T.C. YÜZÜNCÜ YIL ÜNĐVERSĐTESĐ TIP FAKÜLTESĐ ĐÇ HASTALIKLARI ANABĐLĐM DALI VAN VE YÖRESĐNDEKĐ GERĐATRĐK HASTA POPÜLASYONUNDA ANEMĐ SIKLIĞI VE SINIFLANDIRILMASI Dr. Elife EKER ŞĐMŞEK ( UZMANLIK TEZĐ ) DANIŞMAN Yrd. Doç. Dr. Ramazan ESEN VAN-2013 1 T.C. YÜZÜNCÜ YIL ÜNĐVERSĐTESĐ TIP FAKÜLTESĐ ĐÇ HASTALIKLARI ANABĐLĐM DALI GERĐATRĐK HASTA POPÜLASYONUNDA ANEMĐ SIKLIĞI VE SINIFLANDIRILMASI Dr. Elife EKER ŞĐMŞEK ( UZMANLIK TEZĐ ) Jüri Başkanı Üye Üye TEZ KABUL TARĐHĐ …./…./….… 2 TEŞEKKÜR Đç Hastalıkları Uzmanlığı eğitimim sırasında kendilerinden her konuda bilgi ve deneyimlerinden istifade ettiğim, uzmanlık eğitimimde büyük katkıları olan asistanlığım boyunca gösterdikleri sabır ve desteğini esirgemeyen hocalarım Doç.Dr. Cengiz DEMĐR, Doç.Dr. Yasemin USUL SOYORAL, , Doç.Dr. Ahmet Cumhur DÜLGER, Doç.Dr. Mehmet ASLAN, Doç.Dr. Habib EMRE, Yrd.Doç.Dr. Murat ATMACA, Yrd.Doç.Dr. Hüseyin BEĞENĐK ile tezimin hazırlanmasında büyük yardımlarını gördüğüm tez danışman hocam Yrd.Doç.Dr. Ramazan ESEN’e ayrıca aileme, eğitimim boyunca beraber çalıştığımız asistan arkadaşlarıma, servisimizde çalışan hemşire, sekreter ve personelimize teşekkür ve şükranlarımı sunarım. Dr. Elife Eker ŞĐMŞEK I ĐÇĐNDEKĐLER KISALTMALAR..................................................................................................................IV TABLO LĐSTESĐ ................................................................................................................. V ÖZET ....................................................................................................................................VI ABSTRAC ...........................................................................................................................VII 1.GĐRĐŞ VE AMAÇ...............................................................................................................1 2.GENEL BĐLGĐLER ...........................................................................................................2 2.1.Anemi Tanımı ...................................................................................................................2 2.2.Anemi Fizyopatolojisi........................................................................................................4 2.3. Anemide Anamnez ...........................................................................................................5 2.4. Genel semptomlar.............................................................................................................6 2.5.YAŞLILARDA ANEMĐ ETYOLOJĐSĐ VE KLĐNĐK SONUÇLARI ...........................................7 2.5.1.Anemi ve Mortalite Đlişkisi.......................................................................................8 2.5.2.Aneminin Kardiyovasküler Sisteme Etkisi ...............................................................9 2.5.3.Anemi ve Sağlığın Bozulması .................................................................................10 2.5.4.Aneminin Đyatrojenik Sonuçları ..............................................................................10 2.5.5.Aneminin Nörolojik Etkileri ..........................................................................................11 2.5.6.Aneminin Düşme ve Kırık Oluşma Riskine Etkisi..........................................................11 II 2.6.1.Morfolojik Sınıflandırma ..............................................................................................12 2.6.2.Etyopatojenik Sınıflandırma ..........................................................................................15 2.7.YAŞLILARDA SIK GÖRÜLEN ANEMĐLER .............................................................17 2.7.1.Demir Eksikliği Anemisi.........................................................................................17 2.7.2.Kronik Hastalık Anemisi ...............................................................................................25 2.7.3.Megaloblastik Anemi ..............................................................................................30 2.8.YAŞLILARDA ANEMĐNĐN DEĞERLENDĐRĐLMESĐ...............................................37 2.9.YAŞLILARDA ANEMĐ TEDAVĐSĐ..............................................................................35 3.MATERYAL VE METOD................................................................................................40 4.BULGULAR ......................................................................................................................41 5.TARTIŞMA VE SONUÇ ..................................................................................................48 6.KAYNAKLAR...................................................................................................................53 III KISALTMALAR DSÖ : Dünya Sağlık Örgütü Hb : Hemoglobin OEH (MCV) : Ortalama Eritrosit Hacmi OEHb (MCH) : Ortalama Eritrosit Hemoglobini OEHK (MCHC ) : Ortalama Eritrosit Hemoglobin Konsantrasyonu RDW : Kırmızı Küre Volüm Dağılımı DEA : Demir Eksikliği Anemisi GĐS : Gastrointestinal Sistem LDH : Laktat Dehidrogenaz DM : Diabetus Mellitus ĐF : Đntrinsik Faktör KKY : Konjestif Kalp Yetmezliği KHA : Kronik Hastalık Anemisi IV TABLO LĐSTESĐ Tablo 1 : Hemogram değerlerine göre anemi Tablo 2 : Erişkinlerde eritrosit ölçümleri Tablo 3 : Eritrosit çapına göre anemi sınıflandırması Tablo 4 : Demir eksikliği anemisinde etyoloji Tablo 5 : Demir eksikliği anemisinin gelişim evreleri Tablo 6 : Kronik hastalık anemisi ve demir eksikliği anemisinin ayırıcı tanısı Tablo 7 : Cinsiyete göre tamamlayıcı istatikler ve karşılaştırma sonuçları Tablo 8 : Hemoglobin-cinsiyet karşılaştırması Tablo 9 : Aneminin cinsiyet ve eritrosit hacmine göre dağılımı Tablo 10 : 60-70 yaş arası bireylerde aneminin cinsiyet dağılımı Tablo11 :60-70 yaş grubunda anemi risk hesaplaması Tablo 12 : 71-80 yaş arasıbireylerde aneminin cinsiyet dağılımı Tablo 13 : 80 yaş üstübireylerde aneminin cinsiyet dağılımı V (ÖZET) 60 YAŞ ÜSTÜ GERĐATRĐK HASTA POPULASYONUNDA ANEMĐ SIKLIĞI VE SINIFLANDIRILMASI Anemi, yaşlılarda sık görülen, belirgin morbidite ve mortalitede artışa ve yaşam kalitesinde azalmaya neden olan önemli bir sağlık sorunudur. Toplumların giderek yaşlanıyor olmasının sonucu olarak gelecekte anemi prevalansının ve dolayısıyla sağlık sistemine yükünün hızla artması beklenmektedir. Bu çalışmada hastanemiz polikliniklerine başvuran 60 yaş ve üstü hastalarda anemi sıklığı ve nedenlerinin araştırılması amaçlandı. Çalışmaya Yüzüncüyıl Üniversitesi Tıp Fakültesi Hastanesi polikliniklerine başvuran 60 yaş ve üstü 1192 hasta alındı. Anemi tanısı, Dünya Sağlık Örgütü (DSÖ) kriterlerine göre serum hemoglobin değerinin erkeklerde 13 g/dL'nin, kadınlarda 12 g/dL'nin altında olması ile konuldu. MCV:77 fl ve altı mikrositer anemi, 78-95 fl arası normositer anemi, 96 fl ve üzeri makrositer anemi olarak sınıflandırıldı. Yaş ortalaması kadınlarda 69.7, erkeklerde 69.8 idi. Ortalama Hb değeri erkeklerde 13.7gr/dl, kadınlarda 13 gr/dl ölçüldü. Çalışmamızda 60 yaş üstü yaşlı populasyonunda anemi oranı %28.5 olarak bulundu. Erkeklerde anemi kadınlardan daha sık gözlendi. Her iki cinsiyettede normositer anemi %72.1oranında daha fazla saptandı. Onu sırasıyla mikrositer (%19.4) ve makrositer anemi (%8.5) izledi. Anemi en sık 80 yaş üstü hasta grubunda gözlendi. 60-70 yaş arasında erkeklerde anemi kadınlardan 1.89 kat daha sıktı. (p=0.001) Sonuç olarak Van ve bölgesindeki yaşlılarda anemi oranı diğer batı tabanlı yapılan çalışmalara göre daha yüksek bulundu. Etyolojiye yönelik daha geniş yeni çalışmaların yapılması gerekmektedir VI (ABSTRACT) THE FREQUENCY AND CLASSIFICATION OF ANEMIA IN PATIENT POPULATION OVER 60 YEARS Anemia, commonly seen in elderly people, is a major health problem which increases the morbidity and mortality and decreases quality of life significantly. As the society gets older the prevalence of anemia is expected to increase rapidly in the future and as a result the burden on the health system will increase correspondingly. This study aims to focus on reasons and frequency of anemia in 60 years and older patient sapplied to our hospital. In the scope of the study, 1192 patients at theage of 60 years and older were examined. The patients were chosen from people that applied to Yuzuncu Yil University Hospital. The patients were diagnosed according to criteria of the World Health Organization (WHO). When the serum hemoglobin value was less than 13 g / dL in men 12 g / dL in women, they were diagnosed as anemia. The anemia classification was done like that; MCV: 77 fl and below as microcytic anemia, between 78-95 fl as normocytic anemia, 96 fl and over as macrocytic anemia. The average age for women was 69.7 years and for men 69.8 years. The measured average Hb value was 13.7gr/dl in men and 13 g / dl in women. In our study the rate of anemia in population over 60 years was 28.5%. Anemia was observed more common in men than women. Thede normositer anemia was higher with 72.1% rate in both sexes. The microcytic anemia with 19.4% and macrocytic anemia with 8.5% followed de normositer anemia. The anemia was most common in patient group over the age of 80. The anemia was 1, 89 times more common in men between the ages of 60-70. (p=0.001) As a result the rate of anemia in Van region is found higher than the results found in other western-based studies. Etiology or iented new studies with larger scale is advised. VII 1. GĐRĐŞ VE AMAÇ : Anemi, Dünya Sağlık Örgütü (DSÖ)’nün tanımına göre hemoglobin değerinin kadınlarda 12 g/dl, erkeklerde 13 g/dl değerinin altında olmasıdır. Yaşlılarda anemi yaygın bir sağlık problemidir. Yaşla beraber anemi sıklığı daha da artmaktadır. Geçmişte anemi yaşlanmanın doğal bir sonucu olarak kabul edilirdi. Ancak günümüzde aneminin sağlığın bozulduğunun bir göstergesi olduğu ve düzeltilmediği takdirde olumsuz sonuçlarının ortaya çıkacağı çeşitli çalışmalarda gösterilmiştir. Yaşamın kaçınılmaz sonucu olan "yaşlılık", Dünya Sağlık Örgütü (DSÖ) tarafından 65 yaş ve üstü olarak tanımlanmakta dünya genelinde yaşlı nüfus hızla artmaktadır. DSÖ verilerine göre 2000 yılında 60 yaş üstünde 600 milyon kişi (%6.9) varken, bu rakamın 2025 yılında 1.2 milyara, 2050 yılında da 2 milyara (%16.4) çıkması öngörülmektedir (2). 20002030 yılları arasında 65 yaş ve üstü yaşlı popülasyonun Amerika Birleşik Devletler (ABD)'nde %12.4'ten %19.6'ya, Avrupa'da %15.5'ten %24.3'e, Kuzey Amerika'da %12.6'dan %20.3'e, Asya'da %6.0'dan 12.0'ye, Latin Amerika ve Karaiblerde %5.5'ten %11.6'ya çıkması beklenmektedir (3). Ülkemizde ise 2000 yılı nüfus sayımı sonuçlarına göre, %5.9 olan yaşlı nüfus oranı, 2008 yılı raporunda %6.8 (yaklaşık 5 milyon kişi)'dir (4). Mevcut çalışmaların sonuçlarına göre, yaşlı popülasyondaki aneminin üçte biri beslenme (demir, B12, folat) eksikliğine bağlı, üçte biri kronik hastalık anemisi, üçte biri ise nedeni bilinmeyen anemi olarak karşımıza çıkmaktadır (6,7). Toplumların giderek yaşlanıyor olmasının doğal sonucu olarak anemi prevalansının da gelecek yıllarda hızla artması beklenmektedir (3). Yirmi birinci yüzyılda amaç sadece uzun ömür değil, yüksek yaşam kalitesi ve daha az hastalıktır.Yaşlıların daha sağlıklı, aktif ve kaliteli yaşam sürmelerini sağlamak için, artan ihtiyaca paralel olarak, sağlıkta yeni 1 düzenlemeler yapılması gerekir ki, bunun için de sorunun boyutunun bilinmesi önemlidir. Anemik yaşlı popülasyonda %80 olguda altta yatan sebep bulunabilmektedir. Bu yüzden hastanın prognozunu düzeltebilmek için aneminin sebebinin bulunması önemlidir. Kronik kalp yetersizliği ve kronik böbrek yetersizliğinde aneminin erken tanısının faydaları gösterilmiştir. Kalp yetersizliği olan hastalarda anemi düzeltildiğinde kardiyak işlevlerin iyileşmesi yanında kalp yetersizliğinden hastaneye yatış ve diüretik kullanımında azalma olduğu gözlenmiştir (8). Hastalarda genellikle anemi yüzünden kötüleşen başka bozuklukların bulguları söz konusudur; kötüye giden konjestif kalp yetersizliği, kognitif bozukluklar, baş dönmeleri ve apati bunlardan bazılarıdır (9). Yaşlılarda önemli mortalite ve morbidite artışına neden olan aneminin erken tanısı ve tedavisinin, hastaların yaşam kalitesi ve süresinde dramatik düzelmeler sağlayacağı aşikardır. Biz bu çalışmamızda yöremizdeki 60 yaş ve üstü hastalarda anemi sıklığını ve eritrosit hacmine göre göre sınıflandırılmasını hedef aldık . 2.GENEL BĐLGĐLER : 2.1. ANEMĐTANIMI : Anemi, hemoglobinin yaş ve cinse göre normal kabul edilen degerlerin altında olmasıdır. Anemiden söz edildiğinde; erkeklerde hemoglobinin 13 g/dl’nin, hematokritin %40’ın altında, kadınlarda ise hemoglobinin 12 g/dl’nin, hematokritin %37’nin altında olması söz konusudur. Geriatrik hasta popülasyonunda anemi tanımı için çalışmalarda farklı hemoglobin değerleri kullanılmıştır (Tablo 1) (5). Bu çalışmalarda hasta popülasyonu da birbirinden farklıdır. Bazı çalışmalarda hastanede yatan hastalar bazı çalışmalarda ise ayaktan izlenen hastalar araştırılmıştır. Yaşlı kabul edilme sınırıda değişken olup bazı çalışmalarda 2 yaşlılık başlangıcı 60, bazı çalışmalarda ise 65 alınmıştır. Bu nedenlerle yaşlılarda anemi sıklığı erkeklerde %2,9-61, kadınlarda ise %3,3-41 arasında oldukça farklı oranlarda bulunmuştur. Bu değişkenliğe rağmen değişmeyen sonuç yaşlı erkeklerde kadınlara göre daha sık anemiye rastlanmıştır. Tablo 1. Hb değerlerine göre anemi Anemi kendisi başlı başına bir hastalık grubunu oluşturduğu gibi diğer birçok hastalığın klinik belirtilerinden birini de oluşturabilir. Ortalama eritrosit hacmi (OEH, MCV): Kırmızı kürelerin (KK) volüm ortalamasını gösterir. Hematokrit/KK sayısı (litrede) formülü 10 üzeri 15 ile çarpılarak hesaplanır ve femtalitre diye ifade edilir. Ortalama eritrosit hemoglobini (OEHb, MCH): her bir KK deki hemoglobinin ortalama ağırlığıdır ve hücrenin büyüklüğü ile ayrıca hücredeki hemoglobin konsantrasyonundan etkilenir. Ortalama eritrosit hemoglobin konsantrasyonu (OEHK, MCHC): KK içinde hemoglobinin ortalama konsantrasyonunu ifade eder. Hemoglobin değerinin (g/dl), hematokrite bölünmesi ile elde edilir. 3 Kırmızı küre volüm dağılımı (RDW): Son yıllarda tariflenmiş olan bir KK indeksidir. KK büyüklüklerinin birbirinden farklı oluşu ile ilgili elektronik sayıcılardan elde edilen bir rakam olup,eritrosit anizositozunu gösterir(9). Tablo-2. Erişkinlerde Normal Eritrosit Ölçümleri 2.2. ANEMĐ FĐZYOPATOLOJĐSĐ : Kan, oksijenden başka dokulardan akciğerlere karbondioksidi taşımakta ve nitrik oksidin tüm vücutta dağılmasına yardım etmektedir. Anemik hastalarda bu iki gazın taşınması eritrosit sayısında etkilenmemekte ve normal kalmaktadır. Kanın oksijen taşıma kapasitesindeki azalma ise doku hipoksisine yol açmakta ve bazı düzenleyici mekanizmaları harekete geçirmektedir (10). Kanın oksijen taşıma kapasitesindeki azalmayı takiben, vücutta mevcut hemoglobinin en etkili bir şekilde kullanılması için bazı kompansatuvar mekanizmalar ortaya çıkar. Bunlar, ilk önce eritrositlerde sonra dolaşım sisteminde görülür. Bu mekanizmalar şöyle sıralanabilir: 4 a. Eritrositlerden dokulara verilen oksijenin artması her bir hemoglobin ünitesinin dokulara daha fazla oksijen vermesi ile sağlanır. Buradaki esas olay, eritrosit 2,3 difosfogliserat’ın artması ve Hb’le birleşmesi olup, bunun neticesinde de hemoglobinin oksijene olan affinitesinin azalmasıdır. b. Kardiak outputun artması, kalbin stroke volümünün ve bir dereceye kadar kalp atım sayısının artması ile sağlanır. c. Total kan volümünün idame edilmesi: Yeterli sirkülasyonun sürdürülebilmesi için plazma volümü artırılarak, total kan hacmi normal veya normale yakın tutulmaya çalışılır. Akut kan kaybını takiben, mayi doku aralıklarından hızla kan dolaşımına geçerek total kan volümü normal sınırlarda tutulmaya çalışılır. Kronik anemilerde ise volüm ayarlanması sürekli olarak sağlanmakta olup kan volümü normal veya normale yakındır. d. Kan akışının yeniden düzenlenmesi: Oksijene gereksinimi az olan dokulardan oksijene gereksinimi fazla olan dokulara kan akımının artırılması sağlanarak yapılır. Böylece deride kan akımı azalırken beyinde ve kas dokusunda kan akımı artar (11). 2.3. ANEMĐDE ANAMNEZ : Anemi etyolojisinin belirlenmesinde tam ve doğru bir anamnez almak gereklidir. Hastanın beslenme koşulları (etten fakir diyet–demir eksikliği, yeşil sebzeden fakir diet - folat eksikliği), gastrointestinal yolla, hemoroidlere ve genital sisteme ait kanamalar iyice sorgulanmalıdır(10,11). Bazen kan kaybına bağlı aneminin altında hemostaz bozukluğu (konjenital veya edinsel) yatabilir(12). Kadın hastalarda yakın aralarla doğum yada sık düşükler olması demir eksikliği yönünden önemlidir. Hastanın eski yeni uğraşıları (kimyasal veya fizik etkenler –aplastik anemi ilişkisi), kullandığı ilaçlar (aspirin, metil depo, isoniazid vb.) sorulmalıdır. Hastanın ve ailesinin yaşadığı bölge ve sosyal durumu besin eksikliği, 5 parazitozlar ve hemoglabin hastalıkları yönünden önemlidir. Irk, hastanın aile bireylerinde anemi olup olmadığı, anne baba akrabalığı soy geçmişinde aranması gereken sorulardır (hemolitik anemi) (13). Bazı kronik demir eksikliği anemisi olan hastalarda toprak, kil, kül gibi anormal maddeleri yemek, buz yemek(jeofaji), öyküsü sorulursa alınabilir (13). 2.4. ANEMĐDE GENEL SEMPTOMLAR : Anemi semptomlarının ortaya çıkmasında eritrosit miktarının azalması değil hemoglobin miktarının düşüşüönemli rol oynar (14,16,17). SOLUNUM SĐSTEMĐ Total kan hacmi ve kanın oksijen taşıma gücü azaldığından duruma göre eforla veya istirhatle gelen nefes darlığı gelişir. Vital kapasite azalmış ve solunum derinliği artmıştır. Dispne şikayetleri kısmen miyokard ve dolaşım sistemindeki bozukluklarla ilgilidir. DOLAŞIM SĐSTEMĐ Aneminin meydana gelme hızı, hastanın yaşı ve dolaşım sisteminin anemiyi regüle edip edememesine bağlıdır. Aneminin seyri ağır ve derin ise yani süratli seyretmiş ise şok meydana gelebilir. Eforla gelen dispne, çarpıntı görülür. E.K.G.’de koroner iskemisi ve angina pektoris görülebilir. Dolaşım sisteminin anemiye adaptasyonu ile taşikardi görülür. Nabız pulsasyon basıncı artar. Bu sebepten venöz dolaşım süratlenir. Kalp daha fazla yüklenerek dilatasyona uğrar. Böylece hemoglobinin oksijen afinitesi azalır. Bütün bu solunum ve dolaşıma ait semptomlar hemoglobinin total miktarının 7.5 gr’ın altına düştüğü zamanda görülürse de, semptomların ortaya çıkışında kanamanın sürati, aneminin cinsi ve şahsın genel durumu önemlidir. Orta ve ağır şiddetteki bir anemide mitral ve pulmoner 6 odaklarda sufl duyulur. Bu sufl sistolik olup diastolik sufl nadirdir. Orak hücreli anemide mitral stenoza ait kalp yetmezliği arazları klinik ve radyolojik olarak mevcuttur. SĐNDĐRĐM SĐSTEMĐ Gastrointestinal sistem şikayetlerine anemilerde sık rastlanır. Dispeptik şikayetler artar. Demir noksanlığı ve megaloblastik anemilerde dilde yanma ve yutma güçlüğü vardır. Dil papillaları silinmiştir. GENĐTO ÜRĐNER SĐSTEM Bilhassa demir eksikliği anemilerinde menstrüel bozukluklar sık görülür. Amenorelerde sık görülür. Bazen de menometroraji hipermenore ve menorajiye rastlanır. Renal dolaşım azalmasına bağlı olarak böbrek fonksiyonları azalır. Albüminüri ve ödem görülür. SĐNĐR SĐSTEMĐ Baş dönmesi, baş ağrısı (migren tarzında) kulak çınlaması, ellerde paresteziler ve periferik nöropati görülür(14,15,17). 2.5. YAŞLILARDA ANEMĐ ETYOLOJĐSĐ VE KLĐNĐK SONUÇLARI Yaşlılarda anemi genelde asemptomatiktir ve nadiren hastaneye yatırma nedenidir. Tedavi edilmeyen anemi artmış mortalite, yorgunluk, fonksiyonel kısıtlılık ve sağlığın bozulması ile ilişkilidir. Aynı zamanda kardiyovasküler ve nörolojik komplikasyonlara neden olur (18). Anemi altta yatan önemli bir hastalığın bulgusu olarak ya da aneminin kendisinin sebep olduğu kronik hipokseminin neden olduğu çoklu organ disfonksiyonu olarak ortaya çıkar. Yaşlılarda anemi sıklığı yüksek olmasına ve yaşlanma ile sıklığı artmasına rağmen klinik, fonksiyonel ve ekonomik etkilerini araştıran birkaç çalışma yapılmıştır. Yaşlılarda 7 anemi ile hastaneye yatış ve mortalite bağlantısının araştırıldığı bir çalışmada 66 yaş ve üzerinde olan 17.030 hasta çalışmaya alınmış ve üç yıl boyunca takip edilmiş. Normal böbrek fonksiyonuna sahip anemik hastalarda mortalite, bütün sebeplerden hastaneye yatış ve kardiyovasküler olaylardan dolayı hastaneye ilk yatıştan daha yüksek bulunmuştur. En düşük mortalite kadınlarda hemoglobin 13 g/dl -15 g/dl, erkeklerde 14 g/dl -17 g/dl arasında gözlenmiştir (19). Anemi yaşlılarda mortaliteyi artıran bağımsız bir risk faktörüdür (20, 7). Yaşlıda aneminin mortalite üzerine etkisi altta yatan hastalığa bağlı değildir (7). Yaşlılarda, gençlerde görülebilen bütün anemi nedenleri (herediter anemiler dahil) görülebilir(21). Yaşlanma aneminin bir nedeni değildir. Çalışmalar 60-95 yas arası sağlıklı bireylerde hemoglobin değerlerinin anlamlı olarak değişmediğini göstermiştir. Buna karşılık deneysel ve klinik veriler yaşlanma ile birlikte hemopoetik rezervin azaldığını ve bununda anemi gelişmesine yatkınlık yarattığını iddia etmektedir. Aslında yaşlanma ile hemopoezde kalitatif ve kantitatif değişiklikler oluşur. Kalitatif değişiklikler hemopoetik hücrelerde maturasyonun azalmasına ve myelodisplaziye neden olabilir. Kantitatif değişiklikler daha yaygındır ve hemopoetik kök hücre konsantrasyonunda ve büyüme faktörlerine örneğin eritropoetin hormonuna hemopoetik öncü hücrelerin yanıtında azalmayı içerir. Yaşlanma ile artan inflamatuar sitokinler eritropoetine duyarlılığın azalmasına yardım ediyor olabilir (18). Hastanede yatan yaşlılarda aneminin nedenleri kronik hastalıklar (%35), nedeni açıklanamayan (%17), demir eksikliği (%15), kanamalar (%7), böbrek yetersizliği, karaciğer ve endokrin hastalıklar (%6,5), myelodisplazi ya da akut lösemiler (%5,5), kronik lösemi veya lenfomalar (%5,5), vitamin B12 veya folik asit eksikliği (%5,5) ve diğer hematolojik hastalıklar (% 3) olarak sıralanmaktadır (18, 21). Ayaktan takip edilen yaşlılarda aneminin nedenleri kronik hastalıklar (%17), nedeni açıklanamayan (%36), demir eksikliği (%8), böbrek ve karaciğer yetersizliği ile endokrin 8 hastalıklar (%8), diğer hematolojik hastalıklar (%8), ve enfeksiyonlar (%23) olarak sıralanmaktadır (9). Yaşlılarda anemi genelde hiporejeneratiftir ve periferik kan kaybının replasmanında yaşlı hemopoetik sistem yetersizliğini göstermektedir. Yüksek sıklığı sebebiyle nedeni açıklanamayan anemi konusuna özel ilgi mevcuttur. Bu yüksek sıklığın sebebi yetersiz tetkikler veya potansiyel geri dönüşlü olan rölatif eritropoetin yetersizliğidir. Eritropoetinin gerçek eksikliği böbrek yetersizliği ile ilişkili olabilir (18). 2.5.1. Anemi mortalite ilişkisi Hangi hemoglobin konsantrasyonu ile erkek ve kadında optimal yaşam süresi sağlanır? Denny ve arkadaşlarının 71 yaş ve üzerindeki 1.744 kadın ve erkekten oluşan bir grubu sekiz yıl boyunca takip etmiş. Sekiz yılın sonunda anemik hastalarda mortalite oranı 1,7 kat (P=0,0001) daha fazla bulunmuş, bu oran cinsiyet ve ırktan etkilenmemiştir. Kadınlarda en yüksek yaşam süresi hemoglobin düzeyi 13-14 g/dl, erkeklerde ise 14-15 g/dl olduğunda tespit edilmiş (22). Seksen beş yaş ve üzeri olan başka bir toplum çalışmasında da anemik toplumda mortalitenin arttığı gösterilmiştir. Bu çalışmada enfeksiyonlu ve maligniteli anemik hastalarda mortalitenin yüksek olduğu tespit edilmiş, aneminin bağımsız olarak mortaliteyi artırdığı saptanmıştır. Aneminin nedeni ile mortalite arasında ilişki bulunamamıştır (23, 20). 2.5.2. Aneminin kardiyovasküler sisteme etkisi Koroner arter hastalığı gibi kalp hastalığının varlığında, anemi göğüs ağrısının şiddetlenmesine ve diğer kardiyovasküler komplikasyonların artmasına neden olur. Bu komplikasyonlar aneminin tetiklediği kompensatuar mekanizmaların sonucu olarak kardiyak 9 outputun artışı ile meydana gelir. Kardiyak output artışı arteryel hacimde ve sol ventrikül duvar geriliminde artışa, en sonunda da adaptif sol ventrikül hipertrofisine neden olur. Aneminin neden olduğu bu tip komplikasyonlar kronik böbrek yetersizliğinin sebep olduğu anemide bildirilmiştir. Hemoglobinde 1 g/dl düşüş sol ventrikül hipertrofisi riskinde %6 artışa neden olur. Bir çalışmada 65 yaş ve üzeri koroner yoğun bakım ünitesinde yatan hastalarda hematokrit %30’den düşük olduğunda ölüm riskinin artmış olduğu kanıtlanmıştır. Konjestif kalp yetersizliğinde aneminin kötü sonuçlara yol açtığı öne sürülmüştür. Konjestif kalp yetersizliğinde aneminin düzeltilmesi fonksiyonel iyileşmeye neden olur (21). 2.5.3. Anemi ve sağlığın bozukluğu Anemi sıklıkla yorgunluk, nefes darlığı, günlük aktiviteleri yapmada zorlanma gibi fonksiyonel bozukluklar ile ilişkilidir ve yaşam kalitesinde azalmaya neden olur. Bu etki kanser hastalarında gözlenmiştir. Kanser hastalarında hemoglobin 12 g/dl’den büyük olduğunda yasam kalitesi anlamlı olarak artmış olarak saptanmıştır. (21). Düşme yaşlılarda fonksiyonel düşüklüğün belirtisidir. Önemli morbidite ve mortalite nedenidir. Eldeki kanıtlar aneminin anlamlı olarak travmatik düşme olayları ile ilişkili olduğunu göstermektedir (21) 2.5.4. Aneminin iyatrojenik sonuçları Anemi iyatrojenik komplikasyonların artışı ile ilişkili olabilir. Marcantonio ve arkadaşları hemoglobin 10 g/dl altında iken postoperatif deliryum riskinin arttığını göstermişlerdir. Yaşlılarda kanser ilişkili anemi kanser tedavisinin olumsuz sonuçların ve bu hastalarda sitotoksik tedavinin komplikasyonlarını artırması nedeni ile özel bir ilgi görmektedir (21). Hemoglobin düşüklüğü kemoterapatik ilaçların biyoyararlanımını azaltıyor olabilir. Anemik gençlerde kemoterapinin etkisi diğer dokular tarafından azaltılırken anemik yaşlılar 10 vücut kitlesi az olduğu için kemoterapinin yan etkilerinden daha fazla etkilenirler. Anemi yaşlıda yaşam kalitesini bozduğu için kanserin gidişatını daha da kötüleştirir. Kanser hastalarında anemi düzeltildiğinde yaşam kalitesi artar (21). 2.5.5. Aneminin nörolojik etkileri Baş ağrısı, konsantrasyon kaybı ve depresyon anemik yaşlı hastalarda sıkça bildirilmektedir. Aneminin nörolojik etkilerini araştıran spesifik çalışmalar olmamasına rağmen diyaliz hastalarında anemi varlığında kavrama yeteneklerinin bozulduğu ve anemik kronik böbrek yetersizliği olanlarda konfüzyonun, konsantrasyon düşüklüğünün ve hafıza bozukluğunun arttığı gösterilmiştir (8). Akut izovolemik anemi hafıza bozulmasına ve becerilerin yavaşlamasına sebep olur. Deliryum; hemostaz ve fizik durumun bozulduğunun bir göstergesidir. Anemi ve Alzheimer hastalığı arasında ilişki bulunmaktadır. Bir çalışmada aneminin ve vitamin B 12’nin muhtemelen kavrama yeteneğini birbirinden bağımsız olarak etkilediği ortaya konulmuştur. Aynı çalışmada aneminin demans için bir risk faktörü olduğu da iddia edilmiştir. Aneminin nörolojik etkilerinin nasıl ortaya çıktığı anlaşılamamıştır. Aneminin tetiklediği beyin kan akımı artışı beyinde üremik toksinleri artırdığı veya bozulmuş oksijen sunumunun beyinde metabolik olayların başlamasına neden olduğu kabul edilmektedir (8). 2.5.6. Aneminin düşme ve kırık oluşma riskine etkisi Aneminin yaslılarda düşme için kesin bir risk faktörü olduğu bildirilmiştir. Kesitsel bir çalışmada 65 yaş üstü 223.085 hastaneye yatıp çıkış yapılan hastaların %6,9’unun düşme nedeni ile hastaneye yatırıldığı; düşme için bağımsız risk faktörleri olarak yaş, cinsiyet, mevsimler, yaşanılan yer, alkol kullanımı, demans, Parkinson hastalığı, mekanik veya motor sorunlar, bilinç değişiklikleri, konvülziyon, glokom ve anemi tespit edilmiştir (24). Anemi 11 kırık ile sonuçlanan düşme riskini de artırır. Retrospektif bir değerlendirmede 60-97 yaş arasında kalça kırığı nedeni ile hastaneye yatırılan hastalarda anemik olan hastaların %30’unda anemik olmayan hastaların %13’ünde kırık olduğu tespit edilmiştir. Logistic regresyon analizi sonucunda aneminin düşme riskini üç kat artırdığı saptanmıştır. Hemoglobin değerinde 1 g/dl artış, kırıkla sonuçlanan düşme riskini %45 azaltır. Anemi tekrarlayan düşme riskini %91 artırır. Bu artış aneminin neden olduğu kötü sağlık durumu ve kas zayıflığı ile ilişkilidir (24). Anemi kalça kırığı ile yatırılan hastalarda sonucu etkiler. Prospektif 395 kalça kırığı ile yatırılan hastaların incelendiği bir çalışmada anemik hastalar hastanede daha uzun süre yatmışlar ve anemik hastalarda 6 ve 12. aylarda mortalite artışı olduğu görülmüştür (24). 2.6. ANEMĐLERĐN SINIFLANDIRILMASI Anemiler morfolojik ve etyopatogenetik olarak sınıflandırılır. Pratikte daha çok morfolojik sınıflandırmadan yararlanılır. 2.6.1. Morfolojik Sınıflandırma Anemiler OEH (ortalama eritrosit hacmi = mean corpuscular volume - MCV) ve eritrosit morfolojisine dayanılarak üç morfolojik tipe ayrılır. I-Normositik Anemiler : Normositik anemilerde OEH normal sınırlar içerisindedir (OEH:80-100 fL). Normositik anemi nedenleri : • Akut kanama anemisi • Hemolitik anemiler (talasemi’ler hariç) • Aplastik anemi 12 • Saf kırmızı dizi aplazisi • Kemik iliğini infiltre eden hastalıklar (lösemiler, lenfomalar, multiple myeloma, myelofibroz, kanser metastazları vb) • Endokrin hastalıklar • Böbrek yetmezliği • Karaciğer hastalıkları • Kronik hastalıklar anemisi • Protein malnütrisyonu • Skorbüt II-Mikrositik Anemiler : Mikrositik anemilerde OEH azalmıştır. (OEH < 80 fL). Mikrositik anemiler genellikle hipokromiktir. Mikrositik anemi nedenleri : • Demir eksikliği anemisi • Talasemi • Sideroblastik anemiler • Kurşun zehirlenmesi • Kronik hastalıklar anemisi (bazen) III. Makrositik Anemiler : Makrositik anemilerde OEH artmıştır. (OEH > 100 fL). Makrositik anemiler megaloblastik anemiler ve non-megaloblastik makrositik anemiler olmak üzere ikiye ayrılır. 1. Megaloblastik makrositer anemiler : Bu anemilerde kemik iliği megaloblastik özellik gösterir. Çevresel kanda görülen makrositlerin çoğu ovaldir (ovalomakrositoz). 13 Megaloblastik anemi nedenleri : • B12 vitamini eksikliğine bağlı anemiler. • Folik asit eksikliğine bağlı anemiler Tablo 3.Eritrosit Çapına Göre Anemi Sınıflandırması Mikrositik Normositik Makrositik Demir eksikliği Kronik hastalık anemisi Megaloblastik anemi Vit. B12, folat eksikliği Talassemi Demir eksikliği anemisi (erken evre) Hemolitik anemi Sideroblastik anemi Renal yetersizlik anemisi Karaciğer hastalıkları Kronik Hastalık Anemisi Kemik iliği yetersizliği MDS Kombine anemiler (demir + cobalamin) Hipotroidi Hipotroidi 14 2. Non-megaloblastik makrositer anemiler : Bu anemilerde kemik iliğinde normoblastik tipte bir eritropoez vardır. Çevresel kanda görülen makrositler yuvarlaktır. Nonmegaloblastikmakrositik anemiye yol açan hastalıklar çoğu kez normositik, bazen de makrositik anemiye neden olurlar. Burada saptanan makrositoz genellikle hafiftir. Non-megaloblastik makrositik anemi nedenleri : • Akut kanama anemisi • Hemolitik anemiler • Lösemiler, özelikle akut lösemiler • Myelodisplastik sendromlar • Karaciğer hastalığı • Aplastik anemi • Kemik iliğini infiltre eden hastalıklar (lenfomalar, multipl myeloma, myelofibroz, kanser metastazları vb) • Alkolizm • Hipotiroidi • Skorbüt 2.6.2.Etyopatogenetik Sınıflandırma Anemiler etyopatogenetik olarak da üçe ayrılır : a) Kan kaybı b) Eritrosit yapımında azalma c) Eritrosit yıkımında artma 15 A) Kan Kaybı : • Akut kanama anemisi B) Eritrosit Yapımında Azalma : I.Hemoglobin sentezinde bozukluk (mikrositik anemiler) • Demir eksikliği anemisi • Talasemiler • Sideroblastik anemiler • Kurşun zehirlenmesi II.DNA sentezinde bozukluk (megaloblastik anemiler) • B12 vitamini eksikliğine bağlı anemiler. • Folik asit eksikliğine bağlı anemiler • Diğerleri III. Pluripotent kök hücrede bozuklukları • Aplastik anemi • Lösemi ve myelodisplastik sendromların anemisi IV. Eritroid kök hücrede bozukluk • Saf kırmızı dizi aplazisi • Kronik böbrek yetmezliği anemisi • Endokrin hastalıklarda görülen anemiler •Konjenital diseritropoetik anemiler V. Eritropoetik regülasyonda bozukluk • Düşük oksijen affiniteli hemoglobinopatiler 16 VI. Bilinmeyen ya da multipl mekanizmalar • Kronik hastalıklar anemisi • Kemik iliği infiltrasyonuna bağlı anemiler • Nutrisyonel eksikliklere bağlı anemiler (demir, B12 vitamini ve folik asit eksikliği dışında) C) Eritrosit Yıkımında Artma (Hemolitik Anemiler) : • Eritrosit içi bozukluklara bağlı hemolitik anemiler (intrakorpüsküler hemolitik anemiler) • Eritrosit dışı bozukluklara bağlı hemolitik anemiler (ekstrakorpüsküler hemolitik anemiler) 2.7. YAŞLILARDA SIK GÖRÜLEN ANEMĐLER : 2.7.1.Demir Eksikliği Anemisi : Demir eksikliği, vücutta hemoglobin yapımı ve birçok enzimatik reaksiyon için yeterli miktarda demir bulunmaması durumudur. Demir eksikliği anemisi ise, bu eksikliğin yaş ile ilişkili Hb değerlerinin 5 persantilin altına inmesiyle birlikte olan daha ağır şeklidir(25,26). Dünyada aneminin en sık görülen nedenidir. Hastalık yaşamın her döneminde görülmekle birlikte küçük çocuklarda ve kadınlarda daha sıktır. Çocuklarda hızlı büyüme, gebelikte artan demir gereksinimi, menstruasyon demir eksikliğini ortaya çıkaran fizyolojik nedenlerdir (27). 17 Etyoloji: Demir eksikliği diyetle yetersiz demir alımına, demir malabsorbsiyonuna, kronik kan kaybına, gebelikte ve emzirme döneminde demirin fetus ve infant eritropoezi için kullanılmasına, hemoglobinüri ile birlikte intravasküler hemolize ya da bütün bu faktörlerin kombinasyonuna bağlı olarak gelişebilir(28). DEA’nın yaşlı populasyonda en sık görülen nedeni gastrointestinal sistemden (GiS) olan kronik gizli kan kayıplarıdır. Bunu ürogenital sistem kanamaları, kronik hemoptizi ve epistaksis nedeniyle olan kan kayıpları izler. Daha nadiren demirden fakir diyet ile beslenme, malabsorpsiyon, geçirilmiş gastrik operasyonlar ve parazitozlar da etiyolojide rol oynayabilir. Yaşlılarda yaygın olarak kullanılan ilaçlardan asetil salisilik asit,non steroid anti enflamatuar ilaçlar, proton pompa inhibitörleride anemi ayırıcı tanısında sorgulanması gereken ilaçlardır. Demir eksikliği ile beraber kilo kaybı olan yaşlı hastalarda maligniteler özellikle GĐS maligniteleri sorgulanmalıdır.Sağ kolon malignitelerinde demir eksikliği anemisi önemli bir semptomdur.Bu yüzden bu yaş gurubunda gaitada gizli kan bakılması ayrıca değerlidir. 18 Tablo 4.Demir eksikliği anemisinde etyoloji : 19 Patogenez : Kemik iliğinde hemoglobin sentezi için gereken demir miktarı yetersizolduğu zaman demir eksikliği anemisi gelişir. Kan kaybı, artan ihtiyaç veya emilimbozukluğu nedeniyle demir eksikligi meydana geldiğinde depolardaki demirinmobilize olması ile bu eksiklik giderilir ve hemoglobin yapımı için gerekli demirsağlanmış olur. Dokulardaki demir depoları boşaldıgı zaman, kemik iliğindehemoglobin sentezi için gerekli demir miktarı yetersiz hale gelir ve hipokrommikrositer anemi gelişir. Demir eksikliği anemisinin patogenezinde başlıca üç faktör rol oynar : 1. Fizyolojik olarak artan demir ihtiyacı 2. Kanamalara bağlı kan kaybı 3. Yetersiz demir alımı(29) Demir eksikliğinin gelişim evreleri; (30). Evre I : Demir kaybı, alımını aşarsa bu negatif demir dengesi ile demir deposu (kemik iliği demir içeriği ile temsil edilir) giderek boşalır. Hb ve serum demiri normal kalmasına karşın serum ferritin yoğunluğu düşer. Demir deposu azalırken, diyetle alınan demirin emiliminde ve demir bağlama kapasitesinde kompansatuvar artış olur. Evre II : Harcanan demir depoları eritroid ilik tarafından karşılanamaz. Plazma transferin düzeyi artarken serum demir yoğunluğu düşer, eritrosit yapımı için gerekli hazır demir giderek azalır. Serum demiri < 50 g/dl ve transferrin saturasyonu < % 16 olduğunda eritropoez bozulmuştur. Serum ferritin reseptör yoğunluğu yükselir. Evre III : Eritrositleri ve eritrosit indeksleri normal görünümlü bir anemi tarif edilir. Evre IV : Mikrositoz ve sonra hipokromi bulunur Evre V : Demir eksikliği dokuları etkileyerek semptom ve belirtilere yol açar. 20 Tablo (5).Demir eksikliği anemisinin gelişim evreleri (30) Klinik Bulgular : Klinik genellikle yavaş gelişir ve vücut anemiye karşı adaptasyon mekanizmaları geliştirir. Bu nedenle birçok hasta asemptomatik kalabilir ve demir eksikliği anemisi bir başka nedenle yapılan incelemeler sonucunda tesadüfen saptanabilir. Demir eksikliğine yol açan altta yatan nedene bağlı semptomlar görülebilir. Aneminin semptomları ve belirtileri dokulardaki hipoksinin şiddetine, süresine ve kardiyovasküler-pulmoner kompansasyon yanıtlarına bağlıdır (31). 21 Teşhis ve tedavi öncesinde asemptomatik olduğu ifade eden pekçok hasta daha sonra kendisini çok daha iyi hissettiğini ifade etmektedir. Bu, yavaş ve kronik kayıplara vücudun uyum sağlamış olmasının bir sonucudur (32). Anemi rutin değerlendirmeler sırasında rastlantı sonucunda bulunabilir. Halsizlik, çabuk yorulma, solukluk, çarpıntı, başağrısı, baş dönmesi, efor dispnesi, kardiyak dekompansasyona bağlı olarak kalp yetmezliği ve anginal ağrılar sık gözlenen başvuru yakınmalarıdır. Yaşlılarda anemiye bağlı efor anginası ve konjestif kalp yetmezliği gelişebilir. Bazı hastalar dilde acıma, azalmış tükrük salgısı ve kuru ağız, dilde düzleşme ve saç dökülmesinden şikayet edebilir (33,34). Kanama öyküsü ya da kronik kan kaybı öyküsü demir eksikliğini düşündürebileceği gibi, bu eksikliğin nedenine de işaret eder. Pika, yani besin dışı maddelerin yenmesi de demir eksikliğini düşündürmelidir. Sorgulamada beslenme düzeni, gizli kan kaybı yapabileceği için nonsteroid anti-inflamatuar ilaç (NSAĐĐ) ya da aspirin kullanımı sorulmalıdır. Miyokard infarktüsünün primer ve sekonder profilaksisinde etkili olması sebebiyle ve yaşlılarda aterosklerotik hastalıkların sık olması nedeniyle günümüzde yaşlı popülasyonda aspirin kullanımı oldukça yaygındır. Muhtemelen salisilat kullanımı ile ilişkili GĐ kan kaybı yaşlılarda demir eksikliğinin en sık nedenlerinden birisidir. Hematemez, melena, hematokezya, hematüri, postmenapozal vajinal kanama, parazit düşürme, karın ağrısı, hazımsızlık, peptik ülser ya da gastrit öyküsü, gastrik operasyon öyküsü, zayıflama, barsak alışkanlığında değişme olup olmadığı sorulmalıdır. Ailede kanser olup olmadığı sorgulanmalıdır. Demir eksikliği anemisinde görülebilen semptomlar : 1- Anemiye bağlı genel semptomlar • Halsizlik ve yorgunluk (en sık görülen semptomdur) • Solukluk 22 • Egzersiz dispnesi • Başağrısı • Çarpıntı, senkop, kulak çınlaması • Uyku bozukluğu, libido azalması, saç dökülmesi • Konsantrasyon bozukluğu, huzursuzluk, baş dönmesi, anjina pektoris, • Đştahsızlık • Kilo kaybı 2- Anemiyle orantısız aşırı yorgunluk (demir içeren enzimlerin disfonksiyonuna bağlı) 3- Angular stomatit, atrofik rinit, glossit (DEA dahil nutrisyonel anemilerde) ve kaşık tırnak (koilonişi, sadece DEA de gözlenir) 4- Splenomegali, % 10 5- KĐBAS, papillaödem, psödotümör serebri 6- Disfaji ( Plummer Winson veya Paterson Kelly sendromu ) (35). Günümüzde anemili birçok hasta asemptomatiktir. Plummer-Vinson ya da PetersonKellysendromu (disfaji, özafajialveb, atrofikglossit ve DEA), koilonişi ve mavi sklera artık hemen hemen görülmemektedir (36,37). Laboratuvar incelemeleri : Kemik iliği aspirasyon materyalinde Prusya mavisi ile yapılan demir boyasında hemosiderin ve sideroblastların görülmemesi DEA tanısı için altın standart olmakla beraber invaziv olan bu incelemeye nadiren başvurulur ve öncelikle serum ferritin düzeyi ile diğer invaziv olmayan testlerden yararlanılır. Serum ferritin düzeyinin tayini, DEA tanısı için invaziv olmayan en iyi testtir.(38) Hemogram ve periferik yayma incelemesi ile hipokrom- 23 mikrositer anemi saptanan hastada düşük serum ferritin düzeyinin saptanması DEA için tanı koydurucudur. Genelde kabul edilen düzey 15 ng/ml ve altıdır.(39,40) Ancak normal veya hafif artmış ferritin düzeyleri DEA tanısını ekarte ettirmez. Çünkü yaş ile birlikte serum ferritin düzeylerinde de bir miktar artış olabildiği gibi DEA’ya eşlik eden kronik inflamatuar olaylar, bazı enfeksiyonlar, karaciğer parankim hastalıkları ve bazı malignitelerde ferritin düzeyleri artabilir.12 Serum ferritin düzeylerinin 100 ng/ml’nin üstünde olduğu durumlarda ise demir eksikliği olası değildir.(38,41) Serum demir düzeyinde düşüklük, demir bağlama kapasitesinde artış ve transferrin saturasyon yüzdesindeki düşüklük (%15’in altı) demir eksikliğini düşündürse de bunlar spesifik ve sensitif testler değildir, çünkü yaşlı popülasyonda demir ve transferrin düzeyleri çoğu kez düşmektedir. Ayrıca serum demir düzeyleri, sıklıkla diurnal dalgalanma göstermektedir.Benzer şekilde eritrosit dağılım genişliği de (RDW), demir eksikliğinden şüphenilen yaşlı hastaların taranmasında spesifik ve sensitiv bir test değildir. Serum transferin reseptör düzeyleri, DEA ile kronik hastalık anemisinin ayrımında kullanılabilen bir testtir. Serum transferrin reseptör düzeyleri saptanırken,kronik hastalık anemisinde normalin altında saptanır.(42) Demir Eksikliği Anemisi Tanısı Đcin Gerekli Testler (43); 1. Periferik kan yayması (hipokromi, anizositoz., poikilositoz) Hipokromi ve mikrositozun eritrosit indeksleri ile desteklenmesi a. MCV'de azalma b. MCH’nin 27 pg altında olması c. MCHC'nun % 30’un altına düşmesi 2. Serbest eritrosit protoporfirininde artma 3. Serum ferritininde azalma 4. Serum demirinde azalma 24 DEA’da artmış a. Serum demir bağlama kapasitesinde artma b. Satürasyonda (% 16'nın altında) azalma 5. Terapotik demir tedavisine cevap a. Tedaviyi takiben 5-10 gun arası retikulositoz b. Retikulositozu takiben günde 0.25-0.4 g/dl/gün ve hct’te % 1/gün artış 6. Kemik iliği; Demir içeren eritroblast sayısının demir boyama ile incelenmesi, bu hücrelerde azalma veya yokluk. 2.7.2 KRONĐK HASTALIK ANEMĐSĐ Kronik hastalık anemisi iki ana gruba ayrılır : 1. Sideropenik veya klasik anemi: Subakut veya kronik inflamatuar proçes veya maligniteye bağlı olarak ortaya çıkan kronik hastalık anemisidir. 2. Nonsideropenik anemi: Daha çok karaciğer, böbrek veya endokrin bezler gibi hayati organların yetmezliği ile birlikte ortaya çıkar. SideropenikAnemi : Başlangıçta, kronik hastalık sideropenik anemisi hipokromiktir ve hipoferrinemi ve bazı inflamatuvar hastalık tipleri ile birlikte görülür.(44). Anemi daha şiddetlenir ve kronikleşirse mikrositik hale dönüşür. Bu tip anemiler dereceli olarak 1-2 aydan sonra ortaya çıkar ve hematokrit (Hct) %30-35 arasında stabil hale gelir. Laboratuar bulguları : Kronik hastalık sideropenik anemisi ortalama eritrosit hemoglobin konsantrasyonunun (MCHC) düşük veya normal, ortalama eritrosit hacminin (MCV) normal veya düşük, serum 25 demir seviyesinin düşük, transferrin düzeyinin normal veya düşük, total demir bağlama kapasitesinin düşük veya normal, düşük demir-transferrin saturasyonu, serbest eritrosit protoporfirininin yükselmiş olması ve artmış serum bakır düzeyi (seruloplazminde artış) ve bazen de ferritin düzeylerinde yükselme ile (akut faz reaktanı) beraberdir. PATOFĐZYOLOJĐ : Gerçekte bir "yalancı demir eksikliği anemisi" olan kronik hastalık sideropenik anemisine patofizyolojik olarak 3 olay katkıda bulunur: 1. Eritrosit ömrünün kısalması/hemoliz : Eritrositlerin normal ömürleri 120 gündür. Kronik hastalık anemisinde bu sayı 60 ila 90 güne düşmektedir. Bunun sebebi olarak ise, eritrositlerin ömrünü kısaltan bazı substans ya da faktörlerin salgılanılabileceğine inanılmaktadır. Muhtemel diğer sebepler arasında makrofajların artmış fagositik aktivitesi veya bakteriyel toksinlerin ya da tümör sekresyonlarının yol açtığı hemoliz de yer almaktadır. 2. Gastrointestinal sistemden demir absorbsiyonunun azalması : Kronik hastalık anemili hastalarda kemik iliğinin prusya mavisi ile boyanması aşırı miktarda demir depolarını gösterse bile, demirin bu depolardan plazmaya transferinde bir defekt varmış gibi görünmektedir (normalde yaşlı eritrositlerin içindeki demir, karaciğer ve dalaktaki makrofajlar tarafından tutulur). Bu demir transfer defekti için iki hipotez öne sürülmüştür. Đlki; solubl demir taşıyıcı protein olan apotransferrin, retiküloendotelyal sistemdeki makrofajlara bağlanır ve transferrin şeklindeki demiri alır. Transferrine bağlanan makrofajlar kemik iliğine dolaşımla geçer ve hemoglobin üretimi için eritropoetik öncüller burada demirden arınırlar. Demirin transferi ile birlikte apotransferrin plazmaya geri döner. Diğer bir hipoteze göre ise apolaktoferrin adlı demir bağlayıcı bir başka protein malign ve inflamatuvar durumlarda aşırı miktarlarda üretilir ve normalden daha fazla miktarlardaki demiri bağlayarak 26 plazmaya çok az demirin geçmesine sebep olur (46). Bunun sonucunda makrofajlar içinde demir depolanması olur ve bu demir eritropoez için kullanılamaz. 3. Anemiye kemik iliği cevabının azalmış olması : Azalmış oksijen taşıma kapasitesine karşı organizmanın normal cevabı EPO üretiminin artırılmasıdır. EPO böbrekler tarafından sentez edilmektedir ve eritrositlerin üretimini hızlandırmaktadır. EPO kemik iliğindeki eritrosit prokürsörlerini stimule ederek maturasyonlarını ve dolaşıma salıverilmelerini hızlandırmaktadır. KHA'de ya EPO yetersizliği söz konusudur ya da yeterince EPO varlığına rağmen kemik iliğinin cevapsızlığı söz konusudur (47). Normal şartlar altında kemik iliği, eritrosit üretimini arttırabilir fakat KHA'de bu gerçekleşmez. Çünkü subakut veya kronik inflamasyon durumlarında gama interferon, TNF-α (doku nekrozis faktör-α) ve Đnterlökin-1 (ĐL-1) kemik iliği cevabını baskılamaktadır(45,47). ĐL-1, diğer demir bağlayıcı protein olan apolaktoferrin'in nötrofillerden salınımını stimüle eder. Apolaktoferrin, apotransferrin ile demire bağlanmak için yarışır. KHA'de anemi hafif ile orta derecede olup, hemoglobin nadiren 8 gr/dl'nin altına düşer. Bu anemi giderek gelişir ve hematokrit düzeyleri %25 ile 40 arasında stabil hale gelir (47). Nadiren, bu anemi organizmadaki inflamatuar yanıt ya da malignite gibi gizli bir proçesin ilk manifestasyonu olabilir. Malignitelerde Anemi : Malignitelerle birlikte görülen anemiler, kronik hastalıklardaki sideropenik aneminin hem fenotipi hem de fizyopatolojisi ile benzerlik gösterir. Bununla beraber malignitelerde görülen anemiyi kısmen veya tamamen komplike eden faktörler de vardır (Tablo 3). Bunlar başlıca; miyelofitizi (kemik iliğinin metastatik kanser hücreleri ile infiltre olması), otoimmün paraneoplastik sendromlar (aplastik anemi, pür eritrosit aplazisi, otoimmün hemoliz) ve müsin salgılayan adenokarsinomalarda görülen paraneoplastik mikroanjiyopatik hemolizdir (48). 27 Kronik hastalıktaki sideropenik anemide olduğu gibi, malignitelerdeki durum da hipoeritropoietinemiye bağlıdır. NonsideropenikAnemiler : Vital organ yetmezliğinin neden olduğu kronik hastalıklarda nonsideropenik anemi gelişir. Bu tip anemiler genelde normokrom normositer tipte olup, mutlak veya rölatif hipoeritropoietinemi söz konusudur. Kronik Renal Yetmezlik : Organ yetmezliği sonucu ortaya çıkan nonsideropenik anemiler içinde en sık görülen, kronik böbrek yetmezliği sonucu ortaya çıkan anemidir. EPO böbreklerde yapıldığından hemostaz bozulur ve anemi meydana gelir (hematokrit düzeyi genellikle %20-25 arasında değişir). Karaciğerde az miktarda EPO üretimi olduğundan hematokritin daha da düşmesi önlenir. EPO sentezindeki yetmezliğe ilave olarak, üremik toksinlerin de eritrositlerin yaşam süresini etkilediği ve kronik böbrek yetmezliğinde görülen anemiden sorumlu olabileceği öne sürülmüştür. Karaciğer Yetmezliği : Karaciğer yetmezliğinde görülen anemi multifaktöriyel olup nonmegaloblastik makrositik anemidir. Karaciğer yetmezliğindeki anemiye katkıda bulunan faktörler başlıca; • Rölalif hipoeritropoietinemi • Eritrositlerin yaşam süresinin kısalması ("spur cell hemolysis") • Portal hipertansiyona bağlı plazma volümünün artması • Gastrointestinal kanama ve demir eksikliği • Nutrisyonel folat eksikliği 28 • Alkol kullanımına bağlı karaciğer yetmezliği olanlarda etanolün neden olduğu hem biyosentezinin kesintiye uğraması ve ineffektif eritrosit yapımı. Spur hücreli hemoliz; karaciğer yetmezliğindeki anormal lipid metabolizması sonucunda, eritrosit membranında kolesterol-fosfolipid oranının fosfolipid aleyhine bozulmasına bağlıdır. Yüzey alanı-volüm ilişkisinden dolayı kolesterol- fosfolipid oranının bozulması akantosit oluşumuna (spur hücreler) neden olur ve bu hücreler dalakta hemen yıkılırlar (49). Hipotiroidizm : Hipotiroidi olgularının %22'sinde hipokrom-mikrositer anemi, %43'ünde normokromik- normositer ve %35'inde de makrositer anemi görülür. Hipokromik mikrositer anemi gerçek demir eksikliği sonucu ortaya çıkar. Bunun nedeni tiroid hormon yetersizliğine bağlı demir absorbsiyonundaki azalma ve aklorhidri tablosudur. Hipotiroidi olgularında görülen normokrom normositer aneminin nedeni rölatif hipoeritropoetinemidir. Hipotiroidide metabolizmanın azalmış olması, hemostatı da düşürür. EPO düzeyi düşüklüğü fizyolojik olup, metabolizma hızının azalmasına bağlı olarak hematokrit normale getirilir. Hipotiroidi olgularında görülen makrositik anemi, genellikle megaloblastik anemi olup B-12 vitamin eksikliği veya pernisyöz anemiye bağlıdır. Otoimmün bozukluk olması hipotiroidizmde sık görülen bir beraberliktir. Đntrinsik faktör ve/veya parietal hücre sitoplazmalarına karşı antikor gelişmiş olmasından kaynaklanabilir. 29 Tablo 6. Kronik hastalık anemisi ve DEA nin ayırıcı tanısı 2.7.3. MEGALOBLASTĐK ANEMĐLER : TANIM : Çeşitli nedenlere bağlı olarak B12 veya folik asit eksikliği sonucu ortaya çıkan, inefektif eritropoez, nadiren hemorajik diyatez, santral sinir sistemi semptom ve bulguları ile ortaya çıkan bir anemidir.(50) PATOGENEZ : Hücrede DNA üretimi için hem folik asit hem de kobalamine(B12 vitamini) ihtiyaç vardır. Bu vitaminler eksik olduğunda hücrenin nükleusu normal biçimde mitoza giremez. Sebzelerden edinilen folik asit, poli(genelde hepta) glutamil şeklinde bulunur. Emiliminde pek bozukluk görülmediğinden folik asit eksikliğinin asıl nedeni, diyetle taze sebze ve meyve alınmamasıdır. Bu bileşik ısıya çok duyarlıdır ve pişirme sırasında büyük ölçüde kaybedilir. Eksikliği, hemolitik anemi durumlarında, aşırı miktarda vitamin harcandığında da ortaya çıkabilir. Kobalamin (B12 vitamini) bir 5’deoksiadenozil ve bir benzimidazole bağlı kobalttan oluşan bir tetrapirol molekülüdür.Tek karbon metabolizmasına katılarak iki enzimatik reaksiyonda kofaktör olarak rol oynar. 1-N5 metiltetrahidrofolat’taki metil grubunu homosisteine aktararak metiyonin’i oluşturur. 30 2-L-metilmalonil KoA ‘nın süksinil KoA’ya izomerize olmasını sağlar. Gıda içinde alınan B12 vitamininin esas kaynağı hayvansal besinlerdir. En fazla, karaciğer ve böbrekte bulunur (40-50mg/100g). Ancak et, süt, peynir ve yoğurt gibi hayvansal yiyeceklerde de daha az oranda olmak üzere bulunur. Geviş getiren hayvanların geviş getirmesiyle ilgili olan lümen bölümündeki mikroorganizmalar tarafından yapılır ve barsaktan absorbe edilir. B12 vitamini diğer vitaminlerin aksine bitkiler içinde sentez edilemez. Nötr ve asid ortamda ısıya dayanıklıdır ve besinin ısıtılmasından pek etkilenmez. Anne sütü B12 vitaminini plazmadaki konsantrasyondan daha yüksek bir konsantrasyonda içerir ve bebekler için yeterlidir (51). Kobalamin mideye gıdalarla geldiği zaman düşük pH’da, gıdadaki proteininden ayrılır. Ortaya çıkan bileşik midede R bağlayıcı proteini ile tutulur. Bu molekül incebarsağın üst kısmında sindirilir ve yerini midenin pariyetal hücreleri tarafından yapılan bir protein olan intrensek faktör (ĐF) alır. B12 vitamini, ince barsağın ileum kısmından emilir. B12 vitamininin emilebilmesi için midenin pariyetal hücrelerinden salgılanan intrensek faktöre (ĐF) ihtiyaç vardır. Kobalamin intrensek faktör kompleksi distal ileumdan emilir. Kapiller alana geçen B12 vitamini, esas olarak karaciğerde yapılan transkobalamin II’ye bağlanmış olarak taşınır. B12 vitamininin büyük bir kısmı (%90) karaciğerde depo edilir. Depo miktarı yaklaşık 2-3 mg kadardır ve bu miktar organizmayı 2-4 yıl süreyle kompanse edebilmektedir. Atılım karaciğer ve böbrekten olur. Safra içinden barsağa atılan vitaminin, enterohepatik siklus nedeniyle büyük bir kısmı geri alınır. Günlük kayıp 1.3 mikrogramdır. Erişkin bir kimsenin günlük B12 vitamin ihtiyacı en az 2,5 mikrogramdır ve orta derecede hayvansal gıda ihtiva eden günlük diyet bu gereksinimi karşılamaya yeterlidir(52). 31 PERNĐSĐYÖZ ANEMĐ : Megaloblastik anemi tablosu ile ortaya çıkan, histopatolojik olarak kronik atrofik gastrit ve intrensek faktör salınım eksikliği ile karakterize bir otoimmün hastalıktır. Kobalamin(B12 vit.) eksikliğinin en sık nedeni pernisiyöz anemidir. Gastrik atrofiye bağlı olarak intrensek faktör ve asit sekresyonu yapılamaz. Pernisiyöz anemide, intrensek faktörün olmaması sonucunda normal diyetteki kobalamin emilemez, yavaş yavaş kobalamin eksikliği gelişir. Pernisiyöz anemi ile diğer otoimmün hastalıklar arasında önemli bir ilişki vardır. Basedow Graves hastalığı, Hashimoto tiroiditi, vitiligo, Addison hastalığı, idiyopatik hipoparatiroidi pernisiyöz anemi ile birlikte olabilir. Pernisiyöz anemili hastaların serumunda antipariyetal hücre antikorları(%90 hastada), anti intrensek faktör antikorları (%60 hastada), antitiroid antikorları bulunur. (53) Hastalık ileri yaş hastalığı olup, 30 yaşın altında ortaya çıkması nadir bir bulgudur. Hastalık 30 yaşın altında görülmüşse "jüvenil pernisiyöz anemi" diye isimlendirilir. Bu olgular çok nadir görülür. KLĐNĐK BULGULAR : Hastalık genellikle sinsi başlar ve hasta doktora gelmeden uzun süre önceden beri hastalık mevcuttur. Hastaları genellikle anemi belirtileri doktora getirse de glossit ve/veya sinir sistemi belirtileri ile de doktora gelebilirler. Glossit vakaların %50 kadarında vardır ve sıklıkla intermittandır. Dilde ağrı, yanma, kızarıklık, papillalarda silinme vardır. Sinir sistemi belirtileri, bazen ilk belirti olabilir. Aneminin derecesi ile sinir sistemi belirtileri arasında ilişki yoktur. Esas patolojik olay, aksonal dejenerasyon ve periferik sinirler ile spinal kordun posteriyor ve lateral kolumnalarında demiyelinizasyondur. Klinikte paresteziler, ekstremitelerde uyuşmalar, ayaklarda iğnelenmeler ile kendini gösterir. Paresteziler iki taraflı ve simetriktir ve bacaklardan kalçalara doğru yükselir. Zamanla yürüme bozulur. Pozisyon hissi kaybedilir(ilk önce karanlıkta), parmakların hareketleri bozulur ve ele alınan bazı objeler 32 düşürülebilir. Derin tendon refleksleri azalmış veya kaybolmuştur. Derin duyu hissi kaybolmuştur. Hastaların %50 kadarında tekrarlayan ishaller, dispepsi, anoreksi gibi gastrointestinal semptomlar görülebilir. Karın ağrısı, hepatomegali ve splenomegali görülebilir. Hatta bazı olgularda mide kanseri gelişebilir(54). LABORATUVAR BULGULARI : Kan: Gerek folik asit eksikliği gerekse B12 vitamini eksikliğinde kan tablosu ortak özellikler gösterir. Anemiye ek olarak lökopeni ve/veya trombositopeni oluşabilir. Anemi makrositik-megaloblastik anemi tipindedir. MCV değeri henüz anemi oluşmadan artabilir. Nonmegaloblastik makrositik anemilere göre MCV değeri daha belirgin artma eğilimindedir ve 110-130 fl arasında ve bazen de aneminin çok belirginleştiği olgularda 160 fl’ye kadar yükselmektedir. Đlave demir eksikliği, talasemi minör veya inflamatuvar bir olay varsa makrositoz gölgelenebilir. Anizositozun sayısal ifadesi olan RDW değeri artar. Bu artış anemiden önce ortaya çıkabilir. MCH değeri de normalin üzerinde olabilir. Retikülosit sayısında artış beklenmez. Hastalarda hafif orta düzeyde bir lökopeni (3-4x109 /L) oluşabilir. Daha ziyade nötrofil sayısındaki azalmaya bağlıdır ve çok ağır anemili olgularda daha düşük lökosit sayılarına rastlamak olasıdır. Trombosit sayısı 100x109 /L altına inebilirse de olguların çoğunda 100-150x109 /L arasındadır (57). Çevresel yaymada eritrositlerde oval makrositoz tipik bir bulgudur. Ayrıca anizositoz, poikilositoz, bazofilik noktalanma, diffüz polikromatofilik hücreler, Howell-Jolly cisimcikleri ve Cabolt halkaları içeren eritrositler ve seyrek olarak çekirdekli eritrositler görülebilir (55). Nötrofil hipersegmentasyonu bir diğer tipik bulgudur. Yaymada nötrofillerin %5’inden daha fazlasının beş segmentli olması veya en az bir adet altı veya daha fazla segmentli çekirdeği olan nötrofil saptanması, nötrofil hipersegmentasyonu olarak tanımlanır. Bu bulgu megaloblastik hematopoezin ilk periferik kan bulgusu olabilecek kadar spesifik ve erken bir bulgudur (58). 33 Biyokimyasal Bulgular : Plazma bilirubin, demir ve ferritin düzeyleri normalin üzerindedir. Bilirubindeki hafif artış daha ziyade non-konjuge fraksiyona aittir. Serum laktat dehidrogenaz (LDH) seviyesi de artmaktadır. (LDH1>LDH2). Bu artış hemolitik anemi olgularındaki artışla karşılaştırıldığında daha belirgindir ve inefektif eritropoez ile açıklanmaktadır. Serum haptoglobin düzeyi düşüktür (59). Özel laboratuar Testleri : 1- Serum B12 vitamini ve folat ile eritrosit folat düzeyleri 2- Deoksiuridin supresyon testi: Özel arastırma laboratuarlarında uygulanabilen bir testtir. Normalde kemik iliği kültürüne eklenen deoksiuridin (dU) DNA sentezinde tüketilmek üzere hücre içine alınır. Bunun ardından eklenen 3H-timidin’in hücre içine girisi engellenmiş olur (dU supresyonu). Buna karşılık megaloblastik anemili hastaların kemik iliği kültüründe dU’in dTMP’a dönüşümü olmadığından sonradan eklenen 3H-timidin’in hücre içine girişi ve DNA’ya katılımı engellenemez. 3HTimidin’in hücrelere inkorporasyonu eğer B12 vitamini eklendiğinde baskılanıyor ise hastada kobalamin eksikliğinden, metil tetrahidrofolat eklendiğinde baskılanıyor ise folat eksikliğinden söz edilir (55). 3- Serum ve idrar metabolitleri: Kobalamin eksikliğinde idrarda metil malonik asit atılımı artar. Bunun nedeni metil malonil koenzim A’nın süksinil koenzim A’ya dönüşememesidir. Bu bulgu B12 vitamini eksikliği tanısı için oldukça spesifik ve hassas bir bulgudur (55). Hem folat hem de B12 vitamini eksikliğinde homosistein metiyonine dönüşemez ve serum homosistein düzeyleri artar (60). Histidinin bir metaboliti olan formiminoglutamat (FIGlu), folat eksikliğinde glutamata dönüştürülemez. Folat eksikliği olan hastalara histidin verildikten 34 sonra idrar toplandığında FIGlu atılımının arttığı saptanır. B12 vitamini eksikliği olgularının %50 kadarında da benzer bulguların elde edilmesi testin özgüllüğünü azaltmaktadır (60). 4- Radyoaktif B12 vitamini emilim testi (Schilling testi): normal insanlarda oral yoldan radyoaktif kobalt işaretli siyanokobalamin verildikten iki saat sonra işaretlenmemiş B12 vitamini parenteral olarak uygulandığında ilk verilen ve emilen radyoaktif B12 vitamininin en az onda biri 24 saat içinde idrarla atılır. Emilim kusuru olan hastalarda oral uygulanan işaretli B12 vitamininin (emilimi olmadığından) idrarda atılımı normale göre en az yarı yarıya azalmıştır. Đşaretli B12 vitamini ile birlikte intrensek faktör (ĐF) verildiğinde idrarda radyoaktif vitamin atılımı normale dönerse emilim eksikliği nedeni pernisyöz anemi olarak değerlendirilir. Eğer emilim iF varlığında da düzelmemişse intestinal emilim bozukluğundan söz edilir (55). Nedeni Açıklanamayan Anemi: Nedeni açıklanamayan anemi 65 yaş üstü kişilerde tüm anemilerin üçte birini oluşturur(1). Düşük pluripotent hemopoetik kök hücre kapasitesi, hemopoetik büyüme faktörlerinin yetersiz üretimi, kök ve öncü hücrelerin büyüme faktörlerine azalmış yanıtı, kemik iliği mikroçevre anomalileri, androjen eksikliği, tanısı konulamamış kronik böbrek yetersizliği, tanısı konulmamış myelodisplazi ya da erken dönem kronik hastalık anemisi gibi benzeri durumlar yaşlılarda nedeni açıklanamayan aneminin sık olmasının nedenleri olarak öne sürülmüş teorilerdir (61). Hemoglobin ve eritropoetin arasındaki ilişki yaşlılarda gençlerde olduğu gibi olmasına rağmen eritropoetin üretimi demir eksikliği olan yaslılarda (74-95 yaş) gençlere (25-60 yaş) göre azalır. Buna karşılık nedeni açıklanamayan anemisi olan yaşlılarda eritropoetin seviyesi yükselmez ya da uygunsuz olarak artmaz (24). Yaşlılarda artan ĐL-6 gibi proinflamatuar sitokinler, eritropoetin benzeri büyüme faktörlerine hemopoetik öncü hücrelerin cevabını düşürebilirler (61). Plazma ĐL-6 seviyesi 35 enfeksiyon, travma ve stres ile artar. Ancak yaşlılarda ĐL-6 bu durumları göstermede daha az spesifiktir (62). Yirmi beş ve 104 yaş arası sağlıklı görünen kadınlarda ĐL-6 seviyesi eksponensiyel olarak yaşlanma ile beraber artar. Bu artış premenapozal dönemden 100 yaş üstüne kadar yaklaşık 10 kattır (63). Yaşlılarda ĐL-6 seviyesinin neden arttığı kesin değildir(63) .InChianti çalışmasında 1.453 yaşlı kişilerde hemoglobin, eritropoetin ve inflamatuar moleküller [C Reaktif Protein (CRP), ĐL-6, ĐL-1, ĐL-1b, TNFα] arasındaki ilişki araştırılmıştır. Anemi sıklığı %10,4 tespit edilmiştir. Ortalama eritropoetin seviyesi, hemoglobin 13 g/dl altında iken doğrusal olarak artmış ve hemoglobin 13 g/dl üzerinde iken durağan olarak seyretmiştir. Logaritmik olarak hesaplandığında yaş, cinsiyet ve hemoglobin serum eritropoetin ile anlamlı olarak ilişkili bulunmamıştır. CRP, ĐL-6, ĐL-1b ve TNF α serum eritropoetin düzeyini etkileyen bağımsız faktörler olarak bulunmuştur. Bu inflamatuar maddeler anemisi olmayan yüksek inflamatuar yanıtlı kişilerde eritropoetin seviyesini anlamlı olarak artırırken; anemisi olan yüksek inflamatuar yanıtlı kişilerde eritropoetin seviyesinde düşüklüğe neden olmuştur. Diğer analizler anemi yokluğunda ileri yas ve inflamatuar maddelerin yükselen seviyeleri her hemoglobin seviyesinde daha yüksek eritropoetin seviyesi ile ilişkili bulunmuştur. Anemi varlığında yüksek inflamatuar madde seviyeleri her hemoglobin seviyesinde daha düşük eritropoetin seviyesi ile ilişkili bulunmuştur (64). Aneminin varlığına göre inflamatuar maddeler ve eritropoetin arasındaki ilişki farklı sonuçlar ortaya çıkarır. Đnflamatuar durumlarda yaşlılarda hemoglobin seviyesi öncelikle dengeleyici mekanizma ile yükselen eritropoetin seviyesiyle sürdürülür. Daha sonra dengeleyici mekanizma bozulur ve inflamasyon eritropoetin üzerine ters etki yapar(64). 36 2.8. YAŞLILARDA ANEMĐNĐN DEĞERLENDĐRĐLMESĐ : Özellikle hafif anemisi olan yaşlı bireyler yeteri kadar değerlendirilmemektedir. Bu durum tanının zamanında konulmasını engellemekte ve anemiye bağlı komplikasyonların artmasına neden olmaktadır. Yaşlılarda anemi semptomlarının gözden kaçmasına neden olan durumlar şunlardır: 1- Diğer komorbid durumların aneminin semptomlarını maskelemesi, 2- Aneminin yaşlanmanın doğal bir sonucu olarak kabul edilmesi, 3- Yaş ilişkili fonksiyonel hemopoetik kapasitenin azalmasına ilgisiz kalınması. Anemi yaşlılarda yaygındır, tespit edilmezse ciddi sağlık problemlerine neden olmaktadır ve toplam sağlık harcamalarında artışa yol açmaktadır. Bu nedenlerle yaşlılarda anemi ciddi bir şekilde incelenmelidir (21). Örneğin demir eksikliği gastrointestinal veya genitoüriner sistem malignitesini; göreceli eritropoetin eksikliği böbrek yetersizliğini; myelodisplazi ve vitamin B 12 eksikliği yetersiz vitamin B 12 tüketimini işaret edebileceği için bu durumlarda özel tetkikler yapılmalıdır. Yaşlılarda anemi alışılmadık klinik bulgularla ortaya çıkabilir. Örneğin demir eksikliğinde mikrositik, vitamin B 12 eksikliğinde makrositik ve megaloblastik anemi görülür. Bu iki eksikliğin sebep olduğu anemide normositik anemi görülecektir. Aynı şekilde kan kaybına bağlı anemi özellikle eritropoetin eksikliği olan hastalarda ağır olabilecektir (21). Başlangıç laboratuvar tahlilleri içinde periferik kan yayması, retikülosit sayımı, tam kan sayımı ve eritrosit ölçümleri olmalıdır. Hemoliz, periferik kan yaymasında anormal eritrositlere örneğin sferosit ve parçalanmış eritrositlerin görülmesine neden olacaktır. Retikülosit sayısı, kemik iliğinde eritrosit üretiminin az olduğu anemilerle; hemoliz ve kan kaybı gibi kemik iliğinde eritrosit üretiminin fazla olduğu anemiler arasında ayırıcı tanıya yardımcı olur. Özellikle yüksek retikülosit indeksi (≥ 2) kan kaybını veya hemolizi 37 gösterirken; düşük retikülosit indeksi (<2) kemik iliği yetersizliğini, demir eksikliğini veya yetersiz eritropoetin üretimini gösterir (21). Mikrositik anemi düşük hemoglobin sentezi, makrositik anemi eritropoetik hücrelerin düşük DNA sentezi ile ilişkilidir (21). Kemik iliği yetersizliği düşünülüyorsa periferik yaymada çoğu yaşlı hastada normositik normokromik anemi görülecektir (9). Böbrek yetersizliğinin belirtisi olan kreatinin yüksekliği eritropoetinin düşük üretimini düşündürmelidir. Kanser, infeksiyon (65) ve tip 1 diabetes mellitüs (66) varlığı durumlarında göreceli olarak eritropoetin düzeyi düşük olabileceği için böbrek yetersizliği dışında da eritropoetin düzeyi ölçümü önerilmektedir. Ortalama eritrosit hacmi 100 fl’den yüksekse vitamin B 12 veya folat düzeyi ölçülmeli sonuca göre tedavisi yapılmalıdır. Vitamin B 12 eksikliği ileri yasta artar ve genellikle pernisyöz anemiden çok yetersiz vitamin B 12 alımına bağlı olarak gelişir. Ortalama eritrosit hacmi 100 fl’den düşükse serum demir, total demir bağlama kapasitesi, demir satürasyonu ve serum ferritin düzeyi ölçülmelidir. Demir eksikliği tespit edilirse nedene yönelik tetkikler yapılmalıdır. Bu testler kemik iliği yetersizliği patogenezini ortaya çıkartamazsa kemik iliği aspirasyonu ve biyopsisi yapılmalıdır (21). Kesin demir eksikliğinde vücut demir depoları düşük serum ferritin seviyesi ile doğrulanmalıdır. Serum ferritin düzeyinin değerlendirilmesi inflamasyon olmadığı durumlarda demir eksikliği tanısının konulmasında en etkili yoldur (9). Serum ferritin seviyesi 15 ng/ml altında ise demir eksikliği büyük ihtimal ile vardır. Demir eksikliğinin nedeni tespit edildikten sonra tedavisi ferröz sülfat ile yapılmalıdır. Demir eksikliği olan birçok hastada inflamasyon, infeksiyon veya kanser olduğu için ferritin seviyesi 200 ng/ml üzerindedir. Serum ferritin düzeyinin 60 ng/ml altında olduğu romatoid artrit hastalarının %83’ünde demir eksikliği tespit edilmiştir (21). Demir eksikliği durumunda yüksek serum ferritin seviyesi demir eksikliği tanısını gizlediği için demir eksikliğinde yükselen, ancak inflamasyon varlığında yükselmeyen serum transferin reseptör konsantrasyonu ölçümü yapılması tavsiye edilir (16, 17, 26).Genelde kronik hastalık anemisi 38 yüksek serum ferritin düzeyi (>100 ng/ml) ve düşük demir satürasyonu (<%20) ile düşük serum total demir bağlama kapasitesi kombinasyonu varlığında konulur (9). 2.9. YAŞLILARDA ANEMĐ TEDAVĐSĐ Yaşlı bireylerde anemi tedavisi aneminin nedenine bağlıdır. Vitamin B 12 ve folat eksikliği uygun ilaçlarla tedavi edilmelidir (9). Demir eksikliği olgularında ferroz sülfat tedavisi uygundur. Parenteral demir tedavisi emilim kusuru olanlarda uygulanmalıdır. Daha güvenli olan demir sükroz parenteral yol ile uygulanabilecek preparattır (67). Aneminin derecesine göre göreceli eritropoetin düşüklüğü olan kronik hastalık anemisinde faydası henüz ispatlanmış olmasa da eritropoetin kullanılabilir (21). Kronik hastalık anemisinde serum ferrritin düzeyi 100 ng/ml altında ise demir tedavisi uygulanabilir (21). Romatoid artrit ve kanser hastalarında aneminin eritropoetin ile düzeltilmesinin kısa dönemde yararlı olduğu gösterilmiştir (21). Birçok randomize çalışma kanser ilişkili anemide eritropoetinin hemoglobin seviyesini anlamlı olarak artırdığını göstermiştir (68, 69, 70, 71). Hemoglobindeki bu artış hayat kalitesindeki artışla istatistik olarak anlamlı bulunmuştur (72). Hemoglobinin 11 g/dl’den 12 g/dl’ye artışı hayat kalitesindeki en büyük artışa sebep olmuştur. Böbrek yetersizliğinde eritropoetik ilaçlar hastaların %90 - 95’inde anemiyi düzeltir. Kalp fonksiyonlarında düzelmeye, fiziksel işlevlerde ve yasam kalitesinde artışa neden olur (21). Her şeye rağmen bu üç parametre tamamen normal sınırlar içerisine geri dönmez. Aneminin hangi safhasında tedaviye başlanacağı ve erken eritropoetin tedavisinin kalp hasarını önleyip önleyemediğini, fiziksel fonksiyon ve yasam kalitesinde artışa yol açıp açmadığını tespit edecek çalışmalar yapılmalıdır (73). Kronik böbrek yetersizliğinde demir tedavisi eritropoetine yanıtı artırır. Demir tedavisinin bu etkisi de araştırılmalıdır (74). 39 3. MATERYAL VE METOD : Çalışmaya YYÜ Tıp Fakültesi Hastanesi polikliniklerine Eylül 2012-Mart 2013 tarihleri arasında herhangi bir nedenle başvuran 60 yaş ve üstü tüm hastalar dahil edildi. Hastalarda akut kanama, hematolojik ve solid organ malignitesi olanlar, anemi ve vitamin tedavisi alanlarçalışmaya dahil edilmedi.Hastalar 60-70, 71-80 ve 80 yaş üzeri olmak üzere üç guruba ayrıldı. Hedef populasyondaki hastaların hemogram sonuçlarına göre kadınlarda 12 g/dl , erkeklerde 13 g/dl altındaki hemoglobin değerleri anemi olarak kabul edildi. MCV sonuçlarına göre 77 fL ve altındaki değerler mikrositer , 78-95 fL arası normositer , 96 fL ve üzerindeki değerler makrositer anemi olarak sınıflandırıldı. Çalışma retrospektif olarak tüm polikliniklere başvuran hastaların verileri ve hasta tanılarına göre dışlama kriterleriyle beraber değerlendirildi.Çalışmamız Yüzüncü Yıl Üniversitesi (YYÜ) Etik Kurulunun 20.09.2012 tarihinde yapmış olduğu toplantıda 01 karar sayısı ile kabul edildi Çalışma için tanımlanan özellikler bakımından tanımlayıcı istatistikler; sürekli değişkenler için Ortalama, Standart sapma, Minimum ve Maksimum değer olarak ifade edilirken, kategorik değişkenler için sayı ve yüzde olarak ifade edildi. Sürekli değişkenler bakımından grup ortalamalarını karşılaştırmada; Tek Yönlü Varyans Analizi (One-way ANOVA)testi değişkenler arasındaki ilişkiyi belirlemek amacıyla; Pearson kullanılmıştır. Bu korelasyon katsayısı hesaplanmıştır. Gruplar ile Kategorik değişkenler arasındaki ilişkiyi belirlemede ise Ki-kare testi yapılmıştır. Ayrıca; 60-70, 71-80 ve 80 üstü yaş grubunda, anemi riski için cinsiyete göre odds oranı (OR) hesaplanmıştır. Hesaplamalarda istatistik anlamlılık düzeyi %5 ve %1 olarak alınmış ve hesaplamalarda SPSS istatistik paket programı kullanılmıştır. 40 4. BULGULAR : Çalışmaya eylül 2012 ile mart 2013 tarihleri arasında hastanemize başvuran hastalar alınmıştır. Toplam başvuran 60 yaş üstü hasta sayısı 14999 olarak tespit edildi. Bunlardan 1192 tanesi belirlediğimiz kriterlere uygun olduğu için çalışmaya alındı. Hastaların 608’i (%51) kadın 584’ü (%49) erkekti. Kadınlarda yaş ortalaması 69.7±7.55, erkeklerde 69.8±7.15 idi. Ortalama hemoglobin değeri kadınlarda 13±1.89, erkeklerde 13.7±2.24 gr/dl, ortalama MCV kadınlarda 84.9±6.32fL, erkeklerde 87.1±7.28fL olarak tespit edildi. MCV ve hemoglobin değerleri erkeklerde daha yüksekti ve iki değerde istatiksel olarak anlamlı bulundu.(p=0.001,p=0.001) (Tablo 7) Tablo 7.Cinsiyete göre tanımlayıcı istatistikler ve karşılaştırma sonuçları Cinsiyet Kadın Erkek Ortalama S.D. Min. Max. Ortalama S.D. Min. Max. P Yaş 69,70 7,55 60 99 69,87 7,15 60 89 0,680 Hb(gr/dl) 13,082 1,8970 5,6 17,6 13,709 2,2477 6,7 21,4 0,001 MCV (fl) 84,987 6,32 62,3 106,0 87,15 7,28 62,1 136,0 0,001 S.D. : Standart sapma Min: Minimum Max:Maximum 41 Çalışmaya alınan 1192 hastanın 340 ında (%28.5) anemi tespit edildi. Bunların %12.6’ sı (151) kadın, %15.9’u da (189) erkekti. Çalışmaya alınan kadın populasyonu içinde anemi oranı %24,8, erkek popülasyonunda anemi oranı ise %32.4 idi. Tablo 8.Hemoglobin – cinsiyet karşılaştırması Kadın Erkek Toplam Sayı (N) 151 189 340 Cinsiyete göre anemi sıklığı (%) %24,8 %32,4 Genel anemi yüzdesi (%) %12,6 %15,9 Anemi %28,5 Anemisi olan hastaların eritrosit hacmine göre anemileri değerlendirildiğinde 340 hastanın %19.4 ü (66) mikrositer , %72.1 i (245) normositer, %8.5 ise (29) makrositer anemi idi.(p=0.277). Anemisi olan kadınların %21.2 i mikrositer anemi, %72.8 i normositer anemi, %6 sı ise makrositer anemi idi. Anemisi olan erkeklerin ise %18 i mikrositer, %71.4’ü normositer, %10.6’sı da makrositer anemi idi. Mikrositer anemisi olanların %9.4 kadın %10 erkek, normositer anemisi olanların %32.4 ü kadın %39.7 si erkek, makrositer anemisi olanların ise %2.6 sı kadın %5.9 uda erkekti.Aneminin cinsiyet ve eritrosit hacmine göre dağılımı tablo-9 da verilmiştir. 42 Tablo 9. Aneminin cinsiyet ve eritrosit hacmine göre dağılımı Cinsiyet Eritrosit boyutu Kadın Erkek Toplam Mikrositer 32 34 66 %21,2 %18,0 %19,4 %9,4 %10,0 %19,4 110 135 245 Cinsiyet %72,8 %71,4 %72,1 Toplam %32,4 %39,7 %72,1 9 20 29 Cinsiyet %6,0 %10,6 %8,5 Toplam %2,6 %5,9 %8,5 Cinsiyet Toplam Sayı Normositer Sayı Makrositer 43 Hastalar yaşlarına göre 60-70 yaş arası,71-80 yaş arası ve 80 yaş üstü olmak üzere 3 guruba ayrıldı. 1192 hastanın 718’ i (% 60.2) 60-70 yaş arasında idi. Bunların 380’ i (52.9) kadın 338’ i (%47.1) erkek idi. Bu 60-70 yaş arası hasta grubunda 169 (%23.5) kişide anemi saptandı. Bu grupta anemi saptananların %9.6’ sı kadın, % 13.9’ uda erkekti. (p=0,001) Bu grupta anemi erkeklerde daha sıktı. Yaşlı populasyonunda anemi en az bu grupta saptandı.Bu yaş grubunda kadınlar arasında anemi oranı %18.2, erkekler arasında ise %29.6 idi. 60-70 yaş arasındaki hasta grubunda anemi cinsiyet dağılımı tablo 10 da verilmiştir. Tablo 10. 60-70 yaş arası bireylerde aneminin cinsiyet dağılımı Cinsiyet Kadın Anemi Toplam Erkek Total Sayı 69 100 169 Cinsiyete göre yüzdeler %18,2 %29,6 %23,5 Toplam %9,6 %13,9 %23,5 Sayı 380 338 718 Toplam %52,9 %47,1 %100,0 44 60-70 yaş aralığındaki erkek hastalarda anemi görülme riski, aynı yaş aralığındaki kadın hastalara göre 1.89 kat (1/ 0.528) daha fazla saptandı. Diğer bir ifadeyle; 60-70 yaş aralığındaki erkek hastalar, aynı yaş aralığındaki kadın hastalara göre 1.89 kat (1/ 0.528) daha fazla anemi riski taşıyordu. 60-70 yaş arasındaki erkek ve kadın arasındaki risk hesaplaması tablo 11 de verilmiştir. Tablo 11. 60-70 yaş grubunda anemi risk hesaplaması % 95 güvenirlilik Değer aralığı Alt değer Üst değer Anemi olasılık yüzdesi ,528 ,372 ,749 Kadın cinsiyet için ,721 ,593 ,877 Erkek cinsiyet için 1,365 1,166 1,598 Toplam hasta sayısı 718 71-80 yaş aralığında olan hasta sayısı 357 (%29.9) idi. Bunların 168’ i (%47.1) kadın 189’ u (%52.9) erkekti. Bu yaş grubunda 118 kişide (%33.1) de anemi saptandı. Bunların 52’ si (%14.6) kadın 66’ sı (%18.5) da erkekti. Bu yaş grubunda kadınlar arasında anemi oranı %31 erkekler arasında %34.9 idi.(p=0.426) 71-80 yaş arasındaki hastalarda cinsiyete göre anemi dağılımı tablo 12 de verilmiştir. 45 Tablo 12. 71-80 yaş arasındaki bireylerde aneminin cinsiyet dağılımı Cinsiyet Kadın Anemi Erkek Total Sayı 52 66 118 %31,0 %34,9 %33,1 Toplam %14,6 %18,5 %33,1 Sayı 168 189 357 Toplam %47,1 %52,9 %100,0 Cinsiyete göre yüzdeler Total 81 yaş üstündeki hasta sayısı toplamda 117 idi. Bunların 60’ ı (%51.3 ) kadın 57' si (%48.7) erkekti. Bu yaş grubunda anemi saptanan kişi sayısı 53’ tü.(%45.3). Bunların %25.6’sı (30) kadın %19.7’side (23) erkekti. Bu yaş grubundaki kadınlarda anemi oranı %50 erkeklerde ise %40.4 olarak tespit edildi.(p=0.295).80 yaş üstü bireylerde cinsiyete göre anemi dağılımı tablo 13 de verilmiştir. 46 Tablo 13. 80 yaş üstü bireylerde aneminin cinsiyet dağılımı Cinsiyet Kadın Anemi Sayı Erkek Total 30 23 53 %50,0 %40,4 %45,3 Toplam %25,6 %19,7 %45,3 Sayı 60 57 117 Toplam %51,3 %48,7 %100,0 Cinsiyete göre yüzdeler Total 47 6. TARTIŞMA VE SONUÇ : Geriatrik (yaşlı) nüfusun toplam nüfus içindeki payı dünyanın pek çok ülkesinde gün geçtikçe artmaktadır.Dünyada 2000 yılında 605 milyon civarında olan 60 yaş ve üzeri nüfusun 2025 yılında 1.2 milyara; 2050 yılında ise 2 milyara ulaşacağı tahmin edilmektedir. Ülkemizde ise 2003 yılı nüfus sayımına göre yaşlı nüfusun toplam nüfus içindeki payı %6,9 olmuştur. 2005 yılında 6.147.000 olan 60 yaş ve üzerindeki kişi sayısının, 2015 yılında 8.442.700, 2025 yılında ise 12.055.400 olacağı öngörülmektedir. Türkiye'de hayatta kalma beklentisi 2005 yılı itibari ile 70.8 yıl iken, 2015 de 72.3 yıl, 2023 de ise 74.1 yıl olacağı ön görülmektedir (75). Yaşlı hastalarla ilişkili tıbbi sorunlar değerlendirilirken bu yaş dönemi sırasında edinilendeğişikliklerden doktorların haberdar olması gereklidir. Önceleri aneminin yaşlanmanın bir sonucu olduğuna inanılırdı. Günümüzdeise aneminin yaşlılarda önemli tıbbi problemlerin başında geldiği belirlenmiştir Yaşla birlikte anemi sıklığı artmaktadır.Yaşlılarda anemi ile birliktemortalite ve kardiyovasküler sistemle ilgili semptom ve komplikasyonlar artmaktadır.(21) Anemi yaşlılarda düşme ve kırık riskinde artış, kognitif fonksiyonlarda bozulma,nefes darlığı, yorgunluk, hayat kalitesinde azalma,demans ve delirium gibi nörolojik komplikasyonların gelişmesine neden olabilir.Çalışmamızdabölgemizde bulunan anemik yaşlı hasta populasyonunun belirlenmesi ve sağlık çalışanlarında bu konuda farkındalık oluşturulması amaçlandı. Ayrıca literatür tarandığında yaşlılarda anemi ile ilgili toplum taramalarının çok az olduğu ve yaş gruplarına göre anemi sıklığı ile ilgili yeterli çalışmanın yapılmadığı görüldü. Biz çalışmamızda hastaları yaşlarına göre 60-70 yaş arası,71-80 yaş arası ve 80 yaş üstü olarak göre üç gruba ayırdık. Her grupta anemi sıklığı ayrı ayrı değerlendirildi. Anemi saptanan hastalarda aneminin morfolojik sınıflandırılması MCV ye göre yapıldı. Kadınlarda hb değeri 12 gr/dl erkeklerde 13 gr/dl altı anemi olarak kaydedildi. 1192 hastada kadın erkek oranı eşit düzeydeydi. (%49 erkek,%51 kadın) Çalışmamızda anemi sıklığı % 28.5 oranında 48 (erkeklerde %32.4, kadınlarda %24.8) bulundu. Erkeklerde oran kadınlardan daha yüksekti. Benzer şekilde yaşlılarda yapılan epidemiyolojik çalışmalarda da erkek katılımcıların %15.2 si ve kadınların %12.6 sı anemik olarak saptanmıştır.(76)..AlmanyadaRöhrig ve arkadaşlarının yaptığı bir çalışmaya göre yaşlı hastalarda anemi insidansı toplumda %20 hastanede yatan yaşlılarda %40 bulunmuştur.(77)Umegaki H. ve arkadaşlarının Japonyada yaptıkları bir çalışmada kadınlarda %30.5 erkeklerde %31.8 oranında anemi saptanmıştır. Aynı çalışmada kadınlarda depresif duygudurum ile anemi arasında anlamlı ilişki saptanmıştır.(78)Bu çalışma sadece hastaneye başvuran hastalar arasında yapılmıştır. Tespit edilemeyen, hastaneye ulaşamamış yaşlı populasyonda düşünüldüğünde geriatrik hastalarda anemi insidansının bölgemizde oldukça yüksek olduğu söylenebilir. Bunun nedenleri arasında düşük sosyo-ekonomik durum, bu bölgede maligniteinsidansının yüksek olması, beslenme yetersizliği gibi sebepler sayılabilir. Amerikada Ulusal Sağlık ve Beslenme Đncelemesi Anketinin (NHANES III) verilerine göre, yaşlı erkekler ve kadınlarda anemi sıklığı sırası ile %11 ve %10.2 idi Yaşlı hasta topluluğunda anemi erkeklerde kadınlara oranla daha sık görülmektedir. Bizim çalışmamızda da bu yönde bir sonuç çıkmıştır. Bunun sebebi diğer çalışmalarda olduğu gibi erkeklerde anemi tanımı için sınır hemoglobin değerinin yüksek tutulması olabilir. Bununla beraber yaşlı erkeklerde testesteron seviyesinin düşmesi, menapoz sonrası kadınlarda menstruasyon kanamasının durması da erkeklerde yüksekoranda saptadığımız anemiye katkıda bulunmuş olabilir. Bizim çalışmamızda 60-70 yaş arası hasta grubunda anemi oranı %23.5, 71-80 yaş arasında %33.1, 80 yaş üzerindede %45.3 olarak tespit edildi. Anemi en sık 80 yaş üzerinde görüldü. 60-70 yaş arasıda en az sıklıkta anemi tespit edilen gruptu.60-70 yaş arasında anemi saptananların %9.6’ sı kadın, % 13.9’ uda erkekti. Bu yaş grubunda kadınlar arasında anemi oranı %18.2, erkekler arasında ise %29.6 idi. 60-70 yaş arası hasta grubunda erkeklerde anemi oranı kadınlara göre 1.89 kat daha fazla saptandı. Literatür araştırılırken geriatrik hastalarda yaş gruplarına göre anemi sıklığını 49 araştıran çalışmaya rastlanmadı.Ancak NHANES III verileri aneminin yaş, cinsiyet ve ırksal, etnik gruplara göre değiştiğini göstermiştir. Erkeklerde anemi görülme olasılığının en düşük olduğu yaşlar 17-49 yaş arası iken kadınlarda reprodüktif yıllardan sonra 50-64 yaşlarında en düşük prevalans gözlenmektedir. Prevalans hem erkeklerde hem kadınlarda 64 yaşından sonra ilerleyen yaşla birlikte artmaktadır.(79) Biz çalışmamızda 71-80 yaş arasında anemi sıklığını %33.1 olarak tespit ettik. Bunların %14.6’ sı kadın, %18.5’ i erkekti. Bu populasyonda kadınlar arasında %31 erkekler arasında %34.9 saptandı. NHANES III çalışmasında bu yaş grubunda kadınlarda anemi sıklığı %10.3 erkeklerde %15.7 bulunmuş olup erkeklerde bu yaş grubunda da anemi sıklığı daha fazla olup istatiksel olarak anlamlı bulunmamıştır. Çalışmamızda 80 yaş üstü hasta populasyonunda anemi sıklığı %45.3 olarak tespit edildi. Bunların %25.6’ sı kadın %19.7’side erkekti. Kadın populasyonunda anemi sıklığı %50 erkek populasyonunda %40.4 olarak hesaplandı. Bu çalışmada bu grup hastalarda anemi sıklığı diğer toplum tabanlı çalışmalardan farklı olarak kadınlarda daha sık saptanmıştır. Yine NHANES III verilerine göre bizimde çalışmamıza uyumlu olarak 80 yaş sonrasında en yüksek anemi sıklığı ortaya çıkmıştır. Çalışmamızda tüm hasta grubunda mikrositer anemi sıklığı %19.4, normositer anemi %72.1, makrositer anemi %8.5 olarak tespit edildi. Çalışmamızda anemi genel olarak mikrositer,normositer ve makrositeranemi olarak ayrıldı ve eritrosit hacminegöre sıklığı araştırıldı. Biz çalışmamızda anemiyi etyolojiye yönelik araştırmadık. Bu konuda bölgemiz için daha geniş çaplı çalışmaların yapılması gerekmektedir. En sık anemi tipi normositer anemi idi. %72.8 gibi yüksek bir değerde normositer anemi en sık tespit edildi. Bu grupta kronik infeksiyonlar, otoimmün hastalıklar, DM ve KKY gibi hastalıklar yer almaktadır. Avustralyalı 820 hastanın yer aldığı bir çalışmada kronik hastalık anemisi %23, Avrupa Kanser Anemi Araştırmasının bulgularında bu oran %39 olarak tespit 50 edilmiştir ve bizim çalışmamızdaki %72.8lik oran bu iki çalışmanında çok üzerinde idi. Çalışmamızda anemi sınıflandırılması istatiksel olarak anlamlı bulunmamıştır.(p=0.277) Çalışmamızda mikrositer anemi ikinci sıklıkta idi. Guralnik ve arkadaşlarının yaptığı çalışmada besin eksikliği ile ilişkili anemi sıralamasında demir eksikliği anemisi %48.3 olarak ölçülmüştür.(80)Geriatrik hastalarda demir eksikliği ile ilişkili anemilerin çoğu GĐS ten kan kayıplarına bağlıdır. Yaşlılarda demir eksikliği tanısında bilinen tanı değerlerinin dışında serum transferin düzeyi ve ferritin indeksi daha değerlidir. Yaşlı hastada mikrositer anemi tespit edildiğinde demir eksikliği açısından mutlaka değerlendirilmeli ve malignite taraması yapılmalıdır. Çalışmamız Guralnik ve arkadaşlarının yaptığı çalışmayla kıyaslandığında makrositer anemi her iki çalışmada da en az sıklıkta görülmekte idi. Bu grupta yer alan özellikle vit B 12 ve folat eksikliği Guralnik ve arkadaşlarının çalışmasında %5.8 olarak tespit edilmiştir. Folat ve vit B 12 eksikliği DNA sentezini bozar,hemopoetik öncüllerin üretimini azaltır ve eritroblastapopitozisine neden olur.Tedavi maliyetinin düşük olması nedeni ile yaşlı anemik hastalarda besin eksikliğinin tanımlanması sadece aneminin değil besin eksikliği ile ilgili diğer sekellerinde tedavi edilmesini sağlar.(80) 51 SONUÇ : 1- 60 yaş üstü tüm hasta grubunda anemi oranı %28.5 ti. 2- Hem tüm hasta grubu hem de kadın ve erkek populasyonu ayrı ayrı değerlendirildiğinde anemi sıklığı erkeklerde daha fazla idi. 3- Bölgemizdeki geriatrikpopulasyondanormositer anemi en sık,mikrositer anemi ikinci sıklıkta, makrositer anemi en az oranda tespit edildi. 4- 60-70 yaş arasında erkeklerde anemi kadınlara göre daha sık görülmekteydi. 5- 71-80 yaş arasında anemi cinsler arasında eşit sıklıkta idi. 6- 80 yaş üzerinde kadınlarda anemi erkeklere göre % 10 daha sıktı. 7- Anemi bölgemizde, 60 yaş üstü yaşlı popülasyonundaoldukça yüksek oranda tespit edildi. Bu çalışmayla geriatrik hastaya yaklaşımda anemi açısından farkındalık yaratmayı amaçladık. Geriatrik hasta populasonunda bu konuda daha geniş çaplı taramaların ve etyolojiye yönelik çalışmaların yapılması gerekmektedir 52 KAYNAKLAR: 1-Guralnik JM, Eisenstaedt RS, Ferrucci L, Klein HG, Woodman RC. Prevalence of anemia in persons 65 years and older in the United States: evidence for a high rate of unexplained anemia. Blood 2004 Oct 15;104(8):2263-8. 2- World Health Organization, ageing and life course. Facts about ageing 3- Centers for Disease Control and Prevention Public health and aging: trends in agingUnited States and worldwide. MMWR 2003; 52: 101-6. 4- Başbakanlık Devlet Đstatistik Enstitüsü Başkanlığı 5- Wintrobe’s Clinical Hematology by John P. Greer, John Foerster, John N. Lukens, Chapter 28, Disorders of Iron Metabolism and Heme Synthesis, Lippincott Williams & Wilkins Publishers; 11th edition (December 2003). 6-Guralnik JM, Ershler WB, Schrier SL, Picozzi V. Anemia in the elderly: a public health crisis in hematology. Hematology Am Soc Hematol Educ Program 2005: 528-32. 7- Woodman R, Ferrucci L, Guralnik J. Anemia in older adults. Curr Opin Hematol 2005; 12: 123-8. 8- Lipschitz D. Medical and functional consequences of anemia in the elderly. J Am Geriatr Soc 2003 Mar;51(3 ):S10-3. 9- Smith D L. (2000):Anemia in the elderly, Am Fam Physician, (62), 1565 1572 10- Schnall SF, Berliner N, Duffy TP, Benz EJ, Shattil SJ ,Furie B, Cohen HJ,Silberstein LE, McGlave P, eds.Hematology basic principles and practice .NewYork:Churcill Livingstone, 2000:367. 11- Klubiber RM, Wolff BG. Evaluation of anemia caused by hemorrhoidal bleeding.Dis Colon Rectum 1994;37:1006-07 53 12- Schiffman FJ. Clinical approach to the patient whit hematologic problems.In Schiffman FJ, ed.Hematologic pathophysiology.Philadelphia:Lippincort-Raven ,1998;25 13- Atamer T.Anemik hastaya yaklaşım.Türkiye Klinikleri Hematoloji Dergisi 2004; 2(2): 89-95. 14- Bunn HF, Anemia Harrison’s Principles of Internal Medicine’de Ed. Isselbacher KJ. Braunwald E. Wilson JD ve ark. 13. Baskı, Cilt 1. New York, McGraw-Hill, Inc.,1994 : 313. 15-WHO : Maternal Health And Safe Motherhood, Divison of Family Health, Geneva,1991. 16-Bridges RK. Anemias with disturbed iron metabolism. Harrison’s Principles of Internal Medicine’ de Ed. Isselbacher KJ, Braunwald E, Wilson JD ve ark. 3.Baskı Cilt 2, New York,McGraw-Hill,Inc,1994:1722. 17- Arıoğul S. Gebelikte hematolojik değişiklikler. Hacettepe Tıp Dergisi 1996:(3-4):31-4. 18- Balducci L. Epidemiology of anemia in the elderly: information on diagnostic evaluation. J Am Geriatr Soc 2003 Mar;51(3 Suppl):S2-9. Review. 19- Culleton BF, Manns BJ, Zhang J, Tonelli M, Klarenbach S, Hemmelgarn BR. Impact of anemia on hospitalization and mortality in older adults. Blood 2006 May 15;107(10):3841 20- Izaks GJ, Westendorp RG, Knook DL. The definition of anemia in older persons. JAMA 1999 May 12;281(18):1714-7. 21- Carmel R. Anemia and aging: an overview of clinical, diagnostic and biological issues.Blood Rev 2001 Mar;15(1):9-18. 22- Balducci L, Ershler W.B, Krantz S. Anemia in the elderly—clinical findings and impact on health. Crit Rev Oncol Hematol. 2006 May;58(2):156-65. 23- Denny SD, Kuchibhatla MN, Cohen HJ. Impact of anemia on mortality, cognition, and function in community-dwelling elderly. Am J Med 2006 Apr;119(4):327-34. 24- Beghé C, Wilson A, Ersler WB. Prevalance and outcomes of anemia in geriatrics: A systematic review of the literature. Am J Med 2004;116(7A):3-10. 54 25- Eisenstaedt R, Penninx BW, Woodman RC. Anemia in the elderly: current understanding and emerging concepts. Blood Rev 2006 Jul; 20 (4): 213–26. 26- Oski FA, Brugnara C,Nathan DG.A diagnostic approach to the anemic patient.ðn: Nathan G,Orkin SH, eds. Hematology of infancy and Childhood, 5th ed. Philadelphia:WB Saunders; 1998: 375-84. 27- Dallman PR, Yip R, Oski A. ðron deficiency and related nutritional anemias. ðn:Nathan DG, Oski FA, eds. Hematology of Đnfancy and Childhood, 5th ed. Philadelphia:WB Saunders; 1998: 430-76. 28- Milman N, Bergholt T, Byg KE, Eriksen L, Graudal N. Iron status and iron balance during pregnancy. A critical reappraisal of iron supplementation.Acta Obstet Gynecol Scand. 1999 Oct;78(9):749-57. 29- Foirbanks VF, Beutler E. Iron Defiency. Williams Hematology 5th edition USA Mc Grow-Hill. 1995;46:490–506. 30- Tunalı A. Kan Hastalıkları. Đç Hastalıkları, Bursa: Günes Kitabevi. 19990;7:699–756 31- Lee RG. Anemia: General aspects. Anemia a diagnostic strategy. Iron deficiency and iron deficiency anemia. In: Wintrobe M, editor. Wintrobe’s clinical hematology. Vol. 2. 10th ed. Baltimore: Mass Publ Co; 1999: 897, 908, 979. 32- Beers MH, Porter RS, Jones TV, Kaplan JL, Berwits M. (2006). The Merck Manual 18th edition, section 11, USA, s. 1034-1039. 33- Đliçin G, Biberoglu K, Süleymanlar G, Ünal S. (2003). Đç Hastalıkları 2.Baskı, Günes Kitabevi,Ankara, s. 1791-1795 34- Osaki, T, Ueta, E, Arisawa, K ve ark. The pathophysiology of glossal pain in patients with iron deficiency and anemia. Am J Med Sci 1999; 318: 324–33. 35- Trost, LB, Bergfeld, WF, Calogeras, E. The diagnosis and treatment of iron deficiency and its potential relationship to hairloss. J Am Acad Dermatol 2006; 54: 824–7. 55 36- Crosby, WH. Whatever became of chlorosis? JAMA 1987; 257: 2799–08 37- Kadayıfçı A. (2001). Dahiliye UTS, Atlas Kitapçılık, Ankara, 367-376 38- Howell, JT, Monto, RW. Syndrome Of Anemia, Dysphagia And Glossitis (Plummer Vinson Syndrome). N Engl J Med 1953; 249: 1009–18 39- Guyatt GH, Oxman AD, Ali M, Willan A, McIlroy W,Patterson C. Laboratory diagnosis of iron deficiency anemia: an overview. J Gen Intern Med 1992; 7 (2): 145-53. 40- Cook JD, Baynes RD, Skikne BS. Iron deficiency and the measurement of iron status. Nutr Res Rev 1992; 5: 189-202. 41- Witte DL. Can serum ferritin be effectively interpreted in the presence of the acute-phase response? Clin Chem 1991; 37 (4): 484-5. 42- Goddard AF, McIntyre AS, Scott BB. Guidelines for the management of iron deficiency anemia. Gut 2000; 46 (Suppl 3-4): 1-5. 43- Milman N, Ingerslev J, Graudal N. Serum ferritin and iron status in a population of “healthy” 85-years-old individuals. Scand J Clin Lab Invest 1990; 50 (1): 77-83. 44- Gumruk F, Altay C.Demir metabolizması ve demir eksikliği anemisi. Katkı pediatri dergisi 1995; 3(16):265-87. 45- Jandl JH: The hypochromic anemias and other disorders of iron metabolism. In: Jandl JH (ed). Blood: Textbook of Haematology, Boston: Little,Brown and Co., 1987: 181-236. 46- Krantz SB: Erythropoietin. Blood 1991; 77: 419-434. 47- Means RT Jr: Pathogenesis of the anemia of chronic disease: a cytokine- mediated anemia. Stem Cells 1995 Jan; 13(l):32-37. 48- Moliterno AR, Spivak JL: Anemia of Cancer. Haematology/ Oncology Clinics of North America 1996; 10(2):345- 349. 49- Peeters HR, Jangen-Lavrenlic M. Bakker CH, Vreugdenhil G et al: Recombinant human erythropoietin improves health-related quality of life in patients with rheumatoid arthritis and 56 anemia of chronic disease; utility measures correlate strongly with disease activity measures. Rheumatol Int 1999; 18(5-6):201-206. 50-Damon LE: Anemias of chronic disease in the aged: diagnosis and treatment. Geriatrics 1992 Apr; 47(4):47-54. 51- Aksoy M.Megaloblastik anemiler. Hematoloji-I.Đstanbul Sermet matbaası,1975,s.233-298 52- Herbert V:Biology of disease.Megaloblastic anemias.Lab Invest 1985;52:3 53-Hoffbrand AV,Pettit JE , (eds).Megaloblastic anemias and other macrocytic anemias.Third edition. London.Blackwell Scientific Pub;1993,pp.53-73 54- Antony AC.Megaloblastic anemias.Hoffman R,Benz EJ,Shattil SJ,Furie B,Cohen HJ,Silberstein LE (Eds).In:Hematology Basic Principles and Practice 3rd Ed.446-484, Churchill Livingstone Inc.Newyork,2000 55- Çınar L,Ozin B,Dündar S,Bir jüvenil pernisiyöz anemi olgusu, Cerrahpaşa Tıp Fakültesi Dergisi 1991;23:143-144 56- Soysal T. Anemiler, ĐÜ Cerrahpasa Tıp Fak. Sürekli Tıp Eğitimi Etkinlikleri,Anemiler Sempozyumu, 2001: 33-47 57- Guyton A. Tıbbi Fizyoloji, çev. Gökhan N, Çavusoğlu H. Cilt 1, 3. Baskı, Đstanbul, Nobel, 1989, 59-71 58- Hoffman R, Banz EJ, Shatti SJ. Haematology, Basic Principles and Practice. 2nd Edition, Churchill Livingstone, 1997: 456-465 59- Lee GR, Foerster J, Lukens J, eds. Wintrobe’s Clinical Hematology. 10th Edition, Mass Publisghing Co. 1999, 324- 327 60- Beutler E, Lichtman MA, Coller B, Kipps TJ. William’s Hematology, 5th Edition, McGraw Hill, 1995, 126-130 61- Firkin F, Chestermann C, Penington D, Rush B. deGruchy’s Clinical Hematology in Medical Practice. 5th Edition, , Blackwell Scientific Publications, 1989, 45-47 57 62- Balducci L. Anemia, cancer, and aging. Cancer Control. 2003 Nov-Dec;10(6):478-86. Review. 63- Ershler WB. Biological interactions of aging and anemia: a focus on cytokines. J Am Geriatr Soc 2003;51(Suppl 3):S18–21. 64- Giuliani N, Sansoni P, Girasole G, Vescovini R, Passeri G, Passeri M, et al. Serum interleukin-6, soluble interleukin-6 receptor and soluble gp130 exhibit different patterns of age- and menopause-related changes. Exp Gerontol 2001 Mar;36(3): 547–57. 65- Ferrucci L, Guralnik JM. Inflammation, hormones, and body composition at a crossroad. Am J Med 2003 Oct 15;115: 501–2. 66- Cazzola M, Mercuriali F, Brugnara C. Use of recombinant human erythropoietin outside the setting of uremia. Blood 1997 Jun 15;89(12):4248-67. 67- Cotroneo P, Maria Ricerca B, Todaro L, Pitocco D, Manto A, Ruotolo V, et al. Blunted erythropoietin response to anemia in patients with Type 1 diyabetes. Diyabetes Metab Res Rev. 2000 May-Jun;16(3):172-6. 68- Charytan C, Levin N, Al-Saloum M, Hafeez T, Gagnon S, Van Wyck DB. Efficacy and safety of iron sucrose for iron deficiency in patients with dialysis-associated anemia: North American clinical trial. Am J Kid Dis 2001 Feb;37(2):300–7. 69- Gabrilove JL, Cleeland CS, Livingston RB, Sarokhan B, Winer E, Einhorn LH. Clinical evaluation of once-weekly dosing of epoetin alfa in chemotherapy patients: improvements in hemoglobin and quality of life are similar to three-times-weekly dosing. J Clin Oncol 2001 jun 1;19(11):2875–82. 70-Littlewood TJ, Bajetta E, Nortier JW, Vercammen E, Rapoport B. Effects of epoetin alfa on hematologic parameters and quality of life in cancer patients receiving nonplatinum chemotherapy: results of a randomized, double-blind, placebo-controlled trial. J Clin Oncol 2001 jun 1;19(11):2865–74. 58 71- Smith RE Jr, Jaiyesimi IA, Meza LA, Tchekmedyian NS, Chan D, Griffith H, et al. Novel erythropoiesis stimulating protein (NESP) for the treatment of anaemia of chronic disease associated with cancer. Br J Cancer 2001;84(Suppl 1):24–30. C, et al. Randomized, dosefinding study of darbepoetin alfa in anaemic patients with lymphoproliferative malignancies. Br J Haematol. 2002 Oct;119(1):79-86. 72- Demetri GD. Anaemia and its functional consequences in cancer patients: current challenges in management and prospects for improving therapy. Br J Cancer 2001;84(Suppl 1):31–7. 73- Macdougall IC. Novel erythropoiesis stimulating protein. Semin Nephrol. 2000 Jul;20(4):375-81. Review. 74- Van Wyck DB. Management of early renal anaemia: diagnostic work-up, iron therapy, epoetin therapy. Nephrol Dial Transplant. 2000;15 Suppl 3: 36-9. Review. 75- Türk Geriatri Derneği ulusal yaşlı haftası basın bildirisi. 76-Salive ME,Cornoni-Huntley J,Guralnik JM,et al. anemia hemoglobin levels in olderpersons:relationshipwithage,gender,andhealthstatus.Amgeriatrsoc 1992;40:489-96 77-Röhrig G, SchulzRJ.Anemia in theelderly. Urgentneedforguidelines. 2012 Jul;41(4):501-6. Epub 2012 Mar 14 78-Department of Geriatrics, NagoyaUniversityGraduate School of Medicine, Nagoya, Aichi 466-8550, Japan, 2009 Jul-Aug;64(4):292-302. 79-Ania BJ, Suman VJ, Fairbanks VF, Melton LJ.Prevalence of anemia in medikal practice:communıty versus referral patients.Mayo Clin Proc 1994;69:730-5 80-Guralnik JM, Einsenstaited RS,Ferruci L, Klein HG, prevalance of anemia in persons 65 years and older inthe United States : evidence for a high rate of unexplained anemia.Blood 2004 -8 59