T.C. SAĞLIK BAKANLIĞI YEDİKULE GÖĞÜS HASTALIKLARI VE GÖĞÜS CERRAHİSİ EĞİTİM VE ARAŞTIRMA HASTANESİ 2.CERRAHİ KLİNİĞİ ŞEF:DOÇ.DR.ATİLLA GÜRSES REZEKE EDİLMİŞ EVRE 1 KÜÇÜK HÜCRE DIŞI AKCİĞER KANSERİ’NDE CD105 İLE BOYANAN MİKRODAMAR YOĞUNLUĞU VE VASKÜLER ENDOTELYAL GROWTH FAKTÖR EKSPRESYONU’NUN BİRBİRİYLE İLİŞKİSİ VE SAĞKALIMA ETKİLERİ UZMANLIK TEZİ Dr.Barış MEDETOĞLU İSTANBUL – 2008 0 İÇİNDEKİLER 1.TEŞEKKÜR 2 2.GİRİŞ VE AMAÇ 3 3.GENEL BİLGİLER 5 3.1.KHDAK’Lİ HASTALARDA PROGNOZ VE SAĞKALIMI ETKİLEYEN FAKTÖRLER 3.1.1.HASTALIĞIN EVRESİNİN ETKİSİ 3.1.2.EVRE DIŞINDA PROGNOZU ETKİLEYEN FAKTÖRLER 3.2.ANJİOGENEZ 5 5 13 20 3.2.1.VEGF 23 3.2.2. DİĞER ANJİOGENİK AJANLAR 24 3.2.3. CD105 (ENDOGLİN) 26 4.MATERYAL VE METOD 28 5.BULGULAR 37 6.TARTIŞMA 45 7.ÖZET 51 8.KAYNAKLAR 54 1 1.TEŞEKKÜR Eğitimime yaptıkları büyük katkıları, asistanlığım süresince esirgemedikleri ilgi ve desteklerinden dolayı 1. ve 2. Cerrahi Klinik Şefi Doç. Dr. Atilla GÜRSES’e, 2. Cerrahi Klinik Şef Yardımcısı Op.Dr.S. İbrahim DİNÇER’e, Şef Yardımcısı Op.Dr.Aysun ÖLÇMEN’e, 3.Cerrahi Klinik Şefi Doç. Dr.M.Ali BEDİRHAN’a, hastanemiz Başhekimi 7. Göğüs hastalıkları Klinik Şefi Doç.Dr. Sedat ALTIN’a, 2. Göğüs hastalıkları Klinik Şefi Doç.Dr.Güngör ÇAMSARI’ya ve diğer tüm klinik şeflerine saygılarımı sunar, herbirine ayrı ayrı teşekkürü borç bilirim. Asistanlık eğitimim süresince bilgi ve deneyimlerinden yararlandığım diğer Klinik Şef Yardımcılarına, Başasistanlara, Uzman Doktorlara, Anestezi Uzmanlarına, birlikte çalıştığımız ve herbirini sevgiyle anacağım asistan arkadaşlarıma, hemşire, anestezi teknisyeni, eczacı, laborant ve diğer yardımcı sağlık personeline teşekkür ederim. Tez çalışmam sırasındaki yardımları ve esirgemedikleri destekleri için Op. Dr. M.Zeki GÜNLÜOĞLU, Op.Dr.Hasan AKIN ve Op.Dr.Adalet DEMİR’e ayrıca teşekkür ederim. Tez çalışmamda immünohistokimyasal inceleme aşamasında bana olan yardımları ve katkılarından dolayı Uz.Dr.Nur BÜYÜKPINARBAŞILI, Uz.Dr.Neslihan FENER, Uz.Dr.Halide Nur ÜRER’e ve tüm patoloji çalışanlarına teşekkür ederim. Asistanlık eğitimim ve tezimin hazırlanışı süresince göstermiş olduğu sabrı, yardım ve desteğinden dolayı eşim Uz.Dr.Ayşe MEDETOĞLU’ na şükranlarımı sunar, bu çalışmalarım sırasında yeterli vakit ayıramadığım canım oğlum Eren’e, gönülleri daima benimle olan, sevgilerini her zaman yanımda hissettiğim ve gurur duyduğum anne ve babama, sevgili ablalarıma sonsuz saygı ve sevgilerimle... 2 2.GİRİŞ VE AMAÇ Akciğer kanseri tüm dünyada en sık görülen kanserdir. Bu hastalık nedenli ölümler, tüm kanser nedenli ölümler içinde ilk sırada yer almakta olup, ülkemizde de, kanser ölümlerinin %17,6‘sını oluşturmaktadır (1). Küçük hücreli dışı akciğer kanser (KHDAK)’li hastaların uzun dönemli sağkalım oranları kötü olmaya devem etmektedir. Günümüzde yeni gelişen tanısal metodlara, ilerlemiş cerrahi tekniklere ve cerrahi dışı tedavi yöntemlerindeki gelişmelere rağmen genel olarak KHDAK’li hastaların 5 yıllık sağkalım oranı sadece %14’dür (2). Uzun süre yaşayan hastaların çoğunda kanserin TNM evresi başlangıçta I veya II’dir. Ancak, kanser cerrahisinin temel prensiplerinden vazgeçilmeksizin tüm olgular için uygulanan aynı prosedüre rağmen 5 yıllık sağ kalım oranları evre IA kanserli hastalar için %67, evre IB KHDAK’li hastalar için %57 dir (3). Buna karşın evre IA ve IB KHDAK’li hastalarda 5 yıllık nüks oranları sırasıyla %29 ve %40 düzeylerine ulaşmaktadır (4). Görüldüğü gibi, birçok erken evre KHDAK’li hasta, potansiyel küratif tedaviye rağmen kanser relapsı ile karşılaşmakta ve bu nedenle ölmektedir. Standart tedavisi cerrahi rezeksiyon olan bu evredeki kanser hastalarında adjuvan tedavinin etkinliği gösterilememiştir. Bununla birlikte, Evre I KHDAK’li olup, nüksmetastaz ihtimali göreceli olarak yüksek olan hasta subgrubunun tespit edilmesi, bu hastalara agresif adjuvan tedavi uygulanması için bir dayanak oluşturabilir ve adjuvan tedavi sonrası bu hastalarda daha iyi bir sağkalım elde edilebilir. KHDAK’li hastalarda prognostik olabileceği düşünülen yüzlerce faktör araştırılmış ve araştırılmaya devam edilmektedir. Bunların çoğu ile ilgili çalışmalar çelişkili sonuçlar bildirmektedir. Son yıllarda ise, akciğer kanserinin genetik ve moleküler temellerinin daha iyi anlaşılmasıyla, prognostik önemi olabilecek yeni faktörler saptanmış ve incelenmektedir. Tümör dokusunun neoanjiogenez derecesi de bu amaçla incelenen faktörlerden biridir. Tümör dokusundaki vasküler yapıların yoğunluğu, dokunun, bir endotel hücre işaretleyicisi olan CD105 (endoglin) ile immünhistokimyasal olarak boyanmasıyla saptanabilir. Neoanjiogenez düzeyini 3 etkileyen temel faktörlerden birinin, vasküler endotelyal büyüme faktörü – Vascular Endothelial Growth Factor (VEGF) olduğu bilinmektedir. Tümör dokusunun exprese ettiği VEGF düzeyi de immünhistokimyasal boyama yöntemleriyle saptanabilir. Bu çalışmada, evre I, komplet rezeke edilmiş KHDAK’li hastalarda, tümör dokusunda immünhistokimyasal yöntemlerle saptanan CD105 ve VEGF ekspresyon düzeylerinin sağkalım üzerindeki etkisi araştırıldı. 4 3.GENEL BİLGİLER Akciğer kanseri her yıl tüm dünyada 1 milyon kişinin ölümüne neden olmaktadır (5). Amerika Birleşik Devletlerinde kanser nedenli ölüm sayısı, kalp hastalıkları nedenli olanlardan sonra ikinci sırada yer almakta olup, akciğer kanseri hem erkeklerde, hem de kadınlarda kanserden ölümlerin başlıca nedenidir (6,7). Ülkemize ait istatistiksel veriler çok sağlıklı olmamakla birlikte, 1997 yılında Sağlık Bakanlığı Kanser Savaş Dairesi’nin yayınladığı raporda, akciğer kanserinin, tüm kanserler içinde %17.6 oranıyla birinci sırayı aldığı saptanmıştır (1). Ülkemizde kanserden ölüm nedenleri arasında da akciğer kanseri en sık neden olup, yılda 30.000-40.000 arasında akciğer kanserine bağlı ölüm olduğu tahmin edilmektedir (8,9). 3.1.-KHDAK’Lİ HASTALARDA PROGNOZ VE SAĞKALIMI ETKİLEYENFAKTÖRLER3.1.1.HASTALIĞIN EVRESİNİN ETKİSİ Hastalığın tanı konduğu andaki TNM evresinin, KHDAK hastalarının sağkalımının en güçlü belirleyicisi olduğu bilinmektedir (3). Evrelere göre KHDAK hastalarının sağkalım oranları şöyle özetlenebilir (Tablo I): Tablo I—KHDAK’nde evrenin sağkalım üzerindeki etkisi (3) cIA cIB cIIA cIIB cIIIA cIIIB cIV pIA pIB pIIA pIIB pIIIA Evre Klinik evre (n:687) (n:1189) (n:29) (n:357) (n:511) (n:1030) (n:1427) Patolojik evre (n:511) (n:549) (n:76) (n:375) (n:399) Sağkalım oranı, %, 3 yıl 71 46 38 33 18 7 2 5 yıl 61 38 34 24 13 5 1 80 67 66 46 32 67 57 55 39 23 5 Evre I T1; parenkimal, çapı 3 cm’den küçük tümörler ile T2; 3 cm’den büyük, visseral plevrayı tutan ve ana bronşta karinaya 2 cm’den daha uzak veya lober atelektaziye neden olan tümörler arasında belirgin bir fark vardır. Bu tümörlere sahip hastalar arasında genellikle sağkalım açısından istatistiki anlamda fark olduğundan, 1997 evreleme sistemi, evre I KHDAK‘nu 2 alt gruba ayırmıştır. T1N0 - Evre Ia grubunda, cerrahi sonrasında 5 yıllık sağkalım mükemmel olmasına karşın, evre 1b‘de cerrahi sonrasında sağkalım daha az tatminkardır. Mountain, van Rens ve Naruke (3,10,11)’nin veri tabanlarında, patolojik evre I KHDAK vakalarının cerrahi sonrası 5 yıllık sağkalım oranları sırasıyla %67, %63, %75 ‘dir. Son iki çalışmacı, klinik evre I tümörlü hastaların 5 yıllık sağkalım oranlarını sırasıyla %65 ve %71 vermektedir. Mountain, van Rens ve Naruke, serilerinde, pT2N0 akciğer kanseri hastalarının cerrahi sonrası 5 yıllık sağkalımın oranlarını sırasıyla %57, %46, %60 olarak bildirmiştir. Son iki çalışmacıya göre, klinik evre Ib KHDAK hastalarının 5 yıllık sağkalım oranları %38 ve %42 ‘dir. Açıkça görülüyorki, evre Ib hastalığın sağkalım oranı için iyimser üst sınır, evre Ia için bulunanın altındadır ve sadece %60’dan biraz fazla iyi sağkalım oranı bildirilmektedir. Padilla’nın serisindeki %77’lik sağkalım oranı ise ancak küçük lezyonlu hastalarda elde edilmektedir (12). Bazı 30 yılllık seriler, birlikte veya tek merkezli çalışmalarda yüksek sağkalım oranları bildirmişlerdir. Raporlanan uzun sağkalım oranları %63-85 arasında değişmektedir. Thomas 19771988 yılları arasında 907 rezeke edilen T1N0 KHDAK olgusunda median sağkalım süresini 8 yıl olarak bildirmiştir (13). Pairolero, deneyimlerini 5 yıllık nüks oranı olarak, T1N0 hastalarda %29 ve T2N0 hastalarda %40 olarak bildirmiştir (4). Evre II Değerlendirmelere göre, tedavi sonrasında, cT1N1M0 tümörlü hastalarda %34 ve cT2N1M0 hastalarda %24 oranında 5 yıldan fazla sağkalım beklenmektedir. cT2N1M0 tümörlü hastalarla cT3N0M0 tümörlü hastalar arasında 5 yıllık sağkalım oranları açısından çok az fark 6 gözlenmiştir (%24’e karşı %22). Bu neredeyse benzer sağkalım oranları, bu iki alt grubun evre IIB olarak düzenlenmesini desteklemektedir. cT1N1M0 hastalığın cerrahi patolojik bulgulara göre evre atlamasına sık rastlanır. pT1N1M0 hastaların %55'inde tam rezeksiyon sonrası 5 yıldan fazla sağkalım beklenmektedir. pT2N1M0 tümörlerde %39 ve pT3N0M0 tümörlerde de %35 oranında 5 yıldan fazla sağkalım beklenmektedir. Sağkalım oranları değerlendirildiğinde pT1N1M0 hastaların Evre IIA ve pT2N1M0 ve pT3N0M0 hastaların ise benzer sağkalım oranlarına sahip olmaları nedeniyle Evre IIB olarak düzenlenmesi öngörülmüştür. Tümör boyutu ve lokalizasyonunun, intrapulmoner ve hiler lenf nodu metastazı ile ilişkili olarak prognostik etkileri de tanımlanmıştır ( 3). Evre IIIA Dört alt kategori Evre IIIA olarak tanımlanmaktadır: T3N1M0, T1N2M0, T2N2M0 ve T3N2M0. cT3N1M0 tümörlü hastalar en kötü prognoza sahiptirler. Toplam 5 yıllık sağkalım oranı cT1-2-3N2M0'da %13 iken cT3N1M0 hasta grubunda % 9'dur. pT3N1M0 hastalarda rezeksiyon sonrası 5 yıllık sağkalım oranı %25 iken pT1-2-3N2M0 hastalarda %23'tür. pT1N2M0 tümörlü hastalar cerrahi ile tedavi edilen populasyonun %3'ünü oluşturmakta olup, pT2-3N2M0 hasta grubuna göre daha iyi sağkalım oranına sahiptirler (3). Evre IIIB ve IV T4N0-1-2M0 alt gruplu hastalarda 5 yıllık sağkalım oranları birbirine benzerdir: 1 yıllık sağkalım oranı %29-43, 2 yıllık sağkalım oranı %14-15 ve 5 yıllık sağkalım oranı %6-8 arasında değişmektedir. Herhangi bir T, N3M0 hastalarda ise prognoz daha kötüdür: 1 yıl %32, 2 yıl %11 ve 5 yıl için %3 sağkalım oranları bildirilmektedir. Evre IV hastalarda (Herhangi bir T, herhangi bir N, M1) hastalarda 1 yıllık sağkalım oranı %20, 2 yıllık sağkalım oranı %5 ve 5 yıllık sağkalım oranı da %1'dir. Evre IIIB olguların 2 grubu arasında (T4 herhangi bir N, M0 ve herhangi bir T, N3, M0) sağkalım oranları açısından anlamlı fark yok iken, bu gruplar M1 evresindeki hastalarla 7 karşılaştırıldığında fark belirgindir. T4, herhangi bir N, M0 KHDAK’li hastalarda 5 yıllık sağkalım oranı %7 iken, herhangi bir T, herhangi bir N ve M1 evresinde ise bu oran %1'dir (3,14,15). AKCİĞER KANSERİNDE EVRELEME Akciğer kanserinde tedavi şeklini ve prognozu belirlemede en önemli kriter, hastalığın evresidir. 1944 yılında Pierre Denoix tarafından ilk prensipleri ortaya konulan ve tümörün yer ve büyüklüğü, lenfatik metastazı ve uzak metastazına ilişkin faktörlere dayanan TNM evreleme sisteminin, 1966 yılında Union Internationale Contre le Cancer (UICC) tarafından akciğer kanserli olguların evrelendirilmesinde kullanılması önerilmiştir. 1973 yılında American Joint Committee on Cancer (AJCC) tarafından TNM evrelendirme sisteminin genel kuralları belirlenerek, akciğer kanseri yeni sistemle evrelendirilmiştir (16). Bu sistemde 1986 ve 1992 yıllarında yapılan revizyonlar sonrasında son olarak AJCC ve UICC tarafından evrelerin daha homojen olması için yeniden düzenleme yapılmış ve bu değişiklikler Mountain tarafından 1997 yılında yayınlanmıştır (3,17,18). Akciğer kanserli olgular, tanı ve tedavinin değişik dönemlerinde evrelendirilmektedirler. Buna göre aşağıdaki evrelendirmeler ortaya çıkmaktadır: Akciğer kanserinin evrelemesinde kullanılan TNM sistemini oluşturan faktörler şunlardır: “T” Faktörü; Primer tümörün değerlendirilmesi T faktörü, primer tümörün boyutuna, yerleşim yerine ve oluşturduğu invazyonun derecesine bağlı olarak şöyle sınıflandırılmaktadır: Tx: Balgam ya da bronş lavajında malign hücrelerin tespit edilip, görüntüleme yöntemleri veya bronkoskopi ile primer tümörün gösterilememesi. T0: Primer tümör belirtisi yok. Tis: Karsinoma in situ. T1: En geniş çapı 3 cm veya daha az, akciğer veya visseral plevra ile çevrili, bronkoskopik olarak lob bronşundan daha proksimale invazyon göstermeyen tümör. Ana bronştan köken alan, bronş 8 mukozası ile sınırlı olan herhangi boyuttaki tümör karinaya 2 cm’den yakın olsa dahi T1 olarak değerlendirilir. T2: Aşağıdaki özelliklerden en az birine sahip tümör; • en geniş çapı 3 cm’den büyük, • ana bronşu invaze etmiş, ancak karinanın 2 cm uzağında, • visseral plevra invazyonu oluşturmuş, • hiler bölgeye ulaşan, ancak tüm akciğeri kapsamayan atelektazi ya da obstrüktif pnömoniye neden olmuş tümör. T3: Herhangi bir büyüklükte olup; göğüs duvarı (superior sulkus tümörleri dahil), diyafragma, mediastinal plevra, paryetal perikard yapılarından birini invaze etmiş veya karinaya 2 cm’den daha yakın ancak karinayı tutmayan ana bronştaki tümör veya bütün akciğeri kapsayan atelektazi veya obstrüktif pnömoni ile birlikte olan tümör. T4: Mediasten, kalp, büyük damarlar, trakea, özofagus, vertebra korpusu ve karina yapılarından birini invaze etmiş herhangi büyüklükteki tümör; malign plevral ya da perikardial sıvıya neden olan tümör, aynı lob içinde satellit nodül oluşturan tümör. “N” Faktörü; Lenf Nodu Tutulumunun Değerlendirilmesi Akciğer kanserinde bölgesel lenfatik tutulum durumu, hastalığın evrelemesinde, tedavi seçimi ve tedavi başarısını değerlendirmede en önemli faktördür (3,19). Toraks içindeki lenf bezi istasyonlarının ortak bir dille isimlendirilmesi için ilk girişim 1975 yılında Naruke ve arkadaşları tarafından başlatılmıştır. Bu amaçla lenf nodu istasyonları, anatomik bir harita tarif edilerek isimlendirilmiştir (20). Tisi (21), 1983’te American Thoracic Society (ATS) adına yayınladığı bir rapor ile mediastinal lenf nodlarını yeniden düzenlemiştir. AJCC tarafından önerilen ve güncel olarak kullanılmakta olan nomenklatür ise, bu raporun 1997 yılında Mountain ve Dresler (22) tarafından yenilenmesiyle oluşmuştur. Bu nomenklatüre göre lenf bezi istasyonları şu şekilde tarif edilmiştir: 9 N2 lenf nodları: No:1 (En üst mediastinal) Sol brakiosefalik venin üst kenarının, trakeanın orta hattını çaprazladığı noktadan geçen horizontal hattın üzerinde kalan lenf nodları. No:2 (Üst paratrakeal) 1 nolu lenf nodlarının alt sınırının altında ve aort kavsinin üst kenarından geçen horizontal hattın üzerinde kalan lenf nodları. No:3 (Prevasküler/retrotrakeal) Tümör ile aynı taraf olduğu kabul edilen trakeanın önündeki orta hat lenf nodları. No:4 (Alt paratrakeal) Sağda; trakea orta hattının sağında; aort kavsinin üst kenarından geçen hattın altında, üst lob bronşunun üst kenarı hizasına kadar ana bronşu da kapsayan alanda yer alan ve mediastinal plevra içerisinde kalan lenf nodları. Solda; trakea orta hattının solunda, aort kavsinin üst kenarından geçen hattın altında, üst lob bronşunun üst kenarı hizasına kadar ana bronşu da kapsayan, ligamentum arteriosum’un solundaki alanda yer alan ve mediastinal plevra içerisinde yer alan lenf nodları. No:5 (Subaortik) Ligamentum arteriosum’un ya da aorta’nın ya da sol pulmoner arterin lateralinde, sol pulmoner arterin ilk dalının proksimalinde ve mediastinal plevra içerisinde yer alan lenf nodları. No:6 (Para-aortik) Çıkan aortanın ve aort kavsinin ya da brakiosefalik arterin önünde ve yanında yer alan lenf nodları. Üst sınır aort kavsinin üst kenarı hizasındadır. No:7 (Subkarinal) Karinanın alt seviyesinde yer alan lenf nodları. 10 No:8 (Paraözofageal) Subkarinal nodlar hariç özofagusa komşu lenf bezleri. No:9 (Pulmoner ligament nodları) Pulmoner ligamentin içerisindeki lenf nodları. Posterior duvarda ve inferior pulmoner venin alt bölümünde yer alırlar. N1 lenf nodları: No:10 (Hiler) Mediastinal plevranın distalinde lob bronşları ayrılmadan önceki alanda yer alan, sağda intermedier bronşa kadar uzanan proksimal lober lenf nodlarıdır. No:11 (İnterlober) Lob bronşları arasında kalan lenf nodlarıdır. No:12 (Lober) Lober bronşların distalindeki lenf nodlarıdır. No:13 (Segmental) Segment bronşuna komşu lenf nodlarıdır. No:14 (Subsegmental) Subsegment bronşu çevresindeki lenf nodlarıdır. Bu nomenklatüre göre, akciğer kanserli hastalarda N faktörü şöyle değerlendirilmektedir: Nx: Bölgesel lenf nodlarının değerlendirilememesi. N0: Lenf nodu metastazı yok. N1: Aynı taraflı hiler ya da interlober ya da distalindeki lenf nodlarına (N1lenf nodları) metastaz. N2: Aynı taraflı mediastinal lenf nodlarının (N2 lenf nodları) tutulumu. N3: Karşı taraf mediastinal, aynı ya da karşı taraf supraklavikular, servikal ya da aksiller lenf nodlarının tutulumu. 11 M Faktörü; Uzak Metastazın Değerlendirilmesi Mx: Uzak metastaz varlığının değerlendirilememesi. M0: Uzak metastaz yok M1: Uzak metastaz veya primer tümörden farklı lobda metastatik nodül mevcut. TNM SİSTEMİNE GÖRE EVRELER Bütün bu veriler ışığında T, N, M faktörlerine göre evrelendirme yapılarak hastalığın evresi, evreye göre yapılacak tedavi ve prognoz belirlenir (Tablo II). Tablo II: Akciğer kanseri TNM sınıflandırmasında evreler EVRE TNM EVRE 0 Karsinoma in situ EVRE I EVRE II A T1N0M0 B T2N0M0 A T1N1M0 B T2N1M0, T3N0M0 A T3N1M0 T1N2M0, T2N2M0, T3N2M0 B N3, Herhangi T, M0 veya T4, Herhangi N, M0 M1, herhangi T, herhangi N EVRE III EVRE IV 12 3.1.2.KHDAK’NDE EVRE DIŞINDA PROGNOZU ETKİLEYEN FAKTÖRLER Literatür oldukça karmaşık olup ileri hastalık, lokal ileri hastalık, klinik olarak rezektabl hastalık ve cerrahi olarak tedavi edilmiş hastalık bulunan hastalarla ilgili pekçok çalışma mevcuttur. Rezeke edilen KHDAK hastalarda en önemli prognostik faktörün evre olduğu bilinmektedir. Bu hastalarda bir başka önemli prognostik faktör inkomplet rezeksiyondur. Çalışmaların büyük çoğunluğu mikroskopik olarak tutulmuş sınır varlığının sağkalımın güçlü bir negatif göstergesi olduğunu göstermektedir (23). Bunun dışındaki faktörlerle ilgili ilk çalışmalar hasta ve tümörün klinik karakteristiklerine (kilo kaybı, hastalık yaygınlığı gibi) yönelik yapılmıştır (24). Bundan sonra, LDH gibi rutin laboratuar testleri ve son yıllarda akciğer ca hücresel ve moleküler biyolojisinin daha iyi anlaşılmasıyla birçok yeni faktörler araştırılmaya başlanmıştır (Tablo III). 13 Tablo III: Rezeke edilmiş KHDAK’li hastalarda prognostik olabilecek faktörler Prognostik Faktörler Temel Faktörler Ek Faktörler Yeni ve Umut Verici Faktörler Tümör ile İlişkili Olanlar Evre Hiperkalsemi Anatomik T Faktörü Nod Düzeyi İntrapulmoner Metastaz Histolojik Grade, Damar İnvazyonu N Faktörü Tümör Çapı Plevral Sitoloji Hücre Tipi Histolojik Mitozdaki Hücreler Lenfoid infiltrasyon Sigara Alışkanlığı Anjiogenez Klinik Kimya Kan Grup Antijenleri NSE CA-125 TPA Proliferasyon Marker’ları DNA Ploidi ve/veya % S fazı PCNA Timidin İşaretleme Hücresel Adezyon Marker’ları CD-44 Diğer Moleküler Marker’lar kRAS RB Geni bcl-2 c-jun MRP-1 EGFr(c-erbB-1) HGF TPA Cyclin D1 P-53 P-21 c-fos CYFRA-21 KAI-1 c-erbB-2 VEGF sIL-2R Katepsin B Hasta ile İlişkili Olanlar Kilo Kaybı Performans Durumu Cins Yaş Yaşam Kalitesi Evlilik Durumu Depresif Hal CYPIA-1 Koagülasyon Faktörleri Proteinüri CEA Ki-67 AgNOR Plankoglobin 14 Tablo III’de görüldüğü gibi, hastalığın anatomik yaygınlığıyla ilgili diğer elemanlar ve konvansiyonel histolojik parametreler gibi tümörle ilgili prognostik ek faktörler prognozun tahmininde klinik olarak faydalıdır. Bu karmaşık tabloda, prognozla ilgili olarak incelenmiş faktörler ve sonuçlar şu şekilde özetlenebilir: T evresi karakteristikleri Evre I’de T klasifikasyonunun bağımsız öneme sahip olduğu ve tümör çapı ve hacminin T kategorisinden fazla bilgi sağladığı gösterilmiştir. Primer lezyonun boyutu, herkes tarafından kabul edilmese de prognozu etkileyen en kalıcı faktördür. Read (25) 2 cm yada daha küçük T1N0 tümörler ile 2-3 cm arasındaki T1N0 tümörler arasında anlamlı sağkalım farkı bulmuşlardır. Bunun gibi Ishida (26) 1 cm‘den küçük tümörlerle karşılaştırıldığında 2-3 cm arasındaki tümörlerin sağkalımının daha kötü olduğunu ancak 1 cm ile 1,1-2 cm arasındaki T1N0 da fark olmadığını bulmuşlardır. Padilla (12) T1N0 KHDAK hastalardan 2 cm çaplı ve daha küçük tümörler için 5 yıllık sağkalım oranı %87, 10 yıllık sağkalım oranı %74, 2,1 ile 3 cm arası çaplı tümörler için 5 yıllık sağkalım oranı %65, 10 yıllık sağkalım oranı %49 olarak belirterek önemli ölçülerde iyi sağkalım bildirmişdir. Koike (27) klinik T1N0 hastalarında patolojik N2 insidansının artan tümör çapı ile ilişkili olduğunu göstermiştir. Suzuki (28) klinik 2-3 cm çaplı tümörler ile karşılaştırıldığında klinik 2 cm çaplı ve altındaki T1 lezyonlarda daha yüksek oranda rezeksiyon sonrası evre yükselmesi olduğunu göstermişlerdir. Son iki çalışmada prognoz, cerrahi sonrası evrelendirme üzerine dayandırılmasına karşın (pN2), Ohta (29) rutin histoloji ile negatif bulunan ancak geriye dönük immünohistokimyasal boyamayla analiz edilen skuamöz kanserlerde lezyon boyutunun artmasıyla nodal mikrometastazların arttığını bulmuştur. Skuamöz olmayan kanserlerde ise bir fark bulunmamıştır. Büyüklüklerine göre evre Ia ve evre Ib olarak gruplanan 1020 rezeke edilen KHDAK hastasından oluşan bir çalışmada Lopez-Encuetra (30), 4 grup arasında anlamlı sağkalım farkları bulmuştur. 5 yıllık sağkalım oranları 2 cm altında, 2-4 cm, 4,1-7 cm çaplı ve 7 cm’den büyük tümörler için sırasıyla %63, %56, %49, %38 ‘dir. Buna karşın Patz (31) tümör 15 boyutunu esas aldığı T1N0 KHDAK hastalarında geç sonuçlarda bir fark bulmamışdır. Carbone (32) 5 cm’den büyük ile 3-5 cm arası çaplı T2N0 kanserli hastalarda anlamlı 5 yıllık sağkalım farkı bulmuştur (%51 ‘e karşın %62). Bu çalışmacı, 5 cm’den büyük tümörlerin T3 olarak gruplanmasını önermiştir. Primer lezyon yerleşimi, rezeksiyon sonuçlarını etkiler. Periferik T1N0 tümörler santral lezyonlardan daha iyi prognoza sahiptir. Read (33) skuamöz kanserlere göre, skuamöz olmayan T1N0 KHDAK hastalarının daha kötü prognoza sahip olduğunu göstermiştir. Ancak bu fark daha çok santral yerleşimli kanserlerden kaynaklanmıştır. Tümör segment veya subsegment bronşunu tutmadığında hücre tipinin etkisi azalır ya da kalmaz. Hava yoluyla yakınlık her iki hücre tipi için de anlamlı olarak kötü prognoz göstergesidir ve nonskuamöz karsinom için daha fazla kötü prognoz göstergesidir. Bunun gibi Sagawa (34) 1990’da tümörün periferik ya da santral yerleşmesinin tümör boyutunun etkisini de yok ettiğini görmüştür. Sadece subsegment bronşunda ya da periferinde lokalize olan KHDAK‘li hastalara bakıldığında, büyük ya da küçük tümörlü T1N0 hastalar için benzer 5 yıllık sağkalım oranları bildirilmiştir. (Tümör büyüklüğü 2-3 cm olanlar için %80, 2 cm’nin altında olanlar için %83). Parenkim yerleşiminin olumlu etkisi Kodama tarafından vurgulanmıştır (35). Kodama lobektomi ile tedavi ettiği periferik pT1N0 tümörlü 77 olguda 5 yıllık %93, daha küçük rezeksiyonla tedavi ettiği 46 hastada %88 sağkalım oranı bildirmiştir. Direkt visseral plevra tutulumu olan T2 lezyonları, visseral plevra tutulumu olmayanlara göre daha kötü prognoza sahiptir (36). Harpole (37) visseral plevra tutulumunun anlamlı bir kötü sağkalım belirteci olduğunu belirtmiş ve invaziv lezyonlarda 5 yıllık sağkalım oranını %44, plevraya invaziv olmayanlarda %67, 10 yıllık sağkalım oranını da %37 ve %62 olarak vermiştir. Ichinose (38) benzer rakamlar bildirmiştir. Manac’h (39) evre I plevral tutulumu olmayan hastalarda 5 yıllık sağkalım oranını %61, plevral tutulumu olanlarda %46 olarak bildirmiştir. Gail 16 (40) visseral plevra tutulumu olan hastalarda nüksün olmayanlara göre 1,66 kat fazla olduğunu bildirmiştir. T2 belirteçleri olan ana bronşta, karinaya 2 cm’den daha uzak yerleşim veya lober atelektazi oluşumu, negatif prognostik belirteçler değillerdir. Aslında Naruke ve Watanabe (41,42)’nin belirttiği gibi bronş duvarı ile sınırlı santral T2 kanserli hastalar, rezeksiyon sonrası mükemmel sağkalıma sahiptir. Histopatoloji Tümör histolojisinin tümör davranışı ile korelasyonu, uzun zamandır çalışılan bir konudur. Araştırılan alanlar; hücre tipi ve subtipleri, histopatolojik ve ultrastrüktürel diferansiasyon derecesi, vasküler ve perinöral invazyon, histolojik heterojenite, tümör neovaskülarizasyonu ve peritümöral lenfoid infiltrasyon gibi konulardır. Bu konuda yeterli sayıda çalışma olmakla birlikte sonuçlar tutarlı değildir. Birçok çalışmada ek faktörler de birlikte değerlendirilmiştir. Kür amaçlı rezeksiyon yapılan KHDAK’lerde skuamöz kanserin adenokanser ve büyük hücreli kanserden daha iyi prognoza neden olduğu konusunda neredeyse uzlaşma vardır (43), ancak fark bulunmayan çalışmalar da mevcuttur (44,45). Gail, çalışmasında, rezeke T1N0 skuamöz kanserli hastalarda 3 yıl için sağkalım oranını %90, skuamöz olmayan tiplerde %62 bulmuştur (46). Benzer şekilde Read (47) T1N0 skuamöz kanserli hastaların 5 yıllık rezeksiyon sonrası sağkalım oranlarının adenokanserlilerden daha iyi olduğunu bildirmiştir. Buna karşın Macchiarini (48) ve Kodama (49) ile birçok başka çalışmacının serisinde T1N0 KHDAK’li hastalarda hücre tipleri açısından anlamlı sağkalım farkı saptanmamıştır. Bu karışık bulgular ışığında KHDAK genel kategorilerinde histolojik tipin sağkalımı direkt olarak etkilemediği görülmektedir. Daha az rastlanan hücre tipleri ise rezeksiyon sonrasında prognozu etkiliyor gibi gözükmektedir. Örneğin büyük hücreli nöroendokrin karsinomlu hastalarda sağkalımın skuamöz hücreli kanserli hastalardan kötü olduğu bildirilmektedir (50). 17 Sonuç olarak rezeke edilmiş KHDAK’li hastalarda hücre tipinin etkinliği çok bariz değildir. Bronkoalveolar ve karsinoid tümörler ise diğer yaygın KHDAK tiplerinden farklı klinik antiteler olup hariç tutulabilirler. Diğer histopatolojik özellikler ile ilgili çalışmalar ise yetersizdir. Ancak peritümöral lenfoid infiltrasyon (51) ve tümöral mikrodamar yoğunluğu veya sayısı ile belirlenen tümör neoanjiogenezi (52) ile ilgili bilgiler umut vericidir. Tümör biyolojisi Prognostik önemi olabilecek biyolojik tümör karakteristikleri içinde nöronal-nöroendokrin belirteçler, onkogen anormallikleri ve ürünleri, büyüme faktörleri ve reseptörleri, hücresel büyüme düzenleyicileri [ras onkogen veya proteini, retinoblastom geni (RB), epidermal büyüme faktör reseptörü (EGFR)], c-erb-B2, motilite ilişkili protein reseptörü, hepatosit büyüme faktör (HGF), proliferasyon marker’ları, metastatik kaskad düzenleyicileri ( TPA- Tissue Polipeptit Antijen, cyclin D1, katepsin), apoptozis regülatörleri (p-53, bcl-2), kan grup antijen ekspresyonu, DNA içeriği ve S, G2, M fazındaki tümör hücre fraksiyonu ile tümör hücre dizilerinin in-vitro büyüme kapasitesi gibi birçok faktör sayılabilir. Birçoğu yeni çalışılmakta olup çalışmalar sınırlıdır (23). Paraneoplastik sendromlar Bu sendromların nadir bulunması, çalışılmaları zorlaştırmıştır. Çomak parmak önemli bulunmamıştır (53). Diğerleri için sonuçlar tutarsızdır. İmmün faktörler İmmün cevap, konağı tümöre karşı korumakta kritik rol oynar. Prognostik açıdan pek çok değişken incelenmiştir. En kolay değerlendirilen ve bu nedenle en sık yapılan immünite incelemesi, ciltte gecikmiş tip hipersensitiviteyi değerlendirmektir. Yapılan yeni bir çalışmada en azından cerrahi uygulanmış KHDAK hastalarında bu testin bir anlam ifade etmediği gösterilmiştir (54). Diğer faktörlerle ilgili çalışmalar da yetersizdir. 18 Tümör işaretleyicileri Bu grupta hormonlardan, tümör ilişkili antijenlere kadar çeşitli maddeler incelenmiştir. Bunlar, erken tanıda ve tedavinin monitorizasyonunda da kullanılabilirler. Herhangi bir vücut sıvısında ve immünohistokimyasal olarak tümör dokusunda aranabilirler. Çalışmalarda genellikle serumda incelenmişlerdir. CEA, NSA, CA 125, CA 19-9 gibi birçok faktör araştırılmıştır. Sadece TPA (tissue polipeptit antijen) ideal bir prognostik faktör olarak gözükmektedir. CEA da faydalı olabilir. NSA ise küçük hücreli akciğer kanseri (KHAK)’nde değerlidir (23). Rutin laboratuar testleri En fazla çalışma bulunan alandır. Albumin, protein düzeyleri, protein elektroforezi, serumda AST, ALT, ALP, GGT, LDH, Na, Ca, HCO3, billüribin, ürik asit, kreatinin ve üre ile sedimantasyon süresi ve bazı kan sayım parametreleri incelenmiştir. Bu grupta en güçlü prognostik ajan LDH‘dır. Bunun dışında albumin düzeyi de anlamlı bulunmuştur. Hemoglobin ve ALP daha düşük oranda, sedimantasyon ise daha az önemli bulunmuştur (23). Diğer nadir yapılan laboratuar testleri Bazı spesifik serum proteinleri (prealbumin, alfa 1 asit glikoprotein, beta 2 mikroglobülin, alfa 1 antitripsin, haptoglobülin, transferin, ferritin), protein kaplı karbohidratlar, ürin poliaminler, ve modifiye ribonükleositler ile ACE incelenmiştir. Pratikte kullanımları zordur. Sonuçlar yetersiz ve bazen çelişkilidir (23). Klinik ve sosyodemografik karakteristikler Fazla çalışma bulunan bir diğer alandır. Yaş, cins, kilo kaybı, performans durumu, hastanın evresi dışındaki diğer yaygınlık kriterleri (tümör çapı, akciğer ya da beyin metastazlarının varlığı, metastaz sayısı), komplike akciğer enfeksiyonları, eşlik eden hastalıklar varlığı, semptomlar, klinik bulgular, radyolojik bulgular ve diğer klinik gözlemler bu grupta sayılabilir. Hasta karakteristikleri ile ilgili prognostik faktör çalışmalarının bazıları komplet cerrahi rezeksiyon sonrası sağkalım 19 belirleyicileridir. Genel olarak bu faktörler, özellikle evre I’de ileri evre hastalığa göre daha az güçlü göstergelerdir. Bu nedenle bu faktörler genellikle bu grupta çok önemli kabul edilmez. Performans durumu, üzerinde durulması gerekmeyecek kadar etkinliği kabul edilmiş bir faktördür. Kilo kaybı, KHAK için anlamlı, KHDAK için anlamsız bulunmuştur. Metastaz sayısı evreye bir miktar daha güç kazandırmaktadır. Ek hastalıkların varlığı etkisizken, bakteriel ve postoperatif akciğer enfeksiyonlarının varlığı ise etkili görülmektedir (23). Konakla ilgili moleküler faktörler içinde umut verici bir faktör hastanın CYPIA-1 gen polimorfizm durumudur. Bu gen sigarada bulunan benzopirenin metabolik aktivasyonundan sorumludur ve sigarayla ilişkili akciğer karsinomundan sorumlu olma ihtimali de vardır. Ek olarak şüpeli genotipin daha yüksek hastalık rekürrens oranı ve daha düşük sağkalım oaranlarıyla ilgili olduğu multivarite analizlerde gösterilmiştir (23). Diğer Faktörler Sınıflandırılamayan çeşitli faktörler vardır. Yaşam kalitesi, galyum 67 uptake’i, preoperatif kan transfüzyonu, solunum fonksiyon testleri (SFT) ve sigara gibi. Sadece SFT ve sigara zayıf etkili bulunmuştur. Galyum 67 ve kan transfüzyonu ile ilgili yayınlar yetersizdir. Bu grupta belki de en önemlisi hastanın subjektif yaşam kalitesi olacaktır (23). 3.2.ANJİOGENEZ Anjiogenez, yani vücutta var olan damarlardan yeni damar yapımı (anjiogenez, neovaskülarizasyon), vücutta fizyolojik olarak yara iyileşmesi; embriyogenez, menstrüel siklus vb. durumlarda söz konusudur. Patolojik anjiogenez ise başta tümörler olmak üzere kollajen doku hastalıkları (romatoit artrit vb.), retinopatiler ve psöriasis gibi hastalıklarda görülür (55). Tümörler yeni damar yapımını gerçekleştiremedikleri takdirde etraf damarlardan difüzyonla beslenir ve en fazla 1-2 mm3’lük hacme kadar büyüyebilirler. Bu hacimden sonra beslenmeleri, atıklarını uzaklaştırmaları, çoğalmaları ve metastaz yapabilmeleri için anjiogenez gereklidir (56). Anjiogenez, tümör hücrelerinin, var olan damarların endotel hücrelerini işgali ile başlar. Öncelikle 20 var olan kan damarlarının bazal membranları ve etrafındaki ekstrasellüler matriksin yok edilmesi gereklidir. Bu görev matrix metalloproteinazlar tarafından yapılır. Bundan sonra endotelial hücrelerin tümör içine migrasyonu, proliferasyonu ve yeni kapiller tüpler oluşturması gereklidir. Bu proses boyunca endotelial hücrelerin içinde bulundukları patolojik çevreye rağmen yaşamaya devam etmeleri için de sinyaller almaları gerekmektedir (57). Akciğer kanserini de içeren birçok insan kanserleri bu süreçleri yürüten çeşitli anjiogenik faktörler salgılayarak endotelial hücrelerin proliferasyon, yönlendirilmiş migrasyon ve yaşamasını stimüle etmekte, böylece tümör spesifik bir vasküler sistem oluşmasını sağlamaktadır. Bununla birlikte anjiogenez, çeşitli pro-anjiogenik (anjiogenez stimüle edici) ve doğal anti-anjiogenik (anjiogenez baskılayıcı) faktörlerin (angiostatin, angiopoetin-2, endostatin, thrombospondin-1, interferon alfa ve beta) etkisi altında bulunan kompleks bir süreçtir. Bu faktörler arasındaki dengenin pro-anjiogenik faktörler lehine bozulması (angiogenic switch), anjiogenezi başlatır ve sürdürür (58). Tümör içindeki damarların yoğunluğu, genel olarak anjiogenik ve muhtemelen metastatik potansiyellerin bir ölçütü olarak düşünülmektedir. Fontanini’nin çalışmasında olduğu gibi bazı çalışmalarda, erken evre rezektabl KHDAK’nde mikrodamar yoğunluğunun metastatik hastalık ve kötü prognoz için bağımsız bir faktör olduğunu gösterilmiştir (59). Anjiogenik Ajanlar; Anjiogenezde rol alan ajanlar tümör hücrelerinden, monosit, fibroblast gibi ortamdaki diğer hücrelerden veya kollajen matriksin yıkımı sonrasında açığa çıkabilirler (60). Çeşitli anjiogenik faktörler ve etki mekanizmaları Tablo IV’de gösterilmiştir (61). 21 Tablo IV: Çeşitli anjiogenik faktörler ve etki mekanizmaları FAKTÖR Vascular Endothelial Growth Factor (VEGF) ETKİ MEKANİZMASI Endotelyal mitojen Endotel hücre sağkalım faktörü Permeabilite indükleyici Basic Fibroblast Growth Factör (bFGF / FGF-2) Endotelyal mitojen, Anjiogenez indükleyici Endotel hücre sağkalım faktörü Flk-1 Ekspresyon indükleyici FGF-1, FGF-3, FGF-4 Endotelyal mitojen Anjiogenez indükleyici Angiopoietin-1 Anjiogenez indükleyici Transforming Growth Factor - α (TGF-α) Endotelyal mitojen Anjiogenez indükleyici VEGF ekspresyonu indükleyici Epidermal Growth Factor Zayıf endotelyal mitojen VEGF ekspresyonu indükleyici Hepotocyte Growth Factor / Scatter Factor (HGF/SF) Transforming Growth Factor - β (TGF-β) Endotelyal mitojen, Anjiogenez indükleyici Tumor Necrosis Factor - α (TNF-α) Endotelyal mitojen Anjiogenez indükleyici VEGF ekspresyonu indükleyici Platelet Derived Growth Factor (PDGF) Endotelyal mitojen Endotelyal motilite faktörü Anjiogenez indükleyici Endotelyal büyüme inhibisyonu Anjiogenez indükleyici VEGF ekspresyonu indükleyici 22 3.2.1.VEGF İncelenen birçok pro-anjiogenik faktörler arasında en etkilisi Vascular Endotelial Growth Factor (VEGF)’dür (52,61). Vascular Permeability Factor (VPF) olarak da bilinir. Önceleri iki ayrı yapı zannedilirken aynı protein oldukları gösterilmiştir ve daha çok VEGF olarak adlandırılmaktadır. VEGF homodimerik, heparin-binding glikoprotein yapısında bir molekül olup çeşitli alt grupları tanımlanmıştır. VEGF A, B, C, D, E ya da aminoasit sayılarına göre VEGF121, VEGF165, VEGF189, VEGF206 ve VEGF145 gibi isoformları bulunmaktadır (62). VEGF biyolojik aktivitesini temel olarak üç reseptörü aracılığı ile gerçekleştirir. Tirozin kinaz yapısında olan bu reseptörleri VEGF-R1 (flt-1), VEGF-R2 (flk-1/KDR) ve VEGF-R3 (flt-4) olarak sıralanabilir. Bunlardan VEGF-R1 ve R2 endotel hücreleri üzerinde iken VEGF-R3 lenf damarları üzerinde bulunmaktadır (63,64). VEGF reseptörlerinin aktivasyonu; fosfolipaz-C, fosfoinositol-3 kinaz ve ras GTPaz aktivatör proteinleri gibi bir dizi hücre içi sinyal iletim proteinlerini fosforile ederek endotel hücrelerinin proliferasyon, migrasyon, ve diferansiyasyonunu sağlar (65). Ayrıca, VEGF muhtemel temel anjiogenik faktör olma özelliği yanında; VEGF’ e maruz kalan damarlarda, endotel hücreleri arasında fenestrasyon, vesiküler organeller ve transselüler gap oluşumuna olanak sağlayarak vasküler permeabiliteyi artırır (66). Endotel hücreleri için migratuar özelliğininin yanı sıra VEGF; hücre dışı matriks yıkımından sorumlu olan matriks metalloproteazlar ile urokinaz ve doku- tipi plazminojen aktivatörlerinin salınımını da uyarır. Böylelikle invazyon ve metastazı da kolaylaştırır (67). Nör ve arkadaşları VEGF’nin bcl-2 ekspresyonunu indüklemek yoluyla endotelial hücreler için sağkalım faktörü olabileceğini göstermiştir (68). Başta RAS, SRC ve HER-2 onkogenleri olmak üzere VEGF düzeyi; p53 gen mutasyonu, IL-1β, IL-6, IL-10, IL-13, FGF-4, PDGF, TGF-β, IGF-1, TNF-α ve NO gibi birçok endojen ajan 23 ile düzenlenmekte ve tümör hücrelerinde VEGF ekspresyonu artmaktadır (69). Nitric oxide (NO), VEGF-bağımlı bir anjiogenez mediyatörüdür. VEGF’in NO sentez enzimi üzerindeki uyarıcı etkisi sonucu oluşan NO, endotel hücre migrasyonunda rol alır (70, 71). Düşük glikoz seviyesi, oksidatif stres ve özellikle hipoksik ortamda düzeyi hızla artan hypoxia-inducible transcription factor-1 (HIF-1)’de VEGF salınımında etkili rol oynamaktadır (72). Akciğer kanserlerinin büyük kısmı VEGF eksprese eder (73). Bu ekspresyonun, yüksek mikrodamar dansitesi, hematojen ve lenfojen metastaz ve kötü prognozla ilişkili olduğu birçok çalışma tarafından gösterilmiştir (52). Salven ve arkadaşları KHDAK’de yüksek plazma VEGF düzeylerinin kemorezistans ve kötü sağkalımla ilişkili olduğunu bildirmiştir (74). 3.2.2.DİĞER ANJİOGENİK FAKTÖRLER VEGF reseptörlerine benzer olarak bir diğer grup tirozin kinaz üyesi reseptör de yeni damar oluşumuyla ilgilidir. Bu grup, endotele özgü Tie (Tyrosine kinase with Immunoglobulin and Epidermal growth factor homology) reseptör ailesi olarak bilinir. Tie1 ve Tie2 reseptörleri selektif olarak endotel hücreleri üzerinde bulunur ve embriyonik vasküler yapının oluşumu için gereklidirler (75). Bu reseptörler endojen anjiogenez aktivatörü olan Angiopoietin-1 (Ang-1)’ in reseptörleridir. Ang-1 kapiller damarları güçlendirir, perisitleri stabilize ederek endotel hücre yaşam süresini arttırır ve yeni oluşan vasküler yapıyı güçlendirir (76,77). Ang-1, Tie2 reseptörü için doğal bir agonist iken Ang-2, endotel hücreleri için antagonist etki gösterir. Ang-1, VEGF gibi endotel hücreleri için mitojenik etki göstermeden endotel hücrelerinin kendi arasındaki ve çevredeki düz kas, perivasküler alan ya da ekstraselüler matriks ile olan ilişkisini güçlendirir. Ang2 ise Ang1’e ters etki olarak damarları destabilize eder ve yoğun olarak damar yeniden yapım bölgelerinde artmış olarak bulunur. Ang2’nin bu destabilizör etkisi belki de vasküler yapıyı tümör dokusunda VEGF gibi mutajen ajanlara daha duyarlı kılmaktadır(78). Takahama Tie 2 ve anjiopoetin 1 ‘de göreceli over ekspresyonunu birçok primer KHDAK ‘da bildirmiştir (79). 24 Bununla birlikte Tanaka rezeke KHDAK hastalarda anjiopoetin 1 değil ama anjiopoetin 2 ekspresyonunun özellikle yüksek VEGF ekspresyonuyla bağlantılı olarak agresif anjiogenez ve kötü sağkalımla güçlü şekilde ilişkili olduğunu göstermiştir (80). PDGF; Thymidine Phosphorilase etkisi gösterir ve timidini timine defosforilleyerek serbest radikal oluşumunu artırmak suretiyle anjiogenez genlerini aktive eder (81). Fibroblast Growth Factor-2 (FGF-2) - basic-FGF (bFGF) ise bir diğer heparine bağlanan anjiogenik proteindir. FGF, endotel hücrelerinde çoğalma ve epiplast hücrelerinin endotel hücrelerine farklılaşmasını sağlar (82). Ayrıca, bFGF doğrudan veya dolaylı olarak endotel hücre aktivitesini düzenler. Potent bir endotel hücre stimülatörü olan bFGF; endotelde migrasyon, proliferasyon ve tüp formasyonunda sorumludur (83). bFGF ile VEGF’in anjiogenez üzerinde sinerjistik etki gösterdikleri bilinmektedir (82). Fakat farklı olarak bFGF’siz ortamda yapılan fare deneylerinde damar oluşumunun gözlenmesi nedeniyle bFGF’in özellikle erişkin vasküler yapının korunması ve yara iyileşmesinde etkili olduğu düşünülmektedir (85). PDGF ve bFGF de heparine bağlı peptid yapıda büyüme faktörleri olarak VEGF gibi tirozin kinaz reseptörleri üzerine etki ederek dimerizasyon, otofosforilasyon ve neticede mitogen activated protein kinaz (MAPK) gibi intrasellüler kinazların aktivasyonunu sağlarlar. Böylece activator protein-1 (AP-1) gibi transkripsiyon faktörleri uyarılarak mitojenik etkili genlerde cevap oluşturulur. PDGF’in özellikle yüksek gradeli glial tümörlerde overeksprese olduğu bilinmektedir (86). Transforming Growth Factor-β (TGF-β); tümör anjiogenezindeki rolünü endotel hücreleri üzerindeki kemotaktik etkisi ile gerçekleştirir. Bunu Tenascin gibi endotel hücrelerinin yapışmasını ve göçünü sağlayan matriks proteinlerinin yapımını artırarak oluşturur. Bu sayede tümör hücrelerinin invazyon ve metastazına da olanak sağlamaktadır (85,86). Ayrıca VEGF ve VEGF reseptörlerinin ekspresyonunu uyararak anjiogenezde proliferatif aşamada da rol alır (89). 25 EGF ve TGF-α da, tirozin kinaz reseptör ailesi üyelerinden EGF reseptörlerine bağlanırlar. Her ikisi de endotel hücreleri için mitojenik etki göstererek anjiogenezi uyarırlar (90). Endotel hücrelerinde proliferasyon ve migrasyonda rol alan diğer bir sitokin ise Scatter factor / hepatocyte growth factor (SF/HGF)dür. Etkisini c-Met protooncogeni ürünü olan bir transmembran tirozin kinaza yüksek affinite ile bağlanarak gerçekleştirir (91). 3.2.3.CD105 (ENDOGLİN) Hızlı çoğalan endotel hücrelerinde, benign ve malign dokuların anjiogenik damarlarındaki endotel hücrelerinde fazla miktarda bulunan hücre membran glikoproteinidir. İlk olarak Haruta ve Seon tarafından 1986’da lösemi ile ilişkili hücre yüzey glikoproteini olarak tanımlanmıştır (92). Çoğalma, migrasyon, ekstrasellüler matriks üretimi ve hematopoez gibi birçok hücresel fonksiyonu düzenleyen, yara iyileşmesi ve anjiogenezde rol alan Transforming Growth Faktör β (TGF-β) ailesinin bir üyesidir. Endoglin, TGF-β1 ve TGF-β3 reseptörlerine yüksek afinite ile bağlanır. Endotel hücresindeki TGF-β1’in inhibitör etkisini antagonize ederek anjiogenezde rol alır (93). TGF-β2 reseptörüne bağlanmaz. Son yıllarda elde edilen bulgular endoglin’in, anjiogenezin güçlü bir belirteci olduğunu ve vasküler hastalıkların patogenezinde ve tümör ilerlemesinde kritik bir rol oynadığını göstermektedir (94,95). CD105 çoğunlukla vasküler sistem ve konnektif doku hücre nesillerinde bulunmaktadır. Term plasentadaki sinsityotrofoblastlarda ve vasküler endotel hücrelerinde eksprese edilmektedir. Ayrıca hemopoetik hücrelerde, stroma hücrelerinde, fibroblastlarda ve vasküler düz kas hücrelerinde zayıf olarak eksprese edilir. En yüksek CD105 düzeyi, insan umblikal ven endotel hücrelerinde bulunmuştur. Birçok farklı solid tümörde anti-CD105 antikorunun, tümör çevresi ve tümör içi ven ve arter endoteli ile reaksiyona girdiği gösterilmiştir. Ayrıca hemopoetik tümörlerden, kök hücre orjinli olanlarda CD105’in devamlı eksprese edildiği görülmüştür (94,95). Fonsatti ve arkadaşları, spontan köpek meme adenokarsinomunun in-vivo modelini kullanarak aktif prolifere olan endotel hücrelerinde CD105’in yüksek oranda eksprese edildiğini, bu nedenle CD105’in değerlendirilmesinin 26 solid tümörlerde önemli olduğunu belirlemişlerdir (96). Normal dokulardaki vasküler endotel ile karşılaştırıldığında inflamasyon, rejenerasyon ve tümör gibi aktif anjiogenezdeki dokularda bulunan endotel hücrelerinin CD105 ile daha yoğun boyandığı görülmüştür. Ayrıca preneoplastik lezyonlardaki damarlarda tümör damarlarından daha az oranda eksprese edilmektedir (94). CD31, CD34, Faktör VIII gibi panendotelyal belirleyiciler yeni oluşan damarları boyamakla birlikte tümör dokusu içindeki normal damarlarla da reaksiyona girmektedir. CD105 ise anjiogenik dokularda öncelikle aktive endotel hücrelerine bağlanmakla birlikte çoğu normal dokuda hiç reaksiyon vermemekte ya da zayıf boyanmaktadır. Bu da tümör anjiogenezinin veya anjiogenik potansiyelinin değerlendirilmesinde CD105 antikorunu daha üstün kılmaktadır (97-100). Tüm bu bulgular CD105’in, tümörlerde yeni damar oluşumunun güçlü bir belirteci olduğunu ve neovaskülarizasyonun değerlendirilmesinde diğer panendotelyal damar belirleyicilerinden daha üstün olduğunu göstermektedir. Kumar ve arkadaşları, 106 meme karsinomlu olguda CD34 ve CD105 kullanarak mikrodamar yoğunluğunu ve sağkalım ile ilişkilerini değerlendirmişlerdir. CD105’in anjiogeneze katılan damarlarla spesifik olarak reaksiyona girdiğini, CD34’ün ise, tümörle ilişkili damarları spesifik olarak göstermede güvenilir olmadığını görmüşlerdir. Ek olarak, CD105 ile ölçülen mikrodamar yoğunluğunun sağkalım ile korelasyon gösterirken, CD34 ile ölçülen mikrodamar yoğunluğunun sağkalım ile korelasyon göstermediğini bulmuşlardır (101). Tanaka ve arkadaşları, benzer çalışmayı 236 akciğerin küçük hücre dışı karsinomunda yapmış ve CD105’in, CD34’e göre daha spesifik olarak anjiogeneze katılan damarları boyadığını göstermişlerdir (102). 27 4.MATERYAL VE METOD Yedikule Göğüs Hastalıkları ve Göğüs Cerrahisi Eğitim ve Araştırma Hastanesi, Göğüs Cerrahisi kliniklerinde Ocak 1999 ile Aralık 2007 yılları arasında KHDAK tanısıyla torakotomi yapılmış olan hastalar geriye dönük olarak tarandı. Patolojik evreleme sonucunda T1 veya T2 ve N0-M0 evrelerindeki, rezeksiyonu komplet olarak başarılan ve kayıtlarına ulaşılan, operatif mortalite gelişmemiş olan toplam 136 hasta değerlendirmeye alındı. Hastaların yaş ortalaması 59,3±7,8 olup 14’ü (%10) kadın geriye kalan 122’si (%90) erkek idi. Bütün hastalara toraks bilgisayarlı tomografisi (BT) çekilmiş olup, %98’inde, bronkoskopik ya da iğne aspirasyon biyopsileri ile KHDAK tanısı, rezeksiyondan önce elde edilmişti. Diğerlerinde tanı tanısal torakotomi sırasında kondu. Uzak metastaz bulunmadığı klinik ya da hastaların büyük çoğunluğunda laboratuar ve görüntüleme yöntemleri ile gösterilmişti. Tüm hastalar ameliyattan önce solunum fonksiyonları ve kardiyak fonksiyonlar açısından değerlendirilmişti. Kan sayımları, rutin kan biyokimyasal testleri yapılmış ve saatlik sedimentasyon hızları ölçülmüştü. Hastaların 128’ine (%95) torakotomi öncesinde mediastinoskopi yapılmış olup mediastinal metastaz saptanmamıştı. Mediastinoskopi yapılmayan diğer 8 hastada klinik ve radyolojik ya da pozitron emisyon tomografisi bulgularına göre mediastinal metastaz varlığı dışlanmıştı. Tümörler 85 hastada sağ akciğer, 51 hastada sol akciğerde lokalize olup, her iki tarafta üst lob tümörleri sıklığı daha fazla idi (Tablo V). 28 Tablo V: Tümör Yerleşim Yerleri YERLEŞİM OLGU SAYISI(n:170) ORAN(%) SAĞ ÜST LOB 49 36 SAĞ ORTA LOB 2 1 SAĞ ALT LOB 34 25 SOL ÜST LOB 32 24 SOL ALT LOB 19 14 TOPLAM 136 100 Torakotomide, tüm hastalara, uygun akciğer rezeksiyonu ile birlikte sistematik mediastinal lenfatik diseksiyon uygulandı. Yapılan akciğer rezeksiyonları 126 hastada lobektomi, 10 hastada ise pnömonektomi idi. Çıkarılan piyesler, histopatolojik inceleme için patoloji bölümüne gönderildi. Burada, %10 formalin içinde fikse edilen piyesler, parafine gömüldü. Örneklerden, 4μm kalınlığında seri kesitler alındı. Bu kesitlerden bir kısmına, rutin hematoksilen-eozin boyaması uygulanırken, bir kısmı da immünhistokimyasal boyama için ayrıldı. Patoloji bölümünde yapılan inceleme sonrasında tümörler American Joint Comittee for Cancer (AJCC) tarafından 1997 yılında kabul edilen Uluslararası Akciğer kanserleri sınıflamasına göre (3) evrelendi (pTNM). Buna göre, hastaların 24’ü T1, 112’si ise T2 evresindeydi. 43 tümör (%31) bir bronşu invaze etmiş iken, 93 (%69) tümör bronş invazyonu olmaksızın parenkimal bir kitle şeklinde ortaya çıkmıştı. Herhangi bir lenf nodu metastazına rastlanmadı. Bu bulgularla, tümörler evre I (T1-N0M0 ve T2-N0M0) olarak evrelendi. Hiçbir hastaya, postoperatif adjuvan kemoterapi veya radyoterapi uygulanmadı. Histopatolojik tümör tipleri Dünya Sağlık Örgütü 2002 yılı sınıflamasına göre belirlendi. 79 hastada skuamöz hücreli kanser, 47 hastada adenokanser, 10 hastada ise diğer tip kanserler saptandı. Evrelere göre histopatolojik tip dağılımı Tablo VI’da görülmektedir. 29 Tablo VI: Tümörlerin evrelere göre histolojik tiplerinin dağılımı (hasta sayıları ve oranları) T1 Skuamöz Adenokanser hücreli kanser n (%) n (%) 10 (7) 11 (8) Diğer n (%) Toplam n (%) 3 (2) 24 (17) T2 69 (51) 36 (27) 7 (5) 112 (83) Toplam 79 (58) 47 (35) 10 (7) 136 (100) Histopatolojik olarak tümörlerin 8’i iyi differansiye, 70’i orta, 58’i az differansiye idi (Tablo VII). Tablo VII: Tümör Diferansiasyon Derecesi İYİ Skuamöz hücreli kanser 3 ORTA 38 24 8 70 (51) KÖTÜ 38 18 2 58 (43) TOTAL 79 47 10 136 (100) Adenokanser Diğer Toplam(%) 5 0 8 (6) 30 Diğer histopatolojik özellikler Tablo VIII’de görülmektedir. Tablo VIII: Diğer Histopatolojik Özellikler T evresi Kan Damar T1 Skuamöz hücreli 4 Adenokanser Diğer Toplam 6 0 10 Toplam(%) 66 (49) İnvazyonu T2 30 21 5 56 Lenfatik T1 6 6 0 12 60 (44) İnvazyon T2 23 22 3 48 Perinöral T1 2 1 0 3 27 (20) İnvazyon T2 16 6 2 24 T2 6 12 1 19 Visseral Plevra 19 (14) İnvazyonu 31 Ortalama tümör çapları T1 tümörlerde 25,04±4,99 (13-30) mm olup, T2 tümörlerde 52,3±24,04 (10-160) mm idi. Evre ve histolojik tiplerle birlikte çaplara göre hasta dağılımları Tablo IX ve Tablo X’da görülmektedir. Tablo IX: T1 tümörlerde histopatolojik tiplere göre tümör çapları T1 Ortalama çap (mm) 0-10 mm n 11-20 mm n (%) 21-30 mm n (%) 24,3 0 3 (2) 7 (5) 26,6 0 1 (0,7) 10 (7,3) Diğerleri 21,7 0 2 (1,3) 1 (0,7) Toplam 25,04 0 6 (4) 18 (13) Skuamöz hücreli kanser Adenokanser Tablo X: T2 tümörlerde histopatolojik tiplere göre tümör çapları T2 Ortalama çap (mm) <31 mm n (%) 31-50 mm n (%) >50 mm n (%) 46,5 17 (13) 31 (23) 21 (15) 62,6 3 (2) 15 (11) 18 (13) Diğerleri 56,8 0 (0) 3 (2) 4 (3) Toplam 52,3 20 (15) 49 (36) 43 (36) Skuamöz hücreli kanser Adenokanser Elde edilen 136 tümör örneğinin, immünhistokimyasal boyama yöntemiyle VEGF ekspresyon düzeyi ve anti-CD105 monoklonal antikoruyla boyanma oranına göre mikrodamar yoğunluğu (MDY) ortaya çıkarıldı. 32 İMMÜNHİSTOKİMYASAL BOYAMA YÖNTEMİ Her vakayı en iyi şekilde örnekleyen, kanama ve nekrozu en az, mikrodamar yoğunluğu en fazla olan, %10 formalinde fikse edilmiş, parafine gömülü dokulardan, 3-5 mikron kalınlığındaki kesitler, adeziv (polilizin) kaplı lamlara alındı. İmmünhistokimyasal boyama işlemi, antikor üreticisinin uygun gördüğü “streptavidin-biotin peroksidaz” yöntemi kullanılarak yapıldı. Kesitler, deparafinizasyon için 56 °C’lik etüvde 1 gece bekletildikten sonra 2 defa 15’er dakika süreyle ksilene alındı. Bunu takiben sırasıyla, mutlak alkol, %80 ve %70’lik alkolde, 10’ar dakika bekletildikten sonra distile suya indirgenerek rehidrate edildi. Mikrodalga fırında, “high power” düzeyinde 4 defa 5’er dakika sitrat buffer (pH: 6) uygulanarak antijen ortaya çıkarma (retrieval) işlemi yapıldı. Aralarda, buharlaşarak eksilen solüsyon distile su ile tamamlandı. Lamlar, 20 dakika süreyle oda ısısında bekletilerek soğutuldu. Daha sonra distile su ile yıkandı. Lamlardaki dokuların etrafı, doku sınırlayıcı “PAP pen” kalemle çizildi. Dokudaki endojen peroksidaz aktivitesini ortadan kaldırmak amacıyla kesitler, %3’lük hidrojen peroksit solüsyonunda 10 dakika bekletildi. Daha sonra distile su ile 5 dakika süreyle yıkandı ve pH’ ı 7,2 olan PBS (Phosphate-buffered saline) solüsyonunda 5 dakika süreyle yıkandı. Non-spesifik immünreaktiviteyi ortadan kaldırmak için, 10 dakika süreyle “UV blocking” işlemi uygulandı. Sonrasında yıkama yapılmadan, solüsyon dokuların üzerinden uzaklaştırıldı. Bundan sonra, dokulara, primer antikor olarak, LabVision (NeoMarkers, Lab Vision Corporation, Fremont, CA) firmasından temin edilen VEGF (Epitope Specific Rabbit Antibody, Vascular Endothelial Growth Factor. Cat. No. RB-9031-R7) ve CD105 (Rabbit Polyclonal Antibody, CD105 / Endoglin, TGF beta 1/3 Receptor, Cat. No. RB-9291-R7) antikorları damlatıldı. VEGF antikoru damlatılan kesitler 30 dakika, CD105 antikoru damlatılan kesitler 60 dakika oda sıcaklığında bekletildi. Daha sonra, distile su ile 5 dakika yıkanarak PBS solüsyonunda 10 dakika süreyle, daldır-çıkar yöntemiyle yıkandı. 33 Bundan sonra, tüm kesitlere, sekonder antikor olan biotin damlatılarak 20 dakika beklendi. Böylece, primer antikorların bağlandığı antijenler işaretlenmiş oldu. Lamlar daha sonra, önce distile su ile 5 dakika, ardından PBS ile 5 dakika yıkandı. Streptavidin damlatılarak 20 dakika beklendi ve yine önce distile su ile 5 dakika, ardından PBS ile 5 dakika yıkandı. Streptavidin, primer antikora bağlı biotin’ in görünür hale gelmesini sağlamış oldu. Bundan sonra kesitlere AEC (amino etil karbazil) kromojen (ScyTek®) uygulanarak 15 dakika bekletildi. Distile suda 5 dakika yıkama sonrasında Mayer hematoksilen ile 15 dakika boyunca zıt boyama yapıldı. Kesitler daha sonra, çeşme suyunda yıkanarak su bazlı bir kapatıcı ile (Aqueous-Mount, ScyTec®) ile kapatıldı. TÜMÖR MİKRO-DAMAR YOĞUNLUĞUNUN CD105 İLE DEĞERLENDİRİLMESİ Olympus CX41 ışık mikroskobu kullanılarak, anti-CD105 antikoru ile boyanan tümör kesitleri küçük büyütmelerde (40x ve 100x) tarandı, neovaskülarizasyonun en yoğun olduğu (hot spot) 3 farklı alan seçildi. 400X büyütmede tümör hücrelerinden ve diğer bağ dokusu elemanlarından ayrı duran, kırmızı boyalı tek bir endotel hücresi ya da birbiriyle bağlantılı endotel hücre kümeleri, lümen oluşturup oluşturmadığına bakılmaksızın, sayılabilen bir mikrodamar olarak kabul edildi (Resim I). Resim I: Anti-CD105 antikoru ile boyanan tümör damarları Kas tabakası olan damarlar, yeni damar olarak kabul edilmediğinden sayıma dahil edilmedi. Damar sayılan 3 alanın ortalama damar sayısı hesaplandı ve bu sayı, mikrodamar yoğunluğu (MDY) olarak kaydedildi. Ortaya çıkan sayılara göre tümörler, 0-10, 11-20, 21-30 ve 30’un üzerinde damara sahip olanlar şeklinde sınıflandırıldı. 34 VEGF BOYANMASININ DEĞERLENDİRİLMESİ VEGF boyanması, tümör içeren tüm alanlar incelenerek boyanan tümör hücresi oranı açısından derecelendirildi. Tümörler, anti-VEGF monoklonal antikoru ile boyanan hücre oranına göre, oranı %25’e kadar, %25-%50 arası, %50-%75 arası ve %75 ve üzerinde hücrenin boyandığı tümörler olarak sınıflandırıldı (Resim II). Resim II: Tümöral hücrelerin %25, %50 ve %75 oranında anti-VEGF ile boyandığı preparatlar Hastaların demografik, tümörlerinin histolojik ve T evresi karakteristikleri, anti-VEGF ve anti-CD105 antikorları ile immünhistokimyasal boyanma karakteristikleri ile sağkalım süreleri, oluşturulan bir veri tabanına aktarıldı. Hastalar 6 aylık aralarla sağkalım ve nüks varlığı açısından takip edildi. Ortalama takip süresi 30 ay (2-93) idi. Sağkalım süresinin hesap edilmesi için akciğer rezeksiyonu yapılan gün ilk gün, ölüm ya da son kontrol günü son gün kabul edildi. 35 İSTATİSTİK Veriler SPSS istatistik paket programına aktarıldı. Frekansların karşılaştırılmasında Ki-kare ve Fisher’in Kesin testi kullanıldı. Korelasyon göstermek için, Pearson veya Spearman bağıntı analizi yapıldı. Sağkalım analizinde, cerrahi işlemin yapıldığı gün 0’ıncı gün, son kontrol tarihi ya da ölüm tarihi son gün olarak kabul edildi. Tek değişkenli sağkalım analizi için Kaplan-Meier sağkalım analizi yapıldı, grupların sağkalım oranlarının karşılaştırılması için log-rank testi kullanıldı. Tek değişkenli sağkalım analizinde 0.15’den küçük –p- oranına sahip olduğu saptanan faktörler çok değişkenli sağkalım analizine dahil edildi. Sağkalımı etkilemesi muhtemel bu faktörlerin çok değişkenli analizi için Cox göreceli riskler modeli kullanıldı, değişkenin sağkalımı bağımsız olarak etkilediğinin gösterilmesi için “Backward stepwise” analiz metodu tercih edildi. 0,05’ten küçük –p- değerleri anlamlı kabul edildi. 36 5.BULGULAR Hastaların genel 5 yıllık sağkalım oranı %65 olarak hesaplandı (Şekil I). 1,1 SAGKALIM 1,0 ,9 ,8 ,7 ,6 0 20 40 60 80 100 AYLAR Şekil I: Rezeke edilmiş Evre 1 KHDAK’li hastaların sağkalım eğrisi 37 5 yıllık sağkalım oranı, T1 evresindeki hastalarda %76 iken, T2 evresindeki hastalarda %61 olarak bulundu. Aradaki fark, istatistiksel olarak bir anlam ifade etmiyordu (p=0,6) (Şekil II). 1,1 SAGKALIM 1,0 ,9 T1 ,8 ,7 T2 ,6 0 20 40 60 80 100 AYLAR Şekil II: T1 ve T2 evresindeki hastaların sağkalım eğrileri Histopatolojik tiplerin sağkalıma etkisi incelendiğinde, skuamöz hücreli kanserli hastalarda 5 yıllık sağkalım oranının %73,8, adenokanserli hastalarda %43,3 diğer tip KHDAK’li hastalarda %75 olduğu bulundu. Bu farklar, istatistiksel olarak anlamlı idi (p=0,02) (Şekil III). 38 1,1 1,0 SAGKALIM ,9 ,8 Skuamöz ,7 ,6 ,5 Adenokarsinom ,4 0 20 40 60 80 100 AYLAR Şekil III: Evre 1 KHDAK’li hastaların, tümör histopatolojik tiplerine göre sağkalım eğrileri 11-20mm arası çaplı tümörü bulunan hastalarda 5 yıllık sağkalım oranı %89, 21-30mm arası tümörü bulunanlarda %76, 31-50 mm arası tümörlü olanlarda %57, 50mm’den büyük tümörü bulunan hastalarda ise %53 idi. Aradaki farklar istatistiksel olarak anlamlı bulunmadı (p=0,45). 5 yıllık sağkalım oranları, iyi diferansiye kanserli hastalarda %85, orta diferansiye kanserli hastalarda %55 ve kötü differansiye kanserli hastalarda %74 olup, bu değerler, istatistiksel olarak birbirinden farklı değildi (p=0,47). Uygulanan akciğer rezeksiyonu şekillerinin sağkalıma etkisi incelendiğinde, 5 yıllık sağkalım oranlarının lobektomi yapılanlarda %62, pnömonektomi yapılanlarda %85 olduğu görüldü. Bu fark, istatistiksel olarak anlamlı bulunmadı (p=0,33). 39 Rezeksiyon uygulanan hastalarda 5 yıllık sağkalım oranı kadınlarda %86 iken, erkeklerde %63 idi. Bununla birlikte bu fark, istatistiksel olarak anlamlı değildi (p=0,34). Tümörün, doku içi damarlarını invaze ettiği hastalarda 5 yıllık sağkalım oranı %51,2 iken, damar invazyonu yapmayan tümörlü hastalarda bu oran %78,6 bulundu. Bu fark, istatistiksel olarak ileri derecede anlamlı idi (p=0,013) (Şekil IV). 1,1 1,0 SAGKALIM ,9 Damar invazyonu yok ,8 ,7 Damar invazyonu var ,6 ,5 0 20 40 60 80 100 AYLAR Şekil IV: Tümörleri damar invaze eden ve etmeyen hastaların sağkalım eğrileri Buna karşın, lenf damarı invazyonu ve perinöral invazyon bulanan hastalarla bulunmayan hastaların sağkalım oranları arasında anlamlı fark yoktu (sırasıyla, p=0,8 ve p=0,3). İmmünhistokimyasal boyama yapılan 136 tümörün 8’inde (%6) VEGF boyanan hücreye rastlanmadı. Böylece, evre 1 KHDAK’lerin VEGF ekspresyon oranı %94 (0-100) olarak tespit edildi. Anti-VEGF ile boyanan hücre oranı ortalaması %48,8 idi. Tümörlerin eksprese ettikleri 40 VEGF düzeylerine göre 5 yıllık sağkalım oranları, %25’in altında VEGF eksprese edenlerde %73, %25-%50 arasında VEGF eksprese edenlerde %59, %50-75 arasında VEGF eksprese edenlerde %60 iken, %75 ve üzerinde VEGF eksprese edenlerde %65 olarak bulundu. Bu oranlar, istatistiksel olarak anlamlı fark oluşturmuyordu (p=0,9). %75 ve üzerinde VEGF eksprese eden tümörlü hastaların 5 yıllık sağkalım oranı (%65) diğer tüm hastaların sağkalım oranı (%64) ile karşılaştırıldığında da anlamlı bir farka ulaşılamadı (p=0,9) (Şekil V). 1,1 SAGKALIM 1,0 ,9 ,8 Yüksek VEGF ,7 Düşük VEGF ,6 0 20 40 60 80 100 AYLAR Şekil V: Düşük ve yüksek VEGF eksprese eden KHDAK’li hastaların sağkalım eğrileri Tümörlerin CD105 ekspresyon düzeylerine göre hesaplanan MDY’ları ortalaması 19,58 olup sayılan mikrodamar sayısı, 4,3 ile 48,3 arasında değişiyordu. Tümör MDY’na göre hastaların 5 yıllık sağkalım oranları, 0-10 arası damar bulunanlarda %82, 11-20 arası damar bulunanlarda %65, 21-30 arası damar bulunanlarda %55 ve 30’un üzerinde damar bulunanlarda %44 bulundu. 41 Aradaki sağkalım farkı istatistiksel olarak anlamlı idi (p=0,02). Gruplar kendi aralarında karşılaştırıldığında, ilk iki grup ile son iki grubun sağkalımlarının farklı olmadığı görüldü. Bunun üzerine ilk iki ve son iki grup birleştirilerek, 20 ve altı mikrodamar ile 20’nin üzerinde mikrodamara sahip tümör grupları oluşturuldu. Bu iki gruptaki hastaların 5 yıllık sağkalım oranları sırasıyla %73 ve %51 idi. Aradaki bu fark, ileri derecede anlamlı bulundu (p=0,007) (Şekil VI). 1,1 1,0 SAGKALIM ,9 Düşük MDY ,8 ,7 ,6 Yüksek MDY ,5 ,4 0 20 40 60 80 100 AYLAR Şekil VI: Yüksek ve düşük MDY’na sahip KHDAK hastalarının sağkalım eğrileri Vaskülaritesi az olan tümörlere sahip hastalar, tümör çaplarına göre sınıflandırıldığında, tümör çapı sağkalımı etkileyen bir faktör olarak bulunmadı (p=0,7). Tümörlerin VEGF ekspresyon düzeyleri ile CD105 ile saptanan MDY’ları arasında anlamlı düzeyde (p=0,001) korelasyon saptandı. Ancak bu korelasyon hafif derecede idi (R=0,4). Hastaların sağkalımını etkileyen faktörlerin çok değişkenli analizi için, tek değişkenli analizde sağkalımı etkilemesi muhtemel bulunan histopatolojik tümör tipi, tümörün damar 42 invazyonu yapması ve CD105 ile saptanan tümör MDY faktörleri Cox regresyon analizine dahil edildi. Yapılan Backward stepwise değerlendirmede, sadece CD105 düzeyine göre saptanan tümör MDY’nun, sağkalımı belirgin ve bağımsız olarak etkileyen faktör olduğu görüldü (p=0,017) (Tablo XI). Tablo XI: Evre I KHDAK hastalarında sağkalımı etkileyen faktörler ve sağkalım üzerine etkileri CD105 MDY 0,012 Çok değişkenli analiz (%95 GA) 0,014 (1,21-5,65) Histopatolojik tümör tipi 0,02 0,09 Damar invazyonu 0,013 0,055 VEGF ekspresyonu 0,49 Diferansiasyon derecesi 0,47 Lenf damarı invazyonu 0,8 Perinöral invazyon 0,3 pT evresi 0,6 Tümör çapı 0,45 Rezeksiyon şekli 0,33 Cinsiyet 0,34 Faktör Tek değişkenli analiz Evre I KHDAK’li olup komplet rezeksiyon uygulanan hastaların takibinde, T1 evresindeki hastalarda lokal nüks ve ya uzak metastaz gelişmedi, T2 evresindeki 4 hastada lokal nüks ve 10 hastada uzak metastaz gelişti. Ortalama 30 aylık takipte, 4 T1 evresindeki ve 24 T2 evresindeki KHDAK’li hasta kaybedildi. Nüks veya metastaz gelişen hastalar incelendiğinde, yüksek CD105 MDY’na sahip tümörlü 54 hastanın 12’sinde (%22), düşük MDY’na sahip 82 hastanın ise 5’inde 43 (%6) nüks ya da metastaz gelişmiş olduğu görüldü. Bu frekans farkı, istatistiksel olarak anlamlı bulundu (p=0,008). Yüksek VEGF ekspresyonuna sahip tümörlü 20 hastanın 3’ünde (%15), düşük VEGF ekspresyonuna sahip tümörü bulunan 116 hastanın da 14’ünde (%12) nüks ya da metastaz gelişmiş olduğu görüldü. Bu frekanslar, istatistiksel olarak da farksız idi (p=0,7). 44 6.TARTIŞMA KHDAK lu hastaların uzun dönemli prognozları, tanı ve tedavi yöntemlerindeki ilerlemelere rağmen kötü olmaya devem etmektedir. Hastaların sağkalımını etkileyen en onemli faktör, tümörün tanı esnasındaki evresidir. Uzun süre yaşayan hastaların çoğunda tümör, başlangıçta evre I veya II’dedir Buna rağmen, birçok erken evre KHDAK hastası, potansiyel küratif tedavi olan cerrahi tedaviye rağmen, akciğer kanseri relapsı ile karşılaşmakta ve bu nedenle ölmektedir (2). Evre, bir hasta grubunun genel sağkalım oranını belirlemede etkin iken, spesifik olarak, herhangi bir KHDAK hastasının prognozunu tahmin etmede yeterince güvenilir değildir. Bu nedenle, aynı evre kansere sahip hastalar arasından göreceli olarak daha kötü prognoz gösterecek hasta alt-grubunun belirlenmesi için diğer prognostik faktörlerin ortaya çıkarılması faydalı olabilir. Bu şekilde, agresif adjuvan tedaviden fayda görecek hastalar da belirlenerek, akciğer kanseri hastalarının sağkalım oranının iyileştirilmesi sağlanabilir. Prognostik faktörlerin araştırıldığı bir çalışmaya, her türlü evredeki hastaların dahil edilmesi, etkili faktörlerin ortaya çıkarılmasını güçleştirebilir. Çünkü, sağkalımı en güçlü şekilde etkilediği bilinen T, N ve M değişkenlerinin yanında diğer faktörlerin etkisi daha silik kalacak ve gerçekte etkisi bulunan bir faktör etkisiz gibi görünebilecektir. Bu temel sağkalım göstergelerinin etkilerini minimize edebilmek için, çalışmamızda, sadece erken T evresinde olan ve hiçbir lenf nodu veya uzak organ metastazı olmayan hastalar dahil edildi. Böylece diğer faktörlerin etkilerinin görünür hale geleceği düşünüldü. Rezeksiyon uygulanmış KHDAK hastalarında prognozu etkilediği bildirilen çok sayıda faktör mevcuttur. Birçok çalışmada, tümörün derinlemesine biyolojik karakterizasyonu yapılmaktadır. Tümörün anjiogenez derecesi, bu çalışmalarda, etkisi en belirgin olarak gösterilen faktörlerden biridir (23). Tümör yüksek vaskülaritesinin, tümör hücrelerinin sağkalım eğilimine işaret ettiği gösterilmiştir (103). Aslında tümör anjiogenez derecesi ile ilgili değişkenler, birçok diğer vücut kanserlerinde araştırılmış ve etkili oldukları kabul edilmiştir (104). Örneğin 45 hepatoselüler karsinom için anjiogenezin, rekürrens ve metastaz için en kritik mekanizmalardan biri olduğu bilinmektedir (105). Benzeri sonuçlar, diğer bazı kanserler için de elde edilmiştir (106108). Tümör anjiogenez düzeyinin, rezeke edilmiş akciğer kanserli hastalarda da prognostik önemi bulunduğu, son yıllarda yapılan bazı çalışmalarda gösterilmeye başlanmıştır (103,106,109,110). Tümör anjiogenez düzeyini belirlemenin bir yolu, direkt olarak, tümördeki damar sayısının belirlenmesi yani, tümörün mikrodamar yoğunluğunun ölçülmesidir. Mikrodamar sayısının artışı, anjiogenezin güçlü olduğunu gösterir (104,111). Tümör dokusundaki mikrodamarların saptanması için, endotel hücrelerinin membranlarında bulunan proteinler immünhistokimyasal yöntemlerle boyanarak, mikrodamarlar görünür hale getirilmektedir. Böylece, doku içindeki mikrodamarlar sayılabilmektedir. Bu amaçla boyanan endotel hücresi komponentleri arasında CD31, CD34, vonWillebrand faktör (Faktör VIII) ile CD105 bulunmaktadır(112). Bunların işaretlenmesiyle tümör mikrodamar yoğunluğu ölçümü yapılan karşılaştırmalı çalışmalarda, hepsinin, damar belirlemede etkin oldukları gösterilmiştir. CD31, CD34 ve vonWillebrand faktör tüm damarların endotel hücrelerinde bulunmaktadır (pan-endotelial işaretleyici). Anti-Faktör VIII boyaması, büyük damarları yüksek sensitiviteyle gösterir, ancak kapillerlerde de değişken ve fokal boyanma oluşturur (113). Ayrıca anti-faktör VIII, kan damarları için spesifik değildir. Lenfatik damarlar da boyanabilir, buna karşın, bazı tümör damarları anti-faktör VIII ile boyanmayabilir (114). Transmembran glikoprotein CD31 (platelet endotelial hücre adezyon molekülü) endotelial hücreler ve bazı hemotopoetik hücrelerde bulunur (113). Endotelial hücreler için iyi bir işaretleyici olsa da anti-CD31, hem büyük hem küçük damarları, hem normal hem tümör dokusundaki damarları eşit yoğunlukta boyar ve bazen kanser hücrelerini de boyar (115). CD31 intratümöral neovaskülarizasyon için negatif olabilir (116). Ayrıca CD31 ölçümünün güvenilirliği laboratuarlar arasında da değişkendir (117). Mikrodalga yöntemiyle antijen elde etme basamağının eklenmesi bu tutarsızlığı azaltmış ancak ortadan kaldırmamıştır (118). Bir diğer transmembran protein olan CD34, endotelial hücrelerin, özellikle aktif anjigenezdeki hücrelerin yüzeyinde bulunur (119). 46 Ancak anti CD-34, çeşitli diğer mezenkimal hücreleri de boyayabildiği için tümörde spesifitesi düşüktür (120). Bilindiği gibi anjiogenez, var olan damarlardan “yeni” damarların oluşumu anlamına gelmektedir. Görüldüğü gibi, bahsedilen işaretleyiciler, sadece anjiogenezden kaynaklananlar değil, tümörün büyümesi sırasında içine alarak hapsettiği normal damarları da işaretlemektedir. CD105 ise, sadece angiogenezdeki aktive endotel hücrelerince eksprese edilir. Bu nedenle anjiogenezden kaynaklanan, yeni oluşan damarları göstermede çok daha duyarlıdır. Birçok çalışmada endoglin’in mikrodamar işaretleyicisi olarak, diğer sık kullanılan panendotelial işaretleyicilerden daha duyarlı ve özgül olduğu bulunmuştur (118,121). Endoglin antikoru ayrıca, kan damarı endoteline yüksek selektif olup, tümördeki inflamatuar veya stromal hücrelerde de belirgin boyanma olmaksızın sadece endotelial hücrelerle spesifik olarak reaksiyona girer (122,123). Bu nedenle endoglin’in belirlenmesi yanlış pozitif kan damarı boyanması ihtimalini de azaltmaktadır. Bir başka avantajlı yönü de, formalinde fikse edilmiş parafine gömülü dokularda kolayca çalışılabilmesidir. İster pan-endotelial işaretleyiciler kullanılmış olsun, ister CD105 kullanılsın, saptanan tümör MDY’nun çeşitli kanserlerde bir kötü sağkalım göstergesi olduğu (101,109,124), akciğer kanserinde de bir kötü prognostik gösterge olduğu bildirilmiştir (109,125). Koukourakis, tümör MDY’nun akciğer kanserli hastalarda prognozu bağımsız olarak etkileyen en güçlü faktör olduğunu bildirmiştir (111). Bununla birlikte, CD105 ile saptanan tümör MDY’nun sağkalımla korelasyonu, diğer faktörlerle saptanan korelasyona göre anlamlı şekilde daha iyidir (112,126). Bizim çalışmamızda da, evre 1 KHDAK’li hastalarda CD105 ile saptanan tümör MDY’nun sağkalımı en güçlü şekilde etkileyen faktör olduğu ortaya çıkarıldı. Çok değişkenli analizde, CD105 ile saptanan MDY’nun sağkalımı etkileyen tek bağımsız faktör olduğu da saptandı. Buna ek olarak, yüksek MDY, lokal nüks ve uzak metastaz ihtimalini belirlemede de etkin bulundu. Bazı çalışmalarda ise, tümör MDY yüksek olsa da tümörün agresif seyretmeyebileceği veya bunun tersinin de sözkonusu olabildiği bildirilmiştir. Bu çalışmalarda, tümör çapı, önemli bir faktör 47 olarak ortaya çıkmıştır. Örneğin Bailie’nin çalışmasında, büyük çaplı bir tümörde, göreceli olarak az sayıda damar içeriği, tümörün, vasküler yapılardan daha hızlı büyüdüğünün ve agresifliğin bir işareti olarak bulunmuş, buna karşılık, küçük çaplı bir tümörde düşük vaskülarite, zayıf agresiflik göstergesi olarak kabul edilmiştir (103). Bizim çalışmamızda ise çap, vaskülaritesi düşük tümörlerde sağkalımı etkileyen bir faktör olarak ortaya çıkmadı. Bu nedenle, vaskülaritenin, çaptan çok daha etkin bir prognostik gösterge olduğu düşünüldü. MDY ile sağkalım arasında korelasyon saptanamayan çalışmalar da mevcuttur. MDY, tümör içinde değişkenlik gösterebilir (111). Ushijima, akciğer kanserli hastalarda, tümörün santral bölgesindeki MDY’nun prognozla ilişkili olmadığını ancak tümör periferindeki MDY’nun sağkalımla ilişkili olduğunu bildirmiştir (127). MDY ile sağkalım arasında korelasyon saptanamayan bazı çalışmalarda da, kullanılan antikor ve metodla ilgili bazı problemler oluşmuş olabileceği iddia edilmektedir (103,128,129). Buna ek olarak bazı tümörlerin progresyon için neoanjiogeneze ihtiyaçları yoktur. Passalidou, az sayıda tümörde yeni damar büyümesi kanıtı bulamamış, bunun yerine tümörün alveolü doldurarak hapsolmuş alveolar septadaki var olan kan damarlarının kullanıldığını bildirmiştir (130). Bu nedenler, tümör MDY ile sağkalım arasında korelasyon saptanmamasının nedenleri olabilir. Tümör anjiogenez derecesini belirlemenin indirekt bir yolu da, pro-anjiogenik faktör düzeylerinin, tümör dokusu ya da vücut sıvılarında ölçülmesidir. Bilinen en güçlü pro-anjiogenik faktör VEGF olduğu için (131), birçok kanserin anjiogenez derecesini, dolayısıyla kanser hastalarının prognozunu belirlemede serum veya tümör dokusunda VEGF düzeyleri araştırılmıştır (131,132). Bununla birlikte KHDAK’lerinde VEGF düzeyinin belirlenmesi ile ilgili bazı problemler mevcuttur. Çeşitli çalışmalarda, kullanılan monoklonal antikorlar ve VEGF saptanma yöntemiyle ilgili metodolojik farklılıklar bulunmaktadır. VEGF düzeyi, bazı çalışmalarda, boyanan hücre oranı ile belirlenirken, bazılarında boyanan hücrelerdeki boyanma yoğunluğu da ek bir faktör olarak değerlendirilmiştir. İnceleme sübjektif olup, laboratuar şartları da boyanmayı belirgin 48 şekilde etkilemektedir. VEGF ile sağkalım arasındaki ilişkiyi değerlendirmede ise başka zorluklar sözkonusudur. Bunlardan biri, pozitif kabul edilen VEGF düzeyinin değişkenlik göstermesi olabilir. VEGF, vücutta fizyolojik olarak bulunan bir proteindir. Akciğer dokusunda da çeşitli görevleri olduğu bilinen VEGF, doğal olarak tümör dokusunda da eksprese edilir. KHDAK’leri genel olarak VEGF eksprese eder. Yapılan çalışmalarda, KHDAK’lerinin %90’lara ulaşan kısmının VEGF eksprese ettiği saptanmıştır (104). Bu durumda, tümörlerin, VEGF eksprese eden veya etmeyen olarak ayrılmasının anlamlı olmayacağı görülmektedir. Hangi düzeydeki VEGF miktarının patolojik kabul edileceği konusunda ise, bir belirsizlik olduğu göze çarpmaktadır. VEGF eşik düzeyi, Yoo’nun çalışmasında %5 olarak kabul edilmiş (133), bu durumda, VEGF ekspresyonu pozitif ile negatif olan tümörlü hastaların sağkalımları arasında fark saptanmamıştır. Buna karşın Mineo’nun çalışmasında tümör VEGF düzeyi için eşik değeri %75 olarak belirlenmiş ve sonuçta bu değerin üstünde ve altında VEGF eksprese eden tümörlü hastaların sağkalımları arasında anlamlı fark bulunmuştur (128). Çalışmaların çoğunda, VEGF düzeyinin, kanser hastalarının sağkalımını kötü olarak etkileyen bir faktör olduğu bildirilmiştir (112,110). KHDAK için tümör dokusunda VEGF düzeyinin araştırıldığı çalışmaların bir kısmında VEGF düzeyi hastaların sağkalımını etkileyen bağımsız bir faktör olarak saptanmıştır (134-140). Bununla birlikte, çalışmaların çoğunda, yüksek VEGF düzeyinin yüksek MDY ile birlikte olduğu ya da MDY ile korele olduğu bildirilmiştir (104,110,111,126,128,141-144). Bu durumda, VEGF’nin, anjiogenez’i artırdığı, bu nedenle sağkalımı kötüleştirdiği düşünülmektedir. Bununla birlikte, birçok çalışmada da, VEGF düzeyinin, akciğer kanseri hastalarının sağkalımını etkilediği gösterilememiştir (145-147). Bu çalışmalarda ise, VEGF düzeyi ile MDY arasında iyi bir korelasyon olmadığı bildirilmiştir. Çalışmamızda da, VEGF düzeyi ile MDY arasında ancak zayıf bir korelasyon saptanabilmiştir. VEGF, proanjiogenik faktörlerden en önemlisi olsa da, anjiogenezi etkileyen faktörlerden sadece birisidir. Tümörde anjiogenez düzeyi, çeşitli pro-anjiogenik ve anti-anjiogenik faktörlerin etkisi altında olup, 49 net anjiogenez sonucu, bu faktörler arasındaki dengeye, “anjiogenik switch”in oluşup oluşmamasına bağlıdır. Anti-anjiogenik faktörlerin de güçlü olduğu bir ortamda, tümörde eksprese edilen VEGF oranı yüksek olsa da anjiogenik switch’in oluşmayacağı açıktır (111). Bu nedenle, tümörün VEGF düzeyinin yüksek olması, anjiogenezin de yüksek olduğu sonucunu doğurmayabilir. Bu bulgular, tümör MDY’nun hastaların sağkalımını göstermede, tek başına VEGF düzeyinden daha önemli olduğunu, VEGF düzeyinin de MDY’nu belirleyen en önemli faktör olmayabileceğini düşündürmektedir. Gerçekten de Giatromanolaki ’nin çalışmasında (148), yüksek VEGF eksprese eden tümörlerin yaklaşık yarısında vaskülarite kötü ve bu hastalarda sağkalım iyi bulunmuştur. Koukourakis de, MDY düşük tümörlü hastalarda VEGF ekspresyonu ne olursa olsun sağkalımın anlamlı şekilde iyi olduğunu göstermiştir(111). Bu nedenlerle, biz de KHDAK’nin VEGF ekspresyon düzeyinin, hastaların sağkalımını göstermede çok etkin olmayabileceğini düşünüyoruz. MDY, VEGF ekspresyonundan daha güçlü bir prognostik faktör olup, VEGF’nin sağkalım üzerine etkisi de MDY’na bağımlıdır. KHDAK’li bir hastanın prognozu birçok faktöre bağımlı olup, spesifik olarak bir hastanın kaderinin tam olarak belirlenmesi mümkün değildir. Rezeke edilmiş evre I KHDAK için, CD105 ile belirlenen tümör MDY, bu tümöre sahip hastaların prognozunu ve lokal ya da uzak rekürrens ihtimalini göstermede oldukça güçlü bir faktördür. Anjiogenezi etkileyen major bir faktör olan VEGF ise bu hastaların sağkalımını ya da nüks ile karşılaşma ihtimallerini göstermede başarılı değildir. Yüksek MDY’na sahip KHDAK’li hastalarda kötü prognoz beklenebileceğinden, bu hastalar adjuvan kemoterapi ya da anti-anjiogenik tedavi için aday olabilirler. Çalışmamızdan elde edilen sonuçlar ileride, bu hastalara verilecek adjuvan tedavinin etkin olup olmayacağını gösteren çalışmaların planlanması için bir dayanak olarak kullanılabilir. 50 7.ÖZET Birçok erken evre KHDAK’li hasta, potansiyel küratif tedaviye rağmen kanser relapsı ile karşılaşmakta ve bu nedenle ölmektedir. Standart tedavisi cerrahi rezeksiyon olan bu evredeki kanser hastalarında adjuvan tedavinin etkinliği gösterilememiştir. Bununla birlikte, Evre I KHDAK’li olup, nüks-metastaz ihtimali göreceli olarak yüksek olan hasta subgrubunun tespit edilmesi, bu hastalara agresif adjuvan tedavi uygulanması için bir dayanak oluşturabilir ve adjuvan tedavi sonrası bu hastalarda daha iyi bir sağkalım elde edilebilir. Anjiogenez, yani vücutta var olan damarlardan yeni damar yapımı (anjiogenez, neovaskülarizasyon), vücutta fizyolojik olarak yara iyileşmesi; embriyogenez, menstrüel siklus vb. durumlarda söz konusudur. Patolojik anjiogenez ise başta tümörler olmak üzere kollajen doku hastalıkları (romatoit artrit vb.), retinopatiler ve psöriasis gibi hastalıklarda görülür. Tümörler yeni damar yapımını gerçekleştiremedikleri takdirde etraf damarlardan difüzyonla beslenir ve en fazla 1-2 mm3’lük hacme kadar büyüyebilirler. Bu hacimden sonra beslenmeleri, atıklarını uzaklaştırmaları, çoğalmaları ve metastaz yapabilmeleri için anjiogenez gereklidir. İncelenen birçok pro-anjiogenik faktörler arasında en etkilisi Vascular Endotelial Growth Factor (VEGF)’dür. Akciğer kanserlerinin büyük kısmı VEGF eksprese eder. Bu ekspresyonun, yüksek mikrodamar dansitesi, hematojen ve lenfojen metastaz ve kötü prognozla ilişkili olduğu birçok çalışma tarafından gösterilmiştir. CD105, hızlı çoğalan endotel hücrelerinde, benign ve malign dokuların anjiogenik damarlarındaki endotel hücrelerinde fazla miktarda bulunan hücre membran glikoproteinidir. CD105’in boyanmasıyla, tümör anjiogenez’e katılan damar sayısı (mikrodamar yoğunluğu – MDY) bulunabilir. Tümör MDY’nun, hastaların sağkalımını gösteren bir belirteç olduğu da gösterilmiştir. Bu çalışmada, rezeke edilmiş evre I akciğer kanseri hastalarında, sağkalımı etkileyen faktörlerden biri olan anjiogenez ve bunun göstergeleri olarak MDY ile tümöral VEGF ekspresyon düzeyleri incelendi. Prognostik faktörlerin araştırıldığı bir çalışmaya, her türlü evredeki hastaların 51 dahil edilmesi, etkili faktörlerin ortaya çıkarılmasını güçleştirebilir. Çünkü, sağkalımı en güçlü şekilde etkilediği bilinen T, N ve M değişkenlerinin yanında diğer faktörlerin etkisi daha silik kalacak ve gerçekte etkisi bulunan bir faktör etkisiz gibi görünebilecektir. Bu temel sağkalım göstergelerinin etkilerini minimize edebilmek için, çalışmamıza, sadece erken T evresinde olan ve hiçbir lenf nodu veya uzak organ metastazı olmayan hastalar dahil edildi. Böylece diğer faktörlerin etkilerinin görünür hale geleceği düşünüldü. Ocak 1999 ile Aralık 2007 yılları arasında KHDAK tanısıyla torakotomi yapılmış olan, patolojik evreleme sonucunda T1 veya T2-N0MO evrelerindeki, rezeksiyonu komplet olarak başarılmış ve kayıtlarına ulaşılmış, operatif mortalite gelişmemiş toplam 136 hasta değerlendirildi. Hastaların yaş ortalaması 59,35±7,84 olup14’ü kadın geriye kalan 122’si erkek idi. 126 hastaya lobektomi, 10 hastaya pnömonektomi uygulanmış idi. Hiçbir hastaya postoperatif adjuvan kemoterapi veya radyoterapi uygulanmamıştı. 136 hastanın elde edilen tümör örneklerinden immünohistokimyasal boyama yöntemiyle VEGF ekspresyon düzeyi ve anti-CD105 antikoruyla boyanma oranına göre mikrodamar yoğunluğu (MDY) ortaya çıkarıldı. Hastaların sağkalım oranları hesaplandı. Sağkalımı etkileyen faktörler tek değişkenli ve çok değişkenli olarak analiz edildi. Hastaların genel 5 yıllık sağkalım oranı %65 olarak hesaplandı. 5 yıllık sağkalım oranı, T1 evresindeki hastalarda %76 iken, T2 evresindeki hastalarda %61 olarak bulundu. Aradaki küçük fark, istatistiksel olarak bir anlam ifade etmiyordu. Tümörün, doku içi damarlarını invaze ettiği hastalarda 5 yıllık sağkalım oranı %51,2 iken, damar invazyonu yapmayan tümörlü hastalarda bu oran %78,6 bulundu. Bu fark, istatistiksel olarak ileri derecede anlamlı idi (p=0,013). Evre I KHDAK’lerinin VEGF ekspresyon oranı %94 (0-100) olarak tespit edildi. %75 ve üzerinde VEGF eksprese eden tümörlü hastaların 5 yıllık sağkalım oranı (%65) diğer tüm hastaların sağkalım oranı (%64) ile karşılaştırıldığında da anlamlı bir farka ulaşılamadı (p=0,9). Tümörlerin CD105 ekspresyon düzeylerine göre hesaplanan MDY’ları ortalaması 19,58 olup sayılan mikrodamar 52 sayısı, 4,3 ile 48,3 arasında değişiyordu. 20 ve altı mikrodamar ile 20’nin üzerinde mikrodamara sahip tümörlü hasta gruplarının 5 yıllık sağkalım oranları sırasıyla %73 ve %51 idi. Aradaki bu fark, ileri derecede anlamlı bulundu (p=0,007). Tümörlerin VEGF ekspresyon düzeyleri ile CD105 ile saptanan MDY’ları arasında anlamlı düzeyde (p=0,001) korelasyon saptandı. Ancak bu korelasyon hafif derecede idi (R=0,4). Histopatolojik tümör tipi, tümörün damar invazyonu yapması ve CD105 ile saptanan tümör MDY faktörleri Cox regresyon analizine dahil edildi. Yapılan Backward stepwise değerlendirmede, sadece CD105 düzeyine göre saptanan tümör MDY’nun, sağkalımı belirgin ve bağımsız olarak etkileyen faktör olduğu görüldü. Rezeke edilmiş evre I KHDAK için, CD105 ile belirlenen tümör MDY, bu tümöre sahip hastaların prognozunu tahmin etmede oldukça güçlü bir faktördür. Anjiogenezi etkileyen major bir faktör olan VEGF ise bu hastaların sağkalım ihtimallerini göstermede başarılı değildir. Yüksek MDY’na sahip KHDAK’li hastalarda kötü prognoz beklenebileceğinden, bu hastalar adjuvan kemoterapi ya da anti-anjiogenik tedavi için aday olabilirler. Çalışmamızdan elde edilen sonuçlar ileride, bu hastalara verilecek adjuvan tedavinin etkin olup olmayacağını gösteren çalışmaların planlanması için bir dayanak olarak kullanılabilir. 53 KAYNAKLAR 1) Kanser bildirimlerinin değerlendirilmesi 1993-1994.T.C. Sağlık Bakanlığı Kanser Savaş Daire Başkanlığı, Yayın No:582, Ankara 1997. 2) Lynn T.Tanoue and Richard A. Matthay: Lung Cancer, Epidemiology and carcinogenesis in General Thoracic Surgery, 5 th ed. Philadelphia: Lippincott Williams & Wilkins ed T.W.Shields; 2000;93: 1215-28. 3) Mountain CF. Revisions in the international system for staging lung cancer. Chest 1997;111: 1710–1717. 4) Pairolero PC, Williams DE, Bergstralh EJ ve ark. Postsurgical stage I bronchogenic carcinoma: morbid implications of recurrent disease. Ann Thorac Surg. 1984 Oct;38(4):331-8. 5) Parkin DM, Bray F, Ferlay J ve ark. Estimating the world cancer burden: Globocan 2000. Int J Cancer 2001;94:153– 6. 6) Tanoue L.T, Matthay R.A. Epidemiology and Carcinogenesis in: Shields TW, LoCicero J, Ronald B.P, Rusch VW. General Thoracic Surgery.6 th edition. Philadelphia: Lippincott Williams & Wilkins, 2005;Chapter 98,1425-1441. 7) Pass H, Mitchell J, Jhonson D ve ark. hagerstown 2000;367-388. Lung cancer. lippincott williams and wilkins, 8) Fırat D, Çelik İ: Cancer Statistics in Turkey and in the World 1993-1995 Turkish Association For the Cancer Research and Control. 1998 Ankara. 9) İlgel N. Türkiye’de sigara içme yaygınlığı içerisinde: Özyardımcı N (Editor). Sigara ve Sağlık 1. baskı, Bursa: 2002:59-73. 10) van Rens MT, de la Rivière AB, Elbers HR ve ark. Prognostic assessment of 2,361 patients who underwent pulmonary resection for non-small cell lung cancer, stage I, II, and IIIA. Chest. 2000 Feb;117(2):374-9. 11) Naruke T, Tsuchiya R, Kondo H ve ark. Prognosis and survival after resection for bronchogenic carcinoma based on the 1997 TNM-staging classification: the Japanese experience. Ann Thorac Surg. 2001 Jun;71(6):1759-64. 12) Padilla J, Calvo V, Peñalver JC ve ark. Surgical results and prognostic factors in early nonsmall cell lung cancer. Ann Thorac Surg. 1997 Feb;63(2):324-6. 13) Thomas P, Rubinstein L, and the Lung Cancer Study Group: Cancer recurrence after resection: T1N0 non-small cell lung cancer. Ann Thorac Surg 49:242, 1990. 14) Nesbitt JC, Moores DWO. Staging of lung cancer. Thoracic Oncology. Roth JA, Ruckdeschel JC, Weisenburger TH (ed) 2. Baskı Philadelphia, 1997, 84-103. 15) Chen Z, Perez S, Holmes EC ve ark. Freguency and distrubution of occult micrometastases in lymph nodes of patients with nonsmall cell lung carcinoma. J Nath Cans Inst 1993; 85:493. 54 16) Pass HI. International staging system for lung cancer. Lung Cancer. Lippincott Williams and Wilkins, second edition. 2000; 591-601. 17) Mountain CF. A new international staging system for lung cancer. Chest 1986;89:225. 18) Beahrs OH, Hensen E, Hutter RVP ve ark. American Joint Committee on Cancer (AJCC) Lung. In: Manual for staging cancer. 4. philadelphia: JB Lippincott, 1992. 19) Ronald BP, LoCicero J, Daly BDT. Lung Cancer: Surgical Treatment of Non-Small Cell Lung Cancer in: Shields TW, LoCicero J, Ronald B.P, Rusch VW. General Thoracic Surgery. 6 th edition. Philadelphia: Lippincott Williams & Wilkins, 2005;Chapter 106,1548-1587. 20) T Naruke, K Suemasu, S Ishikawa. Lymph node mapping and curability at various levels of metastasis in resected lung cancer. J. Thorac. Cardiovasc. Surg 1978; 76: 832 – 839. 21) Tisi GM, Friedman PH, Petes RM. ATS: clinical staging of primary lung cancer. Am Rev Respir Dis 1983: 127:659-64. 22) Mountain CF, Dresler CM. Regional lymph node classification for lung cancer staging. Chest 1997;111: 1718. 23) Buccheri G, Ferrigno D. Prognostic factors in lung cancer: tables and comments. Eur Respir J. 1994 Jul;7(7):1350-64. 24) Maki E, Feld R. Prognostic factors in patients with nonsmall cell lung cancer. A critique of the world literature. Lung Cancer 1991; 7: 27–34. 25) Read RC, Yoder G, Schaeffer RC. Survival after conservative resection for T1 N0 M0 nonsmall cell lung cancer. Ann Thorac Surg. 1990 Mar;49(3):391-8; discussion 399-400. 26) Ishida T, Yano T, Maeda K ve ark. Strategy for lymphadenectomy in lung cancer three centimeters or less in diameter. Ann Thorac Surg. 1990 Nov;50(5):708-13. 27) Koike T, Terashima M, Takizawa T ve ark. Surgical results for centrally-located early stage lung cancer. Ann Thorac Surg. 2000 Oct;70(4):1176-9; discussion 1179-80. 28) Suzuki K, Nagai K, Yoshida J ve ark. Predictors of lymph node and intrapulmonary metastasis in clinical stage IA non-small cell lung carcinoma. Ann Thorac Surg. 2001 Aug;72(2):352-6. 29) Ohta Y, Oda M, Wu J ve ark. Can tumor size be a guide for limited surgical intervention in patients with peripheral non-small cell lung cancer? Assessment from the point of view of nodal micrometastasis. J Thorac Cardiovasc Surg. 2001 Nov;122(5):900-6. 30) López-Encuentra A, Duque-Medina JL, Rami-Porta R ve ark. Bronchogenic Carcinoma Cooperative Group of the Spanish Society of Pneumology and Thoracic Surgery. Staging in lung cancer: is 3 cm a prognostic threshold in pathologic stage I non-small cell lung cancer? A multicenter study of 1,020 patients. Chest. 2002 May;121(5):1515-20. 55 31) Patz EF Jr, Rossi S, Harpole DH Jr ve ark. Correlation of tumor size and survival in patients with stage IA non-small cell lung cancer. Chest. 2000 Jun;117(6):1568-71. 32) Carbone E, Asamura H, Takei H ve ark. T2 tumors larger than five centimeters in diameter can be upgraded to T3 in non-small cell lung cancer. J Thorac Cardiovasc Surg. 2001 Nov;122(5):90712. 33) Read RC, Yoder G, Schaeffer RC. Survival after conservative resection for T1 N0 M0 nonsmall cell lung cancer. Ann Thorac Surg. 1990 Mar;49(3):391-8; discussion 399-400. 34) Sagawa M, Saito Y, Takahashi S ve ark. Clinical and prognostic assessment of patients with resected small peripheral lung cancer lesions. Cancer. 1990 Dec 15;66(12):2653-7. 35) Kodama K, Doi O, Higashiyama M ve ark. Intentional limited resection for selected patients with T1 N0 M0 non-small-cell lung cancer: a single-institution study. J Thorac Cardiovasc Surg. 1997 Sep;114(3):347-53. 36) Brewer LA. Patterns of survival in lung cancer. Chest. 1977 May;71(5):644-50. 37) Harpole DH Jr, Herndon JE, Young WG Jr ve ark. Stage I nonsmall cell lung cancer. A multivariate analysis of treatment methods and patterns of recurrence. Cancer. 1995 Sep 1;76(5):787-96. 38) Ichinose Y, Yano T, Asoh H ve ark. Prognostic factors obtained by a pathologic examination in completely resected non-small-cell lung cancer. An analysis in each pathologic stage. J Thorac Cardiovasc Surg. 1995 Sep;110(3):601-5. 39) Manac'h D, Riquet M, Medioni J ve ark. Visceral pleura invasion by non-small cell lung cancer: an underrated bad prognostic factor. Ann Thorac Surg. 2001 Apr;71(4):1088-93. 40) Gail MH, Eagan RT, Feld R ve ark. Prognostic factors in patients with resected stage I nonsmall cell lung cancer. A report from the Lung Cancer Study Group. Cancer. 1984 Nov 1;54(9):1802-13. 41) Naruke T, Goya T, Tsuchiya R ve ark. The importance of surgery to non-small cell carcinoma of lung with mediastinal lymph node metastasis. Ann Thorac Surg. 1988 Dec;46(6):603-10. 42) Watanabe Y, Shimizu J, Oda M ve ark. Results of surgical treatment in patients with stage IIIA non-small-cell lung cancer. Thorac Cardiovasc Surg. 1991 Feb;39(1):44-9. 43) Minna JD, Higgins GA, Glatstein EJ. Cancer of the lung. In: De Vita VT, Jr, Hellman S, Rosemberg SA, eds. Cancer. Principles and practice of oncology. Philadelphia: J.B. Lippincott Co, 1985; 507–597. 44) Benichou J, Fabre Ch, Chastang Cl ve ark. Facteurs prognostiques du cancer du poumon opéré non à petites cellules: etude à partir d'un essai thérapeutique randomisé. Rev Mal Respir 1987; 4: 301–309. 56 45) Wilde J, Haenselt V, Luft D. The impact of histological type and tumour localisation on the prognosis in 1,000 resected lung cancer patients with special view to adenocarcinoma. Pneumologie 1990; 44: 1287–1293. 46) Gail MH, Eagan RT, Feld R ve ark. Prognostic factors in patients with resected stage I nonsmall cell lung cancer. A report from the Lung Cancer Study Group. Cancer. 1984 Nov 1;54(9):1802-13. 47) Read RC, Schaefer R, North N ve ark. Diameter, cell type, and survival in stage I primary nonsmall-cell lung cancer. Arch Surg. 1988 Apr;123(4):446-9. 48) Macchiarini P, Fontanini G, Hardin MJ ve ark. Blood vessel invasion by tumor cells predicts recurrence in completely resected T1 N0 M0 non-small-cell lung cancer. J Thorac Cardiovasc Surg. 1993 Jul;106(1):80-9. 49) Kodama K, Doi O, Higashiyama M ve ark. Intentional limited resection for selected patients with T1 N0 M0 non-small-cell lung cancer: a single-institution study. J Thorac Cardiovasc Surg. 1997 Sep;114(3):347-53. 50) García-Yuste M, Molins L, Matilla JM ve ark. Estudio Multicéntrico Español de los Tumores Neuroendocrinos del Pulmón de la Sociedad Española de Neumología y Cirurgía Torácica (EMETNE-SEPAR). [Trends in prognostic factors for neuroendocrine lung tumors] Arch Bronconeumol. 2007 Oct;43(10):549-56. Spanish. 51) Lee T, Horner RD, Silverman JF ve ark. Morphometric and morphologic evaluations in stage III non-small cell lung cancers. Prognostic significance of quantitative assessment of infiltrating lymphoid cells. Cancer 1989; 63: 309–316. 52) Macchiarini P, Fontanini G, Hardin MJ ve ark. Relation of neovascularisation to metastasis of non-small-cell lung cancer. Lancet 1992; 340: 145–146. 53) Clee MD, Hockings NF, Johnston RN. Bronchial carcinoma: factors influencing postoperative survival. Br J Dis Chest 1984; 78: 225–235. 54) Benichou J, Fabre Ch, Chastang Cl ve ark. Facteurs prognostiques du cancer du poumon opéré non à petites cellules: etude à partir d'un essai thérapeutique randomisé. Rev Mal Respir 1987; 4: 301–309. 55) Folkman J, Klagsbrun M. Angiogenic factors. Science 1987; 235: 442-7. 56) Folkman J. Tumor angiogenesis: Therapeutic implications. N Eng J Med 1971; 285: 1182-6. 57) Shields TW: Present Concepts in the Molecular Biology of Lung Cancer. General Thoracic Surgery, Baltimore, Philadelphia, London; William & Wilkins, ed: TW Shields; 2005, Chapter 102, 1496. 58) Bergers G, Benjamin LE. Tumorigenesis and the angiogenic switch. Nat Rev Cancer. 2003 Jun;3(6):401-10. 57 59) Fontanini G, Lucchi M, Vignati S ve ark. Angiogenesis as a prognostic indicator of survival in non-small-cell lung carcinoma: a prospective study. J Natl Cancer Inst. 1997 Jun 18;89(12):881-6. 60) Klagsbrun M, D’ Amore P. Vascular endothelial growth factor and its receptors. Cytokine Growth FActor Rev 1996; 7: 259-70. 61) Güllü İH, Anjiojenez ve Antianjiojenik tedaviler, XIII. TPOG Ulusal Pediatrik Kanser Kongresi, Non-Hodgkin Lenfoma. 62) Ferrara N. VEGF: An update on biological and therapeutic aspects. Curr Opin Biotechnol 2000; 11: 517-24. 63) Stacker SA, Caesar C, Baldwin ME ve ark. VEGF-D promotes the metastatic spread of tumor cells vişa the lymphatics. Nat Med 2001; 7: 186-91. 64) Kliche S, Waltenberger J. VEGF receptor signaling and endothelial function. JUBMB Life 2001; 52(1-2): 61-6. 65) Dvorak HF, Brown LF, Detmar M ve ark. Vascular permeability factor/vascular endothelial growth factor, microvascular hyperpermeability and angiogenesis. Am J Pathol 1995; 146: 102939. 66) Bates DO, Hillman NJ, Williams B ve ark. Regulation of microvascular permeability by vascular endothelial growth factors. J Anat 2002; 200: 587-597. 67) Ferrara N, Davis-Smyth T. The biology of vascular endothelial groe-wth factor. Endocrin Rev 1997; 18: 4-25. 68) Nör JE, Christensen J, Mooney DJ ve ark. Vascular endothelial growth factor (VEGF)mediated angiogenesis is associated with enhanced endothelial cell survival and induction of Bcl-2 expression. Am J Pathol. 1999 Feb;154(2):375-84. 69) Ria R, Roccaro AM, Merchionne F ve ark. Vascular endothelial growth factor and its receptors in multiple myeloma. Leukemia 2003; 17: 1961-1966. 70) Laka KP, Chakraborty C. Role of Nitric oxide in carcinogenesis and tumor progression. Lancet Oncol 2001; 2: 149-55. 71) Noiri E, Lee E, Testa J ve ark. Podokinesis in endothelial cell migration: Role of nitric oxide. Am J Physiol 1998; 43: 236-44. 72) Longo R, Sarmiento R, Fanelli M ve ark. Anti-angiogenic therapy: Rationale, challenges and clinical studies. Angiogenesis 2002; 5: 237-256. 73) Stefanou D, Batistatou A, Arkoumani E ve ark. Expression of vascular endothelial growth factor (VEGF) and association with microvessel density in small-cell and non-small-cell lung carcinomas. Histol Histopathol. 2004 Jan;19(1):37-42. 58 74) Salven P, Ruotsalainen T, Mattson K ve ark. High pre-treatment serum level of vascular endothelial growth factor (VEGF) is associated with poor outcome in small-cell lung cancer. Int J Cancer. 1998 Apr 17;79(2):144-6. 75) Sato TN, Qin Y, Kozak CA ve ark. Tie-1 and Tie-2 define another class of putative receptor tyrosinase kinase genes expressed in early embryonic vascular system. Proc Natl Acad Sci. 1993; 90: 9355-9358. 76) Suri C, Jones PF, Patan S ve ark. Requisite role of angiopoietin-1, a lişgand for the Tie2 receptor, during embryonic angiogenesis. Cell 1996; 87: 1171-80. 77) Koblizek TI, WeissC, Yancopoulos GD ve ark. Angiopoietin-1 induces sprouting angioenesis in vitro. Curr Biol 1998; 8: 529-32. 78) Yancopoulos GD, Davis S, Gale NW ve ark. Vascular-specific growth factors and blood vessel formation. Nature 2000; 407: 242-8. 79) Takahama M, Tsutsumi M, Tsujiuchi T ve ark. Enhanced expression of Tie2, its ligand angiopoietin-1, vascular endothelial growth factor, and CD31 in human non-small cell lung carcinomas. Clin Cancer Res. 1999 Sep;5(9):2506-10. 80) Tanaka F, Ishikawa S, Yanagihara K ve ark. Expression of angiopoietins and its clinical significance in non-small cell lung cancer. Cancer Res. 2002 Dec 1;62(23):7124-9. 81) Gasparini G, Harris AL. Clinical importance of the determination of tumor angiogenesis in breast cancinoma: Much more than a new prognostic tool. J Clin Oncol 1995; 13: 765-82. 82) Flamme I, Risau W. Inductıon of vasculogenesis and hematopoiesis in vitro. Development 1992; 116: 435-9. 83) Klagsbrun M. The fibroblast grpowth factor family: structural and biological properties. Prog Growth Factor Res 1989; 1: 207-235. 84) Peeper MS, Ferrara N, Orci L ve ark. Potent synergysm between vascular endothelial growth factor and basic fibroblast growth factor in the induction of angiogenesis in vitro. Biochem Biophys Res Commun 1992; 189: 824-31. 85) Miller DL, Ortega S, Bashayan O ve ark. Compensation by fibt-roblast growth factor1 (FGF1) does not account for the mild phenotypic defects observed in FGF2 null mice. Mol nCell Biol 2000; 20: 2260-68. 86) Mentlein R, Held-Feindt J. Angiogenesis factors in gliomas: a new key to tumor therapy? Naturewissenschaften 2003; 90: 385-94. 87) Zagzag D Anjiogenik growth factors in neural embryogenesis and neoplasia. Am J Pathol 1995; 146: 293-309. 88) Merzak A, McCrea S, Koocheckpour S ve ark. Control of human glioma cell growth, migration, and invasion in vitro by transforming growth factor-beta 1. Br J Cancer 1994; 70:199203. 59 89) Breier G, Blum S, Peli J ve ark. Transforming growth factor-beta and Ras regulate the VEGF/VEGF-receptor system during tumor angiogenesis. Int J Cancer 2002; 97:142-8. 90) Grotendorst GR, Soma Y, Takehara K ve ark. EGF and TGF-α are potent chemoatractants for endothelial cells and EGF-like peptides are present at sites of tissue regeneration. J Cell Physiol 1989 139:617-23. 91) Bottaro DP, Rubin JS, Faletto DL ve ark. Identification of the hepatocyte growth factor receptor as the c-met proto-oncogene product. Science 1991; 251: 802-4. 92) Balza E, Castellani P, Zijlstra A ve ark. Lack of specificity of endoglin expression for tumor blood vessels. Int J Cancer, 94: 579-85, 2001. 93) Yao Y, Kubota T: Prognostic significance of microvessel density determined by an antiCD105/endoglin monoclonal antibody in astrocytic tumors: Comprasion with an anti-CD31 monoclonal antibody. 94) Balza E, Castellani P, Zijlstra A ve ark. Lack of specificity of endoglin expression for tumor blood vessels. Int J Cancer, 94: 579-85, 2001. 95) Fonsatti E, Vecchio LD, Altomonte M ve ark. Endoglin; An accessory component of the TGFβ binding receptor complex with diagnostic, prognostic potential in human malignancies. J Cell Phys, 188: 1-7, 2001. 96) Fonsatti E, Jekunen AP, Kairemo KJA ve ark. Endoglin is a suitable target for efficient imaging of solid tumors: in vivo evidence in a canine mammary carcinoma model. Clin Cancer Res, 6: 2037-43, 2000. 97) Balza E, Castellani P, Zijlstra A ve ark. Lack of specificity of endoglin expression for tumor blood vessels. Int J Cancer, 94: 579-85, 2001. 98) Yao Y, Kubota T: Prognostic significance of microvessel density determined by an antiCD105/endoglin monoclonal antibody in astrocytic tumors: Comprasion with an anti-CD31 monoclonal antibody. Neuropathology, 25: 201-206, 2005. 99) Abdulrauf SI, Evardsen K, Ho KL ve ark. VEGF expression and vascular density as prognostic markers of survival in patients with low grade astrocytma. J Neurosurg, 88: 513-20, 1998. 100) Weidner N: The importance of tumor angiogenesis, The evidence continues to grow. Am J Clin Pathol, 122: 675-677, 2004. 101) Kumar S, Ghellal A, Li C ve ark. Breast carcinoma: vascular density determined using CD105 antibody correlates with tumor prognosis. Cancer Res. 1999 Feb 15;59(4):856-61. 102) Tanaka F, Otake Y, Yanagihara K ve ark. Evaluation of angiogenesis in non-small cell cancer. Clin Cancer Res, 7: 3410-15, 2001. 60 103) Baillie R, Carlile J, Pendleton N ve ark. Prognostic value of vascularity and vascular endothelial growth factor expression in non-small cell lung cancer. J Clin Pathol. 2001 Feb;54(2):116-20. 104) Fontanini G, Vignati S, Boldrini L ve ark. Vascular endothelial growth factor is associated with neovascularization and influences progression of non-small cell lung carcinoma. Clin Cancer Res. 1997 Jun;3(6):861-5. 105) Yang LY, Lu WQ, Huang GW ve ark. Correlation between CD105 expression and postoperative recurrence and metastasis of hepatocellular carcinoma. BMC Cancer. 2006 May 2;6:110. 106) Plate KH, Breier G, Millauer B ve ark. Up-regulation of vascular endothelial growth factor and its cognate receptors in a rat glioma model of tumor angiogenesis. Cancer Res. 53: 5822-5827. 1993. 107) Takahashi Y, Mai M, Kitadai Y ve ark. Expression of vascular endothelial growth factor atid its receptor. KDR. correlates with vascularity. metastasis and proliferation of human colon cancer. Cancer Res., 55: 3964-3968. 1995. 108) Toi M, Hoshina S, Takayanagi T ve ark. Associatun of vascular endothelial growth factor expression with tumor angiogenesis and early response in primary breast cancer. Jpn. J. Cancer Res. 85: l045-l049. 1994. 109) Macchiarini P, Fontanini G, Dulmet E ve ark. Angiogenesis: an indicator of metastasis in non-small cell lung cancer invading the thoracic inlet. Ann Thorac Surg. 1994 Jun;57(6):1534-9. 110) Bremnes RM, Camps C, Sirera R. Angiogenesis in non-small cell lung cancer: the prognostic impact of neoangiogenesis and the cytokines VEGF and bFGF in tumours and blood. Lung Cancer. 2006 Feb;51(2):143-58. Epub 2005 Dec 19. Review. 111) Koukourakis MI, Giatromanolaki A, Thorpe PE ve ark. Vascular endothelial growth factor/KDR activated microvessel density versus CD31 standard microvessel density in non-small cell lung cancer. Cancer Res. 2000 Jun 1;60(11):3088-95. 112) Saad RS, Liu YL, Nathan G ve ark. Endoglin (CD105) and vascular endothelial growth factor as prognostic markers in colorectal cancer. Mod Pathol. 2004 Feb;17(2):197-203. 113) Akagi K, Ikeda Y, Sumiyoshi Y ve ark. Estimation of angiogenesis with anti-CD105 immunostaining in the process of colorectal cancer development. Surgery 2002;131:S109–S113. 114) Guidi AJ, Fischer L, Harris JR ve ark. Microvessel density and distribution in ductal carcinoma in situ of the breast. J Natl Cancer Inst 1994;86:614–619. 115) Mietinnen M, Lindenmayer AE, Chaubal A. Endothelial cell markers CD31, CD34, BNH9 antibody to H- and Y- antigens: evaluation of their specificity and sensitivity in the diagnosis of vascular tumors and comparison with von Willebrand factor. Mod Pathol 1994; 7:82–90. 116) Giatromanolaki A, Sivridis E, Koukourakis MI ve ark. Intratumoral angiogenesis: a new prognostic indicator for stage I endometrial adenocarcinoma? Oncol Res 1999;11:205–212. 61 117) Smith-McCune KK, Weidner N. Demonstration and characterization of the angiogenic properties of cervical dysplasia. Cancer Res 1994;54:800–804. 118) Bodey B, Bodey Jr B, Siegel SE ve ark. Over-expression of endoglin (CD 105): a marker of breast carcinomainduced neovascularization. Anticancer Res 1998;18: 3621–3628. 119) Kuzu I, Bicknell R, Harris AL ve ark. Heterogeneity of vascular endothelial cells with revelance to diagnosis of vascular tumors. J Clin Pathol 1992;45:143–148. 120) Lindenmayer AE, Miettinen M. Immunophenotypic features of uterine stromal cells. CD34 expression in endocervical stroma. Virchows Arch 1995;426: 457–460. 121) Saad RS, Jasnosz KM, Silverman JF. Endoglin (CD105) expression in endometrial carcinoma. Int J Gynecol Pathol 2003;22:248–253. 122) Brewer CA, Setterdahl JJ, Li MJ ve ark. Endoglin expression as a measure of microvessels density in cervical cancer. Obstet Gynecol 2000;96:224–228. Saad RS, Dabbs DJ. Endoglin, CD31 and CD34 expression in the breast cancer. Mod Pathol 2001;14:35A. 123) Cox G, Jones JL, Walker RA ve ark. Angiogenesis and non-small cell lung cancer. Lung Cancer, 27: 81–100, 2000. 124) Giatromanolaki A, Koukourakis M, O’Byrne K ve ark. Prognostic value of angiogenesis is a significant prognostic marker in operable non small cell lung cancer. J. Pathol., 179: 80–88, 1996. 125) Abulafia O, Triest WE, Sherer DM. Angiogenesis in primary and metastatic epithelial ovarian carcinoma. Am J Obstet Gynecol 1997;177:541–547. 126) Tanaka F, Yanagihara K, Otake Y ve ark. Angiogenesis and the efficacy of postoperative administration of UFT in pathologic stage I non-small cell lung cancer. Cancer Sci. 2004 Apr;95(4):371-6. 127) Ushijima C, Tsukamoto S, Yamazaki K ve ark. High vascularity in the peripheral region of non-small cell lung cancer tissue is associated with tumor progression. Lung Cancer 2001;34:233– 41. 128) Mineo TC, Ambrogi V, Baldi A ve ark. Prognostic impact of VEGF, CD31, CD34, and CD105 expression and tumour vessel invasion after radical surgery for IB-IIA non-small cell lung cancer. J Clin Pathol. 2004 Jun;57(6):591-7. 129) Sandler AB, Johnson DH, Herbst RS. Anti-vascular endothelial growth factor monoclonals in non-small cell lung cancer. Clin Cancer Res. 2004 Jun 15;10(12 Pt 2):4258s-4262s. 130) Passalidou E, Trivella M, Singh N ve ark. Vascular phenotype in angiogenic and nonangiogenic lung non-small cell carcinomas. Br J Cancer 2002;86:244–9. 131) Tanaka F, Ishikawa S, Yanagihara K ve ark. Expression of angiopoietins and its clinical significance in non-small cell lung cancer. Cancer Res. 2002 Dec 1;62(23):7124-9. 62 132) Eriksson P, Brattström D, Hesselius P ve ark. Role of circulating cytokeratin fragments and angiogenic factors in NSCLC patients stage IIIa-IIIb receiving curatively intended treatment. Neoplasma. 2006;53(4):285-90. 133) Yoo J, Jung JH, Lee MA ve ark. Immunohistochemical analysis of non-small cell lung cancer: correlation with clinical parameters and prognosis. J Korean Med Sci. 2007 Apr;22(2):31825. 134) Yuan A, Yu CJ, Shun CT ve ark. Total cyclooxygenase-2 mRNA levels correlate with vascular endothelial growth factor mRNA levels, tumor angiogenesis and prognosis in non-small cell lung cancer patients. Int J Cancer. 2005 Jul 1;115(4):545-55. 135) Imoto H, Osaki T, Taga S ve ark. Vascular endothelial growth factor expression in nonsmall-cell lung cancer: prognostic significance in squamous cell carcinoma. J Thorac Cardiovasc Surg. 1998 May;115(5):1007-14. 136) Kaya A, Ciledag A, Gulbay BE ve ark. The prognostic significance of vascular endothelial growth factor levels in sera of non-small cell lung cancer patients. Respir Med. 2004 Jul;98(7):6326. 137) Volm M, Koomagi R, Mattern J. Prognostic value of vascular endothelial growth factor and its receptor Flt-1 in squamous cell lung cancer. Int J Cancer 1997;74:64–8. 138) Volm M, Rittgen W, Drings P. Prognostic value or ERBB-1, VEGF, cyclin A, FOS, JUN and MYC in patients with squamous cell lung carcinomas. Br J Cancer 1998;77:663– 9. 139) Fontanini G, Boldrini L, Vignati S ve ark. Bcl2 and p53 regulate vascular endothelial growth factor (VEGF)-mediated angiogenesis in non-small cell lung carcinoma. Eur J Cancer 1998;34:718–23. 140) O’Byrne KJ, Koukourakis MI, Giatromanolaki A ve ark. Vascular endothelial growth factor, platelet-derived endothelial cell growth factor and angiogenesis in non-small-cell lung cancer. Br J Cancer 2000;82:1427–32. 141) Fontanini G, Vignati S, Lucchi M ve ark. Neoangiogenesis and p53 protein in lung cancer: their prognostic role and their relation with vascular endothelial growth factor (VEGF) expression. Br J Cancer 1997;75:1295–301. 142) Shibusa T, Shijubo N, Abe S. Tumor angiogenesis and vascular endothelial growth factor expression in stage I lung adenocarcinoma. Clin Cancer Res 1998;4:1483–7. 143) Mattern J, Koomagi R, Volm M. Association of vascular endothelial growth factor expression with intratumoral microvessel density and tumour cell proliferation in human epidermoid lung carcinoma. Br J Cancer 1996;73:931–4. 144) Takanami I, Tanaka F, Hashizume T ve ark. Vascular endothelial growth factor and its receptor correlate with angiogenesis and survival in pulmonary adenocarcinoma. Anticancer Res 1997;17:2811–14. 63 145) Decaussin M, Sartelet H, Robert C ve ark. Expression of vascular endothelial growth factor (VEGF) and its two receptors (VEGF-R1-Flt1) and (VEGF-R2-Flk/KDR) in nonsmall cell lung carcinomas (NSCLC): correlation with angiogenesis and survival. J Pathol 1999;188:369–77. 146) Takahama M, Tsutsumi M, Tsujiuchi T ve ark. Frequent expression of the vascular endothelial growth factor in human non-small-cell lung cancers. Jpn J Clin Oncol 1998; 28:176– 81. 147) De Jong JS, Van Diest PJ, Van Der Walk P ve ark. Expression of growth factors, growthinhibiting factors, and their receptors in invasive breast cancer. II: correlations with proliferation and angiogenesis. J Pathol 1998;184:53–7. 148) Giatromanolaki A, Koukourakis MI, Kakolyris S ve ark. Vascular endothelial growth factor, wild-type p53, and angiogenesis in early operable nonsmall cell lung cancer. Clin. Cancer Res. 4: 3017–3024, 1998. 64