başarılı sağ koroner anjiyoplastinin erken dönem sağ ventrikül

advertisement
T.C.
Dr. Siyami Ersek
Göğüs Kalp ve Damar Cerrahisi Merkezi
BAŞARILI SAĞ KORONER ANJİYOPLASTİNİN
ERKEN DÖNEM SAĞ VENTRİKÜL
FONKSİYONLARI ÜZERİNE ETKİSİ
Kardiyoloji Uzmanlık Tezi
Tez Yöneticisi: Doç.Dr. Gülşah TAYYARECİ
Dr.Ender ÖZAL
İSTANBUL - 2008
1
Türkiye’de Gögüs Kalp ve Damar Cerrahisi’nin kurulması ve gelişmesinde
büyük emeği olan, hastanemizin kurucusu, merhum Prof. Dr. Siyami Ersek hocamızı
saygıyla anıyorum.
Sayın Başhekimimiz Prof. Dr.İbrahim Yekeler’e,
Başta ihtisas sürem boyunca yönlendirme ve desteklerini benden esirgemeyen,
bilgisinden istifade ettiğim Kardiyoloji Klinik Şefim Doç. Dr. Gülşah Tayyareci olmak
üzere ihtisasım boyunca birlikte çalıştığım Kardiyoloji Klinik Şefleri; Dr. Tuna Tezel,
Doç. Dr. Ahmet Narin, Doç. Dr. Kadir Gürkan, Doç. Dr.Neşe Çam , Doç. Dr.Kemal
Yeşilçimen , Doç Dr Mehmet Eren’e ,Doç.Dr Osman Bolca’ya
Kardiyoloji Şef Muavinlerimiz Dr. Hasan Sunay, Dr.Öner Engin, Dr. Recep
Öztürk, Doç.Dr.İzzet Erdinler’e
Kalp Damar Cerrahisi, Göğüs Cerrahisi, Anesteziyoloji ve Reanimasyon Şef,
Şef Muavinleri, başasistan, uzman ve asistan arkadaşlarıma,
Gerek tüm Kardiyoloji eğitimim gerek tez çalışmam esnasında desteğini
emeğini ve vaktini benden esirgemeyen, bilgilerinden her daim yararlandığım
Doç.Dr. Şennur Ünal Dayı başta olmak üzere Doç. Dr.Haldun Akgöz, Doç. Dr. Tuba
Bilsel, Dr Güney Özkan ve asistan arkadaşlarıma;
Bugünlere gelmemde en büyük paya sahip olan Aileme;
TEŞEKKÜRLER…
2
İÇİNDEKİLER
Sayfa Nosu
ÖZET
4
GİRİŞ
6
GENEL BİLGİLER
7
MATERYAL VE METOD
42
BULGULAR
46
TARTIŞMA
50
KAYNAKLAR
54
KISALTMALAR VE SİMGELER
71
3
ÖZET
Koroner arter hastalığı (KAH) olan hastalara yapılan elektif başarılı perkütan
translüminal koroner anjiyoplasti (PTKA) girişimi ile sol ventrikül miyokard
fonksiyonları arasındaki ilişkiyi gösteren çalışmalara literatürde rastlamak mümkündür.
Ancak başarılı elektif PTKA ve sağ ventrikül miyokard fonksiyonlarını inceleyen
çalışma bulunmamaktadır. Sağ kalp yetersizlik kliniği olmadan da sağ ventrikül
diyastolik doluş bozukluğu ve sistolik disfonksiyonla karşılaşmak mümkündür. Sağ
ventrikül fonksiyonlarını değerlendiren en iyi parametrelerden biri olan sağ ejeksiyon
fraksiyonunun volüm yükünden etkilenmiş olması yanlış yorumlamalara zemin
hazırlamaktadır. Son yıllarda doku Doppler ile belirlenen triküspit annüler izovolümik
miyokardiyal akselerasyon (İVA) zamanının sağ ventrikül sistolik fonksiyonlarını
değerlendirmede ön ve ard yükten bağımsız, güvenilir bir parametre olduğu çalışmalarla
gösterilmiştir. Biz de tek damar izole proksimal sağ koroner arter (RCA) lezyonlarında
elektif PTKA’nın sağ ventrikül sistolik fonksiyonlarına etkisini İVA ile değerlendirerek
diğer ekokardiyografik yöntemlerle karşılaştırmayı amaçladık.
Daha önce kararlı KAH öntanısı ile koroner anjiyografi uygulanan, sağ koroner
arter proksimal lezyonu tespit edilen ve elektif PTKA amacıyla yatırılan sol ventrikül ve
sağ ventrikül fonksiyonları korunmuş, miyokard infarktüsü geçirmemiş, ek hastalığı
bulunmayan yaşları ortalama 57.6±9 yıl olan 29 erkek, 4’ü kadın toplam 33 olgu dahil
edildi. Olguların tamamına işlem öncesi ve işlemden sonra 24 saat içinde transtorasik
ekokardiyografik inceleme yapıldı. Ekokardiyografik inceleme ile sağ ventrikül İVA
değeri dışında, sağ ventrikül fonksiyonlarını gösteren triküspit doluş paterni, sağ
ventriküler triküspit anüler düzlem sistolik hareketleri (TAPSE), sağ ventriküler
miyokardiyal performans indeks (MPİ) değerleri de kaydedildi.
Anjiyoplasti işlemleri ACC/AHA’nın koroner girişimler için yayınladığı
kılavuza göre başarılı olarak kabul edildi. Hastane içi dönemde herhangi bir
komplikasyonla karşılaşılmadı. Koroner arterlerin işlem öncesi 89±8 olan darlık oranı
işlem sonrası tam olarak geriledi. Stent uygulama kararı uygulayıcı hekim tarafından
verildi. Sağ ventrikül fonksiyonları değerlendirildiğinde PTKA işleminden sonra sağ
ventrikül MPİ TAPSE, IVA değerlerinde anlamlı değişiklik olduğu gözlendi. İşlem
öncesi0.39±0.64 olan MPİ’nin işlem sonrası 0.37±0.61 (p=0.05) olduğu, işlem öncesi
4
2.7±0.4 olan TAPSE değerinin işlem sonrası 2.9±0.3 olduğu (p=0.01), işlem öncesi
4.1±1.6 olan sağ ventrikül İVA değerinin işlem sonrası 5.5±2.2 (p=0.0001) olduğu
tespit edildi. Bu üç yöntem arasında en anlamlı fark İVA ile elde edildi.
Sonuç olarak başarılı revaskülarizasyon işleminin sağ ventrikül fonksiyonlarında
daha da belirgin iyileşme sağladığı ve bu iyileşmenin Doku Doppler yöntemi olan İVA
ile objektif olarak saptanabileceği çalışmamızda gösterilmiş oldu.
5
GİRİŞ
Sağ ventrikül ile ilgili bilgilerimiz sol ventriküle nazaran her zaman daha
yetersiz kalmıştır. Sağ ventrikülün anatomik yapısı, onun miyokard iskemisinden, kalp
kas ve kapak hastalıklarından daha nadir etkilenmesine olanak tanımaktadır.Veriler
sınırlı olmakla beraber birçok hastalıkta sağ ventrikül fonksiyonlarının bozulduğu ve bu
olumsuz
gelişmenin hastalıkların klinik
seyirlerinde önemli
etkiler
yarattığı
bildirilmiştir (1). Klinikte, sağ ventrikül fonksiyon bozuklukları sağ kalp yetersizliği
şeklinde tanınabilmektedir. Fakat kalp yetersizlik kliniği olmaksızında sağ ventrikül
kavitesinde anormal doluş ve kontraksiyonla karşılaşmak mümkündür. Sağ ventrikül
fonksiyonlarını en iyi değerlendiren parametrelerden birisi sağ ventrikül ejeksiyon
fraksiyonudur (1). Fakat volüm yükünden etkilenmesi yanlış yorumlamalara zemin
hazırlamaktadır. Son yıllarda yapılan çalışmalarda doku Doppler ile belirlenen triküspit
annüler izovolümik miyokardiyal akselerasyon (İVA) zamanının sağ ventrikül sistolik
fonksiyonlarının değerlendirilmesinde ön ve ard yükten bağımsız, güvenilir bir
parametre olduğuna dikkat çekilmiştir (2).
Tüm dünyada olduğu gibi ülkemizde de koroner arter hastalıkları ile sıkça
karşılaşılmaktadır. Hastalığın tedavi yöntemlerinden birisi perkütan translüminal
koroner anjiyoplasti (PTKA) girişimidir. Bu uygulamalarda işlem başarısı yüksek
olmakla birlikte restenoz gelişebilmektedir. Restenozu öngörmek amacı ile çeşitli testler
uygulanmaktadır. Bu testler arasında nükleer stres testleri ve stres ekokardiyografik
inceleme önemli yer tutmaktadır. Çalışmamızda sağ yetersizlik bulgusu vermeyen
olgularda sağ koroner artere uygulanan başarılı PTKA işleminin sağ ventrikül
fonksiyonlarında değişkenlik yaratıp yaratmadığını sorguladık.
6
GENEL BİLGİLER
Yetişkin kalp hastalıklarının en sık sebebi sol kalp bozukluğudur. Bu nedenle
kardiyak fonksiyonun klinik değerlendirmesi öncelikle sol ventriküle (LV) yöneliktir.
Ancak sağ kalbin de kardiyak performansta rol oynadığı ve bir çok patolojik durumun
preload, afterload ve kontraktiliteyi etkilediği gelişmiş görüntüleme teknikleriyle ortaya
konulmuştur. Bu patolojik durumların anlaşılabilmesi için, sağ ventrikülün normal
anatomik ve fizyolojik özellikleri iyi bilinmelidir.
SAĞ VENTRİKÜL ANATOMİSİ:
Sağ ventrikülün yandan görünümü üçgen, enine kesiti yarım ay biçimindedir.
Adale kitlesi sol ventrikülün 1/6 sı, atım işindeki payı 1/4 kadarıdır. Anatomik ve
fonksiyonel olarak birbirinden farklı iki bölümü vardır (3-6).
1-İnflow (Sinüs) bölümü: Akım jeneratörüdür. İnlet ve apikal trabeküler
bölümlerden oluşur. İnlet bölüm triküspit kapak, korda tendinealar ve papiller
adalelerden ibarettir. Apikal trabeküler bölüm septumdan serbest duvara antero apikal
olarak uzanan belirgin adale bandlarıyla karakterizedir. Bu bölge biyopsi dokusunun
alındığı, transvenöz pace maker’ların yerleştirildiği yerdir.
2-Outflow (Conus) bölümü: Nispeten düz yüzeyli olan bu bölge, basınç
regülatörü olarak görev yapar. Inflow ve outflow bölüm dört adale bandı ile birbirinden
ayrılır. Bunlar infundibuler septum, pariyetal band, septal band, moderatör bandlardır.
Crista supraventricularis triküspit ve pulmoner kapakları birbirinden ayıran C şeklinde
adale kitlesi olup septal ve pariyetal bandlardan oluşur. Bu iki band pulmoner kapağın
septal kapakçığı altında birleşir. Bu anatomik bölge infundibuler septuma uyar.
Trabekuloseptomarjinalis moderatör ve septal bandın septumun ön yüzünden apekse
doğru uzanan bölümüdür. İleti sisteminin sağ dalı septal ve moderatör band boyunca
seyreder. Sağ anterior oblik planda septum üçgen biçiminde görülür. Apeks, pulmoner
anulus ve triküspit kapak anulusu üçgenin tepelerini oluşturur. Pulmoner kapak anulusu
ile triküspit kapak anulusun inferiyor yüzü arasında membranöz septum bulunur.
7
Triküspit kapak üç kapakçıktan ibarettir. Bunlar anteriyor, septal ve posteriyor
kapakçıklardır. Anteriyor ve posteriyor kapakçıkların kordaları serbest duvardan doğan
ve moderator bandla kaynaşan büyük anteriyor papiller adaleye uzanır. Posteriyor
duvardan çıkan birçok küçük papiller adaleye posteriyor ve septal kapakçık kordaları
yapışır. Septal papiller adale ya yoktur veya rudimenterdir. Anteriyor ve septal kapakçık
kordaları doğrudan septuma yapışır.
Pulmoner kapak aort kapağından daha yüksektedir. Ön, sağ ve sol olmak üzere
üç kapakçığı bulunur.
Sağ ventrikül dört adale bandı ile sol ventriküle bağlanır. Bunlar; 1-Bulbo-spiral
yüzeyel ve derin adaleler, 2-Sino-spiral süperiyor ve derin adalelerdir. Süperiyor adale
bandları sol ventrikül ile, derin adale bandları septum ile devam eder. Bu yapı özelliği
ventriküllerin etkileşiminde önem taşır (7). Ventriküler etkileşim, çoğu kez sistolik ve
diyastolik fazlarda değerlendirilir. Diyastolik etkileşim bir ventriküldeki volüm
değişikliğinin septum aracılığıyla diğer ventrikül biçimini bozmasıdır. Böylece bir
venriküldeki gerginlik septumun diğer ventriküle kaymasına ve diyastolik doluşun
bozulmasına yani diyastolik disfonksiyonuna sebep olur. Diyastolik olumsuz
etkileşimin aksine sistolik etkileşim katılımcı özelliktedir. İki ventrikülün serbest
duvarındaki ortak adale lifleri, perikard ve septum ventriküller arası mekanik
etkileşimin anatomik temelini oluşturur (5,7,8) .
SAĞ VENTRİKÜL FİZYOLOJİSİ:
İntra uterin yaşamda pulmoner arteriyollerin hipertrofik müsküler tabakasına
bağlı olarak pulmoner vasküler rezistans yüksektir. Sağ ventrikül yüksek rezistansa
karşı çalıştığından relatif ventrikül hipertrofisi vardır. Doğumla beraber kan oksijen
konsantrasyonunda artış pulmoner arteriyollerde vazodilatasyona ve pulmoner vasküler
rezistans düşüşüne neden olur. Yine doğum sırasında plasenta ayrılması ve göbek
kordonunun klampı ile sistemik vasküler rezistans hızla yükselir.
Yetişkinde ince cidarlı sağ ventrikül düşük rezistanslı akciğer damar yatağına
karşı düşük basınçla çalışır. Pulmoner arterin diyastolik basıncı ile pulmoner venler ve
sol atriyum basıncı arasında küçük bir fark vardır. Bu nedenle sol atriyum basıncında
herhangi bir artış pulmoner arter basıncını dolayısıyla sağ ventrikül işini önemli
8
derecede arttırır. Aynı şekilde LV diyastolik doluşu pulmoner venöz dönüşe bağımlıdır.
Bu nedenle sağ ventrikül fonksiyonunu etkileyen bir anormallik de sol ventrikül
fonksiyonunu etkileyecektir.
Sağ ventrikül kontraksiyonu üç farklı mekanizma ile oluşur:
1-Papiller adaleler ve internal adale bandları kasılarak triküspit kapağı apekse
doğru çeker, uzun aksı kısaltır.
2-Serbest duvarın içe hareketi körük etkisi yaratır, kontraksiyonun primer
mekanizmasını oluşturur.
3-Sol ventrikülün derin sirküler adaleleri kasılarak septumun kavsini ve
kalınlığını daha da arttırır, serbest duvarın körük etkisini güçlendirir (5,8).
Sağ ventrikülün ejeksiyon sonu ile aktif kontraksiyon bitiş zamanı birbirinden
farklıdır. Aktif kontraksiyon sona erdiği halde ejeksiyon devam eder.
SAĞ VENTRİKÜLÜN KANLANMASI
Sağ ventrikülün kanlanması koroner sistemdeki dominantlığa göre farklılık
gösterir. Toplumun % 80’inde sağ koroner arter (RCA) dominanttır ve sağ ventrikülün
büyük kısmı RCA’dan beslenir. Sağ ventrikül lateral duvarı marjinal daldan, posteriyor
ve inferoseptal bölgesi posterior desandan arter (PDA) den, anteriyor ve anteroseptal
bölge sol ön inen koroner arterin(LAD) dalları tarafından kanlandırılır. İnfundibulum
ise konus arterden kanlanır ve vakaların % 30 da ayrı ostiumdan cıkar. Ciddi sağ
ventrikül hipertrofisi ve basınç yüklenmesi dışında proksimal RCA akımı hem sistolde
hem de diyastolde gercekleşir. Fakat marjinal dal sonrasında özellikle diyastolik akım
dominanttır.
Sağ ventrikülün geri dönüşümsüz iskemiye karşı göreceli dirençli olmasının
olası sebepleri:
1-Kavite içi basıncın düşük olması nedeniyle oksijen (O2) gereksinimin az
olması,
2-Hem sistolde hem de diyastolde kanlanması,
9
3-Thebessian venlerden sağ ventrikül kavitesinin direk kanlanması,
4-Özellikle moderate band arter ile LAD’nin septal perforan dalları arasında iyi
gelişmiş kollateral ağ oluşması,
5-Hemodinamik stress sırasında daha fazla O2 kullanabilmesi (O2 ektraksiyon
kapasitesi yüksek) şeklinde sayılabilir (9).
SAĞ VENTRİKÜL FONKSİYONUNU DEĞERLENDİRME
Sol ventrikülde olduğu gibi sağ ventrikül performansıda, kalp hızı, ritm,
kontraktilite ve yüklenme durumlarından etkilenir. Yüklenme ve kontraktilite sağ
ventrikül fonksiyonunda büyük önem taşır. Fonksiyonel değerlendirme sistolik ve
diyastolik fazları içerir. Normal sağ ventrikül sistolik fonksiyonu afterload’a bağımlıdır.
Bu bağımlılık akciğer hastalıklarıyla ilgili fizyopatolojik durumlarda belirginleşir.
Sistolik faz ejeksiyon fraksiyonu (EF) ile diyastolik faz izovolümik relaksasyon (İVR),
kompliyans ve ventrikül diyastolik doluş özellikleri ile değerlendirilir. Değerlendirmede
invaziv ve non-invaziv metodlardan yararlanılır. Ekokardiyografi, radyonüklid
anjiyografi (RNA), manyetik
rezonans görüntüleme (MRG), bilgisayarlı tomografi
(BT), termodilüsyon ve anjiyografi günümüzde yararlanılan metodlardır. Bunlardan
çabuk yapılan, sık tekrarlanabilen ve non-invaziv özelliği ile ekokardiyografi pratikte
büyük avantaja sahiptir. RNA, MRG, BT gibi gelişmiş teknikler hasta başına
taşınamayışı, bilgilerin uzun sürede elde edilişi, nispeten pahalı oluşu nedeniyle ancak
sınırlı sayıda vakada yararlıdır. Üç boyutlu ekokardiyografi volüm ve fonksiyon
değerlendirmede umut vermekle birlikte görüntü ve işlem zamanının uzunluğu klinik
deneyim azlığı dezavantajlarını oluşturur.
SAĞ VENTRİKÜL FONKSİYONLARININ DEĞERLENDİRİLMESİNDE
EKOKARDİYOGRAFİ
Sağ kalp, anatomi ve fonksiyonunun karmaşıklığı nedeniyle mümkün olduğu
kadar çok planda incelenmelidir. En çok parasternal sağ ventrikül inflow ve outflow,
parasternal kısa aks, apikal dört boşluk, subkostal dört boşluktan, tamamlayıcı
görüntüleme
olarak
transözofagiyal
ekokardiyografik
(TÖE)
incelemeden
10
yararlanılır.Transgastrik kısa aks ve transözofagiyal dört boşluk yararlanılan TÖE
planlarıdır. İki boyutlu inceleme bulguları “pulsed wave” (PW), “continuous wave”
(CW), renkli akım Doppler bulgularıyla birleştirilerek anatomik yapı yanında
fonksiyonel bilgiler de elde edilir. Böylece sağ ventrikülün biçim ve büyüklüğü ile
birlikte sistolik ve diyastolik fonksiyonları da değerlendirilmiş olur. Çeşitli ölçüm
metodlarından yararlanılır (7,10,11). Ekokardiyografinin avantajları yanında bazı teknik
zorlukları da vardır. Sağ ventrikül çoğunlukla sternum altındadır. Boşluk biçimi
düzensizdir. Endokard trabeküllerden dolayı düzgün yüzeyli değildir. Göğüs
boşluğundaki yeri pozisyona bağlı olarak değişkendir.
İki Boyutlu Ekokardiyografi
Normalde kalp apeksine kadar uzanmayan ve tabanı triküspit anulus düzlemi
olan sağ ventrikülün sol ventrikülün uzun eksen uzunlugunun 2/3’ünü geçmemesi
gerekir. Bu oran eğer 2/3’ü geçmis ancak1/1 oranından küçükse hafif sağ ventrikül
genişlemesinden, oran 1/1 ise orta derecede genişlemeden ve 1/1’den büyük ve apeksin
büyük kısmını veya tamamını sağ ventrikül oluşturuyorsa ileri genişlemeden söz
edilebilir. Aynı şekilde, sağ atriyum için kabaca sol atriyum boyutlarının aşılması sağ
atriyal dilatasyonu düşündürür. Kalitatif yöntemler ilk bakışta ekokardiyografiyi
yapanın sağ ventrikül ve atriyumu genişleten nedenlere odaklanmasını sağlaması
bakımından oldukça yönlendiricidirler. Sağ ventrikül boyutlarının değerlendirilmesinde
kullanılan kantitatif 2 boyutlu yöntemler ise kavite çaplarının ve duvar kalınlığının
ölçülmesine dayanır (Şekil 1). Sağ ventrikül kavite çapları en iyi parasternal kısa eksen
pencerede kalbin bazal kesitinin alındığı seviyede ve apikal dört boşluk görüntüde
ölçülür. En iyi modifiye parasternal uzun eksen pencerede sağ ventrikül inflow
görüntüde yapılan bu ölçümle normal erişkinlerde sağ ventrikül lateral duvar
kalınlığının 3.4±0.8 mm olduğu bildirilmiştir. Klinikte pratik olarak 5 mm üzeri sağ
ventrikül hipertrofisi olarak değerlendirilmektedir. Sağ ventrikül basınç yükü varlığında
sağ ventriküler lateral duvar gibi interventriküler septumda da hipertrofi meydana gelir.
Septal hipertrofi bazen çok ciddi olarak sol ventrikül arka duvarında orantısız şekilde
daha kalın bir septuma neden olur ki, bu durum asimetrik septal hipertrofi ile
karışabilmektedir. Septal düzleşme sağ ve sol ventriküller arasındaki anormal basınç
11
farkına bağlıdır. Normal kalpte sol ventrikülün yuvarlak şekli tüm kalp döngüsü
boyunca korunmaktadır ve bunun nedeni LV’deki daha yüksek basınçtır. Sağ ventrikül
basıncı arttıkça septumun bu normal kurvatürü değişerek düzleşmekte ve LV’ye doğru
yer değiştirmektedir. Bu yer değiştirme, artan sağ ventrikül basınçları ile paralel şekilde
artmaktadır. Sağ ventrikülün basınç yüklenmesi örneğinde bu septal yer değiştirme ve
şekil bozukluğu (düzleşme) tüm kalp döngüsü boyunca, yani hem sistol hem diyastolde
sürmektedir. Bu özellik, sağ ventrikülün basınç ve hacim yüklenmelerinin ayırıcı
tanısında önemli yer tutmaktadır; sağ ventrikül hacim yüklenmesinde interventriküler
septal şekil değişikliği ve sol yer değiştirme yalnızca diyastolde olmaktadır. Septal
düzleşme sol ventriküler ekzantriklik indeksi ile kantifiye edilebilmektedir. Bu
yaklaşımda parasternal kısa eksen görüntüde korda tendinealar hizasında sol ventrikülün
birbirine dik iki kesit çapı oranlanmaktadır. Normal bireylerde bu oran 1 veya 1’e
yakındır. Septal düzleşme durumunda bu oran 1.0’dan büyük olmaktadır.
Şekil 1: Sağ ventrikül duvar kalınlığının ölçülmesi
M-Mod Ekokardiyografi
M-mod ekokardiyografik yöntemle gerek sağ ventrikül lateral duvarı, gerekse
interventriküler septumun incelenmesi mümkündür. Parasternal uzun eksen görüntüde
M-Mod ekokardiyografik yöntemle septumun paradoks hareketi izlenebilir. Bu durum
12
genel olarak sağ ventrikül hacim yüklenmelerinde görülmekle birlikte basınç
yüklenmesinde de gözlenebilir.
Ekokardiyografi ile Sağ Ventriküler Fonksiyonların Kantitatif Olarak
Değerlendirilmesi
Sağ ventrikül fonksiyonlarının değerlendirilmesi kardiyak transplantasyon,
konjenital kalp hastalıkları, sol ventrikül disfonksiyonu ve aritmojenik sağ ventrikül
displazisi gibi çeşitli hastalıklarda giderek daha önemli hale gelmektedir. Pulmoner
hipertansiyonda da sağkalımın majör prediktörü olarak sağ ventrikül fonksiyonlarının
değerlendirilmesi önem taşır. Sağ ventrikülün fonksiyonel ve yapısal olarak
değerlendirilmesi bazı nedenlerden dolayı sorunlu olmaya devam etmektedir. Bunlardan
birincisi, sağ ventrikülün sol ventrikülü saracak şekilde yarımay şeklinde olan kompleks
geometrik yapısıdır. İkincisi, ana kuvvet üreten inflow kısmından ayrı bir
infundibulumu ve belirgin trabekülasyonu olmasıdır (12). Bu özellikleri, sağ
ventrikülün herhangi bir geometrik modele oturtulamaması ve hacim hesaplarının
sorunsuz yapılamamasına yol açmaktadır Son olarak, sağ ventrikülün yük bağımlı
olması, perikardiyal etkilere ve sağ taraflı hacim ve basınç yüküne maruz kalabilmesidir
(13,14). Sağ ventriküler ejeksiyon fraksiyonunun (RVEF) kantitatif olarak hesaplanması
için kullanılan manyetik görüntüleme, radyonüklid ventrikülografi gibi teknikler
invaziv, görece pahalı, zaman alıcı ve sağ ventrikülün kompleks geometrisinden
etkilenen tekniklerdir (15,16). Normal RVEF % 40 -76 arasındadır. Bu nedenle, klinik
pratikte çok fazla uygulanamamaktadır.
Buna karşılık ekokardiyografi, kısa sürede yapılabilen, görece ucuz, girişimsel
olmayan ve kısa sürede yorumlanabilen bir teknik olarak sağ ventrikül fonksiyonlarının
değerlendirilemsinde kullanılabilir. Sağ ventrikül fonksiyonları için geliştirilen bir dizi
boyutlu ekokardiyografik parametre bulunmaktadır. Bunlar, biplane Simpson analizi
(17,18), triküspit annüler düzlem sistolik hareketi (TAPSE) (19) ve sağ ventriküler
fraksiyonel alan değişimi (RVFAC) (20)’dir (şekil 2-3). İki Boyutlu ekokardiyografi ile
biplan Simpson sağ ventrikül hacim analizinin, in vitro su deplasmanı ile ölçülen kalıp
hacimleri, in vivo akım metre veya invaziv kateterizasyon ile ölçülen atım hacmi (stroke
volume) ile ilişkili olduğu gösterilmiştir. Ne var ki, trabekülasyonlar ve papiller kaslar
13
tarafından deplase edilen sağ ventrikül hacimlerinin hesaba katılmaması ve konveks
interventriküler septum nedeniyle hacimler yaklasık % 40 gereğinden fazla
ölçülebilmektedir (21). Radyonüklid RVEF ile biplan alan-uzunluk ve Simpson analizi
ile ölçülen 2 boyutlu ekokardiyografik RVEF arasında iyi bir korelasyon bulunmuştur
(22). Ancak, zayıf tanımlanabilen endokardiyal yüzey, ortak uzun aksı olan 2 ortogonal
pencerenin kullanılma gerekliliği ve infundibulumun analize katılmasındaki zorluk
nedeniyle biplan kantitatif analiz zor olabilmektedir (23). Bu nedenle, hataya açık ve
uygulanması zor olan bu yöntem yerine daha basit ve hataya yatkın olmayan teknikler
araştırılmaktadır. Sağ ventriküler fraksiyonel alan degisimi apikal dört boşluktan
ölçülen bir parametre olup sağ ventrikül alan değişimi ve dolaylı yoldan sistolik
fonksiyonlar hakkında bilgi verir. Sağ ventrikül fraksiyonel alan değişiminin sağ
ventrikül sistolik fonksiyonlarının belirlenmesinde güvenilir oldugu bildirilmistir (24,
25). Manyetik rezonans görüntüleme ve radyonüklid ventrikülografi ile ölçülen sağ
ventrikül ejeksiyon fraksiyonu ile oldukça iyi ilişkili olduğu bildirilmiştir (21,25).
Ancak, ölçümünde iki ayrı sağ ventrikül alanı kullanılması, sağ ventrikül endokardının
çok iyi takip edilmesi zorunluluğu gibi nedenlerle, biplan Simpson metodu ile ölçülen
sağ ventrikül ejeksiyon fraksiyonu kadar olmasa da, hatalara açık ve sabır ve dikkat
isteyen bir yöntemdir.
Şekil 2: Sağ ventrikül diyastol sonu alan ölçümü (RVEDA)
14
Şekil 3: Sağ ventrikül sistol sonu alan ölçümü (RVESA)
RVFAC=[(RVEDA-RVESA)/RVEDA]x100
Sağ ventrikül boyutlarının ölçümü:
Septum-sağ ventrikül serbest duvar triküspit kapak düzeyinden, mid-septummid-serbest duvar arasından ve triküspit kapak düzeyi ile apex arasından ölçüm
yapılır.(Şekil 4).
Şekil 4: Apikal 4 boşluktan sağ ventrikül çaplarının ölçülmesi.
15
Sağ ventrikül fonksiyonları değerlendirilirken sağ ventrikül çıkış yolu ve
pulmoner arter çaplarıda değerlendirilmelidir. Sağ ventrikül çıkış yolu (RVOT)
parasternal kısa akstan aortik kapak düzeyinden (RVOT1) ve pulmoner kapak
düzeyinden (RVOT2)
değerlendirilir. Yine aynı pencereden pulmoner arter çapları
ölçülür (Şekil5,6).
Şekil 5: Sağ ventrikül çıkış yolu (RVOT)
Şekil 6 :Sağ ventrikül çıkış yolu ve pulmoner arter. PA:pulmoner arter
16
Triküspit Anüler Düzlem Sistolik Hareketlerinin (TAPSE) ölçümü
Sağ ventrikül fonksiyonları hakkında kantitatif bilgi veren TAPSE (triküspit
anüler düzlem sistolik hareket) standart sağ ventrikül ölçümlerinden birisidir. Ventrikül
uzun aksı boyunca olan uzunlamasına/aksiyal hareketin en kuvvetli olması nedeni ile en
hareketli kısmı bazallerdir ve global fonksiyonlarına büyük katkı sağlarlar. Kalp siklusu
boyunca kalbin sirküler hareketinin az, rotasyonunun minimal ve apeksin relatif sabit
oluşunu kabul edersek kalbin uzun aks fonksiyonunu değerlendirmede atriyoventriküler
kapak anulus hareketleri önem kazanır (26).
Triküspit anüler düzlem sistolik hareketi değerlendirmek için apikal dört boşluk
görüntüde, triküspit anulus-lateral serbest duvar ile birleştiği noktadan M-mod trase elde
edilir. Bu trasede apekse doğru iki hareket gözlenir. Birinci ileri hareket anulusun
sistolik hareketini, ikinci pozitif dalga ise düşük amplitüdlü olup atriyum sistolüne aittir.
Yani diyastolik periyodu yansıtır. Triküspit anulusun ileri itmesi ile ilgili olduğundan
atriyum kompliyansı ve fonksiyonu hakkında fikir verir. Bu iki harekette presistolik
incelmeyi bazal seviye olarak alırsak bazal-tepe arasındaki mesafe, sistolik fonksiyon
için sistolik hareketin büyüklüğünü verir (Şekil 7). TAPSE değerinin 2 cm’den büyük
olması eğimi 4-5 cm/sn olarak gösterilmesi normal sayılır. Diyastolik fonksiyon içinde
diyastolik hareketin genliği olan bazal çizgi ile ikinci hareket yüksekliği alınır.
Mesafeler arası fark/sistolik büyüklük oranı atriyal katkıyı verir (27).
TAPSE ortalama 25±4mm, diyastolik hareket 9±2 mm ve atriyal katkı % 37±8
dir. Triküspit anulus hareketleri mitral anulusunkinden büyük olmasına rağmen, atriyal
katkı oranları aynıdır. Artan yaşla sistolik hareketin büyüklüğü değişmezken, diyastolik
hareket ve atrial katkı artar (28).
TAPSE değerleri 2cm’den küçükse çeşitli derecelerde bozulmuş sağ ventrikül
ve/veya sol ventrikül fonksiyon bozukluğunu, 2 cm’den büyük TAPSE değerleri her iki
ventrikülünde normal fonksiyonunu gösterir. Diyastolik fonksiyonu değerlendirmede
yöntemin en önemli avantajı, atriyal fibrilasyon gibi Doppler akım hız eğrilerinin
yetersiz kaldığı durumlarda kullanılmasıdır. Sağ ventrikül hareketinin büyük kısmının,
ince sağ ventrikül duvarında longitudinal olarak yerleşen subendokardiyal miyokardiyal
lifler vasıtasıyla olduğu ve bu nedenle uzun eksende annüler düzlem apeks arasında
meydana gelen triküspit annulüs hareketinin global sağ ventrikül fonksiyonları hakkında
17
bilgi verdiği düşüncesine (29) dayanan bu ölçümün sağ ventrikül sistolik fonksiyonları
hakkında doğrudan bilgi verdiği ve RVEF ile korelasyonunun iyi olduğu gösterilmiştir
(30). Uygulanması kolay, hızlı, hataya açık olmayan bu parametre, sağ ventrikül sistolik
fonksiyonlar açısından diğer iki boyutlu parametrelere göre daha çok tercih
edilmektedir.
Şekil 7: Triküspit Anüler Düzlem Sistolik Hareketlerinin (TAPSE) Ölçümü
Şekil 8: Triküspit Anüler Düzlem Sistolik Hareketlerinin (TAPSE) Ölçümü
18
Triküspit Kapak Pulse Wave Doppler Kayıtları
Diyastolik fonksiyonların Doppler ekokardiyografi bulgular, anjiyografik
yöntemlerle elde edilen bulgularla benzerlik gösterirler. Sağ ventrikül doluşunu
değerlendiren az asayıda çalışma olmasına rağmen elde edilen veriler LV’ye benzer.
Ancak triküspit anulusu geniş olduğu için maksimum erken ve geç doluş akım hızları
sol taraftan küçüktür. Bunun yanı sıra erken doluş akım hızının yavaşlama zamanı
deselerasyon zamanı (DT) daha uzun olarak ölçülür. (31,32).
Sağ ventrikül diyastolik doluş parametrelerini elde etmek için triküspit kapak
uçlarına PW Dopplerin örnekleme volümü konulur ve elde edilen Doppler trasesinden
erken hızlı doluş dalga (E) hızı ve azalma zamanı ve atriyal kontraksiyon dalga (A) hızı
ölçülebilir (Şekil 9).. E hızı, pasif olarak gerçekleşen erken doluş akımının hızını
yansıtır. Normal olarak 30 ile 60 cm/sn arası alınabilir ve bu parametre yaş ve
solunumdan en fazla etkilenir. A hızı ise atriyum kontraksiyonu ile oluşan geç doluş
akım hızını gösterir. Normali 30 ile 50 cm/sn arasındadır ve aynı şekilde kalp hızı, yaş
ve solunumdan etkilenir. E hızının azalma zamanı ise miyokardın esnekliği ile ilişkilidir
ve en fazla yaş ve kalp hızından etkilenir. DT için üst sınır 300 msn alınabilir.
Sağ ventrikül izovolümik gevşeme süreci, pulmoner kapağın kapanışı ile başlar
ve triküspid kapağın açılışına kadar sürer. Bu sürecin zamanı sağ ventrikül
gevşemesinin bir göstergesidir. 30 ile 90 msn arasında değişir. En fazla yaştan etkilenir.
Şekil 9: Triküspit anüler PW doluş parametreleri …
19
Sağ Ventrikülün Diyastolik Fonksiyonu
RV doluş özellikleri: Ventrikülün diyastolik fonksiyonunun dolaylı bilgilerini
verir. Apikal 4 boşlukta PW Dopplerin 2-3 mm sample volümü kapakçık uçlarının
arasına yerleştirilerek inceleme yapılır. Bilinen doluş anormallikleri:
Relaksasyon bozukluğu
E amplitüdü azalmış, A amplitüdü artmış, E/A<1 dir. Hepatik ven (HV) ve vena
cava akımlarında sistolik komponent artmış, diyastolik komponent azalmıştır.
Restriktif doluş bozukluğu
E dalga amplitüdü artmış, A dalga amplitüdü azalmış, E/A>2 dir. HV ve vena
cava akımlarında sistolik komponent azalmış, diyastolik komponent artmıştır.
Apne sırasında HV ve vena cava süperiyor (VCS) akım özellikleri de diyastolik
fonksiyon için değerli bilgiler verir. Apne sırasında tersine akımın HV de %20, VCS de
%10’ dan fazla artışı sağ kalp doluş basıncının arttığını düşündürür (33). İnspirasyon
veya ekspirasyona cevap olarak tersine akımın artışı restriktif veya konstriktif
kardiyomiyopatili hastalarda görülür.
Sağ ventrikül izovolümetrik relaksasyon zamanı (IVRT) :
Sol ventrikül İVRT Dopplerle rutinde aort kapanış kliki ile mitral akım
başlangıcı arasındaki süre olarak ölçülür. Ancak bu metodu aynı şekliyle sağ ventriküle
uygulamak mümkün değildir. Sağ ventrikülde İVRT değişik metodlarla ölçülmeye
çalışılmış. Bursteın (34) pulmoner kapak kapanışı ile triküspit kapak açılışı arasındaki
zamanı fonokardiyogram ve juguler venöz trase kombinasyonundan hesaplamıştır. Bu
zaman aralığından yararlanarak pulmoner arter sistolik basıncının hesaplanacağını
göstermiştir. Aynı zaman aralığı Hatle ve ark.(35) tarafından Doppler ile ölçülmüş.
Larrazet ve ark.(36) sağ ventrikül için sol ventriküle benzer bir ölçüm metodu ortaya
koymuşlar ve IVRT yi pulmoner arter ve triküspit kapak akımlarından hesaplamışlar.
Buna göre pulmoner arter Doppler akım örneğinden R dalga başında pulmoner arter (RPA) ejeksiyon sonu süresi ile triküspit kapak Doppler akım örneğinden R dalgasından
triküspit kapak akım başlangıcı (R-TV) süresi ölçülmüştür. IVRT=(R-TV akım
20
başlangıcı)–(R-PA akım sonu) olarak hesaplanmıştır. Normal yetişkinlerde IVRT 50
yaş ve altındakilerde 21±7msn, 50 yaş üzerinde ise 33±19 msn değerinde bulunmuştur.
Sağ Ventrikül Global Performans İndeksi (Tei–İndeksi)
İlk kez Tei (37) ve arkadaşları tarafından tanımlanan global performans indeksi
(MPI) ventrikülün hem sistolik hemde diyastolik fonksiyonunu gösterir (38). İndeks
izovolümetrik kasılma ve gevşeme zamanlarının toplamının ejeksiyon zamanına oranı
ile PW Doppler traselerinden elde edilir (Şekil 10). Ancak triküspit ve pulmoner arter
ileri akım kayıtlarının
birlikte alınması mümkün olmadığından kayıtlar ayrı ayrı
alınarak birleştirilmek zorundadır. Buna karşın Doku Doppler kayıtlarında MPİ hesabı
daha kolay hesaplanır. İndeksin normal değeri LV için 0.39
±
0.05 iken sağ ventrikül
için 0.28±0.04 olarak bildirilmektedir (39). Konjenital kalp hastalığı (40), Primer
pulmoner hipertansiyon (41), Kronik obstriktif akciğer hastalığında (42,43) prognozun
iyi bir göstergesi olduğu gösterilmiştir.
Şekil 10: Sağ ventrikül global performans indeksi (MPİ) hesaplanması
a:Triküspit kapağın kapanmasından yeniden açılmasına kadar geçen süre; b:
pulmoner ejeksiyon zamanı.
21
Tei indeksinin bazı avantajları vardır:
1-Hem sağ (44) hemde sol ventrikül (38,45) fonksiyonlarını değerlendirmek için
kulanılabilir.
2-Hem sistolik hem de diastolik performansı gösterir.
3-Klasik Doppler kayıtlarına göre daha kolay elde edilir.
4-Arteryel kan basıncından etkilenmez (45).
5-Kalp hızı 50 ile 120 atım/dk da düzetme gerekmez. (37,39,46).
6-Ventrikül geometrisine bağlı değildir.
7-Yüklenme durumundan ve triküspit regürjitasyonundan etkilenmez.
Dezavantajları ise; kalp hızı 120/dk üzerinde güvenirliliği belli değildir,atrial
fibrilasyonlu hastalarda test edilmemiştir.
Sağ Ventrikülün Doku Doppler İle Değerlendirilmesi:
Doku Doppler görüntüleme miyokard hareket hızının analiz esasına dayanan
yeni bir ekokardiyografik yaklaşımdır (47,48). Doku Doppler görüntülemede aynı
Doppler kuralları geçerlidir. Ancak konvansiyonel Dopplerde yüksek frekanslı ve düşük
amplitüdlü kan hücrelerinin hızı ölçülürken, DD düşük hız ve yüksek amplitüde sahip
miyokarddan gelen sinyalleri analiz eder. Kardiyak yapılar 0,06-0,24 m/sn hızla hareket
eder. Bu kan akım hızının yaklaşık onda biri kadardır.
Doku Doppler görüntüleme ile elde edilen hızlar, sadece miyokard kasılması ve
gevşemesinden değil aynı zamanda kalbin rotasyonundan da etkilenir. Ancak uzun aks
boyunca ventriküllerin rotasyonu minimaldir ve apeks kalp siklusu boyunca sabittir. Bu
yüzden DD ile annulus hareketlerin izlenmesi bize global ventrikül fonksiyonu
hakkında bilgi sağlar.
Spektral
PW
DD
yöntemi
ile
maksimal
hızlar
ölçülür.
Miyokard
diyastolik/sistolik fonksiyonların objektif değerlendirilmesine olanak sağlar. PW
Dopplerde düşük velosite sinyallerini elimine etmek için yüksek geçiş filtreleri ve
yüksek gain ayarları kullanılır. Doku velositelerini ölçmek için geçiş filtrelerini
kaldırmak ve düşük gain amplifikasyonu yeterlidir
22
Parasternal kısa aks, sağ ventrikül uzun aks ve apikal dört boşluk kesitlerde,
triküspit annulus lateral köşeden alınan pulsed DD görüntüler sağ ventrikül
fonksiyonlarını değerlendirilmesinde kullanılabilir. Kronik obstrüktif akciğer hastalığı,
sağ ventrikül infarktüsü ve pulmoner hipertansiyon gibi sağ taraf hastalıklarında PW
DD sayesinde sağ ventrikül sistolik ve diyastolik fonksiyonlarının azaldığı tespit
edilmiştir.
Son yapılan çalışmaların birinde pulmoner arter basıncından bağımsız sağ
ventrikül sistolik fonksiyonun tesbitinde triküspit anuler sistolik velositenin önemi
gündeme gelmiştir.
PW DD ile sistolik/diyastolik triküspit anulus velositelerin ve zaman
intervallerinin saptanması mümkün olmaktadır. Sistolik ejeksiyon sırasında oluşan
triküspit anulus velosite (St) sağ ventrikül fonksiyonlarını değerlendirilmektedir (49).
Benzer şekilde erken diyastolik anulus velosite (Et) ve geç diyastolik triküspit anulus
velosite (At) ve Et/At oranı diyastolik fonksiyon değerlendirilmesine imkan sağlar.
Sağ ventrikül DD görüntüsünü almak için, apikal dört boşluk görüntüde PW
örnekleme volümü triküspit lateral lifletine komşu sağ ventrikül serbest duvar köşesine
yerleştirilir. Alet ayarları; kazanç, filtre ayarı en düşük konumda, kompres ve rejekt
ayarı en yüksek düzeyde, hız ayarı genellikle -30 ve +30 cm/sn arasında tutulacak
şekilde ve örnekleme volüm genişliği 5 mm olacak şekilde ayarlanır. Ölçümlerin
solunumdan etkilenmemesi için ekspiryum sonunda ki apne döneminde alınan kayıtlar
ölçüm için kullanılır. Bu şekilde elde edilen Doppler trasesinde esas olarak bir pozitif St
ve Et ve At olmak üzere iki tane negatif diyastolik dalga görülür (Şekil 11).
Kukulski ve arkadaşlarının yaptığı çalışmada sağ ventrikül miyokard velositeleri
yaklaşık olarak sistolik 12,2±2,6, erken diyastolik 12,9±3,5, geç diyastolik 11,6±4,1
saptanmıştır. Pik sistolik velositeler yaşla beraber düşerken, mitral akım velositelerinde
olduğu gibi yaşla beraber erken diyastolik hızlar azalırken, geç diyastolik hızlar artar.
Sağ ventrikül erken diyastolik hareket lateral duvarda septuma göre daha erken başlar.
Normal bireylerde sağ ventrikül sistolik ve diyastolik pik velositeleri solunumsal
değişim gösterirler (50).
Doku Doppler görüntüleme ile sağ ventrikül sitolik fonksiyonları göreceli ön ve
ard yükten bağımsız olarak değerlendirilmektedir (2). Triküspit anulus hareketinin
zaman intervallerinin ölçülmesi, izovolümik kontraksiyon zamanı ile izovolümik
23
relaksasyon zamanının toplamının ejeksiyon zamanına bölümüyle sağ ventrikül gobal
performans indeksi hesaplanabilir(51).
Doku Doppler ile alınan triküspit anulus kayıtlarda; erken diyastolik velosite ve
Et/At oranının, göreceli önyükten bağımsız olduğu ve sağ ventrikül diyastolik
fonksiyonları değerlendirmede en güvenilir parametre olduğu gösterilmiştir (52,53). Sağ
ventrikülde longitudinal plandaki hızlar sol ventrikülden daha yüksek bulunur. Radiyal
planda ise sol ventrikül hızları daha yüksektir. Sol ventrikülden farklı olarak sağ
ventrikül bazal segment hızları annuler hızlardan daha yüksek bulunur.
Sağ ventrikül triküspit anulus diyastolik hızları, önyük değişikliklerinden,
geleneksel PW dopplere göre daha az etkilenir. Triküspid anulus sistolik hızı, global sağ
ventrikül sistolik fonksiyonunun bir göstergesidir. Sağ ventrikül triküspit anulus sistolik
hızı ile radyonüklid ventrikülografi ile ölçülen RVEF arasında iyi bir korelasyon vardır.
Sistolik annuler hızın 11,5 cm/sn nin altında olması % 90 duyarlılık % 85
özgüllükle sağ ventrikül EF sinin % 50 nin altında olduğunu gösterir. İnferiyor
miyokard infarktüsünde (Mİ) sağ ventrikül Mİ eşlik ediyorsa sistolik ve erken diastolik
hızlar azalır. Sistolik hızın 12 cm/sn altında olması sağ ventrikül MI gösterir ( % 81
duyarlılık ve % 82 özgüllük) (54).
İzovolumetrik Akselerasyon Zamanı
Son yıllarda yapılan çalışmalarda DD ile belirlenen triküspid kapak annular
izovolumik miyokardial akselerasyon (İVA) zamanının sağ ventrikül sistolik
fonksiyonlarının değerlendirilmesinde ön ve ard yük değişikliklerinden bağımsız,
güvenilir bir parametre olduğu ortaya çıkmıştır. İzovolümik akselerasyon zamanının
kısalmasının sağ ventrikül sistolik disfonksiyonun özellikle erken belirteci olduğu
çalışmalarla gösterilmiştir (55,56). Vogel ve arkadaşlarının yaptığı bir çalışmada
İVA’nın sağ ventrikül sistolik fonksiyonunu göstermede; ön ve ardyükten bağımsız,
sağ ventrikül basınç volüm yüklenmesinden ise etkilenmediğini göstermişlerdir (57).
Bunu konjenital kalp hastalıklarından düzeltilmiş büyük arter transpozisyonunda yaptığı
çalışma ile de desteklemiştir (2,57).
Tayyareci ve arkadaşları mitral darlıklı olgularında sağ ventrikül sistolik
fonksiyon bozukluğunun erken teşhisinde İVA nın önemine dikkat çekmişlerdir (58).
24
Apikal dört boşluk görüntüde PW DD örnek volüm sağ ventrikül serbest duvartriküspit anulus bileşkesine konularak DD kaynaklı hız parametreleri ile ölçülür.(frame
rate 120-180Hz)
1-İzovolumik kasılma sırasında zirve miyokard hızı (İVV m/sn)
2-İzovolumik kasılma sırasında akselerasyon (İVA m/sn2)
3-Zirve sistolik akım (St m/sn)
4-İzovolumik kasılma sırasında bazal çizgi-pik velosite zamanı (AT)
İVA elektrokardiyografide (EKG) R dalgasının pikinden hemen önce ortaya
çıkan ve DD trasesinde ki sistolik dalganın önünde yer alan dalganın maksimum hızının
zirve hıza ulaşıncaya kadar geçen zaman aralığına bölünmesiyle hesaplanır.
İVA=İVV/AT
Şekil 11: IVA’nın ekokardiyografik görüntülenmesi
Triküspit Lateral Anülüs Doku Doppler Velositeleri ve Zaman Aralıklarının
Ölçümü.St: Sistolik miyokardiyal velosite, Et: Erken diyastolik miyokardiyal velosite,
At: Geç diyastolik miyokardiyal velosite, IVCT: İzovolümetrik kontraksiyon süresi,
25
IVRT: İzovolümetrik relaksasyon süresi, AT: İzovolümik akselerasyon zamanı IVV:
İzovolümik kasılma sırasında zirve miyokard hızı.
Bilgisayarlı Tomografi İle Değerlendirme
İki hızlı görüntü tarayıcının bulunması kardiyak hareketin net yakalanmasını
sağlamıştır. Bunlar;
1. “Dijital spatial reconstrictor” (DSR),
2. “Ultrafast computed tomography (CT ) scanner (UFCTS)”.
BT görüntü çevre dokulardan (akciğer, kemik vb) ve vücut ağırlığından (<4 kg,
>100 kg) minimal etkilenir. Bu da yöntemin üstünlüklerini oluşturur. Bu yöntemle sağ
ventrikülün adale kitlesi, çapları, bölgesel ve global sistolik ve diyastolik fonsiyonları,
aritmojenik sağ ventrikül anormallikleri, ventrikül fonksiyon rezervi (dobutaminbisiklet stres testi ile) tayin edilir ( 59,60).
Radyonüklid Anjiyografi (RNA)
İki yöntemle değerlendirme yapılır.
1. “First pass RNA”: Sağ ve sol kalp yapılarındaki aktivitenin temporal ve
anatomik yeterli ayırımından sağ ventrikülün duvar hareketi ve EF’yi hesaplamada
yararlanılır. Geniş bir venden verilen Radyonüklid (genellikle 99mTc ) bolusun santral
dolaşımdan ilk geçişi değerlendirilir. Yüzeyel sağ anteriyor oblik görüntü sağ atriyum
ve sağ ventrikül arasındaki ayırım için idealdir. Yöntemin doğruluğu uygun sayma
hızına ve rezolüsyonuna bağlıdır. Günümüzde dijital kameralar çok fazla sayım yapma
yeteneğine sahiptir. Radyonüklid injeksiyonunu takiben 15-20 saniye içinde 20-50
msec/frame hızında dinamik kayıt yapılır. Bu sine görüntülerden sağ ventrikül duvar
hareketi, EF hesap edilir. Teknik olarak bolusun kesintili verilişi görüntü kalitesinin
bozulmasına neden olur.
2. Equiliubrium RNA: İntravasküler belirleyicinin eşitlenmesini takiben analiz
yapılır. Di Salvo ve ark. ilerlemiş konjestif kalp yetersizliğinde sağ ventrikül ejeksiyon
fraksiyonu >%35 değerin arteriyel oksijen den daha güçlü sürvi belirleyici olduğunu
göstermiştir (61-63).
26
Manyetik Rezonans Görüntüleme(MRG)
Manyetik rezonans görüntüleme sağ ventrikülün biçim ve iç yapısının ayrıntılı
görüntüsünü verir. Ventrikül içinde hızlı hareket eden kan kitlesi ile miyokard
arasındaki güvenli ayırımdan dolayı epikardiyal ve endokardiyal sınırların ayrıntılı
incelemesi mümkün olur, MRG tekniği sağ ventrikül biçimini belirli bir geometrik
şekilde farzetmeyi gerektirmez. Ventrikül volümü kavite kesit alanlarının kesit
kalınlıkları ile çarpımlarının toplamı olarak hesap edilir. Tomografik kesitlere Simpson
kuralı uygulnarak ventrikül volüm ve miyokard kitle hesabı yapılır. Bu metodla sağ
ventrikül diyastol sonu, sistol sonu volüm, atım hacim ve EF’si ölçümlerin doğruluğu
gösterilmiştir (64,68).
SAĞ VENTRİKÜLDE FİZYOPATOLOJİK DURUMLARI
Basınç yüklenmesi, volüm yüklenmesi ve miyokard disfonksiyonu olmak üzere
başlıca üç durumda sağ ventrikül fonksiyonu bozulur.
Basınç yüklenmesi (pulmoner hipertansiyon)
a. Sağ ventrikül çıkış yolu darlıkları,
b. Primer ve sekonder nedenlere bağlı pulmoner vasküler rezistans artışı ,
c. Sol kalp hastalıklarından;
-Sol ventrikül diyastol sonu basıncını yükselten durumlar (kardiyomiyopati,
iskemik kalp hastalığı, aort darlığı ve yetersizliği),
-Diyastolik
disfonksiyon
(Restriktif
ve
hipertrofik
kardiyomiyopatiler,
hipertansif kalp hastalığı),
-Sol atriyum basıncını arttıran durumlar (mitral darlığı ve yetersizliği, miksoma),
Yukarıda sıralanan patolojik durumların tümü sağ ventrikül afterload’nu arttırır.
Primer pulmoner hipertansiyona bağlı bağlı sağ kalp disfonksiyonunu sekonder
pulmoner hipertansiyondan ayırmanın tek yolu sol kalp bozuklarının bulunmayışını
27
göstermektir. Şu halde sağ kalp basınç yükselişinde mutlaka sol kalp bozukluğu
araştırılmalıdır.
Basınç yüküne maruz kalan ventrikülde miyokard hipertrofisi gelişir. Normalde
serbest duvar kalınlığı 5 mm’ den azdır. Miyokard kalınlaşırken erkenden ventrikül
dilatasyonu ve triküspit regürjitasyonu ve değişik derecede pulmoner regürjitasyon
gelişir. Septumda paradoks hareket (sistolde düzleşme) gözlenir. Sol ventrikül
geometrisi bozulur. Erken diyastolde distorsiyon gelişir. Diyastolik doluş örneği değişir.
E küçük, A belirgin, IVRT uzamıştır. Progressif afterload artışı sistolik performansı
azaltır. Sağ ventrikül hipertrofisi metabolik istem-sunu dengesini bozarak kronik
iskemik injüriyle miyokard kontraksiyon bozukluğuna ve fibrozise sebep olur. Sonunda
sağ ventrikül yetersizliği aşikar hale gelir. Sağ atriyum genişler, boyun venlerinde
belirgin
“a” dalgaları, daha ilerlemiş dönemde “v” dalgaları görülür. Triküspit ve
pulmoner kapak yetersizlikleri atım hacmini ve kardiyak output’u azaltır. Su ve tuz
birikimi ile sağ kalp boşlukları daha da genişler, regürjitan akımlar artar. Böylece kısır
döngü kurulur. Geç dönemde pulmoner arter basıncı aort basıncına erişir, arteriyel
hipoksemi gelişir.
Volüm yüklenmesi
-Atriyal seviyede intrakardiyak sol-sağ şantlar
-Sağ kalp kapak lezyonları: ağır triküspit ve pulmoner regürjitasyonlar
-Sistemik şantlar
Yukarıda sıralanan durumların tümü sağ ventrikül volüm yüklenmesi yaratır.
Sağ ventrikül volüm yüklenmesini iyi tolere eder. Çoğu kez sistolik fonksiyon
korunmuştur.
Bulgular
Ventrikül kavitesi genişler, biçimi değişir. Normalde sağ ventrikül genişliği, sol
ventrikül genişliğinden azdır. Sol ventriküle eşitlenmesi dilatasyonunu gösterir.
Beraberinde anormal septal hareket gelişir. Diyastolde sol ventriküle doğru, sistolde sağ
ventriküle doğru hareket gözlenir veya diyastolik düzleşme dikkati çeker. Sağ atriyum
genişler, sol ventrikül geometrisi bozulur. Geç diyastolde distorsiyon görülür. Sol
28
ventrikül diyastolik doluş örneği değişir. E dalga amplitüdü artar, A dalga amplitüdü
azalır.
Miyokard disfonksiyonu
Diyastolik disfonksiyon
Restriktif
kardiyomiyopati
konstriktif
perikarditte
görülür.
Diyastolik
disfonksiyon rutin olarak sol ventrikül disfonksiyonu ile birliktedir.
En sık yararlanılan Doppler ekokardiyografi ile sağ ventrikül diyastolik doluş
özelliğini saptamadır. Böylece triküspit kapak diyastolik akım örneğinde :
-Anormal relaksasyon ,
-Restriktif doluş örneği tespit edilir.
Sistolik Disfonksiyon
Sistolik disfonksiyon: En sık sebep koroner arter hastalığıdır (KAH) (infarktüs,
displazi, kardiyomiyopati, travmaya bağlı olabilir). Koroner arter lümenin genellikle bir
ateromatöz plakla daralması yada tıkanması sonucu oluşan hastalığa KAH denir.
Ateroskleroz, arter intimasında plazmadan kaynaklanan aterojenik lipoprotein
birikmesine karşı gelişen karmaşık bir inflamatuar/fibroproliferatif yanıttır. Hastalık:
aort, iliofemoraller, epikardial koronerler, karotisler ve daha az oranda da intrakranial
arterleri de içeren büyük ve orta çaplı damarları tutar. Epikardiyal koroner arterlerin
vücutta ateroskleroza en yatkın damarlar olmasına karşın intramiyokardiyal arterler
ateroskleroza oldukça dirençlidirler (69). Aterosklerotik damar hastalığı yaşamın erken
dönemlerinde başlar ve hayat boyu devam eder. Ateroskleroz, batı dünyasında en sık
görülen morbitide ve mortalite nedenidir. Dünya Sağlık Örgütü, aterosklerozun yakın
gelecekte tüm dünyada da ölümün birinci nedeni olacağını bildirmiştir (70).
Aterosklerozla ilgili olarak yapılan her çalışmada ve çok değişkenli analizlerde risk
faktörü olarak beliren faktörlere major risk faktörleri denmektedir. Bunlar; yaş, cinsiyet,
sigara
kullanımı,
erken
aterosklerotik
hastalık
aile
hikayesi,
hipertansiyon,
hiperkolesterolemi, diabetes mellitus (DM) ve yüksek dansiteli lipoprotein (HDL)
kolesterol düşüklüğüdür (71,72).
29
ATEROSKLEROZ RİSK FAKTÖRLERİ
Ateroskleroz genler ve çevre arasındaki çok sayıda ve karmaşık etkileşimin bir
sonucudur. Genetik faktörler nadiren tek başlarına semptomatik ateroskleroza (örn;
LDLR eksikliği) neden olabilirler. Bireyin proaterojen faktörlere cevabını ve damar
duvarının aterojen uyarıya yatkınlığını sıklıkla genetik yapı belirler. Ancak çevresel
faktörler hastalığın ilerleme hızını (plak olusması) belirgin sekilde etkileyerek koroner
arter hastalığı gelişip gelişmeyeceğini belirlerler. Yüksek riskli toplumlarda otopsi
takibi ile yapılan epidemiyolojik çalısmalarda homojen alt gruplar arasında ateroskleroz
yaygınlığı ile orantılı bulunan üç faktör (yüksek kolesterol, düsük HDL kolesterol ve
yüksek kan basıncı) hep birlikte bireysel değişkenligin sadece %25’ini açıklar (73).
Yani ateroskleroz oluşumu büyük oranda açıklanamamıştır. Kadınlar için yeterli veri
bulunmamaktadır. Aterosklerozun neden oldugu klinik olaylar için yüksek serum total
(ve LDL), düşük serum HDL kolesterol, sigara, yüksek kan basıncı, diyabetes mellitus
ve ileri yaş içeren bazı bağımsız major risk faktörleri tanımlanmıştır (74). Tedavi
edilmedikleri takdirde bu major risk faktörlerinden herhangi biri klinik hastalığa yol
açabilir. Bununla beraber, prensipte ateroskleroz için sadece tek gerekli ve bağımsız
etyolojik ajan vardır; yüksek serum LDL kolesterolü (veya serum total kolesterolü)
(75,76). Total kolesterol düzeyleri 150 mg/dl olan toplumlarda baska bir major risk
faktörü olsa bile aterosklerotik olaylar seyrektir (76-78). Daha yüksek kolesterol
düzeylerinde sigara, hipertansiyon, düşük HDL kolesterol ve diyabetes mellitus koroner
ateroskleroz oluşumuna yardım ederek bireyin KAH olmasına neden olur. Ancak
istatistiksel olarak bağımsız olan bu risk faktörleri tek başlarına ateroskleroza neden
olamazlar (76). Ancak etkilenen toplumlarda koroner KAH olan birçok hastanın serum
kolesterol düzeyleri o riskli toplum ortalaması sınırında veya altındadır ve KAH olan
veya olmayan erkeklerde serum düzeyleri önemli oranda (yaklasık %80 oranında)
örtüsmektedir (79). Bilinen KAH risk faktörleri hastalık oluşumundaki farklılığın
sadece yarısını açıklar (80). İnsan ve hayvan çalısmaları ateroskleroz başlaması ve
ilerlemesi için belli bir serum kolesterol düzeyinin (150 mg/dl) olması gerektiğini
vurgulamaktadır. Bu düzeyin altında diğer risk faktörleri olsa bile KAH’ı nadirdir. LDL
kolesterol dışında kardiyovasküler risk faktörleri ile ateroskleroz arasındaki özel ilişkiye
dair çok az bilgi bulunmaktadır. Semptomatik insan plaklarının yıllar içinde oluşması ve
30
oldukça heterojen olması problemi karmaşık hale getirir. Aynı koroner arterde yan yana
oluşan ve aynı sistemik risk faktörlerine maruz kalan plaklar bile çok farklı gözükür.
Arteryel tıkayıcı hastalığın patogenezinde belirli bir risk faktörünün rolü varsa prensip
olarak şu şekillerde olabilir; aterosklerotik süreci kendisinin uzatması (plak yaygınlığı),
mevcut plakların kararsız hale gelmesi, lokal (plak trombojenitesi) ve/veya sistemik
faktörlerle plaklarda trombozun uyarılması.
Lipoproteinler
Yüksek serum total (ve LDL) kolesterol ile düsük HDL kolesterol KAH’ı için
bağımsız major risk faktörleridir (74). Epidemiyolojik gözlemler, anjiyografik
çalışmalar ile lipid düşürücü çalışmaların yanı sıra deneysel çalışmalarda erkek ve
kadınlarda LDL’nin aterosklerozun önemli bir nedeni olduğunu doğrulamaktadır.
Serum kolesterol düzeyleriyle koroner arter hastalığı arasında tüm dünyada güçlü bir
ilişki bulunmaktadır. Batı standartlarına göre düşük kolesterol seviyelerine sahip olan
Çinlilerde bile düşük kolesterolün KAH ile ilişkili olmadığı gösterilen bir eşik değeri
tanımlanmamıştır; kolesterol ne kadar düşükse KAH riski o kadar düşüktür (81).
Kolesterol düzeyi düşük olan laboratuvar hayvanlarında ateroskleroz gelişmemektedir.
Ortalama kolesterol düzeylerinin göreceli olarak yüksek olduğu toplumlarda
düsük HDL kolesterol koroner arter hastalıgı öngören güçlü bir parametredir. Ancak
ortalama serum total (ve LDL) kolesterol düzeylerinin düşük olduğu toplumlarda bir
belirteç olmayabilir. Bu bağlamda düşük HDL kolesterol diğer major risk faktörlerine
benzer; koroner aterosklerozu yüksek LDL düzeyleri söz konusu olduğunda (düşük
olduğunda değil) uyarır. Yani düşük HDL ve diğer lipid dışı faktörler LDL kolesterolün
etkisini artırırlar. Ateroskleroz LDL, orta yoğunlukta lipoproteinler (IDL) ve çok düşük
yoğunluklu lipoproteinler (VLDL) içeren aterojenik lipoproteinlerin intimaya girmesi,
birikmesi ve modifiye edilmesine baglıdır. Trigliseridden zengin lipoproteinlerin hepsi
aterojenik degildir (küçük VLDL’lere karşı büyük VLDL’ler ve şilomikronlar).
Deneysel çalışmalar HDL ve major protein içerigi apoA1’in ateroskleroza karsı
koruyucu etkilerinin olduğu lehinedir (82,83,84).
Otopsi takibiyle yapılan ileriye dönük epidemiyolojik çalışmalar hayattayken
ölçülen serum total kolesterol düzeyleriyle erkeklerde (sadece bir küçük çalışma
31
kadınları içermektedir) çalışılan arter segmentlerindeki (aort, koroner ve serebral
arterler) ateroskleroz miktarının orantılı olduğunu göstermistir (73). HDL kolesterolün
ölçüldügü tek çalışmada koroner ateroskleroz ile ters orantılı bulunmuştur (73).
Çocuklar ve genç erişkinlerde kardiyovasküler risk faktörlerini degerlendiren uzun
süreli bir epidemiyolojik çalışma olan Bogalusa Kalp Çalışması’ndan gelen son veriler
otopsi yapılan çocuk ve genç erişkinlerdeki aterosklerozun ölüm öncesi risk
faktörleriyle güçlü şekilde ilişkili yönündedir (85,86). LDL kolesterol, trigliseridler,
vücut kitle indeksi ve yüksek kan basıncı ile yağlı çizgiler ve daha ileri koroner arter
lezyonları arasında pozitif yönde ilişki vardır. HDL kolesterol ile anlamlı bir ilişki
saptanmamıstır
(85).
Çok
merkezli
Gençlerde
Aterosklerozun
Patobiyolojik
Belirleyicileri (Pathobiological Determinants of Atherosclerosis in Youth:PDAY)
çalışmasında otopsi yapılan kisilerde ateroskleroz yaygınlığı ile ölüm sonrası kanda
HDL ve HDL dışı kolesterol sırasıyla negatif ve pozitif ilişkili bulunmuştur. Lipid
değerlerine göre ne apoA1 ne de apoB düzeyleri lezyonların derecesi ile ilişkili
bulunmuştur (87). Yüksek plazma Lpa konsantrasyonları iskemik kalp hastalığı riski
yüksek olan bireyleri tanımlar. Ancak Lpa ile tıkayıcı arter hastalığı arasında neden
sonuç iliskisi olup olmadığı bilinmemektedir. Lp a önplanda aterosklerotik plaklarda
yerleşir (88). Ancak PDAY çalısmasında otopsi yapılan kişilerde ateroskleroz
yaygınlığı ile Lpa konsantrasyonu arasında güçlü ve tutarlı bir ilişki gösterilememiştir
(87).
Tablo 1 Ulusal Kolesterol Eğitim Programı (“National Cholesterol Education
Programme”, NCEP), Erişkin Tedavi Paneli (“Adult Treatment Panel”, ATP) III
rehberine göre serumda lipid düzeylerinin sınıflandırılması (134).
32
Sigara
Sigara hem yüksek riskli hem de düşük riskli toplumlarda aterosklerozla iliskili
klinik olaylarda major ve değiştirilebilen tek risk faktörüdür (89-92). Amerika Birlesik
Devletleri’nde koroner arter hastalıgı bağlı ölümlerin %30’u sigara içmeye
bağlanmaktadır. Sigara periferik arter hastalıgı ve abdominal aort anevrizmasının önde
gelen nedenlerinden, iskemik inme için major risk faktörlerindendir. Sigara içme
patogenetik olarak kolesterole bağlı bir risk faktörüdür ve diger risk faktörleriyle
sinerjistik yönde etki ederek KAH riskini artırır (75,89). Sigaranın aterojenik etkisi çok
azdır. Sigara içme, sigara içiciliğinin yoğun ama kolesterol düzeylerinin düşük olduğu
(150 mg/dl) toplumlarda oldugu gibi, tek başına KAH insidansını arttırmaz (77). Sigara
içen sağlıklı genç erişkinlerde endotel bağımlı vazodilatasyonda doza bağlı ve geriye
dönebilen bir bozulma saptanmıştır (93). Sigara koroner arter spazmına katkıda bulunur
(94). Sigara kararlı angina için değil, miyokard infarktüsü için güçlü bir belirteçtir
(95,96). Bu sigaranın koroner ateroskleroza yol açmadığı ama belli bir koroner
ateroskleroz düzeyine ulaşan kişilerde trombotik olay riskini arttırdığı anlamına
gelebilir. Bu konuda kanıtlar otopsi takipleri yapılan prospektif epidemiyolojik
çalışmalardan gelmektedir; sigara içenlerde koroner ateroskleroz (kabaca intimal
yüzeyde plak olmaması olarak değerlendirilmiştir) sigara içmeyenlerden daha yaygın
değildir (97-99). Bu bulgu Gençlerde Aterosklerozun Patobiyolojik Belirleyicileri
çalışmasında da doğrulanmıştır; koroner ateroskleroz derecesi ile serum tiyosiyanat
(sigaraya maruz kalmanın bir göstergesi, ölüm sonrası ölçülmüştür) arasında bir iliski
saptanmamış ama mikroskopla incelendiginde mevcut plakların daha hızlı ilerleyerek
hastalığın ileri devrelerine daha erken gelindiği gözlenmistir (100). KAH’na bağlı ani
ölümlerde sigara içenlerde içmeyenlerden daha sık koroner trombüs saptanmıştır
(101,102). Mevcut bilgiler sigaranın doku faktör salınımını artırarak plağın
trombojenitesini arttırabileceğini düşündürmektedir (103). Koroner aterosklerozun
tersine aort aterosklerozu, özellikle abdominal aort anevrizması sigara içmeyle yakından
ilişkilidir. Sigaranın miyokard infarktüsünü tetiklediği özel mekanizmalar bilinmemekle
beraber büyük ihtimalle lokal (plak trombojenitesi) ve/veya sigaraya bağlı sistemik
faktörlerin meydana getirdiği koroner plaklardaki tromboza bağlıdır (104,105).
Sigaranın aterojen değilde trombojen olduğuna dair bazı kanıtlar şunlardır; sigara
33
trombüsün aracılık ettigi olaylarda (miyokard infarktüsü) güçlü bir risk faktörü
olmasına karşı aterosklerozun sadece semptomlara neden olduğu durumlarda (anjina
pektoris) değildir; anjiyografik olarak sigara yavaş plak progresyonundan ziyade
(ateroskleroz)
koronerlerde
hızlı
tıkanmayla
(tromboz)
ilişkilidir;
miyokard
infarktüsünde tromboliz sonrası sigara içenlerde içmeyenlere göre damarda daha az
rezidüel duvar hastalığı kalır; sigara sistemik hipertrombotik bir durumla (sistemik
trombin üretimi, aktive plateletler yüksek fibrinojen) ilişkilidir; patolojik olarak sigara
ile koroner tromboz arasında güçlü bir bağlantı varken atta yatan ateroskleroz ile ilişki
zayıftır ve sigaranın bırakılmasıyla miyokard infaktüsü riskinin hızlı ve ciddi ölçüde
azalması sorumlu sürecin hızla gerilediğini gösterir (105-111). Amerika Birleşik
Devletleri’nde sigara içmeyen çocukların %43’ü yetiskinlerin %37’si pasif olarak sigara
dumanına maruz kalmaktadır. Pasif içicilik KAH riskini az miktarda arttırıyor gibi
gözükmektedir (112). Dolayısıyla KAH açısından pasif sigara içiciliğinin önemli halk
sağlığı sonuçları olabilir.
Hipertansiyon
Sistemik arteryel hipertansiyon, patogenetik olarak kolesterole bağımlı bir
ateroskleroz hızlandırıcısı olmakla birlikte koroner arter hastalıgı için bağımsız major
bir faktörüdür (77,78). Hipertansiyon sistolik kan basıncı 140 mmHg veya üzeri,
diyastolik kan basıncı 90 mmHg veya üzeri yada ikisi birlikte olarak tanımlandığında,
hem yüksek riskli hemde düşük riskli toplumlarda 1,5 (Yedi Ülke Çalısması (113)) ila
2,0 (Framingham Çalısması (114) ) kat arasında değişen KAH’na bağlı göreceli ölüm
riski ile ilişkili bulunmuştur. Hipertansiyon ve hiperkolesterolemi koroner ateroskleroz
oluşumunda güçlü bir biçimde etkileşir (76).
Hipertansiyon normal kolesterol düzeyleri olan laboratuar hayvanlarında
aterosklerozu uyarmaz; tek başına aterojenik değildir. Total kolesterol düzeylerinin
150mg/dl’nin altında olduğu toplumlarda hipertansiyonu olan kişilerde aterosklerotik
olaylar seyrektir (77). Aterosklerozu hızlandırması için kan basıncının belli düzeyin
üzerinde olması gerektiği asağıdaki örneklerle çok iyi anlaşılabilir: normal basınçtan
daha yükseğine maruz kalmadıkları takdirde venlerde (örn.; koroner bypass grefti olarak
kullanılan venler) ateroskleroz gelişmez, pulmoner hipertansiyon yoksa pulmoner
arterlerde hiçbir zaman ateroskleroz olusmaz, konjenital aort koarktasyonunun
34
proksimalinde kalan yüksek basınç arterlerde asağıdaki düşük basınç arterlere göre daha
çok ateroskleroz görülür ve düşük basınçlı trunkustan köken alan koroner arter
anomalilerinde yüksek basınçlı aorttadan köken alanlara göre çok daha az ateroskleroz
gelişir
(115,116).
Ayrıca
Uluslararası.
Ateroskleroz
Projesi
(International
Atherosclerosis Project)’nde hipertansif bireylerde normotansif bireylere göre çok daha
fazla koroner ve aort aterosklerozu saptanmıstır. (117).Otopsi takiplerinin yapıldığı
daha kesin sonuçları olan epidemiyolojik çalışmalar hayattayken ölçülen kan basıncı
düzeylerinin aterosklerotik lezyon yaygınlığının güçlü ve tutarlı bir öngörücüsü
oldugunu ortaya çıkarmıştır: kan basıncı ne kadar yüksekse ölüm sonrası aorta, koroner
ve serebral arterlerde ateroskleroz o kadar şiddetlidir (97,98,118). Yani hipertansiyon ve
ateroskleroz arasında muhtemelen neden-sonuç iliskisi mevcuttur. Ayrıca Gençlerde
Aterosklerozun Patobiyolojik Belirleyicileri çalışması hipertansiyon ile aterosklerotik
lezyon oluşumu arasındaki ilişkiye kanıt getirmiştir (119,120).
Diyabetes Mellitus
Patogenetik olarak kolesterole bağımlı olmakla birlikte istatistiksel olarak
bağımsız olan diğer bir major risk faktörü diyabetes mellitustur. Diyabet ile
hiperkolesterolemi güçlü bir şekilde etkileşir (76). Total kolesterol düzeylerinin
150mg/dl’ın altında olan toplumlarda diyabetik olanlarda bile aterosklerotik olaylar
seyrektir (77). Bununla beraber diyabet Kuzey Amerika ve Avrupa’da diyabet riskini
cinsiyete bağlı olarak artıran güçlü bir risk faktörüdür. KAH riskini kadınlarda 7
erkeklerde 2-3 kat artırır (121). Ayrıca tip 2 diyabet öncüsü insülin direnci ile glikoz
tolerans bozukluğu kardiyovasküler riski oldukça artırmaktadır. Ancak insülin
direncinin kendisinin, hiperinsülinemi, hiperglisemi (ve ileri glikolizasyon ürünleri),
hemostatik bozukluklar ve dislipidemi gibi konvansiyonel risk faktörleri (yüksek
trigliserid, düsük HDL ve küçük yoğun LDL parçacıkları) ve hipertansiyonun tek
başlarına rolü net değildir. Hipergliseminin yanı sıra diyabetik olmayan sınırlardaki
glikoz düzeyleri de aterosklerozla ilgili hastalıkların artmasıyla ilişkilidir (122-125).
Diyabet ve aterosklerozla ilgili en büyük otopsi çalısması Uluslararası
Ateroskleroz Projesi’nde koroner arterler ve abdominal aortada ateroskleroz miktarı
(plak yaygınlığı) diyabetik hastalarda cinsiyet, yaş, ırk ve coğrafik bölgeden bağımsız
olarak daha fazla bulunmuştur (117). Koroner arterlerin diyabette daha yaygın
35
etkilendiği ve hastalığın daha distale uzandığına dair hem patolojik hemde anjiyografik
deliller bulunmaktadır (126). Sıkı kan şekeri kontrolünün diyabetik hastalarda
aterosklerotik olayları azalttığına dair yapılmış iyi kontrollü çalışma bulunmamaktadır
(126). Birlesik Krallık Prospektif Diyabet Çalışması (UKPDS)’nda mikrovasküler
komplikasyonlarda oldukça anlamlı azalma sağlanmasına karşı aterosklerotik olaylarda
az ve anlamlı olmayan bir azalma saptanmıştır (127). Akut miyokard infarktüsünden
sonra tip 2 diyabetiklilerde yoğun insülin tedavisinin sağkalıma katkıda bulundugu
gösterilmiştir (128).
Cinsiyet
Her iki cinste major kardiyovasküler risk faktörlerinin aynı olmasına karsı KAH
erkeklerde kadınlardan 10-15 yıl daha erken başlamaktadır (129). Amerika Birlesik
Devletleri’nde 60 yaşına kadar 17 kadından birinde erkeklerin ise 5’inden birinin
başından koroner olay geçmiştir. 60 yaş sonrası ise gerek erkek gerek kadınlarda
ölümün önde gelen nedeni KAH olmaktadır. Diyabetes mellitus kadınlarda, kadın
olmanın getirdigi koruma faktörünü yok edecek düzeyde güçlü bir risk faktörüdür.
Cinsiyetin KAH riski üzerindeki çarpıcı etkisi kolesterole bağımlıdır. Menopoz öncesi
dönemle uyumlu olarak koroner arter hastalığından koruyucu en olası faktör östrojen
olabilir. Menopozla birlikte LDL düzeyleri yükselmeye başlar. HDL de ise artma durur
veya biraz düşer (130). Böylece LDL/HDL oranı kötüleşir. Prematür menapoz veya
ooferektominin KAH riskinde artışa yol açtığı bilinmektedir (78). Ancak overlerin
dolayısıyla östrojen salınımının sağlam bırakıldığı basit histerektomi ile de risk
artmaktadır. Bunun menstruasyonun kaybına bağlı olabileceği ileri sürülmüştür (131).
Uluslararası
Ateroskleroz
Projesi’nde
diger
cinsiyet-ırk
alt
gruplarıyla
karşılaştırıldığında beyaz erkekler umulmadık şekilde ateroskleroza yatkın bulunmuştur.
Aort, koroner ve serebral ateroskleroz yaygınlık derecesinde cinsiyet farklılığının
beyazlarda belirgin olmasına karşı siyahlarda en azdı (132). Aksine çok daha sonra
başlayan
Gençlerde
değerlendirmenin
Aterosklerozun
Uluslar
arası
Patobiyolojik
Ateroskleroz
Belirleyicileri
Projesi
çalısmasında
çalısmasındaki
metodla
yapılmasına rağmen beyaz erkekler artık en yatkın alt grubu oluşturmuyordu; belirgin
cinsiyet farklılığı saptanmadı ve siyahlar en az beyaz erkekler kadar ateroskleroza
yatkın bulundu (133). Mikroskobik olarak değerlendirildiğinde ileri plakların 30-34
36
yaşlarında erkeklerde kadınlara göre çok daha fazla olmasıyla koroner lezyonların
erkeklerde kadınlara göre çok daha fazla olmasıyla koroner lezyonların erkeklerde
kadınlardan daha hızlı ilerlediği kanıtlanmıştır (133). Hızlı trombüs aracılı plak
ilerlemesine yönelik altta yatan mekanizma bir oranda cinsiyete bağlı gibi
görünmektedir: plak erozyonu kadınlarda erkeklerden daha sıktır.
Aterosklerozu her hastada major risk faktörleri ile açıklamak mümkün olmadığı
gibi klasik risk faktörleri olan kişilerin bir kısmında da koroner olaylar
görülmemektedir. Nitekim, MI geçirmiş hastaların üçte birinde klasik risk faktörleri
olmayıp yarısında da lipid düzeyleri normaldir. Major risk faktörlerindeki bu yetersizlik
nedeni ile minör risk faktörleri dediğimiz bazı durumlarında aterosklerozun
patogenezine katkıda bulunduğu düşünülmektedir. Ancak minör risk faktörlerinin
önemi major faktörler kadar kuvvetli kanıtlara dayandırılamamıştır. Asıl etkilerinin
major faktörlere eğilim sağlayarak olduğu sanılmaktadır. Minör risk faktörleri arasında;
obezite, fizik aktivite azlığı, hipertrigliseridemi ve stresli kişilik yapısı sayılabilir. Tüm
bu sebepler dolayısı ile yeni risk faktörleri için arayışlar sürmektedir.
YENİ RİSK FAKTÖRLERİ
Koroner arter hastalığı prevalansını ve bazı hastalarda ortaya çıkan prematüre
KAH nedenini açıklamak için, klasik major risk faktörleri yeterli olmamaktadır. Son
yıllarda yapılan çalışmalarda (Hiperhomosisteinemi, Lp(a) yüksekliği, BNP, highsensitive C-reactive protein (HsCRP) yüksekliği, enfeksiyon (cytomegaloviruslar,
chlamidya pnömonia, helicobakter pylori), protrombotik faktörler, çözülebilir CD40
Ligand ilişkisi gibi) bazı yeni risk faktörleri belirlenmiştir. Ancak bunların bazıları
geniş epidemiyolojik çalışmalarda tam kanıtlanamamış veya bazılarının modifikasyonu
ile KAH’da regresyon sağlanıp sağlanamayacağı tam anlaşılamıştır (135).
37
Tablo 2- Koroner arter hastalığı risk faktörleri:
KORONER ARTER HASTALIKLARINDA TEDAVİ YAKLAŞIMI
KAH’da tedavinin amacı, semptomları gidererek yaşam kalitesini artırma
yanında, MI ve MI’ya bağlı ölümleri önlemektir.. Yaşam tarzı değisiklikleri ve bazı
ilaçlar her iki amaca da hizmet eder. Bazı durumlarda revaskülarizasyon gibi girişimlere
de ihtiyaç duyulabilir. Aterosklerotik risk faktörlerini araştırma, değiştirilebilir risk
faktörlerini değiştirmeye yönelik çabalar ve prognozu etkileyecek yaşam tarzı
değişikliklerini içeren genel tedbirler tedavinin önemli bir bölümüdür.
KAH’ın tedavisinde medikal yaklaşım yanında girişimsel PTKA yöntemleri ve
Aortokoroner
By-Pass
Greftleme
(ACBG)
cerrahisi
uzun
yıllardan
beri
kullanılmaktadır.
KORONER ARTER HASTALIĞI VE PERKÜTAN KORONER GİRİŞİM
Perkütan koroner anjiyoplasti, 1977’deki ilk işlemden beri giderek önem kazandı
ve en sık büyük tıbbi girişim haline geldi. PTKA tek damar hastalığı için en yararlı,
38
fakat iki ve üç damar hastalığı için de, özellikle kısa lezyonları olan hastalarda veya
yaşlı olanlarda veya daha önce ACBG geçirenlerde, büyük değeri olabilir. PTKA,
özellikle ST segment yükselmeli Mİ olmak üzere akut koroner sendromların tedavisinde
baskın bir tedavi yaklaşımıdır. PTKA’nın avantajları, % 90’dan fazla başarı oranı,
normal fiziksel yaşama hemen dönme olasılığı, işlemin tekrarlanabilirliği, ilk günden
sonra komplikasyonların veya ilk bir yıldan sonra restenozun azlığı olarak bildirilebilir.
Stent uygulamaları balonlar için tamamlayıcı tedavi yaklaşımıdır. Rutin stentleme
hastaların az bir kısmında kaçınılmaz olarak gerekmesine rağmen, standart yaklaşım
haline gelmiştir. İlaç salınımlı stentler neredeyse çıplak stentlerin tamamen yerini almak
üzeredir.
Teknik
Klasik giriş noktası sağ femoral arterdir. Alternatifler sol femoral, radiyal,
brakial ve subklaviyen arterlerdir. Femoral yeri kapama cihazları yatak istirahatini
kısaltmış ve komplikasyonları belirgin olarak azaltmayı sağlamıştır (136). Radiyal
yaklaşım ise kolay hemostaz ve hemen mobilizasyon özelliklerine sahiptir. Fakat
zahmetlidir, kateter ve alet seçimi sınırlıdır ve radiyal arter tıkanıklığı riski taşır (137).
Yardımcı İlaç Tedavisi
Platelet inhibitörleri en geç işlemin başında verilmelidir (138). Asetilsalisilik asit
şarttır. Bir thienopridin olan klopidogrel, tercihen işlemden birkaç gün önce başlanarak
veya 600 mg veya daha fazla oral yükleme dozu (139,140) ile verilmelidir.
İntravenöz direkt glikoprotein IIb/IIIa reseptör blokerlerinin (absiksimab,
tirofiban, eptifibatid) klinik araştırmalarda yararlı olduğu gösterilmiştir. Heparin
standart redavinin bir parçasıdır (141-143).
Koroner arter hastalığında tedavinin amacı, semptomları gidererek yaşam
kalitesini artırma yanında, Mİ ve Mİ’ye bağlı ölümleri önlemektir. Yaşam tarzı
değişiklikleri ve bazı ilaçlar her iki amaca da hizmet eder. Bazı durumlarda
revaskülarizasyon gibi girişimlere de ihtiyaç duyulabilir. Aterosklerotik risk faktörlerini
araştırma, değiştirilebilir risk faktörlerini değiştirmeye yönelik çabalar ve prognozu
etkileyecek yaşam tarzı değişikliklerini içeren genel tedbirler tedavinin önemli bir
bölümüdür.
39
Tedavisinde medikal yaklaşım yanında girişimsel perkütan koroner müdahale
PTKA yöntemleri ve ACBG cerrahisi uzun yıllardan beri kullanılmaktadır.
Endikasyonlar
ST yükselmeli veya yükselmesiz MI, kararlı anjina pektoris, anjina eşdeğeri
(aritmi,dispne, baş dönmesi) ve non invazif tanı metodlarıyla düzeltilebilir iskeminin
varlığıdır.
Stentleme
PTKA, koroner arter hastalığının tedavisinde önemli bir seçenektir. PTKA
adayları yoğun medikal tedaviye rağmen semptomatik olan, düşük komplikasyon riski
ve teknik başarı olasılığı yüksek (70 yaşından genç, tek damar ya da tek lezyon KAH),
düşük riskli lezyon karakteristiği olan, konjestif kalp yetersizliği öyküsü olmayan ve
EF’si % 40’ın üzerinde olan hastalardır. Bu kriterler ideal adayı belirlese de bu
kriterlere uymayan çoğu hastada da mükemmel teknik ve klinik sonuçlar elde edilmiştir
(144).
Koroner anjiyoplasti başarısızlığı ile ilişkili faktörler ileri yaş, kadın cinsiyet,
stabil olmayan anjina, konjestif kalp yetmezliği, sol ana koroner veya eşdeğeri çok
damar KAH’tır (145). Çok damar hastalığı olan diyabetik hastalarda periprosedürel
iskemik olay sıktır ve diyabeti olmayan hastalarla karşılaştırıldığında geç mortalite
yüksektir. Bozulmuş renal fonksiyonlu hastalarda, özellikle de diyabetiklerde,
periprosedürel morbitide, başta kontrast nefropatisi olmak üzere artmıştır (146).
Koroner anjiyoplasti’nin teknik yönlerinin sürekli gelişmesi (ön planda koroner
stentleme) artan operatör deneyimi başarıda ve komplikasyonların azalmasında en
büyük etkendir (145). PTKA’nın uzun dönem sonlanımı sol ventrikül fonksiyonu,
koroner hastalığın yaygınlığı, diyabet ve hastanın yaşı en önemli mortalite belirteçleridir
ve girişim yerinde restenoz rekürren iskemi yeni prosedürlere ihtiyaç için ana katkıda
bulunan faktör olarak ortaya çıkmıştır. Çıplak ve ilaç kaplı koroner stentlemenin
başlamasıyla restenoz balon anjiyoplastiye kıyasla dramatik bir şekilde azalmıştır (147)
İntrakoroner stentler ilk olarak akut damar oklüzyonu riskini azaltmak için
kullanılmaya başlanmıştır. Damar açıklığını artırmışlar ve PTKA sonrası ACBG
ihtiyacını azaltmışlardı (148-150). Randomize kontrollü çalışmalar elektif intrakoroner
40
stentlemenin etkinliğini göstermiştir. Bazı çalışmalarda metadolojik sınırlamalar vardır;
kontrol hastaların aynı antikoagülan protokollerini almaması (STRESS çalışması) (151)
veya tamamen kör olmayan araştırmacıların olduğu çalışmalar (BENESTENT ve
SICCO çalışması) gibi (152-154). Ne olursa olsun tüm çalışmalar aynı sonuca
ulaşmıştır, elektif stentleme iyileşmiş işlem ve klinik sonuçlarla ilişkilidir ve tekrarlayan
revaskülarizasyon ihtiyacı daha düşüktür. En açık kanıt yüksek riskli lezyonlara
uygulanan PTKA işlemlerinden gelmiştir, bunlar; kronik tıkalı arterler (154,155), safen
ven greftleri (156), proksimal LAD darlıkları (157), PCI sonrası restenoz (158,159) ve
PCI sonrası suboptimal sonuçtur (160).
Stabil anjina ve tek lezyonu olan hastalarda tek başına PTKA ve elektif
stentlemenin etkinliği BENESTENT çalışmasında (152) karşılaştırılmıştır. Bu
çalışmada işlem ilişkili ölüm olmamıştır ve stentleme grubunda klinik ve anjiyografik
sonuçlar daha iyidir. Esas önemlisi stent implantasyonu sonrası hastalarda daha az
restenoz, daha fazla MI’sız dönem ve tekrarlayan koroner girişim ihtiyacında azalma
gözlenmektedir (151-162)
Stent trombozu ve restenoz insidansını azaltmak için ilaç kaplı stentler
geliştirilmiştir (örneğin heparin). Ancak bu stentlerin çıplak metal stentlere üstünlüğü
sınırlıdır. İlaç kaplı stentler hücre adezyonu ve çoğalmasını engellemek için ilk günler
veya haftalar boyunca lümene, kan akımının içine ve lümen dışına, damar duvarının
içine bir madde salarlar. Bu stentler MI ve ölüm anlamında güvenliliği etkilemeden
intimal çoğalmayı (stent içi restenozun nedeni) azaltırlar (163). İlaç kaplı stentlerin
uzunluğu çıplak stentlerinkine benzediği sürece saptananın tersine, daha fazla ve daha
uzun ilaç kaplı stent kullanma eğilimi (stent içi restenoz önemsiz bir tehlike olarak
görüldü) geç stent trombozlarında bir artış doğurabilir.
Antiproliferatif ajanlardan sirolimus kaplı stentler stent içi restenoz insidansında
dramatik bir azalma ile ilşkilidir, SIRIUS çalışmasında (164) hedef damar başarısızlığı
% 21’den % 8,6’a düşmüştür. Paklitaksel güçlü bir antitümör aktivitesi olan mikrotübül
stabilize edici bir ajandır ve benzer stent içi restenoz azalmalarına sahiptir ve ilaç kaplı
stentlerde başarıyla kullanılmaktadır.
41
Komplikasyon:
Koroner anjiyoplasti’nin en sık görülen komplikasyonu dilate edilen damarın
disseksiyon veya trombozuna bağlı akut tıkanmadır. Diğer komplikasyonlar damar
hasarı, tromboemboli (inme), antikoagülan tedaviye bağlı kanamadır. Elektif PTKA’da
başarı oranı % 96 ile % 99 arasındadır; transmural Mİ oranı % 1 ile % 3 arasında
değişirken, acil ACBG oranı % 0,2-%3 ve hastane içi mortalite oranı %0,5 ile %1,4
arasındadır(165).
Sadece balon anjiyoplasti uygulananlarda (stentleme olmadan) bildirilen
anjiyografik restenoz oranı %25-40’dır (137,140). Restenoz sıklıkla ilk 3-6 ayda
meydana gelir (138,139), her zaman semptomlara yol açmaz ve intrakoroner stentleme
ile dramatik olarak azalmıştır (148,151,152); özellikle ilaç kaplı stentler umut vericidir.
İlaç kaplı stentlerin restenoz oranları %5-10 arasındadır (164).
MATERYEL-METOD
Çalışmaya, stabil koroner arter hastalığı öntanısı ile koroner anjiyografi
uygulanan sağ koroner arter proksimal lezyonu tespit edilen ve elektif PTKA amacıyla
yatırılan sol ventrikül ve sağ ventrikül fonksiyonları korunmuş, miyokard infarktüsü
geçirmemiş, ek hastalığı bulunmayan ortalama yaşları 59.6±9 yıl olan 29 erkek, 4’ü
kadın toplam 33 olgu dahil edildi.
Çalışma dışı bırakılma kriterleri:
Ekokardiyografik görüntünün yetersiz olması, miyokard fonksiyonlarını
olumsuz etkileyen kronik obstrüktif akciğer hastalığı, kardiyomiyopati gibi hastalıklar,
AV ileti defektleri ve atriyal fibrilasyon gibi ritm düzensizlikleri ve sistemik konjesyon
varlığı olarak belirlendi.
Transtorasik ekokardiyografi ve Doppler görüntüleme:
Hastaların tamamına kateterizasyon işleminden ortalama 4-6 saat önce ve
başarılı anjiyoplasti girişiminden sonraki ilk 24 saat içerisinde tedavilerinde herhangi
bir değişiklik yapılmadan standart transtorasik ekokardiyografi ve doku Doppler
görüntüleme yöntemi ile hasta sol yanına sırtüstü yatar pozisyonda iken gerçekleştirildi.
42
Uygulama Vivid-3 ekokardiyografi cihazı ile 2.5 mHz “phased array transducer” ile
yapıldı. Doppler kayıtları 100 mm/sn kayıt hızında, eşzamanlı tek derivasyonlu EKG
kaydı ile gerçekleştirildi. Bütün ölçümler birbirini takip eden üç siklusta yapıldı ve
bunların ortalamaları kaydedildi. Tüm Doppler ölçümleri, akım parametrelerinin
solunumdan etkilenmemesi ve daha tutarlı olması nedeniyle ekspirium sonunda
gerçekleştirildi. Kazanç ayarı “gain setting” spektral görüntü ve endokardiyal sınırlar
optimal görüntülenecek şekilde yapıldı. Sol ventrikülün sistolik fonksiyonları için
ejeksiyon fraksiyonu, diyastolik fonksiyonları için E dalgası, A dalgası, E/A oranı,
İVRT, DT, Doku Doppler ile yapıldı. Sağ ventrikülün sistolik ve diastolik fonksiyon
göstergesi olarak sağ ventrikül ejeksiyon fraksiyonu, M-mode, Doppler ve doku
Doppler kayıtları ile gerçekleştirildi. Sağ ventrikül E dalgası, A dalgası, E/A oranı, sağ
ventrikül kısalma zamanı, TAPSE, MPİ, İVA ölçümleri gerçekleştirildi.
Triküspit Kapak Anuler Düzlem Sistolik Hareketi (TAPSE) Ölçümü:
Triküspit anüler düzlem sistolik hareketi değerlendirmek için apikal dört boşluk
görüntüde, triküspit anulus-lateral serbest duvar ile birleştiği noktadan M-mod trase elde
edilir. Bu trasede apekse doğru iki hareket gözlenir. Birinci ileri hareket anulusun
sistolik hareketini, ikinci pozitif dalga ise düşük amplitüdlü olup atriyum sistolüne aittir.
Yani diyastolik periyodu yansıtır. Triküspit anulusun ileri itmesi ile ilgili olduğundan
atriyum kompliyansı ve fonksiyonu hakkında fikir verir. Bu iki harekette presistolik
incelmeyi bazal seviye olarak alırsak bazal-tepe arasındaki mesafe, sistolik fonksiyon
için sistolik hareketin büyüklüğünü verir. TAPSE değerinin 2 cm’den büyük olması
eğimi 4-5 cm/sn olarak gösterilmesi normal sayılır. Diyastolik fonksiyon içinde
diyastolik hareketin genliği olan bazal çizgi ile ikinci hareket yüksekliği alınır.
Mesafeler arası fark/sistolik büyüklük oranı atriyal katkıyı verir.
Miyokardiyal Performans İndeksi (MPİ):
Sağ ventrikül MPİ, triküspit ve sağ ventrikül çıkış yolu Doppler akım
traselerinden elde edilen ölçümlerle hesaplandı. Triküspit akım Dopplar trasesi apikal
dört boşluk görüntüsünde “pulsed wave Doppler”’in örnekleme volümü triküspit kapak
uçlarına konularak elde edildi. Parasternal kısa aks görüntülerde ise örnekleme volümü
pulmoner kapakların hemen altına yerleştirerek sağ ventrikül çıkış yolundan Doppler
43
akım trasesi elde edildi. Apikal 4 boşluk “pulsed” Doppler kayıtlarında , A dalgası
sonundan E dalgası başına kadar geçen süre (MPİ-a), parasternal kısa aksta sağ
ventrikül çıkış yolu “pulsed” Doppler kayıtlarında sistolik akımın başlangıcından
sonlanmasına kadar geçen süre ejeksiyon zamanı (MPİ-b) olarak belirlendi. MPİ ise şu
formül ile hesaplandıç MPİ: ((MPİ-a)-(MPİ-b))/(MPİ-b). MPİ de revaskülarizasyon
sonrası değişim oranı (%MPİ) ise şöyle hesaplandı.
%MPİ= ((Basal MPİ)-(Revaskülarizasyon sonrası MPİ)x100)/(Basal MPİ).
İzovolümetrik Akselerasyon Zamanı (İVA):
Apikal 4 boşluk görüntüde “pulse wave” Doku Doppler sağ ventrikül serbest
duvar-triküspit annulus bileşkesine konularak elde edilir. İzovolumik kasılma
sırasındaki zirve miyokard hızı İVV (m/sn), zirve hızına ulaşma zamanı akselerasyon
zamanı (AT) olarak tanımlanır. İVA, EKG’deki R dalgasının pikinden hemen önce
ortaya çıkan ve doku doppler trasesindeki sistolik dalganın önünde yer alan dalganın
maksimum hızının , zirve hızına ulaşıncaya kadar geçen zaman aralığına bölünmesi ile
elde edildi. İVA: İVV/AT
Koroner anjiyografi ve anjiyoplasti:
Tüm hastalara PTKA öncesi kontrol anjiyografi uygulandı. Major epikardiyal
arterlerde %70’in üzerinde lüminal darlık varlığı anlamlı koroner arter hastalığı olarak
kabul edildi. Olguların tamamında sağ koroner arter proksimal lezyonu mevcuttu. Tüm
balon anjiyoplasti işlemi femoral yoldan 7F sheat kullanılarak gerçekleştirildi. Direkt
stent uygulama olasılığı olmayan hastalara hedef damar çapına uygun çapta (2.0-2.5
mm) balon kateter kullanıldı ve balonlar 30-60 saniye süre ile 6-12 atm basınçla
şişirildi. İşlem öncesi ve sonrası TİMİ akım derecelendirilmesi bağımsız iki deneyimli
kardiyolog eşliğinde yapıldı. Anjiyoplasti sonunda hedef lezyon bölgesinde %30’un
altında rezidüel darlık kalması işlemsel başarı olarak kabul edildi. Girişim sonrasında
hastane içi dönemde ölüm, miyokard infarktüsü veya acil cerrahi girişim gerekliliği
olması işlemin klinik başarısı olarak değerlendirildi.
44
İstatistik:
Değerlendirmeler SPSS 11.5 programında yapıldı. Wilcoxon testi kullanıldı.
Parametrik değişkenler ortalama ± standart sapma, kategorik değişkenlikler % olarak
ifade edildi. İstatistiksel anlam sınırı <0.05 olarak kabul edildi
45
BULGULAR
Anjiyoplasti işlemleri ACC/AHA’nın koroner girişimler için yayınladığı
kılavuza göre başarılı olarak kabul edildi.. Olguların tamamında sağ koroner arter
proksimal lezyonu mevcuttu. Hastane içi dönemde herhangi bir komplikasyonla
karşılaşılmadı. Koroner arterlerin işlem öncesi 89±8 olan darlık oranı işlem sonrası tam
olarak geriledi. Stent uygulama kararı uygulayıcı hekim tarafından verildi. Olguların
demografik özellikleri Tablo 3’de gösterilmiştir. Olguların revaskülarizasyon öncesi ve
sonrası ekokardiyografik bulguları da Tablo 4’de özetlenmiştir. Sağ ventrikül
fonksiyonları değerlendirildiğinde PTKA işleminden sonra sağ ventrikül TAPSE, IVA,
MPİ değerlerinde anlamlı değişiklik olduğu gözlendi. İşlem öncesi 2.7±0.4 olan TAPSE
değerinin işlem sonrası 2.9±0.3 olduğu (p=0.01), işlem öncesi 4.1±1.6 olan sağ
ventrikül İVA değerinin işlem sonrası 5.5±2.2 (p=0.0001) olduğu, işlem öncesi
0.39±0.64 olan MPİ’nin işlem sonrası 0.37±0.61 (p=0.05) olduğu tespit edildi. Bu
bulgulara göre başarılı revaskülarizasyon işleminin sağ ventrikül fonksiyonlarında daha
da belirgin iyileşme sağladığı gözlenmektedir
N=33
Demografik özellikler
Yaş
57.6±9
Cinsiyet (kadın/erkek)
4 /29
Diyabet
9
Hiperlipemi
13
Hipertansiyon
17
Sigara
15
Genetik
9
Sol ventrikül eko bulguları
Ejeksiyon fraksiyonu (%)
63.4-3±6
Diyastolik çap (cm)
5.09±0.56
Sistolik çap (cm)
3.2±0.5
Septum duvar kalınlığı (cm)
0.97±0.10
Posteriyor duvar kalınlığı (cm)
1±0.08
Tablo 3: Olguların demografik özellikleri ve sol ventrikül ekokardiyografik
bulguları
46
Eko bulguları
Revaskülarizasyon
Revaskülarizasyon
öncesi
sonrası
P değeri
RA çap(cm)
4.2±0.5
4.2±0.5
AD
RV diyastolik çap (cm)
2.8±0.5
2.7±0.4
AD
RV sistolik çap (cm)
2.1±0.4
1.9±0.4
AD
RV Ejeksiyon fraksiyonu (%)
50.4±3.8
50.8±3.5
AD
St
13.6±2.8
13.9±2.5
AD
Et/At
0.69±0.21
0.65±0.15
AD
MPİ
0.39±0.64
0.37±0.61
0.05
TAPSE
2.7±0.4
2.9±0.38
0.01
İVA
4.13±1.6
5.5±2.2
0.0001
AD: anlamlı değil
RA:Sağ atriyum, RV:Sağ ventrikül, St:Sistolik miyokardiyal hız, Et: Pik erken
diyastolik miyokardiyal hız, At:Pik geç (atriyal) diyastolik hız, MPİ:Miyokard
performans indeksi, TAPSE:Triküspit anüler düzlemde sistolik hareket,
İVA:İzovolümik akselerasyon
Tablo4:Başarılı revaskülarizasyon işleminin sağ ventrikül fonksiyonları üzerine
etkisi
47
MPİ
0,395
0,39
0,385
0,38
Revas.önce
Revas. Sonra
0,375
0,37
0,365
0,36
Revas.önce
Revas. Sonra
Grafik 1: Başarılı revaskülarizasyon işleminin MPİ üzerine etkisi
TAPSE
2,95
2,90
2,85
2,80
Revas.önce
2,75
Revas. Sonra
2,70
2,65
2,60
Revas.önce
Revas. Sonra
Grafik 2: Başarılı revaskülarizasyon işleminin TAPSE üzerine etkisi
48
IVA
6,00
5,00
4,00
Revas.önce
3,00
Revas. Sonra
2,00
1,00
0,00
Revas.önce
Revas. Sonra
Grafik 3: Başarılı revaskülarizasyon işleminin IVA üzerine etkisi
49
TARTIŞMA
Derin ve uzamış miyokardiyal iskeminin, kalp kasında nekroz oluşturmadan
metabolik, fonksiyonel ve yapısal değişiklikler oluşturduğu bilinmektedir (166). Bu
bulguların başarılı revaskülarizasyon işleminden sonra düzelebildiği de gösterilmiştir
(167,168). Koroner arter hastalarında süregen iskemi uzun vadede miyokard üzerinde
olumsuz etki etmektedir. Miyokardın sistolik ve diastolik fonksiyonlarını değerlendiren
ekokardiyografik indekslerde koroner arter hastalıklarının tanısında ve tedavisinde
kullanılmaktadır. Koroner arter hastalıklarında genellikle sol ventrikül fonksiyonları
değerlendirilmektedir. Oysa, sağ ventrikül, pulmoner arter perfüzyon basıncı ve
akciğerlerde gaz değişiminde önemli rol oynar, sistemik venöz basıncı düşük tutarak
doku ve organları konjesyondan korur. Preloada ve ventriküle bağımlılık nedeniyle sol
ventrikül fonksiyonlarına da etki eder. Değişik klinik durumlarda prognostik önemi
vardır. Sağ ventrikül ejeksiyon fraksiyonu, koroner arter hastalığı ile kalp yetersizliği
hastalarında artmış mortalitenin bir belirtecidir (169). Sağ ventrikül fonksiyonu; ileri
evre kalp yetersizliği hastalarında egzersiz kapasitesi ve sağkalımın prediktörüdür
(170). Ayrıca ileri evre kronik kalp yetersizliği hastalarında kısa dönem prognozun
kritik belirleyicisi olduğu gibi (171), yaşam beklentisinin de bağımsız göstergesidir
(172). Sağ ventrikül fonksiyonları; kronik pulmoner hastalığı olan hastalarda prognozun
önemli belirtecidir (173). Sağ ventrikül kontraktil rezervi, dilate kardiyomiyopatili
hastaların bir yıllık mortalitesiyle de ilişkilidir (174). Bu veriler ışığında sağ ventrikül
fonksiyonlarının değerlendirilmesinin ne derece önemli olduğu bir kez daha
hatırlanmalıdır.
Sağ
ventrikülün
mevcut
anatomik
yapısı
standart
ekokardiyografik
değerlendirmelerde kısıtlılık yaratmaktadır.(175) Bu durum sağ ventrikül ejeksiyon
fraksiyonu ölçümlerinde de kısıtlılık oluşturmaktadır. Sol ventrikülde olduğu gibi sağ
ventrikül performansı da, kalp hızı, ritm, kontraktilite ve yüklenme durumlarından
etkilenir. Yüklenme ve kontraktilite sağ ventrikül fonksiyonunda büyük önem taşır.
Fonksiyonel değerlendirme sistolik ve diyastolik fazları içerir. Normal sağ ventrikül
sistolik fonksiyonu afterload’a bağımlıdır. Bu bağımlılık akciğer hastalıklarıyla ilgili
fizyopatolojik durumlarda belirginleşir.
50
Sağ ventrikülün kanlanması koroner sistemdeki dominantlığa göre farklılık
gösterir. Toplumun % 80’inde RCA dominanttır ve sağ ventrikülün büyük kısmı
RCA’dan beslenir. Sağ ventrikül lateral duvarı marginal daldan, posteriyor ve
inferoseptal bölgesi PDA dan, anteriyor ve anteroseptal bölge LAD’nin dalları
tarafından kanlandırılır. Sağ ventrikülün geri dönüşümsüz iskemiye karşı göreceli
dirençli olduğu bilinmektedir. Bunun olası sebepleri; kavite içi basıncın düşük olması
nedeniyle oksijen (O2) gereksinimin az olması, hem sistol hem de diyastolde
kanlanması, Thebessian venlerden sağ ventrikül kavitesinin direk kanlanması, Özellikle
moderate band arter ile LAD nin septal perforan dalları arasında iyi gelişmiş kollateral
ağ oluşması ve hemodinamik stress sırasında daha fazla O2 kullanabilmesi şeklinde
sayılabilir (34).
Koroner arter hastalarında süregen olan iskeminin özellikle sol ventrikül
fonksiyonlarında bozulma yaratacağı beklenen bir bulgudur. Sağ ventrikül ise iskemiye
daha dayanıklıdır. Daha önce miyokard infarktüsü geçirmemiş olgularda sağ ventrikül
fonksiyonları istirahatte normal sınırlar içerisinde bulunabilir. Fakat sağ koroner arter
hastalığına sahip olgularda yapılan çalışmalarda egzersizin gerek ekokardiyografik,
gerekse ventrikülografik olarak sağ ventrikül fonksiyonlarında anormal performansa yol
açabileceği bildirilmiştir (176-178). Sağ ventrikül fonksiyonları genelde EF veya
triküspit annüler bölgedeki doku Doppler ölçümleri ile değerlendirilmektedir. Ancak bu
ölçümler ön ve ard yüke, yaşa, Doppler sample volümün lokalizasyonuna, ritm ve kalp
hızına önemli derecede bağımlıdır (179,180). Son yıllarda preloaddan kalp tepe
atımından etkilenmeyen yeni parametreler güvenle kullanılmaya başlanmıştır. Sistolik
ve diyastolik fonksiyonları birleştiren yeni bir Doppler indeksi olan MPİ ilk kez Tei ve
arkadaşları tarafından kullanılmıştır (37). Bu indeks izovolümetrik kontraksiyon zamanı
ve kontraksiyon zamanlarının toplamının ejeksiyon zamanına bölünmesi ile elde edilir.
İnvazif ölçümlerle korele olduğu gibi tekrarlanabilir ve kolay ölçülebilir olması
indeksin kullanımını arttırmaktadır. Koroner arter hastalıklarında, MPİ’de uzama
görülmesinin henüz sistolik fonksiyonlarda bozulma olmaksızın önemli bir haberci
olduğu bildirilmektedir (181). Sağ ventrikül MPİ’nin sağlıklı bireylerde 0.28±0.04
olduğu gösterilmiştir (182).Sağ ventrikül MPİ’de işlem öncesi olan 0,39±0,64 ten işlem
sonrası 0,37±0,61 değerine gerileme, yani anlamlı bir kısalma saptadık. Bu değer
kaynaklarla da uyumlu bulundu. Ayrıca parasternal kısa aks, sağ ventrikül uzun aks ve
51
apikal dört boşluk kesitlerde, triküspit anulus lateral köşeden alınan pulsed DD ve Mmod görüntüler de sağ ventrikül fonksiyonlarının değerlendirilmesinde kullanılabilir.
Kronik obstrüktif akciğer hastalığı, sağ ventrikül infarktüsü ve pulmoner hipertansiyon
gibi sağ taraf hastalıklarında PW DD sayesinde sağ ventrikül sistolik ve diyastolik
fonksiyonlarının azaldığı tespit edilmiştir.
PW DD ile sistolik/diyastolik triküspid anulus velositelerin ve zaman
intervallerinin saptanması mümkün olmaktadır. Sistolik ejeksiyon sırasında oluşan
sistolik dalga (St) sağ ventrikül fonksiyonlarını değerlendirilmektedir (44). Benzer
şekilde Et ve At ve Et/At oranı diyastolik fonksiyon değerlendirilmesine olanak
sağlamaktadır. Kukulski ve arkadaşlarının yaptığı çalışmada sağ ventrikül miyokard
velositeleri yaklaşık olarak sistolik 12,2±2,6, erken diyastolik 12,9±3,5, geç diyastolik
11,6±4,1 saptanmıştır. Pik sistolik velositeler yaşla beraber düşerken, mitral akım
velositelerinde olduğu gibi yaşla beraber erken diyastolik hızlar azalırken, geç
diyastolik hızlar artar (45). Sistolik annuler hızın 11,5 cm/sn nin altında olması % 90
duyarlılık % 85 özgüllükle sağ ventrikül EF sinin % 50 nin altında olduğunu gösterir.
Doku Doppler incelemeleri yeni bir metod olmakla beraber miyokardiyal
velositeler volüm yüküne bağlı olduğu için kullanımı kısıtlanmaktadır (1-7,8). Oysa
Voegle ve arkadaşları DD ile ölçülebilen sağ ventrikül İVA’nın sağ ventrikül
kontraksiyonlarını değerlendirmede güvenilir bir parametre olduğunu ve volüm
yükünden etkilenmediğini bildirdiler (2). Yine son yıllarda yapılan çalışmalarda DD ile
belirlenen İVA zamanın sağ ventrikül sistolik fonksiyonlarının degerlendirilmesinde ön
ve ard yük değişikliklerinden bağımsız, güvenilir bir parametre olduğu ortaya çıkmıştır.
Bu genel bilgiler ışığında sağ ventrikül fonksiyonları korunmuş sadece sağ koroner arter
hastalığı olan olgularda sağ koroner artere uygulanan başarılı anjiyoplasti işleminin
hiberne miyokardda ilave değişkenlik yaratıp yaratmadığını araştırdık. Literatürde akut
iskeminin sağ ventrikül fonksiyonları üzerinde yarattığı olumlu etkileri inceleyen birden
fazla çalışma ile karşılaşmak mümkündür. Oysa sadece sağ koroner hastalığına sahip
olguların sağ ventrikül fonksiyonlarını gerek normal olgularla gerek anjiyoplasti
girişimi sonrası karşılaştıran çalışmalara rastlamadık. Tablo-4 ve grafik-3’te gösterildiği
gibi çalışmamızda RCA proksimal darlığında PTKA öncesi sağ ventrikül İVA değeri
4,13±1,6 dan işlem sonrası 5,5±2,2 değerinde artış saptanmıştır. Aradaki fark istatiksel
yönden oldukça anlamlıdır. Çalışma verilerimiz, sağ koronere uygulanan başarılı
52
anjiyoplastinin erken dönemde sağ ventrikül fonksiyonları üzerinde daha belirgin
iyileşme sağlamaktadır. Her ne kadar sağ ventrikül fonksiyonları korunmuş gibi
gözüküyor olsa da sorumlu koroner arter lezyonuna müdahale edildikten sonra erken
aşamada daha verimli sonuçlar alındığını göstermektedir. Bunun kişinin fonksiyonel
kapasitesine olumlu etki edeceği kuşkusuzdur.
Sonuç olarak başarılı revaskülarizasyon işleminin sağ ventrikül fonksiyonlarında
daha da belirgin iyileşme sağladığı İVA ile gösterilmiştir. Bu konu ile yapılacak çok
merkezli çalışmaların verileri eşliğinde anjiyoplasti uygulanan hastaların takibinde ve
restenozu öngörmede yararlı bilgiler sağlayacağı kanısına varılmıştır.
53
KAYNAKLAR
1. Haddad F, Doyle R, Murphy DJ Hunt SA. Right ventricular function in
cardiovascular disease, part II: Patophysiology, clinical importance, and management of
right ventricular failure. Circulation, 2008;117:1717-31.
2 Vogel M, Schmidt M, Kristiansen SB, et al. Validation of myocardial
acceleration during ısovolumic contraction as a novel noninvasive index of right
ventricular contractility. Circulation; 2002;105:1693-9.
3. Farb A, Burke AP, Virmani R. Anatomy and Pathology of the Right Ventricle
(including acquired tricuspid and pulmonic valve disease). Cardiol Cilnic 1992;10:1-21.
4. Edwards WD. Cardiac Anatomy and Examination of Cardiac Specimens.
Moss and Adams eds. Heart Disease in Infants, Children, and dolescents Including the
Fetus and Young Adult. Fifth edit. Baltimore, Williams and Wilkins. 1995; p.82-7
5. Comess KA. Echocardiographic Findings in Acute and Chronic Pulmonary
Disease. Differentiation from Primary Cardiac Disease. Otto CM ed. The Practice of
Clinical Echocardiography. Philadelphia, WB Saunders Company. 1997; p.565-83
6. Stephanazzi J, Guidon-Attali C, Escarment J: Right Ventricular Function:
Physiological and Physiopathological Features. Ann-Fr-Anest-Reanim. 1997;16(2):16586.
7. Slater JP, Lipsitz EC, Chen JM et al: Systolic Ventricular Interaction in
Normal and Diseased Explanted Human Heart. J Thorac Cardiovasc Surg.
1997;113(6):1091-9.
8. Forrester AL. Hemodynamics of the Right Ventricle in Normal and Disease
States. Cardiol.Clinic 1992;10:59-67.
9. Haupt HM, Hutchins GM, Moore GW. Right ventricular infarction: role of the
moderator band artery in determining infarct size. Circulation. 1983;67:1268-72
10. Jiang L, Wiegers SE, Weyman AE. Right Ventricle. Weyman AE ed.
Principles and Practice of Echocardiography 2nd. edit. Philadelphia, Lea and Febiger
1994; p.901-21
11. Feigenbaum H: Echocardiography, 5th edit. Philadelphia, Lea and Febiger.
1994; p.158-65
54
12. Barnard D, Alpert JS. Right ventricular function in health and disease. Curr
Probl Cardiol 1987;12:417-49 ve Armour JA, Randall WC. Structural basis for cardiac
function. Am J Physiol 1970;218:1517-23.
13. Weyman AE, Wann S, Feigenbaum H, Dillon JC. Mechanism of abnormal
septal motion in patients with right ventricular volume overload: a cross-sectional
echocardiographic study. Circulation 1976;54:179-86.
14.Ryan T, Pterovic O, Dillon JC, et al. An echocardiographic index for
seperation of right ventricular volume and pressure overload. J Am Coll Cardiol
1985;5:918-27
15. Helbing WA, Bosch HG, Maliepaard C, et al. Comparison of
echocardiographic methods with magnetic resonance imaging for assessment of right
ventricular function in children. Am J Cardiol 1995;76:589-94.
16. Maddahi J, Berman DS, Matsuoka DT, et al. A new technique for assessing
right venticular ejection fraction using rapid multi-gated equilibrium cardiac blood pool
sintigraphy: description, validation, and findings in chronic coronary artery disease.
Circulation 1979;60:581-89.
17. Ninomiya K, Duncan WJ, Cook DH, et al. Right ventricular ejection fraction
and volumes after mustard repair: correlation of two-dimensional echocardiograms and
cineangiograms. Am J Cardiol 1981;48:317-24.
18. Hiraishi S, DiSessa TG, Jarmakani Jm, et al. Two-dimensional
echocardiographic assessment of right ventricular volume in children with congenital
heart disease. Am J Cardiol 1982;50:1368-75.
19. Alam M, Samad BA. Detection of exercise-induced reversible right
ventricular wall motion abnormalities using echocardiographically determined tricuspid
annular motion. Am J Cardiol 1999;83:103-5.
20. Anavekar NS, Gerson D, Skali H, et al. Two-dimensional assessment of right
ventricular function: An echocardiographic-MRI correlative study. Echocardiography
2007;24:452-6.
21. Jiang L, Levine RA, Weyman AE. Echocardiographic assessment of right
ventricular volume and function. Echocardiography 1997;14:189-206.
55
22. Panidis IP, Ren JF, Kotler MN, et al. Two-dimensional echocardiographicc
estimation of right ventricular ejection fraction in patients with coronary artery disease.
J Am Coll Cardiol 1983;2:911-8.
23. Miller D, Farah MG, Liner A, et al. The relation between quantitative right
ventricular ejection fraction and indices of tricuspid anular motion and myocardial
performance. J Am Soc Echocardiogr 2004;17:443-7.
24. Zornoff LA, Skali H, Pfeffer MA, et al. Right ventricular dysfunction and
risk of heart failure and mortality after myocardial infarction. J Am Coll Cardiol
2002;39:1450-5.
25. Maslow AD, Regan MM, Panzica P, et al. Precardiopulmonary bypass right
ventricular function is associated with poor outcome after coronary artery bypass
grafting in patients with severe left ventricular systolic dysfunction, Anesth Analg 2002;
95: 1507-18
26. Slager CJ, Hooghoudt TE, Serruys PW et all: Quantitative assessment of
regional left ventricular motion using endocardial landmarks. J Am Soc Echocardiogr
1991;4:131-9
27. Alam M, Hoglund C. Assessment by echocardiogram of left ventricular
diastolic function in healthy subjects using the atrioventricular plane displacement. Am
J Cardiol. 1992;69:565-8.
28. Alam M, Wardell J, Andersson E, Samad BA, Nordlander R: Characteristics
of mitral and tricüspid annular velocities determined by pulsed wave Doppler tissue
imaging in healthy subjects. J Am Soc Echocardiogr 1999;12:618-28.
29. Rushmer RF, Crystal DK, Wagner C. The functional anatomy of ventricular
contraction. Circ Res 1953;1(2):162-70.
30. Miller D, Farah MG, Liner A, et al. The relation between quantitative right
ventricular ejection fraction and indices of tricuspid anular motion and myocardial
performance. J Am Soc Echocardiogr 2004;17:443-7.
31. Habib GB, Zoghbi WA: Doppler assessment of right ventricular filling
dynamics in systemic hypertension: Am Heart J 1992;124:1313-20
32. Eren M, Dağdeviren B, Bolca O, et all. Sağ ve Sol Ventrikül İzovolümetrik
Gevşeme Zamanlarının Elektrokardiyografi ve Pulsed Doppler Ekokardiyografi ile
Karşılaştırılması. Türk Kardiyol Dern Arş 1999;27:352-8
56
33. Appleton CP, Jensen JL, Hatle LK et al. Doppler Evaluation of Left and
Right Ventricular Diastolic Function: A Technical Guide for Obtaining Optimal Flow
Velocity Recordings. J Am Soc Echocardiogr 1997;10:271-91.
34. Burstin L: Determination of Pressure in Pulmonary Artery by External
Grapic Recordings. Br Heart J 1967;29:396-404.
35. Hatle L, Angelsen BAJ, Tromsdal A: Non-Invasive Estimation of Pulmonary
Artery Systolic Pressure with Doppler Ultrasound. Br Heart J 1981;45:157-65.
36. Larrazet F, Pellerin D, Fournier C et al. Right and Left Isovolumic
Ventricular Relaxation Time Intervals Compared in Patients by Means of a SinglePulsed Doppler, Method. J Am Soc Echocardiogr 1997;10:699-706.
37. Tei C. New non-invasive index for combined systolic and diastolic
ventricular function. J Cardiol. 1995 26;(2):135-6.
38. Tei C, Nishimura RA, Seward JB, Tajik AJ. Noninvasive Doppler-derived
myocardial performance index: correlation with simultaneous measurements of cardiac
catheterization measurements. J Am Soc Echocardiogr. 1997 Mar;10:169-78.
39 Eidem BW, Tei C, O'Leary PW, Cetta F, Seward JB. Nongeometric
quantitative assessment of right and left ventricular function: myocardial performance
index in normal children and patients with Ebstein anomaly. J Am Soc Echocardiogr.
1998 Sep;11:849-56.
40. Ishii M, Eto G, Tei C, Tsutsumi T, Hashino K, Sugahara Y, et al.
Quantitation of the global right ventricular function in children with normal heart and
congenital heart disease: a right ventricular myocardial performance index. Pediatr
Cardiol. 2000 Sep-Oct;21(5):416-21.
41 Yeo TC, Dujardin KS, Tei C, Mahoney DW, McGoon MD, Seward JB.
Value of a Doppler-derived index combining systolic and diastolic time intervals in
predicting outcome in primary pulmonary hypertension. Am J Cardiol. 1998
1;81(9):1157-61.
42. Burgess MI, Mogulkoc N, Bright-Thomas RJ, Bishop P, Egan JJ, Ray SG,
Comparison of echocardiographic markers of right ventricular function in determining
prognosis in chronic pulmonary disease. J Am Soc Echocardiogr. 2002 Jun;15(6):633-9.
57
43. Nishimura E, Ikeda S, Naito T, Yamaguchi K, Yakabe K, Iwasaki T, et al.
Evaluation of right-ventricular function by Doppler echocardiography in patients with
chronic respiratory failure. J Int Med Res 1995;27(2):65-73.
44. Tei C, Dujardin KS, Hodge DO, et al. Doppler echocardiographic index for
assessment of global right ventricular function. J Am Soc Echocardiogr. 1996;9(6):83847.
45. 2Tei C, Ling LH, Hodge DO, Bailey KR, Oh JK, Rodeheffer RJ, et al. New
index of combined systolic and diastolic myocardial performance: a simple and
reproducible measure of cardiac function-a study in normals and dilated
cardiomyopathy. J Cardiol. 1995;26(6):357-66
46. Poulsen SH, Nielsen JC, Andersen HR. The influence of heart rate on the
Doppler-derived
myocardial
performance
index.
J
Am
Soc
Echocardiogr.
2000;13(5):379-84.
47. Garcia MJ, Thomas JD, Klein AL. New Doppler echocardiographic
applications for he study of diastolic function. J Am Coll Cardioll 1998;32:865-75.
48. Miyateke K, Yamagishi M, Tanaka N, et al. New method for evaluating left
ventricular wall motion by color-coded tissue Doppler imaging: In vitro and in vivo
studies. J Am Coll Cardiol 1995;25:717-24.
49. Meluzin J, Pinarova L, Bakala J, et al: Pulsed Doppler tissue imaging of the
velocity of tricuspid annular systolic motion a new, rapid and non-invasive method of
evaluating right ventricular systolic function; Eur Heart 2001;24:135-9.
50. Kukulski T, Hubbert L, Arnold M, et al: Normal region right ventricular
function and its change with age: A Doppler myocardial imaging study: J Am Soc Echo,
2000;13:194-204.
51. Harada K, Tamura M, Toyono M, Yasuıka K. Comparison of right
ventricular Tei index by tissue Doppler imaging to that obtained by pulsed Doppler in
children without heart disease. Am J Cardiol 2002;90:566-9.
52. Meluzin J, Spinarova L, Bakala J, et a.: Pulsed Doppler tissue imaging of the
velocity of tricuspid annular motion: a new, rapid, and noninvasive method of
evaluating right ventricular systolic function. Eur Heart J 2000;22:340-8.
58
53. Baros Ml, Machado FS, Ribeiro AP, Rocha MC. Detection of early right
ventricular diastolic dysfunction in Chagas disease using Doppler tissue imaging. J Am
Soc Echocardiogr 2002;15:1197-201.
54. Meluzin J, Spinarova L, Bakala J, et al. Pulsed Doppler tissue imaging of the
velocity of tricuspid annular systolic motion: a new, rapid, and non-invasive method of
evaluating right ventricular systolic function Eur Heart J. 2001;22:340-8.
55. Turhan S, Tulunay C, Ozduman CM, et al. Effects of thyroxine therapy on
right ventricular systolic and diastolic function in patients with subclinical
hypothyroidism: a study by pulsed wave tissue Doppler imaging. J Clin Endocrinol
Metab. 2006;91 (9):3490-3
56. Ueti O.M, Camargo E.E, UetiAde A, Lima-Filho E.C, Nogueria E.
Assessment of right ventricular function with Doppler echocardiographic indices
derived from tricuspid annular motion comparison with radionuclide angiography.
Heart 2002;88:244-8
57. Vogel M, Derrick G, White PA, Cullen S, Aichner H, Deanfield J,
Redington AN. Systemic ventricular function in patients with tranposition of the great
arteries after atrial repair. A tissue Doppler and conductance catheter study. J Am Coll
Cardiol. 2004;43:100-6
58. Tayyareci Y, Nisanci Y, Umman B, et al. Early detection of right ventricular
systolic dysfunction by using myocardial acceleration during isovolumic contraction in
patients with mitral stenosis. European Journal of Echocardiography. 2008;9:516-21
59. Husayni TS. Computed Tomography. Moss and Adams eds. Heart Disease in
Infants, Children, and Adolescents Including the Fetus and Young Adult. 5th edit.
Baltimore, Williams and Wilkins. 1995, p.190-206
60. Higgins CB: Newer Cardiac Imaging Techniques Magnetic Resonance
İmaging and Computed Tomography. Braunwald E ed.Heart Disease. Text Book of
Cardiovascular Medicine 5th eds. Philadelphia WB Saunders Company 1997; p 297-302
61. Jain D, Zaret BL. Assessment of Right Ventricular Function: Role of
Nuclear Imaging Techniques. Cardiol. Clin. 1992;10:23-39.
62. Wackers FJTH, Soufer R, Zaret BL. Nuclear Cardiology. Braunwald E ed.
Heart Disease. Textbook of Cardiovascular Medicine 5th edit. Philadelphia, WB
Saunders Company. 1997, p.297-302
59
63. Urena PE, Lamas GA, Mitchell G et al. Ejection Fraction by Radionuclide
Ventriculography and Contrast Left Ventriculogram: A Tale of Two Techniques. J Am
Coll Cardiol 1999;33:180-5.
64. Suzuki JI, Caputo GR, Masui T et al. Assessment of Right Ventricular
Diastolic and Systolic Function in Patients with Dilated Cardiomyopathy Using Cine
Magnetic Resonance Imaging. Am Heart J 1991;122:1035-40.
65. Boxt LM, Katz J, Kolb T et al. Direct Quantation of Right and Left
Ventricular Volumes with Nuclear Magnetic Resonance Imaging in Patient with
Primary Pulmonary Hypertension. J am Coll Cardiol 1992;19:1508-15
66. Katz J, Whang J, Boxt LM, Barst RJ. Estimation of Right Ventricular Mass
in Normal Subject and in Patients with Primary Pulmonary Hypertension by Nuclear
Magnetic Resonance Imaging. J Am Coll Cardiol 1993;21:1475-81
67. Markiewicz W, Sechtem U, Higgins CB: Evaluation of the Right Ventricle
by Magnetic Resonance Imaging. Am Heart J 1987;113:8-15
68. Boxt LM. Radiology of the Right Ventricle Rardiol Clin of North Am
1999;10:379-400
69. Falk E, Fuster V. Atherogenesis and its Determinants. Fuster V, Alexander
RW, O’Rourke RA (editors). Hurst’s The Heart. 10th edition, USA: International
Edition McGraw-Hill Medical Publishing Division, 200:1065-93
70. Murray CJ, Lopez AD. Global mortality, disability and the contribution of
risk factors: Global Burden of Disease Study. Lancet 1997;349:1436-42
71.
Tokgözoğlu
L.
Ateroskleroz
Patogenezi.
Tokgözoğlu
L
(editor).
Hiperlipidemi ve Ateroskleroz Dergisi. İstanbul: Argos İletişim Hizmetleri, 2002:2-22
72. Koroner Arter Hastalığı Yaklaşım ve Tedavi Klavuzu, Türk Kardiyoloji
Derneği 2002. 73. Solberg LA, Strong JP. Risk factors and atherosclerotic lesions: A
review of autopsy studies. Arteriosclerosis 1983;3:187-98
74. Grundy SM, Pasternak R, Greenland P, et al. Assessment of cardiovascular
risk by use of multiple risk factor assesment equations : A statement for healthcare
professionals from the American Heart Association and the American College of
Cardiology. Circulation 1999;100:1481-92
75. Grundy SM, Wilhelmsen L, Rose G, et al. Coronary heart disease in high
risk populations: Lessons from Finland. Eur Heart J 1990;11:462-71
60
76. Roberts WC. Preventing and arresting coronary atherosclerosis. Am Heart J
1995;130:580-600
77. Keys A. Seven Countries: A Multivariate Analysis of Death and Coronary
Heart Disease. Cambridge Harvard University Pres. 1980
78. Wood D, Backer GD, Faergeman O, et al. Prevention of coronary heart
disease in clinical practice: Recommendations of the Second Joint Task Force of
European and Other Society on Coronary Prevention. Eur Heart J 1998;19:1434-503
79. Kannel WB. Range of serum cholesterol values in the population developing
coronary artery disease. Am J Cardiol 1995;76(suppl C):69C-77C
80. Walker ARP. Cholesterol: How low is low enough? BMJ 1999;318:538
81. Chen Z, Peto R, Collins R, et al. Serum cholesterol concentration and
coronary heart disease in population with low cholesterol concentrations. BMJ
1991;303:276-82
82. Badimon JJ, Badimon L, Galvez A, et al. High density lipoprotein plasma
fractions inhibit aortic fatty streaks in cholesterol-fed rabbits. Lab Invest 1989;60:45561
83. Badimon JJ, Badimon L, Fuster V. Regression of atherosclerotic lesions by
high density lipoprotein plasma fraction in the cholesterol-fed rabbit. J Clin Invest
1990;85:1234-41
84. Dansky HM, Fisher EA. High-density lipoprotein and plaque regression: The
good cholesterol gets even better (editorial). Circulation 1999;100:1762-3
85. Berenson GS, Srinivasan SR, Bao W, et al. Association between multiple
cardiovascular risk factors and atherosclerosis in children and young aduls : The
Bogalusa Heart Study. N Eng J Med 1998;338:1650-6
86. Berenson GS, Srinivasan SR. Prevention of atheroslerosis in childhood
(comment). Lancet 1999;354:1223-4
87. Rainwater DL, McMahan CA, Malcolm GT, et al. Lipid and apolipoprotein
predictors of atherosclerosis in youth: Apolipoprotein concentrations do not materially
improve prediction of arteriel lesions in PDAY subjects. The PDAY Research Group.
Arterioscler Thromb Vasc Biol 1999;19:753-61
88. Scanu AM. Atherothrombogenicity of lipoprotein (a): The debate. Am J
Cardiol 1998;82:26Q-33Q
61
89. Ockene IS, Mıller NH. Cigarette smoking, cardiovascular disease and stroke
: A statement for healthcare Professionals from the American Heart Association.
American Heart Association Task Force on Risk Reduction. Circulation 1997;96:32437
90. Chen Z-M, Xu Z, Collins R, et al. Early health effects of the emerging
tobacco epidemic in China : A 16-year prospective study. JAMA 1997;278:1500-4
91. Lam TH, He Y, Li LS, et al. Mortality attiributable to cigarette smoking in
China . JAMA 1997;278:1505-8
92. Jee SH, Suh I, Kim IS, Apel LJ. Smoking and atherosclerotic cardiovascular
dissease in men with low levels of serum cholesterol: The Korea Medical Insurance
Corporation Study. JAMA 1999;282:2149-55
93. Celermajer DS, Sorensen KE, Georgakopoulos D, et al. Cigarette smoking
associated wih dose-related and potentially reversible impairment ef endotheliumdependent dilation in healthly young adults. Circulation 1993;88:2149-55
94. Yoshimura M, Yause H, Nakayama M, et al. Genetic risk factors for
coronary artery spasm: Significance of endothelial nitric oxide synthase gene T-786 C
and missence Glu 298 Asp variants (abstr.) Circulation 1999;100 (suppl):I-819
95. Kannel WB, Higgins M. Smoking and hypertension as predictors of
cardiovascular risk in population studies. J Hypertens 1990;8 (suppl): S3-S8
96. Wilhelmsen L. Coronary heart disease: Epidemiology of smoking and
intervention studies of smoking. Am Heart J 1988;115:242-9
97. Solberg LA, Strong JP, Holme I, et al. Stenoses in the coronary arteries :
Relation to atherosclerotic lesions, coronary heart disease, and risk factors-The Oslo
Study Lab Invest 1985;53:648-55
98. Reed DM, MacLean CJ, Hayashi T. Predictors of atherosclerosis in the
Honolulu Heart Program: I. Biologic, dietary and lifestyle characteristics. Am J
Epidemiol 1987;126:214-25
99. Reed DM, Marcus E, Hayashi T. Smoking as a predictor of atherosclerosis in
the Honolulu heart program. Adv Exp Med Biol 1990;273:17-25.
100. Zieske AW, Takei H, Fallon KB, Strong JP. Smoking and atherosclerosis in
youth. Atherosclerosis 1999;144:403-8
62
101. Burke AP, Farb A, Malcom GT, et al. Coronary risk factors and plaque
morphology in men with coronary disease who died suddenly. N Engl J Med
1997;336:1276-82
102. Burke AP, Farb A, Malcom GT, et al. Effects of risk factors on the
mechanism of acute thrombosis and sudden coronary death in women. Circulation
1998;97:2110-6
103. Moreno PR, Leon MN, Vyalkov VA, et al. Coronary plaque composition
and tissue factor in cigarette smokers (abstr.). Circulation 1998,98(suppl I):I-145
104. Bottcher M, Falk E. Pathology of the coronary arteries in smokers and
nonsmokers. J Cardiovasc Risc 1999;6:299-302
105. Seltzer CC. The negative association in women between cigarette smoking
and uncomplicated angina pectoris in the Framingham Heart Study data. J Clin
Epidemiol 1991;44:871-6
106. Grines CL, Topol EJ, O Neil WW, et al. Effect of cigarette smoking on
outcome after thrombolytic therapy for myocardial infarction. Circulation 1995;91:298303.
107. Barbash GI, Reiner J, White HD, et al. Evaluation of paradoxic beneficial
effects of smoking in patients receiving thrombolytic therapy for acute myocardial
infarction : Mechanism of the smokers paradox from the GUSTO-1 trial. J Am Coll
Cardiol 1995;26:1222-9
108. Lundergan CF, Reiner JS, McCarthy WF, et al. Clinical predictors of early
infarctrelated artery patency following thrombolytic therapy : Importance of body
weight, smoking history, infarct-related artery and choice of thrombolytic regimen- The
GUSTO- 1 experience. J Am Coll Cardiol 1998;32:641-7
109. Roald HE, Orvim U, Bakken IJ, et al. Modulation of thrombotic responses
in moderately stenosed arteries by cigarette smoking and aspirin ingestion. Arterioscler
Thromb 1994;14.617-21
110. Hung J, Lam JY, Lacoste L, Letchacovski G. Cigarette smoking acutely
increases platelet thrombus formation in patients with coronary artery disease taking
aspirin. Circulation 1995;92:2432-6
111. Nyboe J, Jensen G, Appleyard M, Schmohr P. Smoking and the risk of first
acute myocardial infarction. Am Heart J 1991;122:438-47
63
112. He J, Vupputuri S, Allen K, et al. Passive smoking and the risk of coronary
heart disease: A meta-analysis of epidemiologic studies. N Engl J Med 1999;340:920-6
113. Van den Hoogen PCW, Feskens EJM, Nagelkerke NJD, et al. The relation
between blood pressure and mortality due to coronary heart disease among men in
different parts of the world. N Engl J Med 2000;342:1-8
114. Kannel WB. Blood pressure as a cardiovascular risk factor: Prevention and
treatment
. JAMA 1996;275:1571-6
115. Roberts WC.Frequency of systemic hypertension in various cardiovascular
diseases.
Am J Cardiol 1987;60:1E-8E.
116. Falk E. Cardiac causes of death in hypertension. Scand J Clin Lab Invest
1989;49(suppl 196):33-41
117. Robertson WB, Strong JP. Atherosclerosis in persons with hypertension
and diabetes mellitus. Lab Invest 1968;18:538-51.
118. Stamler J, Stamler R, Neaton JD, et al. Low risk factor profile and long
term cardiovascular and noncardiovascular mortality and life expectancy: Findings for 5
large cohorts of young adult and middle-aged men and women. JAMA 1999;282:20128
119. McGill HC Jr, Strong JP, Tracy RE, et al. Relation of a postmortem renal
index of hypertension to atherosclerosis in youth. The Pathobiological Determinants of
Athersclerosis in Youth (PDAY) Research Group. Arterioscler Thromb Vasc Biol
1995;15:2222-8
120. McGill HC Jr, Strong JP, Tracy RE, et al. Relation of a postmortem renal
index of hypertension to atherosclerosis in youth. The Pathobiological Determinants of
Athersclerosis in Youth (PDAY) Research Group. Arterioscler Thromb Vasc Biol
1998;18:1108-18
121. Mosca L, Grundy SM, Judelson D, et al. Guide to preventive cardiology for
women : AHA/ACC Scientific Statement Consensus Panel statement . Circulation
1999;100:1134-46.122. Gerstein HC, Yusuf S. Dysglycemia and risk of cardiovascular
disease. Lancet 1996;347:949-50.
64
123. Gerstein HC, Pais P, Pogue J, Yusuf S. Relationship of glucose and insülin
levels to the risk of myocardial infarction : A case-control study. J Am Coll Cardiol
1999;33:612-9.
124. Laakso M. Hyperglycemia and cardiovascular disease in type 2 diabetes.
Diabetes 1999;48:937-42.
125. Coutinho M, Gerstein HC, Wang Y, Yusuf S. The relationship between
glucose and incident cardiovascular events: A metaregression analysis of published data
from 20 studies of 95,783 individuals followed for 12,4 years. Diabetes Care
1999;22:233-40.
126. American Diabetes Association . Consensus development conference on the
diagnosis of coronary heart disease in people with diabetes: 10-11 February 1998,
Miami, Florida Diabetes Care 1998;21:1551-9.
127. UK Prospective Diabetes Study (UKPDS) Group. Intensive blood glucose
control with sulphonylureas or insülin compared with conventional treatment and risk of
complications in patients with type 2 diabetes (UKPDS 33). Lancet 1998;352:837-53.
128. Malmberg K. Prospective randomised study of intensive insülin treatment
on long term survival after myocardial infarction in patients with diabetes mellitus
DIGAMI (Diabetes Mellitus, Insulın Glucose Infusion in Acute Myocardial Infarction)
Study Group. BMJ 1997;314:1512-5.
129. Grundy SM, Balady GJ, Criqui MH, et al. Primary prevention of coronary
heart disease: Guidance from Framingham A statement for healthcare professionals
from the AHA Task Force on Risk Reduction, American Heart Association. Circulation
1998;97:1876-87.
130. Walsh BW, Schiff I, Rosner b, et al. Effects of postmenopausal estrogen
replacement on the concentrations and metabolism of plasma lipoproteins. N Engl J
Med 1991;325:1196-204.
131. Roest M, Van der Schouw YT, De Valk B, et al. Heterozygosity for a
hereditary hemochromatosis gene is associated with cardiovascular death in women.
Circulation 1999;100:1268-73.
132. Strong JP, Restrpo C, Guzman M. Coronary and aortic atherosclerosis in
New Orleans II: Comparison of lesion by age, sex ande race. Lab Invest 1978;39:364-9.
65
133. Wissler RW, Strong JP. Risk factors and progression of atherosclerosis in
youth. PDAY Research Group : Pathological Determinants of Atherosclerosis in Youth.
Am J Pathol 1998;153:1023-33.
134. Hirano K, Yamashita S, Kuga Y, et al. Atherosclerotic disease in marked
hyperlipoproteinemia: combined reduction of cholesteryl ester transfer protein and
hepatic triglyceride lipase. Arterioscler Thromb Vasc Biol; 15:1849-1856-995.
135. Rifai N Warnick G.R, Dominiczak M.H.(Editors). Handbook of
Lipoprotein Testing. AACC Press, Washington, 2000.
136. Lasic Z, Nikolsky E, Kesanakurthy S, et al. Vascular closure devices: a
review of their use after invasive procedures. Am J Cardiovasc Drugs 2005;5:185-200
137. Agostoni P, Biondi-Zoccai GG, de Benedictis ML, et al. Radial versus
femoral approach for percutaneous coronary diagnostic and interventional procedures:
systemic overview and meta-analysis of randomized trials. J Am Coll Cardiol
2004;44:349-56
138. Silber S, Albertsson P, Aviles FF, et al. Guidelines for percutaneous
coronary interventions: The Task Force for Percutaneous Coronary Interventions of the
European Society of Cardiology. Eur Heart J 2005;26:804-47.
139. Gurbel PA, Bliden KP, Hayes KM, et al. The relation of dosing to
clopidogrel responsiveness and the incidence of high post-treatment platelet aggregation
in patients undergoing coronary stenting. J Am Coll Cardiol 2005;45:1392-6.
140. Patti G, Colonna G, Pasceri V, et al. Randomized trial of high loading dose
of clopidogrel for reduction of periprocedural myocardial infarction in patients
undergoing coronary intervention: results from the ARMYDA-2 (Antiplatelet therapy
for Reduction of Myocardial Damage during Angioplasty) study. Circulation
2005;111:2099-106.
141. Gurbel PA, Bliden KP, Zaman KA, et al. Clopidogrel loading with
eptifibatide to arrest the reactivity of plateles: result of the Clopidogrel Loading With
Eptifibatide to Arrest the Reactivity of Plateles (CLEAR PLATELES) study.
Circulation 2005;111:1153-9.
142. Bhatt DL, Topol EJ. Current role of platelet glycoprotein IIb/IIIa inhibitors
in acute coronary syndromes. JAMA 2000;284:1549-58.
66
143. Peterson ED, Pollack Jr,CV, Roe MT, et al. Early use of glycoprotein
IIb/IIIa inhibitors in non-ST-elevation acute myocardial infarction: observation from
theNational Registry of Myocardial Infarction 4. J AM Coll Cardiol 2003;42:45-53.
144. American Heart Association: Heart Disease and Stroke Statistics-2006
Update. Dallas, American Heart Association, 2006
145. Wu C, Hannan EL, Walforg G, et al. A risk score to predict in-hospital
mortality for percutaneous coronary interventions. J Am Coll Cardiol 2006;47:654.
146. Herzong CA, Ma JZ, Collins AJ: Comparative survival of dialysis patients
in the United States after coronary angioplasty, coronary artery stenting, and coronary
artery bypass surgery and impact of diabetes. Circulation 2002;106:2207.
147. Brophy JM, Belisle P, Joseph L: Evidence for use of coronary stents: A
hierarchical bayesian meta-analysis. Ann Intern Med 2003;138:777-86.
148. Rankin JM, Spinelli JJ, Carere RG, et al. Improved clinical outcome after
widespread use of coronary artery stenting in Canada.N Engl J Med 1999;341:1957.
149. Altmann DB, Racz M, Battleman DS, et al. Reduction in angioplasty
complications after the introduction of coronary stents: results from a consecutive series
of 2242 patients. Am Heart J 1996;132:503.
150. Ray SG, Penn IM, Ricci DR, et al. Mechanisms of benefit of stenting in
failed angioplasty: final results from the Trial og Angioplasty and Stents in Canada
(TASC II). J Am Coll Cardiol 1995;25:935-6.
151. Fischman DL, Leon MB, Baim DS, et al. Fort he STent REStenosis Study
Investigators. A randomized comparison of coronary-stent placement and balon
angioplasty in the treatment of coronary artery disease. N Engl J Med 1994;331:496.
152. Serruys PW, de Jaegere P, Kiemeneij F, et al. For theBenestent Study
Group. A comparison of ballon-expandable-stent implantation with ballon angioplasty
in patients with coronary artery disease. N Engl J Med 1994;331:489.
153. Macaya C, Serruys PW, Ruygrok P, et al. For the Benestent Study Group
.Continued benefit of coronary stenting versus ballon angioplasty: one-year clinical
follow-up of Benestent trial. J Am Coll Cardiol 1996;27:255.
154. Sirnes PA, Golf S, Myreng Y, et al. Stenting in Chronic Coronary
Occlusion (SICCO):a randomized controlled trial ofadding stent implantation after
successful angioplasty. J Am Coll Cardiol 1996;28:1444.
67
155. Hoher M, Wohrle J, Grebe OC, et al. A randomized trial of elective stenting
after ballon recanalization of chronic total occlusion. J Am Coll Cardiol 1999;34:722.
156. Savage MP, Douglas JS, Fischman DL, et al. Stent placement compared
with ballon angioplasty for obstructed coronary bypass grafts: Saphenous Vein De
Novo Trial Investigators. N Engl J Med 1997;337:740.
157. Versaci F, Gaspardone A, Tomai F, et al. A comparison of coronary-artery
stenting with angioplasty for isolated stenosis of the proximal left anterior descending
coronary artery. N Engl J Med 1997;336:817.
158. Colombo A, Ferraro M, Itoh A, et al.Result of coronary stenting for
restenosis. J Am Coll Cardiol 1996;28:830.
159. Erbel R, Haude M, Hopp HW, et al, fort he REstenosis Stent (REST)
Study. Coronary-artery stenting compared with ballon angioplasty for restenosis after
initial ballon angioplasty . N Engl J Med 1998;339:1672
160. Knight CJ, Curzen NP, Groves PH, et al. Stenting implantation reduces
restenosis in patients with suboptimal results following coronary angioplasty. Eur Heart
J 1999;20:1783.
161. Kimura T, Yokoi H, Nakagawa Y, et al. Three-year follow-up after
implantation of metallic coronary-arter stents. N Engl J Med 1996;334:561
162. Betriu A, Masotti M, Serra A, et al. Randomized comparison of coronary
stent implantation and ballon angioplasty in the treatment of de novo coronary artery
lesions (START):a four year follow-up. J Am Coll Cardiol 1999;34:1498.
163. Babapulle MN, Joseph L, Belisle P, et al. A hierarchicial bayesian metaanalysis of randomised clinical trials of drug-eluting stents. Lancet 2004;364:583-91
164. Moses JW, Len MB, Popma JJ, et al. SIRIUS Investigators. Sirolimuseluting stents versus Standard stents in patients with stenosis in a native coronary artery.
N Engl J Med 2003;349:1315
165. Smith SC Jr, Dove JT, Jacobs AK, et al. American College of Cardiology/
American Heart Association task force on practise guidelines (Committee to revise the
1993 guidelinesfor percutaneous transluminal coronary angioplasty); Society for
Cardiac Angiography and Interventions. ACC/AHA guidelines for PCI (revision of the
1993 PTCA guidelines)-executive summary: areport of the ACC/AHA task force on
68
practise guidelines (Committee to revise the 1993 PTCA guidelines) endorsed by the
Society for Cardiac Angiography and Interventions. Circulation 2001;103:3019.
166. Braunwald E, Kloner RA: The stunned myocardium: prolonged,
postischemic ventricular function: Circulation 1982;47:201-7.
167. Matsuzaki M, gallgher KP, Kamper WS, White F, Ross J. Sustained
regional dysfunction produced by prolonged coronary stenosis: graduel recovery after
reperfusion. Circulation 1983;68:170-82.
168. Brundage BH, massie BM, Botvinick EH. Improved regional ventricular
function after successful surgical revascularization. JaACC 1984;3:902-8.
169. Polak JF, Holman BL, Wynne J, Colucci WS. Right ventricular ejection
fraction: an indicator of increased mortality in patients with congestive heart failure
associated with coronary artery disease J Am Coll Cardiol. 1983;2(2):217-24.
170. Di Salvo TG, Mathier M, Semigran MJ, et al. Preserved right ventricular
ejection fraction predicts exercise capacity and survival in advanced heart failure. J Am
Coll Cardiol 1995;25:1143-53.
171 Gavazzi A, Berzuini C, Campana C, et al. Value of right ventricular ejection
fraction in predicting short-term prognosis of patients with severe chronic heart failure J
Heart Lung Transplant. 1997;16(7):774-85.
172. Groote P, Millaire A, Foucher-Hossein C, et al. Right ventricular ejection
fraction is an independent predictor of survival in patients with moderate heart failure. J
Am Coll Cardiol. 1998;32(4):948-54.
173. Burgess MI, Bright-Thomas RJ, Ray SG. Echocardiographic evaluation of
right ventricular function Eur J Echocardiogr. 2002;3(4):252-62.
174. Otasević P, Popović Z, Pratali L, Vlahović A, Vasiljević JD, Nesković AN.
Right vs. left ventricular contractile reserve in one-year prognosis of patients with
idiopathic dilated cardiomyopathy: assessment by dobutamine stress echocardiography.
Eur J Echocardiogr. 2005 6(6):429-34.
175. Kaul S, Tel C, Hopkins JM, Shah PM: Assesment of right ventricular
function using two dimensional echocardiography. Am Heart J 1984;107:526-31
176. Maurer G, Nanda NC. Two dimensional echocardiographic evaluation of
exercise-induced left and right ventricular asynergy: correlation with thallium scanning.
Am J Cardiol 1981; 48:720-7
69
177.Brown KA, Okada RD, Boucher CA, Strauss HW, Pohost GM. Right
ventricular ejection fraction response to exercise in patients with coronary artery
disease: influence of both right coronary artery disease and exercise-induced changes in
right ventricular function. 1984;3:895-901
178. San Roman JA, Vilacosta I, Rollan MJ, et al. Right ventricular asynergy
during dobutamine atropine echocardiography. JACC 1998;30:430-5.
179. Snow FR, Gorscan J, Lewiss SA, Cowley MJ, Vetrovec GW, Nixon JW.
Doppler echocardiographic evaluation of left ventricular diastolic function after
percutaneous transluminal coronary for angina pectoris or acute myocardial infarction.
Am J Cardiol 1990;65:840-4.
180. Ricou F, Lerch R, Meier B, Rutishauser W. Abnormal left ventricular
filling pattern in patients with single vessel coronary artery disease: effect of
angioplasty. Cardiology 1992;808:230-6.
181. Kang SM, HA JW, Rim SJ, Chung N. Index of myocardial performance
using Doppler-derived parameters in the evaluation of left ventricular function in
patients with essential hypertension. Yonsei Med J 1998;39:446-52.
182. Tei C, Ling LH, Hodge DO, et al. Doppler echocardiographic index for
assessment global right ventricular function. J Am Soc Echocardiogr 1996;9:838-47.
70
KISALTMALAR VE SİMGELER
A: Triküspit akım Dopplerinden elde edilen pik geç diyastolik triküspit akım
hızı
AT: Akselerasyon Zamanı
At: Doku Doppler görüntülemede pik atriyal (geç) diyastolik miyokardiyal hız
ACBG: Aorta Koroner By-pass Greftleme
BT: Bilgisayarlı Tomografi
CW: Continous Wave
CRP: C-Reaktif protein
DD: Doku Doppler
DSR: Dijital Spatial Reconsrictor
DT: Deselerasyon zamanı
EF: Ejeksiyon fraksiyonu
EKG: Elektrokardiyografi
E: Triküspit akım Dopplerinden elde edilen pik erken diyastolik triküspit akım
hızı
Et: Doku Doppler görüntülemede pik erken diyastolik miyokardiyal hız
ET: Ejeksiyon Zamanı
HDL: Yüksek dansiteli lipoprotein
HV: Hepatik Ven
İL-6: İnterlökin-6
İVA: İzovolumik kasılma sırasında akselerasyon
İVCT: İzovolümik kasılma zamanı
İVR: İzovolümik Relaksasyon
İVRT: İzovolümik Relaksasyon Zamanı
İVV: İzovolümik kasılma sırasında zirve miyokard hızı.
KAH: Koroner Arter Hastalıgı
LAD: Sol Ön İnen Arter
LDL: Düşük dansiteli lipoprotein
LV: Sol Ventrikül
MPİ: Miyokard Performans _ndeksi
71
MRG: Manyetik Rezonans Görüntüleme
PA: Pulmoner Arter
PDA: Posterior Desandan Arter
PTKA: Perkütan Translüminal Koroner Anjiyoplasti
PW: Pulsed Wave
RCA: Sağ koroner arter
RNA: Radyonüklid Anjiyografi
RVEF: Sağ ventrikül ejeksiyon fraksiyonu
RVEDA: Sağ ventrikül diyastol sonu alanı
RVESA: Sağ ventrikül sistol sonu alanı
RVFAC: Sağ ventrikül fraksiyonel alan değişimi
RVOT: Sağ ventrikül çıkış yolu
RVOT1:Sağ ventrikül çıkış yolu aortik seviyeden
RVOT2:sağ ventrikül çıkış yolu pulmoner arter seviyesinden
St: Doku Doppler görüntülemede pik sistolik miyokardiyal hız
TAPSE: Triküspit anüler düzlemde sistolik hareketi
TÖE: Transözefajiyal Ekokardiyografi
TV: Triküspit kapak
UFCTS: Ultrafast bilgisayarlı tomografi tarayıcısı
VCS: Vena kava süperior
VLDL: Çok düşük dansiteli lipoprotein
72
Download