Türk Jinekoloji ve Obstetrik Derneği Etik Hukuk Kurulumuzca

advertisement
Türk Jinekoloji ve Obstetrik Derneği Etik Hukuk Kurulumuzca ilgili
hukukçulara hazırlatılan vajinal doğum nedeniyle meslektaşlarımızın
muhatap oldukları medikolegal sorunların çözümüne yönelik Bakanlığa
sunulmak üzere hazırlanan mevzuat çalışması aşağıda bilgilerinize
sunulmaktadır.
Bilgi ve görüşlerinize sunulur.
Saygılarımızla,
Op. Dr. Leyla Mollamahmutoğlu
TJOD Etik Hukuk Kurul Başkanı
Prof. Dr. Ateş Karateke
TJOD Başkanı
MADDE
(1) Doğumun normal yahut müdahaleli vajinal doğum yöntemiyle gerçekleştirilmesi
esastır. Ancak, haklı sebebin bulunması halinde, doğum için sezaryen yönteme
başvurulabilir. Haklı bir sebebin bulunup bulunmadığını, gebe kadının kendisine
başvurduğu kadın doğum uzmanı belirler.
(2) Doğum sırasında ortaya çıkan ve doğum hekiminden kaynaklanmadığı gibi, onun
aktif veya pasif fiili ile bertarafı mümkün olmayan beklenmedik komplikasyonlar
herhangi bir sorumluluğa neden olmaz. Hekim bu komplikasyonlara hiç müdahale
etmemiş veya etmiş ve bu sırada ağır kusurlu olarak zarar vermişse sorumlu olur.
(3) Kadın doğum hekiminin kusurlu olarak anne ve/veya bebeğe zarar vermesi
halinde; doğum kamu hastanesinde gerçekleştirilmişse idare; özel hastanede
gerçekleştirilmişse, doğumu gerçekleştiren veya doğuma müdahale eden hekim ile özel
hastane arasındaki ilişkinin hukuki niteliği önem arz etmeksizin ilgili özel hastane,
kusurlu olması aranmaksızın gerçekleşen zarardan sorumludur. Gerek idare gerek
özel hastane, kusurlu olarak zarara sebebiyet veren kadın doğum hekimine, ancak
hekimin ağır kusurlu olması halinde rücu hakkına sahiptir.
GEREKÇE:
Vajinal doğum ile sezaryen doğum, doğum olayının gerçekleşmesi bakımından
iki ayrı yöntemi oluşturmaktadır. Vajinal doğum da kendi içerisinde normal vajinal
doğum ve müdahaleli vajinal doğum olmak üzere ikiye ayrılır. Müdahaleli vajinal
doğumda, hekim vajinal doğumun gerçekleşmesi için bir takım araç ve yöntemlere
başvurarak doğumun vajinal yoldan gerçekleşmesini sağlar.
Maddede doğumun gerçekleştirilmesi bakımından, vajinal doğumun esas
olduğu düzenlemesine yer verilmiştir. Bu çerçevede vajinal doğumdan, olağan
hallerde gebeliğin 37. Haftasının tamamlanmasından başlayarak 42. haftasına kadar,
rahim kasılmalarıyla başlayan ve bebeğin, vajinal yoldan ana rahminden ayrılmasıyla
sonuçlanan doğal süreç anlaşılır. Bu süreç normal vajinal doğumda, fizyolojik
aşamalar çerçevesinde doğal yoldan tamamlanırken; müdahaleli vajinal doğumda,
kadın doğum hekiminin bir takım alet ve yöntemlere başvurarak kadının vajinal yoldan
doğurtması ile tamamlanır.
Vajinal doğumun gerek anne gerek bebek açısından birçok faydası mevcuttur.
Bebek için faydalarının başında, bebeğin ana rahmindeki gelişimini
tamamlamak suretiyle temel vücut fonksiyonlarının gelişimlerini tamamlamış olmaları
nedeniyle, vajinal yoldan dünyaya gelen bebeklerde akciğerlerde gelişim geriliği gibi
bazı sorunlara rastlanmaması ve yine bebeğin vajinal doğumda, doğum kanalından
geçerken uğradığı baskı sonucunda amniyon suyunun atılması ve bu şekilde bebekte
solunum sıkıntısı risklerinin azalması gelir. Yine yapılan çalışmalarda, vajinal doğum
yoluyla dünyaya gelen bebeklerin hormon seviyelerindeki olumlu artış dolayısıyla
gerek çevrelerindeki dünyayla gerek anneleriyle daha sağlıklı bir bağ kurdukları ve
yine vajinal doğum sırasında maruz kaldıkları bir takım bakterilerin bebeklerin
bağışıklık sistemine son derece önemli katkı sağladığı sonuçlarına ulaşılmıştır. Son
olarak bilimsel veriler, vajinal doğumla dünyaya gelen bebeklerin sezaryen yöntemle
doğan bebeklere nazaran yoğun bakıma daha az oranda alındıklarını göstermektedir.
Öte yandan bebeğin sağlıklı gelişimi için son derece önem arz eden anne sütünün
salınımı da, vajinal doğum sırasında kasılmaların gerçekleşmesi için salgılanan
oksitosin hormonu nedeniyle daha iyi bir şekilde uyarılmış olmaktadır.
Vajinal doğum, anne açısından da son derece önemli bazı faydaların ortaya
çıkması sonucunu doğurmaktadır. Öncelikle birden fazla sayıda gebe kalacak kadınlar
bakımından birçok kez cerrahi bir müdahale teşkil eden sezaryen ameliyatının
tekrarlanmasından kaynaklı riskler söz konusu olmayacaktır. Çünkü vajinal doğumun
gerçekleşmesinden sonra, kadın, hatta giderek daha kolay bir şekilde vajinal doğum
gerçekleştirilebilmekte; oysa sezaryen doğumda her doğumla birlikte kadın ameliyatın
risklerini taşımaktadır. Bu bağlamda ortaya çıkan bir diğer fayda, vajinal doğumda
anesteziden kaynaklı risklerin ortadan kalkmasıdır. Yine anne, vajinal doğumda,
sezaryen doğuma nazaran çok daha hızlı bir şekilde iyileşir ve normal yaşantısına çok
daha çabuk döner. Tüm doğum sürecine tanık olan ve bebeği ile hemen doğum
sonrasında fiziksel temas kuran annenin, annelik güdüleri çok daha çabuk devreye
girer ve doğum sonrası salgılanan endorfin hormonu sayesinde anneyle bebek
arasındaki ilişki daha çabuk ve sağlam bir şekilde kurulmuş olur. Vajinal doğum
sonrasında annenin çektiği ağrılar sezaryen doğuma nazaran oldukça azdır ve doğum
sonrası tıbbi müdahale gereği yine sezaryen doğuma nazaran çok daha seyrek olarak
ortaya çıkar. Bu bağlamda doğumda anne ölümü oranlarının vajinal doğumda
sezaryen doğuma nazaran üç kat daha az olduğuna dair istatistiksel veriler
mevcuttur.1 Vajinal doğumda, annenin özellikle rahim bölgesindeki hücrelerinin
yenilendiği ve bu şekilde vajinal doğumun anneyi başta kanser olmak üzere birçok
hastalığa karşı koruyucu bir etkisinin bulunduğuna dair çalışmalar mevcuttur. Son
olarak belirtilmelidir ki vajinal doğum, anne için daha ekonomiktir.
1
Konuya ilişkin olarak bkz. Gül, Neslihan, “Normal Doğum ve Sezaryen Doğum Uygulanan Olguların
Postpartum Komplikasyonlar Yönünden Karşılaştırılması”, Uzmanlık Tezi, Danışman: Doç. Dr. Necdet SÜER,
Sağlık Bakanlığı İstanbul Göztepe Eğitim ve Araştırma Hastanesi Aile Hekimliği, s. 7 (Lilford RJ, Groot VC,
Moore PJ, Bingham P. “Therelative risks of caesarean section (intrapartum an delective ) and vaginal
delivery: a detailed analysis to exclude the effects of medical disorders and other acutepreexitingphysiologicaldisturbances”. Br J ObstetGynecol 1990; 97: 883-892’ye atfen.)
OECD verilerine göre Ülkemiz, Dünya’da, sezaryen doğumun vajinal doğum
karşısında tercih sıklığı bağlamında, sezaryen doğumun en çok tercih edildiği üçüncü;
Avrupa ülkeleri içinde ise birinci ülkeyi oluşturmaktadır. Bu durum uzun vadede
özellikle birden fazla doğumun yapılması bağlamında halk sağlığını da tehdit eden bir
durumdur. Maddede yer alan düzenleme aracılığıyla, gerek anne ve bebeğin sağlık ve
yararı, gerekse uzun vadede toplum sağlığı ve toplumun yararı gözetilmiştir.
Ancak madde metninde de ifade edildiği üzere, vajinal doğum, doğumun
gerçekleştirilmesi bakımından esas yöntemi oluşturmakla birlikte, tek yöntem değildir.
Gebe kadının takibini yapan yahut takibini yapmamakla birlikte gebe kadının yahut
yasal temsilcisinin kendisine başvurması üzerine gebeliği takibe başlayan kadın
doğum hekimi, fetüsün ve gebe kadının durumunu inceleyerek vardığı sonuçlar
doğrultusunda tespit ettiği haklı sebeplerle, gebe kadının veya yasal temsilcisinin
aydınlatılmış onamını da alarak doğumun sezaryen yöntemle gerçekleştirilmesine
karar verebilir. Keza somut durumun haklı göstermesi, özellikle gebe kadınının
bilincinin kapalı olması ve gecikmede sakınca bulunması halinde hekim, aydınlatılmış
onam alınması gerekmeksizin, doğumun sezaryen yöntemle gerçekleşmesine karar
verebilir.
Doğum olayının kendisi tıbbi ve hukuki bir olay olarak kendi içinde birçok risk
ve bu bağlamda beklenemedik komplikasyon barındıran bir durumdur. Gerek vajinal
gerek sezaryen doğum sırasında gerçekleşen ve kadın doğum hekiminin aktif veya
pasif bir fiili ile bertaraf edilmesi mümkün olmayan bu tür beklenmedik
komplikasyonlar bakımından hekimin sorumluluğuna gidilemeyecektir. Bu çerçevede
hekim ancak komplikasyonu bertaraf etmek üzere girişimde bulunması gerekirken her
hangi bir girişimde bulunmamışsa veya müdahale ederken ağır kusurlu davranmışsa
sorumlu tutulabilecektir. Çünkü bu gibi komplikasyonlar kadın ve/veya doğmak üzere
olan fetüs bakımından oldukça risk yaratan ve çoğu zaman acil tıbbi müdahale
gereğiyle birlikte ortaya çıkan durumlardır. Bu tür müdahaleler öncesinde kadın
ve/veya doğacak fetüsün yüksek risk altında olması nedeniyle, bir an önce yapması
gereken tıbbi müdahaleye karar vermesi ve bu müdahaleye başlaması gereken
hekimin, hafif ihmalinden dahi sorumlu tutulması, ilgili işlemin içerdiği yüksek risk
nedeniyle hekimi hatalı seçimlere ve yerine göre defansif tıbbi müdahaleye yöneltebilir
ve olayın içerdiği yüksek risk nedeniyle hakkaniyet düşüncesiyle bağdaşmaz. Bu
nedenlerle, kadın doğum hekimi, bu tür komplikasyonlara müdahale ederken neden
olduğu zararlar bakımından gerek tazminat borçlusu gerek rücu borçlusu olarak
sadece ağır kusurundan sorumlu olacaktır. Hüküm bu açıdan önemli bir yenilik
içermektedir.
Hükmün içerdiği bir diğer yenilik, kadın doğum hekiminin kusurlu olarak
vermiş olduğu zararlar bakımından doğumun gerçekleştirildiği özel hastaneye,
hastane ile hekim arasındaki ilişkinin hukuki niteliği önem arz etmeksizin, kusursuz
sorumluluk teşmil edilmiş olmasıdır. Hâlihazırda kamu hastanelerinde çalışan
hekimler bakımından idare, hekimin kusurlu olması haline binaen sorumludur. Ancak
özel hastanelerde gerçekleştirilen doğumlarda, özel hastanenin kadın doğum
hekimiyle aralarında yaptıkları veya yapmış gibi gösterdikleri sözleşmeler
aracılığıyla, sorumluluğu mümkün olduğu kadar üstlenmekten kaçındıkları
görülmektedir. Hâlbuki doğumun ilgili hastanede gerçekleştirilmesi dolayısıyla, söz
konusu özel hastane de, bütün risklerle yüzleşen kadın doğum hekiminin kendisi kadar
ve bazen daha fazla oranda, doğum olayına ilişkin tıbbi müdahaleden kâr elde
etmektedir. Bu durum da, özel hastanelerin, bünyelerinde gerçekleştirilen doğum
olaylarında, kadın doğum hekiminin kusurlu olması şartıyla, kusursuz olarak sorumlu
olmalarının kanunen düzenlenmesi gereğini ortaya çıkarmaktadır. Önemle
belirtilmelidir ki bu halde özel hastane adam çalıştıran olarak sorumlu tutulmamakta;
ilgili özel hastane ile hekim arasındaki ilişkinin hukuki niteliği önem arz etmeksizin ve
bu çerçevede taraflar arasında bir emri altında çalıştırma ilişkisi bulunmasa bile; özel
hastane bünyesinde gerçekleştirilen bütün doğum olayları bakımından kusuru
aranmaksızın sorumlu olacaktır. Bu şekilde özel hastane, kurtuluş kanıtı getirme
imkânına sahip değildir ve ancak nedensellik bağının kesildiğini kanıtlayarak
sorumluluktan kurtulabilir.
Son olarak hüküm önem arz eden son bir değişiklik daha ihtiva etmektedir. Bu
değişiklik çerçevesinde kamu hastanelerinde gerçekleştirilen doğumlarda idarenin;
özel hastanelerde gerçekleştirilen doğumlarda kusursuz sorumlu özel hastanenin,
doğum sırasındaki kusurlu tıbbi müdahaleyi gerçekleştirmiş olan kadın doğum
hekimine sadece ağır kusurlu olması halinde rücu imkânına sahip olduğu
düzenlemesine yer verilmiştir. Bu hüküm, doğum olayı ister normal ister müdahaleli
vajinal doğum ister sezaryen doğum yöntemiyle gerçekleştirilsin, söz konusu olayın
mesleki risk açısından yüksek risk içeren bir olay olmasının tabii bir sonucudur. Bu
bağlamda doğum olayının gerçekleştirilmesi işi, söz konusu iş özenli bir kadın doğum
hekimi tarafından gerçekleştirilse dahi, sıklıkla zarar sonucu doğmasına neden
olabilen ve bu çerçevede tehlikeli bir iştir. Hayatın olağan akışı ve fizik kuralları
dikkate alındığında, doğum olayının gerçekleştirilmesi bakımından hekimin kusurun
her derecesinden rücu sorumluluğunun bulunması, söz konusu işin zarara yatkın ve
bu şekilde tehlikeli olma özelliği ile bağdaşmamaktadır. Öte yandan doğumun içerdiği
yüksek risk, yukarıda da belirtilen gerekçelerle, hekimleri defansif tıp uygulamalarına
yöneltebilmektedir. Hâlihazırda doğum olayı hangi yöntemle gerçekleştirilirse
gerçekleştirilsin, gerek gebe kadın gerek doğumun eşiğindeki fetüs bakımından yüksek
düzeyde risk içeren ve herhangi bir sonuç taahhüdünde bulunulmasına elverişli
olmayan bir olaydır. Her aşamasında gebe kadının ve fetüsün durumuna göre farklılık
gösteren bu olayın içerdiği yüksek risk, doğumun gerçekleşmesini sağlayan kadın
doğum hekiminin kendisine rücu edilirken, sadece ağır kusurundan sorumlu olmasını,
başka bir ifadeyle hafif kusurla zarara sebebiyet veren hekime rücu edilememesini
gerektirmektedir. Dikkat edilirse bu halde hekimin hafif kusuru nedeniyle ortaya çıkan
zararlardan sorumluluk kaldırılmamış; sadece hafif kusur hali bakımından hekimin
rücu sorumluluğunun bulunmadığı düzenlemesine yer verilmiştir.
Download