MİLLETLERARASI ÖZEL HUKUK FİNAL SINAVI CEVAP ANAHTARI

advertisement
MİLLETLERARASI ÖZEL HUKUK FİNAL SINAVI CEVAP ANAHTARI
(ÇİFT – İKİNCİ ÖĞRETİM)
1. Hukuk seçimi MÖHUK m. 24’te düzenlenmiştir. Madde hükmü uyarınca taraflar
sözleşmeden doğacak uyuşmazlıklara uygulanacak hukuku açıkça ya da zımnen
seçebilirler. Zımni hukuk seçimi sözleşme hükümlerinden ya da halin şartlarından
tereddüte yer vermeyecek şekilde anlaşılabilen hukuk seçimidir. Taraflar hukuk
seçimini her zaman yapabilir ya da değiştirebilir. Sözleşmenin kurulmasından sonraki
hukuk seçimleri üçüncü kişilerin hakları saklı kalmak kaydıyla geriye etkili olarak
geçerlidir. Ancak taraflar sözleşmeye uygulanacak hukuku seçmemişler ise o halde
yabancı unsurlu uyuşmazlığa uygulanacak hukuk MÖHUK m. 24/4’te yer alan
objektif bağlama kuralına göre belirlenir. MÖHUK m. 24/4 uyarınca taraflarca hukuk
seçimi yapılmamış olması halinde sözleşmeden doğan uyuşmazlıklara sözleşme ile en
sıkı ilişki içerisinde olan hukuk uygulanır. Kanunda en sıkı ilişki hukukun
karakteristik edim borçlusunun sözleşmenin kuruluşu sırasındaki mutad meskeni
hukuku, ticari veya mesleki faaliyetler gereği kurulan sözleşmelerde ise karakteristik
edim borçlusunun işyeri, bulunmadığı takdirde yerleşim yeri, karakteristik edim
borçlusunun birden çok işyeri varsa ilgili sözleşme ile en sıkı ilişki içerisinde olan
işyeri hukuku olduğu kabul edilmiştir. Madde 24/4’ün son cümlesinde ise halin bütün
şartlarına göre sözleşme ile daha sıkı ilişkili bir hukuk bulunması halinde uyuşmazlığa
bu hukukun uygulanacağı belirtilmiştir. Böylece gerçek bir istisna kuralına yer
verilerek somut olayın özellikleri çerçevesinde sözleşme ile daha sıkı ilişkili bir hukuk
bulunması halinde bu hukukun göz ardı edilmemesi gerektiği açıkça ortaya
konulmuştur. Olayımıza bakacak olursak taraflar kredi sözleşmesine uygulanacak
hukuku seçmemişlerdir. O halde uygulanacak hukuk MÖHUK m. 24/4 uyarınca tespit
edilecektir. Kredi sözleşmesinin karakteristik edim borçlusu kredi veren bankadır zira
risk bankaya aittir. Kredi sözleşmesinin ticari faaliyet kapsamında yer alması
nedeniyle objektif bağlama kuralı çerçevesinde sözleşmeye uygulanacak hukukun
karakteristik edim borçlusu Deutsche Bank’ın işyeri hukuku olması gereklidir.
Deutsche Bank’ın işyerinin bulunmaması ya da birden çok işyeri bulunması halinde
ise objektif bağlama kuralı uyarınca uygulanacak hukuk tespit edilecektir. Olayda
sözleşme ile daha sıkı ilişkili herhangi bir hukuk olduğuna dair bir bilgiye yer
verilmediği için istisna kuralı uygulama alanı bulmayacaktır. (7 puan)
2. Bu soruda atıf ve milletlerarası özel hukuktaki yerine dikkat çekilmektedir. Türk
kanunlar ihtilafı kuralları yabancılık unsuru içeren uyuşmazlıklarda ihtilafın çözümü
için yabancı bir hukuka gönderme yapıyor olabilir. Ancak belirli durumlarda Türk
kanunlar ihtilafı kuralları uyarınca yetkilendirilen yabancı hukuk uyuşmazlığın
çözümünde kendi maddi hukuk kurallarını uygulamak istemeyebilir. Yabancı hukuk
uyuşmazlığın çözümünde başka bir hukuku yetkili görebilir; yabancı hukuk tarafından
yetkili görülen hukuk ya yabancı hukuku yetkilendiren hukuk yani Türk hukuku (iade
atıf) ya da üçüncü bir hukuktur (devam eden atıf). Türk hukukunun yabancı hukuka
yaptığı atfı yabancı hukukun sadece maddi hukuk kurallarına yapılmış bir gönderme
olarak kabul edersek (maddi norm atfı) yabancı hukukun yaptığı iade atıf ya da devam
eden atıf dikkate alınmaz. Bu durumda sadece Türk kanunlar ihtilafı kuralları uyarınca
yetkilendirilen hukukun uyuşmazlık ile ilgili maddi hukuk kuralları uygulanır. Ancak
yabancı hukuka yapılan atıf yabancı hukukun kanunlar ihtilafı kuralları da dahil olmak
üzere tamamına yapılmış bir gönderme olarak kabul edilirse (külli atıf) yabancı
hukukun yaptığı iade atıf ya da devam eden atıf dikkate alınır. Bu durumda ise Türk
kanunlar ihtilafı kuralları uyarınca yetkilendirilen yabancı hukukun kanunlar ihtilafı
kuralları uyarınca yetkilendirilen hukukun maddi hukuk kuralları uygulanır. Türk
hukukunda atıf MÖHUK madde 2’de düzenlenmiştir. İlgili düzenleme ile Türk
milletlerarası özel hukukunda külli atıf sadece kişinin hukuku ve aile hukuku ile ilgili
uyuşmazlıklarda kabul edilmiştir. Madde 2/3 uyarınca uygulanacak yabancı hukukun
kanunlar ihtilâfı kurallarının başka bir hukuku yetkili kılması, sadece kişinin hukuku
ve aile hukukuna ilişkin ihtilâflarda dikkate alınır ve bu hukukun maddî hukuk
hükümleri uygulanır. Madde 2/4 ’te ise tarafların uygulanacak hukuku seçtikleri
hâllerde, taraflarca aksi açıkça kararlaştırılmadıkça seçilen hukukun maddî hukuk
hükümlerinin uygulanacağı belirtilmiştir. Böylelikle hukuk seçiminde taraf iradelerine
öncelik tanınan hallerde tarafların seçiminin atfı bertaraf ettiği ve doğrudan seçilen
hukukun maddi hukuk kurallarının uygulama alanı bulacağı belirtilmiştir. Olayda
tarafların kredi sözleşmesine uygulanacak hukuku İsviçre hukuku olarak seçmeleri
halinde herhangi bir uyuşmazlık halinde İsviçre hukukunun maddi hukuk kuralları
uygulama alanı bulacaktır. Zira taraflar İsviçre hukukunun kanunlar ihtilafı
kurallarının uygulanmasını kararlaştırmamışlardır. (6 puan)
3. Bir kanunlar ihtilafı meselesinde hakim uygulanacak hukuku tespit ederken öncelikle
uyuşmazlığa konu olan olayı belirli bir hukuk düzenine bağlayacak bağlama noktasını
tespit etmelidir. Ancak bağlama noktasını tespit edebilmek için de ilk olarak
uyuşmazlığa konu olan olayı vasıflandırmak gereklidir. Gemi ipoteğinin, yetkili
yabancı hukukta akdi bir mesele, Türk hukukunda ise aynî bir mesele olarak
görülmesinden doğan uyuşmazlık da bağlama konusunun vasıflandırılması ile ilgilidir.
Bağlanma konusunun vasıflandırılmasında çeşitli çözüm önerileri mevcuttur. İlk teori
vasıflandırmanın hakimin kendi hukukuna göre yapılmasıdır (lexfori vasıflandırma).
Bu teoriye göre hakim kendi hukuk düzeni içerisinde yer alan kavramlar çerçevesinde
uyuşmazlığa konu olan olayı vasıflandırıp ardından uygulanacak hukuku tespit
edecektir. Buna göre hakim yabancı hukuka tabi bir olaya kendi iç hukuku dahilinde
hukuki nitelik tanımaktadır. İkinci teori ise vasıflandırmanın olayın esasına
uygulanacak hukuka göre yapılmasıdır (lexcausae vasıflandırma). Bu teoriye göre ise
her hukuki kurum tabi olduğu hukuk düzenine göre nitelendirilmelidir. Üçüncü teori
ise
vasıflandırmanın
mukayeseli
hukukun
esasları
çerçevesinde
yapılmasını
öngörmektedir. Buna göre vasıflandırma iç hukuk kurallarının üstünde milletlerarası
özel hukuk için geliştirilmiş genel hukuk kuralları çerçevesinde gerçekleştirilmelidir.
Türk hukukunda ise vasıf ihtilafının çözümünde farklı görüşler benimsenmekle
beraber, mevcut teorilerin her bir somut olaya göre ayrı ayrı değerlendirilmesi ve
milletlerarası özel hukukun esaslarına uygun şekilde tatbik edilmesi makuldür. (6
puan)
4. İstanbul Mahkemelerinde görülen davada, davacıya ait gemiler üzerinde tesis edilmiş
olan ipoteklerin geçerli bir şekilde kurulup kurulmadığına ilişkin uyuşmazlıklar
MÖHUK m. 22’de yer alan düzenleme uyarınca tespit edilecektir. Taşıma araçları
başlıklı 22. maddede gemi, uçak, tren gibi taşıma araçları üzerindeki ayni haklara
uygulanacak hukuk düzenlenmiş; böylelikle ayni hakların intikali ve sona ermesinde
yetkili olan lexreisitae kuralına önemli bir istisna getirilmiştir. Madde 22/1 uyarınca
hava, deniz ve raylı taşıma araçları üzerindeki ayni haklar menşe ülke hukukuna
tabidir. Menşe ülke ise aynı maddenin 2. fıkrasında açıklanmıştır.
Madde 22/2
uyarınca menşe ülke hava ve deniz taşıma araçlarında ayni hakların tescil edildiği sicil
yeri, deniz taşıma araçlarında bu sicil yeri yoksa bağlama limanı, raylı taşıma
araçlarında da ruhsat yeridir. Olayımıza dönersek gemiler üzerinde tesis edilen
ipoteklerin geçerli olup olmadığı menşe ülke hukukuna yani ilgili gemilerin sicil yeri,
sicil yeri yoksa bağlama limanı hukukuna göre tespit edilecektir. (6 puan)
5. Davacının, gemilerin satışı sonucunda elde edilen bedelin borcu aşan kısmını talep
etmesi halinde uygulanacak hukukun tespitinde öncelikle bağlama konusunun
vasıflandırılması gereklidir. Olayın özellikleri dikkate alındığında uyuşmazlığın
sebepsiz zenginleşmeden kaynaklandığı görülmektedir. Sebepsiz zenginleşmeye
uygulanacak hukuk MÖHUK madde 39’da düzenlenmiştir. Madde 39 uyarınca
sebepsiz zenginleşmeden doğan talepler zenginleşmeye sebep olan mevcut veya
mevcut olduğu iddia edilen hukuki ilişkiye uygulanan hukuka tabidir. Diğer hallerde
sebepsiz zenginleşmeye zenginleşmenin gerçekleştiği yer hukuku uygulanır. Kanun
koyucu ayrıca sebepsiz zenginleşme meydana geldikten sonra tarafların açıkça
sebepsiz
zenginleşemeye
uygulanacak
hukuku
seçmesine
imkan
tanımıştır.
Olayımızda tarafların sebepsiz zenginleşme sonrası açıkça hukuk seçimi yaptığına dair
herhangi bir bilgi bulunmamaktadır. Bu durumda davacının gemilerin satışı sonucunda
elde edilen bedelin borcu aşan kısmına dair talebine uygulanacak hukuk objektif
bağlama kuralı sayesinde tespit edilecektir. (6 puan)
6. Türkiye’de kurulu (K) Denizcilik Şirketi ile Almanya’da kurulu Deutsche Bank
arasında kredi sözleşmesi imzalanmış olup, bu sözleşmede Hamburg Mahkemeleri
yetkili kılınmıştır. Yabancı bir devlet mahkemesinin yetki sözleşmesi/şartı ile
yetkilendirilmesi MÖHUK. m. 47’de düzenlenmiştir. MÖHUK. m. 47 uyarınca
yabancı bir devlet mahkemesinin yetkilendirilebilmesi için bazı şartların varlığı
aranmaktadır. Bunlar; Türk mahkemelerinin uyuşmazlık konusu üzerinde münhasır
yetkisinin
bulunmaması,
taraflar
arasındaki
uyuşmazlığın
borç
ilişkisinden
kaynaklanması ve uyuşmazlıkta yabancılık unsurunun bulunmasıdır. Bütün bu şartlar
bir arada değerlendirildiğinde, yetki şartı; kredi sözleşmesinden doğan uyuşmazlıklar
bakımından geçerlidir. Ancak, davacının talepleri incelendiğinde, gemilerin satışı
sonucunda elde edilen bedelin borcu aşan kısmının iadesinin talep edilmesi nedeniyle,
uyuşmazlığın
sebepsiz
zenginleşmeden
kaynaklandığı
ileri
sürülebilecektir.
Dolayısıyla, sebepsiz zenginleşme nedeniyle iletilen talep kredi sözleşmesi
kapsamında değerlendirilemeyeceğinden, bu dava bakımından kredi sözleşmesinde
yer alan yetki şartı geçerli olmayacaktır. (6 puan)
7. Davalının itirazı yabancı derdestliğe ilişkindir. Yabancı derdestlik her durumu
içerecek şekilde MÖHUK.’ta açıkça düzenlenmemiştir. MÖHUK.’ta sadece iki halde
yabancı derdestlik düzenlenmiştir. Bu haller, Türklerin kişi hallerine ilişkin davalar
(m. 41) ve yabancı mahkemelerin yetki sözleşmesi ile yetkilendirildiği davalardır (m.
47). Yabancı derdestliğin bu iki halde kabul edilebileceği MÖHUK. maddelerinde
belirtildiğinden, bunlar dışında yabancı derdestliğin varlığını kabul ederek düzenleyen
açık bir hükmün MÖHUK.’ta yer almaması nedeniyle yabancı derdestliğin genel
olarak kabul edilmesi mümkün değildir. Taraflar arasındaki yetki sözleşmesi(şartı
nedeniyle yabancı bir mahkemede dava açıldıktan sonra aynı davanın Türk
mahkemelerinde açılması durumunda, MÖHUK. m. 47 doğrultusunda yabancı
derdestlik ileri sürülerek, davanın bu gerekçeyle reddedilmesi talep edilebilecektir.
Olayda
taraflar
arasındaki
uyuşmazlığın
yetki
şartının
bulunduğu
kredi
sözleşmesinden kaynaklanmayıp, sebepsiz zenginleşmeden kaynaklandığı ileri
sürüldüğünde, taraflar arasındaki yetki şartı bu uyuşmazlık bakımından geçerli
olmayacağından, yabancı derdestliğin kabul edildiği MÖHUK. m. 47’nin bu davada
uygulanması mümkün olmayacaktır. Dolayısıyla bu halde, davanın yabancı derdestlik
nedeniyle reddedilmesi mümkün olmayacağından, iç hukukun yer itibariyle yetki
kuralları tarafından yetkili olduğu belirlenen Türk mahkemelerinde söz konusu dava
görülebilecektir. (6 puan)
8. a) Yabancı devlet mahkemeleri tarafından verilen kararların Türkiye’de hüküm
doğurması, yabancı mahkeme kararının niteliğine göre, tanınması veya tenfizi ile
mümkün olmaktadır. Tanıma; bir mahkeme kararının kesin hüküm kuvvetinin yabancı
ülkede kabulüdür. Tenfiz; bir mahkeme kararının, sahip olduğu kesin hüküm
kuvvetinin sonucu olarak maddi icra muamelelerini gerekli kılan kamu gücünü
harekete geçiren vasfıdır. Yabancı mahkeme kararının tanınması ve tenfizi
MÖHUK.’ta düzenlenmiştir. MÖHUK. m. 50 uyarınca, yabancı mahkemelerden
hukuk davalarına ilişkin olarak verilmiş ve o devlet kanunlarına göre kesinleşmiş
bulunan ilamların Türkiye’de icra olunabilmesi, yetkili Türk mahkemesi tarafından
tenfiz kararı verilmesine bağlıdır. İhtiyati tedbir kararları; icraî nitelikte olan, kesin
hüküm niteliğine sahip olmayan, geçici nitelikte ara kararlardır. Bu nedenle, yabancı
mahkemeler tarafından verilen ihtiyati tedbir kararları, MÖHUK.’taki kesinleşme
şartını sağlamaması nedeniyle Türk mahkemeleri tarafından tenfiz edilemeyecektir.
Sonuç olarak, davalının Hamburg Mahkemeleri tarafından verilen ihtiyati tedbir
kararının hükümsüz olduğu yönündeki iddiası yerindedir. (5 puan)
b) İhtiyati tedbirde yetki HMK. m. 390’da düzenlenmiştir. Maddeye göre, ihtiyati
tedbir, dava açılmadan önce, esas hakkında görevli ve yetkili mahkemeden; dava
açıldıktan sonra ise ancak asıl davanın görüldüğü mahkemeden talep edilebilir. Bu
durum milletlerarası özel hukukta, yetki sözleşmesi ile yabancı mahkemelerin
yetkilendirildiği durumlarda, esas hakkında görevli ve yetkili mahkemenin yabancı
devlet mahkemesi olması nedeniyle, ihtiyati tedbir taleplerinin Türk mahkemelerinden
istenip istenemeyeceği hususunda önem kazanmaktadır. Yabancı devlet mahkemesinin
yetki anlaşması ile yetkilendirilmesi durumunda, yabancı devlet mahkemesi münhasır
yetkili olacaktır. Bu nedenle kanunun lafzı bakımından Türk mahkemelerinde ihtiyati
tedbir talep edilebilip edilemeyeceği sorusu gündeme gelecektir. İhtiyati tedbir
kararlarının düzenleniş amacı, gerek yerel gerek milletlerarası nitelikteki davalarda
alacaklıyı korumak ve dava açılmadan veya dava esnasında, ihtilaf konusu mal veya
paranın borçlu tarafından kaçırılması sonucunda alacaklının uğraması muhtemel
zararlarının önlenmesidir. İhtiyati tedbir kurumunun amacı ve yabancı mahkemeler
tarafından verilen ihtiyati tedbir kararlarının Türk mahkemeleri tarafından tenfiz
edilemeyeceği bir arada değerlendirildiğinde, alacaklının Türkiye’de bulunan mallar
bakımından zarara uğramasının önüne geçilebilmesi için, HMK. m. 390’daki hükmün,
sadece ülke içi davalar bakımından uygulanması ve yetki sözleşmesi ile yabancı bir
devlet mahkemesinin yetkilendirildiği ve böylece Türk mahkemelerinin yetkisinin
kaldırıldığı davalar bakımından, alacaklının gerek yabancı devlet mahkemesinde dava
açmadan önce, gerek açıldıktan sonraki safhada Türk mahkemelerinden ihtiyati tedbir
kararı alabileceği şeklinde eskiden beri var olan uygulamanın devam etmesi
gerekmektedir. Ek olarak, taraflar arasındaki uyuşmazlığın, içerisinde yetki şartı
bulunan kredi sözleşmesinden ziyade, akit dışı bir borç ilişkisi olan sebepsiz
zenginleşmeden kaynaklandığı ileri sürüldüğünde, bu uyuşmazlık bakımından yetki
şartında belirtilen mahkeme, esas hakkında karar vermeye yetkili mahkeme olarak
kabul edilemeyecektir. Bu nedenle sebepsiz zenginleşmeden doğduğu kabul edilen
davada, yetki şartı geçerli olmadığından Türk mahkemelerinin ihtiyati tedbir kararı
konusundaki yetkisi iç hukukun yer itibariyle yetki kuralları uyarınca tespit edilecektir.
(5 puan)
c) İhtiyati haciz, İİK.’da düzenlenen ve icra hukukuna giren bir geçici hukukî
korumadır. Bu nedenle, cebri icra hukukuna giren meselelerde yabancılık unsuru
taşısın taşımasın bütün davalar bakımından, dava yurtdışındaki bir mahkemede görülse
ve bu mahkemenin yetkisi yetki sözleşmesi ile belirlense bile, Türk mahkemelerinin
yetkisi münhasırdır. Dolayısıyla, davacının gemilerin satışı sonucunda elde edilen
bedelin borcu aşan kısmına ilişkin talebine istinaden, Türk mahkemelerinden ihtiyati
haciz talep etmesi gerekmektedir. Türk mahkemelerinin ihtiyati hiçiz kararı verme
yetkisi, yetki sözleşmesi ile dahi bertaraf edilemez. (5 puan)
9. Milletlerarası tebligat, Tebligat Kanunu ile Türkiye’nin taraf olduğu iki ve çok taraflı
sözleşmelerde düzenlenmiştir. Tebligat Kanunu, Türkiye ile tebligat yapılacak ülke
arasında iki veya çok taraflı anlaşma bulunmaması halinde uygulanacaktır.
Milletlerarası Tebligata ilişkin olarak Türkiye’nin taraf olduğu çok taraflı iki sözleşme
bulunmaktadır. Bunlar; 1954 tarihli Hukuk Usulüne Dair La Haye Sözleşmesi ve 1965
tarihli Hukukî veya Ticari Konularda Adli ve Gayrî Adli Belgelerin Yabancı
Memleketlerde Tebliğine İlişkin La Haye Sözleşmesi’dir.
Almanya 1965 tarihli
Sözleşme’ye taraftır. Sözleşme’de kabul edilen usule göre, her akit devlet bir
“Merkezi Makam” tesis edecektir. Türk devletinin merkezi makamı Adalet
Bakanlığı’na bağlı olan Uluslararası Hukuk ve Dış İlişiler Genel Müdürlüğü’dür.
Tebliğ talepleri, tebligatı yapmak isteyen akit devletteki tebligatı yapmakla yetkili adlî
(mahkeme) veya gayrî adlî (noter) makam tarafından, resmi tasdik veya benzeri bir
formaliteye gerek kalmaksızın, tebligatın yapılacağı şahsın bulunduğu akit devletteki
merkezi makama, aracı kuruma gerek olmaksızın doğudan yollanır. Talepte bulunulan
merkezi makam, tebliğ talebini Sözleşme’ye uygun bulduğu takdirde, kendisi veya
yetkilendirdiği başka bir makam aracılığı ile kendi memleketinin kanunlarında geçerli
olan usule göre veya kendi kanunlarına aykırı olmamak kaydı ile talepte bulunan
makam tarafından belirtilen özel usule göre tebligatı yapar. 1965 tarihli Sözleşme’de
ayrıca tebligatın daha hızlı yapılmasını sağlayan istisnaî bir usul de kabul edilmiştir.
Sözleşme’nin 10/A maddesinde düzenlenen bu istisnai usulde, akit devletler çekince
koyarak itiraz etmediği müddetçe, tebligatın, tebligat muhatabına doğrudan posta
yoluyla ulaştırılması da mümkündür. Alman devletinin bu maddeye çekince
koymaması durumunda, Sözleşme’nin 10/A maddesi uyarınca Almanya’daki davalıya
tebligatın doğrudan posta yoluyla yapılması mümkündür. Alman devletinin
Sözleşme’nin 10/A maddesine çekince koyması durumunda ise tebligatın,
Sözleşme’de belirtilen genel usule göre yapılması gerekmektedir. Davalının itirazı
incelendiğinde, söz konusu tebligatın posta yolu yerine kargo şirketi aracılığı ile
yapılmış olması nedeniyle usulsüz olduğu yönündeki itirazı, 1965 tarihli Sözleşme
uyarınca yerindedir. (6 puan)
10. Tüzel kişiyi temsil ve ilzama yetkili organ veya kişilerin belirlenmesi, tüzel kişinin fiil
ehliyetine ilişkin bir meseledir. Tüzel kişilerin fiil ehliyetinin tespitinde en çok
uygulama alanı olan kriterler, kuruluş yeri ve idare merkezidir. Bizim hukukumuzda,
MÖHUK m. 9/4’e göre; tüzel kişilerin veya mal topluluklarının hak ve fiil ehliyetleri,
statülerindeki (olayda Şirket ana sözleşmesinde) idare merkezi hukukuna tabidir.
Ancak şirketin fiili idare merkezi Türkiye’de ise, hâkimin Türk hukukunu uygulama
konusunda takdir yetkisi vardır. Olayda (K) denizcilik şirketinin idare merkezinin,
metinde geçen “Türkiye’de kurulu” ibaresinden, Türkiye olduğu ve Türk hukukunun
uygulanacağı sonucuna varılabilir. Ancak kredi sözleşmesinin Almanya’da yapılmış
olması ihtimalinde, işlem güvenliği prensibinin de uygulanabileceği tartışması
yapılabilir. Ayrıca fiil ehliyeti, kişinin hukukuna ilişkin bir mesele olduğu için atıf da
dikkate alınmalıdır. (6 puan)
III. Vatandaşlık Hukuku
1. Türk vatandaşlığının doğumla kazanılması hallerinden biri olan “doğum yeri” esasına
göre vatandaşlığın kazanılması incelenmelidir. TVK m. 8’e göre, Türkiye’de doğan
ve yabancı ana ve babasından dolayı doğumla herhangi bir ülkenin vatandaşlığını
kazanamayan çocuk, doğumundan itibaren Türk vatandaşıdır. Bu düzenlemenin
amacı, yabancı ana ve babadan olup da Türkiye’de doğan çocukların, herhangi bir
nedenden dolayı vatansız kalmalarını önlemektir. Çünkü bazı devletler vatandaşlığın
kazanılmasını toprak esasına dayandırmaktadır. İşte bu yüzden ana ve babalarının
vatandaşı olduğu devlet toprak esasına göre vatandaşlık kazandırıyorsa, Türkiye’de
doğmakla birlikte ana ve babalarından vatandaşlık kazanamayacak çocukların vatansız
kalması tehlikesi doğmaktadır. TVK m. 8’e göre vatandaşlığın kazanılabilmesi için iki
şartın gerçekleşmiş olması gerekir: – Türkiye’de doğma şartı: Türkiye’de doğmuş
olmakla kastedilen doğumun Türk kara sahasında, hava sahasında veya karasularında
gerçekleşmiş olmasıdır. Ayrıca açık denizlerde Türk bayrağı taşıyan gemilerde doğan
çocuklar da Türkiye’de doğmuş sayılır. Doğumun Türk savaş gemilerinde veya savaş
uçaklarında gerçekleşmesi halinde ise gemi veya uçak bir başka devletin deniz veya
hava sahasında bulunsa dahi Türkiye’de doğmuş sayılır. Olayda bebek Uhuru Türk
savaş gemisinde doğmuştur. Her ne kadar Kenya devleti karasularında doğmuş olsa da
Türk savaş gemisinde doğmuş olduğu için Türkiye’de doğmuş sayılır. – yabancı ana
ve babadan doğumla vatandaşlık kazanamama şartı: çocuk doğum esnasında ana ve
babasından vatandaşlık kazanamamalıdır. Bu ya ana ve babanın vatandaşı olduğu
ülkenin toprak esasına göre vatandaşlık veriyor olmasından ya da ana ve baba ile
çocuk arasında soybağı kurulamamasından kaynaklanabilir. Olayda Kenya devleti
toprak esasına göre vatandaşlık verdiği için Uhuru Türkiye’de doğmakla beraber
anasından vatandaşlık kazanamayacağı için bu şart da gerçekleşmiştir. (5 puan)
2. Yetkili makam kararı ile Türk vatandaşlığının kaybı hallerinden “çıkma izni” yoluna
başvurması gerekirdi. Hiçbir makamın iznine gerek olmaksızın, kendi iradesi ile
seçme hakkını kullanarak Türk vatandaşlığından ayrılması mümkün değildir. Çünkü
Uhuru 30 yaşındadır ve bu imkân sadece ergin olmadan itibaren 3 yıl içerisinde
kullanılabilir. Çıkma izni ile Türk vatandaşlığından ayrılabilmek için; ergin ve ayırt
etme gücüne sahip olmak, yabancı bir devletin vatandaşlığını kazanmış olmak veya
kazanacağına ilişkin inandırıcı belirtiler bulunmak, herhangi bir suç veya askerlik
hizmeti nedeni ile aranan kişilerden olmamak, hakkında herhangi bir mali ve cezai
tehdit bulunmaması gerekir. Olayda Uhuru, 30 yaşında ergin ve ayırt etme gücüne
sahiptir. Babasından ötürü yabancı bir devlet vatandaşlığını da kazanmıştır. Diğer
şartları da taşıması halinde İç İşleri Bakanlığı’na başvurarak çıkma belgesi alabilir. (5
puan)
3. TVK m. 28’e göre, doğumla Türk vatandaşı olup da çıkma izni almak suretiyle Türk
vatandaşlığından çıkan kişilerin konumu kural olarak diğer yabancılardan farksız
olmasına karşın, bu şekilde Türk vatandaşlığından çıkanlara bir takım haklar
tanınmıştır. Seçme ve seçilme, muafen araç ve ev eşyası ithal etme ile askerlik hizmeti
yapma yükümlülüğü hariç Türk vatandaşlarına tanınan haklardan aynen yararlanmaya
devam ederler. Bu kişiler ayrıca bir kadroya dayalı ve kamu hukuku rejimine tabi
olarak asli ve sürekli kamu hizmeti görevinde bulunamazlar. Ancak kamu kurum ve
kuruluşlarında işçi veya sözleşmeli personel olarak çalıştırılabilirler. Bu kapsamda
bulunan kişilere talep etmeleri koşuluyla “mavi kart” düzenlenip verilebilir. Olayda
bebek Uhuru her ne kadar soybağına bağlı olarak olmasa da doğum yeri esasına göre
Türk vatandaşlığını kazanmıştır ve TVK m. 28 kapsamına hem soybağı hem de doğum
yeri esasına göre Türk vatandaşlığını doğumla kazanan kişiler girmektedir. (5 puan)
III. Yabancılar Hukuku
1. Aşağıdakilerden üçünün yazılması gerekmektedir.

5237 sayılı Kanunun 59 uncu maddesi kapsamında sınır dışı edilmesi gerektiği
değerlendirilenler

Terör örgütü yöneticisi, üyesi, destekleyicisi veya çıkar amaçlı suç örgütü yöneticisi,
üyesi veya destekleyicisi olanlar

Türkiye’ye giriş, vize ve ikamet izinleri için yapılan işlemlerde gerçek dışı bilgi ve
sahte belge kullananlar

Türkiye’de bulunduğu süre zarfında geçimini meşru olmayan yollardan sağlayanlar

Vize veya vize muafiyeti süresini on günden fazla aşanlar veya vizesi iptal edilenler

İkamet izinleri iptal edilenler

İkamet izni bulunup da süresinin sona ermesinden itibaren kabul edilebilir gerekçesi
olmadan ikamet izni süresini on günden fazla ihlal edenler

Çalışma izni olmadan çalıştığı tespit edilenler

Türkiye’ye yasal giriş veya Türkiye’den yasal çıkış hükümlerini ihlal edenler

Hakkında Türkiye’ye giriş yasağı bulunmasına rağmen Türkiye’ye geldiği tespit
edilenler

Uluslararası koruma başvurusu reddedilen, uluslararası korumadan hariçte tutulan,
başvurusu kabul edilemez olarak değerlendirilen, başvurusunu geri çeken, başvurusu
geri çekilmiş sayılan, uluslararası koruma statüleri sona eren veya iptal edilenlerden
haklarında verilen son karardan sonra bu Kanunun diğer hükümlerine göre Türkiye’de
kalma hakkı bulunmayanlar

İkamet izni uzatma başvuruları reddedilenlerden, on gün içinde Türkiye’den çıkış
yapmayanlar (5 puan)
2. Uluslararası koruma statüsü ile geçici koruma arasındaki fark şudur: uluslararası
koruma statüsü bireysel olarak verilir; geçici koruma ise kitlesel bir korumadır. Geçici
koruma statüsü, acil ve geçici koruma sağlamak amacıyla ülkelerinden ayrılmaya
zorlanmış, geri dönemeyen, kitlesel veya bu kitlesel akın içinde bireysel olarak
sınırlarımıza gelen kişilere sağlanır. Uluslararası koruma statüsünün, mülteci, şartlı
mülteci ve ikincil koruma olmak üzere üç türü vardır. (5 puan)
3. Türkiye’de kesintisiz en az 8 yıl kanuni ikamet etmiş olanlara verilebilecek ikamet
izni, uzun dönem ikamet iznidir. Uzun dönem ikamet izni sahipleri, askerlik yapma,
seçme seçilme hakkı, kamu görevlerine girme, muaf olarak araç ve ev eşyası ithal
etme hakları haricinde Türk vatandaşlarının haklarından aynen yararlanırlar. (5 puan)
Download