PARA TALEBİ VE KURAMLARI Kişilerin servetlerinin bir kısmını ellerinde para olarak tutmalarına para talebi adı verilir. İktisadi düşünceler anlamında bakıldığında para talebi kuramları paranın fonksiyonlarına göre iki temel grupta incelenebilir. 1.Grup: Klasik ve Paracı Yaklaşımlar Miktar Teorisi (Fisher / Cambridge) Fisher Yaklaşımı Cambridge Yaklaşımı (A.C. Pigou) Modern Miktar Teorisi (M. Friedman) 2.Grup: Keynesyen ve Neo Keynesyen Yaklaşımlar Likidite Tercihi Teorisi (J.M. Keynes) Portföy Dengesi Yaklaşımı (J. Tobin) Servet Uyumlaması Yaklaşımı (Brunner, Meltzer 1-Klasik ve Parasalcı Yaklaşımlar Miktar teorisi, Klasik İktisadi Düşüncenin ortaya çıkışının temel taşı olarak nitelendirilebilir. Diğer önemli diyebileceğimiz temel kuram ise Say (Mahreçler) Yasasıdır. Klasik Dikotomi: “Reel büyüklüklerle parasal büyüklükler birbirini etkilemez.” varsayımı geçerlidir. Klasiklere göre para, ekonomiyi örten tül bir peçeden başka bir şey değildir. Yani para yansızdır, nötrdür. Say Kanunu (Mahreçler Yasası): Klasik Okulun gelir ve istihdam kuramı “Her arz kendi talebini yaratır.” şeklinde özetlenebilir. Bunun anlamı, ekonominin hiçbir şekilde noksan istihdam sorunuyla karşılaşmayacağıdır. Say Yasası, paranın yalnızca değişim aracı olarak kullanıldığı bir dünyada geçerlidir ve bu sistemde para, soyut bir hesap birim olarak değerlendirilir. Bu kurama göre para bir mala benzetilir. Para bir mal olarak düşünüldüğünde ticaret, takas (trampa) ekonomisinin tüm özelliklerini taşır. Bu anlamda para, muhasebe parası olarak nitelendirilebilir. Bu yüzden de tüm malların toplam değeri, piyasaya arz edilen tüm mallara eşittir. a-)Fisher Yaklaşımı Irving Fisher tarafından 1911 yılında ortaya atılan kuram, Klasik Miktar Teorisini yansıtmaktadır. Miktar Teorisinin geçerli olabilmesi için gerekli olan varsayımlar: Durağan (statik) varsayımlar çerçevesinde sağlanan gelirin tamamının aynı anda sarf edileceğini kabul eder (gelir ve harcamalar arasında eşanlılık mevcuttur). Paranın dolaşım hızı sabittir. Para talebinin faiz esnekliği sıfırdır. Fiyatlar esnektir. Bu anlamda Klasik Okul Miktar Kuramını iki denklemle ifade edebiliriz. M . V = P . T (İşlem nedeniyle oluşan denklem) M : Para arzı (dengede para talebine eşit) V : Paranın dolaşım hızı P : Fiyatlar genel seviyesi T : Toplam işlem değeri Bu denklem para talebinin (M/P), toplam işlem tutarının (T) sabit bir oranı (k), ayrıca millî gelirin de (Y) işlem tutarının (T) sabit bir oranı olduğu varsayımından hareketle; M . V = P . Y (Gelir nedeniyle oluşan denklem) şekline dönüştürülebilir. Fisher Teorisinin Temel Varsayımları: 1. Bir ekonomide fiyatlar değiştiğinde, para talebi aynı oranda ve aynı yönde değişir. 2. Kısa dönemde reel gelir değişirse para talebi aynı oranda ve aynı yönde değişir. 3. Bir ekonomide para talebi kişilerin ödeme alışkanlıklarına göre değişir. Klasik Düşüncede bu tür değişikliklerin rolü ihmal edilip paranın gelir dolaşım hızı (V) sabit kabul edilir. 4. O hâlde paranın gelir dolaşım hızı (V) ve millî gelir (Y) sabit kabul edilirse bir ekonomide para talebi (M) artışları sadece fiyatlar genel seviyesini artırır. 5. Klasik Yaklaşıma göre yukarıda açıklanan dikotomi varsayımı nedeniyle üretim ve istihdam uzun dönemde parasal kararlardan hiçbir şekilde etkilenmediğine göre parasal kararlar sadece fiyatları ve ücretleri etkileyebilir (para ekonomide tül bir perdedir). b-)Cambridge Yaklaşımı (A.C. Pigou) Cambridge Yaklaşımı, Fisher Yaklaşımından dört noktada ayrılır: i. Cambridge Yaklaşımı para talebini fertlerin servetine, Fisher Yaklaşımı ise fertlerin harcamalarına bağlar. Bu anlamda Fisher Yaklaşımı parayı değişim aracı olarak görürken Cambridge Yaklaşımı hem değişim aracı hem de servet tutma aracı olarak parayı kullanır. ii. Fisher Yaklaşımı paranın dolaşım hızının (V) ve işlem tutarının (T) tamamen dışsal olduğunu varsayar. Cambridge Yaklaşımı ise bazı değişkenlerin, halkın nominal servetinin para olarak tutulan miktarının (K) ve halkın servet miktarının sabit fiyatlardaki değerinin (Y) para arzından etkilendiğini savunur. iii. Cambridge Yaklaşımı para talebini fayda teorisini kullanarak mikro bir yaklaşımla açıklamış, Fisher Yaklaşımı ise konuyu makro düzeyde ele almıştır. iv. Fisher Yaklaşımı bireylerin para tutma zorunluluğunu incelerken, Cambridge Yaklaşımı bireylerin ne kadar para tutma isteğinde olduklarını gösterir. Cambridge Denklemi: Md = k.P.Y Md : Para Talebi k : Cambridge sabiti (1/V) (paranın dolaşım hızının çarpmaya göre tersi olarak ifade edilebilir) P : Fiyatlar genel seviyesi Y : Gelir(Servet) c-)Modern Miktar Kuramı 1976 Nobel Ekonomi Ödülünü kazanan Amerikalı iktisatçı Milton Friedman tarafından geliştirilmiş bir teoridir. Bu teori, miktar teorisinin özel bir yorumudur. Friedman, para talebinde elde tutulması gereken para miktarını değil, tutulmak istenen para miktarını esas alır. Bu anlamda Cambridge Okulundan etkilendiği söylenebilir. Modern Miktar Teorisinin varsayımları : 1. M. Friedman’ın Modern Miktar Teorisi mikro temellere dayanmaktadır. 2. Monetaristlere göre para talebinin faiz esnekliği oldukça düşüktür. 3. Tutulan paranın bir alternatif maliyeti vardır. Bu maliyet tahvil ve hisse senedi gibi varlıkların getiri oranıdır. 4. Para talebi, cari gelir yerine servete bağlanır. Servet, gelecekteki gelir akımının bugünkü değeridir. Ancak buradaki gelir kavramı sürekli gelirdir. Cari gelire oranla sürekli gelir daha istikrarlı bir büyüklüktür. Bu varsayımlar çerçevesinde Friedman’a göre para tutmanın 5 temel nedeni: 1. Para tutmanın faydası (paranın en önemli faydası,yüksek likiditesidir) 2. Fiyatlar genel düzeyi 3. Reel gelir düzeyi 4. Piyasalarda geçerli faiz oranları 5. Enflasyonist beklentiler M. Friedman’ın para talebi fonksiyonu iki biçimde ifade edilir. 1-Nominal para talebi fonksiyonu: M = f (w, e, πe, h, u)P 2-Reel para talebi fonksiyonu: M : Nominal para taleb w : Reel servet e : Alternatif varlıkların net getiri oranı π : Beklenen enflasyon h : Beşerî servetin beşerî olmayan servete oranı u : Diğer değişkenler P : Fiyatlar Beklenen enflasyon oranında ise fiyatlar genel seviyesinin yükselmesiyle nakit birikimlerin reel değeri düşer. Enflasyon beklentisi ne kadar yüksekse paraya olan talep o kadar azalır. Bu durumda para talebi ile arasındaki ilişki aşağıdaki şekildedir. 2-)Keynesyen ve Neo Keynesyen Yaklaşımlar a-Likidite Tercihi Teorisi (J.M. Keynes) Keynes tarafından ortaya atılan Likidite Tercihi Kuramında, Klasik kuramlardan farklı olarak kişiler üç nedenle para talep eder: 1-İşlem Amacıyla Para Talebi: Kişilerin değişim amacıyla kullanacağı parayı talep etmeleridir. İşlem amaçlı para talebinin temel nedeni gelir elde etme ile harcama yapma döneminin eşleşmemesidir. Keynes’e göre işlem amacıyla para talebi gelirin bir fonksiyonudur ve gelir düzeyi (Y) ile doğru orantılıdır. İşlem amacı ayrıca ekonomik faaliyet hacmi ve fiyatlara da bağlıdır. 2-İhtiyat Amacıyla Para Talebi: Beklenmeyen harcamaların karşılanması amacıyla bireylerin talep ettiği paradır. Keynes’e göre ihtiyat amacıyla para talebi de gelirin bir fonksiyonudur ve gelir düzeyi (Y) ile doğru orantılıdır. 3-Spekülatif Amaçlı Para Talebi: Keynes’e göre bireyler, işlem ve ihtiyat amacıyla para talebinin yanısıra spekülasyon amacıyla da para talep ederler. Klasik Miktar Kuramının Cambridge Yaklaşımından farklı olarak Keynes’in ortaya koyduğu spekülasyon, menkul kıymetlerin fiyatlarındaki dalgalanmalardan kazanç sağlamak amacıyla yapılan alım ve satım işlemleridir. Keynes’e göre spekülatif amaçlı para talebi faizin bir fonksiyonudur ve faiz oranı (i) ile ters orantılıdır. b-Porftöy Dengesi Yaklaşımı (J. Tobin) Markowitz (1952) ve Tobin (1958, 1961, 1969)’in portföy teorisi ve para talebi analizlerinin açık ekonomiye uyarlamasının sonucu olarak geliştirilen Portföy Dengesi Yaklaşımı, Yeni Parasal ve Yeni Keynesyen Teorilerin aksine, yerli ve yabancı para dışı varlıkların tam ikame olmadığı varsayımını kabul etmektedir. Bu teoriye göre bireylerin servetlerinin reel mallar, nakit para ve tahvillerden oluştuğu kabul edilir. Her bir varlığa olan talep, sadece ilgili varlığın getiri oranları (faizleri) tarafından değil, aynı zamanda da diğer ikame varlıkların getiri oranları tarafından belirlenmektedir. Buna göre herhangi bir varlığa olan talep, kendisinin faiz oranı ile aynı, diğer varlıkların faiz oranı ile ters yönde değişmektedir. Genel olarak para dahil herhangi bir varlığa olan talep, birden çok faiz oranının (ya da getiri oranının) fonksiyonudur. Bu yaklaşımın bir sonucu olarak, herhangi bir varlığın arzındaki değişiklik, diğer varlıkların da getiri oranını etkilemektedir. Herhangi bir varlığın getiri oranındaki değişiklik ise tüm varlıkların portföydeki oranının değişmesine yol açmaktadır. Para dışındaki varlıklar tam ikame mallar olmadığı için faiz oranı paritesi de geçerli olmayacaktır. Bu nedenle yatırımcıların portföyünde birden fazla ülkenin tahvili bulunacaktır. Bu tahvillerin portföydeki oranı ise her bir tahvilin risk-getiri özelliğine bağlı olacaktır. c-)Servet Uyumlaması Yaklaşımı (Brunner, Meltzer) Servet Uyumlaması Yaklaşımında, Keynesyen Para Talebi Teorisinin bazı varsayımları yumuşatılarak teoriye yeni boyutlar kazandırılmıştır. Para arzındaki bir değişmenin faiz oranı ve servet etkisi yoluyla finansal sistemi etkileyeceğinin savunulduğu yaklaşımda, paranın önemi vurgulanmıştır. FAİZ TEORİLERİ 1-Klasik Faiz Teorisi Faiz oranı reel bir değişkendir ve denge faiz düzeyini belirleyen faktörler Tasarruf Arzı ve Tasarruf Talebi (=Yatırım Talebi)’dir. Faiz, tasarruf arzının fiyatı olarak düşünülmektedir. Tasarruf arzı, faiz oranı ile aynı yönlü ilişkide iken, Tasarruf Talebi, faiz oranı ile ters yönlü ilişkidedir. 2-ÖDÜNÇ VERİLEBİLİR FONLAR TEORİSİ (Reel Faiz Teorisi) Faiz, tasarruf arzı (kredi arzı) ve tasarruf talebi (kredi talebi) tarafından belirlenir. Bu teorinin geliştirilmesine Irving Fisher’in büyük katkıları olmuştur. Fisher, reel faizin oluşumunda iki temel faktörün etkinliğinden söz eder: Zaman Tercihi (Sübjektif): Piyasa faiz oranı kişilerin tüketimde zaman tercihini belirler. Yüksek faiz oranları, ileride daha fazla tüketim fırsatı sağlayacağı için, cari dönem tüketimini frenler ve tasarrufları artırır. S=f(i)+ Verimlilik (Objektif): Girişimciler, yaptıkları harcamalar üzerinden getiri sağladıkça, verimli yatırım yapmış olacaklar ve verimlilik arttıkça da yatırım projelerini ve fon taleplerini artıracaklardır. Getiri > Maliyet (Faiz) I=f(i) Ödünç verilebilir fonlar teorisi çerçevesinde, denge faiz oranını etkileyen unsurlar: Fon arzı; Servet ve Gelir Düzeyi Fiyat Beklentileri Faiz Beklentileri Vergi Politikaları tarafından etkilenmekte ve faiz oranının değiştirmektedir. Servet ve Gelir Düzeyi; ekonomik gelişme sonucu kişilerin servet ve geliri yükselişi ile tasarruf eğilimi artışı, Fiyat Beklentileri; fiyatlarda düşme beklentisi, Faiz Beklentileri; faizlerde yükselme beklentisi, Vergi Politikaları; tasarrufları teşvik eden vergi politikaları sonucu, Fon Arz Eğrisi sağa kayar. Eğer Fon Talep Eğrisinde bir değişme yoksa, piyasa faizleri düşer. Ters yönlü hareketlerde ise Fon Arz Eğrisi sola kayar. Fon Talebi Yatırımların kârlılığındaki değişmeler (Kârlılığın artışı), Fiyatlara ilişkin beklentiler (Enflasyonist beklentilerin yükselişi), Kamu harcamalarındaki değişmeler (Kamu harcamaları artışı-ekonomik canlanma), Öz finansman olanaklarındaki değişmeler (Öz finansman olanaklarının daralması),tarafından etkilenir ve; Fon Talep Eğrisi sağa kayar. Eğer Fon Arz Eğrisinde bir değişme yoksa, piyasa faizleri yükselir. Ters yönlü hareketlerde ise Fon Talep Eğrisi sola kayar. 3-WICKSELL’İN ÖDÜNÇ VERİLEBİLİR FONLAR TEORİSİ Klasik reel faiz analizine, parasal unsurlar katmıştır. İki tür faiz oranı bulunmaktadır: Parasal faiz ; bankaların kredi üzerinden talep ettikleri faiz oranıdır. Doğal (Normal) faiz ; işletilen reel sermayeden sağlanan kâr oranıdır. İki oran birbirine eşitse, ekonomide fiyatlar değişmez; Doğal faiz > Parasal faiz olduğunda ise, ekonomi kümülatif bir enflasyon sürecine girmektedir. Wicksell’e göre sermaye piyasasındaki ödünç verilebilir fon arzı iki kaynaktan gelmektedir; Tasarruflar Parasal Genişleme Benzer şekilde fon talebi de iki kaynaktan gelmektedir; Yatırım Talebi (=Tasarruf Talebi) Atıl Para (Ankes) Talebi Piyasa (Parasal) faiz oranı, fon arz ve talebini eşitleyen denge faiz oranıdır. 4-LİKİDİTE TERCİHİ YAKLAŞIMI (Keynesyen Faiz Teorisi) Faiz oranı; tasarruf ve yatırım harcamalarından bağımsız olarak, para arzı ve talebine göre belirlenir. Md eğrisi, gelir, fiyatlar ve kurumsal şartlar başta olmak üzere pek çok faktörün değişmediği varsayımı altında, faiz ile para talebi arasındaki ilişkiyi yansıtmaktadır. Faiz oranları düştükçe, para talebi genişlemektedir. Yani para talebinin faiz elastikiyeti yüksektir. Keynes’in likidite tercihi modeli, para ve tahvilden oluşan iki aktifli bir modeldir. Para arzındaki genişleme sonucu, ikincil piyasada tahvile talep arttığında, tahvil fiyatı yükselmekte ve faiz oranı düşmektedir. Faiz oranı parasal bir değişkendir. Likidite Tercihi (Keynesyen Para Talebi) Teorisinde, faiz oranı, tasarruf ve yatırım harcamalarından bağımsız olarak, para stokunun arz ve talebi ile belirlenmektedir. Böylece, faiz oranı, para arzı sabitken, alternatif yatırım araçları karşısında kişilerin para tutma tercihlerinin şiddetine göre değişebilir. Benzer şekilde, para talebi (üç güdü) sabitken, para arzındaki değişiklik faiz oranını etkileyebilir. Keynesyen analizde, faizin 2 işlevi bulunmaktadır. Faiz: Tasarrufun para olarak tutulması ile alternatif yatırım araçlarına kayması arasındaki seçimi etkiler. Faiz, tasarrufu para olarak tutmanın fiyatı veya likiditeden vazgeçmenin ödülü olarak görülür. Faiz oranı ne kadar yüksek olursa, spekülatif para talebi o kadar düşük olmaktadır. Para piyasası ile reel piyasa arasında ilişki kurar. Sermayenin marjinal verimliliği (r) (iç verim oranı) ile piyasa faiz oranı (i) arasındaki ilişki, yatırım (sermaye stokundaki net artış) talebini etkiler. Böylece, parasal kesimde belirlenen faiz oranı, yatırım talebi yoluyla reel sektörü etkiler. Faiz oranı; Ms sabit iken, ekonomik birimlerin alternatif yatırım araçları karşısında para tutma tercihlerinin şiddetine bağlı olarak değişir. VEYA Md sabit iken, Ms ‘deki bir değişiklik faiz oranını etkileyebilir. Yapılan gözlemler, para arzındaki genişlemeyi izleyen enflasyonla birlikte, faizlerin de yükseldiğini ortaya koymaktadır. Bu durum Keynes’in Likidite Tercihi Analizi ile bağdaşmamaktadır. Keynesyen bakış açısına göre; Ms i Paracılar ise, belirli bir geçiş döneminden sonra bunun tam tersi olacağını Ms i savunurlar. Para Arzı Artışının Etkileri Likidite Etkisi : Para arzı arttığında, ilk anda, elde tutulan para miktarı artar. Henüz fiyatlar yükselmediği için, kişilerin ellerindeki para miktarı yükselir. Yani, ekonominin likiditesi yükselir. Genişleyen likidite fon piyasalarına kayarsa, faizler düşer. Fiyat Etkisi : Para arzındaki genişleme, harcamalara yönelip, fiyatları yükseltebilir. Özellikle tam istihdama yaklaştıkça, üretim zayıflar ve fiyat yükselişleri kuvvetlenir. Fiyat yükselişi, fon arz edenlerin daha yüksek faiz talep etmesine neden olur, faizler yükselir. Gelir Etkisi : Para arzındaki genişlemeyle, elde tutulan para fazlalaşır, bono talebi artar. Önce bono fiyatlarını yükseltip faizleri düşüren parasal genişleme, sonra da, bono gelirlerinin harcamaya dönüşmesiyle mal ve hizmet talebini artırır. Ekonomi tam istihdamda ise, fiyatlar artar, fon arz edenlerin daha yüksek faiz talep etmesiyle, faizler yükselir. Atıl kapasite varsa, kapasite kullanımı artar, mal ve hizmet üretimi artar ve reel milli gelir yükselir. Böylece kişilerin para talebi artar, kredi talebi artar. Likidite sıkıntısına düşen bireyler tahvil satışına yönelir. Tahvil fiyatları düşer, faizler yükselir. Enflasyonist Beklentiler Etkisi (Fisher Etkisi) : Enflasyon beklentisine kapılan bireyler, ödünç verirken, piyasa cari faizi (i) yanında, ana paranın enflasyon karşısındaki erimesini telafi edecek ek bir prim () talep ederler. Enflasyonist beklentilerin yükselmesi, ek primi artırır ve dolayısıyla faizler yükselir. i=r+ r = reel faiz i = cari faiz = beklenen enflasyon Hicks-Hansen’in Neo-Keynesyen Sentezi Faiz oranı ve gelir düzeyinin belirlenmesi, reel ve parasal kesimde birlikte gerçekleşmektedir. IS-LM analizi olarak adlandırılan bu yaklaşımda, her gelir düzeyi için para talebini sabit para arzına uyarlayan tek bir faiz oranı bulunur. IS eğrisi, mal piyasasını dengeye getiren bütün faiz oranı-gelir bileşimlerini yansıtırken; LM eğrisi, para piyasasında para talebini para arzına eşit kılan faiz oranıgelir bileşimlerini vermektedir. Tobin’in Portföy Kuramı Bireyler, parasal, finansal ve reel yatırım araçlarından oluşan portföylerini, bu araçların nispi fiyat ve getirilerine göre yeniden düzenlerler. Alternatif yatırım araçlarının getiri oranları eşitlendiğinde, portföy dengesi yeniden kurulmaktadır. Faiz oranının belirlenmesinde, sadece para arzı ve talebi değil, diğer yatırım araçlarının arzı da rol oynayabilmektedir.