Üniversitede araştırılıyor, öğretiliyor ama İspanyadan kovulan atalarımızın yaşadıkları, konuştuğu ve yazdığı dilin özelliklerini, mizahını bizler merak etmezsek, kim edecek? Bir insanın kendi etnik özellikleri hakkında “bunlar geçti” demesi onun genel kültüründe bir boşluk sayılmaz mı? Ya kendi ilgisizliğini haklı gösterme amacıyla geçmişine ilgi duyan, bu alanda gayret edenleri küçümseyenlere ne demeli? Kaldı ki internet bugün bize boş zamanlarımızda Ladino ile ilgilenme olanağını sunuyor. Günümüzde enteresan bir olay, birçok gencin, bilmedikleri Ladino’yu öğrenme ihtiyacını, TV’deki Güney Amerika (Arjantin, Meksika) dizilerini (telenovela’lar) seyrettikten sonra hissetmeleridir. Bunlar Ladino kurslarına katılmaktalar. Yani İspanyolca telenovela (TV dizileri) seyrettirmek de Ladino’ya merak uyandırıyor. Doğru bir gayretle, Bir başka önemli faktör, Ladino, yani Judeo‐ Espanyol’un bir Hispanic dil olması, Latince’den türemiş bir dil olması ve de Ladino bilenlerin (042) Kasım Aralık 2015 genç nesil bu lisana önceki nesilden daha büyük ilgi gösterecektir. Gençler kendi anne babalarından geldikleri ülke Yahudilerinin tarihiyle ilgili sorulara cevap alamayınca daha çok merak ediyorlar. Bu imkânı kendilerine verdiğimiz zaman elbet gelecekler ve öğreneceklerdir. Yani Ladino’ya merak bazen bir iki nesil atlıyor ama sonra yeniden canlanıyor. Sadece bir dil olarak değil, bir Yahudi kültürü olarak da Ladino’yu bekleyen akıbet nedir? ‐ Benzetmek caizse‐ Ladino’nun kemiklerini yeniden et ve deri ile kaplayıp, canlandırabilecek miyiz? Yapılan onca çalışma, onca gayret olumlu sonuçlar verecek midir? Elbette yaşadığımız “ulus devlet” çağında, Ladino’nun İbranice gibi bir devletin resmi lisanı olması söz konusu olamaz. Ama Ladino’nun ‐ yaşamaya devam edecek‐ bir dil olması yönünde büyük bir inanç var!.. Kaybolmaya yüz tutan dilleri yeniden canlandırılmasının bilinen bazı metod ve (modality)’leri vardır: Bunları neler olduklarını ve bunlara uygun olarak dünyada neler yapıldığını irdeleyebiliriz. Canlandırılan dillerde yöntem hep bu olmuştur. (Kaynak Wikipedia) 1‐ Dili yaşatmalarını istediğimiz toplumun gözünde o dilin prestijini yükseltmek. 2‐ Dilin ve kültürünün zenginleştirilmesini sağlamak, 3‐ Ülkede hakim olan toplumun gözünde bu dil ve kültürün önemini vurgulamak, 4‐ Eğitim sisteminde ciddi şekilde mevcut olmasını sağlamak. 5‐ Dilin modern iletişim kullanılmasını sağlamak. - 64 - DIYALoG platformlarında (042) Kasım Aralık 2015 - 65 - DIYALoG Bar - Mitsva Moris Arditi İÇİMİZDEN Beki Şikar (042) Kasım Aralık 2015 DIYALoG Eylül ayının başlarında İzmir Cemaati, uzun zamandır uygulanmaması nedeni ile kaybolmaya yüz tutan asırlık geleneklerine tümü ile uygun bir Bar‐Mitsva töreni yaşadı. Rebi ve İzak Arditi’nin oğulları MORİS, 5 Eylül 2015 Cumartesi günü görkemli bir Bar‐Mitsva Töreni ile delikanlılığa adım attı. Arditi ailesi bu mutlu günlerini, Hilton Oteli Barbaros salonunda düzenledikleri bir gecede, eş dost ve akrabaları ile paylaştılar. - 66 - (042) Kasım Aralık 2015 - 67 - DIYALoG UtÜÉâ{ WtçtÇ [txÅxà ALBERT ANTEBİ 10 Eylül 2015 KAMELYA HULLİ 17 Ekim 2015 JOJO FRANKO 26 Ekim 2015 (042) Kasım Aralık 2015 - 68 - DIYALoG Sosyal İlişkiler Ve Eğitim (Devam) Rabenu Agaon Sir Moşe Montefiori Avrupa gezisinden dönerken İzmir’den geçmiş ve Rabi Hayim ile tanışma fırsatı elde etmişti. Tanışmaları kısa sürede dostluğa dönüşmüş Sir Montifiori çalışmalarından etkilendiği Rabi Hayim Palaçi’ye İzmir’den ayrılmadan evvel hayır derneklerinde kullanılmak üzere büyük miktarda para bırakmıştı. Rabi Hayim, Sir Montifiori şerefine “Hayim Derahav Le Moşe Tehila” isimli bir kitap yazmış, bu kitabında alınan para ile yapılan hayır işleri ile ilgili detaylı bilgi vermiştir. Rabi Hayim Palaçi Z.T.L. Nizamnameler - Vasiyetnameler Rabi Hayim, toplumun nabzını tutar, ihtiyaçları ve isteklerine cevap vermeye, çözümler bulmaya çalışır, toplumun kendi içlerinde huzur içinde yaşaması için, toplumun ileri gelenleri ile birlikte dini kuralları da göz önünde tutarak, sosyal refahın Moti Katan 2011 (042) Kasım Aralık 2015 - 69 - DIYALoG 5.‐ Hamursuz bayramında tüketilen siyah üzümler hiçbir şekilde tüccardan alınmayacaktır. Alınacak üzümlerin toplanıp doğal şartlarda kurutulduktan sonra “temiz” çuvallara doldurulduğuna (örneğin eski un çuvallarına değil) nezaret edilmelidir. (Şem, tet, zayin, ‐ Bet) 6.‐ Yüksek İcra Mahkemesi (Bet‐Din) tüccarlar arasında yapılan ticari işlemlerde “faiz” uygulanmamasını yakından takip etmek veya ettirmekle yükümlüdür. Özellikle iflasın eşiğinde olan veya borç para ihtiyacı içinde olanlara kesinlikle faiz uygulanmamalı, bu kişilerin alacakları paralara karşılık alacaklılara verecekleri senetler ancak Bet‐Din üyeleri tarafından onaylanarak verilebilecektir. Böylece toplum içinde okuma yazması olmayanlar da korunmuş olacak ve kötülükler toplumumuzdan uzak tutulacaktır. (Tsavaat Hayim‐ Dlaet, yud) sağlanmasına yönelik kanunlar, yönetmelikler düzenleyerek yayınlardı. 1.‐ Yahudi olmayan bir kişinin yapmış olduğu yoğurdu yemeyeceksin ve yiyenleri görürsen bu kuralı hatırlatarak uyaracaksın. Ancak bu yoğurdun yapımına bir Yahudi nezaret etti ve Kaşerut kurallarına uygun yapıldığını gördü ise o yoğurt yenilebilir. (Haye ve Hamra, Bet bet…) 2.‐ Köylerde meyhane açmak, köylerde şarap üretip şehirlere satmak yasaktır. Sebebi köylerde şarap yapımına nezaret edecek uzmanların olmamasıdır. Şehirlerde şarap yapımı Hahambaşılık yetkilileri tarafından Kaşerut kurallarına uygun olarak üretilir ve köylere gönderilir. (Şem, Alef, Alef…) 3.‐ Yahudi olmayan her türlü yiyecek üreticileri ile ortaklık yapmak veya ticari ilişkide bulunmak yasaktır. (Tsavaat Hayim tet zayin, alef) 4.‐ Hamursuz üreten fırınlarda çalışacak olanlar, dinlerine bağlı, içlerinde Tanrı korkusu ve saygısı taşıyan insanlar olmalıdır. Görevleri bu fırınların korunması olup başka işlerle uğraşmamalıdırlar. Gelecek Sayıda Nizamnameler - Vasiyetnameler (Devam) (042) Kasım Aralık 2015 - 70 - DIYALoG El Kantoniko de Rachel Rachel Amado Bortnick En danyo de Facebook SEKSION EN LADINO A Facebook (“Livro de kara” en Ladino) yo no le do muncha kara. Ya se ke otros lo adoran: van aya kada dia, I eskriven I kontan I meten fotos de todo lo ke estan aziendo I pensando – I meldan todo lo ke sus sienes de “amigos” (friends) eskrivieron – i eskriven repuestas. Ansina se komunikan kon personas por todo el mundo. Todo esto “a la minut!” Estamos en la jenerasion de “a la minut.” No ay mas pasensya de asperar. (042) Kasım Aralık 2015 DIYALoG - 71 - Ke danyo aze? No vo tratar del danyo ke “puede” azer a la seguridad, meoyo, o vida sosial de la persona. Kada uno se puede akavidar kontra estos. Lo ke me enteresa es el danyo ke esta aziendo a grupos de komunikasion komo Ladinokomunita, Lozizmirlis, i Mozotros. Los esta matando! Me viene komo ke siento dezir “so what?” – “eh, kualo ay?” “En Facebook tengo sienes de amigos, i el ke no esta en Facebook no es mi amigo!” Al pareser es esto ke pensan los afisionados de FB. Si les eskrives un email, no te responden. No eskriven mas en grupos de komunikasion por Internet ‐ komo Ladinokomunita, Lozizmirlis, o Mozotros. Si les demandas deke, te dizen “no ay mas menester de estos grupos. Mos komunikamos mas presto en Facebook, i tambien tenemos grupos ayi ‐ komo ‘Izmirli Cudyolar’ (Judios Izmirlis).” I yo esto en FB achakes de mis ijos, ma no vo muncho a mirar, porke me viene ke es pedrer tiempo por bavajadas ke eskriven mis “amigos.” No enyego ke de ves en kuando veygo kozas ke me enteresa, i mezmo meto alguna foto para dar a saver a los munchos miembros de famia (de varias partes del mundo) ke nunka me eskriven o me telefonan, ma se ke estan en FB. A los mansevos les puede venir komo shok ke yo tengo munchos amigos ke NO estan en Facebook deltodo. Puede ser ke este “livro de kara” tiene algunos avantajes, ma tambien esta aziendo muncho danyo. Vos dire kualo ay. 1. Ay munchas personas ke no estan en Facebook, i no ven lo ke ay ayi. Dependen en los grupos de Internet komo los ke mensioni para komunikarsen en sujetos ke les enteresa, I mantener un sentimiento de amistad I komunida. Personalmente, yo tomava grande plazer de meldar haberes de Izmir en el grupo Lozizmirlis porke me dava el sentimiento de ser dainda parte de la komunidad ande nasi. Agora no ay mas ken eskrive, ma keda vierto solo grasias a Moshe Gormez, ke bive en Fransia. Mezmo la fondadora LI me disho ke no ay menester de kontinuar porke (042) Kasım Aralık 2015 DIYALoG “agora tenemos Facebook.” Otros tambien me disheron la mezma koza. I tambien ke “la komunidad [de Izmir] es muy chika, los haberes se espanden muy presto.” Seguro ke esto mos desha afuera a mozotros, “los de afuera.” - 72 - esperamos kriyar un sitio ande todo lo ke esta eskrito se va poder “bushkar”, komo en archivos de un jurnal elektroniko.) En esta jenerasion de a‐la‐minut, no podemos topar una kompromiza? Kuanto tiempo mas va tomar al ke eskrive un haber o manda una foto enteresante a FB, si manda una kopya al grupo apropriado? Kuando a Ladinokomunita, el grupo ke fondi yo en fin de 1999, grasias al Dio dainda esta kontinuando, kon oy 1538 miembros. Ma muncho mas pokos son los ke eskriven agora. Una razon, seguro, es ke los ke konosen el djudeoespanyol bastante bien para eskrivir, se estan apokando de dia en dia. I tambien eyos dan sus tiempo para eskrivir en El Amaneser, o Aki Yerushalayim. Ma otra razon es el Facebook. No veo ke ayi egziste el sentimiento de “komunidad sefaradi virtual” bazada en muestra lingua ke tenemos en Ladinokomunita. I pensar kualo tiene mas muncha valor: lo ke se aze presto presto, o le ke toma mas muncho tiempo? 2. Todo lo ke se eskrive en Facebook es komo eskrivir ensima del buz. Se dezaze i se desparese. Lo ke se eskrive en los grupos de Internet keda komo arshivo para siempre, i va ser un manadero de informasion para investigadores en el avenir. (En Ladinokomunita (042) Kasım Aralık 2015 Yehuda ke dize? DIYALoG - 73 - kurar la sarna. Ansi mos kontan en el livro de Reyes II (kapitolo 20): En akeos dias, el Rey Hizkiya kayo hazino para murir. Ma, el Dio oyo su orasion i vido sus lagrimas; dunke mando a Yeshayahu el profeta a dezirle al rey: "YO te sanare!". I disho Yeshayahu a tomar masa de igos, i poner sovre la sarna, i se sano! Es kuriozo ke el kanser del kuero se yama en judeoespanyol – "figera". Sera por komemorar akel evento milagrozo kon el rey Hizkiya? En el Talmud (Masehet Taanit 24) topamos unos kvantos kuentos sovre Rabi Yosi de la sivdad de Yokeret. Rabi Yosi era un savio muy djusto i demazia sofu, ke por djente semejantes mos dize el refran sefaradi: "De tanto dizir Amen, se les kaye el talet"... Ma. este Rabi Yosi de Yokeret ya paso todos los limitos kon su rektitud asta ser kruel verso sus propios ijos. De los varyos kuentos vos eskoji el maase ke mos Yehuda Hatsvi El İgo en Muestras Tradisiones Lo tenemos eskrito en la Biblia, ke muestra Tierra Prometida es "tierra de trigo i de sevada, i de vides, i de igeras, i de granadas; tierra de olivar de azeite, i de miel" (Devarim 8,8) Para deskrivir la paz ke reinava en el pais, todos los dias del Rey Shelomo, mos dan a saver ke los abitantes "moravan seguros, kada uno debasho de su vid i debasho de su igera" (Reyes I, 5, 5). Me namoro meldar el Kantar de los Kantares. En realidad, es un imno poetiko al amor entre ombre i mujer, i tambien a la naturaleza. En una fraza al enkontro de la primavera topamos esta deskripsion delisioza: "La luvya paso i se fue... la igera espunto sus igos, i las vides en sierne dieron golor. Levantate, kompaniera mia, ermoza mia, i ven". Kon la ayuda del Dio, afilu una masa de igos puede (042) Kasım Aralık 2015 DIYALoG - 74 - konta por un arvole de igos. Grasias al Rabi Yaakov Huli, tenemos en su livro de "Meam Loez", la traduksion ladinada, (kon unas chikas diferensias), de este kuento: maldisho Rabi Yosi a su ijo regalado, diziendo: "Siendo ke tu dates pena de azer kitar fruto sin su tiempo, lo mizmo mereses murir malogrado!" i ansi niftar (muryo) en akel punto.."" . ""Maase en Rabi Yosi ke alkilo unos poalim (ovreros), i tadro de trayerles komer. Le disheron a su ijo: "Ya mos murimos de ambre!". Sin ninguna relasion a tal kuento triste, pasaremos a avlar sovre la krueldad inkomparavle de Adrianus, el emperador romano. Avia ayi una igera seka, ke no era su tiempo, i siendo el ijo de Rabi Yosi ombre grande, fue gozer (dekreto, ordeno) sovre la igera ke kitara fruto para ke koman los poalim. La estoria judia rekuerda kon mucha tristeza i renkor el reinado de Adrianus, entre los anyos 117 asta 138. Para el puevlo judio, esta epoka fue negra i eskura no menos de lo ke se paso en los anyos de la Shoa (1939‐1945). I ansi kresieron en akel punto munchos igos, i komieron asta ke se artaron. Los dekretos duros ke echo Adrianus sovre el puevlo en Erets Yisrael kavzaron dezbrochar el levantamiento (rebelion) de Bar Kohva, la gerra kontra el imperio romano, gerra ke turo tres anyos (132‐135). La fin amarga fue inevitable. Kuando vino Rabi Yosi, konpeso a diskulparse, diziendo: "El Shem Itbarah (el Dio) save ke estava muncho kon vuestro kudiado, ma siendo estava entremetido en koza de mitsva no pude menearme de mi lugar. Agora vos rogo ke me lo perdonesh, i asenta komeresh de esto ke vos trushe:. Adrianus fraguo un templo al nombre de Jupiter, djustamente en el lugar del Bet Mikdash destruido, i sovre las ruinas de Yerushalayim fraguo la sivdad yamada Aelia Capitolina. Ay de notar, ke Adrianus, malgrado su intelijensia i Los poalim respondieron: "El Dio lo arte a vuestro ijo de muncho bien, asigun mos arto de buen modo". I kuando supo el metsiut (lo ke akontesyo), lo (042) Kasım Aralık 2015 - 75 - DIYALoG su alta edukasion, era un kruel asta extremo, i ademas tenia un senso de umor malo i siniestro. En el Talmud topamos muchos eskritos sovre sus malas ovras, ma tambien sovre sus konversasiones i debates kon los savios judios en temas sientifikas i filozofikas. Entre muchos kuentos i istorias en el Talmud sovre Adrianus, topamos maase sovre este emperador ke avia pasado en el kamino de Tevaria, i vido un judio viejo ke plantava igeros (arvoles de figos). Ma, los umoristas sefaradis tomaron solo el skeleton del kuento talmudiko, inyoraron el nombre de Adrianus, i injenyaron una konsejika kon su moral espesifiko. En mi konferensia sovre el umor sefaradi, yo di a este kuento, el titolo: "Al rey le plaze figos/igos!" Mos kontan, ke un dia de los dias, salio el rey kon su armada a la gerra kontra sus enemigos de otro pais. Antes ke pase la frontiera, vido en un kazal a un ombre aedado plantando plantasiones de igos. Se aserko el rey i le disho kon burla: ‐ "Si madrugavas, no teniyas de lazdrar/lavorar al kandil!" (kijo dezir, "no lavorates komo se deve en el tiempo de tu manseves, lavora agora en tu vejes!") Al pareser, el kazalino no entendio lo ke le disho el rey, i el rey le demando: ‐ "Ombre, ya sos bien aedado. Es ke vas alkansar komer de estos arvoles de igos?" ‐ "No se" disho el kazalino "si tendre Zehut ‐ komere. I si no, ke koman mis ijos detras de me". Pasaron anyos. La gerra ya termino de kuando, i el pais estava en paz i en repozo. Los arvoles de igo dieron unas frutas maraviozas. Unos figos dulses mas ke la miel! Akel ombre muy aedado, tan alegre de las frutas, se akodro del rey, i desidio de yevarle un regaliko para rekordarle de akea konversasion ke tuvieron anyos atras. Tomo el ombre una kanasta, un sestiko chiko, lo (042) Kasım Aralık 2015 - 76 - DIYALoG selozos vinieron despues al palasio real kon sestos de igos, i el emperador ordeno "echarles los igos en la kara" (literalmente: tirar los igos, uno por uno, a la facha del kazalino). El tipiko umor salvaje de Adrianus el emperador... Me kedi pensando sovre akel judio viejo ke tuvo el zehut de prezentar su primisia de fruta al emperador, un governador ajeno. Es muy posivle ke lo izo kon un sentimiento de tristeza tambien: porke si bien egzistiya el Bet‐aMikdash, ayi es ke se yevavan las primisias. De la otra parte, digo yo, devemos tomar el lado bueno de la vida. Sera ke afilu sin saverlo, el viejo agrikultor, demostro al emperador ke malgrado la destruksion ke sufrio el pais, i la mayoria del puevlo esta en la diaspora, el puevlo judio no se deskoraja; kontinua a bivir, plantar, krear, i dezvelopar. incho de igos ermozos, i se lo yevo al palasio del rey. Bien entendido ke al empesijo no lo desharon entrar. Ma, kuando lo avizaron al rey kien fue el ke lo vino a vijitar, lo desharon entrar. El rey se emosiono mucho de la determinasion del kazalino, i la esperansa ke tuvo de gozar del fruto de su lavoro. Entonses, el rey ordeno de inchir el sestiko del kazalino kon liras de oro... La boz salio en akel kazal: ‐ "Mirando aki! Al rey le plaze igos! Al rey le plaze figos!". Korrieron todos al palasio kon sestos de figos. Esta fraza se a konvertido, en muestra lingua, en una expresion idiomatika, para deskrivir kualker persona ke no entiende al fondo el sinyifikado verdadero de algun sujeto. El kuento kon Adrianus, segun relatado en el Talmud, se termina diziendomos ke unos kazalinos (042) Kasım Aralık 2015 DIYALoG - 77 - partir de ayi i topar a nuestra lingua materna al punto de morir. En 1948, nasio el Estado de Israel. Despues de 3 anios apenas del Holokosto. Despues de 2000 anios los Judios tenian una patria. Me akodro ke en el tiempo se kantava la kantika "Viva viva Palestina. Ke lo mas de los Judios sufriyeron i al fin salvasion ya tuvieron". El Antisemitismo existia mismo en los paises ke no eran okupados por los Nazistos. Indo a una Eskuela Turka me topi harselado munchas vezes por otros estudiantes yamandome "Pis Yahudi, Korkak Yahudi". Korrian detrás de mi i me harvavan. Kontavan chismerias kontra los Judios, ridikulizandolos. Se reian de sus nombres i aparensias. Ma esto no era el solo problem Venia de una famiya pobre i tenia un padre ke sufria de tuberkulosis. Teniamos ke kontar sobre la ayuda de mis tios. Tenia 10 anios kuando murio mi padre. La Assistensia Social no existia en el tiempo. Un dia vinieron a la Eskuela de Bnei Brith delegados de la"ALIYAT HANOAR" sujerando ke habia un plano de 3 anios para enviar mansevos a Shimon Kapitan d’Estambol Shimon Geron İnmigrante a la Edad de 14 Anios Soy originario de Istanbul. En Istanbul tenia un tiempo mis parientes, abuelas, tios i tias, primas i primos. Toda esta gente se topa hoy en el sementerio. Viviamos serka de la Kula, entre Kasim Pasha i Beyoglu, ke era mas o menos un Barrio Judio. En las kaies se oia la gente hablar el Ladino, ir al kal, tomar el kafe o el chai en los gazinos ande se oian las kansiones Turkas i se jugaba el Tavli o las Kartas en los anios 1940, 1950 i 1960. Komo chiko lo ke mas attiraba mi atension era el Grande Bazaar, los paseos en vapor indo al Bosforo i a las Adas. Los dulses Lokum, Baklava, Helva i las komidas komo Kokorech i Ishkembe. Era un Mundo mixto del Turko i del Judio. Todo esto desaparesio i kaie atras en tiempo. Nunka pensava ke seria obligado un dia de partir de aki, terminando en el otro lado del mundo, entre gente de una otra kultura. Ver tambien a munchos Judios (042) Kasım Aralık 2015 DIYALoG un Kibbutz, estudiando i lavorando en las tierras, kon la idea de integrarlos en el pais. Komo nuestra situasion no estava segura pensi ke puedia tener un mejor avenir ayi. Ademas miles de Judios se estaban indo a la Tierra Santa i el pais se estaba vasiando. Salti sobre esta okasion sin pensar tanto a las konsekuensias. La idea era ke mi madre iva venir después kon la ayuda de sus 2 otros hijos en Israel de su primer kasamiento. Me akodro del dia subiendo en un vapor merkantil "BUNTAS" yeno de inmigrantes en April 1951. Habian unos 20 mansevos de la misma edad, todos alegres kantando i bailando.. En este vapor no habían kabinas i la gente se echava, kosinava i komia en la kubierta en medio de las valijas.. El viaje entre Istanbul i Haifa tomo 5 dias. Al abashar ayi munchos se metieron a besar la tierra. Era el Terzer Anniversario del Estado de Israel. Nos yevaron a todos a 2 Kibbutzim en Galil Ha Elyon. Unos se fueron al "Kibbutz"Kfar Giladi" i los otros al "Kibbutz Neoth Mordehai". Vivir una vida de Grupo era una kosa nueva para mi. Viniendo de una sivdad grande, tenia la impression de vivir ahora en los campos en una - 78 - kalor grande. El lavoro de agrikultura paresia duro siendo flako de konstitusion. El modo de vida basado sobre la collectividad era muy differente de lo ke konosia. Kada uno lavorava segun su kapasidad i el kibbutz le dava todo lo ke tenia menester. La moneda no se veia. En general los ke vivian aki eran idealistos i pionieros, viniendo aki para krear un pais para los Judios perseguidos.. Munchos venian de los Campos de Concentrasion. Toparme en Israel entre Judios en kontrol de sus destinos restoro en mi el orgullio de ser un Judio. Aki uno puedia defender su existensia i no abashar su kabeza delantre los antagonistos. En este system el pan era asegurado. En poko tiempo me ambezi la lingua i aprendi munchas kosas ke no sabia antes. Komo kada empesijo la vida no era fasil en Israel. Tenian ke fraguar el pais i defenderlo kontra tantos enemigos. Munchos Judios Turkanos se tornaron atras. Yo kije kedarme ayi i no puide porke mi madre no habia reushido a venir a Israel i tenia el dover de sostenirla. Del otro lado komo munchos sufria de nostalgia. Por finir despues de 2 anios i medio, me torni atras a Istanbul. Kon esta aventura todo fue derrokado. Tenia ke deshar la eskuela i la kasa ke alkilabamos (042) Kasım Aralık 2015 - 79 - DIYALoG en AzapKapi i ir a vivir en Balat en una kasa sin elektrisidad, salon, kosina i toiletta. Paresia a una choseta.. Sin diplomes i profesion no tenia un avenir. Me topi lavorando en las fabrikas en Mahmut Pasha fabrikando sinturas. La paga era chika i kon esto no se puedia vivir. Kon el tiempo me meti a ambezarme el Ingles todo solo pensando ke kon las otras linguas ke konosia, puedia kisas topar un mejor empleo un dia. Despues de mi servisio militar de 2 anios en Samsun topi un echo en el Hotel Hilton en la Agensia de Viajes de Turk Express. Mismo kon un salario mas alto ke antes no puedia kasarme un dia i traier al mundo kriaturas. Tampoko puedia vivir en un mejor barrio. Komo venian ayi turistos de todas partes del mundo me topi hablando kon Judios ke puedian ayudarme para ir a un pais mas libre i prospero, komo Los Estados Unidos, el Canada i la Australia. En 1961 se habrio el kamino de nuevo i yo kon mi madre salimos en un kamino tomando un mez en vapor indo al otro lado del mundo ke era la Australia. Era un viaje sin regreso. Hoy hase 54 anios ke me topo ayi. Mi madre fallesio 38 anios antes. Asi tengo un padre enterrado en Istanbul i una madre enterrada en Sydney. Lavori por 38 anios en una Kompania Aerea i viaji muncho, viendo mundo. Me kasi 43 anios antes kon una Franseza i trushimos al mundo 2 hijos i una hija. Es la sola famiya ke tengo ahora. La sola kosa ke regreto aki es de perder kontakto kon mi mundo del pasado. El tiempo i la distansia troko todo. Los inmigrantes en general se topan entre sielo i tierra i no saben a donde apartienen. Yegan al punto de no poder ir ni adelantre ni atras, una kosa ke se siente mas en enviejesiendo i topandose aislado. Ahore en mis 78 anios todo esto se pasa delante mis ojos komo un filmo. El tiempo troka todo. Istanbul no es el Istanbul ke konosia komo chiko. Sydney no es la misma sivdad ke vide en metiendo los pies aki. El mundo mismo se troko al punto de no konoserlo. La manera de vivir i ver las kosas se troko también ion la technologia. (042) Kasım Aralık 2015 DIYALoG Gad Nassi Afito ke la konkubina de un Levit se avia fuyido a la kaza de su padre. Entonses, su marido se hue para trayerla atras a su kaza. Fue resivido de una manera kaloroza, i aunke el padre de la konkubina ensistio para ke kontinuan a kedarsen en su kaza, el Levit se desidio de aboltarse kon la mujer a su kaza. Se alevanto a la madrugada i se metyeron en kamino: el, la konkubina, su servidor i sus dos aznos. Kuando arivaron serka de Yerushalayim, ke akel tiempo se yamava Jebus, sintieron la nesesitad de repozarsan porke avia empesado a eskureser, i eran bastante kargados i kansados. Entonses, su servidor le disho: "Ven entraremos a esta sivdad i mos kedaremos ayi la noche". En akeos tiempos aunke la sivdad de los Jebusitos, era basho la dominasion de los Binyaminitos, una partida de los Jebusitos moravan ainda ayi. No teniendo konfiensa en los Jebusitos, el Levit prefero de pasar la noche en Gibea, ande moravan los Binyaminites. Israel Fuente: Milim Cultural La Konkubina Despedasada - 80 - "I,la konkubina estava espandida en la entrada de la kaza." Livro de los Djeuzgos. Gustave Doré, 1832‐1883 (042) Kasım Aralık 2015 - 81 - DIYALoG Kuando arivaron a Gibea, se estuvieron en la plasa de la sivdad. Portanto, dinguno no se ofrisio para resivirlos a su kaza. Despues de un sierto de tiempo, un ombre aedado ke estava aboltando de su lavoro en los kampos los apersivio i se aserko de eyos: "De ande sosh, i ande vos estash indo?" "Mos estamos indo a Betlehem, a mi kaza. Dinguno no mos ofresio a resivirmos. Tenemos bastante paja para muestros aznos i bastante pan i vino para mozotros, para mi, la mujer i el mansevo ke esta kon mozotros. " El aedado respondio: "Paz por vozotros. Yo va tener kargo de todo lo ke tenerash de menester. Solo, no pasesh la noche en la plasa". Los yevo a su kaza, dyo a komer a los aznos. I eyos se lavaron sus pyezes, komieron i bevieron. Kuando ya se estavan repozando i avlando entre eyos, una djentorya enserklo la kaza i empeso a aharvar i a sakudir su puerta i a gritar a su balabay: "En esto, metio a su konkubina a su azno, i tomo el kamino de su kaza." Livro de los Djuezgos. Gustave Doré, 1832‐1883 "Trayemos a esta persona ke vino a tu kaza, porke mos keremos gozar d'el". El balabay salio ahuera, i les disho: (042) Kasım Aralık 2015 DIYALoG "No, mis ermanos, no vos komportesh de esta manera malisioza. Este ombre es mi usped, no le agash esta desgrasya. Aki, mi ija muchacha i su konkubina. Vo las puedo trayer, las puederas violar i azer kon eyas todo lo ke keresh. A este ombre no lo tokesh". - 82 - "Arivi a Gibea ke apartiene a Binyamin, para pasar la noche ayi kon mi konkubina. Los fuertes de la sivdad se revoltaron kontra mi, i enserklaron la kaza para matarme. I violaron a mi konkubina fin'a ke kayo muerta. Entonses,, tomi a La arevatasyon de las muchachas de Shilo por los Binyaminitos. mi konkubina i la Gustave Doré, 1832‐1883 despedasi. Enbiyi sus pedasos a todas las partes del teritorio de Israel, porke avian kometido un tal utraje". I, viendo ke la djentorya no estava pronta a oyirlo, el Levit afero a su konkubina i la delivro a eyos. Toda esta djente la violaron, se gozaron de eya noche entera i a la fin la desharon partir. Eya arivo kon sus fuersas ultimas fin'a la entrada de la kaza ande kayo i se espandio. Kuando avia amanesido, su marido la topo ayi, le avlo, ma, eya no le respondio. La metyo enriva de su azno i tomo el kamino para Betlehem. Kuando arivo a su kaza, tomo un kuchiyo i despedaso el puerpo de la mujer en dodge pedasos, i a estos pedasos los enbiyo a los trivos de Israel para azer konoser la bashedad i la kruelidad de lo ke fue kometido. Viendo ke dinguna persona de la sivdad Gibea no avia partisipado a esta reunion, los onze trivos de Israel se desidaron entre eyos de no kazar maz a dinguna de sus ijas kon los Binyaminites. De maz, solisitaron del trivo de Binyamin de delivrarlos a los kulpantes para egzekutirlos i de este modo purifiar de esta bashedad el puevlo de Israel. En repuesta a esta atrosidad, los trivos se asemblaron en Mizpa. Demandaron al Levito de ke manera este akto avia akontesido, i el Levito respondio: (042) Kasım Aralık 2015 DIYALoG - 83 - kada uno de eyos se arevata a una de estas muchachas. Grasias a esta stratejia, el trivo Binyamin pudo enreziarse i garantizar su projenitura. * * * La Biblia rakonta ke porke no egzistia ainda un Rey en Israel, el dezorden renyava en el payis. De otra parte esta estoria reflekta el lugar segundario de la mujer en la ierarkia sosiala en akeos tiempos. Kvanto a Binyamin, su padre Yakov se avia adresado a el en su kama de la muerte en Ayifto, kon estas palavras: "Soz un luvo predator ke devora su proya en la demaniana i partaja su butino durante la noche". De los Binyaminitos iva naser Shaul, ke sera el primer Rey de Israel. Los Binyaminites aviendo refuzado de konformarsen a esta demanda, los trivos arekojeron dodje mil soldados i los atakaron. Aparte de los sejesyentos de sus ombres ke se avian salvado, todos los Binyaminites inkluendo mujeres i ombres fueron masakrados. Portanto, fueron eparniadas la vida de kuatro syenes de sus muchachas ke no avian ainda konosido ombres. Esta gerra, ke tenia por buto de desimar el trivo de Binyamin, se avia terminado kon una viktoria. De otra parte, en el silensio ke avia segido a esta viktoria, Israel se avia horifiado de konstatar ke uno de sus trivos estava para despareser. i regretando esta suerte, se desidaron de empidirla. La redampsyon de los Binyaminites nesesitava en este kavzo de abasteser las dozientas muchachas ke les mankava. Seando ke avian djurado de no dar a sus ijas a los Binyaminites, el puevlo de Israel bushko un kompromiso. Propozaron a los Binyaminites de arevatar a las muchchas de Shilo en sus bayles prenupsiales del anyo. Entonses, enbiyaron a los dozientos Benyaminites solteros para ke se eskonden durante los bayles i ke (042) Kasım Aralık 2015 DIYALoG Coya Delevi - 84 - nombrozos aspektos. Keridos amigos, aki vos kero prezentar una konseja, un kuento de manadero anonimo. En tresladandolo del fransez, perkuri a no pyedrer su efikachidad orijinal. Esta komo un tipiko egzempyo de la “Demarsha Talmudika” ke se estava tratanto en el sovredicho livro... Aki tenesh el kuento: “A la fin de nombrozas negosyasyones kon las otoridades lokal, un savyo Djudio, un Talmudisto de Odessa reusho a obtener la otorizasyon de vijitar Moskova. Suve al treno i se asenta en un lugar vaziyo. A la estasyon sigiente entra un mansevo i se instala djusto al lado del Talmudisto, del savyo aedado. El nikochiri todo en observando el mansevo, se mete a pensar: “ Este mansevo no tiene la aparensya de ser un kazalino. Dunke, si no es un kazalino deve probavlemente bivir en este dristikto. I si es de este distrikto, deve ser siguramente Djudio, porke aki es absolutamente un distrikto Djudio... Ma, de otra parte, supozando ke es djudio, ande puede irse este mansevo? Porke yo so el uniko Djudio de este distrikto, ke reusho a tomar la permisyon de ir a Moskova... İstanbul “…Aki mos gusta de ser en chikos grupos, munchos grupos i mas grupos. En realidad, esto es el imajen de la “Demarsha Talmudika”:partir de lo simple para arrivar a lo komplikado. Porke nada es simple. Kada aspekto de una realidad es kompuesto de nombrozas fachetas. Mizmo si en vezes son kontradiktaryas, sinyifikan la “Sezudeza Divina”ke no tiene fin”. Un Kuento Meldatesh un pasaje del livro “Estudyo del Talmud” ke antes unos, kvantos anyos en mi pajina de “El Amaneser” aviya dado el treslado rezumado. İ aviyamos demandado una pregunta semejante: “ En kualo el Talmud es diferente de todos los otros livros?”. Mos estamos ambezando ke antes de todo es una eksperiensa de la vida. Para pueder bien entender su kontenido kale djuzgar en partyendo de lo simple para arrivar a lo komplikado. Porke la realidad tyene en vezes (042) Kasım Aralık 2015 DIYALoG - 85 - este mansevo deve tener un estatuto espesyal para pueder azer esto... Ah!... esto siguro, deve posedar un doktora de la Universidad... Mas de esto, nada es posivle”. Despues de djuzgar i arrivar a esta konkluzyon, el savyo Talmudisto se abolta verso el mansevo i le demanda: “ Muncho pardon Dr. Kovacs puedo avrir un poko la ventana? “Siguro”, responde el mansevo bastante sorprendido. Ma, komo konosej mi nombre?” “Bof!”, responde el Talmudisto, “ Esta tan evidente!!”... “Ah, atansyon! En la banliyo serkana, antes de Moskova, ay un kazaliko ke se yama Samvet. Es el uniko kazal ande los djudios no tyenen menester de “laisser passer”. Ma, deke este mansevo va viajar asta Samvet? Sin duda, para vijitar una de las famiyas djudias de ayi. Veremos un poko... kuantas famiyas djudias biven en Samvet?.. Ah, solamente dos: los Bernstein i los Steinberg. Ma komo los Bernstein son antipatikos, este buen mansevo esta sin duda indo a vijitar los Steinberg... “Ma, porke este mansevo va ir a vijitar los Steinberg a Samvet? Eyos tyenen solo dos ijas. Dunke este mansevo es probablemente yerno de los Steinberg. Ma alora, kon kuala de las dos ijas es kazado? Ya savemos todos ke Sarah Steinberg kazo kon un buen avokato de Budapest myentres ke su ermana Ester tomo un merkader de Zhitomer. Dunke el mansevo deve ser el marido de Sarah. Esto kere dezir ke se yama Aleksandre Cohen si no me yerro... “Alora, si vyene de Budapest, kon este todo antisemitismo de ayi, se trokariya el nombre… Kualo es el ekivalente de Cohen?.. Es Kovacs. Ma si ayi, en Budapest achetaron ke troke el nombre, (042) Kasım Aralık 2015 DIYALoG - 86 - Pichiotto kon tres ijos varones i Yako Alaluf kon dos mujeres i dos varones, todos mansebos i amigos a lo ke partajaban dolashear (pasear) i mas. David ke lovoraba en un magazin a pokas kalejas, todos los djueves retirava las entradas en Radio El Mundo sitiado en Maipú 555, para sintir afamadas orkestas de tango en el afamado programa: El Glostora Tango Club, de lunes a viernes desde las 20,00 a las 20,15hs , afilú abía otros programas de tango en Radio Belgrano i Splendid…. Ama vo a sitiarme en el Glostora Tango Club, los ijos de David i Yaco gostavan del tango, se asentavan en el kafe La Pura en el kuartier de Villa Crespo kon amigos, a darsar de kuala orkesta tanya mijor de la otra. Ese dia era espesial, a la notche iba a tanyr Francisco Canaro i su orkesta, desde la tadre las mujeres ampezaron a atakanarse i emboyadarse (pintarse) mushos (labios) , karas i ojos, tomamos el subte i a las 19,30hs mos enkontramos en el portal de Radio El Mundo kon los omvres ke tornavan del lavoro. Kantoniko de Buenos Aires Graciela Tevah de Ryba Los Sefardies i el Tango Vo a partajar kon vosotros, un buto ke tengo en el penserio i es el modo ke los sefardies se namoraron del tango. Ayegaron de la Turkía, Bulgaria, Gresia, Rodhes i otros sitios para morar en Buenos Aires, se adaptaron kolay (fácil) al sintir la mesma lingua kon chitkas diferensias. Moravan en konventiyos i kazas grandes, partajando kuzinas, privadas (baños), kurtijos (patios) i la vida mesma, ansina akontesió ke gostaron de la grande pasión siudadana: El Tango. Dos famiyas vinieron djuntas de la Turkía de la sivdá de Izmir i moravan en la mesma kaza, David (042) Kasım Aralık 2015 - 87 - DIYALoG manises , papas freydas, azitunas vedres i keso , iban tanyendo distintas orkestas , kalya ver a Anibal Troilo “Pichuco” yamando la atansión del modo ke serrava los ojos mientres tanya el bandoneon , Osvaldo Pugliese vizino del kuartier kon el afamado tango “La Yumba, gostava de komer boios de aselga i borrekas de keso de su vizina Alegra Abuaf Estas glorias del tango akompanyaron la vida de los djidiós ke ayegaron a morar a la Ardjentina ande enkontraron novias i fraguaron famiyas al kompás de tangos komo Patio de la Morocha, Caminito, Garufa , El choclo, Malena i mas . Este es un chitko rekodro de akeyo ke akontesía en esos anyos, kuando era de menester ir a la sala de la radio a sintirlos, ama agora sintimos tangos no solo en la radio i televisión, afilú en los teléfonos i mas. Saludosos ke estesh!.. Mos asentamos adelantre para ver mijor a los kantaderos i a los chalguiguies ke tanyan, el lokutor izo la apresentasión de la brillantina Glostora,( el gel de oy )mientres asperamos en fushkin sintir esa musiká de Buenos Aires. En dos tres puntos, entró el maestro Francisco Canaro, saludó al puvlikó i asperó al kantadero Alberto Arenas ke tome el mikrofonó…. la orkesta ampezó a tanyr los primos kompases del tango Adiós Pampa Mía a lo ke el puvlikó enmudesió, …era un regalo para los oídos este tango komposado por Mariano Mores i Francisco Canaro la musiká, kon biervos de Ivo Pelay, vo a darles una data interesante tanto eksito tuvo este tango, ke en los anyos 1946 se filmó la película kon el mesmo nomvre. Canaro tenya un estilo mui partikular, akontesía lo mesmo kon Alfredo de Angelis, Osvaldo Pugliese i otros, kada uno i uno kon su estilo. No solo las radios eran sitios de sintir tango , afilú en el kuartier de Villa Crespo en la avinida Corrientes eskina Serrano , estaba el bar Victoria mientres asentados tomavamos una servesa kon (042) Kasım Aralık 2015 DIYALoG - 88 - Ama antes de empesar mi konseja, me parese menester de darvos unas luzes sovre la epoka ande se paso esta istorya de Hanuka. Ya savesh komo, a la muerte del rey Shelomo, se pelearon sus dos ijos Roboam y Jeroboam, y ke kada uno se izo rey de una mitad del reyno del padre: Jeroboam se izo rey de diez trivos sovre dodje en el norte, en un reyno ke se yamo Israel, kon Shomron komo kapitala; y su ermano Roboam se izo rey de las dos otros trivos, Yehuda y Binyamin, en el sur, en un reyno ke se yamo Yehuda, kon Yeruchalayim komo kapitala. El reyno de Israel fue enteramente destruido por los Asyrianos ke yevaron toda la djente de los diez trivos del reyno en deportason, y dinguno save lo ke se izieron: s'esparesieron asta oy. Esta destruision se paso en 721 antes del kristo. De manera jeneral, kada vez ke vos diré una data, sepaj ke es antes del kristo. Al reyno de Yuda le afito kaji la misma koza en 587, ama esta vez no son los Asyrianos ama los Babeylonianos ke tomaron Yeruchalayim un mueve de av y se yevaron la djente de Yuda, ke por Edmond i sus Emisyones Edmond Cohen / Paris La Istoria de Hanuka A la diferensya de la fiesta de Purim, ke konta echos ke se pasavan en Persa en una epoka sin datasyon, i munchos dizen ke es solo una leyenda sin valor istorika, Hanuka fyesta echos ke se pasaron istorikamente en una data muy bien konosida, el ventisinko de kislev, dunke en desiembre, del anyo 165 antes del kristo, en la epoka ande los Romanos, peleando kontra los Kartajinezes, dainda no okupavan la tyerra de Israel (la okuparon syen anyos mas despues). La tierra de los djudios estava okupada por los gregos de Syria. Oy me parese ser el buen diya para kontarvos esta istorya de Hanuka. Es una istorya de pleto, de lagrimas y de sangre, en ke no toparaj komo en Purim amor y ermoza mujer kon fostanes y perfumes, ama solo askeres y matansinas... Ke puedo azer...Kapara! (042) Kasım Aralık 2015 - 89 - DIYALoG esto se yamavan yeudim, o djudios, asta Bavel, la kapitala de los Babylonianos. De toda manera, vino en 332 Alexandro de Makedonia, kon las armadas gregas, i komo era grande konkistador, se aferro todo el reyno perso, i, entre muntchas otras sivdades de los Persos, entro en Yeruchalayim. La dominasion persa sovre los djudios s'eskapo, empeso la dominasion grega. Ama ya savej ke Alexandro se muryo muy mansevo, deshando detras de el un enorme imperio grego sin kapo. Kada grande zabit de Alexandro se tomo una parte del imperio para si mismo, de tal manera ke se korto el imperio en pedasos. Un zabit de Alexandro ke se yamava Ptolemayo se guadro Ayfto, inkluyendo el pais de los Djudios, la Djudea, i los desendientes de Ptolemayo se izieron reyes de Ayfto, y mizmo faraones, de tal manera ke durante munchos anyos los djudios se toparon de muevo basho la dominasion de Paro, ama un Paro ke era grego! (Muntchos anyos mas despues esta istoria, uno de estos faraones gregos se kazara kon su ermana, la muy konosida reyna Kleopatra ‐ konosida no solo por su nariz, ama tambien por sus amores kon Cesar y kon Marko Antonio). De este anyo y para mas de kuatro siglos, los djudios no tendran mas rey ni mas independensya. I en el tiempo ke los djudyos, kijo dizir los dos trivos de Yuda y Binyamin, eran kativos en Bavel, uvo guerra entre los Babylonianos y los Persos ‐ agora esta guerra se yamariya Irak‐Iran ‐ , la ganaron los Persos ke vinyeron y tomaron Bavel en 539, de tal manera ke los djudyos se toparon esta vez basho la dominasion de los Persos. Esto fue el mazal de los djudios porke un anyo despues, en 538, Cyrus, el grande rey de los Persos, desho a los djudyos ke lo keriyan tornar atras en su pays y fraguar de muevo el Bet Amikdach, el Templo de Yeruchalayim, ke avia sido derrokado y echo sal y siniza. I durante dozyentos anyos los djudyos bivyeron, una parte en Djudea, una parte en Bavel i en Persa, todos basho el governo Perso, ke no era tan malo, i ke los deshava mas o menos en paz ‐ mismo si la istorya de Purim mos ambeza ke, puede ser, todo no fue syempre tan kolay para los djudyos. (042) Kasım Aralık 2015 - 90 - DIYALoG En el mismo tyempo ke, a la muerte de Alexandro, Ayfto vino a Ptolemayo, un otro zabit de Alexandro ke se yamava Seleukos se guadro para si la Syria. Y empeso, entre los desendientes de Ptolemayo de Ayfto, yamados la dynastia de los Lajidos, y los desendientes de Seleukos de Syria, yamados la dynastia de los Seleusidos, una gerra kaji permanente. I la primera koza ke keriyan los Seleusidos, era la tyerra de los djudyos, no tanto para su valor ekonomika ke para su valor stratejika de territoryo entre dos enemigos, y los djudyos se toparon en medyo de estas gerras entre gregos, asta ke los Seleusidos eskapen por ganar kontra los Lajidos y tomarles, en el anyo 200 antes del kristo, la tierra de los Djudios. nombres gregos. De tal manera ke la alma djudiya se topo en peligro, i ke los hahamim se empesaron a tomar sar de esta evolusyon. Al empesijo, el rey seleusido, Antiokos el tersero, era amistozo kon los djudyos, los deshava bivir sigun sus leyes y relijyon y todo se pasava bien, ama despues vino su ijo, Antiokos el kuatren, yamado Antiokos Epifanos, ke izo djusto lo kontraryo. Malorozamente ayudado por djudyos de su vanda, empeso una politika de persekusyon i de matansina kontra el puevlo y kontra la relijyon djudiya y el Templo de Yerushalayim. No kale olvidarse ke si los zabites eran gregos, los askeres eran Assyrianos, y ya se save komo les agradava a los Assyrianos torturar sus prizoneros, eskorchandolos bivos y alavandose de esto, komo lo eskrivyeron eyos mismos sovre la pyedra de las paredes de sus palasyos. Kale dizir ke los gregos de esta epoka, ke se yama la epoka elenistika, eran extraordinaryamente adelantados sovre kuakyer otro puevlo, mismo los Romanos, ke dainda eran un chiko puevlo de Italia: ke sea en los artes ‐ pintura, eskultura, arkitektura ‐ en la filizofia, en la literatura i la poeziya, en las syensyas ‐ jeometriya, fizika, medisina, astronomiya ‐, los djudyos fueron enkantados por todas las maraviyas traidas por los gregos. I munchos empesaron a bivir a la manera de los gregos, a vestirse komo gregos, i a tomar Antiokos Epifanos, despues de matar a miles de djudyos y de arrovarse todo lo ke se topava en el Templo, ke desho vaziyo, izo meter, un 25 de kislev del anyo 168, la estatua de Zeus (Jupiter) al lugar lo mas santo del Templo, ovligo los djudyos a azer sakrifisyos de puerkos i de komer puerko, defendyo de azer mila o de estudyar la Tora, y (042) Kasım Aralık 2015 - 91 - DIYALoG kuando un djudyo dezobedesiya, mijor es no dizir lo ke le afitava. El segundo livro de los Makabim konta la istoria de una mujer yamada Hanna, ke teniya syete ijos, i el rey les ordeno de komer puerko. Y komo no kijeron, el livro konta por lo minudo las torturas ke sufrieron kon koraje antes de morir. Se puede pensar ke es solo una leyenda, ama konosyendo la krueldad de esta djente, me parese malorozamente posivle. de los djudyos contra los gregos, ke iva surear muy munchos anyos y eskaparse por la viktorya de los djudyos y la mueva independensya de la Djudea basho un rey djudyo. Ama dainda no 'stamos en esto... ni mismo en la fiesta de Hanuka. Porke antes de azer la fiesta, kale empesar por arrondjar los gregos de Yeruchalaim, y esto va tomar tres anyos de kombates. En primero era Matatyahu ke era el kapo de los askeres djudyos. Viendo ke los gregos los atakavan maksus en dia de shabat para ke los djudyos se deshen matar sin defenderse (lo ke aziyan al empesijo), permityo a los djudios de pelear mismo en dia de shabat, diziendoles ke no defenderse era komo si se matavan a si mismo, lo ke es un un pekado defendido por la ley. Y los djudios empesaron a ganar batalyas, ama Matatyahu se kayo hazino, y antes de morir yamo komo kapo despues de el a uno de sus ijos: Yuda , yamado el Makabi, byervo ke vendria de makevet, ke kiere dizir martiyo ‐ un poko komo Charles Martel. Se dize tambien ke las letras de su nombre son las inisialas de lo ke dizieron los Ebreos despues ke la mar kolorada se serro sovre la armada ejipsyana:"Mi kamoha baelim, Adonaî?" Kien ay komo ti entre los dios, Sinyor? En estos tyempos terrivles, en una sivdadika serka de Yerushalayim yamada Modin, biviya un Cohen que se yamava Matatiahu i ke teniya sinko ijos yamados Yohanan, Shimon, Yuda, Eleazar i Yonatan. Kuando vinyeron en Modin los zabites y askeres gregos para ovligar los djudyos a azer sakrifisyos de puerko a los dyos gregos, demandaron a Matatiahu, ke era Kohen, de empesar. "Nunka vo azer esto", respondio Matatiahu; komo vino pishin otro djudyo para azerlo en su luuar, la birra le suvyo a Matatiahu, tomo kuchiyo i, kon el ayudo de sus ijos, mato i al djudyo, i al zabit, i a los askeres, i kon los ke tomaron su partido se fuyeron todos en el dezyerto de Djudea, i ansina empeso, kon un punyado de unos kvantos ombres, la gerra (042) Kasım Aralık 2015 DIYALoG I Yuda Makabi, ayudado por sus ermanos, afrento armadas gregas mas y mas pesgadas, peleandose kon pokas armas a uno kontra sej (diez mil kontra sesenta mil en una batalya, por egzemplo) kontra askeres muy bien armados, y yene gano la batalya a kada vez, kon un tal koraje ke en vezes los enemigos se fuyian sin mismo kombatir. De tal manera ke despues de tres anyos de kombates, los djudyos se toparon liberos en Yerushalayim, y pudieron lavar el Templo de las profanasiones echas por los gregos, y azer el 25 de kislev de 165, tres anyos diya por dia despues de la profanasyon, el estrenamyento ‐ Hanuka kiere dizir estrenamyento ‐ del Templo de muevo puro i kasher. Hanuka kyere dizir estrenamyento, ama se puede eskrivir de dos maneras: el u de nu se puede eskrivir al lado del nun kon un vav ke se yama shuruk i ke se melda u, o lo mas s'eskrive sin este , solo kon una nekuda (un sinyo) de basho del nun ke se yama kubuts i ke se melda u; si hanuka se eskrive kon un vav churuk, se puede meldar hanu, ke kiere dizir se pozaron, y despues ka, kaf ke tyene valor de vente i e ke tyene valor de sinko; - 92 - hanu ka: se pozaron (los kombatantes djudios) el ventisinko, kiere dizir el ventisinko de kislev. Esta manera de meldar se topa propozada en el shulhan aruh. Si Hanuka se eskrive sin el vav churuk ama solo kon un kubuts, se puede meldar het, ke tiene valor de otcho, nun ke es la inisyala de nerot ‐ luzes ‐, y ka ke tiene valor, komo lo dishimos, de ventisinko: otcho luzes el ventisinko. Es mi padre ke me aviya ambezado esta manera de meldar tambien Hanuka, ama no se d'ande la konosiya. El Talmud mos konta ke kuando los djudios kijeron asender la grande menora del Templo, kaliya azete pura, y solo toparon una chikitika redomika de azete serrada kon el mur del Cohen gadol, el kapo de los kohanim; ama esta redomika teniya solo azete para asender un diya solo, i los djudyos keriyan azer una fyesta de ocho diyas komo Sukot. Y no se pudiya tener azete pura pishin; kaliya djustamente ocho diyas para esprimir azitunas i preparar mueva azete. Ama se paso un nes: la menora del Templo sureo asendida ocho diyas kon esta chikitika redomika de un diya solo. (042) Kasım Aralık 2015 - 93 - DIYALoG achetaron tan kolay de pedrer el territorio de los Djudyos, y embiaron armadas i armadas kontra los djudyos. La gerra sureo munchos anyos despues el estrenamyento del Templo, otros trenta y sinko anyos, i a poko a poko Yuda Makabi en primero, y sus ermanos mas dospues, muryeron matados el uno despues del otro luchando kontra los gregos, antes ke venga la victorya final. I aki ay una koza muy interesante: kale ke sepaj ke toda esta istorya ke vos esto kontando, la savemos por dos livros ke se yaman los livros de los Makabim, eskritos por djudyos ama ke no azen parte del Tanah muestro. Si meldaj una biblia djudiya o protestanta, no toparaj estos dos livros. Para toparlos, kale tomar una biblia katolika; y kuando se meldan estos livros, no ay ni un biervo sovre la redomika y el nes; solo dizen ke Yuda izo una fyesta ke sureo ocho dias i ke el ordeno de azer kada anyo una fyesta de ocho dias en memorya del estrenamyento del Templo; la istorya de la redomika i de su nes se topa solo en el Talmud. Y la fyesta, para el Talmud, es sovre todo en memorya de este nes, mas ke de la viktorya militar ke permityo el estrenamyento. Es klaro ke para los hahamim, una fyesta relijyoza no deve tener nada ke ver kon matansinas y echos militares. El solo de los ermanos ke se kedo bivo fue Shimon, ke se izo kapo de los djudyos y de la Djudea. Ama esto es otra istoria, la istoria de los reyes hachmonaim, Shimon y sus desendyentes. Ya ke eran kohanim, se izieron reyes, ama no desharon una tan buena memorya. Militarmente fueron buenos askeres y konkistadores ke yevaron las fronteras de la djudea, al empesijo djusto Yerushalaim y sus alderedores, asta las fronteras del reyno de Shelomo, digamos el territoryo del estado de Israel de agora , de la Palestina tambien, del Golan, y una parte de la Jordaniya. Este pais djudyo bivyo independente durante unos sien anyos, asta ke los Romanos vengan en 63 antes del kristo y tomen Yerushalayim. Ama si los reyes Hashmonaim fueron buenos para la gerra, fueron negros para la paz: eyos ke aviyan tan luchado kontra los gregos empesaron eyos tambyen a Puede ser ay tambien otra razon si los hahamim no kijeron muncho apesgarse sovre los Makabim, yamados tambien los Hashmonaim. Kale saver ke la istorya militar no s'eskapo kon el estrenamyento del Templo. La gerra kontra los gregos viniya solo de empesar; los Gregos no (042) Kasım Aralık 2015 - 94 - DIYALoG tomar nombres gregos y sovre todo bivir komo gregos, y a matarse entre ermanos . I komo esto, naturalmente, no agradava a los hahamim, un rey inyeto de Shimon ke se yamava Alexandros ‐ nombre mas grego no se puede ‐ izo matar i enforkar miles de hahamim delantre de el. poder de los ombres. Ganar batalyas, los ombres pueden azer, ama kemar ocho diyas una redomika de un diya, esto solo el Dio lo puede azer. Ya vos dishe al empesijo ke la istorya de Hanuka no es una istorya romantika de amor komo era la de Purim. Ama kale pensar ke si no uviera el koraje de Matatyahu i de sus ijos ke lucharon kontra los gregos i ganaron, puede ser ke no uviera mas dingun djudyo desde este tyempo. Puede ser...ama no es siguro, porke los Romanos izyeron la misma koza ke los gregos, eyos ganaron, y malgrado esto los djudyos dainda estan aki. No se puede eskapar katikolay kon los djudyos; munchos aprovaron y mos izyeron muncho mal, los espanyoles, los almanes, agora los arabos, ama a kada vez mos arrebivimos y yene dizimos: Am Israel haï , el puevlo de Israel bive! Por esto los hahamim kyeren solo akodrarse del nes de la redomika, y no de todas las matansinas ke uvo antes y despues. Y esto malgrado ke, si se pensa bien, no aviya tal menester de este nes...En primero, los djudyos no eran ovligados de azer una fyesta de ocho diyas: teniyan azete para un diya, pudiyan dechidar de azer una fyesta de un diya; despues de esto, si keriyan absolutamente azer una fiesta de ocho dias, yo no esto siguro ke kaliya ocho diyas para preparar azete...azete no es vino; una vez ke las azitunas an sido esprimidas ‐ y no veo deke no se podrian esprimir en un diya ‐ deke ocho dias para preparar el azete? Ke ay de asperar? No se pudia preparar el azete en un dia solo si se keria? Yo no so azetero, ama esto muy shupeli sovre esto. Sigun mi, los hahamim fueron alavados de topar un nes de ke no teniyan haliz menester, sino solo para bien azer la diferensya entre el poder del Dio y el Ke sea para siempre ! (042) Kasım Aralık 2015 - 95 - DIYALoG i la Nuve esta delantre de mozotros, la kalor insuportable i mozotros estamos deshando detras nuves de polvo. ‐I kualo konsentiras? kontinuo el rabino en sus demandas. ‐Konsentire la kalor del dezierto; no tengo frio i no esto konsintiendo mas ambrera, porke esta kayendo la mana de los sielos. ‐I ande vos iresh? pregunto demuevo el rabino. ‐Salimos de Raamses, ke es Sekureni, i Refidim, es la shara Kãsãutsi i ayi no avia del todo agua para bever porke era el dezierto. Muy bien, le disho el rabino, muy bien tienes imajinasion, mi ijo, i tambien visión. De agora endelantre, ven kada dia mos asentamos sovre la kasha i te ensenyare la Tora. Kuando te engrandeseras i te azeras rabino o maestro de eskola kontaras a tus elevos sovre las salidas de Ayifto, esta, i la otra. Prof.Dr. Moshe de Liba Otruna Salida de Ayifto El mas chiko de las kreaturas era kuriozo komo todas las kreaturas,i puede ser un poko mas, en el geto de Popovitz en Transnistria, se topo un pasatiempo en el invierno entezador: suvido sovre una kasha al lado de la unika ventana estuvo mirando oras la inieve blanka ke kuvrio los kampos. ‐ Ke estas viendo ayi, le demando el rabino aedado ‐ Al puevlo de Israel vere, kaminando en el dezierto. ‐ I komo veras el dezierto i al puevlo de Israel? pregunto el rabino. ‐ La kolor blanka de la inieve la troki en amariya, las karavanas de los djudios ekspulsados, son los djudios ke estan saliendo en konvoyo de tierra de Ayifto en el dezierto grande, en la arena dorada los vide, vide tambien al puevlo de Israel i sus trivos kaminar, andar. Los Leviim estan yevando el Tabernaklo el Sanktuario dublado, esta alsado kon orgolyo (042) Kasım Aralık 2015 - 96 - DIYALoG Las Alas Kortadas El epizodio ke vos kero kontar afito en 1942, kvando yo avia terminado mis estudios del liseo (gimnazia) de ijas en mi sivdad natal – Pazardjik. Eran tiempos muy pezgados i terribles para los djidios. En la Bulgaria ya avian kopiado las leyes antisemitas de la Alemania – krueles, kon munchas restriksiones kontra los djidios. Yevavamos en los vestidos la estreya amarya, no mos permetian ni lavorar, ni kontinuar los estudios; permitido era salir de kaza solo dos oras al dia, ma no en kalejas sentrales, defendidos eran los sinemas, los konsiertos i las bibliotekas. Kuando mos selebraron komo kandidatos de bachiyer (abiturentos) el 24 de Mayo, ke es fiesta grande i alegre de kultura i edukasion, el director de la eskuela ke era muy liberal, desidio i permitio por primera vez de fiestar un baile kon elevos de la eskola de ijos. Otros anyos ya se azian bailes, ma solo en la sala de la eskuela, sin elevos, solo elevas. Este anyo el eskojo la mas grande sala en el sentro de la sivdad I avizo ke el baile va ser endjuntos elevos i elevas. El director de la eskuela no era solo director, ma i profesor de filosofia i ansi ke me konosia bien. Yo era una buena eleva i en las oras PARA KE NO SE OLVİDE Kompozision I redaksion: Viktoria Atanasova Benatov Ordenador: Leon Kachas: Albert Benatov Fotos: Dime Krastev, Moni Franses, Sami Kohen (042) Kasım Aralık 2015 - 97 - DIYALoG suyas kedava kontento de mis repuestas. Antes del baile yo me prezenti delantre del director i le demandi si va ser posible de tomar parte i yo, porke komo djudia no tenia derecho de visitar este modo de aktos de seremonia. El sin duda me respondio ke primero yo so eleva de su eskola i la fiesta es para todos – sin eksepsion. Me torni a kaza alegre i oroza sin pensar ke espunto otra problema – no tenia adekuado toalete. El vestido ke tenia era el uniforme de la eskuela ‐ prostela de saten preto, kon kueyo (iakaika) blanko i nada mas. Ropas muevas no podiamos merkar porke no solo mankavan, todo era kon kupones, ma a los djidios no les davan. Mi madre tenia una amiga kuzindera, ke kvando oyo por muestras difikultades se akodro ke avia kuzido antes munchos anyos a la okazion de la boda de su prima ermana un toalete de krepde chine. Aunke envejesido el fustan, el kombinezon era de seda buena i podria servir para un vestido de kandidatos de bachiyer (abiturentos). Mi madre era godra i robusta, ma yo menuda i grasioza, podia tres vezes entrar en este maraviozo kombinezon. El vestido ke me kuzio no podia ser de ropa mas kara, ni mas ermozo. Kvando me lo vesti la kuzindera me metio una kordela mavi i un fyongo delantre, me arrodeo la sintura (talia) kon un sintoron (kolaniko) blanko, me meti las skarpinikas blankas i delantre del espejo no me konosi – me vidi otra, una prinsesa – no era mas la chikitika, la menodika ijika. Lo mas importante era ke debasho del fyongo lindo a penas se remarkava la estreya amariya. I ansi emosionada, yena de sentimentos kayentes estava pronta no de andar al primero mio baile ma tenia el dezeo i las fuersas de bolar. Kon una amiga ke vino a tomarme embiadas de los ojos kontentos, orgoyozos i alegres de mi madre, salimos de kaza kon el pie derecho (komo mos rekomendo mi kara madre). Tanto yo estava no en si, tan embabukada, ke no echi tino komo estava vestida mi amiga. Kuantas vezes despues me dava pena de akodrarme, ma en vano, okupada solo kon mi toalete no me atirava la atension nada otro. Pasimos por la kaleja sentral i entrimos en la sala grande ke ya estava yena – de la una parte las ijas, de la otra – los ijos i enfrente en kuatro – sinko sias asentados los profesores, en medio – el director, vestido de fiesta. Los ojos mos enkontraron kon una mirada karinyoza i esto me pujo la alegria i el buen umor. Me aserki al lado de unas kuantas amigas i enkontri en sus ojos tambien alegria i satisfaksion. Todo estava beseder asta ke no konsinti kon mi espalda unas miradas ke me (042) Kasım Aralık 2015 - 98 - DIYALoG perforavan i despues senti murmuros deskontentes de la parte de los elevos. Me abolti i vide ke unos – kvantos de eyos me estavan apuntando kon sus dedos – i oyi, komo en suenyo de leshos, leshos…”djudia, djudia, no tiene el derecho!” Me espanti? No me akodro. Ma kon seguridad se ke el mundo entero me se arrodeo i me vidi sola asolada en medio de la sala i al deredor de mi de todas las partes manos espandidas amostarndo la estreya amariya ke a penas se remarkava debasho del famozo fyongo. No se kvanto tiempo paso, ma kvando levanti la kavesa mis ojos vieron aparado en la puerta grande el komandante de la sivdad vestido komo shef de polisia kon un manto (pelerina) debasho se estava viendo un sable asta los piezes, ke sonava kvando kaminava. El izo 2‐3 pasos duros i fuertes aserkandose al lado de mi I kon su mano larga me ordeno pasar delantre de el, para salir de la sala. Oyi solo: “Marsh!” i me topi a la kaleja sentral, yena de djente aziendo su paseo de noche. Viendome kon el komandante detras de mi se retiraron, aziendo lugar, ma kon kavesas aboltadas para no mirar este kuadro desgrasiado: un poiko chikitiko, kaminando apenas kon pasos menudos i detras un pasharo rapaz kon alaz spandidas, pronto kada punto anfinkar sus unyas krueles en el puerpiziko povre del poyiko. No se kvanto tiempo kaminimos ansina – yo delantre, el detras, ma kvando arivimos serka de muestra kaleja oyi su boz bruska: “A kaza i sin salir afuera! Da grasias, ke no te esto embiando a la prizon!” Avri la puerta de muestra kaza, entri en el kurtijo onde estavan asentados mi padre i mi madre i sin dizir palavra presto asuvi la eskalera, entri a mi kamareta i me espandi en la kama. Paresia a un pedaso de buz, me se travo la sangre i ni una lagrima en los ojos – tavla. Solo komo un rayo paso en mi kuerpo de la punta de los piezes asta la kavesa: “Este fue el primero mio baile…” I agora despues de tantos anyos kvando pasan por las kalejas sentrales, kon los autos luksozos, los kandidatos de bachiyer (abiturentos) vestidos komo verdaderos prinsipes i prinsesas, gritos alegres, libres komo pasharos volando, yo yena de emosiones i rekuerdos, las lagrimas no kedan de kayer de mis ojos, de una parte de alegria, ke la manseves de oy no siente la desgrasia del pasado i de otra; de la tristesa i dolor por la pedrida mia manseves, por mis alas kortadas. (042) Kasım Aralık 2015 - 99 - DIYALoG De jeunes Juifs Turcs s’éloignent d’une Communauté qui s’amenuise Face à une montée de l’antisémitisme, une économie ralentie, il reste moins de 15 000 membres parmi la communauté http://fr.timesofisrael.com/ DE LA PRENSA MONDIAL Lina Filiba Cinq siècles après que le sultan Bayezid II ait accueilli des réfugiés juifs sépharades à Istanbul, la communauté juive turque décroit lentement. Face à une montée de l’antisémitisme, de l’autoritarisme croissant et les circonstances (042) Kasım Aralık 2015 DIYALoG - 100 - économiques désastreuses, de plus en plus de jeunes juifs turcs ont jeté leur dévolu sur Israël, l’Europe et l’Amérique du Nord. Une chose est claire, la taille des classes juives dans les écoles maternelles est en baisse, le taux de natalité chute, et la communauté est vieillissante. Malgré une histoire riche sous les Ottomans s’élevant fortement à des postes importants comme ministres, commerçants et boucaniers – et une participation active à la vie publique au début de la république turque, les juifs turcs ne contribuent plus de manière significative à la vie politique ou culturelle du pays. Des statistiques dures concernant l’émigration des jeunes juifs, cependant, est difficile à trouver. Le chiffre officiel par exemple, ne tient pas compte de l’augmentation des jeunes diplômés du secondaire qui sont partis pour des opportunités professionnelles à l’étranger. Mois Gabay, un chroniqueur du journal juif «Salom» écrivait l’an passé sur la tendance croissante des jeunes juifs turcs partant à l’étranger. En 1948, la Turquie était le foyer d’environ 80.000 juifs, trois ans plus tard, près de 40 % avaient quitté le pays. En parlant avec les membres de la communauté aujourd’hui, on est susceptible d’entendre l’avenir des juifs en Turquie décrit comme ‘sombre’. Il a déclaré à Deutsche Welle que « 40 % des diplômés juifs ont opté pour poursuivre leur étude à l’étranger » en 2014. En 2013; c’était la moitié de ce chiffre. Il a affirmé que ce chiffre augmenterait. Le départ de la jeunesse juive n’est en aucune façon un exode. Les chiffres sont moindres mais il en est de même pour la communauté d’où ils partent. Officiellement, 15 000 juifs vivent aujourd’hui en Turquie, la grande majorité à Istanbul, ce qui en fait la plus grande communauté juive dans le monde musulman. Une décennie plus tôt, leur nombre avoisinait les 20.000. «Je ne peux vous dire si les jeunes juifs quittent, ou combien de jeunes juifs quittent» a‐t‐il déclaré au téléphone. Il a cependant ajouté que la communauté ne pouvait ignorer le fait que l’anxiété collective s’installait. (042) Kasım Aralık 2015 DIYALoG Face au discours antisémite qui a donné libre cours au gouvernement ces dernières années et amplifié par les médias sociaux, certains jeunes juifs sont partis en Israël pour des raisons idéologiques. L’immigration en Israël par des juifs turcs est restée stable à environ 100 par an depuis 1980. Dans la dernière décennie, 1 002 juifs turcs ont immigré en Israël selon le ministère de l’Immigration et de l’Intégration. - 101 - «Même si j’ai grandi là‐bas, nous avions nos propres vacances, notre propre culture» dit‐elle en hébreu teinté d’un léger accent turc. «J’étais une juive vivant en Turquie, c’est ce que j’ai toujours ressenti». Parallèlement à la montée de l’islam et de l’autoritarisme du président Recep Tayyip Erdogan avec son parti Justice et Développement (AKP) ; les discours antisémites et anti‐Israël ont augmenté dans les médias financés par l’Etat. «La Turquie a acquis un regard plus conservateur qui s’accroît de jour en jour» a déclaré Selin Nasi, jeune femme d’Istanbul, postulant à un doctorat en sciences politiques à l’université Bogazici. L’islam est devenu «une façon de diriger la politique» dit elle, et l’autoritarisme est en hausse. Avant les élections nationales, Erdogan a utilisé un Coran comme outil de campagne électoral, – un geste sans précédent dans un gouvernement officiellement laïc. Son acte a été une cause de préoccupation pour les minorités religieuses de Turquie dont les Juifs, et il a été accusé rapidement d’utiliser la religion à des fins politiques. «J’ai toujours senti que je n’appartenais pas à la population turque, je me sentais comme étranger, comme si je n’y appartenais pas» déclare Israel Maden agé de 29 ans. Il a grandi dans le quartier de Gotzepe d’Istanbul sur la rive asiatique du Bosphore et était un membre actif dans le club de la jeunesse juive. Comme beaucoup de jeunes juifs turcs, Maden a de la famille en Israël, «et l’idée de partir et venir en Israël était vive». En 2009, il a émigré dans le pays dont il porte le nom. L’expérience de Maden comparée à celle de Lisya Malky, une jeune mère de 31 ans qui est partie en 2008 et vit désormais dans une petite ville au nord de Tel Aviv. (042) Kasım Aralık 2015 DIYALoG - 102 - rupture en mai 2010 après que les soldats israéliens soient montés à bord du bateau Mavi Marmara, transportant des activistes essayant de briser le blocus de Tsahal sur la bande de Gaza. Erdogan et l’accolade ouverte de son parti de l’islam politique a également traduit des liens tendus avec Israël et les juifs du pays. Malgré des gestes hautement symboliques comme la restauration de la Grande Synagogue d’Erdine (qui n’a pas de communauté fidèle), les tensions sont fortes. Pendant les accrochages entre les activistes et Tsahal, 9 citoyens turcs ont été tués déclenchant une crise diplomatique. Des dizaines de milliers de Turcs ont manifesté à Istanbul et des centaines ont tenté de prendre d’assaut le consulat israélien. Des attaques similaires ont eu lieu l’été dernier lors de l’opération Bordure protectrice contre les groupes terroristes palestiniens dans la bande de Gaza, et de la propagande latente antisémite et non maitrisée. Alors que ces mois derniers sont calmes comparativement à l’été dernier, les Juifs turcs «viennent à travers un discours de haine sur une base quotidienne» affirma Nasi. Des disputes bilatérales entre la Turquie et Israël ont un impact considérable sur les comportements des Juifs turcs, affirme Nasi, faisant allusion aux tensions entre Ankara et Jérusalem et les relations d’Israël avec les Palestiniens. Auparavant des liens étroits unissaient Israël et la Turquie, puis ils étaient tendus presque au point de «Nous savons que certains journalistes, particulièrement proches du gouvernement sont impliqués dans ce discours de haine et ne sont pas sanctionnés» déclara Nasi. «Le gouvernement devient aveugle». (042) Kasım Aralık 2015 - 103 - DIYALoG T, âgé d’une trentaine d’années réside en quelque sorte à Istanbul comme beaucoup d’autres juifs, préfère parler anonymement de crainte de réaction violente car il travaille dans une multinationale qui, dit‐il, offre à de nombreux Turcs d’émigrer et une sécurité financière. Bien que l’antisémitisme et l’idéologie jouent un rôle pour amener des juifs tels que Malki et Maden en Israël, les juifs turcs sont également affectés par les pressions socio économique qui poussent la classe moyenne turque à rechercher à l’étranger une vie meilleure. Le boom économique de la Turquie dans la première décennie du 21e siècle a ralenti et sa monnaie a perdu 20 % de sa valeur face au dollar l’an passé. Comme les frais de scolarité en Turquie ont grimpé en flèche dans les universités concurrentes ces dernières années, la qualité de l’éducation est à la traine face à celle de l’Europe occidentale, les Etats‐ Unis et le Canada. «Il n’y a aucun doute que l’antisémitisme est un facteur de motivation» a déclaré Louis Fishman, professeur adjoint au Brooklyn College qui a scindé son temps entre New York, Istanbul et Tel Aviv. «Mais il y a d’autres groupes (de la communauté juive) qui sont partis car ils font partie de la classe moyenne, ils peuvent aller à l’école aux Etats‐Unis et obtenir un travail à l’étranger.» «La plupart de mes amis pensent à quoi faire après» affirma T, surtout après le tollé anti‐ israélien en Turquie. « Même si la plupart restent ici, chacun pense à son avenir, » affirmant que ces cinq dernières années, il a remarqué une nette augmentation de l émigration juive de Turquie. Un autre facteur omniprésent de l’angoisse de la communauté est le nombre de juifs turcs qui ont saisi l’occasion d’obtenir la nationalité espagnole. La grande majorité des Juifs turcs sont des descendants des juifs sépharades expulsés en 1492. Peu de temps après, environ 5 000 juifs turcs, approximativement un tiers de la communauté a postulé pour avoir la double nationalité ouvrant potentiellement les portes à l’Europe selon un rapport récent du Financial Time. (042) Kasım Aralık 2015 - 104 - DIYALoG Les leaders de la communauté d’Istanbul ont refusé de répondre aux questions concernant le départ de jeunes juifs turcs. Connu pour faire profil bas et être avare dans ses propos, Rifat Bali, juif turc, né à Istanbul a nié d’une part qu’il y ait «un exode des jeunes juifs» et «pense que les rapports sont rédigés sans fondement». D’autre part, il a reconnu que depuis les années 1980 de jeunes juifs «ont plus ou moins à faire avec leur famille» comme leurs homologues musulmans quittant le pays pour étudier à l’étranger. « Comme avec toutes les communautés qui sont démographiquement si petites et vieilles, nous verrons si les statistiques continueront à chuter. » écrivait Bali par mail. Presque partout, le pronostic d’un avenir pour les jeunes juifs en Turquie qui ont appelé l’Anatolie comme leur domicile pendant presque 2 000 ans est sombre. Malki, une jeune mère vivant désormais en Israël affirmait qu’il y a peu d’hommes juifs en âge de se marier encore à Istanbul et que le taux de natalité de façon prévisible est en baisse. «En Turquie, affirme t‐elle, il n’y a pas de futur pour les juifs.» «Il y a du racisme, de l’antisionisme et de l’antisémitisme’, Il y a 1 001 raisons de partir pour les juifs.». «Nous devons admettre que même s’il n’y pas un exode de juifs fuyant, affirme Fishman, l’avenir global de la communauté n’est pas optimiste.» (042) Kasım Aralık 2015 - 105 - DIYALoG Proverbos De Boka de los Keridos Mama i Papa REKUERDOS DE FAMİYA Ⓝ 392. Ni mal ni atchakes 393. No koshuegran si no asemejan 394. Ni al kantador le digas kanta, ni al baylador le digas bayla 395. No ay mas sodro del ke no kere sintir 396. Ni mierkoles sin sol, ni ija sin amor 397. Negro a pie negro a kavayo, negro si lo yevan en la mano 398. No meskles aladja kan patcha 399. Ni mujer de Romania, ni mulk en Turkia 400. Ni alaka, ni katilaka 401. No save ni ba ni bu ni kantariko 402. No ay remedio, ni uno ni medio 403. No penej ke ya me ensiski 404. No meskles ajos kon sevoyas 405. Ni gayo kanta, ni perro mauya 406. No es buen tchapin 407. No le des kulak HAYİM ALMOG (ALBAGLI) 2010 (042) Kasım Aralık 2015 - 106 - DIYALoG 408. No riye ni en purin 409. No la fiya del un ojo al otro 410. No entro en alef 411. No da metalik por nada 412. Ni tuji, ni muji 413. Ni de su miel, ni de su fiel 414. Ni punta, ni badja 415. No por sedaka 416. Este no decha, ni seka ni meka 417. Novyo kero, presto lo kero 418. Nunka se aramango shamaranduna, kavo de mez ramo de luna 419. No metas boka 420. Ni kon eyas, ni sin eyas (MUJERES !!) 421. No se esta dando a manos 422. No ay molde 423. No esta ayi de lo ke se pasa 424. Na tokafa na tomermeri 425. Nunka ni no ni mazal tenga 426. Ni si se enforkan papazim 427. No me kita el pie del kanyo 428. No tiene konfiyensa ni en la kamiza de enriva 429. No me kites mil i una hohenta 430. No tiene ni savor ni ashor Ⓞ 431. Oy la mete, amanyana la kita 432. Ojos por ermozura 433. Ojo vaziyo 434. Ote kapi ke no ez aki 435. Ojo de benadam, no se arta kon nada 436. Otro gayo mos kantava 437. Ojos tengan i no veygan 438. Ojos mios 439. Onde va el rey kon sus piezes (tualet) 440. Ojoz vemoz, korasones no savemos 441. Onde se arapa el guerko 442. Ofisyo es mania de oro Ⓟ 443. Pasensya dama ke la notche es larga 444. Para ke se vaya al fregon, ke se vaya al garon 445. Por ay entro, por ay burako 446. Pasensia es pan i sensya 447. Pleto de ermanos, alhenya de manos 448. Poko tosigo no entosega 449. Poko avlar, salud para el puerpo (042) Kasım Aralık 2015 - 107 - DIYALoG 475. Por un bokado de pan 476. Por el bam respondyo 477. Pyojo en la yaka 478. Plato yano 479. Para mi pendon, no ay komandon 480. Por la nariz se lo dio 481. Purim purim lanu, Pesah en la mano, Sukot en el tavlado 482. Por kavo del Dio 483. Puliya de maredo 484. Por una pita de halva 485. Preto karvon 486. Por sus ojos viyudos 487. Papa parti pan, mama etcha kaldiko 488. Pedrio el azniko, topo el semeriko 489. Papo seko 490. Pujados i no amenguados 491. Pensando la vejez, no gozar de la mansevez 492. Para nahamu!. 493. Parese un shaliah 494. Para atras komo la pishada del gameo 495. Pan deskansado 450. Pitchi pitchi guaya katchi 451. Por miedo de pasharikos, no ensembrar trigitos 452. Por no aver maz, no alargo 453. Patatas ensimbri, sevoyas me salieron 454. Pelo pelo le kitaron 455. Panaris para patlear 456. Para un daki i toma 457. Piedra en pozo 458. Par i arojal son estos 459. Por un amen ke no kede 460. Por si por no 461. Pedo enmedyo el banyo 462. Perro i gato son estos dos 463. Por un kulo de pipino lo vendi. 464. Pekado i manziya 465. Peshkado limon i agua de mar 466. Pedieron el kavo i elzahu 467. Para nada, kaldo de avas 468. Para un dinsiz, un imansiz 469. Pekado atorgado, medyo pardonado 470. Paga lo ke deves, saves lo ke tienes 471. Papa halva 472. Pinya de Tamuz i Av 473. Por no saver ke azer 474. Por sedaka (042) Kasım Aralık 2015 - 108 - DIYALoG 516. Se dio las manos en la kavesa 517. Sin ke sin porke 518. Solo i seko 519. Sho i mo i tifsin burakado 520. Se kitaron los ojos 521. Si la bava tiniya kuku, se iva yamar sinyor papu 522. Se la enkasharon kon guevo i limon 523. Se le izo agua, vino i boza ⓇⓈ 496. Se alevantaron los pipinos i aharvaron a los bahthcavanes 497. Si no viene Shevot, no se kita samarron 498. Salvarlo de la boka del leon 499. Saranda le demando, peninda le dio 500. Se fue por komadre, se kedo por parida 501. Sodro pedrido 502. Se lo digo a la mi eshuegra, ke lo entyenda la mi elmuera 503. Si se enforkan papazim, de lo suyo no se menea 504. Siento i un ladron, kon un buen de kutcharon 505. Savor de kalavasa 506. Shadday i mallahines 507. Safek sera 508. Se dio el hatcho enbasho 509. Sin hen i sin grasiya 510. Sin ditcho Shabbat 511. Seka mares es esta persona 512. Schununis kon habaras 513. Se le embarro el numiro 514. Se alargo el azniko, se akurto el semeriko 515. Sako vaziyo no keda enpyes Ⓣ 524. Todo komo todo i la novya a su modo 525. Toma la fama i etchate a durmir 526. Tea i ispirto no se kedan battal 527. Tanto te kero moshiko, asta ke te kito el ojiko 528. Tchiko de boy, grande de neshama 529. Tu boka koma miel 530. Todo tenia Salamoniko, sarna piojo i sarampyoniko 531. Tu kaza ke este yena komo el guevo 532. Tahi taha todos una mishpaha 533. Tringa la kokona, la tiya kagalona 534. Tente i no me tokes 535. Todos saven kuzir samarras, guay de los pelos ke los detienen (042) Kasım Aralık 2015 - 109 - DIYALoG 536. Te bezare esta boka 537. Tomalo de patchas 538. Terelen kerej o baylar 539. Todas las oras ke seygan buenas 540. Turututu se izo por todas las kayes 541. Tchatra patra lo izo todo 542. Todas las paras las izo djombos lombos 543. Todos los males al dip de la mar 544. Tienes mil partes de razon 545. Travar los sielos kon las manos 546. Te dyeron toma, te aharvaron fuye 547. Tokar madre 548. Turudi de muntanyas 558. Un va i ven 559. Una ida i dos mandadas 560. Uno fue otro bolto 561. Una vez grasya, sigunda enfasya, tresera dezgrasya 562. Un buen pleto traye una buena pas Ⓥ 563. Vizino malo, sakalo afuera 564. Vedre i seko 565. Vaziyo Bardavi 566. Vender djoyas a bahthcavanes 567. Vere la alguenga, kutcharuka de medra 568. Vere los dyentes, pedikos kentes 569. Vino por prenyada, se kedo por parida 570. Vijita de koshuegros 571. Veremos karne en tendjere 572. Vida de perros Ⓤ 549. Un buen gastar, es un buen ganar 550. Ufisyo es maniya de oro 551. Un lenyiko solo no ensyende 552. Un darush por un atramuz 553. Un mushu ennalto, un mushu embasho 554. Un loko kita syen 555. Uno en sanka otro en baranka 556. Una paja detiene un mulino 557. Uno tiene la fama, otro se pisha en la kama Ⓨ 573. Yo se padre yo se madre, yo me komo toda la karne (042) Kasım Aralık 2015 DIYALoG 574. Ya salio de la kashka el guevo 575. Yo ya konosko las koles de mi guerta 576. Ya paso la bavoza 577. Ya se atakano el pie de la banketa 578. Ya esta diamante 579. Ya le salyo la palamida 580. Ya esta kidush i avdala 581. Ya me se tomo shamayim ve aretz 582. Ya me se tomo el thcarsamba y el pershembe 583. Ya me fui al kavo 584. Yeno kKomo el guevo 585. Ya se izo prasa 586. Yo i voz kara de flor 587. Ya topo braga, la kere kon randa 588. Ya mos kemo la karne 589. Ya vino a la ley mojada - 110 - 4. Abinin udun (Ha benim odun) kaç para 5. Arabin derdi kirmizi papuç 6. Açlik (açlık) sufuluk (sofuluk) bozar 7. Bir dinsize bir imansiz 8. Baluk (balık) baştan kokar 9. Başa gelen çekilir 10. Brak sarhoşu kendi yikilsin 11. Bildinden (bildiğinden) şaşma 12. Buyun pishin (bugün peşin) yarin verisiye 13. Biri bok, biri skata 14. Çi…der, çinar demez 15. Can cennet ister, yunahlar (günahlar) koyvermez 16. Domuzdan kil kıl koparmak sevaptir 17. Demiri sicakken bas 18. Dişarda forma, içerde sorma ! 19. De da yeç (geç) 20. Daulun (davulun) sesi, uzaktan hoş orunur (görünür) 21. Damlaya damlaya yol (göl) olur ama, canin çiktiktan sonra 22. El mi kebar, kar mi kebar 23. El işlemez alat (alet) işler 24. Fukaralik maskaralik 25. Gormedi bilmem, duymadi bimem 26. Gokyuzu (gökyüzü) balçiklan sivanmaz Ⓩ PROVERBOS EN TURKO (DE BOKA DE PAPA I MAMA) 1. Al birinden, vur oburune (öbürüne) 2. Ayvaz kasap, hep bir hesap 3. Alla(Allah) versin (042) Kasım Aralık 2015 - 111 - DIYALoG 27. Gemiyi yürüten kaptan ! 28. Ha binim udun (benim odun) kaç para 29. Haydan gelen huya gider 30. Harif olan anlasin 31. Ihtiyarlik maskaralik 32. Iki don bir kagalon 33. Işin yoksa supurye (süpürge) bagla 34. Iki drem (dirhem) bir çekirdek 35. Istemem cebime koy 36. Kaç sevaptan, kurtul yunahtan (günahtan) 37. Kendi duşen (düşen) aglamaz 38. Korkak bazirgan, ne kar eder ne ziyan 39. Laflan pilaf pishirmez (lafla pilav pişirilmez) 40. Nerede cukluk (çokluk), orada bukluk (bokluk) 41. Nekadar para, o kadar boya 42. Nerede hareket, orada bereket 43. On deve bir akça, hani ya akça? 44. Paranin yozu (gözü) kor (kör) olsun 45. Sagir duymaz yakiştirir 46. Sopa cennetten çikma 47. Sinek ufaktır ama mide bulandirir 48. Selam verdik belaya ugradik 49. Son pişmanlık para etmez 50. Turca (Türkçe) bilmez, allahtan korkmaz 51. Tencere yuvarlandi, kapagini buldu 52. Yarin ola hayrola 53. Yaudinin (yahudinin) akli sonradan yelir (gelir) 54. Yulma (gülme) komşhuna yelir (gelir) başina 55. Zorlan yuzellik (güzellik) olmaz, olsa da bile yakişmaz De el oncle Avraam Soriano: Baş bizim olsun, traşı kolay olur Saburlan (sabırla) kuruk (koruk) halva (helva) ulur (olur), Tut (dut) yaprak (yaprağı) atlas ulur (olur). Traduksyon hofshi: Kon la pasensya el kukuli (tolaat meshi) de la oja de amora aze la seda, El agras kon pasensya se aze uva – pasa – arope ‐ halva. De la tante Sarah Soria: Ya eskpinmos la uva i ya aboltimos el sesto Devamı Gelecek Sayıda (042) Kasım Aralık 2015 - 112 - DIYALoG Respuesta de Ben Gurion Contaba Ben Gurión que en 1954, siendo Primer Ministro, viajó a EEUU para reunirse con el presidente Eisenhower y solicitar ayuda en momentos difíciles para el joven Estado de Israel. En uno de sus encuentros con el entonces Secretario de Estado, John Fuster Dulles, éste lo encaró con un alto grado de soberbia: UN CUENTO PARA PENSAR (042) Kasım Aralık 2015 - 113 - DIYALoG ‐ Dígame, Primer Ministro: ¿A quién usted y su Estado representan realmente? ¿Acaso los judíos de Polonia, Yemen, Rumania, Marruecos, Irak, la Unión Soviética o Brasil, son una misma cosa? ¿Después de 2.000 años de diáspora es posible hablar de un solo pueblo judío, de una única cultura, tradición o costumbre judía?" Ben Gurión le respondió: ‐ Mire Sr. Secretario: Hace 200 años atrás zarpó de Inglaterra el navío Mayflower que transportaba a los primeros colonos que se instalaron en lo que hoy es la gran potencia de los Estados Unidos de América. Le ruego que salga a la calle y pregunte a diez niños norteamericanos lo siguiente: ¿Cuál era el nombre del capitán del barco?, ¿cuánto tiempo duró la travesía?, ¿qué comieron los tripulantes durante el viaje? Y ¿cómo se comportó el mar durante el trayecto? Seguramente no recibirá respuestas puntuales. Ahora fíjese. Hace ya más de 3.000 años que los judíos salieron de Egipto. Le pido que en algunos de sus viajes por el mundo, trate de encontrarse con diez niños judíos de diferentes países; pregúnteles cómo se llamaba el capitán de dicha salida; cuánto tiempo duró la travesía; qué comieron durante el recorrido y cómo se comportó el mar. Cuando tenga las respuestas, y se sorprenda, trate de recordar y evaluar la pregunta que me acaba de formular. ¿Me entiende, Sr. Secretario?" (042) Kasım Aralık 2015 - 114 - DIYALoG (042) Kasım Aralık 2015 - 115 - DIYALoG Derinlik DIYALoG Beş Ders Birinci Ders Okuldaki ikinci ayımda, hocamız test sorularını dağıttı. Ben okulun en iyi öğrencilerinden biriydim. Son soruya kadar soluk almadan geldim ve orada çakıldım kaldım. Son soru şöyleydi: "Hergün okulu temizleyen hademe kadının ilk adı nedir?.." Bu herhalde bir çeşit şaka olmalıydı. Kadını yerleri silerken hemen hergün görüyordum. Uzun boylu, siyah saçlı bir kadındı. 50'lerinde falan olmalıydı. Ama adını nerden bilecektim ki!.. Son soruyu yanıtsız bırakıp kağıdı teslim ettim. Süre biterken bir öğrenci, son sorunun test sonuçlarına dahil olup olmadığını sordu. KÖŞE YAZILARI (042) Kasım Aralık 2015 - 116 - DIYALoG götürdüm. Bir taksi durağına bıraktım. Ayrılırken ille de adresimi istedi. Verdim. Bir hafta sonra kapım çalındı. Muazzam bir konsol televizyon indiriyordu adamlar. Bir de not ekliydi armaganda.. "Geçen gece otoyolda bana yardımınıza teşekkür ederim. O korkunç yağmur sadece elbiselerimi değil, ruhumu da sırılsıklam etmişti. Kendime güvenimi yitirmek üzereydim, siz çıka geldiniz. Sizin sayenizde ölmekte olan kocamın yatağının başucuna zamanında ulaşmayı başardım. Biraz sonra son nefesini verdi. Tanrı bana yardım eden sizi ve başkalarına karşılık beklemeksizin yardım eden herkesi kutsasın!.. En iyi dileklerimle, Bayan Nat King Cole." * * * "Tabii dahil" dedi, hocamız.. "İş yaşamınız boyunca insanlarla karşılacaksınız. Hepsi birbirinden farklı insanlar. Ama hepsi sizin ilginiz ve dikkatinizi hak eden insanlar bunlar. Onlara sadece gülümsemeniz ve`Merhaba' demeniz gerekse bile.." Bu dersi hayatım boyunca unutmadım. O hademenin adını da. Dorothy idi. * * * Ikinci Ders: Bir gece vakit geceyarısına doğru Alama otoyolunun kenarında duran bir zenci kadın gördüm. Bardaktan boşanırca yağan yağmura rağmen, bozulan arabasının dışında duruyor ve dikkati çekmeye çalışıyordu. Geçen her arabaya el sallıyordu. Yanında durdum. 60'li yıllarda bir beyazın bir zenciye hem de Alabama'da yardıma kalkışması pek olağan şeylerden değildi. Onu kente kadar Üçüncü Ders: Bir pastanın üç otuz paraya satıldığı günlerde 10 yaşında bir çocuk pastaneye girdi. (042) Kasım Aralık 2015 - 117 - DIYALoG Boş dondurma tabağının yanında çocuğun bıraktığı 15 cent duruyordu.. * * * Garson kız hemen koştu.. Çocuk sordu: "Çukulatalı pasta kaç para?.." "50 cent!.." Çocuk cebinden çıkardığı bozukları saydı. Bir daha sordu: "Peki dondurma ne kadar.." "35 cent" dedi garson kız sabırsızlıkla.. Dükkanda yığınla müşteri vardı ve kız hepsine tek başına koşuşturuyordu. Bu çocukla daha ne kadar vakit geçirebilirdi ki.. Çocuk parasını bir daha saydı ve: "Bir dondurma alabilir miyim lütfen" dedi. Kız dondurmayı getirdi. Fişi tabağın kenarına koydu ve öteki masaya koştu. Çocuk dondurmasını bitirdi. Fişi kasaya ödedi. Garson kız masayı temizlemek üzere geldiğinde, gözleri doldu birden. Masayı sanki akan yaşlar temizleyecekti. Dördüncü Ders: Eski zamanlarda bir kral, saraya gelen yolun üzerine kocaman bir kaya koydurmuş, kendisi de pencereye oturmuştu. Bakalım neler olacaktı?. Ülkenin en zengin tüccarları, en güçlü kervancıları, saray görevlileri birer birer geldiler, sabahtan öğlene kadar. Hepsi kayanın etrafından dolaşıp saraya girdiler. Pek çoğu kralı yüksek sesle eleştirdi. Halkından bu kadar vergi alıyor, ama yolları temiz tutamıyordu. Sonunda bir köylü çıkageldi. Saraya meyve ve sebze getiriyordu. Sırtındaki küfeyi yere indirdi, iki eli ile kayaya sarıldı ve ıkına sıkına itmeye başladı. Sonunda kan ter içinde kaldı ama kayayı da yolun kenarına çekti. (042) Kasım Aralık 2015 - 118 - DIYALoG Tam küfesini yeniden sırtına almak üzereydi ki, kayanın eski yerinde bir kesenin durduğunu gördü. Açtı.. Kese altın doluydu. Bir de kralın notu vardı içinde.. "Bu altınlar kayayı yoldan çeken kişiye aittir" diyordu kral. *** Kan nakli ilerken, ablasının gözlerinin içine bakıyor ve gülümsüyordu. Kızın yanaklarına yeniden renk gelmeye başlamıştı, ama küçük çocuğun yüzü de giderek soluyordu.. Gülümsemesi de yok oldu. Titreyen bir sesle doktora sordu: "Hemen mi öleceğim?.." Küçük doktoru yanlış anlamış, ablasına vucundaki bütün kanı verip, öleceğini sanmıştı. Besinci ders: Yıllar önce hastanede çalışırken, ağır hasta bir kız getirdiler. Tek yaşam şansı beş yaşındaki kardeşinden acil kan nakli idi. Küçük oğlan aynı hastalıktan mucizevi şekilde kurtulmuş ve kanında o hastalığın mikroplarını yok eden bağışıklık oluşmuştu. Doktor durumu beş yaşındaki oğlana anlattı ve ablasına kan verip vermeyeceğini sordu. Küçük çocuk bir an duraksadı. Sonra derin bir nefes aldı ve "Eğer kurtulacaksa, veririm kanımı" dedi. (042) Kasım Aralık 2015 DIYALoG Mi-draş Yitshak - 119 - seçeneğin de getiri ve sonuçlarını Moşe’den dinlemektedir. Bilgelerimiz bu yörenin ço önceden Yaakov tarafından satın alındığını da öğretirler. Yaakov bu yöreyi yüz “kesita” karşılığında satın almıştır. Bunu anlatan pasuğun ilk harflerinin sayısal toplamı üç yüz yetmiş iki sayısını vermektedir. Gerizim sözcüğünün sayısal değeri iki yüz altmış, Eval sözcüğünün sayısal değeri ise yüz on iki olarak bulunur. Toplamda bu iki dağın isimlerinin sayısal değeri bizleri üç yüz yetmiş iki sayısını verir. Kutsal kitaplarda bilgelerimiz iki tür melek olduğunu yazarlar. Bunlardan biri “sanigor” dedikleri savunma melekleridir. Bunlar bizim hakkımızda Tanrı’ya olumlu bildirimde bulunurlar. Diğerleri ise “katigor” dediğimiz itham edici meleklerdir. Bunlar da günahlarımızı anımsatırlar. Bunlar da sürekli birbirlerini alt etmeye çalışırlar. Sanigor her zaman bizim yanımızdadır ama bazen katigor olanlar bizim dürüst yani tsadik olduğumuzu söyleyebilirler. Gemara ve Zohar bunun tsadik olanlar için mümkün olduğunu açıklar. Sıklıkla bizler yargı ve merhametten söz ederiz. Tsadik olanlar bazen yargıyı merhamete çevirirler. Rav İSAK ALALUF İki Dağın Gizemi Ree peraşası aslında Tora’nın iki yolunun son derece açık bir şekilde ortaya konduğu bir peraşadır. Hemen daha ilk cümleden önümüze iki seçeneği de koyan Moşe Rabenu seçimin sadece ve tamamen bizlere ait olduğunun altını çizmektedir. Tanrı’nın yolundan gidenlerin beraha diğerlerinin de diğer tarafa sahip olacaklarının altını çizmektedir. Burada peraşamız iki dağdan söz eder. Bu iki dağ da Yosef Atsadik’in defnedildiği Şehem civarındadır. Moşe Rabenu beraha dediğimiz kutsamalardan söz ederken yüzünü Gerizim dağına çevirir. Bilgeler bu dağın su kaynaklarıyla bereketli kılındığını ve bitki örtüsü açısından zengin olduğunu öğretirler. Kelalot dediğimiz lanetleri okurken ise Eval dağına doğru yüzü dönüktür. Bu dağın ise kuru, boş ve verimsiz bir dağ olduğu bizlere öğretilir. bilgelerimiz tarafından Aralarındaki düzlükte halk durmakta ve iki (042) Kasım Aralık 2015 DIYALoG - 120 - ortaya iyi yüz altmış sayısı çıkar ki bu da Gerizim sözcüğü ile aynı değere sahiptir. Tsadiklerin olumsuzluğu olumlu duruma çevirebildiklerinden söz etmiştik. Bunu yapmaları için üç yol vardır ve bizim yardımımız şarttır. Birinci yol “yehud” dediğimiz yoldur. İnsanların veya dünyanın başına felaketler insanoğlu Tanrı’nın hakim ve devamlı izleyen olduğunu unuttuğu zamanlarda gelir. Bilgeler bir deprem anında en çok korkanların inancı en az olanlar olduğuna gönderme yapar. Çünkü Tanrı bazen insanları uyarmak için bir takım şeyler yapar ve deprem de bunlardan biridir. Talmud Yeruşalmi homoseksüelliğin artmasını deprem nedeni olarak verir. Olay anında yapılması gereken ilk şey Yaradan’ın varlığını ve hakimiyetini kabul etmektir. Bu kabul olumsuzluğu temizleme konusunda atılan ilk adımdır. Rabiler Tanrı’nın yağmurdan önce gök gürültüsü ve şimşek yolladığına ve bunun insanlar ıslanmasın diye bir uyarı olduğuna dikkat çekerler. Şimşek ve gök gürültüsü bizleri uyarır. Belki de teşuva hissi uyandırır. Tanrı’ya iman, yargıyı kıran ilk saldırı timi gibidir. Baruh Ashem, yiştabah Şemo gibi sözcükler aslında bu saldırı timinin füzeleridir. İman işini halleden tsadik o ortama “keduşa” yani Erets Yisrael’de olumlu enerjinin daha yüksek olduğu yerler olduğu gibi olumsuz enerjinin de yüksek olduğu yerler vardır. Tanrı Moşe’ye Erets Yisrael’i gösterdiği zaman o bunların ne olduğunun farkına varmıştır. Onun için berahalardan söz ederken halka yüzünü Gerizim dağına dönmesini ister. Oradaki olumlu enerjiden faydalanmalarını arzular. Kelala söylendiği zaman da Eval dağının bir anlamda bunların ofisi olduğuna işaret eder. bir başka deyişle savunma meleklerinin ofisi Gerizim, diğerlerinin ofisi Eval dağındadır. Gerizim sözcüğünün nümerik değeri olan iki yüz altmış gerçek bir “beraha” değeridir. Zohar’a göre vücut on kışından oluşur. Öncelikle üç kışından oluşan beyin (hohma – bina – daat – keter sefirotu) iki kısımdan oluşan sağ ve sol taraflar (hesed ve gvura), ortada bulunan kısım (tiferet) sağ bacak (netsah), sol bacak (hod), üretken bölge (yesod) ve ayaklar(malhut) şeklinde bu on kısım sayılabilir. Bir Rabi’den beraha aldığınızda ve iyileşmek için bir ilaç aldığınızda spesifik bir bölge etkilense de aslen bütün vücut yani on kısım etkilenir. Tanrı’nın merhamet eden ve beraha veren ismi “Şem Avaya” olarak bilinir ve nümerik değeri yirmi altıdır. İşte beraha veren bu isim on bölge ile çarpıldığında (042) Kasım Aralık 2015 DIYALoG - 121 - Çünkü tsadik buradaki olumsuzluğu bertaraf etmiştir. Bu dağlar bir mekanı tanımlamak yerine bir kavramı tanımlamaktadırlar ve Tora öğrenerek bunu anlamak mümkündür. İbrabice lisanını daha kolay okumamızı sağlayan “nekudot” dediğimiz noktalar bazen harflerden bile fazla keduşa içerirler. Çünkü o noktalar belli şeyleri içerirler ve bize mesaj verirler. Sözgelimi (:) iki nokta üst üste olarak bilinen bazen okunup bazen okunmayan bir “e” sesi olan “şeva” yargıyı sembolize eder. Bir üçgen gibi dizilen üç nokta olan ve yine “e” sesini veren “segol” ise merhameti simgeler. Kullanıcıya ileri bilgiler vermeye yönelik Sidur kitaplarında özellikle Amida duasındaki Tanrı’nın dört harfli ismi her berahada farklı şekillerde noktalanır. Bu noktalar bize o berahanın karakteristiği hakkında bilgiler verir. Her harfin nümerik değeri olduğu gibi noktaların da nümerik değerleri vardır. Sözgelimi “a” sesini veren “patah” bir “vav” harfine benzer ve değeri altıdır. Yine “a” sesini veren “kamats” bir “vav” ve “yud” harfinden oluşur ve değeri on altıdır. Üç nokta veya minik “yud” harfinden oluşan “segol” sesinin değeri ise otuzdur. kutsallık getirmek için çaba göstermemizi ister. Gittiğimiz, bulunduğumuz yerlerde bir kutsallık bulunması gerekir. Kuru kuru Tanrı’ya iman bir şey ifade etmekten uzaktır. bunu mitsvot yaparak zenginleştirmek ve ortama keduşa vermek gerekir. Birçok mitsva beraberinde beraha ile birlikte keduşa da getirecektir. Bu kutsallık Tanrı’nın aramızda barınmasına neden olacak ve bu şekilde yargı merhamete dönüşebilecektir. Tsadik olanların ikinci adıma Şehina’nın aramızda barınabilmesi için o ortama kutsallık kazandırmaktır. Bu iki öğeyi sağlam bir şekilde gerçekleştiren tsadik yargıyı bertaraf etmek için üçüncü aşamaya geçer ki bu da “beraha”nın ta kendisidir. İlk iki öğe sağlanmadan beraha vermek çok fazla bir şeyi değiştirmez. Ancak Tanrı’nın varlığı kabul edilip kutsallık sağlandıktan sonra verilecek beraha yargı ve olumsuz etkileri bertaraf edebilecektir. Yukarıda sözünü ettiğimiz yehud – keduşa ve beraha sözcüklerinin ilk harflerini alıp sayısal değerlerini toplarsak yüz on iki değerine ulaşırız ki bu da olumsuzluğun ofisi sayılan Eval sözcüğünün sayısal değeridir. Şimdi katigor konumundaki Eval dağı bile sanki sanigor olarak hareket etmektedir. (042) Kasım Aralık 2015 DIYALoG Tanrı’nın merhamet içeren ismi hepimizce bilinir ve sayısal değeri yirmi altıdır. Bu ismi açık bir şekilde yazarsak ( yud= yud+vav+dalet, he= he+ yud, vav= vav+yud+vav ve he= he+ yud) sayısal değer yetmiş iki olur. Yetmiş iki aynı zamanda iyilik anlamına gelen “hesed” sözcüğünün sayısal değerine eşittir. Hesed sözcüğünde kullanılan noktalama işareti sayısal değeri otuz olan “segol” sesidir. Şimdi segol sesini bu açılımı yapılmış ismin altına koyarsak on kez otuz’dan üç yüz sayısına erişmiş oluruz. Buna sözcüğün kendi sayısal değeri olan yetmiş iki sayısını da eklersek üç yüz yetmiş iki sayısına ulaşırız ki bu Gerizim ve Eval sözcüklerinin toplam sayısal değeridir. Yehud ile keduşa ile ve beraha ile bir tsadiğin ulaşmak istediği yer bu sayı ile bizlere öğretilen ve olumsuz tarafın dahi bizler için olumlu konuştuğu yerdir. RaMBaM çevremizin bizi her zaman etkilediğini öğretir. Aslında RaMBaM’ın yüzyıllar önce söylediklerini biz günümüzde ancak anlayabiliyoruz. Hatta o zamanlarda yazdığı diet listesi bu gün popüler listelerden biridir. RaMBaM iyi olanlar kötü olanları olumlu bir şekilde etkilemesinden ziyade kötü olanlar iyi olanları kötü bir şekilde etkileyebilirler görüşündedir. - 122 - Sukot bayramının son günü Arava adlı bitkinin yere vurulması geleneği vardır. Bunun birçok nedeni arasında “baale musar – etik veren bilgeler” şunu öğretirler. Etrog tadı, kokusu ve görünümü ile çok güzeldir. Adas’ın verdiği koku, Lulav bitkisinin meyvelerinin tadı yaşama bir keyif katar. Ancak Arava bitkisinin ne tadı ne de kokusu vardır. Bunu diğerleri ile birlikte tutmamızın nedeni belki de onların güzel özelliklerinden etkilenebilecek olmasıdır. Sukot sonunda bunun gerçekleşmediğini gördüğümüz zaman Arava yerden yere vurulur. Ben İş Hay bir öykü anlatır: Çok fazla dürüst insanın olmadığı bir yerde yaşayan bir adam kızını evlendirecek dürüst bir genç bulur ve onu şehre getirir. Evlendikten sonra damadına evin kütüphanesinden iyi bir şekilde Tora öğrenmeden çıkmamasını etrafın iyi olmadığını söyler. Bir tsadik ile özdeşleştirilen Etrog’un bile diğerlerinden etkilenmemesi için Şahrit sonunda kutuya konduğundan misal verir. Damadı ona karşı gelir ve dış dünyaya çıkar. Günün birinde kayınpeder damadına bir soru sorar. Kaşer bir yiyecek kabının içine bir parça taref yiyecek düşmüştür ve durum ne olmalıdır. Damat ölçer biçer ve taref parçanın yemeğin tamamını etkilediğini ve artık (042) Kasım Aralık 2015 DIYALoG - 123 - karşılaşmadan çocuklarımızın iyi bir dini eğitim almaları ve Tora konusunda kuvvetli olmaları onların yararınadır. Zorluklarla karşılaştıkları zaman sahip oldukları bu bilgiler ve iyi edimler içinde onları dünyamızın olumsuzlukları kaybolmaktan kurtaracaktır. Tora bu dünyada da gelecek dünyada da hayat ağacıdır. Tora öğrenen kişi Gerizim dağının berahaları ile karşı karşıya kalır. Yüzünü ona döner. Zaman içinde Eval dağı da onun yanında olmaya başlar ve yargı tatlılaşır. Yaşam daha anlamlı ve daha güzel bir hal alır. yenemeyecek durumda olduğunu ifade eder. kayınpeder ertesi gün başka bir soru ile gelir. Aslında cevabını bildiğini ama bir danışmak istediğini söyler. Taref bir yemeğin içine kaşer bir yiyecek düşmüştür. Herhalde bütün yemek o sayede kaşer olmuştur der tabii ki damat buna karşı çıkar. Alaha’nın görüşüne göre o kaşer parçasının dahi artık kaşer hükmü kalmadığını söyler. Kayınpeder damadına “ne söylediğine dikkat et” der. İyi bir insan kötülerin içinde yeteri kadar Tora öğrenimi ve mitsvot olmadan bulunursa kesinlikle onlardan etkilenir. Damat bu kez bunu kabul eder ve kütüphaneye geri döner. Yaakov bile Lavan’ın yanına gitmeden önce ondört sene boyunca Tora öğrenerek kendini geliştirmiş ve ancak Lavan ile başa çıkabilmiştir. Başkalarını boğulmaktan kurtarmak için atlamadan önce yüzmeyi çok iyi öğrenmek gerekir. Kimin kime nasıl yaklaştıracağını bilemeyiz. Genellikle bizlere bazı gençlerin gereğinden fazla dindar olmaları konusunda şikayet gelir. Çok büyük bir harcama yapılacağı zaman para biriktirilir. Harcama zamanı gelince sorun yaşanmaz ve o paradan hesap ödenir. İş dünyasının, maddi dünyanın sıkıntılarıyla (042) Kasım Aralık 2015 Uzak Yakın DIYALoG - 124 - Daha iyi bir insanlık için 10 kural: SELİM AMADO / Israel 1 ‐ Yerinde ve düzgün konuş, 2 ‐ Dürüstlük ve doğruluk ile hareket et. 3 ‐ Başkalarına saygılı davran 4 ‐ Başkalarına nezaketle davran 5 ‐ Aklıselim sahibi ol ( Bilgeliği öğren) 6 ‐ Bir amaç için çalış 7 ‐ Alçak gönüllü ol 8 ‐ Dua et 9 ‐ Günlük vicdan muhasebesi yap 10 ‐ Tanrı ve Hayatla gerçekçi ol. Daha İyi Bir İnsanlık Dünyamız ve özellikle Türkiye ve İsrail’in bulunduğu coğrafya akıl almaz barbarlıkların ve insan olmakla bağdaşmayan eylemlerin yer aldığı bir bölge. Kan gövdeyi götürüyor. Hâlbuki aynı coğrafyadan çıkan inançlar, üç Tek Tanrı dini insanlığı barış içinde yaşamağa ve insan olmağa çağırıyorlar. 1 – Yerinde ve düzgün konuş: Dedikodu, insan ilişkilerinde sözlü bir ‘’atom bombası’’ gibidir. Evlilikleri, iş yerlerini, arkadaşlıkları yıkar. Bir şeyin doğru olması onu muhakkak söylemeniz gerektiği anlamına gelmez. Üstün düzeyde insanlar fikirlerinden bahsederler, orta düzeydekiler “şeylerden”, düzeyleri düşük insanlar ise başkalarından bahsederler. Üstün düzeyde olanlardan olun. Yerinde ve zamanında nazik bir kelime bir hayatı değiştirebilir, ilham kaynağı olabilir ve büyüklüğe, asalete teşvik eder. Her din aynı ahlak kurallarını vurgular. İlk Tek Tanrı inancı olan Yahudiliğin esas öğretisi ve diğer Tek Tanrı dinlerinin de ilham kaynağı Tevrat’tır. Ingilizcesi (The Bible), Fransızcası (La Bible) olan bu kutsal kitap her üç inancın da bünyesinde bulunmağa devam ediyor. Tevrat öğretileri insan hayatını ve davranışlarını ele alır. Daha iyi bir insanlık için Tevratın öğretilerini Rabbi Kalman Packouz (Aish HaTorah) sitesinde hangi inanca sahip olursa olsun her insanın bilmesi için şu şekilde sıralamış: bu on kural herkes için doğru ve mutlu bir hayat yaşamanın anahtarıdır. 2 – Dürüstlük ve doğrulukla hareket et: Sözünüz sizi bağlar. Dürüst olmamakla kısa vadede (042) Kasım Aralık 2015 DIYALoG - 125 - yapılıp yapılmayacağını, neyi söyleyip neyi söylemeyeceğini bilesin. Bilgeliğini geliştirmekle doğru yöne odaklanman ve olgunlaşman mümkün olur. Bu şekilde inançlarına ve değerlerine bağlı kalabilirsin. Tevrat bilgeliğin bir özetidir, hayat için bir eğitim kitabıdır. para veya başarı kazanabilirsiniz, fakat bunun size maliyei size duyulan saygıyı, güveni, sevgiyi ve yakın ilişkileri kaybetmek olacaktır. Eğer her zaman doğru cevaplar verirseniz daha sonra izah etmekte güçlük çekeceğiniz durumları önlersiniz. 3‐ Başkalarına saygılı davran: Rabbi Akiva bunu en güzel şekilde söylemiştir: “Sana yapılmasını istemediğin şeyi sen de başkalarına yapma”. Bu dünyada her insan Yaratan Tanrı’nın vasıflarıyla yaratılmıştır. Başkalarına saygılı davranmazsan Tanrıya da saygısızlık etmiş olursun. 6 – Bir amaç için çalış: Kendinden daha “büyük” ol!.. Daha iyi bir dünya olması için çalış!.. 120 yıllık hayatından sonra yaşamış olduğun hayata bir göz atacaksın. Hayatını ne kadar tatil yaptığınla, kaç adet steek yediğinle mi değerlendireceksin? Veya başkalarına ettiğin yardımla, daha iyi bir dünya oluşumuna katkılarınla mı ölçmek istersin? Bir tek kişi ve Yüce Tanrı çoğunluktur. Siz dünyayı – veya içinde yaşadığınız toplumu veya ailenizi veya kendinizi ‐ değiştirebilirsiniz. Adaleti sevin, adaletsizliğe ve kötülüğe karşı çıkın. 4 – Başkalarına nezaketle davran: Her gün yoluna devam ederken dahi başkalarına yardımcı olmağa bak. Kapısını açmağa çalışan adamın kapısını tut, çarşı‐pazardan altıklarını evine taşımasına yardımcı ol, bir an önce kaçıp gitmektense dinlemeğe çalış, başkalarına gülümse ve söyleyecek güzel bir söz bul. Başkalarına yardım etmek gibi yüce bir amaç hayatınıza anlam verir. 7 – Alçak gönüllü (mütevazı) olun: Bilgelik ancak alçak gönüllü insanlara nasip olur. Kibirli, kendini beğenmiş kişi kendini o kadar dolu sanır ki yeni bir şey öğrenmesine yer olmadığını zanneder. Tevazu (alçak gönüllülük) başkalarının kendilerini sizden üstün görmesini kabul etmeniz değildir. Tevazu, yetenek ve becerilerinizin ne 5 – Bilgeliği öğren (Aklıselim sahibi ol): Pirke Avot (Babalarımızın Ahlak Dersleri), şöyle der: “Eğitim görmemiş kişi dürüst olamaz”. Bilge olmayı, aklıselim sahibi olmayı, yaşamın kuralları olduğunu (savoir vivre) öğreneceksin ki; neyin (042) Kasım Aralık 2015 DIYALoG olduğunu iyice bilmek ve bunların size Tanrı vergisi olduğunun farkında olmaktır. Şunu söyleyen bir insan hakkında ne dersiniz acaba? “Dur bana bak, bak nasıl kolumu sallayabiliyorum?!” Bunun size “Dur bana bak! Ben diferansiel hesaplamayı çok iyi bilirim!!!?” Yeteneğinizle, imkânlarınızla kibirlenmeyin, aksine minnettar olun. - 126 - 10 – Tanrı ile ve Hayatla gerçekçi ol: Tanrı ile gerçekçi olmak her yaptığımızın sonuçları olacağını bilmektir. Bedava yemek olmaz. Eninde sonunda yaptığımız iyi eylemlerin karşılığını, ödülünü alacaksınız. Yaptığınız kötü eylemlerin, ihlallerin de cezasını almağa hazır olmalısınız. Ödül veya ceza bu dünyada değilse gelecek dünyada olacaktır. Hayatla gerçekçi olmak demek bir gün öleceğinizin fakında olmak demektir. Bazılarımız bir ölen insanlar kulübü olduğunu ve o kulübe bizlerin ait olmadığını düşünürler. Herkes günün birinde ölür. Eğer salonunuzdaki televizyonun üzerinde bir saat sizin öleceğiniz güne doğru geriye saymağa başlasaydı, hangi noktada kalkıp televizyonu söndürür ve o ana kadar ertelemiş olduğunuz her şeyi yapmağa başlardınız? Ne yazık ki insanlar ve aralarında kendilerini (dindar) olarak vasıflandıranlar, dualarını gönülleriyle değil, bir robot otomatikliğiyle yapıyorlar. Dinlerin huzur verici, daha iyi insan olmayı amaçlayan tarafları, insan hayatının kutsallığı unutuluyor. 8 – Dua et: Tanrının bizim dualarımıza ihtiyacı yoktur. Bizim, elimizdeki nimetler üzerinde odaklanabilmemiz ve onların kaynağını (Tanrı) bildiğimizi ifade için duaya ihtiyacımız vardır. Elimizdeki nimetlerin nereden geldiğini bilmek Yüce Tanrının bizlerie daha çok nimet bağışlamasını da sağlar. Bir İnsan Tanrıya inanmasa dahi dua ona kendisinin Tanrı olmadığını anlamasını sağlar. 9 –Günlük vicdan muhasebesi yap: Hayatta büyüme ve başarı sadece odaklanma ve gayretle elde edilir. Her gün kendine şunları sor: 1) Ben ne için yaşıyorum? 2) Ben bugün hayat amacım uğrunda ne yaptım? 3) Ben bugün hayat amacımla bağdaşmayan ne yaptım? 4) Daha iyi bir amaç için nasıl çalışmam gerekir?. (042) Kasım Aralık 2015 Çağrışımlar - 127 - DIYALoG gerekliliğimizi, daha iyi bir dünya özlemini duyumsatıyor. AVRAM VENTURA / İzmir Güncelliğini her zaman koruyan şu şiirini okuyalım: Şiir Yaraya Merhem Olur Mu? "İyi insan olacağınıza, / Öyle bir yere götürün ki dünyayı / İyilik beklenmesin! Şiir; bedensel yaralarımıza bir etkisi olmasa da, kimi zaman içimizdeki kanamaları durdurabilir; bütün yaşantımızı alabora eden fırtınaları dindirebilir, kimi zaman da, yeni fırtınalar koparabilir... Fitili her an ateşlenmeye hazır bir dinamit gibidir şiir!.. Özgür insan olacağınıza / Öyle bir yere götürün ki dünyayı / kavuşsun özgürlüğüne herkes, / özgürlük sevgisi geçersiz olsun! Akıllı insan olacağınıza / öyle bir yere götürün ki dünyayı / akılsızlık zararlı olsun!" Hızımı alamadan, çok mu abarttım şiirin gücünü?.. Bu dizeleri okuduktan sonra, kendi kendimize soracağımız sorular olmayacak mı?.. Sanmıyorum. Bir Mayakovski, bir Lorca, bir Nazım, bir Eluard, bir Brecht yalnız dizelerinin büyüsüne kapılmış bireyi değil, yaşadığı toplumu, hatta çağı etkileyebilmiştir. Yanıtını veremesek de, sormak zorundayız: Nasıl bir yere götürüyoruz dünyayı?.. Düşünür ve sanatçılar, ne denli karamsal senaryolar ortaya koymaya çalışsa da; umut, her zaman bir kardelen çiçeği gibi gülümser yaşantımızda. Bugünlerde, A. Kadir ve Asım Bezirci'nin çevirisinden, Halkın Ekmeği'ni yeniden okuyorum, Bertold Brecht'in. Her şiirin, hatta her dizenin üstünde durup düşünmemek elde değil. İster istemez bu şiirler bizi kuşatıyor; bilinmeyen bir baskı altında bulunduğumuzu, soluk alma Artık, kıyametin Tanrı'nın eliyle mi olacağı, yoksa geliştirilen silahların gücü oranında, insanlar (042) Kasım Aralık 2015 - 128 - DIYALoG tarafından mı koparılacağı tartışıladursun, kendi payıma, insana umut veren yazıları okumayı yeğliyorum. Bu söylediklerim, yazın türleri için olduğu kadar, kutsal kitaplardaki sözler için de geçerli. Kimimiz kıyamet gününün tellalığını sürdüredursun, ben, yine kutsal kitaptaki şu sözleri aktarayım: Şiir, bir kıvılcım olup tutuşturamaz mı katılaşmış yüreklerimizi?.. Biliyorum, ya çok saf diyeceksiniz bana, ya da aşırı iyimser!.. Gelin Schiller'in, Sevinç Türküsü'nden iki dizeyi anımsayalım: "Milyonlarca insan, kucaklayın birbirinizi Bütün dünyayı sarsın öpüşmeniz" Sonuçta her şey, gelip sevgiye dayanıyor. Hoşgörü, saygı, birliktelik, paylaşma, dostluk ancak sevgi ile oluyor. Yoksa bir yanağımıza vurulan bir tokat karşılığında, öbür yanağımızı çevirmek gerçekçi bir çözüm değil. Hele yaşadığımız yüzyılda... Evet, şiir yaraya merhem olmuyor ama, sanatının o gizemli sıcaklığıyla insanlığı aynı ortak paydada buluşturuyor, yakınlaştırıyor. "Ve kılıçlarını sapan demirleri, ve mızraklarını bağcı bıçakları yapacaklar; millet millete kılıç kaldırmayacak, ve artık cengi öğrenmeyecekler." (İşaya:2:4) Olumlu kehanetlerin tutması için yalnızca "amin" mi diyeceğiz?.. Gerçi kehanetin bir bölümü tutmadı değil: Kılıç ve mızraklar tarihe gömüldü, millet millete kılıç kaldırmıyor; ama toplumlar, cengi iyi öğrendiler bu kadar bin yıldır. Bir düğmeye basarak yalnız insanları değil, insanlığı yoketme gücünün doruklarına eriştiler. Bu olumsuzluklar içinde umut beslemekten başka, bizim, bireysel olarak yapacağımız hiç bir şey yok mu?.. (042) Kasım Aralık 2015 DIYALoG One Minute - 129 - Ama Atatürk’ün onların anısına söyledikleri tüyler ürperti ve ibratliktir: “Bu memleketin toprakları üstünde kanlarını döken kahramanlar burada dost bir vatanın toprağındasınız. Huzur ve sükûn içinde uyuyunuz. Sizler Mehmetçiklerle yan yana, koyun koyunasınız. Uzak diyarlardan evlatlarını harbe gönderen analar gözyaşlarınızı dindiriniz, evlatlarınız bizim bağrımızdadır. Huzur içindedirler ve huzur içinde rahat rahat uyuyacaklardır. Onlar bu toprakta canlarını verdikten sonra artık bizim evlatlarımız olmuşlardır.” Düşmanlarını yendikten sonra bunları söylemek daha kolay olmuştur diye düşünebilirsiniz. Ancak yine de insanlığa ders veren bir düşünce tarzıdır. 1955 yılındaki 6‐7 Eylül olaylarını duymuşsunuz. Ben İzmir’de de saldırılar olduğunu yeni öğrendim. Dostum Ali Rıza Saysen hatıralarını şöyle anlattı: “06 Eylül 1955 akşamı hava limonata gibi. Annem, babam; kardeşlerimle maaile, Kültür Park Açık Hava Tiyatrosu’ndayız. AVRAM AJİ / İzmir Berlin Kısa bir süre önce Berlin’i gezmeye gittim. Şehrin tam ortasında kocaman bir YAHUDİ SOYKIRIM Müzesi var. II. Dünya savaşında ölen 6 milyon Yahudi anısına üstü anıt mezarlık görüntüsünde oluşturulmuş müze. Yine II. Dünya savaşında ölen 1,5 milyon Çingene için anısına yapılmış bir anıt park. Almanya dünyaya böyle bir görüntü veriyor, geçmişi ile yüzleşmek isteyen, ibreti alem için, yapılan hataların bir ülkeyi ne hale getirdiğini gözümüze gözümüze sokarak, şehrin göbeğine anıtlar dikmişler. Bizler geçmişte böyle hatalar yaptık, insanlara çok acılar çektirdik demek için. Üzüntümüz var, eziklik içindeyiz. Türkiye’de bir benzeri Çanakkale’deki Anzak şehitliği anıtı var. Anzak’lar Osmanlı’yı bitirmek ve Anadolu’yu işgal etmek üzere okyanus ötesinden geldiler. Neticede kazanan taraf bizler olmuşuz. (042) Kasım Aralık 2015 DIYALoG Anımsadığım, bir gürûhun sahneyi işgâl ettiği ve bu insanların ‐çocukluk hâlimle pek anlam veremediğim “Kıbrıs Türk’tür” gibi bir takım sloganları‐ haykırmaları, ardından da Türk Bayrağı’nı sahneye dikerek İstiklâl Marşımızı okumaları. O hengâmede anlayabildiğim şuydu: “Atatürk'ün Selânik'teki evine bomba atılmış…” Toplum psikolojisi işte; bahtımın rüzgârına kapılıp kendimi o kalabalığın arkasına takılmış buldum. Dün gibi ve utançla hatırlıyorum. Açık Hava Tiyatrosu’ndan çıkan kalabalık Fuar’daki Yunan Pavyonu’na yönelmişti. Saldırganlar pavyonu ateşe vermişlerdi. Hatta yangını söndürmek için gelen itfaiye görevlilerinin yangın söndürme gayretlerine müdahale edilmiş; yangının sönmesini engellemek için itfaiyenin su hortumları bile kesilmişti. Evimiz 1.Kordon’daki Yunan Konsolosluğu’na yakın bir yerdeydi. Konsolosluğa ait araçların denize atıldığına, binanın yakıldığına… hatta talan edildiğine gözlerimle şâhit oldum. Daha sonra kendini bilmez insanların, şimdiki Kıbrıs Şehitleri Caddesi’nde bulunan Rum asıllı - 130 - yurttaşlarımızın iş yerlerini yağmaladıklarını; kiliselerini bile ateşe verdiklerini üzülerek öğrendik. Ertesi günlerde ise, o güzelim iş yerlerinin vitrin camlarının hunharca kırıldığına; kinli ve kirli ellerin, dükkânlardaki eşyaları talan edip, beğenmediklerini sokaklara saçtıklarına yorgun ve üzgün gözlerimiz şâhitlik etti.” Ben kimseden İzmir’deki bu olayları duymamıştım. Rumların olduğu kadar bir Yahudileri de korkutmuş olmalı. Siz hiç İzmir’de bu acı hatırayı unutturmayacak simgesel bir anıt, bir yazıt, bir park biliyor musunuz? Geçen yüzyılda bu topraklarda Yahudiler, Rumlar, Ermeniler çok acılar yaşamış. Siyasi haklılığı tartışmanın dışında bırakırsak “geçmişi ile hesaplaşmamış bir toplum sürekli bir vicdan azabı ile yaşamaya devam eder”. (042) Kasım Aralık 2015 Yansımalar DIYALoG - 131 - gibi Ege’nin uçuk mavi bir gününün içindeyim. Bir garson geçiyor, elindeki tepsi renk renk dondurmalarla dolu. Küçük Oya’nın içi gidiyor. Annesine sokuluyor, dudaklarında belli belirsiz bir gülümseme, yan masadakiler duymasın diye, sesini indirip annesine diyor ki: “Annecim, acaba abi dondurmamızı getiriyor mu diye gidip bakayım mı?” Annesi gülüyor. Oya da gülüyor. Gülüşüyorlar, çünkü gezmeye çıkmışlar. Çünkü Ege denizinin, gökyüzünün, havanın, güneşin mavisi, çok güzel mavi. Çeşit çeşit mavi. Açıklı koyulu, hafif esintili, ışıklı… Oya buraya bayılır. Annesi de. Kentin canlılığı bir başka güzel gelir onlara. Yaşamın taa kendisidir. Bu uçucu, tam anlamıyla dokunamadığımız “şey” dediğimiz “yaşam” işte böyle bir şeydir. Gündelik yaşam nedir? Koşuşturma, didişme, çalışma, bir dişlinin sürekli dönüşü… Sabah kalk, sokağa fırla, taşıtlar, kalabalıklar, ana cadde, bir işyeri, bir masa, bir tezgâh, dar bir sokak… Aklınıza geldikçe ilk oturduğunuz evin bulunduğu sokağı düşünür müsünüz? Hani o eski günlerin sokaklarını? Hepimizin bir sokağı vardı. Ve bu sokak, belki de yaşamımızdaki en önemli RAŞEL RAKELLA ASAL / İzmir İzmir: Yarınlara bir Miras Eylül, ekim yaklaştı mı içime bir ürperme gelir, nedensiz bir hüzünle dolar içim. Oysa daha yaz, ortalık sıcak, ama ara sıra bir bulut gelip tepemize çöküveriyor; birkaç damla yağmur yüzümüzü ıslatıyor, ılık bir esinti yüzümü okşayıp geçiyor, bir rüzgâr köşe başlarında yol kesiyor. İşte yine ekim, yine güz. Öğlen saatleri İzmir bir başka güzel olur. Ard arda sıralanan kafelerde bir çay molasının tadı bir başka olur. İnce hafif bir mırıltı kafenin içine yayıldıkça yayılıyor, her kelimesi, melodisi havada dağılıp binlerce parçaya bölünüyor, o ince ses titreşimleri esen rüzgâra bir tatlılık veriyor. Önümden geçenleri göz ucuyla seyrediyorum. İzmir’in ritmini yakalamaya çalışıyorum. Gülen, konuşan, tartışan seslerle sokaklar her zamanki gibi insan sergisi. Burada konuşanlarla, gülüşenlerle, dondurma, pasta yiyenlerle, yoldan geçenlerle, ben de herkes (042) Kasım Aralık 2015 DIYALoG - 132 - da bir ata… Atlı arabada dolaşırdık. Atlar kurdelelerle süslenirdi, arabacının salladığı kamçı da öyle… O kamçılar ata değmezdi ki, havada şaklardı ancak. Kıyamazdı arabacı atına vurmaya. Sonra babam elime bozuk para sıkıştırırdı, harca harca bitmez, bozdur bozdur tükenmez, çikolatalar, fenerler, uçurtmalar; sonra bir kukla tiyatrosu, bir cambazhenede tel üstünde yürüyen bir kız… Bilmek tükenmek bilmez anılar. Hiç de kötü değildir anımsamak. Hele güzel şeyleri anımsamak. Kısaca sokak hayatın ta kendisiydi, hayatın ritmiydi, hayatın kendisiydi. O yıllar çekti gitti. Bir daha dönmemecesine… Yılların telaşlarla bu kadar çabuk geçeceği aklıma gelmezdi. Kırk yaş, elli yaş, hele altmış yaş varılamayacak kadar uzaktaydı. Gidiş o gidiş, anıları bende kaldı. Onlar bir yere gidemez. Elimin altında eşsiz bir gömü gibi… Yıllar geçti gitti! Ama nedir ki zaman, bir duman, bir bulut, bir esinti… Anılar zamanla değişiyor, renkten renge giriyor. Yirmisindeki bir yaşantı, altmışlara gelince bambaşka bir şey oluyor. Bellek garip bir şey! Kentin büyük kalabalık caddelerinde dolaşın; kaynaşan insanları, sel gibi akıp giden taşıtları, motosikletinin üzerine yumulmuş hızla giden mekânlardan biri olmuştu. Kimi dar, loş, kalabalık; kimi tenha, şık ve aydınlık… Kimi tırmandığımız ağaçlarla, kimi top oynadığımız arsalarla, kimi evlerimizin önünde kaldırımına tebeşirle çizdiğimiz sek sek oyunlarımızla sokaklar bize ne çok şey öğretmişti. Geniş çocuk yüreklerinin, sokaklar için yarattığı sokak oyunlarını tüm mahalle hep birlikte oynardık. Sabah kahvaltısından sonra anneden koparılan izinle, elimizde toplar, holohoplar, misket kavanozları veya iplerimizle kendimizi sokağa attığımız o günler artık eskilerde kaldı. Biz sokakta oyun oynarken demircinin, hurdacının, simitçinin, tabakçının, eskicinin, yoğurtçunun, bilyecinin, macuncunun, sütçünün, pamuk atıcının kim olduğunu, nasıl bağırdığını, suların damacanalara nasıl doldurulduğunu hep sokaklarda öğrenerek büyüdük. Bakkal amca da, eczacı abi de, kuruyemişçi abla da hep tanıdık simalardı. Biz sokaklarda büyüyen bir nesildik. Komşudan patates, yumurta, limon istendiği, annelerimizin yaptığı yemekten bir tadımlığı komşularımızla paylaşıldığı günlerdi. Hele bayramlar! Lunaparklar, uçan balonlar, süslenmiş motorlar, cambazlar hep o çocukluğun anılarıydı. Bayramlar gerçek bir şenlikti. Babam beni atlıkarıncaya bindirirdi, sonra (042) Kasım Aralık 2015 DIYALoG - 133 - teknolojik gelişmelerin baş döndürücü hızı içinde dünyanın yeniden biçimlendiğini, toplumların yeniden yapılandığını, bireylerin algılarının ve zihniyetlerinin giderek değişip dönüştüğü bir döneme karşılık geldiğini rahatlıkla söyleyebiliriz. Hız teknoloji devriminin bize bir armağanı. İnsan hız yeteneğini bir makineye devredince her şey değişti. Aceleci, sinirli, telaşlı bir kalabalık şehrin bir ucundan öteki ucuna taşıp duruyor. Artık kendi gövdesi oyunun dışında kaldı ve insan kendini “hıza”, “hızın hızlılığına” teslim etti. “Hiç kimse çağın gelişiminden hoşnut değil” dersek abartmış olmayız kanımca. Çocukluğumu gözlerimde yaşlarla hatırlarım. Bunlar görünmeyen gözyaşlarımdır, nostaljimdir, geçmiş giden zamana içimdeki ağıttır. Ama belli bir sevinci de vardır bu yaşların. Yedi, sekiz yaşındaki ben’le, elli, altmış yaşındaki “ben” büsbütün başka biri. Yaşananları bir daha yaşamak ister misiniz? diye sorsalar kim ‘evet’ der, bilemem. Ben demem. Ne denli güzel gelse de geçmişte kalanlar, yeniden yaşamaya değmez. Her şey bir deney. Yarın nasıl olsa gelir. Gürültüsü, coşkusu ve devinimiyle… Çocukluğumu benim dışımda bir şey gibi ve bana ait bir şey gibi hatırlıyorum. Çocukluğumun delikanlıları, kamyonları görürsünüz. Sonra mahalle aralarına, eğri büğrü sokak içlerinle vurun kendinizi. Yeni evler, yeni dükkânlar, yeni yeni yollar ve yeni yüzlerle karşılaşacaksınız. Apartmanlar, vitrinler, pencereler, otobüsler, klakson sesleri, sokaklardan geçilip duraklara yığılan, dolmuşların, otobüslerin peşinden koşan insanlarla tıklım tıklım, bir o yana, bir bu yana, şıkışarak, koşarak, dalgalana dalgalana işe yetişmeye çalışan insanlarla devinen bir kent görünümü ile karşılaşırsınız. Bir gariplik çöker üzerinize. Varlığınızın bir köşesinde saklı duran ve yıllandıkça değeri artan eski kentinizle aranızdaki bağların kopar gibi olduğunu duyumsarsınız. Hele çocukluk yıllarınızın geçtiği, okul hayatınıza ilişkin en tatlı anılarınızı borçlu olduğunuz eski İzmir evlerinin önüne gelince, bu kopuş belirgin olarak hissettirecektir kendini. Onlarla beraber, yaşanılıp geçmiş, yaşamın anılar da gitmiş, kaybolmuş, yok olmuş. Sesler, kokular, biçimler değişmiş. Çağımız insanı tarihin tanık olduğu en farklı dönemlerden birinin içinde yaşıyor kuşkusuz. İçinde yaşadığımız çağı tarif etmek istersek (042) Kasım Aralık 2015 DIYALoG - 134 - ölümsüzleştirmek ve gelecek nesillere önemli arşiv aktarabilmek amacıyla “İzmir: Yarınlara bir Miras” projesinde Türkiye ve dünyadan on sekiz fotoğraf sanatçısına kapılarını açtı. Kendi yakın tarihimizle ilgili her açıdan düşündürücü ve çarpıcı kent görüntülerinin sanatçılar tarafından ele alınması, fotoğraf sanatını daha da ilginç bir hale getiriyordu. Büyük şehirlerde yaşıyorsanız çevrenizde her zaman görebileceğiniz, birisi bitip diğeri başlayan ve asla sona ermeyecek, bitmeyecek, tükenmeyecek bir yapı sektörünü içerdiğini görüyor olmalısınız. İnsanca yaşamaya olanak vermeyen kentin kuşatılmışlığı, tarihsel, kültürel ve doğal değerlerinin tahribi ne yazık ki hepimizi rahatsız ediyor. Değerbilmez bir toplum haline geldiğimizi, tarih bilincimizin gelişmediğini, ağır bir ifade olacak ama “yıkıcı” bir topluma dönüştüğümüzü, geçmişimize ve tüm hücreleriyle bizim olana ilişkin tarihi bilgilerimizi kaybettiğimizi kim inkar edebilir ki!. Size bu bağlamda bir sanatçıdan, çağdaş fotoğraf sanatının Türkiye’deki en önemli temsilcilerinden biri olarak değerlendirilen Murat Germen’den söz etmek istiyorum. Çünkü bence sanat hayatla asla aşık atamaz. Çünkü hayat sanatı kapsar, ama Kordon’unda geçen günleri düşündükçe yüreğimi burkan bir şeyler hissederim. Bir takım sahneleri tabloları özlerim. Ne olduğunu bilemediğim bir geçmişte kalmış, uzaktan ve sisli bir bakışla algıladığım görüntülerden ibaret olan geçmişim. Bunlar beni duygulandırıyor elbet. Örneğin şimdiki Kordon’u düşündüğümde içim nasıl cız etmesin? O eski, çocukluğumun Kordon’uyla pek ilgisi kalmadı artık. Ya, o Rum evlerin iki katlı, bahçeli cumbalı evleri nerelerde? Güzel İzmir, canım İzmir, iki katlı bahçeli evleriyle, hayat dolu ağaçlarının gölgelediği parke taşlı İzmir nerelerde şimdi? Şehrin Kordon’undan, Karataş’ından, Güzelyalı’sından, Bayraklı’dan, Karşıyaka’dan denize girilen, küçük çocukların bile oltalarıyla Ege denizinin en lezzetli balıklarını tuttukları İzmir nerede? Günümüzde toplumsal hafıza kavramı, akademik bir ilgi alanı olmanın dışında “geçmişle hesaplaşma, geçmişle yüzleşme” başlıkları altında gündelik hayatı etkileyen ve geçmişi algılama biçimimizi değiştiren kuşatıcı bir kavram olmaya başladı. Toplumsal belleği oluşturmada geçmişi paylaşmanın ve aktarmanın altını önemle vurguluyorlar. Bu bağlamda Eylül 2015’te Arkas Sanat Merkezi İzmir’in bugününü (042) Kasım Aralık 2015 - 135 - DIYALoG yapılan bir karışımını ya da daha yoğunlaştırılmış bir şekilde kendini sunuyordu. Sanatçı “sonsuz şimdinin” görünen dünyasını mı sunuyordu? Fotoğraflar önümde uzayıp gittikçe umutsuzluğun verdiği acı da arttı. Bu kentte yaşayan ben miydim? Evet, bendim, o halde ben bu kentte bir noktaydım, hayır bir noktadan da ufaktım, ufacık ufacık bir varlıktım, kent benden daha büyüktü, o her gün oburlaşıyor, oburlaştıkça beni yiyor, o obezleştikçe ben cılızlaşıyor, ufalanıyordum. Yaşam alanım da, imkânlarım da ortadan kalkmıştı. Kentin korkunç ağırlığı ve hacmi altında gömülmüştüm. Durumum korkunçtu. İzleyicilere bir göz gezdirdim. Kimse kimseye bakmıyordu. Konuşacak bir şeyimiz yoktu. Tek düşünebileceğimiz “buna nasıl son verebiliriz” oldu. sanatın amacı hayatla aşık atmak değildir, onu dönüştürmek, görünenin ötesini göstermek, anlamak, anlam yaratmaktır. Sanat kaynağını hayattan alır. Dolayısıyla hayat ve sanat bir etkileşim alanıdır. Murat Germen eserlerinde bugünün karmaşık dünyasını birçok farklı açıdan ele alarak fotoğrafın güçlü etkisiyle buluşturur. Bu düşünce tarzı onun eleştirel tutumunun oluşmasında önemli bir rol oynar. Bu eleştirel tutum Murat Germen’in sanatsal içerikli çalışmalarına yansır. Özellikle toplumda ortaya çıkan olumsuz durumlara karşı olan duyarlılığını dile getirdiği fotoğraflarında toplumsal sorunlara, insanlığın değişimine fotoğrafları ile tanıklık eder. Çekmiş olduğu fotoğraflar teknikle ‐ teknolojik gelişmeler ile birlikte ‐buluşarak disiplinlerarası bir ortamda yeni bir söylem biçimine dönüşür. Murat Germen’in fotoğraflarında kentin vahşi büyümesi günümüzde yaşanan hiç bitmeyen ve giderek yükselen inşaat çılgınlığını görmek ürperticiydi. Kent çamursu bir karmaşaya dönüşmüştü. Eserler, uzayarak devam ediyordu, her görüntünün bir parçası bize daha önceki (042) Kasım Aralık 2015 DIYALoG Yaşam Koçunuz - 136 - olan inancım bu hayalimi gerçek tutuyor. Çünkü kendimi değiştirebilirim, kendi dizginlerimi ele alabilirim… Etrafımda görmek istemediğim ne varsa onları dönüp içimde bulabilirim… Kendi değersizliğimi bana gösterenle vakit harcamak yerine, içimdeki değersizi değerli hale getirebilirim… Beni kısıtlayana laf anlatmak yerine, kendi yargıcımı duymaya başlayıp özgürleşebilirim… Kendimi başkalarına sevdireceğim diye başkalarına harcadığım enerjiyi onlardan alıp, o enerjiyi kendime harcayarak kendimi sever hale gelebilirim… “Ben” ve “diğerleri” diye başlayan her konuşmamı, kendi içimdeki bölünmüşlüğü keşfetmek için kullanabilirim… Beni titreten korkularımı gerçek kılma gücümü keşfettikten sonra, beni sevinçten uçuracak hayallerimi de gerçek kılabileceğimi anlayabilirim… VİOLET ALALOF / İzmir İnsan Olmak Benim bir hayalim var kendimi bildim bileli… Önce insan olmak… Sonra insanın insanca, insanlarla, insan gibi yaşayacağı bir dünyada olmak… Açılımı: Ütopya pek çoğuna göre, olabilir bana göre… Olabilitesi: Mümkün değil pek çoğuna göre, çok çalışmak lazım bana göre… Çalışılacak şey: Sistemi değiştirmek pek çoğuna göre, kendini değiştirmek bana göre… Her şeyin kendini değiştirmekten geçtiğine, bunun zor ama çalışılarak ve bir ömür yapılabileceğine, biz değiştikten sonra ancak sistemin değişeceğine (042) Kasım Aralık 2015 DIYALoG - 137 - başkalarına daha çok saygı duyabilirim… Temel ilişkilerimdeki güven üzerine çalışıp hayatı çok daha güvenilir görebilirim… Ve böylesine güven, özgüven dolu, mutlu, huzurlu, paylaşmayı bilen, sevgi ve saygı dolu, neşe içindeki insanların yarattığı bir dünya nasıl olur ki sizce de? İşte benim hayalim bu … Ve elimden geleni yapıyorum bunun için… Bir gün, bir anda gerçek olacak biliyorum… O dünyada kutlayacağız hep birlikte insan olmayı, insanca yaşamayı… En iyi ve en severek yaptığım işi bulup yaptıkça dünyaya barışı indirebilirim… Mecburiyetten, korkularımdan, endişelerimden, sınırlarımdan değil de özgürce gerçekten olmak istediğim ilişkinin içinde olarak dünyayı aşkla boyayabilirim… Vicdanımın sesini duymaya başlayarak ve ona göre huzurla hareket ederek duvarlarımı kaplayabilirim… Başkalarına verebilmenin en büyük mutluluk kaynağı olduğunu deneyimleyip hayatıma neşeyi katabilirim… Verebilmek için önce sahip olmanın önemini anlayıp kendimi bolluk ve berekete çevirebilirim… Birlik ve barış için kendi içimdeki savaşları bitirmem, başkasıyla yaptığım savaşlardan geri çekilmem, barış çubuğunu uzatmam gerektiğini görebilirim… Değerlerimin farkına varıp onları hayatımın içinde daha çok sahiplenip yaşatabildiğimde kendime ve (042) Kasım Aralık 2015 Bir Başka Deyişle DIYALoG - 138 - İnsan kendisine verdiği sözleri yerine getirme gücünü kendinde bulabiliyorsa, diğer insanlara da verdiği sözün anlamını kavrar. Yani kendi kendine saygı duyabilen insan başkalarına da saygı duyacaktır. NİSİM SİGURA / İzmir Güven Duygusu ve Düşündürdükleri İnsan verdiği sözlere uyduğu ölçüde insan olarak büyür ve yücelir. Sözlerini unutup, yerine getirmediği derecede de alçalır ve küçülür. “Tutabileceğin sözleri ver ki, insanlar seni adam sansın!” özdeyişi çok sevdiğim ve benimsediğim bir sözdür. Güven duygusu insan olarak yücelmenin anahtarıdır, başka bir deyişle.. İnsanlar güvendikleri kişilerin yanında olmayı isterler.. Kimi insanlar bizi sevmeyebilirler, bize inanmayabilir veya bizimle ilgili iyi düşünmeyebilir. Ancak insan olarak sorulduğumuzda “evet o güvenilir bir insandır” diye anılıyorsak, işte o zaman insanlığın erdemini yakalamışızdır. İnsan ilişkilerini belirleyen en önemli unsur; Sevgi ile beraber duyulan güvendir. Dostluğumuzu güven duyduğumuz insanlarla paylaşırız. Dostlukları acıtan en önemli unsurlardan biri de güvensizliktir. Güvenilir olmayan insanların en önemli özellikleri; bireysel çıkarlarını ön plana alıp karşısındaki insanı olabildiğince kullanmaktır. Sevgili Okurlar, Günümüz dünyasında insanların en çok zorlandıkları duygulardan birisi güven duygusudur... Bireysel çıkarın, bencilliğin ön planda olduğu şu dönemde yıpranan en önemli erdemlerden birisi de güven duygusudur. Güven; Korku, endişe ve çekinme duymadan bağlanmak ve inanmaktır... Bir insana güven duymak, ondan hiçbir şekilde zarar gelmeyeceğine kanaat getirmektir. İşte bu noktada güven duygusu ilk önce kendisiyle başlayan ve sonra diğer bireylerle bağlanarak gelişen bir duygudur. (042) Kasım Aralık 2015 - 139 - DIYALoG “İnsanlarla ilişkilerini hep menfaatleri belirler.” derler çoğu zaman. Ancak bu söz, tam bir genelleme olsa bile bunun aksi örneklerini yaşamış ve bunun iç huzuruna ulaşmış insan sayısı da hiç te az değildir.. Doğru olanı yaşamak vicdanımızı tatmin eder, bu duygu da kendimize ve karşımızdakine güveni geliştirir. Yanlış olarak bilinen bir şeyi yaptığımızda, iki olumsuz şey meydana gelir: Birincisi kendimizi suçlu hissederiz ve suçluluk kendimize olan güveni yiyip bitirir. İkincisi er ya da geç diğer insanlar bunu öğrenir ve bize olan güvenlerini kaybeder. İnsan, sırf amacına ulaşmak için vicdanı ile ters bir şey yapacak olursa, o an belki ulaşır gibi görünse de, uzun vadede mutlaka kaybedecektir. "Güvensizliğin başladığı yerde, dostluklar da biter.." sözüne ise katılmamak çok zor olsa gerek.. Ancak, şu da önemli bir gerçektir ki insanlara fazla güvendiğimiz takdirde aldatılacağımız da hep ihtimal dahilindedir.. Buna karşılık güven duymazsak hayatımızın bir cehennemden farklı olmayacağı da kesindir.. Güven duymak, insanın kendi ruhunun olabildiğinden daha ötesini görebilmesi için kendisine ve karşısındakine meydan okumasıdır belki de.. Sözlerime son verirken kendimce vardığım nacizane kanaatimi de siz değerli dostlarımla paylaşmak isterim: İnsanın birine güven gösterdiğinin en gerçek belirtisi, ondan öğüt istemeye devam etmesidir. (042) Kasım Aralık 2015 DIYALoG - 140 - güzelliği).Tam bir hazine. Yazarı merhum Sam Bension Maimon (Seattle A.B.D). “Eli Almoslino’dan bir kitap aldım. Adı: ”Salonika İr Vaem Beyisrael” (Salonika, City and Mother of Israel). Selanik, Makedonya Kıralı Cassandra tarafından, eşi Thessaloniki’ye izafeten, M.Ö 1315’te kurulmuştur. 1160 yılında, ünlü Sefarad gezgin, Tudela’lı Binyamin, Selanik Sefarad Cemaatini ziyaret etmiş, kitabında o dönemin sivil Cemaat liderlerinin ve Yahudi Meclisinin durumunu anlatmıştı”… (s.15 Aralık 1977) Selanik, dört asır boyunca, Yahudilerin çoğunlukta olduğu tek kenttir diyebiliriz. 1912 yılına kadar Diaspora Yahudilerinin başkenti oldu. Birinci Balkan Harbi sırasında Yunan Ordusu tarafından ele geçirildiğinde, 150.000 nüfusun 80.000 i Yahudi, kalanı Türk ve Rum’du. Birkaç yıl önceki bir yazımda, bu sayının 1.000 i geçmediğini (ara, sıra rakamlarda çelişki de olsa) belirtmiştim. Günümüzde bu sayı 1300 civarında. Bu yepyeni bilgiyi, Araştırmacı‐Yazar Metin Delevi’den aldım. Galatalı Küçük Bir Kız COYA DELEVİ / İstanbul Bir Zamanlar Selanik (2) (Tarihe bir, iki Not Düşmek) Bu yazıma belki şöyle bir başlık ta atabilirdim: Judeo‐Espanyol’un en çok konuşulduğu kentte bu lisan ölmek üzere mi? Yahut: “Günümüzde Selanik Yahudilerinin sayısı nedir?” v.s… Buna benzer soruları bu yazımda net olarak cevaplandırmak zor. Yeni araştırmalar yapma ortamı ve zamanı bulamadım. Bu sebepten dolayıdır ki, yazımın başlığına “Tarihe not düşmek dedim”. Konumuzla ilgili, Arşivimdeki belgelere, bilgilere eğileceğiz hep birlikte. Pek yeni olmazsa da, bu belgelerin daima tarihi önemlerini koruyacaklarını düşünüyorum. Tesadüfen, bu günlerde, okumam için bir kitap verdi bir dostum. Kitap İngilizce, adı: THE BEAUTY of SEPHARDİC LİFE. (Sefaradik yaşamın (042) Kasım Aralık 2015 DIYALoG - 141 - “İlginçtir, yaşlılar Rum’cayı değil de, J‐Espanyol’u tercih ediyor. Böylece, birbirlerini daha iyi anlayabiliyorlar. Çarpıcı bir diğer örnek: Alzheimer hastası bir yaşlı, kesinlikle Rum’cayı anımsamıyor. Belleğinde yalnızca Orta Çağ Kastelyano’su var ve yaşamının sonuna dek bu lisanı konuşacak. Oysa yeni doğanlar, artık atalarının lisanını gitgide daha az duyacak”. Bu boşluğu yüreklerinde hisseden Sefarad’lar, geçmişlerini gömmek, Judeo‐Espanyol’un yavaş, yavaş sönmekte olduğunu görmek istemiyorlar. Çünkü onlar, Orta Çağ Kastilyano’sunu aşağı, yukarı bir Asır boyunca klasik şekliyle korumuşlar, yavaş, yavaş Türkçe’den, Rumca’dan aldıkları sözcüklerle de olsa, her zaman bu lisanı kullanmışlardır. Bu durum, Osmanlı İmparatorluğu’nun geniş topraklarına yerleşmiş bütün Sefarad’lar için aynıydı. Aslında, çeşitli ülkelere dağılmış tüm Sefaradlar için demek daha doğru olur. Sevgili okurlar, birkaç yıl önce, yakın bir geçmişte yayınlanmış “La Vanguardia” gazetesinden bazı bölümlar aktaracağım: “…İstanbul’da binlerce kişi hala, Orta Çağ İspanyol’casını, yani Judeo‐Espanyol’u ya da Ladino’yu canlı tutmayı başarıyor. Ama Selanik’te ancak 60 yaşın üstündeki bir avuç Yahudi, bunu sürdürüyor. Bu kişiler, ancak kendi aralarında, aile ortamında bunu yapabiliyor, dışarıda asla. 50’li yaşlarda olanlardan bu lisanı bilenler, ancak anne, babalarıyla konuşuyor. Çocuklarıyla yalnız Rumca’yı kullanıyorlar”… Nesiller arasındaki bu uçurumsal fark, bazı ailelerde 5 yıla kadar inebiliyor. Bir örnek vermek gerekirse, aynı ailenin 1961 doğumlu üyesi az, çok Ladino’yu anlayabiliyor (her ne kadar iyi konuşamıyorsa da). 1966 da doğan kardeşi ise, tek kelime bile tanımıyor (ya da, bir iki sözcük dışında diyelim). Bir ölçüde bu durumu değiştirme umudu ve amacıyla, “KAVEÇİKO” yu organize etmeye başlamışlar. Nasıl mı? Bir bakalım: Pazar günleri bir kafede toplanıp anılarını, yemek tariflerini, öykülerini, hatta “vokabüler”lerini paylaşıyorlar. Ama bu Kaveçiko uçsuz, bucaksız “Elenistik” denizde pek yalnız, pek ufacık… Ancak 1000 kişiler… (042) Kasım Aralık 2015 DIYALoG “Onlar ki bir asır öncesine kadar, Fransa Yahudi’lerinden de kalabalıktılar… O denli kalabalıktılar ki, gelen geçen Hiristiyan ahali yalnızca J‐Espanyol’u duyardı. Selanik, Yahudi’lerin başka ülkelere göç etmedikleri, asla terk etmedikleri tek kentti. Ona, “Balkanların Kudüsü” derlerdi”. - 142 - Ve bunun içindir ki Avrupa, İmparatorluğun bu “vatansız” İspanyol’larını baştan çıkarmaya çalıştı ya da topraklarını almaya… Rumlar, Sırplar, Avusturyalılar Selaniğe göz dikmişlerdi… “Nitekim Kent,1912 Balkan Savaşı”ndan sonra Yunanlılarda kaldı. Ve bir kez daha Yahudi’lerin dünyası değişecek, karanlık olaylarla karşılaşacaklardı. 1916’da, Alman zeplinleri iki kere şehri bombaladı. 1917’de büyük bir yangın Yahudi Mahallelerinin büyük bir kısmını yok etti… Bu olay,“kaçınılmaz büyük yıkımın habercisi gibiydi sanki... Sinagoglar, Arşivler, Tarihi Miras, yani toplumun geçmişi yok oldu. Ve bu olay, Selaniğin tarihi ve mimari dokusunu değiştirmek için Rumlara sunulan bulunmaz bir fırsat yarattı. Kent elenistik kimliğe bürünmeye başladı. 1923 te Türk Ordusu’ nun Anadolu’ daki zaferinden sonra, birçok Rum mülteci gelip Selaniğe yerleşti. Böylece, Yahudiler azınlık durumuna düştü. Aynı yıl, Yunan Yönetimi çok önemli, hatta Yahudiler yönünden vahim sayılabilecek bir karar aldı: Bundan böyle, hafta sonu tatili Cumartesi değilde, Pazar günü olacaktı… 1492 de İspanyol ve 1536’da Portekiz Engizisyon’undan kaçan binlerce Yahudi, iki dalga halinde Selanik’e ve diğer Osmanlı kentlerine sığındılar. Kültürlerini, gelenek ve göreneklerini, lisanlarını yaydılar. İspanya’da yaşadıkları bölgelere göre gruplaştılar. Kordoba, Toledo, Sevilla, Saragoza, Mayorka gibi… Hatta bu soyadlarını alanlar da oldu. Kent öylesine belirgin bir Yahudi kimliğine bürünmüştü ki, onu “Madre de Israel”olarak taçlandırdılar”... Liman şehri olması, Selanik’e birçok avantajlar, değişik ülkelerle deniz temasını sağladı. Aynı zamanda, önemli bir Sefarad Kültürü Merkezi kimliğini kazandırdı. Yahudi’ler, 20.nci yüzyılın ilk çeyreğine kadar, bu kentte çoğunluk olarak kalmayı başardılar. O’nu Osmanlı İmparatorluğunun en gelişmiş, Balkanlar’ın imrenilen kenti yaptılar. (042) Kasım Aralık 2015 - 143 - DIYALoG Konumuz olan Selaniğe gelince… Sn Dr Rena Molho liderliğinde, genç akademisyenlerden kurulu bir ekip, bu çalışmaları sürdürmüş, hayatta kalmayı başarabilmiş Yahudi’lerle söyleşiler yapmış, KÜLTÜR MİRASLARININ küçük de olsa, bir bölümünü korumayı amaç edinmiştir. Çünkü 2.ci Dünya Savaşı, binlerce insanı öldürmekle kalmamış, Sefarad Kültürünün büyük bir kısmını da yok etmiştir. 1931de, Selanik Yahudileri, ilk “pogrom”u yaşadılar. Ve… Polonya, Auschwitz‐Birkenau ölüm kampları… Beş asırlık Kastilyano, beş yüz yıllık sıcaklık, müzik ve gelenekler yok edildi. SESSİZ BİR HOLOKOST. Ladino sustu. Öyle ki, hayatta kalanlar bile bu lisanı konuşmaktan korktu. Bir avuç insan, Pazar günleri “Kaveçiko”da bu sessizliğin, bu boşluğun bir yok oluşa dönüşmemesi için planlar yapıyor çabalıyor. Burada bir kez daha, Orta ve Doğu Avrupa’da yaşamış Yahudi Toplumlarının 20.nci yüzyıl’daki yaşamlarını araştıran“CENTROPA” Projesinden söz etmek istiyorum. “WİTNESS TO A JEWİSH CENTURY” (Bir Yahudi Yüzyılına tanıklık) adını alan bu projeyi hayata geçirmek için, Sn Edward Serotta başkanlığında kapsamlı çalışmalar yapılmakta, belli bir yaşın üstündeki kişilerle görüşmeler gerçekleştirilmektedir. Araştırma Merkezi, bu kişilerin anılarını, geçmiş yaşamlarını sözlü ve imkan dahilinde dönem resimleriyle belgelemekte, bir bakıma, kaybolmalarını önlemektedir. Bu çalışmalar ülkemizde de hayata geçirilmiştir. (042) Kasım Aralık 2015 DIYALoG - 144 - Christian Johann Heinrich (Harry) Heine gazeteci, yazar, edebiyat eleştirmeni ve 19. yy. Alman Edebiyatı’nın en önemli simalarından biridir. Metince METİN DELEVİ / İstanbul “Bugün Kitap Yakanlar, Yarın İnsan da Yakarlar” Heine 1797 yılında Düsseldorf’da Yahudi bir ailenin çocuğu olarak dünyaya geldi. Babası Samson Heine tekstil tüccarıydı. Annesi Peira “Betty” köklü bir doktor ailesinin kızıydı. Doğduğunda Harry adı verilen Heine dört kardeşin en büyüğüydü. Kardeşleri, ileriki yıllarda bir Viyana gazetesinin sahibi olacak ve Baron Heine‐Geldern olarak tanınacak Gustav, St. Petersburg’da ünlü bir doktor olacak Maximilian ve kız kardeş Charlotte’du. Heine’nin doğduğu dönemlerde Düsseldorf 16.000 kişilik nüfusa sahip küçük bir şehirdi ve Fransa işgali altındaydı. Daha sonra Fransa’ya bağlı Berg dukalığı sınırları içinde kaldı. Dolayısıyla Heine’nin çocukluğu Fransız kültürü içinde geçti. Bir yandan Fransız İhtilalı ve Napolyon döneminin getirdiği hürriyet ve eşitlik rüzgârları alkışlanırken diğer taraftan Fransız işğali nedeniyle ortaya çıkan ekonomik kriz ve yüksek vergilendirme tenkit ediliyordu. diye yazarak 100 yıl önceden Şoa’yı öngören HEINRICH HEINE (1797-1856) Ailesinin çok dindar olmamasına rağmen, Heine, ilk eğitimi için Yahudi okuluna gönderildi. İbranice öğrenmeye başladı, Yahudi diniyle tanıştı. Ancak (042) Kasım Aralık 2015 DIYALoG - 145 - ilgilenen Heine, Üniversite’de dönemin ünlü edebiyat eleştirmeni Schlegel aracılığıyla “Edebi Romantizm” ile tanıştı. Şiir yazmaya başlayan Heine kısa sürede “Şair” olarak tanındı. “Almansor” ve “William Ratcliff” adlı iki trajedi de yazdı. daha sonra devlet okullarına devam etti. Bu kullarda çok iyi Fransızca öğrendi. Heine 1814’de Düsseldorf’da ticaret enstitüsüne girdi. Bu okuldaki en büyük edinimi ise İngilizce öğrenmesi oldu. Bonn’daki ilk yılından sonra hukuk eğitimine devam etmek için Göttingen Üniversite’sine girdi. Heine bu kentte hayatının en kötü dönemlerini yaşadı. Kendini politik görüşlerine aykırı snob bir ortamda buldu. Antisemitik nedenlerden dolayı başta öğrenci çevreleri olmak üzere tüm sosyal toplumlardan dışlandı. Bu arada ilk aşkı olan Amalie’nin nişanlandığını öğrendi. Tüm olaylar nedeniyle girdiği bunalım sonucu Wiebel adlı bir öğrenciyi düelloya davet emesi üzerine üniversiteden 6 ay süreyle uzaklaştırıldı. Heine ailesinin en başarılı ferdi, Hamburg’da milyoner bir bankacı olan Harry’nin amcası Salomon Heine idi. 1816 yılında genç Heine amcasının bankasında çalışmaya başladı. Ancak pek başarı gösteremedi. Hamburg’tan nefret ettiği bu dönemde Heine açısından tek olumlu olay kuzini Amalie’ye âşık olmasıydı. Yine bu dönemde babası Samson Heine iflas etti ve kardeşi Salomon’un yanında çalışmak ve Hamburg’a taşınmak zorunda kaldı. Harry bankada başarılı olmayınca Hukuk eğitimi alması kararlaştırıldı ve Bonn Üniversite’sine gönderildi. Tüm bu olaylar sonrası amcası Heine’yi Berlin Üniversite’sine göndermeye karar verdi. Heine 18 Mart 1821 de Berlin’e vardı. Bu kent onun ömründe gördüğü en büyük ve en kozmopolit kent idi. Bu kentte Heine, hayatını yönlendirecek birçok önemli isimle tanıştı. Bunlar arasında en önemli sima ünlü filozof Hegel oldu. 1821 Aralık ayında ilk şiir kitabı “Gedichte” yi yayınladı. Şiirleri birçok eleştirmen tarafından beğeniyle karşılandı. Bu dönemde Almanya’da monarşist muhafazakâr görüşler ile hürriyetçi liberal görüşler çatışma halindeydi. Bu çatışmaların odak noktalarından biri de Bonn Üniversitesiydi. Heine Üniversite’de liberallerin saflarında yer aldı. Ancak her türlü gösteriyi yasaklayan Metternich yasalarına muhalefetten bir gösteri esnasında tutuklandı ve serbest bırakıldı. Hukuk’tan çok tarih ve edebiyatla (042) Kasım Aralık 2015 DIYALoG Bu kentte, önemli Yahudi simaların da bulunduğu sosyal ortamlara katılmaya başladı. “Yahudi Kültürü” derneğine katıldı. Bu derneğin amacı modern zamanlar ve Yahudilik arasında denge sağlamaktı. Çok dindar olmayan Heine kısa sürede dernekten ayrıldı. Buna karşılık Yahudi tarihi üzerine yoğunlaştı. Özellikle ortaçağ İspanya Yahudileri üzerine araştırmalar yaptı. Bu çalışmalar sonucunda “Bacherach hahamı” adlı tarihi bir roman yazmaya başladı ancak sonunu getiremedi. - 146 - bile olsa Protestan oldu, adını da Heinrich olarak değiştirdi. Heine kendini savunmak için din değiştirmenin kendisi için Avrupa Kültürü’ne kabulü için anahtar olduğunu söyleyecekti. Din değiştirmesi ise kendisine hiçbir zaman gerçek anlamda bir fayda sağlamayacaktı. 1823 yılında Heine Berlin’den ayrıldı ve ailesinin yanına Lüneburg’a döndü. Burada, en önemli eserleri arasında bulunan”Die Heimkher‐ eve dönüş” şiir kitabını yazmaya başladı. Bir süre sonra hukuk eğitimine devam etmek üzere tekrar Gottingen’e döndü. Artık hukuk eğitiminin kendisi için bir şey ifade etmemesi üzerine eğitimine ara verip Harz dağlarına çekildi. Dönüsünde “Die harzreise‐ Harz gezisi” ni yazdı. O yıllarda Prusya Hükümeti Yahudi karşıtı yasalar çıkartmaya başlamıştı. 1822 yılında Yahudilerin üniversite kadrosuna girmesini yasaklayan bir kanun çıkarıldı. Heine’nin hedefi ise akademik kariyer yapmaktı. Dini ile mesleki ilerleme arasında seçim yapmak zorunda kalan Heine göstermelik Akademik kariyerden vazgeçmek zorunda kalan Heine yazarlıkta karar kıldı. Kendisine sürekli bir iş bulmadan önce Kuzey Denizi kıyısında Norderney’e gitti. Dönüşünde “Nordsee‐ Kuzey Denizi” kitabını yazdı. (042) Kasım Aralık 2015 DIYALoG - 147 - 1828de yeni okuyucu kitlesi bulmak amacıyla İngiltere’ye geçti. Ancak hüsranla geri dönmek zorunda kaldı. 1826 yılında Heine, ömrünün sonuna kadar yayıncısı olacak Julius Campe ile tanıştı. Campe muhalif yazarlarla çalışmayı tercih eden liberal bir yayıncı olarak tanınıyordu. Almanya’ya geri döndüğünde Goethe ve Schiller’in de editörlüğünü yapmakta olan Cotta kendisine bir Münih gazetesinde editörlük önerdi. Münih Üniversitesi’nde kürsü peşinde olan Heine bu teklifi kabul etmedi. Üniversite’de de iş bulamadı. Birkaç aylık İtalya seyahati sonrası yazar olarak çok verimli bir dönem yaşadı. Peş peşe 3 kitap yayınladı. Ancak bu kitaplardaki taşlamalardan rahatsız olan bazı yazarlar, Heine’ye karşı antisemitik yazılarla cevap vermeye başladılar: din değiştirmesi geçmişinin unutulmasını sağlamamıştı. Dönem yasalarına göre 320 sayfadan daha uzun kitaplar sansürden kurtuluyordu. Yasanın mantığına göre uzun kitaplar okunmazdı. Campe’de birlikte çalıştığı muhalif yazarlara uzun kitaplar yazmalarını tavsiye ediyor ve böylece sansürden kurtulmalarını sağlıyordu. Campe, Heine’nin ilk uzun kitabı”Reisebilder‐ Seyahat resimleri” nin ilk bölümünü 1826 yılında yayınladı. Bu kitap klasik romantizm ile alaycı uslup karışımı yeni bir akım başlatmıştı. Hemen peşinden 1827’de “Buch der Lieder – Liedler kitabı” yayınlandı. İkinci kitap tam bir başarı sağladı. Bu kitaptan bazı şiirler Robert Schumann ve Felix Mendelssohn tarafından müziğe uyarlandı. 1831 yılında Heine hayatının geri kalan 25 yılını geçireceği Paris’e yerleşti. 1830 ihtilalının getirdiği yeni hürriyet rüzgârları, Almanya’daki baskı ve sansürün acımasızlığı ve Fransa’da doğmakta olan yeni politik doktrin Saint‐Simonizm bu göçü tetikleyen ana nedenlerdi. Heine’nin Paris’te katıldığı Saint‐Simonizm toplantılarında eşitliğe dayalı yeni sosyal düzen ve kadın özgürlüklerinden bahsediliyordu. Birkaç yıl sonra yeni doktrinin ütopya safhasında kalacağını gören Heine bu hareketten ayrıldı. 1820’lerin sonuna doğru Heine dönemin akımı olan romantizmden ayrılıp, kendine özgü romantizmi tiye alan alaycı bir uslup yarattı. Heine bu uslubu kullanarak bir taraftan anavatanına bağlılığını vurguluyor diğer taraftan ülkedeki aşırı milliyetçiliği ve baskıları eleştiriyordu. (042) Kasım Aralık 2015 DIYALoG Heine Paris’te Allgeimeine Zeitung gazetesinin muhabirliğini yaparak geçimini sağlamaya başladı. Zaman içinde makalelerini derleyip “Französiche Zustande‐ Fransa’daki durum” adı altında yayınladı. Heine kendini Fransa ile Almanya arasında arabulucu olarak görüyordu. Heine’ye göre bu iki ülke arasında uyum sağlanırsa hem iki ülke hem de Avrupa ilerleyecekti. Bu amaçla 1833 yılında Fransızca “de l’Allemagne‐Almanya üzerine” kitabını yazmaya başladı, daha ileride de Almanca olarak tekrar yayınlanan kitapta geleneksel din görüşleri yerine, insanoğlunun günlük ihtiyaçlarına yönelik panteist dini savunuyordu. - 148 - uğramadan eleştirilerine devam edebildi. Ancak 1840 da ölen ve işçi sınıfı tarafından tutulan Börne aleyhine yazmaya başlayınca bu sınıfı karşısına aldı. 1840 yılında Şam’da yaşanan “Kan iftirası” olayı, Heine’ye Yahudiliğini hatırlattı. Olayı körükleyen Fransa’yı eleştirmeye başladı ve yarım bırakmış olduğu Ortaçağ’da Yahudilere uygulanan zulmü konu eden “Bacherah Hahamı” kitabını yayınladı. 1840 yılından sonra Heine politik yazılar yazmaya, Prusya ve Bavarya Krallarını ağır şekilde tenkit eden yazılar yazmaya başladı. 1843’te Heine ile Karl Marx’ın yolları kesişti. Heine, Paris’te sürgünde olan ve Heine hayranı Marx’ın yayınladığı “Vorwarts‐ileri” gazetesine yazılar yazmaya başladı. Ancak 1845 yılında Marx Belçika’ya sürgüne gönderilince bu birliktelik sona erdi. Zaten liberal sosyalist görüşlü Heine ile komünist Marx arasında ciddi görüş ayrılıkları bulunmaktaydı. 1836 da Heine’nin hayatına ilk kez ciddi olarak bir kadın girdi. Bu kadın 1841 yılında evleneceği Crescence Eugenie Mirat veya kısaca Mathilde idi. Heine ve Paris’te sürgünde olan bir kaç aydın,”Genç Almanya” olarak adlandırılan genç Alman nesli için ilham kaynağı olmaktaydılar. Başta, Heine olmak üzere, bu aydın grubu, belirli politik bir görüşü savunmamalarına rağmen sosyal kurumları, kişileri eleştirmekten geri durmuyorlardı. 1836 yılında Almanya’da “Genç Almanlar” a sansür getirildi. Heine de yasaklılar listesinde görünse de yayıncısı sayesinde sansüre 1848 yılında felç geçiren Heine, hayatının sonuna kadar “yatak‐mezar” adını verdiği yatağa mahkûm oldu. Yatalak geçirdiği 8 yıl boyunca birçok ünlü esere imza attı. (042) Kasım Aralık 2015 - 149 - DIYALoG 17 Şubat 1856 tarihinde vefat eden Heine sessizce Monmartre mezarlığına gömüldü. Yahudiliğinin ve yazdıklarının ödülü olarak 1933’de Berlin’de yakılan kitaplar arasında Heine’nin kitapları ilk sıraları almıştı. Yahudi dünyasında Heine, kendisini Yahudi tarihinde önemli bir sima olarak gören laik kesim ile din değiştirmesi nedeniyle kendisini hain olarak gören dindar ve milliyetçi kesim arasında polemik konusu olmuştur. Kitap yakma ile ilgili sözleri Yad Vashem müzesinde sergilenmektedir. Kaynaklar : Encyclopedia Judaica : Heinrich heine Works by Heinrich Heine – Project Gutenberg Heinrich Heine portal www.heine‐portal.de , www.heinrich‐heine.net Jewish Encyclopedia – Heinrich Heine Heinrich Heine – Biographie – Gallica BNF Heine’nin birçok eseri Schumann, Schubert, Mendelssohn, Brahms, Strauss, Carl Orff gibi besteciler tarafından müzik dünyasına kazandırıldı. Diğer bir ilginç konu olarak, 1821 yılında Almansor kitabında “Kitapların yakıldığı yerde, sonunda insanlar da yakılır” diye yazmış, Hitler’in Şansölye olmasından 99 yıl önce yazdığı “Almanya’da din ve felsefe” kitabında Alman toplumunu incelemiş ve Alman yapısının dünyayı ele geçirmek için her türlü insanlık dışı uygulamayı yapabileceğini yazmıştı. (042) Kasım Aralık 2015 DIYALoG - 150 - tanımlama çıkacaktır. Ağlayan bir kişinin yaşadığı dram mıdır anlatılmak istenilen? Bu yetersiz bir ifade olur. Peki, yorgun, yılgın, hüzün yaşayan biri midir? Hiç kuşkusuz bu da yeterli değildir. O halde, bu heykelin yapılmasındaki ana tema nedir? Yaşam TUFAN ERBARIŞTIRAN / İzmir Bir Holokost Heykeli İnsanın güdüsel yapısı, ben ile üst/ben arasındaki çıkarımsal ve birikimsel çatışkı, bu itiş kakış, bir yerden sonra tinsel anlamda başlayan ve devamında bedensel tepkiye varacak olan bir dizi hareket görürüz. Kendi dinsel inancının, bir liderin ya da bir siyasi partinin tetiklemesiyle ortaya çıkan atmosfer, kısa sürede yerini kaba saba davranışlara, sert kavgalara hatta kanlı savaşlara bırakacaktır. İnsanın doğuştan gelen ve halen bir türlü denetleyemediği bu hayvansal tepkileri, irade dışı istemleri, başkasına karşı duruşu/bakışı, sözünü ettiğimiz bu tetiklenme ile saldırganlaşır. Başkasını öldürmek isteği tarih kadar eskidir, doğru. Habil ‐ Kabil olayından başlayarak, günümüzde değişen fazla bir şey yoktur. Sadece öldürmenin, yok etmenin, zarar vermenin şekli değişmiştir. Hepsi bu. Peki, insanın bu denli sert ve acımasız egosu dinsel inancıyla örtüştüğünde, insandan geriye kalan nedir? Evet, geriye kalan şudur: Kan, ölüm, gözyaşı, işkence ve savaş… İşte hepsi bu kadar. İkinci Dünya Savaşı boyunca birçok toplama kampında büyük acılar yaşandı. Milyonlarca Yahudi krematoryumlarda yakıldı, kamplarda açlık ve işkence ile yaşamını yitirdi. Amerikalı sanatçı Leonard Baskin (1922 – 2000), “Holokost” diye bilinen bu dramı ölümsüzleştiren bir heykel yapmıştır. Söz konusu heykel, ‐bir kişi ‐ bir yere oturmuş, belki de istemsizce çökmüş bir vaziyette görülmektedir. İlk bakışta ağır bir yığın gibi yorumlanan bu heykel, dikkatli bir gözle incelendiğinde, bu kez karşımıza farklı bir (042) Kasım Aralık 2015 DIYALoG - 151 - oluşturduğu bütünselliği, ayrıntılarıyla birlikte – sanal‐ yazınsal bir metin halinde somutlaştırmaya çalışır. A posteriori anlamında bir bütünsellik söz konusu olacaktır. Böylelikle zihninde yazdığı metin ile gördüğü heykel arasında bir bağlantı kuracaktır. Heykeldeki bu görüntü, belli oranda bir gizem de yaratmaktadır. Kimdir bu kişi, neden böyle başını öne eğmiştir? Elleri başına dolanmış, yüzü kapalı, bir şeylerden kaçıyor gibi görünmesinin nedeni nedir? L. Baskin, bu heykelinde doğrudan acıyı, dramı yansıtmak yerine, bu vahşeti gören birinin utancını öne çıkarmıştır. Aslında o utanç hepimize ait bir duygudur. Kocaman bir ayıptır! Vahşetin durdurul(a)maması, insanların ölmesine engel olun(a)maması… Tüm bunlar heykelde yüzünü gizleyen insanın yaşadığı utancın açık adresidir. Yüzü gizlenen kişi, savaş karşıtı olması gereken tüm toplumları yansıtmaktadır. L. Baskin gibi usta bir sanatçının bakış açısıyla eşdeğer bir görünüm yaratıldığını söyleyebiliriz. Heykelin dik açılı durduğunu, hayli ağır bir (tunç) malzemeyle yapıldığını görüyoruz. Heykelin ana teması, soyut ya da soyut/figüratif olmanın ötesinde, gizlediği (belki de tanık olduğu demeliyiz) bir dramın öyküsünü yansıtmaktadır. Bu yansıtma, aslında insanın kendini sorgulamasını, “ben kimim?” sorusunu sormasını sağlamaktadır. Heykeli izleyen bir kişi, gördüğünü zihinsel algılama ile sanal bir yazınsal metne çevirmesi olasıdır. Karşısındaki figürün duruşu, pozisyonu, dik açısı, kütlesel bütünselliği, rengi ve diğer ayrıntılar arasında sağlam bir kültürel donanıma sahip değilse, epeyce zorlanacağı kesindir. Deneyimli bir göz ise, zihinsel algılama ile Yüzüne bir maske takmakla, elleriyle yüzünü gizlemesi arasında hiçbir fark yoktur. Savaşan eller, kan döken eller, işkence yapan eller… İnsanın elleri, beynin dışa açılan uzuvlarıdır. Tinselliğin yoğunlaşması sonucu, taşıdığımız vahşetin dışa taşması için ellerimizi kullanırız. Her savaşta böyle olmuştur. İkinci Dünya Savaşı’nda da katliamı yapan eller, birçok canın yok edilmesini sağlamıştır. İnsan kılığında (la. Sub specie humana) görünen birtakım canlıların(!) elleriyle yaptıkları, söz konusu heykelin iki eline dikkatlice bakmamızı sağlamaktadır. Yüzün kapatılması ile sanki bir mask objesi karşımıza çıkar. Mask ya da maske insanını yüzünü gizler. Bu durumda, görünen ile görünmeyen yer değiştirir. Ben’in imgesel yapısı ile karşısındakinin fiziki görünümü arasındaki (042) Kasım Aralık 2015 DIYALoG paradoks deyim yerindeyse, göstergenin dışında bir arayışa yönelir. Kimdir ve nedir soruları art arda gelmeye başlar. Mask ya da maske, görmeyi sağlayan gözleri açıkta bırakır. Böylelikle yüz kapalı, görmeyi sağlayan gözler ise açıktadır. Artık maskenin arkasındakinin kim olduğu ve neden/nereye baktığı belirsizlik içermektedir. Sahnede oyuncunun bir rol yapması, kendisine dikte ettirilen ve bir yönetmen aracılığı ile (ki seyirci bunun bir rol olduğunu biliyordur) yansıttığı rol ile maskın/maskenin gizlediği yüzün içerik olarak arasında büyük bir fark vardır. Konumuza yeterince uygun olmadığı için kısaca geçelim. Heykelin yüzünde soyut bir maske/mask varmış gibi düşünelim. Kişinin “ben” ile edilgen yapısı arasındaki uyum, gizlenen ile dikizlenen arasındaki çatışkıyı belirler. Maskenin arkasındaki yüz, görmez; tam tersine, çevreyi ‘dikizler’. Heykelde de benzer bir sorunsal saptayabiliriz. Yüzün gizlendiğini, kişiliğin edilgen bir konumda olmasını görüyoruz. Heykelin yüzünde sanal bir mask ya da maske vardır diyebiliriz. Bu maske/mask acı gerçekleri saklayan, üstünü örten, yaşanılanları unutturmaya yönelik bir obje olabilir mi? Belki… - 152 - L. Baskin, yoğun bir malzeme (bronz) yığınını ustaca bir düzenlemeyle, estetik ve sanatsal boyutunu dışlamadan, belirli bir temayı yakalamak için açık bir duyguya dönüştürmeyi başarmıştır. Heykel belirli bir kaideye oturtulmuş, her iki ayağı da (it. Contrapposto şeklinde değil) yere sağlam basmaktadır. Heykelin böylesine görkemli ve ağır metalden olma nedeni ise, ‐bizce – yaşanılan dramın ağırlığını yansıtmaya yöneliktir. Toplama kamplarında öylesine vahşi işkenceler, baskılar, öldürmeler yaşanmıştır ki, bu dayanılmaz bir acıdır ve ancak bu tür bir ağır metalle anlatılabilir. Heykelin çok fazla ince bir el işçiliği, estetik ve sanatsal boyutunun öne çıkması, yansıtılan temanın arkada kalmasına yol açacaktır. Sanatçı bunu düşünmüş olmalıdır. Kocaman bir yığınını fazla eğip bükmeden, ayrıntıya girmeden, dolaylı bir ima vermeden doğrudan bir gönderme (ileti) ile yetinmiştir. L. Baskin, böyle bir dönemi ele almıştır. Yaptığı heykelde renk, biçim, tema, estetik gibi temel kaygıları ustaca birleştirmiştir. Ayrıca heykelin fiziki olarak görünümü, ellerin başa dolanması, yüzün aşağıya inik olması ile yaşanılan drama olan tanıklığı çağrıştırmaktadır. Sanatçı bunu imlemek istemiştir aslında. Özgürlüğü bir nimet olarak (042) Kasım Aralık 2015 DIYALoG kabul etmek, sadece kendimize yönelik bir amaç değildir. Özgürlük anlayışı hepimiz için gerekli olan, bir toplumun kalkınması için en temel olgudur. Nazi döneminde bu temel düşünce, yaşam biçimi tamamen ortadan kaldırılmıştır. Özgürlük anlayışı, ari ırk ve Hitler’in söylemleri ile sınırlı tutulmuştur. Söz konusu heykel de bu utanca yönelik yapılmıştır. İnsanların özgürlüklerini kaybetmesine tanık olan, kendi çaresizliğini utanarak saklamaya çalışan anonim bir insandır… Öte yandan, bu birey hepimizin içindeki özgürlük ateşini simgeleyen, Nazi döneminin vahşetini yansıtan bir görüntüyü simgelemektedir. Utanç ve çaresizlik! Her ikisi de özgür bireyin kayboluşunu anlatmaktadır. - 153 - görünümü, bir anda yere yığılırcasına çöken, perişan birini canlandırmaktadır. Sanki her şey bir anda olup bitmiş, o bir şey yapamamış, gördüklerine karşı koyamamış ve yığılıp çömelmiştir. Onu bu kadar üzen, perişan eden, gözlerini ve yüzünü kapatıp, yaşadığı dramdan kendini saklarcasına oturan biridir. Onun kim olduğu, cinsiyeti, eğitimi hiç önemli değildir artık. Vahşeti görmüş, tanımış ve çökercesine oturmuştur. Heykelin koyu renk olması, siyah ağırlıklı bir görüntü ile yansıtılan tema uyuşmaktadır. Ayrıca heykelin böylesine yoğun ve ağır görüntüsü, bize yılgın bir ifade anlayışı verse de, bir elin açık ve yukarıya dönüklüğü, yeniden silkinmenin başlangıcı olarak yorumlanabilir. Sanatçı, heykeli sonradan eklemeli bir tümevarım metoduyla değil, bir yığını yontarak tümdengelim metoduyla yapmıştır. Böyle yapma nedeni, bir toplumun içinde nasıl bir vahşet çıktığını simgelemek için olabilir. Tek bir kütleden, başlı başına yoğun bir dram, acı ve kanlı bir savaşı yansıtmaya yöneliktir. İnsanın saf, temiz manevi inançlarını bilinçli olarak kullanan usta politikacılar, medya ile yüklendiklerinde, bireyin bu sürüye katılmaması düşünülemez. Bireyi sürüden ayıran temel gerekçe, özgürlüğün ve yaşam hakkının herkes için eşit olduğunun bilincine varmasıyla gerçekleşir. Heykel bu anlatımla, bir türlü gerçekleşmeyen özgür düşünceyi ve yaşamı, bize ayna tutarak yansıtıyor. Sanatçı bu bilinçle bir topluma yapılan vahşeti, salt o toplum üzerinden değil, tüm insanlığın ortak kaderi olmasın diye bu heykeli yapmıştır. Heykelin Leonard Baskin, yaptığı bu heykelle tüm insanlığa ortak bir bildiri sunuyor. Önemli olan bunu anlayabilmektir. (042) Kasım Aralık 2015 DIYALoG - 154 - döngü, Girit’in Alman işgali altına girdiği yıllara değin devam etmiş ve 1944 yılının Haziran ayında, onları toplama kampına götüren gemi, bir İngiliz torpidosu tarafından Akdeniz’de batırılınca son bulmuştur. Tarihin İzinde Dr. SİREN BORA . İzmir’e Göç Eden Girit Yahudileri Bugün Neredeler? Doğu Akdeniz bölgesinde yaşayan en eski ve en önemli Yahudi cemaatlerinden biri olan Girit Yahudi Cemaati’nin tarihi, M.Ö. 2. yüzyıla değin uzanmaktadır. Girit Akdeniz’in tam ortasında ayrıcalıklı bir coğrafi konuma sahiptir. Antik dönemden itibaren, hem ticaret yolları ağı üzerinde önemli bir sevk merkezi; hem de Akdeniz’e hakim olmak arzusundaki çeşitli ulusların gözünde önemli bir stratejik merkez niteliğini taşımıştır. Yaklaşık olarak 2300 yıl boyunca, Roma, Hellen, Hellenistik dönemde Grek dünyasındaki en büyük Bizans, Arap, tekrar Bizans, Venedik, Osmanlı ve ve en önemli Yahudi cemaatlerinden biri, M.Ö. 2. Yunan yönetimi altındaki Girit adasında yaşayan yüzyılın ortalarında Girit Gortyna’da kurulmuştur. Girit Yahudileri, hem adanın aktif ticaret Onlara ilişkin ilk somut bulgu ise, M.Ö. 142 hayatında önemli bir rol oynamış hem de adadaki yılında, çoğunlukla Gortyna’lı Yahudilerin sayısız savaş, işgal ve yönetim değişikliklerinden gereksinme duyduğu yardım talebi ile ilgili olarak etkilenmiş, dağılmış ve tekrar toparlanmıştır. Bu Simeon Haşmonayim (Maccabee) tarafından Roma (042) Kasım Aralık 2015 DIYALoG - 155 - Kilisesi ise, kararlı bir biçimde Yahudileri takibe almış; takip kilisenin teolojisi, polemik yazıları, vaazları ve dinsel mesajlar içeren hikayeleri ile desteklenmiştir. 961 yılında Girit’i terk ettiği varsayılan çok sayıda Yahudi’ye rağmen; adada bulunan Yahudi Cemaati’nin varlığını sürdürdüğü; Kahire Geniza’sında bulunan mektuplardan anlaşılmaktadır. Senatosu’na yapılan başvuru metinleri ve yanıtlarıdır. Bazı tarihçilere göre, Hellenistik Dönem’de ve Roma Dönemi’nde Girit ve Gortyna, özellikle Yahudi nüfusun toplandığı bir merkez niteliğini taşımaktadır. Girit adası (Cidonia ve Gorytna kentleri hariç), Kurtuba’lı Müslümanlar tarafından 827‐828 yılında fethedildikten sonra, yaklaşık olarak 150 yıl Müslüman yönetimi altında kalmıştır. 961 yılında ise, Bizans tarafından tekrar geri alınmıştır. Girit Yahudilerinin Bizans hakimiyeti altında olmaktan hoşnut olmadıklarını düşündüren bazı bulgular mevcuttur. Söz konusu bulguların büyük bir kısmı, “Kahire Geniza”sından elde edilmiştir. Bu Geniza, Eski Kahire (Fustat’taki) Sinagog’a eklenmiş bir odada 19. yüzyılın sonlarında bulunmuştur. 828 ile 961 yılları arasında Gortyna’da özgür bir yaşam sürdüklerini tahmin ettiğimiz Yahudiler için, adanın Bizans tarafından fethedilmesi acı veren bir deneyim olmalıdır. Muhtemelen Bizans döneminde, Bizanslı yöneticiler tarafından Girit Yahudileri üzerinde sert bir baskı kurulmuş hatta onların adadan ayrılması talep edilmiştir.. Bizans (042) Kasım Aralık 2015 DIYALoG - 156 - hakimiyeti altına girdiği 961 yılından önce, Gortynalı Yahudiler yavaş yavaş Kandiye’ye(Heraklion’a) yerleşmeye başlamış olmalıdır. Nitekim Girit’te, Gortyna’dan sonra bilinen en eski Yahudi yerleşim merkezi Kandiye’dir. Girit, Venedik hakimiyeti altına girdiği sırada Giritli Yahudilerin yaşadığı başlıca yerleşim merkezleri, adanın kuzeyinde yer alan Kandiye, Resmo (Retimo‐Rethimnon), Sitia ve Milopotamo (Castel Milopotamo) dur. Günümüzde, yegane Girit Sinagogunu barındıran Hanya kentine Yahudi Cemaati’nin yerleşme tarihi, 1252 yılı civarıdır. Şimdiye kadar sözü edilen kentler, Girit adasının kuzey kıyısı boyunca kurulmuş olanlardır. Ayrıca, Girit Yahudilerinin, adayı tam olarak kontrol amacıyla Venedikliler tarafından inşa ettirilen kalelerde yaşadığı bilinmektedir. Bu kaleler, Girit adasının güneyinde eski Gortyna bölgesinde inşa edilen Castelnuovo ve Bonifacio’dur. Girit Yahudilerinin etnik kökenini şu şekilde sınıflandırmak mümkündür: Antik çağda, Girit’teki Yahudi yaşamının merkezi konumunda olan Gortyna’daki Yahudi varlığının izleri, muhtemelen adanın Venedik hakimiyeti altına girdiği yıllarda büyük ölçüde silinmiştir. Bu yüzden, Giritli Yahudilerin ne zaman Gortyna’dan ayrılmaya başladığını saptamak hemen hemen olanaksızdır. Kanımızca, adanın tekrar Bizans Girit’te eskiden beri var olan Romaniotlar, Orta Avrupa’dan göç edenler, 1320‐1335 yılları arasında Napoli Krallığının uyguladığı baskılar nedeniyle kaçanlar, 1394 yılında Napoli’den, 1492 yılında İspanya’dan sürgün edilenler ve sonraki yıllarda (042) Kasım Aralık 2015 DIYALoG Avrupa’nın değişik kentlerinden ayrılmak zorunda kalanlar, Fransa, Mısır, İstanbul, Eğriboz, Rodos, Mağrib ve Kudüs’ten gelenler. Kısaca söylemek gerekirse; Girit adası genelinde, Romaniotlar, Aşkenazlar ve Sefaradlardan oluşan kozmopolit bir yapı hakim görünümdedir. - 157 - Osmanlı fethi sırasında adada yaşayan gayrimüslimlerin büyük bir kısmı Rum’dur. Ermenilerin ve Yahudilerin sayısı ise, oldukça azdır. Osmanlı Devleti, Girit’e ayak bastığı günden itibaren, yerli ahalinin din ve mezhep işlerine karışmamış; dini merasimler ya da ruhani kurumların aktivitesi ile ilgili mutlak bir serbestlik tanımıştır. Ana dillere ise, müdahale etmemiştir. Zaten adada hakim dil Grekçe; Giritli Yahudiler arasındaki hakim dil ise İbranice ile Grekçe karışımı olan Judeo Grekçedir. Ama Girit Yahudileri, ayrıca İtalyanca, İbranice ve İspanyolcayı da iyi düzeyde bilmekteydiler. Osmanlı Devleti adayı fethettiği zaman, üç kentte yaşayan( Kandiye, Resmo ve Hanya) çok dilli bir Yahudi Cemaati ile karşılaşmıştır. Akdeniz’de önemli bir kavşak noktasında yer alan Girit, Roma döneminden itibaren farklı ülkelerden gelen Yahudi göçmenlere yuva olmuş; tamamen ekonomik gerekçelerle burada bir süre kalıp yoluna devam eden ya da transit geçen Yahudileri misafir etmiştir. Giritli Yahudilerin bir başka özelliği, ürettikleri kaşer emtiayı ihraç etmeleridir. Girit, önemli bir peynir ve şarap ihraç merkezidir. Söz gelimi, Girit Yahudileri ile İstanbul (Konstantinopolis) Yahudileri arasında alış veriş bazında iş ilişkileri mevcuttur. Girit İstanbul’a kaşer peynir ve şarap satarken; İstanbul’daki Venedik yerleşkesine komşu Yahudi mahallesi sakinleri (Galata olmalıdır), Kandiye’deki Yahudi debbağlara deri göndermektedir. 1814 yılında adanın tümünde yaşayan Yahudilerin sayısı, 400 ile 500 kişi arasındadır. 1817 yılında ise, Kandiye ve Hanya kentlerindeki Yahudi nüfus, toplam 150 ailedir (yaklaşık olarak 750 kişi olmalıdır). 19. yüzyıl’ın başlarında Girit’e gelen Yahudi göçmenlerin kökeni, adaya yakın yerleşim yerleri olan Selanik, Korfu, İzmir, Larissa, Zante ve Yanina’dır. 1881 yılında ise, Rusya’dan ayrılan göçmen Yahudilerin bir kısmı, Alliance Israelite Universelle aracılığıyla, Hanya’ya gönderilmiştir. 1204‐1669 yılları arasında Venedik Cumhuriyeti tarafından idare edilen Girit, 10 Mayıs 1645 tarihinden itibaren, yaklaşık çeyrek yüzyıl sürecek olan Türk‐Venedik savaşına sahne olmuştur. (042) Kasım Aralık 2015 DIYALoG - 158 - 26 Mart 1897 tarihinde Alliance’ın Edirne Okulu Müdürü ve kentteki temsilcisi Moise Franco tarafından hazırlanıp Paris’teki Alliance Israelite Merkez Büro’ya yazılan Girit Yahudilerine ilişkin rapora göre: “….Birkaç yıldan beri Girit’te yaşayan Yahudilerin sayısı çoğalmıştır. Toplam olarak yaklaşık 225 ailedir. Yani 1100 kişi, üç kentte oturmaktadır; Hanya, Kandiye ve Resmo….”. Göçlere neden olan olaylar çeşitlidir: Söz gelimi, 1821 ile 1829 tarihleri arasında devam eden Yunan ayaklanması nedeni ile Mora yarımadasından ayrılarak Girit’e gelen Yahudiler varken; 1856 tarihli büyük Girit Depremi ve 1897 tarihli Girit Olayları sonucu Girit’i terk edenler olmuştur. Burada bizi yakından ilgilendiren, İzmir’e gelen göçmenlerdir. Yer İzmir, yıl 1897. Alliance’ın İzmir erkek okulu müdürü Gabriel Arié şöyle yazıyor: Anlaşıldığına göre, toplam 1100 kişiden oluşan Yahudi nüfusun bir bölümü İzmir’e göç etmiştir. Kaç kişinin göç ettiğini bilmiyoruz. Elimizde 1944 yılında Almanlar tarafından Toplama Kampına gönderilmek üzere gemiye bindirilen Giritli Yahudilerin sayısı var: 269 kişi. 1897 ile 1941 yılları arasında, yaklaşık olarak 830 Yahudi Girit’ten ayrılmış. Ölmüş ya da göç etmiş. Göçmenler nereye gittiler? İzmir’e gelen Girit’li göçmen Yahudiler neredeler? İzmir’e mi yerleştiler? Yoksa bir başka yere göç etmek zorunda mı kaldılar? Bilmiyoruz. Her nerede iseler, büyük bir trajedinin önemli bir parçasını oluşturdukları açıktır. Çünkü göçmek demek, geride bırakmak, eksilmek ve en önemlisi kaybetmek demektir. “Kış aylarının diğer olayları; Birinci olarak Girit Yahudilerinin göçü. Onlar, adada meydana gelen Türk karşıtı ayaklanmanın ardından geldiler. Bir arada seyahat etmişler. Ben onları Alliance’ın himayesi altına almaya mecbur oldum. Elimde bulunan paradan 8000 frankı onlar için kullandım…” Tarih, 8 Haziran 1898. Arié bu kez şunları yazıyor: “…. Rus ve Giritli göçmenlerimiz var. Biz sadece doğrudan doğruya bize gelerek yardım isteyen Teselya’dan gelen göçmenlerimizin gereksinmelerini karşıladık. Teselya’daki işgal ordusu askerlerini ülkeye geri getiren Türk Hükümeti’nin gemisi, yanlarında bir miktar yoksul Yahudi aile de getirdi‐ zengin olanlar bulundukları yerden ayrılma konusunda tereddütlüler‐. Doğdukları ülkeyi terk eden göçmenlerin anlattığına göre, onlara yönelik olarak uygulanan şiddet, zılüm ve katliamdan kaçmışlar…”. (042) Kasım Aralık 2015 - 159 - DIYALoG Kuş Hatıraları Benim çocukluğumda soframıza kuşlar konar rüyalarımıza melekler uğrardı. Kapımızdan yoğurtçu bahçemizden ishakkuşu kalbimizden yeni çıkan şarkılar geçerdi. Kışın bir sobamız olurdu sobanın yanında kedimiz kedinin önünde yün yumağı bir Hayat Bilgisi fotoğrafı gibiydik. Yerli malı kullanan yurdun üç tarafı denizlerle çevrili kuruüzüm incir fındık tütün çay narenciye kavun‐karpuz yetiştiren kuru üzüm ve inciri satan karşılığında çamaşır makinesi radyo ve otomobil alan bir toprağın fertleri... Biraz yoksul biraz mütevekkil biraz mahcup biraz kırılgan biraz naif ama hep umutlu... İBRAHİM SADRİ’den (042) Kasım Aralık 2015 DIYALoG Özlerdik. Memleketteki halamızı ince doğranmış bir dilim pastırmayı yurttan sesler korosunu akşam komşuluklarını radyo tiyatrolarını sabah ezanını kalaycıyı bozacıyı münir nureddin şarkılarını orhan boran yarışmalarını kandil gecelerini duvar sarmaşıklarını bakkalımızın utana sıkıla veresiye hatırlatmalarını okul önü koz helvalarını akşam oturmalarını ve hayatı... Top oynardık ip atlar kedi kovalar taşlarla birbirimizin başını yarar mahalle savaşları çıkarır gece olunca da tutar babalarımızın elinden yazlık sinemalara gider Sadri Alışık Vahi Öz Belgin Doruk Cüneyt Arkın seyreder Olimpos gazozları içer güler eğlenir bağırır çağırır dönerken yıldızları sayardık. Biz sıkı çocuklardık. Hepimizin birer yıldızı vardı onlara isim takardık onlar da bize isim takardı pus ve dumandan önce bu şehrin geceleri gökırpan ve isimleri takılan yıldızları vardı. Benim yıldızıma Mehlika adını vermiştik biz kimseden yana değildik. Kimsenin de kendinden yana olmasını istediği birileri olmazdı Bir değirmendeydik öğütülen öğütülürken türküler söyleyen buğday başaklarına benziyorduk. Ben çorbalardan tarhanayı yemeklerden kurufasulyayı sigaralardan Harmanı belki bunun için çok sevdim. - 160 - (042) Kasım Aralık 2015 DIYALoG Yollar bozuk musluklar bozuk ziller bozuk paralar bozuk ama adamlar sağlam idi. - 161 - Başımız ağrırdı komşumuz vardı gönlümüz daralırdı komşumuz vardı Çorbamızı umutlarımızı memleket kadar kalbimizi paylaştığımız komşularımız vardı. Geceleri bekçimiz gündüzleri sütçümüz bizim kadar zayıf da olsa nohuta ve makarnaya alışmış da olsa Sarman adında bir kedimiz ceplerimizde kırık misketlerimiz çamur bulaşığı ellerimiz ve gülümseyen bir yüzümüz kimseye göstermekten utanmayacağımız bir içimiz biraraya gelerek çektirebileceğimiz bir aile fotoğrafımız vardı. Bir sabah bütün iyi şeylerin Ayvansaray iskelesinden hayal ülkesine doğru demir alan bir şirket‐i hayriyye vapuru gibi aramızdan ayrıldığını gördük Sonra Ayvansaray’ın sularının çekildiğini yazdı gazeteler. Bu şehrin yıldızları vardı. Saçlarına kurdelalar takan çivitle yıkanmaktan aşınmış beyaz çoraplarına leke bulaşmasın diye su birikintilerinden sakınan gözleri önünde yürekleri ve beslenme çantaları ellerinde küçük çocukları vardı bu şehrin bu şehrin yıldızları vardı. Ben Fenerbahçeyi amcam Vefayı tutardı. Konya tahıl ambarı Mersin muz cennetiydi. Taksimden Fatihe troleybüs kalkar Şişhanede mutlak raydan çıkardı. Vallahi hayat zor ve fakat çok matraktı. Muammer Karacan’nın adına bir tiyatro binası yoktu bizzat kendisi vardı. (042) Kasım Aralık 2015 DIYALoG Süheyla hanımın Raci beyin Melahat mehveş ablanın Niko’nun Ercüment efendinin çekildiğini ise yazmadılar nedense. Ama yok ama yoklar. Ne Harman sigarası kaldı geriye ne Olimpus gazozu ne Sadri Alışık. Kalan bir tortuydu belki. Belki kırık bir rüya denizi belki suya düşürdüğümüz suretimizin cep aynamıza nüktedan bir yansımaydı herşey. Herşey Maltepe sigarasının hep arandığında her bakkalda bulunabilmesi ile büyüsünü kaybetmişdi belki de belki de biz bir rüya mı görmüştük? Hadi hepsi yalandı. Hadi hepsi hayaldi. Hadi hepsini ben uydurmuştum. Ama rüyalarımızın melekleri ve soframızın daim konukları kuşlar? Ya onlar? Onları siz de görmediniz mi? Sizin de sofranıza konup rüyalarınıza uğramadılar mı? Onlar da mı yalandı? - 162 - (042) Kasım Aralık 2015 - 163 - DIYALoG Nazlı Doenyas İstanbul Hanuka Sekiz Gece, Sekiz Işık, Sekiz Mesaj BİLİYOR MUYUZ? Bu bölümde özet olarak verilen bilgiler, okuyucuya bu konular hakkında fikir vermek amacıyla, muhtelif farklı kaynaklardan derlenerek hazırlanmıştır. Cemaatlerin farklı gelenekleri ve uygulamaları olabildiği için Bayramlar ve Özel Günler hakkında en doğru ve detaylı bilgiler için, cemaatin kendi Rabi’lerine başvurması gerekir Rabbi Shlomo Yaffe; Hanukiya’nın üzerine dizilmiş olan mumları (veya kandilleri) yakmanın, Hanuka bayramının en önemli simgesi olduğundan yola çıkarak, bu ışıkların sekiz gece süresince ve (042) Kasım Aralık 2015 DIYALoG - 164 - alevimizi besleyen, canlandıran yakıttır. Spiritüel şevk ve heves‐ alev‐ bazen sadece kısa ve dumanlı bir ışık yaratarak fitili tüketip yok edebilir. Vücudumuzun, ruhun ışığıyla ateşlenmesine izin verirken, bu yolda tüketilmesine izin vermemeliyiz. Mitsvalar, spiritüelliğimizin coşkusunu kendimizi tüketecek değil, etrafımızı aydınlatacak şekilde beslememizi sağlar. Hayatın amacı, hayattan uzaklaşmak değil, hayatı kutsal ve anlamlı hale getirmektir, yani giriştiğimiz her fiziksel eylem, ilahi ışığı yansıtmalı, taşımalı ve iletmelidir. 3‐Hanuka’nın her akşamı yeni bir ışık daha ekleriz. Bu da, spiritüel konularda yaptıklarımızı yeterli görmekten, yaptığımızla yetinmekten kaçınmamızı simgeler. Eğer bize yaşanacak bir gün daha verildiyse, o ana kadar gerçekleştiremediğimiz iyi ve güzel bir şeyi yapmayı başarabilme fırsatı vermek içindir. 4‐ Hanuka ışıklarını kapının veya pencerenin yanında yakarız‐evimizin çıkış noktalarına. Kendi hayatlarımızı aydınlatmamız yeterli değildir, iyi olduğunu bildiğimiz şeyleri başkaları ile de paylaşmalıyız. her gece bir tane artırılarak yakıldığına dikkat çeker. Bu şekilde Hanukiya’daki küçük ışıklardan her birinin ayrı ayrı bize vermek istediği mesajları şöyle belirtir: 1‐ Karanlıkla dolu bir odanın değişmesi, aydınlanması için ufacık bir alev bile yeterlidir. Karanlık; ışığın yokluğudur, dolayısıyla her ışık, karanlığın sonu anlamına gelir. Aynı şekilde kayıtsızlık, duyarsızlık da, evimizde, cemaatimizde, bizimle Tanrı arasında, bizimle çevremiz arasında durumları iyileştirmek için herhangi bir çaba göstermememiz de, kötülüğün varolmasına ve devam etmesine yol açar. Yarattığımız, sebep olduğumuz her çaba, her değişim, her aydınlatmanın etkileri çok uzaklara kadar ulaşır. Hiçbir zaman bireysel katkımızın küçük ve sınırlı görüntüsünün, bizim bu katkıyı yapmamızı ve bunun önemini takdir etmemizi engellemesine izin vermemeliyiz. 2‐ Bir kandil veya mum, üç unsurdan oluşur: yakacak (yağ veya balmumu), fitil ve alev. Fitil; vücudumuzu temsil eder, alev hepimizin içinin derinliklerinde taşıdığı Tanrısal kıvılcımın coşkusunu simgeler ve Tora’nın mitsvaları bizim (042) Kasım Aralık 2015 DIYALoG - 165 - 8‐ Hanuka ışıkları, Yeruşalayim’deki Kutsal Tapınak Bet Amikdaş’taki menora ile gerçekleşen bir mucizeyi yansıtır. Hanuka ışıkları, geçmişten gelen ışıkların devamı ve geleceğin umudu ve garantisidir. Hanuka ışıkları, Tanrı’nın sonsuza kadar Ev’inden uzak kalmayacağının ve Bet Amikdaş’taki ışıkların, kurtarılmış, mutlu ve birleşmiş bir dünyada tekrar yakılacağının umudu ve garantisiyle coşku içinde ışıldar. 5‐ Hanuka kurallarına göre her alev sadece bir fitilden çıkmalıdır, daha fazla değil. Bir mitsva veya başka bir kutsal işle ilgilenirken o ana, yaptığımız mitsvaya yoğunlaşmamız gerekir. Başka zamanlar ve başka güzel davranışlarımız mutlaka olacaktır, ama ancak tüm benliğimizle yaşadığımız ana yoğunlaştığımız zaman gerçek başarıya ulaşabiliriz. 6‐Hanuka ışıklarını ancak yaşadığımız yarım kürede karanlık olduğu zaman yakabiliriz. Çabalarımızı, özellikle ve öncelikle kendi hayatımızdaki ve kendi cemaatimizdeki karanlığa aydınlık getirecek şekilde yönlendirmeliyiz. 7‐ Hanuka ışıkları, çoğunluğun duyarsızlığı veya ilgisizliğinin bizi engellemesine, Tora’da açık olarak belirtilen‐ Tanrı’nın bizden istediği‐ şekilde davranmaktan alıkoymasına hiçbir zaman izin vermememiz gerektiğini anlatır. Yahudiler’in büyük çoğunluğu, İsrael’in Helen’leşmesine, Bet Amikdaş’ın küçük düşürülmesine boyun eğmiş ve durumu kabullenmişlerdi. Sadece bir aile‐ Haşmonay’lar‐ bunu kabul etmeyi reddetmişti ve onların görünüşte boşuna ve faydasız gibi görünen isyanları, diğer Yahudiler’in içlerinde saklı duran Tanrısallık kıvılcımlarını ve şevki ateşlemeye yetti. (042) Kasım Aralık 2015 DIYALoG - 166 - 22 Aralık Salı ‐ ASARA BETEVET ORUCU I.Bet Amikdaş'ın yıkılışına giden acı olaylar zincirinin başladığı Tevet ayının onuncu günü, hahamlar tarafından önemli bir oruç günü olarak kabul edilir. Dini Takvim Nazlı Doenyas 1 Kasım 2015 (19 Heşvan 5776) 31 Aralık 2015 (19 Tevet 5776) ‐ M.Ö 588 yılının 10 Tevet günü, Babil Kralı Nevuhadnetsar Yeruşalayim'i kuşatmaya başlar. ‐ Üç yıl sonra 17 Tamuz'da (Şiva Asar Be'Tamuz) Yeruşalayim'in surlarında gedik açmayı başarır. ‐ Bundan üç hafta sonra 9 Av'da (Tişa Be'Av) Tanrı'nın Kutsal Varlığı'nın yeryüzünde ikamet ettiği yer olan Kutsal Tapınak Bet Amikdaş yıkılır. Bu yıkılış, Israel’in Yehuda Krallığı'nın sonu, Yahudi halkının Babil sürgününün de başlangıcı olur. 10 Tevet, Yahudiler'in kaderine acı bir şekilde damga vuran bu olayların start aldığı gündür. 6 Aralık Pazar akşamı HANUKA 1. Akşam‐ Yıldızlar çıktıktan sonra, bütün ev halkı Hanukiya’nın etrafına toplanır. Kandiller yakılmadan: 1.Vii Noam 2.Leadlik Ner hanuka 3.Şeasa Nisim Laavotenu ve sadece kandillerin yakıldığı ilk gece ek olarak: Şeeheyanu berahası söylenir. Kandiller yakıldıktan sonra: 1.Anerot Alalu 2. Mizmor Şir Hanukat pizmonları (nakaratlı dinsel şiir) söylenir. Hanuka şerefine mumlar Şabat hariç her gece yıldızlar çıktıktan sonra yakılır. Pasukta (Ezekiel 24:1) “Beetsem Ayom Aze‐Tam Olarak Bu Günde” denildiği için, Cuma gününe rastlaması durumunda bile oruç tam olarak o günde tutulur. *Cuma akşamüstü gün batmadan; önce Hanuka mumları, daha sonra Şabat mumları yakılır. *Cumartesi akşamı ‐Hanukiya Şabat çıkışından sonra yakılır. **Hanukiya yakma kuralları hakkında detaylı bilgi: http://www.sevivon.com/index.php?option=com_content&task=view&id= 2669&Itemid=204#Content Bu yıl 22 Aralık Salı günü tutulacak olan Asara Be'Tevet‐10 Tevet orucu, Salı sabahı gün doğmadan başlayıp, aynı günün akşamı Arvit duası bitimiyle son bulur. (042) Kasım Aralık 2015 - 167 - DIYALoG Dr. Siren Bora İzmir Bodrum Yahudi Mezarlığı (Son Bölüm) MEZAR TAŞLARINDAKİ İBRANİCE METİNLERİN ÇEVİRİSİ VE ANLAMLARI BODRUM Yahudi Mezarlığı N)‐Mezar Taşlarındaki İbranice Metinlerin Çevirisi ve Anlamları: 1 –Miryam Bulisa’nın mezar taşı: Baruh Dayan Haemet. Matzevet Kevurat alefhey (eşet hayil) hakevuda ve hatzenua heyhey (hagiveret hanihbedet) Marat Bulisa Miryam almanat Yaakov Romano…… Hakiki Yargıç mübarektir. Bu mezardaki lahitte hanımefendi ve mütevazı kişiliğe sahip erdemli ve yüce Bayan Miryam Bulisa Yaakov Romano…….’nun dul eşi……. Dr.Siren Bora’nın 2013 YILI Ekim ayında düzenlenen Uluslararası Bodrum Sempozyumunda sunduğu ve Ege Üniversitesi Araştırma Merkezi tarafından yayınlanan Bodrum Yahudi Mezarlığı ile ilgili bildiridir. (042) Kasım Aralık 2015 DIYALoG 2‐ Yaakov Romano Behar’ın mezar taşı: - 168 - lemakomo humanuah Aharon Barha ben Esteriya ……….be yom 22 lehodeş Tişri şin (şanat) 5668. Toşav Selanik… Hakiki Yargıç mübarektir. Geride kalanları dertli bıraktı ve ruhu yükseklere çıktı. O bizim başımızın tacı öğretmenimizdi, öldü. Zamanın ve mekanın dışında müteveffa, Esteriya’nın oğlu Aharon Barha ……….1908. İkameti Selanikti…… 5‐ İtshak Kapeluto’nun eşi Hanula’nın mezar taşı: Baruh Dayan Haemet. Po nignaz ve nikvar gufo şel habahur ve haşuv heyhey (haadon hanihbad) Yaakov Romano Behar Avraham Ben Behora nunayn (nilba olamo). Betşin (beşanat) 20 Adar 5682. Hakiki Yargıç mübarektir. Burada saklanmış ve gömülmüş olan vücut erdemli ve yüce, Behora oğlu Yaakov Romano Behar Avraham ebediyete intikal etti. 20 Mart 1922 Pazartesi. 3‐ Mordehay Avraham İsrael’in mezar taşı: Matzevet Kevurat hanavon ve haşuv Mordehay Avraham İsrael nilba olamo Beyombetlamedhet (lehodeş) Sivanbeşanatheytetreşlamedhet (hatarlah) (5638). Leyetsira tafnuntsadikbethey (Tihiye nişmato tsurura betsror hahayim) (Tantsava). Baruh Hagozer. Ayn bemar bohe ki lo alta laaruha: zot Torat hayoledet haozvat elva neureya ve hi Marat Hanula membet eşet harav İtshak Kapeluto hayu betşin(bişnat‐beşanat) 17 Elül şanat 5640. Umembet. Hükmeden mübarektir. Göz acı ile ağlar. Yaşamı uzun sürmedi çok genç yaşta lohusa iken öldü. Şu anda hayatta olan Rav İtshak Kapeluto’nun eşi Bayan Hanula. Yıl Eylül 1880. 6‐ Yaakov Kapeluto’nun mezar taşı: Bu mezardaki lahitte ebediyete intikal eden erdemli ve önemli kişi Mordehay Avraham İsrael var. Yıl yaradılıştan itibaren. 1878. Ruhu yaşam haznesinde dinlensin. 4‐ Aharon Barha’nın mezar taşı: Baruh Dayan Haemet. Bekan nişar geviyato ve lemarom alta nişmato halo hu ayntetreş (ateret roşeynu) moravinu haniftar hutz lezmano ve hutz Baruh Hagozer. Alae gal ze: Behi veze: al haiş al haze haholeh be lo banim Kehar Yaakov Kapeluto (042) Kasım Aralık 2015 DIYALoG - 169 - nunayn (nilba olamo) Betşin 28 Heşvan beşanat 5641. Umembet. 9‐ Hayim Kapeluto’nun eşi Mazaltov’un mezar taşı: Baruh Dayan Haemet. Po nitmena hazakena Mazaltov eşet Hayim Kapeluto nunayn (nilba olamo) beyom 22 Elül 5676. Hakiki yargıç mübarektir. Burada bekleyen Hayim Kapeluto’nun yaşlı eşi Mazaltov ebediyete intikal etti. Eylül 1916 gününde. 10‐Yosef Galanti’nin mezar taşı: Hükmeden mübarektir. Bu taşın üzerinde gözyaşı dökülecek. Bu adam çocuksuz gitti. Ebediyete intikal eden Sayın bay Yaakov Kapeluto. Yıl Eylül (Ekim) 1881. 7‐ Avraham Galanti’nin eşi Rahel’in mezar taşı: Baruh Hagozer. Alae gal ze: behi yevaze lekol hoze keilem aley işa mekaduşa kehadasa: keharim hi haişa hakevuda ve hatsenua Marat Rahel membet eşet ……….Kehar Avraham Galanti hayu ………lehodeş Tamuz beşanat 5645. Umembet. Baruh Hagozer. Aşre yere et haşem hayaşiş ve hanavon hameula Yosef Galanti. Nunayn (nilbaolamo) beşanat5655… Membet. Tafnuntsadikbethey (Tihiye nişmato tsurura betsror hahayim) (Tantsava). Hükmeden mübarektir. Ne mutlu ki Tanrıdan korkan (Tanrıya riayet eden) yüce ve yaşlı beyefendi Yosef Galanti ebediyete intikal etti. Yıl 1895…… Ruhu yaşam haznesinde dinlensin. 11‐ Hayim Rehamim Kapeluto’nun mezar taşı: Hükmeden mübarektir. Bu taşın üzerinde gözyaşı dökülecek. Sen hayal edebilirsin. Sen dilini tut. Ester gibi kutsal dağlar gibi güçlü o kadın saygılı mütevazı Bayan Rahel. Şu anda hayatta olan Sayın bay Avraham Galanti’nin eşi………….Yıl 1885. 8‐ Milaslı Mizrahi’nin mezar taşı: Baruh Dayan Haemet. Matsevet kevurat …………..Mizrahi……….miMilas……yomyudalef….…. Baruh Dayan Haemet. Aşrey yere et hey(Haşem) hayaşiş hanihbad Hayim Rehamim Kapeluto nunayn(nilba olamo) şinyudtet 19 Şevat şin(şana) Hakiki Yargıç mübarektir. Bu mezardaki lahitte Milaslı Mizrahi….. (042) Kasım Aralık 2015 DIYALoG - 170 - habaal tsoeket bemara alhaişa hayekara pitom baira ve nafla learua. Habanim ve habanot bohim ima yamim yemima. Hakevuda ve hatsenua mem (Marat) Rivka Tamar eşet reş (Rav) Moşe Anaşaman. 25 Elül. Hataraz (5677). Tafnuntsadikbethey (Tihiye nişmato tsurura betsror hahayim) (Tantsava). Hakiki Yargıç mübarektir. Ne mutlu ki Tanrıdan korkan(Tanrıya riayet eden)saygın yaşlı beyefendi Hayim Rehamim Kapeluto ebediyete intikal etti. Ölümü 3 Şubat. Ruhu yaşam haznesinde dinlensin 1917. 1902. Hakiki Yargıç mübarektir. Kocanın sesi aniden ölen çok sevgili (kıymetli) karısına acıyla feryat ediyor. Oğulları ve kızları anne anne diye günlerden beri ağlıyorlar. Muhterem ve terbiyeli Bayan Rivka Tamar, Rav Moşe Anaşaman’ın eşi. Eylül. 12‐ Moşe Habiv’in eşi Ester’in mezar taşı: Baruh Dayan Haemet. Matsevet kevurat haniftera bemivhar yamea Marat Ester eşet Moşe Ben Habiv heyyudvav (hayu‐haşem yişmerehu viyhayehu) niftera lamedhey (lehodeş) Heşvan 8 şin (şanat) heytafreşmemsofid (5608). Tafnuntsadikbethey (Tihiyyenişmatatsururabetsrorhahayim (Tantsava). Yudmemayn (yihiyye menuhato eden). 14‐ Nesim Notrika’nın eşi Rivka’nın mezar taşı: Baruh Hagozer. Matsevet kevurat hayekara şebikşa mem (Marat) Rivka eşet Nesim Notrika nunfe (nifteret) 5 Av şanat 5629. Hakiki Yargıç mübarektir. Bu mezardaki lahitte seçkin günlerinde ölen Tanrı onu korusun ve uzun ömür versin Bay Moşe Habiv’in eşi Bayan Ester var. Yıl 1848. Ruhu yaşam haznesinde dinlensin. İstiratgahı (mekanı) cennette olsun. Hükmeden mübarektir. Bu mezardaki lahitte Nesim Notrika’nın kıymetli eşi Bayan Rivka var. Ölümü Haziran( Temmuz) yıl 1869. Baruh Dayan Haemet. Matsevet kevurat haiş Yosef Franko niftar beyom 7 Av şanat 669. Tafnuntsadikbethey (Tihiyye nişmato tsurura betsror hahayim (Tantsava)). 15‐ Yosef Franko’nun mezar taşı: 13‐ Moşe Anaşaman’ın eşi Rivka Tamar’ın mezar taşı: 5662. Betdalethey (Baruh Dayan Haemet). Kol (042) Kasım Aralık 2015 DIYALoG - 171 - yatanın kim olduğunu biliyor musun? Aç kulaklarını ve dinle. Kim bu sevilen baba, incilerden daha değerli bu varlık, gençlerin seçkini, daha çok genç. Bu nedenle daima feryat ederek ağlayacağız. Bütün varlığımızla haykıracağız. Günler ve geceler boyu göz pınarlarımızdan yaşlar akacak. Biz yetimiz, babamız yok oy bize! Şiddet, öfke bela gel isyan ediyoruz. Ruhu ve canı dinleniyor. Ahh! O Tanrının yanına gitti ve bizi acımızla baş başa bıraktı. Saygıdeğer beyefendi, başımızı tacı, Efendi babamız, kutsal işlerle uğraşan din adamı Rav Yehiyel Avraham Romano Yıl 1912. Kutsal Şabat günü. Yüreğimiz mahzun. 17‐ Zimbuloğlu Şemuel Kadranel’in mezar taşı: Hakiki Yargıç mübarektir. Mezardaki lahitte yatan bu adam Yosef Franko 1 Ağustos 1909 da öldü. Ruhu yaşam haznesinde dinlensin. 16‐ Yehiyel Avraham Romano’nun mezar taşı: Baruh Hagozer. Kina vetsavha narim aleyha aretz. Aşer nihrat laasot kilaron veharetz. Al kol hayitzur peraşat reşet umetsuda. Ahh ahh! Tihla kol keli hemuda.Hayadaat aşer kimnat po?! Heytina ozneha uşnimi efo. Av naim, hafetz yakar mipeninim mivhar mibahurim verah başanim. Al zot nivke tamid bekol yelala. Makor dima norid yomam velayla. Yetomim hayinu ve en av oylanu! Evra vezaam vetsara hara banu. Ruho ve nişmato asaf hamenuhot. Ahh! Ki otanu azav leanahot. Heyhey (Haadonhanihbad) aleftetreş (ateret roşeynu) moravinu heynunbetkufşin (hanidasek bekodeş) heyreş (HaRav) Yehiyel Avraham Romano. Betşin (Bişnat‐ Beşanat) beyom 3 Tevet şin (şana) 5672. Betkuf (beyomkodeş) Şabat maşuş lebenu, Membet. Hükmeden mübarektir. Acı dolu şiirler ve yakarışlar haykırışlar sanadır ey toprak. Çünkü sen bizi düşkün hale getirdin. Bu ayrılıklara neden olduğun (yaptığın) için Ahh ahh! Özlemlenen hayal edilen ne varsa hepsi yok oldu. Burada Baruh Dayan Haemet. Zimbuloğlu Şemuel Kadranel burada metfundur. 24/6/1949 Ruhuna Fatiha. Ahh! Pitom ba ido lehatarat roşeynu moravinu heynun haadon nihbad ve naala Harav Şemuel Kadranel ben Zimbul nunayn (nilba olamo). Betşin (Bişnat‐Beşanat) beyom 27 Sivan şanat 5709. Tafnuntsadikbethey (Tihiye nişmato tsurura betsror hahayim) (Tantsava)). (042) Kasım Aralık 2015 DIYALoG Hakiki Yargıç mübarektir. Zimbuloğlu Şemuel Kadranel burada gömülüdür. 24/6/1949 Ruhuna Fatiha. Ahh! Başımızın tacı öğretmenimiz erdemli ve yüce Saygıdeğer Zimbul oğlu Rav Şimuel Kadranel aniden ebediyete intikal etti. Yıl 24 Haziran 1949. Ruhu yaşam haznesinde dinlensin. 18‐ Rafael Taribis’in mezar taşı: - 172 - 19‐ Bohor Akyüz’ün mezar taşı: Baruh dayan Haemet. Bohor Akyüz burada metfundur. Ruhuna Fatiha. Habanim tsoakim ahh! Avinu bemakom gilbehi tamrorim tanya ve anya baroş haharim heyhey (haadon hanihbad) ayntetreş (ateret roşeynu) heynunvavhey (haiş nedavod vahessed) hahazran bamitsvat Bohor Hayim David Rehamim Kapeluto ben Hanula nunbettet. noled beyom 8 lehodeş Elül şanat 5640 ve halah lebeit olamo beyom 1 lehodeş Nisan şanat 5699. Tafnuntsadikbethey. (Tihiye nişmato tsurura betsror hahayim) (Tantsava). Hükmeden Yargıç mübarektir. Bohor Akyüz burada gömülüdür. Ruhuna Fatiha. Oğulları feryat ediyor ahh! Dağ başlarında feryat figan ağlama dalgası ile acı çekerek babamız diyorlar. Başımızın tacı, özverili iyiliksever adam, tanrı buyruklarına itaat eden saygın beyefendi Hanula’nın oğlu Bohor Hayim David Rehamim Kapeluto 1880 yılında doğdu ve ebedi istirahatgahına 1939 yılında gitti. Ruhu yaşam haznesinde dinlensin. Baruh Dayan Haemet. Emeş Rafael ba al mişkaveha hu behalom davar gala ozneha Malah medaber leha rau eyneha musar ve hagiyun(?) sam allibeha heyhey (haadonhanihbad) ayntetreş (ateret roşeynu) maravinu hahaham hameromam Rav teveya(?)… Rafael Taribis ve tsokel(?) betşin (bişnat‐ beşanat) beyom 10 Tamuz şanat 5650. Tafnuntsadikbethey (Tihiye nişmato tsurura betsror hahayim) (Tantsava). Hakiki Yargıç mübarektir. Dün akşam yattığın yere Rafael geldi. Melek rüyanda sana konuştu. Kalbinin üzerine koydu. Başımızın tacı, erdemli ve yüce babamız büyük Rav Rafael Taribis. Yıl 1890. Ruhu yaşam haznesinde dinlensin. (042) Kasım Aralık 2015 DIYALoG - 173 - Baruh Hagozer. Behi ariv: ve evke bamistarim: al ateret roşeyn kineefah….. Hükmeden mübarektir. Yüksek sesle ağlayanlar: Ve acıklı şiir okuyan kişi: Başımızın tacı olan O adam………. 23‐ Eliyahu Elhadif’in mezar taşı: 20‐ Rafael Menahem Hayim Galanti’nin mezar taşı: Baruh Hagozer. Makom asot hupa baavur tahat kipa ve nigzar mehayim heyhey (haadon hanihbad) Rafael Menahem Hayim Galanti nunayn (nilba olamo) betşin (bişnat‐beşanat) beyom erev roş haşana şanat 5648. Tafnuntsadikbethey (Tihiye nişmato tsurura betsror hahayim) (Tantsava). Baruh Dayan Haemet. Eben makir Toar. Over dereh habetzot. Zot hamatzevet tahil toar et divre haketivat baaretz aheret hayeta hakever faltzot toaziha ve teka kaar hayom mar kelana yagi ad şaar hamoran lo zaken gam naar Ah! Haamar venora ah!vezaam ervah ve raa libo Eliyahu tsoek bemara Ah! Beir Bodrum haya li simhati beyom iş kariti lirot hupati yad nagaa bi velikro vauval kol şum şemua.. kol ayn… Eliyahu Elhadif… toşav Milas beyom… Tevet şin (şanat) hatarnaz 5657. Tafnuntsadikbethey (Tihiyye nişmato tsurura betsror hahayim) (Tantsava). Hakiki Yargıç mübarektir. Bu taş nitelik belirtir. Yoldan geçen bu taşa bak. Bu yazılanlardan bilgi edin. Kabir başka bir topraktaydı. Acı bir günde, ne yaşlı ne de genç Ahh! Acı ve dehşetle Ahh! Öfke ve hiddetle Ahh! Eliyahu’nun yüreği acıyla feryat Hükmeden mübarektir. Kipa altında damat olacak yerde mahkum edilip hayattan uzaklaştırıldı. Saygıdeğer Rafael Menahem Hayim Galanti Yılbaşı gecesi ebediyete intikal etti. Yıl 1888. Ruhu yaşam haznesinde dinlensin. 21‐ Nesim Pelisof’un mezar taşı: Matzevet kevurat. Hanavon vehaşuv Nesim Pelisof nilbaolamo beyom 19 lamedhet (lehodeş) Eyar hatarlah 5638 leyetsira. Tafnuntsadikbethey (Tihiye nişmato tsurura betsror hahayim) (Tantsava). Anlayışlı ve önemli Nesim Pelisof ebediyete intikal etti. Burada yatıyor. Yıl yaradılıştan itibaren 1878. Ruhu yaşam haznesinde dinlensin. 22‐ Erkek mezar taşı: ( Üzerindeki kırık mermer parçaları farklı mezarlara ait) (042) Kasım Aralık 2015 DIYALoG ediyor. Bodrum kentinde evlilik gününde. Bir el beni yaraladı. Milas’ta ikamet eden Eliyahu Elhadif. Yıl 1897. Ruhu yaşam haznesinde dinlensin. 24‐ Gedalya Kapeluto’nun eşi Rivka’nın mezar taşı: - 174 - şanat Hataryu (5656) leyetsira. Tafnunstadikbethey (Tihiye nişmato Tsurura betsror hahayim) (Tantsava). Hükmeden mübarektir. Ve Hakiki Yargıç mübarektir. Ne mutlu ki Tanrıdan korkan(Tanrıya riayet eden) Sayın bay İtshak M. Kapeluto çok büyük acı çektikten sonra Tevet ayının 10. Günü kutsal Şabat’ta ebediyete intikal etti. Ölüm yılı yaratılıştan itibaren 1896. Ruhu yaşam haznesinde dinlensin. 26‐Moşe Galanti’nin mezar taşı: Betdalethey (Baruh Dayan Haemet). Kol habaal tsoeket bemara al haişa haye kara ba ira(?) ve nafla learua. Habanim ve habanot bohim ima yamim yamima hanifteret hakevuda ve hatsenua Marat Rivka eşet Gedalya Kapeluto. Kislev 28 şanat 5666. Tafnuntsadikbethey (Tihiyye nişmata Tsurura betsror hahayim) (Tanthsava). Membet. Hakiki Yargıç mübarektir. Kocanın sesi aniden ölen çok kıymetli karısı için acıyla feryat ediyor. Oğulları ve kızları anne anne diye günlerden beri ağlıyorlar. Muhterem ve terbiyeli Bayan Rivka. Gedalya Kapeluto’nun eşi. Yıl 1906. Ruhu yaşam haznesinde dinlensin. 25‐ İtshak M. Kapeluto’nun mezar taşı: Baruh Dayan Haemet. Matsevet kevurat haiş Moşe Galanti ben Yaakov Galanti niftar beyom 24 Nisan şanat 659. Hakiki Yargıç mübarektir. Yaakov Galanti’nin oğlu olan Moşe Galanti bu mezardadır. Ölüm yılı 1899. 27‐Yaakov Galanti’nin mezar taşı: Baruh Hagozer. Ve Baruh Dayan Haemet. Aşrey haiş yere et hey (haşem) haniftar hameduka bayesuririm Kehar İtshak M. Kapeluto nilba olamo niftar beyom Şabat kodeş yom arbaa lehodeş Tevet Baruh Hagozer. Ve Baruh Dayan Haemet. Yelala şemanu bohim habanim ve habanot alav vezot matzevet kevurat Kehar Yaakov Galanti nunayn (nilba olamo) niftar erev Şabat kodeş asiri ve hodeş (042) Kasım Aralık 2015 DIYALoG asiri şin (şanat) hatarnu (5656) leyetsira. Tafnuntsadikbethey (Tihiye nişmato tsurura betsror hahayim) (Tantsava). - 175 - vemuvak bemaalot menuha lemişvato beyn haopanim vezaro yatsits uperah marikonim haadon hanihbad hahaham hanavon Kehar Baruh Galanti membet betşin (bişnat‐beşanat) beyom 19 Heşvan şin(şanat) 5679… Hakiki Yargıç mübarektir. Burada yatanın kim olduğunu merak eden herkese? Uzun yıllar Tanrıya inanmış eğitimli akıllı zeki alçak gönüllü yaşlı ve çok saygın bir kişiydi. Ruhu buradaki diğer mezarlardakilerle birlikte barış ve huzur içinde olsun, soyu bir nar ağacı gibi yeniden çiçek versin. Yaşlı ve saygın bay Baruh Galanti. 1919 yılının Heşvan ayı… 30‐ Hezkiya İtshak Galanti’nin mezar taşı: Hükmeden mübarektir. Ve Hakiki Yargıç mübarektir. Babaları için ağlayan oğullarının ve kızlarının feryadını duyduk. Bu mezardaki lahitte ebediyete intikal eden Sayın bay Yaakov Galanti var. Ölümü kutsal Şabat akşamı. Tarih 10. Ayın 10. Günü yaratılıştan itibaren 1896. Ruhu yaşam haznesinde dinlensin. 28‐Yosef Galanti’nin eşi Sara’nın mezar taşı: Baruh Hagozer. Eşet hayil hayikara: tsenua ve keşera: Vehi Marat Sara membet eşet haRav Yosef Galanti heyyudvav(hayu‐haşem yişmereu veiyiayevu). Bişnat marHeşvan. Şanat 5647. Umembet. Baruh Hagozer. Behi neharot:…… Veyitsra İtshak. …………………. Veyitsraa İtshak. Nişmato lemul kono: Şebal…. Veyitsra İtshak. Halo hu yere haşem hahaham ve hanavon kehar ve Hezkiya İtshak Galante behor(?) Moşe nunayn (nilbaolamo) halah limnohot ben tetlamed(tal) şana beyom yudbet (12) Tamuz şnat 5645. Umembet. Tafnuntsadikbethey (Tihiye nişmato tsrura betsror hahayim) (Tantsava). Vavlamedlamed... Hükmeden mübarektir. Sevgili erdemli kadın: Soylu ve mazbut: Allah ona ömür versin Rav Yosef Galanti’nin eşi Bayan Sara. Ay Heşvan. Yıl 1887. 29‐ Baruh Galanti’nin mezar taşı: Baruh Dayan Haemet. Lekol over ve şav leyeda yeretsa lemi tsiyun halez bamevusa? Halo taan leiş zaken naso panim avad ethey meava arba şanim maskil ve navon yaşar bemifalot hazran bemetsot (042) Kasım Aralık 2015 DIYALoG - 176 - Bodrum 2011, s.s 300‐ 332. 10. GÜNAY, Vehbi, ‘’XIX Yüzyılın son çeyreğinde Bodrum (Osmanlı Vilayet Yıllıklarına göre), 2. Uluslar arası Her Yönüyle Bodrum Sempozyumu 9‐12 Mayıs 2011, Bodrum 2011, s.s 333‐349. 11. KODAL, Tahir, ‘’Atatürk döneminde Bodrum’un Nüfus Yapısı’’, SDÜ Fen Edebiyat Fakültesi Sosyal Bilimler Dergisi sayı 17, Mayıs 2008, s.s 77‐100. 12.KUTSAL KİTAP – Yeni Dünya Çevirisi, New York 2008. 13. NAHUM, Henri, Les Juifs de Smyrne a la fin du XIX. Eme siecle et au debut du XX. Eme siecle (yayınlanmamış Doktora Tezi), Paris 1990. 14. RODRİGUE, Aron, French Jews, Turkish Jews The Alliance Israelite Universelle in Turkey 1860‐1914, (Pho deissertation) Harvard University 1985. 15.TANYU, Hikmet, Türklerde Taşla İlgili İnançlar, Ankara Ünv. İlahiyat Fakültesi yayını LXXXI Ankara 1968. 16. TORA – BEREŞİT, 1. Kitap İstanbul 2002. 17.TORA – ŞEMOT, 2. Kitap İstanbul 2007. 18. TORA – VAYİKRA, 3. Kitap İstanbul 2006. 19. TORA – BAMİDBAR, 4. Kitap İstanbul 2010. 20. TORA – DEVARİM, 5. Kitap İstanbul 2009. Hükmeden mübarektir. Nehirler gibi ağlıyor:…. İtshak çıktı…………. İtshak çıktı. Ruhu onun sahibinin karşısında: … İtshak çıktı. Tanrı korkusu olan bilgin ve anlayışlı… Moşe’nin oğlu Hezkiya İtshak Galante ebediyete intikal etti. 39 yaşında öldü. Yıl 1885. Ruhu yaşam haznesinde dinlensin. *** KAYNAKÇA 1. AD120 PLUS – Ad Mea ve Esrim 1900‐2053, Yeruşalayim 2000. 2. AKÇA, Bayram, ‘’ 20. Yüzyıl Başında Bodrum Kazası’’, 2. Uluslararası Her Yönüyle Bodrum Sempozyumu 9‐12 Mayıs 2011, Bodrum 2011, s.s 18‐26. 3.ATA, Bahri, ‘’Tarihi Mezarlıklar, Eğitim ve Bolu Örneği’’, Bolu Bilim, Sanat ve Kültür Araştırmaları Dergisi 1(1998), s.s 26‐31. 4. BİZBİRLİK, Alpay, ‘’Manisa Müzesindeki XVIII ve XIX. Yüzyıla ait Osmanlı Mezar Kitabeleri Üzerine Değerlendirmeler’’, Ankara Üniversitesi Dil Tarih Coğrafya Fakültesi Tarih Bölümü Tarih Araştırmaları Dergisi cilt 26, sayı 41 (2007), s.s 9‐22. 5. ERÇİK, Marilla, ‘’Üç dinde Cennet’’, Aktüel com.tr. 6. 7. GALANTE, Avram, Histoire des Juifs de Turquie, tome VII, İstanbul (t.y.). 8. GÜÇ, Ahmet, ‘’Yahudilikte Defin ve Sonrasına ait Gelenekler’’, Uludağ Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi, cilt 10, sayı 1(2001) 9. GÜLER, İbrahim, ‘’XIX. Yüzyılın ikinci çeyreğinde Bodrumda Nüfus Hareketleri: Bir Yoklama Defterinin düşündürdükleri’’, 2. Uluslararası Her Yönüyle Bodrum Sempozyumu 9‐12 Mayıs 2011 , (042) Kasım Aralık 2015 - 177 - DIYALoG Nesim Levi İzmir Terezin ve Müzik BİZİM KÜRSÜ < Nazilere karşı bir nevi direniş simgesi olarak kullanılan müzik yeni dinleyiciler kazanıyor. Verdi'nin Terezin kampında soykırım kurbanları (042) Kasım Aralık 2015 DIYALoG - 178 - icra edilen, Verdi'nin olumsuz katolik cenaze müziği (deffiant requiem) eseri ile eylem doruğa ulaşmıştır. Terezin kampı kurbanlarının yorumladığı 84 dakikalık Verdi’nin bu muhteşem eseri 1943 yılında 150 mahkumun oluşturduğu bir koro ile icra edilmişti. Bu eser şimdi ABD’de doğudan ‐batıya uzanan turnede otuz defadan fazla icra edildi. tarafından yorumlanan ve bir meydan okuma anlamına gelen “Defiant Requiem” (Ölümün Ruhuna) eseri şimdi ABD’de kapalı gişe olarak yeniden seyircilerle buluşuyor. Kamp “Geto” isminin verildiği Terezin’de naziler binlerce Yahudi entellektüel ve sanatkarı hapsetmişlerdi. Bu yaratıcı ve dünya çapında tanınmış kişilerin bir anda yok edilmelerinin yaratabileceği tepkilerden çekinen nazilerin yarattıkları bu kampta manevi bir mukavemet oluşturulmuştu. Geto kampın var olduğu süre içinde, mahkumlar tarafından 2300 konferans ve 1200 konser verildi. Oluşturulan kitaplıkta Avrupa’nın değişik ülke eserlerinden 60.000 kitaplık bir kütüphane yaratıldı. Ayrıca çocukların soykırımı temsil eden resimleri ile kamp geto bu güne kadar tasvir edilebildi. Soykırımdan sonra kayda alınabilen sesler, ölüm kampında haftalık sevkiyatları beklerken icra edilen müzik, şimdi daha iyi yorumlanabiliyor. Pek çok hatıra içeren müzik, araştırmacılar tarafından soykırıma karşı mukavemet olarak yorumlanıyor. Prag dışındaki Terezin kampında (042) Kasım Aralık 2015 - 179 - DIYALoG Soykırım sırasında icra edilen müzik ile ilgili kayıtlar mevcut değilse de, tarihçiler boşluğu doldurmak için yeni ve farklı yöntemler geliştirdiler. Kısa bir süre önce 1948’de soykırımdan kurtulanlar tarafından 1000 şarkılık bir koleksiyona ulaştılar. ABD Soykırım müzesinde korunan bu müziğe yalnız araştırmacılar ulaşabilmektedir. Soykırım ve müzik konusundaki araştırmalar (Terezin Music Foundation) (Prag's Spanish Synagoue) ve (Boston Symphony) tarafından sürdürülmektedir. Terezin'e benzer bir diğer kamp da, daha küçük olmak üzere Hollanda’da oluşturulan Westebrook kampında da, günlük hayatı renklendirmek için 1943 Sonbaharından itibaren müzik ve mizah isimli bir kabare sergileniyordu. Bu kabare Ağustos 1944’e kadar gösterilerini sürdürmüştür. Etraflarında sadece barakaların ve tren hatlarının göründüğü bir ortamda sevginin hala var olabileceği düşüncesini yaratabilmek çok anlamlıydı. Bu aktivitenin oluşturulduğu 1940’lı yıllardan 50 yıl sonra bu etkinliklerin ölümsüzleştirilmesi için başlatılan çalışma için sekiz yıl daha gerekti. Bu konuda ortaya çıkan ilk eser 2012 yılında (Terezinli müzisyenler) isimli bir eser ile belgelendi. Kampta yaratılan etkileşim, kurbanların moralini yükseltmeye dönük ve hala ile kendi inisiyatifleri yapabilecekleri bazı şeyleri olduğunu vurgulamak olarak algılanmaktadır. Büyük bir ihtimalle kampın ihtiyar heyeti, nazilerin tepkisini çekebileceği endişesi ile bu etkinliğe karşı çıkmıştır. Bir başka yorum da kurbanların kendi cenaze törenlerini sergilemiş olmalarıdır. Requiem’in on beş defa icra edildiği de ve son olarak 23 Haziran 1944’de icra edildiği söylenir. Eserin icrasında kampta denetime gelen kızıl haç örgütü mensupları da bulundu. Koronun motosu nazilere şarkı ile, sözlü olarak iletemedikleri mesajları vermek idi. (042) Kasım Aralık 2015 DIYALoG - 180 -